Takunyalı YÖK Başkanından
"Baskın Basanındır"cıya
Paralı Üniversite Özlemi
Kimilerine göre Fettullahçı, kimilerine göre "ılımlı islamcı", kimilerine göre "dini bütün", ama uzmanlık alanı "din ve polis" olan bir kişinin YÖK başkanlığına atanmasıyla birlikte üniversitelerin paralı hale getirilmesi tartışılmaya başlandı. Bu "din ve polis" konusunda uzman[1] YÖK başkanı paralı üniversiteyi şöyle ortaya attı: "Okullar bedava. Hiçbir yerde görülmemiştir. Şunu yapmak istiyoruz: Üniversiteleri paralı yapalım, ihtiyacı olana burs verelim. Hiç olmazsa üniversiteler ayağının üzerinde dursun. Sonra, insanlar çalışınca bu parayı geri ödesin. Aynı Kredi ve Yurtlar Kurumu'ndan alınan kredi gibi. İsteyene 8-10 bin YTL kredi versek, sonra bunu bize geri ödese. Neyse borcu... ABD'de olduğu gibi, mezuniyetten sonra ödesin. Bunun ideali, hiç kimseyi üniversiteye taşımamak. Sadece belli sayıda insanı taşımak. Diğerlerini, yüksek teknik okullara ve yüksek meslek okullarına yönlendirmek. Ara elemana ihtiyaç var. İstihdam sorunu çözülür." (YÖK başkanı Yusuf Ziya Özcan) Takunyalı yeni YÖK başkanının üniversitelerin paralı olmasına ilişkin açıklamasının ardından "ezber bozan", "baskın basanındır"cı, "bağımsız sosyalist aday" ve nihayetinde Bodrum müdavimi Baskın Oran "Bedava Üniversite Ezberi" başlıklı yazısıyla YÖK başkanına "destek verdi". Bilen bilmeyen herkes paralı üniversite konusunda eteğindeki taşları dökmeye başladı.[2] Ancak paralı üniversite "fikriyatı" sadece Baskın Oran'ın "desteği"yle sınırlı kalmadı. "Soyut bir gelecek için somut bugünden vazgeçilemez" teorisyeni Murat Belge ve Liberal Demokrat Parti, neredeyse aynı sözcüklerle takunyalı YÖK başkanına "destek" verdiler.
Üniversitelerin paralı yapılmasıyla vaad edilen "iş bulma" olanakları karşısında şüphesiz "hali vakti yerinde" olanlar kadar üniversiteyi bitirdikten sonra işsiz kalacağından korkan öğrenciler de bu öneriye "destek" vermekten kaçınmayacaklardır.
Almanya'nın "elit üniversiteleri" gibi, paralı üniversite "fikriyatı", açık biçimde orta ve üst gelir grubunda yer alan kesimlerin çocuklarının üniversitede okumalarını sağlamayı amaçlamaktadır. YÖK başkanının açıkça ifade ettiği gibi, bunların dışında kalan ailelerin çocukları için tek seçenek "ara eleman ihtiyacı"nı karşılamak amacıyla meslek yüksek okullarına gitmek olacaktır. Yine paralı üniversite "fikriyatı" savunucuları için, böyle bir "yönlendirme" istihdam sorununu da çözecektir.
Bütün gerekçeler açık bir demagoji örneğidir.
Eğer söz konusu olan "ara eleman" ihtiyacını karşılamak ise, sorun doğrudan doğruya ekonomiye, ekonominin yapısına ve ekonomik gelişmeye bağlı bir sorundur.
Eğer ülke ekonomisi tümüyle ithalata bağımlı hale getirilmişse, sanayi denilen şey tümüyle ithal malların paketlenmesi ve montajına dayanıyorsa, böyle bir ülkede sanayinin "ara eleman" ihtiyacı neredeyse yok gibidir.
Öte yandan ürünlerin faktör içeriklerine göre parçalara bölünmesi ve üretimin çokuluslaşması koşullarında artık kapitalist sanayinin eskisi gibi bir "ara eleman" ihtiyacı kalmamıştır.
Bilgisayar kullanımının yaygınlaşması, e-ticaret, e-banka, e-posta, e-devlet gibi bilgisayar temelli hizmet birimlerinin ortaya çıkmasıyla birlikte, ticaret, finans ve devlet bürokrasisinde de eskisi gibi "ara eleman" ihtiyacı bulunmamaktadır.
Bugün üniversite mezunlarının işsiz kalışlarının temelinde de, sanayi ve hizmetler sektörünün "ara eleman" ihtiyacının kalmaması yatmaktadır.
