Friedrich Engels
Doğanın
Diyalektiği


1873-1883 yılları arasında yazıldı.
İlk kez Archiw K. Marksa i F. Engelsa. Kniga wtorajaj, Moskau - Leningrad 1925'de yayınlandı.

[Türkçe çevirisi, Friedrich Engels'in Dialektik der Natur (1876-1878) adlı yapıtını, Almanca aslından (Dietz Verlag, Berlin 1961) ve "Sunuş" ile "Açıklayıcı Notlar"ı İngilizce baskısından (Dialectics of Nature, Progress Publishers, Moscow 1964) Arif Gelen dilimize çevirmiş ve kitap, Doğanın Diyalektiği adı ile, Sol Yayınları tarafından Nisan 1979 (Birinci Baskı: Kasım 1970; İkinci Baskı: Mart 1975; Üçüncü Baskı: Ocak 1977) tarihinde Ankara'da bastırılmıştır.]

Eriş Yayınları tarafından düzenlenmiştir.
e-posta:
Kurtuluş-Cephesi Dergisi

Özgün biçimiyle Acrobat Reader formatında:
Doğanın Diyalektiği (1.693 KB)











[MADDENİN HAREKET BİÇİMLERİ.
BİLİMLERİN SINIFLANDIRILMASI]



      Causa finalis
[1*] — madde ve özündeki hareket. Bu madde, soyutlama değildir. Güneşte bile çeşitli maddeler birbirinden ayrışır ve etkilerinde bir ayrım yoktur. Ama bulutsunun gaz küresinde ayrı ayrı bulunsalar bile, bütün maddeler, kendi özgül özelliklerine göre değil, yalnızca madde olarak etkide bulunarak saf madde halinde içice geçerler.
      (Esasen daha Hegel'de causa efficiens[2*] ile causa finalist’in antitezi karşılıklı etkide ortadan kalkmaktadır.) [sayfa 308]
      En ilk madde. "Başlangıçta varolan, kendinde şekilsiz madde anlayışı çok eskidir; ilk önce varolan dünyanın şekilsiz temeli olarak tasarlanan Kaos efsanesi biçiminde, daha Yunanlılarda karşımıza çıkar." (Hegel, Enz[ykloyädie], I, s. 258.)[193]
      Bu Kaosu, aşağı yukarı biçimin ancak başlangıcına sahip bulunan bulutsuda, Laplace'da da buluruz. Farklılaşma daha sonradır.

*


      Maddeselliğin en genel belirlenimi
olarak çekim, herkesçe kabul edilir. Bu demektir ki, çekim, maddenin gerekli bir özelliğidir, ama itim değil. Çekim ve itim ise negatif pozitif gibi birbirinden ayrılmaz, bundan dolayı, maddenin doğru teorisinde çekim gibi itime de önemli bir yer verilmesi zorunluğunu, yalnızca çekime dayanan bir madde teorisinin yanlış, yetersiz ve tekyanlı olduğunu, diyalektik yolla önceden bile söylemek mümkündür. Aslında, bunu önceden gösteren yeteri kadar görüngü ortaya çıkar. Yalnızca ışık için sözkonusu olsa bile esirden vazgeçilemez. Esir maddî nitelikte midir? Eğer varsa, maddî olması, madde kavramına girmesi gerekir. Ama çekimin etkisi altında değildir. Bir kuyrukluyıldızın kuyruğu, maddî nitelikte olabilir. Çünkü güçlü bir itmeye sahiptir. Gazdaki ısı, itme meydana getirir, vb..

*


      Çekim ve gravitasyon.
Bütün gravitasyon teorisi, çekimin, maddenin özü olduğunu söylemeye dayanır. Bunun yanlış olması zorunludur. Çekimin bulunduğu [sayfa 309] yerde, onun itim ile tamamlanması gerekir. Bundan dolayı, Hegel, maddenin özünün çekme ve itme olduğunu söylerken oldukça haklıydı.[194] Aslında da, çekimin itmeye dönüştüğü yerde maddenin çözülmesinin bir sınırı olduğunu, bunun tersine, itmenin çekim olduğu yerde de itilen maddenin yoğunlaşmasının bir sınırı bulunduğunu kabul etmeye, bizi giderek daha çok zorluyor.[3*]

*


      Çekimin itmeye, itmenin çekime dönüşmesi Hegel'de gizemlidir, ama konunun özü gereğince kendisi bununla daha sonra gelen bilimsel keşfi yapmayı ummuştur. Gazda bile moleküllerin bir itişi vardır, ayrıca da bu, çok daha ince parçalara ayrılmış maddede bile böyledir; örneğin kuyrukluyıldızın kuyruğunda, bu, çok büyük bir kuvvet etkisi yapar. Hegel, dehasını, çekimi ikincil bir şey olarak ondan önce gelen bir şey olan itimden çıkarmakla da gösterir: bir güneş sistemi, ilkinde üstün gelen itim üzerinde çekimin giderek üstünlük kazanmasıyla oluşabilir. — Isıyla genleşme = itme. Gazların kinetik teorisi.

*


      Maddenin bölünebilirliği.
Bilim için sorun, pratik bakımdan önemli değildir. Kimyada bölünebilirliğin belirli bir sınırı olduğunu, bunun ötesinde cisimlerin artık kimyasal etkide bulunamadıklarım biliyoruz — atom; ve birçok atom her zaman bileşme halindedir — molekül. [sayfa 310] Fizikte de belli —fiziksel tahlil için— en küçük parçacıkların kabul edilmesi zorunluğu karşısındayız; bu parçacıkların düzenlenmiş durumu, cisimlerin biçimi ve yapışması ile belirlenmiştir, bunların titreşimleri de ısı vb. olarak kendini gösterir. Ama fiziksel ve kimyasal moleküllerin* özdeş mi, yoksa birbirlerinden farklı mı olduklarını henüz bilmiyoruz.
      Hegel, maddenin hem bölünebilir ve sürekli olduğunu, hem de ikisinden hiç biri olmadığını söyleyerek, bölünebilirlik sorununun kolayca üstesinden geliyor;[195] bu ise, bir yanıt değildir, ama bugün hemen hemen tanıtlanmıştır (bkz: yaprak 5, 3 aşağıda: Clausius[4*]).

