DİYALEKTİK[55]
(Metafiziğin tersine, içbağıntıların bilimi olarak diyalektiğin genel niteliği geliştirilmelidir.)
O halde, diyalektiğin yasaları, doğa ve insan toplumu tarihinden çıkartılmaktadır. Çünkü bunlar, bizzat düşüncenin olduğu gibi, tarihsel gelişmenin de bu iki yönünün en genel yasalarından başka bir şey değildir. Hem bunlar, esas olarak üçe indirgenebilirler:
niceliğin niteliğe ve niteliğin niceliğe dönüşümü yasası;
karşıtların içice geçmesi yasası;
yadsımanın yadsınması yasası.
[sayfa 85]
Her üçü de, Hegel tarafından, onun idealist biçiminde, salt
düşünme yasaları olarak geliştirilmiştir: birincisi,
Mantık'ın
birinci kısmında, Varlık Öğretisinde; ikincisi, Hegel'in
Mantık'ını
bütün ikinci ve en önemli kısmını, Öz Öğretisi doldurur; üçüncüsü de tüm sistemin yapısı için temel yasadır. Yanlışlık bu düşüncelerin doğa ve tarihten çıkarılmayıp, bunların düşünce yasaları olarak doğa ve tarihe zorla yamanması gerçeğinde yatar. Tüm zoraki ve çoğu zaman tüyler ürpertici yapının kaynağı budur; evren ister istemez, kendisi ancak insan düşüncesinin evriminin belirli bir aşamasının ürünü olan bir düşünce sistemine uymak zorundadır. Olanı tersine çevirirsek, her şey pek basit bir görünüş alır, idealist felsefede son derece gizemli görünen diyalektik yasalar hemen basitleşir ve
gün gibi açık olur.
Ayrıca, Hegel'i birazcık tanıyan herkes, yüzlerce pasajda diyalektik yasaların en çarpıcı tanımlamalarını doğadan ve tarihten verebilecek güçte olduğunu da bilir.
Burada diyalektiğin elkitabını yazacak değiliz; yalnızca diyalektik yasaların doğanın gelişmesinin gerçek yasaları olduğunu, bu yüzden teorik doğabilimi için de geçerli bulunduğunu göstermek istiyoruz. Bundan dolayı bu yasaların birbirleriyle olan içbağıntısının içlerine kadar giremiyoruz.
I. Niceliğin niteliğe ve niteliğin niceliğe dönüşmesi yasası. Kendi amacımız için biz bunu, doğada, her durum için ayrı saptanmış bir biçimde, nitel değişmelerinin ancak (enerji denilen) madde ya da hareketin nicel eklemeleri ya da nicel eksilmeleri ile ifade edebiliriz.
Doğadaki bütün nicel farklılıklar, ya kimyasal bileşim farklarına, ya hareketin (enerjinin) farklı niceliklerine ya da biçimlerine, ya da hemen her zaman olduğu gibi, her ikisine birden dayanır. O halde, madde ya
[sayfa 86] da hareket artırılmadan ya da azaltılmadan, yani bu cismin niceliği değişmeden niteliğini değiştirmek mümkün değildir. Bundan dolayı, Hegel'in gizemli yasası, bu biçimde rasyonel olmakla kalmaz, aynı zamanda, oldukça da açıktır.
Cisimlerin çeşitli hal
(allotropic) ve topaklanma
(aggregat) durumlarının, çeşitli molekül gruplaşmalarına dayandıkları için, cisimlere aktarılan hareket miktarının az ya da çok oluşuna bağlı bulunduğunu belirtmeye pek gerek yoktur.
Peki ama, hareketin ya da enerji dediğimiz şeyin biçim değişimi için ne demeli? Isıyı mekanik harekete ya da mekanik hareketi ısıya çevirdiğimiz zaman, nicelik aynı kaldığı halde nitelik değişmiyor mu? Çok doğru. Ama hareketin biçim değişimi Heine'nin kusurları gibidir; herkes kendi başına erdemli olabilir, kusur işlemek için her zaman iki kişi gereklidir.
