"Ne Avrupa, Ne ABD
İnsanlığın Geleceği Üzerine
Son Sözü Söyleyemeyecektir."
Fidel Castro
Santiago de Cuba
26 Temmuz 2003
... Bir süre önce, Haziranın başlarında, Avrupa Birliği, kendi dışişleri bakanlarının önceki tahlillerini yok kabul ederek, küçük bir grup bürokratın hazırladığı, faşist kökenli ve faşist ideoloji sahibi José María Aznar adındaki kişinin kışkırtıcılığında kötü bir kararı kabul etti. Bu kararın kabul edilmesi, hegemonik süper gücün saldırgan politikasının Küba'ya yönelik düşmanlık ve tehdidine eklenmiş korkak ve iğrenç bir eylemdir.
Onlar, Küba'ya yaptıkları, "insani yardım" adını verdikleri şeyi azaltmaya ya da gerekirse kesmeye karar verdiler.
Ülkemiz ekonomisinin çok büyük zorluklar içinde bulunduğu geçen birkaç yıl içinde sağlanan bu yardım ne kadardır biliyor musunuz? 2000 yılında AB'nin insani yardım adını verdiği miktar 3,6 milyon dolardır. 2001'de 8,5 milyon ve 2002'de 0,6 milyon dolar. Bu, herkesin bildiği emperyalist saldırganlığın büyük tehdidine karşı halkımızın güvenliğini korumak amacıyla, tümüyle yasal zeminde Küba'nın kabul ettiği adil ölçülere sahipti.
Görüyorsunuz, yıllık olarak ortalama 4,2 milyon dolar, ki 2002 yılında bir milyonun altına indirildi.
Ülkemize 2,5 milyar dolar zarara malolan Kasım 2001 ile Ekim 2002 arasında üç büyük tayfun felaketi ve ABD'ye yönelik 11 Eylül terörist saldırısı sonrasında turizmdeki büyük düşüşle birleşti. Uluslar arası ekonomik kriz nedeniyle şeker ve nikel fiyatlarındaki düşüş ve değişik etmenlerle petrol fiyatlarındaki artışla birleştirince, "insani yardım" adını verdikleri bu şeyin gerçekte ne anlamı var? 40 yıldır ABD hükümeti tarafından uygulanan ekonomik ambargonun vermiş olduğu 72 milyar dolar kayıp ve hasarla karşılaştırın. Bu, Küba ile iş yapan işadamlarını cezalandıran, Avrupa Birliği'nin ekonomik çıkarlarını tehdit eden Helms-Burton yasasının bir sonucudur.
AB ülkeleri, Amerikanın Küba'ya uyguladığı ambargo süresince şeker sübvansiyonları nedeniyle milyarlarca dolar kaybetmişlerdir.
Küba, son beş yılda AB ülkelerine mal ithalatı karşılığı olarak 7,5 milyar dolar ödemiştir, yıllık ortalama 1,5 milyar dolardır. Diğer taraftan, son beş yılda, bu ülkelerin Küba'dan yaptıkları ithalat yıllık ortalama olarak 571 milyon dolardır. Söyleyin kim kime yardım etmiş?
Ayrıca bu çığırtkanlığı yapılan insani yardım, bürokratik engellerle, exchange bürolarındaki değişim oranlarıyla, üçüncü tarafların kabul ettiği projeleri ulusal parayla finanse etmek için ulusal parayla eşdeğer bir fon yaratılması gibi kabul edilemez koşullarla gelmektedir.
Bu demektir ki, eğer Avrupa Komisyonu bir milyon dolar verirse, Küba 27 milyon Küba pezosu koyacak ve bu projelerin yürütülmesi Avrupa'nın NGO'larının tüm karar alıcı süreçlerde yer almasıyla mümkün olacak.
Bu saçma, asla kabul edilemez koşul, pratikte üç yıllık projelere yardım akışının sağlanmasıyla paralel hale getirilmiş, sonradan da tümüyle dondurulmuştur.
Ekim 2000 ile Aralık 2002 arasında Avrupa Komisyonu resmi olarak 10,6 milyon dolar tutarındaki dört projeyi (çoğunluğu yönetimsel, yasal ve ekonomik konularda teknik yardımı içermektedir) onaylamıştır ve sadece 1,9 milyon doları gıda güvenliği içindir. Bunun hiçbiri yerine getirilmemiştir, bu kurumun bürokratik mekanizmaları tarafından değişik bahanelerle engellenilmiştir. Yine de bu miktarlar tüm Avrupa Birliği raporlarında, her ne kadar ülkemize gelmiş tek bir cent bile mevcut değilse de, "Küba için uygun görülmüştür" şeklinde yazılıdır.
