[ONİKİNCİ BÖLÜM]
FARKLILIK RANTI TABLOLARI VE YORUMU
[1. Rant Miktarındaki ve Oranındaki Değişmeler]
Yukardaki konuda biraz daha duralım: varsayalım ki, daha verimli ya da daha iyi konumda kömür madenleri ve taş ocakları bulunmuş olsun; öyle ki aynı miktar emekle, eskilerine göre daha fazla ürün bıraksınlar; ve gerçekten de
ürün o kadar fazla olsun ki, tüm talebi karşılasın. O zaman kömürün, taşın, kerestenin değeri ve dolayısıyla da fiyatı düşerdi ve bunun sonucu olarak eski kömür madenleriyle taş ocaklarının kapatılması gerekirdi. O madenler ve ocaklar ne kâr bırakırdı, ne ücret, ne rant. Ama
yeni olanlar, daha
az (daha düşük oranda) olmakla birlikte gene de eskiler gibi rant bırakırdı. Çünkü emeğin üretkenliğindeki her artış, burada gereçler için harcanan
değişmeyen sermayeye oranla ücretlere ayrılan sermaye miktarını azaltır. Bu doğru mu? Bu kural, burada yani
emek üretkenliğindeki değişikliğin üretim yönteminin kendisindeki
değişiklikten değil, kömür madeninin ya da taş ocağının doğal veriminden ya da konumundan kaynaklandığı
durumlarda da geçerli midir? Burada söylenebilecek olan, yalnızca şudur: Bu olayda
aynı miktar sermaye daha fazla kömür ya da taş çıkarır ve bu nedenle her bir ton, daha az emek içerir; ancak yeni madenler ya da
[sayfa 235] ocaklar, yalnızca
eski madenlerle ocakların karşıladığı talebi karşılamakla kalmaz da onun yanısıra
ek talebi, eski ve yeni madenlerle ocakların üretkenliği arasındaki farktan daha büyük olan
ek talebi de karşılarsa toplam tonaj, eskisi kadar hatta daha fazla [emek] içerir. Ama bu
kullanılan sermayenin
organik bileşimim değiştirmez. Bir tonun, her bir tonun fiyatının daha az rant içerdiğini, ama yalnızca tümünde daha az emek dolayısıyla daha az ücret ve daha az kâr içerdiği için böyle olduğunu söylemek doğru olur. Ne var ki
rant oranının kâra
orantısı, bundan etkilenmez. Dolayısıyla ||567| ancak şu kadarını söyleyebiliriz:
Eğer
talep aynı kalırsa, bundan ötürü de eğer eskisi gibi
aynı miktar kömür ve taş üretilecekse, o zaman
aynı meta kitlesini üretmek için daha zengin yeni madenlerde ve
ocaklarda eskilerdekine göre
daha az sermaye kullanılacaktır. Böylece meta miktarının toplam değeri düşecektir; bundan ötürü,
toplam rant, kâr, kullanılan ücret ve
değişmeyen sermaye miktarı da düşecektir. Ama rantla kârın oranı, kâr ve ücretlerin ya da kârın ve yatırılan sermayenin birbirine oranı ne kadar değişebilirse ancak o kadar
değişecektir; çünkü yatırılan sermayede
organik herhangi bir
değişiklik olmamıştır. Yatırılan sermayenin
bileşimi değil, yalnızca
büyüklüğü değişmiştir; üretim yöntemi de değişmemiştir.
Eğer karşılanacak yeni bir
talep varsa, yeni ve eski madenlerle ocakların verimleri arasındaki farka eşit bir
ek talep varsa, o zaman eskisi gibi
aynı miktar sermaye kullanılacaktır. Her bir tonun değeri düşecektir. Ama toplam tonaj eskisi gibi aynı değerdedir. Eğer her ton ayrı alınırsa, kâra ve ranta ayrışan değer kısımlarının büyüklüğü, tonun içerdiği değer [azalmasıyla
-ç.] birlikte azalmıştır. Ama
sermaye miktarı ve onunla birlikte ürünün toplam değeri aynı kaldığına ve sermayenin bileşiminde
herhangi bir organik değişiklik olmadığına göre,
mutlak rant ve kâr miktarı aynı kalmıştır.
Eğer
ek talep, aynı miktar sermaye kullanıldığı takdirde,
yeni ve
eski madenler ve ocaklar arasındaki verimlilik farkıyla karşılanamayacak kadar büyükse, o zaman yeni madenlerde [ve ocaklarda
-ç.l
ek sermaye kullanılması gerekecektir. Bu durumda –yatırılan toplam sermayenin
büyümesine emeğin dağılımındaki bir
değişikliğin, makine kullanımının eşlik etmemesi koşuluyla, başka deyişle sermayenin
organik bileşiminde
herhangi bir
değişiklik olmaması koşuluyla–
rant ve kâr miktarı artar; çünkü, her ne kadar her bir tonun değeri ve dolayısıyla
rantla kâra giden değer kısmı küçülürse de, toplam ürünün değeri, toplam tonajın değeri artar.
[sayfa 236]
Tüm bu örneklerde, rant oranında
herhangi bir değişiktik yoktur, çünkü kullanılan sermayenin (
büyüklüğü ne kadar
değişirse değişsin)
organik bileşiminde hiçbir değişiklik olmamıştır. Öte yandan, eğer değişiklik böyle bir
değişiklikten ileri geliyorsa –yani ücretlere yatırılan sermaye miktarının makinelere vb. yatırılan sermaye miktarına göre düşmesinden ve böylece üretim yönteminin
değişmesinden ileri geliyorsa– o zaman rant oranı düşer; çünkü meta değeriyle maliyet fiyatı arasındaki fark azalmış olur. Yukarda ele alınan üç örnekte bu fark azalmaz. Çünkü, gerçi değer azalır ama, her metanın maliyet fiyatı da aynı biçimde azalır; o metaya
daha az emek, daha az ödenmiş ve ödenmemiş emek harcanmıştır.
Dolayısıyla, bu çerçevede, daha büyük emek üretkenliği ya da
üretilen belirli miktardaki met alarm daha düşük değerde olması, yalnızca
doğal öğelerin üretkenliğindeki değişiklikten, toprağın, madenlerin, ocakların vb. doğal verim derecesi arasındaki farktan ileri geliyorsa,
rant miktarı düşebilir; çünkü değişen koşullarda
daha az miktarda sermaye kullanılmıştır; ek bir
talep varsa bu sermaye sabit kalabilir;
ek talep, daha önce işletilenlerle yeni
doğal kaynaklar arasındaki verimlilik farkından büyükse sermaye artabilir. Ne var ki, rant oranı, yalnızca,
kullanılan sermayenin organik bileşiminde bir
değişiklik olursa artabilir.
Bu durumda eğer daha kötü
toprak, ocak, maden vb. terkedilirse, mutlaka
rant miktarının düşmesi gerekmez. Üstelik, eğer bu terkediş,
daha düşük doğal verimliliğin sonucu ise,
rant oranı hiçbir zaman düşmez.
Ricardo doğru fikri çarpıtır; yani bu örnekte,
talebin durumuna bağlı olarak
rant miktarının düşebileceği fikrini, bir başka deyişle
kullanılan sermaye miktarının azalıp azalmadığına bağlı olarak aynı kaldığı ya da arttığı fikrini çarpıtır; bu doğru fikri, temelinden yanlış olan bir fikirle, yani
rant oranının düşmesi gerekliliği fikriyle karıştırır; oysa yapılan varsayım çerçevesinde bu
olanaksızdır; çünkü,
sermayenin organik bileşiminde herhangi bir değişiklik olmadığı varsayılmıştır; demek ki,
değerle maliyet fiyatı arasındaki ilişkide, rant oranını belirleyen tek ilişkide herhangi bir
değişiklik olmadığı varsayılmıştır.
[2. Farklılık Rantı ile Mutlak Rantın Çeşitli Kombinasyonları.
A, B, C, D, E Tabloları]
Peki ama, bu örnekte
farklılık rantına ne olur?
Varsayalım ki üç grup
kömür madeni işletilmektedir: I, II ve
[sayfa 237] III. Bunlardan I mutlak rant getirmektedir; II, ondan iki kat fazla, ve III de II’ninkinden iki kat fazla ya da I’inkinden dört kat fazla rant getirmektedir. Bu örnekte I mutlak rant olarak R,
II 2R ve
III de 4R bırakıyor. Şimdi eğer IV numara[lı kömür madeni
-ç.] açılırsa ve bu maden, I, II ve III’ten daha verimli ise ve eğer buraya yapılacak sermaye yatırımı I’inki kadar büyük olacak ölçüde geniş bir ocaksa, [o zaman] bu örnekte –
talebin eski düzeyi değişmeden kalırsa– daha önce I’e yapılan sermaye yatırımı, bu kez IV’e yapılacaktır. Bu durumda I [numaralı maden
-ç.] kapatılır ve II’de yatırılan sermayenin bir bölümünün de
geri çekilmesi gerekir. IV, I’in [tümünün
-ç] ve II’nin bir parçasının yerini almaya yeterli olur, ancak
II’nin bir parçası işletilmeye devam edilmedikçe III
ve IV talebin tümünü karşılamaya yetmez. Olayı gözler önüne daha açıklıkla serebilmek için, varsayalım ki IV –daha önce I’e yatırılan miktarda sermaye kullanarak– I’in ve II’nin yarısının sağladığı arzın tümünü karşılayabilecek yeterliktedir. Bu durumda II’deki sermayenin yansı, III’teki eski sermaye ve IV’te de yeni sermaye yatırımı yapılırsa
o zaman pazarın tümüne [yeterli
-ç.]
ürün verilmiş olur.
||568|
Şimdi, ne tür değişiklikler olmuştur, ya da sağlanan değişiklikler genel kirayı, I, II, III ve IV’ün rantlarını nasıl etkiler.
IV’ün
bıraktığı mutlak rant, miktar ve oran olarak, daha önce Fin bıraktığının kesinlikle aynısı olur; işin aslında, I, II ve III’te her zaman
aynı miktar sermaye kullanıldığı varsayıldığı takdirde, [IV’ün bıraktığı
-ç.]
mutlak rant ayrıca, miktar ve oran olarak, o farklı sınıflarda eskiden ne idiyse onun aynısı olur. IV’ün ürün değeri, I’de daha önce kullanılan [sermayeninkinin
-ç.] tamı tamına aynısı olur; çünkü,
aynı organik bileşime sahip
aynı büyüklükteki sermayenin ürünüdür. Dolayısıyla [ürünün] değeriyle maliyet fiyatı arasındaki fark da ve bundan dolayı rant oranı aynı olmalıdır. Bunun yanısıra, [rant] miktarı da aynı olmalıdır; çünkü, –
belli bir rant
oranında– aynı büyüklükte sermayeler kullanılmış olacaktır. Ama kömürün [pazar] değeri, IV’ten çıkarılan [bireysel] kömürün değeriyle belirlenmediğine göre, o maden, kendi
mutlak rantının üstünde fazla bir rant, bir artık bırakır; değerle maliyet fiyatı arasındaki herhangi bir farktan değil, ama IV’ten alınan ürünün
pazar değeri ile
kendi bireysel değeri arasındaki farktan sağlanan bir rant bırakır.
I, II, III ve IV’te yatırılan sermaye
büyüklükleri ve dolayısıyla –
belli bir rant oranını veri kabul edersek–
rant miktarları aynı olduğu takdirde, mutlak rant ya da değerle maliyet fiyatı
[sayfa 238] arasındaki fark
aynıdır dediğimiz zaman, bu şöyle anlaşılmalıdır: I’den elde edilen kömürün (bireysel) değeri, II’den elde edileninkinden yüksektir; çünkü I’den çıkarılan
bir ton, II’den çıkarılan bir tonunkinden daha fazla emek içerir; ve II’den çıkarılan bir ton III’ten çıkarılan bir tondan daha fazla emek içerir. Ama sermayenin
organik bileşimi her üçünde aynı olduğu için, bu
fark, I, II ve III’ün bıraktığı
bireysel mutlak rantı etkilemez. Çünkü eğer I’den çıkarılan bir tonun değeri daha fazlaysa, maliyet fiyatı da öyledir; üretim için, I’de II’ye ve II’de III’e göre, organik bileşimi aynı olan
daha fazla sermaye kullanıldığı için bu fazlalık yalnızca oransal bir fazlalıktır. Bu nedenle, değerlerindeki bu fark,
tamı tamına maliyet fiyatları arasındaki farka eşittir; başka deyişle
I, II ve III’ten her birinde bir ton kömür üretmek için harcanan sermayenin göreli miktarları arasındaki [farka] eşittir. Dolayısıyla, bu üç gruptaki değer büyüklüklerinde görülen değişkenlik, çeşitli sınıflarda
değerle maliyet fiyatı arasındaki farkı etkilemez. Eğer değer daha büyükse, o zaman
maliyet fiyatı da aynı oranda daha büyüktür; çünkü değer, daha fazla
sermaye ya da
emek harcandığı için yalnızca oransal olarak daha büyüktür; bu yüzden de değerle maliyet fiyatı arasındaki [oransal
-ç.] ilişki ve dolayısıyla
mutlak rant aynı kalır.
Ama şimdi,
farklılık rantında durumun ne olduğunu görelim.
Birincisi, şimdi artık II, III ve IV’teki kömür üretiminin bütününde
daha az sermaye kullanılmaktadır. Çünkü IV’teki sermaye, I’de [daha önce
-ç.] kullanılan kadar büyüktür. Bunun ötesinde, II’de kullanılmış olan sermayenin yarısı artık
geri çekilmiştir. Bu nedenle II’deki
rant miktarı her durumda yarı yarıya düşecektir. Sermaye yatırımında yalnızca bir
değişiklik –yani II’deki değişiklik– olmuştur, çünkü IV’te, daha önce I’e yatırılan aynı miktar sermaye yatırılmıştır. Ayrıca [daha önce
-ç.] I, II ve III’te aynı miktar sermaye yatırıldığını varsaymıştık — örneğin her birinde 100 sterlinden toplam 300 sterlin; bu nedenle II, III ve IV’te şimdi yalnızca 250 sterlin yatırılmıştır ya da sermayenin altıda-biri
kömür üretiminden çekilmiştir.
Dahası, kömürün
pazar-değeri düşmüştür. Daha önce gördüğümüz gibi I, R bıraktı, II 2R ve III 4R. Varsayalım ki, 100 sterlinin I’deki ürünü 120 sterlin oldu; bunun 10 sterlini R’ye, 10 sterlini de kâra eşit; bu durumda II’nin pazar-değeri 130 sterlin oldu (10 sterlin kâr, 20 sterlin rant) ve III’ünki de 150 sterlin oldu (10 sterlin kâr, 40 sterlin rant). Eğer I’in ürünü 60 ton ise (ton başına 2 sterlin) o zaman II’ninki 65 ton ve III’ünki de 75 ton ve toplam üretim 60 + 65 + 75 = 200. ton olacaktır. Şimdi 100 [sterlin
-ç.], I’in toplam ürünü kadar ürünü ve II’nin yarısı kadar ürünü IV’te üretecektir;
[sayfa 239] yani 60 + 32½ = 92½ ton üretecektir, ki eski pazar-değerine göre, bu 185 sterline malolacaktır ve kâr 10 [sterlin] olduğuna göre 75 sterlin rant bırakacaktır; mutlak rant 10 sterline eşit olduğuna
göre, [75 sterlin
-ç.] 7½R yapacaktır.
II, III ve IV aynı miktar ton yani 200 ton üretmeye devam edecektir; çünkü 32½, + 75 + 92½ = 200 ton eder.
Ama, acaba şimdi pazar-değeri ile farklılık rantı bakımından durum nedir?
Bunu yanıtlayabilmek için, II’nin
bireysel mutlak rant miktarının ne olduğunu görmemiz gerekiyor. Bu üretim alanında
değeri ile maliyet fiyatı arasındaki mutlak farkın 10 sterline, yani en kötü madenin [I’in
-ç.] bıraktığı ranta eşit olduğunu varsayıyoruz; gerçi,
pazar-değeri kesinlikle I’in değeriyle belirlenmedikçe bu [varsayım
-ç.] da pek gerekli değildir. ||569| Eğer durum gerçekten böyle idiyse o zaman I’in rantı (eğer I’in
kömürü değerinden katıldıysa) işin aslında değerin
maliyet fiyatı üzerindeki fazlasını ve bu
üretim alanındaki metaların genel maliyet fiyatını temsil etmiş olurdu. Bu nedenle de eğer kendi tonajını (65 tonu) 120 sterline satarsa, ürününü değerinden satmış olurdu; her bir ton 1
11/
13 sterline satılmış olurdu. Bunun yerine o ürünü [tonu
-ç.] 2 sterlinden satması, yalnızca, I taralından belirlenen pazar-değerinin, o ürünün münferit değeri üzerindeki fazlalıktan ötürü idi; delerini aşan fazlalıktan ötürü değil,
maliyet fiyatının üzerindeki pazar-değerini aşan fazlalıktan ötürü idi.
Dahası, varsayımımıza göre, II şimdi artık 65 ton yerine 32½
ton satmaktadır; çünkü o madende 100 sterlin yerine, yalnızca 50 sterlinlik bir sermaye yatırılmaktadır.
Bu nedenle II, 32½ tonu 60 sterline satar. 50 sterlinlik [yatırılan sermayenin] 10 sterlini %20’si eder. 60 sterlinden 5 kârdır, 5 de rant.
Demek ki II için elimizde şunlar var: ürünün değeri ton başına 1
11/
13 sterlin; ton sayısı 32½; ürünün toplam değeri 60 sterlin;
rant 5 sterlin. Rant 20 sterlinden 5 sterline düştü. Eğer
aynı miktar sermaye hâlâ kullanılıyor olsaydı, o zaman rant yalnızca 10 sterline düşecekti. Oran, bu çerçevede yalnızca yarı yarıya düşecekti. Yani I’in belirlediği
pazar-değeri ile kendi değeri arasında varolan toplam fark kadar, demek ki, kendi değeri ile maliyet fiyatı arasındaki farkın üstünde ve ötesinde varolan fark kadar düştü. II’nin farklılık rantı 10 sterlindi; şimdi rantı 10 sterlindir, mutlak rantına eşittir. Demek ki II’de pazar-değerinin (II’den çıkarılan kömürün)
değerine inmesiyle farklılık rantı ortadan kalktı ve bunun sonucu olarak bu farklılık rantı sayesinde bir kat artan
rant oranı da yok
[sayfa 240] oldu. Böylece 20 sterlinden 10 sterline indi; bu
belli rant oranında da rant bir kez daha 10 sterlinden 5 sterline geriledi; çünkü II’de yatırılan sermaye yan yarıya düştü.
Şimdi
pazar-değerini II’nin değeri, yani ton başına 1
11/
13 sterlin [olan değeri
-ç.] belirlediğine göre, III’ün ürettiği 75 tonun
pazar-değeri 138
6/
13 sterlindir; bunun 28
6/
13 sterlini ranttır. Daha önce rant 40 sterlindi. Demek ki 11
7/
13 sterlin düştü. Bu rantla mutlak rant arasındaki fark 30 sterlindi, şimdi ise yalnızca 18
6/
13 sterlin (çünkü 18
6/
13 + 10 = 28
6/
13). Daha önceleri 4R idi, şimdi ise 2R + 8
6/
13. III’e yatırılan sermaye aynı kaldığına göre, bu düşme tamamen,
farklılık rantı oranındaki düşmeden, yani III’ün pazar-değerinin, kendi münferit değeri üzerindeki fazlada gerçekleşen düşmeden ileri geliyor. Daha önceleri III’teki rantın tümü,
yüksek pazar-değerinin üretim fiyatı üzerindeki fazlasına eşitti, şimdiyse yalnızca
daha düşük olan pazar-değerinin maliyet fiyatı üzerindeki fazlasına eşit;
[80] böylelikle fark III’ün mutlak rantına yaklaşıyor. 100 sterlinlik bir sermaye ile III 75 ton üretiyor; bunun [bireysel] değeri 120 sterlindir; demek ki 1 ton, 1
3/
5 sterline eşittir. Ama III tonunu, daha öncenin pazar fiyatından, 2 sterlinden, yani [kendi bireysel değerinden] 2/5 sterlin fazlasına satıyor. 75 tonda bu fazlalık 2/5 x 75 = 30 sterlin eder; bu gerçekte rant III’ün farklılık rantıdır; çünkü rant 40 sterlindi (10 [sterlin] mutlak rant, 30 [sterlin] farklılık rantı). Şimdi, yeni pazar-değerine göre, ton1
11/
13 sterlinden satılıyor. Bu, onun [münferit] değerinin ne kadar üzerindedir? 1
3/
5 = 1
39/
65 sterlindir ve1
11/
13 = 1
55/
65 sterlin. [1
55/
65 -1
39/
65 =
16/
65]. Demek ki tonun satıldığı fiyat, [bireysel] değerinin
16/
65 sterlin üzerindedir.
[81] 75 tonda bu 18
6/
13 sterlin yapar ve bu tamı tamına farklılık rantıdır, ki her zaman, ton sayısının, tonun pazar-değerinin [münferit] değeri üzerindeki fazlasıyla çarpımına eşittir. Şimdi geriye, ranttaki 11
7/
13 sterlinlik düşüşü hesap etmek kalıyor. Pazar-değerinin, III’ün değeri üzerindeki fazlası ton başına, bir sterlinin 2/5’inden (2 sterline satıldığı zaman) ton başına 16/65’e (1
11/
13 sterlinden satıldığı zaman) düşmüş bulunuyor, yani 2/5 = 26/65’ten 16/65’e düşmüş bulunuyor; demek ki 10/65 düşüyor. 75 tonda bu 750/65 = 150/13 = 11
7/
13 yapar; bu, tamı tamına III’teki rantın düştüğü miktardır.
||570| IV’ün 92½ tonu [ton başına] 1
11/
13 sterlinden 170
10/
13 sterline malolur. Burada rant 60
10/
13 sterlin ve farklılık rantı 50
10/
13 sterlindir.
Eğer 92½ ton değerinden (120 sterlin) satılsaydı, o zaman 1 ton 1
11/
37 sterline malolurdu. Bunun yerine 1
11/
13 sterlinden satılmaktadır. Ama 1
11/
l3 = 1
407/
481 ve 1
11/
37 = 1
143/
481’dir. Buna göre
[sayfa 241] IV’ün pazar-değerinin, değeri üzerindeki fazlası 264/481’e eşit olur. 92½ tonda bu tamı tamına 50
10/
13 sterlin yapar; bu IV’ün farklılık rantıdır.
Şimdi bu iki durumu A ve B’de yanyana koyalım:
A
Sınıf
|
Sermaye
|
Mutlak
rant
|
Ton
sayısı
|
Ton başına
pazar-değeri
|
Ton başına
münferit
değer
|
Toplam
değer
|
Farklılık
rantı
|
|
£
|
£
|
|
£
|
£
|
£
|
£
|
I
|
100
|
10
|
60
|
2
|
2
|
120
|
0
|
II
|
100
|
10
|
65
|
2
|
111/13
|
130
|
10
|
III
|
100
|
10
|
75
|
2
|
13/5
|
150
|
30
|
Toplam
|
300
|
30
|
200
|
|
|
400
|
40
|
Toplam ton sayısı = 200. Toplam mutlak rant = 30.
