KURTULUŞ CEPHESİ - Temmuz-Ağustos 1995
Venezüella'daki Mücadeleye Bir Bakış
Fidel Castro
13 Mart 1967
"Küba Devriminin zaferinden bir kaç ay önce, Venezüella'da, Perez Jimenez rejimini devirmekle sonuçlanan büyük bir halk hareketi vardı. Bu harekete katılan geniş halk güçleri arasında Venezüella Komünist Partisi de bulunuyordu. Bir genç gazeteci ise, özellikle göze çarpıyordu: Fabricio Ojeda! Ojeda, Perez Jimenez'in kovduğu Yurtseverler Konseyi'nin başkanıydı. Gelgelelim, Venezüella halkının bu zaferi, daha sonra yenilgiye dönüştü. Çünkü, anti-emperyalist mücadelede geniş yığınların desteğini kazanarak önemli bir rol oynayan Partido Accion Democratica (Demokratik Eylem Partisi) başkentte değil -çünkü başkentte en ilerici partiler çoğunluk desteğine sahiptir-taşrada destekleniyordu. Böylece de bu parti, Venezüella'daki devrimci hareketin olgunlaşma ve gelişmesini engelleyen bir temel faktör biçimini alıverdi.
Betancourt, başkentte gülünç bir azınlıktan öteye varmadan, taşrada sağladığı çoğunlukla bazı seçimleri kazandı -bizim ülkemizdeki bir takım olaylara benziyor-.
Bozgunun diğer bir nedeni de, bu hükümetin kendisini apaçık bir uzlaşma politikasını izlemeye, emperyalizmin önünde secdeye kapanıp Venezüella'da emperyalist çıkarları savunmaya adamasıydı. Elbeteki bu parti, Amerika Birleşik Devletleri politikasının bir aleti oluverdi.
Artık bu ülkede devrimci hareket ezilmeye başlamıştı. İşçiler, köylüler, devrimciler eziliyorlardı. Bu baskılar gittikçe vahşileşti.
İlk öğrenci ve sivil halk katliamı, Karakas' ta yer aldı. Betancourt, başkent halkına karşı derin bir öfkeye kapılmıştı. Karakas halkına kızmıştı bir kez. Burada desteklenmemesini bağışlayamazdı.
Devrimin ilk günlerinde bu kardeş ülkeye yaptığımız ziyareti hatırlıyoruz. Plaza del Silencio'da 300.000 kişilik dev bir topluluğun önünde konuşmuştuk. Betancourt'un adını -seçimi kazanan Başkana bir nezaket borcu olarak- andığımız zaman, geniş yığınlardan bir ıslık sesi yükseliverdi. Bu ülkede konuk olarak bulunuyorduk. Bu ıslıklama bizi zor bir duruma soktu. Ben de, amacım halkın yuhaladığı bir adamın adını anmak değil, seçimlerin sonucunda başkanlık görevini alan adama resmi bir refarans yaparak görevimi yerine getirmekti diyerek bu olayı protesto etmek zorunda kaldım. Böylelikle, Karakas halkı bize kendini öfkeli Betancourt düşmanları olarak tanıttı. Ve böylece, Perez Jimenez'i devirmek için verilen savaşa önderlik eden Venezüella başkentindeki bu öfkeyi öğrenmiş olduk. Venezüella başkentinde halk yığınları Betancourt'tan tiksiniyordu.
Ve hemen bunun ardından, silahlı ayaklanmayı destekleyenlerin üzerindeki baskı da, dayanılmaz ölçüde canavarca bir biçim aldı. Bu ilk silahlı ayaklanma hareketlerinden biri de, bürokrat Accion Democratica partisinden kopmuş bir grup ilerici lider tarafından örgütlenen Devrimci Sol Hareketi'ydi (MIR). Bu liderler silahlı ayaklanma için hazırlıklara başlarken, Komünist Parti de aynı amaç için hazırlanmaya başlamıştı.
