I . Üretici güçler, üretimin en devingen ve en devrimci öğesidirler.
|
Üretimin her zaman değişme yolunda olduğunu söylemiştik. Peki ilk değişen yön hangisidir? Üretici güçler mi, yoksa üretim ilişkileri mi? Aletler mi, yoksa mülkiyet biçimleri mi? Şurası açıktır ki, toplumsal bir şekillenmenin ekonomik temeli sürüp giderken, teknikte ilerlemeler olmaktadır. Demek ki, ilkin değişenler, üretici güçler, hepsinden önce de üretim aletleridir. Bu, üretimin ikinci özelliğidir.[19]
İşte çok basit bir örnek: büyük bir taş parçasının yeri değiştirilmek istendiğinde, taşı, yuvarlanabilen kazıklar üzerine koymaktan ibaret olan yöntemi, herkes bilir. Bu kazıklar, kullanıla kullanıla daha iyi perdahlanır, düzgünleşirler; insanların kafasında henüz hiçbir geometrik silindir fikri olmadan önce kusursuz silindirler haline gelmeye başlarlar.[20] Aynı zamanda, yer değiştirme, daha çabuk ve daha kolay olur ve insana, bu perdahlamayı elverişli araçlarla kendisinin gerçekleştirmesi fikrini verir. Gereksinmenin dürtüsü ve yardımıyla, insanın imgelemi işe koyulur ve eğer kazıklar, eksenlerine göre kendi üzerlerinde dönerlerken, yer değiştirme sırasında, taş parçasıyla bir birlik halinde bulunurlarsa, işin daha kolay olacağını bulur. O zaman arka tarafta açıkta kalan kazıkların durmadan taş parçasının önüne yerleştirilmesi gerekmeyecektir. Şöyle on, yüz, bin yıl geçsin, dingil, tekerlek ve araba gelecektir.
Böylece üretici güçler, hiçbir zaman yerinde durmaz, insanın iradesinin önünde giderek ve onu da sürükleyerek yetkinleşirler. Aynı zamanda insanın gereksinmeleri de gelişir: insan, arabayı öğrenir öğrenmez artık kazıklarla yetinmeyecektir, hiç değilse bir taşıyıcı araç kullanılması olanaklı olduğu zaman kazıkları hiç kullanmayacaktır.
Üretim ilişkilerinin kendileri de, üretici güçlerde oluşan değişikliklere uyarak değişirler. Onlar da havada asılı (sayfa 329) değillerdir, üretici güçlerin niteliğine bağlıdırlar.
Bir örnek alalım. Köleci toplumun son döneminde, daha önceki dönemde uzun bir gelişme göstermiş olan yeni üretici güçler vardır. Döküm işinin ve demirin işlenmesinin durmadan gelişmesi, ilerlemesi, kollu dokuma tezgahının kullanılması; sabanın yaygın bir halde kullanılması; tarımda, bahçecilikte, şarap, zeytinyağı, bal üretiminde ilerleme; su değirmeninin bulunuşu (İS 340). Bu yeni teknikler (ki, Romalılar, bunları barbarlar dedikleri halklarda sık sık görüyor ve kendi ülkelerine getirmeye çalışıyorlardı), kölelik sistemiyle çelişkili bir duruma girer: kölenin çalışmada hiçbir çıkarı yoktur; ne yaparsa yapsın kendisine hep aynı şekilde davranılır. Onun için yaptığı işe ne bir girişkenlik gösterir, ne de bir zevk duyar. Verimi çok düşüktür. Ve artık yalnız kamçı ile harekete geçen köle sürülerinin gerçekleştirebildiği büyük işler sözkonusu değildir. Yeni üretici güçler, işe belli bir ilgi gösteren emekçiler gerektirmektedir; yoksa üretici güçler savrulup saçılmış, ziyan edilmiş olur.
Çok kez esir edilmiş barbarlar olan köleler, isyanlar düzenledikçe ya da malikaneden kaçıp, silah yapımı ve denizcilik gibi tekniklerden yarar sağlayarak korsan oldukça, köle sahibi, bu durumu dikkate almak zorunda kalır.