*


      Bölünebilirlik.
Memeli hayvan bölünmez, sürüngen hayvanın ayağı tekrar çıkabilir. — Esir dalgaları parçalanabilir ve sonsuz küçüklüğe kadar ölçülebilir. — Her cisim, pratikte belli sınırlar içinde, örneğin kimyada bölünebilir.

*


      "(Hareketin) özü, uzay ve zamanın dolaysız birliğidir. ... Uzay ve zaman harekete aittir; hız, hareketin miktarı, geçmiş olan belirli bir zamana bağlı bir uzaydır." ([Hegel], Naturphilosophie s. 65.) "... uzay ve zaman madde ile doludur. ... Maddesiz hareket olmadığı gibi, hareketsiz madde de yoktur." (s. 67.)[196] [sayfa 311]

*


      Hareketin yok edilemezliği, Descartes'ın, evrende daima aynı miktarda hareketin bulunduğu ilkesindedir.[197] Doğa bilginleri bunu, eksik olarak, "kuvvetin yok edilemezliği" diye ifade ediyorlar. Descartes'ın salt nicel ifadesi de yetersizdir: böylesine hareket, temel etkinlik olarak, maddenin varoluş biçimi olarak, madde olarak yok edilemez; bu formül, nicel unsuru içerir. O halde burada da filozof, doğa bilgini tarafından 200 yıl sonra doğrulanmıştır.

*


      Hareketin yok edilemezliği.
Grove'da güzel bir pasaj — s. 20 ve devamı.[198]

*


      Hareket ve denge.
Denge hareketten ayrılmaz.[5*] Göksel cisimlerin hareketinde, dengede hareket, ve harekette denge vardır (göreli). Ama özgül olarak göreli olan her hareket, yani burada, hareket halindeki göksel cisimlerden biri üzerinde bulunan tek tek cisimlerin birbirlerinden ayrı her hareketi, göreli hareketsizlik, denge yaratmak üzere girişilmiş bir çabadır. Cisimlerin göreli bir hareketsizlik halinde bulunması olanağı, dengenin geçici durumları olanağı, madde ve bununla birlikte yaşamın farklılaşması için temel koşuldur. Güneşte çeşitli tözler denge halinde değildir, yalnız bir tüm olarak tüm kütlenin dengesi, ya da çok sınırlı, önemli yoğunluk farklarının belirlediği bir denge vardır; [sayfa 312] yüzeyde sonsuz bir hareket ve bir kargaşa, çözüşme vardır. Ayda herhangi bir göreli hareket olmaksızın kesin bir denge egemenmiş gibi görünüyor, — ölüm (ay = negatiflik). Dünyada hareket, hareket ile dengenin karşılıklı değişimi olarak farklılaşmıştır: her bir hareket denge yönünde çaba gösterir, bir bütün olarak hareket her dengeyi yok eder. Kaya hareketsizliğe ulaşmıştır; ama hava koşulları, kıyılarda kınlan okyanus dalgalarının etkinlikleri, ırmakların ve buzulların etkinliği durmadan dengeyi yok eder. Buharlaşma ve yağmur, rüzgâr, ısı, elektrik ve magnetik görüngüler, aynı şeyi yaparlar. Son olarak, canlı organizmada, büyük organlar gibi bütün en küçük parçacıkların da sürekli hareketini görürüz; bu durum normal yaşam döneminde tüm organizmanın sürekli dengesine varır ve gene de daima hareket halinde kalır, hareketin ve dengenin canlı birliğidir.
      Her denge ancak göreli ve geçicidir.

*


      1. Göksel cisimlerin hareketi. Hareket halinde çekim ve itimin yaklaşık dengesi.
      2. Bir göksel cisim üzerindeki hareket. Kütle. Bu hareket salt mekanik nedenlerden dolayı meydana geldiği ölçüde, burada da denge vardır. Kütleler kendi temelleri üzerinde durağan haldedirler. Göründüğü kadarıyla ayda bu tamdır. Mekanik çekim, mekanik itime üstün gelmiştir. Salt mekanik açıdan, itime ne olduğunu bilmiyoruz ve tıpkı bunun gibi salt mekanik de her şeye karşın dünyada kütlelerin, örneğin, çekime karşı hareket haline geçmesini sağlayan "kuvvetlerin" nereden geldiğini açıklamıyor. Olguyu olduğu gibi [sayfa 313] kabul ediyor. O halde burada, çekim ve itmenin eşitliği ile hareketin kütleden kütleye yer değiştirmesi, itmenin basit alışverişi vardır.
      3. Ancak, yersel hareketlerin büyük bir çoğunluğu hareketin bir biçiminin bir başka biçime —mekanik hareketin ısıya, elektriğe, kimyasal harekete— dönüşmesinden meydana gelmiştir; demek ki, ya[6*] çekimin itime — mekanik hareketin ısıya, elektriğe, kimyasal parçalanmaya dönüşmesi (dönüşme, başlangıçtaki kaldırıcı mekanik hareketin, düşürücü hareketin değil, ısıya çevrilmesidir, bu da ancak bir görüntüdür) [— ya da itimin çekime dönüşmesi.]
      4. Şimdi dünyada etkin olan bütün enerji, dönüştürülmüş güneş ısısıdır.[199]