İlk önceleri, ordudaki aşırı sağcı unsurların Betancourt'u kesinlikle devirecekleri düşünülüyor ve hazırlıklar da buna göre yapılıyordu. Mücadelenin gerici bir askeri hükümete karşı verileceği sanılıyordu. Ama gittikçe artan bir baskı Betancourt'un politikasının karakteri durumuna gelince, örgütler doğrudan doğruya Betancourt rejiminin kendisine karşı hazırlanmaya başladılar. Çünkü Betancourt halka karşı baskıyı gün geçtikçe artırıyor ve halka canavarca davranıyordu.
Ve böylece ilk hareket başladı. Venezüella Komünist Partisinin Üçüncü Kongresi, ülkelerinde devrimi gerçekleştirecek yolun silahlı mücadeleden geçtiği düşüncesini benimsedi. Çeşitli partilerden diğer muhalif güçler de silahlı mücadele için hazırlanıyorlardı. Bunların arasında Fabricio Ojeda'nın mensup olduğu siyasal partinin bir bölümü de vardı.
Ve Küba'nın, Devrimimizin dostu Fabricio Ojeda -daha pek çok Venezüellalı onun gibi Devrimimizin dostudur- bir gün parlamento üyeliğinden istifa etti ve bir gerilla hareketi örgütlemek için dağlara çıktı.
Aradan birkaç yıl geçti. Hiç kuşkusuz Venezüella'lı devrimciler de -dünyanın pek çok yerindeki bütün devrimlerde olduğu gibi- mücadele anlayışında pek çok yanılmalara düştüler. Bir takım stratejik ve taktik yanlışlıklar yaptılar. Bu yanlışlıkların altında çok çeşitli faktörler yatıyordu. Bunlardan biri, devrimci hareketin başkentte çok güçlü oluşu, -Latin-Amerika'nın pek çok ülkesinde olduğu ya da olmuş olduğu gibi- ve -Komünist Partiler bunun için suçlanmışlardır- buna karşılık taşrada güçsüz kalışı idi. Neden? Çünkü Marksist partiler dikkatlerini başlıca kentler üzerinde, işçi hareketleri üzerinde toplamışlardır. Elbette ki bunda haklıdırlar. Yalnız, pek çok durumda, -elbet bu genellemelerin istisnaları da vardır-bunlar, devrimci bir güç olarak köylünün önemini gerçeğin çok altında düşünmüşlerdir.
Venezüella'nın bürokrat partisi taşrada güçlüydü. Solcu partiler ise, kentte güçlü olmalarına karşın burada güçsüzdüler. Uzun bir süre Venezüella devrimci hareketinin liderliği kente ve kentteki mücadeleye gereğinden çok önem verdi. Gerilla hareketini ise küçümsedi.
Ama yalnız bu değil. Venezüella, devrimci hareketin profesyonel ordu saflarında en büyük etkiye gösterdiği ülkelerden biri ya da son zamanlardaki ülke idi. Pek çok Venezüella'lı genç subay, devrimci harekete, üstelik onun en köklü biçimine, Marksist inanışa açıkça sempati gösterdiler. Ve bu durum da diğer bir anlayış yanılgısına yol açtı: Bir askeri ayaklanmaya büyük ümitler bağlandı ve gerilla hareketi güçsüzleşmeye bırakıldı.
Onlar bizi ortalığı karıştırmakla suçluyorlar. Onlar Küba'lıları Venezüella'da silahlı devrimci hareket yönetmekle suçluyorlar. Ve eğer biz Küba'lılar bu devrimci hareketin liderliğiyle ilgili bir şeyler yapmış olsaydık, ne biz bu iki büyük yanlışlığa düşerdik, ne de Venezüella'daki devrimci hareket. Neden?