[56] Hareketin biçim değişimi her zaman en az iki cisim arasında geçen süreçtir. Bunlardan biri, hareketin bir niteliğinden (örneğin ısı) belirli bir miktar yitirirken, diğeri, hareketin bir başka niteliği biçiminde (mekanik hareket, elektrik, kimyasal ayrışma) buna tekabül eden bir miktar kazanır. Demek ki, burada, nicelik ve nitelik karşılıklı olarak birbirlerine tekabül ederler. Şimdiye kadar yalıtık (
isole) tek bir cisim içinde, hareketi, bir biçimden ötekine dönüştürmenin mümkün olduğu ortaya konamamıştır.
Burada, bizim için, şimdilik, cansız cisimler söz konusudur. Canlılar için de aynı yasa geçerlidir, ama çok karmaşık koşullar altında işler ve bizim için bugün nicel ölçüm hâlâ çoğu kez mümkün değildir.
Herhangi bir cansız cismin gittikçe daha küçük parçalara bölündüğünü tasarlarsak, önce hiç bir nitel değişim olmaz. Ama bunun bir sınırı vardır: buharlaşmada
[sayfa 87] olduğu gibi serbest durumda ayrı moleküller elde etmeyi başarırsak, bunları çoğunlukla daha küçük parçalara da ayırabiliriz, ama bu, ancak niteliğin tam bir değişimiyle mümkündür. Molekül, ayrı atomlarına ayrışır ve bu atomların moleküllerden çok ayrı özellikleri vardır. Çeşitli kimyasal elementlerden meydana gelmiş olan moleküllerde bileşik moleküllerin yerini bu elementlerin atomları ya da molekülleri alır; elementlerin moleküllerinde, çok değişik nitel etkiler yapan serbest atomlar ortaya çıkar: meydana geliş halindeki oksijenin serbest atomları, atmosfer oksijeninin molekülde birleşik atomlarının hiç bir zaman sağlayamadığı etkileri kolayca ortaya koyabilirler.
Ama molekül de, içinde bulunduğu cismin kütlesinden nitel olarak farklıdır. Bu kütleden bağımsız hareketler yapabilir ve görünüşte hareketsiz olduğu halde, örneğin ısı titreşimleri gösterir; konumunun ve komşu moleküllerle bağıntısının değişmesiyle, cismi başka, bir farklı hal ya da farklı bir topaklanma durumuna sokabilir.
O halde görünüyor ki, bölümünün salt nicel işlemi, nitel farklılıkta dönüşen bir limite sahiptir: kütle yalnız moleküllerden meydana gelir, ama molekülün atomdan farklı oluşu gibi, kütle de molekülden temelden farklı bir şeydir. Göksel ve yersel kütlelerin bilimi olarak mekaniğin, moleküllerin mekaniği olarak fizikten, atomların fiziği olarak kimyadan ayrılması bu farklılığa dayanır.
Mekanikte, nitelikler ortaya çıkmaz; en çok denge, hareket, potansiyel enerji sözkonusudur ki, bütün bunlar hareketin ölçülebilir aktarılmasına dayanır ve nicel olarak ifade olunabilirler. O halde burada nitel değişme olduğu ölçüde, bu, buna tekabül eden bir nicel değişme ile belirlenir.
[sayfa 88]
Fizikte, cisimler kimyasal bakımdan farksız ve değişmez şeyler olarak ele alınırlar; biz moleküllerin durumlarının değişiklikleri ile, ve her durumda, hiç değilse iki taraftan birinde, molekülleri harekete getiren hareketin biçiminin değişmesi ile ilgileniyoruz. Burada her değişiklik, niceliğin niteliğe dönüşümü, cisimde bulunan ya da ona iletilen şu ya da bu biçimdeki hareketin miktarının nicel değişikliğinin bir sonucudur.