Toplam farklılık rantı = 40 sterlin. Toplam rant = 70 sterlin
B
Sınıf
|
Sermaye
|
Mutlak
rant
|
Ton
sayısı
|
Ton başına
pazar-değeri
|
Ton başına
münferit
değer
|
Toplam
değer
|
Farklılık
rantı
|
|
£
|
£
|
|
£
|
£
|
£
|
£
|
II
|
50
|
5
|
32 ½
|
1 11/ 13
|
1 11/ 13
|
60
|
0
|
III
|
100
|
10
|
75
|
1 11/ 13
|
1 3/ 5
|
138 6/ 13
|
18 6/ 13
|
IV
|
100
|
10
|
92 ½
|
1 11/ 13
|
1 11/ 37
|
170 10/ 13
|
50 10/ 13
|
Toplam
|
250
|
25
|
200
|
|
|
369 3/ 13
|
69 3/ 13
|
Toplam Sermaye = 250 sterlin. Mutlak rant = 25 sterlin. Farklılık rantı = 693/13 sterlin. Toplam rant = 943/13. 200 tonun toplam değeri 400 sterlinden 3693/13 sterline düştü.
Bu iki tablo çok önemli bazı düşüncelere kaynak oluşturuyor.
Birincisi, görüyoruz ki, mutlak rant miktarı tarımda[82] yatırılan sermayeyle, yani I, II ve III’te yatırılan toplam sermayeyle orantılı olarak artıyor ya da eksiliyor. Bu mutlak rantın oranı, yatırılan sermayelerin büyüklüğünden oldukça bağımsız; çünkü çeşitli toprak türlerindeki farklılığa dayanmıyor, ama değerle [sayfa 242] maliyet fiyatı arasındaki farktan kaynaklanıyor; ne var ki bu ikinci tür farkı, tarımsal sermayenin organik bileşimi, üretim yöntemi belirliyor, toprak değil. B II’de sermaye 100 sterlinden 50 sterline düştüğü için mutlak rant miktarı 10 sterlinden 5 sterline düşüyor; ||571| sermayenin yarısı [topraktan] çekilmiş bulunuyor.
Bu iki tabloda daha ileri gözlemler yapmadan önce, başka bazı tablolar daha düzenleyelim. B’de gördüğümüz gibi, ton başına pazar-değeri 111/13 sterline düştü. Ama [varsayalım ki] bu değerde, ne A I’in pazardan tümüyle silinmesi gereklidir, ne B II’nin, daha önceki sermayesinin yalnızca yarısını kullanması gerekli. I’de toplam 120 sterlinlik meta değerinde rant 10 sterlin ya da toplam değerin 1/12’si olduğuna göre, bu 2 sterlin eden münferit tonun değeri için de aynı derecede [geçerlidir]. Ancak, 2/12 sterlin 1/6 sterlindir ya da 31/3 şilin. (31/3 şilin x 60 = 10 sterlin). Demek ki I’in ton başına maliyet fiyatı [2 sterlin - 31/3 şilin =] 1 sterlin 162/3 şilindir. [Yeni] pazar-değeri 111/13 sterlin ya da 1 sterlin 1612/13 şilindir. Ancak 1 sterlin 162/3 şilin = 1 sterlin 16 şilin 8 peni, ya da = 1 sterlin 1626/39 şilin. Buna karşı, 1 sterlin 1612/13 şilin, 1 sterlin 1636/39 şilin ya da 10/39 şilin daha fazladır. Bu, yeni pazar-değerinde ton başına rantı oluşturur ve 60 ton için 155/13 şilini bulur. Bu nedenle, 100 sterlinlik sermaye için %1’den az bir rant koydum. A I’in hiç rant bırakmaması için pazar-değerinin, onun maliyet fiyatına yani 1 sterlin 162/3 şiline ya da 15/6 sterline (veya 110/12 sterline) düşmesi gerekir. Bu durumda A I’de rant ortadan kalkar. Ancak A I, %10 kârla işletilmeye devam edilebilir. Bu, ancak pazar-değeri daha da düşerse, [maliyet fiyatı olan] 15/6 sterlinin de altına düşerse durur.
B II’ye gelince, B tablosunda, sermayenin yarısının geri çekildiği kabul olunmuştu. Ancak 111/13 sterlinlik pazar-değeri hâlâ %10 rant bıraktığına göre, bunu, 100 sterlinde olduğu gibi 50 sterlin [sermayede de -ç.] yapacaktır. Bu nedenle, eğer sermayenin yarısının geri çekildiği varsayılıyorsa, o zaman bu, B II’nin ancak o koşullar altında henüz %10 mutlak rant bırakıyor olmasından ötürüdür. Çünkü eğer B II, 32½ ton yerine 65 ton üretmeyi sürdürseydi, o zaman pazar fazla malla doldurulmuş olurdu ve pazara egemen olan IV’ün değeri öyle bir düzeye düşerdi ki B II’deki sermaye yatırımının, mutlak rantı elde edebilmek için, azaltılması gerekirdi. Ama şurası açıkça ortada ki, eğer 100 sterlinlik sermayenin tümü %9 oranında rant bırakırsa, toplam, 50 sterlinlik [bir sermayenin] %10 üzerinden bıraktığı ranttan büyük olur. Demek ki, pazarın durumuna göre, talebi karşılamak için II’de yalnızca 50 sterlinlik bir sermayeye gerek olursa rantın 5 sterline düşürülmesi zorunda kalınabilir. Hatta 32½ tonun, pazarın dışına atılırsa her zaman elden [sayfa 243] çıkarılamayabileceği düşünülürse rant gerçekte daha da düşebilir. Pazar-değeri öyle alçak bir düzeye inebilir ki, yalnızca B II’deki rant ortadan kalkmakla kalmaz, kâr da etkilenebilir. O zaman 50 sterlinlik doğru noktaya ulaşıncaya kadar arzı azaltmak için sermaye geri çekilir ve böylece pazar-değeri 111/13 sterlinde yerleşir; o [düzeyde -ç.] B II yeniden, ama yalnızca daha önce yatırılan sermayenin yansı üzerinden, mutlak rant bırakır. Bu örnekte de tüm süreç, pazara egemen olan IV’ten ve III’ten kaynaklanır.
Ama, bundan şu sonuç çıkmaz: Eğer pazar ton başına 111/13 [pazar-değeri -ç.] üzerinden yalnızca 200 ton emiyorsa, pazar-değeri düşerse, yani 232½ tonun pazar-değeri 32½ tonluk fazlanın yaptığı baskıyla düşerse, pazar ek 32½ tonu emmez, denemez. B II’nin maliyet fiyatı 19/13 sterlin ya da 1 sterlin 1311/13 şilindir. Ama pazar-değeri 111/13 sterlin ya da 1 sterlin 1612/13 şilindir. Eğer pazar-değeri, A I’in artık rant bırakmadığı bir noktaya, yani I A’nın maliyet fiyatı olan 1 sterlin 162/3 şiline ya da 15/6 sterline veya 110/12 sterline düşseydi, o zaman B II’nin tüm sermayesini kullanması için, talebin dikkate değer ölçüde artması gerekirdi; çünkü A I normal kârı bıraktığı için, işletilmesine devam edilebilirdi. Pazar yalnızca 32½ tonu değil, ek 92½ tonu 200 ton yerine 292½ tonu yani [neredeyse] yarı yarıya daha fazlasını emmek durumunda kalabilirdi. Bu çok önemli bir artıştır. Eğer makul bir artış olacaksa, pazar-değerinin, A I’i pazar dışına sürüp çıkaracak düzeye kadar düşmesi gerekecektir; demek ki pazar-değeri, A I’in maliyet fiyatının altına, yani 110/12 sterlinin altına, diyelim 19/12 sterline ya da 1 sterlin 15 şiline düşmesi gerekecektir. O zaman bile, pazar-değeri, B II’nin maliyet fiyatının çok üstünde olabilir.
Bu çerçevede A ve B tablolarına 3 tablo daha ekleyeceğiz: C, D ve E tablolarını C de talebin arttığını, A ve B’deki tüm sınıfların üretime devam edebildiğini, ama B’nin pazar-değerinde yani A’nın henüz rant bıraktığı pazar-değerinde devam edebildiğini varsayacağız. D’de A I’in normal kârı bırakmasına yetecek, ama artık rant bırakmaya yetmeyecek düzeyde [bir talebi] varsayacağız. Ve E’de de fiyatın A I’i pazardan tasfiyeye yetecek ölçüde düştüğünü ||572| ama fiyat düşüşünün, aynı zamanda B II’nin fazladan 32½ tonunu emmeye sevk ettiğini varsayacağız.
A ve B’de varsayılan durum olasıdır. Olabilir ki, rant 10 sterlinden yalnızca 16 şiline gerilerse, A I, toprağını bu belli işletmecilikten çekebilir, daha yüksek rant elde edebileceği bir başka işe yol verebilir. Ama o durumda, B II, yukarda anlatılan süreç çerçevesinde, eğer yeni pazar-değerinin ortaya çıkması üzerine pazar genişlemezse, sermayenin yarısını geri çekmeye zorlanabilir. [sayfa 244]
C
Sınıf
|
Sermaye
|
Mutlak
rant
|
Ton
sayısı
|
Ton başına
pazar-
değeri
|
Ton başına
münferit
değer
|
Toplam
değer
|
Rant
|
Farklılık
rantı
|
|
£
|
£
|
|
£
|
£
|
£
|
£
|
£
|
I
|
100
|
10/ l3
|
60
|
1 11/ 13
|
2
|
11010/13
|
10/13
|
-9 3/ 13
|
II
|
100
|
10
|
65
|
1 11/ 13
|
1 11/ 13
|
120
|
|
0
|
III
|
100
|
10
|
75
|
1 11/ 13
|
1 3/ 5
|
138 6/ 13
|
|
+18 6/ 13
|
IV
|
100
|
10
|
92½
|
1 11/ 13
|
1 11/ 37
|
170 10/ 13
|
|
+50 10/ 13
|
Toplam
|
400
|
30 10/ I3
|
292½
|
|
|
540
|
|
69 3/ 13
|
D
Sınıf
|
Sermaye
|
Mutlak
rant
|
Ton başına
pazar-değeri
|
Maliyet
fiyatı
|
Ton
sayısı
|
Toplam
değer
|
Farklılık
rantı
|
|
£
|
£
|
£
|
£
|
|
£
|
£
|
I
|
100
|
0
|
1 5/ 6
|
1 5/ 6
|
60
|
110
|
0(-)
|
II
|
100
|
9 1/ 6
|
1 5/ 6
|
[1 9/ 13]
|
65
|
119 1/ 6
|
- (gerçekleşmemiş)
|
III
|
100
|
10
|
1 5/ 6
|
[1 7/ 15]
|
75
|
137½
|
+ 17½
|
IV
|
100
|
10
|
1 5/ 6
|
[1 7/ 37]
|
92½
|
169 7/ 12
|
+49 7/ 12
|
Toplam
|
400
|
29 1/ 6
|
|
|
292½
|
536¼
|
67 1/ ]2
|
E
Sınıf
|
Sermaye
|
Mutlak
rant
|
Ton başına
pazar-değeri
|
Maliyet
fiyatı
|
Ton
sayısı
|
Toplam
değer
|
Farklılık
rantı
|
|
£
|
£
|
£
|
£
|
|
£
|
£
|
II
|
100
|
3 3/ 4
|
1 3/ 4
|
1 9/ 13
|
65
|
113 3/ 4
|
- (yok)
|
III
|
100
|
10
|
1 3/ 4
|
[1 7/ 15]
|
75
|
131 1/ 4
|
+ 11 1/ 4
|
IV
|
100
|
10
|
1 3/ 4
|
[1 7/ 37]
|
92½
|
161 7/ 8
|
+41 7/ 8
|
Toplam
|
300
|
23 3/ 4
|
|
|
232½
|
406 7/ 8
|
+53 1/ 8
|
[sayfa 245]
||573| Şimdi A, B, C, D ve E tablolarını, baştan beri benimsenen tarz çerçevesinde derleyelim.
Sermaye, Toplam, değer, Ton başına pazar-değeri, [
Ton başına]
Bireysel değer, [
ton başına]
Farklılık değeri[83], [
ton başına]
maliyet fiyatı, Mutlak rant, Tona isabet eden mutlak rant, Farklılık rantı, Tona isabet eden farklılık rantı, Toplam rant. Ve ondan sonra da her bir tablodaki tüm sınıfların toplamı.
[84] [Tonaja isabet eden toplam rant
-ç.]
.
||575|
Tablo Üzerinde Yorum (s. 574.)
Varsayıyoruz ki, 100’lük bir sermaye (değişmeyen ve değişen sermaye) yatırılmıştır ve bu sermayenin çalıştırdığı emek, yatırılan sermayenin beşte-birini bulan bir artı-emek (ödenmemiş emek) ya da 100/5 artı-değer bırakmaktadır. Dolayısıyla yatırılan sermaye 100 sterline eşitse toplam ürünün
değeri 120 sterlin olmalıdır. Bundan başka, ortalama kârın %10 olduğunu kabul edersek, toplam ürünün, yukardaki örnekte kömürün,
maliyet fiyatı 110 sterlindir. Artı-değer ya da artı-emek oranı belli olduğuna göre 100 sterlinlik bir sermaye, işletilen madenin kötü ya da.zengin olup olmadığına bakmaksızın, kendisini 120 sterlinlik bir
değere dönüştürür; kısacası, emeğin
değişken üretkenliği –bu değişkenlik, emeğin doğal koşullarındaki değişiklikten, emeğin toplumsal koşullarındaki değişiklikten ya da teknolojik koşulların değişikliğinden de ileri gelse– metaların değeri onların içinde somutlaşan emek miktarına eşittir gerçeğini değiştirmez.
Demek ki, 100 sterlinlik bir sermayenin yarattığı
ürünün değeri 120 sterline eşittir demek,
ürün 100 sterlinlik sermayede somutlaşmış olan emek-zamanına ve ona ek olarak, emek-zamanının, kapitalist tarafından elkonan ve karşılığı ödenmeyen altıda-birine eşittir, demektir. 100 sterlinlik sermaye, bir maden sınıfında 60 ton da üretse, bir başkasında 65, 75 ya da 92½ ton da üretse toplam ürün değeri 120 sterline eşittir. Ama açıktır ki, münferit [ürün
-ç.] parçasının değeri, quarter ile, yarda ile, vb. ölçülsün, üretkenliğe göre, büyük ölçüde farklılık gösterir. Ama tablomuza bağlı kalmak için (aynı şey, kapitalist üretimin ortaya çıkardığı her bir meta kitlesi için geçerlidir) eğer sermayenin toplam ürünü 60 ton ise, 1 tonun değeri 2 sterline eşittir, yani 60 ton 120 sterlin değerindedir ya da 120 sterlinde somutlaşan emek-zamanını temsil eder. Eğer toplam ürün 65 ton olursa, o zaman tek tek her bir tonun değeri 1
11/
13 sterlin ya da 1 sterlin 16
12/
13 şilindir; eğer 75 ton olursa, o zaman tek tek her bir tonun değeri 1
9/
15 sterlin ya da 1 sterlin 12 şilindir; son olarak 92½ ton ise o zaman ton başına değer 1
11/
37 sterlin ya da 1 sterlin 5
35/
37 şilindir. 100 sterlinlik bir
[sayfa 246] sermayenin ürettiği toplam meta kitlesi ya da meta tonları, her zaman 120 sterlinin içerdiği
toplam emek miktarını temsil ettiği için, hep aynı
değere, 120 sterline eşit olduğuna göre,
aynı değerin 60, 65, 75 ya da 92½ tonda temsil edilmesi çerçevesinde münferit tonun
değeri değişir; başka deyişle emeğin farklı üretkenliğine göre değişir.
Aynı miktarda emeğin bazan daha az bazan daha çok meta miktarı toplamında temsil edilmesine neden olan da işte, üretkenlikteki bu farklılıktır; öyle ki, bu toplamın
bireysel kısmları, harcanan mutlak emeğin kimi kez daha çok, kimi kez daha az parçasını içerirler ve bu nedenle de bazan daha büyük, bazan daha küçük değere sahip olurlar. Her bir tonun, 100 sterlinlik sermayenin daha çok ya da daha az verimli madende yatırılmış olmasına göre değişen bu değeri tabloda, her bir tonun
bireysel değeri olarak gösterilmiştir.
Demek ki, artan üretkenlikle birlikte, bireysel metanın değeri düştüğü zaman, belli bir sermayenin –örneğin 100 sterlinin– ürettiği ürünün
toplam değeri, [şimdi] o değeri temsil eden metalar kitlesinin çoğalmış olması nedeniyle artar biçimindeki anlayıştan daha yanlış hiçbir şey yoktur. Çünkü, bireysel meta değerinin düşmesi,
toplam değerin –harcanan toplam emek miktarının– daha fazla miktarda kullanım-değeri, daha fazla ürün tarafından temsil edilmesinden ötürüdür. Bu yüzdendir ki, bireysel ürüne, toplam’ değerin ya da harcanan emeğin göreli olarak daha küçük bir kısmı düşer; ve bu yalnızca, meta daha az miktarda emek emdiği ya da metanın payına daha az miktarda emek düştüğü
ölçüde böyledir.
İlk başta,
ayrı olarak alınan metayı belli bir miktar emeğin sonucu ve doğrudan ürünü saydık. Şimdi, metanın,
kapitalist üretimin ürünü olarak belirmesi sonucu, bu konuda, biçimsel bir değişiklik olmaktadır: Üretilen kullanım-değerleri kitlesi, bir
miktar emek-zamanını temsil etmektedir; bu emek-zamanı miktarı, sermayenin (değişen ve değişmeyen sermayenin) içerdiği ve üretim sırasında tüketilen emek-zamanı miktarına ve ona ek olarak, kapitalistin sahiplendiği ödenmemiş emek-zamanına eşittir. Sermayenin içerdiği emek-zamanı, parayla ifade edildiği biçimiyle, 100 sterlinse ve bu 100 sterlinlik sermayenin, 40 sterlini ücretlerden oluşuyorsa ve artı emek-zamanı değişken sermayenin %50’sini oluşturuyorsa, başka deyişle artı-değer oranı %50 ise, o zaman 100 sterlinlik sermaye tarafından üretilen toplam meta kitlesinin değeri 120 sterlin olur. Bu çalışmanın ilk bölümünde
[85] gördüğümüz gibi, eğer metalar dolaşıma girecekse, ilk önce değişim-değerleri
fiyata çevrilmeli yani para olarak ifade edilmelidir. Dolayısıyla ||576| kapitalist metaları pazara çıkarmadan önce, eğer ürün tek bölünmez
[sayfa 247] bir nesne değilse, örneğin toplam sermayeyi temsil eden ev gibi bir nesne değilse, varsayımımıza göre, fiyatı 120 sterlin olacak yani parayla ifade edilen toplam değere eşit olacak
tek bir meta gibi bir nesne değilse, evet bu durumda kapitalist ilkin bireysel her metanın
fiyatını hesap etmelidir. Burada
fiyat değerin parasal ifadesine eşittir.
||574|
|
S
|
T
|
TD
|
PD
|
BD
|
FD
|
[Sınıf]
|
Sermaye
£
|
Ton
sayısı
|
Toplam
değer
|
Ton başına
Pazar-değeri
|
Ton başına
Bireysel değer
|
Ton başına
Farklılık değeri
|
A
I
|
100
|
60
|
120
|
2£[=40ş]
|
$2[=40ş.]
|
0
|
II
|
100
|
65
|
130
|
2£[=40ş]
|
1 11/ 13£=1£16 12/ 13ş
|
2/ 13£=3 1/ 13ş
|
III
|
100
|
75
|
150
|
2£[=40ş]
|
1 3/ 5£=1£12ş
|
2/5£=8ş
|
Toplam
|
300
|
200
|
400
|
|
|
|
B
II
|
50
|
32½
|
60
|
1 11/ 13£=1£16 12/ 13ş
|
1 11/ 13£=1£16 12/ 13ş
|
0
|
III
|
100
|
75
|
138 8/ 13
|
1 11/ 13£=1£16 12/ 13ş
|
1 3/ 5£=1£12ş
|
16/ 65£=4 12/ 13ş
|
IV
|
100
|
92½
|
170 10/ 13
|
1 11/ 13£=1£16 12/ 13ş
|
1 11/ 37£=1£ 35/ 37ş
|
264/ 481£=10 470/ 481ş
|
Toplam
|
250
|
200
|
369 3/ 13
|
|
|
|
C
I
|
100
|
60
|
110 10/ 13
|
1 11/ 13£=1£16 12/ 13ş
|
2£=40ş
|
- 2/ 13£=-3 1/ 13ş
|
II
|
100
|
65
|
120
|
1 11/ 13£=1£16 12/ 13ş
|
1 11/ 13£=1£16 12/ 13ş
|
0
|
III
|
100
|
75
|
138 6/ 13
|
1 11/ 13£=1£16 12/ 13ş
|
1 3/ 5£=1£12ş
|
+ 16/ 65£=+4 12/ 13ş
|
IV
|
100
|
92½
|
170 10/ 13
|
1 11/ 13£=1£16 12/ 13ş
|
1 11/ 37£=1£5 35/ 37ş
|
+ 284/ 481£=+10 470/ 481ş
|
Toplam
|
400
|
292½
|
540
|
|
|
|
D
I
|
100
|
60
|
110
|
1 5/ 6£=1£16 2/ 3ş
|
2£=40ş
|
- 1/ 6£=-3 1/ 13ş
|
II
|
100
|
65
|
119 1/ 6
|
1 5/ 6£=1£16 2/ 3ş
|
1 11/ 13£=1£16 12/ 13ş
|
- 1/ 78£=- 10/ 39ş
|
III
|
100
|
75
|
137½
|
1 5/ 6£=1£16 2/ 3ş
|
1 3/ 5£=1£12ş
|
+ 7/ 32£=+4 2/ 3ş
|
IV
|
100
|
92½
|
169 7/ 12
|
1 5/ 6£=1£16 2/ 3ş
|
1 11/ 37£=1£5 35/ 37ş
|
+ 119/ 220£=+10 80/ 111ş
|
Toplam
|
400
|
292½
|
536¼
|
|
|
|
E
II
|
100
|
65
|
113 3/ 4
|
1 3/ 4£=1£15ş
|
1 11/ 13£=1£16 12/ 13ş
|
[- 5/ 52£]=-1 12/ l3 ş
|
III
|
100
|
75
|
131¼
|
1 3/ 4£=1£15ş
|
1 3/ 5£=1£12ş
|
[+ 3/ 20£]=+3ş
|
IV
|
100
|
92½
|
161 7/ 8
|
1 3/ 4£=1£15ş
|
1 11/ 37£=1£5 35/ 37 ş
|
[+ 73/ l48£]=+9 2/ 37 ş
|
Toplam
|
300
|
232½
|
406 7/ 8
|
|
|
|
[sayfa 248]
MF
|
MR
|
FR
|
MR
|
FR
|
TR
|
TR
|
Ton başına
Maliyet fiyatı
|
Mutlak
Rant
£
|
Farklılık
Rantı
£
|
Mutlak
Rant
ton
|
Farklılık
Rantı
ton
|
Toplam
Rant
£
|
Toplam
Rant
ton
|
15/6£=1£162/3ş
|
10
|
0
|
5
|
0
|
10
|
5
|
1 9/ 13£=1£13 11/ 13ş
|
10
|
10
|
5
|
5
|
20
|
10
|
1 7/ 15£=1£9 1/ 3ş
|
10
|
30
|
5
|
15
|
40
|
20
|
|
30
|
40
|
15
|
20
|
70
|
35
|
1 9/ 13£=1£13 11/ 13ş
|
5
|
0
|
2 17/ 24
|
0
|
5
|
2 17/ 24
|
1 7/ 15£=1£9 1/ 3ş
|
10
|
18 6/ 13
|
5 5/ 12
|
10
|
28 6/ 13
|
15 6/ 12
|
1 7/ 37£=1£3 29/ 37ş
|
10
|
50 10/ 13
|
5 5/ 12
|
27½
|
60 10/ l3
|
32 11/ 12
|
|
25
|
69 3/ 13
|
13 13/ 24
|
37½
|
943/13
|
51 1/ 24
|
15/6£=1£162/3ş
|
10/ 13£= 15/ 13ş
|
0
|
5/ 12
|
0
|
10/ 13£=15 5/ 13ş
|
5/ 12
|
1 9/ 13£=1£13 11/ 13ş
|
10
|
0
|
5 5/ 12
|
0
|
10
|
5 5/ 12
|
1 7/ 15£=1£9 1/ 3ş
|
10
|
18 6/ 13
|
5 5/ 12
|
10
|
28 6/ 13
|
15 6/ 12
|
1 7/ 37£=1£3 29/ 37ş
|
10
|
50 10/ 13
|
5 5/ 12
|
27½
|
60 10/ 13
|
32 11/ 12
|
|
30 10/ 13
|
69 3/ 13
|
16 2/ 3
|
37½
|
100
|
54 1/ 6
|
15/6£=1£162/3ş
|
0
|
0
|
0
|
0
|
0
|
0
|
1 9/ 13£=1£13 11/ 13ş
|
9 1/ 6
|
0
|
5
|
0
|
9 1/ 6
|
6
|
1 7/ 15£=1£9 1/ 3ş
|
10
|
17½
|
5 5/ 11
|
9 6/ 11
|
27½
|
15
|
1 7/ 15£=1£9 1/ 3ş
|
10
|
49 7/ 12
|
5 5/ 11
|
27 1/ 22
|
59 7/ 12
|
32 ½
|
|
29 1/ 6
|
67 1/ 12
|
15 10/ 13
|
36 13/ 22
|
96¼
|
52½
|
1 9/ 13£=1£13 11/ 13ş
|
3 3/ 4
|
0
|
2 1/ 7
|
0
|
3 3/ 4
|
2 1/ 7
|
1 7/ 15£=1£9 1/ 3ş
|
10
|
11¼
|
5 5/ 7
|
6 3/ 7
|
21¼
|
12 1/ 7
|
1 7/ 37£=1£3 29/ 37ş
|
10
|
41 7/ 8
|
5 5/ 7
|
23 13/ 14
|
51 7/ 8
|
29 9/ 14
|
|
23 3/ 4
|
53 1/ 8
|
13 4/ 7
|
30 5/ 14
|
76 7/ 8
|
43 13/ 14
|
[sayfa 249]
Emeğin değişik üretkenliğine göre, 120 sterlinlik toplam değer, daha çok ya da daha az ürüne bölüştürülecektir. Bu nedenle de
ayrı olarak alınan her ürünün değeri, oransal olarak, 120 sterlinin daha büyük ya da daha küçük bir parçasına eşit olacaktır. İşlemin tümü çok basittir. Örneğin toplam ürün 60 ton kömüre eşitse, 60 ton 120 sterline eşittir ve 1 ton 120/60 sterline yani 2 sterline eşittir; eğer ürün 65 ton ise, tonun değeri 120/65 sterline yani 1
11/
13 sterline ya da 1 sterlin 16
12/
13 şiline eşittir (1 sterlin 16 şilin 11
1/
13 peni). Eğer ürün 75 tona eşitse tonun değeri 120/75 yani 1 sterlin 12 şilin; eğer 92½ ton ise o zaman da 1
11/
37 sterlin ya da 1 sterlin 5
35/
37 şilindir. Demek ki ayrı olarak alınan her metanın değeri (fiyatı) ürünün
toplam değerinin, metanın kullanım-değerine uygun standart ölçülerle –örneğin ton, quarter, yarda, vb.– belirlenen toplam ürün sayısına bölünmesiyle [çıkan miktara
-ç.] eşittir.
