JAPON İSTİLASINA KARŞI DİRENME İÇİN
I. İKİ SİYASET II. İKİ TEDBİR DİZİSİ III. İKİ İHTİMAL
IV. SONUÇ
MİLLETİN BÜTÜN GÜÇLERİNİN DİRENME SAVAŞİNDA ZAFER YOLUNDA
LİBERALİZMLE MÜCADELE EDELİM
GUOMİNDANG-KOMÜNİST İŞBİRLİĞİNİN
İNGİLİZ GAZETECİSİ JAMES BERTRAM'LA MÜLAKAT
SAVAŞ DURUMU VE ÇIKARDIĞIMIZ DERSLER
DİRENME SAVAŞINDA SEKİZİNCİ YOL ORDUSU
DİRENME SAVAŞINDA TESLİMİYETÇİLİK
DEMOKRASİ VE DİRENME SAVAŞI
ŞANGHAY VE TAYYUAN'IN DÜŞMESİNDEN SONRA
I. BUGÜNKÜ DURUM KISMİ DİRENME SAVAŞINDAN
II. HEM PARTİ İÇİNDE HEM DE BÜTÜN ÜLKEDE
Bütün Ülkede, Millî Teslimiyetçiliğe Karşı Çıkalım
Sınıf Teslimiyetçiliği ve Millî Teslimiyetçilik Arasındaki İlişki
ŞENSİ-KANSU-NİNGSİA SINIR BÖLGESİ HÜKÜMETİNİN
JAPONYA'YA KARŞI GERİLLA SAVAŞINDA STRATEJİ MESELELERİ
UZUN SÜRELİ SAVAŞ ÜZERİNE
ÇİN KOMÜNİST PARTİSİNİN MİLLÎ SAVAŞTAKİ ROLÜ[6*]
YURTSEVERLİK VE ENTERNASYONALİZM
KOMÜNİSTLER MİLLÎ SAVAŞTA ÖRNEK OLMALIDIRLAR
BÜTÜN MİLLETİ BİRLEŞTİRELİM VE MİLLETİN
KOMÜNİST PARTİSİNİ GENİŞLETELİM VE PARTİYE
HEM BİRLEŞİK CEPHEYİ HEM DE PARTİNİN
DURUMU BİR BÜTÜN OLARAK ELE ALALIM
KADRO SİYASETİ
PARTİ DİSİPLİNİ PARTİ DEMOKRASİSİ
PARTİMİZ KENDİNİ İKİ CEPHEDE
İKİ CEPHEDE VERİLEN BUGÜNKÜ MÜCADELE
İNCELEME
BİRLİK VE ZAFER
BİRLEŞİK CEPHE İÇİNDE BAĞIMSIZLIK VE İNSİYATİF MESELESİ[7*]
MİLLİ MÜCADELE İLE SINIF MÜCADELESİ ARASINDAKİ ÖZDEŞLİK
"HER ŞEY BİRLEŞİK CEPHE YOLUYLA" ANLAYIŞI YANLIŞTIR
SAVAŞ VE STRATEJİ MESELELERİ[8*]
II. GUOMİNDANG'IN SAVAŞ TARİHİ
III. ÇİN KOMÜNİST PARTİSİNİN SAVAŞ TARİHİ
IV. İÇ SAVAŞTA VE MİLLÎ SAVAŞTA PARTİNİN ASKERİ
V. JAPONYA'YA KARŞI GERİLLA SAVAŞININ STRATEJİK ROLÜ
VI. ASKERÎ MESELELERİN İNCELENMESİNE BÜYÜK ÖNEM VERELİM
4 MAYIS HAREKETİ[9*]
Mayıs 1939
GENÇLİK HAREKETİNİN YÖNÜ[10*]
TESLİMİYETÇİ FAALİYETLERE KARŞI ÇIKALIM
GERİCİLER CEZALANDIRILMALIDIR[11*]
YENİ ULUSLARARASI DURUM HAKKINDA
MERKEZÎ HABER AJANSINDAN, SAO TANG PAO VE
SOVYETLER BİRLİĞİ İLE
KOMÜNİST'İ SUNARKEN
ŞİMDİKİ DURUM VE PARTİNİN GÖREVLERİ[12*]
ÇOK SAYIDA AYDINI[92] SAFLARIMIZA KAZANALIM[13*]
ÇİN DEVRİMİ VE ÇİN KOMÜNİST PARTİSİ[14*]
1. ÇİN MİLLETİ 2. ESKİ FEODAL TOPLUM 3. BUGÜNKÜ SÖMÜRGE, YARI-SÖMÜRGE VE
İKİNCİ BÖLÜM
2. ÇİN DEVRİMİNİN HEDEFLERİ 3. ÇİN DEVRİMİNİN GÖREVLERİ
4. ÇİN DEVRİMİNİN İTİCİ GÜÇLERİ
1. Toprak Ağası Sınıfı 2. Burjuvazi
3. Küçük Burjuvazinin Köylülük Dışındaki Diğer Kesimleri
4. Köylülük
5. Proletarya
6. Başıboşlar
5. ÇİN DEVRİMİNİN NİTELİĞİ 6. ÇİN DEVRİMİNİN UZUN VADELİ GELİŞME YÖNÜ 7. ÇİN DEVRİMİNİN VE ÇİN KOMÜNİST PARTİSİNİN İKİ YÖNLÜ GÖREVİ ÇİN HALKININ DOSTU STALİN
NORMAN BETHUNE'UN ANISINA
SİYASETLER, TEDBİRLER VE İHTİMALLER[1*]
23 Temmuz 1937
Yurttaşlar! Peyping[2*] ve Tienzin tehlikededir! Kuzey Çin tehlikededir! Çin milleti tehlikededir! Tek çıkar yol bütün milletin vereceği bir direnme savaşıdır. İstilacı Japon ordularına karşı derhal ve kararlı bir direnişe geçilmesini ve bütün acil durumları karşılamak üzere derhal hazırlıklara girişilmesini istiyoruz. Milletin her ferdi, Japon saldırganlarına boyun eğerek onlarla barış içinde yaşayabilme yolunda her türlü düşünceyi derhal terk etmelidir. Yurttaşlar! Feng Çihan'ın birliklerinin kahramanca direnişini alkışlamalı ve desteklemeliyiz. Anayurdu ölünceye kadar savunacaklarını bildiren Kuzey Çin'in mahallî yöneticilerinin açıklamalarını alkışlamalı ve desteklemeliyiz. General Sung Çehyuan'ın bütün 29. Orduyu[2] derhal seferber ederek [sayfa 9] savaşmak üzere cepheye göndermesini istiyoruz. Nanking'deki Merkezî Hükümetten şunları istiyoruz: 29. Orduya gereken yardım yapılsın. Kitleler arasındaki yurtsever hareketlere konulan yasak derhal kaldırılsın ve halkın bütün şevkiyle silahlı direnişe katılması engellenmesin. Ülkenin bütün kara, deniz ve hava kuvvetleri derhal harekete geçirilmek üzere seferber edilsin. Çin'deki bütün gizli hainlerin ve Japon ajanlarının derhal kökü kazınsın ki, cephe gerimiz de sağlamlaştırılsın. Bütün ülke halkını, Japonya'ya karşı bu kutsal meşru müdafaa savaşına vargücüyle katılmaya çağırıyoruz. Şiarlarımız: Peyping'i, Tienzin'i ve Kuzey Çin'i silahla savunalım! Anayurdu kanımızın son damlasına kadar savunalım! Bütün ülke halkı, hükümet ve silahlı kuvvetler birleşsin ve millî birleşik cepheyi, Japon saldırısına karşı direnişimizin Çin Şeddi olarak inşa edelim! [sayfa 10] Guomindang ve Komünist Partisi sıkı bir işbirliği yapsın ve Japon saldırganlarının yeni saldırılarına karşı dirensin! Japon saldırganlarını Çin'den kovalım!
Çan Kay-şek 17 Temmuzda Luşan'da bir demeç verdi. Bir direnme savaşına hazırlanmak için siyaset ortaya koyan bu açıklama, Guomindang'ın dış siyaset meseleleri hakkında yıllardan beri yaptığı ilk doğru açıklamadır ve dolayısıyla, bizce olduğu kadar bütün yurttaşlarca da memnunlukla karşılanmıştır. Açıklama, Lukuçiao Olayının halledilmesi için dört şart sıralıyordu:
Şimdi elimizde, Lukuçiao Olayı üzerine biri Komünist Partisinin, diğeri Guomindang'ın olmak üzere iki tarihî siyasî açıklama var. Ortak noktaları şudur: Her ikisi de kararlı bir direnme savaşından yanalar ve uzlaşmaya ve tavizlere karşı çıkıyorlar.
Bu, Japon istilası karşısında izlenecek siyasetlerden biridir, doğru olan siyasettir.
Ama bir başka siyasetin benimsenmesi de mümkündür. Geçtiğimiz aylarda, Peyping ve Tienzin'deki hainler ve Japon taraftarı unsurlar çok faaldiler. Mahallî yöneticilerin, Japonya' nın taleplerini kabul etmeleri için çalışıyorlardı. Kararlı silahlı [sayfa 11] direnme siyasetini baltalamaya çalışıyorlar ve uzlaşmayı ve tavizler vermeyi savunuyorlardı. Bunlar son derece tehlikeli işaretlerdir.
Taviz ve uzlaşma siyaseti, kararlı silahlı direnme siyasetine taban tabana zıttır. Durum hızla tersine çevrilmediği takdirde, Peyping, Tienzin ve Kuzey Çin'in bütünü düşmanın eline geçecek ve bütün ülke ciddi bir tehlikeyle karşılaşacaktır. Herkes tetikte olmalıdır.
29. Ordunun yurtsever subay ve erleri, birleşin! Uzlaşmacılığa ve tavizciliğe karşı çıkın ve kararlı bir silahlı direnme yürütün!
Peyping, Tjenzin ve Kuzey Çin'in yurtseverleri, birleşin! Uzlaşmacılığa ve tavizciliğe karşı çıkın ve kararlı silahlı direnişe girişin!
Ülkenin her yanındaki yurtseverler, birleşin! Uzlaşmacılığa ve tavizciliğe karşı çıkın ve kararlı silahlı direnişi destekleyin!
Çan Kay-şek ve Guomindang'ın bütün yurtsever üyeleri! Siyasetinize sıkı sıkıya bağlı kalacağınızı, verdiğiniz sözleri tutacağınızı, uzlaşmacılığa ve tavizciliğe karşı çıkacağınızı, kararlı bir silahlı direnme yürüteceğinizi ve böylelikle düşmanın saldırılarına bilfiil mukabele edeceğinizi ümit ederiz.
Kızıl Ordu dâhil, ülkedeki bütün silahlı kuvvetler, Çan Kay-şek'in demecini destekleyip, uzlaşmacılığa ve tavizciliğe karşı çıkın ve kararlı silahlı direnişi yürütün!
Biz Komünistler, kendi bildirimizi canla başla ve inançla uyguluyoruz ve aynı zamanda Çan Kay-şek'in demecini de kararlılıkla destekliyoruz; Guomindang üyeleri ve bütün vatandaşlarımızla birlikte anavatanı kanımızın son damlasına kadar savunmaya hazırız; kararsızlığa, bocalamaya, uzlaşmaya ve tavizlere karşıyız ve kararlı silahlı direnişi yürüteceğiz.
Kararlı silahlı direnme siyasetinin amacına ulaşması için bütün bir tedbirler dizisi gerekir.
Nedir bunlar? Bunların başlıcaları şunlardır:
1. Bütün ülkenin silahlı kuvvetlerini seferber edelim. Kara, deniz ve hava kuvvetleri, Merkezî Ordu, mahallî birlikler ve
Kızıl Ordu da dâhil olmak üzere iki milyonu aşkın silahlı kuvvetlerimizi seferber edelim ve asayişi korumak için bazı kuvvetleri [sayfa 12] geride bırakırken, ana kuvvetleri millî savunma hatlarına derhal gönderelim. Çeşitli cephelerde komutayı millî menfaatlere sadık generallere verelim. Stratejiyi kararlaştırmak ve askerî harekâtlarda amaç birliğine ulaşmak için bir millî savunma toplantısı düzenleyelim. Subaylarla erler ve ordu ile halk arasında birliği sağlamak için ordudaki siyasî çalışmayı gözden geçirelim. Gerilla savaşının, stratejik görevin bir parçası olması gerektiği ilkesini yerleştirelim ve gerilla savaşı ile düzenli savaş arasında gerekli uyumu sağlayalım. Hainleri ordudan temizleyelim. Yeterli sayıda ihtiyat askeri toplayalım ve bunları cephe hizmeti için eğitelim. Silahlı kuvvetlerin teçhizat ve levazımını yenileyelim. Bunlarla ilgili askerî planlar, kararlı silahlı direnme genel siyasetine uygun bir şekilde yapılmalıdır. Çin'in çok askeri vardır, fakat bu planlar uygulanmazsa düşmanı yenmek mümkün olmayacaktır. Bununla beraber, eğer siyasî ve maddî etkenler birleştirilirse, silahlı kuvvetlerimiz Doğu Asya'da eşsiz olacaktır.
2. Bütün halkı seferber edelim. Yurtsever hareketler üzerindeki yasak kaldırılsın, siyasî mahkûmlar serbest bırakılsın. "Cumhuriyeti Tehlikeye Sokan Eylemler Hakkında Olağanüstü Durum Kararnamesi"[3] ve "Basın Sansür Yönetmeliği"[4] iptal edilsin, mevcut yurtsever örgütlerin meşruluğu tanınsın, bu örgütleri işçiler, köylüler, işadamları ve aydınlar arasında genişletelim, kendini savunmak ve orduyu desteklemek için halkı silahlandıralım. Tek kelimeyle söylersek, halka yurtseverliğini ortaya koyma hürriyeti verilsin. Halkın ve ordunun birleşik gücü Japon emperyalizmine öldürücü bir darbe indirecektir. Şüphesiz, bir millî savaşta bütün halk kitlelerine dayanmadan zafer kazanmak mümkün değildir. Habeşistan'ın düşüşü, bizlere bir ihtar olsun.[5] Kararlı bir direnme savaşı vermede samimi olan hiç kimse bu noktayı ihmal edemez.
3. Yönetim cihazını iyileştirelim. Bütün siyasî partilerin ve grupların temsilcileri ve halk önderleri, devlet işlerini birlikte yönetmek üzere hükümette yer alsın, hükümetteki gizli Japon taraftarı unsurlar ve hainler temizlensin ve böylece hükümet halkla yekvücut olsun. Japonya'ya karşı direnme, sadece birkaç kişiyle gerçekleştirilemeyecek muazzam bir görevdir. Bunu kendi tekellerinde tutmakta ısrar edenler sadece yüzlerine gözlerine bulaştıracaklardır. Hükümet gerçek bir millî savunma hükümeti olacaksa, mutlaka halka dayanmalı ve demokratik merkeziyetçiliği uygulamalıdır. Aynı zamanda hem demokratik [sayfa 13] hem de merkeziyetçi olmalıdır; en güçlü hükümet böyle bir hükümettir. Millî meclis, halkın gerçek temsilcisi olmalı, en yüksek yetki organı olmalı, devletin önemli siyasetlerini tespit etmeli ve Japonya'ya karşı direnmek ve milleti kurtarmak için siyaset ve planları kararlaştırmalıdır.
4. Japon aleyhtarı bir dış siyaset benimseyelim. Japon emperyalistlerine hiç bir avantaj ya da imkân tanımayalım, tersine mallarına el koyalım, borçlarını reddedelim, uşaklarını temizleyelim ve casuslarını sürelim. Japonya'ya karşı direnmede en güvenilir, en güçlü ve Çin'e en çok yardım edebilecek ülke olan Sovyetler Birliği ile derhal askerî ve siyasî ittifak yapalım ve Sovyetler Birliği ile sıkı sıkıya birlik olalım. İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa'nın, Japonya'ya karşı direnişimize dostluklarını kazanalım ve toprak bütünlüğümüzde ya da egemenlik haklarımızda bir kayba yol açmamak şartıyla, yardımlarını sağlayalım. Japon saldırganlarını yenmek için esas olarak kendi gücümüze dayanmalıyız; fakat dış yardımdan vazgeçilemez ve kendimizi tecrit eden bir siyaset sadece düşmanın işine yarar.
5. Halkın geçim şartlarını düzeltmek için bir program ilan edelim ve derhal uygulamaya başlayalım. Aşağıdaki asgarî noktalardan başlayalım: Aşırı vergiler ve çeşitli harçlar kaldırılsın, toprak kirası azaltılsın, tefecilik kısıtlansın, işçilerin ücretleri artırılsın, askerlerin ve küçük rütbeli subayların geçim şartlan düzeltilsin, büro memurlarının geçim şartlan düzeltilsin ve tabiî afet kurbanlarına yardım yapılsın. Bu tedbirler bazı kişilerin iddia ettiği gibi, ülkenin maliyesinde karışıklık yaratmayacak, tam tersine halkın satın alma gücünü artıracak ve. ticarî ve malî şartların düzelmesine yol açacaktır. Bunlar Japonya'ya karşı direnmek ve hükümetin temellerini pekiştirmek için gücümüzü son derecede artıracaktır.
6. Eğitimi, millî savunma için yapalım. Mevcut eğitim siyasetinde ve sisteminde köklü bir reform yapalım. Acil olmayan bütün projeler ve rasyonel olmayan bütün tedbirler bırakılmalıdır. Gazeteler, kitaplar ve dergiler, filmler, temsiller, edebiyat ve sanat, tümüyle millî savunmaya hizmet etmelidir. İhanet propagandası yasaklanmalıdır.
7. Japonya'ya karşı direnmeye hizmet eden malî ve iktisadî siyasetler benimseyelim. Malî siyaset, parası olanların paraları ile katkıda bulunmaları, Japon emperyalistlerinin ve Çinli hainlerin mülklerine el konulması ilkesine ve iktisadî siyaset [sayfa 14] de Japon mallarının boykot edilmesi, yerli ürünlerin teşvik edilmesi ilkesine dayanmalıdır - her şey Japonya'ya karşı direnişe hizmet etmelidir. Malî sıkıntı yanlış tedbirlerin ürünüdür ve halkın çıkarlarına hizmet eden bu çeşit yeni siyasetlerin benimsenmesi ile kesinlikle giderilebilir. Bu kadar geniş bir toprağa ve bu kadar muazzam bir nüfusa sahip olan bir ülkenin malî ve iktisadî bakımdan aciz olduğunu söylemek tamamen saçmadır.
8. Millî Birleşik Cepheyi sağlam Çin Şeddimiz olarak inşa etmek için bütün Çin halkını, hükümeti ve silahlı kuvvetleri birleştirelim. Silahlı direnme siyasetinin ve yukarıdaki tedbirlerin uygulanması bu birleşik cepheye bağlıdır. Burada tayin edici nokta, Guomindang ve Komünist Partisi arasındaki yakın işbirliğidir. Hükümet, askerî birlikler, bütün siyasî partiler ve bütün halk, iki parti arasındaki böyle bir işbirliği temeli üzerinde birleşsin. "Millî buhranı göğüslemek için samimi birlik" sloganı güzel sözler olarak kalmamalı, iyi işlerle ortaya konulmalıdır. Birlik samimi olmalıdır; riyakârlık bir işe yaramayacaktır. Devlet işleri daha geniş görüşlülükle ve daha itinalı bir şekilde yürütülmelidir. Küçük bezirgânlıklar, bayağı hileler, bürokrasi ve Ah Kuculuğun[6] kesinlikle hiç bir yararı yoktur. Bunlar düşman karşısında bize hiç bir fayda sağlamaz ve kendi yurttaşlarımıza uygulanması sadece gülünçtür. Her şeyde temel ve tali ilkeler vardır ve tali ilkeler temel ilkelere tabidir. Yurttaşlarımız meseleleri temel ilkeler ışığı altında dikkatle düşünmelidir, çünkü ancak böylelikle kendi fikirlerini ve eylemlerini doğru bir şekilde yönlendirebilirler. Bugün birlik için samimi arzu duymaya başlamamış olan kişi, kendi başına kaldığında vicdanını dinlemeli ve kimse onu suçlamıyorsa bile utanç duymalıdır.
Kararlı silahlı direnme için yukarıda açıklanan tedbirler dizisine Sekiz Maddelik Program adı verilebilir.
Kararlı silahlı direnme siyaseti, bu tedbirler dizisi ile birlikte yürütülmelidir, aksi takdirde zafer hiç bir zaman kazanılamayacak, Çin'e karşı Japon saldırısı durdurulamayacaktır. Çin, Japonya ile başa çıkamayacak ve Habeşistan'ın akıbetine uğramaktan kurtulamayacaktır.
Kararlı silahlı direnme siyasetinde samimi olan herkes bu tedbirler dizisini uygulamalıdır. Ve bu tedbirler dizisini kabul edip etmemek ve uygulayıp uygulamamak, kararlı silahlı direnme konusunda samimi olup olmamayı gösterir. [sayfa 15]
Bu tedbirler dizisine her konuda zıt olan bir başka tedbirler dizisi daha vardır.
Silahlı kuvvetlerin topyekûn seferber edilmesi yerine hareketsizlik ve çekilme.
Halka hürriyet yerine baskı.
Demokratik merkeziyetçiliğe dayanan bir millî savunma hükümeti yerine bürokratların, kompradorların ve büyük toprak ağalarının zorba hükümeti.
Japonya'ya karşı direnme yerine ona yaltaklanma şeklindeki bir dış siyaset.
Halkın geçim şartlarının düzeltilmesi yerine acı altında inlemelerine ve Japonya'ya karşı direnmede güçsüz kalmalarına yol açan sürekli gasplar.
Millî savunma için eğitim yerine millî esaret için eğitim.
Japonya'ya karşı direnme için malî ve iktisadî siyasetler yerine kendi ülkemizden ziyade düşmana yarayan, aynı eski hatta daha da kötü, malî ve iktisadî siyasetler.
Japonya'ya Karşı Millî Birleşik Cepheyi Çin Şeddimiz olarak inşa etmek yerine onu yıkmak; ya da habire birlikten söz edip birliği geliştirmek için hiç bir şey yapmamak.
Tedbirler siyasetten çıkar. Eğer siyaset, direnmeme siyaseti ise bütün tedbirler bu siyaseti yansıtacaktır; son altı yıl bize bu dersi öğretti. Eğer siyaset, kararlı silahlı direnme ise, uygun tedbirleri -Sekiz Maddelik Programı- uygulamak zorunludur.
Birinci siyaseti izleyelim ve birinci tedbirler dizisini benimseyelim, sonuç kesinlikle Japon emperyalizminin kovulması ve Çin'in kurtuluşunun sağlanması olacaktır. Bu konuda hâlâ herhangi bir şüphe olabilir mi? Kanımca olamaz.
İkinci siyaseti izleyelim ve ikinci tedbirler dizisini benimseyelim, sonuç kesinlikle, Çin'in Japon emperyalistleri tarafından işgal edilmesi ve Çin halkının köle ve yük hayvanları haline gelmesi olacaktır. Bu konuda hâlâ herhangi bir şüphe olabilir mi? Gene, kanımca olamaz. [sayfa 16]
İkinci siyasete karşı çıkmak, ikinci tedbirler dizisini reddetmek ve ikinci sonucu önlemek şarttır.
Guomindang'ın tüm yurtsever üyeleri ve Komünist Partisinin tüm üyeleri, birleşin ve birinci siyaseti sebatla uygulayın, birinci tedbirler dizisini benimseyin ve birinci sonuç için mücadele edin; ikinci siyasete kararlılıkla karşı çıkın, ikinci tedbirler dizisini reddedin ve ikinci sonucu önleyin.
Tüm yurtseverler, yurtsever askerler ve yurtsever partiler ve gruplar yekvücut halinde birleşin ve birinci siyaseti sebatla uygulayın, birinci tedbirler dizisini benimseyin ve birinci sonuç için mücadele edin; ikinci siyasete sebatla karşı çıkın, ikinci tedbirler dizisini reddedin ve ikinci sonucu önleyin.
Yaşasın millî devrimci savaş!
Yaşasın Çin milletinin kurtuluşu!
SEFERBER EDİLMESİ İÇİN[3*]
25 Ağustos 1937
A. 7 Temmuz Lukuçiao Olayı, Çin Şeddinin güneyinde kalan Çin topraklanılın Japon emperyalistleri tarafından tamamen istilasının başlangıcıdır. Çin birliklerinin Lukuçiao'da giriştiği çarpışma, Çin'in ülke çapındaki Direnme Savaşının başlangıcıdır. Aralıksız Japon saldırıları, halkın kararlı mücadelesi, millî burjuvazinin direnme eğilimi. Komünist Partisinin bir millî birleşik cephe siyasetini hararetli bir şekilde savunup sıkı sıkıya uygulaması ve bu siyasetin ülke çapında kazandığı destek - bütün bunlar, Çin yöneticilerini, 18 Eylül 1931 Olayından beri izledikleri direnmeme siyasetini değiştirmeye, Lukuçiao Olayından itibaren direnme siyasetini benimsemeye zorlamış ve Çin devriminin 9 Aralık Hareketinden[7] sonra ulaştığı aşamayı, yani iç savaşı sona erdirme ve direnme için hazırlanma aşamasından geçerek fiilen direnme aşamasına doğru gelişmesine yol açmıştır. Sian Olayı ve Guomindang Merkez Yürütme Komitesi Üçüncü Genel Oturumu ile, Guomindang'ın siyasetinde görülen ilk değişiklikler,- Çan Kay-şek'in Japonya'ya karşı direnme konusundaki Luşan beyanatı ve millî savunma konusundaki tedbirlerinin birçoğu övgüye layıktır. Kara ve hava kuvvetleri olsun, mahallî silahlı birlikler olsun, cephedeki birliklerin hepsi cesaretle savaştılar ve Çin [sayfa 19] milletinin kahramanlık ruhunu ortaya koydular. Çin Komünist Partisi, yurtsever birliklerimizi ve Çin'in her yanındaki yurttaşlarımızı millî devrim adına hararetle selamlar.
B. Fakat öte yandan Guomindang yöneticileri 7 Temmuz Lukuçiao Olayından sonra bile, uzlaşarak ve tavizler vererek,[8] yurtsever birliklerin şevkini kırarak ve yurtsever halkın millî kurtuluş hareketini yasaklayarak 18 Eylül Olayından beri izledikleri yanlış siyaseti sürdürmektedirler. Peyping ve Tienzin'i ele geçiren Japon emperyalizmi, hiç şüphesiz, kendi vahşi askerî gücüne dayanırken, aynı zamanda Alman ve İtalyan emperyalizminden de destek alarak ve İngiliz emperyalizminin bocalamaları ile Guomindang'ın geniş emekçi halk kitlelerine yabancılaşmasından yararlanarak geniş çapta saldırı siyaseti izleyerek ilerleyecek, önceden tasarlanmış savaş planının ikinci ve üçüncü adımlarını atacak ve bütün Kuzey Çin'e ve diğer bölgelere karşı şiddetli saldırılara geçecektir. Savaşın alevleri Çahar ve Şanghay'ı şimdiden sarmış bulunmaktadır. Guomindang yöneticileri ve tüm halk anavatanı kurtarmak, güçlü istilacıların saldırılarına karşı direnmek, Kuzey Çin'i ve kıyıları savunmak ve Peyping, Tienzin ve Kuzeydoğu Çin'i geri almak için. Kuzeydoğu Çin'in, Peyping ve Tienzin'in kaybedilmesinden çıkan dersi tam anlamıyla bellemeli, Habeşistan'ın işgalinden ders ve ibret almalı, Sovyetler Birliği'nin geçmişte yabancı düşmanlara karşı kazandığı zaferlerden ders almalı[9] bugün İspanya'da Madrid'in başarıyla savunulması deneyinden ders almalı[10] ve anavatanın savunulmasında sonuna kadar dövüşmek için sımsıkı birleşmelidir. Bundan böyle görev: "Direnme Savaşında zafer için milletin bütün güçlerini seferber etmek"tir ve Guomindang'ın siyasetinde tam ve esaslı bir değişiklik bunun gerçekleşmesine anahtar teşkil eder. Direnme meselesinde Goumindang'ın ileri adımı övülmelidir: Bu, Çin Komünist Partisinin ve bütün ülke halkının yıllardan beri özlemini çektiği şeydir ve bunu sevinçle karşılıyoruz. Fakat Guomindang, kitlelerin seferber edilmesi ve siyasî reformların başlatılması gibi meselelerde siyasetini henüz değiştirmemiştir. Japon aleyhtarı halk hareketi üzerindeki yasağı kaldırmaya ya da hükümet cihazında esaslı değişiklikler yapmaya hâlâ esas olarak isteksizdir; halkın geçim şartlarını düzeltecek bir siyaseti yoktur ve Komünist Partisi ile işbirliğinde yeteri kadar samimi değildir. Milletimizin bu kritik ölüm kalım dönemecinde, eğer Guomindang eski alışkanlığına devam eder ve siyasetini [sayfa 20] hızla değiştirmezse Direnme Savaşına felaket getirecektir. Bazı Guomindang üyeleri "Siyasî reformlar zaferden sonra uygulansın" demektedirler. Bunlar, Japon saldırganlarının sadece hükümetin çabaları ile yenilebileceğini düşünüyorlar, fakat yanılıyorlar. Bir direnme savaşında hükümet tek başına birkaç muharebe kazanabilir, fakat Japon saldırganlarını tamamen yenmek imkânsızdır. Bu, ancak bütün milletin vereceği topyekûn bir direnme savaşı ile gerçekleştirilebilir. Bununla beraber, böyle bir savaş, Guomindang'ın siyasetinde tam ve kesin bir değişikliği ve Japonya'ya karşı mükemmel bir direnme programını, yani Guomindang-Komünist işbirliğinin ilk döneminde bizzat Dr. Sun Yat-sen tarafından ortaya konulan Üç Halk İlkesinin ve Üç Büyük Siyasetin[11] ruhuna uygun olarak formüle edilen bir millî kurtuluş programını yürütmek için, en üst düzeyden en alta kadar bütün milletin ortak hareketini gerektirir.
C. Çin Komünist Partisi bütün samimiyeti ile, Guomindang'a, bütün ülke halkına, bütün siyasî parti ve gruplara, bütün mesleklerden kişilere ve bütün silahlı kuvvetlere, Japon istilacılarını tamamen yenmek için On Maddelik Millî Kurtuluş Programını önerir. Anavatanı savunmanın ve Japon saldırganlarını yenmenin ancak bu programı tamamen, samimiyetle ve kararlılıkla uygulayarak mümkün olacağına kesinlikle inanmaktadır. Aksi takdirde sorumluluk, işlerini ihmal edenlere ve durumun kötüleşmesine göz yumanlara ait olacaktır; bir kez ülkenin ölüm fermanı imzalandı mı, pişmanlık duymak ve feryat etmek için vakit çok geç olacaktır. On Madde şunlardır:
1. Japon emperyalizmini altedelim.
Japonya ile diplomatik ilişkileri keselim. Japon görevlilerini kovalım, Japon ajanlarını tutuklayalım, Çin'deki Japon mülklerine el koyalım, Japonya'ya olan borçları reddedelim, Japonya ile imzalanan anlaşmaları iptal edelim ve Japon imtiyazlarının hepsini geri alalım.
Kuzey Çin'in ve kıyıların savunulması için sonuna kadar savaşalım.
Peyping, Tienzin ve Kuzeydoğu Çin'in geri alınması için sonuna kadar savaşalım.
Japon emperyalistlerini Çin'den sürüp atalım. Her türlü yalpalamaya ve uzlaşmaya karşı çıkalım. [sayfa 21]
2. Bütün milletin askerî gücünü seferber edelim.
Bütün kara, deniz ve hava kuvvetlerini ülke çapında bir direnme savaşı için seferber edelim.
Pasif bir salt savunma stratejisine karşı çıkalım, aktif bağımsız bir strateji benimseyelim.
Millî savunma planlarını ve stratejisini tartışmak ve kararlaştırmak için bir daimî millî savunma konseyi kuralım.
Halkı silahlandıralım ve esas kuvvetlerin harekâtıyla uyum içinde Japonya'ya karşı gerilla savaşını geliştirelim.
Subaylar ve erler arasında birlik sağlamak için silahlı kuvvetler içindeki siyasî çalışmayı düzeltelim.
Halk ve ordu arasında birlik sağlayalım ve ordunun militan ruhunu harekete geçirelim.
Japonya'ya Karşı Kuzeydoğu Birleşik Ordusunu destekleyelim ve düşmanın gerisini keselim.
Direnme Savaşında çarpışan bütün birliklere eşit davranalım.
Ülkenin her tarafında askerî bölgeler kuralım, bütün milleti savaşa katılmak üzere seferber edelim ve böylece ücretli askerlik sisteminden, genel askerî hizmete doğru tedricî bir değişim sağlayalım.
3. Bütün ülke halkı seferber edilmelidir.
Bütün ülke halkı (hainler hariç) Japonya'ya karşı direnme ve milleti kurtarma yolunda, söz, basın, toplanma ve dernek kurma hürriyetine ve düşmana karşı silaha sarılma hakkına sahip olmalıdır.
Halkın yurtsever hareketlerini kısıtlayan eski kanunlar ve kararnameler feshedilmen ve yeni, devrimci kanunlar ve kararnameler çıkarılmalıdır.
Bütün devrimci ve yurtsever siyasî mahkûmlar serbest bırakılmalı ve siyasî partiler üzerindeki yasak kaldırılmalıdır.
Ülke halkının tümü seferber olmalı, silaha sarılmalı ve Direnme Savaşına katılmalıdır. Gücü olan gücüyle, parası olan parasıyla, silahı olan silahıyla ve bilgisi olan bilgisiyle katkıda bulunmalıdır.
Moğol, Huy ve bütün diğer azınlık milliyetleri, milletlerin kendi kaderlerini tayini ve özerklik ilkesine uygun olarak, Japonya'ya karşı ortak savaşta seferber edilmelidir.
4. Yönetim cihazında reform yapılmalıdır.
Gerçekten demokratik bir anayasa hazırlamak, Japonya'ya karşı direnmek ve milleti kurtarmak için siyasetler tespit etmek [sayfa 22] ve bir millî savunma hükümeti seçmek için halkı gerçekten temsil eden bir millî meclis toplanmalıdır.
Millî savunma hükümeti, bütün parti ve kitle örgütlerindeki devrimcileri toplamalı ve Japon taraftarı unsurları atmalıdır.'
Millî savunma hükümeti, demokratik merkeziyetçiliği uygulayacak ve hem demokratik hem de merkeziyetçi olacaktır.
Millî savunma hükümeti, Japonya'ya karşı direnmek ve milleti kurtarmak için devrimci siyasetler izleyecektir.
Mahallî idarelerin kendi kendini yönetmesi sağlanmalı, yozlaşmış memurlar atılmalı ve temiz bir yönetim sağlanmalıdır.
5. Japon aleyhtarı bir dış siyaset benimsenmelidir.
Japon saldırısına karşı çıkan bütün ülkelerle, toprak ve egemenlik haklarımızın kaybına yol açmamak şartıyla, karşılıklı askerî yardım için saldırmazlık ittifakları ve Japon aleyhtarı paktlar kurulmalıdır.
Uluslararası barış cephesi desteklenmeli ve Almanya, Japonya ve İtalya'nın saldırı cephesine karşı çıkılmalıdır.
Japon emperyalizmine karşı Kore ve Japonya'nın işçi ve köylü kitleleriyle birleşilmelidir.
6. Savaş halinin gerektirdiği malî ve iktisadî siyasetler benimsenmelidir.
Malî siyaset, savaş masraflarını karşılamak için parası olanların para ile katkıda bulunması ve hainlerin mülklerine el konulması ilkesine dayanmalıdır. İktisadî siyaset, savunma için üretimi yeniden ayarlamak ve genişletmek, kırsal ekonomiyi geliştirmek ve savaş halinin gerektirdiği mallarda kendi kendine yeterliliği sağlamak olmalıdır. Çin mallarının kullanılması teşvik edilmeli ve mahallî ürünler geliştirilmelidir. Japon malları tamamen yasaklanmalıdır. Vurguncu tüccarlara baskı yapılmalı, spekülasyon ve piyasa dalavereleri yasaklanmalıdır.
7. Halkın geçim şartları düzeltilmelidir.
İşçilerin, küçük memurların ve öğretmenlerin ve Japonlara karşı savaşan askerlerin durumları düzeltilmelidir.
Japonlara karşı savaşan askerlerin ailelerine tercihli muamele yapılmalıdır.
Aşırı vergiler ve çeşitli harçlar kaldırılmalıdır.
Kiralar ve faizler azaltılmalıdır.
İşsizlere yardım yapılmalıdır. [sayfa 23]
Tahıl ikmali düzenlenmelidir.
Tabiî afet kurbanlarına yardım edilmelidir.
8. Japon aleyhtarı bir eğitim siyaseti benimsenmelidir.
Mevcut eğitim sistemi ve ders programı değiştirilmeli, Japonya'ya karşı direnmeyi ve milleti kurtarmayı amaçlayan yeni bir sistem ve ders programı uygulanmalıdır.
9. Hainler ve Japon taraftarı unsurlar temizlenmeli ve cephe gerisi pekiştirilmelidir.
10. Japonya'ya karşı millî birlik sağlanmalıdır.
Direnme Savaşını yönetmek, iyi niyetle birleşmek ve millî buhranı göğüslemek için, Guomindang-Komünist işbirliği temelinde, bütün siyasî parti ve grupların, her meslekten halkın ve bütün silahlı kuvvetlerin Japonya'ya Karşı Millî Birleşik Cephesi inşa edilmelidir.
D. Sadece hükümetin direnmesi siyasetini reddetmek ve bütün milletin topyekûn direnmesi siyasetini uygulamak mutlaka gereklidir. Hükümet halkla birleşmeli. Dr. Sun Yat-sen'in devrimci ruhunu yeniden tamamen canlandırmalı, yukarıdaki On Maddelik Program uygulanmalı ve kesin zafer için çaba harcanmalıdır. Çin Komünist Partisi, halk kitleleri ile ve önderliği altındaki silahlı kuvvetlerle birlikte, bu programa kesinlikle bağlı kalacak ve Direnme Savaşında en ön safta yer alarak anayurdu kanının son damlasına kadar savunacaktır. Çin Komünist Partisi, bu tutarlı siyaseti izleyerek aşağılık Japon saldırganlarını yenmek ve bağımsız, mutlu ve hür bir yeni Cin kurmak için millî birleşik cephenin yıkılmaz Çin Şeddini inşa etmede Guomindang ve diğer siyasî parti ve gruplarla omuz omuza olmaya ve birleşmeye hazırdır. Bu amaca ulaşmak için, hainlerin uzlaşma ve teslimiyet teorilerini kesinlikle reddetmeli ve Japon saldırganlarını yenmenin imkânsız olduğunu öne süren millî teslimiyet siyasetine karşı savaşmalıyız. Çin Komünist Partisi yukarıdaki On Maddelik Program uygulandığı, takdirde, Japon saldırganlarının kesinlikle yenilgiye uğratılabileceğine kuvvetle inanır. Eğer 450 milyon yurttaşımız elinden geleni yaparsa. Çin milleti mutlaka nihaî zafere ulaşacaktır?
Kahrolsun Japon emperyalizmi!
Yaşasın millî devrimci savaş!
Yaşasın bağımsız, mutlu ve hür Yeni Çin! [sayfa 24]
7 Eylül 1937
KURULMASINI İZLEYEN ACİL GÖREVLER
29 Eylül 1937
Çin Komünist Partisi, daha 1933 yılında, Kızıl Orduya yapılan saldırıların durdurulması, halka demokratik hürriyetler verilmesi ve halkın silahlandırılması şartıyla Japonya'ya karşı direnme için Guomindang ordusunun herhangi bir kesimiyle anlaşma yapmaya hazır olduğunu açıklayan bir bildiri yayınlamıştı. Bu bildiri, 1931'deki 18 Eylül Olayından sonra emperyalist Japon istilasına karşı direnme; Çin halkının baş görevi haline geldiği için yayınlandı. Fakat amacımıza ulaşamadık.
Çin Komünist Partisi ve Çin Kızıl Ordusu 1935 Ağustosunda, bütün siyasî parti ve grupları ve bütün ülke halkını, Japon emperyalizmine karşı ortak bir savaş için Japonya'ya karşı bir birleşik ordu ve bir millî savunma hükümeti kurmaya çağırdı. [12] Çin Komünist Partisi aynı yılın Aralık ayında millî burjuvazi ile Japonya'ya karşı millî birleşik cephe kurulması hakkında bir karar aldı.[13] Kızıl Ordu 1936 Mayısında Nanking hükümetinin iç savaşı durdurmasını ve Japonya'ya karşı mücadeleyi millî bir dava haline getirmesini talep eden bir açık telgraf yayınladı.[14] O yılın Ağustos ayında Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi, Guomindang Merkez Yürütme Komitesine bir mektup[15] göndererek Guomindang'ın iç savaşı durdurmasını ve Japon emperyalizmine karşı birlikte çarpışmak için iki partinin bir birleşik cephe kurmasını talep etti. Komünist Partisi aynı yılın Eylül ayında Çin'de bir birleşmiş demokratik cumhuriyet kurulması hakkında bir karar aldı.[16] Bildiri, açık telgraf, mektup ve kararlar yanında, birçok vesileyle Guomindang'la tartışmalar yapmak üzere temsilciler gönderdik, fakat bir sonuç alamadık. Ancak [sayfa 29]
1936 yılının sonlarına doğru Sian Olayından sonra, Çin Komünist Partisinin tam yetkili temsilcisi ile Guomindang'ın sorumlu şefi arasında hayatî öneme sahip aktüel bir siyasî mesele üzerinde, yani, iki parti arasındaki iç savaşın durdurulması üzerinde anlaşmaya varıldı ve Sian Olayına barışçı bir çözüm getirildi. Bu, Çin tarihinde büyük bir olaydı ve iki parti arasındaki işbirliğinin yenilenmesi için önşartı sağladı.
Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi bu yıl 10 Şubatta Guomindang Merkez Yürütme Komitesinin Üçüncü Genel Oturumuna, toplantı başlamadan önce, iki parti arasındaki somut işbirliği için kapsamlı öneriler getiren bir telgraf gönderdi.[17] Bu telgrafta Guomindang'dan Komünist Partisine şu beş hususta teminat vermesini talep ettik: İç savaşa son verilmesi, demokratik hürriyetlerin tanınması, bir millî meclis toplanması, Japonya'ya karşı direnme için hızla hazırlık yapılması ve halkın hayat şartlarının düzeltilmesi. Aynı zamanda Komünist Partisi de su dört hususta Guomindang'a teminat vermeyi teklif ediyordu: İki rejim arasındaki düşmanlığın bertaraf edilmesi, Kızıl Ordunun isminin değiştirilmesi, devrimci üs bölgelerinde yeni-demokratik düzenin uygulanması ve toprak ağalarının topraklarına el konulmasının durdurulması. Bu da, aynı şekilde, önemli bir siyasî adımdı, çünkü bu adım atılmasaydı iki parti arasındaki işbirliği geciktirilecekti; bu gecikme de Japonya'ya karşı direnme için hızla hazırlık yapılmasına çok zararlı olacaktı.
O zamandan beri iki parti, görüşmelerinde birbirlerine bir adım daha yaklaşmış oldular. Komünist Partisi, iki parti için ortak bir siyasî program yapılması, kitle hareketleri üzerindeki yasağın kaldırılması, siyasî mahkûmların serbest bırakılması ve Kızıl Ordunun isminin değiştirilmesi meseleleri üzerinde daha birçok somut teklif getirdi. Henüz ne ortak programın uygulanmasına, başlandı, ne kitle hareketleri üzerindeki yasak kaldırıldı, ne de devrimci üs bölgelerindeki yeni-demokratik düzen tanındı; gene de, Peyping ve Tienzin'in düşmesinden aşağı yukarı bir ay sonra, Kızıl Orduya, Millî Devrimci Ordunun Sekizinci Yol Ordusu (ya da Japonya'ya karşı savaş düzeninde Onse-kizinci Grup Ordusu) ismini veren bir emirname yayınlandı. Partimiz Merkez Komitesinin iki parti arasında işbirliği hakkındaki bildirisi daha 15 Temmuzda Guomindang'a iletilmişti. Anlaşmaya göre bu bildiri, Çan Kay-şek'in Çin Komünist Partisini resmen tanıdığını ifade eden bir demeci ile aynı anda yayınlanacaktı. Ama bildiri ve demeç, Guomindang Merkezî Haber [sayfa 30] Ajansı tarafından (ne yazık ki çok uzun bir gecikmeden sonra) ancak 22 ve 23 Eylülde yayınlandı. O sırada cephedeki durum kritik bir hal almıştı. Komünist Partisinin bildirisi ve Çan Kay-şek'in demeci ile iki parti arasındaki işbirliğinin kurulduğu ilan edildi ve böylelikle milleti kurtarmak uğruna iki parti arasında yüce bir ittifakın gerekli temeli atılmış oldu. Komünist Partisinin bildirisi, sadece iki parti arasında birlik ilkesini değil, aynı zamanda bütün ülke halkının yüce birliği temel ilkesini de içermektedir. Çan Kay-şek'in, demecinde, bütün Çin'de Komünist Partisini resmen tanıması ve milleti kurtarmak için birliğin gerekliliğinden bahsetmesi iyi bir şeydir. Ancak Çan Kay-şek, Guomindang kibirliliğinden vazgeçmemiştir ve gerekli özeleştiriyi yapmamıştır; bizim ise bu kadarıyla yetinmemiz imkânsızdır. Yine de iki parti arasında birleşik cephenin kurulduğu ilan edilmiştir. Bu, Çin devrimi tarihinde yeni bir çığır açmıştır. Bu, Çin devrimi üzerinde geniş ve derin bir etki yapacak ve Japon emperyalizminin yenilgiye uğratılmasında tayin edici bir rol oynayacaktır.
Guomindang ve Çin Komünist Partisi arasındaki ilişki 1924'ten beri Çin devriminde tayin edici bir rol oynamıştır. 1924-1927 devrimi iki partinin belirli bir program temeli üzerinde işbirliğinin bir sonucu olarak meydana gelmiştir. Sadece iki-üç yılda Dr. Sun Yat-sen'in kırk yılını hasrettiği ve tamamlanmamış olarak bıraktığı millî devrimde muazzam basanlar elde edildi; bu başarılar Kvantung'daki devrimci üssün kurulması ve Kuzey Seferinin zaferi idi. Bunlar iki parti arasında birleşik cephe kurulmasının ürünleriydi. Fakat tam devrimin zafere yaklaştığı sırada devrim davasını savunmaktan vazgeçen bazı kişiler, iki parti arasındaki birleşik cepheyi parçaladılar ve böylece yenilgiye uğrattılar; kapılar ardına kadar yabancı saldırıya açıldı. Bunlar, iki parti arasındaki birleşik cephenin parçalanmasının ürünleriydi. Simdi iki parti arasında yeni kurulan birleşik cephe Çin devriminde yeni bir dönem açmıştır. Birleşik cephenin tarihî rolünü ve büyük geleceğini kavramayan ve onu sadece olayların baskısı altında alınan geçici bir tedbir sayanlar hâlâ var. Gene de, bu birleşik cephe sayesinde tarihin tekerleği Çin devrimini yepyeni bir aşamaya doğru ilerletecektir. Çin'in bugün çok vahim bir durumda olan millî ve sosyal buhrandan kendisini kurtarıp kurtaramayacağı bu birleşik cephenin nasıl gelişeceğine bağlıdır. Şimdiden gelişmelerin olumlu olacağını gösteren yeni belirtiler var. Birincisi, Çin Komünist Partisi birleşik cephe [sayfa 31] siyasetini ortaya attığında bu siyaset her yerde halkın onayını kazandı. Bu, halkın iradesinin açık bir ifadesidir. İkincisi, Sian Olayı barışçı bir şekilde çözüldükten ve iki parti iç savaşı sona erdirdikten hemen sonra, ülkedeki bütün siyasî parti ve gruplar, bütün mesleklerden insanlar ve bütün silahlı kuvvetler, eşi görülmedik bir birliğe ulaştılar. Ancak bu birlik, özellikle hükümet ve halk arasındaki birlik meselesi esas olarak çözülmedikçe, Japonya'ya karşı direnişin ihtiyaçlarına cevap vermekten gene de çok uzaktır. Üçüncüsü ve en çarpıcısı ise ülke çapında Direnme Savaşının başlamış olmasıdır. Direnme Savaşının mevcut durumu bizi tatmin etmiyor. Çünkü bu savaş her ne kadar millî bir karakter taşıyorsa da, hâlâ sadece hükümet ve silahlı kuvvetler tarafından yürütülmektedir. Daha önce belirttiğimiz gibi Japon emperyalizmi bu tür bir direnme savaşıyla altedilemez. Bununla beraber Cin yüz yıldır ilk defa yabancı bir istilacıya karşı ülke çapında bir direnişi kesinlikle başlatmış bulunuyor; iç' barış ve iki parti arasında işbirliği olmasaydı bu mümkün olamazdı. Japon saldırganları iki parti arasındaki birleşik cephenin parçalanmış bulunduğu bir sırada dört Kuzeydoğu eyaletini tek kurşun atmadan ele geçirebildiler; oysa birleşik cephenin yeniden kurulduğu bugün kanlı muharebelere girişmeden daha fazla Çin toprağı ele geçiremeyeceklerdir. Dördüncü olarak, birleşik cephenin uluslararası etkisini hesaba katmak gerekir. Çin Komünist Partisinin Japonya'ya karşı birleşik eephe önerisi, bütün dünyadaki Komünist Partilerin ve işçi ve köylülerin desteğini kazanmıştır. Guomindang ile Komünist Partisi arasında işbirliğinin kurulması, çeşitli ülke halklarının ve özellikle Sovyetler Birliği'nin Çin'e daha aktif bir şekilde yardım etmesini sağlayacaktır. Çin ve Sovyetler Birliği bir saldırmazlık anlaşması[18] imzalamış bulunuyor ve iki ülke arasındaki ilişkilerin daha da gelişmesi bekleniyor. Bütün bu belirtilere bakarak kesinlikle söyleyebiliriz ki, birleşik cephenin gelişmesi, Çin'i parlak ve büyük bir geleceğe, yani Japon emperyalizminin altedilmesi ve birleşmiş bir demokratik cumhuriyetin kurulması hedefine ulaştıracaktır.
Bununla beraber birleşik cephe mevcut durumunu koruduğu sürece bu şanlı görevi başaramaz. İki parti arasındaki birleşik cephe daha da geliştirilmelidir; çünkü mevcut durumuyla henüz geniş bir temele oturtulmuş ya da sağlamlaştırılmış değildir. [sayfa 32]
Japonya'ya Karşı Millî Birleşik Cephe sadece Guomindang ve Komünist Partisiyle mi sınırlı kalmalıdır? Hayır, iki partinin sadece bir parçasını meydana getirdiği bütün milletin birleşik cephesi olmalıdır. Japonya'ya Karşı Birleşik Cephe, bütün parti ve grupların, bütün mesleklerden kişilerin ve bütün silahlı kuvvetlerin birleşik cephesi, bütün yurtseverlerin -işçilerin, köylülerin, askerlerin, aydınların ve işadamlarının- birleşik cephesi olmalıdır. Şimdiye kadar birleşik cephe gerçekte iki partiyle sınırlı kalmıştır; öte yandan işçi, köylü, asker ve şehir küçük burjuvazisi kitleleri ve büyük sayıdaki diğer yurtseverler henüz uyandırılmış, örgütlenmiş, harekete geçirilmiş ya da silahlandırılmış değildir. Bugün en ciddi mesele budur. Ciddidir çünkü cephede zaferi imkânsız kılmaktadır. Gerek Kuzey Çin'de ve gerekse Kiangsu ve Çekyang Eyaletlerinde cephedeki vahim durumu gizlemek artık mümkün değildir; buna gerek de yoktur. Mesele, durumun nasıl düzeltileceğidir. Ve bunun da tek yolu Dr. Sun Yat-sen'in Vasiyetini yerine getirmek, "halk kitlelerini harekete geçirmek"tir. Dr Sun ölürken yaptığı Vasiyetinde, kırk yılda edinilen tecrübeye dayanarak, devrim hedefine ancak bu şekilde ulaşılabileceğine kesinlikle ikna olduğunu ilan etmiştir. Bu vasiyeti yerine getirmeyi inatla reddetmek için bir neden var mı? Milletin kaderinin tehlikede olduğu bir anda bunu yerine getirmemek için bir neden var mı? Baskı ve zulmün "halk kitlelerini harekete geçirme" ilkesine ters düştüğünü herkes bilir. Sadece hükümetin ve ordunun direnmesi, Japon emperyalizmini asla altedemez. Bu yıl Mayıs başlarında Guomindang yöneticilerini, halk kitleleri direnme için harekete geçirilmedikçe Çin'in Habeşistan'ın akıbetine uğrayacağı konusunda ciddiyetle uyarmıştık. Sadece Çin Komünistleri değil, bütün ülkedeki ilericiler ve birçok aklı başında Guomindang üyesi de bu hususu belirtmişlerdir. Gene de zorbalıkla yönetim siyaseti değişmedi. Sonuç olarak hükümet kendisini halktan, orduyu kitlelerden ve askerî komutayı da ordu mensuplarından soğuttu. Birleşik cephe, kitlelerin katılmasıyla güçlendirilmedikçe, savaş cephelerindeki buhran hafiflemeyecek, kaçınılmaz olarak vahimleşecektir.