Çünkü devrimciler, yalnız onlar, genel strateji ve özel taktiklerini kararlaştırırlar ve yalnız onlar bu güçtedirler. Ve devrimciler bu nu her zaman yaparlar, her zaman! Venezüella' da ve diğer bütün ülkelerde onların kıstası -bu kıstasta sık sık yanılgıya düşülebilir- bir yöntemi yalnız o yöntemin bir sonucu olarak, o yöntemin kendi deneyinin, o yöntem yüzünden karşılaşılan belâların sonucu olarak düzeltmeleridir. Onlara ne yapmalarını söyleyecek olan biz değiliz, Küba devrimcileri ya da liderleri değil. Onlara doğru yolu kendi deneyleri gösterecektir. Ve Latin-Amerika'nın her ülkesinde -Küba'da da olduğu gibi- devrimcilerin en büyük öğretmenleri beklenmedik belâlardır.
Ve elbetteki Venezüella devrimci hareketi pek çok belâyla karşılaşmıştır. Dünyanın her yerindeki bütün devrimci hareketlerde de bu böyle olmuştur. Ve elbette ki Latin-Amerika hareketi de uzun bir çıraklık devresi geçirmek zorunda kalmıştır. Bugün denebilir ki, bu hareket pek çok şey öğrenmiştir. Ama Küba'dan değil. Kendi eylemlerinden. Kendi yediği zılgıtlardan. Böylelikle de bu devrimci hareket daha çok görgü kazanarak büyümekte ve kendini pekiştirmektedir. Artık egemen güçler onu ezmeyeceklerini görüyorlar. Artık egemen güçler ne Guatemala'da, ne de Venezüella'da bu hareketi ezecek güçte değiller.
Ama köprüsünden geçtiğimiz belâ, uygun bir bedel almadıkça, hiç bir zaman sizi salıvermiyecektir. Güçsüzler, en az istekli, en az dirençli, kısacası en az devrimci olanlar devrimci saflardan kaçtıkça, belâlar da kendilerine düşen bedeli keseceklerdir.
Stratejik anlayış yanılmaları, yalnız kendi belâlarıyla kalmaz, pratik alanda da yansıyarak başka pratik belâlar doğururlar: Gerillalar kendilerini yapayalnız bırakılmış ve en önemli destekten yoksun durumda buldular. Partinin devrimci liderliği gerillaları kentten, başkentten yönetmeye çalışıyordu. Ne mi yapmalıydılar? Yiğit ve gerçekten devrimci bir liderliğin yapması gerekeni, büyük ve tarihsel çağdaş hareket liderliklerinin yaptığını. Savaşı savaş alanından yönetmek için, gerillarla birlikte dağlara çıkmalıydılar!
Kentten gerilla yönetmeğe kalkışmak, gülünç ve suçlu bir davranıştı. -Düpedüz cinayetti diyemiyoruz. Çünkü bilerek oynanmış bir oyundan çok, bilgisizlikten doğan bir durumdu bu. -Böylesine ayrı iki görgü, böylesine ayrı iki yer... En büyük çılgınlıktı bu. Büyük acılara yol açan kanlı bir çılgınlıktı. Dağdaki gerillayı başkentten yönetmeye kalkışmak! Gerillaları bizim ülkemizde olduğu gibi devrimci bir yeteneği olan gerçek bir güç olarak görmüyorlardı. Onlar için, gerillalar, daha çok bir kargaşalık aracı, politik manevralarda kullanılacak bir araç, bir tartışma aracı idiler. Gerillaların küçümsenmesi ikinci derecede yanlışlıkları da doğurdu.
Ve Venezüella'da gerillalar, sık sık ateş-kes emri aldılar. Bu da zırdelilikti! Savaş sırasında ateş-kes anlaşmasına boyun eğen bir gerilla, bozguna mahkum olmuş demektir.
Bir gerilla, ancak bizim yaptığımız gibi, tutsakları Kızıl Haç'a göndermek için cephenin bazı bölümlerinde, o da yalnızca bir ya da iki gün için, ateş kesmeye razı olabilir. Gerillanın başka hiç bir biçimde ateş kesmeye yanaşmaması bir prensiptir. Adamları kamp rahatlığına alıştırmak, güçlerin moralini bozmak ve onları güçsüzleştirmek demektir. Ama kent-yönetimli gerillaların kumandanları, her gün yeni bir ateş-kes anlaşmasını onaylıyorlardı. Gün geçtikçe çoğalan ateş-kes anlaşmaları. İşte Venezüella'da olan buydu.