"Örneğin, suyun sıcaklığı, önce, onun sıvı oluşunun bir sonucu değildir; ama sonra sıvı suyun sıcaklığının artırılması ya da azaltılması durumunda, bu molekül yapışıklığı (
cohesation)
durumunun değiştiği, suyun bir yandan buhara, öte yandan buza dönüştüğü bir nokta gelir." (Hegel,
Enzyklopadie, Gesamtausgabe, Bd.VI,s. 217.)
[57]
Bunun gibi, bir elektrik ampulünün platin telini kor haline getirmek için belirli bir asgarî elektrik kuvveti gereklidir. Her metalin bir korlaşma ve ergime sıcaklığı vardır; gerekli sıcaklığı meydana getirecek araçlara sahip olduğumuz zaman, her sıvının verilen bir basınçta, belirli bir donma ve kaynama noktası vardır. Son olarak, her gazın, basınç ve soğutma ile sıvılaşacağı bir kritik noktası vardır. Kısacası, fiziksel sabitler
(constants), çoğunlukla hareketin nicel olarak artırılmasının ya da azaltılmasının ilgili cismin durumunda nitel değişiklik sağladığı, yani niceliğin niteliğe dönüştüğü düğüm noktalarının tanımlanmalarından başka bir şey değildir.
Bununla birlikte, Hegel tarafından keşfedilen doğa yasasının en önemli zaferlerini kutladığı alan kimyadır. Kimya, cisimlerin, değişen bir nicelik bileşimi sonucu, nitelik değişikliklerinin bilimi olarak tanımlanabilir. Bunu Hegel de biliyordu
(Logik, Gesamtausgabe, III, s. 433).
[58] Oksijende olduğu gibi, iki atom yerine üç
[sayfa 89] atom bir molekül halinde birleşirse, koku ve tepki bakımından normal oksijenden oldukça farklı olan ozonu elde ederiz. Ve ayrıca, oksijenin nitrojen ya da sülfür ile bileştiği ve bunların herbirinin nitelik bakımından ötekilerden farklı bir madde ortaya çıkardığı çeşitli oranlar! Güldürücü gaz (nitrojen monoksit, N
2O), nitrik anhidritinden (nitrojen pentoksit, N
2O
s) ne kadar farklıdır! Birincisi gaz, ikincisi normal sıcaklıkta katı kristal bir maddedir. Ve bileşim bakımından bütün fark, ikincisinin birincisinden beş kat fazla oksijen içermesi, ikisinin arasında fazladan nitrojenin üç oksidi daha bulunmasıdır (NO, N
2O
s, NO
2) ki, bunların herbiri öteki ikisinden ve birbirlerinden nitel olarak farklıdırlar. Bu, karbon bileşiklerinin, özellikle daha basit hidrokarbonların homolog dizilerinde çok daha fazla göze çarpıcıdır. Normal parafinlerden en düşüğü metan, CH
4'tür. Burada, karbon atomunun dört halkası, dört hidrojen atomu ile doyurulmuştur. İkincisi olan etan, C
2H
6, birbirine bağlı iki karbon atomuna sahiptir ve altı serbest halka altı hidrojen atomu ile doyurulmuştur. Böylece, C
3H
8, C
4H
10 vb. ile sürüp gider. Bu sürüp gitme, C
uH
2n+2, cebir formülüne göre olduğu için, her CH
2 eklenişinde, bir öncekinden nitelik bakımından farklı bir madde meydana gelir. Bu dizinin en alttaki üç öğesi gazdır, bilinen en yükseği olan heksadekan, C,
6H
34, kaynama noktası 278 santigrat derece olan katı bir cisimdir. Parafinlerden çıkan (teorik olarak), C
nH
2n+2, formüllü primer alkoller dizisi, tek bazlı yağ asitlerine (formülü C
nH
2nO
2) ait diziler için de aynı şeyler sözkonusudur. C
3H
6'nın nicel ilâvesiyle, nasıl bir nitel farklılığın meydana geleceğini, etil alkolü, C
2H
6O'ya, herhangi bir başka alkol katmaksızın içilebilir bir biçimde kullanarak, bir başka seferde aynı etil alkole asıl yapısını çok kötü zararlı alkolün meydana getirdiği amil
[sayfa 90] alkol, C
5H
12O'dan çok az bir miktar katarak kullandığımızdaki deneyle öğrenebiliriz. Ertesi sabah başımızın ağrısı bunu bize mutlaka anlatır. Hatta denebilir ki sarhoşluk ve "ertesi sabah" mahmurluğu da bir yandan etil alkolün, öte yandan bu eklenen C
3H
6'nın nicelikten niteliğe dönüşümüdür.