Japonya'ya karşı mevcut birleşik cephenin, Guomindang'ın zorbalıkla yönetim siyasetinin yerini alacak bir siyasî programı, iki parti tarafından da kabul edilmiş ve resmen ilan edilmiş bir programı hâlâ yoktur. Guomindang, kitlelere karşı son on yıldır izlediği uygulamayı devam ettirmektedir; hiç bir değişiklik [sayfa 33] olmamıştır ve hükümet cihazı, ordu sistemi ve sivillere karşı siyasetten maliye, iktisat ve eğitim siyasetlerine kadar her şey son on yılda neyse öyle kalmıştır. Değişiklikler, hem de büyük değişiklikler olmuştur: İç savaşın sona erdirilmesi ve Japonya' ya karşı birlik. İki parti iç savaşı sona erdirmiş ve ülke çapında Japonya'ya Karşı Direnme Savaşını başlatmışlardır; bu, Sian Olayından sonra Çin siyasî sahnesinde muazzam bir değişiklik anlamına gelmektedir. Fakat yukarıda sıralanan uygulamalarda bugüne kadar değişiklik olmamıştır ve bu nedenle değişen şeylerle değişmeyenler arasında bir uyumsuzluk mevcuttur. Eski uygulamalar sadece dışta uzlaşmaya ve içte devrimin bastırılmasına hizmet eder; ve emperyalist Japon istilasıyla başa çıkmaya gelince bu uygulamaların her bakımdan elverişsiz ve yetersiz olduğu ortaya çıkar. Japonya'ya karşı direnmek istemeseydik durum daha başka olacaktı, fakat mademki bunu istiyoruz ve direnme gerçekten başlamıştır ve mademki ciddi bir buhran kendini göstermiştir, yeni yolları reddetmek akla gelebilecek en vahim tehlikelere yol açacaktır. Japonya'ya karşı direnme geniş bir temele dayanan bir birleşik cepheyi gerektirir ve bu nedenle bütün halk buna katılmak üzere seferber edilmelidir. Japonya'ya karşı direnme sağlamlaştırılmış bir birleşik cepheyi gerektirir ve bu yüzden de ortak bir programa ihtiyaç vardır. Ortak program birleşik cephenin eylem kılavuzu olacak ve aynı zamanda bir kordon gibi, birleşik cephede yer alan bütün örgütleri ve kişileri, bütün siyasî parti ve grupları, her meslekten kişileri ve bütün silahlı kuvvetleri birbirine sıkıca bağlayan bir bağ görevi görecektir. Ancak bu şekilde sağlam bir birlikten söz edebiliriz. Biz, eski bağlayıcı kurallara karşıyız, çünkü bunlar millî devrimci savaşa uygun değildir. Biz eskilerinin yerini alacak yeni bağlayıcı kuralları, yani ortak bir programın ilanını ve devrimci düzenin kurulmasını beklemekteyiz. Başka hiç bir şey Direnme Savaşına uygun düşmeyecektir.
Ortak program ne olmalıdır? Ortak program Dr. Sun Yat-sen'in Üç Halk İlkesi ve bu yıl 25 Ağustosta Komünist Partisi tarafından önerilen Japonya'ya Karşı Direnmek ve Milleti Kurtarmak İçin On Maddelik Program[19] olmalıdır.
Çin Komünist Partisi, Guomindang-Komünist işbirliğini ilan eden bildirisinde şunu belirtmişti: "Çin'in bu gün ihtiyacı olan şey Dr. Sun Yat-sen'in Üç Halk İlkesidir ve Partimiz bunların tamamen gerçekleşmesi için mücadele etmeye hazırdır." Bazı kişiler Komünist Partisinin Guomindang'ın Üç Halk İlkesini [sayfa 34] uygulamaya hazır olmasını garip buluyorlar; mesela Şanghay' dan Çu Çing-lay[20] mahallî bir gazetede şüphelerini belirtmiştir, Bu kişiler, komünizmin ve Üç Halk İlkesinin birbirine zıt şeyler olduğunu düşünüyor. Bu, tamamen biçimsel bir yaklaşımdır. Komünizm, devrimin gelişmesinin ileri bir aşamasında uygulamaya konulacaktır; komünistler bugünkü aşamada bunu gerçekleştirebilme konusunda hiç bir hayale kapılmayacak, tarihin gerektirdiği millî ve demokratik devrimi sürdüreceklerdir. Komünist Partisinin Japonya'ya karşı bir millî birleşik cephe ve birleşmiş bir demokratik cumhuriyet önermiş olmasının temel nedeni budur. On yıl önce iki partinin ilk birleşik cephesi döneminde Guomindang'ın Birinci Millî Kongresinde, Komünist Partisi ve Guomindang, Üç Halk İlkesini uygulamaya birlikte karar verdiler ve bu ilkeler 1924'ten 1927'ye kadar bütün sadık Komünistlerin ve Guomindang'ın bütün sadık üyelerinin gayretleri ile ülkenin geniş alanlarında uygulandı. Birleşik cephe maalesef 1927'de parçalandı ve sonraki on yılda Guomindang, Üç Halk İlkesinin uygulanmasına karşı çıktı. Fakat Komünist Partisinin bu on yıl içinde bütün siyasetleri Dr. Sun Yat-sen'in Üç Halk İlkesinin ve Üç Büyük Siyasetinin devrimci ruhu ile esas olarak aynı çizgideydi. Komünist Partisinin emperyalizme karşı mücadele vermediği gün olmamıştır. Bu, Milliyetçilik İlkesinin mükemmel uygulanması anlamına gelir; demokratik işçi-köylü diktatörlüğü, Demokrasi İlkesinin mükemmel bir uygulamasından başka bir şey değildir; Toprak Devrimi de Halkın Refahı İlkesinin mükemmel bir uygulamasıdır. O halde Komünist Partisi neden demokratik işçi-köylü diktatörlüğünün kaldırıldığını ve toprak ağalarının topraklarına el konulmasının durdurulduğunu ilan etti? Sebep, bir süre önce de açıkladığımız gibi, bunların yanlış olması değildir; silahlı Japon emperyalist saldırısı ülke içindeki sınıf ilişkilerinde bir değişikliğe yol açmış ve böylece ülkedeki bütün sınıfların Japon emperyalizmine karşı birleşmesini sadece gerekli kılmakla kalmamış, aynı zamanda bunu mümkün hale getirmiştir. Faşizme karşı ortak mücadele uğrunda faşizme karşı bir birleşik cephe, sadece Çin'de değil bütün dünyada hem gerekli hem de mümkündür. Bu nedenle Çin'de bir millî ye demokratik birleşik cephe kurulmasından yanayız. Demokratik işçi-köylü diktatörlüğü yerine bütün sınıfların ittifakına dayanan bir demokratik cumhuriyeti bu esaslara dayanarak önermiş bulunuyoruz. Toprak devrimi Dr. Sun Yat-sen'in önerisi olan "toprak işleyenindir" ilkesini uygulamıştır. [sayfa 35] Japon emperyalizmine karşı daha çok sayıda İnsanı birleştirme uğruna bunu şimdi durdurmuş bulunuyoruz; fakat bu, Çin'in toprak meselesinin çözülmesi gerekmediği anlamına gelmez. Siyasetteki bu değişikliklerin nedenleri ve zamanı konusundaki tutumumuzu samimiyetle açıkladık. Ülkemizin güçlü bir saldırgan tarafından istila edildiği bu millî buhran anında Parti, milleti kurtarabilecek tek siyaset olan bir millî ve demokratik birleşik cephe önerisini zamanında ortaya atabildiyse ve bu siyaseti sürekli bir gayretle uygulayabildiyse bunun nedeni Marksist ilkelere dayanan Çin Komünist Partisinin sürekli olarak devrimci Üç Halk İlkesine -ilk Guomindang-Komünist birleşik cephesinin ortak programına- bağlı kalması ve bu ilkeleri geliştirmesidir. Şimdi mesele devrimci Üç Halk ilkesine inananın ya da uygulayanın Komünist Partisi olup olmadığı değil, Guomindang'ın bunu yapıp yapmadığıdır. Bugünkü görev, Dr. Sun'un Üç Halk İlkesinin devrimci ruhunu bütün ülkede yeniden canlandırmak ve bu temel üzerinde belirli bir program ve siyaset tespit etmek ve bunları, isteksizce değil samimiyetle, baştan savma değil doğrulukla, ağır ağır değil derhal uygulamaya koymaktır, Çin Komünist Partisi bunun gerçekleşmesini samimiyetle arzulamaktadır. İşte bu nedenledir ki, Çin Komünist Partisi Lukuçiao Olayından sonra Japonya'ya Karşı Direnmek ve Milleti Kurtarmak İçin On Maddelik Programı ortaya atmıştır. On Maddelik Program hem Marksizmle ve hem de gerçekten devrimci Üç Halk İlkesi ile aynı çizgidedir. Bir başlangıç programıdır. Cin devriminin Japonya'ya karşı millî devrimci savaş aşaması olan bugünkü aşamasının programıdır; Çin, ancak bu program uygulanırsa kurtarılabilir. Tarih bu programa herhangi bir şekilde karşı çıkmakta ısrar edenleri cezalandıracaktır.
Guomindang'ın rızası olmaksızın bu programı bütün ülkede uygulamak imkânsızdır, çünkü Guomindang bugün hâlâ Çin' deki en büyük partidir ve iktidar partisidir. Guomindang'ın aklı başında üyelerinin bu programı kabul edeceği günlerin geleceğine inanıyoruz. Zira bunu kabul etmeyecek olurlarsa, Üç Halk İlkesi ebediyete kadar boş, laf olarak kalacak ve Dr. Sun Yat-sen'in devrimci ruhunu canlandırmak, Japon emperyalizmini yenmek ve Çin halkı için yabancı bir devletin köleleri olmaktan kurtulmak imkânsız olacaktır. Gerçekten aklı başında hiç bir Guomindang üyesi böyle bir şey olmasını kesinlikle isteyemez ve halkımız da kendisinin köle haline getirilmesine [sayfa 36] izin vermeyecektir. Üstelik Çan Kay-şek 23 Eylül tarihli demecinde şöyle diyordu:
Devrimden yana olan bizlerin, kişisel kinleri ve önyargıları bir yana bırakmamız ve kendimizi Üç Halk İlkesinin gerçekleşmesine adamamız gerektiğine inanıyorum. Bu kritik ölüm kalım dönemecinde geçmişi mümkün olduğu kadar unutalım ve bütün milletle birlikte her şeye yeniden başlayalım. Ülkemizin hayatiyetini ve mevcudiyetini korumak umuduyla, birlik için azimle çalışalım.
Bu çok doğrudur. Bugünkü acil görev, Üç Halk İlkesinin gerçekleşmesi için çaba harcamak, kişisel ve hizipçi ön yargıları bir yana atmak, eski uygulamaları değiştirmek, Üç Halk İlkesine uygun bir devrimci programı derhal uygulamak ve bütün milletle birlikte her şeye yeniden başlamaktır. Bugün tek yol budur. Daha fazla gecikilirse son pişmanlık para etmeyecektir.
Fakat Üç Halk İlkesini ve On Maddelik Programı uygulamak için araçlar gerekir;, bu ise hükümette ve orduda reform yapma meselesini ortaya çıkarmaktadır. Mevcut hükümet hâlâ Guomindang'ın tek parti diktatörlüğünün hükümetidir ve bir millî demokratik birleşik cephe hükümeti değildir. Bir millî demokratik birleşik cephe hükümeti olmadan Üç Halk İlkesini ve On Maddelik Programı uygulamak imkânsızdır. Guomindang'ın meveut ordu sistemi hâlâ eski sistemdir ve bu sistemle örgütlenmiş birliklerle Japon emperyalizmini yenmek imkânsızdır. Şimdi birlikler direnmeye başlamışlardır ve hepsine, özellikle cephede çarpışan birliklere karşı büyük hayranlık ve saygı duymaktayız. Ama. Direnme Savaşının son üç ayından çıkardığımız dersler, Guomindang'ın ordu sisteminin değiştirilmesi gerektiğini göstermiştir. Çünkü bu sistem Japon saldırganlarını tamamen yenilgiye uğratma ve Üç Halk İlkesi ile devrimci programı başarıyla uygulama görevine ters düşmektedir. Değişiklik, subaylarla erler ve orduyla halk arasında birlik ilkelerine dayanmalıdır. Guomindang'ın mevcut ordu sistemi bu ilkelerin her ikisine de esastan aykırıdır. Mevcut sistem, subay ve er kitlesinin sadakatlerine ve cesaretlerine rağmen ellerinden geleni yapmalarına engel olmaktadır ve bu nedenle de sistemde reform yapmaya derhal başlanmalıdır. Bu, sistemde reform yapılana [sayfa 37] kadar savaşın durdurulması anlamına gelmez; savaş devam ederken de reform yapılabilir. Burada merkezî görev, ordunun siyasî ruhunda ve siyasî çalışmasında değişiklik yapmaktır. Kuzey Seferi sırasındaki Millî Devrimci Ordu hayranlık uyandırıcı bir örnek teşkil etmektedir, çünkü Millî Devrimci Ordu, genel olarak, subaylarla erler ve orduyla halk arasında birlik kurmuştu; o günlerin ruhunun canlandırılması mutlaka gereklidir. Çin, Cumhuriyetçi ordunun son derece zor şartlar altında kurulduğu İspanya'daki savaştan ders almalıdır. Çin, İspanya'dan daha iyi bir durumdadır; fakat Çin'de geniş bir temele dayanan ve pekiştirilmiş bir birleşik cephe, devrimci programın tamamını uygulamaya muktedir bir birleşik cephe hükümeti ve yeni sisteme göre örgütlenmiş büyük sayıda birlik yoktur. Bu eksiklikler giderilmelidir. Savaş bir bütün olarak alındığında, Çin Komünist Partisinin yönetimindeki Kızıl Ordu bugün ancak bir öncü rolü oynayabilir, ülke çapında tayin edici rolü henüz oynayamaz. Yine de siyasî, askerî ve örgütsel meziyetleri bütün ülkedeki dost ordular tarafından benimsenmeye değer. Kızıl Ordu, başlangıçta bugünkü Kızıl Ordu değildi; o da birçok reformlardan geçti. Bunların başlıcaları, ordu İçindeki feodal uygulamaların terkedilmesi, subaylarla askerler orasında ve orduyla halk arasında birlik ilkesinin uygulanmasıydı. Bütün ülkedeki dost ordular bu tecrübeden yararlanabilirler.
İktidardaki Guomindang Partisinde bulunan Japon aleyhtarı yoldaşlar! Bugün milleti mahvolmaktan kurtarma ve varlığını sürdürmesini sağlama sorumluluğunu sizlerle paylaşıyoruz. Daha şimdiden bizimle Japonya'ya karşı bir birleşik cephe kurmuş bulunuyorsunuz. Bu çok iyidir. Japonya'ya karşı direnmeye başladınız. Bu da çok iyidir. Fakat diğer siyasetlerde eski yolda devam etmenizi tasvip etmiyoruz. Birleşik cepheyi geliştirmeli ve genişletmeliyiz, halk kitlelerini cephe etrafında toplamalıyız. Birleşik cepheyi pekiştirmek ve ortak bir program izlemek gereklidir. Siyasî sistemde ve ordu sisteminde mutlaka reform yapılmalıdır. Mutlaka yeni bir hükümet kurmak gereklidir, çünkü sadece böyle bir hükümet devrimci programı uygulayabilir ve ordularda ülke çapında reform yapabilir. Bu önerilerimiz günün ihtiyaçlarına cevap vermektedir. Partinizdeki birçok kişi de bunu uygulamanın zamanı geldiğine inanmaktadır. Dr. Sun Yat-sen başta iken, kararını verdi ve siyasî sistemde ve ordu sisteminde reform yaparak 1924-1927 devriminin temelini atmış oldu. Aynı çeşit reformu yapma sorumluluğu şimdi [sayfa 38] size düşmektedir. Guomindang'ın sadık ve yurtsever hiç bir üyesinin, önerimizin durumun ihtiyaçlarına cevap vermediğini düşünmeyeceğine inanıyoruz. Önerimizin objektif ihtiyaçları karşıladığına kesinlikle inanıyoruz.
Milletimizin geleceği tehlikededir. Guomindang ve Komünist Partisi sıkı sıkıya birleşin! Köle olmayı reddeden bütün yurttaşlarımız, Guomindang-Komünist birliği temeli üzerinde sıkı sıkıya birleşin! Bugün Çin devriminin acil görevi, bütün güçlükleri yenmek için gerekli olan bütün reformları yapmaktır. Bu görev yerine getirildiği zaman Japon emperyalizmini mutlaka altedeceğiz. Sıkı çalışırsak geleceğimiz parlak olacaktır. [sayfa 39]
25 Ekim 1937
ÇİN KOMÜNİST PARTİSİ VE DİRENME SAVAŞ!
James Bertram: Çin Komünist Partisi, Çin-Japon savaşının patlak vermesinden önce ve sonra savaşa dair ne gibi somut açıklamalarda bulundu?
Mao Zedung: Çin Komünist Partisi, savaş patlak vermeden önce, Japonya ile savaşın kaçınılmaz olduğunu, Japon emperyalistlerinin bütün "barışçı çözüm" laflarının ve Japon diplomatlarının süslü laflarının sadece savaş hazırlıklarını gizlemek için söylendiğini bildirerek, bütün milleti defalarca uyardı. Birleşik cephe güçlendirilmedikçe ve devrimci bir siyaset benimsenmedikçe millî kurtuluş savaşının zafere ulaşmayacağını defalarca belirttik. Bu devrimci siyasette en önemli nokta, Çin hükümetinin, Japonya'ya karşı cepheye katılması için bütün halkı seferber etmek amacıyla demokratik reformlar yapmak zorunda oluşudur. Japonya'nın "barış sözü"ne inananların ve savaştan kaçınmanın mümkün olduğunu düşünenlerin, ya da kitleleri seferber etmeden Japon saldırılarına karşı direnmenin mümkün olduğuna inananların hatalarını defalarca belirttik. Savaşın hem patlak vermesi hem de seyri, görüşlerimizin doğruluğunu ispat etti. Komünist Partisi, Lukuçiao Olayının ertesi günü bütün ülkeye hitaben, bütün siyasî partileri ve grupları ve bütün sosyal tabakaları Japon saldırısına karşı işbirliği yapmaya ve millî birleşik cepheyi güçlendirmeye çağıran bir bildiri yayınladı. Çok kısa bir süre sonra da, Çin hükümetinin Direnme Savaşında benimsemesi gereken siyasetleri ortaya koyduğumuz, Japonya'ya Karşı Direnmek ve Milleti Kurtarmak İçin On Maddelik Programı ilan ettik. Guomindang-Komünist [sayfa 40] işbirliğinin kurulmasıyla bir başka önemli bildiri yayınladık. Bütün bunlar, Direnme Savaşını, birleşik cepheyi güçlendirerek ve devrimci bir siyaset uygulayarak yürütme ilkesine olan sıkı bağlılığımızı ispat eder. Bugünkü dönemde temel şiarımız, "milletçe topyekûn direniş"tir.
Cevap: Meselenin başlıca iki yönü vardır. Bir yandan Japon emperyalistleri şehirlerimizi zaptederek, topraklarımızı ele geçirerek, ırza geçerek, yağmalayarak, yakarak ve katlederek Çin halkını millî esaret tehlikesiyle geri dönülmez bir biçimde yüz-yüze getirmiş bulunmaktadır. Diğer yandan bunun sonucu olarak Çin halkının çoğunluğu, buhranın daha büyük birlik ve bütün milletçe direniş olmaksızın giderilemeyeceğini çok iyi anlamıştır. Aynı zamanda, dünyadaki barışsever ülkeler Japon tehdidine karşı direnişin gerekli olduğunu farketmektedirler. Savaşın bugüne kadar yarattığı sonuçlar bunlardır.
Soru: Sizce Japonların amaçlan nelerdir ve bu amaçlara ne dereceye kadar ulaşmışlardır?
Cevap: Japonya'nın planı, ilk adımda kuzey Çin ve Şanghay'ı ve daha sonra da Çin'in diğer kesimlerini işgal etmektir. Japon saldırganlarının planlarını ne dereceye kadar gerçekleştirdiklerine gelince, üç eyaleti, Hopey, Çahar ve Suiyuan'ı kısa bir sürede ele geçirdiler ve şimdi Şansi'yi tehdit ediyorlar; bunun nedeni de, Çin'in Direnme Savaşının şimdiye kadar sadece hükümet ve ordunun direnmesinden ibaret oluşudur. Bu buhran, ancak direniş, halk ve hükümet tarafından ortaklaşa yürütülürse giderilebilir.
Soru: Sizce Çin, Direnme Savaşında herhangi bir başarı elde etmiş midir? Çıkarılması gereken dersler varsa bunlar nelerdir?
Cevap: Bu soruyu sizinle ayrıntılı bir şekilde tartışmak isterim. Herşeyden önce, başarılar elde edilmiştir, hem de büyük başarılar. Bunları söyle sıralayabilirim: (1) Çin'e karşı emperyalist saldırı başladığından beri bugünkü Japonya'ya Karşı Direnme Savaşıyla karşılaştırılabilecek bir şey olmamıştır. Bu savaş coğrafî bakımdan gerçekten bütün ülkeyi kapsayan bir savaştır; devrimci karakterdedir. (2) Savaş parçalanmış bir ülkeyi [sayfa 41] nispeten birleşmiş bir ülke haline getirmiştir. Bu birliğin temeli Guomindang-Komünist işbirliğidir. (3) Savaş, dünya kamuoyunun sempatisini kazanmıştır. Eskiden, direnmediği için Çin'i hor görenler, şimdi Çin'in direnişine saygı duyuyorlar. (4) Savaş, Japon saldırganlarına ağır kayıplar verdirdi. Japon saldırganlarının günlük savaş giderinin yirmi milyon yen olduğu bildirilmektedir ve henüz elde rakam mevcut değilse de şüphesiz kayıpları da çok ağırdır. Japon saldırganları dört kuzeydoğu eyaletini kolaylıkla ve hemen hiç çaba harcamadan ele geçirdiler, ama, şimdi kanlı muharebeler vermeden Çin topraklarını ele geçiremezler. Saldırganlar Çin'de karınlarını tıka basa duyurabileceklerini sanıyorlardı ama Çin'in uzun süreli direnişi Japon emperyalizminin çöküşünü sağlayacaktır. Bu nedenle Çin, sadece kendini korumak için değil, aynı zamanda faşizme karşı dünya cephesindeki büyük görevini yerine getirmek için de savaşmaktadır. Direnme Savaşının devrimci karakteri burada da ortaya çıkmaktadır. (5) Savaştan bazı dersler çıkardık. Bunların bedelini toprağımız ve kanımızla ödedik.
Derslere gelince, bunlar da büyük derslerdir. Birkaç aylık savaş, Çin'in zaaflarının birçoğunu ortaya çıkarmıştır. Bunlar, herşeyden önce siyasî alanda görülmektedir. Savaş, coğrafî bakımdan bütün ülkeyi kapsadığı halde, savaşı henüz bütün millet vermemektedir. Geniş kitlelerin katılmaları, eskiden olduğu gibi, hükümet tarafından kısıtlanmıştır ve bu nedenle savaş henüz bir kitle karakteri taşımamaktadır. Kitle karakteri taşımadıkça da, Japon emperyalist saldırısına karşı savaşın başarıya ulaşması mümkün değildir. Bazıları, "Savaş şimdiden her yanı sarmıştır" diyorlar. Fakat bu sadece, ülkenin geniş kesimlerini kapsaması bakımından doğrudur. Katılmaya gelince, savaş hâlâ kısmî bir savaştır, çünkü sadece hükümet ve ordu tarafından yürütülmektedir, halk tarafından değil. Son birkaç aydaki büyük toprak kaybının ve askerî güçlüklerin baş nedeni kesinlikle budur. Bu nedenle, mevcut silahlı direniş devrimci bir direniştir, ama devrimci karakteri henüz tam değildir, çünkü o henüz kitle savaşı değildir. Burada da birlik meselesi söz konusudur. Siyasî partiler ve gruplar eskiye göre nispeten birleşmiştir, fakat birlik hâlâ gerekenden çok uzaktadır. Siyasî mahkûmların çoğu henüz serbest bırakılmamıştır ve siyasî partiler üzerindeki yasak tam olarak kaldırılmamıştır. Halk ile hükümet, halk ile ordu ve subaylar ile erler arasındaki ilişkiler hâlâ kötüdür ve burada birlik yerine ayrılık görülmektedir. Bu [sayfa 42] temel bir meseledir. Bu çözülmedikçe zafer söz konusu değildir. Ayrıca askerî hatalar, insan ve toprak kaybımızın bir diğer önemli nedenidir. Yapılan muharebeler çoğunlukla pasif muharebeler, ya da askeri terimle "sırf savunma" muharebeleri olmuştur. Bu şekilde savaşarak asla kazanamayız. Zafere ulaşmak için, hem siyasî hem de askerî alanlardaki mevcut siyasetlerden esaslı şekilde farklı siyasetler gereklidir. Öğrendiğimiz dersler bunlardır.
Soru: O halde siyasî ve askerî önşartlar nelerdir?
Cevap: Siyasî alanda, önce, mevcut hükümet halkın temsilcilerinin yer aldığı bir birleşik cephe hükümetine dönüştürülmelidir. Hükümet aynı zamanda hem demokratik hem de merkeziyetçi olmak zorundadır. Gerekti devrimci siyasetleri uygulamalıdır. İkinci olarak, halka söz hürriyeti, basın hürriyeti, toplanma ve dernek kurma hürriyeti ve düşmana karşı silaha sarılma hakkı mutlaka verilmelidir ki savaş kitle karakteri kazansın. Üçüncü olarak, aşırı vergilerin ve çeşitli harçların iptali, kira ve faizlerin düşürülmesi, işçilere, küçük rütbeli subaylara ve erlere daha iyi şartlar sağlanması, Japonlarla savaşan askerlerin ailelerine tercihli muamele yapılması ve tabiî afet kurbanlarına ve savaş mültecilerine yardım yapılması yoluyla, halkın geçim şartlan düzeltilmelidir. Hükümetin malî siyaseti, parası olanlar para yardımı yapsınlar anlamına gelen, iktisadî yükün eşit dağılımı ilkesine dayandırılmalıdır. Dördüncü olarak, olumlu bir dış siyaset izlenmelidir. Beşinci olarak, kültür ve eğitim siyaseti değiştirilmelidir. Altıncısı, hainler amansızca ezilmelidir. Bu mesele son derece ciddi bir hal almıştır. Hainler başıboş kalmıştır. Cephede düşmana yardım etmektedirler; cephe gerisinde karışıklıklar çıkarmaktadırlar ve hatta bazıları Japonya'ya karşı bir poz takınmakta, yurtsever kişileri hain olarak ilan etmekte ve tutuklatmaktadırlar. Ancak halk, hükümetle serbestçe işbirliği yapabildiği takdirde hainler etkili bir şekilde bastırılabilecektir. Askerî alanda kapsamlı reformlar gerekmektedir ve bunların en önemlileri şunlardır: Strateji ve taktiklerde sırf savunmadan aktif saldırı ilkesine dönmek; eski tip orduları yeni tip ordulara dönüştürmek; zorla asker toplama yöntemini, halkı cepheye gitmek üzere ayaklandırma yöntemine dönüştürmek; bölünmüş komutayı birleşik bir komutaya dönüştürmek; orduyu halka yabancılaştıran disiplinsizliği, halkın en ufak çıkarının, bile çiğnenmesini yasaklayan bilinçli disipline dönüştürmek; düzenli ordunun tek başına savaştığı [sayfa 43] mevcut durumu, halk tarafından verilen yaygın gerilla savaşının düzenli ordunun harekâtıyla uyum içinde geliştirildiği bir duruma dönüştürmek vb. Bütün bu siyasî ve askerî ön şartlar yayınlanmış bulunan On Maddelik Programımızda sıralanmıştır. Hepsi de Dr. Sun Yat-sen'in Üç Halk İlkesinin, Üç Büyük Siyasetinin ve Vasiyetinin ruhuna uygundur. Savaş, ancak bunlar uygulandığı zaman kazanılabilir.
Soru: Komünist Partisi bu programı uygulamak için ne yapıyor?
Cevap: Japonya'ya Karşı Millî Birleşik Cepheyi genişletme ve pekiştirme, bütün güçleri seferber etme ve Direnme Savaşında zafere ulaşma gayreti içinde, yorulmak bilmeden durumu açıklamayı ve Guomindang ve bütün diğer yurtsever parti ve gruplarla birleşmeyi görevimiz olarak kabul etmekteyiz. Japonya'ya Karşı Millî Birleşik Cephenin kapsamı hâlâ çok sınırlıdır ve bunu genişletmek gerekmektedir, yani halkı tabandan başlayarak, birleşik cepheye katılmak üzere seferber ederek. Dr. Sun Yat-sen'in Vasiyetinde istediği gibi "Halk kitlelerini harekete geçirmek" gerekmektedir. Birleşik cephenin pekiştirilmesi, bütün siyasî parti ve grupları faaliyetlerinde bağlayıcı olacak ortak bir program uygulamak demektir. Dr. Sun'un devrimci Üç Halk İlkesini, Üç Büyük Siyasetini ve Vasiyetini bütün siyasî partilerin ve bütün sosyal sınıfların ortak programı olarak kabul etmeye hazırız. Fakat bu program, bugüne kadar bütün partiler tarafından kabul edilmiş değildir ve her şeyden önce, Guomindang böyle bir kapsamlı programın ilan edilmesini kabul etmiş değildir. Dr. Sun Yat-sen'in Milliyetçilik İlkesi Guomindang tarafından, Japonya'ya karşı direnişinde de görüldüğü gibi, kısmen uygulanmıştır. Fakat Dr. Sun Yat-sen'in ne Demokrasi İlkesi, ne de Halkın Refahı İlkesi uygulanmamıştır ve Direnme Savaşındaki bugünkü ciddi buhran bunun sonucudur. Savaş durumu öylesine kritik bir hale gelmiştir ki, Guomindang'ın Üç Halk İlkesini tam olarak uygulamasının vakti çoktan gelmiştir, aksi takdirde pişmanlık fayda etmeyecektir. Komünist Partisinin görevi, sesini yükseltmek ve bütün bunları yorulmak bilmeden ve ikna edici bir şekilde Guomindang'a ve bütün millete anlatmaktır; böylece gerçekten devrimci Üç Halk İlkesi, Üç Büyük Siyaset ve Dr. Sun Yat-sen'in Vasiyeti bütün ülkede tastamam ve bütünüyle uygulanacak ve Japonya'ya Karşı Millî Birleşik Cephe genişletilecek ve pekiştirilecektir. [sayfa 44]
Cevap: Kızıl Ordu, Sekizinci Yol Ordusu olarak isimlendirilip cepheye gönderildiğinden beri, gerçekten birçok kimse bu ordunun faaliyetleriyle ilgilenmeye başladı. Bu konuda size genel bir bilgi vereceğim.
Önce askerî harekâtından sözedelim. Sekizinci Yol Ordusu, stratejik olarak hareketini Şansi üzerinde toplamaktadır. Bildiğiniz gibi birçok zafer kazanmıştır. Mesela Pingsingkuan muharebesi, Pinglu, Ningvu ve Cingping'in geri alınması, Layuan ve Kuangling'in geri alınması, Zeçingkuan'ın ele geçirilmesi, Japon birliklerinin üç ana ikmal yolunun (Tatung ile Yenmenkuan, Veysien ile Pingsingkuan arası ve Şuosien ile Ningvu arası) kesilmesi, Yenmenkuan'ın güneyindeki Japon kuvvetlerinin gerisine yapılan saldırı, Pingsingkuan ve Yenmenkuan'ın iki defa tekrar ele geçirilmesi ve Cuyang ve Tangsien'in son günlerde yeniden alınması. Şansi'deki Japon birlikleri. Sekizinci Yol Ordusu ve diğer Cin birlikleri tarafından stratejik olarak kuşatılmıştır. Japon birliklerinin Kuzey Çin'de çok çetin bir direnişle karşılaşacaklarını kesinlikle söyleyebiliriz. Eğer Japon birlikleri Şansi'yi çiğneyip geçmeye çalışacak olurlarsa, mutlaka eskisinden daha büyük güçlüklerle karşılaşacaklardır.
Şimdi de strateji ve taktiklerden söz edelim. Biz, diğer Çin birliklerinin yapmadığını yapıyoruz, yani esas olarak düşmanın kanatlarında ve gerisinde harekât yapıyoruz. Bu şekilde savaş, sırf cephe savunmasından çok farklıdır. Kuvvetlerin bir kısmının cephe harekâtında kullanılmasına karşı değiliz, çünkü bu gereklidir. Fakat esas kuvvetler düşmanın kanatlarına karşı kullanılmalıdır ve düşmana bağımsız olarak ve inisiyatifi elimizde tutarak saldırabilmek için kuşatma ve kanatlarının ardına sarkma taktikleri esastır; çünkü düşmanın kuvvetlerini imha etmenin ve kendi kuvvetlerimizi korumanın tek yolu budur. Üstelik silahlı kuvvetlerimizden bazılarının düşmanın gerisine karşı kullanılması özellikle etkilidir. Çünkü bunlar düşmanın ikmal yollarını ve üslerini parçalayabilir. Cephe kuvvetleri bile sırf savunma taktiklerine değil, esas olarak "karşı saldırı"ya dayanmalıdır. Son bir kaç aydaki askerî gerilemelerin önemli bir nedeni, elverişsiz savaş yöntemlerinin kullanılması olmuştur. [sayfa 45]
Sekizinci Yol Ordusunun kullandığı çarpışma yöntemleri, bağımız olarak ve inisiyatifi elimizde tutarak uygulanan gerilla savaşı ve hareketli savaş dediğimiz yöntemdir. İlke olarak, bu yöntemler iç savaş sırasında kullandığımız yöntemlerle esasta aynıdır, fakat belli farklar vardır. Mesela bugünkü aşamada geniş bir alanda düşmanın kanatlarına ve gerisine yaptığımız baskınları kolaylaştırmak için kuvvetlerimizi bir araya toplamaktan ziyade böleriz. Bir bütün olarak ülkenin silahlı kuvvetleri sayıca güçlü olduğundan bunların bazıları cephe savunması için kullanılmalı ve bazıları da gerilla harekâtı yürütmek üzere yayılmalıdır, fakat esas kuvvetler her zaman düşmanın kanatlarına karşı yığılmalıdır. Savaşta birinci esas, kendini korumak ve düşmanı yok etmektir ve bu amaç için de bağımsız olarak ve inisiyatifi elimizde tutarak gerilla savaşı ve hareketli savaş vermek ve bütün pasif, katı taktiklerden kaçınmak gerekir. Sekizinci Yol Ordusunun gerilla savaşıyla desteklediği büyük sayıda birlikler hareketli savaş verecek olursa zafer mutlaka bizim olacaktır.
Şimdi de siyasî çalışmadan söz edelim. Sekizinci Yol Ordusunun çok önemli ve ayırdedici bir başka yanı da üç temel ilkenin yol gösterdiği siyasî çalışmadır. Birincisi, orduda feodal uygulamaların ortadan kaldırılması, dayağın ve küfrün yasaklanması, bilinçli bir disiplin kurulması ve kederin ve neşenin paylaşılması demek olan, subaylarla erler arasındaki birlik ilkesidir; bu ilke sonucu bütün ordu sıkı sıkıya birleşmiştir. İkincisi, halkın en küçük çıkarının bile çiğnenmesini yasaklayan bir disiplin sağlanması, kitleler arasında propaganda yapılması, kitlelerin örgütlenmesi ve silahlandırılması, malî yüklerinin hafifletilmesi, orduya ve halka zarar veren hainlerin ve işbirlikçilerin ezilmesi demek olan, ordu ile halk arasında birlik ilkesidir. Bunun sonucu olarak ordu halkla sıkı sıkıya birleşmiştir ve her yerde iyi karşılanmaktadır. Üçüncüsü, düşman birliklerini parçalama ve savaş esirlerine iyi muamele etme ilkesi. Zaferimiz sadece askerî harekâtımıza değil, düşman birliklerinin dağılmasına da dayanmaktadır. Düşman birliklerini parçalamak ve savaş esirlerine iyi muamele etmek için aldığımız tedbirler henüz elle tutulur sonuçlar vermiş değildir, fakat gelecekte mutlaka verecektir. Üstelik Sekizinci Yol Ordusu üç ilkeden ikincisine uygun olarak, kuvvetlerini, zorlama yoluyla değil, çok daha etkili olan, halkı cepheye gönüllü olarak gitmek üzere ayaklandırmak yöntemiyle yenilemektedir. [sayfa 46]
Her ne kadar Hopey, Çahar ve Suivuan ile Şansi'nin bir kısmı kaybedilmişse de cesaretimizi kaybetmiş değiliz. Bütün orduyu dost ordularla uyum içinde hareket etmeye ve Şansi'yi savunmak ve kaybedilen toprakları geri almak için sarsılmaz bir kararlılıkla savaşmaya çağırıyoruz. Sekizinci Yol Ordusu Şansi'de direnişi sürdürmek için eylemlerini diğer Çin birliklerinin eylemleriyle uyum içinde yürütecektir; bu, savaşın bütünü için ve özellikle Kuzey Çin'deki savaş için çok önemli olacaktır.
Soru: Sizce Sekizinci Yol Ordusunun bu iyi nitelikleri diğer Çin ordularınca da kazanılabilir mi?
Cevap: Elbette kazanılabilir. 1924-1927'de Guomindang birliklerinin ruhu Sekizinci Yol Ordusunun bugünkü ruhuna büyük ölçüde benzemekteydi. Komünist Partisi ve Guomindang o zamanlar yeni tip bir silahlı kuvvet örgütlemekte işbirliği yapıyorlardı; iki alayla işe başlayarak etraflarına birçok asker topladılar, ve Çen Çiungming'i yenerek ilk zaferlerini kazandılar. Bu kuvvetler, daha sonra büyüyerek kolordu haline geldi ve daha fazla askeri etkisi altına aldı; Kuzey Seferi ancak bundan sonra başladı. Bu kuvvetlerde yeni bir ruh hâkimdi; genel olarak subaylar ile erler arasında ve ordu ile halk arasında birlik vardı ve ordu militan bir devrimci ruha sahipti. Çin'de ilk defa uygulanan Parti temsilcileri ve siyasî şubeler sistemi, bu silahlı kuvvetlerin çehresini tamamen değiştirmişti. 1927'de kurulan Kızıl Ordu ve bugünün Sekizinci Yol Ordusu, bu sistemi devralmış ve geliştirmiştir. Bu yeni ruhla dolup taşan silahlı kuvvetler, 1924-1927 devrimi döneminde, doğal olarak siyasî görüşleriyle tutarlı savaş yöntemleri kullandı, pasif ve katı bir şekilde değil, inisiyatif kullanarak ve taarruza geçme arzusuyla hareket etti ve sonuç olarak da Kuzey Seferinde muzaffer oldu. Bugün muharebe meydanlarında işte böyle askerlere ihtiyacımız var. Bunlardan mutlaka milyonlarca olmasını istemiyoruz; böyle birkaç yüz bin kişinin meydana getirdiği bir çekirdekle Japon emperyalizmini altedebiliriz. Ülkenin her yanındaki ordulara Direnme Savaşındaki kahramanca fedakârlıklarından dolayı derin saygı duymaktayız, fakat verilen kanlı muharebelerden alınması gereken dersler de vardır.
Soru: Japon ordu disiplini çok güçlü olduğuna göre, savaş esirlerine iyi muamele etme siyasetiniz etkisiz kalmayacak mıdır? Mesela, siz esirleri bıraktığınız zaman Japon komutanlığı [sayfa 47] onları öldürebilir ve Japon ordusunun bütünü siyasetinizin anlamını kavramayabilir.
Cevap: Bu imkânsızdır. Onlar ne kadar çok öldürürse, Japon askerleri arasında Çin kuvvetlerine karşı o kadar çok sempati uyanacaktır. Böyle gerçekler alt kademeden saklanamaz. Bu siyasetimizde ısrar edeceğiz. Mesela, Japon Ordusu Sekizinci Yol Ordusuna karşı zehirli gaz kullanma niyetini gerçekleştirse bile siyasetimizi değiştirmeyeceğiz. Zorlandıkları için bize karşı savaşan ve yakalanan Japon askerlerine ve küçük rütbeli subaylara iyi muamele etmeye devam edeceğiz. Onlara hakaret etmeyeceğiz, iki ülkenin halklarının çıkarlarının aynı olduğunu izah ettikten sonra onları serbest bırakacağız. Geri dönmek istemeyenler, Sekizinci Yol Ordusunda hizmet görebilirler. Eğer bir uluslararası tugay, Japonya'ya karşı muharebe cephesinde yer alacak olursa, onlar bu tugaya katılıp Japon emperyalizmine karşı silaha sarılabilirler.
Cevap: Bazı planlarında başarı elde eden Japon emperyalistleri, üç amaca ulaşmak için bir kere daha barışçı bir kisveye bürünecektir. Bu amaçlar şunlardır: (1) Ele geçirilmiş olan mevzileri ilerdeki taarruzlar için stratejik sıçrama tahtası olarak kullanmak üzere pekiştirmek; (2) Çin'in Japonya'ya karşı cephesini parçalamak ve (3) Çin için uluslararası destek cephesini parçalamak. Bugünkü barış söylentileri sadece ilk sis bombasıdır. Tehlikeli olan şey, Çin'de düşmanın oyununa gelmeye hazır bazı bocalayan unsurların olması, hainlerin ve işbirlikçilerin bunlar arasında dolaplar çevirmesi ve Çin'i Japon saldırganlarına teslim etme çabasıyla her çeşit söylentiyi yaymalarıdır.
Soru: Sizce bu tehlike nereye varabilir?
Cevap: Sadece iki gelişme yolu olabilir: Ya Çin halkı teslimiyetçiliği yenecektir, ya da teslimiyetçilik hâkim olacak ve Japonya'ya karşı cephenin parçalanmasıyla ve kargaşalığa düşmesiyle sonuçlanacaktır. [sayfa 48]
Soru: Bunlardan hangisi muhtemeldir?
Cevap: Bütün Çin halkı savaşın sonuna kadar sürdürülmesini istiyor. Eğer hâkim grubun bir kesimi teslimiyetçilik yolunu tutarsa, teslim olmayan diğer kesim tabii ki buna karşı çıkacak ve halkla birlikte direnişi sürdürecektir. Şüphesiz böyle bir şey (yani teslimiyetçi bir grubun çıkması -ç.n.) Çin'in Japonya'ya karşı cephesi için bir talihsizlik olacaktır. Fakat teslimiyetçilerin kitle desteğini kazanamayacaklarına ve kitlelerin teslimiyetçiliği yeneceklerine, savaşta sebat edeceklerine ve zafere ulaşacaklarına eminim.
Soru; Teslimiyetçiliğin nasıl yenilebileceğini sorabilir miyim?
Cevap: Hem sözle, yani teslimiyetçilik tehlikesini teşhir etmekle, hem de fiilen, yani teslimiyetçi faaliyetleri durdurmak için kitleleri örgütleyerek. Teslimiyetçiliğin kökleri millî bozgunculuk ya da millî kötümserliktir, yani bazı muharebeleri kaybettiği için, Çin'in Japonya ile savaşmaya gücü kalmadığı düşüncesindedir. Kötümserler başarının anasının başarısızlık olduğunu, yani başarısızlıklardan alınan derslerin gelecekteki başarıların temeli olduğunu kavramıyorlar. Onlar, Direnme Savaşındaki yenilgileri görüyor fakat başarıları görmüyorlar ve özellikle, bizim yenilgilerimizin içinde zafer unsurları taşıdığını, buna karşılık düşmanın zaferlerinin içinde yenilgi unsurları taşıdığını göremiyorlar. Halk kitlelerine, savaşın muzaffer geleceğini göstermek, yenilgi ve güçlüklerin geçici olduğunu ve bütün tersliklere rağmen savaşmaya devam edersek, zaferin bizim olacağını anlamalarına yardım etmek zorundayız. Kitle temelinden yoksun olan teslimiyetçilerin oyunları sökmeyecek ve Japonya'ya karşı cephe pekişecektir.
Cevap: Asla. Komünist Partisi, "demokratik cumhuriyet" şiarını ta 1936 Ağustosunda ortaya atmıştır. Siyasi ve örgütsel bakımdan bu şiar şunları ifade etmektedir: (1) Devlet ve hükümet bir tek sınıfa ait olmamalı, hainlerin ve işbirlikçilerin dışında bütün Japon aleyhtarı sınıfların ittifakına dayanmalı ve işçileri, köylüleri ve küçük burjuvazinin diğer kesimlerini içine almalıdır; (2) Böyle bir hükümetin örgütsel biçimi, görünüşte [sayfa 49] birbirine zıt olan demokrasinin ye merkeziyetçiliğin belirli bir şekilde birleşmesiyle meydana gelen demokratik merkeziyetçilik olmalıdır, yani hükümet aynı zamanda hem demokratik hem de merkeziyetçi olmalıdır; (3) Bu hükümet halka bütün gerekli siyasî hürriyetleri, özellikle savunma için örgütlenme, eğitim ve silahlanma hürriyetlerini verecektir. Bu üç nokta açısından bir demokratik cumhuriyetin savaş hükümeti ile hiç bir şekilde çatışmadığa Direnme Savaşı için yararlı devlet ve hükümet biçiminin ta kendisi olduğu görülebilir.
Soru: "Demokratik merkeziyetçilik" kendi kendisiyle çelişen bir terim değil midir?
Cevap: Sadece terime değil, gerçeğe de bakmak zorundayız. Çin için her ikisi de gerekli olan demokrasi ile merkeziyetçilik arasında aşılmaz bir uçurum yoktur. Bir yandan, istediğimiz hükümet gerçekten halk iradesinin temsilcisi olmak zorundadır; bütün ülkede geniş kitlelerin desteğine sahip olmalı, halk bu hükümeti desteklemekte serbest ve siyasetini etkileme konusunda bütün imkânlara sahip olmalıdır. Demokrasinin anlamı budur. Öte yandan, yürütme gücünün merkezileşmesi de gereklidir ve halkın talep ettiği siyasî tedbirler, seçimle iş başına gelen hükümete temsilciler heyeti aracılığıyla bir kere iletildi mi, ^hükümet bunları uygulayacak ve tabii ki halkın arzusuna uygun olarak benimsenen siyasete ters düşmediği sürece, bunu rahatlıkla yapacaktır. Merkeziyetçiliğin anlamı da budur. Bir hükümet ancak demokratik merkeziyetçiliği benimseyerek gerçekten güçlü olabilir ve bu sistem Japonya'ya karşı savaşta Çin'in millî savunma hükümetince mutlaka benimsenmelidir.
Soru: Bu, bir savaş kabinesiyle aynı şey değildir, değil mi?
Cevap: Geçmişin savaş kabinelerinin bazılarıyla aynı şey değildir.
Soru: Şimdiye kadar hiç bu çeşit savaş kabinesi kuruldu mu?
Cevap: Evet. Savaş sırasındaki hükümet sistemleri, genel olarak savaşın tabiatıyla belirlenen iki çeşide ayrılabilir: Biri demokratik merkeziyetçilik, diğeri mutlak merkeziyetçiliktir. Tarihteki bütün savaşlar, tabiatlarına göre ikiye ayrılır: Haklı ve haksız savaşlar. Mesela, yirmi yıl önce Avrupa'daki Büyük Savaş haksız, emperyalist bir savaş idi. Emperyalist ülkelerin hükümetleri, halkı emperyalizmin çıkarları için savaşmaya zorladı ve böylece halkın çıkarlarına ters düştü; bu şartlar, İngiltere'deki Loyd Corc hükümeti tipinde bir hükümet gerektiriyordu. [sayfa 50] Loyd Corc, emperyalist savaşa karşı çıkmayı yasaklayarak ve savaşa karşı olan kamuoyunu dile getiren örgüt ya da meclisleri yasaklayarak İngiliz halkına baskı yaptı. Parlamento ayakta kaldı, ama bir grup emperyalistin organı olmaktan ve savaş bütçesini onaylamaktan başka bir işe yaramadı. Bir savaşta hükümet ile halk arasında birlik yokluğu, sırf merkeziyetçiliğin olduğu ve demokrasinin hiç bulunmadığı mutlak merkeziyetçi bir hükümeti doğurur. Fakat tarihte devrimci savaşlar da vardır. Mesela Fransa'da, Rusya'da ve günümüzün İspanyasında. Böyle savaşlarda hükümet halkın hoşnutsuzluğundan korkmaz, çünkü böyle bir savaş vermeyi en çok halk ister; halktan korkmak bir yana, hükümet, halkı ayaklandırmaya ve savaşta aktif olarak yer almaları için fikirlerini açıklamada onları cesaretlendirmeye çalışır, çünkü hükümet halkın gönüllü desteğine dayanır. Çin'in millî kurtuluş savaşı, halkın tam onayına sahiptir ve halk katılmadan kazanılamaz; bu nedenle, demokratik merkeziyetçilik zorunludur. 1926-1927 Kuzey Seferinde de zaferler, demokratik merkeziyetçilik yoluyla kazanıldı. Böylece görülmektedir ki, bir savaşın amaçları doğrudan doğruya halkın çıkarlarını yansıtıyorsa, hükümet ne kadar demokratikse savaş da o kadar etkili bir şekilde yürütülür. Böyle bir hükümetin halkın savaşa karşı çıkmasından korkmasına gerek yoktur; aksine hükümet, halkın pasif kalmasından, ya da savaşa ilgisiz kalmasından korkmalıdır. Hükümet ile halk arasındaki ilişkiyi bir savaşın tabiatı belirler - bu bir tarih kanunudur.
Soru: O halde bu hükümet sisteminin kurulması için ne gibi hazırlıklar yaptınız?
Cevap: Önde gelen mesele, Guomindang ile Komünist Partisi arasındaki işbirliğidir.
Soru: Niçin?
Cevap: Çünkü son onbeş yılda, Çin'de tayin edici siyasî etken Guomindang ile Komünist Partisi arasındaki ilişki olmuştur. İki partinin 1924-1927'deki işbirliği, ilk devrimin zaferi ile sonuçlanmıştır. 1927'de iki parti arasındaki ayrılık, son on yılın üzücü durumunu yaratmıştır. Ancak, ayrılığın sorumluluğu bize ait değildi; Guomindang'ın baskısına karşı direnmek zorunda bırakıldık ve Çin'in kurtuluşunun şanlı bayrağını yüceltmekte ısrar ettik. Şimdi üçüncü aşamaya gelinmiştir ve iki parti Japonya'ya karşı direnmek ve milleti kurtarmak için belirli bir program üzerinde tam bir işbirliği yapmak zorundadır. Aralıksız çabalarımız sayesinde, işbirliği nihayet ilan edilmiş bulunuyor, [sayfa 51] fakat mesele iki tarafın da ortak bir program kabul etmesi ve buna göre hareket etmesidir. Böyle bir programın önemli kısımlarından biri yeni bir hükümet sistemi kurmaktır.