Ve elbette ki, böyle münasebetsiz bir liderliğin doğurduğu sonuçlar da, sıra dağlar gibi dizilmiş darbe ve belâlar olacaktı. Yine de, bu örgütsel yanılgılara karşın, hükümet gerillaları ortadan kaldırmayı başaramadı. Betancourt ve Leoni'nin proemperyalist güçleri ve baskıları bunu henüz başaramadılar. Devrimci liderliğin münasebetsizlikleri ve yeteneksizliği de bunu başaramayacaktır.
Venezüella Komünist Partisi'nin liderleri bir "demokratik barış"tan söz etmeye başladılar.
Pek çok kişi soruyor: "Acaba bu demokratik barış da ne ola ki?" Biz, Küba Devriminin liderleri de sorduk kendi kendimize: "Nedir bu demokratik barış?" Doğrusunu isterseniz pek bir şey anlayamadık. Gelgelelim anlamak da istiyorduk. Sonunda dayanamadık, bazı Venezüellalı liderlere soruverdik: "Nedir bu demokratik barışın hikmeti?" Onlar da bizi kullanıla kullanıla dibi çıkmış, amma velâkin süslenip püslenmiş bir taktik bozuntusunun teorisiyle karşıladılar: "Asla savaşı bırakmak değil. Yalnızca bir dümen." Hayır! Hayır! Bu demokratik barış, yalnızca temelleri genişletmek, rejimi zayıflatıp, çökertip yerle bir etmek için çevrilmiş bir dolaptan başka bir şey değildi.
Elbet biz de bunu eli ayağı düzgün bir görüş olarak bulmadık. Bunun yanında, demokratik barışın bize çok saçma ve gülünç görünmesine karşın, umut ve güvenimizi de eksik etmedik. Barıştan söz etmek, ancak savaş kazanmış bir devrimci hareketin hakkıydı. Neden derseniz, kamuoyu ve onların barış istekleri seferber edilebilir. Bunun olanak kazanması için, ilk önce istibdat ve sömürünün bozguna uğratılması gereklidir. Ama savaşın yenilgiye yüz tuttuğu anda barıştan söz etmek, barış adına bozguna boyun eğmek demektir.
Devrimci hareketler tarihinde demokratik barış deneyimi, ilk kez olarak 1917 Bolşevik Devrimi sonrasında ortaya atılmıştır. Yeni Devrim bir demokratik barış kampanyası açmıştı. Bu, bir Dünya Savaşının ortasında, toprak ilhak etmeyi, bir de fetihlere girişmeyi tanımayan bir demokratik barıştı. Ve yeni Sovyet gücü, toprak ilhakını ve fetihleri tanımayan bir barış kampanyası açtı ve bunun için mücadele etti. Emperyalistlerin adam boğazlama savaşına katkıda bulunmak istemeyen devrimci gücün bir zaferiydi bu.
Böylece, "demokratik barış" sloganı ortaya atıldı. Ve biz kendi kendimize sorduk: "Ilk Sosyalist Devrimin muzaffer proletaryasıyla, silahlı mücadeleyi zafere götürmeyi beceremeyen bir devrimci liderlik arasında ne gibi bir benzerlik olabilir?"
Gerçekten, bütün bu açıklamaların altında dolandırıcılık yatıyordu. Dolandırıcılık! Onlar bize, demokratik barışın bir dümen olduğunu, bunun arkasında mücadelenin, gerilla savaşının hızlandırılacağını söylediler. Ama yalan söylüyorlardı. Gerçekte niyetleri silahlı mücadeleyi bırakmaktı ve bu yolda hazırlık yapıyorlardı.