Bu durumda, eğer ayrı olarak alınan her metanın fiyatı, 100 sterlinlik bir sermayenin ürettiği metalar kitlesinin toplam değerinin, toplam meta sayısına bölünmesiyle [bulunacak sayıya
-ç.] eşitse, o zaman toplam değer, ayrı olarak alınan her meta fiyatının toplam meta sayısıyla çarpımına eşittir; ya da standart ölçüyle ölçülmüş belirli miktar ayrı olarak alınan meta fiyatının toplam meta miktarıyla çarpımına eşittir. Bundan başka, toplam değer, üretime yatırılan sermayenin değerini ve ona ek olarak artı-değeri içerir; yani yatırılan sermayenin içindeki emek-zamanını ve ona ek olarak sermayenin sahiplendiği ödenmemiş emeği içerir. Dolayısıyla meta kitlesinin tam bölen her bir parçasının içerdiği artı-değer, o metanın değeriyle orantılıdır. 120 sterlinin 60, 65, 75 ya da 92½tona dağılışında olduğu gibi 20 sterlinlik artı-değer de aynı miktarlara dağılır. Ton sayısı 60 olduğu ve bundan ötürü her tonun değeri 120/60’a eşit olduğu, yani 2 sterlin ya da 40 şiline eşit olduğu zaman, bu 40 şilinin ya da 2 sterlinin altıda-biri yani 6
2/
3 şilin, artı-değerin, her bir tona düşen payıdır; artı-değerin, 2 sterline malolan ton içindeki payı, 120 sterline malolan 60 ton içindeki payı gibidir. Artı-değerin değere [orantısı], metalar kitlesinin toplam değerinde nasılsa ayrı olarak alınan metanın fiyatı içinde de öyledir. Yukardaki örnekte, ayrı olarak alınan her ton içindeki toplam artı-değer, 20/60 = 2/6 = 1/3’tür [yani 20’nin 1/3’üdür
-ç.] ki bu da yukarda
[sayfa 250] belirtilen 40 şilinin 1/6’sıyla aynıdır. Dolayısıyla tek bir tonun 60’la çarpılan artı-değeri, sermayenin üretmiş olduğu toplam artı-değere eşittir. Eğer ayrı olarak alınan bir ürüne düşen değer parçası –toplam değerin tam bölen parçası– emeğin daha fazla üretken oluşu nedeniyle ürün miktarı daha fazla olduğu için daha küçükse, o zaman ayrı olarak alınan ürüne düşen artı-değer parçası, yani toplam artı-değerden bu ayrı olarak alınan ürüne tekabül eden parça da daha küçüktür. Ancak bu, artı-değerin yani yeni yaratılmış olan değerin yatırılan ve yalnızca yeniden-üretilen değere orantısını etkilemez. Daha önce gördüğümüz gibi,
[86] emeğin üretkenliği, her ne kadar ürünün toplam değerini etkilemezse de eğer ürün işçinin tüketimine giriyorsa, artı-değeri artırabilir; o zaman ayrı olarak alınan metaların ya da aynı kapıya çıkmak üzere belli miktardaki metaların düşen fiyatı
normal ücreti ya da aynı şey demek olan
emek-gücünün değerini düşürebilir. Daha büyük emek üretkenliğinin göreli artı-değeri artırmasına gelince, bu, ürünün toplam değerini değil, ama o toplam değerde, artı-değeri temsil eden parçayı yani ödenmemiş emeği artırır. Bu çerçevede, her ne kadar, emeğin üretkenliği daha büyük olduğu zaman –değeri temsil eden toplam meta kitlesi arttığı için– ayrı olarak alınan ürüne, değerin daha küçük bir parçası düşerse ve dolayısıyla ayrı olarak alınan ürünün fiyatı azalırsa da, bu fiyatın,
artı-değeri temsil eden parçası yukarda anılan koşullar altında gene de artar; ve bundan ötürü de artı-değerin, yeniden-üretilen değere oranı büyür (gerçekte burada, henüz değişen sermayeye gönderme yapılması gerekir; çünkü henüz kârdan sözedilmiş değil). Ama, emeğin artan üretkenliğinin sonucu, artı-değer
toplam değerin içinde büyüdüğü için, bu böyledir. Daha büyük bir ürün kitlesinin aynı miktar emeği içermesini ve böylece bu kitlenin belli bir parçasının değerini ya da münferit metanın
fiyatım indirmeyi olanaklı kılan aynı öğe –emeğin artan üretkenliği– emek-gücünün değerini azaltır, bundan ötürü de
toplam ürünün değeri içinde dolayısıyla ayrı olarak alınan metanın
fiyatında yer alan artı-emeği ya da ödenmemiş emeği artırır. Dolayısıyla,
ayrı olarak alınan metanın fiyatı düşse de,
metanın içerdiği toplam emek miktarı, dolayısıyla değeri düşse de, bu değerin bir parçasını oluşturan artı-değerin oranı artar. Başka deyişle ||577| ayrı olarak alınan her metanın içerdiği daha küçük miktardaki toplam emek, önceye, emeğin daha az üretken olduğu [döneme
-ç.|, münferit meta fiyatının bu nedenle daha yüksek olduğu ve ayrı olarak alınan her metanın içerdiği toplam emek miktarının daha fazla olduğu [döneme
-ç.] göre,
daha büyük miktarda ödenmemiş emeği kapsar. Şimdiki örnekte bir ton, daha az emek içerir ve bu
[sayfa 251] nedenle daha ucuzdur ama, daha fazla artı-emek içermektedir, o nedenle de daha fazla artı-değer bırakmaktadır.
Rekabette her şey yanlış biçimde, başaşağı göründüğü için, kapitalist birey, 1. metanın fiyatını düşürerek bu metadan sağladığı kârı düşürdüğünü, ama
artan [meta] kitlesi
sayesinde daha çok kâr elde ettiğini sanır. (Kullanılan sermayenin artırılmasından, daha düşük bir kâr oranında bile, daha büyük miktarda kâr edilmesi burada bir karışıklığa daha yol açmaktadır); 2. her metanın fiyatını saptadığını ve [meta miktarıyla
-ç.] çarparak ürünün toplam değerini belirlediğini sanır; oysa orijinal işlem bölmedir — çarpma, ancak bu bölme işlemine dayandırıldığı ve onun bir yan ürünü olduğu çerçevede doğrudur, işin aslında sıradan ekonomist, rekabete yakalanan kapitalistin garip nosyonlarını, görünürde daha teorik olan bir dile çevirmekten ve
bu nosyonları haklı göstermeye çalışmaktan başka bir şey yapmaz.
Şimdi tablomuza geri dönelim.
100 sterlinlik bir sermaye tarafından yaratılan ürünün ya da meta miktarının
toplam değeri –emek üretkenliğinin değişen derecesine göre– miktar ne kadar büyük ya da küçük olursa olsun, 120 sterline eşittir. Büyüklüğü ne olursa olsun, bu toplam ürünün
maliyet fiyatı, eğer varsayıldığı gibi ortalama kâr %10 ise, 110 sterline eşittir. Toplam ürünün değerindeki fazlalık, ürün miktarı ne olursa olsun, 10 sterline eşittir; bu, toplam değerin onikide-biri, ya da yatırılan sermayenin onda-biridir. Bu 10 sterlin, toplam ürünün
maliyet fiyatı üzerindeki bu
değer fazlası
rantı oluşturur. Apaçık ortada ki, rant,
100 sterlinlik sermayenin yatırıldığı madenlerin, toprak türlerinin kısacası
doğal öğenin doğal veriminden ileri gelen farklı emek üretkenliğinden epeyce bağımsızdır; çünkü, istihdam edilen emeğin,
doğal öğedeki farklı
verimlilik derecesinden ileri gelen farklı derecelerdeki üretkenliği toplam ürünün değerinin 120 sterlin, maliyet fiyatının 110 sterlin ve maliyet fiyatı üzerindeki fazlalığın 10 sterlin olmasını engellemez.
Sermayeler arası rekabetin yapabileceği tek şey, bir kapitalistin 100 sterlinlik bir sermaye ile kömür madeninde, bu üretim alanında üretebileceği metaların
maliyet fiyatının 110 sterline eşit olmasından ibarettir. Ama rekabet kapitalisti 120 sterlin değerindeki ürünü 110 sterline satmaya zorlayamaz — oysa başka sanayilerde böyle bir zorlama vardır. Çünkü [o zaman
-ç.] toprak sahibi ortaya çıkar ve 10 sterline elkoyar. Bundan ötürü ben bu ranta
mutlak rant diyorum. Bu çerçevede,
kömür madenlerinin verimliliği ve dolayısıyla emek üretkenliği ne kadar
değişirse değişsin, tabloda bu rant hep
aynı kalıyor. Ama,
madenlerin farklı verimlilik dereceleri ve dolayısıyla
[sayfa 252] emeğin farklı üretkenliği nedeniyle bu rant, her zaman
aynı ton sayısıyla ifade edilmiyor. Çünkü, emeğin üretkenliğindeki farklılığa göre, 10 sterlinin içindeki emek miktarı daha çok ya da daha az kullanım-değerini, daha çok ya da daha az tonu temsil ediyor. Verimin değişen derecelerinden ötürü, bu
mutlak rantın tamamının mı yoksa bir parçasının ödendiği, tablonun daha ilerideki çözümlenmesinde görülecektir.
Bunların ötesinde, pazarda, üretkenliğin farklı farklı olduğu madenlerde üretilmiş kömürler vardır. En düşük üretkenlik derecesinden başlayarak bu madenlere I,
II, III, IV dedim. Örneğin ilk sınıf, 100 sterlinlik bir sermaye ile 60 ton, ikinci sınıf 65 ton üretiyor, vb.. Aynı büyüklükteki sermaye –organik bileşimi aynı olan, aynı üretim alanında kullanılan 100 sterlin– burada aynı üretkenlikte değildir; çünkü madenin, toprak türünün, kısacası
doğal öğenin verimlilik derecesine göre, emeğin üretkenlik derecesi değişir. Ama rekabet,
bireysel değerleri farklı olan bu ürünler için
tek pazar-değeri oluşturur. Bu pazar-değerinin kendisi,
en az verimli sınıfın münferit ürün değerinden
hiçbir zaman daha büyük olamaz. Eğer daha büyük olsaydı, bu yalnızca
pazar fiyatının, pazar-değerinin üzerinde olduğunu gösterirdi. Ama pazar-değerinin gerçek
değeri temsil etmesi gerekir. Farklı sınıfların ürünleri açısından düşünülünce, [bireysel] ürün
değerlerinin pazar-değerinin üstünde ya da altında olması pekala olanaklıdır. Eğer pazar-değerinin
üstünde ise, maliyet fiyatıyla pazar-değeri arasındaki fark, bireysel değeriyle maliyet fiyatı arasındaki farktan
daha küçüktür. Ama mutlak rant ürünün bireysel ||578| değeri ile maliyet fiyatı arasındaki farka eşit olduğuna göre, bu örnekte, pazar-değeri bu ürünler için
mutlak rantın tümünü bırakmaz. Eğer pazar-değeri, bu
ürünlerin maliyet fiyatının altına düşmüşse onlar için
hiçbir rant bırakmaz. Rant değerle maliyet fiyatı arasındaki fark olduğuna göre, hiç rant ödeyemezler ve pazar-değerinin [düşüşü] nedeniyle onlar için bu fark ortadan kalkar. Bu durumda, pazar-değeriyle onların bireysel değeri arasındaki fark
negatiftir, yani pazar-değeri, onların bireysel değerinden bir
eksi miktar farklıdır. Pazar-değeri ile bireysel değer arasındaki farka, genel olarak,
farklılık değeri adını veriyorum. Burada anlatılan kategoriye ilişkin metalar [tabloda
-ç.] farklılık değerlerinin önünde bir eksi imi taşıyorlar.
Öte yandan, bir maden sınıfının (bir toprak sınıfının) ürünlerinin
bireysel değeri, pazar-değerinin
altında ise, o zaman pazar değeri onların bireysel değerinin
üstündedir. Bu durumda, o üretim alanında başat olan değer ya da pazar-değeri, ürünlerin bireysel
[sayfa 253] değerinin
üstünde bir fazlalık bırakır. Örneğin bir tonun pazar değeri 2 sterlin ve her bir tonun değeri 1 sterlin 12 şilin ise, o zaman farklılık değeri 8 şilindir. Ve her bir ton değerinin 1 sterlin 12 şilin olduğu sınıfta 100 sterlin 75 ton ürettiğine göre bu 75 tonun toplam farklılık değeri 8 şilin x 75 = 30 sterlindir. Bu sınıfın toplam ürününün, toprağın ya da madenin göreli olarak daha büyük olan verimliliğinden kaynaklanan [daha düşük
-ç.] bireysel değeri üstündeki pazar-değeri fazlası,
farklılık rantını oluşturur; çünkü maliyet fiyatı, sermaye için, eskisi gibi kalır.
Pazar-değerinin bireysel değer üzerindeki fazlasının büyük ya da küçük oluşuna göre, bu farklılık rantı da büyük ya da küçük olur. Bu ürünün ait olduğu madenin ya da toprağın verimliliğinin, pazar-değerini belirleyen ürünün ait olduğu daha az verimli sınıfa göre,
göreli olarak daha fazla ya da daha az verimli oluşuna göre [pazar değeriyle bireysel değer arasındaki
-ç.] bu fazlalık da kuşkusuz daha büyük ya da daha küçük olur.
Son olarak, ürünlerin
bireysel maliyet fiyatı, her sınıfta farklıdır. Örneğin 100 sterlinlik sermayenin 75 ton verdiği sınıf için bireysel metanın maliyet fiyatı, –toplam değer 120 sterlin ve
maliyet fiyatı 110 sterlin olduğuna göre–1 sterlin 9
1/
3 şilindir; ve pazar-değeri bu sınıftaki bireysel değere yani 1 sterlin 12 şiline eşit olursa, o zaman 120 sterline satılan 75 ton, 10 sterlin rant bırakır, 110 sterlin de ürünlerin maliyet fiyatını karşılar.
Ama kuşkusuz, tek bir tonun
bireysel maliyet fiyatı, 100 sterlinlik sermayeyi temsil eden ton sayısına göre ya da çeşitli sınıfların bireysel ürünlerinin
bireysel değerine göre değişir. Örneğin, 100 sterlinlik sermaye 60 ton üretirse, o zaman ton başına değer 2 sterlindir ve maliyet fiyatı 1 sterlin 16
2/
3 şilindir; 55 ton 110 sterline ya da toplam ürünün maliyet fiyatına eşit olur. Ancak 100 sterlinlik sermaye 75 ton üretirse, o zaman ton başına değer 1 sterlin 12 şilindir, maliyet fiyatı da 1 sterlin 9
1/
3 şilin olur; toplam ürünün 68
3/
4 tonu 110 sterline malolur ya da maliyet fiyatını karşılar. Bireysel
maliyet fiyatı yani
her bir tonun maliyet fiyatı farklı sınıflarda
bireysel değer gibi farklılık gösterir.
Şimdi bu beş tablodan anlaşılmaktadır ki,
mutlak rant her zaman, meta değerinin kendi maliyet fiyatı üzerindeki fazlasına eşittir. Öte yandan
farklılık rantı, pazar-değerinin kendi bireysel değeri üzerindeki fazlasına eşittir. Toplam rant, (mutlak ranttan ayrı olarak) bir farklılık rantı
varsa, pazar-değerinin bireysel değer üzerindeki fazlasına ve ona ek olarak bireysel değerin maliyet fiyatı üzerindeki fazlasına ya da pazar-değerinin bireysel maliyet fiyatı üzerindeki fazlasına eşittir.
[sayfa 254]
Burada amaç genel rant yasasını yalnızca, benim değer ve maliyet fiyatları teorimi tanımlamak üzere ortaya koymak olduğu için –zira, ||579| toprak mülkiyetini
ex professo ele alıncaya kadar ranta ayrıntılı olarak girme niyetinde değilim– konuyu karmaşıklaştıracak tüm öğeleri attım; adını da söyleyeyim, madenlerin ya da toprak türlerinin
konumunun etkisi]
aynı madende ya da
aynı toprak türünde kullanılan farklı sermaye miktarlarının farklı üretkenlik
derecesi; aynı üretim alanı içindeki farklı üretim türlerinin, örneğin farklı tarım dallarının bıraktığı rantlar arası ilişki; birbirinin yerine geçirilebilen farklı üretim alanlarının, bıraktığı rantlar arası ilişki, örneğin toprağın, üzerinde konut yapmak üzere tarımdan çekildiği zaman bıraktığı rantlar arası ilişki ve benzerlerini attım. Bütün bunların burada yeri yok.
[3. Tabloların Çözümlenmesi]
Şimdi tabloları gözden geçirelim. Tablolar genel yasanın ne kadar çeşitli kombinasyonları olduğunu gösteriyor; oysa Ricardo, yanlış bir genel rant yasası anlayışına sahip olduğu için, farklılık rantının yalnızca bir yanını görmüş ve bundan ötürü de fenomenin çok yönlülüğünü, zorlayıcı bir soyutlamayla
tek bir duruma indirgemek istemişti. Tablolar, tüm kombinasyonları göstermek gibi bir niyet taşımıyor, yalnızca en önemli olanlarını, özellikle bizim özgül amacımız açısından önemli olanları gösterme niyetini taşıyor.
[a)] A Tablosu [Çeşitli Sınıflardaki Pazar-Değeri ile
Bireysel Değer Arasındaki İlişki]
A tablosunda bir ton kömürün pazar-değerini, sınıf I’deki bir tonun bireysel değeri belirliyor; sınıf I’de maden en az verimli dolayısıyla emeğin üretkenliği en düşük düzeyde, dolayısıyla 100 sterlinlik sermaye yatırımının bıraktığı ürün kitlesi en küçük ve bu nedenle de bireysel ürünün fiyatı (değerin belirlediği fiyat anlamında) en yüksek.
Pazarın,
ne eksik ne fazla, 200 ton kömürü emdiğini varsayıyoruz.
Pazar-değeri, I’deki bir tonun [bireysel] değerinin, yani en elverişsiz üretim koşullarında üretilen metanın değerinin
üstünde olamaz. II ve III, tonu,
bireysel değerinin üstünde satarlar; çünkü onların üretim koşulları,
aynı alan içinde üretilen öteki metaların üretim koşullarından daha elverişlidir; bu [durum
-ç.] işte bu nedenle değer yasasına karşı bir saldırı değildir. Öte yandan, I’in
[sayfa 255] ürünü, pazar-değerini
hiç dikkate almaksızın kendi değerinin
üstünde satılsa, ancak o zaman pazar-değeri, Tin bir tonunun değerinin üstünde olabilir. Pazar-değeriyle [bireysel] değer arasındaki fark, genel olarak, ürünler mutlaka değerlerinin
üstünde satıldığı için değil, ama bireysel ürünün değeri, tüm alanın ürün değerinden farklı olduğu için ortaya çıkar; başka deyişle, toplam ürünü –bu örnekte 200 tonu– sağlamak için
gereken emek-zamanı, bazı tonları –bu örnekte II ve III’teki tonları– üreten emek-zamanından farklı olduğu için ortaya çıkar; kısacası, sunulan
toplam ürün üretkenlik dereceleri birbirinden farklı olan emek tarafından üretildiği için ortaya çıkar. Bir ürünün pazar-değeriyle bireysel değeri arasındaki fark, bu nedenle, yalnızca, toplam ürünün farklı bölümlerini imal eden belli emek miktarlarının farklı üretkenlik derecesinde olmaları gerçeğinden ileri gelebilir. Ama asla değerin, bu alanda istihdam edilen toplam emek miktarını
dikkate almaksızın belirlenmesinden ileri gelemez. II ve III ile ilişkisinden tamamen kopuk olarak I, ürününü, bir bütün halinde, değerinin
üstünde satsa, ancak o zaman pazar-değeri ton başına 2 sterlinin üstünde olabilirdi. Bu durumda,
pazarın durumu nedeniyle, talep ve arz nedeniyle, pazar fiyatı, pazar-değer inin üstünde olabilirdi. Ama burada bizi ilgilendiren pazar-değeri –ki burada pazar fiyatına eşit olduğunu varsayıyoruz–
kendi üstüne çıkamaz.