Soru: İki partinin işbirliği ile yeni sistem nasıl kurulabilir?
Cevap: Hükümet cihazının ve ordu sisteminin yeniden inşasını öneriyoruz. Bugünkü acil durumu göğüslemek için bir geçici millî meclis toplanmasını öneriyoruz. Bu meclisin delegeleri, Dr. Sun Yat-sen'in 1924'te tavsiye ettiği gibi, Japonya'ya karşı olan çeşitli siyasî partilerden, Japonya'ya karşı olan ordulardan ve Japonya'ya karşı olan halk örgütleriyle ticarî örgütlerden uygun oranlarda seçilmelidir. Bu meclis, devlet iktidarının en yüksek organı olarak çalışarak milleti kurtaracak siyasetleri tespit etmeli, bir anayasal program benimsemeli ve hükümeti seçmelidir. Direnme Savaşının kritik bir dönüm noktasına ulaştığı fikrindeyiz ve ancak halk iradesini temsil eden, bu türden bir yetkili milli meclisin derhal toplanmasının Çin'in siyasî hayatını canlandırabileceğine ve mevcut buhranı yenebileceğine İnanıyoruz. Bu öneri hakkında Guomindang ile fikir teatisinde bulunmaktayız ve onayını alacağımızı ümit ediyoruz.
Soru: Millî Hükümet, millî meclisin kapatıldığını ilan etmedi mi?
Cevap: Kapatmakta haklıydı. Kapatılan, Guomindang'ın toplamaya hazırlandığı millî meclistir; Guomindang'ın şartlarına göre kurulan bu meclis en ufak bir güce dahi sahip olmayacaktı ve seçimi için izlenen usul, halk iradesi ile tamamen çatışma halindeydi. Toplumun bütün kesimleriyle birlikte biz de böyle bir millî meclisi tasvip etmiyorduk. Önerdiğimiz geçici millî meclis, kapatılandan esasta farklıdır. Bu geçici millî meclisin toplanması, şüphesiz bütün ülkeye yeni bir ruh kazandıracak, hükümeti ve orduyu yeniden inşa etmek ve bütün halkı seferber etmek için temel ön şartı yerine getirecektir. Direnme Savaşının lehimize dönmesi buna bağlıdır. [sayfa 52]
JAPONYA'YA KARŞI SAVAŞTA
DURUM VE GÖREVLER[4*]
12 Kasım 1937
TOPYEKÛN DİRENME SAVAŞINA GEÇİŞ DURUMUDUR
1. Biz Japon emperyalizminin istilasına karşı, herhangi bir direnme savaşını, kısmî de olsa destekleriz. Çünkü kısmî direnme, direnmeme durumundan ileriye doğru atılan bir adımdır; bir dereceye kadar devrimci bir karakter taşır ve anayurdun savunulması için verilen bir savaştır!
2. Bununla beraber, evvelce işaret etmiş olduğumuz gibi (Parti kadrolarının bu yılın Nisan ayında Yenan'da yapılan toplantısında, Partinin Mayıs ayındaki Millî Konferansında ve Merkez Komitesi Siyasî Bürosunun Ağustos kararında)[21], halkın kitle halinde katılması olmaksızın sadece hükümetin verdiği bir kısmî direnme savaşı, mutlaka başarısızlığa uğrayacaktır. Çünkü bu tam anlamıyla bir millî devrimci savaş, bir halk savaşı olmayacaktır. [sayfa 53]
3. Biz tam anlamıyla millî devrimci bir savaştan, bütün halkın harekete geçirildiği bir savaştan, başka bir deyişle topyekûn direnmeden yanayız. Çünkü sadece böyle bir direnme, halk savaşını meydana getirir ve anayurdun savunulması amacını gerçekleştirebilir.
4. Guomindang tarafından savunulan kısmî direnme savaşı da millî bir savaş ve belli bir dereceye kadar devrimci karakterde bir savaş olmakla birlikte, devrimci karakteri tam olmaktan çok uzaktır. Kısmî direnme, savaşta kaçınılmaz olarak yenilgiye götürür; hiç bir zaman anayurdu başarıyla savunamaz.
5. Direnme konusunda, Guomindang'ın şimdiki tutumu ile Komünist Partisinin tutumu arasındaki ilke farkı burada yatar. Eğer Komünistler, bu ilke farkını unuturlarsa, Direnme Savaşını doğru olarak yönetemeyecekler, Guomindang'ın tek yanlılığını ortadan kaldırmada güçsüz kalacaklar, kendi ilkelerini terk etme noktasına kadar alçalacaklar ve kendi Partilerini Guomindang'ın düzeyine indireceklerdir. Bu da millî devrimci savaşa ve anayurdun savunulması kutsal davasına karşı işlere miş bir cinayet olacaktır.
6. Tam onlamıyla millî devrimci savaşta, topyekûn direnme savaşında, Komünist Partisi tarafından önerilen Japonya'ya karşı Direnmek ve Milleti Kurtarmak İçin On Maddelik Programı uygulamak ve bu programı bütünüyle uygulayacak hükümete ve orduya sahip olmak gereklidir.
7. Şanghay ve Tayyuan'ın düşmesinden sonra durum şöyledir:
(1) Kuzey Çin'de, Guomindang'ın başrolü oynadığı düzenli savaş sona ermiş ve Komünist Partisinin başrolü oynamakta olduğu gerilla savaşı ön plana çıkmıştır. Japon saldırganları, Kiangsu ve Çekyang Eyaletlerinde, Guomindang'm muharebe hatlarını yarmıştır, Nanking'e ve Yangze Vadisine doğru ilerlemektedir. Guomindang'ın kısmî direnişinin uzun sürmeyeceği şimdiden açıkça görülmektedir.
(2) İngiltere, ABD ve Fransa hükümetleri, kendi emperyalist çıkarları açısından, Çin'e yardım edeceklerini belirtmişlerdir; fakat şimdiye kadar hiç bir pratik yardım yapılmamış ve bu sadece lafta kalmıştır. [sayfa 54]
(3) Alman ve İtalyan faşistleri, Japon emperyalizmine yardım etmek için ellerinden geleni yapmaktadırlar.
(4) Guomindang, kısmî direnişi yürütürken dayandığı tek parti diktatörlüğünde ve halk üzerindeki zorbaca yönetiminde hâlâ esaslı bir değişiklik yapmak istememektedir.
Bu madalyonun bir yüzüdür.
Diğer yüzü ise şöyledir:
(1) Komünist Partisinin ve Sekizinci Yol Ordusunun siyasî etkisi her yana hızla yayılmakta ve bunlar "milletin kurtarıcıları" olarak ülkenin her yerinde alkışlanmaktadır. Komünist Partisi ve Sekizinci Yol Ordusu, Japon saldırganlarını durdurmak, Merkezî Ovalara ve kuzeybatıya hücumlarını önlemek ve bütün ülkeyi savunmak için Kuzey Çin'de gerilla savaşını sürdürmeye kararlıdır.
(2) Kitle hareketi bir adım daha ilerlemiştir.
(3) Millî burjuvazi sola meyletmektedir.
(4) Guomindang içinde reformları destekleyen güçler gelişmektedir.
(5) Japonya'ya karşı muhalefet ve Çin'e yardım hareketi dünya halkları arasında yayılmaktadır.
(6) Sovyetler Birliği, Çin'e pratik yardım yapmaya hazırlanmaktadır.
Bu da madalyonun diğer yüzüdür.
8. Bundan dolayı, şimdiki durum, kısmî direnişten topyekûn direnişe geçiş durumudur. Kısmî direniş uzun süremez, topyekûn direniş ise henüz başlamamıştır. Birinden diğerine geçişte aradaki süre, tehlikelerle doludur.
9. Bu dönemde Çin'in kısmî direnişi şu üç yönden birinde gelişebilir:
Birincisi, kısmî direnişin bitmesi ve yerini topyekûn direnişin alması, Milletin çoğunluğunun arzusu budur, fakat Guomindang hâlâ kararsızdır.
İkincisi, silahlı direnişin bitmesi ve yerini teslimiyetin alması, Japon saldırganlarının, işbirlikçilerin ve Japon taraftarı unsurların arzusu budur, fakat Çin halkının çoğunluğu buna karşıdır. [sayfa 55]
Üçüncüsü, Çin'de silahlı direnişin ve teslimiyetin bir arada var olması. Bu, Japon saldırganlarının, işbirlikçilerin ve Japon taraftan unsurların, ikinci yönde ilerlemeyi imkânsız buldukları zaman, Çin'in Japonya'ya karşı cephesini parçalamak için giriştikleri entrikaların sonucu olarak ortaya çıkabilir. Şimdi onlar, buna benzer bir şey tezgâhlamaktadırlar. Bu tehlike gerçekten çok ciddidir.
10. Şimdiki duruma bakarak hüküm verecek olursak, teslimiyetçiliğin kazanmasını önleyen yurtiçi ve uluslararası etkenler üstün durumdadır. Bu etkenler şunlardır: Japonya'nın Çin'e savaşmaktan başka alternatif bırakmayan, Çin'i boyunduruğu altına alma siyasetinde ısrarı; Komünist Partisinin ve Sekizinci Yol Ordusunun varlığı; Çin halkının istekleri; Guomindang üyelerinin çoğunluğunun istekleri; İngiltere, ABD ve Fransa'nın, çıkarlarının Guomindang'ın teslimiyeti yüzünden bozulacağı endişesi; Sovyetler Birliği'nin varlığı ve Çin'e yardım siyaseti; Çin halkının Sovyetler Birliği'ne bağladığı (temelsiz olmayan) büyük umutlar. Bu etkenlerin doğru ve uyumlu bir şekilde kullanılışı teslimiyetçiliği ve parçalanmayı önlemekle kalmayacak, aynı zamanda, kısmî direnişin ötesindeki her ilerlemenin önüne çıkacak engelleri de bertaraf edecektir.
11. Bundan dolayı, kısmî direnişden topyekûn direnişe geçme ihtimali mevcuttur. Bu amaç için mücadele etmek, bütün Çin Komünistlerinin, Guomindang'ın bütün ilerici üyelerinin ye bütün Çin halkının acil ortak görevidir.
12. Çin'in Japonya'ya karşı millî devrimci savaşı, şimdi ciddi bir buhran ile karşı karşıyadır. Bu buhran uzayabilir ya da oldukça çabuk giderilebilir. İçte, Guomindang-Komünist işbirliği ve Guomindang'ın siyasetinin bu işbirliğine dayanarak değişmesi ile işçi ve köylü kitlelerinin gücü, tayin edici etkenlerdir. Dışta ise tayin edici etken Sovyetler Birliği'nin yardımıdır.
13. Guomindang'da siyasî ve örgütsel reform, hem gerekli hem de mümkündür.[22] Bunun temel nedenleri, Japon baskısı, Çin Komünist Partisinin birleşik cephe siyaseti, Çin halkının istekleri ve Guomindang içinde yeni güçlerin gelişmesidir. Görevimiz, hükümet ve ordudaki reformun temeli olacak olan Guomindang'daki bu reform için çalışmaktır. Şüphesiz bu reform Guomindang Merkez Yürütme Komitesinin rızasını gerektirmektedir ve bizler sadece tavsiyelerde bulunmak durumundayız.
14. Hükümette reform yapılmalıdır. Geçici millî meclisin toplanmasını önermiştik, bu da gerekli ve mümkündür. Şüphesiz bu reform da Guomindang'ın rızasını gerektirmektedir.
15. Orduda reform görevi, yeni orduların kurulmasından ve eski ordularda reform yapılmasından ibarettir. Eğer, altı ilâ on iki ay içinde yeni bir siyasî ruhla dolu 250 bin-300 bin kişilik yeni bir ordu kurulabilirse, Japonya'ya karşı savaş alanındaki durum düzelmeye başlayacaktır. Böyle bir ordu, bütün eski orduları etkileyecek ve onları kendi çevresinde toplayacaktır. Bu, Direnme Savaşında stratejik karşı-taarruza geçişin askerî temelini hazırlayacaktır. Aynı şekilde bu reform da Goumindang'ın rızasını gerektirmektedir. Sekizinci Yol Ordusu bu reform süresinde örnek bir rol oynamalıdır. Ve Sekizinci Yol Ordusu da genişletilmelidir.[sayfa 56]
TESLİMİYETÇİLİKLE MÜCADELE EDİLMELİDİR
Parti içinde, sınıf teslimiyetçiliğine karşı çıkalım
17. Guomindang'ın Japonya'ya karşı henüz direnişe başlamamış olması nedeniyle, Lukuçiao Olayından önce Partinin Japonya'ya karşı millî birleşik cephe çizgisi için Parti içinden gelen esas tehlike "sol" oportünizm, yani kapalı-kapıcılık idi.
18. Guomindang'ın Japonya'ya karşı direnişe başlamış olması nedeniyle, Lukuçiao Olayından beri Parti içindeki esas tehlike artık «sol» kapalı-kapıcılık değil, sağ oportünizm, yani teslimiyetçilik olmuştur,
19. Daha Nisan ayında Parti kadrolarının Yenan toplantısında ve gene Mayıs ayında Parti Millî Konferansında ve özellikle Ağustos ayında Merkez Komitesi Siyasî Büro toplantısında (Loçuan toplantısı) aşağıdaki soruyu ortaya atmıştık: Birleşik cephede, proletarya mı burjuvaziye öncülük edecek, yoksa burjuvazi mi proletaryaya? Guomindang mı Komünist Partisini kendi safına çekecek, yoksa Komünist Partisi mi Guomindang'ı? Bugünkü somut siyasî görev açısından bu sorunun [sayfa 57] anlamı şudur: Guomindang, Japonya'ya Karşı Direnmek ve Milleti Kurtarmak İçin On Maddelik Program düzeyine. Komünist Partisinin savunduğu topyekûn direnme düzeyine mi çıkarılacaktır? Yoksa Komünist Partisi Guomindang'ın toprak ağaları ve burjuva diktatörlüğü düzeyine, kısmî direnme düzeyine mi düşürülecektir?
20. Soruyu neden böylesine kesin koymamız gerekiyor? Bunun cevabı şudur:
Bir yanda, Çin burjuvazinin uzlaşma eğilimi; Guomindang'ın maddî gücünün üstünlüğü; Guomindang Merkez Yürütme Komitesi Üçüncü Genel Oturumunun Komünist Partisine iftira ve hakaret dolu ve "sınıf mücadelesine son" diye haykıran bildirisi ve kararlan; Guomindang'ın "Komünist Partisinin teslim olması" için duyduğu özlem ve bu amaçla yaptığı geniş propaganda; Çan Kay-şek'in Komünist Partisini kontrol altına alma çabaları; Guomindang'ın Kızıl Orduyu ve Japon aleyhtarı demokratik üs bölgelerini sınırlama ve zayıflatma siyaseti; Guomindang'ın Temmuz ayındaki Luşan Eğitim Kursunda[23] "Direnme Savaşı süresince Komünist Partisinin gücünü beşte iki oranında azaltmak" için hazırlanan plan; Guomindang'ın Komünist kadroları şöhret, servet, şarap ve kadın vaatleriyle baştan çıkarma çabalan; (Çang Nay-çi tarafından temsil edilen[24]) bazı küçük burjuva radikallerinin siyasî teslimiyetçiliği; vb. vardır.
Öte yanda. Komünistler arasındaki teorik düzey farklılıkları; Parti üyelerimizin çoğunun Kuzey Seferi sırasında kazanılan, iki parti arasındaki işbirliği tecrübesinden yoksun olması; Parti üyelerinin büyük bir kısmının küçük burjuva kökenli oluşu; bazı Parti üyelerinin zorlu mücadele hayatına devam etmedeki isteksizliği; birleşik cephede Guomindang ile ilkesiz uyuşma eğilimi; Sekizinci Yol Ordusunda yeni tip bir savaş ağalığı eğiliminin ortaya çıkması; Guomindang hükümetine Komünistlerin katılma sorununun ortaya çıkması; Japon aleyhtarı demokratik üs bölgelerinde aşırı uyuşma eğiliminin ortaya çıkması; vb. vardır.
Yukarıda açıklanan ciddî durumun ışığında, kimin önder olacağı sorusunu kesin bir şekilde ortaya koymalı ve teslimiyetçiliğe karşı kararlı bir şekilde savaşmalıyız.
21. Birkaç aydan beri ve bilhassa Direnme Savaşının patlak vermesinden bu yana, Merkez Komitesi ve her kademedeki [sayfa 58] Parti örgütleri, mevcut ya da muhtemel bütün teslimiyetçi eğilimlere karsı kesin ve sert bir mücadeleye girişmiş, bunlara karşı gereken çeşitli tedbirleri almış ve olumlu sonuçlar elde etmiştir.
Merkez Komitesi, Komünistlerin hükümete katılması meselesi hakkında bir karar tasarısı[25] yayınlamıştır.
Sekizinci Yol Ordusundaki yeni savaş ağalığı eğilimine karşı bir mücadele başlatılmıştır. Bu eğilim, Kızıl Ordunun isminin değiştirilmesinden bu yana, Komünist Partisi önderliğine tam olarak uymada isteksiz davranan, bireysel kahramanlık eğilimini geliştiren, Guomindang tarafından verilen görevlerden (yani memur olmaktan) gurur duyan kişilerde görülmektedir. Bu çeşit yeni savaş ağalığı eğilimi, tıpkı dayak ve hakaret, disipline uymama, vb. şeklinde kendini gösteren eski savaş ağalığı eğilimiyle aynı köke (Komünist Partisinin, Guomindang derekesine düşürülmesi) sahiptir ve aynı sonuca (kitlelerin soğumasına) varır; bu, özellikle tehlikelidir, çünkü Guomindang-Komünist birleşik cephesi döneminde olmaktadır ve bu nedenle de özel bir dikkati ve kararlı bir muhalefeti gerektirmektedir. Guomindang müdahalesi sonucunda kaldırılan siyasî komiserler sistemi ve sonradan aynı nedenle "siyasî eğitim daireleri" diye adlandırılan siyasî şubeler sistemi yeniden kuruldu. "Dağlık bölgelerde, inisiyatifin elimizde olduğu bağımsız gerilla savaşı" yeni stratejik ilkesini başlattık ve sebatla yürüttük. Böylece Sekizinci Yol Ordusunun savaş görevlerinin ve diğer görevlerinin başarısını esas olarak teminat altına aldık. Guomindang'ın, üyelerini Sekizinci Yol Ordusuna kadro olarak gönderme talebini reddettik ve Komünist Partisinin Sekizinci Yol Ordusuna mutlak önderliği ilkesini savunduk. Aynı şekilde, Japon aleyhtarı devrimci üs bölgelerine "birleşik cephede bağımsızlık ve inisiyatif" ilkesini getirdik. "Parlamentarizm"[26] (tabii ki Çin Partisinde mevcut olmayan II. Enternasyonal parlamentarizmi değil) eğilimlerini düzelttik; ayrıca haydutlara, düşman casuslarına ve sabotajcılara karşı mücadelemizde sebat ettik.
Sian'da Guomindang'la aramızdaki ilişkilerde ilkesiz uyuşma eğilimlerini düzelttik ve kitle mücadelesini yeniden geliştirdik.
Doğu Kansu'da genel olarak Sian'da yaptıklarımızı yaptık. Şanghay'da Çang Nay-çi'nin "daha az çağrı, daha çok tavsiye" çizgisini eleştirdik ve millî kurtuluş hareketi çalışmasında aşın uyuşma eğilimini de düzeltmeye başladık. [sayfa 59]
Güneydeki gerilla bölgelerinde -bunlar, Guomindang ile on yıllık kanlı savaşımızın kazançlarının bir kısmını, Japonya'ya karşı millî devrimci savaşımızın güney eyaletlerindeki stratejik kalelerini ve Guomindang'ın Sian Olayından sonra bile "kuşatma ve bastırma" ile yok etmeye ve hatta Lukuçiao Olayından sonra, da daha yeni olan "kaplanı dağlardan tuzağa çekme" yöntemi ile zayıflatmaya çalıştığı kuvvetlerimizi temsil etmektedir- (1) şartlar ne olursa olsun kuvvetlerimizi bir araya toplamama konusunda (ki bu Guomindang'ın bu kaleleri yok etme arzusuna uyar) uyanık olmak, (2) Guomindang'ın görevlendirdiği kişileri reddetmek ve (3) bir başka Ho Ming Olayına[27] (yani Guomindang tarafından çevrilip silahsızlandırılma tehlikesine) karşı tetikte bulunmak için özel bir dikkat gösterdik.
Haftalık "Kurtuluş"[28] dergisinde benimsediğimiz tavır, ciddi ve ölçülü eleştiri tavrı olmaya devam etmiştir.
22. Kısmî direnişi topyekûn direnişe dönüştürmek için olduğu kadar, silahlı direnişte sebat edebilmek ve nihaî zaferi kazanmak için de, Japonya'ya Karşı Millî Birleşik Cepheye sarılmak, onu genişletmek ve güçlendirmek gereklidir. Guomindang-Komünist birleşik cephesini sekteye uğratıcı görüşlere kesinlikle müsamaha edilmeyecektir. "Sol" kapalı-kapıcılığa karşı hâlâ tetikte olmalıyız. Fakat bunun yanında bütün birleşik cephe çalışmalarımızda bağımsızlık ve inisiyatif ilkemize sıkı sıkıya sarılmalıyız. Guomindang ve diğer partilerle birleşik cephemiz, kesin bir programın yürütülmesi temeline dayanır. Bu temel olmaksızın birleşik cephe de olamaz, böyle bir durumda işbirliği ilkesiz olur ve teslimiyetçiliğin bir ifadesi haline gelir. Bu nedenle, Japonya'ya karşı millî devrimci savaşı zafere götürmenin yolu "birleşik cephede bağımsızlık ve insiyatif" ilkesini açıklamak, uygulamak ve savunmaktır.
23. Bütün bunlardan amacımız nedir? Bir bakıma, amacımız kazanmış olduğumuz yeri elde tutmaktır, çünkü bu yer bizim stratejik hareket noktamızdır ve bunun kaybedilmesi herşe-yin sonu demektir. Fakat başlıca amacımız elde edilmiş bulunan yeri daha da genişletmek ve «Japon emperyalizmini yıkmak İçin milyonlarla kitleleri Japonya'ya Karşı Millî Birleşik Cepheye kazanmak» olumlu hedefini gerçekleştirmektir. Kazandığımız yeri elde tutmak ile genişletmek, birbirine ayrılmaz bir biçimde bağlıdır. Son birkaç ay içinde küçük burjuvazinin sol kanadının birçok mensubu etkimiz altında birleşmiş, Guomindang kampında yeni güçler ortaya çıkmış, Sansi'de kitle mücadelesi gelişmiş ve Parti örgütlerimiz birçok yerde genişlemiştir [sayfa 60]
24. Fakat genel olarak, Partimizin örgütsel gücünün ülkenin bütünü, içinde henüz oldukça küçük olduğunu iyice kavramalıyız. Kitlelerin gücü de ülkenin bütünü içinde çok küçüktür, çünkü kitlelerin esas kesimleri o!an işçiler ve köylüler henüz örgütlenmemiştir. Bu tamamen, bir taraftan Guomindang'ın denetim ve baskı siyaseti ve diğer taraftan da kendi çalışmamızın yetersizliği ya da hatta hiç olmayışı yüzündendir. Bugünkü Japonya'ya karşı millî devrimci savaşta Partimizin temel zaafı budur. Bu zaafı ortadan kaldırmadıkça Japon emperyalizmini altedemeyiz. Bu sonuca ulaşmak için "birleşik cephede bağımsızlık ve inisiyatif" ilkesini mutlaka uygulamalı ve bütün teslimiyetçilik ya da aşırı uyuşma eğilimlerini bertaraf etmeliyiz.
Fakat bir başka tür teslimiyetçilik daha vardır. Bu, millî teslimiyetçiliktir ve Çin'in Japon emperyalizminin çıkarlarına boyun eğmesine, bir Japon sömürgesi haline gelmesine ve Çin halkının da sömürge köleleri olmasına yol açabilir. Bu eğilim şimdi Japonya'ya Karşı Millî Birleşik Cephenin sağ kanadında ortaya çıkmış bulunuyor.
26. Japonya'ya Karşı Millî Birleşik Cephenin sol kanadı, proletarya, köylüler ve şehir küçük burjuvazisini kapsayan, Komünist önderlik altındaki kitlelerden meydana gelir. Görevimiz, bu kanadı geliştirmek ve pekiştirmek için elimizden geleni yapmaktır. Bu görevin yerine getirilmesi, Guomindang'da, orduda ve hükümette reform yapmanın, birleşmiş demokratik bir cumhuriyet kurmanın, kısmî direnişi topyekûn direnişe dönüştürmenin ve Japon emperyalizmini yıkmanın temel ön Şartıdır.
27. Japonya'ya Karşı Millî Birleşik Cephenin orta kesimi, millî burjuvazi ve küçük burjuvazinin üst tabakasından meydana gelir. Önde gelen Şanghay gazetelerinin sözcülüğünü yaptığı kişiler[29] şimdi sola doğru, yönelirken, Fu Sing Derneğinin [sayfa 61] bazı üyeleri kararsızlık göstermeye başlamıştır ve C.C. Kliğinin[30] bazı üyeleri de bocalamaktadır. Japonya'ya karşı direnen ordular çok acı dersler aldılar ve bazıları reformlar uygulamaya başladılar, ya da buna hazırlanmaktadırlar. Görevimiz, orta kesimin ilerlemesine ve tavrını değiştirmesine yardım etmektir.
28. Japonya'ya Karşı Millî Birleşik Cephenin sağ kanadı büyük toprak ağalarından ve büyük burjuvaziden meydana gelir ve millî teslimiyetçiliğin beynidir. Bu insanların teslimiyetçiliğe yönelmeleri kaçınılmazdır. Çünkü hem savaşta malının, mülkünün harap olmasından, hem de kitlelerin ayaklanmasından korkarlar. Birçoğu zaten işbirlikçidir, birçoğu Japon taraftarı olmuştur ya da olmaya hazırdır, birçoğu kararsızlık içindedir ve yalnız pek azı özel şartlar nedeni ile kesinlikle Japonya'ya karşıdır. Bazıları millî birleşik cepheye şimdilik, zorla ve isteksizce katılmıştır. Genellikle de kopmaları çok uzun sürmeyecektir. Gerçekten de büyük toprak ağaları ve büyük burjuvazi içindeki en berbat unsurların birçoğu şu anda Japonya'ya Karşı Millî Birleşik Cephede bir parçalanma tezgahlamaktadırlar, dedikodular uydurmaktadırlar; ve "Komünistler ayaklanmaya girişmişler", "Sekizinci Yol Ordusu ricat ediyor" gibi masalların çoğalacağı muhakkaktır. Görevimiz millî teslimiyetçiliğe karşı azimle savaşmak ve bu mücadele içinde sol kanadı genişletmek ve pekiştirmek, orta kesimin ise ilerlemesine ve tavrını değiştirmesine yardım etmektir.
VE SEKİZİNCİ YOL ORDUSU
CEPHE GERİSİ KARARGAHININ BİLDİRİSİ[5*]
15 Mayıs 1938
Açıkça duyurulur: Lukuçiao Olayından beri bütün yurtsever vatandaşlarımız Direnme Savaşını kararlılıkla yürütmektedir. Cephedeki subay ve erler kanlarını dökmekte ve canlarını feda etmektedirler. Bütün siyasî partiler ve gruplar iyi niyetle birleştiler. Halkın bütün kesimleri ülkeyi kurtarmak için kuvvetlerini birleştirdiler. Bu, Çin milletinin geleceğinin parlak olduğunu gösterir ve Japonya'ya karşı zafer için sağlam bir teminattır. Bütün yurttaşlarımız bu ilerleme çizgisini izlemelidir. Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgemizin[31] halkı ve ordusu Hükümetin önderliğini izlemiş ve kendini var gücüyle millî kurtuluş davasına adamıştır. Yaptıkları her şey haklı ve şereflidir. Büyük güçlükler karşısında bıkmadan, usanmadan, şikayet etmeden [sayfa 69] mücadele etmişlerdir. Bütün ülke halkı onları övmekte birleşmektedir. Sınır Bölgesi Hükümeti ve Cephe Gerisi Karargâhı, bütün bölge halkını sonuna kadar çaba sarfetmeye teşvik edecektir. Kimsenin görevini ihmal etmesine ve hiç bir şeyin millî kurtuluş davasını baltalamasına izin verilmeyecektir. Öte yandan, Sınır Bölgesinde son araştırmalar, bazı kişilerin, kamu çıkarını hiçe sayarak, köylüleri kendilerine dağıtılan toprak ve evleri iade etmeye, borçluları iptal edilen borçları[32] ödemeye, halkı geliştirilmiş bulunan demokratik sistemi değiştirmeye zorlamak ve kurulmuş bulunan askerî, iktisadî, kültürel örgütleri ve kitle örgütlerini parçalamak için çeşitli yollara başvurmakta olduklarını göstermiştir. Bunlardan bazıları, casus olarak faaliyet göstermekte, eşkıyalarla birlikte tertiplere girişmekte, askerlerimizi isyana teşvik etmekte, bölgemizin haritasını çıkarmakta ve incelemeler yapmakta, gizlice bilgi toplamakta ya da Sınır Bölgesi Hükümeti aleyhine açıkça propaganda yapmaktadırlar. Bütün bu faaliyetler, temel ilke olan, Japonya'ya karşı direnme için birlik ilkesinin açıkça ihlal edilmesidir. Bunlar, Sınır Bölgesi halkının isteklerine ters düşmektedir ve iç kavgaları teşvik etmeye, birleşik cepheyi parçalamaya, halkın çıkarlarını çiğnemeye. Sınır Bölgesi Hükümetinin itibarını baltalamaya ve Japonya'ya karsı seferberliğin güçlüklerini arttırmaya yönelmiştir. Sebep, birkaç iflah olmazın vicdansızca millî çıkarlar aleyhinde hareket etmesidir. Hatta bazıları gizli faaliyetlerini saklamak için çeşitli maskeler kullanarak, Japon saldırganlarının aleti olmaktadır. Aylardır ilçelerdeki halktan, bu tür faaliyetleri durdurmamızı isteyen ve sürekli dikkatimizi gerektiren raporlar gelmektedir. Hükümet ve Cephe Gerisi Karargâhı, Japon aleyhtarı güçleri kuvvetlendirme, Japonya'ya karşı cephe gerisini pekiştirme ve halkın çıkarlarını koruma görüşünden hareketle yukarıda sözü edilen faaliyetlerin yasaklanmasını zorunlu görmektedir. Buna uygun olarak burada açıkça bildiririz ki:
(1) Hükümet ve Cephe Gerisi Karargâhı, halkın elde etmiş olduğu haklan korumak için Sınır Bölgesi Hükümetinin hâkimiyeti altındaki alanlarda iç barışın kurulmasından önce alman toprak ve evlerin dağıtımı ve borçların iptali işlemlerinde izinsiz değişiklik yapılmasını yasaklamıştır.
(2) Hükümet ve Cephe Gerisi Karargâhı, iç barış kurulduğu zaman mevcut olan ve o günden beri birleşik cephe ilkesine uygun olarak ilerleyen ve genişleyen bütün askerî, siyasî, [sayfa 70] iktisadî, kültürel örgütlerin ve kitle örgütlerinin faaliyetlerini koruyacak, ilerlemelerini teşvik edecek ve bunlara karşı hazırlanan entrikaları ve bölücü faaliyetleri durduracaktır.
(3) Hükümet ve Cephe Gerisi Karargâhı, Silahlı Direnme ve Ülke Çapında Yeniden İnşâ Programını kararlılıkla uygulayarak, Japonya'ya karşı direnişe ve millî kurtuluş davasına hizmet eden her teşebbüsü başlatmak ve teşvik etmekten sevinç duyacaktır. Her yerde halktan gelen içten desteği sevinçle karşılamaktayız. Fakat sahtekârlara karşı uyanık olmak ve hainlerden sakınmak için, Hükümetten ve Cephe Gerisi Karargâhından izin ve yazılı yetki almayan kişilerin, faaliyetleri ne olursa olsun Sınır Bölgesine girmeleri ve burada kalmaları yasaktır.
(4) Silahlı direnişin bu gergin döneminde, halkın, Sınır Bölgesi sınırları içinde sabotaj yapmaya çalışan, bozgunculuğa girişen, kargaşalık çıkaran ya da askerî sırlarımızı araştıran kişileri rapor etmesi doğru ve uygundur. Bu şekilde itham edilen kişiler, sağlam delillere dayanılarak derhal yerinde tutuklanabilir. Suçlulukları ispat edildiği takdirde gereken şiddetle cezalandırılmalıdırlar.
Bu dört kurala, Sınır Bölgesindeki bütün siviller ve silahlı kuvvetlerin bütün mensupları uymalı ve bunların ihlaline hiç bir şekilde izin verilmemelidir. Bundan böyle Sınır Bölgesi Hükümeti ve Cephe Gerisi Karargâhı bozgunculuk yapmaya cüret eden kanunsuz kişilere bu kuralları harfi harfine uygulayacak ve bilmemeyi mazeret olarak kabul etmeyecektir.
Bu bildiri, kanun gücünde olmak üzere yayımlanmıştır. [sayfa 71]
Mayıs 1938
Mayıs 1938
Ekim 1938
Yoldaşlar, önümüzde parlak bir gelecek var. Japon emperyalizmini yenilgiye uğratıp yeni bir Çin kurmak, bizim için sadece bir zorunluluk değildir. Biz hiç şüphesiz bu amaçlara ulaşacak güce de sahibiz. Ama önümüzde, bugün ile parlak gelecek arasında uzanan çetin bir yol var. Çin Komünist Partisi ve bütün halk, yeni bir Çin kurabilmek için mücadelede, Japon saldırganlarına karşı planlı bir şekilde savaşmalıdır. Saldırganları ancak uzun bir savaştan sonra yenebiliriz. Savaşla ilgili çeşitli meselelerden şimdiye kadar bir hayli söz ettik. Savaşın başlangıcından bu yana elde ettiğimiz tecrübeyi özetledik ve bugünkü durumun değerlendirmesini yaptık; bütün milletin karşı karşıya bulunduğu acil görevleri belirttik ve Japonya'ya karşı uzun vadeli bir millî birleşik cephe yoluyla uzun bir savaş sürdürmenin nedenlerini ve bunu gerçekleştirmenin yöntemlerini açıkladık ve uluslararası durumu tahlil ettik. Geriye hangi mesele kalıyor? Yoldaşlar, bir mesele daha var; o da Çin Komünist Partisinin millî savaşta ne gibi bir rol oynaması gerektiği ya da komünistlerin kendi rollerini nasıl kavramaları, bu savaşı yenilgiye değil zafere ulaştırabilmek için nasıl güçlenmeleri ve saflarını nasıl sıklaştırmaları gerektiği meselesidir.
Sadece kendimizin iyi, başkalarının ise işe yaramaz olduğunu düşünmek tamamen yanlıştır. Siyasî bakımdan geri olan insanlara gelince, Komünistler onları küçümseyip hor görmemeli, onlarla dost olmalı, onlarla birleşmeli, onları ikna etmeli ve ilerlemeleri için teşvik etmelidirler. İflah olmayacaklar dışında çalışmalarında hatalar yapmış bir kimseye karşı Komünistlerin tavrı onu reddetmek değil, değişmesine ve herşeye yeniden başlamasına yardımcı olmak üzere ikna etmek olmalıdır. Komünistler hem pratik, hem de uzak görüşlü olmada örnek olmalıdırlar. Çünkü kendilerine düşen görevleri ancak pratik davranarak yerine getirebilirler ve ancak uzak görüşlü olmakla yollarını şaşırmadan ilerleyebilirler. Komünistler bundan dolayı öğrenmede örnek olmalı, kitlelerin hem öğrencisi hem de öğretmeni olmalıdırlar. Ancak halktan, somut şartlardan, dost [sayfa 201] parti ve ordulardan öğrenerek çalışmamızda pratik ve gelecek konusunda da uzak görüşlü olabiliriz. Uzun bir savaşta ve zor şartlar altında bütün milletin dinamik enerjisinin güçlüklere karşı mücadele için seferber edilebilmesi, düşmanın yenilebilmesi ve yeni bir Çin'in kurulabilmesi, ancak Komünistlerin, dost partiler, ordular ve kitleler arasındaki bütün ilerici unsurlarla birlikte örnek öncü rolü en iyi şekilde oynamalarıyla mümkündür.
İÇİNE SIZMIŞ DÜŞMAN AJANLARIYLA
MÜCADELE EDELİM
DÜŞMAN AJANLARININ SIZMASINI ÖNLEYELİM
BAĞIMSIZLIĞINI KORUYALIM
Aynı şey, millî mücadele ile sınıf mücadelesi arasındaki ilişki için de geçerlidir. Direnme Savaşında her şeyin direnişin çıkarlarına tabi kılınması gerektiği, tartışma götürmez bir ilkedir. [sayfa 203] Bu yüzden, sınıf mücadelesinin çıkarları Direnme Savaşının çıkarlarına tabi kılınmalı ve onlara ters düşmemelidir. Ama sınıflar ve sınıf mücadeleleri gerçektir ve sınıf mücadelesi gerçeğini inkâr edenler yanılmaktadırlar. Bu gerçeği inkâr etmeye kalkan teori, tamamen yanlıştır. Biz sınıf mücadelesini inkâr etmiyoruz, onu şartlara uyguluyoruz. Savunduğumuz karşılıklı yardımlaşma ve karşılıklı taviz siyasetini, sadece parti ilişkilerine değil, sınıf ilişkilerine de uygulamak mümkündür. Japonya'ya karşı birlik, sınıf ilişkilerindeki değişikliği hesaba katan doğru bir siyaseti, emekçi halkı siyasî ve maddî bakımdan savunmasız bırakmayan, ama aynı zamanda, zenginlerin de çıkarlarını gözönünde bulunduran ve böylece düşmana karşı dayanışmanın gereklerini yerine getiren bir siyaseti zorunlu kılar. Sadece bir tarafı gözetmek ve diğer tarafı ihmal etmek Direnme Savaşı için kötü bir şeydir.
ÇOĞUNLUK AÇISINDAN DÜŞÜNELİM
VE MÜTTEFİKLERİMİZLE BİRLİKTE ÇALIŞALIM
Parti kadrolarıyla olduğu kadar, partili olmayan kadrolarla da ilgilenmeliyiz. Parti dışında, ihmal etmememiz gereken pek çok yetenekli insan vardır. Her komünistin görevi, soğuk ve uzak duran bir tavırdan ve kibirlilikten arınmak ve Parti dışı kadrolarla iyi bir şekilde çalışmak, onlara içtenlikle yardım etmek, onlara karşı sıcak ve yoldaşça bir tavır takınmak ve yüce davamız olan Japonya'ya karşı direnme ve ülkenin yeniden inşasında inisiyatiflerini kullanmalarını sağlamaktır.
Kadroları nasıl değerlendireceğimizi bilmeliyiz. Değerlendirmemizi, kadronun hayatını kısa bir dönemi ya da hayatındaki tek bir olayla sınırlandırmaman, onun hayatını ve çalışmalarını bir bütün olarak ele almalıyız. Kadroları değerlendirmenin başlıca yöntemi budur.
Kadrolardan iyi yararlanmayı bilmeliyiz. Önderlik, son tahlilde, iki temel sorumluluğu içerir: Fikir geliştirmek ve kadrolardan iyi yararlanmak. Planlar yapmak, kararlar almak, emir ve talimat vermek gibi şeylerin hepsi "fikir geliştirmek" sınıflamasına girer. Fikirleri pratiğe uygulamak için, kadroları birbirleriyle [sayfa 205] kaynaştırıp harekete geçmelerini teşvik etmeliyiz; bu, "kadrolardan iyi yararlanmak" sınıflamasına girer. Millî tarihimiz boyunca kadrolardan yararlanma konusunda taban tabana zıt iki çizgi vardır; bunlardan biri "insanları yeteneklerine göre atamak", diğeri ise "atama yaparken adam kayırmak"tır. Bunlardan birincisi dürüst, diğeri ise dürüst olmayan yoldur. Komünist Partisinin kadro siyasetinde uygulayacağı kıstas, bir kadronun Parti çizgisini uygulamakta kararlı olup olmaması, Parti disiplinine bağlı olup olmaması, kitlelerle yakın bağları bulunup bulunmaması, yönünü tek başına bulma yeteneğine sahip olup olmaması, faal, çalışkan ve bencillikten uzak olup olmamasıdır. "İnsanları yeteneklerine göre atama"nın anlamı budur. Çang Kuo-tao'nun kadro siyaseti bunun tam tersiydi. "Atama yaparken adam kayırma" çizgisini izleyen Çang Kuo-tao, ufak bir klik kurmak için kendi gözdelerini etrafında topladı ve sonunda Partiye ihanet etti ve karşı safa geçti- Bu bizim için önemli bir derstir. Merkez Komitesi ve her kademedeki önderler, bu ve buna benzer tarihî derslerden ibret alarak, kadro siyasetinde haksız ve dürüst olmayan yolu reddedip haklı ve dürüst olan yolu izlemeyi ve böylece partinin birliğini sağlamlaştırmayı, önemli bir sorumluluk saymalıdırlar.
Kadrolara ihtimam göstermesini bilmeliyiz. Bunun çeşitli yolları vardır.
Birincisi, onlara yol gösterin. Bu, sorumluluk yüklenme cesaretini gösterebilmeleri için çalışmalarında onlara serbestlik tanımak ve aynı zamanda, partinin siyasî çizgisinin rehberliğinde inisiyatiflerini tam olarak kullanabilmeleri için onlara yerinde ve zamanında talimatlar vermekle olur.
İkincisi, kadroların düzeylerini yükseltin. Bu, teorik kavrayışlarını ve çalışma yeteneklerini artırabilmeleri için onlara öğrenme imkânı sağlayarak onları eğitmek demektir.
Üçüncüsü, çalışmalarını denetleyin; tecrübelerini özetlemelerine, başarılarını ilerletmelerine ve hatalarını düzeltmelerine yardımcı olun. Kadrolara ihtimam göstermenin yolu, görev verip denetlememek ve ancak vahim hatalar yapıldıktan sonra ilgilenmek değildir.
Dördüncüsü, hata yapan kadrolara karşı genel olarak, ikna yöntemini kullanın ve hatalarını düzeltmeleri [sayfa 206] için onlara yardımcı olun. Mücadele yöntemi, sadece ciddi hatalar yaptıkları halde kendilerine yol gösterilmesini kabul etmeyenlere karşı uygulanmalıdır. Bu durumda sabır şarttır. İnsanlara kolayca "oportünist" damgası vurmak ya da onlara karşı kolayca "mücadeleye girişmek" yanlıştır.
Beşincisi, karşılaştıkları güçlüklerde onlara yardımcı olun. Kadrolar, hastalık, geçim, aile hayatı ya da başka nedenler yüzünden sıkıntıya düştüklerinde, onlara mutlaka elimizden geldiği kadar ilgi göstermeye çalışmalıyız. Kadrolara ihtimam göstermenin yolu budur.
1) birey örgüte tabidir;
2) azınlık çoğunluğa tabidir;
3) alt kademeler üst kademelere tabidir;
4) bütün üyeler Merkez Komitesine tabidir.
Bu disiplin maddelerini ihlal eden, partinin birliğini zedeler.
Tecrübeler, bazı kişilerin, parti disiplinini bilmedikleri için ihlal ettiklerini, ama Çang Kuo-tao gibilerinin kendi haince emellerine ulaşmak için birçok parti üyesinin cehaletinden yararlanıp parti disiplinini bile bile ihlal ettiklerini ispatlamıştır. Dolayısıyla, üyeleri, Parti disiplini ruhuyla eğitmek gerekir; böylece sıradan üyeler sadece kendileri disipline uymakla kalmayacak, aynı zamanda disipline uymaları için önderleri de denetleyeceklerdir. O zaman Çang Kuo-tao gibisinden olayların tekrarlanması önlenmiş olacaktır. Eğer parti içi ilişkilerin doğru bir çizgide gelişmesini sağlamak istiyorsak, yukarıda sözü edilen dört en önemli disiplin maddesinin yanı sıra, her kademedeki yönetim organlarının eylemlerini birleştirmeye yarayacak olan oldukça ayrıntılı parti kuralları hazırlamalıyız.
Ordudaki Parti örgütlerimizde demokrasiyi Parti üyelerinin inisiyatifini canlandıracak ve askerlerin savaşma gücünü artıracak ölçüde yaygınlaştırmamız gerekmektedir. Ancak, ordudaki Parti örgütlerinde, mahallî Parti örgütlerinde olduğu kadar demokrasi olamaz. Hem orduda, hem de mahallî örgütlerde Parti içi demokrasi, disiplini ve savaşma gücünü zayıflatmak için değil, artırmak içindir.
Partide demokrasinin yaygınlaşması, Partinin gelişmesinde ve sağlamlaştırılmasında zorunlu bir adım olarak ve Partinin büyük mücadelede son derece etkili olabilmesini, görevini gereğince başarmasını, yeni güçler yaratmasını ve savaşın güçlüklerinin üstesinden gelmesini sağlayan önemli bir silah olarak görülmelidir. [sayfa 208]
VERİLEN MÜCADELEYLE SAĞLAMLAŞTIRMIŞ
VE GÜÇLENMİŞTİR
Altıncı Merkez Komitesinin Beşinci Genel Toplantısından önce,[34] Partimiz Cen Du-siu'nun sağ oportünizmi ve Li Li-san yoldaşın "sol" oportünizmiyle mücadele etmiştir. Bu iki Parti içi mücadelede kazanılan zaferler sayesinde Partimiz büyük ilerlemeler kaydetmiştir. Beşinci Genel Toplantıdan sonra, Parti içinde iki tarihî mücadele daha olmuştur: Zunyi Toplantısındaki ve Çang Kuo-tao'nun Partiden atılması ile ilgili mücadeleler.
Zunyi Toplantısı, "sol" oportünist nitelikte ciddi hataları (düşmanın beşinci "kuşatma ve bastırma" harekatına karşı mücadelede yapılan ilke hatalarını) düzeltti ye Parti ile Kızıl Ordu arasında birlik sağladı; bu toplantı, Parti Merkez Komitesi ile Kızıl Ordunun ana kuvvetlerinin Uzun Yürüyüşü zaferle sonuçlandırmasını, Japonya'ya karşı direnmede ileri bir duruma ulaşılmasını ve Japonya'ya Karşı Millî Birleşik Cephenin yeni siyasetinin uygulanmasını mümkün kıldı. Pasi ve Yenan toplantıları Çang Kuo-tao'nun sağ oportünizmiyle mücadele ederek (Çang Kuo-tao çizgisine karşı mücadele Pasi Toplantısında[35] başladı ve Yenan Toplantısında[36] sona erdi) bütün Kızıl kuvvetleri birleştirmeyi ve Japonya'ya karşı kahramanca mücadelesinde bütün Partinin birliğini güçlendirmeyi başardı. Her iki oportünist hata da devrimci iç savaş şırasında ortaya çıktı ve her ikisinin de özelliği savaşla ilgili hatalar olmalarıydı.
Parti içindeki bu iki mücadeleden çıkartılan dersler nelerdir? Bunları şöyle sıralayabiliriz:
1. Hem sübjektif hem de objektif etkenleri göz ardı eden "sol" acelecilik eğilimi, devrimci bir savaşa ve dolayısıyla her devrimci harekete son derece zararlıdır. Bu eğilim, düşmanın beşinci "kuşatma ve bastırma harekâtına" karşı mücadelede ortaya çıkan ciddi ilke hatalarından biriydi ve Çin devrimci savaşının özelliklerini bilmemekten doğuyordu. [sayfa 209]
2. Çan Kuo-tao'nun oportünizmi ise devrimci savaşta sağ oportünizmi temsil ediyordu ve sürekli ricat çizgisinin, savaş ağalığının ve Parti aleyhtarı faaliyetlerin bir karışımıydı. Uzun ve kahramanca bir mücadele geçmişine sahip, özünde değerli niteliklere sahip kişilerden oluşan Kızıl Ordunun Dördüncü Cephe ordusundaki çok sayıda kadro ve Parti üyesi, an-çak bu tür oportünizmi yendikten sonra onun tuzaklarından kendilerini kurtarabilmiş ve Merkez Komitesinin doğru çizgisine dönebilmiştir.
3. On yıllık Toprak Devrimi Savaşı boyunca, büyük örgütsel çalışmada, yani ordunun inşassnda, hükümet işlerinde, kitle çalışmasında ve Partinin inşasında önemli başarılar elde edildi. Böyle bir örgütsel çalışmanın cephedeki kahramanca savaşa sağladığı destek olmasaydı, Çan Kay-şek'e karşı verilen amansız mücadeleyi sürdüremezdik. Fakat bu dönemin son kısmında Partinin kadro ve örgütlenme siyasetinde ciddi ilke hataları yapılmıştır. Bu hatalar, sekterlik eğilimi, aşırı cezalandırma ve ideolojik mücadele siyasetinin aşırıya vardırılması şeklinde kendini gösterdi. Bu hatalar, hem eski Li Li-san çizgisinin kalıntılarını yok edemeyişimizden, hem de o zamanlar ilke meselelerinde yapılan siyasî hatalardan doğuyordu. Bu hatalar da Zunyi Toplantısında düzeltildi ve Parti ancak böylece, doğru bir kadro siyasetine ve doğru örgütsel ilkelere dönebildi. Çang Kuo-tao'nun örgütsel çizgisine gelince, bu çizgi, bütün Parti ilkelerini ihlal etmiş, Parti disiplinini bozmuş ve bölücü faaliyeti, Partiye, Merkez Komitesine ve Komünist Enternasyonal'e karşı çıkma noktasına kadar vardırmıştı. Merkez Komitesi, Çang-Kuo-tao'nun haksız ve hatalı çizgisini yenmek ve onun Parti aleyhtarı faaliyetini önlemek için mümkün olan herşeyi yaptı ve aynı zamanda Çang Kuo-tao'nun kendisini de kurtarmaya çalıştı. Fakat o, hatalarını düzeltmeyi inatla reddettiği, ikiyüzlülüğe başvurduğu ve en sonunda Partiye ihanet edip kendini Guomindang'ın kollarına attığı için, Parti sert tedbirler alarak onu Partiden ihraç etmek zorunda kaldı. Bu disiplin tedbiri yalnızca bütün Parti üyelerinin değil, millî kurtuluş davasına sadık herkesin desteğini kazandı. Komünist Enternasyonal de [sayfa 210] kararı onayladı ve Çang Kuo-tao'yu bir kaçak ve dönek olarak mahkûm etti.
Bu dersler ve bu başarılar bize, bütün Partiyi birleştirmemiz, onun ideolojik, siyasî ve örgütsel birliğini güçlendirmemiz ve Direnme Savaşını başarıyla sürdürmemiz için gereken ört şartları sağladı. Partimiz iki cephede verilen mücadeleyle kendini güçlendirdi ve sağlamlaştırdı.
İki cephede verilen ideolojik mücadele her durumda somut şartlara uymalıdır ve meselelere hiç bir zaman sübjektif bir şekilde yaklaşmamalı, kişileri «damgalama» eski alışkanlığının sürmesine izin vermemeliyiz.
Sapmalara karşı mücadelede, ikiyüzlü davranışlara karşt çıkmayı ciddi olarak ele almalıyız. Çang Kuo-tao örneğinde görüldüğü gibi, bu çeşit davranışların en büyük tehlikesi, bölücü faaliyetlere dönüşebilmeleridir. Kitle içinde kabul edip özel konuşmalarda karşı çıkmak, evet derken içinden hayır diye düşünmek, bir insanın yüzüne gülüp arkasından kötü konuşmak, bütün bunlar ikiyüzlülüğün çeşitleridir. Parti disiplinini, ancak bu türden davranışlara karsı parti üyelerinin ve kadroların uyanıklığını arttırarak güçlendirebiliriz.