Kısaca, yeni üretici güçler, zorlayarak yeni üretim ilişkilerini gerekli kılarlar. Bunun içindir ki, üretim araçlarının sahibi, çok düşük bir verimi olan köleden vazgeçerek bir serfle iş görmeyi yeğ tutar. Serf, gerçekte, kendi öz işletmesine, kendi üretim aletlerine sahiptir; her ne kadar senyör toprağına bağlıysa da, işe karşı bir kişisel ilgisi de vardır. Bu ilgi, serfin bütün tarım işlerinde verimi yükseltebilmesi ve ürün üzerinden feodale ayni olarak bir borç taksiti ödeyebilmesi için vazgeçilmez bir şeydir. Feodal bey, kahyaların kırbaçları altında bile hiçbir şey yapmayan bir köleyi beslemektense, tahılını senyörün değirmeninde öğütmek ve ekmeğini senyörün fırınında pişirmek kaydıyla istediği gibi çalışmakta serbest olan bir serften ayni bir yükümlülüğün ödenmesini isteyecektir. (sayfa 330)
Böylece köleci üretim ilişkilerinin bağrında yeni üretici güçlerin gelişmesi, yeni üretim ilişkilerinin, feodal ilişkilerin doğmasına neden oldu.
Eğer üretici güçlerin üretimin en devingen ve en devrimci öğesi olduklarını belirtmekle yetinseydik metafiziğin ve mekanizmin içine düşmüş olurduk. Üretim tarzı, üretici güçlerle üretim ilişkilerinin diyalektik birliğini cisimleştirir: bu içkin çelişki içinde, karşıtlardan her biri, ikisinden biri ilkin değişse bile, öteki üzerinde etki yapar. O halde, üretim ilişkilerinin, üretici güçler üzerindeki karşı-etkisini de incelememiz gerekir.
Eğer, yeniden, köleci toplumdan feodal topluma geçiş örneğini alacak olursak görürüz ki, feodal üretim ilişkileri, ortaya çıkışlarından sonra, eski üretim ilişkilerinin frenledikleri üretici güçlerin gelişmesini kolaylaştırırlar. Gerçekten de, her ne kadar sömürülmekte idiyse de, üretimde, serfin, köleden daha çok çıkarı vardı. Böylece, antikçağ sonundan ve yukarı-ortaçağdan kalma ağır yoksulluk ve perişanlık mirası yavaş yavaş tasfiye edildi.
Başka bir örnek: bundan önceki dersimizde (II, a) gördük ki, madenlerin işlenmesindeki ve çömlekçilikteki ilerlemeler, tarım ile zanaatlar arasında işbölümüne neden olmuştu. Üretim araçları özel mülkiyeti koşul1arı içinde hem zanaat işinin, hem de köyde köle kullanımının gerektirdiği bu (sayfa 331) işbölümünün, zanaat ürünlerinin ve tarım ürünlerinin pazarda alınıp satılması, yani metaın ortaya çıkması gibi kaçınılmaz bir sonucu oldu. Aynı anda yeni bir sınıf, taşıma ve metaların dağıtımı işinde uzmanlaşmış bir tüccarlar sınıfı doğuyordu. Ama, bu sınıfın, ticarette özel bir çıkar bulduğu için, meta üretimini kolaylaştırması ve bu ticareti genişletmesi gerekiyordu. Bu, Akdeniz'in bütün çevresi boyunca uzanan Fenike ve Yunan sömürgelerinin ve ticaret acentelerinin başlangıcı oldu. Besbelli ki, meta üretimi, üretici güçlerin, tekniklerin ve sanatların, ayrıca denizciliğin gelişmesine yardım etti; Atina çömlekleri bütün Akdeniz'de satılıyordu ye Atina'da yüzden fazla köle çalıştıran silah yapımevleri bulunuyordu.
Başka bir örnek: feodallerin zenginliğinin kaynağı, esas olarak, toprak, ve serflerin ayni olarak ödedikleri yükümlülüklerdi. Buna karşılık, ticarete ve yeni doğmakta olan kapitalist üretime dayanan burjuvaların zenginliği ise, özellikle paradan ibaretti. Lüks zevki ve zengin burjuvalarla yarışmak arzusuyla, ticari mallardan edinmek isteyen feodal, hızla yıkıma doğru gidiyordu. Feodal ayrıcalıklardan ve feodal haklarının pekiştirilmesinden başka bir korunma çaresi yoktu. Meta üretimin artması, feodalin ekonomik gücünü sarsıyordu. Bu yüzden, iktisadi gücünü loncalar sistemiyle sıkı bir şekilde düzenlemeye çabalıyordu. Böylece de feodal sistem, yeni üretici güçlerin gelişmesini frenliyordu. Ama yeni üretici güçler, yeni üretim ilişkilerinin (kapitalist) genelleşmesini buyuruyordu.