*


      Mekanik hareket.
Doğabilimciler hareketi her zaman, aslında, mekanik hareket anlamında, yer değiştirme anlamında almışlardır. Bu, kimya-öncesi 18. yüzyıldan kalmadır ve süreçlerin açıkça kavranmasını çok daha güçleştirir. Maddeye uygulanabilen hareket, genel olarak değişmedir. Her şeyi mekanik harekete indirgeme çılgınlığı da bu yanlış anlamadan ileri gelir. Grove bile, "maddenin diğer etkilemelerinin ... hareket biçimleri haline geldiklerine, ya da eninde sonunda geleceklerine inanma yönünde güçlü bir eğilim taşır" (s. 16)[200] — bu ise, hareketin öteki biçimlerinin özgül karakterini ortadan kaldırır. Bununla, daha yüksek [sayfa 314] hareket biçimlerinin her birinin her zaman zorunlu olarak gerçek mekanik (dışsal ya da moleküler) bir hareketle bağıntılı olmayacağı kastedilmiş değildir; yüksek hareket biçimleri gibi ötekiler de aynı anda başka biçimler meydana getirirler; tıpkı kimyasal etkinin sıcaklık ve elektrik değişimi olmadan olamaması gibi, organik yaşam da mekanik, moleküler, kimyasal, termik, elektrik vb. değişimi olmadan mümkün değildir. Ama bu yan biçimlerin bulunuşu, her durumda esas biçimin özünü ortadan kaldırmaz. Günün birinde mutlaka düşünmeyi deneysel olarak beyindeki moleküler ve kimyasal hareketlere "indirgeyeceğiz"; ama bu düşüncenin özüyle ilgili her şeyin çözülmüş olması demek midir?

*


      Doğabilimin diyalektiği
.[201] Konu — hareket halindeki madde. Maddenin çeşitli biçimleri ve türleri de ancak gene hareketle bilinebilir, ancak onda cisimlerin özellikleri kendini gösterir; hareket etmeyen bir cisim için bir şey söylenemez. O halde hareketin biçimlerinden, hareket içindeki cisimlerin yapısı ortaya çıkar.
      1. İlk, en basit hareket biçimi, mekanik biçim, salt yer değiştirmedir:
      a
) Tek bir cismin hareketi yoktur — bundan ancak göreli anlamda [sözedilebilir][7*] — düşme.
      b
) Ayrılmış cisimlerin hareketi: yörünge hareketi, gökbilim —gözle görülür denge— sonuç her zaman dokunmadır.
      c
) Birbirlerine değen cisimlerin birbirlerine bağıntılı hareketi — basınç. Statik. Hidrostatik ve gazlar. [sayfa 315]
      Kaldıraç, ancak derece bakımından farklı olan sürtünme ve çarpma üzerindeki dokunmanın en basit biçimdeki toplamı sayılan asıl mekaniğin öteki biçimleri. Ama sürtünme ve çarpma, gerçekte dokunma, burada doğa bilginleri tarafından hiç belirtilmemiş başka sonuçlar da meydana getirirler: koşullara göre, ses, ısı, ışık, elektrik, magnetizm üretirler.
      2. Bu değişik kuvvetler (ses dışta tutulursa) —göksel cisimlerin fiziği—
      a
) birbirine geçer ve karşılıklı olarak birbirinin yerini alırlar, ve
      b
) her kuvvetin belli nicel gelişmesinde her cisim için değişik olarak, ister kimyasal bakımdan bileşik ya da birçok kimyasal bakımdan basit cisimler olsunlar, cisimlere uygulanınca kimyasal değişiklikler meydana gelir ve kimya alanına gireriz. Göksel cisimlerin kimyası. Kristalografi — kimyanın bir kısmı.
      3. Fizik, canlı organik cismi hesaba katmamak zorundaydı, ya da hesaba katmayabilirdi; kimya, ancak organik bileşikleri inceleyerek en önemli cisimlerin gerçek yapısına gerçek bir kapı açabilir ve öte yandan, yalnız organik doğada olan cisimlerin sentezini yapar. Burada kimya, organik yaşama ulaşır ve yalnızca bir başına organizmaya diyalektik geçişi bize açıklayacağı konusunda, bizi inandıracak kadar ilerlemiştir.
      4. Ancak, gerçek geçiş, tarihtedir — güneş sisteminin, dünyanın tarihinde; organik doğanın gerçek önkoşulu.
      6. Organik doğa.

*


      Bilimlerin sınıflandırılması.
Her bilim, hareketin tek bir biçimini, ya da birbirine bağlı ve birbirine geçen [sayfa 316] bir dizi biçimini tahlil eder. Şu halde, bilimlerin sınıflandırılması, hareketin bu biçimlerinin, kendilerinde zaten varolan sıralanışa göre sınıflandırılması, düzenlenmesidir ve onun önemi de buradadır.
      Geçen yüzyılın [18.] sonunda, daha çok mekanik-çi olan Fransız materyalistlerine göre, eski Newton-Linné okulunun bütün doğabilimini ansiklopedik olarak özetlemek gereksinmesi ortaya çıktı ve bunu, büyük deha sahibi iki insan, Saint-Simon (tam değil) ve Hegel, yüklendiler. Bugün, yeni doğa görüşü temel çizgileriyle tamamlanmışken, aynı gereksinme gene kendini duyuruyor ve bu yönde girişimler yapılıyor. Ama doğada genel evrim ilişkisi, şimdi gösterildiğinden, Hegel’in yapmacık olarak kurduğu diyalektik geçişler kadar, dışsal bir yanyana yerleştirme de yetersiz kalıyor. Geçişlerin kendi kendilerini yapmaları zorunludur, doğal olmalıdırlar. Bir hareket biçiminin başka bir hareket biçiminden ortaya çıkması gibi, onların yansımaları, çeşitli bilimlerde zorunlu olarak birbirinden ortaya çıkmalıdır.
      Comte'un, Saint-Simon'dan kopya ettiği doğabilimlerin ansiklopedik düzenlenmesinin[202] yazarı olmaktan ne kadar uzak olduğu, bunun, ancak kendisi için öğretim araçlarının ve öğretim yolunun düzenlenmesi amacına hizmet etmesinden, böylece de daha bilim henüz başlangıç halindeyken ötekinin tükendiği, aslında doğru olan bir düşüncenin matematiksel bir saçmalığa itildiği çılgın bir enseignement integral [integral öğretim]e götürmesinden de anlaşılıyor. [sayfa 317]