Burada pazar-değeri, I’in [bireysel
-ç.] değerine eşitlenir; üstelik I pazardaki tüm ürünün onda-üçünü verir, II ve III yalnızca toplam talebi, yani I’in karşıladığı talebin üstünde ve ötesindeki ek talebi karşılamaya yetecek kadar [ürün
-ç.] sağlarlar. Tüm ürün 2 sterlinden satılabildiği için II’nin ve III’ün 2 sterlinin altında ürün satmaları için herhangi bir neden yoktur. ||580| 2 sterlinin
üstünde de satamazlar, çünkü I tonunu 2 sterlinden satmaktadır.
Pazar-değerinin,
en kötü üretim koşulları altında üretilen ama gerekli ürünün bir bölümünü oluşturan ürünün bireysel
değerinin üstünde olamayacağı biçimindeki yasayı Ricardo çarpıtır; pazar-değerinin, bu ürünün
altına düşemeyeceği ve bu nedenle her zaman bu ürün tarafından belirlenmesi gerektiği savına dönüştürür. Bunun ne kadar yanlış olduğunu daha sonra göreceğiz.
Bir tonun pazar-değeri, I’deki bir tonun bireysel değerine denk düştüğüne göre, bıraktığı
rant, değerin, I’in
maliyet fiyatı üzerindeki mutlak fazlalığını, yani [burada
-ç.] 10 sterlin olan
mutlak rantı temsil eder. II 10 sterlinlik ve III 30 sterlinlik bir farklılık rantı getirir; çünkü I’in belirlediği pazar-değeri, II ve III’ün kendi
bireysel değerlerinin ve dolayısıyla da –münferit değerin maliyet fiyatını aşan fazlasını temsil eden– 10 sterlinlik mutlak rantın üstünde,
[sayfa 256] II için10 sterlinlik, III için 30 sterlinlik bir fazlalık sağlar. Demek ki II toplam 20 sterlin, III de toplam 40 sterlin rant bırakır, çünkü pazar-değeri, onların maliyet fiyatının üstünde 20 ve 40 sterlin bir fazlalık sağlar.
Pazara çıkışın, en az verimli olan I’den, daha verimli olan II’ye ve oradan da daha da verimli olan maden III’e doğru olduğunu varsayacağız. II’nin ve III’ün I’den daha verimli olduğu doğrudur, ancak onlar, toplam talebin yalnızca onda-yedisini karşılarlar ve biraz önce açıkladığımız gibi, ürünlerinin değeri sırasıyla 1 sterlin 16
12/
13 şilin ve 1 sterlin 12 şilin olduğu halde 2 sterline satabilirler. Açıktır ki, talebi karşılamak için gerek duyulan belirli miktar [ürün
-ç.] sağlandığı zaman ve bu talebin çeşitli bölümlerini karşılayan
emeğin üretkeniliğindeki kademelenme gerçekleştiği zaman, pazara çıkış hangi yönde olursa olsun, her iki durumda da daha verimli olan sınıfların pazar-değeri
kendi bireysel değerlerinin üstüne çıkacaktır; çünkü durumlardan birinde,
göreceklerdir ki, pazar-değerini verimli olmayan sınıf
belirlemektedir ve kendilerinin sağladığı
ek arz, I’in belirlediği pazar-değerini değiştirmeyi gerektirecek kadar büyük değildir; ikinci durumda, başlangıçta onların –sınıf III’ün ya da II’nin– belirlediği pazar-değerini şimdi pazarın gereksindiği
ek arzı sağlayan ve bunu ancak daha yüksek bir değerde karşılayabilen ve böylelikle pazar-değerini kararlaştıran sınıf I belirlemektedir.
[b) Ricardo’nun Rant Teorisi ile Tarımda Azalan Üretkenlik Görüşü
Arasındaki İlinti. Mutlak Rant Oranındaki Değişiklikler ve Bu Değişikliklerin
Kâr Oranındaki Değişiklikle İlişkisi]
Gözden geçirmekte olduğumuz konuda, örneğin Ricardo olsaydı, sınıf üçten yola çıkıyoruz, derdi. Ek
arz, her şeyden önce, II’den gelir. Son olarak, –pazarın istediği– son
ek arz I’den gelir; ve I, 60 tonluk ek arzı 120 sterlinden, yani ton başına 2 sterlinden yapabileceğine ve bu arza da gerek duyulduğuna göre, başlangıçta 1 sterlin 12 şilin, daha sonra 1 sterlin 16
12/
13 şilin olan pazar-değeri şimdi artık 2 sterline yükselir [diye eklerdi
-ç.]. Ama öte yandan aynı derecede doğrudur ki, talebin 60 tonunu 2 sterlinden karşılayan I’den yola çıkarsak, o zaman, ek arzı II sağlar; II’nin kendi ürününün
bireysel değeri 1 sterlin 16
12/
13 şilin olduğu halde, 2 sterlinlik pazar-değerinden satar; çünkü, eğer I ton başına 2 sterlinden 60 ton sağlansa, gereksinilen 125 tonun da [aynı değerden -
ç.] sağlanması olanaklıdır. Eğer yeni ve ek 75 tona daha gerek duyuluyorsa, aynı şey geçerlidir; ama III
yalnızca 75 ton sağlar
[sayfa 257] yalnızca ek
talebi karşılar; ve o nedenle, daha önceki gibi, l, 60 tonu, 2 sterlinden karşılamak durumundadır. Eğer 200 tonluk talebin tamamını I karşılasaydı, 400 sterlinden satılırdı. Şimdi de bu [fiyattan
-ç.] satılmaktadır; çünkü II ve III, ek 140 tonluk talebi karşılayabilecekleri fiyattan değil, ||XII-58ll ama, ürünün yalnızca onda-üçünü sağlayan I’in talebi karşıladığı fiyattan satmaktadır. Gerek duyulan ürünün tümü, 200 ton, bu durumda ton başına 2 sterlinden satılır; çünkü ürünün onda-üçü ancak, ton başına 2 sterlinden sağlanmaktadır;
ek talep bölümlerinin, III’ten, II’ye ve I’e mi yoksa I’den II yoluyla III’e mi olduğuna bakılmaz.
Ricardo diyor ki: eğer III ve II başlangıç noktalarıysa, onların pazar-değeri Tin değerine (Ricardo’ya göre maliyet-fiyatına) yükselmelidir; çünkü I’in sağladığı onda-üçe, talebi karşılamak için gereksinim vardır; bu nedenle de burada belirleyici nokta,
gerek duyulan ürün oylumudur, bu oylumun belli bölümlerinin bireysel değeri değildir. Ama aynı ölçüde doğrudur ki, I başlangıç noktası olduğu ve II ile III yalnızca ek [ürünü
-ç.] sağladıkları zaman da I’in [sağladığı
-ç.] onda-üç önceki durumda olduğu kadar yaşamsaldır. Demek ki, eğer I pazar değerini,
azalan [verim
-ç.]
çizgisinde belirlemişse,
aynı nedenle yükselen [verim
-ç.]
çizgisinde de belirlemektedir. Bu durumda A tablosu, bize, Ricardo’nun, daha üretken maden ya da topraktan daha az üretken olana doğru harekette farklılık rantı, emeğin azalan üretkenliğine
bağlıdır, biçimindeki görüşünün doğru olmadığını gösterir. Bunun
tersi süreçle, dolayısıyla emeğin artan üretkenliğiyle de tutarlıdır. Demek ki, hangisi gerçekleşirse gerçekleşsin, doğayla ve farklılık rantının varlığıyla bir ilgisi yoktur, yalnızca
tarihsel bir sorundur. Gerçekte
artan ve azalan [verim
-ç.]
çizgileri birbirini kesecektir,
ek talep bazan daha verimli, bazan
daha az verimli toprak türleri, madenler ya da
doğal öğeler tarafından karşılanacaktır. Daha çok
verimli olsun, daha az
verimli olsun,
her zaman farklı sınıftan, yeni bir
doğal öğenin sağladığı arzın, yalnızca ek talebe eşit olduğu, bu öğenin dolayısıyla
talep ve arz arasındaki ilişkide herhangi bir değişiklik yapmadığı
varsayılagelmiştir. Dolayısıyla bu [yeni, ek
-ç.] arzın, eğer yalnızca daha yüksek maliyette emre hazır olabilirse,
pazar-değerinde bir değişiklik yapabileceği varsayılmıştır — daha düşük bir maliyette emre hazır olabilirse değil.
Demek ki A tablosu, daha işin başında, Ricardo’nun bu temel varsayımının yanlışlığının, Anderson tarafından gözler önüne serildiği gibi, hiç gerekmediğini, hatta hatalı mutlak rant görüşü çerçevesinde bile hiç gerekmediğini göstermektedir.
Eğer üretim III’ten II’ye ve II’den I’e doğru
azalan [verim
-ç.]
[sayfa 258] çizgisinde giderek verimliliği azalan doğal öğelere el atarak ilerlerse, o zaman 100’lük bir sermaye yatırımı yapılmış olan III, ilk başta metalarını 120 sterlinde, kendi değerinden satacaktır. 75 ton ürettiğine göre bu değer ton başına 1 sterlin 12 şilin olacaktır. Eğer bundan sonra, ek bir 65 tona gerek duyulursa, 100’lük bir sermaye yatırılan II, benzer biçimde ürünlerini 120 sterline satacaktır. Bu da ton başına 1 sterlin 16
12/
13 şilin demektir. Ve son olarak, eğer ek 60 tona daha gerek olursa, ki bunu yalnızca I sağlayabilir, o zaman o da ürününü 120 sterline satacaktır; bu da ton başına 2 sterlin demektir. Bu süreçte, II pazara gelir gelmez III 18
6/
13 sterlin farklılık rantı bırakacaktır, oysa daha önce yalnızca 10 sterlinlik mutlak rantı bırakmıştır. II de, resmin içine I girdiği anda 10 sterlinlik bir farklılık rantı bırakacak ve III’ün farklılık rantı da ondan sonra 30 sterline yükselecektir.
III’ten I’e inerek Ricardo, I’in rant bırakmadığını keşfeder; çünkü III’ü incelerken, mutlak rantın varolmadığı varsayımından yola çıkar.
Artan ve azalan [verim
-ç.] çizgileri arasında, gerçekten bir fark vardır. Eğer geçiş I’den III’e ise ve böylece II ile III yalnızca ek arzı sağlıyorlarsa, o zaman pazar-değeri, I’in bireysel değeri olan 2 sterline eşit kalır. Ve eğer, burada varsayıldığı gibi ortalama kâr %10 ise, o zaman kömür fiyatı ([ya da] buğday fiyatı — bir ton kömür yerine bir quarter buğday, vb. her zaman konabilir) doğal ki, kârın hesabına girecektir; kömür bir geçim aracı olarak işçinin tüketimine girdiği gibi, değişmeyen sermayede de önemli bir
ikincil madde olarak ortaya çıkar. Bu nedenledir ki, eğer I daha üretken idiyse ya da tonun değeri 2 sterlinin
altındaysa, artı-değer oranının daha yüksek olacağı, dolayısıyla artı-değerin kendisinin yüksek olacağı, doğal ki, böylece
kâr oranının da %10’dan fazla olacağı kabul edilebilir. Ancak, eğer III başlangıç noktası alınırsa durum bu olur. O zaman kömürün tonunun [pazar]-değeri yalnızca 1 sterlin 12 şilinken, ||582| II [pazara
-ç.] girince 1 sterlin 16
12/
13 şiline çıkmış ve son olarak I ortaya çıktığı zaman 2 sterline yükselmiştir. Bu durumda, yalnızca III işletildiği zaman –tüm öteki koşulların, artı-emek süresinin ve öteki üretim koşullarının sabit ve
aynı olduğu ve değişmediği varsayılarak– kâr oranının daha yüksek olduğu kabul edilebilir; (
artı-değer oranı yüksektir, çünkü ücretin bir öğesi daha ucuzdur; artı-değer oranı yüksek olduğu için artı-değer kitlesi ve dolayısıyla da kâr oranı yüksektir; ayrıca, –artı-değer böylece duruma uyarlandığı için– kâr oranı yüksektir, çünkü değişmeyen sermayedeki bir maliyet öğesi düşüktür). II’nin ortaya çıkışıyla kâr oranı daha aşağı inmiş ve en sonunda I ortaya çıktığı zaman
en [sayfa 259] düşük düzeyine, %10’a inmiştir. Dolayısıyla, bu durumda, (sözgelişi) yalnızca III işletildiği zaman diyelim kâr oranı %12 ise, II oyuna girince %11’e düştüğü ve sonunda I de oyuna girince %10’a düştüğü varsayılabilir. O
durumda III için mutlak rant 8 sterlin olur, çünkü maliyet-fiyatı 112 sterlindir; II oyuna girer girmez 9 sterlin olur, çünkü maliyet-fiyatı 111 sterlindir ve son olarak, maliyet fiyatı 110 sterline düştüğü için 10 sterline çıkar. Demek ki burada,
mutlak rant oranında bir
değişiklik olmuştur ve bu değişiklik
kâr oranındaki değişiklikle ters orantılıdır. Rant oranı adım adım artmıştır, çünkü kâr oranı adım adım düşmüştür. Ne var ki kâr oranı, madenlerde, tarımda, vb. azalan emek üretkenliği nedeniyle ve onun sonucu olarak tüketim araçlarının ve ikincil materyalin fiyatındaki artış nedeniyle düşebilir.
[c)] Tüketim Maddelerinin ve Hammaddelerin Değerinde (Dolayısıyla Makine
Değerinde) Görülen Değişikliğin, Sermayenin Organik Bileşimine Etkisi
Konusunda Gözlemler
Bu örnekte
rant oranı arttı, çünkü
kâr oranı düştü. Şimdi, kâr oranı, sermayenin organik bileşiminde değişiklik olduğu için mi düştü? Eğer sermayenin ortalama bileşimi 80
s + 20
d idiyse, bu bileşim aynı mı kaldı? Normal işgününün aynı kaldığını varsayıyoruz. Yoksa, artan tüketim maddesi fiyatları etkisini yitirirdi. Burada iki öğe arasında ayrım yapmamız gerekiyor. Birincisi, tüketim maddelerinin fiyatında bir artış olabilir; bunun sonucu, artı-emek ve artı-değer azalabilir. İkincisi, kömür örneğinde olduğu gibi,
ikincil materyal; ya da buğday örneğinde olduğu gibi
değişmeyen sermayenin bir başka öğesi, diyelim tohumluk değerce arttığı için ya da artan buğday fiyatı nedeniyle öteki
ham ürünlerin (ham materyalin) maliyet fiyatı yükseldiği için değişmeyen sermaye daha pahalı hale gelebilir. Son olarak, eğer ürün demir, bakır, vb. belli sanayi dallarının hammaddeleri ve her üretim dalına ait (konteynerler dahil) makinelerin hammaddeleri yükselebilir.
Öte yandan, sermayenin organik bileşiminde herhangi bir değişiklik olmadığı varsayılmıştır; başka deyişle, üretim biçiminde herhangi bir değişiklik olmamıştır; yani istihdam edilen canlı emeğin, kullanılan toplam değişmeyen sermayeye oranını artıran ya da eksilten bir değişiklik olmamıştır. Daha önce olduğu gibi
(normal işgününün limitleri aynı kalmak üzere) aynı hammadde oylumunu aynı miktar makineyle işleyen ya da aynı miktar makineyi harekete geçirecek herhangi bir hammaddesinin olmadığı yerde,
aynı sayıda işçi gereksinimi değişmemiştir. Sermayenin organik bileşiminin
[sayfa 260] bu ilk görünümünün yanısıra, ikinci bir görünümünün yani, sermaye öğelerinin –her ne kadar kullanım-değeri olarak aynı oranlarda kalıyor olsalar da–
değerlerindeki değişikliğin de dikkate alınması gerekir. Burada da yeni bir ayrım yapmak gerekiyor:
Değer değişikliği, her iki öğeyi –değişen ve değişmeyen [sermaye
-ç.]– eşit biçimde etkiler. Pratikte bu
hiç olmayabilir. Belirli tarımsal ürünlerin, örneğin buğdayın vb. fiyatındaki artış, (gerekli) ücreti ve hammaddeyi (örneğin tohumluğu) yükseltir. Kömür fiyatlarındaki bir artış, gerekli ücreti ve çoğu sanayilerde
ikincil malzemeyi artırır. Birinci durumda, ücretlerdeki artış, tüm sanayi dallarında ortaya çıkarken, hammaddelerdeki artış yalnızca bazılarında olur. Kömüre gelince, onun ücretlere girme oranı, üretime girme oranından düşüktür.
Toplam sermaye sözkonusu olduğu zaman ise, kömürün ve buğdayın değerindeki değişikliğin, sermayenin iki öğesini
eşit biçimde etkilemesi olasılığı pek azdır. Ama durumun böyle olduğunu varsayalım.
Diyelim, 80
s + 20
d sterlinlik bir sermayenin ürün değeri 120 sterlin olsun.
Sermayeyi bir bütün olarak düşündüğümüz zaman, ürünün
değeri ile
maliyet fiyatı birbirinin aynı olur; çünkü, fark, [ülkenin] toplam sermayesi yönünden, dengeye gelir. Varsayıma göre, sermayenin her iki parçasına
eşit oranlarda giren bir maddenin, örneğin kömürün değerindeki artış, her iki öğenin maliyetinde onda-birlik bir yükselmeye neden olur. Böylece 80
s sterlin, daha önce [yaklaşık] 70
s sterlinle satın alınabilen meta kadar meta satın alabilir; 20
d sterlin de daha önce [yaklaşık] 18
d sterlinle ödene-bilen sayıda işçi kadar işçi[nin üretimi
-ç.] ödeyebilir. Ya da üretimi eski boyutunda sürdürmek için [yaklaşık olarak] 90
s sterlinlik ve 22
d sterlinlik bir sermayenin yatırılması gerekir. Ürünün değeri, eskisi gibi, 120 sterlindir; ne var ki, bunun içinde, giderler (90 sterlin değişmeyen, 22 sterlin değişen sermaye olmak üzere) 112 sterline ulaşmıştır. Şu halde kâr 8 sterlindir; bu, 112 sterlinin 1/14’ü ya da %7
1/
7’sidir. Böylece yatırılan 100 sterlinlik bir sermayenin ürün değeri şimdi artık 107
1/
7 sterlindir.
Şimdi, bu yeni sermayede
s ve
d’nin oranı nedir? Daha önce oran,
d:s, 20:80 yani 1:4 idi; şimdi 22:90 [ya da] 11:45’tir. 1/4 = 45/ 180; 11/45 = 44/180’dir. Demek ki değişen sermaye, değişmeyen sermayeye bakışla, 1/180 oranında ||583| azalmıştır. Kömürün ve benzeri şeylerin fiyatındaki artışın, her iki sermaye parçası üzerinde
aynı oransal etkiye sahip olduğu varsayımına bağlı kalarak [toplam sermayeyi
-ç.] 88
s + 22
d sterlin yapmamız gerekir. Ürün değeri 120 sterlin olduğuna göre, bundan 88 + 22 = 110 sterlinin
[sayfa 261] gider olarak düşülmesi gerekir. Geriye 10 sterlin kâr olarak kalır. 22:88 = 20:80.
d’nin
s’ye
oranı, eski sermayedekinin
aynısıdır. Eskisi gibi oranı 1:4’tür. Ama 110 sterlindeki 10 sterlinlik kâr 1/11 yani %9
1/
11’dir. Eğer üretim aynı düzeyde sürdürülecekse, 100 sterlin yerine 110 sterlinlik bir sermaye yatırılması gerekecektir; ürün değeri de 120 sterlin [olmaya devam eder]
[87]. Ancak, 100 sterlinlik sermayenin bileşimi 80
s + 20
d ve ürün değeri 10
9/
11 sterlindir.
Eğer, yukardaki örnekte, 80
s sterlinin değeri sabit kalsaydı ve yalnızca
d değişseydi, yani 20
d yerine 22
d olsaydı, o zaman 20:80 ya da 10:40 olan eski oran, bu kez 22:80 ya da 11:40 olurdu. Bu tür bir değişiklik olsaydı o zaman [sermaye] 80
s + 22
d sterlin [ve] ürün değeri 120 sterlin olurdu; böylece gider 102 sterlin, kâr da 18 sterlin yani %17
33/
51 [olurdu]. [Ne var ki] 22:18, 21
29/
51:17
33/
51 kadardır. Eğer, 80 sterlin değerinde bir değişmeyen sermayeyi
harekete geçirmek için 22
d sterlinlik bir sermayenin ücretlere harcanması gerekiyorsa, o zaman değerce 78
22/
51 sterlin olan bir değişmeyen sermayeyi harekete geçirmek için 21
29/
51 sterline gerek vardır. Bu orana göre, 100 sterlinlik bir sermayeden makineler ve hammadde için 78’
22/
51 sterlin yatırılacaktır; 21
29/
sı sterlin ücretlere gidecektir; oysa daha önce hammadde, vb için 80 sterlin ücretler içinse yalnızca 20 sterlin harcanmıştı. Şimdi artık ürünün değeri 117
33/
51 sterlindir. Ve sermayenin bileşimi de 78
22/
51s + 21
29/
51d sterlindir. Ancak 21
29/
51 sterlin + 17
33/
51 sterlin = 39
11/
51 sterlindir. [Sermayenin] daha önceki bileşimi çerçevesinde harcanan toplam emek 40’a eşitti; şimdi ise 39
11/
51’dir ya da 40/51 daha azdır; bu, değişmeyen sermaye değerce azaldığı
için değildir, üzerinde çalışılacak daha az sermaye olduğu içindir; şu halde, 100 sterlinlik bir sermaye, her ne kadar daha yüksek [ücret
-ç.] ödeniyorsa da daha az emeği harekete geçirebilmektedir.
Bu nedenledir ki, eğer maliyet öğesinde bir artış, şurada bir fiyat artışı –değer artışı– yalnızca (gerekli) ücreti değiştirirse o zaman şöyle bir şey olur: Birincisi, artı-değer oranı düşer; belirli bir sermaye ile daha az bir
değişmeyen sermaye, daha az hammadde ve makine kullanılabilir. Sermayenin bu parçasının mutlak miktarı, değişen sermayeye oranla azalır; ve öteki koşullar
aynı kaldığı takdirde, (eğer değişmeyen sermayenin değeri aynı kalırsa), bunun her zaman, kâr oranında bir artış hasıl etmesi gerekir. Her ne kadar
değeri aynı kalıyorsa da değişmeyen sermayenin [fizik]
hacmi azalır. Ne var ki,
artı-değer oranı ve
artı-değer [miktarının] kendisi azalır, çünkü, oran düşerken, istihdam edilen işçi sayısı artırılmamıştır. Artı-değerin –artı-emeğin– oranı, değişen sermayenin değişmeyen sermayeye oranındakinden daha fazla düşer. Çünkü,
[sayfa 262] aynı miktar değişmeyen sermayeyi harekete geçirmek için eskisi gibi
aynı sayıda işçinin, yani aynı mutlak emek miktarının kullanılması gerekmektedir. Ne var ki, bu mutlak emek miktarının artık daha fazlası gerekli emektir, daha azı artı-emektir. Bundan ötürü
aynı miktar emeğe daha fazla [ücret
-ç.] ödenmesi gerekmektedir. Dolayısıyla,
aynı sermayeden –örneğin 100 sterlinden– daha küçük bir
değişmeyen sermayeyi harekete geçirmek için,
değişen sermayeye daha fazla yatırılması gerekeceği için, değişmeyen sermayeye daha az ayrılabilir. Bu durumda, artı-değer oranındaki düşme belirli bir sermayenin çalıştırdığı mutlak emek miktarında ya da işçi sayısında bir artış olmasıyla ilgili değildir. O nedenle de burada her ne kadar artı-değer oranı düşüyorsa da artı-değerin [miktarının] kendisi artamaz.