Unutulmamalıdır ki, bunlara ek olarak, Avrupa Komisyonu ve üye ülkelerin Küba'ya yardımla ilgili kendi raporlarının dolaylı bir maliyeti de vardır, öyle ki birinci sınıf standartlarda kendi uçak şirketlerinden alınan uçak biletleri, otel paraları, seyahat masrafları, ücretleri ödenmektedir. Doğrudan projelerin gerçekleştirilmesinde kullanılacağı varsayılan yardım paraları, hiçbir biçimde ülkeye yardım olmayan bu masraflar tarafından küçük küçük tüketilmektedir, ama yine de kamuoyuna kendi "cömertlikleri"nin bir parçası olarak sunmaktadırlar.
Onlar, bu koşullarda, küstah bir biçimde Küba'ya baskı yapmaya ve gözdağı vermeye kalkışmışlardır.
Küba, ambargo altında, kuşatılmış küçük bir ülkedir, ama sadece ayakta kalmaya çalışmamıştır, aynı zamanda Avrupa koloni güçlerinin yüzyıllar boyu sömürdüğü üçüncü dünya ülkelerine yardım etmeye de çalışmıştır.
40 yıl boyunca, yüz üçüncü dünya ülkesinden, 30.000'i Afrika'dan olmak üzere, 40.000 genç insan üniversite düzeyinde mesleki ve teknik eğitim için Küba'ya gelmiştir. Onlara hiçbir maliyet çıkarılmamıştır ve ülkemiz, Avrupa Birliği ülkelerinin yaptığı gibi, bu aydınlık beyinlerin bir tekini bile çalmaya çalışmamıştır. Diğer taraftan, bu süre boyunca 52.000 Kübalı doktor ve sağlık görevlisi 93 ülkede gönüllü olarak ve ücretsiz görev yapmışlar, milyonlarca yaşam kurtarmışlardır.
Bu süreç sona ermemiştir. 2002 yılında üçüncü dünyadan 16.000 genç master çalışmaları için hiçbir ücret ödemeksizin ülkemizde bulunmaktadır, bunların 8.000'i doktor olarak eğitim görmektedir. Eğer bu eğitimin ABD'deki ve Avrupa'daki parasal karşılığı hesaplanacak olursa, her yıl 450 milyon dolardan daha fazla olduğu görülecektir. Eğer en uzak köşelerde ve en zor bölgelerde görev yapan 3.700 doktorun WHO (Dünya Sağlık Örgütü) verilerine göre yıllık ödenen ücretlerini hesaplarsanız, bu miktara 200 milyon dolar daha eklemeniz gerekir. Herşey dahil, tahminen 700 milyon dolar.
Bunları bu ülke yapabilmektedir, kendi mali kaynaklarını gözetmeden, ama Devrim tarafından yaratılmış olan olağanüstü insan sermayesine dayanarak yapabilmektedir. Avrupa Birliği'nin, bu ülkelere teklif ettiği o işe yaramaz ve değersiz yardımlarından dolayı utanması için bir örnektir.
Küba askerleri ırkçılığa karşı savaşta kanlarını dökerken, Avrupa Birliği ülkeleri Güney Afrika ırkçıları ile her yıl milyarlarca dolarlık ticaret yapıyorlardı, Güney Afrika halkının ucuz, yarı-köle emeğiyle yüksek kârlar sağlamak için bu ülkeye yatırım yapıyorlardı.
Geçen 21 Temmuzda, bir hafta önce, Avrupa Birliği, Küba'daki kendi utanç verici ortaklık konumunu gözden geçirmek için tantanalarla yaptığı toplantıda, 5 Haziranda Küba'ya karşı kabul ettiği meşhur önlemleri yeniden onayladı ve "ortak konumun hedeflerini daha etkin biçimde izlemek için" politik diyalogu sürdürme kararı aldığını açıkladı.