Marks, Engels, Lenin ve Stalin'in teorisi evrenseldir. Biz bu teoriyi bir doğma olarak değil, bir eylem kılavuzu olarak görmeliyiz. Bu teoriyi sadece bir takım deyimler ve terimler öğrenmek için değil, Marksizm-Leninizmi bir devrim bilimi olarak öğrenmek için incelemeliyiz. Bu, sadece Marks, Engels, Lenin ve Stalin'in, gerçek hayatı ve devrimci tecrübeleri etraflı bir şekilde inceleyerek elde ettikleri genel kanunları kavramak meselesi değil, onların meseleleri incelerken ve çözerken uyguladıkları yöntemi ve bakış açısını öğrenmek meselesidir. Partimizin Marksizm-Leninizmi kavrayışı eskisine oranla şimdi daha iyidir, ama gene de kapsamlı ve derin olmaktan uzaktır. Görevimiz, yüce ve eşi görülmedik bir mücadelede birkaç yüz milyonluk büyük bir millete önderlik etmektir. Bu yüzden de, Marksizm-Leninizmin incelenmesinin yaygınlaştırılması ve derinleştirilmesi karşımıza hemen çözülmesi gereken büyük bir mesele olarak çıkmaktadır; bu da ancak yoğun bir çabayla gerçekleşebilir. Merkez Komitesinin bu genel toplantısından sonra, bütün Parti üyelerinin incelemede birbirleriyle yarışacaklarını ve bu yarışmanın, kimin gerçekten bir şeyler öğrendiğini, kimin daha fazla, daha iyi öğrendiğini göstereceğini ümit ederim. Önderliğin esas sorumluluğunu yüklenmek meselesine gelince, Marksizm-Leninizmi bölük pörçük değil, sistemli bir şekilde, kof bir şekilde değil, gerçekten kavramış yüz ya da iki yüz yoldaşın bulunması Partimizin savaşma gücünü çok yükseltecek ve Japon emperyalizmini yenme görevimizi daha çabuk yerine getirmemizi sağlayacaktır.
Bir başka görevimiz de, tarihî mirasımızı incelemek ve onu eleştirici bir şekilde özetleyebilmek için Marksist yöntemi kullanmaktır. Millî tarihimiz binlerce yıl gerilere uzanır ve kendine has özellikleri, sayısız hazineleri vardır. Ama bizler bu meselelerde ilkokul çocukları kadar cahiliz. Bugünkü Çin, geçmişteki Çin'den doğmuştur; biz tarihi ele alışımızda Marksistiz ve bundan dolayı da tarihimizi bir kenara atmamalıyız. Konfüçyus'tan Sun Yat-sen'e kadar olan tarihimizi özetlemeli, bu değerli [sayfa 212] mirasa sahip çıkmalıyız. Bu, günümüzün büyük hareketine rehberlik etme açısından çok önemlidir. Komünistler, Marksist oldukları için enternasyonalisttirler; ama Marksizmi ancak kesin bir millî biçim kazandığı ve ülkemizin somut özellikleriyle kaynaştırıldığı zaman uygulayabiliriz. Marksizm-Leninizmin büyük gücü, bütün ülkelerin somut devrimci pratiği ile bütünleşmesinden ileri gelmektedir. Çin Komünist Partisinin meselesi, Marksizm-Leninizm teorisini Çin'in somut şartlarına uygulamayı öğrenmektir. Büyük Çin milletinin bir parçası, kanı ve canıyla onun bir parçası olan Çin Komünistleri için, Çin'in özelliklerinden kopuk bir şekilde Marksizmden söz etmek soyut bir Marksizm, boşlukta yüzen bir Marksizm olur. Bundan dolayı, Marksizmi, her tezahürü mutlaka bir Çin özelliği taşıyacak şekilde Çin'de somut olarak uygulamak, yani Marksizmi Çin'in somut özellikleri ışığında uygulamak, bütün Partinin acilen kavrayıp çözmesi gereken bir mesele haline gelmektedir. Yabancı taklitçiliği ortadan kaldırılmalı; boş, soyut havalar çalmaktan vazgeçilmeli, dogmatizm bir kenara atılmalıdır; bütün bunların yerine Çin'in sıradan halkının sevdiği yeni ve canlı Çin tarzı konmalıdır. Enternasyonalist muhtevayı millî biçimden koparmak, enternasyonalizmden hiç bir şey anlamayanların tutumudur. Biz, aksine bu ikisini sıkıca birleştirmeliyiz. Bu konuda, saflarımızda ciddiyetle üstesinden gelinmesi gereken vahim hatalar vardır.
Bugünkü hareketin özellikleri nelerdir? Kanunları nelerdir? Nasıl yönlendirilmelidir? Bütün bunlar pratik meselelerdir. Bugün bile Japon emperyalizmi ya da Çin hakkında henüz her şeyi kavrayamıyoruz. Hareket gelişiyor, ileride yeni şeyler de ortaya çıkacak, zaten bunlar sürekli olarak ortaya çıkıyor. Bu hareketi bütünlüğü ve gelişimi içinde incelemek, sürekli dikkatimizi gerektiren büyük bir görevdir. Bu meseleleri ciddiyetle ve dikkatle incelemeyi reddeden bir kimse, Marksist değildir.
Bildiğiyle yetinmek incelemenin düşmanıdır. Bildiğiyle yetinme anlayışından kurtulmadıkça gerçekten hiç bir şey öğrenemeyiz. Kendimize karşı tavrımız "öğrenmeye doymamak"; başkalarına karşı tavrımız ise, "öğretmekten usanmamak" olmalıdır.
5 Kasım 1938
YARDIM VE TAVİZLER OLUMSUZ DEĞİL OLUMLU OLMALIDIR
6 Kasım 1938
I. ÇİN'İN ÖZELLİKLERİ VE DEVRİMCİ SAVAŞ
Ama ilke aynı kalmakla birlikte, onun proletarya partisi tarafından uygulanması, değişik şartlara göre değişik şekillerde ifadesini bulur. Faşist olmadıkları ya da savaş halinde olmadıkları zaman kapitalist ülkeler içte (feodalizmi değil) burjuva demokrasisini uygularlar; dış ilişkilerinde ise kendileri tahakküm altında olmayıp, başka ülkeleri tahakküm altında tutarlar. Bu özelliklerinden dolayı, kapitalist ülkelerdeki proletarya partisinin görevi, uzun bir legal mücadele dönemi boyunca işçileri eğitmek, kuvvet toplamak ve böylece kapitalizmi nihaî olarak yıkmaya hazırlanmaktır. Bu ülkelerde mesele, uzun bir legal mücadele, parlamentodan bir kürsü olarak yararlanmak, iktisadî ve siyasî grevler, sendikaların örgütlenmesi Ve işçilerin eğitilmesi meselesidir. Orada örgütlenme biçimi legaldir, mücadele biçimi de kansızdır (askeri değildir). Savaş meselesine gelince, kapitalist ülkelerdeki Komünist Partileri kendi ülkeleri tarafından yürütülen emperyalist savaşlara karşı çıkarlar. Eğer böyle savaşlar patlak verirse, bu Partilerin siyaseti, kendi ülkelerindeki gerici hükümetlerin yenilgiye uğramalarını sağlamaktır. Komünist Partilerinin vermek istedikleri tek savaş, hazırlanmakta oldukları iç savaştır.[40] Fakat bu ayaklanma ve savaş, burjuvazi gerçekten çaresiz bir duruma gelinceye, proletaryanın büyük çoğunluğu silaha sarılıp savaşmaya kararlı hale gelinceye ve köylük bölgelerdeki kitleler proletaryaya gönüllü olarak yardım edinceye kadar başlatılmamalıdır. Ve böyle bir ayaklanma ve savaşı başlatmanın zamanı geldiğinde, ilk adım şehirleri ele geçirmek, ardından da köylük bölgelere ilerlemek olacaktır; tersi değil. Bütün bunlar kapitalist ülkelerdeki Komünist Partileri tarafından yapılmıştır ve Rusya'daki Ekim Devrimiyle de doğruluğu ispatlanmıştır.
Çin ise farklıdır. Çin'in özellikleri, bağımsız ve demokratik değil yarı-sömürge ve yarı-feodal olması, içte demokrasi olmayıp feodal baskı altında bulunması ve dış ilişkilerinde millî bağımsızlığa sahip olmayıp emperyalizmin tahakkümü altında olmasıdır. Dolayısıyla, yararlanabileceğimiz bir parlamentomuz ve işçileri legal olarak grev için örgütleme hakkımız yoktur. Komünist Partisinin buradaki görevi, esas olarak, ayaklanma ve savaşı başlatmadan önce uzun bir legal mücadele döneminden geçmek ve önce büyük şehirleri ele geçirip ardından köylük bölgeleri işgal etmek değil, tam tersidir.
Emperyalizmin ülkemize silahlı saldırılarda bulunmadığı zamanlarda, Çin Komünist Partisi, ya 1924-27'de Kvangtung [sayfa 222] Eyaletindeki[41] ve Kuzey Seferindeki savaşlarda olduğu gibi, savaş ağalarına (emperyalizmin uşaklarına) karşı burjuvaziyle birlikte iç savaşa girişir, ya da 1927-1936'daki Toprak Devrimi Savaşında olduğu gibi, köylülerle ve şehir küçük-burjuvazisiyle birleşerek toprak ağası sınıfına ve komprador burjuvaziye (keza emperyalizmin uşakları) karşı iç savaşa girişir. Emperyalizm Çin'e karşı silahlı saldırılar başlattığı zaman ise, Parti, şimdiki Japonya'ya Karşı Direnme Savaşında yaptığı gibi, ülkenin yabancı saldırganlara karşı olan bütün sınıf ve tabakalarını birleştirerek yabancı düşmana karşı bir millî savaşa girişir.
Bütün bunlar, Çin ile kapitalist ülkeler arasındaki farkı ortaya koymaktadır. Çin'de esas mücadele biçimi savaş, esas örgütlenme biçimi ordudur. Kitle örgütlenmesi ve kitle mücadelesi gibi diğer biçimler de son derece önemli, hatta vazgeçilmezdirler ve hiç bir şart altında küçümsenemezler; ama onların amacı savaşa hizmet etmektir. Bir savaşın patlamasından önceki bütün örgütlenme ve mücadele savaşa hazırlık içindir. Mesela, 1919'daki 4 Mayıs Hareketinden 1925'deki 30 Mayıs Hareketine kadar olan dönemde olduğu gibi. Savaş patladıktan sonra ise, bütün örgütlenme ve mücadele, savaşla dolaylı ya da dolaysız olarak uyum içinde yürütülür. Mesela, devrimci ordunun cephe gerisinde bütün örgütlenme ve mücadelenin savaşla doğrudan doğruya uyum içinde yürütüldüğü, Kuzey'deki savaş ağası bölgelerinde ise bütün örgütlenme ve mücadelenin savaşla dolaylı olarak uyum içinde yürütüldüğü Kuzey Seferi döneminde olduğu gibi. Gene, Toprak Devrimi Savaşı döneminde, Kızıl bölgeler içindeki bütün örgütlenme ve mücadele savaşla doğrudan. Kızıl bölgeler dışındaki bütün örgütlenme ve mücadele ise savaşla dolaylı olarak uyum içinde yürütülmüştü. Gene, şimdiki Direnme Savaşı döneminde, Japon aleyhtarı kuvvetlerin cephe genlerindeki ve düşman tarafından işgal edilmiş bölgelerdeki bütün örgütlenme ve mücadele, savaşla doğrudan ya da dolaylı olarak uyum içinde yürütülmektedir.
"Çin'de silahlı devrim, silahlı karşı-devrimle savaşmaktadır. Bu, Çin Devriminin kendine özgü niteliklerinden ve üstünlüklerinden biridir."[42] Stalin yoldaşın bu tezi çok doğrudur ve Kuzey Seferi, Toprak Devrimi Savaşı ve şimdiki Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı için aynı ölçüde geçerlidir. Bunların hepsi de karşı-devrimcilere yöneltilmiş, esas olarak devrimci [sayfa 223] halk tarafından yürütülen devrimci savaşlardır. Bunlar birbirlerinden, sadece bir iç savaşın bir millî savaştan farklı olduğu ve Komünist Partisi tarafından yürütülen bir savaşın, Komünist Partisinin Guomindang ile ortaklaşa yürüttüğü bir savaştan farklı olduğu ölçüde ayrılırlar. Hiç şüphesiz bu farklılıklar önemlidir. Bunlar, savaştaki temel güçlerin genişliğini (işçilerle köylülerin, ya da işçilerle, köylülerin ve burjuvazinin ittifakı) ve savaştaki düşmanımızın içte mi yoksa dışta mı olduğunu (savaşın iç düşmanlara karsı mı, yoksa dış düşmanlara karşı mı olduğunu ve eğer iç düşmanlara karşıysa, Kuzeyli savaş ağalarına karşı mı yoksa Guomindang'a karşı mı olduğunu) gösterir. Bunlar aynı zamanda, Çin'in devrimci savaşının niteliğinin, tarihindeki farklı aşamalarına göre değiştiğini de gösterir. Fakat bütün bu savaşlar silahlı devrimin, silahlı karşı-devrime karşı savaşmasının örnekleridir; hepsi devrimci savaşlardır ve hepsi Çin devriminin kendine özgü niteliklerini ve üstünlüklerini ortaya koymaktadırlar. Devrimci savaşın "Çin devriminin kendine özgü niteliklerinden ve üstünlüklerinden biri olduğu" tezi Çin'in şartlarına tamamen uygundur. Çin proletaryasının partisinin temel görevi, hemen hemen ta başından beri karşı karşıya bulunduğu görev, mümkün olduğu kadar çok müttefikle birleşmek ve şartlara göre, ister içten İster dıştan gelsin, silahlı karşı-devrime karşı millî ve sosyal kurtuluş için silahlı mücadeleler örgütlemektir. Silahlı mücadele olmaksızın, proletaryanın ve Komünist Partisinin Çin'de hiç bir varlığı olamaz ve herhangi bir devrimci görevi başarıya ulaştırmak imkânsız olur.
Partimiz kurulusundan sonraki ilk beş-altı yıl içinde, yani 1921'den 1926'da Kuzey Seferine katılmasına kadar olan süre içinde, bu noktayı tam olarak kavrayamamıştı. O sırada Çin'de silahlı mücadelenin muazzam önemini anlamıyor, savaş için ciddi olarak hazırlanmıyor ve silahlı kuvvetler örgütlemiyor, askerî strateji ve taktiklerin incelenmesine kendini vermiyordu. Kuzey Seferi sırasında orduyu kendi safına kazanmayı ihmal ederek, kitle hareketine tek yanlı bir şekilde önem verdi; bunun sonucunda da, Guomindang gerici hale gelir gelmez kitle hareketi tamamen çöktü. Birçok yoldaş 1927'den sonra uzun bir süre şehirlerde ayaklanmalar için hazırlanmayı ve Beyaz bölgelerde çalışmayı Partinin esas görevi saymaya devam ettiler. Ancak düşmanın 1931'deki üçüncü "kuşatma ve bastırma" kampanyasını püskürterek kazandığımız zaferden [sayfa 224] sonradır ki, bazı yoldaşlar bu meseledeki tavırlarını temelden değiştirdiler. Fakat bu bütün Parti için geçerli değildi ve burada anlattığımız doğrultuda düşünmeyen başka yoldaşlar vardı.
Tecrübeler bize Çin'in meselelerinin-silahlı kuvvet olmaksızın halledilemeyeceğini öğretiyor. Bu noktanın kavranması, Japonya'ya Karşı Direnme Savaşını bundan böyle başarıyla sürdürmemize yardımcı olacaktır. Japonya'ya karşı savaşta bütün milletin silahlı direnişe girişiyor olması, bu meselenin önemini bütün Partiye daha iyi kavratacak olan bir olgudur ve her Parti üyesi her an silaha sarılıp cepheye gitmeye hazır olmalıdır. Ayrıca, bu toplantımız, Partinin esas çalışma alanlarının muharebe bölgeleri ve düşmanın gerisi olduğuna karar vermekle, çabalarımızın doğrultusunu berrak bir şekilde tespit etmiştir. Bu, aynı zamanda, bazı Parti üyelerinin savaşı incelemeye ve savaşa katılmaya isteksiz olup sadece Parti örgütlerinde ve kitle hareketinde çalışmaya istekli olma eğilimine ve aynı şekilde bazı okulların öğrencilerini cepheye gitmeye teşvik etmemelerine ve benzeri olgulara karşı mükemmel bir panzehirdir. Çin'in büyük bir kısmında, Partinin örgütsel çalışması ve kitle çalışması silahlı mücadeleye doğrudan doğruya bağlıdır; silahlı mücadeleden kopuk ve kendi başına yürütülen hiç bir Parti çalışması ya da kitle çalışması yoktur ve olamaz da. Hatta (Yunnan, Kveyçov ve Seçuan gibi) muharebe bölgelerinden uzak cephe gerisi bölgelerinde ve (Peyping, Tien-zin, Nanking ve Şanghay gibi) düşman işgali altındaki bölgelerde bile, Partinin örgütsel çalışması ve kitle çalışması savaşta uyum içinde yürütülmektedir ve sadece ve sadece cephenin ihtiyaçlarına hizmet etmek zorundadır. Tek kelimeyle, bütün Parti savaşa çok büyük önem vermeli, askerî meseleleri incelemeli ve savaşa hazırlanmalıdır.
Sun Yat-sen daha başında, küçük bir devrimci grup örgütlediğinde, Çing Hanedanına[43] karşı silahlı ayaklanmalar düzenledi. Tung Meng Huy (Çin Devrimci Birliği) dönemi, 1911 Devrimiyle Çing Hanedanının silah zoruyla devrilmesine kadar uzanan silahlı ayaklanmalarla doluydu.[44] Sun Yat-sen daha sonra, [sayfa 225] Çin Devrimci Partisi Döneminde, Yuan Şih-kay'a[45] karşı askerî bir harekâta girişti. Bunu izleyen deniz birliklerinin güney hareketi[46], Kveylin'den yapılan kuzey seferi[47] ve Vampoa Askerî Akademisinin kuruluşu[48] gibi olaylar da. Sun Yat-sen'in askerî girişimleri arasındaydı.
Sun Yat-sen'den sonra, Guomindang'ın askerî gücünü doruğuna vardıran Çan Kay-şek geldi. Orduya kendi cani kadar değer veren Çan Kay-şek, Kuzey Seferi, İç Savaş ve Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı gibi üç savaş deneyi geçirmiştir. Çan Kay-şek son on yıldır bir karşı-devrimcidir. Karşı-devrimci amaçlarla muazzam bir "Merkezî Ordu" kurmuştur. Şu hayatî noktaya sıkı sıkıya bağlı kalmıştır: Ordusu olan güçlüdür ve savaş her şeyi tayin eder. Bu açıdan, ondan öğreneceklerimiz var. Bu açıdan, Sun Yat-sen ve Çan Kay-şek bizim öğretmenlerimizdir.
1911 Devriminden bu yana, bütün savaş ağaları, "ordusu olan güçlüdür" ilkesine büyük önem vererek, ordularına can havliyle sarılmışlardır.
Hunan'da inişli çıkışlı bir meslek hayatı geçirmiş kurnaz bir bürokrat olan Tan Yen-kay[49] hiç bir zaman sadece sivil bir vali olmakla yetinmemiş, daima hem askerî hem de sivil bir vali olmakta ısrar etmiştir. Hatta ilk önce Kanton'da, sonra da Vuhan'da Millî Hükümetin başkanı olduğu zaman bile, aynı zamanda İkinci Ordunun komutanlığını yapıyordu. Çin'in bu özelliğini anlayan bu gibi birçok savaş ağası vardır.
Çin'de, mesela İlerici Parti[50] gibi, bir orduya sahip olmak istemeyen partiler de olmuştur; bununla beraber bu parti bile belli ölçüde savaş ağası desteği olmaksızın hükümette mevki elde edemeyeceğini kavramıştır. Bu partinin çeşitli patronları arasında Yuan Şih-kay[51], Tuan Çi-cuy[52] ve İlerici Partinin bir kesiminden meydana gelen Siyasî Bilim Grubunun[53] bağlı olduğu Çan Kay-sek vardır.
Gençlik Partisi[54] gibi kısa bir geçmişi olan bazı küçük siyasî partilerin orduları yoktur ve dolayısıyla hiç bir şey elde edememişlerdir.
Başka ülkelerde her burjuva partisinin doğrudan doğruya kendi komutası altında bir silahlı kuvvete sahip olmasına gerek yoktur. Ama Çin'de işler farkılıdır; ülkenin feodal bölünmesinden dolayı ancak silahı olan toprak ağası ya da burjuva grup ve partileri güçlüdür; kimin daha çok silahı varsa o daha güçlüdür. [sayfa 226] Böyle bir ortamda bulunan proletarya partisi, meselenin özünü berrak bir şekilde görmek zorundadır.
Komünistler kişisel askerî güç yaratmak için değil (hiç bir şart altında bunu yapmamalıdırlar ve kimsenin Çang Kuo-tao örneğini tekrarlamasına izin vermemelidirler). Partinin askerî gücünü ve halkın askerî gücünü yaratmak, için savaşmalıdır-lar. Şu anda bir millî direnme savaşı sürdüğüne göre, aynı zamanda milletin askerî gücünü yaratmak için de savaşmalıyız. Askerî güç meselesinde toyluk gösterildi mi, hiç bir başarı elde edilemez. Binlerce yıl boyunca gerici hâkim sınıflar tarafından aldatılmış ve sindirilmiş olan emekçi halkın, silahı kendi eline almasının önemini kavraması çok zordur. Japon emperyalist tahakkümünün ve ona karşı ülke çapındaki direnişin emekçi halkımızı savaş meydanına itmiş bulunduğu şu sırada Komünistler bu savaşta siyasî bakımdan en bilinçli önderler olduklarını ispatlamalıdırlar. Her Komünist "Siyasî iktidar silahın namlusundadır" gerçeğini kavramalıdır. Bizim ilkemiz partinin silaha kumanda etmesidir; silahın partiye kumanda etmesine asla izin verilmemelidir. Bununla birlikte, silahlarımız sayesinde, Sekizinci Yol Ordusunun Kuzey Çin'de kurduğu güçlü parti örgütleri örneğinde olduğu gibi, parti örgütleri yaratabiliriz. Aynı zamanda kadrolar, okullar, kültür ve kitle hareketleri de yaratabiliriz. Yenan'da her şey silahlara sahip olmakla yaratılmıştır. Her şey silahın namlusundadır. Marksist devlet teorisine göre, ordu devletin temel unsurudur. İktidarı ele geçirmek ve elde tutmak isteyen herkes, mutlaka güçlü bir orduya sahip olmalıdır. Bazı kimseler, "savaş her şeye kadirdir" anlayışının savunucuları olduğumuzu söyleyerek bizimle alay ediyorlar. Evet, biz devrimci savaşın her şeye kadir olduğunu savunuyoruz; bu kötü değil iyidir, Marksisttir. Rus Komünist Partisinin silahlan sosyalizmi yarattı. Biz demokratik bir cumhuriyet yaratacağız. Emperyalizm çağında sınıf mücadelesi tecrübesi bize, işçi sınıfının ve emekçi kitlelerin, silahlı burjuvaziyi ve toprak ağalarını ancak silah gücüyle yenebileceklerini öğretiyor; bu anlamda, bütün dünyanın ancak silahla değiştirilebileceğini söyleyebiliriz. Biz savaşın kaldırılmasından yanayız, savaş istemiyoruz; ama savaş ancak savaşla ortadan kaldırılabilir ve silahtan kurtulmak için silaha sarılmak şarttır. [sayfa 227]
7 Ağustos 1927'de yapılan olağanüstü toplantıda, Parti Merkez Komitesi siyasî alandaki sağ oportünizmle mücadele etti ve böylece Partinin ileriye doğru büyük bir adım atmasını sağladı. Ocak 1931'deki dördüncü genel toplantısında, Altıncı Merkez Komitesi, siyasî alandaki "sol" oportünizme karşı lafta mücadele etti, ama fiiliyatta kendisi "sol" oportünizm hatasını tekrarladı. Bu iki toplantı, tarihî rolleri ve muhtevaları bakımından farklıydı, ama her ikisi de savaş ve strateji meselelerini ciddi olarak ele almadı; bu, savaşın henüz Partinin çalışmasının ağırlık merkezi haline getirilmediğini gösteriyordu. Parti merkez yönetiminin 1933'de Kızıl bölgelere aktarılmasından sonra bu durum köklü bir değişikliğe uğradı. Ama savaş meselesinde (ve bütün diğer temel meselelerde) gene ilke hataları işlendi ve devrimci savaşa ağır kayıplar verdirildi. Öte yandan, 1935'deki Zunyi Toplantısı, esas olarak askerî alandaki oportünizme karşı bir mücadeleydi ve bu toplantıda öncelik savaş meselesine verilmişti; bu da o zamanın savaş şartlarının bir yansımasıydı. Bugün, son on yedi yılın mücadeleleri içinde Çin Komünist Partisinin sadece sağlam bir Marksist siyasî çizgi değil, aynı [sayfa 228] zamanda sağlam bir Marksist askerî çizgi de geliştirmiş olduğunu güvenle söyleyebiliriz. Marksizmi yalnız siyasî meselelerin değil, aynı zamanda askerî meselelerin çözülmesine de uygulayabildik; yalnız Parti ve devlet işlerini yürütebilecek geniş bir kadro çekirdeği yetiştirmekle kalmadık, aynı zamanda ordu işlerini yürütebilecek geniş bir kadro çekirdeği de yetiştirdik. Bu başarılar, devrimin, sayısız şehidin kanıyla sulanmış meyvesidir ve bu şeref sadece Çin Komünist Partisi ve Çin halkına değil, aynı zamanda dünyanın bütün Komünist Partilerine ve halklarına aittir. Bütün dünyada proletaryaya ve emekçi halka ait olan sadece üç ordu vardır: Sovyetler Birliği, Çin ve İspanya Komünist Partileri tarafından yönetilen ordular. Ve şimdilik diğer ülkelerin Komünist Partilerinin hiç bir askerî tecrübesi olmadığı için, bizim ordumuz ve askerî tecrübemiz daha da büyük bir değer kazanmaktadır.
Bugünkü Japonya'ya Karşı Direnme Savaşının zafere ulaştırılabilmesi için, Sekizinci Yo! Ordusunu, Yeni Dördüncü Orduyu ve Partimiz tarafından yönetilen bütün gerilla kuvvetlerini genişletmek ve sağlamlaştırmak çok önemlidir. Bu ilkeden hareket ederek, Parti, en iyi üyelerinden ve kadrolarından yeteri kadarını cepheye göndermelidir. Her şey cephedeki zafere hizmet etmelidir ve örgütsel görev, siyasî göreve tabi kılınmalıdır.
STRATEJİSİNDEKİ DEĞİŞİKLİKLER
İç savaş kabaca iki stratejik döneme bölünebilir. Birinci dönemde gerilla savaşı, ikinci dönemde ise düzenli savaş esastı. Ama bu düzenli savaş, Çin tipi bir düzenli savaştı; sadece kuvvetleri hareketli savaş vermek için toplaması, komuta ve örgütlenmede belli bir merkezileşme ve planlamayı gerçekleştirmesi bakımından düzenli savaş niteliğindeydi; diğer bakımlardan bir gerilla savaşı niteliğini koruyordu. Bir düzenli savaş olarak geri bir düzeydeydi ve yabancı orduların, ya da bazı bakımlardan Guomindang ordusunun düzenli savaşlarıyla bile kıyaslanamazdı. Bundan dolayı bu düzenli savaş tipi, bir anlamda daha yüksek bir düzeye çıkarılmış gerilla savaşından başka bir şey değildi. [sayfa 229]
Partimizin askerî görevleri açısından, Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı da kabaca iki stratejik döneme ayrılabilir. Stratejik savunma ve stratejik denge aşamalarını kapsayan birinci dönemde gerilla savaşı esas olduğu halde, ikinci dönemde (stratejik karşı-saldırı aşaması) düzenli savaş esas hale gelecektir. Bununla birlikte. Direnme Savaşının birinci dönemindeki gerilla savaşı, iç savaşın birinci dönemindeki gerilla savaşından muhteva bakımından oldukça farklıdır; çünkü şimdi, dağınık gerilla görevleri, düzenli (yani bir dereceye kadar düzenli) olan Sekizinci Yol Ordusu tarafından yürütülmektedir. Aynı şekilde, Direnme Savaşının ikinci dönemindeki düzenli savaş, iç savaşın ikinci dönemindeki düzenli savaştan farklı olacaktır; çünkü modern donatıma sahip olduğunda gerek orduda, gerekse ordunun harekâtlarında büyük bir değişiklik meydana geleceğini söyleyebiliriz. O zaman ordumuz yüksek bir merkezileşme ve örgütlenme derecesine ulaşacak ve harekâtları büyük ölçüde gerilla niteliğinden çıkarak yüksek bir düzenlilik derecesine ulaşacaktır; şimdi geri bir düzeyde olan, o zaman yüksek bir düzeye çıkarılmış olacak ve Çin tipi düzenli savaş genel tipte düzenli savaşa dönüşecektir. Stratejik karşı-saldırı aşamasındaki görevimiz bu olacaktır.
Böylece iki sürecin, yani iç savaş jle Japonya'ya Karşı Direnme Savaşının ve bunların dört stratejik döneminin, stratejide üç değişikliği içerdiğini görüyoruz. Birincisi, iç savaşta gerilla savaşından düzenli savaşa geçişti. İkincisi, iç savaştaki düzenli savaştan, Direnme Savaşındaki gerilla savaşına geçişti. Ve üçüncüsü, Direnme Savaşında gerilla savaşından düzenli savaşa geçiş olacaktır.
Bu üç değişiklikten ilki büyük zorluklarla karşılaştı. İkili bir görev içeriyordu: Bir yandan, kadrolarımızın düşmanın durumundaki ve bizim görevlerimizdeki değişmeleri küçümsemelerinden doğan ve gerilla alışkanlıklarına sarılarak düzenliliğe geçişi reddetmelerinde ifadesini bulan, sağcı bölgecilik ve gerillacılık eğilimine karşı mücadele etmek zorunda kaldık. Bu eğilim ancak Merkezî Kızıl Bölgede, bıkmadan usanmadan yapılan uzun eğitimlerden sonra yavaş yavaş düzeltilebildi. Öte yandan, bazı önder kadroların düşmanın durumundaki değişikliği abartmasından, yerine getirilemeyecek kadar ileri görevler tespit etmesinden ve gerçek şartlara bakmaksızın başka ülkelerin tecrübelerini mekanik olarak uygulamasından kaynaklanan [sayfa 230] diğer bir eğilimle, düzenlileştirmeye gereğinden çok önem veren "sol"cu aşırı merkeziyetçilik ve maceracılık eğilimiyle de mücadele etmek zorunda kaldık. Zunyi Toplantısından önceki üç uzun yıl boyunca bu eğilim Merkezî Kızıl Bölgede muazzam kayıplara yol açtı ve ancak bedeli kanla ödenen derslerden sonra düzeltilebildi. Bu eğilimin düzeltilmesi, Zunyi Toplantısının eseri oldu.
Stratejideki ikinci değişiklik, iki farklı savaşın kesiştiği noktada, Lukuçiao Olayından sonra 1937 sonbaharında meydana geldi. Yeni bir düşmanla, Japon emperyalizmiyle karşı karşıyaydık, eski düşmanımız Guomindang (ki hâlâ bize düşmandı) müttefikimiz olmuştu; savaş alanı ise, (geçici olarak ordumuzun cephesi olan, ama kısa bir süre sonra düşmanın cephe gerisi bölgesi haline gelip uzun bir süre böyle kalacak olan) Kuzey Çin'in geniş alanlarıydı. Bu özel durumda, stratejideki değişikliğimiz çok önemliydi. Bu özel durumda, geçmişin düzenli ordusunu (örgütlenmesi ya da disiplini bakımından değil, dağınık harekâtları bakımından) bir gerilla ordusuna dönüştürmek, geçmişin hareketli savaşını ise gerilla savaşına dönüştürmek zorundaydık. Kendimizi karşımızdaki düşmana ve önümüzdeki görevlere ancak böyle uydurabilirdik. Fakat bu değişiklik, yüzeysel bir bakış açısından, geriye doğru bir adımdı ve dolayısıyla kaçınılmaz olarak çok zordu. Böyle bir zamanda ortaya çıkması beklenebilecek olan hem marazî Japon korkusu, hem de Japonya'yı küçümsemek gibi eğilimler, gerçekten de Guomindang içinde çıktı. Guomindang iç savaştan Millî Savaşa geçerken, esas olarak düşmanı küçük görmekten, ama aynı zamanda (Han Fu-çu ve Liu Çih[58] örneklerinde görüldüğü gibi) marazî Japon korkusundan dolayı gereksiz bir sürü kayba uğradı. Buna karşılık biz bu geçişi oldukça düzgün bir şekilde gerçekleştirdik ve kayıplar vermek yerine büyük zaferler kazandık. Bunun nedeni, Merkez Komitesi ile bazı ordu kadroları arasında ciddi tartışmalar olmakla birlikte, kadrolarımızın büyük çoğunluğunun Merkez Komitesinin doğru rehberliğini zamanında benimsemesi ve gerçek durumu ustalıkla değerlendirmesidir. Japonya'ya karşı gerilla savaşının Çin'deki millî kurtuluş mücadelesinin kaderini tayin etmedeki tarihî önemi düşünülürse, bu değişikliğin, bir bütün olarak Direnme Savasının sürdürülmesi, geliştirilmesi ve kazanılması için olduğu kadar, Çin Komünist Partisinin geleceği için de taşıdığı olağanüstü önem, hemen kavranılabilir. Çin'in Japonya'ya karşı gerilla savaşının, olağanüstü genişliği ve uzun [sayfa 231] süreli oluşuyla, yalnız Doğu'da değil, belki de bütün insanlık tarihinde benzeri yoktur.
Üçüncü değişiklik, yani Japonya'ya karşı gerilla savaşından düzenli savaşa geçiş, savaşın gelecekteki gelişmesine aittir ve bu gelişme muhtemelen yeni şartların ve yeni zorlukların doğmasına yol açacaktır. Bunu şimdiden tartışmamız gereksizdir.
Ama gene de, gerilla savaşının bütün savaş boyunca önemli bir stratejik yeri vardır. Gerilla savaşı olmazsa, gerilla birimlerinin ve gerilla ordularının inşasına, gerilla savaşının incelenmesine ve yönetilmesine gereken önem verilmezse, Japonya'yı yenilgiye uğratmamız gene imkânsız olur. Çünkü Çin'in büyük bir kısmı düşmanın gerisi haline geleceğinden, en yaygın ve en kararlı bir gerilla savaşı verilmediği takdirde, düşman arkadan vurulma korkusu olmaksızın güven içinde durumunu sağlamlaştıracak, cephede çarpışan ana kuvvetlerimize ağır kayıplar verdirecek ve gittikçe şiddetlenen saldırılara girişecektir. Böylece bir denge durumu yaratmamız güçleşecek ve Direnme Savaşının sürdürülmesi bile tehlikeye girebilecektir. Ama [sayfa 232] işler o kadar kötü gitmese bile, karşı-saldırı için yeterince kuvvet toplayamamamız, karşı-saldırımız sırasında destek harekâtlarının yokluğu ve düşmanın kayıplarım telafi edebilmesi gibi daha başka elverişsiz şartlar ortaya çıkacaktır. Eğer bu şartlar doğarsa ve yaygın ve kararlı bir gerilla savaşının zamanında geliştirilmesi yoluyla altedilemezse, Japonya'yı yenilgiye uğratmak gene imkansız olacaktır. Bundan dolayı, bir bütün olarak savaşta gerilla savaşı tamamlayıcı bir rol oynamakla birlikte, stratejide gene de son derece önemli bir yeri vardır. Japonya'ya Karşı Direnme Savaşını sürdürmede gerilla savaşını gözardı etmek, hiç şüphesiz vahim bir hatadır. Bu da meselenin diğer yanıdır.
Büyük bir ülkede gerilla savaşı vermek mümkündür; bundan dolayıdır ki, geçmişte de gerilla savaşları olmuştur. Ama gerilla savaşı, ancak Komünist Partisi önderliğinde sonuna kadar sürdürülebilir. İşte bu yüzden gerilla savaşı geçmişte genellikle başarısızlığa uğramıştır ve işte bu yüzden, ancak çağımızda ye, iç savaş sırasında Sovyetler Birliği'nde ve bugün Çin'de olduğu gibi, ancak Komünist Partilerinin ortaya çıktığı büyük ülkelerde zafere ulaşabilir. Şimdiki şartları ve savaşa ilişkin genel durumu göz önüne alırsak, Japonya'ya karşı savaşta Guomindang ile Komünist Partisi arasındaki işbölümü, yani Guomindang'ın cephede düzenli savaşı. Komünist Partisinin ise düşman hatları gerisinde gerilla savaşını yürütmesi, hem gerekli hem de uygundur ve bir karşılıklı ihtiyaç, karşılıklı koordinasyon ve karşılıklı yardım meselesidir.
Böylece, Partimizin askerî stratejisini iç savaşın son dönemindeki düzenli savaştan Direnme Savaşının ilk dönemindeki gerilla savaşına dönüştürmesinin ne kadar, önemli ve gerekli olduğu anlaşılabilir. Bu değişikliğin yararlı sonuçları şu on sekiz noktada özetlenebilir:
(1) Düşman kuvvetleri tarafından işgal- edilen alanların daraltılması;
(2) Kendi kuvvetlerimizin üs bölgelerinin genişletilmesi;
(3) Savunma aşamasında, düşmanı yerine mıhlamak amacıyla düzenli cephedeki harekâtlarla uyumlu bir çalışma yürütülmesi;
(4) Denge aşamasında, düzenli cephedeki birliklerin yetiştirilmelerini ve yeniden örgütlenmelerini kolaylaştıracak şekilde, düşman hatları gerisindeki üs bölgelerinin sıkı sıkıya elde tutulması; [sayfa 233]
(5) Karşı-saldırı aşamasında, kaybedilmiş toprakları yeniden ele geçirmede düzenli cepheyle uyum içinde çalışılması;
(6) Kuvvetlerimizin en çabuk ve en etkili şekilde genişlemesi;
(7) Komünist Partisinin, her köyde bir Parti kolunun kurulmasını sağlayacak şekilde, en yaygın biçimde genişlemesi;
(8) Müstahkem mevkilerdekiler dışında düşman hatlarının gerisindeki bütün halkın örgütlenebilmesini sağlayacak şekilde, kitle hareketlerinin en geniş bir şekilde geliştirilmesi;
(9) Japon aleyhtarı demokratik siyasî iktidar organlarının en yaygın şekilde kurulması;
(10) Japon aleyhtarı kültür ve eğitim çalışmasının en geniş şekilde geliştirilmesi;
(11) Halkın hayat şartlarının en geniş ölçüde düzeltilmesi;
(12) Düşman birliklerinin en etkili şekilde parçalanması;
(13) Bütün ülkede halkın hissiyatının en yaygın ve kalıcı bir şekilde etkilenmesi ve maneviyatının güçlendirilmesi;
(14) Dost ordu ve partilerde ilerlemenin en geniş ölçüde teşvik edilmesi;
(15) Daha çok zafer kazanıp daha az kayıp verecek şekilde, düşmanın güçlü ve bizim zayıf olduğumuz duruma uyabilmemizin sağlanması;
(16) Düşmanın daha çok kayıp vereceği ve daha az zafer kazanacağı şekilde, Çin'in büyük ve Japonya'nın küçük olduğu gerçeğine uyabilmemizin sağlanması;
(17) Önderlik için çok sayıda kadronun en çabuk ve en verimli şekilde yetiştirilmesi;
(18) İkmal meselesinin en etkili şekilde halledilmesi.
Uzun mücadele süreci içinde, gerilla birimleri ile gerilla savaşının oldukları gibi kalmayacakları, daha yüksek bir aşamaya ulaşarak yavaş yavaş düzenli birimlere ve düzenli savaşa dönüşecekleri de su götürmez. Gerilla savaşı yoluyla gücümüzü artıracak ve Japon emperyalizminin yerle bir edilmesinde tayin edici bir unsur haline geleceğiz.
Bundan dolayı, askerî teoriyi, strateji ve taktikleri ve ordudaki siyasî çalışma meselesini incelemeyi bir an bile geciktirmememiz gerekir. Taktikler konusundaki incelememiz hâlâ yetersiz olduğu halde, askerî alanda çalışan yoldaşlarımız son on yılda oldukça önemli işler başarmışlar ve Çin şartları temelinde ortaya birçok yeni şey çıkarmışlardır. Buradaki eksiklik, genel bir toparlamanın yapılmamış olmasıdır. Fakat şimdiye kadar pek az kimse strateji meselelerinin ve savaş teorisinin incelenmesine girişmiştir. Tecrübelerinin zenginliği ve yeniliklerinin sayısı ve niteliği bakımından sadece Sovyetler Birliği'ndekinden sonra gelen siyasî çalışmamızın incelenmesinde mükemmel sonuçlar elde edilmiştir; burada da eksiklik, sentez ve sistemleştirme yetersizliğidir. Askerî bilginin halka maledilmesi Parti ve bütün ülke için acil bir görevdir. Şimdi bütün bu şeylere, ama en çok da savaş teorisine ve stratejiye büyük önem vermeliyiz. Askerî teorinin incelenmesine ilgi uyandırmamızı ve bütün üyelerin dikkatini, askerî meselelerin incelenmesine çekmemizi zorunlu buluyorum.
Çin'in burjuva demokratik devriminin şekillenmeye başladığı dönemlere bakarsak, onun gelişmesi sırasında şu aşamalardan geçtiğini görürüz: Afyon Savaşı, Tayping İlahî Krallığı Savaşı, 1894 Çin-Japon Savaşı[59], 1898 Reform Hareketi[6<0/a>], Yi Ho Tuan Hareketi[61], 1911 Devrimi, 4 Mayıs Hareketi, Kuzey Seferi ve Toprak Devrimi Savaşı. Bugünkü Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı da bu devrimin başka bir aşaması, en büyük, en canlı ve en güçlü aşamasıdır. Burjuva demokratik devrim, ancak yabancı emperyalizmin ve yerli feodalizmin bütün güçleri esas olarak yıkıldığı ve bağımsız demokratik bir devlet kurulduğu zaman tamamlanmış sayılabilir. Afyon Savaşından bu yana devrimin gelişmesinin her aşamasının kendine özgü belirleyici özellikleri vardır. Fakat onları birbirinden ayıran en önemli özellik, Komünist Partisinin doğuşundan önceye mi, yoksa sonraya mı rastladıklarıdır. Buna rağmen, bir bütün olarak ele alındığında, bütün aşamalar burjuva demokratik bir devrim niteliği taşırlar. [sayfa 240] Bu demokratik devrimin amacı, şimdiye kadar Çin tarihinde bilinmeyen bir toplumsal düzen, kendinden önce feodal toplumun (son yüzyıl boyunca yarı-sömürge ve yarı-feodal toplum), kendinden sonra ise sosyalist toplumun bulunduğu demokratik bir toplumsal düzen kurmaktır. Eğer birisi bize, bir Komünistin niçin önce burjuva demokratik bir toplum, sonra da sosyalist bir toplum kurmaya çalışması gerektiğini soracak olursa, cevabımız şudur: Biz tarihin kaçınılmaz yolunu izliyoruz. Çin'in demokratik devrimi, tamamlanabilmek için belli toplumsal güçlere dayanmak zorundadır. Bu toplumsal güçler şunlardır: İşçi sınıfı, köylülük, aydınlar ve burjuvazinin ilerici kesimi; yani devrimin temel gücü işçiler ve köylüler, devrime önderlik eden sınıf da işçiler olmak üzere, devrimci işçiler, köylüler, askerler, öğrenciler ve işadamları. Bu temel devrimci güçler ve işçi sınıfının önderliği olmaksızın, anti-emperyalist ve anti-feodal demokratik devrimi başarıya ulaştırmak imkânsızdır. Bugün devrimin baş düşmanları Japon emperyalistleri ve Çinli hainlerdir. Devrimin temel siyaseti de, Japon saldırısına karşı olan bütün işçi, köylü, asker, öğrenci, aydın ve işadamlarından meydana gelen Japonya'ya Karşı Millî Birleşik Cephe siyasetidir. Direnme Savaşında nihaî zafer, bu birleşik cephe büyük ölçüde sağlamlaştırılıp geliştirildiği zaman kazanılacaktır.
Çin'deki demokratik devrim hareketinde ilk uyanmaya başlayanlar aydınlar oldu. Bu, hem 1911 Devriminde, hem de 4 Mayıs Hareketinde açıkça ortaya çıktı. 4 Mayıs Hareketi sırasında aydınlar 1911 Devrimi sırasında olduğundan sayıca daha fazla ve siyasî bakımdan daha bilinçliydiler. Fakat aydınlar, işçiler ve köylülerle kaynaşmadıkları takdirde hiç bir şey başaramazlar. Son tahlilde devrimci aydınları devrimci olmayan aydınlardan ya da karşı-devrimci aydınlardan ayıran şey, onların işçi ve köylülerle kaynaşmak isteyip istememeleri ve bunu gerçekten yapıp yapmamalarıdır. Eninde sonunda birini diğerinden ayıran şey Üç Halk İlkesine ya da Marksizme bağlılık yeminleri değil, sadece ve sadece budur. Gerçek bir devrimci, işçi ve köylülerle kaynaşmak isteyen ve gerçekten de öyle yapan kimsedir.
4 Mayıs Hareketinden beri yirmi yıl, Japonya'ya karşı savaşın başlamasından beri de neredeyse iki yıl geçti. Bütün ülkedeki gençlik ve kültür çevreleri demokratik devrimde ve Direnme Savaşında büyük bir sorumluluk taşımaktadırlar. Onların Çin devriminin niteliğini ve itici güçlerini anlayacaklarını, çalışmalarıyla [sayfa 241] işçilere ve köylülere hizmet edeceklerini, onların içine girip propagandacılar ve örgütçüler haline geleceklerini umuyorum. Bütün halkımız Japonya'ya karşı ayaklandığında zafer bizim olacaktır. Bütün ülkenin gençleri, uyanın!
4 Mayıs 1939
Bugün 4 Mayıs Hareketinin yirminci yıldönümüdür ve Yenan gençliği burada bu kutlama toplantısı için bir araya gelmiş bulunuyor. Ben bu vesileyle Çin'deki gençlik hareketinin yönüyle ilgili bazı meseleler üzerinde konuşacağım.
Birincisi, 4 Mayıs haklı olarak Çin'in Gençlik Günü[62] seçilmiş bulunuyor. 4 Mayıs Hareketinin üzerinden yirmi yıl geçti, fakat bu gün ilk defa bu yıl millî Gençlik Günü ilan edildi. Bu çok önemli bir noktadır. Çünkü Çin halkının emperyalizme ve feodalizme karşı demokratik devriminin yakında bir dönüm noktasına ulaşacağını gösteriyor. Bu devrim, yirmi-otuz yıl boyunca defalarca yenilgiyle karşılaştı, fakat şimdi artık bir değişiklik, başka bir yenilgiye değil zafere doğru bir değişiklik gereklidir. Çin devrimi şimdi ileriye doğru gidiyor, zafere ilerliyor. Geçmişteki yenilgilerin tekrarlanmasına izin verilemez ve verilmemelidir; onlar zafere dönüştürülmelidir. Fakat değişiklik şimdiden meydana gelmiş midir? Hayır. Gelmemiştir ve biz henüz zaferi kazanmış değiliz. Fakat zafer kazanılabilir. İşte şimdi vermekte olduğumuz Japonya'ya Karşı Direnme Savaşında yenilgiden zafere giden yolun dönüm noktasına ulaşmak için çaba harcıyoruz. 4 Mayıs Hareketi, pir millî ihanet hükümetine karşı, emperyalizmle işbirliği yapan ve milletin çıkarlarını satan bir hükümete karşı yöneltilmişti. Böyle bir hükümete karşı çıkmak gerekli değil miydi? Eğer bu gerekli olmasaydı, 4 Mayıs Hareketi sadece bir hata olurdu. Acıktır ki, böyle bir hükümete karşı çıkılmalıdır; bir millî ihanet hükümeti [sayfa 243] devrilmelidir. Düşünün ki, 4 Mayıs Hareketinden çok önce Dr. Sun Yat-sen, zamanın hükümetine karşı isyan etmişti; Çin hükümetine karşı çıkmış ve onu devirmişti. Böyle yapmakta haklı mıydı? Bana kalırsa, çok haklıydı. Çünkü karşı çıktığı hükümet emperyalizme karşı direnmiyor, onunla işbirliği yapıyordu ve devrimci bir hükümet değil, devrimi ezen bir hükümetti. 4 Mayıs Hareketi bir millî ihanet hükümetine karşı çıktığı içindir ki, devrimci bir hareketti. Çin gençliği 4 Mayıs Hareketine bu açıdan bakmalıdır. Bütün milletin militanca Japonya'ya karşı koymak için ayaklandığı bugün, Japon emperyalizmini yenmeye kararlıyız. Hainlere müsamaha göstermeyeceğiz. Geçmişteki yenilgilerden ders aldığımız için devrimin bir daha yenilgiye uğramasına izin vermeyeceğiz-. Bir iki istisna dışında bütün Çin gençliği uyanmıştır ve zafere erişmeye kararlıdır. Bu, 4 Mayısın Gençlik Günü ilan edilmesinde ifadesini buluyor. Zafere giden yolda ilerliyoruz. Bütün halk ortak bir gayret gösterirse, Çin devrimi Direnme Savaşında kesinlikle zafere ulaşacaktır.
İkincisi, Çin devrimi kimlere karşı yapılmaktadır? Devrimin hedefleri nelerdir? Herkesin bildiği gibi, hedeflerden biri emperyalizm, diğeri feodalizmdir. Devrimin su andaki hedefleri nelerdir? Biri Japon emperyalizmi, diğeri onun Çinli işbirlikçileridir. Devrimimizi başarmak için Japon emperyalizmini ve Çinli hainleri devirmeliyiz. Devrimi kimler yapacaktır? Temel gücü kimdir? Çin halkıdır. Devrimin itici güçleri proletarya, köylülük ve emperyalizme ve feodalizme karşı durmaya istekli olan bütün diğer sınıfların üyeleridir. Emperyalizme ve feodalizme karşı çıkan devrimci güçler bunlardır. Peki, bütün bunların arasında hangisi devrimin temel gücü, belkemiğidir? Ülke nüfusunun yüzde doksanını meydana getiren işçiler ve köylülerdir. Çin devriminin niteliği nedir? Bugün yapmakta olduğumuz ne çeşit bir devrimdir? Bugün biz burjuva demokratik bir devrim yapıyoruz ve yaptığımız hiç bir şey burjuva demokratik devrimin kapsamı dışında değildir. Genel olarak, burjuva özel mülkiyet düzenini şimdilik yıkmamalıyız; yıkmak istediğimiz emperyalizm ve feodalizmdir. Burjuva demokratik devrim derken kastettiğimiz budur. Fakat bunu artık burjuvazinin kendisi başaramaz. Bu devrim proletaryanın ve geniş halk kitlelerinin çabalarına dayanmalıdır. Bu devrimin hedefi nedir? Emperyalizmi ve feodalizmi yıkmak ve bir demokratik halk cumhuriyeti kurmaktır. Demokratik halk cumhuriyeti, devrimci Üç [sayfa 244] Halk İlkesi temelinde kurulan bir cumhuriyet demektir. Hem bugünkü yarı-sömürge yan-feodal devletten, hem de geleceğin sosyalist sisteminden farklı olacaktır.