Demek ki, sermayeyi oluşturan fiziksel parçaların kullanım-değeri olarak sözkonusu oluşu ölçüsünde, sermayenin organik bileşimi aynı kaldığı takdirde, yani sermayenin bileşimindeki değişiklik, bu sermayenin yatırıldığı alandaki
üretim yönteminde yapılan bir değişiklikten ileri gelmiyorsa, ama yalnızca
emek-gücünün değerindeki ve dolayısıyla ücretteki bir artıştan ileri geliyorsa; yani artı-emekteki ya da artı-değer oranındaki eksilmeye eşit olan ve dolayısıyla, belirli miktardaki –örneğin 100 sterlinlik– bir sermayenin çalıştırdığı işçi sayısındaki bir artışla kısmen ya da tümden dengelenememiş bir ücret artışından ileri geliyorsa, o zaman kâr oranındaki düşüş, yalnızca artı-değerin kendisindeki düşüşten ötürüdür. Üretim yöntemi ve kullanılan doğrudan ve
birikmiş emek miktarları arasındaki oran değişmeksizin sabit kalıyorsa, o zaman aynı neden, sermayenin organik bileşiminde bir değişikliğe yol verir — bu değişiklik,
kullanılan miktarların değerindeki (
oransal değerindeki) değişikliğin sonucudur. Aynı sermaye ||584| ne kadar daha az değişmeyen sermaye kullanıyorsa, o oranda daha az doğrudan emek çalıştırır, ama bu daha az emek miktarı için daha fazla öder. Bu yüzdendir ki, daha az değişmeyen sermaye kullanabilir; çünkü bu daha az değişmeyen sermayeyi harekete geçiren daha küçük miktardaki emek toplam sermayenin daha büyük bir parçasını emer. Örneğin, 78 sterlinlik değişmeyen sermayeyi harekete geçirmek için, 22 sterlinlik bir değişen sermaye yatırması gerekir; oysa daha önceleri, 80
s sterlinlik [sermayeyi
-ç.] harekete geçirmek için 20
d sterlin yetiyordu.
Bu toprak mülkiyetine bağlı bir ürün fiyatı artışı yalnızca ücretleri etkilediği zaman sözkonusu olur. Ürün fiyatının daha ucuza gelmesi, tersine neden olur.
Ama şimdi, yukarda varsaydığımız durumu ele alalım. Artan
[sayfa 263] tarım ürünü fiyatının,
değişen ve
değişmeyen sermayeyi, oransal olarak aynı ölçüde etkilemesi sözkonusudur. Demek ki bu durumda,
sermayenin organik bileşiminde herhangi bir değişiklik olmamaktadır. Her şeyden önce
üretim yönteminde herhangi bir değişiklik yoktur. Eskisi gibi, aynı mutlak miktarda
doğrudan emek, aynı miktarda
birikmiş emeği harekete geçirmektedir. Miktarlar arasındaki oran aynı kalmaktadır. İkincisi, birikmiş ve doğrudan emek arasındaki
değer orantısında da herhangi bir değişiklik yoktur. Birinin değeri artar ya da eksilirse öteki de kendi göreli büyüklüğüne bağlı olarak aynı
oranda değişmektedir; böylece oran değişmeden kalmaktadır. Ama daha önce 80
s + 20
d sterline [sahiptik];
ürün değeri 120 sterlin [di]. Şimdi 88
s + 22
d sterlin, ürün değeri [gene] 120 sterlin. Bu, 110 sterlinde 10 sterlin ya da %9
1/
11 [kâr getirir]; 80
s + 20
d sterlinlik [bir sermaye için, ürünün] değeri, şu halde 109
1/
11 sterlin [olacaktır
-ç.]. Daha önce şöyleydi:
Değişmeyen
Sermaye
|
Değişen
Sermaye
|
Artı-Değer
|
Kâr
oranı
|
Artı-Değer
oranı
|
80 sterlin
|
20 sterlin
|
20 sterlin
|
%20
|
%100
|
;
Şimdi ise durum şudur:
Değişmeyen
Sermaye
|
Değişen
Sermaye
|
Artı-Değer
|
Kâr
oranı
|
Artı-Değer
oranı
|
80 sterlin
|
20 sterlin
|
9 1/ 11 sterlin
|
%9 1/ 11
|
%45 5/ 11
|
Burada 80s sterlin, daha az hammaddeyi vb., 20d sterlin de aynı oranda daha az mutlak emeği temsil etmektedir. Hammadde vb., daha pahalı hale gelmiştir ve 80 sterlindik sermaye], dolayısıyla, daha az hammadde vb. satın almaktadır; üretim yöntemi aynı kaldığı için de gerek duyduğu doğrudan emek daha azdır. Ama daha az miktardaki doğrudan emek, daha önceki daha büyük emeğin maliyeti kadardır; hammadde vb. ölçüsünde pahalılaşmıştır, bundan ötürü de aynı oranda azalmıştır. Bu yüzdendir ki, eğer artı-değer aynı kalacak olsaydı, o zaman kâr oranı, hammaddenin vb. pahalılanmasıyla aynı oranda ve değişen sermayenin değişmeyen sermayeye oranındaki değişiklik ölçüsünde düşerdi. Ancak artı-değer oranı aynı kalmamış, değişen sermayenin değerindeki büyüme oranında değişmiştir. Bir [başka] örnek daha verelim.
Bir pound pamuğun fiyatı 1 şilinden 2 şiline çıkmış olsun. Daha önce 80 sterlin (burada makineyi, vb. sıfıra eşit sayıyoruz) 1.600 pound [pamuk -ç.] satın alabiliyordu. Şimdi 80 sterlin [ sayfa 264] yalnızca 800 pound satın alabiliyor. Daha önceleri 1.600 pound pamuğu eğirmek için, diyelim 20 işçiye ücret ödemek gerekiyor[du]. Üretim yöntemi aynı kaldığına göre [şimdi artık -ç.] 800 pound pamuğu eğirmek için 10 [işçi gerekiyor]. 10 [işçi -ç.] daha önce 10 sterline maloluyordu, şimdi 20 sterline maloluyor; tıpkı 800 pound [pamuğun -ç.] önceleri 40 sterline malolurken, şimdi 80 sterline malolması gibi. Daha önceleri kârın %20 olduğunu kabul edelim. Bu durumda:
|
Değişmeyen
sermaye
|
Değişen
sermaye
|
Artı-değer
|
Artı-değer
oranı
|
Kâr
oranı
|
Ürün
|
1 pound
ipliğin fiyatı
|
I
|
80 £ =
1.600 pound
pamuk
|
20 £=
20 işçi
|
20 £
|
%100
|
%20
|
1.600
pound
iplik
|
1 şilin 6 peni
|
II
|
80£ =
800 pound
pamuk
|
20 £ =
10 işçi
|
10 £
|
%50
|
%10
|
800 pound
iplik
|
2 şilin 9 peni
|
20 işçinin yarattığı artı-değer 20 [sterlin
-ç.] olduğuna göre 10’unun yarattığı 10 [sterlin
-ç.] olur; ancak bunu üretmek için eskisi gibi 20 sterlin ödenmesi gerekmektedir; oysa önceleri varolan ilişki çerçevesinde yalnızca 10 [sterlin
-ç.] ödeniyordu. Ürün değeri ||585|, bir pound ipliğin değeri, bu durumda, şu ya da bu oranda artmalıdır; çünkü birikmiş emek (ipliğe giren pamukta birikmiş emek) ve doğrudan emek olmak üzere daha fazla emek içermektedir.
Eğer yalnızca pamuk [fiyatı
-ç.] artsaydı da ücretler aynı kalsaydı, o zaman 800 pound pamuğu gene 100 işçi eğirecekti. Ama bu 10 işçi yalnızca 10 sterline malolacaktı. Yani 10 [sterlinlik
-ç.] artı-değer, önceki gibi %100 oranında gerçekleşecekti. 800 pound pamuğu eğirmek için 10 [sterlinlik
-ç.] bir sermaye harcamasıyla 10 işçiye gerek olacaktı. Böylece toplam sermaye harcaması 90 sterlin olacaktı. Şimdi, varsayımımıza göre, her zaman 80 pound pamuk için 1 işçi gerekecekti. Demek ki 800 pound pamuk için 10 işçi, 1.600 pound pamuk için 20 işçi. Toplam 100 sterlinlik bir sermaye bu durumda kaç pound eğirebilirdi? Pamuğu satın almak için 88
6/
9 sterlin kullanılabilir ve ücretlere de 11
1/
9 sterlin ödenebilirdi. Göreli oranlar şöyle olurdu:
[sayfa 265]
|
Değişmeyen
sermaye
|
Değişen
sermaye
|
Artı-değer
|
Artı-değer
oranı
|
Kâr
oranı
|
Ürün
|
1 pound
ipliğin fiyatı
|
III
|
88 8/ 9£ =
888 8/ 9 pound
pamuk
|
11 1/ 9 £=
11 1/ 9 işçi
|
11 1/ 9 £
|
%100
|
%11 1/ 9
|
888 8/ 9
pound
iplik
|
2 şilin 6 peni
|
Değişen sermayenin değerinde herhangi bir değişikliğin olmadığı, o nedenle de artı-değer oranının aynı kaldığı bu durumda [görünüm şöyledir]:
I’de değişen sermaye[nin
-ç.] değişmeyen sermayeye [oranı
-ç.] 20:80 = 1:4’tür. III’te 11
1/
9:88
1/
9 = 1:8’dir; demek ki oransal olarak yarı yarıya düşmüştür, çünkü değişmeyen sermayenin değeri katlanmıştır. Aynı sayıda işçi aynı miktarda pamuğu eğirmektedir, ama 100 sterlin şimdi artık 11
1/
9 işçi çalıştırıyorsa da I’deki gibi 1.600 pound pamuk değil, yalnızca 888
8/
9 pound pamuk satın almaktadır.
Artı-değer oranı aynı kalmıştır. Ama değişmeyen sermayenin
değerindeki değişiklikten ötürü 100 sterlinlik sermaye artık aynı sayıda işçi çalıştıramamaktadır; değişen ve değişmeyen sermayenin oranı değişmiştir. Sonuç olarak artı-değer miktarı ve onunla birlikte kâr düşer, çünkü artı-değer, eskisi gibi, aynı sermaye harcaması üzerinden hesaplanmaktadır. Birinci durumda değişen sermaye (yani 20) değişmeyen sermayenin 1/4’ü (20:80), toplam sermayenin de 1/5’i idi. Şimdi ise değişmeyen sermayenin yalnızca l:8’i (11
1/
9:88
8/
9) ve toplam sermaye 100’ün de 1/9’udur. Ne var ki, 100/5 ya da 20’nin %100’ü 20 iken, 100/9’un ya da 11
1/
9’un %100’ü yalnızca 11
1/
9’dur. Burada ücretler ya da değişen sermayenin değeri aynı kalırsa, mutlak değeri düşer, çünkü
değişmeyen sermayenin değeri yükselmiştir. Bundan ötürüdür ki, değişen sermayenin yüzdesi ve onunla birlikte artı-değerin kendisi, onun mutlak miktarı ve dolayısıyla da kâr oranı düşer.
Eğer
değişen sermayenin değeri aynı kalırsa ve
üretim yöntemi aynı kalırsa, dolayısıyla kullanılan emek miktarıyla hammadde ve makine arasındaki oran aynı kalırsa,
değişmeyen sermaye değerindeki bir değişiklik, [toplam
-ç.] sermayenin bileşiminde, sanki
değişmeyen sermayenin değeri aynı kalmış da emeğe yatırılan sermayeye oranla değeri değişiklik göstermeyen
daha büyük miktarda sermaye (dolayısıyla
daha büyük sermaye değeri) kullanılmış gibi bir farklılık yaratır. Sonuç, kârda zorunlu bir düşüştür. (Değişmeyen sermayenin değeri düşerse, bunun aksi olur.)
Tersine,
değişen sermayenin değerindeki değişiklik –bu kez bir
[sayfa 266] artış–
değişen sermayenin değişmeyen sermayeye oranını, dolayısıyla didişen sermayenin yüzdesini ya da toplam sermayedeki oransal payını artırır. Ama gene de
kâr oranı, artmak yerine,
burada da düşer; çünkü
üretim yöntemi aynı kalmıştır. Eskisi gibi, aynı miktarda hammaddeyi, makineyi, vb. ürüne dönüştürmek için aynı miktarda canlı emek kullanılmıştır. Yukardaki durumda olduğu gibi burada da 100 sterlinlik aynı sermaye ile yalnızca daha az miktarda birikmiş ve doğrudan toplam emek harekete geçirilebilir ||586|; ama o daha az emek daha pahalıya malolur. [Çünkü
-ç.] zorunlu ücret artmıştır. Bu daha az emeğin daha büyük bir bölümü, zorunlu emeği temsil eder, bundan ötürü de artı-emeği, daha küçük bir bölümü oluşturur. Aynı sermayenin emrindeki işçilerin sayısı ya da toplam emek miktarı azalırken, onunla aynı zamanda artı-değer oranı da düşer. Her ne kadar, değişmeyen sermaye miktarına oranla, istihdam edilen
emek miktarı azalmışsa da, değişmeyen sermayeye oranla ve dolayısıyla toplam sermayeye oranla, değişen sermaye artmıştır. Sonuç olarak, artı-değer ve onunla birlikte kâr oranı düşer. Daha önce, kâr oranı düşerken
artı-değer oranı aynı kalmıştı, çünkü değişen sermaye, değişmeyen sermayeye oranla, dolayısıyla da toplam sermayeye oranla
düşmüştü; ya da
oranı aynı kalırken, artı-değer düşmüştü, çünkü işçilerin sayısı azalmıştı, [yani, artı-değerin
-ç.] çarpanı azalmıştı. Bu kez kâr oranı düşüyor, çünkü değişen sermaye, değişmeyen sermayeye, dolayısıyla da toplam sermayeye oranla
artıyor; ne var ki, değişen sermayedeki bu artışa, istihdam edilen emek (
aynı sermayenin çalıştırdığı emek) miktarındaki bir düşüş eşlik ediyor; başka deyişle, artı-değer düşüyor, çünkü onun
azalma oranı istihdam edilen emeğin azalma miktarıyla bağlantılıdır.
Ödenmiş emek, değişmeyen sermayeye oranla artmıştır, ama istihdam edilen toplam emek miktarı azalmıştır.
Değerdeki bu oynamalar, artı-değerin kendisini, bu nedenle, her zaman etkiler; artı-değerin
mutlak miktarı her iki durumda da azalır; çünkü iki öğesinden biri ya da her ikisi düşmüştür. Durumlardan birinde, artı-değer oranı aynı kalırken, işçi sayısı azaldığı için düşmektedir; ikincisinde, hem oranı, hem 100 sterlinlik bir sermaye tarafından istihdam edilen işçilerin sayısı azaldığı için düşmektedir.
Son olarak
durum II’ye geliyoruz; burada bir tarımsal ürünün değerindeki değişiklik sermayenin iki parçasını da
aynı oranda etkiliyor ve o nedenle, bu
değer değişikliğine, sermayenin organik bileşimindeki bir değişiklik eşlik etmiyor.
Bu durumda (Bkz: s. 584)
bir pound ipliğin [fiyatı
-ç.]
[sayfa 267] 1 şilin 6 peniden 2 şilin 9 peniye çıkıyor; çünkü o iplik, eskisine göre |artık
-ç.] daha fazla emek-zamanının ürünüdür. Eskiden
olduğu kadar doğrudan emeği (gerçi daha fazlası ödenmiş, daha azı ödenmemiş emeği) ama daha çok birikmiş emeği içermektedir.
Pamuk değerinin 1 şilinden 2 şiline çıkarılmasından ötürü, bir pound ipliğin değerine 1 şilin yerine 2 şilin eklenmiştir.
Ancak sayfa 584’teki Örnek II yanlıştır. Durum şöyleydi:
|
Değişmeyen
sermaye
|
Değişen
sermaye
|
Artı-değer
|
Artı-değer
oranı
|
Kâr
oranı
|
Ürün
|
1 pound
ipliğin fiyatı
|
III
|
80£ =
1.600 pound
pamuk
|
20 £=
20 işçi
|
20 £
|
%100
|
%20
|
1.600
pound
iplik
|
1 şilin 6 peni
|
20 işçinin emeğini 40 sterlin temsil ediyor. Bunun yansı, burada, ödenmemiş emektir; 20 [sterlin]lik artı-değer bundan ötürüdür. Bu orana göre de 10 işçi, 20 sterlindik bir değer] üretecektir; bunun 10 [sterlini] ücretler, 10 [sterlini] artı-değerdir.
Bu nedenledir ki, emek-gücünün değeri, hammaddenin değerindeki artış oranında artsaydı, yani katlansaydı, o zaman, eskiden olduğu gibi, 20 işçi için 20 sterlinken, şimdi artık 10 işçi için 20 sterlin olurdu. Bu durumda geriye hiçbir artı-emek kalmazdı. Çünkü, parasal ifadesiyle, eğer 20 işçinin ürettiği 40 sterline eşitse, 10 işçinin ürettiği değer 20 sterline eşit olur. Bu olanaksızdır. Eğer durum böyle olsaydı, kapitalist üretimin temeli ortadan kalkardı.
Ne var ki, değişmeyen ve değişen sermayenin değerindeki değişikliğin (oransal olarak)
aynı olduğu varsayıldığına göre, bu örneği farklı biçimde ortaya koymamız gerekiyor. Bu nedenle, pamuk fiyatı, diyelim, üçte-bir oranında artmış olsun; bu durumda, eskiden 1.600 pound pamuk satın alan 80 sterlindik değişmeyen sermaye
-ç.] şimdi artık 1.200 pound satın almaktadır. Daha önce 1 sterlin = 20 pound [pamuktu] ya da 1 pound [pamuk] = 1/20 sterlin = 1 şilin [di]. Şimdi 1 sterlin = 15 pound [pamuk] ya da 1 pound = 1/15 sterlin = 1
1/
3 şilin ya da 1 şilin 4 peni. Daha 1 işçinin maliyeti 1 sterlindi, şimdi 1
1/
3 sterlin = 1 sterlin 6
2/
3 şilin ya da 1 sterlin 6 şilin 8 penidir ve 15 işçi için 20 sterlin, yani (15 sterlin + 15/3 sterlin demektir. ||587| 20 kişi 40 sterlinlik değer ürettiğine göre 15 kişi 30 sterlinlik bir değer üretir. Bu değerin 20 sterlini şimdi onların ücretidir, 10 sterlini artı-değer ya da ödenmemiş emektir.
[sayfa 268]
Böylece şu durum ortaya çıkar:
|
Değişmeyen
sermaye
|
Değişen
sermaye
|
Artı-değer
|
Artı-değer
oranı
|
Kâr
oranı
|
Ürün
|
1 pound
ipliğin fiyatı
|
IV
|
80£ =
1.200 pound
pamuk
|
20 £=
15 işçi
|
10 £
|
%50
|
%10
|
1.200 pound
iplik
|
1 şilin 10 peni
|
Bu 1 şilin 10 peni, 1 şilin 4 peni değerinde pamuğu ve 6 peni değerinde emeği [içerir].
Ürün pahalanır, çünkü pamuk üçte-bir pahalanmıştır. Ama ürün üçte-bir pahalanmamıştır. Daha önce I’de pamuk 18 peniye eşitti; bu nedenle, eğer üçte-bir pahalansaydı, artık 18 peni + 6 peni = 24 peni olması gerekirdi, oysa yalnızca 22 peniye eşittir. Daha önce 1.600 pound iplik 40 sterlin emek içeriyordu; yani 1 pound 1/40 sterlindi ya da 20/40 şilindi veya 1/2 şilin = 6 peniydi. Şimdi 1.200 pound [iplik] 30 sterlin emek içeriyor; bu nedenle 1 pound [iplik] 1/40 sterlin = 1/2 şilin ya da 6 peni emek içerir. Her ne kadar emek hammadde oranında pahalanmışsa da, 1 pound ipliğin içerdiği doğrudan emek, –o emeğin şimdi artık daha çoğu ödenmiş, daha azı ödenmemiş emek olmakla birlikte– gene
aynı kalmıştır. Bundan ötürüdür ki,
ücretlerin değerindeki bu değişiklik ipliğin pound değerini, ürünün değerini hiçbir biçimde etkilemez. Eskiden olduğu gibi şimdi de yalnızca 6 peni emeği karşılar, pamuk eskiden 1 şilinken şimdi 1 şilin 4 peniyi karşılar. Şu halde eğer meta
değerine satılırsa, ücretlerin değerindeki değişiklik, ürünün fiyatında herhangi bir değişiklik yaratamaz. Ne var ki daha önce 6 peninin 3 penisi ücretlerdi, 3 penisi artı-değerdi; şimdi 4 peni ücrettir, 2 peni artı-değerdir. Gerçekte pound başına ücretlere [ödenen
-ç.] 3 peni 1.600 pound iplikte 3 x 1.600 peni = 20 sterlin yapar. Pound başına 4 peni de 1.200 poundda 4 x 1.200 = 20 sterlin eder. Ve ilk örnekte 15 penide (yani 1 şilin pamuk artı 3 peni ücretler [olmak üzere 15 penide
-ç.]) 3 peni, 1/5 kâr yani %20 kâr demektir. Öte yandan 20 penide (16 peni pamuk ve 4 peni ücretler [olmak üzere 20 penide
-ç.]) 2 peni 1/10 ya da %10 demektir.
Yukardaki örnekte, eğer pamuğun fiyatı aynı kalsaydı [o zaman şöyle bir durum ortaya çıkardı]: Tüm örneklerde üretim yöntemi
aynı kaldığına göre, 1 kişi 80 pound eğirir ve 1 pound [iplik
-ç.] gene 1 şiline eşittir.
Şimdi sermaye şöyle oluşur:
[sayfa 269]
|
Değişmeyen
sermaye
|
Değişen
sermaye
|
Artı-değer
|
Artı-değer
oranı
|
Kâr
oranı
|
Ürün
|
1 pound
ipliğin fiyatı
|
|
73 1/ 3£ =
1.466 2/ 3 pound
pamuk
|
26 2/ 3 £=
(20 kişi)
|
13 1/ 3 £
|
%50
|
%13 1/ 3
|
1.466 2/ 3
pound
|
1 6/ 11 şilin
|
Bu hesaplama yanlıştır; çünkü eğer 1 kişi 80 pound eğirirse, 20 [kişi] 1.600 eğirir, 1.466
2/
3 değil; çünkü
üretim yönteminin aynı kaldığı varsayılmıştır. Çalışanların ücretlerinin farklı farklı olduğu öne sürülerek bu
gerçek değiştirilemez. Bu nedenle örnek farklı biçimde oluşturulmalıdır.
|
Değişmeyen
sermaye
|
Değişen
sermaye
|
Artı-değer
|
Artı-değer
oranı
|
Kâr
oranı
|
Ürün
|
1 pound
ipliğin fiyatı
|
II
|
75 £ =
1.500 pound
pamuk
|
25 £
(18 3/ 4
kişi)
|
12½ £
|
%50
|
%12½
|
1.500
pound
iplik
|
1 şilin 6 peni
|
Bu 6 peniden 4 penisi ücretler 2 penisi kâr. 16’da 2 peni = 1/8 = %12½ eder.
Son olarak, değişen sermayenin değeri, daha önce olduğu gibi aynı kalırken, yani 1 kişi 1 sterlin alırken, değişmeyen sermayenin değeri değişseydi, öyle ki 1 pound pamuk 1 şilin yerine 1 şilin 4 peniye ya da 16 peniye malolsaydı, o zaman:
|
Değişmeyen
sermaye
|
Değişen
sermaye
|
Artı-değer
|
Artı-değer
oranı
|
Kâr
oranı
|
Ürün
|
1 pound
ipliğin fiyatı
|
III
|
84 4/ 19£ =
1.263 3/ 19 pound
pamuk
|
15 15/ 19£=
(15 15/ 19
kişi)
|
15 15/ 19£
|
%100
|
%15 15/ 19
|
1.263 3/ 19 pound
[iplik]
|
1 şilin 10 peni
|
|588| Kâr 3 peni [olurdu]. 19 penide bu, tamı tamına %15
15/ ederdi.