Bunları, bu gerçekleri nasıl öğrendik? Bunları nasıl doğrulayabiliriz? Bu sorunu herkesin önünde ortaya koymak, Venezüella Komünist Partisi'nin sağcı liderliği tarafından aylardan beri bize karşı sesiz bir iftira kampanyası yürütüldüğünü, çeşitli Komünist Partisi kongrelerinde suçlandığımızı, çeşitli Latin-Amerika ülkelerinin Komünist Partilerine Küba'yı Venezüella Komünist Partisi'nin iç işlerine karışmakla, hizipçiliği desteklemek ve körüklemekle suçlayan mektuplar gönderildiğini açıkça söylemek istemiyorduk.
Bu sorunu tartışmak istememiştik. Üzgünüz ki, şimdi bu bizim için kaçınılmaz oluyor. Komünist dönmeleriyle proemperyalist oligarşiler sıkı fıkı dost olunca, elele verip bizi iftira yağmuruna tuttular. Bir an geldi ki, biz de kendimizi bu suçlamaları aydınlatmak ve cevaplandırmak zorunda bulduk. Bunu yaparken, Partimizin uygun göreceği bir zamanda daha ayrıntılı olarak bu konuda bir bildiri yayınlama hakkını da, elbette ki mahfuz tutuyoruz. Son günlerde Venezüella'da gelişen olaylar, bizim için bunu yapmayı zorunlu kılmıştır.
Fabricio Ojeda'nın adını, onun temiz adını anmış, Perez Jimenez'e karşı darbe hareketine katıldığından, parlamento imtiyazlarını bir kenara iterek, az rastlanır bir davranışla görevinden istifa ettiğinden ve dağlara çıktığından söz etmiştim. Bizim Amerikalı politikacılar içinde gerçekten az görülür bir soyluluktu bu. Fabricio, 21 Haziran 1966'da, alçakça öldürüldü. 16 gün önce, 4 Haziran 1966'da bir mektup yazmıştı Fabricio. Mektup banaydı. Ve ben, günün birinde içindekileri açıklamak zorunda kalacağımı bilmeden saklamıştım bu mektubu.
Okuyorum:
"Değerli dostum,
Burada, her zaman olduğu gibi, bütün vaktimiz, daha ciddi ve daha sağlam temeller üzerine oturan bir mücadele verebilmek için, önümüzdeki geçici güçlükleri yenmekle geçiyor. Bu konuda bazı ilerlemeler de sağladık. En önemli adım, hareketin bütün bünyesini genel düzeyde yeniden örgütlenme işinde bir başlangıç olamak üzere, bizim ulusal örgütlerimizin, FALN Yürütme Kumandanlığı ve FLN Yürütmü Komitesi'nin liderlik sorunlarının çözümü yolunda atıldı. Bu sonuca ulaşmak için bütün gücümüzle çalışıyoruz. Elden geldiğince yakın bir zamanda, bir FLN-FALN ulusal konferansı yapmayı düşünüyoruz. Bu konferans, bir kurucu güç olarak, durumun analizi, streteji ve taktiklerin, politik ve askeri çizgilerin kararlaştırılması, bütün düzeylerde yönetim organizmamızı geçerli bir biçimde kurma ve belirleme konularında çalışacak, bölünmeleri yenecek ve tarihsel gücünü ortaya koyacaktır. Birleşme, devrimci güçlerin devrimci bütünlüğü, daha ileri gidebilmemizin zorunlu faktörüdür.
Mücadeleyi yeniden ve yeni temeller üzerinde kurma tasarımız, bizi önemli sorunları belirlemeye zorladı. Bunların ilki, ulusal FLN-FALN'ın bugünkü yönetim organizmasının geçici olarak yeniden kurulmasıdır. Bu konuda, Venezüella Komünist Partisinde kritik bir durum yaratan bugünkü liderlik çekirdeklerinin sayısını artırmayı kararlaştırdık. Bu, Parti-düşmanı hizipçilikle suçlayarak bu organizmadan onu uzaklaştıran Parti Politbürosunun çoğunluğu tarafından yoldaş Douglas Bravo' nun benimsenmesini de kapsamına almaktadır.