Bu dizilerde Hegel yasası, şimdi karşımıza başka bir biçimde çıkıyor. Dizinin ilk öğeleri atomların ancak bir tek karşılıklı düzenlenmesine izin veriyor. Ama bir moleküle bağlı atomların sayısı her dizi için belirli bir sabit çokluğa ulaşınca, moleküldeki atomların gruplaşması birden fazla yoldan olabilir. O halde, molekülde eşit sayıda C, H, O atomları bulunan iki ya da daha çok izomerli maddeler ortaya çıkabilir. Ama gene de bunlar, nitelik bakımından farklıdır. Dizinin her öğesi için böyle izomerlerden ne kadarının mümkün olduğunu da hesaplayabiliriz. Parafin dizisinde C
4Hı
0 için iki, C
5Hı
2 için üçtür; daha yukarı öğelerde olması mümkün izomerlerin sayısı çok hızlı yükselir. Dolayısıyla, bu tür nitelik olarak birbirlerinden farklı izomerlerin var olup olamayacaklarını ve, tanıtlandığı kadarıyla, fiilen varoluşlarını belirleyen gene molekül içindeki atomların nicel sayısı olmaktadır.
Dahası var. Bu dizilerin herbirinde bizce bilinen maddelerin benzeşimlerinden, dizilerin henüz bilinmeyen öğelerinin fiziksel nitelikleri ile ilgili sonuçlar çıkarılabilir, hiç değilse bilinenleri hemen izleyen öğeler için onların özelliklerini, kaynama noktasını vb. kesinliğe yakın biçimde önceden söyleyebiliriz.
Son olarak, Hegel yasası, yalnız bileşik maddeler için değil, kimyasal elementler için de geçerlidir. Biliyoruz ki, "elementlerin kimyasal özellikleri atom ağırlıklarının peryodik bir fonksiyonudur" (Roscoe-Schorlemmer,
Ausführliches Lehrbuch der Chemie, II. Bd., s. 823),
[59] [sayfa 91] bu yüzden nitelikleri de atom ağırlıklarının niceliği ile saptanır. Ve bunun sınanması çok parlak bir biçimde yapılmıştır. Mendelyef, birbirine yakın elementlerin atom ağırlıklarına göre, meydana gelen dizilerinde yeni elementlerin keşfedilebileceğini gösteren çeşitli boşluklar bulunduğunu tanıtlamıştır. Alüminyumla başlayan dizide bunu izlediği için, onun eka-alüminyum dediği, bu bilinmeyen elementlerden birini, o genel kimyasal özelliklerine göre önceden tanımlıyordu ve onun atom hacmini söyleyebildiği gibi, özgül ağırlığını ve atom ağırlığını da önceden aşağı yukarı kestiriyordu. Birkaç yıl sonra Lecoq de Boisbaudran bu elementi gerçekten keşfetti ve Mendelyef in öngörüleri pek az yanılmalarla doğru çıktı. Eka-alüminyum, galyumda gerçekleştirilmişti (aynı yapıt, s. 828).
[60] Mendelyef, Hegel’in niceliğin niteliğe dönüşmesi yasasını —bilinçsizce— uygulayarak, bilimsel bir maharet göstermeyi başardı, ki bunu, o zamana dek bilinmeyen Neptün gezegeninin yörüngesini hesap etmiş olan Le Verrier'in başarısıyla aynı kefeye koymak fazla cüretkârlık sayılmaz.