*


      Hegel'in bölüşü (orijinal bölüş): Mekanik, kimya, organik,[203] zamanı için tamamen yeterlidir. Mekanik: kütlelerin hareketi; kimya: molekülsel hareket (çünkü fizik de burada toplanıyor ve her ikisi —gerek fizik ve gerekse kimya— aynı sıraya giriyorlar) ve atomik hareket; organik: içerisinde ikisinin birbirinden ayrılmaz olduğu cisimlerin hareketi. Çünkü kesinlikle organizma kendi içinde mekaniği, fiziği ve kimyayı bir bütün olarak birleştiren daha yüksek bir birimdir ve bu birimde bu üçlü, birbirinden artık ayrılamaz. Organizmada mekanik hareket, salt kassal hareket biçiminde olduğu kadar, beslenme, soluk alma, salgı, vb. biçimlerinde de doğrudan doğruya fiziksel ve kimyasal değişmenin etkisi altındadır.
      Her grup gene iki yanlıdır: Mekanik: 1° göksel, 2° yersel.
      Molekülsel hareket: 1° fizik, 2° kimya.
      Organik: 1° bitki, 2° hayvan.

*


      Fizyografi
.[8*] Kimyadan yaşama geçiş gerçekleştikten sonra, ilkin yaşamın meydana geldiği ve varolduğu koşulların, yani önce yerbilimin, meteorolojinin ve geri kalanların tahlili gerekir. Sonra da çeşitli yaşam biçimlerinin tahlili, ki, bunlar olmadan bir şey anlaşılamaz. [sayfa 318]

*


 