Şimdi, herhangi bir değer değişikliğinin henüz sözkonusu olmadığı I’den başlayarak, bütün bu örnekleri biraraya toplayalım.
[sayfa 270]
|
Değişmeyen
sermaye
|
Değişen
sermaye
|
Artı-değer
|
Artı-
değer
oranı
|
Kâr
oranı
|
Ürün
|
1 pound
ipliğin
fiyatı
|
Kâr
|
I
|
80£ =
1.200 pound
pamuk
|
20 £=
20 işçi
|
20 £
|
%100
|
%20
|
1.600 pound
iplik
|
1 şilin 6 peni
|
3 peni
|
II
|
75 £ =
1.500 pound
pamuk
|
25 £
(18 3/ 4
kişi)
|
12½ £
|
%50
|
%12½
|
1.500
pound
iplik
|
1 şilin 6 peni
|
2 peni
|
III
|
84 4/ 19£ =
1.263 3/ 19 pound
pamuk
|
15 15/ 19 £=
(15 15/ 19
kişi)
|
15 15/ 19 £
|
%100
|
%15 15/ 19
|
1.263 3/ 19 pound
[iplik]
|
1 şilin 10 peni
|
3 peni
|
IV
|
80£ =
1.200 pound
pamuk
|
20 £=
15 işçi
|
10 £
|
%50
|
%10
|
1.200 pound
iplik
|
1 şilin 10 peni
|
2 peni
|
Ürünün fiyatı III ve IV’te değişti, çünkü değişmeyen sermayenin değeri değişti. Öte yandan değişen sermayenin değerindeki bir değişiklik fiyatta bir değişikliğe yol açmaz, çünkü doğrudan emeğin mutlak miktarı aynı kalır, yalnızca gerekli emekle artı-emek arasında farklı bölüştürülür.
Şimdi, değer değişikliğinin, değişmeyen ve değişen sermayeyi eşit oranlarda etkilediği, her ikisinin üçte-bir oranında arttığı IV’üncü örnekte durum nasıl olur?
Eğer yalnızca ücretler artsaydı (II) o zaman kâr %20’den %12½’ye yani %7½ düşerdi. Eğer yalnızca değişmeyen sermaye artsaydı (III), kâr %20’den %1515/19’a yani %44/19 düşerdi. Şimdi her ikisi de aynı ölçüde arttığına göre kâr %20’den %10’a yani %10 düşüyor. Ama neden %7½ + 44/19 ya da %1127/38 yani II ve III’teki farkların toplamı kadar düşmüyor? Bu 1l27/3ö’in bir açıklaması olmak gerekir; ona göre, kârın, 10 yerine, 811/38’e (IV) düşmesi gerekir. Kâr miktarını artı-değer miktarı, onu da belirli bir artı-emek oranı çerçevesinde işçilerin sayısı belirler. I’de 20 işçi var, emek-zamanlarının yarısı ödenmiyor. II’de toplam emeğin yalnızca üçte-biri ödenmiyor, böylece artı-değer oranı düşüyor; dahası, 1V4 daha az işçi çalıştırılıyor ve [işçilerin] sayısı ya da toplam emek azalıyor. III’te artı-değer oranı gene I’deki gibidir, onun aynıdır; işgününün yarısı ödenmemektedir, ama değişmeyen sermayenin değerindeki artışın sonucu olarak, işçilerin sayısı 20’den 1515/19’a ya da 44/19 [sayfa 271] düşüyor. IV’te (artı-değer oranı yeniden II’dekinin düzeyine düştüğü, yani işgününün üçte-birine düştüğü için) işçi sayısı 5 azalıyor, 20’den 15’e iniyor, ile karşılaştırıldığı zaman, IV’teki işçi sayısı 5, II ile karşılaştırıldığı zaman 33/4, III ile karşılaştırıldığı zaman 15/ 19 düşüyor; ama I’le karşılaştırıldığı zaman 1¼ + 44/l9 yani 535/76 düşmüyor. Aksi halde IV’te istihdam edilen işçi sayısı 1441/76 olurdu.
Bundan çıkan şudur ki, değişen sermayeye ya da değişmeyen sermayeye giren metaların değerindeki oynamalar –üretim yöntemi ya da sermayenin fizik bileşimi aynı kalırsa, başka deyişle, doğrudan ve birikmiş emek arasındaki oran değişmezse– değişen ve değişmeyen sermayeyi IV’te olduğu gibi (ki orada, örneğin pamuk, işçilerin tükettiği buğday ölçüsünde pahalanıyor) aynı oranda etkilediği takdirde, sermayenin organik bileşiminde herhangi bir değişikliğe neden olmaz. Burada (değişmeyen ve değişen sermayenin değeri artarken) birincisi, ücretlerdeki artıştan ötürü artı-değer oranı düştüğü için, ikincisi işçilerin sayısı azaldığı için kâr oranı düşer.
Değer değişikliği –eğer yalnızca değişmeyen sermayeyi ya da yalnızca değişen sermayeyi etkiliyorsa– sermayenin organik bileşiminde bir değişiklik gibi işlev görür ve her ne kadar üretim yöntemi aynı kalıyorsa da sermayeyi oluşturan kısımların göreli değerini değiştirir. Yalnızca değişen sermaye etkilendiği zaman, değişmeyen sermayeye göre ||589| ve toplam sermayeye göre artar; ve yalnızca artı-değer oranı azalmakla kalmaz, istihdam edilen işçi sayısı da azalır. Bunun sonucunda, kullanılan (değeri değişmeksizin [kalan]) değişmeyen sermaye miktarı da daha az olur (II).
Eğer değer değişikliği yalnızca değişmeyen sermayeyi etkilerse, o zaman değişen sermaye, değişmeyen sermayeye ve toplam sermayeye oranla düşer. Gerçi artı-değer oranı aynı kalır ama, istihdam edilen işçi sayısı azaldığı- için [artı-değer -ç.] miktarı düşer (III).
Son olarak, değer değişikliğinin, hem değişen hem değişmeyen sermayeyi etkilemesi, ama denk olmayan oranlarda etkilemesi, olasıdır. Bu durumun yalnızca yukardaki kategorilerden birine sokulması yeterlidir. Örneğin, değişmeyen ve değişen sermayenin, birincinin %10, ikincinin %5 artacak biçimde etkilendiğini varsayalım. Bu durumda, her ikisi de %5 oranında arttığına göre, biri 5 + 5, öteki 5 arttığına göre, önümüzdeki örnek, durum IV’tür. Ama, değişmeyen sermaye %5 daha arttığına göre, önümüzdeki örnek durum III olacaktır.
Yukarda, yalnızca değer artışını varsaydık. Bir düşüş, tersi [sayfa 272] etkiyi yaratır, örneğin IV’ten I’e gidiş, [sermayeyi oluşturan -ç.] her iki parçayı eşit oranlarda etkileyen bir değer düşüşü olarak kabul edilebilir. (Sermayenin yalnızca bir parçasındaki] düşüşün etkisini değerlendirmek için II’nin ve III’ün ona göre düzenlenmesi gereklidir. |589||
*
||600| Sermayenin organik bileşimi üzerinde değer oynamalarının etkisi konusunda bir gözlem daha yapmak istiyorum: Üretimin farklı dallarında —eşit fizik bileşimi olan— sermayelerde, kullanılan makinenin ya da malzemenin daha yüksek değerde oluşu, bir fark yaratabilir. Örneğin, pamuklu, ipekli, keten ve yün [sanayileri] tamı tamına aynı fizik bileşimde ise yalnızca kullanılan malzemenin maliyetindeki farklılık, böyle bir değişiklik yaratabilir.
|600||
[d) Pazar Değerindeki Değişikliklere Bağlı Olarak
Toplam Rantta Değişiklikler]
||589| A tablosuna geri dönersek, bu çerçevede oradan çıkarılacak sonuç şudur ki, %10’luk kârın azalarak oluştuğu varsayımı (III’ten başlarsak kâr oranı yüksekti, II’de III’ten düşüktü, ama I’dekinden hâlâ yüksekti, orada ise %10’du) hele hele, hareket azalan [kâr -ç.] doğrultusunda ilerlediyse doğru olabilir; ama bu varsayım, rantların kademelendirilmesinden, yalnızca farklılık rantlarının varlığından asla çıkarılamaz; tam tersine, artan [kâr -ç.] çizgisinde bu [rantların kademelenişi], kâr oranının uzunca bir süre aynı kalmasını öngörür.
Tablo B. Yukarda esasen açıklandığı üzere, bu örnekte, III ve IV’ün rekabeti karşısında II[nin ekicisi] sermayesinin yarısını geri çekmek zorunda kalır. Azalma çizgisinde ise tam tersine, yalnızca ek 32½ tona gerek olduğu, şu halde II’de yalnızca 50 sterlinlik bir yatırım yapılması gerektiği izlenimi edinilmektedir.
Oysa tablonun en ilginç yanı şudur: Daha önce 300 sterlinlik bir sermaye yatırılmıştı, şimdi yalnızca 250 sterlin, yani altıda-bir daha az. Buna karşılık ürün miktarı aynı — 200 ton. Demek ki emeğin üretkenliği artmış, birim metanın değeri düşmüştür. Metaların toplam değeri de aynı biçimde 400 sterlinden 3693/13 sterline düşmüştür. A ile karşılaştırıldığı zaman ton başına pazar değeri [sayfa 273] 2 sterlinden 1 sterlin 1612/13 şiline gerilemiştir; çünkü, yeni pazar değerini, daha önceki gibi I’in daha yüksek olan değeri değil, artık II’nin birim değeri belirlemektedir. Tüm bu koşullara karşın – yani yatırılan sermayenin azalmasına, aynı oylumdaki üretimde ürünün toplam değerinin azalmasına, pazar değerinin düşmesine, daha verimli sınıfların işlenmesine karşın– A ile karşılaştırıldığında B’deki rant mutlak olarak 243/13 sterlin artmıştır (70 sterline karşılık 943/13 sterlin). Her bir sınıfın toplam ranttaki artışa ne kadar katkı yaptığını incelersek, sınıf II’de mutlak rantın, oran açısından aynı kaldığını 50 sterlinde 5 sterlinin %10 olduğunu görürüz; ama miktarı 10 sterlinden 5 sterline, yarı yarıya düşmüştür — çünkü II B sınıfında yapılan yatırım 100 sterlinden 50 sterline, yarı yarıya azalmıştır. II B sınıfı kirada bir artış yaratmak şöyle dursun, 5 sterlinlik bir azalmaya yol açmıştır. Üstelik, II B’nin farklılık rantı bütünüyle yok olmuştur; çünkü pazar değeri şimdi artık II’nin birim değerine eşittir; bu ikinci bir 10 sterlinin daha yitirilmesi demektir. Demek ki, sınıf II’nin rantındaki toplam rant yitiği 15 sterline ulaşmaktadır.
III’te mutlak rant miktarı aynıdır; ama pazar değerindeki düşüş sonucu III’ün farklılık değeri, dolayısıyla farklılık rantı da düşmüştür. 30 sterlindi, şimdi yalnızca 186/13 [sterlindir]. Bu, 117/13 [sterlinlik] bir azalma demektir. II’nin ve III’ün rantı birarada düşünülürse, 267/13 [sterlin] düşmüştür. Bu durumda, ilk bakışta göründüğü gibi 243/13 sterlinlik bir artışın değil, 5010/13 sterlinlik bir artışın nedenini ortaya koymak gerekmektedir. Dahası var: A ile karşılaştırıldığı zaman B bakımından, I A’nın rantı da sınıf I yok olduğu için ortadan kalkmıştır. Bu 10 sterlinlik daha bir azalma demektir. Demek ki, summa summarum 6010/13 sterlinin nedenini ortaya koymak gerekmektedir. Ama bu yeni IV B sınıfının kirası-dır. Dolayısıyla B’nin kirasındaki artış, yalnızca IV B’nin rantıyla açıklanabilir. IV B’nin mutlak rantı, tüm öteki sınıflar gibi 10 sterlindir. 5010/13 sterlinlik farklılık rantı ise ||590| IV’ün farklılık değerinin ton başına 10470/481 şilin oluşu olgusundan ileri gelmektedir; bunun, ton sayısı olan 92½ ile çarpılması gerekir. II ve III’ün verimliliği aynı kalmıştır. En az verimli sınıf tümden aradan çıkarılmıştır, ama gene de kira artmıştır; çünkü, göreli olarak fazla olan veriminden ötürü, yalnızca IV’ün farklılık rantı, A’nın daha önceki toplam farklılık rantından daha fazladır. Farklılık rantı, tarım yapılan 1/2 II, III, IV [B] sınıflarının mutlak veriminin, I, II, III [A]’dan daha fazla oluşuna bağlı değildir; ama gene de 1/2 II, III, IV [B]’nin farklılık rantı, I, II, III[A]’nın daha önceki farklılık [sayfa 274] rantından daha fazladır; çünkü, ürünün en büyük parçası –92½ ton– farklılık değeri, I, II, III A’dakinden daha büyük olan sınıf tarafından sağlanmaktadır. Belli bir sınıfın farklılık rantı veri ise, o sınıfın farklılık rantının mutlak miktarı, ürününün miktarına bağlıdır. Ama, farklılık değerinin oluşumunda ve hesabında esasen dikkate alınmış olan şey de bu miktarın kendisinden başka bir şey değildir. IV, 100 sterlinle, ne az ne çok 92½ ton ürettiği için, ton başına pazar değerinin 1 sterlin 1612/13 şilin olduğu B’de, IV’ün farklılık değeri ton başına 10470/481 şiline ulaşır.
A’daki kiranın tamamı, 300 sterlinlik sermayede 70 sterline ulaşır; bu %231/3 demektir. Öte yandan B’de, 3/13 hesap dışı tutulursa, [toplam kira -ç.] 250 sterlinde 94 sterlindir, yani %373/5’tir.
Tablo C. Burada, resmin içine sınıf IV’ün girdiği ve pazar değerini sınıf II’nin belirlediği kabul edilince, talep, tablo B’deki gibi aynı kalmaz, düşen fiyatlarla birlikte artar; öyle ki, [ürüne -ç.] yeni eklenmiş olan 92½ tonun tamamı piyasa tarafından emilir. Ton başına 2 sterlinden, ancak 200 ton emilebilmekteydi; 111/13 sterlinde talep 292½ tona ulaşır. Pazarın sınırlarının 11/13 sterlinde, mutlaka ton başına 2 sterlinde olduğu kadar olduğunu düşünmek yanlıştır. Tam tersine, fiyat düşüşüyle birlikte pazar, buğday gibi, genel bir tüketim maddesinde bile, belli bir ölçüde genişler.
Şimdilik tablo C’de dikkat çekmek istediğimiz tek nokta budur.
Tablo D. Burada pazar değeri, sınıf I’in ton başına maliyet fiyatı olan, o nedenle rant bırakmayan, yalnızca %10 normal kârı getiren 15/6 sterline düşerse, pazarın 292½ tonu emeceği varsayılmıştır. Bu, Ricardo’nun normal saydığı durumdur; bu nedenle bu noktaya enine-boyuna eğilmemiz gerekiyor.
Daha önceki tablolarda olduğu gibi, burada da ilk önce artış çizgisinin varolduğu kabul edilmiştir; daha ilerde, ayın sürece gerileyen bir çizgi çerçevesinde de değineceğiz.
Eğer II, III ve IV yalnızca ek 140’ı sağlasalardı, yani pazarın, ton başına 2 sterlinden emeceği ek ürünü sağlasalardı, o zaman I, pazar değerini belirlemeyi sürdürürdü.
Ama durum bu değil, pazarda, sınıf IV’ün ürettiği 92½ tonluk bir fazlalık var. Eğer bu gerçekte, pazarın mutlak gereksinimin ötesine geçen bir aşırı üretim olsaydı, o zaman I, tümden pazarın dışına atılırdı, II de B’deki gibi sermayesinin yarısını geri çekerdi. Bu durumda B’de olduğu gibi, pazar değerini II belirlerdi. Ama, eğer pazar değeri düşerse, pazarın 92l/2 tonu emebileceği kabul ediliyor. Bu nasıl olur? IV, III ve 1/2 II pazara kesinlikle egemendir. Başka deyişle pazar yalnızca 200 tonu emebilirse, onlar I’i fırlatıp atarlar. [sayfa 275]
Ama, işin başında gerçek konumu belirleyelim. Şimdi pazarda 292½2 ton var, oysa daha önce yalnızca 200 vardı. Kendisine yer açmak ve birim değeri 2 sterlin olan I pazardan sürüp çıkarmak için II kendi birim değerinden, 111/13 sterlinden satış yapabilirdi. Ama, bu pazar değeri üzerinden bile 292½ tona yer olmadığı için IV ve III, pazar fiyatı 115/6 sterline ininceye kadar II’ye baskı yaparlar; o fiyatta sınıf IV, III, II ve I kendi ürünlerine pazarda yer bulabilirler ve bu ||591| pazar fiyatında, pazar tüm ürünü emer. Fiyattaki bu düşüş aracılığıyla arz ve talep dengeye gelir. Ek arz, eski pazar fiyatının belirlediği pazar kapasitesini aşar aşmaz, her sınıf doğal olarak, başka sınıfların ürününün dışlanması için kendi ürününün tamamını pazara zorlamaya çalışır. Bu, ancak fiyatın düşürülmesiyle sağlanabilir, ve dahası, pazarın tüm ürünleri emebileceği bir düzeye düşmesiyle sağlanabilir. Eğer bu fiyat indirimi I’in, linin, vb. kendi üretim maliyetleri altında satış yapmalarını gerektirecek kadar büyükse,[88] doğal olarak [kendi sermayelerini üretimden] çekmek zorunda kalırlar. Ancak, indirimin, üretimi pazarın durumuyla aynı çizgiye getirmeyi gerektirecek ölçüde büyük olmasını gerektirecek bir durum sözkonusu ise, o zaman, bu üretim alanındaki toplam sermaye yeni pazar fiyatından çalışmayı sürdürebilir.
Ama, bir kez daha açıkça ortaya çıkmaktadır ki, bu koşullar altında pazar değerini belirleyen en kötü topraklar, I ve II değil, en iyi topraklar III ve IV’tür ve böylece en iyi tür toprağın rantı da Storch’un[89] konuyu doğru kavradığı üzere, daha kötü toprakların rantını belirler.
IV, öteki sınıflardan gelen bütün direnci altederek tüm ürününü piyasaya zorlayabileceği bir fiyattan satış yapar. Bu fiyat 15/6 sterlindir. Fiyat daha yüksek olsaydı, pazar daralırdı ve karşılıklı dışlama süreci yeniden başlardı.
I’in pazar değerini belirlemesi, ancak, II’nin, vb. ek arzı pazarın, I’in pazar değeri üzerinden emebileceği ek arzlar olduğu varsayımı çerçevesinde [doğrudur]. Eğer [pazar değeri -ç.] daha yüksekse, o zaman I epeyce edilgenleşir ve takındığı tavır sonucu, II, III ve IV’ü, fiyatın, pazarın, tüm ürünü emecek kadar genişleyeceği bir düzeye ininceye değin düşmesi için tepki göstermeye zorlar. Şimdi, öyle bir durum ortaya çıkar ki, gerçekte IV’ün belirlediği bu pazar değerinde, IVün kendisi, mutlak rantı ek olarak 497/12 sterlinlik, III ise mutlak ranta ek olarak 17½ sterlinlik bir farklılık rantı öder; öte yandan II, hiç farklılık rantı ödemez, üstelik mutlaka rantın yani 10 sterlinlik tam rantın yerine yalnızca bir kısmını, 91/6 sterlinlik kısmını öder. Neden? 15/6 sterlinlik yeni pazar değeri, I’in maliyet fiyatının üstünde olmasına karşın, kendi bireysel [sayfa 276] degerinin altındadır. Eğer pazar değeri, onun kendi bireysel değerine eşit olsaydı, bireysel değerle maliyet fiyatı arasındaki farka eşit olan 10 sterlinlik mutlak rantı öderdi. Ama bireysel değerinin altında olduğu için, I 10 sterlin yerine mutlak rantın 91/6 sterlinlik bir parçasını öder; fiilen ödediği rant, pazar değeriyle maliyet fiyatı arasındaki farka eşittir, ama bu fark, onun bireysel kendi değeriyle kendi maliyet fiyatı arasındaki farktan küçüktür.
<Fiilî rant pazar değeri ile maliyet fiyatı arasındaki farka eşittir.>
Mutlak rant bireysel değerle maliyet fiyatı arasındaki farka eşittir.
Farklılık rantı pazar değeri ile bireysel değer arasındaki farka eşittir.
Fiilî ya da toplam rant mutlak rant ve artı farklılık rantına eşittir; başka deyişle, pazar değerinin, bireysel değeri aşan fazlasına ve ona ek olarak bireysel değerin maliyet fiyatı üzerindeki fazlasına ya da pazar değeri ile maliyet fiyatı arasındaki farka eşittir.
Bu nedenle eğer pazar değeri bireysel değere eşitse farklılık rantı sıfırdır ve toplam rant bireysel değerle maliyet fiyatı arasındaki farka eşittir.
Eğer pazar değeri bireysel değerden daha büyükse farklılık rantı pazar değerinin bireysel değer üzerindeki fazlasına eşittir; ancak toplam rant bu farklılık rantına ve artı mutlak ranta eşittir.
Eğer pazar değeri bireysel değerden küçükse ama maliyet fiyatından büyükse farklılık rantı negatif bir büyüklüktür; dolayısıyla toplam rant mutlak ranta ve artı bu negatif farklılık rantına yani bireysel değerin pazar değeri üzerindeki fazlasına eşittir.
Eğer pazar değeri maliyet fiyatına eşitse, o zaman tüm üzerinden rant sıfırdır.
Bunu eşitlikler haline sokmak için mutlak rantı MR, farklılık rantını FR, toplam rantı TR, pazar değerini PD, münferit değeri MD, maliyet fiyatını da MF diye imleyeceğiz. O zaman şu eşitliklere ulaşırız: [sayfa 277]
||592| 1.MR = MD-MF = +y
2. FR = PD - MD = x
3. TR = MR + FR = PD - MD + MD - MF =y+x = PD - MF
Eğer PD> MD ise o zaman PD - MD = + x.
Şu halde: FR pozitif ve TR = y + x.
Ve PD - MF = y + x. Ya da PD - y - x = MF ya da PD = y + x + MF.
Eğer PD < MD ise, o zaman PD - MD = - x. Şu halde: FR negatif [sayfa 277] ve TR=y - x,
Ve PD - MF = y - x. Ya da PD + x = MD. Veya PD + x - y = MF. Ya da PD = y - x + MF.
Eğer PD = MD ise, o zaman FR = 0x = 0 çünkü PD - MD = 0.
Şu halde TR = MR + FR = MR + 0 = PD - MD + MD - MF = 0 + MD - PD = MD - MF = PD - MF = +y.
Eğer PD = MF ise [o zaman] TR ya da PD - MF = 0.