İkinci önemli sorun da, ülkede egemen olan objektif koşullar ve Venezüella sürecinin özellikleri gözden ırak tutulmaksızın, iktidarın ele geçirilmesinin ve ulusal bağımsızlığa ulaşmanın tek yolu olan ulusal kurtuluş savaşının güçlendirilmesi amacıyla, her hangi bir durumda bütün devrimci güçleri birlikte seferber edebilme yollarının kararlaştırılmasıdır.
Her iki alanda da ilerlemeler elde ettik. FLN-FALN birleşmiş kumandanlığını kurma yolunda adımlar atıldı. Bunu, FALN Başkumandanı Douglas Bravo ile birlikte FLN başkanlığını yüklenmiş olarak ben yöneteceğim, MIR'den bir lider de, Genel Sekreter olarak bu hafta bize katılacak.
Şimdi FALN Genel Kumandanlığı, gerilla cephelerindeki kumanda subaylarından oluşuyor. Bu yeni biçime, bu organizmaların şimdiki durumunun bir analizinden sonra varıldı. Kumandanın diğer üyeleri ya tutuklanmış, ya da yurtdışına çıkmış olduklarından, bir süreden beri FALN Genel Kumandanlığından üç üyesi bir çekirdek sayılıyordu. Ve bunlar genel askeri liderlik için güçsüz kalıyorlardı. Ulusal kurtuluş savaşının geliştirilmesi amacıyla devrimci güçlerin birleştirilmesiyle ilgili olarak, bir birleşmiş komisyon seçilecek. Bu Komisyon, hareketin stratejisi, taktikleri, politik ve askeri çizgileri üzerinde çalışacak ve bu konularda hazırlayacağı teorik materyali önümüzdeki FLN-FALN ulusal konferansında tartışmaya sunacak.
MIR'in yönetim örgütleriyle birleşmesi ve konferans için hazırlık çalışmaları, büyük önem taşıyan adımlardır. Böylelikle, bir iç-tartışma dönemi başlatılacak ve bugünkü ayrılıklar üzerinde polemik mücadeleleri başlıyacaktır, Bu da, devrimci hareketin ideolojik ve politik bütünlüğü için gerçekten demokratik yolları açacaktır.
Bu arada, Venezüella Komünist Partisi Politbürosunun çoğunluğuyla alınan disiplin tedbirleri yüzünden, saflarımızda yeni bir gedik açılmıştır.
Bu yeni sorun konusunda, ara ve temel sektörlerde ve bunları içeren Merkez Komite içinde, Yoldaş Douglas'ın cezalandırılmasına karşı direnildiğini öğrenmiş bulunuyorum.
Bu direnci açıkça ortaya koyan bir takım bildiriler şimdiden yayılmaktadır. Bana göre, Politbüro'nun çoğunluğunca alınan disiplin tedbirleri, ideolojik ve politik niteliği olan sorunlardır. Derin sorunlardır. Onlarsa bu sorunları, yoldaş Douglas ve bizim devrimci sürecimizin taktik ve stratejileri konusunda onunla düşünce birliğine varmış diğer yoldaşlar üzerine farazi suçlar yüklemek ya da yöntem konuşmaları yapmak gibi örtülerle gizlenmeye çalışıyorlar. Gerçekte, Venezüella Komünist Partisi içinde iki önemli akım çatışmaktadır.