"MEKANİK" DOĞA ANLAYIŞI ÜZERİNE[204]
BKZ: SAYFA 46:[9*] HAREKETİN ÇEŞİTLİ BİÇİMLERİ
VE BUNLARLA UĞRAŞAN BİLİMLER


     
      Yukardaki makale yayınlandıktan bu yana (Vorwärts, 9 Şubat 1877)[10*] Kekulé (Die wissenschaftlichen Ziele und Leistungen der Chemie) mekanik, fizik ve kimyayı oldukça benzer bir yolda tanımladı:
      "Maddenin mahiyeti konusunda bu fikir esas alınırsa, kimya atomların bilimi ve fizik de moleküllerin bilimi olarak tanımlanabilir, o zaman, bugünkü fiziğin özel bir bilim olarak kütlelerle uğraşan kısmının ayrılması, ve onun için mekanik adının kullanılması yerinde görünüyor. Böylece mekanik, her ikisi bazı noktalarda ve özellikle bazı hesaplamalarda molekülleri ve atomları, kütleler olarak ele aldıkları ölçüde, fizik ve kimyanın temel bilimi olarak ortaya çıkıyor."[205]
      Görüleceği gibi, bu formülasyon, metindeki ve bir önceki nottaki[11*] formülasyondan ancak biraz daha az belirgin olmak bakımından farklıdır. Ama bir İngiliz dergisi (Nature) Kekulé'nin yukardaki önermesini mekaniğin kütlelerin statiği ve dinamiği, fiziğin moleküllerin statiği ve dinamiği, kimyanın atomların statiği ve dinamiği olduğu biçiminde ortaya koyunca,[206] bana göre, kimyasal süreçlerin bile salt mekanik süreçlere kayıtsız şartsız indirgenmesi, en azından kimyanın alanını daraltır gibi görünür. Şimdi de öyle bir moda var ki, örneğin, Haeckel sürekli olarak "mekanik"i ve "monistik"i sanki aynı anlamda imişler gibi kullanıyor ve ona göre "modern fizyoloji ... kendi alanında yalnız [sayfa 319] fiziksel-kimya —ya da daha geniş anlamda[12*] mekanik kuvvetlerin işlemesine izin veriyor." (Perigenesis.)[207]
      Eğer fiziği moleküllerin mekaniği, kimyayı atomların fiziği ve daha sonra da biyolojiyi proteinlerin kimyası diye adlandırırsam, böylece hem bu bilimlerden birinin ötekine geçişini, hem de bağlantıyı, sürekliliği, bunların ikisi arasındaki farkı, ayrılığı anlatmak istiyorum demektir. Biraz daha ileri giderek, kimyayı da bir tür mekanik olarak tanımlamak bana pek mümkün görünmüyor. Mekanik —dar ya da geniş anlamda— yalnız nicelikleri bilir, hızlarla, kütlelerle, ya da ensonu, hacimlerle hesaplar yapar. Hidrostatik ve aerostatikte olduğu gibi karşısına cisimlerin niteliği çıktığı zaman, moleküler durumların ve molekül hareketlerinin içine girmeden hiç bir şey elde edemez, kendi başına yalnızca yardımcı bir bilimdir, fiziğin önkoşuludur. Oysa fizikte, ve daha çok kimyada sürekli nitel değişiklikler yalnızca nicel değişikliklerin, niceliğin niteliğe dönüşmesinin sonucu olmaz. Ayrıca hesaba katılması gereken çok sayıda öyle nitel değişiklikler vardır ki, bunların nicel değişikliklerine dayandıkları hiç bir biçimde tanıtlanmamıştır. Bilimin bugünkü eğiliminin bu yönde olduğu kolaylıkla, kabul edilebilir, ama bu, yalnızca bu eğilimin doğru olduğunu, bu eğilimin izlenmesinin fiziği ve kimyayı tüm olarak sonuna vardırımayacağını tanıtlamaz. Bütün hareketler, mekanik hareketi, maddenin en büyük ve en küçük parçalarının yer değiştirmesini içerir, bilimin ilk ödevi, ama yalnızca ilk ödevi, bu hareketin bilgisini elde etmektir. Ancak bu mekanik hareket, hareketi tümüyle sonuna vardırmaz. Hareket, salt yer değiştirme değildir, mekanikten daha yukardaki alanlarda nitelik değişimidir de. Isının bir molekül [sayfa 320] hareketi olduğunu keşfetmek çığır açıcı özellikteydi. Ama benim, bu ısı konusunda, molekülün belli bir yer değiştirmesi olduğunu söylemekten başka diyecek bir şeyim yoksa, en iyisi susmalıyım. Kimya, atom hacimlerinin atom ağırlıklarına oranından elementlerin bir dizi kimyasal ve fiziksel niteliklerini açıklamaya doğru epeyce yol almış görünüyor. Ancak hiç bir kimyacı, bir elementin Lothar Meyer eğrisindeki[208] konumunun tam olarak açıklanması bile, örneğin onu organik yaşamın temel taşıyıcısı yapan karbonun özel yapısı ya da beyinde fosforun zorunluluğu gibi şeylerin açıklanabilmesi bile, o elementin bütün özelliklerini açıkladığını ileri süremez. Oysa bugün "mekanik" anlayış bundan başka bir sonuca varmıyor. Her değişmeyi yer değişimi ile, bütün nitel farkları nicel farklarla açıklıyor ve nitelik ve nicelik ilişkisinin karşılıklı olduğunu, niceliğin niteliğe dönüşmesi gibi niteliğin de niceliğe dönüştüğünü, karşılıklı etkinin meydana geldiğini gözden kaçırıyor. Bütün farklar ve nitel değişiklikleri nicel farklarına ve değişikliklerine, mekanik yer değişimine indirgenirse, o zaman zorunlu olarak, maddenin en küçük özdeş parçacıklardan meydana geldiği, maddenin kimyasal elementlerinin bütün nitel farklılıklarının, sayı olarak nicel farklılıklarla ve atomları meydana getirmek yolunda bu en küçük parçacıkların uzaysal gruplanmasıyla ortaya çıktığı yasasına varırız. Ama henüz bu kadar ilerlemedik.
      Günümüzün doğa bilginlerinin, bugün Alman Üniversitesinde at oynatan cinsinden en kaba felsefe dışında başka felsefe tanımamaları, onların böyle, hangi yükleri sırtlarına aldıklarını dikkate almadan ve sezmeden, "mekanik" gibi deyimlerle uğraşmalarına neden oluyor. Maddenin mutlak nitel özdeşliği teorisinin de yandaşları var — görgücül olarak, bu teori ne çürütülebilir, [sayfa 321] ne de tanıtlanabilir. Ama her şeyi "mekanik" olarak açıklamak isteyen kişilere, bu sonucun bilincinde olup olmadıkları ve maddenin özdeşliğini kabul edip etmedikleri sorulunca, ne kadar çok çeşitli yanıtları duyulacaktır!
      İşin en tuhafı "mekaniksel"i "materyalist”e eşdeğer yapma işinin "mekanik" eklemekle materyalizmi küçük düşürmek isteyen Hegel'den gelmesidir. Zaten Hegel tarafından eleştirilen materyalizm —18. yüzyılın Fransız materyalizmi— ne var ki tamamen mekanikseldi ve bunun tamamen doğal olan nedeni, o zamanlar, fizik, kimya ve biyolojinin henüz kundakta bulunması, genel bir doğa görüşüne temel olabilmekten çok uzak oluşu idi. Aynı şekilde Haeckel, Hegel'den, causae efficientes = "mekaniksel olarak etki eden nedenler" ve causae finales = "erekli olarak etki eden nedenler" çevirisini alıyor; burada, Hegel, mekanikseli, Haeckel’in sözcüğe verdiği anlamda değil, körükörüne etkileyen, bilinçsiz etkileyen anlamında koyuyor. Ama bütün bu antitezin bütünü, Hegel’in kendisi için öylesine aşılmış bir görüş noktasıdır ki, kendisi Logik'te, nedenselliğin her iki koyuş biçiminde buna hiç değinmiyor bile, — ancak bu görüşün tarihsel olarak kendini gösterdiği (yani yüzeysellik yüzünden Haeckel'in tamamen yanlış anladığı biçimde), yerde, Felsefe Tarihi'nde, pek seyrek olarak da teleoloji dolayısıyla (Logik, III, II, 3), eski metafiziğin, mekanizmin ve teleolojinin antitezi olarak kavradığı biçimde belirtiyor, bunun dışında çoktan eskimiş bir görüş olarak ele alıyor. Demek ki, Haeckel, kendi "mekaniksel" görüşünün doğrulanışmın bulunmasına sevinirken, [Hegel'i] yanlış kopya etmiştir ve bununla, şöyle güzel bir sonuca varmaktadır: Bir hayvanda ya da bitkide doğal seçme yoluyla belli bir değişiklik meydana gelince, bunun meydana gelişi [sayfa 322] causa efficiens dolayısıyladır, aynı değişme yapay olursa, causa finalis sonucudur! Terbiyeci causa finalisl Hegel çapında bir diyalektikçi, causa efficiens ve causa finalis dar antitezinin kısır döngüsü içine takılıp kalamazdı kuşkusuz. Ve bugünkü görüş noktası için bu antitez konusundaki bütün bu umutsuz döküntüye, gerek maddenin ve gerek onun varlık biçiminin, hareketin yaratılamaz olduğunu ve bundan dolayı da kendi son nedenleri olduğunu deney ve teoriyle bildiğimiz için son verildi; bunun yanında, evren hareketinin karşılıklı etkisi içinde bir an için ve yerel olarak yalıtlanan, ya da kafamızdaki yansımalarla yalıtlanan tek tek nedenlere de etkin nedenler adını vermek için yeni bir saptama asla eklenmiyor, yalnız kafa karıştırıcı bir unsur katılıyor. Etken olmayan bir neden, neden değildir.
      N. B..
Madde, bu sıfatla, düşüncenin saf bir yaratısı ve saf bir soyutlamadır. Madde kavramı altında şeyleri cisimsel varlıklar olarak birarada toplayarak, içinde nitel farklılıklarını bir yana bırakıyoruz. Böylece madde, varolan belirli madde parçalarından farklı olarak, duyularda varolan bir şey değildir. Doğabilim, çabalarını en küçük parçacıkları birleştirmede nitel farklılıkları salt nicel farklılıklara indirgemekle tekdüze maddeyi bulmaya yöneltirse, kiraz, armut, elma yerine meyveyi, kedi, köpek, koyun vb. yerine memeli hayvanı,[209] gaz olarak gazı, maden olarak madeni, taş olarak taşı, kimyasal bileşik olarak kimyasal bileşiği, hareket olarak hareketi görmek istemekle aynı şeyi yapıyor demektir. Darvinci teori böyle en eski bir memeli hayvan istiyor, ama Haeckel'in memeliler-öncesi[210]> aynı zamanda eğer bu memeliler-öncesi içerisinde tohum halinde bütün geleceğin ve mevcudun memelilerini içeriyor idiyse, mevcut bütün memelilerden gerçekte daha düşük bir evrede ve ilkel bir kabalıkta oldukları kabul [sayfa 323] edilmelidir, böylece onların herhangi birinden daha geçici olmalıdır. Hegel'in zaten göstermiş olduğu gibi (Enz[yklopädie], I, s. 199), bu görüş ona dayanılarak maddenin ancak nicel bakımdan saptanabileceği, nitel bakımdan ise aslında özdeş sayılacağı kabul edilen bu "tekyanlı matematiksel görüş", 18. yüzyılın Fransız materyalizminin "görüşünden başka bir şey değildir".[211] Hatta sayıyı, nicel saptamayı, şeylerin özü olarak kavrayan Pythagoras'a kadar gerileme demektir.