Varsayılan koşullarda I hiç rant ödemez. Neden? Çünkü mutlak rant münferit değerle maliyet fiyatı arasındaki farka eşittir. Farklılık rantı ise, pazar değeri ile bireysel değer arasındaki farka eşittir. Ama burada pazar değeri, I’in maliyet fiyatına eşittir. I’in münferit değeri ton başına 2 sterlin, pazar değeri ise 15/6 sterlindir. Bu nedenle I’in farklılık rantı 15/6 sterlin -2 sterlindir, ki bu -1/6 sterlin demektir. Ancak Fin mutlak rantı 2 sterlin - 15/6 sterlin, başka deyişle, onun bireysel fiyatıyla maliyet fiyatı arasındaki farka eşittir, ki bu da +1/6 sterlindir. Bu çerçevede, I’in fiilî rantı, mutlak rantla (+1/6 sterlin) farklılık rantına (-1/6 sterlin) eşit olduğuna göre, +1/6 sterlin - 1/6 sterlin = 0’dır. Böylece kategori I ne farklılık rantı öder, ne mutlak rant öder, yalnızca maliyet fiyatını karşılar. Bu kategori ürününün değeri 2 sterlindir; 15/6 sterlinden satılmıştır, yani değerinin 1/12 altında, % 81/3 altında satılmıştır. Kategori I daha yüksek bir fiyattan satamaz; çünkü pazarı I değil, ama I’e karşıt çıkarak IV, III, II belirlemiştir. Kategori I 15/6 sterlin fiyattan yalnızca ek arz sağlayabilir.
I’in hiçbir rant ödemeyişi, pazar değerinin, onun maliyet fiyatına eşit olması gerçeğinden ötürüdür.
Ancak bu gerçek;
Birincisi, I’in göreli olarak düşük verimliliğinin sonucudur. Sunmak durumunda olduğu şey 15/6 sterlinden ek 60 tondur. 100 sterlin karşılığı 60 ton [ürün -ç.] sunmak yerine, 100 sterlin karşılığı 64 ton, yani sınıf II’den 1 ton daha az sunduğunu kabul edelim. O zaman, I’de 60 ton sağlamak için yalnızca 933/4 sterlinlik sermaye yatırılması gerekirdi. I’deki bir tonun münferit değeri 17/8 sterlin ya da 1 sterlin 17½ şilin, maliyet fiyatı da 1 sterlin 143/8 şilin olurdu. Ve pazar değeri 15/6 sterlin = 1 sterlin 162/3 şilin olduğuna göre, maliyet fiyatıyla pazar değeri arasındaki fark 27/24 şilin olurdu. 60 tonda bu ||593| 6 sterlin 17½ şilinlik bir rantı bulurdu.
Demek ki, tüm koşullar aynı kalsaydı ve I, olduğundan 1/15 (çünkü 60/15 = 4) daha üretken hale gelseydi, mutlak rantın bir bölümünü gene de ödeyebilirdi; çünkü pazar değeri ile I’in maliyet fiyatı arasında –her ne kadar kendi bireysel değeri ile maliyet fiyatı arasındaki farktan daha küçükse bile– gene de bir fark olurdu. [sayfa 278] Böylece burada en kötü toprak, olduğundan daha verimli olsaydı gene de bir rant bırakırdı. Eğer I, olduğundan kesinlikle daha verimli olsaydı II, III, IV, onunla karşılaştırıldığı zaman, göreli olarak daha az verimli olurlardı. Tin ve onların bireysel değerleri arasındaki fark daha küçük olurdu. Bu nedenle Tin hiç rant bırakmayışı, onun mutlak olarak daha verimli olmayışı kadar, II, III, IV’ün göreli olarak daha az verimli olmayışlarından da ileri gelmektedir.
Ancak ikincisi: I’in 100 sterlin karşılığı 60 ton olan üretkenliği belli. Eğer II, III, IV ve özellikle de pazara yeni bir rakip olarak giren IV daha az verimli olsaydı, yalnızca I’e göre göreli olarak daha az değil, ama mutlak olarak daha az verimli olsaydı, o zaman kategori I bir rant bırakabilirdi — bu, mutlak rantın ufak bir parçasını içerseydi bile. Çünkü pazar 15/6 sterlinden 292½ tonu emebildiğine göre,15/6 sterlinden daha yüksek bir pazar değeri üzerinden, örneğin 280 tonu emebilirdi. Ancak, 15/6 sterlinden, yani Tin üretim maliyetinden daha yüksek olan her pazar değeri, I için bir rant bırakır ama, [bu rant -ç.] pazar değeri eksi Tin maliyet fiyatına eşittir.
Bu çerçevede aynı biçimde, IV’ün mutlak üretkenliği nedeniyle Tin hiç rant bırakmadığı da söylenebilir; çünkü pazardaki rakipler [yalnızca -ç.] II ve III iken, I rant bırakıyordu ve IV’ün ortaya çıkmasına karşın yani ek arza karşın rant bırakmayı da sürdürebilirdi –gerçi bu daha düşük bir rant olurdu– elbette eğer IV 100 sterlinlik bir sermaye harcamasına karşılık 921/2 ton değil de 80 ton üretseydi.
Üçüncüsü: 100 sterlinlik bir sermaye harcamasının mutlak rantının 10 sterlin olduğunu, yani sermayenin %10’u ya da maliyet fiyatının 1/11’i olduğunu, bu nedenle de 100 sterlinlik bir sermayenin tarımda [ürettiği ürünün] değerinin, 10 sterlini kâr olmak üzere 120 sterlin olduğunu varsaydık.
Eğer [deseydik ki]: Tarımda 100 sterlinlik bir sermaye yatırılmıştır, bir işgünü 1 sterline eşitse, o zaman 100 işgünü harcanmıştır [deseydik -ç.] bu yanlış olurdu. Genel olarak, eğer 100 sterlinlik bir sermaye 100 işgününe eşitse, o zaman, bu sermaye hangi üretim dalına yatırılırsa yatırılsın, [yeni yaratılan değer] hiçbir zaman [100 işgününe eşit olmaz]. Bir altın liranın 12 saatlik bir işgününe eşit olduğunu, bunun da normal bir işgünü olduğunu kabul edelim; o zaman ilk soru, emeğin sömürü oranı ne sorusu olur. Yani, bu 12 saatin kaç saatinde işçi kendisi için, ücretinin (karşılığını) yeniden-üretmek için çalışır, ne kadarını kapitalist için gratis çalışır? Bu çerçevede, kapitalistin karşılığında ödeme yapmaksızın sattığı ve [sayfa 279] böylece artı-değerin kaynağı olan, sermayeyi artırmaya hizmet eden emek-zamanı [ne kadardır]? Eğer sömürü oranı %50 ise, o zaman işçi 8 saat kendisi için ve 4 saat kapitalist için bedavadan çalışır. Ürün, 1 sterlin [değerinde -ç.] olan 12 saate eşittir (12 saatlik emek-zamanını 1 altın liranın içerdiği varsayılmıştır). 1 sterline eşit olan bu 12 saatten 8 saati kapitalistin [ödediği -ç.] ücreti, 4 saati de onun artı-değerini karşılar. Demek ki 131/3 şilinlik bir ücrette artı-değer 62/3 şilindir, ya da 1 sterlinlik bir sermaye harcamasında 10 şilin ve 100 sterlinde 50 sterlindir. Şu halde 100 sterlinlik sermayeyle üretilen metanın değeri 150 sterlin olacaktır. Gerçekte kapitalistin kârı, ürünün içerdiği ödenmemiş emeğin satışında yatar. Normal kâr, ödenmemiş olanın satışından elde edilir.
||594| Ama ikinci soru da şudur: Sermayenin organik bileşimi ne? Sermayenin, makineyi vb. ve hammaddeyi içeren bölümünün değeri üründe yalnızca yeniden-üretilmiştir, değişmeksizin yeniden ortaya çıkar. Kapitalist sermayenin bu parçasını, değeri üzerinden ödemek durumundadır. Dolayısıyla [bu kısım -ç.] ürüne önceden belirlenmiş değer olarak girer. Kapitalist çalıştırdığı emeğin ise yalnızca bir bölümünü ödemiştir; ama bu emeği o bütünüyle satın almıştır ve ürünün değerine bu emek bütünüyle girer. Yukardaki oranın, emeğin sömürü oranı olduğunu kabul edersek, bu durumda, aynı büyüklükteki sermayenin artı-değerinin miktarı, organik bileşimine bağlıdır. Eğer A sermayesi 80s + 20d sterlinden oluşuyorsa o zaman ürünün değeri (her ne kadar ürün %50 ödenmemiş emek içeriyorsa da) 110 sterlin ve kâr da 10 sterlin olur. Eğer B sermayesi 40s + 60d sterlinden oluşuyorsa, o zaman ürün her ne kadar yalnızca %50 ödenmemiş emeği içeriyorsa da ürünün değeri 130 sterlin ve kâr 30 sterlin olur. Eğer C sermayesi 60s + 40d sterlinden oluşuyorsa, o zaman ürünün değeri 120 sterlin ve kâr da 20 sterlindir; burada da ürün %50 ödenmemiş emeği kapsar. Demek ki 300 sterline eşit üç sermaye toplam 10 + 30 + 20 = 60 sterlin kâr bırakır; bu da 100 sterlin için ortalama %20 demektir. Her bir sermaye ürettiği metayı 120 sterline satarsa bu ortalama kârı elde eder. 80s + 20d sterlinlik A sermayesi değerinin 10 sterlin üstünde satar; 40s + 60d sterlinlik B sermayesi değerinin 10 sterlin altında satar; 60s + 40d sterlinlik c sermayesi değeri üzerinden satar. Hepsi bir arada düşünüldüğü zaman metaların tamamı değerlerinden satılmıştır: 120 + 120 + 120 = 360 sterlin. Gerçekte A + B + C’nin değeri 110 + 130 + 120 = 360 sterlindir. Ama ayrı ayrı alınan farklı kategorilerin fiyatları, kimi kez değerinin üstünde, kimi kez altında, kimi kez de tam değerindedir; böylece her biri %20 kâr bırakır. Metaların böylece ayarlanan değerleri maliyet fiyatlarıdır; rekabet [sayfa 280] bu maliyet fiyatlarını sürekli olarak, pazar fiyatları için çekim merkezi halinde belirler.
Şimdi varsayalım ki, tarımda yatırılan 100 sterlin 60s + 40d sterlinden oluşmaktadır (ki yeri gelmişken söyleyelim, d için her halde çok düşük); şu halde [ürünün] değeri 120 sterlindir. Ama bu sanayideki maliyet fiyatına eşittir. Bu nedenle yukardaki örnekte [üretilen ürünün] ortalama fiyatının 100 sterlinlik bir sermayede 110 sterlin olduğunu varsayalım. Şimdi artık, tarımsal ürün değerinden satılırsa, değerinin, maliyet fiyatının 10 sterlin üstünde olduğunu söyleyebiliriz. Bu durumda tarımsal ürün %10 rant bırakır ve biz kapitalist üretimde bunun normal bir şey olduğunu, yani öteki ürünlerin aksine tarımsal ürünün, toprak mülkiyeti nedeniyle, maliyet fiyatından değil, değerinden satıldığını kabul edeceğiz. Ortalama kâr %10 ise, toplam sermayenin oluşumu 80s + 40d sterlindir. Tarımsal sermayenin ise 60s + 40d sterlinden oluştuğunu, yani onun bileşiminde ücretlerin –doğrudan emeğin– sanayinin öteki dallarında yatırılan toplam sermayeye göre daha büyük bir payı-olduğunu kabul ediyoruz. Bu, bu daldaki göreli olarak düşük emek üretkenliğini işaret eder. Doğrudur, bazı tarım türlerinde, örneğin besicilikte bileşim 90s + 10d sterlin olabilir; yani d:s oranı, toplam sınai sermayeninkinden küçük olabilir. Ama rantı belirleyen bu dal değildir, asıl tarımdır, üstelik tarımın da buğday, vb: temel geçim nesnelerini üreten parçasıdır. Öteki dallardaki rantı belirleyen ||595| o dallarda yatırılan sermayenin bileşimi değildir, temel geçim nesnelerinin üretiminde kullanılan sermayenin bileşimidir. Kapitalist üretimin salt varlığı, hayvansal besinin değil, ama bitkisel besinin, geçim nesneleri içindeki en geniş öğe olduğunu varsayar. Farklı alanlardaki rant ilişkisi, burada bizi ilgilendirmeyen ikincil bir sorundur [o nedenle] inceleme dışıdır.
Dolayısıyla, mutlak rantı %10’a eşitlemek üzere, tarımsal-olmayan sermayenin genel ortalama bileşimi 80s + 20d sterlin, tarımsal sermayenin bileşimi de 60s + 40d sterlin kabul edilmiştir.
Şimdi soru, sınıf Fin hiçbir rant ödemediği D durumunda, sermaye farklı biçimde oluşsaydı, örneğin 50s + 50d sterlin, ya da 70s + 30d sterlin olsaydı, herhangi bir şey fark eder miydi, fark etmez miydi sorusudur. Birinci halde ürün değeri 125 sterlin, ikincisinde 115 sterlin olurdu. Birinci halde, tarımsal-olmayan sermayenin farklı bileşiminden kaynaklanan fark 15 sterlin, ikincisinde 5 [sterlin -ç.] olurdu. Yani tarımsal ürünün değeriyle maliyet fiyatı arasındaki fark birinci halde, yukarda varsayılandan %50 fazla, ikinci halde ise %50 az olurdu.
Eğer ilk durum sözkonusu olsaydı, 100 sterlinin [ürününün] [sayfa 281] değeri 125 sterlin olsaydı, o zaman, A tablosunda I’in ton değeri 2½ sterlin [olurdu]. Ve bu, burada pazar-değerini I belirlediği için, A’nın pazar değeri olurdu. Öte yandan, I A’nın maliyet fiyatı, eskisi gibi 15/6 sterlin olurdu. Varsayımımıza göre, 292½ ton, ancak 15/6 sterlinlik fiyatta satılabilir olduğu için, bu herhangi bir şeyi değiştirmezdi; tıpkı tarımsal ürünün bileşimi 70s + 30d olsay[dı], ya da tarımsal ürünün değeri ile maliyet fiyatı arasındaki fark yalnızca 5 sterlin olsay[dı], yani [daha önce] varsayılanın yarısı kadar olsaydı, hiçbir şeyin fark etmeyecek oluşu gibi. Eğer maliyet fiyatının ve dolayısıyla tarımsal-olmayan sermayenin ortalama organik bileşiminin 80s + 20d sterlinde sabit olduğu varsayılırsa, o zaman, [tarımsal sermayenin organik bileşiminin] daha yüksek ya da alçak olup olmayışı –A tablosunda dikkate değer bir farklılık sağlasa ve mutlak rantla %50 fark yaratsa da– burada (I D’de) herhangi bir farklılığa yol açmaz.
Ama şimdi bunun tersini, yani tarımsal sermayenin bileşiminin, eskisi gibi 60s + 40d sterlinde sabit kaldığını ve tarımsal-olmayan sermayenin bileşiminin değiştiğini kabul edelim. 80s + 20d sterlin yerine, diyelim 70s + 30d sterlin ya da 90s + 10d sterlin olsun. Birinci halde ortalama kâr 15 [sterlin] ya da varsayılan örnekten %50 yüksek [olurdu]; öteki halde 5 sterlin ya da %50 düşük olurdu. Birinci halde mutlak rant 5 sterlin [olurdu]. Bu durumda bir kez daha, I D için herhangi bir şey fark etmezdi. İkinci halde mutlak rant 15 sterlin [olurdu]. Bu da I D için fark etmezdi. Tüm bunlar, A, B, C ve E tabloları için, yani yeni bir sınıf –ister artma ister azalma çizgisinde olsun– yalnızca eski pazar değerinden gerekli ek talebi sağladığı zaman, mutlak rantın ve farklılık rantının mutlak belirlenişi açısından ne kadar önemli olmaya devam ederse etsin, I D için herhangi bir sonuç doğurmazdı.
*
Şimdi akla şu soru geliyor:
Pratikte bu D durumu ortaya çıkar mı? Ve hatta bundan da imce şunu sormalıyız: Bu, Ricardo’nun varsaydığı gibi normal bir durum mudur?
Birincisi, ya tarımsal sermaye eğer 80s + 20d sterline eşitse, yani tarımsal-olmayan sermayenin ortalama bileşimine eşitse, ancak o zaman normal bir durum olabilir; öyle ki tarımsal ürünün deleri, tarımsal-olmayan ürünün maliyet fiyatına eşit olur. Bugün için bu istatistik olarak yanlıştır. Tarımın göreli olarak daha düşük üretkenlikte olduğu varsayımı, Ricardo’nun, tarımsal üretimde [sayfa 282] tedrici mutlak azalma olduğu varsayımından, her bakımdan daha tutarlıdır.
||596| “Değer Hakkında”ki bölüm I’de Ricardo, sermayenin ortalama bileşiminin altın ve gümüş madenlerinde yaygın olduğunu öne sürer (gerçi burada yalnızca sabit sermayeden ve döner sermayeden söz eder, ama bunu “düzelteceğiz”). Onun bu varsayımına göre, bu madenler yalnızca farklılık rantı bırakabilir, hiçbir zaman mutlak rant bırakamaz. Ne var ki, bu varsayım, daha zengin madenlerin sağladığı ek arzın, eski pazar değerinden gerek gösterilen ek arzdan her zaman daha çok olduğu gibi bir başka varsayıma dayanır. Ama, bunun tersinin neden aynı biçimde gerçekleşmeyebileceği kesinlikle anlaşılabilir bir şey değildir. Farklılık rantının yalnızca varlığı bile, belirli pazar değerini değiştirmeksizin ek bir arzın olabileceğinin kanıtıdır. Çünkü, IV ya da III veya II, her nasıl belirlenmiş olursa olsun Tin pazar değerinden satmadıkça, yani onların arzının mutlak miktarından bağımsız olarak belirlenmiş pazar değerinden satmadıkça farklılık rantı bırakmaz.
Ya da [normal bir durum şöyle sözkonusu olabilir -ç.] Eğer, içerdiği [koşullar] her zaman normalse, D durumu normal bir şey olmak gerekir; başka deyişle, I, her zaman IV’ün, III’ün ve II’nin, özellikle IV’ün rekabetiyle kendi ürününü mutlak rant miktarının tamamı ölçüsünde değerinin altında, yani maliyet fiyatından satmaya zorlanırsa, D durumu normal bir şey olmak gerekir. IV, III, ve II’de farklılık rantının yalnızca varlığı bile, onların kendi münferit değerlerinin üstünde olan bir pazar değerinden sattıklarının kanıtıdır. Eğer Ricardo, I’de durumun böyle olamayacağını düşünüyorsa, o zaman mutlak rantın olanaksızlığını önvarsayım olarak kabul ediyor demektir, bu da değer ile maliyet fiyatının özdeşliğini bir önvarsayım kabul etmesinden ötürüdür.
292½ tonun 1 sterlin 1612/13 şilinlik pazar değerinden satılması olanağının bulunduğu C durumunu alalım. Ve Ricardo gibi, IV’ten yola çıkalım. Yalnızca 92½ tona gerek duyulduğu, IV ton başına 1 sterlin 535/37 şilinden satacaktır, yani 100 sterlinlik bir sermayeyle üretilen metaları 120 sterlinlik değerlerinden satacaktır; bu 10 sterlinlik bir mutlak rant bırakır. IV kendi metalarını neden değerinin altında, maliyet fiyatından satar? Yalnızca o orada olduğu sürece III, II ve I onunla rekabet edemez. Yalnızca III’ün maliyet fiyatı bile IV’e 10 sterlinlik rant getiren değerin üstündedir, hele hele II’nin ve I’in maliyet fiyatı daha da üstündedir. Bu nedenle III, vb. yalnızca bu tonları çıplak maliyet fiyatından satsalar bile rekabet edemezler.
Yalnızca bir sınıf olduğunu varsayalım –en iyi ya da en kötü [sayfa 283] türden toprak, IV ya da I ya da III veya II, bu teori yönünden hiç fark etmez– varsayalım ki, o toprağın arzı sınırsızdır, yani genelde elde bulunan ve bu üretim dalının emebileceği sermayeye ve emeğe göre sınırsızdır — öyle ki toprak herhangi bir engel oluşturmaz ve emek ve sermaye miktarı için göreli olarak sınırsız bir iş alanı sağlar. Gene bu nedenle, çeşitli doğal verime sahip toprakta tarım yapılması sözkonusu olmadığı için herhangi bir farklılık rantının olmadığını (ya da gözardı edilebilecek ölçüde olduğunu) varsayalım. Dahası, toprak mülkiyeti de olmadığını varsayalım; o zaman açıktır ki, mutlak rant da yoktur; bu nedenle (varsayımımız çerçevesinde farklılık rantı da olmadığına göre) hiç rant yoktur. Bu gereksiz bir yinelemedir. Çünkü mutlak rantın varlığı yalnızca toprak mülkiyetini öngörmekle kalmaz, ama bir amaca ayrılmış toprak mülkiyetim, yani kapitalist üretime dayandırılmış ve o üretime göre ayarlanmış toprak mülkiyetini öngörür. Mutlak rantın, meta değerlerini kapitalist ortalama fiyatlar düzeyine getirme [girişimine -ç.] tarımdaki toprak mülkiyetinin gösterdiği direniş sonucu oluştuğunu söylediğimize göre, [yukardaki -ç.] gereksiz yineleme, sorunun çözümüne hiçbir biçimde yardımcı olmaz. Eğer toprak mülkiyetinin bu hareketini aradan çıkarırsak –bu direnişi, sermayeler arası rekabetin bu iş alanında karşı çıktığı bu özgül direnişi aradan çıkarırsak– rantın varlığının dayanağı olan önkoşulu doğaldır ki iptal etmiş oluruz. Bu arada yeri gelmişken söyleyelim (bay Wakefield’ın sömürge teorisinde[90] çok iyi gördüğü gibi) varsayımın kendisinde bir çelişki vardır: Bir yandan gelişkin kapitalist üretim, öte yandan toprak mülkiyetinin yokluğu. Bu durumda ücretli emekçiler nereden gelecek?
Başlangıçta İngiltere’nin kolonileştirdiği yerlerde hükümetin bedava [toprak] vermesiyle toprak mülkiyetinin yasal olarak mevcut hale geldiği kolonilerde bile buna benzer bir gelişme ortaya çıkmıştır; ve hatta ||597| ABD’de olduğu gibi, hükümetin gerçi acre başına 1 dolar falan gibi çok düşük bir bedelle toprak satarak toprak mülkiyetini kurumsallaştırmak istediği yerlerde bile, buna benzer bir durum ortaya çıkmıştır.
Burada [olayın -ç.] iki farklı yönü birbirinden ayrılmalıdır.