Küba hükümeti, Avrupa Komisyonu ve Avrupa Birliği hükümetleri tarafından önerilen ve önerilebilecek olan, haysiyet duygularından yoksun her türlü yardımı ya da insani yardımı almayı reddediyor. Ülkemiz sadece tek bir yardım biçimini, bölgesel ya da yerel özerk hükümetlerden, hükümet dışı örgütlerden ve dayanışma hareketlerinden gelecek olan alçakgönüllü ve Küba'ya politik koşullar empoze etmeyen yardımları kabul edecektir.
Avrupa Birliği politik diyalogu sürdürme kararı aldığı zaman kendisini gülünç duruma düşürdü. Açıktır ki, bu halk, egemenliğine ve onurunu hiç kimseyle tartışmaz. Tarihsel olarak köle tüccarı, yağmacı ve tüm halkları yokeden, bugün de adil olmayan ticaretle, doğal kaynaklarını sömürerek ve yağmalayarak, ödenemez dış borçlarla, beyin göçüyle azgelişmiş ve yoksul milyarlarca insana acı çektiren eski kolonyalist güçlerle asla.
Avrupa Birliği tümüyle bağımsız bir diyalog kurma özgürlüğüne sahip değildir. Onun NATO ve ABD'ye verdiği taahhütler ve Cenevre'de alınan Küba'yı yıkmak isteyen kişilerle birlikte hareket etme kararı, yapısal değişimi gerçekleştirme gücüne sahip olmadığını gösteriyor. Eski sosyalist topluluğun ülkeleri yakın zamanda Avrupa Birliği'ne katılacaktır, ancak Avrupa ülkelerinden daha çok ABD'nin çıkarlarına bağlı olan bu ülkelerin fırsatçı yöneticileri AB içinde süper gücün truva atı görevi göreceklerdir. Onlar, Küba'ya karşı kin doludurlar. Onlar, binlerce kez daha adil ve daha insani bir toplum olan sosyalizmi, asla affedilemeyecek şekilde, kendileri terk ederek çürümüş bir sistemi benimsemişlerdir.
Avrupa Birliği oluşturulduğu zaman onu alkışladık, çünkü o, güçlü bir askeri birlik ve ekonomik güç olarak akılcıl ve yararlı bir karşı denge unsuru olacaktı. Biz Euro'yu da sevinçle karşıladık, ABD dolarının mutlak gücüyle boğulan dünya ekonomisinin çıkarına olduğu için sevinçle karşıladık.
Ancak, diğer taraftan, dünyanın efendileri ile uzlaşma umuduyla kibirli ve hesapçı hareket ederek Küba'ya onur kırıcı davranışta bulunduklarında, halkımızın saygısına zerre kadar layık değillerdir.
Onlarla, kamusal alanda, uluslararası forumlarda ve dünyayı tehdit eden büyük sorunların konuşulduğu yerlerde hiçbir diyaloga girilmeyecektir.
Biz Avrupa Birliğinin ya da Birliksizliğinin ilkelerini tartışma konusu yapmayacağız. Onlar, Küba'da, efendilere boyun eğmeyen, tehditleri kabul etmeyen, sadaka için dilenmeyen, gerçekleri söylemekten korkmayan bir ülke bulacaklardır.
Birilerinin onlara bazı gerçekleri anlatması gereklidir, çünkü onların bencilliklerinin yanısıra, kendilerine yaltaklanan, Avrupa'nın eski ihtişamıyla büyülenmiş pek çok kişi vardır. İspanya'yı niçin eleştirmiyorlar? Avrupa'yı muz cumhuriyetleri düzeyine indiren onun eğitim sisteminin felaket durumunu düzeltmek için ona neden yardım etmiyorlar? İngiltere'yi, bu mağrur ulusu silip süpüren uyuşturucuyu önlemek için niçin yardım etmiyorlar? Onlar apaçık ihtiyaç duydukları halde kendilerine niçin yardımcı olmuyorlar ve durumlarını tahlil etmiyorlar?