*


      Önce Kekulé[212] Sonra: şimdi gittikçe daha çok gerekli hale gelen doğabilimin sistemleştirilmesi, görüngülerin iç bağıntılarından başka bir yoldan bulunamaz. Bunun gibi bir göksel cisim üzerindeki küçük kütlelerin mekanik hareketi, yalnızca derecesiyle ayrılan iki biçim, yani sürtünme ve çarpma şeklindeki iki cismin dokunmasında son bulur. O halde önce sürtünme ve çarpmanın mekanik etkisini inceleyelim, ama bununla etkinin bitmemiş olduğunu görürüz: sürtme, ısı, ışık ve elektrik meydana getirir; çarpma, elektrik olmasa bile, ısı ve ışık meydana getirir — yani kütlelerin hareketi molekül harekete dönüşür. Molekül hareket alanına, fiziğe geçiyoruz ve incelemeye devam ediyoruz. Ama burada da, moleküler hareketin bu incelemenin sonucunu temsil etmediğini görüyoruz. Elektrik, kimyasal dönüşümün içine geçiyor ve ondan ortaya çıkıyor. Isı ve ışık da öyle. Moleküler hareket atomlarının hareketine dönüşmüş oluyor — kimya. Kimyasal süreçlerin incelenmesi, bir araştırma alanı olarak organik dünyayı, yani içinde kimyasal süreçlerin farklı koşullar altında olmasına, karşın inorganik dünyanın aynı yasalarına [sayfa 324] göre yer aldığı bir dünya ile karşı karşıya kalıyor ve kimya bu açıklamayla yetiniyor. Öte yandan organik dünyanın bütün kimyasal incelemeleri, sonunda gene bir cisme dönüyor; bu sırada kimyasal süreçlerin sonucu olmakla birlikte, kendinden-etkin, sürekli bir kimyasal süreç olması bakımından bütün öteki süreçlerden ayrılır — protein. Eğer kimya açıkça ortaya çıktığı özgül biçimi içinde, yani protoplazma adı verilen bir özgüllükte, ya da, daha doğrusu, özgüllük yoksunluğunda, öyle ki, içersinde proteinin bütün öteki biçimlerini potansiyel olarak içeren (buna karşın ancak bir çeşit protoplazmanın bulunduğunu kabul etmek gerekli değildir) bu proteini hazırlamayı başarırsa, diyalektik geçiş gerçekten ve tam olarak tanıtlanmış olacaktır. O zamana kadar bir düşünce olarak, başka bir deyimle hipotez olarak kalacaktır. Kimya proteini üretirse, kimyasal süreç kendi kendisini yukardaki mekanik süreç olayında olduğu gibi, aşacak, yani daha geniş bir alana, organizmanın alanına varacaktır. Kuşkusuz, fizyoloji, fizik ve özellikle canlı cismin kimyasıdır, ama burada özellikle kimya olmaktan çıkar, bir yandan kendi alanını sınırlar, bu alan içinde de daha yüksek bir güç haline gelir. [sayfa 325]
     