Birincisi: Sözcüğün tam da ifade ettiği anlamda koloniler vardır: Birleşik Devletler, Avustralya, vb.. Burada tarım yapan kolonistlerin büyük bir bölümü, anavatandan yanlarında az ya da çok miktarda sermaye getirdikleri halde kapitalist değildirler, kapitalist üretim de yapmazlar. Şu ya da bu ölçüde köylüdürler; kendileri çalışır ve başlıca amaçları, her şeyden önce kendi rızklarını, kendi geçim araçlarını üretmektir. Bu nedenle de ürünleri esas olarak [sayfa 284] meta haline gelmez, ticaret amacıyla üretilmiş değildir. Ürünlerinin kendi tüketimleri üstündeki fazlasını, ithal malı mamul metalar, vb. karşılığında ya değişirler ya da satarlar. Kolonistlerin denize, ulaşım yapabilen nehirlere vb. yakın yerlerde yerleşen daha küçük bir bölümü ise ticaret kentlerini-kasabalarını oluşturur. Buralarda da kapitalist üretim sorunu sözkonusu değildir. Adım adım kapitalist üretim ortaya çıksa ve ürünün satışı ve elde ettiği kâr kendisi çalışan ve kendi toprağına sahip olan çiftçi için belirleyici duruma gelse bile, sermaye ve emekle karşılaştırıldığında toprak bir öğe olarak gene de pratikte sınırsız bir iş alanı sağlayan bir bollukta bulunduğu sürece, birinci tür kolonizasyon da sürecek ve bu nedenle üretim, hiçbir zaman, belli bir pazar değerinde, pazarın gereksinimine göre düzenlenmeyecektir. Birinci türden kolonistler, kendi ilk ağızdaki tüketimlerinin üstünde ve ötesinde ürettikleri her şeyi pazara dolduracaklar ve ücretlerinden daha fazlasını getirecek herhangi bir fiyattan satacaklardır. Bunlar, bir ölçüde kapitalist üretim yapan çiftçilerin rakibidirler ve daha uzun süre de rakibi olarak kalacaklardır; ve böylece tarım ürününün pazar fiyatını sürekli olarak değerinin altında tutacaklardır. Bundan ötürü, en kötü tür toprakta tarım yapan çiftçi, çiftliğinin satışlarından ortalama kârı elde ederse, yani yatırdığı sermayeyi geri alırsa, bunu oldukça yeterli bulacaktır; doğal ki birçok durumda işler böyle değildir. Dolayısıyla, birbirinden temelde farklı olan, birbiriyle rekabet eden iki durumla karşı karşıyayız: tarımda kapitalist üretim henüz başat değil; ikincisi, her ne kadar toprak mülkiyeti yasal olarak varsa da pratikte yalnızca raslansal olarak var ve işin aslında yalnızca toprağa sahiplik sözkonusu. Ya da yasal anlamda toprak mülkiyeti her ne kadar varsa da –toprağın, emeğe ve sermayeye göre, bir öğe olarak bolluğundan ötürü– sermayeye direnme gücü gösteremez; sermayenin tarımı, bir iş alanı durumuna dönüştürmesine direnme gücü gösteremez — ki, tarımsal-olmayan sanayinin tersine, tarım, sermaye yatırımına özel bir direnç gösterir.
Ticari spekülasyonların daha işin başında ortaya çıktığı ve üretimi dünya pazarını hedef alan ikinci tür kolonilerde –plantasyonlarda– ise kapitalist üretim tarzı varsa da, bu biçimseldir; çünkü zencilerin köleliği, kapitalist üretimin temeli olan özgür ücretli emeği dışlar. Ama kölelerin kullanıldığı işi yürütenler kapitalistlerdir. Onların ortaya koyduğu üretim yöntemi kölelikten doğmuş değildir, köleliğe aşılanmıştır. Bu anlamda aynı kişi hem kapitalisttir, hem toprak sahibidir. Ve sermaye ile emeğin karşısında toprağın bir öğe olarak [bol bol] bulunuşu, sermaye yatırımına ve dolayısıyla sermayeler arası rekabete hiçbir engel çıkarmaz. [sayfa 285]
Burada toprak sahiplerinden ayrı bir çiftçiler sınıfı da gelişmez. Bu koşullar varolduğu sürece, maliyet fiyatının pazar değerini belirlemesini hiçbir şey engellemeyecektir.
Tüm bu önkoşulların, mutlak rantı var eden önkoşullarla hiçbir ilgisi yoktur; yani bir yandan gelişkin kapitalist üretimle, öte yandan yalnızca yasal anlamda varolmakla kalmayan ama gerçekte sermayeye direnç gösteren ve hareket alanını sermayeye karşı savunan, yalnızca belli koşullarda sermayeye geçit veren toprak mülkiyeti koşullarıyla hiçbir ilgisi yoktur.
Bu koşullarda, yalnızca IV ya da III ya da II ya da I işletilse bile, mutlak rant varolacaktır. Sermaye, varolan tek kategori içinde rant ödeyerek, yani tarımsal ürünü değerinden satarak yeni bir alan kazanabilir. Dahası, tarımda (yani doğal bir öğeye, birincil üretimine) sermaye yatırımıyla tarımsal-olmayan sanayiye yatırımın karşılaştırılmasından ilk kez söz edilebilmesi ve bunlar arasındaki farklılık ancak bu koşullarda olabilir.
Ama izleyen soru şudur:
Eğer I’den başlanırsa, o zaman açıktır ki, II, III, IV –eğer bunlar yalnızca, eski pazar değerinden kabul edilebilir olan ek arzları sağlayacaklarsa– I’in belirlediği pazar değerinden satacaklar ve bundan ötürü, mutlak ranttan ayrı olarak, göreli verimlilikleriyle orantılı bir farklılık rantı elde edeceklerdir. Öte yandan, eğer başlangıç noktası IV ise, öyle görünüyor ki ||598| belli itirazlar yapılabilir.
Çünkü gördük ki, [B ve C tablolarında] II, eğer ürün 111/13 sterlinlik,ya da 1 sterlin 1612/13 şilinlik değerinden satılırsa mutlak rant getirmektedir.
D tablosunda, (iniş çizgisindeki) izleyen sınıf olan III’un maliyet fiyatı, 10 sterlin rant bırakan IV’ün değerinden daha yüksektir. Dolayısıyla burada, herhangi bir rekabet ya da daha düşük fiyattan satış sorunu olamaz — hatta III maliyet fiyatından satılsa bile. Ancak IV, 92½ tondan fazlaya gerek duyulması halinde talebi karşılayamazsa, o zaman fiyatı artacaktır. Yukardaki örnekte, III, hatta kendi maliyet fiyatında bir rakip olarak ortaya çıkmadan önce, IV’ün fiyatı ton başına 343/111 şilin artacaktır. Soru, III’ün bu koşullarda [pazara -ç.] girip girmeyeceğidir. Olayı, bir başka biçimde ortaya koyalım. IV’ün fiyatının, III’ün bireysel değeri olan 1 sterlin 12 şiline çıkması için, talebin 75 tondan çok artmaması gerekir. Bu özellikle başat tarımsal ürün için sözkonusudur; bu üründeki bir arz yetmezliği, arzdaki aritmetik açığa uygun olandan çok daha büyük bir fiyat artışına neden olacaktır. Ama eğer IV 1 sterlin 12 şiline çıkmışsa, o zaman III ün bireysel değerine denk düşen [sayfa 286] bu pazar değerinde III mutlak rant öder, IV farklılık rantı. Eğer, herhangi bir ek talep varsa, III kendi bireysel değerinden satabilir; çünkü o zaman pazar değerine egemen olabilir ve toprak sahibinin ranttan vazgeçmesi için herhangi bir neden olamaz.
Ama diyelim ki, IV’ün pazar fiyatı yalnızca, III’ün maliyet fiyatı olan 1 sterlin 91/3 şiline yükselmiş olsun. Ya da örneği daha çarpıcı hale getirmek için, III’ün maliyet fiyatının 1 sterlin 5 şilin olduğunu, yani IV’ün maliyet fiyatından yalnızca 18/37 şilin fazla olduğunu varsayalım. Daha yüksek olmalıdır, çünkü verimi, IV’ünkinden düşüktür. Şimdi III harekete geçirilir ve III’ün maliyet fiyatının üstünde, yani 1 sterlin 535/37 şilinden satan IV ile rekabet edebilir mi? Ek bir talep varolsun ya da olmasın. Birinci durumda IV’ün pazar değeri, değerinin üstüne 1 sterlin 535/37 şilinin üstüne çıkmıştır. Ve o zaman koşullar ne olursa olsun, III, mutlak rantının tam miktarı kadar olmasa bile, kendi maliyet fiyatının üstünde satar.
Ya da herhangi bir ek talep yoktur. Burada, bu durumda iki olasılık var. Eğer, III’ün çiftçisi aynı zamanda onun sahibi ise, eğer onun açısından kapitalist toprak mülkiyeti bir engel değilse, bir direnç yaratmazsa, çünkü kapitalist olarak değil ama toprak sahibi olarak o toprak mülkiyetini kontrolü altında tutuyorsa III’ün rekabeti ortaya çıkabilir. Onun rekabeti IV’ü, o zamana kadar egemen olan 1 sterlin 535/37 şilinlik fiyatın altında, hatta 1 sterlin 5 şilinlik fiyatın altında satmaya zorlar. Ve böylelikle III, alanın dışına sürülüp çıkarılır. Ve IV, her zaman III’ü sürüp piyasadan çıkarabilir. Yalnızca fiyatı, kendi üretim maliyetinin altına indirmesi yetecektir; o maliyet, III’ünkinden daha düşüktür. Ancak, fiyat indirimi sonucu pazar genişlemişse, o zaman ne olacak? Ya pazar, öylesine genişler ki yeni eklenen 75 [tona -ç.] karşın IV, kendi 92½ tonunu eskisi gibi elden çıkarabilir, ya da pazar bu kadar genişlemediği için IV’ün ve III’ün bir kısım ürünü ürün fazlası olarak elde kalır. Bu durumda IV, pazara egemen olduğu için, III’teki sermaye uygun bir büyüklüğe indirilinceye, yani IV’ün tüm ürününün emilmesine elverişli düzeye indirilinceye kadar, [fiyatı] düşürmeyi sürdürür. Ama 1 sterlin 5 şilinde tüm ürün satılabilir olduğu ve III bir bölüm ürününü bu fiyattan sattığı için IV bu fiyatın üstünde satış yapamaz. Ama bu yalnızca, ek talebin yaratmadığı ama pazarın genişlemesine öncülük eden geçici bir aşırı-üretim durumunda olasıdır. Ve böyle bir durum, yalnızca III’te kapitalist ve toprak sahibi özdeş ise, yani bir kez daha, kapitalistin kendisinin toprak sahibi olduğu ve toprak sahibini kapitaliste kurban ettiği için toprak mülkiyetinin sermayeyle karşı karşıya gelen bir güç olarak varolmadığı [sayfa 287] kabul edilirse olabilir. Ama toprak mülkiyeti, bu kimliğiyle III’teki sermayeyle karşı karşıya gelirse, o zaman, toprak sahibinin, herhangi bir rant elde etmeksizin toprağını tarım yapılsın diye vermesi için hiçbir neden yoktur; IV’ün fiyatı, en azından III’ün maliyet fiyatının üstüne çıkmadan önce toprağını vermesi için hiçbir neden yoktur. Eğer bu yükseliş ||599| azsa, o zaman, kapitalist üretim altındaki herhangi bir ülkede, III, başka bir biçimde rant bırakmadıkça, sermayeden uzak düşecektir. Ama rant bırakmadıkça IV’ün fiyatı, III’ün maliyet fiyatının üstünde olmadıkça, yani eski rantına ek olarak IV farklılık rantı bırakmadıkça III asla tarıma açılmayacaktır. Talebin daha artmasıyla III’ün fiyatı, değerine yükselebilir, çünkü II’nin maliyet fiyatı II’ün bireysel değerinin üstündedir. III’ün fiyatı 1 sterlin 1311/13 şilinin üstüne çıkar çıkmaz II ekilip-biçilecek ve II bir miktar rant getirecektir.
Ancak D’de I’in herhangi bir rant bırakmadığı varsayılmıştır. Ama bu yalnızca, Tin zaten ekilmiş bir toprak olduğu, IV’ün bu alana girmesi sonucu ortaya çıkan pazar değeri değişikliği nedeniyle değerinin altında, kendi maliyet fiyatından satmaya zorlandığı varsayıldığı için böyledir. Eğer sahibinin kendisi [aynı zamanda -ç.] çiftçi ise ve bundan ötürü bu bireysel durumda, toprak mülkiyeti sermaye ile karşı karşıya gelmiyorsa, ya da çiftçi %10’dan azını kabul etmeye hazır küçük bir kapitalist ise ya da yalnızca ücretini ya da biraz daha fazlasını kazanmak isteyen ve 10 [sterline] ya da 9 [sterline] veya daha azına eşit olan artı-emeğini kapitalist yerine toprak sahibine bırakmaya razı bir işçiyse, I, bu durumda işletilmeye devam edilecektir. Son iki durumda gerçi fermage ödenmektedir ama, gene de ekonomik anlamda hiç rant ödenmemiştir; ve biz ikincisiyle ilgiliyiz. Bir durumda çiftçi yalnızca bir emekçidir, öteki durumda emekçiyle kapitalist arası bir şey.
Toprak sahibinin, bir kapitalistin sermayesini bir üretim alanından geri çekebildiği kolaylıkla toprağını pazardan çekemeyeceği savından daha saçma hiçbir şey olamaz. Bunun en iyi örneği, Avrupa’nın İngiltere gibi en gelişkin ülkelerinde, geniş miktardaki verimli, ekilmemiş topraklardır; tarım dışına çıkarılmış, demiryolu yapılarına ya da konutlara tahsis edilmiş veya bu amaç için ayrılmış ya da İskoçya’nın dağlık yörelerinde vb. olduğu gibi toprak sahibi tarafından poligon ya da av alanı haline dönüştürülmüştür. Bunun en iyi [bir başka -ç.] kanıtı, İngiliz işçilerin, boş bırakılmış toprağa boş yere elkoynıaya çabalamalarıdır.
Nota bene: II D’de olduğu gibi, pazar değeri, sınıfın bireysel [sayfa 288] değerinin altında oluşu nedeniyle mutlak rantın, normal miktarın altına düştüğü yerde, ya da II B’de olduğu gibi daha iyi toprağın rekabeti yüzünden sermayenin bir bölümünün daha kötü olan topraktan çekilmesinin gerektiği yerde, ya da I D’de olduğu gibi rantın bütün bütün varolmadığı yerde varsayım:
1. Rantın hiç olmadığı yerde toprak sahibiyle kapitalistin bir ve aynı kişi olduğudur; bu nedenle burada, toprak mülkiyetinin sermayeye direnci ve sermayenin hareket alanının toprak mülkiye-tince sınırlanışı ortadan kalkar; ama bu yalnızca bireysel durumlara özgüdür ve ayrıksın bir durumdur. Toprak mülkiyetinin bir öngereksinim olarak varlığı kolonilerde olduğu gibi bir yana konmuştur, ama bu ayrı durumlar içindir;
2. Daha iyi topraklardan gelen rekabetin –ya da bir olasılıkla (azalan [Verim -ç.] çizgisinde) daha kötü topraklardan gelen rekabetin– aşırı üretime yol açtığı, pazarı zorla genişlettiği, fiyatları düşmeye zorlayarak ek talep yarattığıdır. Ancak bu, Ricardo’nun öngörmediği durumdur; çünkü her zaman arzın, gerekli ek talebi ancak ucu ucuna karşılayacak kadar olduğunu savlar;
3. B, C, D’de II’nin ve I’in ya mutlak rantın tamamını ödemedikleri ya da hiç ödemedikleridir; çünkü daha iyi toprakların rekabeti yüzünden, ürünlerini değerinin altında satmak zorunda kalırlar. Öte yandan Ricardo, ürünlerini değerinden sattıklarını, pazar değerini her zaman en kötü toprağın belirlediğini varsayar — oysa, onun normal durum saydığı I D’de tam tersi olur. Ayrıca onun kanıtlan her zaman azalan verim çizgisi varsayımına dayanır.
Tarımsal-olmayan sermayenin ortalama bileşimi 80s + 20d sterlin ise, artı-değer oranı %50 ise ve tarımsal sermayenin bileşimi 90s + 10d ise yani sınai sermayeninkinden yüksekse –ki ||600| bu tarihsel olarak kapitalist üretim için doğru değildir– [o zaman] hiç mutlak rant yoktur; eğer 80s + 20d sterlin ise ki şimdiye dek durum hiç böyle olmamıştır, mutlak rant hiç [yoktur]; eğer düşükse, örneğin 60s + 40d sterlin ise mutlak rant [vardır].
Teori temelinde, farklı kategorilerin pazarla ilişkileri, yani pazara şu ya da bu kategorinin egemen olması ölçüsünde şu olasılıklar ortaya çıkabilir:
A. Sonuncu sınıf mutlak rantı öder. Pazar değerini I belirler, çünkü tüm [öteki -ç.] sınıflar, gerekli arzı yalnızca bu pazar değerinden sağlarlar.
B. Pazar değerini sonuncu sınıf belirler; mutlak rantı, tam oranında, o öder ama bir önceki miktarın tamamını değil; çünkü III’ün ve IV’ün rekabeti nedeniyle, sermayesinin bir bölümünü üretimden çekmiştir. [sayfa 289]
C. I, II, III ve IV’üncü sınıfların eski pazar değerinden sağladığı arz fazlası o pazar değerini düşürür; ama bu, daha üst sınıflarca düzenlendiği için, pazarın genişlemesine yol açar. I mutlak rantın yalnızca bir kısmını öder, II yalnızca mutlak rantı öder.
D. Pazar değerine, gene aynı biçimde, daha iyi sınıfların egemen olması ya da arz fazlasıyla daha düşük sınıfların egemen olması I’de rantı tamamen çökertir ve II’de de mutlak miktarının altına indirir; son olarak
E. Daha iyi sınıf, pazar değerini [I’in] maliyet fiyatının altına çekerek I’i pazardan atar. Şimdi pazar değerini II düzenlemektedir; çünkü bu yeni pazar değerinde, yalnızca zorunlu arz her üç sınıftan gelmektedir |600||
||600| Şimdi Ricardo’ya geri dönelim.
*
Söylemeye gerek yok, tarımsal sermayenin bileşimi üzerinde durulurken, toprağın değeri ya da fiyatı buna dahil edilmemiştir. Çünkü o, kapitalist ranttan başka bir şey değildir. [sayfa 290]
Dipnotlar
1 Özgün Almanca metinde bu paragraf İngilizcedir. -Ed.
2 Bkz: 248-249. sayfalardaki tablo. -Ed.
3 Elyazmasında tümce “Birinci olarak” sözcükleriyle başlıyor -Ed.
4 Bkz. Bu cilt, s. 265. -Ed.
5 Bkz: Bu cilt, s. 257-260. -Ed.
6 Bkz: Bu cilt, s. 237 vd -Ed.
7 Tamamı tamamına, -ç.
8 Bedava -ç.
9 Çiftlik kirası, kesenek, -ç.
10 Önemli not. -ç.
Açıklayıcı Notlar
[80] Toplam rant miktarının (mutlak rant ve farklılık rantı bir arada) pazar değeriyle maliyet fiyatı arasındaki farka eşit olduğu tezini Marx daha sonra (bkz: bu cilt, s. 277) ayrıntılı olarak inceliyor. – 241.
[81] Marx ton başına 16/65 sterlinlik farklılık rantını, sınıf IlI’te üretilen kömürün ton babına münferit değeri olan 1
3/
5 sterlini, yeni pazar fiyatı olan 1
11/
13 sterlinden çıkararak buluyor. – 241.
[82] Daha önceki örnekler tarıma değil ama farklı üretkenlikteki kömür madenlerinin işletilmesine ilişkin. Ancak bu madenler hakkında söylenenlerin hepsi farklı verimlilik derecesindeki tarım topraklar için de geçerli. – 242.
[83] Marx, daha ilerde (s. 253’te) belirttiği gibi, pazar değeri ile münferit değer arasındaki farka
farklılık değeri diyor. Farklılık değeri, birim ürüne göre, farklılık rantı ise, belli bir sınıfın toplam ürününe göre hesaplanıyor. Ürünün bir biriminin pazar değeri münferit değerinden büyükse fark pozitif bir miktarı, küçükse negatif bir miktarı ifade ediyor. Elyazmasının 574. sayfasındaki (Bkz: bu ciltte s. 248-249) tabloda yer alan + ve - işaretleri bunu gösteriyor.
Elyazmasının 572. (bu cildin 245.) sayfasında bulunan C, D ve E tablolarında, Marx + ve - işaretlerini farklılık rantı miktarını sterlin olarak ifade eden sayıların önüne koymuş. Örneğin C tablosunda “Farklılık rantı” sütununda - 9
3/
13 sterlinlik bir negatif miktar var. Bunun anlamı şu: sözkonusu örnekte, sınıf I’in üretkenliği öylesine düşük ki, belli bir pazar değerinde, bu sınıftaki toprak herhangi bir farklılık rantı bırakmamakla kalmaz, ama aynı zamanda, mutlak rant da normal büyüklüğünün çok altına düşer. C tablosundaki sınıf I’de mutlak rant 10/13 sterlindir, yani verilen örnekte 10 sterlin olan normal büyüklüğünün 9
3/
13 sterlin altındadır.
Elyazmasının 574. sayfasındaki tabloda Marx aynı negatif farklılık rantı olgusunu “Farklılık değeri” sütunundaki negatif değerlerle ifade ediyor, ama bu kez “Farklılık rantı” sütununa yalnızca “0” sayısını yazarak,
pozitif farklılık rantının olmadığını gösteriyor (ayrıca negatif farklılık rantı, mutlak rantı da o ölçüde azaltıyor; bu azalma da “Mutlak rant” sütununda gösteriliyor). Negatif miktarların “Farklılık değeri” sütununa aktarılması, farklı sınıflardaki farklılık rantlarının toplanmasının gerektiği C tablosunda (elyazması s. 572) ortaya çıkan güçlüğü ortadan kaldırıyor. Yalnızca pozitif (+ işaretiyle belirtilen) farklılık rantları toplama alınıyor ve negatif miktar olan - 9
3/
13 sterlin –yinelemekten kaçınmak için– yalnızca sıfır sayılıyor. Marx’ın, özet tablolarında, negatif rantların hesaplanması için “Ton başına farklılık değeri” başlıklı ayrı bir kategori belirlemesinin ve o kategoriye negatif farklılık değerlerini de sokmasının nedeni bu. – 246.
[84] Elyazmasının 573. sayfasında, bu paragrafı izleyerek Marx, burada sıralanan kategorilerin hepsine birden yer verdiği A, B, C ve D tablolarını düzenliyor. İzleyen sayfada (s. 574) A, B, C ve D tablolarındaki bilgilerin tümü bir kez daha, daha düzenli biçimde ortaya konuyor ve E tablosundaki karşılık bilgiler de ekleniyor. Böylece hepsi belli bir düzene getirilmiş bilgileri kapsayan tablo, bu cildin 248-249. sayfalarında yer alıyor. Elyazmasının 573. sayfasında yapılan şematik düzenleme, A, B, C ve D tablolarıyla ilgili herhangi bir ek bilgi içermediği ve ayrıca ikinci düzenlemede de tümüyle yer aldığı için, bu ciltte ayrıca kullanılmadı. – 246.
[85] Karl Marx ilk kez 1859’da Berlin’de yayınlanan
Zur Kritik der politischen Ökonomie’yi [
Ekonomi Politiğin Eleştirisi]
kastediyor. – 247.
[86] Bkz: Karl Marx
, Artı Değer Teorileri, Birinci Kitap, s. 187-192. – 251.
[87] Marx’ın verdiği örnekte, üretimi toprak mülkiyetinin varlığını gerektiren ürün, yatırılan sermayenin her iki parçasına eşit oranlarda giriyor. Marx, değişmeyen sermayedeki artışa (hammadde fiyatının yükselmesinden sonra 80
s’nin 88
s olmasına) ve değişen sermayedeki artışa (işçilerin geçim araçları fiyatındaki artıştan sonra 20
d’nin 22
d olmasına) bakmaksızın, toplam ürünün pazar değerinin 120 olmaya devam edeceğini kabul ediyor. Bu ancak, kapitalistlerin artı-değerdeki payları 20’den 10’a inerse sözkonusu olabilir. Artı-değerdeki kâr payında böyle bir azalma, daha az verimli toprakların tarıma açılmasıyla birlikte toprağın daha üretken kesimlerinde farklılık rantının 10 birim artmasından ileri gelir. – 262.
[88] Bu örnekte ve daha sonra da yer yer Marx,
Produktionskosten [
üretim maliyeti]
terimini kullanıyor; kastettiği şey üretim maliyeti ve ortalama kâr, yani maliyet fiyatıdır.
Produktionskosten teriminin benzer bir kullanımı,
Kapital, Cilt Il’de de ara sıra geçmektedir. – 276.
[89] Bkz: 30 nolu açıklayıcı not. – 276.
[90] Wakefield’in sömürgeleştirme teorisi için bkz: Karl Marx,
Kapital, Birinci Cilt, Bölüm XXXIII, s. 729738. – 284.