Sosyalist bir toplumda kapitalistlere yer yoktur. Oysa halk demokrasisinde varlıklarını sürdürmelerine izin verilmelidir. Çin'de kapitalistlerin her zaman yeri olacak mıdır? Hayır, gelecekte kesinlikle olmayacaktır. Bu sadece Çin için değil, bütün dünya için de geçerlidir. Gelecekte hiç bir ülkede, ne İngiltere'de, ne Amerika'da, ne Fransa'da, ne Japonya'da, ne Almanya'da ve ne de İtalya'da kapitalistlere yer olmayacaktır ve i Çin de buna bir istisna değildir. Sovyetler Birliği şimdiden sosyalizmi kurmuş bir ülkedir ve hiç şüphe yok ki bütün dünya onun izinden yürüyecektir. Çin gelecekte mutlaka sosyalizme geçecektir, bu karşı konulmaz bir kanundur. Fakat şimdi içinde bulunduğumuz aşamada görevimiz sosyalizmi uygulamak değil, emperyalizmi ve feodalizmi yıkmak, Çin'in şimdiki yarı-sömürge, yan-feodal düzenini, değiştirerek, halk demokrasisini kurmaktır. Bütün ülke gençliğinin gerçekleştirmeye çalışması gereken şey, işte budur.
Üçüncü olarak, Çin devriminden çıkan dersler nelerdir? Gençliğimizin kavraması gereken önemli bir mesele de budur. Gerçekte, Çin'de emperyalizme ve feodalizme karşı burjuva demokratik devrim Dr. Sun Yat-sen tarafından başlatılmıştır ve elli yıldan fazla bir süredir devam etmektedir. Çin'e karşı yabancı kapitalist saldırısı ise yüz yıla yakın bir süredir devam etmektedir. Bu yüzyıl boyunca, önce İngiliz saldırısına karşı Afyon Savaşı verildi, bunu Tayping İlahî Krallığı Savaşı, 1894 Çin-Japon Savaşı, 1898 Reform Hareketi, Yi Ho Tuan Hareketi, 1911 Devrimi, 4 Mayıs Hareketi, Kuzey Seferi ve Kızıl Ordunun yürüttüğü savaş izledi. Bu mücadeleler birbirinden farklı olmakla beraber, hepsinin ortak hedefi yabancı düşmanları kovmak ya da mevcut şartları değiştirmekti. Bununla beraber az çok berraklığa kavuşmuş bir burjuva demokratik devrimi ancak Dr. Sun Yat-sen'le başladı. Dr. Sun Yat-sen'in başlattığı devrim, son elli yıl içinde hem başarılarla hem de başarısızlıklarla karşılaştı. 1911 Devrimi bir başarı değil miydi? İmparatoru kovalamadı mı? Diğer taraftan bir başarısızlığı da ifade ediyordu. Çünkü İmparatoru kovmasına rağmen Çin'i emperyalist ve feodal zulümden kurtaramadı, böylece anti-emperyalist ve anti-feodal devrimci görev tamamlanmamış olarak kaldı. 4 Mayıs Hareketinin hedefi neydi? Onun da hedefi emperyalizmi [sayfa 245] ve feodalizmi yıkmaktı, fakat o da başarıya ulaşamadı ve Çin'de emperyalizmin ve feodalizmin hâkimiyeti devam etti. Aynı şey Kuzey Seferi diye bilinen devrim için de geçerlidir; o da başarılar kazandı, fakat gene de yenilgiye uğradı. Guomindang'ın Komünist Partisine karşı çıkmasından sonra[63] Çin yeniden emperyalizmin ve feodalizmin hâkimiyeti altına girdi. Bunun kaçınılmaz sonucu, Kızıl Ordunun yürüttüğü on yıllık savaş oldu. On yıl süren bu mücadele ülkenin bütününde değil sadece bazı kısımlarında devrimci görevleri yerine getirdi. Devrimin on yıllık tecrübesini özetleyecek olursak, kalıcı ve ülke çapında bir zafer değil, geçici ve kısmî zaferler kazanıldığını söyleyebiliriz. Dr. Sun Yat-sen şöyle demişti: "Devrim henüz tamamlanmadı, bütün yoldaşlarım mücadeleye devam etmelidirler." Şimdi mesele şudur: On yıllar süren bir mücadeleden sonra, Çin devrimi niçin hâlâ hedefine ulaşamamıştır? Bunun nedenleri nelerdir? Bence iki nedeni vardır: Birincisi, düşmanın kuvvetleri çok güçlüydü; ikincisi, bizim kuvvetlerimiz ise çok zayıftı. Bir taraf kuvvetli, diğer taraf ise zayıf olduğu için devrim başarıya ulaşamadı. Düşmanın güçleri çok kuvvetliydi elerken, emperyalizmin güçlerinin (başlıca etken) ve feodalizmin güçlerinin çok kuvvetli olduğunu kastediyorum. Kendi güçlerimizin çok zayıf olduğunu söylerken de, askerî, siyasî, iktisadî ve kültürel alanlarda zayıf olduğunu kastediyoruz. Ancak bizim zayıflığımızın ve bunun bir neticesi olarak, anti-emperyalist ve anti-feodal görevlerimizi yerine getiremememizin başlıca nedeni, nüfusun yüzde doksanını meydana getiren emekçi halkın, işçilerin ve köylülerin henüz seferber edilememiş olmasıdır. Devrimin geçmiş yıllardaki tecrübelerini toparlayacak olursak, bütün ülkede halkın tamamen seferber edilmediğini ve gericilerin her zaman böyle bir seferberliğe karşı çıktığını ve onu baltaladığını söyleyebiliriz. Ancak, nüfusun yüzde doksanını meydana getiren işçileri ve köylüleri seferber ederek ve örgütleyerek emperyalizmi ve feodalizmi yıkmak mümkündür. Dr. Sun Yat-sen vasiyetnamesinde şöyle diyordu:
Çin'in özgürlük ve eşitliğe kavuşması uğruna kendimi kırk yıldan beri millî devrim davasına adadım. Bu kırk yıl boyunca edindiğim tecrübeler beni, bu amaca ulaşabilmemiz için halk kitlelerini harekete geçirmemiz ve bizi kendileriyle eşit tutan dünyanın diğer milletleriyle ortak bir mücadelede birleşmemiz gerektiğine kuvvetle inandırdı. [sayfa 246]
Dr. Sun'un ölümünün üstünden on yılı aşkın bir zaman geçti. Bu yılları da eklersek, elli yıldan fazla bir zaman eder. Bu yıllar boyunca devrimden çıkan ders nedir? Esas olarak bu ders şudur: "Halk kitlelerini harekete geçirmek." Sizler ve bütün Çin gençliği bu dersi iyi bir şekilde öğrenmelisiniz. Emperyalizmi ve feodalizmi ancak nüfusun yüzde doksanını meydana getiren işçi ve köylü kitlelerini seferber ederek alt edebileceğimizi bilmeliyiz. Bütün ülkenin işçilerini ve köylülerini seferber etmedikçe Japonya'yı yenmemiz ve yeni bir Çin kurmamız imkânsız olacaktır.
Dördüncü olarak, gençlik hareketine dönelim. Yirmi yıl önce bugün Çin'de, 4 Mayıs Hareketi olarak bilinen büyük bir tarihî olay meydana geldi. Öğrencilerin katıldığı bu hareketin muazzam bir önemi vardır. 4 Mayıs Hareketinden bu yana Çin gençliği nasıl bir rol oynadı? Bir bakıma onlar öncü rolü oynadılar. İflah olmazlar dışında herkes bu gerçeği kabul etmektedir, öncü rolü ne demektir? Başa geçip devrimci safların en önünde ilerlemek demektir. Çin halkının anti-emperyalist, anti-feodal saflarında ülkenin genç aydınlarından ve öğrencilerden meydana gelen bir ordu vardır. Bu oldukça büyük bir ordudur ve canlarını feda edenleri saymasak bile, şimdi sayıları birkaç milyonu aşmaktadır. Bu, emperyalizme ve feodalizme karşı kurulan cephede savaşan ordulardan biridir. Hem de önemli bir ordudur. Fakat bu ordu yeterli değildir; sadece ona dayanarak düşmanı yenemeyiz, çünkü her şeye rağmen bu, temel güç değildir. O halde temel güç kimdir? Temel güç işçiler ve köylülerdir. Genç aydınlarımız ve öğrencilerimiz nüfusun yüzde doksanını meydana getiren işçilerin ve köylülerin arasına gitmeli, onları seferber etmeli ve örgütlemelidir. İşçilerden ve köylülerden oluşan bu temel güç olmaksızın emperyalizme ve feodalizme karşı savaşı kazanamayız; bu savaşı sadece genç aydınlardan ve öğrencilerden meydana gelen gruba dayanarak kazanamayız. İşte bu yüzden bütün ülkedeki genç aydınlar ve öğrenciler geniş işçi-köylü kitleleriyle birleşmeli, onlarla bütünleşmelidirler. Ancak o zaman muazzam bir güç yaratılabilir. Yüz milyonlarca insandan meydana gelen bir güç! Ancak böyle muazzam bir güçle düşmanın müstahkem mevkileri ele geçirilebilir ve en son kaleleri düşürülebilir. Bu açıdan geçmişteki gençlik hareketini gözden geçirirken, yanlış bir eğilime dikkat çekmeliyiz. Geçen birkaç on yılın gençlik hareketinde gençliğin bir kesimi, işçilerle ve köylülerle birleşmekte isteksizlik [sayfa 247] gösterdi ve onların hareketlerine karşı tavır aldı. Bu, gençlik hareketi içinde bir karşı-akımdır. Aslında bu kişiler, nüfusun yüzde doksanını meydana getiren kitlelerle birleşmeyi reddetmekle ve hatta onlara tamamen karşı koyacak kadar ileri gitmekle hiç de akıllıca davranmıyorlar. Bu iyi bir eğilim midir? Bence değildir. Oünkü işçilere ve köylülere karşı çıkmakla aslında onlar, devrime karşı çıkıyorlar. İşte bu yüzden biz onu gençlik hareketi içindeki bir karşı-akım olarak niteliyoruz. Bu türden bir gençlik hareketinin sonu iyi olmaz. Birkaç gün önce yazdığım kısa bir makalede belirttiğim gibi,
Son tahlilde, devrimci aydınları devrimci olmayan aydınlardan ya da karşı-devrimci aydınlardan ayıran şey, onların işçi ve köylülerle kaynaşmak isteyip istememeleri ve bunu gerçekten yapıp yapmamalarıdır.
Bence geçerli olan tek ölçü budur. Bir gencin devrimci olup olmadığını neye dayanarak söyleyebiliriz? Bunu nasıl anlayabiliriz? Bunun sadece bir tek ölçüsü olabilir, o da onun geniş işçi ve köylü kitleleriyle kaynaşmak isteyip istememesi ve bunu gerçekten yapıp yapmamasıdır. Eğer kaynaşmaya istekliyse ve gerçekte de kaynaşıyorsa devrimcidir. Aksi takdirde o devrimci değildir ya da karşı-devrimcidir. Eğer bugün işçi-köylü kitleleriyle kaynaşıyorsa, bugün bir devrimcidir. Eğer yarın bundan vazgeçerse ya da tam tersine halkı ezerse, o zaman devrimci olmaktan çıkar ya da bir karşı-devrimci haline gelir. Bazı gençler kolayca Üç Halk İlkesine veya Marksizme olan inançlarından bahsederler, fakat bu hiç bir şeyi ispat etmez. Hitler de "sosyalizm"e inandığını söylemiyor mu? Yirmi yıl önce Mussolini bile "sosyalistti"! Onların "sosyalizm"leri ne anlama gelir? Faşizm! Cen Du-siu da bir zamanlar Marksizme "inanmıyor muydu"? Sonradan ne yaptı? Karşı-devrimin saflarına geçti. Cang Kuo-tao Marksizme "inanmıyor muydu"? Peki, şimdi kendisi nerede? Kaçtı ve batağa gömüldü. Bazı kişiler kendilerini "Üç Halk İlkesinin takipçileri", hatta bu ilkelerin kıdemli savunucuları olarak tanıtıyorlar. Fakat bu kişilerin yaptığı nedir? Görülüyor ki, onların Milliyetçilik İlkesi emperyalizmle gizlice anlaşmak, Demokrasi İlkesi sıradan halkı ezmek, Halkın Refahı İlkesi ise, halkın kanını emmek demektir. Onlar Üç Halk İlkesinin lafını ediyorlar fakat içlerinden bunları reddediyorlar. O halde bir kişiyi değerlendirirken, onun Üç Halk İlkesine samimiyetle mi yoksa sahte bir şekilde mi bağlı olduğunu, gerçek mi [sayfa 248] yoksa sahte bir Marksist mi olduğunu tayin etmek için onun geniş işçi-köylü kitlelerine karşı tavrına bakmamız yeterlidir. O zaman onun gerçekte nasıl bir kişi olduğunu anlarız. Tek ölçü budur ve bundan başka ölçü yoktur. Ülkemiz gençlerinin bu kötü karşı-akım tarafından sürüklenmeye her zaman karşı koyacaklarını, işçi ve köylüleri dostları olarak göreceklerini ve aydınlık bir geleceğe doğru ilerleyeceklerini ümit ediyorum.
Beşinci olarak, içinde bulunduğumuz Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı, Çin devriminin aşamaları içinde en büyüğü, en dinamiği ve en canlısı olan yeni bir aşamayı belirlemektedir. Bu aşamada gençlik muazzam sorumluluklar yüklenmektedir. Devrimci hareketimiz geçmiş yıllarda birçok mücadele aşamasından geçti, fakat hiç bir aşamada şimdiki Direnme Savaşı döneminde olduğu kadar geniş boyutlara ulaşmadı. Bugün Çin devrimini geçmişteki devrimlerden ayıran özellikler bulunduğunu ve yenilgiden zafere dönüştürmeyi başaracağını söylerken, Çin halk kitlelerinin ilerleme kaydettiğini kastediyoruz. Gençliğin ilerlemesi bunun en açık kanıtıdır. Dolayısıyla Japonya'ya karşı savaş zafere ulaşmalıdır ve mutlaka ulaşacaktır. Herkesin bildiği gibi, bu savaşta temel siyasetimiz Japonya'ya Karsı Millî Birleşik Cephedir. Cephenin hedefi Japon emperyalizmini ve onun Çinli işbirlikçilerini devirmek, eski Çin'i yeni bir Çin haline getirmek ve bütün milleti içinde bulunduğu yarı-sömürge yarı-feodal durumdan kurtarmaktır. Bugün Çin gençlik hareketinin birlikten yoksun oluşu önemli bir zaaftır. Birlik için çalışmaya devam etmelisiniz, çünkü birlikten kuvvet doğar. Bütün ülke gençliğine şimdiki durumu anlamalarında, birliği sağlamalarında ve Japonya'ya karşı sonuna kadar direnmelerinde yardımcı olmalısınız.
Altıncı ve sonuncu olarak, Yenan'daki gençlik hareketi hakkında konuşmak istiyorum. Yenan'daki gençlik hareketi bütün ülkedeki gençlik hareketi için bir örnektir. Onun yönü bütün ülkedeki gençlik hareketinin yönü olmalıdır. Neden? Çünkü doğru olan yön budur. Gördüğünüz gibi birlik meselesinde Yenan gençliği görevini iyi, hem de çok iyi bir şekilde yerine getirmiştir. Yenan gençliği, dayanışma ve birliği sağlamıştır. Yenan'daki genç aydınlar ve öğrenciler, genç işçiler ve köylüler tamamen birleşmiş durumdadırlar. Ülkenin her yanından ve hatta yurt dışındaki Çinli topluluklardan çok sayıda devrimci genç öğrenim görmek için Yenan'a geldiler. Bu toplantıya katılanların çoğu Yenan'a binlerce mil uzaklıktaki yerlerden gelmiş [sayfa 249] bulunuyor. Soyadınız ister Çang, ister Li olsun, kadın erkek, işçi ya da köylü, hepiniz aynı şekilde düşünüyorsunuz.
Bu bütün ülke için bir örnek teşkil etmez mi? Yenan gençliği kendi içinde birleşmiş olmanın yanısıra, işçi ve köylülerle kaynaşmış durumdadır. Ve her şeyden çok bu, sizi bütün ülke için bir örnek haline getirmektedir. Siz ne yaptınız? Devrim teorisini, Japonya'ya karşı direnişin ve milleti kurtarmanın ilkelerini ve yöntemlerini incelediniz. Üretim kampanyasını yürüttünüz ve binlerce dönümlük çorak toprağı işlenebilir hale getirdiniz. Konfüçyüs hiç bir zaman toprağı işlememiş ya da tarla sürmemişti. Okulunda birçok öğrencisi vardı: "Yetmiş değerli bilgin ve üç bin mürit". Oldukça etkileyici bir okul! Fakat onun öğrencilerinin sayısı Yenan'dakilerden çok daha azdı, üstelik onlar üretim kampanyalarından da pek hoşlanmazlardı. Bir öğrencisi ona tarlanın nasıl sürüleceğini sorduğu zaman, Konfüçyüs, "bilmiyorum, o işte bir çiftçi kadar usta değilim" diye cevap vermişti. Daha sonra sebzenin nasıl yetiştirileceği sorulduğu zaman, "Bilmiyorum, ben o işte bir bostancı kadar usta değilim" diye cevap vermişti. Eski çağlarda Çin gençliği bir bilgenin denetiminde eğitim gördüğü zaman ne devrimci teoriyi öğrenirdi ne de üretime katılırdı. Bugün, ülkemizin büyük bir bölümündeki okullarda çok az devrimci teori öğretiliyor ve üretim hareketi gibi şeylere ise hiç rastlanmıyor. Gençler sadece burada, Yenan'da ve düşman hatlarının gerisindeki Japon aleyhtarı üs bölgelerinde tamamen farklıdırlar. Onlar Japonya'ya karşı direnişte ve milletin kurtarılmasında öncülük yapıyorlar, çünkü onların siyasî yönelimleri ve çalışma yöntemleri doğrudur. İşte bu nedenle Yenan'daki gençlik hareketinin, bütün ülkedeki gençlik hareketine örnek olduğunu söylüyorum. Bugünkü toplantımızın büyük önemi vardır. Bütün söylemek istediklerimi söyledim. Hepinizin Çin devriminin son elli yıllık tecrübelerini inceleyeceğinizi, onun iyi taraflarını geliştirip, hatalarını atacağınızı ümit ediyorum. Böylece gençlik bütün ülkenin halkıyla tek bir vücut haline gelecek ve devrim yenilgiden zafere doğru bir dönüş yapacaktır. Gençlik ve bütün millet seferber edildiği, örgütlendiği ve birleştirildiği zaman Japon emperyalizmi yıkılacaktır. Her genç kendisine düşen sorumluluğu yüklenmelidir. Her biriniz geçmiştekinden farklı olmalı, gençliği birleştirmede, Japon emperyalizmini yıkmak için bütün ülke halkını örgütlemede ve eski Çin'i yeni Çin'e dönüştürmede kararlı olmalısınız. Hepinizden bunu bekliyorum. [sayfa 250]
30 Haziran 1939
Çin milletinin Japon saldırısıyla karşı karşıya kalmasından bu yana en önemli mesele savaşmak ya da savaşmamak o!-muştur. Bu mesele 18 Eylül 1931 Olayından 7 Temmuz 1937 Lukuçiao Olayına kadar olan dönemde ciddi tartışmalara yol açtı. Bütün yurtsever siyasî partiler ve gruplar ve bütün yurtseverler şu sonuca vardılar: "Savaşmak yaşamak, savaşmamak yok olmak demektir." Bütün teslimiyetçiler ise şu sonuca vardılar: "Savaşmak yok olmak, savaşmamak yaşamak demektir." Bir süre için meseleyi Lukuçiao'daki direnişin gürleyen topları tayin etti. Direnişin gürleyen topları birinci sonucun doğru, ikincisinin ise yanlış olduğunu ilan etti. Fakat mesele neden geçici olarak hallolmuştu da kesin olarak hallolmamıştı? Çünkü Japon emperyalistleri Çin'i teslim olmaya zorlama siyasetini benimsemişler, uluslararası teslimiyetçiler[64] bir uzlaşma sağlamaya çalışmışlar ve Japonya'ya karşı cephemiz içindeki bazı kişiler bocalamışlardı. Şimdi mesele biraz farklı bir ifade ile ya savaş ya barış meselesi olarak yeniden ortaya getirilmektedir. Böylece Çin'de savaşa devam etmek isteyenler ite barış yapmak isteyenler arasında bir tartışma ortaya çıkmıştır. Her iki grubun tavrı da eskisinin aynıdır: Savaş grubunun vardığı sonuç "savaşmak yaşamak, barış yapmak yok olmak demektir", barış grubunun vardığı sonuç ise "barış yapmak yaşamak, savaşmak yok olmak demektir" şeklindedir. Birinci grup bütün yurtsever partilerden ve bütün yurtseverlerden meydana gelmektedir ve bunlar milletin büyük çoğunluğunu oluşturmaktadırlar. İkinci grup, yani teslimiyetçiler ise sadece Japonya'ya karşı cephe içinde bocalayan küçük bir azınlıktan ibarettir. Sonuç olarak barış grubu yalana dayanan propagandaya ve hepsinden çok anti-komünist propagandaya başvurmak [sayfa 252] zorunda kaldı. Mesela, "Komünist Partisi yıkıcı faaliyetlere girişiyor", "Sekizinci Yol Ordusu ve Yeni Dördüncü Ordu savaşmadan dolanıp duruyor ve emirlere uymayı reddediyor", "Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesinde ayrılıkçı bir rejim kurulmuştur ve sınırları ötesine de yayılmaktadır", "Komünist Partisi, hükümeti devirmek için komplolar tezgahlıyor", ve hatta "Sovyetler Birliği Çin'e saldırmayı planlıyor" gibi bir sürü yalan yanlış haberler, raporlar, belgeler ve kararlar uyduruyor ve bunları yayıyordu. Amacı, gerçekleri örtbas ederek ve kamuoyunu yanıltarak, barış yapmak ya da başka bir deyişle teslim olmaktır. Barış grubu, yani teslimiyetçiler grubu bütün bunları, Guomindang-Komünist işbirliğini yıkamadığı, Japonya'ya Karşı Millî Birleşik Cepheyi bölemediği ve Japonya'ya karşı birleşik cephenin kurucusu ve savunucusu olan Komünist Partisine karşı savaşmadan Japonya'ya teslim olamayacağı için yapıyor. İkincisi, Japon emperyalizminin taviz vereceğini umuyor. Japonya'nın oldukça yorulduğuna ve temel siyasetini değiştireceğine, Orta, Güney ve hatta Kuzey Çin'den gönüllü olarak çekileceğine ve böylelikle Çin'in daha fazla savaşmadan zafere ulaşabileceğine inanıyor. Üçüncüsü, umudunu uluslararası baskıya bağlıyor.
Barış grubuna dâhil olan birçok kimse büyük devletlerin, sadece bazı tavizler vermesi ve böylece barış anlaşmasını kolaylaştırması için Japonya'ya baskı yapmalarına değil, aynı zamanda Çin hükümetine de baskı yapmalarına bel bağlıyorlar. Böylece, savaş grubuna: "Bakın, bugünkü uluslararası ortamda barış yapmak zorundayız!" ve "Bir Uluslararası Pasifik Konferansı[65] Çin'in yararına olur. Bu, yeni bir Münih[66] değil, Çin'in yeniden canlanması yönünde bir adım olur!" diyebilmeyi hesaplıyorlar. Barış grubunun, yani Çinli teslimiyetçilerin görüşlerinin, taktiklerinin ve planlarının hepsi bundan ibarettir.
Oyun, sadece bizzat Vang Çing-vey tarafından değil, daha da vahimi, Japonya'ya karşı cephe içinde gizlenen ve onunla bir çeşit düet[67] ya da ortak gösteride işbirliği yapan daha birçokları tarafından da oynanmaktadır. Bu oyunda bazıları kötü adamın beyaz maskesini, diğerleri ise kahramanın kızıl maskesini takmaktadır.
Biz Komünistler, her zaman savaşa devam etmekten yana olanları desteklediğimizi ve barıştan yana olanlara kesinlikle karşı olduğumuzu açıkça ilan ettik. Bizim bir tek isteğimiz var. O da, bütün diğer yurtsever partilerle ve bütün diğer yurtseverlerle [sayfa 253] birlikte, birliği sağlamlaştırmak ve millî birleşik cepheyi ve Guomjndang-Komünist işbirliğini sağlamlaştırmak. Üç Halk İlkesini uygulamak, Direnme Savaşını sonuna kadar sürdürmek, ta Yalu Irmağına kadar savaşmak ve bütün kaybedilmiş topraklarımızı geri almaktır.[68] Anti-Komünist bir hava yaratan, Guomindang ile Komünist Partisi arasında "sürtüşme"[69] tezgâhlayan ve hatta iki parti arasında yeniden bir iç savaş kışkırtmaya çalışan açık ve gizli Vang Çing-veyleri kararlılıkla mahkûm ediyoruz. Onlara şöyle diyoruz: Bölücü komplolarınız aslında teslimiyet için hazırlıktan başka bir şey değildir ve bölücü ve teslimiyetçi siyasetiniz bir avuç insanın bencil çıkarları uğruna milletin çıkarlarını satma yolundaki genel planınızı açığa vurmaktan başka bir işe yaramamaktadır. İnsanlar kör değildir ve komplolarınızın farkına varacaklardır. Pasifik Konferansı Doğunun Münih'i olmayacaktır şeklindeki saçma görüşü kesinlikle reddediyoruz. Sözümona Pasifik Konferansı hiç şüphe yok ki Doğunun Münih'i, yani Çin'i ikinci bir Çekoslovakya haline getirmenin hazırlığı olacaktır. Japon emperyalizminin aklını başına toplayacağı ve tavizler vereceği yolundaki temelsiz iddiayı kesinlikle reddediyoruz. Japon emperyalizmi Çin'i boyunduruk altına alma temel siyasetini asla değiştirmeyecektir, Japonya'nın, Vuhan'ın düşüşünden sonraki tatlı sözleri (mesela "görüşmelerde Millî Hükümeti taraf olarak kabul etmeme"[70] siyasetini terkedeceği ve millî hükümeti karşı taraf olarak tanıyacağı ya da belli şartlarda askerlerini Orta ve Güney Çin'den çekeceği yolundaki görüş), balığı kurnazca avlamak için takılan bir yemden başka bir şey değildir; dolayısıyla, kim bu yemi yutarsa, bir güzel pişirileceğini bilmelidir.
Uluslararası teslimiyetçiler Çin'i teslim olmaya zorlamak için aynı şekilde kurnazca bir siyaset izlemektedirler. Uluslararası teslimiyetçiler, kendileri "dağın tepesine kurulup kaplanların dövüşünü seyreder" ve başkalarının sırtından kâr sağlamak amacıyla arabuluculuk yapmak için sözümona bir Pasifik Konferansı tezgâhlayacak uygun bir fırsat kollarken, Çin'e karşı Japon saldırısını teşvik ettiler. Böyle komploculara ümit bağlayan herkes fena halde aldatıldığını görecektir.
Bir zamanların savaşmalı mı savaşmamalı mı sorusu şimdi savaşa devam etmeli mi yoksa barış mı yapmalı sorusuna dönüştü; fakat aslında her ikisi de aynı sorudur, bütün soruların en önemlisi en temel olanıdır. Son altı ayda Japonya'nın Çin'i teslim olmaya zorlama siyasetini sürdürmesiyle, uluslar arası [sayfa 254] teslimiyetçilerin faaliyetlerini yoğunlaştırmalarıyla ve en önemlisi Japonya'ya karşı cephemizdeki bazı kişilerin her zamankinden fazla bocalamalarıyla barış ya da savaş meselesi etrafında büyük bir gürültü koparılmış ve böylece teslimiyet bugünkü siyasî durumda esas tehlike haline gelmiştir. Teslimiyetçilerin ilk ve en önemli girişimi, komünizmle savaşmak için hazırlıklar yapmak, yani Guomindang-Komünist işbirliğini ve Japonya'ya karşı cephenin birliğini yıkmaktır. Bu şartlar altında bütün yurtsever partiler ve bütün yurtseverler teslimiyetçi faaliyetleri yakından izlemeli ve bugünkü durumun esas niteliğini, yani teslimiyetin başlıca tehlike, anti-komünizmin ise teslimiyeti hazırlayan bir adım olduğunu kavramalı ve teslimiyete ve bölünmeye karşı çıkmak için ellerinden geleni yapmalıdırlar. Hiç bir grubun, Japon emperyalizmine karşı verilen savaşı, bütün milletin bedelini kanla ödediği iki yıllık bir savaşı baltalanmasına ya da bu savaşa ihanet etmesine hiç bir zaman izin verilmemelidir. Hiç bir grubun, bütün ülkenin ortak çabasıyla meydana getirilen Japonya'ya karşı millî birleşik cepheyi yıkmasına ya da bölmesine izin verilmemelidir.
Savaşı sürdürür ve birlikte sebat edersek, Çin yaşayacaktır.
Barış yapar ve bölücülükte ısrar edersek, Çin yok olacaktır.
Hangisini reddedeceğiz, hangisini kabul edeceğiz? Yurttaşlarımız bir an önce seçimlerini yapmalıdır.
Biz Komünistler, kesinlikle savaşmayı sürdürecek ve birlikte sebat edeceğiz.
Bütün yurtsever partiler ve bütün yurtseverler savaşmaya devam edecek ve birlikte sebat edeceklerdir.
Teslim olmayı ve bölünmeyi tezgâhlayan teslimiyetçiler bir süre için üstünlük kazansalar bile eninde sonunda maskeleri düşecek ve halk tarafından cezalandırılacaklardır, Çin milletinin tarihî görevi, birleşik direnme yoluyla kurtuluşa ulaşmaktır. Teslimiyetçilerin istedikleri ise bunun tam tersidir; fakat ne kadar üstünlük kazanırlarsa kazansınlar, kendilerine kimsenin zarar veremeyeceğini hayal ederek ne kadar sevinirlerse sevinsinler bütün halkın onlara vereceği cezadan kurtulamayacaklardır.
Teslimiyete ve bölünmeye karşı çıkalım. Şimdi, bütün yurtsever siyasî partilerin, grupların ve bütün yurtseverlerin karşı karşıya bulunduğu acil görev budur. Bütün ülke halkı birleşin! [sayfa 255]
Direnmede ve birlikte sebat edin ve teslimiyet ve bölünme için girişilen bütün komploları yerle bir edin! [sayfa 256]
1 Ağustos 1939
Bugün 1 Ağustosta, burada bir anma toplantısı için bir araya gelmiş bulunuyoruz. Bu anma toplantısını niçin yapıyoruz? Çünkü gericiler bizim devrimci yoldaşlarımızı, Japonya'ya karşı savaşanları öldürdüler. Bugün öldürülmesi gerekenler kimlerdir? Çinli hainler ve Japon emperyalistleri. Çin, Japon emperyalizmine karşı iki yıldır savaşıyor, fakat netice henüz belli değildir. Hainler hâlâ çok faaldir ve onlardan öldürülenlerin sayısı pek azdır. Oysa öldürülenler, hepsi de Japonya'ya karşı savaşçılar olan bizim devrimci yoldaşlarımızdır. Onları kim öldürdü? Askerler öldürdü. Askerler neden Japonya'ya karşı savaşanları öldürdü? Çünkü onlar emir almışlardı, belli kişiler onlara öldürme emrini vermişti. Onlara öldürme emrini veren kimdi? Gericiler.[71] Yoldaşlar! Japonya'ya karşı savaşanları kim öldürmek isteyebilir? En başta Japon emperyalistleri, ondan sonra da Vang Çing~vey gibi Çinli işbirlikçiler ve hainler. Fakat cinayetin işlendiği yer Şanghay, Peyping, Tienzin, Nanking ya da Japon saldırganlarının ve Çinli işbirlikçilerin işgalinde olan bir yer değildi. Cinayet Pinkiang'da, Direnme Savaşının cephe gerisinde işlendi; ve cinayet kurbanları arasında Tu Çeng-kun ve Lo Zu-ming yoldaşlar gibi, Yeni Dördüncü Ordunun Pinkiang İrtibat Bürosunun sorumlusu olan yoldaşlar vardı. Cinayetin, Japon emperyalistlerinin ve Vang Çing-vey'ih emriyle hareket eden bir Çinli gericiler çetesi tarafından işlendiği açıktır. Teslim olmaya hazırlanan bu gericiler Japonlara ve Vang Çing-vey'e yaranmak için onların emirlerini yerine [sayfa 258] getirdiler; ilk öldürdükleri de Japonya'ya karşı en kararlı savaşanlar oldu. Bu Önemsiz bir mesele değildir; bu cinayete karşı sesimizi yükseltmeli, onu mahkûm etmeliyiz!
Şimdi bütün millet Japonya'ya karşı direniyor ve direniş için halkın büyük birliğini kurmuş bulunuyor. Fakat bu birliğin içinde hainler ve teslimiyetçiler var. Onlar ne yapıyorlar? Japonya'ya karşı savaşanları öldürüyor, ilerlemeye engel oluyorlar, Japon saldırganları ve Çinli işbirlikçileriyle elele çalışarak teslimiyete giden yolu açıyorlar.
Japonya'ya karşı savaşan yoldaşlarımızın öldürülmesi ile ortaya çıkan bu vahim durum karşısında harekete geçen oldu mu? Cinayet 12 Haziranda öğleden sonra saat üçte işlendi. Bugün Ağustosun Tidir, bütün bu süre zarfında herhangi bir girişimde bulunan oldu mu? Hayır, kimlerin harekete geçmesi gerekirdi? Ülkenin kanunlarına göre, kanunları uygulayanlar harekete geçmeliydiler. Eğer böyle bir şey Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesinde cereyan etmiş olsaydı, bizim yüksek mahkememiz çoktan harekete geçmiş olurdu. Fakat Pinkiang katliamının üzerinden neredeyse iki ay geçmiş olduğu halde adalet mekanizması harekete geçmemiştir. Bunun nedeni nedir? Bunun nedeni, Çin'in birleşmiş olmamasıdır.[72]
Çin birleştirilmelidir. Birlik olmadan zafer kazanılamaz. Peki, ama birleşme ne demektir? Bu herkesin Japonya'ya karşı direnmesi, herkesin birleşmesi ve ilerleme için çalışması, gerektiği yerde mükâfatların ve cezaların verilmesi demektir. Mükâfatlandırılması gerekenler kimlerdir? Japonya'ya karşı direnenler, birliği savunanlar ve ilerici olanlar. Cezalandırılması gerekenler kimlerdir? Direnişi, birliği ve ilerlemeyi baltalayanlar, işbirlikçiler ve gericiler. Ülkemiz şimdi birleştirilmiş durumda mıdır? Hayır. Pinkiang katliamı bunu ortaya koyuyor. Birliğin olması gereken yerde bunun sağlanamadığını gösteriyor. Uzun süredir bütün ülkenin birleştirilmesini talep ediyoruz. Birincisi, Direnme Savaşı temelinde birleşme. Ama şimdi, Tu Çeng-kun, Lo Zu-ming ve Japonya'ya karşı direnen diğer yoldaşlarımız mükâfatlandırılmak şöyle dursun hunharca katledilirken, direnmeye karşı çıkan alçaklar teslim olmaya hazırlanıyorlar ve emniyeti cezasız bırakıyorlar. Bu birleşmek demek değildir. Bu alçaklara ve teslimiyetçilere karşı çıkmalı ve katilleri tutuklamalıyız. İkincisi, birlik temelinde birleşme. Birliği savunanlar mükâfatlandırılmalı, birliği zayıflatanlar cezalandırılmalıdır. Fakat şimdi, Tu Çeng-kun, Lo Zu-ming ve birliği savunan [sayfa 259] diğer yoldaşlar cezalandırıldılar, hunharca katledildiler; buna karşılık birliği baltalayan alçaklar cezasız kaldılar. Bu, birleşmek demek değildir. Üçüncüsü, ilerleme temelinde birleşme. Bütün ülke ileriye doğru gitmeli, geri olanlar ileri olanlara ayak uydurmaya çalışmalıdır. İleri olanlar, geri olanlar tarafından geriye çekilmemelidirler. Pinkiang'daki kasaplar ilerici kişileri öldürdüler. Direnme Savaşının başlamasından beri yüzlerce Komünist ve yurtsever öldürüldü. Pinkiang katliamı bunların sadece en sonuncu örneğidir. Bunun devam etmesi Çin için felaket olur, çünkü Japonya'ya karşı direnen herkes öldürülebilir. Bu cinayetlerin anlamı nedir? Bunun anlamı şudur: Japon emperyalistlerinden ve Vana Çing-vey'den emir alan Çin gericileri teslim olmaya hazırlanıyorlar ve işte bu yüzden Japonya'ya karşı savaşanları, Komünistleri ve yurtseverleri öldürmekle işe başladılar. Buna bir son verilmediği takdirde, Çin, bu gericilerin ellerinde mahvolup gidecektir. Bu nedenle bu cinayetler bütün ülkeyi ilgilendirmekte ye büyük önem taşımaktadır. Biz Millî Hükümetin bu gericileri en ağır bir şekilde cezalandırmasını, talep etmeliyiz. Aynı zamanda yoldaşlar, Japon emperyalizminin son zamanlarda yıkıcı faaliyetlerini artırdığını, uluslararası emperyalizmin Japonya'ya daha fazla yardım ettiğini[73] ve Çin'deki hainlerin, hem açık hem de gizli Vang Çing-veylerin Direnme Savaşını daha faal bir şekilde baltalamaya başladıklarını, birliği bozmaya ve zamanın akışını tersine çevirmeye çalıştıklarını görmelidirler. Gericiler ülkenin büyük bir kısmını teslim etmek, içerde bir bölünme yaratarak bir iç savaş başlatmak istiyorlar. Şu anda, "Kökü Dışarıda Partilerin Faaliyetlerini Kısıtlama Tedbirleri"[74] diye bilinen gizli tedbirleri yaygın bir şekilde uyguluyorlar. Bunlar, Japon emperyalizminin işine yarayan ve direnmenin, birliğin ve ilerlemenin zararına olan, köküne kadar gerici tedbirlerdir. "Kökü dışarıda partiler" kimlerdir? Japon emperyalistleri, Vang Çing-vey ve hainlerdir. Çin Komünist Partisi ve Japonya'ya karşı direnmede birleşmiş olan bütün diğer Japon aleyhtarı siyasî partilere nasıl "kökü dışarda partiler" denilebilir? Ne var ki, teslimiyetçiler, gericiler ve iflah olmazlar, bilinçli olarak Japonya'ya karşı olanların saflarında sürtüşme yaratıyorlar ve birliği bozuyorlar. Bu şekilde davranmak doğru mudur, yanlış mıdır? Kesinlikle yanlıştır! (alkışlar) Eğer kısıtlama olacaksa ne tür insanlar kısıtlanmalıdır? Japon emperyalistleri, Vang Çing-vey, gericiler ve teslimiyetçiler, (aIkışIar) Japonya'ya karşı direnmede [sayfa 260] en kararlı, en devrimci ve en ilerici olan Komünist Partisini kısıtlamak niye? Bu kesinlikle yanlıştır. Biz Yenan halkı buna kesinlikle karşı olduğumuzu bildiriyor ve bunu şiddetle protesto ediyoruz, (alkışlar) "Kökü Dışarıda Partilerin Faaliyetlerini Kısıtlama Tedbirlerine" karşı çıkmalıyız, çünkü birliği bozan caniyane hareketlerin temelinde bu gibi tedbirler yatmaktadır. Bugün bu kitle toplantısını direnişin, birliğin ve ilerlemenin sürdürülmesi için yapıyoruz. Bu amaçla, "Kökü Dışarıda Partilerin Faaliyetlerini Kısıtlama Tedbirleri" kaldırılmalı, teslimiyetçiler ve gericiler cezalandırılmalı ve bütün devrimci yoldaşlar, Japonya'ya karşı direnen bütün yoldaşlar ve halk korunmalıdır, (candan alkışlar ve sloganlar) [sayfa 261]
YENİ ÇİN GAZETESİ MUHABİRİYLE MÜLAKAT
1 Eylül 1939
Muhabir: Sovyetler Birliği ile Almanya Arasındaki Saldırmazlık Antlaşmasının önemi nedir?[75]
Mao Zedung: Sovyet-Alman Saldırmazlık Antlaşması Sovyetler Birliği'nin artan sosyalist gücünün ve Sovyet hükümetinin sürekli olarak izlemekte olduğu barış siyasetinin bir sonucudur. Antlaşma Çembırlayn ve Daladiye (Daladier) tarafından temsil edilen gerici uluslararası burjuvazinin bir Sovyet-Alman savaşı çıkarmak amacıyla giriştiği oyunları bozmuş, Alman-İtalyan-Japon anti-komünist blokunun Sovyetler Birliği'ne uyguladığı kuşatmayı kırmış, Sovyetler Birliği ve Almanya arasındaki barışı güçlendirmiş ve Sovyetler Birliği'ndeki sosyalist inşanın ilerlemesini güven altına almıştır. Doğuda bu antlaşma Japonya'ya bir darbe indiriyor ve Çin'e yardım ediyor; Japonya'ya karşı direnen Çin güçlerinin durumunu kuvvetlendiriyor ve teslimiyetçilere bir darbe indiriyor. Bütün bunlar dünya halklarının hürriyet ve kurtuluşlarını kazanmalarına yardım için bir temel oluşturuyor. Sovyet-Alman Saldırmazlık Antlaşmasının bütün siyasî önemi işte burada yatmaktadır.
Soru: Bazı kişiler, Sovyet-Alman Saldırmazlık Antlaşmasının İngiliz-Fransız-Sovyet görüşmelerinin çıkmaza girmesinin bir sonucu olduğunu hâlâ anlamıyorlar. Onlar, tam tersine, Sovyet-Alman antlaşmasının bu görüşmelerin çıkmaza girmesine sebep olduğunu zannediyorlar. İngiliz-Fransız-Sovyet görüşmelerinin neden başarısızlığa uğradığını açıklar mısınız?
Cevap: Görüşmelerin başarısız olmasının nedeni, tamamen, İngiliz ve Fransız hükümetlerinin samimi davranmamalarıdır. Son yıllarda başta İngiliz ve Fransız burjuvazisi olmak üzere gerici uluslararası burjuvazi faşist Almanya, İtalya ve Japonya'nın [sayfa 263] saldırılarına karşı sürekli olarak gerici "müdahale etmeme" siyasetini uyguladı. Onların amacı saldırı savaşlarına göz yummak ve bunlardan yararlanmaktır. Böylece İngiltere ve Fransa, Sovyetler Birliği'nin saldırıya karşı hakiki bir cephe kurulması yolunda tekrar tekrar yaptığı teklifleri derhal reddettiler, kenarda bekleyerek "müdahale etmeme" tutumu takındılar ve Alman, İtalyan ve Japon saldırılarına göz yumdular. Onların amacı, savaşan taraflar birbirlerini yıprattıktan sonra müdahale etmekti. Bu gerici siyaset uğruna Çin'in yarısını Japonya'ya ve Habeşistan, İspanya, Avusturya ve Çekoslovakya'nın tümünü İtalya ve Almanya'ya feda ettiler.[76] Sonra da Sovyetler Birliği'ni feda etmek istediler. Bu komplo geçenlerde yapılan İngiliz-Fransız-Sovyet görüşmeleri sırasında açıkça ortaya çıktı. 15 Nisan-23 Ağustos tarihleri arasında dört aydan fazla bir süre devam eden bu görüşmelerde Sovyetler Birliği büyük bir sabır gösterdi. Fakat görüşmelerin başından sonuna kadar İngiltere ve Fransa, eşitlik ve ilişkilerin karşılıklı olması ilkesini reddettiler; Sovyetler Birliği'nin kendi güvenlikleri için güvence vermesini istediler, fakat aynı şeyi Sovyetler Birliği ve küçük Baltık devletleri için yapmayı reddettiler. Böylece Almanya'nın Sovyetler Birliği'ne saldırmak için kullanacağı bir boşluk bıraktılar ve Sovyet askerlerinin saldırganlara karşı savaşabilmek için Polonya'dan geçmelerine izin vermeyi de reddettiler. Görüşmeler işte bu yüzden kesildi. Bu arada Almanya, Sovyetler Birliği'ne karşı faaliyetlerine son vermek istediğini, Komünist Enternasyonal'e Karşı Anlaşma[77] denen şeyden vazgeçtiğini belirtti ve Sovyet sınırlarının dokunulmazlığını tanıdı; bunların sonucunda Sovyet-Alman Saldırmazlık Antlaşması ortaya çıktı. Uluslararası ve özellikle İngiliz-Fransız gericiliğinin "müdahale etmeme" siyaseti, "dağın tepesinde oturup kaplanların kavgasını seyretme" siyasetidir. Bu doğrudan doğruya başkalarının zararına yarar sağlamayı amaçlayan emperyalist bir siyasettir. Bu siyaset Çembırlayn'ın göreve başlamasıyla yürürlüğe kondu; geçen yılın Eylül ayında yapılan Münih Anlaşmasıyla doruk noktasına ulaştı ve sonunda yakınlarda yapılan İngiliz-Fransız-Sovyet görüşmelerinde çöktü. Bundan sonra durum, kaçınılmaz olarak, iki büyük emperyalist blok, yani İngiliz -Fransız bloku ile Alman-İtalyan bloku arasındaki dolaysız bir çatışma şeklinde gelişecektir. 1938 Ekiminde Partimizin 6. Merkez Komitesinin 6. Genel Toplantısında söylediğim gibi, "Çembırlayn'ın siyasetinin kaçınılmaz sonu, kendi kazdığı kuyuya [sayfa 264] düşmek olacaktır". Çembırlayn işe, başkalarına zarar vermek amacıyla başladı ama bu eninde sonunda kendi mahvına yol açacaktır. Bu bütün gerici siyasetler için geçerli olan gelişme kanunudur.
Soru: Sizce, şimdiki durum nasıl gelişecektir?
Cevap: Uluslararası durum şimdiden yeni bir aşamaya girmiştir. İkinci emperyalist savaşta bir süredir devam etmekte olan tek yanlı durum, yani "müdahale etmeme" siyasetinin, sonucu olarak bir grup emperyalist devletin saldırıya geçmesi, diğer emperyalist devletler grubunun ise yerinde durup seyretmesi durumu, yerini, kaçınılmaz olarak Avrupa'da topyekûn savaş durumuna bırakacaktır, ikinci emperyalist savaş yeni bir aşamaya girmiştir.
Avrupa'da sömürge halklarının boyunduruk altına alınması için rekabet eden Alman-İtalyan ve İngiliz-Fransız emperyalist blokları arasında geniş çapta bir emperyalist savaş yakındır. Bu savaşta, savaşan taraflardan her biri halkı kandırmak ve kamuoyunun desteğini kazanmak için gözünü kırpmadan kendi davasının haklı, karşı tarafın ise haksız olduğunu iddia edecektir. Gerçekte bu bir sahtekârlıktır. Her iki taraf da emperyalist amaçlar güdüyor, sömürge ve yarı-sömürgeleri hakimiyetleri altına almak ve nüfuz alanları elde etmek için bir yağma savaşı yürütüyorlar. Su anda Polonya, Balkanlar ve Akdeniz sahilleri için savaşıyorlar. Bu savaş kesinlikle haklı bir savaş değildir. Haklı olan savaşlar sadece, yağma savaşı olmayan savaşlardır, kurtuluş savaşlarıdır. Komünistler hiç bir şart altında bir yağma savaşını desteklemezler. Buna karşılık onlar haklı olan ve yağma savaşı olmayan her kurtuluş savaşını cesaretle desteklerler ve mücadelenin en ön safında yer alırlar. Çembırlayn ve Daladiye'nin gözdağı ve rüşvet vermeleri karşısında İkinci Enternasyonal'e bağlı olan sosyal-demokrat partiler bölünüyorlar. Gerici üst tabaka Birinci Dünya Savaşında olduğu gibi felakete götüren bir yol izliyor, bu tabaka yeni emperyalist savaşı desteklemeye hazırdır. Fakat diğer kesim, savaşa ve faşizme karşı bir halk cephesi kurmak için komünistlerle birleşecektir. Çembırlayn ile Daladiye, Almanya ve İtalya'nın izinden yürüyor ve günden güne daha da gericileşiyorlar. Savaş seferberliğini bahane ederek ülkelerindeki devlet cihazını faşistleştiriyor ve ekonomiyi askerileştiriyorlar. Kısacası, iki emperyalist blok hızla savaşa hazırlanıyor. Milyonlarca insan kitle katliamı tehlikesiyle karşı karşıyadır. Hiç şüphe yok ki [sayfa 265] bütün bunlar, kitleler İçinde kitle direniş hareketleri yaratacaktır. İster Almanya'da ister İtalya'da, ister İngiltere'de, Fransa'da ya da Avrupa'nın, hatta dünyanın herhangi bir yerinde olsun, halklar emperyalistlerin toplarında barut yerine kullanılmak istemiyorlarsa, ayaklanmak ve emperyalist savaşa mümkün olan her yoldan karşı koymak zorundadırlar.
Bu iki büyük blok dışında, kapitalist, dünyada başını ABD'nin çektiği ve bir kısım Orta ve Güney Amerika ülkesinin dâhil olduğu üçüncü bir blok mevcuttur. Kendi çıkarlarına uygun olarak bu blok şimdilik savaşa girmeyecektir. Amerikan emperyalizmi sahneye daha sonra çıkarak kapitalist dünyanın liderliğine oynamak için, tarafsızlık adı altında, savaşan taraflardan herhangi birine katılmaktan şimdilik kaçınıyor. Amerikan burjuvazisinin, ülkesinde, şimdilik demokrasiyi ve barış ekonomisini bir tarafa bırakmak istememesi dünya barış hareketi için olumludur.
Sovyet-Alman Antlaşmasıyla fena halde sarsılan Japon emperyalizmini gelecekte daha büyük zorluklar bekliyor. Japonya'da iki hizip, dış politika konusunda mücadele ediyor. Militaristler, Çin'in tamamen kendi denetimlerine girmesi. Güneydoğu Asya'nın işgal edilmesi ve İngiltere'nin, Amerika'nın, Fransa'nın Doğudan sürülüp çıkarılması amacıyla Almanya ve İtalya ile bir anlaşma yapmayı tasarlıyorlar. Diğer taraftan burjuvazinin bir kesimi Çin'in yağmalanmasına daha fazla ağırlık verebilmek için İngiltere, Amerika ve Fransa'ya tavizler verilmesini tercih ediyor. Şu anda, İngiltere ile uzlaşma yönünde güçlü bir eğilim var. İngiliz gericileri Japonya'ya, malî ve iktisadî yardım yapmayı ve Çin'i aralarında paylaşmayı teklif edeceklerdir. Buna karşılık Japonya'dan, İngiltere'nin Doğudaki çıkarlarına bekçilik yapması, Çin Millî Kurtuluş Hareketini bastırması ve Sovyetler Birliği'ni sınırlaması istenecektir. Dolayısıyla, Japonya'nın Çin'i işgal etme temel hedefi ne olursa olsun hiç bir zaman değişmeyecektir. Japonya'nın Çin'de büyük çapta cephe taarruzlarına girişmesi ihtimali çok büyük olmayabilir. Fakat Japonya, "Çinlileri Çinlilere kırdırtmak"[78] için siyasî saldırısına hız verecek, "savaşı, savaşla beslemek için"[79] Çin'in iktisadî yağmasını artıracak, aynı zamanda işgali altındaki bölgelerde çılgınca "temizleme" harekâtlarını[80] sürdürecek hatta İngiltere vasıtasıyla Çin'i teslim olması için zorlamaya çalışacaktır. Elverişli gördüğü biranda Münih Anlaşmasına benzer bir anlaşma teklif edecektir. Çin'i köleleştirme amacına [sayfa 266] ulaşabilmek için nispeten büyük tavizleri yem olarak kullanacak ve Çin'e kendi şartlarını kabul ettirerek onu teslim olmaya zorlayacaktır. Japon hâkim sınıfı hangi hükümet değişikliğini yaparsa yapsın, bu emperyalist amaç, Japon halkının devrim için ayaklanacağı güne kadar değişmeyecektir.
Kapitalist dünyanın dışında, aydınlık bir dünya var. Bu, Sosyalist Sovyetler Birliği'dir. Sovyet-Alman Antlaşması Sovyetler Birliği'nin, dünya barış hareketine ve Çin'in Japonya'ya karşı direnişine daha fazla yardım etmesini mümkün kılıyor.