O halde şunu unutmamalıyız: üretici güçler birinci olarak değişirler ama, gene de üretim ilişkilerinden bağımsız değildirler. Gelişmeleri üretici güçlerin gelişmesine bağımlı olan üretim ilişkilerinin kendileri de, bu üretici güçlerin gelişmesini etkilerler.
Onu yavaşlatırlar ya da çabuklaştırırlar.
Üretim ilişkileri, üretici güçlerin hızlı ilerleyişine artık uygun düşmedikleri zaman, üretici güçlerin gelişmesine karşı bir köstek rolü oynarlar. (sayfa 332)
Tersine, esas olarak, üretici güçlerin durumu ile uygunluk halinde bulundukları zaman, dürtücü rolü oynarlar.
Ve gelişmede üretici güçlere ait olan öncelikten dolayı bile, yeni üretim ilişkileri, üretici güçlere uygun düştükleri zaman, bu güçleri ileri doğru iten başlıca güçtürler. Yeni üretim ilişkileri, üretici güçlere uygun düştükleri içindir ki, onların başta gelen devindiricisidirler.
İşte şimdi üretim tarzının iç diyalektiğini kavrıyoruz. Belli bir ekonomik temelin azçok uzun bir süresi olduğundan üretici güçler bu zaman içinde aynı durumda kalmazlar, ilerlemeler gösterirler. Bu belli üretim tarzının tarihinin başlarında yeni olan üretim ilişkileri, böylece eskimiş, modası geçmiş bir hale gelirler. Başlangıçta bu üretim ilişkileri, üretici güçlerin gelişmesini belirleyen başlıca gücü oluşturuyorlardı. Ama onların ileri atılımına ayak uydurmayı durdurdukları andan başlayarak onların önünde bir engel haline gelirler. (sayfa 333)
Zorunlu uygunluk yasası, nesnel bir yasadır. Hiçkimse, içinde yaşadığı üretim tarzını seçmemiştir. Biz, ne büyük sanayi, ne de emperyalist kapitalizm çağında doğmayı yeğ tuttuk. Üretim, zorunluluklarının diyalektiği ile birlikte kendisini bütünüyle, insanlara kabul ettirir. Üretici güçler ancak bazı belli üretim ilişkileri sınırları içinde ilerleyebilirler ve bu zorunlu uygunluk, bizzat üretici güçlerin niteliğinin sonucudur, insanların iradesinin değil. Buna karşı hiçbir şey (sayfa 336) yapılamaz. Hiçbir kapitalist, bugünkü kapitalizmin, üretici güçlerin gelişmesinin durması sonucuna varması gibi nesnel bir olguyu ortadan kaldıramaz. Ve hiç kimse, yalnızca sosyalizmin bu zorunlu uygunluğu kurabileceği olgusuna karşı duramaz.
Bununla birlikte, bu, hiç de, insanların etkisi, toplumsal gelişmede hiçbir rol oynayamaz ya da oynamaz demek değildir. Bu etki, insanların, üretimin nesnel gerekleri hakkında, zorunlu uygunluk yasası konusunda taşıdıkları duygu ya da duruma göre sahip oldukları tam bilgi ile belirir Daha yukarda verdiğimiz bir örneği yeniden alacak olursak, serf, üretim için daha elverişli olduğundan, bir köleye sahip olmaktansa bir serfle iş görmeyi yeğ tutan feodal beyin zorunlu uygunluk yasası konusunda azçok bir sezgisi vardır, ve kölesini bir serf haline getirirken, kendi sınıf çıkarına olarak, bu yasaya dayanmaktadır. Acaba insanın bu eylemi, nesnel yasa olmadığı anlamına mı gelir? Asla. Tersine, yasanın nesnelliğini varsayar. Bunun kanıtı da şudur ki, feodal, kararıyla önceden kestirdiği sonuçlara varır. Yalnızca yasayı kendi çıkarına kullanmaktadır, başka bir şey değil.