Birbiri ardına açılmış Anadolu üniversiteleri kadar, "büyük" üniversitelerde "piyasa için eğitim" adı altında açılan bölümler, her ne kadar üniversite eğitimi yapıldığı görüntüsü veriyor olsa da, asıl olarak "piyasaların" ihtiyaç duyduğu varsayılan "ara eleman" temin etmeyi hedeflemiştir. Nalbantlıktan seyisliğe kadar "ön lisans" bölümleri açılmıştır. Başlangıçta turizm sektöründe "hizmetçi" olarak çalışacak "ara eleman" üretmeyi görev belleyen YÖK (tüm "laikçi" başkanları sayesinde), üniversiteyi kolayca girilebilen ve kolayca mezun olunabilen "meslek okulu" haline dönüştürmüştür. Tüm bu dönüştürme sürecinde ileri sürülen gerekçe, üniversite eğitiminin "piyasanın ihtiyacına göre" yapılması gerektiği olmuştur. Yine de üniversite mezunları birer "meslek okulu" mezunu haline getirilmiş olmasına karşın, iş bulamaz hale gelmişlerdir.
Yukarda ifade ettiğimiz gibi, bugün Türkiye ekonomisi doğrudan tüketim malları ithalatına bağlanmıştır. Diğer bir ifadeyle üretmeden tüketen bir ekonomik yapı oluşmuştur. Böyle bir ekonomik yapının üretim için gerekli olduğu varsayılan "ara eleman"a ihtiyacı olmayacağı ortadadır.
Bugün AB ülkelerinde işsizlik oranının en yüksek olduğu kesim, "ara eleman"lardır.
"Ara eleman" denilen kesim ise, kapitalist sanayi yapısı içinde üst yönetici/mühendis ile işçi arasında yer alan "ustabaşı" kategorisinden başka bir şey değildir. Bunlar da meslek okulları ya da meslek yüksek okulları mezunlarından temin edilmek durumundadır. Dolayısıyla lise eğitimi yerine meslek okulları eğitimi söz konusudur.
Açıktır ki, lise eğitimi alan öğrencilerin sayısı ne kadar azaltılabilinirse, üniversitelere girecek öğrencilerin sayısı da o kadar azalacaktır. Asıl sorun, ailelerin çocuklarını lise ve üniversite eğitimine gönderme yönündeki iradelerinin ve istemlerinin kırılması sorunudur. Eğer bu irade ve istek bir biçimde ortadan kaldırılamıyorsa, yapılacak tek şey üniversiteleri paralı hale getirerek, gelir düzeyi yeterli olmayan ailelerin isteklerine rağmen çocuklarını meslek okullarına göndermek zorunda bırakmaktır.
Emperyalist ülkelerin işçi sınıfının çok iyi bildiği gibi, böylesi bir zorlama her ne kadar işçi çocuklarını üniversitelerden uzaklaştırmışsa da, meslek okullarına yöneltmede etkili olamamıştır. "Ara eleman" diyerek övgüler dizilen meslek okulu mezunlarının "kalifye işçi"den daha fazla ücret almadıkları görüldüğünde, işçi çocukları doğrudan "çıraklık eğitimi"yle yetinmişlerdir. Ve bugün tüm emperyalist ülkelerde, ister meslek okulu mezunu olsun, ister çıraklık eğitimi almış olsun, tüm "ara eleman"lar işsiz nüfusun çoğunluğunu oluşturmaktadır.
Adının başına "yüksek" sözcüğü koyarak meslek okullarını bir biçimde üniversite "ayarı" bir okul gibi gösterme gayretleri de bu durumu değiştirmemiştir.
Her ne kadar üniversitelerin paralı olmasına ilişkin "fikriyat" ABD örneği ile haklı gösterilmeye çalışılıyorsa da, AKP ve takunyalı öğretim üyelerinin "feyz" aldıkları ülke Almanya'dır. "Milli Görüş"ün "kalesi" olarak bilinen Almanya, bugün "ara eleman" ihtiyacından çok, "ara eleman" yetiştirmeye yönelik eğitim sisteminin tıkanmışlığını çözmeye çalışmaktadır.
Şu gerçeğin altını bir kez daha çizmek ve akıldan hiç çıkarmamak gereklidir:
Türkiye'de YÖK düzeniyle birlikte üniversiteler apolitikleştirmenin ve kitlesel pasifikasyonun temel bir aracı haline getirilmiştir. Ailelerde ve öğrencilerde üniversite aracılığıyla sınıf atlama, köşe dönme zihniyeti yerleştirilmiştir. Giderek bu zihniyet kendi mantıksallığı içinde, üniversite hazırlık kurslarını, ardından lise birinci sınıf düzeyinde bilgiyle üniversitelere girilmesinin yolunu açmıştır.