İnsan toplumunun tarihinde olduğu gibi biyolojide de aynı yasa her adımda geçerliliğini sürdürüyor, ama biz, burada, nicelikler tıpatıp ölçülebilir ve izlenebilir durumda olduğu için, kesin bilimlerden alman örnekler üzerinde duracağız.
Belki de şimdiye kadar, niceliğin niteliğe dönüşmesini gizemcilik ve anlaşılmaz bir transandantalizm diye haykıran aynı baylar, şimdi de bunun gerçekten apaçık, basit, sıradan bir şey olduğunu, uzun süreden beri bunu kullandıklarını ve yeni bir şey öğretmediğini haykıracaklardır. Ama doğa, toplum ve düşünce gelişmesinin genel bir yasasını her yerde geçerli olan biçimi içinde ilk kez formüle etmiş olmak, her zaman
[sayfa 92] için dünya tarihi bakımından önemli bir eylem olarak kalacaktır. Eğer bu baylar yıllardır ne yaptıklarını bilmeden nicelik ile niteliği birbirine dönüştürmüşlerse, Moliere'in hiç farkına varmadan yaşamı boyunca nesir konuşmuş olan Monsieur Jourdain'i ile kendilerini teselli etmelidirler.
[61] [sayfa 93]
Açıklayıcı Notlar
[55] Elyazmasmın birinci sayfasında makalenin başlığı buydu. Beşinci ve dokuzuncu sayfalarda "Diyalektik Yasaları" sözleri üst kenarlara yazılmıştır. Makale tamamlanmamıştır. Yazılış tarihi 1879'dur, ama o yılın Eylülünden önce olamaz (Roscoe ve Schorlemmer'in
Ausführliches Lehrbuch der Chemie kitabı nın ikinci cildinin sonunu aynen veriyor; bu kitabın ikinci kısmı 1879'da yayınlanmıştı, ama skandiumun keşfinden sözedilmiyor. Oysa Engels, eğer skandiumun keşfedildiği 1879 yılın dan sonra makaleyi yazmış olsaydı, galyumun keşfiyle bunun arasında ilişki kurmayı ihmal edemezdi). -85.
[56] H. Heine, "
Über den Denunzianten. Eine Vorrede zum dritten Theile des Salons", Hamburg 1837, s. 15. -87.
[57] Hegel,
Felsefî Bilimler Ansiklopedisi, paragraf 108, ek. Engels,
Doğanın Diyalektiği için şu baskıyı kullandı: G. W, F. Hegel,
Werke, Bd. VI, 2. Aufl., Berlin 1843, s. 217. -89.
[58] Hegel,
Wissenschaft der Logik ("Mantık Bilimi"), kitap I. bölüm III. "Ölçü oranlarının hareketsiz çizgilerinin örnekleri üzerine gözlem;
natura non facit saltum". Engels
Doğanın Diyalektiği üzerinde çalışırken şu baskıyı kullandı: G. W. .F. Hegel,
Werke, Bd. III, 2. Aufl., Berlin 1841, s. 433. -89.
[59] H. E. Roscoe und C. Schorlemmer.
Ausführliches Lehrbuch der Chemie, Bd. II, Braunschweig 1879, s. 823. -92.
[60] Peryodik yasa 1869'da D. I. Mendelyef tarafından bulundu. 1870-71'de Mendelyef peryodik sistemin birkaç kayıp sayılarının ayrıntılı bir tanımını verdi. Bu elementlerin belirlenmesi için Sanskrit sayılarının ("
eka" — "bir" gibi) kullanılmasını, aynı grubun eksik elemanlarının izleyeceği bir önceki bilinen elementin adı ile bağlantı kurulmasını önerdi. Mendelyef'in önceden tahmin ettiği ilk element — sistem içersinde alüminyum ile indiyum arasında bulunan ve onun tarafından eka alüminyum olarak adlandırılan galyum 1875'te keşfedildi. -92.
[61] Le bourgeois Gentilhomme adlı komedide. -93.