Dipnotlar

[1*] Ereksel neden. -Ed.
[2*] Etkileyici neden. -Ed.
[3*] Ayrıca bkz: Yapışma konusundaki not (s. 363).
[4*] Engels, Doğanın Diyalektiği''nin beşinci çift yaprağının üçüncü sayfasının sonunda bulunan "Gazların Kinetik Teorisi" notuna değiniyor (bu kitabın 364. sayfasında.) -Ed.
[5*] Elyazmasının kenarındaki not: "Denge = çekimin itme üzerindeki egemenliği". -Ed.
[6*] Bu "ya" sözünü "ya da" sözü izlemiyor. Olası ki, Engels, tümcenin sonunda, itimin çekime, tersine dönüşmesini belirtmek istemiş, ama bunu yapmamıştır. Tümcenin sanılan bitiş biçimi köşeli ayraç içinde gösterilmiştir. -Ed.
[7*] Ayraç içindeki söz, Engels'in Marks'a yazdığı 30 Mayıs 1873 tarihli mektuptan alınmıştır. -Ed.
[8*] Doğanın tanımı. -ç.
[9*] Engels, Anti-Dühring, Sol Yayınları, s. 138. -Ed.
[10*] Engels, Anti-Dühring'in Yedinci Bölümüne değiniyor. -Ed.
[11*] Yani Anti-Dühring'de ve "Gerçek Dünyada Matematik Sonsuzluğun İlk Örnekleri Üzerine" notunda (bkz: Anti-Dühring, Sol Yayınları, s. 138 ve bu kitabın 337-345. sayfaları.) -Ed.
[12*] İtalikler Engels'indir. -Ed.