Avrupa Birliği, dünya halklarının büyük çoğunluğunun gerçek insan haklarına kavuşması için; dünyanın tüm kaynaklarını ele geçirme peşindekilerin yüzlerine karşı akıllı ve onurlu tutum almak için; ABD eğlence sektörünün uluslarüstü istilasına ve nüfuzuna karşı kendi kültürel kimliğini savunmak için; on milyonları bulan işsizlik sorununu çözmek için; kendi fiilen okur-yazar olmayanlarını eğitmek için; göçmenlere insani davranmak için; Küba'nın yaptığı gibi, kendi yurttaşlarının tümünün gerçek sosyal güvenlik ve sağlık hizmetlerini garanti altına almak için; kendi tüketici ve savurgan alışkanlıklarını ölçülü hale getirmek için; bürokratik ve demagojik yollara sapmaksızın, dünyanın yoksulluğunu, kötü sağlık koşullarını ve cehaletini birazcık olsun azaltmak için yapılanları kendi GSMH'larının %1'i ile güvenceye almak için; köleciliğin ve kolonizmin yüzyıllar boyu Afrika ve diğer bölgelerde yapmış olduğu zararları birazcık olsun tazmin etmek için; Karaiblerden Falkland adalarına kadar bugün hala varlığını sürdüren koloni bölgelerini görmezlikten gelmeyerek, bu bölgelerin bağımsızlığını kazanmaları için, koloni sömürüsünden onları korumak ve tarihsel zararlarını gidermelerine yardımcı olacak ekonomik yardımı yapmak için daha çok çalışmalı ve daha az konuşmalıdır.
Bu liste sonsuza kadar uzayıp gidiyor. Eklemeliyim ki, insan haklarını savunan gerçek politika, içi boş sözcüklerle değil fiilen işe girişerek yapılır. GAL tarafından öldürülen Basklı olayını gerçekten soruşturarak; bilimadamı Dr. David Kelly'nin nasıl öldürüldüğünü ya da intihara zorlandığını dünyaya anlatarak; Latin-Amerika ülkelerini ilgilendiren NATO'nun yeni stratejik konseptine ilişkin Rio de Janeiro'da onlara sorduğum soruları yanıtlayarak; tüm tarihin en büyük askeri gücü tarafından ilan edilmiş olan dünyanın herhangi bir ülkesine karşı önleyici vuruş (preemtive strikes) doktrinine kesin olarak ve cesaretle karşı çıkarak yürütülür.
Küba üzerindeki uydurma ve zorlama yaptırımlar sadece haksız değil, aynı zamanda gülünçtür. Yine de teşekkür ediyoruz, onların sayesinde büyük bir insan sermayesi yarattık. Küba'nın yaşayabilmek, gelişmek ve başarmak için, ki onlar asla başaramayacaktır, Avrupa Birliği'nin yardımlarına ihtiyacı yoktur.
Avrupa Birliği kibirini ve mantıksızlığını gidermelidir.
Onyıllardır bizim halkımız Avrupa Birliği'nin dayatmalarından daha büyüklerini dayatan güçlerle çarpışmıştır; heryerde büyük dinçlikte yeni güçler ortaya çıkıyor. Kendilerini geliştirme ve zenginleştirme uğruna başkalarını yokeden ve yoksulluğa mahkum eden mekanizmanın çarkları altındaki halklar gardiyanlardan, müdahalecilerden ve yağmacılardan usanmıştır, Bugün bu halkların bazıları dizginlenemez bir güçle ilerliyorlar, ve diğerleri onlara katılacaktır. Onlar arasında büyük bir uyanış var. Gelecek bu halkların olacaktır.
Bu 50 yıllık direniş ve mücadele sürecinde bunlardan çok daha büyük zorluklarla yüzyüze geldik. Avrupa Birliği ülkelerinden hiçbir biçimde yardım almaksızın sosyal ve insani kazanımlar sağladık. Onlara çağrı yapıyorum, kendi hataları üzerine düşünüp taşınsınlar ve öfkeli çıkışlardan ya da Avrupa narsis taşkınlıklarından uzak dursunlar.
Ne Avrupa, ne ABD insanlığın geleceği üzerine son sözü söyleyemeyeceklerdir.
Bugün elli yıl önce başlattığımız mücadele ve girişim için yargılandığım olağanüstü mahkemede söylediğim benzer şeyleri yineleyeceğim, ama bu sefer bunları söyleyen ben olmayacağım; tarihsel ve büyük bir devrimi gerçekleştirmiş olan ve başarıyla savunan halk tarafından söylenecektir:
Beni mahkum edebilirsiniz. Bu sorun değildir. Halklar son sözü söyleyecektir!
50 yıl boyunca bu mücadelede düşenler sonsuza kadar yaşayacaktır.
Yaşasın rüyalarını gerçeğe dönüştüren halk!
Venceremos!