Ben, uluslararası durumu böyle değerlendiriyorum.
Soru: Bu şartlarda Çin'i neler bekliyor?
Cevap: İki ihtimal var. Birincisi millî canlanma anlamına gelen, direnmede birlik ve ilerlemeyi sağlamada kararlılık. Diğeri ise millî kölelik anlamına gelecek olan uzlaşma, bölünme ve gerileme.
Japonya'nın giderek daha büyük güçlüklerle karşılaştığı ve Çin'in kararlılıkla uzlaşmayı reddettiği yeni uluslararası durumda, bizim için stratejik geri çekilme dönemi sona erecek ve stratejik denge dönemi başlayacaktır. Bu son dönem karşı -saldırıya geçmek için hazırlık dönemidir.
Buna rağmen cephede denge durumu, düşmanın cephe gerisinde denge durumunun olmaması demektir; cephede denge durumunun başlamasıyla, düşmanın cephe gerisinde mücadele şiddetlenecektir. Böylece düşmanın esas olarak Kuzey Çin'de, özellikle Vuhan'ın düşmesinden beri işgal edilmiş bölgelerde yürüttüğü büyük "temizleme" harekatları sadece devam etmekle kalmayacak, daha da şiddetlenecektir. Bundan başka, şimdi düşmanın temel siyaseti "Çinlileri Çinlilere kırdırtmak" şeklindeki siyasî saldırıdan ve "savaşı savaşla beslemek" şeklindeki iktisadî saldırıdan meydana geldiği için ve İngiltere'nin Doğu siyasetinin hedefi Uzak Doğuda bir Münih yaratmak olduğu için, Çin'in büyük bir kısmının teslim olması ve büyük bir iç bölünme tehlikesi son derece artacaktır. Çin hâlâ düşmandan çok daha zayıftır ve bütün ülke amansız bir mücadele içinde birleşmezse, karşı-saldırı için gereken gücü yaratamayacaktır.
İşte bu yüzden ülkemizin önündeki en ciddi görev savaşa kararlılıkla devam etmektir. Bu konuda hiç bir gevşeme olmamalıdır.
Hiç şüphe yok ki, Çin hiç bir şart altında şimdi karşısına çıkmış olan fırsatı kaçırmamalı ya da yanlış bir karar almamalıdır; Çin sağlam bir siyasî tavır takınmalıdır. [sayfa 267]
Başka bir deyişle, birinci olarak, Japonya'ya karşı direnme siyasetine sıkıca sarılmalı ve bütün uzlaşma eğilimlerine karşı koymalıdır. Bütün açık ve gizli Vang Cing-veylere kararlı darbeler indirilmelidir, Çin, ister Japonya'dan, isterse İngiltere'den gelsin, bütün yaltaklanmaları kesinlikle reddetmeli ve bir Doğu Münih'i yaratılmasına yardımcı olmamalıdır.
İkinci olarak, birlik tavrına sıkıca sarılmalı ve bütün bölücü hareketlere kesinlikle karşı koymalıdır. İster Japon emperyalistlerinden, ister başka yabancı devletlerden ya da isterse ülkedeki teslimiyetçilerden gelsin, böyle faaliyetlere karşı tam bir uyanıklık içinde olmak gerekir. Direnme Savaşına zararlı olan bütün iç çekişmelere derhal son verilmelidir.
Üçüncü olarak, ilerleme tavrına sıkıca sarılmalı ve bütün gerileme eğilimlerine karşı koymalıdır. Askerî, siyasî, malî ve iktisadî alanlarda, parti çalışmalarında, kültür ve eğitim alanında ve kitle hareketi içinde savaşa zararlı olan her teori, her kurum ya da her tedbir yeniden incelenmeli ve Direnme Savaşına hizmet edecek şekilde kökten değiştirilmelidir.
Bütün bunlar yapıldığı takdirde, Çin karşı-taarruz için etkili bir şekilde güç toplayabilecektir.
Bundan böyle bütün ülke "karşı-taarruz için hazırlık" yapmalıdır. Direnme Savaşında genel görev budur.
Bugün, bir taraftan ön saflarda savunma hatlarımızı ciddi bir şekilde korumak ve düşmanın cephe gerisindeki savaşa sıkı bir şekilde yardımcı olmak, diğer taraftan da muazzam bir güç inşa edebilmek için siyasî, askerî ve diğer reformları yapmak gereklidir. Öyle ki zamanı geldiğinde milletin bütün gücü, kaybettiğimiz bölgelerin geri alınabilmesi için büyük bir karşı-taarruza seferber edilebilsin. [sayfa 268]
SİN MİN PAO[81] GAZETELERİNDEN ÜÇ MUHABİRLE
YAPILAN MÜLAKAT
16 Eylül 1939
Muhabir: Bazı konularda görüşlerinizi sorabilir miyiz? Bugünkü Yeni Çin Haberleri'nde 1 Eylülde verdiğiniz demeci okuduk. Sorularımızın bazılarına cevap veriyor. Fakat üzerinde durmanızı istediğimiz başka sorular var. Yazılı sorularımız üç gruba ayrılıyor. Her biri üzerinde görüşlerinizi almaktan memnun olacağız.
Mao Zedung: Sorularınızı listedeki sıraya göre cevaplandıracağım.
Direnme Savaşının denge dönemine girip girmediğini soruyorsunuz. Ben, bir bakıma girdiğini düşünüyorum. Çünkü yeni bir uluslararası durum var; Çin uzlaşmaya karşı kesin bir tavır alırken, Japonya daha büyük zorluklarla karşılaşıyor. Fakat bu, düşmanın oldukça büyük saldırı kampanyalarına girişme ihtimalini ortadan kaldırmaz. Mesela onlar Pakhoy, Çangşa, hatta Sian'a saldırabilirler. Düşmanın büyük stratejik saldırısı ve bizim stratejik geri çekilmemiz bir bakıma büyük ölçüde sona erdi derken, ilerde başka saldırı ve geri çekilme ihtimallerini tamamen gözardı etmiyoruz. Yeni aşamadaki somut göreve gelince, bu, karşı-saldırı için hazırlanmaktır. Bu kavram her şeyi kapsar. Yani denge döneminde, Çin, ilerdeki karşı-saldırı için gerekecek olan gücü yaratmak zorundadır. Karşı-saldırıya hazırlanmak, onu derhal başlatmak demek değildir; çünkü şartlar olgunlaşmadan bu yapılamaz. Bizim sözünü ettiğimiz taktik değil, stratejik karşı-saldırıdır. Bizim, Güneydoğu Şansi'de düşmanın "temizleme" harekâtlarını püskürtmemiz gibi taktik karşı-saldırılar yalnız mümkün değil, aynı zamanda mutlaka gereklidir de. [sayfa 270] Fakat topyekûn, stratejik bir karşı-saldırının zamanı henüz gelmemiştir ve biz şimdi faal bir şekilde bunu hazırlama aşamasındayız. Bu aşamada hâlâ düşmanın cephede girişebileceği birçok saldırı kampanyasını püskürtmek zorunda kalacağız.
Yeni aşamanın görevlerini sıralarsak, düşmanın cephe gerisinde gerilla savaşına devam etmeliyiz, düşmanın "temizleme" harekâtlarını bozguna uğratıp, iktisadî saldırısını altetmeliyiz; cephede askerî savunmamızı güçlendirmeli ve düşmanın başlatabileceği her saldırı kampanyasını püskürtmeliyiz. Büyük Cephe Gerisi Bölgesinde esas olan, siyasî reformlar için çaba harcamaktır. Bütün bunlar karşı-saldırı için hazırlığımızın somut içeriğini meydana getirmektedir.
Ülke içinde siyasî reformların yapılması çok önemlidir çünkü şu anda düşman esas olarak siyasî bir saldırı yapıyor, dolayısıyla biz de özellikle siyasî direncimizi güçlendirmeliyiz. Başka bir deyişle demokrasi meselesi derhal çözülmelidir. Çünkü ancak böylece siyasî direnme gücümüzü artırabilir ve askerî gücümüzü inşa edebiliriz. Direnme Savaşında, Çin, esas olarak kendi gücüne dayanmak zorundadır. Biz kendi çabalarımızla yeniden canlanmayı savunduk ve bu yeni uluslararası durumda daha da önem kazandı. Böyle bir yeniden canlanışın özü, demokrasidir.
Soru: Şimdi kendi çabalarımızla Direnme Savaşında zafer kazanmak için demokrasinin şart olduğunu söylediniz. Bugünkü şartlarda böyle bir sistem nasıl yaratılabilir?
Cevap: Dr. Sun Yat-sen, başlangıçta, askerî idare, siyasî eğitim ve anayasal yönetimden meydana gelen üç aşamayı öngörmüştü.[82] Fakat ölümünden kısa bir süre önce yayınlanan "Kuzeye Hareketimle İlgili Demeç"[83]inde artık üç aşamadan söz etmiyordu ve bir millî meclisin derhal toplanması gerektiğini belirtiyordu. Bu, Dr. Sun Yat-sen'in değişen şartlara uygun olarak görüşlerini yıllar önce değiştirdiğini gösteriyor. Direnme Savaşının sürmekte olduğu bugünkü ciddi durumda, hem bir millî meclisin erken bir tarihte toplanması ve hem de demokratik hükümetin kurulması, millî esaret tehlikesinin önlenmesi ve düşmanın kovulması için vazgeçilmez şartlardır. Bu meselede çeşitli görüşler var. Bazıları halkın cahil olduğunu ve demokratik hükümetin kurulamayacağını söylüyorlar. Onlar yanılıyorlar. Sıradan halk, savaş sırasında çok hızlı bir ilerleme gösterdi. Halka önderlik edildiği ve doğru bir siyaset izlendiği takdirde, demokratik [sayfa 271] hükümet elbette kurulabilir. Mesela bu, Kuzey Çin'de uygulanmaya başlanmıştır. Oradaki mahallelerin, kasabaların, pao ve çiya'ların başkanları halkoyuyla seçilmektedir. Hatta bazı köy yargıçları bile bu yolla seçilmişlerdir. Seçimleri ilerici unsurlar ve ümit verici gençler kazandılar. Mesele kitlelerin tartışmasına sunulmalıdır.
Listenizin ikinci bölümünde "kökü dışarıda partilerin kısıtlanması" meselesini, yani bazı yörelerdeki sürtüşme meselesini ortaya atıyorsunuz. Bu konudaki kaygınız haklıdır. Son zamanlarda bir düzelme görüldü, fakat esas olarak durum değişmemiştir.
Soru: Komünist Partisi bu konudaki tavrını Merkezî Hükümete açıkça bildirdi mi?
Cevap: Protesto ettik.
Soru: Ne şekilde?
Cevap: Parti temsilcimiz Çu En-lay yoldaş, Mareşal Çan Kay-şek'e daha Temmuz ayında bir mektup yazdı. Gene aynı şekilde 1 Ağustosta Yenan'daki her meslekten halk Mareşale ve Millî Hükümete bir telgraf gönderdiler.
Gizlice yayınlanan ve çeşitli yerlerdeki "sürtüşmenin" gerçek sebebi olan "Kökü Dışarıda Partilerin Faaliyetlerini Kısıtlama Tedbirleri"nin kaldırılmasını talep ettiler.
Soru: Merkezî hükümetten bir cevap geldi mi?
Cevap: Hayır. Fakat Guomindang içinde de bu tedbirleri onaylamayan kimselerin olduğu söyleniyor. Herkesin bildiği gibi, Japonya'ya karşı verilen ortak savaşa katılan bir ordu, dost bir ordudur ve "kökü dışarıda bir ordu" değildir. Gene aynı şekilde, Japonya'ya karşı savaşa katılan bir parti, "kökü dışarıda bir parti" değil, dost bir partidir. Japonya'ya Karşı Direnme Savaşma çeşitli partiler ve gruplar katılıyorlar. Bunlar farklı güçlere sahip olmalarına rağmen aynı dava uğruna savaşıyorlar. Bunların hepsi birleşmeli ve hiç bir şekilde birbirlerini "kısıtlamamalıdırlar". Kökü dışarıda olan parti hangisidir? Bu, Japon uşağı Vang Çing-vey'in başını çektiği hainlerin partisidir. Çünkü onun siyasî olarak Japon aleyhtarı partilerle hiç bir ortak yönü yoktur. Kısıtlanması gereken işte böyle bir partidir. Guomindang'la Komünist Partisi arasında ortak bir siyasî temel vardır. Bu, Japon saldırısına karşı direniştir. Bundan dolayı, bütün gücümüzü Komünist Partisine karşı çıkmaya ve onu kısıtlamaya değil, Japonya'ya ve Vang Çing-vey'e karşı [sayfa 272] çıkmaya ve onu durdurmaya harcamalıyız. Doğru sloganlar tespit etmek için tek temel budur. Vang Çing-vey'in üç sloganı var: "Çan Kay-şek'e karşı koy", "Komünist Partisine karşı koy" ve "Japonya ile dost ol". Vang Çing-vey Guomindang'ın, Komünist Partisinin ve bütün halkın ortak düşmanıdır. Fakat Komünist Partisi Guomindang'ın düşmanı değildir; aynı şekilde Guomindang da Komünist Partisinin düşmanı değildir. Bu iki parti birbirlerine karşı çıkmak ya da birbirlerini "kısıtlamaktan" ziyade, birleşmeli ve birbirlerine yardım etmelidirler. Bizim sloganlarımız Vang Çing-vey'inkilerden farklı olmalıdır. Onun sloganlarının zıddı olmalı ve hiç bir zaman onunkilerle karıştırılmamalıdır. Eğer o "Çang Kay-şek'e karşı çıkın" diyorsa, herkes Çan Kay-şek'i desteklemelidir. Eğer o "Komünist Partisine karsı çıkın" diyorsa, herkes Komünist Partisiyle birleşmelidir. Ve gene o "Japonya ile dost olun" diyorsa, herkes Japonya'ya karşı direnmelidir. Düşmanın karşı çıktığı her şeyi desteklemeli, onun desteklediği her şeye karşı çıkmalıyız. Bugünlerde, makalelerde "dostlarınızı üzmeyin, düşmanlarınızı sevindirmeyin" sözü sık sık kullanılıyor. Bu söz Doğu Han Hanedanından Liu Siyu'nun bir generali olan Çu Fu'nun Yuyang Valisi Peng Çung'a yazdığı bir mektuptan alınmıştır. Aslı şu şekildedir: "Yaptığınız her şeyin dostlarınızı üzmemesine ve düşmanlarınızı sevindirmemesine dikkat etmelisiniz." Çu Fu'nun sözleri hiç bir zaman unutmamamız gereken kesin bir siyasî ilkeyi ifade ediyor.
Soru listenizde, "sürtüşme" diye adlandırılan şeye karşı Komünist Partisinin tavrının ne olduğunu soruyorsunuz. Size açıkça şunu söyleyeyim ki, biz Japonya'ya karşı olan partiler arasında sürtüşmeye tamamen karşıyız. Çünkü bu, onların gücünü azaltmaktadır. Fakat herhangi bir kimse bize karşı şiddet kullanmakta ısrar eder, zorbalık etmeye ve baskı uygulamaya çalışırsa. Komünist Partisi buna karşı kesin bir tavır almak zorunda kalacaktır. Bizim tavrımız şudur: Bize saldırılmazsa, biz saldırmayacağız; bize saldırılırsa, mutlaka karşı-saldırıya geçeceğiz. Fakat bizim tavrımız, kesinlikle, bir kendini savunma tavrıdır. Hiç bir Komünistin kendini savunma ilkesinin dışına çıkmasına izin verilmez.
Soru; Kuzey Çin'deki "sürtüşme" hakkında ne düşünüyorsunuz?
Cevap: Çang Yin-vu ve Çin Çi-cung Kuzey Çin'de sürtüşme çıkarmakta ustadırlar. Hopey'de Çang Yin-vu ve Şantung'da Çin Çi-cung, ne tanrının ne de kulun kanunlarına uyuyorlar. [sayfa 273]
Onları hainlerden ayırt etmek çok zor. Düşmanla çok seyrek olarak savaşıyorlar, buna karşılık sık sık Sekizinci Yol Ordusuna saldırıyorlar. Mareşal Çan'a bir sürü su götürmez delil gönderdik. Mesela, Çang Yin-vu'nun emrindekilere verdiği, Sekizinci Yol Ordusuna saldırma emrini.
Soru: Yeni Dördüncü Orduyla sürtüşme var mı?
Cevap: Evet var. Pinkiang katliamı bütün milleti sarstı.
Soru: Bazı, kimseler birleşik cephenin önemli olduğunu, fakat birleşme uğrunda Sınır Bölgesi Hükümetinin lağvedilmesi gerektiğini söylüyorlar. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Cevap: Her yerde, saçmalığın her türlüsü konuşuluyor. Sinir Bölgesinin sözde lağvedilmesi bunlardan birisidir. Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi demokratik bir Japon aleyhtarı üs bölgesidir ve bütün ülkede siyasî bakımdan en ileri bölgedir. Lağvedilmesi için ne sebep var? Dahası, Mareşal Çan Sınır Bölgesini çoktan tanımıştı. Millî Hükümetin Yürütme Yuan'ı ise onu daha Cumhuriyetin 26. yılının kışında (1937) tanımış bulunuyordu. Çin muhakkak birleştirilmelidir; fakat bu birleşme direnme, birlik ve ilerleme temelinde olmalıdır. Bunun zıddı olan bir temelde ülkenin birleştirilmesi istenirse, ülke yok olur.
Soru: Birleşmenin değişik yorumları olduğuna göre Guomindang ve Komünist Partisi arasında bir bölünme olabilir mi?
Cevap: Eğer sadece ihtimallerden söz ediyorsak, Guomindang'ın. Komünist Partisinin ve özellikle bütün ülkede yaşayan halkın tavırlarına bağlı olarak hem bir birleşme ihtimalini ve hem de bir bölünme ihtimalini gözönünde tutabiliriz. Biz komünistler, siyasetimizin işbirliği siyaseti olduğunu çok önceden açıkladık; ayrıca uzun vadeli işbirliğini sadece ümit etmekle kalmıyoruz, buna ulaşmak için çok da çalışıyoruz. Guomindang'ın Merkez Yürütme Komitesi 5. Genel Toplantısında Mareşal Çan Kay-şek'in de iç meselelerin şiddet yoluyla çözülmemesi gerektiğini açıkladığı söyleniyor. Hafife alınamayacak bir düşmanla karşı karşıya olan ve geçmişten dersler çıkaran Guomindang ve Komünist Partisi uzun vadeli işbirliğinde ısrar etmeli ve bir bölünmeyi önlemelidirler. Fakat bölünme ihtimalinin ortadan kalkması için uzun vadeli işbirliğini sağlayacak siyasî güvenceler getirilmelidir. Bu güvenceler. Direnme Savaşında sebat edilmesi ve demokratik hükümetin kurulmasıdır. Bu şekilde birlik korunabilir ve bölünme önlenebilir. Bu, iki partinin ve bütün milletin ortak çabalarına bağlıdır ve bu çaba gösterilmelidir. "Direnmede sebat edelim ve teslimiyete karşı [sayfa 274] koyalım", "Birlikte sebat edelim ve bölünmeye karşı koyalım", "İlerlemede sebat edelim ve gerilemeye karşı koyalım", bunlar bizim partimizin bu yıl, 7 Temmuz Bildirisinde ortaya koyduğu üç büyük siyasî slogandır. Bizce, Çin, boyunduruk altına girmeyi ancak böyle önleyebilir ve düşmanı ancak böyle kovabilir. Bunun başka yolu yoktur.
BÜTÜN İNSANLIK ARASINDAKİ ÇIKAR BİRLİĞİ
28 Eylül 1939
Büyük Ekim Sosyalist Devriminin 22. yıldönümünün yaklaşmakta olması nedeniyle, Çin-Sovyet Kültür Derneği benden bir makale istedi. Kendi gözlemlerime dayanarak Sovyetler Birliği ile Çin'i ilgilendiren bazı meseleleri açıklığa kavuşturmak istiyorum. Çünkü bunlar bugün Çin'de halk arasında tartışılmaktadır ve henüz Kesin bir sonuca varılamamıştır. Avrupa'da-ki savaş ve Çin-Sovyet ilişkileri ile ilgilenenlere fikirlerimi açıklamak için bu fırsattan yararlanmak istiyorum.
Bazı kimseler, bir dünya savaşının başlamasının Sovyetler Birliği'nin çıkarına olduğu için, onun dünya barışının devam etmesini istemediğini; şimdiki savaşın, Sovyetler Birliği'nin İngiltere ve Fransa ile bir karşılıklı yardımlaşma anlaşması yerine, Almanya ile bir saldırmazlık anlaşması imzalaması yüzünden çıktığını söylüyorlar. Ben bu görüşün yanlış olduğunu düşünüyorum. Çok uzun bir zaman süresince Sovyetler Birliği'nin dış siyaseti, tutarlı olarak bir barış siyaseti olmuştur. Bu siyaset Sovyetler Birliği'nin çıkarları i!e insanlığın büyük çoğunluğunun çıkarları arasındaki yakın ilişki üzerine kurulmuştur. Sovyetler Birliği kendi sosyalist inşası için daima barışa, diğer ülkelerle barış ilişkilerini geliştirmeye ve Sovyet aleyhtarı bir savaşı önlemeye ihtiyaç duymuştur. Dünya çapında bir barışın sağlanması uğrunda Sovyetler Birliği, faşist ülkelerin saldırısını durdurmaya, sözde demokratik ülkelerin savaş kışkırtıcılığını önlemeye ve bir emperyalist dünya savaşının çıkmasını mümkün olduğu kadar ertelemeye ihtiyaç duymuştur. Sovyetler Birliği, her zaman, dünya barışı davası için büyük çaba sarfetmiştir. Mesela Milletler Cemiyetine[84] katılmış, [sayfa 276] Fransa ve Çekoslovakya ile[85] karşılıklı yardımlaşma anlaşmaları imzalamış ve İngiltere ve barış isteyebilecek bütün diğer ülkelerle güvenlik anlaşmaları yapmaya büyük çaba harcamıştır. Almanya ve İtalya beraberce İspanya'yı işgal edip, İngiltere, Birleşik Amerika ve Fransa ise sözde "müdahale etmeme" siyasetine sarıldıkları fakat aslında saldırıya göz yumdukları zaman, Sovyetler Birliği "müdahale etmeme" siyasetine karşı çıktı ve Almanya ve İtalya'ya karşı direnişlerinde İspanyol Cumhuriyetçi güçlerine aktif destek sağladı. Japonya Çin'i işgal ettiği ve bu üç devlet gene aynı "müdahale etmeme" siyasetini öne sürdükleri zaman, Sovyetler Birliği, Çin'le sadece bir saldırmazlık anlaşması imzalamakla kalmadı, ona direnişinde faal bir şekilde yardım etti. İngiltere ve Fransa Hitler'in saldırısına göz yumup Avusturya ve Çekoslovakya'yı feda ettiklerinde, Münih siyasetinin gerisinde yatan çirkin emelleri teşhir etmek için her türlü çabayı harcadı ve İngiltere ile Fransa'ya bundan sonraki saldırıları önlemek için tekliflerde bulundu. Bu yılın ilkbahar ve yazında Polonya en önemli mesele haline geldiği ve dünya savaşının başlaması gün meselesi olduğu zaman Çembırlayn ve Daladiye'nin bütün samimiyetsizliğine rağmen, Sovyetler Birliği tam dört ay boyunca savaşı önlemek için İngiltere ve Fransa ile bir karşılıklı yardımlaşma anlaşması imzalamak için görüşmeler yaptı. Fakat bütün bu çabalar İngiliz ve Fransız hükümetlerinin savaşa göz yumma, savaşı başlatma ve yayma emperyalist siyaseti tarafından boşa çıkarıldı. Bunun sonucunda dünya barışı davası yenilgiye uğratıldı ve emperyalist savaş başladı. İngiltere, Birleşik Amerika ve Fransa hükümetleri bu savaşı gerçekten önlemeyi hiç bir zaman istemediler; tam tersine onun başlamasına yardım ettiler. Onların Sovyetler Birliği ile anlaşıp, eşitlik ve ilişkilerin karşılıklı olmasına dayanan gerçekten etkili bir karşılıklı yardımlaşma anlaşması yapmayı reddetmeleri, onların barış değil savaş istediklerini kanıtladı. Herkes biliyor ki bugünkü dünyada Sovyetler Birliği'nin reddedilmesi, barışın reddedilmesi anlamına gelir. İngiliz burjuvazisinin tipik temsilcisi olan Loyd Corc bile bunu bilir,[86] İşte Sovyet-Alman Saldırmazlık Antlaşması bu şartlarda ve Almanya, Sovyet aleyhtarı faaliyetlerine son vermeyi kabul ettiği. Komünist Enternasyonal'e Karşı Anlaşmadan vazgeçtiği ve Sovyet sınırlarının dokunulmazlığını tanıdığı bir zamanda yapıldı. İngiltere, Amerika ve Fransa'nın planları Almanya'yı Sovyetler Birliği'ne saldırmaya kışkırtmaktı; [sayfa 277] böylece kendileri "dağın tepesinde oturup kaplanların kavgasını seyredecekler", Sovyetler Birliği ile Almanya birbirlerini yıprattıktan sonra aşağı inerek duruma hâkim olacaklardı. Sovyet-Alman Saldırmazlık Antlaşması bu komployu yerle bir etti. Bazı yurttaşlarımız savaşa gözyuman, savaş çıkaran ve bir dünya savaşının çıkmasını hızlandıran İngiliz-Fransız emperyalistlerinin bu komplosunu gözden kaçırmakla, bu entrikacıların tatlı sözlerine aldanmış oldular. Bu kurnaz politikacılar İspanya'ya, Çin'e, Avusturya ve Çekoslovakya'ya karşı girişilen saldırıyı durdurmakla hiç ilgilenmiyorlardı. Tam tersine, tavşana kaç, tazıya tut diyen bir siyaset izleyerek, saldırıya göz yumdular ve savaş çıkardılar. Utanmadan faaliyetlerini «müdahale etmeme» olarak tanımladılar. Fakat aslında yaptıkları, «dağın tepesinde oturup, kaplanların dövüşmesini seyretmekti». Bütün dünyada birçok insan, Çembırlayn ve ortaklarının tebessümlerinin arkasındaki caniyane planları görmeyerek ya da Sovyet-Alman Saldırmazlık Antlaşmasının Çembırlayn ve Daladiye'nin Sovyetler Birliği'ni reddedip emperyalist bir savaş çıkarmaya karar vermelerinden sonra yapıldığını görmeyerek, onların tatlı sözlerine kandı. Artık bu insanlar uyanmalıdır. Sovyetler Birliği'nin son dakikaya kadar dünya barışını korumak için çaba göstermesi, Sovyetler Birliği'nin çıkarlarının, insanlığın ezici çoğunluğunun çıkarları ile bir olduğunu gösteriyor. Üzerinde durmak istediğim birinci mesele buydu.
Bazı kişiler şimdi ikinci emperyalist savaş başladığına göre, Sovyetler Birliği'nin belki de taraf tutacağını, başka bir deyişle, Sovyet Kızıl Ordusunun Alman emperyalist cephesine katılmak üzere olduğunu söylüyorlar. Ben bu görüsün yanlış olduğunu düşünüyorum. İster İngiliz-Fransızların, isterse Almanların açısından bakılsın, şimdi patlak veren savaş haksız, yağmacı ve emperyalist bir savaştır. Komünist Partileri ve bütün dünya halkları bu savaşa karsı ayaklanmalı ve savaşan tarafların her ikisinin de emperyalist niteliğini teşhir etmelidirler. Çünkü bu emperyalist savaş dünya halklarına yarar değil zarar getirmektedir. Onlar, emperyalist savaşı destekleyen ve proletaryanın çıkarlarına ihanet eden sosyal-demokrat partilerin caniyane faaliyetlerini teşhir etmelidirler. Sovyetler Birliği, Komünist Partisinin iktidarda olduğu sosyalist bir ülkedir. Bundan dolayı savaşlara karşı iki yönlü, kesin bir tavrı vardır: 1) Haksız, yağmacı ve emperyalist savaşlara katılmayı kesinlikle reddeder ve savaşan taraflara karşı kesin bir tarafsızlık [sayfa 278] uygular. Bu nedenle Sovyet Kızıl Ordusu hiç bir zaman ilkelere sırtını dönüp iki emperyalist savaş cephesinden birine katılmayacaktır. 2) Sovyetler Birliği haklı ve yağmacı olmayan kurtuluş savaşlarını faal bir şekilde desteklemektedir. Mesela bundan on üç yıl önce Kuzey Seferi savaşında Çin halkına ve bu yıla kadar Almanya ve İtalya'ya karşı sürdürdüğü savaşta ispanya halkına yardım etti. Son iki yıldır Çin halkına Japonya'ya Karşı Direnme Savaşında ve son birkaç aydan beri de Moğolistan halkına Japonya'ya karşı direnişinde yardım etmektedir. İlerde de kitlelerin ya da bir milletin kurtuluşu için başka ülkelerde verilecek savaşlara, mutlaka yardım edecektir. Barışın korunmasına yardım edecek olan savaşlara mutlaka yardım edecektir. Sovyetler Birliği'nin son yirmi iki yıllık tarihi bunu şimdiden ispatlamıştır. Tarih bunu ilerde de tekrar ispatlayacaktır. Bazı kimseler Sovyet-Alman Ticaret Anlaşmasına dayanan Sovyet-Alman ticaretini, Almanya'nın yanında savaşa katılma olarak görüyorlar. Bu görüş de, ticareti savaşa katılmakla karıştırdığı için yanlıştır. Ticaret, savaşa katılmakla ya da yardım vermekle karıştırılmamalıdır. Mesela, İspanya savaşı sırasında Sovyetler Birliği Almanya ve İtalya ile ticaret yaptı, fakat kimse çıkıp da Sovyetler Birliği'nin Almanya ve İtalya'ya, İspanya'ya yaptıkları saldırıda yardım ettiğini iddia etmedi. Tam tersine, bu saldırıya karşı direnişinde İspanya'ya yardım ettiğini söylediler. Bunun nedeni Sovyetler Birliği'nin İspanya'ya gerçekten yardım etmiş olmasıdır. Gene aynı şekilde şimdiki Çin-Japon savaşında Sovyetler Birliği Japonya ile ticaret yapıyor fakat dünyada hiç kimse Sovyetler Birliği'nin Japonya'ya Çin'e karşı saldırısında yardım ettiğini söylemiyor. Tam tersine Çin'in bu saldırıya direnişine yardım ettiğini söylüyorlar; çünkü Sovyetler Birliği Çin'e gerçekten yardım etmektedir. Şu anda, .dünya savaşına katılan her iki tarafın da Sovyetler Birliği ile ticarî ilişkileri var. Fakat bu, hiç bir tarafa yardım ettiği anlamına gelmez; savaşa katıldığı anlamına ise hiç gelmez. Ancak savaşın niteliği değişirse, savaş bir ya da birkaç ülkede, gereken değişikliklerden geçer ve Sovyetler Birliği'ne ve dünya halklarına elverişli bir duruma gelirse, Sovyetler Birliği'nin yardım etmesi ya da katılması mümkün olur, yoksa olmaz. Sovyetler Birliği'nin savaşan taraflardan biri ya da diğeri ile sözkonusu ülkenin ne derece dost ya da düşman olduğuna bağlı olarak, az ya da çok, tercihli ya da daha az tercihli ticaret yapmak zorunda olması meselesine gelince, bu Sovyetler Birliği'nin [sayfa 279] değil savaşan tarafların tavrına bağlıdır. Fakat bir ya da birkaç ülke Sovyet aleyhtarı bir tavır takınsalar bile, eğer onlar, Almanya'nın 23 Ağustostan önce yaptığı gibi diplomatik ilişkileri sürdürmeyi ve ticarî anlaşmalar yapmayı kabul ettikleri ve ona savaş ilan etmedikleri sürece, Sovyetler Birliği onlarla ticarî ilişkilerini koparmayacaktır. Böyle ticarî ilişkilerin yardım demek olmadığı, savaşa katılmak anlamına ise hiç gelmediği iyice anlaşılmalıdır. Üzerinde durmak istediğim ikinci mesele buydu.
Çin'de birçok kimse Sovyet askerlerinin Polonya'ya girmesine şaşırdılar.[87] Polonya meselesi değişik açılardan ele alınmalıdır: Almanya'nın, İngiltere'nin, Fransa'nın ve Polonya hükümeti, Polonya halkı ve Sovyetler Birliği'nin görüş açılarından. Almanya, savaşı, Polonya halkını yağmalamak ve İngiliz-Fransız emperyalist cephesinin bir kanadını, çökertmek için başlattı. Niteliği dolayısıvla Almanya'nın savaşı emperyalisttir ve hoş görülmemeli, ona karşı çıkılmalıdır. İngiltere ve Fransa'ya gelince, onlar Polonya'yı malî sermayeleri için bir talan alanı olarak gördüler; Alman emperyalistlerinin, dünya ganimetlerini yeniden bölüşme çabalarını boşa çıkarmak için onu kullandılar ve onu kendi emperyalist cephelerinin bir kanadı haline getirdiler. Dolayısıyla, onların savaşı emperyalist bir savaştır; onların Polonya'ya sözde yardımları sadece Polonya'nın köleleştirilmesinde Almanya'yla yarışabilmelerine hizmet ediyor. Bu savaşa da göz yumulmamalı ona karşı çıkılmalıdır. Polonya hükümetine gelince, bu hükümet, işçileri, köylüleri amansızca sömüren, Polonyalı demokratları ezen Polonyalı toprak ağalarının ve burjuvazinin faşist ve gerici hükümetiydi. Bundan da öteye bu hükümet, sayıları on milyonu aşan Ukraynalıları, Beyaz Rusları, Yahudileri, Almanları, Litvanyalıları ve Polonyalı olmayan diğer azınlık milliyetlerini insafsızca ezen Büyük Polonya şovenlerinin hükümetiydi. Bu hükümetin kendisi de emperyalist bir hükümetti. Savaşta bu gerici hükümet Polonya halkını, İngiliz ve Fransız malî sermayesinin çıkarları uğruna gözü kapalı feda etti, gönüllü olarak gerici uluslararası malî sermaye cephesinin Polonya'daki şubesi olarak hizmet etti. Yirmi yıl boyunca Polonya hükümeti Sovyetler Birliği'ne karşı çıktı ve İngiltere, Fransa ve Sovyetler Birliği arasındaki görüşmelerde Sovyetler Birliği'nin askerî yardım teklifini inatla reddetti. Dahası bu son derece beceriksiz bir hükümetti. Bir milyon beş yüz bin kişilik muazzam ordusu daha ilk darbede dağıldı [sayfa 280] ve Polonya halkını Alman emperyalizminin çizmeleri altında bırakarak sadece iki hafta içinde ülkenin mahvolmasına sebep oldu. Polonya hükümetinin büyük suçları işte bunlardı. Bizim bu hükümet için sempati beslememiz yanlış olur. Polonya halkına gelince, onlar kurban durumundadırlar. Onlar Alman faşistlerinin, kendi gerici toprak ağası ve burjuva sınıflarının zulmüne karşı ayaklanmalı ve bağımsız, hür ve demokratik bir Polonya devleti kurmalıdırlar. Hiç şüphe yok ki bizim sempatimiz Polonya halkınadır. Sovyetler Birliği'ne gelince, onun yaptıkları tamamen haklıdır. Sovyetler Birliği iki meseleyle karşı karşıyaydı. Birinci mesele şuydu: Bütün Polonya'yı Alman emperyalistlerinin idaresine bırakmak mı, yoksa Doğu Polonya'daki azınlık milliyetlerinin kurtuluşlarına vardım etmek mi? Sovyetler Birliği ikinci yolu seçti. 1918'de Brest-Litovsk Anlaşması imzalandığı zaman, üzerinde Beyaz Rusların ve Ukraynalıların yaşadığı geniş bir bölge yeni doğmuş olan Sovyet devletinden Alman emperyalistleri tarafından koparılmış ve sonradan Versay Anlaşmasıyla keyfi olarak gerici Polonya hükümetinin idaresi altına verilmişti. Şimdi Sovyetler Birliği sadece kaybettiği topraklarını geri almış, ezilen Beyaz Rusları ve Ukraynalıları kurtarmış ve onları Alman zulmüne karşı korumuştur. Son günlerde gelen haberler bu azınlık milliyetlerinin Kızıl Orduyu nasıl yiyecek ve içecekle, sıcak bir şekilde kurtarıcıları olarak karşıladıklarını gösteriyor. Buna karşılık Alman askerleri tarafından işgal edilen Batı Polonya'dan, ya da Fransız askerleri1 tarafından işgal edilen Batı Almanya'dan buna benzer bir tek haber gelmedi. Bu, Sovyetler Birliği'nin savaşının haklı ve yağmacı olmayan bir kurtuluş savaşı olduğunu, zayıf ve küçük milletlerin kurtulmasına yardım eden ve halkları özgürlüğe kavuşturan bir kurtuluş savaşı olduğunu açıkça gösteriyor. Diğer taraftan Almanya'nın, İngiltere'nin ve Fransa'nın yürüttükleri savaş, başka halkları ve milletleri ezmek için yapılan haksız, yağmacı ve emperyalist bir savaştır. Sovyetler Birliği'nin karşılaştığı ikinci mesele, Çembırlayn'ın eski Sovyet aleyhtarı siyasetine devam etmek istemesiydi. Onun siyaseti birinci olarak, Almanya'yı büyük bir abluka altına almak ve batıdan baskı uygulamak; ikinci ola/ak, Almanya'yı tecrit edebilmek için Amerika'yla bir ittifak kurmak ve İtalya, Japonya ve Doğu Avrupa'nın diğer ülkelerini satın almak; ve üçüncü olarak da Almanya'ya Polonya'yı, hatta Romanya ve Macaristan'ı rüşvet olarak vermekti. Kısacası Cembırlayn, Almanya'yı Sovyet-Alman [sayfa 281] Saldırmazlık Antlaşmasını bozmaya ve toplarını Sovyetler Birliği'ne çevirmeye zorlamak için her türlü tehdit ve rüşvete başvurdu. Bu komplo bir süredir devam ediyor ve daha da devam edecektir. Güçlü Sovyet ordusunun, Sovyetler Birliği'nin kendi topraklarını geri almak ve oradaki zayıf ve küçük milliyetleri kurtarmak için Doğu Polonya'ya girmesi, aynı zamanda. Alman saldırgan güçlerinin doğuya doğru genişlemesini önlemeyi ve Çembırlayn'ın komplosunu bozmayı amaçlayan pratik bir tedbirdi. Son birkaç günün haberlerine bakılırsa Sovyet siyaseti çok başarılı olmuştur. Bu, Sovyetler Birliği'nin çıkarlarının, gerici Polonya idaresi altındaki ezilen halklar da dâhil olmak üzere insanlığın ezici çoğunluğunun çıkarlarıyla bir olduğunu somut olarak göstermektedir. Üzerinde durmak istediğim üçüncü mesele buydu.
Sovyet-Alman Saldırmazlık Antlaşmasının imzalanmasından sonra meydana gelen durum Japonya'ya büyük bir darbe indiriyor. Çin'e ise büyük bir yardım teşkil ediyor. Bu, Japonya'ya karşı direnenlerin durumunu güçlendiriyor, teslimiyetçilerin durumunu ise zayıflatıyor. Haklı olarak Çin halkı bu anlaşmayı sevinçle karşıladı. Fakat Nomonhan Ateşkes Anlaşmasının[88] imzalanmasından beri İngiliz ve Amerikan haber ajansları, yakında bir Sovyet-Japon Saldırmazlık Antlaşmasının imzalanacağı hikâyesini yaymakla meşguller. Bu, Sovyetler Birliği'nin artık Çin'e yardım etmeyeceğini düşünen bazı Çinliler arasında tereddüde yol açıyor. Ben onların yanlış düşündüklerini zannediyorum. Nomonhan Ateşkes Anlaşmasının niteliği bundan önceki Çang Kufeng Ateşkes Anlaşmasının[89] niteliğiyle aynıdır. Bunun anlamı yenilgiyi kabul eden Japon militaristlerinin Sovyet ve Moğolistan sınırlarının dokunulmazlığını tanımak zorunda kalmalarıdır. Bu ateşkes anlaşmaları Sovyetlerin Çin'e yardımını azaltmasına değil artırmasına olanak sağlayacaktır. Japon-Sovyet Saldırmazlık Antlaşması söylentilerine gelince, Sovyetler Birliği bunu yıllardır teklif ediyor, fakat Japonya bunu her defasında reddediyor. Simdi Japon hâkim sınıfının bir kesimi Sovyetler Birliği ile böyle bir anlaşma yapmayı istiyor, fakat Sovyetler Birliği'nin kabul edip etmeyeceği, anlaşmanın Sovyetler Birliği'nin ve insanlığın ezici çoğunluğunun çıkarlarına uygun olup olmadığı temel ilkesine bağlıdır. Özel olarak, anlaşmanın Çin millî kurtuluş savaşının çıkarlarıyla çelişip çekişmediğine bağlıdır. Stalin'in Sovyetler Birliği Komünist Partisinin bu yılın 10 Martındaki 18. Kongresine verdiği rapora ve [sayfa 282] Molotov'un SSCB Yüksek Sovyetinde 30 Mayısta yaptığı konuşmaya bakacak olursak, bence Sovyetler Birliği bu temel ilkeden vazgeçmeyecektir. Anlaşma imzalansa bile, Sovyetler Birliği Çin'e yardım etmek konusundaki hareket serbestîsini kısıtlayıcı hiç bir şeye razı olmayacaktır. Sovyetler Birliği'nin çıkarları Çin'in millî kurtuluşunun çıkarlarıyla hiç bir zaman çelişmeyecek, daima ona uygun olacaktır. Bence bundan hiç şüphe edilemez. Sovyetler Birliği'ne karşı önyargıları olan kimseler Nomonhan Ateşkes Anlaşması ve Japon-Sovyet Saldırmazlık Antlaşması söylentilerinden, mesele çıkarmak ve Çin ve Sovyetler Birliği gibi iki büyük millet arasında soğukluk yaratmak için faydalanıyorlar. İngiliz, Amerikan ve Fransız komplocularının ve Çinli teslimiyetçilerin yaptığı budur. Bu son derece tehlikeli olduğu için onların kirli oyunlarını iyice teşhir etmeliyiz. Açıktır ki, Çin'in dış siyaseti Japon saldırısına karşı direnmek olmalıdır. Bu siyaset, esas olarak kendi gücümüze güvenmekle beraber, dışardan yardım alma ihtimalini gözardı etmemek demektir. Şimdi emperyalist dünya savaşı başladığına göre, dış yardım başlıca üç kaynaktan gelecek demektir: (1) Sosyalist Sovyetler Birliği, (2) kapitalist ülkelerin halkları ve (3) sömürge ve yan-sömürgelerdeki ezilen milletler. Bunlar bizim güvenebileceğimiz tek yardım kaynaklarıdır. Gelmesi sağlansa Dile bunların dışındaki her türlü dış yardım denebilecek şeyi, sadece tamamlayıcı ve geçici olarak görebiliriz. Tabii ki Çin söyle tamamlayıcı ve geçici dış yardımlar almaya çalışmalıdır, fakat ona hiç bir zaman bel bağlamamalı ya da güvenilir olduğunu düşünmemelidir. Emperyalist savaşta, savaşan taraflara karşı Çin kesin bir tarafsızlık gütmeli ve hiç bir tarafa katılmamalıdır. Çin'in İngiliz-Fransız emperyalist savaş cephesine katılmasını istemek. Direnme Savaşına ve Çin milletinin bağımsızlık ve kurtuluş mücadelesine zararlı olan teslimiyetçi bir görüştür ve derhal reddedilmelidir. Bu, sözünü etmek istediğim dördüncü meseleydi.
Bu dört mesele yurttaşlarımız tarafından geniş bir şekilde tartışılmaktadır. Amaç Japon saldırısına karşı zafer kazanmak olduğu için, uluslararası meselelerin incelenmesi, emperyalist dünya savaşı ile Çin'in Direnme Savaşı arasındaki ilişkilerin ve Sovyetler Birliği ile Çin arasındaki ilişkilerin ele alınması çok iyi bir şevdir. Burada bu meseleler üzerindeki temel görüşlerimden bazılarını ortaya koydum ve okuyucuların düşüncelerini esirgemeyeceklerini ümit ediyorum. [sayfa 283]
4 Ekim 1939
Merkez Komitesi uzun zamandır bir Parti içi gazete yayınlamayı tasarlıyordu. Bu tasarı nihayet şimdi gerçekleşmiş bulunuyor. Böyle bir gazete ülke çapında ve geniş bir kitle karakterine sahip olan, ideolojik, siyasî ve örgütsel bakımdan tamamen sağlamlaşmış ve bolşevikleşmiş bir Çin Komünist Partisinin inşası için gereklidir. Kendine has özellikleri bulunan bugünkü şartlarda bu zorunluluk daha ğa açık bir hal almaktadır. Bir yandan, Japonya'ya Karşı Millî Birleşik Cephede teslimiyet, bölünme ve gerileme tehlikesi günden güne artarken, öte yandan Partimiz dar sınırlarını aşıp ülke çapında büyük Bir parti haline gelmiş bulunuyor. Partinin görevi, teslimiyet, bölünme ve gerileme tehlikelerinin üstesinden gelebilmeleri için kitleleri seferber etmek ve Partiyi ve devrimi beklenmedik kayıplara uğratabilecek bütün ihtimallere karşı hazırlıklı olmaktır. Böyle bir zamanda Parti içi bir gazete gerçekten de son derece gerekli olmaktadır.
Bu Parti içi gazete Komünist adını taşıyor. Amacı nedir? Ne iş görecektir? Diğer parti yayınlarından hangi bakımlardan farklı olacaktır?
Bu gazetenin amacı, ülke çapında ve geniş bir kitle karakterine sahip olan, ideolojik, siyasî ve örgütsel bakımdan tamamen sağlamlaşmış ve bolşevikleşmiş bir Çin Komünist Partisinin inşasına yardımcı olmaktır. Çin devriminin zafere ulaşması için böyle bir partinin inşası şarttır ve Parti inşası için gerekli sübjektif ve objektif şartların çoğu mevcuttur. Bu büyük görev şu anda sürdürülmektedir. Sıradan bir Parti yayınının gücünün ötesinde olan bu büyük görevin başarıyla yerine getirilmesine yardımcı olacak özel bir Parti yayın organına ihtiyaç vardır; ve işte Komünist de bunun için yayınlanmaktadır. Yönetici [sayfa 286] çekirdeği, üyelerinin bir kısmı, genel çizgisi ve devrimci çalışması açısından Partimiz, şimdiden belli ölçülerde ülke çapında ve geniş bir kitle karakterine sahip olan, ideolojik, siyasî ve örgütsel bakımdan sağlamlaşmış ve bolşevikleşmiş bir partidir.
Öyleyse yeni bir görev ortaya koymak niye?
Çünkü şimdi çok sayıda üyesi olan yeni birçok kola sahip olduğumuz halde, bunlar henüz geniş bir kitle karakterine sahip, ideolojik, siyasî ve örgütsel bakımdan sağlamlaşmış ya da bolşevikleşmiş değildirler. Aynı zamanda eski Parti üyelerinin siyasî düzeylerini yükseltmek, eski kolların daha da bolşevikleşmelerini sağlamak ve onları ideolojik, siyasî ve Örgütsel bakımdan sağlamlaştırmak meselesi vardır. Partinin içinde bulunduğu şartlar ve yüklendiği sorumluluklar, devrimci iç savaş dönemindekilerden oldukça farklıdır; şartlar çok daha karmaşık ve sorumluluklar çok daha ağırdır.
İçinde olduğumuz dönem millî birleşik cephe dönemidir; ve biz burjuvazi ile birlikte bir birleşik cephe meydana getirmiş bulunuyoruz. Bu dönem Japonya'ya: Karşı Direnme Savaşı dönemidir ve Partimizin silahlı kuvvetleri cephede, dost ordularla birlikte düşmana karşı acımasız bir savaş yermektedir. İçinde bulunduğumuz dönem. Partimizin ülke çapında büyük bir parti haline geldiği ve bu yüzden de artık eskisi gibi olmadığı bir dönemdir. Bütün bu etkenleri bir arada ele alırsak sözünü ettiğimiz görevin, yani «ülke çapında ve geniş bir kitle karakterine sahip olan, ideolojik, siyasî ve örgütsel bakımdan tamamen sağlamlaşmış ve bolşevikleşmiş bir Çin Komünist Partisinin inşasının ne kadar şerefli ve önemli bir görev olduğunu anlarız.
Bizim şimdi inşa etmek istediğimiz böyle bir partidir; ama bunu nasıl gerçekleştireceğiz? Bu soruyu. Partimizin tarihine ve onun on sekiz yıllık mücadelesine dönüp bakmadan cevaplandıramayız.
1921'deki Birinci Millî Kongremizi yapalı tam on sekiz yıl oldu. Bu on sekiz yıl içinde Partimiz birçok büyük mücadeleden geçti. Partimizin üyeleri, kadroları ve örgütlen kendilerini bu büyük mücadelelerin içinde yoğurdular. Hem parlak zaferlerin hem de ağır yenilgilerin tecrübesine sahip oldular. Parti burjuvazi ile birlikte bir Millî Birleşik Cephe kurdu; bu cephenin dağılmasıyla, büyük burjuvazi ve onun müttefikleriyle çok şiddetli bir silahlı mücadeleye girişti. Son üç yıl içinde yeniden burjuvazi [sayfa 287] ile birlikte bir Millî Birleşik Cephe dönemine girdi. Çin devrimi ve Çin Komünist Partisi, Çin burjuvazisi ile olan bu karmaşık ilişkiler içinde kendi gelişmesini sürdürdü. Bu özel bir tarihî durum, sömürge ve yarı-sömürge ülkelerdeki devrimlere özgü ve hiç bir kapitalist ülkenin devrim tarihinde bulunmayan bir durumdur. Bunun yanı sıra Çin, yarı-sömürge ve yarı-feodal, siyasî, iktisadî ve kültürel gelişmesi eşitsiz, ekonomisi esas olarak yan-feodal ve çok geniş topraklara sahip bir ülke olduğu için, içinde bulunduğumuz dönemde Çin devrimi, burjuva demokratik niteliktedir ve başlıca hedefleri emperyalizm ve feodalizmdir. Temel itici güçleri proletarya, köylülük ve şehir küçük burjuvazisi ile belli dönemlerde belli ölçüde millî burjuvazidir; ve Çin devrimindeki temel mücadele biçimi silahlı mücadeledir. Gerçekten Partimizin tarihi, bir silahlı mücadeleler tarihi olarak görülebilir. Stalin yoldaş, "Çin'de silahlı devrim, silahlı karşı-devrimle savaşmaktadır. Bu, Çin Devriminin kendine özgü niteliklerinden ve üstünlüklerinden biridir"[90] demişti. Bu tamamen doğrudur. Çin'e özgü olan bu durum, kapitalist ülkelerdeki Komünist Partilerinin önderlik ettiği devrimlerin tarihinde ya hiç olmamıştır, ya da aynı şekilde olmamıştır. Dolayısıyla, Çin burjuva demokratik devriminde kendine özgü iki temel nitelik vardır: 1) Proletarya, ya burjuvazi ile devrimci bir millî birleşik cephe kurar ya da bunu bozmak zorunda kalır ye 2) silahlı mücadele devrimin temel biçimidir. Biz burada Partinin köylülük ve şehir küçük burjuvazisi ile olan ilişkilerini Çin'e özgü bir temel nitelik olarak tanımlamıyoruz. Çünkü birincisi, bu ilişkiler, ilke olarak bütün dünyada Komünist Partilerinin karşılaştıkları ilişkilerle aynıdır; ikincisi, Çin'de silahlı mücadele özünde köylü savaşıdır ve Partinin köylülükle olan ilişkileri ile, köylü savaşıyla olan yakın ilişkisi farklı şeyler değildir.