Hakkını vermek gerekir ki, YÖK düzeni, genç nüfusun apolitikleştirilmesinde büyük bir başarı göstermiştir. Bugünün üniversite sorunu, üniversite eğitiminin politik amaçlarla yönetilmiş olmasıdır.
Hangi gerekçeyle olursa olsun üniversiteler paralı hale getirilerek üniversite sorununun çözülmesi olanaksızdır. Üniversite sorunu, doğrudan doğruya ülkenin ekonomik yapısına, ekonomik gelişmesine ve kalkınmasına bağlı bir sorundur. Gelişmeyen, üretmeyen bir ülke ekonomisinin, ister üniversite düzeyinde, ister meslek okulu düzeyinde olsun, hiçbir biçimde eğitilmiş insana ihtiyacı olmayacaktır.
YÖK düzeni altında üniversitelerin apolitikleşmenin aracı olarak kullanılmasının sonuna gelinmiştir. Artık bu amaç için araç olan üniversiteler düzene yük olmaya başlamıştır. Şimdi sıra bizatihi üniversitenin apolitikleşmesine gelmiştir. Bunun ötesinde söylenen herşey demagojiden ibarettir.
Evet, paralı üniversite "fikriyatı" sahipleri, ne kadar bu yolla üniversitelerde kaliteli bir eğitim verileceğinden söz ediyorlarsa da, bugün varolan ve sürekli yenisi açılan özel ve paralı üniversitelerdeki eğitim kalitesinin düzeyi ortadadır. Ülkede bu kadar özel ve paralı üniversite varken, devlet üniversitelerinin paralı hale getirilmesinden söz etmek, açıkça devlet üniversitelerini kapatmak, özel üniversitelere daha fazla "müşteri" bulmaktır. Bu bir arz-talep konusudur. Son yıllarda özel üniversiteler ("vakıf üniversiteleri") öğrenci bulmakta zorlanmaya başlamışlar, kontenjanlarını dolduramamışlardır. Devlet üniversiteleri paralı hale getirilerek onlara yeni bir "talep" yaratılmaya çalışılmaktadır. Tıpkı emperyalist ülkelerin geri-bıraktırılmış ülkelerde yeni pazar açmak amacıyla, bu ülkelerin tarımsal yapılarını ortadan kaldırmaları gibi.
Eğer bir toplum üniversite eğitimini köşedönmenin, sınıf atlamanın bir aracı olarak kabul etmişse, paralı üniversite "fikriyatı" da fazlaca bir direnç görmeden uygulamaya sokulacaktır. Nasıl ki, emperyalist ülkelerin şeker stoklarını eritmek için şeker üretimine IMF talimatıyla kota konulduğunda "daha ucuz şeker alacağız" diyerek uygulamaya "kitlesel" destek verilmişse, üniversitelerin paralı hale getirilmesine de benzer bir gerekçeyle destek verileceği açıktır.
[1] YÖK başkanının "Kanada'da Müslümanlar", "Ülkemizdeki Cami Sayıları Üzerine Sayısal Bir İnceleme", "Ne Öğretmeli, Nasıl Eğitmeli: Türk Polis Akademisi'nde Müfredat Sorunu", "Türkiye'de Polis ve Politika İlişkisi" adlı kitapları bulunmaktadır. Ayrıca Malezya'da Uluslararası İslam Üniversitesi'nde "Geleneksel Müslüman Ülkelerde Hayat Kalitesi" konulu bir araştırma yapmıştır. [2] Oysa aynı konu daha önce Tayyip Erdoğan tarafından sıkça dile getirilmiştir. Tayyip Erdoğan'ın "tezleri" şöyledir: "Batıda ve ABD'de mesleki okulların eğitimden payının yüzde 75, düz liselerin payının ise yüzde 25 olmasına rağmen Türkiye'de bunun tam tersi bir durum söz konusu. Batıda mesleki liselerden mezun olanlar meslek edinerek mezun oluyorlar. Eğer üniversiteye devam edecekse ediyor, üniversiteye devam edememesi halinde en azından bir meslek sahibi olduğu için özel sektörde veya devlette rahatlıkla kendisine yer bulabiliyor. Türkiye şu anda böyle bir açıkla karşı karşıyadır. Biz bunu gidermenin gayreti içindeyiz. Süratle meslek liselerine yönelik bu adımı kararlı bir şekilde atacağız, atıyoruz. Küreselleşen dünyada bu eğitimli nüfus sadece bizim ihtiyacımızı karşılamakla kalmayacak pek çok ülkenin yetişmiş eleman talebine de cevap vererek en değerli ihracat unsurumuz haline gelecektir."