Açıklayıcı Notlar

[193] Hegel, Felsefî Bilimler Ansiklopedisi, paragraf 128, ek. -309.
[194] Aynı yapıt, paragraf 98, ek 1: "... çekim, maddenin itim kadar temel bir özelliğidir." -310.
[195] Bkz: Hegel, Mantık Bilimi, kitap I, bölüm II, kısım 1, zaman, uzay ve maddenin bölünmezliği ile sonsuz bölünebilirliği arasında Kant'ın koyduğu çatışkı üzerindeki gözlemi. -311.
[196] Hegel, Naturphilosophie ("Doğa Felsefesi"), paragraf 261, ek. -311.
[197] Hareket miktarının korunması fikri Descartes'ın Le Traite de la Lumiere adlı yapıtında, Le Monde adlı kitabının birinci kısmında ortaya konmuştu. Bu yapıt, 1630-33'te yazılmış ve 1664'te basılmıştır. Aynı fikir Descartes'ın Debeaune'a yazdığı 30 Nisan 1639 tarihli mektupta da belirtilmişti. Bu önerme, en tam şekliyle şu yapıtta verilmiştir. R. Dec-Cartes, Principia Philosophiae ("Felsefenin İlkeleri"), Amstelodami 1644, Pars secunda, XXXVI. — 312.
[198] Grove, The Correlation of Physical Forces ("Fiziksel Kuvvetlerin Karşılıklı İlişkisi"), bkz: 16 numaralı not. Grove, 20-29. sayfalarda, mekanik hareketin bir "gerilim durumu"ndan ve ısıya dönüşmesi halinde "kuvvetin yok edilemezliği"nden sözediyor. -312.
[199] Bu not, "Planın Anaçizgileri" olarak aynı sayfada yazılmıştı ve "Hareketin Temel Biçimleri" bölümünde Engels'in geliştirdiği fikirlerin bir özetidir. -314.
[200] Grove, The Correlation of Physical Forces (bkz: 16 sayılı not). Grove, "maddenin durumları" ile "ısı, ışık, elektrik, magnetizm, kimyasal ilgiyi ve hareketi", "hareket" ile mekanik hareketi ya da yer değiştirmeyi kastediyor. -314.
[201] Bu anaçizgiler, Doğanın Diyalektiğinin birinci dosyasının ilk sayfasında yazılıydı. İçeriği bakımından bunlar, Engels'in Marks'a yazdığı 30 Mayıs 1873 tarihli mektubuna uygun düşer. Bu mektup şu sözlerle başlar: "Dün sabah yatakta, doğabilimi konusunda şu diyalektik fikirler aklıma geldi." Mektupta bu fikirlerin konumu elimizdeki taslaktan daha kesin. Taslağın aynı gün, 30 Mayıs 1873'te, mektuptan önce yazıldığı sonucuna varılabilir. Bu taslaktan kısa zaman önce yazılan Büchner'le ilgili parça bir yana, Doğanın Diyalektiği'nin bütün öteki bölümleri ve parçaları, daha sonra, yani 30 Mayıs 1873'ten sonra yazılmıştır. -315.
[202] A. Comte, bilimlerin bu sınıflandırma sistemini, ilkönce Paris'te 1830-42'de yayınlanan Olgucu Felsefe Dersleri adlı ana yapıtında ortaya koymuştur. Bilimlerin sınıflandırılması sorunu, "Bu Dersin Planının Bir Konumu, ya da Pozitif Bilimlerin Hiyerarşisi Üzerine Genel Düşünceler" başlıklı, kitabın I. cildinde, ikinci derste özel olarak işlenir. Bkz: A. Comte, Cours de philosophie positive, t. I. Paris 1830. -317.
[203] Engels, ilkönce 1816'da basılan Hegel'in Mantık Bilimi yapıtının üçüncü kısmına değiniyor. Hegel, Doğa Felsefesi'nde, doğabilimin üç ana bölümünü "mekanik", "fizik" ve "organik" terimleriyle anlatır. -318.
[204] Bu not, Engels'in Doğanın Diyalektiği malzemesinin ikinci dosyasına koyduğu üç büyük nottan (Noteri) biridir (daha küçük notlar birinci ve dördüncü dosyalara konmuştur). Bu notlardan ikisi —"Gerçek Dünyada Matematik Sonsuzluğun İlk Örnekleri Üzerine" ve " 'Mekanik' Doğa Anlayışı Üzerine"— [Anti]-Dühring'e notlar ve eklerdir; bunlarda Engels [Anti]-Dühring'in çeşitli yerlerinde yalnız ana çizgileriyle, kısaca belirtilen bazı çok önemli fikirleri geliştirir. "Nageli'nin Sonsuzu Anlama Yeteneksizliği" başlıklı üçüncü notun [Anti]-Dühring'le hiç bir ilgisi yoktur. İlk iki not büyük bir olasılıkla 1885'te yazılmıştır. Her şeye karşın bunlar, Engels'in [Anti]-Dühring'in genişletilmiş ikinci baskısını basıma hazırladığı 1884 Nisan ortasından önceki, ya da Engels'in kitabın ikinci basımının Önsözünü bitirdiği ve yayımcıya yolladığı 1885 Eylül sonundan sonraki bir tarihi taşıyamazlar. Engels'in 1884'te Bernstein ve Kautsky'ye, 1885'te Schlüter'e yazdığı mektuplar, kitabın ikinci baskısının sonunda vermek üzere, [Anti]-Dühring'dekiçeşitli kısımlara doğabilimsel karakterde bir dizi ekler ve notlar yazmayı tasarladığını gösteriyor. Ama Engels, başka konularla son derece meşgul olduğundan (her şeyden önce Marks'ın . Kapital'inin ikinci ve üçüncü ciltleri ile ilgili çalışması yüzünden), niyetini yerine getiremedi. Yalnızca [Anti]-Dühring'in birinci baskısının 17-18 ve 46. sayfalarına konulan iki "not" ya da "ek"in kaba bir taslağını yapabildi. Bu not, sözkonusu "notların" ikincisidir.
      "'Mekanik' Doğa Anlayışı Üzerine" başlığı, Engels tarafından Doğanın Diyalektiği''nin ikinci dosyasının içindekiler listesinde verilmiştir. Altbaşlık "46. sayfaya 2. not"; "hareketin çeşitli biçimleri ve onlarla uğraşan bilimler" bu notun başındadır. -319.
[205] A. Kekule, Die loissenschaftlichen Ziele und Leistungen der Chemie, Bonn 1878, s. 12. -319.
[206] Burada, 15 Kasım 1877 tarih ve 420 sayılı Nature'daki bir yazıya değiniliyor. Yazıda A. Kekule'nin Bonn Üniversitesi Rektörlüğünü yüklendiği zaman, 18 Ekim 1877'de yaptığı konuşmanın özeti veriliyor. Konuşma 1878'de, Kimyanın Bilimsel Amaçları ve Başarıları başlığı altında broşür halinde yayınlandı. -319.
[207] E. Haeckel, Die Perigenesis der Plastidule oder die Wellenzeugung der Lebensteilchem. Ein Versuche zur mechanischen Erklärung der elementaren Entwickelungs-Vorgänge, Berlin 1876, s. 13. -320.
[208] Lother Meyer eğrisi, elementlerin atom ağırlıkları ile atomik hacimleri arasındaki oranı gösterir. 1870'te Annalen der Chemie und Pharmacie, adlı dergide yayınlanan "Die Natur chemischen Elemente als Funktion ihrer Atomgewichte" başlıklı makalesinde konu üzerinde duran L. Meyer tarafından meydana getirilmiştir.
      Elementlerin atom ağırlıkları ile fiziksel ve kimyasal özellikleri arasındaki bağıntıyı keşfeden Rus bilgini D. İ. Men-delyef olmuştu. Mendelyef, L. Meyer'in makalesinden bir yıl önce, Mart 1869'da Rus Kimya Derneği Dergisi'nde yayınlanan "Elementlerin Özellikleri ve Atom Ağırlıklarının Bağıntısı" başlıklı makalesinde kimyasal elementlerin peryodik yasasını formüle eden ilk kişidir. Meyer de, Mendelyef'in keşfini öğrendiği zaman peryodik yasayı bulmak üzereydi. Onun yaptığı eğri, Mendelyef'in keşfettiği yasayı grafik olarak canlandırıyordu; yalnız Mendelyef'in tersine, bu eğri, yasayı dıştan ve tekyanlı terimlerle anlatıyordu. Mendelyef, çıkardığı sonuçlarda Meyer'den çok daha ileri gitti. Mendelyef, keşfettiği peryodik yasaya dayanarak, o zamanlar henüz bilinmeyen kimyasal elementlerin varlığını ve belli özelliklerini haber verdi. L. Meyer, daha sonraki çalışmalarında, peryodik yasanın doğasını anlama eksikliği gösterdi. -321.
[209] Bkz: 183 numaralı açıklayıcı not. -323.
[210] E. Haeckel, Natürliche Schöpfungsgeschicte, 4 Aufl.. Berlin 1873. s. 538, 543, 588; Anthropogenie, Leipzig 1874, s. 460, 465. 492. -323.
[211] Hegel, Felsefî Bilimler Ansiklopedisi, paragraf 99, ek. -324.
[212] Bu parça, Noten ("Notlar") diye işaretlenen ayrı bir say¬faya yazılmıştı. [Anti]-Dühring'e " 'Mekanik' Doğa Anlayışı Üzerine" başlıklı ikinci notun orijinal taslağı olabilir. -324.


Sayfa başına gidiş