Aslında, tam da bu iki kendine özgü temel nitelikten dolayı, Partimizin inşası ve bolşevikleşmesi özel şartlar içinde sürmektedir. Partinin hataları ve başarıları, gerilemeleri ya da ilerlemeleri, küçülmesi ya da genişlemesi, gelişmesi ve sağlamlaşması kaçınılmaz olarak burjuvazi ve silahlı mücadele ile olan ilişkilerine bağlıdır. Parti, burjuvazi ile birleşik cephe kurma ya da mecbur kaldığında bunu bozma meselelerinde doğru bir siyasî çizgi izlediği zaman, gelişme, sağlamlaşma ve bolşevikleşme yolunda ileri bir adım atmış olur. Partimiz, burjuvazi ile olan ilişkilerinde hatalı bir çizgi izlediğinde ise geriye doğru bir adım •atmış olur. Aynı şekilde devrimci silahlı mücadele meselesini [sayfa 288] doğru bir şekilde ele aldığında gelişme, sağlamlaşma ve bolşevikleşme yolunda ileri doğru bir adım atmış olur. Meseleyi yanlış bir şekilde ele aldığı zaman ise geriye doğru bir adım atmış olur. Bundan dolayı, on sekiz yıldır, Partinin inşası ve bolşevikleşmesi, birleşik cephe ve silahlı mücadele meselelerinin doğru ya da yanlış bir şekilde ele alınmasına ve siyasî çizgisine sıkı sıkıya bağlı olmuştur. Bu. Partimizin on sekiz yıllık tarihi tarafından açık bir şekilde doğrulanmıştır. Ya da meseleye diğer yanından bakarsak, Parti ne kadar bolşevikleşirse, siyasî çizgisini o kadar doğru tespit edebilir ve birleşik cephe ve silahlı mücadele meselelerini de o kadar doğru bir şekilde ele alabilir. Bu da, Partimizin on sekiz yıllık tarihi tarafından açık bir şekilde doğrulanmıştır.
Böylece, birleşik cephe, silahlı mücadele ve Partinin inşası, Çin devriminde Partimizin üç temel meselesidir. Bu üç meselenin ve bunların birbirleriyle olan ilişkilerinin doğru bir şekilde kavranması, bütün Çin devrimine doğru bir önderliğin kazandırılabilmesi demektir. Biz, bugün, Partimizin on sekiz yıllık tarihî tecrübesine, hatalarımızın ve başarılarımızın, gerileme ve ilerlemelerimizin, küçülme ve genişlemelerimizin, zengin ve derin tecrübelerine dayanarak, bu üç meseleye ilişkin doğru sonuçlara varacak durumdayız. Bu, biz artık birleşik cephe, silahlı mücadele ve Partinin inşası meselelerini doğru olarak ele alabiliyoruz demektir. Bu, aynı zamanda on sekiz yıllık tecrübemizden şu dersi çıkardığımızı da gösterir: Birleşik cephe, silahlı mücadele ve Partinin inşası, Çin devriminde Çin Komünist Partisinin düşmanı yenmek için kullandığı üç esas "sihirli silah"tır. Bu da Çin Komünist Partisi ve Çin devriminin büyük bir başarısıdır. Bu üç sihirli silahın, üç meselenin her birini kısaca ele alalım.
Son on sekiz yıl içinde Çin proletaryasının burjuvazi ve diğer sınıflarla birleşik cephesi üç farklı durumda ya da üç farklı aşamada gelişti. 1924'dsn 1927'ye kadar Birinci Büyük Devrim, 1927'den 1937'ye kadar Toprak Devrimi Savaşı ve şimdiki Japonya'ya karşı Direnme Savaşı. Bu üç aşamanın tarihi aşağıdaki kanunları doğrulamıştır.
1. Çin millî burjuvazisi belli dönemlerde ve belli ölçüde emperyalizme ve feodal savaş ağalarına karşı mücadelede yer alacaktır. Çünkü söz konusu dönemlerde yabancı zulmü, Çin'in maruz kaldığı en büyük zulümdür. Bu bakımdan, böyle zamanlarda proletarya millî burjuvazi [sayfa 289] ile bir birleşik cephe kurmalı ve bunu mümkün olduğu kadar sürdürmelidir.
2. Farklı tarihî şartlar altında Çin millî burjuvazisi iktisadî ve siyasî zayıflığından ötürü yalpalayacak ve saf değiştirecektir. Bu nedenle Çin'in devrimci cephesinin bileşimi her zaman sabit kalmayacak ve değişmelere uğrayacaktır. Bazan millî burjuvazi bunun içinde yer alabilir, bazan da yer almayabilir.
3. Komprador nitelikte olan Çin büyük burjuvazisi doğrudan doğruya emperyalizme hizmet eden, onun tarafından himaye edilen bir sınıftır. Bundan dolayı Çin büyük burjuvazisi daima devrimin hedefi olmuştur. Ne var ki, bu büyük burjuvazinin içinde, farklı gruplar, farklı emperyalist devletler tarafından desteklenmektedir; bu bakımdan bu devletlerarasındaki çelişmeler keskinleştiği ve devrim belirli bir devleti hedef aldığı zaman, bu emperyalist devlete karşı verilen mücadeleye, diğer emperyalist devletlere dayanan büyük burjuva grupları da belli ölçüde ve belli bir süre için katılabilir. Böyle zamanlarda düşmanı zayıflatmak ve kendi yedeklerini artırmak için, Çin proletaryası, bu gruplarla bir birleşik cephe kurabilir ve devrime yarar sağladığı sürece bu cepheyi sürdürmelidir.
4. Komprador büyük burjuvazi ortak düşmana karşı verilen mücadelede proletaryanın yanında birleşik cepheye katıldığı zaman bile en gerici taraf olmaya devam eder. Proletaryanın ve proletarya partisinin her türlü ideolojik, siyasî ve örgütsel gelişimine inatla karşı çıkar ve bunları sınırlandırmaya çalışır; hile, yaltaklanma, yıpratma, vahşice saldırılarda bulunma gibi yıkıcı taktiklere başvurur. Üstelik, bütün bunları, düşmana teslimiyeti hazırlamak ve birleşik cepheyi bölmek için yapar.
5. Köylülük proletaryanın sağlam müttefikidir.
6. Şehir küçük burjuvazisi güvenilir bir müttefiktir.
Bu kanunların geçerliliği Birinci Büyük Devrimde ve Toprak Devriminde doğrulanmıştır. Şimdi Direnme Savaşı içinde de doğrulanmaktadır. Bu bakımdan burjuvazi ile (özellikle büyük burjuvazi ile) bir birleşik cephenin teşkilinde, proletarya partisi her iki cephede kararlı ve amansız bir mücadele vermelidir. Bir yandan, burjuvazinin belirli dönemlerde ve belirli ölçülerde devrimci mücadeleye katılabilmesinin mümkün olduğunu reddetme [sayfa 290] hatasıyla mücadele etmek gerekir. Bu, Çin'deki burjuvaziyi kapitalist ülkelerdeki burjuvaziyle bir sayan "sol" bir kapalı-kapıcılık hatasıdır ve sonuç olarak burjuvaziyle bir birleşik cephe kurarak, bunu mümkün olduğu kadar sürdürmeyi reddeden bir siyasettir. Öte yandan proletaryanın programını, siyasetini, ideolojisini, pratiğini vb. yi burjuvazininkilerle özdeş tutup temeldeki farkları reddetme hatasıyla da mücadele edilmelidir. Buradaki hata burjuvazinin (özellikle büyük burjuvazinin) sadece küçük burjuvazi ile köylülüğü etkilemekle kalmayıp proletaryanın ve Komünist Partisinin ideolojik, siyasî ve örgütsel bağımsızlığını da yok etmek, onu burjuvazinin bir uzantısı ve burjuvazinin bir siyasî partisi haline getirmek, devrimin meyvalarını sadece kendisi ya da kendi partisi için toplamak için elinden geleni yaptığını gözardı etmektir. Bu hata aynı zamanda burjuvazinin, özellikle büyük burjuvazinin, devrimin çıkarları kendi çıkarları ile ya da kendi siyasî partisinin bencil çıkarlarıyla çeliştiği zaman devrime ihanet edebileceği gerçeğinin gözardı edilmesi hatasını da içinde taşımaktadır. Bütün bunları gözardı etmek sağ oportünizmdir. Proletaryayı, burjuvazinin ve onun siyasî partisinin bencil çıkarları ile uzlaşmaya götüren Çen Du-siu sağ oportünizminin en belirgin yanı buydu ve bu durum Birinci Büyük Devrimde yenilginin sübjektif nedeni olmuştur. Burjuva demokratik devrimde Çin burjuvazisinin ikili niteliğinin bizim siyasî çizgimiz ve Partimizin inşası üzerinde büyük etkisi vardır; ve bu ikili niteliği anlamadan siyasî çizgimiz ve Partimizin inşası hakkında doğru bir kavrayışa sahip olamayız. Çin Komünist Partisinin siyasî çizgisinin önemli unsurlarından birisi de burjuvazi ile hem birlik hem mücadele siyasetidir. Hatta Partinin, burjuvazi ile birlik ve mücadele içinde gelişip çelikleşmiş olması, Partinin inşasında önemli bir unsurdur. Burada birlikten kasıt, burjuvazi ile birleşik cepheyi kurmaktır. Mücadeleden kasıt, burjuvazi ile birlik halinde olduğumuz sürece devam eden "barışçı" ve "kansız" ideolojik siyasî ve örgütsel mücadele demektir. Birliği bozmak zorunda bırakıldığımızda ise bu "barışçı" ve "kansız" mücadele silahlı mücadeleye dönüşür. Eğer Partimiz, belli dönemlerde burjuvazi ile birleşmesi gerektiğini anlamazsa, ilerleyemez ve devrim gelişemez. Eğer Partimiz burjuvazi ile birlik halinde iken de ona karşı sert ve kararlı bir Şekilde, "barışçı" bir mücadele vermesi gerektiğini anlamazsa, o zaman Partimiz ideolojik, siyasî ve örgütsel bakımdan dağılır, devrim de yenilgiye uğrar. Eğer Partimiz burjuvazi ile birliğini [sayfa 291] bozmak zorunda kaldığı zaman, ona karşı sert ve kararlı bir silahlı mücadele sürdürmezse, tıpkı diğer durumda olduğu gibi, dağılır ve devrim yenilgiye uğrar. Bütün bunlar geçen on sekiz yılın olayları tarafından doğrulanmıştır.
Çin Komünist Partisinin silahlı mücadelesi, proletarya önderliğinde bir köylü savaşı biçimini alır. Bu silahlı mücadelenin tarihi de yine üç aşamaya ayrılır. Birinci aşama. Kuzey Seferine katıldığımız aşamadır. Bu aşama Partimizin, silahlı mücadelenin önemini fark etmeye başladığı fakat henüz tam olarak anlayamadığı, Çin devriminde silahlı mücadelenin temel mücadele biçimi olduğunu kavrayamadığı aşamadır. İkinci aşama Toprak Devrimi Savaşıdır. Bu sırada Partimiz, daha o zamandan kendi bağımsız silahlı kuvvetlerini inşa etmiş, bağımsız olarak savaşma sanatını öğrenmiş ve üs bölgelerini ve halkın siyasî iktidarını kurmuştu.
Partimiz daha o zaman, temel mücadele biçimi olan silahlı mücadeleyi dolaylı ve dolaysız olarak diğer birçok gerekli mücadele biçimleriyle birleştirebilecek durumdaydı. Yani silahlı mücadeleyi ülke çapında işçilerin mücadelesiyle, köylülerin mücadelesiyle (esas olan da buydu), gençliğin, kadınların ve diğer bütün halk kesimlerinin mücadeleleriyle, siyasî iktidar için verilen mücadeleyle, ekonomi, karşı-casusluk alanlarında ve ideolojik cephede verilen mücadelelerle, bütün mücadele bi-çimleriyle birleştirebilecek durumdaydı. Ve bu silahlı mücadele proletaryanın önderliği altında bir köylü toprak devrimiydi. Üçüncü aşama, yani şimdiki aşama. Direnme Savaşı aşamasıdır. Bu aşamada biz, birinci ve özellikle ikinci aşamalardaki silahlı mücadele tecrübelerimizden ve silahlı mücadeleyi, diğer gerekli mücadele biçimleriyle birleştirme konusundaki tecrübelerimizden yararlanabiliriz. Bugün silahlı mücadele genel olarak gerilla savaşı demektir.[91] Gerilla savaşı nedir? Silahlı düşmanı yenilgiye uğratmak ve kendi üslerimizi inşa etmek için geri kalmış, geniş ve yarı-sömürge bir ülkede, uzun bir dönem için, halkın silahlı güçlerinin yürüteceği zorunlu ve dolayısıyla en iyi mücadele biçimidir. Bugüne kadar siyasî çizgimiz ve Partimizin inşası bu mücadele biçimine sıkı sıkıya bağlı olmuştur. Siyasî çizgimiz ve dolayısıyla partimizin inşası, silahlı mücadeleden ayrı olarak ele alındığı zaman doğru bir şekilde kavranamaz. Silahlı mücadele, siyasî çizgimizin önemli bir unsurudur. On sekiz yılda Partimiz silahlı mücadele vermeyi yavaş yavaş öğrendi ve bunda sebat etti. Silahlı mücadele olmadan ne proletaryanın [sayfa 292] ne halkın ve ne de Komünist Partisinin Çin'de hiç bir varlık gösteremeyeceğini ve devrimin zafere ulaşamayacağını öğrendik. Bu yıllarda Partimiz, devrimci savaşların içinde gelişmiş, sağlamlaşmış ye bolşevikleşmiştir. Muhakkak ki, silahlı mücadele olmadan Partimiz, bugünkü haline gelemezdi. Partideki yoldaşlarımız, kanımız pahasına kazandığımız bu tecrübeyi asla unutmamalıdırlar.
Aynı şekilde. Partinin inşasının da üç ayrı aşaması vardır: Partinin gelişmesi, sağlamlaşması ve bolşevikleşmesi.
Birinci aşama Partinin çocukluk devresidir. Bu aşamanın ilk ve orta devrelerinde Partinin çizgisi doğru, Partinin sıradan üyelerinin ve yönetici kadroların devrimci şevkleri fazlasıyla yüksekti; bunun sonucunda Birinci Büyük Devrimdeki zaferler elde edildi. Fakat ne de olsa, Parti, daha hâlâ çocukluk devresindeydi ve birleşik cephe, silahlı mücadele ve Partinin inşası gibi üç temel meselede tecrübe eksikliği çekmekteydi. Çin tarihi ve Çin toplumu hakkında ya da Çin devriminin özellikleri ve kanunları hakkında fazla bir bilgiye sahip değildi. Parti, Marksizm-Leninizmin teorisi ile Çin Devriminin pratiğini birleştirecek kapsamlı bir kavrayıştan yoksundu. Bu yüzden aşamanın son döneminde ya da bu aşamanın can alıcı dönüm noktasında Parti yönetimine hâkim olanlar devrimin zaferlerini sağlamlaştırmada Partiye önderlik etmeyi başaramadılar. Sonuç olarak burjuvazi tarafından aldatıldılar ve devrimin yenilgisine yol açtılar. Bu aşamada Parti örgütü genişletilmiş ama sağlamlaştırılmamıştı ve yönetime hâkim olanlar Parti üyeleriyle kadroların ideolojik ve siyasî bakımdan sağlam ve istikrarlı bir hale gelmelerine yardımcı olamadılar. Birçok yeni parti üyesi vardı fakat bunlar gerekli Marksist-Leninist eğitimle donatılmamışlardı. Çalışmalarla ilgili birçok tecrübeye sahip olunmuştu ama bunlar gerektiği gibi özetlenmiş değildi. Partiye birçok mevki düşkünü sızmış fakat bunlar Partiden temizlenmemişti. Parti hem düşmanın hem de müttefiklerinin komploları ve dalavereleri ile karşı karşıya kalmıştı. Fakat Partinin uyanıklığı eksikti. Parti içinde çok sayıda faal unsur ortaya çıkmış fakat bunlar zamanında Partimizin temel direği haline getirilmemişti. Partinin komutası altında bazı devrimci silahlı birlikler vardı ama Parti onları sıkı bir denetim altında tutamıyordu. Bütün bunların nedenleri tecrübesizlik, yeterince derin bir devrimci kavrayışın olmaması ve Marksist-Leninist teoriyle Çin Devriminin pratiğini birleştirmede [sayfa 293] başarısız kalınmasıydı. Partinin inşasının birinci aşaması işte böyleydi.
İkinci aşama Toprak Devrimi Savaşıydı. Birinci aşamada kazandığı tecrübeler ve Çin tarihi, Çin toplumu, Çin Devriminin özellikleri ve kanunları hakkında daha iyi bir anlayışa sahip olması sayesinde ve kadroları Marksizm-Leninizm teorisini daha iyi kavradıkları ve bu teoriyi Çin Devrimi pratiğiyle daha iyi birleştirebildiği için Partimiz, Toprak Devrimi mücadelesini on yıl başarıyla sürdürebildi. Burjuvazinin ihanet etmesine rağmen, Partimiz köylülüğe sıkı sıkıya dayanmayı başarabildi. Parti örgütü yeniden taze kan almakla kalmamış, aynı zamanda sağlamlaşmıştı. Düşman durmadan Partimizi sabote etmeye çalıştı, fakat Parti bu sabotajcıları defetti. Bir kere daha çok sayıda kadro ileri atıldı ve bu sefer Partimizin temel direği haline geldiler. Parti halkın siyasî iktidarı yolunda ilk adımları attı ve böylece hükümet etme sanatını öğrendi. Parti güçlü silahlı kuvvetler yarattı ve böylece savaşma sanatını öğrendi. Bunlar muazzam ilerlemeler ve başarılardı. Bununla beraber, bu büyük mücadeleler sırasında yoldaşlarımızdan bazıları oportünizm batağına battılar ya da hiç değilse bir süre için oportünizme kapıldılar. Bunun nedeni, gene, geçmişin tecrübelerinden alçak gönüllülükle ders çıkarmamaları, Çin tarihini, Çin toplumunu ve Çin Devriminin özelliklerini ve kanunlarını anlamamaları ve Marksizm-Leninizm teorisi ile Çin Devriminin pratiği arasındaki birliği kavramamalarıydı. Bundan dolayı bütün bu aşama boyunca Partide yönetime hâkim olan bazı kimseler doğru bir siyasî ve örgütsel çizgi izleyemediler. Parti bir dönemde Li Li-san yoldaşın "sol" oportünizminden, başka bir dönemde de devrimci savaşta ve beyaz bölgelerde yapılan çalışmadaki "sol" oportünizmden zarar görmüştü. Zunyi Toplantısına kadar (Siyasî Büronun 1935 Ocağında Kveyçov Eyaletindeki Zunyi'de yaptığı toplantı) Parti kesin bir şekilde bolşevikleşme yolunu tutmamış ve Çang Kuo-tao'nun sağ oportünizmine karşı zafer kazanılmasının ve Japonya'ya karşı millî birleşik cephenin kurulmasının temellerini atmamıştı. Bu, Partinin gelişmesindeki [kinci aşamaydı.
Üçüncü aşama Japonya'ya Karşı Millî Birleşik Cephe aşamasıdır. Biz üç yıldır bu aşamanın içindeyiz ve bu mücadele yılları son derece önemlidir. Parti, daha önceki iki devrimci aşamada kazandığı tecrübeleri örgütsel gücüne ve silahlı kuvvetlerinin gücüne dayanarak ve bütün ülkede halk arasında [sayfa 294] yüksek bir siyasî itibara sahip olması ve Marksizm-Leninizm teorisi ile Çin Devriminin pratiği arasındaki birliği daha derin bir şekilde kavraması sayesinde, sadece Japonya'ya Karşı Millî Birleşik Cepheyi kurmakla kalmamış, aynı zamanda Japonya'ya Karşı Büyük Direnme Savaşını da yürütmüştür ve yürütmektedir. Partimiz, örgütsel bakımdan dar sınırlarını aştı ve ülke çapında büyük bir Parti haline geldi. Silahlı kuvvetlerimiz tekrar büyüyor ve Japon saldırganlarına karşı verilen mücadelede daha da güçlü bir hale geliyor. Partimizin, bütün halk içindeki etkisi daha da yaygınlaşıyor. Bunların hepsi büyük başarılardır. Bununla beraber, partimizin yeni üyelerinin birçoğu eğitilmemiş, yeni örgütlerin birçoğu da henüz sağlamlaştırılmamıştır. Eski ve yeni üyelerle, eski ve yeni örgütler arasında hâlâ çok büyük farklar vardır. Yeni Parti üyelerinin ve kadroların birçoğunun henüz yeterli bir devrimci tecrübesi yoktur. Bunlar Çin tarihi ve toplumu ya da Çin Devriminin özellikleri ve kanunları hakkında, ya çok az şey biliyorlar ya da hiç bir şey bilmiyorlar. Marksizm-Leninizm teorisi ite Çin Devriminin pratiği arasındaki birlik hakkında sahip oldukları kavrayış kapsamlı olmaktan uzaktır. Merkez Komitesinin "Partiyi cesaretle genişletelim fakat istenmeyen bir tek unsurun bile Parti içine girmesine izin vermeyelim" sloganının üstünde önemle durmasına rağmen, Parti örgütlerinin genişletilmesi sırasında birçok mevki düşkünü ve yıkıcı düşman ajanı sinsice Partiye sızmayı başardı. Birleşik cephe kurulduğu ve üç yıldır da yaşatıldığı halde, burjuvazi ve özellikle büyük burjuvazi sürekli olarak Partimizi yıkmaya çalışmakta ve büyük burjuva teslimiyetçileri ve iflah olmaz unsurlar ülke çapında ciddi bir sürtüşmeyi kışkırtmaktadırlar. Anti-komünist yaygaralarının ardı arkası kesilmemektedir. Büyük burjuva teslimiyetçileri ve iflah olmaz unsurlar bütün bunları, Japon emperyalizmine teslimiyetin yolunu yapmak, birleşik cepheyi parçalamak ve Çin'i geriye sürüklemek için yapmaktadırlar. Büyük burjuvazi, ideolojik bakımdan komünizmi "yıpratmaya" çalışırken, siyasî ve örgütsel bakımdan da Komünist Partisini, Sınır Bölgelerini ve Partinin silahlı kuvvetlerini tasfiye etmeye Çalışmaktadır. Bu şartlarda hiç şüphesiz ki, görevimiz, teslimiyet, bölünme ve gerileme tehlikelerinin üstesinden gelmek, birleşik cephe ve Guomindang-Komünist işbirliğini mümkün olduğu kadar sürdürmek, Japonya'ya karşı sürekli direnme, birlik ve ilerleme için çalışmak ve aynı zamanda da Partinin ve devrimin [sayfa 295] beklenmedik kayıplara uğramasına yol açabilecek muhtemel durumlara karşı hazırlıklı olmaktır. Bu amaca ulaşmak için. Parti örgütünü ve Partinin silahlı kuvvetlerini güçlendirmeli ve bütün halkı teslimiyete, bölünmeye ve gerilemeye karşı azimle mücadele etmesi için seferber etmeliyiz. Bu görevin yerine getirilmesi bütün Partinin çabasına, her yerdeki ve her kademedeki Parti üyelerinin, kadroların ve Parti örgütlerinin amansız ve inatçı bir şekilde mücadele etmelerine bağlıdır. Biz, on sekiz yıllık tecrübeye sahip Çin Komünist Partisinin, eski tecrübeli üye ve kadroları ile dinamik ve genç üye ve kadrolarının, sınanmış ve bolşevikleşmiş Merkez Komitesi ile onun mahallî örgütlerinin ve güçlü silahlı kuvvetleri ile ilerici kitlelerin ortak çabalarıyla, bu hedeflere varabileceğinden eminiz.
Partimizin on sekiz yıllık tarihindeki belli başlı tecrübeleri ve meseleleri ortaya koymuş bulunuyoruz.
On sekiz yılın tecrübesi göstermiştir ki, birleşik cephe ve silahlı mücadele düşmanı yenilgiye uğratmada iki temel silahtır. Birleşik Cephe, silahlı mücadeleyi sürdürmek için kurulan bir birleşik cephedir. Ve Parti, düşman mevzilerini darmadağın etmek için bu iki silahı, yani birleşik cephe ve silahlı mücadele silahını kullanan kahraman bir savaşçıdır. Bu üç şey birbirine işte böyle bağlıdır.
Bugün Partimizi nasıl inşa etmeliyiz? "Ülke çapında ve geniş bir kitle karakterine sahip, ideolojik, siyasî ve örgütsel bakımdan tamamen sağlamlaşmış ve bolşevikleşmiş bir Çin Komünist Partisini" nasıl inşa edebiliriz? Bunun cevabını Partinin tarihini incelemekle. Partinin inşasını birleşik cephe ve silahlı mücadele meselesiyle bağıntılı olarak, burjuvazi ile hem birleşmek hem mücadele etmek meselesiyle bağlantılı olarak, Sekizinci Yol Ordusu ve Yeni Dördüncü Ordumuzun Japonya'ya karşı gerilla savaşında sebat etmesi meselesiyle bağlantılı olarak ve Japonya'ya karşı üs bölgelerinin kurulması meselesiyle bağlantılı olarak ele alıp incelemekle bulabiliriz.
On sekiz yıllık tecrübelerimizi ve bugün edindiğimiz yeni tecrübeleri, Marksizm-Leninizm teorisi ile Cin Devriminin pratiği arasındaki birlik temelinde özetlemek ve bu tecrübeleri bütün Partiye yaymak, bu şekilde Partimizin çelikleşmesini ve eski hataları tekrarlamaktan kaçınabilmesini sağlamak. İşte görevimiz budur. [sayfa 296]
10 Ekim 1939
1) Emperyalist Dünya Savaşının patlak vermesi, emperyalist ülkelerin kendilerini, yeni iktisadî ve siyasî buhranlardan kurtarma çabalarının bir sonucudur. Gerek Almanya açısından, gerekse İngiltere açısından savaş, haksız, yağmacı ve emperyalist bir niteliktedir. Dünyanın her yanında Komünist Partileri, hem bu savaşa, hem de bu savaşı destekleyerek proletaryaya ihanet eden sosyal-demokrat partilerin canice tutumlarına kesinlikle karşı çıkmalıdırlar. Sosyalist Sovyetler Birliği, daha önce olduğu gibi bugün de barış siyasetinde sebat etmekte ve her iki savaşan tarafa karşı, da tarafsızlığını titizlikle korumaktadır. Bu arada silahlı kuvvetlerini Polonya'ya göndererek saldırgan Alman kuvvetlerinin doğuya doğru yayılmasını denetim altına almış, Doğu Avrupa'da barışı güçlendirmiş ve Batı Ukrayna ile Beyaz Rusya'daki kendi kardeş milletlerini, Polonyalı yöneticilerin zulmünden kurtarmıştır. Sovyetler Birliği, uluslararası gerici güçlerin herhangi bir saldırı ihtimaline meydan vermemek amacıyla komşu ülkelerle birçok anlaşmalar yapmıştır ve dünya barışını yeniden kurmak için çaba harcamaktadır. Bu yeni uluslararası durumda, Japon emperyalizminin siyaseti, ilerde uluslararası planda daha büyük maceralara atılmanın hazırlığı içinde, Çin'e karşı saldırılarını yoğunlaştırıp Çin meselesini halletmektir.
2) Japon emperyalizminin Çin meselesini halletmek için uygulayacağı siyaset şöyledir:
a) İşgal edilmiş bölgelerle ilgili siyaseti, Çin'in tamamını boyunduruk altına alma hazırlığı içinde, buralardaki [sayfa 298] denetimini sıklaştırmaktır. Bunu yapabilmek için de Japon aleyhtarı gerilla üs bölgelerini «temizlemek», iktisadî kaynaklan sömürmek, kukla rejimler kurmak ve halkın millî ruhunu kırmak zorundadır.
b) Çin'in cephe gerisi bölgeleri ile ilgili siyaseti ise, askerî taarruzların desteğinde esas olarak siyasî taarruzları başlatmaktır. Siyasî taarruzdan kasıt, geniş çapta askerî saldırıları başlatmak değil, fakat Japonya'ya Karşı Birleşik Cepheyi bölmek, Guomindang-Komünist işbirliğini bozmak ve Guomindang hükümetini teslimiyete sürüklemek için yoğun bir saldırıya geçmektir.
Çin'in son iki yıl boyunca gösterdiği kahramanca direniş, bu direniş sırasında indirdiği darbeler ve kendi malî kaynaklarının ve askerî gücünün yetersizliğinden dolayı düşman, içinde bulunduğumuz dönemde Vuhan'a karşı giriştiği çapta büyük stratejik taarruzları muhtemelen başlatmayacaktır. Bu anlamda Direnme Savaşı, esas olarak bir stratejik denge aşamasına ulaşmış bulunmaktadır. Ve bu stratejik denge aşaması bizim karşı-taarruzumuz için hazırlık aşaması demektir. Ama birinci olarak, biz, esas olarak bir denge aşamasına ulaşılmıştır derken düşman tarafından ilerde başlatılabilecek taarruzları gözardı etmiyoruz. Şimdi Çanşa saldırıya uğradı, ilerde başka yerler de saldırıya uğrayabilir. İkinci olarak, cephede denge ihtimali arttıkça düşman bizim üs bölgelerimize karşı yürüttüğü «temizleme» harekâtlarını yoğunlaştıracaktır. Üçüncü olarak, Çin, düşmanın zaptettiği yerlerdeki işgali kırmayı başaramazsa, onun elinin altındaki yerlerde durumunu güçlendirmesine ve buraları sömürmesine imkân verirse, düşmanın siyasî taarruzunu püskürtemezse, direnme, birlik ve' ilerlemede sebat gösteremez ve karşı-taarruz için kuvvet toplayamazsa, ya da Guomindang hükümeti kendi başına uzlaşıp teslim olursa, düşman daha da büyük taarruzlar başlatabilir. Başka bir deyişle, bugün ulaşılmış olan denge durumunun, düşman ya da teslimiyetçiler tarafından bozulması ihtimali hâlâ mevcuttur.
3. Japonya'ya Karşı Birleşik Cephede teslimiyet, bölünme ye gerileme halen en büyük tehlikedir ve büyük toprak ağalan j!e büyük burjuvazi, bugünkü anti-komünist ve gerileme yönündeki faaliyetleri ile teslimiyet yolunda ilerlemeye devam etmektedirler. Karşı-taarruz için kuvvet toplamak amacıyla [sayfa 299] bütün Çin yurtseverleri ile işbirliği yapmak ve Partimizin Temmuz Bildirisinde ortaya atılan "Direnmede sebat edelim ve teslimiyete karşı çıkalım", "Birlikte sebat edelim ve bölünmeye karşı çıkalım", "İlerlemede sebat edelim ve gerilemeye karşı çıkalım" şeklindeki üç büyük siyasî şiarın etkili bir biçimde uygulanması için kitleleri seferber etmek bugün hâlâ görevimiz olmaya devam etmektedir. Bu amacı gerçekleştirebilmek için düşman hatlarının gerisindeki gerilla savaşını devam ettirmek, düşmanın "temizleme" harekâtını yenilgiye uğratmak, zaptettiği yerlerde düşman işgalini kırmak ve Japonlara karşı direnen kitlelerin yararına olan köklü siyasî ve iktisadî değişiklikleri başlatmak zorunludur. Cephede ise askerî savunmayı sürdürmek ve düşmanın başlatabileceği bütün taarruz harekâtlarını geri püskürtebilmek şarttır. Çin'in cephe gerisi bölgelerinde gerçek siyasî reformları süratle başlatmak, Guomindang'ın tek parti diktatörlüğüne son vererek her bakımdan halkın iradesini temsil eden, gerçek yetkilerle donatılmış bir millî meclis toplamak, anayasayı hazırlayıp kabul etmek ve anayasal yönetimi gerçekleştirmek zorunludur. Herhangi bir bocalama, herhangi bir erteleme ve belirtilene aykırı bir siyasetin izlenmesi tamamen hatalıdır. Aynı zamanda, Partimizin bütün kademelerdeki yönetici organları ve bütün Parti üyeleri, Çin devrimini tehdit eden her türlü tehlikeye karşı hazırlıklı olmak ve Partinin ve devrimin beklenmedik kayıplara uğramasına meydan vermemek için, mevcut durumda uyanıklıklarını daha arttırmalı ve Partinin ve onun önderliği altındaki silahlı kuvvetlerin ve siyasî iktidar organlarının ideolojik, siyasî ve örgütsel bakımdan sağlamlaştırılması için azamî çaba göstermelidirler. [sayfa 300]
1 Aralık 1939
1) Komünist Partisi uzun ve amansız millî kurtuluş savaşında, yeni bir Çin'in kurulusu için verilen büyük mücadelede, aydınları kazanmada başarılı olmalıdır. Direnme Savaşı için büyük kuvvetleri ve milyonlarca köylüyü örgütlemeyi, devrimci kültür hareketini geliştirmeyi ve devrimci birleşik cepheyi genişletmeyi ancak böyle gerçekleştirebilir. Aydınların katılması sağlanmadan devrimin zafere ulaşması imkânsızdır.
2) Partimiz ve ordumuz son üç yıl içinde aydınları kazanmak için dikkate değer bir çaba gösterdi ve birçok devrimci aydının Partiye, orduya, hükümet organlarına, kültür hareketine ve kitle hareketlerine katılması sağlandı. Böylece birleşik cephe genişletildi. Bu büyük bir başarıdır. Fakat ordudaki "kadroların, birçoğu henüz aydınların öneminin farkında değildir; onlara hâlâ tereddütle bakıyorlar, onları kendilerinden ayırma ve hatta aralarına almama eğilimi taşıyorlar. Eğitim kurumlarımızdan çoğu, çok sayıda genç öğrenciyi kabul etmek konusunda hâlâ tereddüt göstermektedir. Mahallî parti kollarımızdan çoğu, aydınların partiye alınması konusunda hâlâ isteksizdirler. Bütün bunlar şundan ileri gelmektedir: Devrim davası açısından aydınların önemini kavrayamamak, sömürge ve yan-sömürge ülkelerdeki aydınlarla kapitalist ülkelerdeki aydınlar arasındaki farkı ve toprak ağalan vs burjuvaziye hizmet eden aydınlarla, işçi sınıfına ve köylülüğe hizmet edenler arasındaki farkı kavrayamamak; burjuva siyasî partilerinin aydınlan kazanmak konusunda bizimle şiddetle rekabet etmesi ve [sayfa 301] Japon emperyalistlerinin de Çinli aydınları satın almak ya da kafalarını bulandırmak için her yola başvurmaları gibi bir durumun önemini kavrayamamak ve özellikle Partimiz ve ordumuzun iyi denenmiş kadrolardan kurulu sağlam bir çekirdeği şimdiden geliştirmiş olduğunu ve Partimizin aydınlara önderlik edebilecek güçte olduğunu kavrayamamak.
3) Dolayısıyla, bundan sonra aşağıdaki hususlara dikkat gösterilmelidir:
a) Savaş alanlarındaki bütün Parti örgütleri ve Parti tarafından yönetilen bütün ordu birimleri çok sayıda aydını ordumuza, eğitim kurumlarına ve hükümet organlarına almalıdırlar. Japonlara karşı savaşmak isteyen, esas olarak dürüst, çalışkan ve zorluklara katlanabilecek çok sayıda aydını kazanmak için çeşitli yolları denemeliyiz. Savaş ve çalışma içinde kendilerini düzeltmeleri, orduya, hükümete ve kitlelere hizmet edebilmeleri için onları siyasî eğitime tabi tutmalı, her aydının meziyetlerini değerlendirmeli ve Parti üyeliği için gerekli niteliklere sahip olanları Partiye kabul etmeliyiz. Gerekli niteliklere sahip olmayan ya da Partiye girmek istemeyenlerle de iyi çalışma ilişkileri sürdürmeli ve bizimle olan çalışmalarında onlara yol göstermeliyiz.
b) Çok sayıda aydını kazanma siyasetini uygularken hiç şüphesiz ki, düşman ve burjuva siyasî partileri tarafından gönderilen unsurların içimize sızmasına meydan vermemek için büyük dikkat göstermeli ve diğer dürüst olmayan unsurları da kendimizden uzak tutmalıyız. Bu tür unsurları uzak tutmada çok titiz olmalıyız. Önceden Partimize, orduya ya da hükümet organlarına sinsice sızmış olanlar, kararlılıkla, fakat kesin delillere dayanarak ve dikkatli bir şekilde ayıklanmalıdır. Ancak bunu yaparken esas olarak dürüst ve yararlı aydınlardan şüphelenmemeli ve suçsuz kişilerin karşı-devrimciler tarafından haksız yere itham edilmesine karşı tam bir uyanıklık göstermeliyiz.
c) Esas olarak dürüst ve yararlı olan aydınlara uygun görevler vermeli ve kendilerini ciddi bir siyasî eğitime tabi tutmalı ve onlara yol göstermeliyiz. Böylece, uzun mücadele yolunda, giderek zaaflarının üstesinden gelebilmelerini, görüşlerini devrimcileştirebilmelerini, [sayfa 302] kitlelerle bütünleşebilmelerini, eski parti üyeleriyle ve kadrolarla. Partinin işçi ve köylü olan üyeleriyle kaynaşabilmelerini sağlamalıyız.
d) Çalışmalarımıza aydınları da katmak gerektiğini, bunların katılmasına karşı çıkan kadrolara ve özellikle ordumuzun esas kuvvetlerindeki bazı kadrolara-kavratmalıyız. Aynı zamanda da işçi ve köylü kadroları, çok çalışıp kültür düzeylerini yükseltmeleri için teşvik etmeliyiz. İsçi ve köylü kadrolar aynı zamanda: birer aydın olurlarken, aydınlar da birer işçi ve köylü, haline geleceklerdir.
e) Yukarıda belirtilen ilkeler, esas olarak, Guomindang bölgelerinde ve Japon işgali altındaki bölgelerde de geçerlidir. Ancak bu bölgelerde, Parti örgütünün daha da sağlamlaşması amacıyla, aydınların; Partiye kabulünde dürüstlük derecelerine daha fazla dikkat gösterilmesi gerekir. Bize sempati duyan çok sayıda Partili olmayan aydınla uygun ilişkileri sürdürmeli ve onları Japonya'ya karşı direnme ve demokrasi uğruna verilen büyük mücadele içinde, kültür hareketi ve birleşik cephe çalışması içinde örgütlemeliyiz.
4) Bütün Partili yoldaşlar, devrimde zafere ulaşabilmenin önemli bir ön şartının, aydınlara karşı doğru bir siyaset izlemek olduğunu kavramalıdırlar. Birçok mahallî Parti örgütünün--ve ordu biriminin, Toprak Devrimi sırasında aydınlara karşı takınmış olduğu hatalı tavır tekrarlanmamalıdır; proletarya bugünkü aydınların yardımı olmaksızın kendi aydınlarını yetiştiremez. Merkez Komitesi her kademedeki Parti komitelerinin ve bütün Partili yoldaşların bu konuya ciddiyetle eğileceklerini ümit eder. [sayfa 303]
Aralık 1939
BİRİNCİ BÖLÜM
ÇİN TOPLUMU
Çin dünyanın en geniş ülkelerinden biridir, topraklan aşağı yukarı Avrupa kıtası kadardır. Bu büyük ülkede bize yiyecek ve giyecek sağlayan verimli geniş topraklar, bir uçtan öbür uca uzanan sıradağlarda büyük ormanlar ve zengin maden yatakları, suyolu ulaşımını ve sulamayı mümkün kılan ırmaklar ve göller, deniz aşın ülkelerle irtibatı kolaylaştıran uzun bir kıyı çizgisi vardır. Eski cağlardan beri atalarımız bu geniş topraklarda çalışmış, yaşamış ve çoğalmışlardır. [sayfa 304]
Çin'in kuzeydoğuda, kuzeybatıda ve kısmen batıda Sovyetler Birliği ile; kuzeyde Moğolistan Halk Cumhuriyeti ile; güneybatıda ve kısmen batıda Afganistan, Hindistan, Bütan ve Nepal ile; güneyde Burma ve Çin Hindi ile; ve doğuda Kore ile sınırları vardır. Japonya ve Filipinler ile de yakın komşudur. Çin'in coğrafî konumunun Çin halk devrimi için hem faydaları hem de mahzurları vardır. Sovyetler Birliği'ne komşu olmanın, Avrupa ve Amerika'daki belli başlı emperyalist ülkelerden oldukça uzak olmanın ve birçok sömürge ve yarı-sömürge ülke tarafından çevrili bulunmanın faydaları vardır. Fakat Çin'deki bütün milliyetlerin varlığını ve Çin halk devrimini sürekli olarak tehdit eden Japon emperyalizminin coğrafî yakınlığı ise bir mahzur teşkil eder.
Çin'in 450 milyon nüfusu vardır; bu, toplam dünya nüfusunun dörtte birine yakındır. Nüfusun onda dokuzundan fazlası Han milliyetindendir. Bundan başka, uzun bir geçmişe ve farklı kültürel gelişme düzeylerine sahip olan çok sayıda azınlık milliyetleri de vardır; bunlara Moğol, Huy, Tibet, Uygur, Miao, Yi, Çuang, Çungçia ve Kore milliyetleri dâhildir. Görüldüğü gibi Cin birçok milliyetten oluşan çok büyük nüfusa sahip bir ülkedir.
Çin halkı (burada esas olarak Hanları kastediyoruz) dünyadaki diğer birçok milletle aynı çizgide gelişti; binlerce yıl sınıfsız ilkel topluluklar halinde yaşadı. Bu ilkel toplulukların yıkılmasından ve ilkin köleci, sonra da feodal toplum şeklindeki sınıflı topluma geçilmesinden bu yana 4000 yıl geçti. Çin uygarlığının bütün tarihi boyunca tarımın ve zanaatın yüksek bir gelişme düzeyinde olduğu bilinen bir gerçektir. Birçok büyük düşünür, bilgin, mucit, devlet adamı, asker, edebiyatçı ve sanatçı yetişmiş, zengin bir klasik eserler hazinesi meydana gelmiştir. Pusula çok zaman önce Çin'de icat edildi.[93] Kağıt Yapma sanatı bundan 1800 yıl önce keşfedildi.[94] Taş baskı tekniği 1300 yıl önce[95], döküm harf tekniği ise 800 yıl önce[96] keşfedildi. Çinliler Avrupalılardan önce barutu kullanmayı öğrendiler.[97] Görüldüğü gibi Çin dünyanın en eski uygarlıklarından biridir; 4000 yıla yakın yazılı tarihi vardır.
Bütün dünyada Çin milleti sadece çalışkanlığı ve dayanaklığı ile değil, aynı zamanda ateşli bir hürriyet aşkı ve zengin devrimci gelenekleri ile de tanınır. Mesela Han halkının tarihi, Çinlilerin hiç bir zaman zorba yönetimlere boyun eğmediği ve daima bunları yıkmak ya da değiştirmek için devrimci yollara [sayfa 305] başvurduğunu gösterir. Binlerce yıllık Han tarihi, toprak ağalarının ve soyluların karanlık yönetimine karşı yüzlerce köylü ayaklanması ile doludur. Hanedan değişikliklerinin çoğu bu gibi; köylü ayaklanmalarının sonucu olmuştur. Bütün Çin milliyetleri, daima yabancı hâkimiyetine karşı direnmiş, bu hâkimiyeti yıkmak için ayaklanmışlardır. Çin milliyetleri eşitlik temeli üzerinde kurulan birlikten yanadır ve bir milliyetin diğerini ezmesine karşıdır. Binlerce yıllık yazılı tarihi boyunca, Çin milleti, birçok millî kahraman ve devrimci önder yetiştirmiştir. Görüldüğü gibi Çin milleti şanlı bir devrimci geleneğe ve parlak bir tarihi mirasa sahiptir.
Çin, büyük bir millet ve büyük bir nüfusa, uzun bir tarihe, zengin bir devrimci geleneğe ve mükemmel bir tarihî mirasa sahip olan geniş bir ülke olduğu halde, köleci toplumdan feodal topluma geçişten sonra Çin'in iktisadî, siyasî ve kültürel gelişimi uzun bir süre ağır yürümüştür. Çu ve Çin Hanedanları ile başlayan bu feodal toplum üç bin yıl kadar sürmüştür.
Çin'in feodal çağının iktisadî ve siyasî sisteminin başlıca özellikleri şunlardı:
(1) Kendi kendine yeterli tabiî ekonomi hâkimdi. Köylüler sadece tarım ürünlerini değil, aynı zamanda kendilerine gerekli olan el sanatları mamullerinin çoğunu da kendileri üretirlerdi. Toprak ağaları ve soylular da, köylülerden toprak rantı olarak gaspettiklerini değişim için değil, esas olarak kendi özel kullanımları için harcıyorlardı. Zamanla değişim geliştiyse de ekonominin bütününde tayin edici bir rol oynamamıştır.
(2) Toprak ağaları, soylular ve imparatordan meydana gelen feodal hâkim sınıf, toprağın çoğuna sahipti, köylüler ise çok az bir toprağa sahiptiler ya da hiç toprakları yoktu. Köylüler, toprak ağalarının, soyluların ve imparatorluk ailesinin topraklarını kendi tarım araçları ile işlerlerdi ve onlara özel kullanımları için ürünün yüzde 40, 50, 60, 70, 80, hatta daha fazlasını verirlerdi. Aslında köylüler hâlâ serttiler.
(3) Bir yandan, toprak ağaları, soylular ve imparatorluk ailesi köylülerden gaspettikleri rant sayesinde yaşamlarını sürdürürken, diğer yandan toprak ağası devleti de, hükümet memurları güruhunu ve özellikle köylülerin bastırılması için kullanılan bir orduyu beslemek üzere köylülerden haraç ve vergi alıyor ve angaryaya başvuruyordu. [sayfa 306]
(4) Feodal toprak ağası devleti, feodal sömürü sistemini koruyan iktidar organıydı. Feodal devlet Çin Hanedanından önceki dönemde düşman prensliklere bölünmüştü. İlk Çin imparatorunun Çin'i birleştirmesinden sonra bazı feodal ayrılıklar kalmasına rağmen, feodal devlet otokratik (despotik) ve merkezî bir hale geldi. İmparator, feodal devlette mutlak otoriteye sahipti; silahlı kuvvetlere, mahkemelere, hazineye ve ülkenin her yerindeki devlet zahire ambarlarına memurları atar ve bütün feodal hâkimiyet sisteminin temel direği olan toprak sahibi eşrafa dayanırdı.
İşte Çinli köylüler böyle bir feodal iktisadî sömürü ve siyasî baskı altında, yüzyıllar boyunca açlık ve sefalet içinde köle gibi yaşadılar. Feodalizmin boyunduruğu altında kişi özgürlüğüne sahip değillerdi. Toprak ağasının onları dövmeye, onlara kötü davranmaya hatta isterse öldürmeye hakkı vardı ve köylülerin hiç bir siyasî hakkı yoktu. Amansız toprak ağası sömürüsü ve baskısı sonucu köylülerin büyük bir yoksulluğa ve geriliğe mahkûm olması, Çin toplumunun birkaç bin yıl aynı sosyo-ekonomik gelişme aşamasında kalmasının temel nedenidir.
Feodal toplumda baş çelişme köylülük ile toprak ağası sınıfı arasındaydı.
Köylüler ve zanaatkârlar bu toplumun zenginliğini ve kültürünü yaratan başlıca sınıflardı.
Amansız iktisadî sömürü ve siyasî baskı Çin köylülerini, toprak ağası hâkimiyetine, karşı sayısız ayaklanmalara sürükledi. Küçüklü büyüklü yüzlerce ayaklanma oldu ve bunların hepsi de köylü isyanları ya da devrimci köylü savaşlarıydı. Mesela, Çin Hanedanı zamanında Çen Şeng, Vu Kuang, Siang Yu ve Liu Pang[98] ayaklanmaları; Han Hanedanı zamanında Sin Şih, Pinglin, Kızıl Kaşlar, Tunç Atlar[99] ve Sarı Sarıklar[100] ayaklanmaları; Suy Hanedanı zamanında Li Mi ve Tu Çienteh[101] ayaklanmaları; Tang Hanedanı zamanında Vang Sien-çih ve Huang Çao[102] ayaklanmaları; Sung Hanedanı zamanında Sung Ciang ve Fang La[103] ayaklanmaları; Yuan Hanedanı zamanında Çu Yuan-çang[104] ayaklanması; Ming Hanedanı zamanında Li Zu-çengi[105] ayaklanması; ve Çing Hanedanı zamanında Tayping İlahî Krallığı Savaşı diye bilinen ayaklanma. Çin tarihindeki kadar geniş çapta köylü ayaklanmaları ve köylü savaşları hiç bir yerde görülmemiştir. Köylülerin sınıf mücadeleleri, köylü ayaklanmaları ve köylü savaşları Çin feodal toplumunun [sayfa 307] tarihî gelişmesinin gerçek itici gücü olmuştur. Çünkü her önemli köylü ayaklanması ve köylü savaşı, zamanın feodal rejimine bir darbe indirmiş ve böylece bir ölçüye kadar sosyal üretici güçlerin gelişmesini sağlamıştır. Buna rağmen, o günlerde köylü ayaklanmaları ve köylü savaşları, proletaryanın ve Komünist Partisinin bugün sağladığı doğru önderlikten yoksundular. Bunun nedeni, yeni üretici güçlerin, yeni üretim ilişkilerinin, yeni sınıf güçlerinin ve ileri bir siyasî partinin var olmamasıydı. Her köylü devrimi başarısızlığa uğradı ve köylülük değişmez bir şekilde toprak ağaları ve soylular tarafından ya devrim sırasında ya da sonra hanedanın değişmesini sağlamak için bir araç olarak kullanıldı; bu yüzden her büyük devrimci köylü mücadelesinden sonra bazı toplumsal ilerlemeler olduysa da, feodal iktisadî ilişkiler ve siyasî sistem esas olarak aynı kaldı.
Farklı türden bir değişme ancak son yüzyılda meydana gelmiştir.
YARI-FEODAL TOPLUM
Yukarda açıklandığı gibi, Çin toplumu üç bin yıl feodal bir toplum olarak kalmıştır. Bugün de tamamen feodal midir? Hayır. Çin değişmiştir. 1840 Afyon Savaşından sonra Çin giderek yarı-sömürge, yarı-feodal bir toplum haline gelmiştir. Japon emperyalistlerinin silahlı saldırılarını başlattıkları 18 Eylül 1931 Olayından bu yana Çin daha da değişerek sömürge, yarı-sömürge ve yarı-feodal bir toplum haline gelmiştir. Şimdi bu değişimin seyrini açıklayacağız.
Yukarıda, "Eski Feodal Toplum" adlı kısımda açıklandığı gibi, Çin feodal toplumu üç bin yıl kadar sürmüştür. 19. yüzyılın ortasına yani yabancı kapitalizmin girmesine kadar, Çin toplumunda büyük bir değişiklik olmamıştır.
Çin'in feodal toplumu meta ekonomisine doğru geliştiği ve böylece içinde kapitalizmin tohumlarını taşıdığı için, Çin, yabancı kapitalizmin zorlaması olmasa bile giderek kendi kendine kapitalist bir toplum haline gelecekti. Yabancı kapitalizmin nüfuz etmesi bu süreci hızlandırdı. Çin'in toplumsal ekonomisinin çözülmesinde yabancı kapitalizm önemli bir rol oynadı; bir yandan Çin'in kendine yeterli tabiî ekonomisini baltaladı ve hem şehirlerdeki hem de köy evlerindeki el sanatları [sayfa 308] sanayisini yıktı; öte yandan, il ve ilçelerdeki meta ekonomisinin gelişmesini hızlandırdı.
Olayların bu şekilde gelişmesi, Çin'in feodal ekonomisinin temellerine yaptığı bu çözücü etkilerin dışında, Çin'de kapitalist üretimin gelişmesi için belirli objektif şartların ve imkânların doğmasına yol açtı. Çünkü tabiî ekonominin yıkılması, kapitalizm için bir meta pazarı yarattı; aynı zamanda çok sayıda köylünün ve zanaatkârın iflası, kapitalizme, emeğin bir meta olarak alınıp satılması imkânını sağladı.