Bunlardan ilki, Parti'nin tabanında yalnızca küçük bir azınlık tarafından tutulan, ama Politbüro ve Merkez Komite üyeleri arasında çok güçlü olan akımdır. Bu akımın dayandığı temel, şu düşüncelerdir: Bugünkü gelişmeler, devrimci hareketin politik cephede yetkiyi ele almasına olanak tanımaktadır. FALN, gerillalara ve UTC'ye (Taktik Savaş Üniteleri), geri çekilmelerini emretmelidir. Bu, yalnızca basit bir ateş-kes anlaşması olmayıp, daha derin bir anlam taşımaktadır. Bu, savaş biçimin değiştirilmesidir. Böylelikle, bütün mücadele biçimlerini kendinde toplamayıp, gerilla ve UTC çalışmalarını durduracak olan bir taktik devresi başlamaktadır. Çeşitli koşullar, birliğin ve iç bütünlüğünün, çelik disiplinin korunmasını ve yönetim çekirdeğinin desteklenmesini zorunlu kılmaktadır. Bunların başarılabilmesi için, Partiye ve Genç Komünistlere iki görev düşmektedir. Birincisi, her türlü politik belge ve akıl gücünü kullanarak, sorunları sükünetle tartışmak ve karşısındakini yeni taktik değişikliklerini desteklemeye kandırmaktır. İkincisi ise, maceracılığa ve provokasyonlara karşı aktif bir kampanya açmaktır. (Politbüronun ileri gelen üyeleri tarafından bu örgüte sunulan iki bildiriyi birleştirerek yukardaki açıklamayı meydana getirdim.)
Diğeri ise, Partinin çoğunluğunca desteklenen, ama üst örgütlerin liderleri arasında güçsüz kalan bir akımdır. Bu akımın önderi, yalnız taktik ve plan değişimlerine karşı çıkmakla kalmayıp, tutulan devrimci mücadele yolunun güçlü bir eleştirisini de yapan yoldaş Douglas Bravo'dur.
Apaçık ortadadır ki, bu ayrılıkların özü silahlı mücadele sorunudur. Venezüella Komünist Partisi içindeki bir grup lider, ta başlangıçtan beri silahlı mücadeleye karşı çıkmaktaydılar.
Hiç kuşkusuz, yoldaş Douglas Bravo'nun cezalandırılması, bu değişikliklerin başlangıcıdır. Bu adamlar, bütün mücadele biçimlerini kendinde toplayıp, gerilla ve Taktik Ünitelerin eylemlerini durduran, yeni taktik devresine karşı çıkan herkesi, disiplin işlemleri yoluyla susturmayı tasarlamaktadırlar.
Böyle bir durumda, en sorumlu ve sağlam kadroları biraraya getirerek liderliğin unsur örgütlerini genişletmek kararı, gerçekten çok önemli bir adımdır.
Politbüronun çoğunluğu bu gelişmeye karşı çıkmış ve şimdiden oluşturulmuş grupların geçerlik ve yasallığını reddederek açıkça bizi tanımamaya değin işi vardırmışlardır.
Yine de biz kararlıyız ve Venezüella Komünist Partisi tabanında olduğu kadar, gerilla cepheleri ve aracı örgütlerde de büyük bir destek kazandığımızı söylemekle mutluyuz. Ayrıca, Merkez Komitenin bazı üyeleri, FALN'ın kentli unsurları ve FLN içindeki gruplar da bizi desteklemektedir.
İdeolojiyi açıklığa kavuşturacak ve devrimci yolu belirleyecek bir devre başlamıştır. Bu devrede geçici bir zıt faktörle karşılaşmaktayız ve bu da durumumuzu daha güçleştirmektedir. Sözünü ettiğimiz zıt faktör, ekonomik kaynaklar sorunudur. Bu sorun da, Politbüronun bu sektörü denetimi altına almaya çalışmasıyla ortaya çıkmıştır.
Devrimci hareketin bugüne değin sahip olduğu bütün gelir kaynakları bu örgütte toplanmış ve onların politikasını güçlendirmekte kullanılmıştır. Bu, gerilla merkezlerinin ekonomik araçla söndürülmesidir."
Mektup şöyle sona eriyor:
"Gerilla savaşçılarımız morallerini yüksek tutmaktadırlar. Hareketimizde olağanüstü bir kararlılık taşıyoruz. Önümüzde büyük güçlükler olduğunun bilincindeyiz. Ama bu güçlükleri kısa zamanda yeneceğimize de kesinlikle inanmaktayız. İnançsızlara gerçeği kabul ettireceğiz. Aydınlık gelecek bizi bekliyor. Bir adım bile gerilemeyeceğiz. Tam tersine hız kazanmaktayız.
Mektubu getiren bazı şeyleri daha iyi açıklayabilir ve daha ayrıntılı bilgi verebilir.