İleri tekniğin kendi azami kârını tehlikeye düşürdüğünü farkeden ve bu yüzden üretici güçlerin gelişmesine karşı, bilime karşı önlemler alan kapitalistin de bir zorunlu uygunluk yasası sezgisi vardır. Üretici güçlerin, üretim araçlarının özel mülkiyetini mezara götüren gelişmesi karşısında büyük bir korku duyar. Bu olasılığı uzaklaştırmak için üretimde devrim yapan üretici güçleri yıkmaktan başka bir şey yapamaz. Kısaca, kendi sınıf çıkarına olarak, zorunlu uygunluk yasasının öznel sonuçlarını önleyebilmek için gene bu yasaya dayanır; bu yasanın işleyişini frenler.
İnsan iradesinin ortaya çıktığı ve kendini gösterebildiği nokta, demek ki, insanların bu yasadan aldıkları azçok doğru ve tam bilgidir. İnsanlar bu yasayı bilmekle, onun eylemini frenlemeye, onun hiç kimsenin gözünün yaşına bakmadan oyununu oynayacağı anı geciktirmeye çalışabilirler, ama beri yandan da bu eyleme yardımcı olabilir, onun anını çabuklaştırabilir, (sayfa 337) nesnel zorunluluklara uygun önlemler alabilir, üretim ilişkilerini üretici güçlerin niteliğine uydurabilirler:
O halde anlaşılıyor ki, zorunlu uygunluk yasasının nesnel niteliği, insanların sorumluluğunu hiçbir şekilde ortadan kaldırmaz. İnsanlar, bilinçli eylemleriyle, bu yasanın düzenli işleyişine elverişli ya da elverişsiz koşulları yaratabilirler. Eğer, örneğin, büyük Amerikan sanayicileri, sistemli bir savaş siyaseti izliyorlarsa, bunu saflıkla yapmıyorlar elbette; kapitalist ilişkilerin, yerlerini sosyalist ilişkilere bıraktıkları her yerde, bu kapitalist ilişkileri yeniden kalkındırmak istemektedirler, ve üretici güçlerin kesin, kararlı tahribiyle, bu güçlerin kendi çıkarlarına zarar veren atılımlarını, gelişmelerini frenlemek istemektedirler.
Ama, kuşkusuz, insanların iradesi de ancak çağlarının nesnel sınırları içinde kendini ortaya koyabilir. "O zamanın insanları belki de daha kötü yaşamıyorlardı" diyen gerici zihniyete karşın, insanlar, üretici güçleri, mağaralar zamanı düzeyine geri götürmek gücünde değildirler. Üretim ilişkilerini değiştirecek gerçek güç elbette ki her zaman mevcut değildir, ve bu güç, üretici güçlerin durumuna ve doğasına bağlıdır. Kapitalistler, sosyalizmi kurmanın olanaklı olmadığını, böyle bir denemenin kıtlığa malolacağını vb. yineleyip duruyorlardı. Bu, 1848'de belki de doğruydu, ama toplum 20. yüzyılın koskoca enerji ve sanayi güçlerini işler hale getirebildiğinden beri artık doğru değildir. Deneyim bunu pek güzel gösterdi ve kapitalistler, bundan böyle sosyalizmi kurmanın olanaklı olduğunu anlayarak sarsıldılar. Ensonu, insanların bu gücü üretim ilişkilerinin niteliğine de bağlıdır: birbirine düşman sınıflara bölünmüş bir toplumda, üretim ilişkilerini üretici güçlere uydurmakta çıkan olan sınıfların eylemi bir sürü engellerle karşılaşır. Toplumun bağrında, direnci örgütlendirebilen sonu gelmiş bir sınıf bulunmadığı zaman durum aynı değildir.
İnsanların iradesi -nesnel etken- demek ki, ancak nesnel yasanın uygulanmasını kolaylaştırmayı kendisine kesin olarak amaç edindiğinde etkili olabilir. Nesnel gerçeğe (sayfa 338) dayanmayı reddeden bir irade, bizzat iradenin tersidir. Eğer bilinmiyorsa, istemek, bir sözden başka bir şey değildir.
Stalin, insanların bu eylemi üzerinde ısrarla duruyor:
1. Üretimin en devingen öğesi nedir? Niçin?
2. Üretim ilişkileri niçin değişir? Örnekler.
3. Üretim ilişkilerinin üretici güçler üzerindeki etkisi nedir? Örnekler.
4. İnsanların, üretim ilişkileri ile üretici güçler arasında zorunlu uygunluk yasasının varlığını hesaba katan bilinçli eylemlerinin tarihteki rolü nedir?