Yürüyeceğiz. Zafere dek. Zafere dek dövüşeceğiz. Dostun Fabricio Ojeda, seni hasretle kucaklar."
Fabricio, onaltı gün sonra, tam, mektubunda söz ettiği, hareketi yeniden örgütleme yolundaki adımların atıldığı sırada, Venezüella istibdadının uşakları tarafından tutuklandı ve alçakça öldürüldü.
Şimdi denilebilir ki, iyi, bu yiğit ve saygı-değer bir yoldaşın görüşüdür. Ama bir delil midir? Bu yoldaşın kimliği, buradaki sözleri garanti etmeye yeterli midir? Elbet. Biz Fabricio'yu çok iyi tanırız. Mektuptakilerin doğruluğundan kuşkumuz yoktur. Onun olgunluğu, yazarının namusunun garantisidir. Ama, bundan başka, elimize geçen bir takım belgeler de Fabricio'nun anlattıklarını yüzde yüz doğrulamaktadır...
Ve Venezüella'da egemen olan hain, satılık oligarşi, bu savaşçıları hiç bir zaman ezemeyecektir. Suçlu partiler, bu yüzden çılgına dönmekte ve Küba'ya, bu ülkenin koyduğu devrimci örneğe karşı girişilen saldırının avukatlığını yapmaktadırlar.
Hangi devrimci ilkeler, düşünce ya da temeller adına, bozguncuların, sağcı, teslim olma yanlısı akımın haklı olduğunu söylemeye zorlayabilir? Marksizm-Leninizm adına mı? Biz, asla onların Marksizm-Leninizm adına haklı olduklarını söyleyemeyiz. Uluslararası komünist hareket adına mı? Yoksa, onun bir komünist partisinin liderlik sorunu oluşu mu bizi buna zorlayacak? Bizim uluslararası komünist hareketten anladığımız bu mudur? Bizim için uluslararası komünist hareket, her şeyden önce, komünistlerin, devrim savaşçılarının hareketidir. Ve devrim için savaşmayana komünist denmez!
Sırtında tek tüy olmayan biri kendine "kartal" adını verebilir. Bunun gibi, kafalarında bir tek komünist düşünce bile yokken kendilerine komünist diyenler var. Bizim bildiğimize göre, uluslararası komünist hareket bir kilise, bir mezhep, bir mason locası değildir. Bizi, herhangi bir zayıflığı kutsal kılmaya, herhangi bir sapmada her türlü reformist ve sahte devrimciyle karşılıklı hayranlık politikası gütmeye zorlayamaz.
Bizim görüş açımızdan, komünist partiler kesinlikle devrimci ilkelere dayanmalıdır. Kararlı ve korkusuz bir çizgi izleyen, sağlam bir devrimci görüşe sahip partiler, her zaman bizim desteğimizi yanlarında bulacaklardır. Ama komünist ya da Marksist-Leninist adı arkasında kendine siper kazan ve devrimci düşüncenin kendi tekellerinde olduğunu sanan -gerçekte onların tekel altına aldıkları reformizmdir- partilere, devrimci partilere davrandığımız gibi davranmayacağız.
Ve eğer herhangi bir ülkede, kendilerine komünist adını yakıştıranlar, görevlerini nasıl yerine getireceklerini bilmiyorlarsa, biz bunları desteklemeyeceğiz. Kendilerine komünistliği yakıştırmadan önce, eylem ve mücadelelerinde kendilerini gerçek bir komünist gibi yönetmeyi öğrensinler. İçinde devrimci ruh taşıyan, devrimci çağrıyı yüreğinde duyan bir gerçek devrimci, her zaman Marksizme ulaşır. Devrim yolunda yürüyen bir adam için Marksizme varmamak olanaksızdır. Ve kıta üzerinde, adına hak kazanan her devrimci, Marksist toplum kavrayışına ulaşacaktır. Devrimciler, devrim yapma yeteneğinde olan ve kendilerini devrimci teori içinde geliştiren kimselerdir."