Aslında, altmış yıl kadar önce, 19. yüzyılın ikinci yarısında yabancı kapitalizmin etkisi ile ve feodal iktisadî yapıdaki bazı çatlaklardan dolayı bazı tüccarlar, toprak ağaları ve bürokratlar modern sanayiye yatırım yapmaya başladılar. Bundan kırk yıl kadar önce, yüzyılın başlarında, Çin'in millî kapitalizmi ileriye doğru ilk adımlarını attı. Sonra, yirmi yıl kadar önce, birinci emperyalist dünya savaşı sırasında Çin millî sanayisi özellikle dokuma ve un değirmenciliği alanlarında gelişti; çünkü Avrupa ve Amerika'daki emperyalist ülkeler savaş ile uğraşıyorlardı ve Çin üzerindeki baskılarını bir süre için azaltmışlardı.
Millî kapitalizmin ortaya çıkışının ve gelişmesinin tarihi aynı zamanda Çin burjuvazisinin ve proletaryasının doğuşunun ve gelişmesinin tarihidir. Nasıl ki, tüccarların toprak ağalarının ve bürokratların bir kesimi Çin burjuvazisinin müjdecisi idiyse, aynı şekilde köylülerin ve zanaat işçilerinin bir kesimi de Çin proletaryasının müjdecisiydi. Çin burjuvazisi ve proletaryası, ayrı birer toplumsal sınıf olarak, yeni doğmuş ve daha önce Çin tarihinde görülmemiş sınıflardır. Bunlar feodal toplumun bağrında gelişerek yeni toplumsal sınıflar olarak ortaya çıktılar. Bunlar Çin'in eski (feodal) toplumunun doğurduğu ikiz kardeşlerdir; hem birbirlerine bağlıdırlar hem de birbirleriyle uzlaşmazlar. Bununla beraber, Çin proletaryası sadece Çin millî burjuvazisi ile birlikte değil, fakat Çin'de doğrudan doğruya emperyalistler tarafından yönetilen işletmelerle birlikte ortaya Çıktı ve gelişti. Bundan dolayı Çin proletaryasının çok büyük bir kesimi Çin burjuvazisinden daha yaşlı ve daha tecrübelidir, dolayısıyla daha büyük ve daha geniş bir tabana sahip olan bir toplumsal güçtür.
Bununla beraber kapitalizmin ortaya çıkması ve gelişmesi Çin'deki emperyalist müdahaleden bu yana meydana gelen değişikliğin sadece bir yönüdür. Bu değişikliğin, kapitalizmle [sayfa 309] birlikte gelişen ve onu engelleyen bir yönü daha vardır: Emperyalizmin, Çin feodal güçleri ile birleşerek, Çin kapitalizminin gelişmesini durdurmak için kurduğu tuzak.
Çin'i istila etmekte olan emperyalist devletlerin amacı, hiç de feodal Çin'i kapitalist bir Çin haline getirmek değildir. Tam tersine, amaçları Çin'i kendi yarı-sömürgeleri ya da sömürgeleri haline getirmektir. .
Bu konuda, Çinin giderek bir yarı-sömürge ve sömürge haline gelebilmesi için, emperyalist devletler, askerî, siyasî, iktisadî ve kültürel baskı yollarına başvurmuşlardır ve başvurmaktadırlar. Bu baskı yolları şunlardır:
(1) Emperyalist devletler, Çin'e karşı pek çok saldırı savaşlarına girişmişlerdir. Mesela 1840'da İngiltere tarafından başlatılan Afyon Savaşı, 1857'de İngiliz ve Fransız müttefik kuvvetleri tarafından başlatılan savaşı[106], 1884 Çin-Fransız Savaşı[107] 1894 Çin-Japon Savaşı ve 1900'de sekiz devletin müttefik kuvvetleri tarafından başlatılan savaş[108]. Çin'i savaşta yendikten sonra, Çin himayesindeki bazı komşu ülkeleri işgal etmekle kalmamışlar, aynı zamanda Çin topraklarının bir kısmını da zaptetmiş ya da "kiralamışlardır". Mesela Japonya Tayvan'ı ve Pengu adalarını işgal etti ve Luşun limanını "kiraladı"; İngiltere Hongkong'u zaptetti ve Fransa Kvangçovvan'ı "kiraladı". Bu toprakları ilhak etmekle kalmadılar, büyük ölçüde tazminat da aldılar. Böylece Çin'in büyük feodal imparatorluğuna ağır darbeler indirildi.
(2) Emperyalist devletler Çin'i, kendilerine kara ve deniz üsleri kurma hakkını veren ve Çin'de kendi konsolosluklarına yargılama hakkı tanıyan sayısız eşit olmayan antlaşmalar imzalamaya zorladılar[109] ve bütün ülkeyi emperyalist nüfuz bölgelerine ayırdılar.[110]
(3) Bu eşit olmayan antlaşmalarla, emperyalist devletler, Çin'deki bütün önemli ticaret limanlarını denetimleri altına aldılar ve bu limanların çoğunda bazı yerleri kendi doğrudan yönetimleri altındaki imtiyazlı bölgeler haline getirdiler.[111] Ayrıca Çin'in gümrüğünü, dış ticaretini ve ulaşımını (deniz, kara, nehir, göl ve hava) denetimleri altına aldılar. Böylece, mallarını Çin'e yığma, onu kendi sanayi ürünleri için bir pazar haline getirme ve aynı zamanda Çin tarımını kendi emperyalist ihtiyaçlarına göre yönlendirme imkânını ellerine geçirdiler.
(4) Emperyalist devletler Çin'in hammaddelerinden ve ucuz emeğinden yerinde yararlanmak amacıyla Çin'de pek [sayfa 310]çok ağır ve hafif sanayi teşebbüslerini işletmekte ve böylelikle, Çin'in millî sanayisi üzerinde iktisadî baskı yaparak üretici güçlerin gelişmesini önlemektedirler.
(5) Emperyalist devletler, Çin Hükümetini borçlandırarak ve Çin'de bankalar kurarak Çin'in bankacılığını ve maliyesini tekelleri altına aldılar. Böylelikle sadece meta rekabeti alanında Çin'in millî kapitalizmin] ezmekle kalmadılar, aynı zamanda bankacılığını ve maliyesini de denetimlerine aldılar.
(6) Emperyalist devletler, ticaret limanlarından en ücra iç bölgelere varıncaya kadar, Çin'in bir ucundan diğer ucuna, bir komprador ve tüccar-tefeci sömürü şebekesi kurdular. Çin köylü kitleleri ve halkın diğer kesimleri üzerindeki sömürülerini kolaylaştırmak için kendilerine hizmet eden bir komprador ve tüccar-tefeci sınıfı yarattılar.
(7) Emperyalist devletler, komprador sınıfı kadar feodal toprak ağası sınıfını da Çin'deki hâkimiyetlerinin temel direği haline getirdiler. Emperyalizm "ilk önce, kendinden önceki toplumsal yapının hâkim tabakasıyla, yani feodal ağalar, ticaret burjuvazisi ve tefeci burjuvazi ile halkın çoğunluğuna karşı ittifak yapar. Emperyalizm her yerde, kendi gerici müttefiklerinin varlığının temeli olan bütün kapitalizm öncesi sömürü biçimlerim (özellikle köylerde) korumaya ve devam ettirmeye çalışır".[112] "Bütün askerî ve malî gücü ile emperyalizm, Çin'de feodal kalıntıları bütün bürokratik-militarist üst yapıları ile birlikte destekleyen, teşvik eden, besleyen ve muhafaza eden güçtür.[113]
(8) Emperyalist devletler, savaş ağalarının kendi aralarında çarpışmaya devam etmelerini sağlamak ve Çin halkını bastırmak için gerici hükümeti geniş çapta silah ve bir sürü •askerî danışmanla teçhiz eder.
(9) Bundan başka emperyalist devletler, Çin halkının zihnini zehirleme çabalarını bir an bile bırakmamışlardır. Bu, onların kültürel saldırı siyasetidir. Ve bu, misyonerlerin çalışmaları ile, hastane ve okullar inşa etmekle, gazeteler yayınlamakla ve Çinli öğrencileri dış ülkelerde okumaya ikna etmekle yapılır. Hedefleri, kendilerine hizmet edecek ve halkı aldatacak aydınlar yetiştirmektir.
(10) 18 Eylül 1931'den bu yana Japon emperyalizminin Çin'i geniş çapta istilası, yarı-sömürge Çin'in büyük bir kısmını bir Japon sömürgesi haline getirdi.
Bu gerçekler, emperyalistlerin Çin'e girmesinden sonra [sayfa 311] meydana gelen değişikliğin diğer yönünü, yani yarı-feodal, yarı-sömürge ve sömürge haline getirilen feodal Çin'in kanla lekelenmiş görünümünü ortaya koyar.
Şu nokta açıktır ki, emperyalist devletler Çin'e saldırılan ile bir yandan feodal toplumun çözülmesini ve kapitalist unsurların gelişmesini hızlandırmış, böylelikle feodal bir toplumu yarı-feodal bir toplum haline getirmişlerdir; diğer yandan da, bağımsız bir ülkeyi yan-sömürge ve sömürge bir ülke haline getirerek Çin'de kendi amansız hakimiyetlerini kurmuşlardır.
Bu iki yönü bir arada incelediğimizde, Çin'in sömürge, yan-sömürge ve yarı-feodal toplumunun şu özelliklere sahip olduğunu görürüz:
(1) Feodal zamanların kendine yeterli tabiî ekonomisinin temelleri yıkılmıştır; fakat, feodal sömürü sisteminin temeli olan, köylülerin toprak ağası sınıfı tarafından sömürülmesi, hem olduğu gibi korunmuş hem de bu sömürü, komprador ve tefeci sermayesinin sömürüsüne de sıkı sıkıya bağlı olduğundan, Çin'in sosyal ve iktisadî hayatını açıkça hakimiyet altında tutmaya devam etmiştir.
(2) Millî kapitalizm belli ölçülerde gelişmiş ve Çin'in siyasî ve kültürel hayatında kayda değer bir rol oynamıştır, fakat Çin'in toplumsal ekonomisinin hâkim biçimi haline gelmemiştir; çok zayıftır ve çoğunlukla, değişen ölçülerde yabancı emperyalizmle ve yerli feodalizmle ilişkileri vardır.
(3) İmparatorların ve soyluların zorba yönetimi yıkılmış ve onun yerini önce toprak ağası sınıfının savaş ağası-bürokrat yönetimi sonra da toprak ağası sınıfının ve büyük burjuvazinin ortak diktatörlüğü almıştır. İşgal altındaki bölgelerde Japon emperyalizmi ve onun kuklalarının hâkimiyeti vardır.
(4) Emperyalizm sadece Çin'in hayatî önem taşıyan malî ve iktisadî can damarlarını değil aynı zamanda siyasî ve askerî gücünü de denetimi altında bulundurmaktadır. İşgal altındaki bölgelerde Japon emperyalizmi her şeyi elinde tutmaktadır.
(5) Çin'de iktisadî, siyasî ve kültürel gelişme çok eşitsizdir çünkü Çin, birçok emperyalist devletin tamamen ya da kısmen hâkimiyeti altında kalmıştır ve aslında uzun bir süredir bölünmüş durumdadır; toprakları da çok geniştir.
(6) Emperyalizmin ve feodalizmin ikili baskısı altında ve özellikle Japon emperyalizminin geniş çaptaki istilasının bir sonucu olarak, Çin halkı, özellikle köylüler, açlık ve soğuk içinde [sayfa 312] ve siyasî haklardan yoksun olarak yaşamış, günden güne yoksullaştırılmış ve hatta çok büyük bir kısmı sadakaya muhtaç bir durumda bırakılmıştır. Çin halkı başka hiç bir yerde kolay rastlanmayacak kadar sefalet içinde ve hürriyetten yoksun bir durumdadır.
Çin'in sömürge, yan-sömürge ve yarı-feodal toplumunun özellikleri işte bunlardır.
Bu durum esas olarak, Japon emperyalistleri ve diğer emperyalist güçler tarafından tayin edilmiştir; yabancı emperyalizm ile yerli feodalizmin işbirliğinin bir sonucudur.
Emperyalizm ile Çin milleti arasındaki çelişme ve feodalizmle geniş halk kitleleri arasındaki çelişme günümüzdeki Çin toplumunun temel çelişmeleridir. Elbette başka çelişmeler de vardır, mesela burjuvazi ile proletarya arasındaki çelişme ve gerici hâkim sınıfların kendi aralarındaki çelişmeler gibi. Fakat emperyalizmle Çin milleti arasındaki çelişme baş çelişmedir. Bu, çelişmeler ve bunların keskinleşmesi, kaçınılmaz olarak, devrimci hareketlerin sürekli gelişmesine yol açacaktır. Bugünkü ve çağdaş Çin'deki büyük devrimler, bu temel çelişmeler temelinde doğmuş ve gelişmiştir.
ÇİN DEVRİMİ
1. SON YÜZYILDAKİ DEVRİMCİ HAREKETLER
Emperyalizmin, Çin feodalizmiyle işbirliği halinde Çin'i bir yarı-sömürge ve sömürge haline dönüştürmesinin tarihi, aynı zamanda, Çin halkı tarafından emperyalizme ve onun uşaklarına karşı yürütülen bir mücadelenin tarihidir. Afyon Savaşı, Tayping İlahî Krallığı Savaşı, Çin-Fransız Savaşı, Çin-Japon Savaşı, 1898 Reform Hareketi, Yi Ho Tuan Harekeli, 1911 Devrimi, 4 Mayıs Hareketi, 30 Mayıs Hareketi, Kuzey Seferi, Toprak Devrimi Savaşı ve bugünkü Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı Çin halkının emperyalizme ve onun uşaklarına karşı verdiği mücadelelerde ortaya koyduğu boyun eğmez ruhun birer delilidir.
Son yüzyıl boyunca Çin halkının yürüttüğü amansız ve kahramanca mücadelelerden dolayı, emperyalizm Çin'e boyun eğdirememiştir, hiç bir zaman da eğdiremeyecektir. [sayfa 313]
Japon emperyalizminin bütün kuvvetleriyle ülke çapında bir genel taarruza girişmesine ve gizli ya da açık Vang Çin-veyler gibi pek çok toprak ağası ve büyük burjuva unsurun düşmana teslim olmasına ya da teslim olmaya hazırlanmasına rağmen yiğit Çin halkı mutlaka savaşmaya devam edecektir. Çin halkı Japon emperyalizmini Çin'den sürüp atmadıkça ve ülkenin tam bağımsızlığı kazanılmadıkça, bu kahramanca mücadele sona ermeyecektir.
Çin halkının millî devrimci mücadelesi 1840 Afyon Savaşından itibaren sayarsak yüz yıl, 1911 Devriminden itibaren sayarsak otuz yıl süren bir tarihe sahiptir. Bu mücadele ne gelişmesini tamamlamıştır ne de görevlerini kayda değer başarılarla yerine getirmiştir; bu yüzden Çin halkı ve hepsinin de üstünde Komünist Partisi kararlı bir şekilde mücadeleye devam etme sorumluluğunu üstlenmelidir. Devrimin hedefleri nelerdir? Görevleri nelerdir? İtici güçleri nelerdir? Niteliği nedir? Uzun vadeli gelişme yönü nedir? Bunlar şimdi ele alacağımız meseleleri teşkil etmektedir.
Bugünkü Çin toplumunun tabiatı sömürge, yarı-sömürge ve yarı-feodal olduğuna göre, bu aşamada Çin devriminin başlıca hedefleri ya da başlıca düşmanları kimlerdir?
Bunlar emperyalizm ve feodalizm, emperyalist ülkelerin burjuvazisi ve ülkemizdeki toprak ağası sınıfıdır. Çünkü halkımızı ezenler, bugünkü Çin toplumunun ilerlemesine engel olanlar, esas olarak, bu iki unsurdur. Bu ikisi, Çin halkını ezmek için birbirleri ile suç ortaklığı yaparlar ve emperyalizm Çin halkının en başta gelen ve en azgın düşmanıdır; çünkü emperyalizm tarafından uygulanan millî baskı en ağır olanıdır. [sayfa 314]
Japonya'nın Çin'i silahlı istilasından sonra devrimin baş düşmanı, ister teslim olmuş olsunlar ister teslim olmayı düşünsünler, emperyalizmle ittifak halinde olan bütün Çinli hainler ve gericiler ile Japon emperyalizmidir.
Emperyalist baskının bir kurbanı olan Çin burjuvazisi de, bir zamanlar 1911 Devrimi gibi devrimci mücadelelere önderlik etti ya da bu mücadelelerde başrollerden birini oynadı. Kuzey Seferi ve bugünkü Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı gibi devrimci mücadelelere de katıldı. Ancak, 1927'den 1937'ye kadar geçen uzun sürede, Çin burjuvazisinin üst tabakası, yani Guomindang içindeki gerici kliğin temsil ettiği kesim, emperyalizmle işbirliği yaptı, toprak ağası sınıfı ile gerici bir ittifak kurdu, ona yardım etmiş olan dostlarına -Komünist Partisine, proletaryaya, köylülere ve küçük burjuvazinin diğer kesimlerine- ihanet etti, Çin devrimine ihanet etti ve onun yenilgisine sebep oldu. Bu yüzden, o zamanlar, devrimci halk ve devrimci siyasî parti (Komünist Partisi) bu burjuva unsurları devrimin hedeflerinden biri olarak kabul etmek zorundaydı. Direnme Savaşında Vang Çin-vey tarafından temsil edilen büyük toprak ağası sınıfının ve büyük burjuvazinin bir kesimi, ihanet etmiş ve düşmana sığınmıştır. Sonuç olarak, Japon aleyhtarı halk, millî çıkarlarımıza ihanet etmiş olan bu büyük burjuva unsurları devrimin hedeflerinden biri olarak kabul etmek zorundadır.
Bu yüzden, Çin devriminin düşmanlarının çok güçlü olduğu çok açıktır. Sadece kuvvetli emperyalistleri ve kuvvetli feodal güçleri kapsamamakta, aynı zamanda, bazan, halkı bastırmak için emperyalistlerle ve feodal güçlerle birleşen burjuva gericilerini de kapsamaktadır. Bu yüzden, devrimci Çin halkının düşmanlarının gücünü küçümsemek yanlıştır.
Böyle düşmanlar karşısında, Çin devrimi, uzun süreli ve amansız olmak zorundadır. Böyle güçlü düşmanlar karşısında, ancak uzun bir zaman içinde devrimci güçler inşa edilebilir ve ancak böylelikle bu düşmanları ezecek bir kuvvet haline gelir. Çin devrimini bu derece amansızca bastıran düşmanlar karşısında devrimci güçler, kendilerini çelikleştirmedikçe ve büyük bir kararlılık göstermedikçe, bırakın düşmanın Mevzilerini ele geçirmeyi kendi mevzilerini bile muhafaza edemezler. Bu yüzden, Çin devriminin güçlerinin göz açıp kapayıncaya kadar inşa edilebileceğini ya da Çin'in devrimci [sayfa 315] mücadelesinin bir gecede zafere ulaşabileceğini düşünmek yanlış olur.
Böyle düşmanlar karşısında, Çin devriminin esas araçları ya da biçimi, barışçı mücadele değil, silahlı mücadele olmak zorundadır. Çünkü düşmanlarımız, Çin halkının barışçı bir şekilde hareket etmesini imkânsız kılmış ve onu bütün siyasî özgürlüklerden ve demokratik haklarından yoksun bırakmışlardır. Stalin şöyle diyor: "Çin'de silahlı devrim, silahlı karşı-devrimle savaşmaktadır. Bu, Çin devriminin kendine özgü niteliklerinden ve üstünlüklerinden biridir."[114] Bu ifade tamamen doğrudur. Dolayısıyla, silahlı mücadeleyi, devrimci savası, gerilla savaşını ve askerî çalışmayı küçümsemek yanlıştır.
Böyle, düşmanlar karşısında, devrimci üs bölgeleri meselesi ortaya çıkıyor. Çin'in kilit şehirleri kuvvetli emperyalistler ve onların gerici Çinli müttefikleri tarafından uzun süredir işgal altında bulunduğuna göre, devrimci safların, geri köyleri ileri köylere dönüştürmeleri, köylük bölgelere saldırmak için şehirleri kullanmakta olan vahşi düşmanlarına karşı sağlamlaştırılmış üs bölgelerini devrimin büyük birer askerî, siyasî, iktisadî ve kültürel kalesi haline getirmeleri, böylece, uzun süreli savaşla devrimin nihaî zaferini yavaş yavaş gerçekleştirmeleri zorunludur. Eğer emperyalizm ve onun uşakları ile uzlaşmaya değil de' savaşmaya kararlı iseler ve eğer güçlerini geliştirmek ve çelikleştirmek istiyorlarsa ve kendi güçleri yetersizken kuvvetli bir düşmanla kesin savaşlara girmek istemiyorlarsa böyle yapmaları zorunludur. İşte bu yüzden, Çin devriminde zafer ilk önce köylük bölgelerde kazanılabilir. Çünkü Çin'in iktisadî gelişmesi eşit değildir (ekonomisi birleşik bir kapitalist ekonomi değildir); toprakları çok geniştir (bu da devrimci güçlere hareket serbestisi sağlar); karşı -devrimci kamp birleşmemiştir ve çelişmelerle doludur; devrimin temel gücü olan köylülerin mücadelesi, proletaryanın partisi olan Komünist Partisi önderliğinde yapılmaktadır. Fakat öte yandan bu şartlar, devrimin inişli çıkışlı olmasına yol açar ve nihaî zaferin uzun süreli ve zorlu bir mücadeleyle kazanılması görevini getirir. Öyleyse, devrimci üs bölgelerindeki uzun süreli devrimci mücadelenin esas olarak, Komünist Partisi önderliğindeki köylü gerilla savaşına dayandığı açıktır-Bu yüzden, köylük bölgelerin devrimci üs bölgeleri olarak kullanılması zorunluluğunu gözardı etmek, köylüler arasında [sayfa 316] çetin mücadeleler vermeyi ve gerilla savaşını ihmal etmek yanlıştır.
Buna karşılık, silahlı mücadeleye ağırlık vermek diğer mücadele biçimlerini terk etmek demek değildir; tam tersine, silahlı mücadele diğer mücadele biçimleriyle bir arada yürütülmezse başarıya ulaşamaz. Köylük bölgelerdeki üs bölgelerinde çalışmaya ağırlık vermek demek hâlâ düşmanın hâkimiyeti altında olan şehirlerde ve diğer geniş köylük bölgelerdeki çalışmalarımızı terk etmek değildir; tam tersine, şehirlerdeki ve diğer köylük bölgelerdeki çalışmalarımız olmazsa köylük bölgelerdeki üs bölgelerimiz tecrit edilmiş olur ve devrim yenilgiye uğrar. Ayrıca devrimin nihaî hedefi, şehirlerin, yani düşmanın esas üslerinin zaptedilmesidir ve bu hedefe şehirlerde yeterli bir çalışma yapmadan ulaşamayız.
Şu açıktır ki, ne köylük bölgelerde ne de şehirlerde, düşmanın halka karşı esas silahı olan düşman ordusu parçalanmadıkça devrim zafere ulaşamaz. Bu yüzden, savaşta düşman birliklerini imha etmenin yanı sıra onları parçalamak gibi önemli bir görev de vardır. Şu da açıktır ki, Komünist Partisi, uzun bir süredir gericiliğin ve karanlık güçlerin hâkimiyeti ve düşmanın işgali altında bulunan şehirlerde ve köylük bölgelerde yaptığı propaganda ve örgütlenme çalışmalarında aceleci ve maceracı olmamalı, yeraltında çalışan seçkin kadrolara sahip olmalı ve güç toplayarak hücum için uygun fırsatı kol-lamalıdır. Düşmana karşı mücadelede halka önderlik ederken, Komünist Partisi, adım adım ve yavaş fakat emin bir şekilde İlerleme taktiğini uygulamalı, haklı bir zemin üzerinde, kendi lehimize ve ihtiyatla mücadele etme ilkesine bağlı kalmalı ve kanun, kararname ve toplumsal geleneklerin izin verdiği her türlü açık faaliyet biçiminden yararlanmalıdır; kuru gürültü ve ihtiyatsızlık hiç bir zaman başarıya götürmez.
Hiç şüphesiz esas görevler, bu iki düşmana saldırmaktır,
Yani, yabancı emperyalist baskıyı ortadan kaldırmak için bir millî devrim ve feodal toprak ağası baskısını yok etmek için de bir demokratik devrim yapmaktır. En önemli ve başta gelen görev, emperyalizmi yıkmak için millî devrimi yapmaktır. [sayfa 317]
Bu iki büyük görev birbirine bağlıdır. Emperyalist tahakküm yıkılmadıkça feodal toprak ağası sınıfının tahakkümüne de son verilemez, çünkü emperyalizm onun temel dayanağıdır. Aynı şekilde, feodal toprak ağası sınıfı ile olan mücadelelerinde köylülere yardım edilmediği takdirde, emperyalist tahakkümü yıkmak için güçlü devrimci birlikler kurmak mümkün olmaz; çünkü feodal toprak ağası sınıfı Çin'deki emperyalist tahakkümün temel toplumsal dayanağıdır ve köylüler Çin devriminin temel gücüdür. Bu bakımdan iki temel görev, yani millî devrim ile demokratik devrim, hem farklıdır hem de birleşmiştir.
Hatta millî devrimin esas acil görevinin Japon emperyalist işgalcilerine karşı direnmek olduğuna ve savaşı kazanmak için de demokratik devrimi gerçekleştirmek gerektiğine göre, bu iki devrimci görev şimdiden birbirine sımsıkı bağlıdır. Millî devrimi ve demokratik devrimi, devrimin tamamen ayrı iki dönemi olarak nitelendirmek yanlıştır.
Çin toplumu sömürge, yarı-sömürge ve yarı-feodal olduğuna göre, devrimin hedefleri esas olarak yabancı emperyalist tahakküm ve yerli feodalizm olduğuna göre ve görevleri bu iki baskıyı ortadan kaldırmak olduğuna göre, Çin toplumundaki çeşitli sınıf ve tabakalardan hangileri bunlara karşı savaşabilecek gücü meydana getiriyor? Bugünkü aşamada Çin devriminin itici güçleri meselesi işte budur. Bu meselenin berrak bir şekilde kavranması, Çin devriminin temel taktik meselelerini çözmek bakımından zorunludur.
Bugünkü Çin toplumunda hangi sınıflar vardır? Toprak ağası sınıfı ve burjuvazinin üst tabakaları Çin toplumunun hâkim sınıflarını meydana getirmek üzere, toprak ağası sınıfı ve burjuvazi vardır. Ayrıca, proletarya, köylülük ve küçük burjuvazinin köylülük dışındaki diğer çeşitli kesimleri vardır; bunlar, halen, Çin'in geniş bölgelerinde ezilen sınıfları meydana getirmektedir.
Bu sınıfların Çin devrimi karşısındaki tutumları tamamen toplumdaki iktisadî durumları tarafından belirlenir. Dolayısıyla, devrimin hedefleri ve görevleri kadar itici güçleri de Çin'in [sayfa 318] sosyo-ekonomik sisteminin niteliği tarafından belirlenir. Şimdi Çin toplumundaki farklı sınıflan tahlil edelim.
Bu yüzden, bir sınıf olarak, toprak ağaları devrimin itici güçlerinden değil hedeflerinden biridir.
Bugünkü Direnme Savaşında büyük toprak ağalarının bir kesimi, büyük burjuvazinin bir kesimi (teslimiyetçiler) ile birlikte Japon saldırganlarına teslim olup ihanet ederken, büyük burjuvazinin diğer bir kesimi (iflah olmazlar) ile büyük toprak ağalarının diğer bir kesimi de Japon aleyhtarı kampta olmalarına rağmen hâlâ bocalamaktadırlar. Fakat orta ve küçük toprak ağası olan ve belli ölçülerde kapitalizmin izlerini taşıyan aydınlanmış eşrafın büyük bir kısmı, savaşmak için belli bir istek göstermektedir; Japonya'ya karşı savaşımızda onlarla birleşmeliyiz.
Komprador büyük burjuvazi, emperyalist ülkelerin kapitalistlerine doğrudan hizmet eden ve onlar tarafından beslenen bir sınıftır; sayısız bağlarla köylük bölgelerdeki feodal güçlere sıkı sıkıya bağlıdır. Bu yüzden, Çin devriminin hedeflerinden biridir ve devrim tarihinde hiç bir zaman itici bir güç olmamıştır.
Buna rağmen, komprador büyük burjuvazinin farklı kesimleri, farklı emperyalist devletlere bağlıdırlar. Böylece, emperyalist devletlerarasındaki çelişmeler iyice keskinleştiğinde ve devrim esas olarak tek bir emperyalist devleti hedef aldığında, başka emperyalist gruplara hizmet eden komprador sınıfının bazı kesimlerinin, belli ölçülerde Ve belli bir dönem için, o günkü anti-emperyalist cepheye katılması mümkün olur. Fakat efendileri Çin devrimine karşı cephe aldıkları anda, onlar da aynı şekilde davranacaklardır.
Bugünkü savaşta, Japon taraftarı büyük burjuvazi (teslimiyetçiler) [sayfa 319] ya teslim olmuşlardır ya da teslim olmaya hazırlanmaktadırlar. Avrupacı ve Amerikancı büyük burjuvazi (iflah olmazlar), Japon aleyhtarı cephede yer almalarına rağmen, gittikçe daha fazla bocalıyorlar; hem Japonya'ya karşı direnerek hem de Komünist Partisine karşı çıkarak ikili oynuyorlar. Büyük burjuva teslimiyetçilerine karşı siyasetimiz, onlara düşman muamelesi etmek ve onları kararlılıkla devirmektir. Büyük burjuva iflah olmazlara karşı ise ikili bir devrimci siyaset uyguluyoruz. Bir yandan hâlâ Japonya'ya karşı oldukları ve onların Japonya ile olan çelişmelerinden yararlanmamız gerektiği için onlarla birleşiyoruz; fakat öte yandan, direnmeye ve birliğe zararlı olan keyfî, anti-komünist ve gerici bir siyaset izledikleri için onlara karşı kararlılıkla mücadele ediyoruz. Böyle bir mücadele olmasaydı direnme de birlik de tehlikeye girerdi.
Millî burjuvazi ikili bir karaktere sahiptir.
Bir yandan, emperyalizm tarafından baskı altında tutulmakta ve feodalizm tarafından kösteklenmekte, dolayısıyla her ikisi ile de çelişmesi bulunmaktadır. Bu bakımdan devrimci güçlerden birini meydana getirir. Çin devriminin seyri boyunca emperyalizme ve bürokratların ve savaş ağalarının hükümetlerine karşı savaşmak için belli bir istek göstermiştir.
Fakat öte yandan, emperyalizme ve feodalizme bütünüyle karşı çıkma cesaretini gösterememektedir; çünkü iktisadî ve siyasî bakımdan zayıftır ve hâlâ emperyalizmle ve feodalizmle iktisadî bağları vardır. Halkın devrimci güçleri kuvvetlendiği zaman, bu durum, daha da berrak bir şekilde ortaya çıkar.
Millî burjuvazi bu ikili karakterinden dolayı, belli zamanlarda ve belli ölçülerde, emperyalizme ve bürokrat savaş ağaları hükümetlerine karşı devrime katılabilir ve devrimci bir güç haline gelebilir; fakat başka zamanlarda, komprador büyük burjuvaziyi izlemesi ve bir karşı-devrimde onun suç ortağı haline gelmesi tehlikesi de vardır.
Çin'deki millî burjuvazi ki bu esas olarak orta burjuvazidir, hiç bir zaman gerçek siyasî iktidara sahip olmamış, fakat 1927'den 193T'e kadar olan dönemde (18 Eylül Olayından önce) onlarla birlikte devrime karşı çıktığı halde, güçlü olan büyük toprak ağası sınıfı ve büyük burjuvazi tarafından kısıtlanmıştır. Bugünkü savaşta, sadece büyük burjuvazinin ve toprak ağası sınıfının teslimiyetçi kesiminden değil aynı zamanda büyük burjuvazinin iflah olmaz kesiminden de farklı [sayfa 320] bir durumdadır ve şimdiye kadar oldukça iyi bir müttefikimiz olmuştur. Bu yüzden, millî burjuvaziye karşı ihtiyatlı bir siyaset uygulamak son derece gereklidir.
Dolayısıyla küçük burjuvazinin bu kesimleri devrimin itici güçlerinden birini meydana getirmektedir ve proletaryanın güvenilir bir müttefikidir. Bunlar ancak proletarya önderliğinde kurtuluşa kavuşabilirler.
Şimdi küçük burjuvazinin köylülük dışındaki kesimlerini tahlil edelim.
Birinci olarak, aydınlar ve öğrenci gençlik. Bunlar ayrı bir sınıf ya da tabaka meydana getirmezler. Bugünkü Çin'de bunların pek çoğu, aile kökenleri, yaşama şartları ve siyasî görüşleri bakımından küçük burjuva sınıflamasına dâhil edilebilirler. Son yirmi, otuz yıldır sayıları önemli ölçüde artmıştır. Emperyalistlerle ve büyük burjuvazi ile bütünleşmiş ve halka karşı onlara hizmet eden aydınlar dışında, pek çok aydın ve öğrenci emperyalizm, feodalizm ve büyük burjuvazi tarafından ezilmekte ve işsiz kalma ya da öğrenimlerine devam edememe korkusu ile yaşamaktadırlar. Bu yüzden devrimci olmaya oldukça yatkındırlar. Az ya da çok burjuva bilimi ile donatılmışlardır, siyasî sezgileri kuvvetlidir ve devrimin bu aşamasında, çoğunlukla, öncü bir rol oynarlar ya da kitlelerle bağ kurmada bir köprü vazifesi görürler. Yurt dışındaki öğrencilerin 1911 Devriminden önceki hareketleri, 1919'daki 4 Mayıs Hareketi, 1925'deki 30 Mayıs Hareketi ve 1935 Aralık Hareketi bunun kesin kanıtıdır. Özellikle, çok sayıda az ya da Çok yoksullaşmış aydın, devrimi desteklemek ya da ona katılmak için işçiler ve köylülerle elele verebilir. Çin'de Marksist-Leninist ideoloji ilk olarak, aydınlar ve genç öğrenciler arasında geniş şekilde yayıldı ve benimsendi. Devrimci aydınların katılması olmadan devrimci güçler başarılı bir şekilde örgütlenemez ve devrimci çalışma başarılı bir şekilde yürütülemez fakat aydınlar vargüçleriyle kitle mücadelelerine katılmadıkça, ya da [sayfa 321] kitlelerin çıkarlarına hizmet etmede kararlı davranmadıkça sübjektif ve bireyci olurlar, pratik düşünmeme ve eylemde kararsız olma eğilimi gösterirler. Dolayısıyla Çin'deki devrimci aydın kitlesi öncü bir rol oynayabilmesine ya da kitlelerle bağ kurmada bir köprü vazifesi görebilmesine rağmen, bu kitlenin tümü sonuna kadar devrimci kalmayacaktır. Bazıları hayatî anlarda devrimci saflardan ayrılıp pasifleşirken bazıları da devrimin düşmanı haline bile gelecektir. Aydınlar bu eksikliklerini ancak uzun süreli kitle mücadelesi içinde altedebilirler.
İkinci olarak, küçük tüccarlar. Bunlar genellikle küçük dükkânlar işletirler ve birkaç yardımcı çalıştırırlar, ya da hiç yardımcı çalıştırmazlar. Emperyalizmin, büyük burjuvazinin ve tefecilerin sömürüsü altında iflas etme korkusu ile yaşarlar.
Üçüncü olarak, zanaatkârlar. Bunların: sayıları çok fazladır. Kendi üretim araçlarına sahiptirler, ya hiç işçi çalıştırmazlar ya da sadece bir, iki yardımcı ya da çırak çalıştırırlar. Durumları orta köylülerin burumlarına benzer.
Dördüncü olarak, serbest meslek sahipleri. Bu kesim doktorları ve diğer meslek sahiplerini kapsamaktadır. Başkalarını sömürmezler ya da çok az miktarda sömürürler. Durumları zanaatkârların durumuna benzemektedir.
Küçük burjuvazinin bu kesimleri, kazanmamız ve çıkarlarını korumamız gereken geniş bir kitle meydana getirmektedir; çünkü bunlar, genel olarak, devrimi destekleyebilir ya da ona katılabilirler ve iyi müttefiklerdir. Zayıf tarafları, bazılarının burjuvazi tarafından kolayca etki altına alınabilmesidir; dolayısıyla onlar arasında devrimci propaganda ve örgütleme çalışması yürütmeliyiz.
Köylülük içinde, şiddetli bir kutuplaşma süreci gelişmektedir.
Birinci olarak, zengin köylüler. Bunlar köylük bölgelerdeki nüfusun hemen hemen yüzde beşini (ya da toprak ağaları ile beraber yüzde onunu) teşkil eder ve köy burjuvazisini meydana getirirler. Çin'deki pek çok zengin köylü, topraklarının [sayfa 322] bir kısmını kiraya verdikleri, tefecilik yaptıkları ve tarım e-ekçilerini amansızca sömürdükleri için, nitelik olarak yarı-feodaldirler. Fakat genel olarak kendileri de üretime katılırlar ve bu anlamda köylülüğün bir parçasıdırlar. Zengin köylü üretim biçimi, belirli bir dönem için yararlı olacaktır. Genel olarak köylü kitlelerinin anti-emperyalist mücadelesine bazı katkılarda bulunabilirler ve toprak ağalarına karşı verilen toprak devrimi mücadelesinde tarafsız kalabilirler. Bu yüzden zengin köylüleri toprak ağaları ile aynı sınıftan saymamalı ve zengin köylülüğü zamanından önce tasfiye etme siyasetini uygulama-malıyız.
İkinci olarak, orta köylüler. Çin'in köylük bölgelerdeki nüfusunun hemen hemen yüzde yirmisini teşkil ederler. İktisadî bakımdan kendilerine yeterlidirler (ürün iyi olduğunda bir kenara ayırabilecek bir şeyleri bulunur ve zaman zaman ücretli emek çalıştırırlar ya da faizle küçük miktarda ödünç para verirler) ve genel olarak başkalarını sömürmezler fakat emperyalizm, toprak ağası sınıfı ve burjuvazi tarafından sömürülürler. Hiç bir siyasî hakları yoktur. Kimisinin yeteri kadar toprağı yoktur, sadece bir kesiminin (hali vakti yerinde orta köylüler) yeterinden fazla toprağı vardır. Orta köylüler sadece anti-emperyalist devrime ve toprak devrimine katılmakla kalmaz, aynı zamanda sosyalizmi de kabul edebilirler. Bu yüzden bütün orta köylülük proletaryanın güvenilir bir müttefiki olabilir ve devrimin önemli bir itici gücüdür. Orta köylülerin olumlu ya da olumsuz tavırları devrimde zaferi ya da yenilgiyi belirleyen etkenlerden biridir; ve bu, toprak devriminden sonra köylük bölgelerdeki nüfusun çoğunluğunu teşkil ettikleri zaman özellikle geçerli olacaktır.
Üçüncü olarak, yoksul köylüler. Çin'deki yoksul köylüler, tarım işçileri ile birlikte, köylük bölgelerdeki nüfusun hemen hemen yüzde yetmişini teşkil ederler. Hiç toprağı olmayan ya da yetersiz toprağa sahip olan geniş köylü kitleleri, köylük bölgelerin yarı-proletaryası, Çin devriminin en büyük itici gücü, proletaryanın tabiî ve en güvenilir müttefiki ve Çin'in devrimci kuvvetlerinin esas unsurudur. Yoksul köylüler ancak proletaryanın önderliğinde kurtuluşa kavuşabilirler ve proletarya ancak yoksul ve orta köylülerle sağlam bir ittifak kurarak devemi zafere götürebilir. Aksi takdirde bunları gerçekleştirmek mümkün değildir. "Köylülük" terimi esas olarak yoksul ve orta köylüleri içine alır. [sayfa 323]
Bütün dünyadaki proletaryayla aynı olan temel niteliklerine, yani ekonominin en ileri biçimi ile olan yakınlığına, kuvvetli disiplin ve örgütlenme anlayışına ve özel üretim araçlarından yoksun oluşuna ek olarak Çin proletaryasının pek çok önemli niteliği vardır.
Bunlar nelerdir?
Birinci olarak, Çin proletaryası, devrimci mücadelede diğer bütün sınıflardan daha kararlı ve tutarlıdır. Çünkü başka ülkelerde ender rastlanan bir gaddarlıkla kendini gösteren üç yönlü bir baskı (emperyalist, burjuva ve feodal) altındadır. Sömürge ve yarı-sömürge Çin'de, Avrupa'da olduğu gibi, sos-yal-reformizmin iktisadî temeli bulunmadığı için birkaç grev kırıcı dışında bütün proletarya son derece devrimcidir.
İkinci olarak, devrim sahnesinde belirdiği günden beri, Çin proletaryası, kendi devrimci partisinin -Çin Komünist Partisinin- önderliği altında ilerledi ve Çin toplumunun siyasî bilince en fazla sahip sınıfı haline geldi.
Üçüncü olarak, Çin proletaryasının, kökeni itibariyle iflas etmiş köylülerden meydana geldiğinden, köylü kitleleri ile onlarla sıkı bir ittifak kurmasını sağlayan tabiî bağlan vardır.
Bu yüzden, önüne geçilemeyen bazı zaaflarına rağmen, mesela sayıca az oluşu (köylülük ile karşılaştırılırsa), genç oluşu (diğer kapitalist ülkelerdeki proletaryayla karşılaştırılırsa) ve eğitim düzeyinin düşük oluşu (burjuvazi ile karşılaştırılırsa), Çin proletaryası Çin devriminin temel itici gücüdür. Proletarya tarafından yönetilmediği takdirde, Çin devriminin başarıya ulaşması mümkün değildir. Geçmişten bir örnek verirsek, 1911 Devrimi başarıya ulaşmadı çünkü proletarya ona bilinçli bir şekilde katılmamış ve Komünist Partisi henüz kurulmamıştı. Daha yakın zamanlarda 1924-27 Devrimi bir süre için büyük bir başarı kazandı çünkü proletarya buna bilinçli bir şekilde katılmış ve ona önderlik etmiş ve Komünist Partisi de kurulmuştu. Ama
bu da yenilgiyle son buldu, çünkü burjuvazi proletarya ile olan ittifakına ihanet etti ve ortak devrimci programı terk etti, aynı zamanda Cin proletaryası ve onun siyasî partisinin henüz yeterli devrimci tecrübesi de yoktu. Şimdi de bugünkü Japonya'ya karşı savaşı ele alalım. Proletarya ve Komünist Partisi Japonya'ya Karşı Millî Birleşik Cepheye önderlik ettiğinden bütün millet birleşmiş ve büyük Direnme Savaşı başlatılmıştır ve kararlı bir şekilde sürdürülmektedir.
Cin proletaryası şunu anlamalıdır ki, en yüksek siyasî bilince ve örgütlenme anlayışına sahip olan sınıf olmasına rağmen sadece kendi gücü ile zafer kazanamaz. Zafer kazanmak için, değişen şartlara göre, devrimde yer alabilecek bütün sınıf ve tabakalarla birleşmeli ve devrimci bir birleşik cephe örgütlemelidir. Cin toplumunun bütün sınıfları içinde, köylülük, işçi sınıfının sağlam bir müttefikidir; şehir küçük burjuvazisi güvenilir bir müttefik ve millî burjuvazi de belli dönemlerde ve belli ölçülerde bir müttefiktir. Bu, Çin'in yakın devrimci tarihi tarafından ortaya konan temel kanunlardan biridir.
Çin devriminin itici güçlerini bu şekilde tahlil ediyoruz.
Bugünkü aşamada Çin devriminin niteliği nedir? Burjuva, demokratik mi yoksa proleter-sosyalist bir devrim midir? Açıktır ki, ikincisi değil birincisidir.
Çin toplumu sömürge, yarı-sömürge ve yarı-feodal olduğuna göre, Çin devriminin başlıca düşmanları emperyalizm ve feodalizm olduğuna göre, devrimin görevleri kimi zaman burjuvazinin de katıldığı bir millî ve demokratik devrimle bu iki düşmanı devirmek olduğuna göre, Çin devrimi, büyük burjuvazi devrime ihanet ederek düşman haline gelse bile, genel olarak kapitalizmi ve kapitalist özel mülkiyeti değil emperyalizmi ve feodalizmi hedef almaktadır. Bütün bunlar doğru olduğuna göre, bugünkü dönemde Çin devriminin niteliği proleter-sosyalist değil, burjuva demokratiktir.[115]
Buna rağmen bugünkü Çin'de burjuva demokratik devrim artık geçersiz olan eski genel tipte değil, yeni özel tipte bir devrimdir. Bu tipe yeni demokratik devrim diyoruz. Bu, Çin'de olduğu kadar diğer bütün sömürge ve yarı-sömürge ülkelerde de gelişmektedir. Yeni demokratik devrim, dünya proleter-sosyalist devriminin bir parçasıdır çünkü emperyalizme, yani uluslararası kapitalizme kararlı bir şekilde karşı çıkmaktadır. Siyasî olarak, devrimci sınıfların, emperyalistler, hainler ve gericiler üzerindeki ortak diktatörlüğü için mücadele eder ve Çin toplumunun burjuva diktatörlüğü altındaki bir toplum haline gelmesine karşı çıkar. İktisadî olarak emperyalistlerin, hainlerin ve gericilerin bütün büyük teşebbüslerinin ve sermayesinin millileştirilmesini ve toprak ağalarının elindeki topraklarını köylülere dağıtılmasını hedef alır. Buna karşılık özel kapitalist teşebbüsleri genel olarak muhafaza eder ve zengin köylü ekonomisini tasfiye etmez. Böylelikle bu yeni tip demokratik devrim bir yandan kapitalizmin gelişmesine izin verirken, diğer yandan sosyalizm için gerekli ön şartları da yaratır. Çin devriminin bugünkü aşaması, sömürge, yarı-sömürge ve yarı-feodal toplumun ortadan kaldırılması ile sosyalist bir toplumun inşa edilmesi arasındaki geçiş aşamasıdır. Yani, bir yeni demokratik devrim sürecidir. Bu süreç, Birinci Dünya Savaşından ve Rus Ekim Devriminden sonra Çin'de 4 Mayıs 1919 Hareketi [sayfa 326] ile ortaya çıktı; Yeni demokratik devrim, proletarya önderliğindeki geniş halk kitlelerinin anti-emperyalist ve anti-feodal devrimidir. Çin toplumu sosyalizme ancak böyle bir devrim ile geçebilir; başka bir yol yoktur.
Yeni demokratik devrim Avrupa ve Amerika'da olan demokratik devrimlerden çok farklıdır ve burjuvazinin diktatörlüğü ile değil; proletarya önderliğindeki devrimci sınıfların birleşik cephesinin diktatörlüğü ile sonuçlanır. Bugünkü Direnme Savaşında, Komünist Partisinin önderliğindeki devrimci üs bölgelerinde kuruları Japon aleyhtarı demokratik siyasî İktidar, Japonya'ya Karşı Millî Birleşik Cephenin siyasî iktidarıdır. Bu ne burjuvazinin ne de proletaryanın tek sınıf diktatörlüğü değil, proletarya önderliğindeki devrimci sınıfların ortak diktatörlüğüdür. Japonya'ya karşı direnmeden ve demokrasiden yana olan herkes, hangi partiye bağlı olursa olsun, bu siyasî iktidara katılmaya hak kazanır. Yeni demokratik devrim, Çin'de emperyalistlerin, hainlerin ve gericilerin hâkimiyetini devirmesi fakat kapitalizmin anti-emperyalist ve anti-feodal mücadeleye katkıda bulunabilen hiç bir kesimini yok etmemesi bakımından sosyalist-devrimden farklıdır.
Yeni demokratik devrim, 1924'te Dr. Sun Yat-sen'in savunduğu Üç Halk İlkesinde öngörülen devrim ile esas olarak aynı çizgidedir. Aynı yıl yayınlanan, Guomindang'ın Birinci Millî Kongresinin Bildirisinde Dr. Sun şuna işaret etti:
Modem devletlerdeki sözümona demokratik sistem, genellikle burjuvazinin tekelindedir ve sadece halkı bastırmaya yarayan bir araç haline gelmiştir. Oysa Guomindang'ın Demokrasi İlkesi bir azınlığın özel malı değil de bütün halkın paylaştığı bir demokratik sistem demektir.
Dr. Sun şunu da belirtti:
Nitelikleri bakımından tekelci olan ya da özel şahıslar tarafından yönetilemeyecek kadar büyük olan bankalar; demiryolları ve havayolları gibi teşebbüsler, ister Çinlilere ister yabancılara ait olsun, özel sermayenin halkın geçim şartlarına hükmetmesini önlemek için devlet tarafından işletilecek ve yönetilecektir; sermayeyi denetlemenin temel-ilkesi budur.
Ve gene Dr. Sun vasiyetinde, iç ve dış siyasetin temel ilkelerine işaret etti: "Halk kitlelerini harekete geçirmeli ve bize [sayfa 327] eşit bir şekilde davranan diğer ülkeler ile ortak bir mücadelede birleşmeliyiz". Eski uluslararası ve iç şartlara uygun olan eski demokrasinin Üç Halk İlkesi, yeni uluslararası ve iç şartlara uygun olarak yeni demokrasinin Üç Halk İlkesi şekline sokulmuştur. Çin Komünist Partisi 22 Eylül 1937 tarihli Bildirisinde "Partimiz, Çin'in bugün ihtiyaç duyduğu Üç Halk İlkesinin tümüyle gerçekleştirilmesi için mücadeleye hazırdır" derken yeni demokrasinin Üç Halk İlkesini kastediyordu, başka bir şeyi değil. Bu Üç Halk İlkesi Dr. Sun Yat-sen'in Üç Büyük Siyasetini meydana getirir: Rusya ile ittifak, Komünist Partisi ile işbirliği ve işçilere ve köylülere yardım. Yeni uluslararası şartlarda ve ülke şartlarında, Üç Büyük Siyasete aykırı düşen hiç bir Üç Halk İlkesi devrimci değildir. (Burada, komünizmin ve Üç Halk İlkesinin, demokratik devrimin temel siyasî programı konusunda birbirleriyle uyuştuğu fakat diğer bütün bakımlardan aralarında farklılık bulunduğu meselesine değinmeyeceğiz.)
Dolayısıyla, Çin'in burjuva demokratik devriminde, gerek mücadele için kuvvetlerin mevzilenmesi açısından (yani birleşik cephe içinde), gerekse iktidarın örgütlenmesi açısından, proletaryanın, köylülüğün ve küçük burjuvazinin diğer kesimlerinin rolü küçümsenemez. Bu sınıfları hesaba katmayan bir kimse ne Çin milletinin geleceği meselesini ne de Çin'in hiç bir diğer meselesini kesinlikle çözemez. Çin devrimi bugünkü aşamada işçilerin, köylülerin ve küçük burjuvazinin diğer bütün kesimlerinin belirli bir yere sahip oldukları ve belirli bir rol oynadıkları demokratik bir cumhuriyeti kurmak için çaba göstermelidir. Başka bir deyişle bu, işçilerin, köylülerin, şehir küçük burjuvazisinin ve emperyalizme ve feodalizme karşı olan herkesin devrimci ittifakı temeline dayanan demokratik bir cumhuriyet olmalıdır. Böyle bir cumhuriyet ancak proletarya önderliğinde tamamen gerçekleştirilebilir.
Şimdi temel meseleler, yani Çin toplumunun tabiatı ve bugünkü aşamada Çin devriminin hedefleri, görevleri, itici güçleri ve niteliği açıklığa kavuşturulduğuna göre, Çin devriminin uzun vadeli gelişme yönünü kavramak, başka bir deyişle burjuva-demokratik devrim ile proleter-sosyalist devrim arasındaki [sayfa 328] ya da Çin devriminin bugünkü ve gelecekteki aşamaları arasındaki ilişkiyi anlamak kolaydır.
Çin devriminin nihaî gelişme yönünün kapitalizm değil, sosyalizm ve komünizm olduğu şüphe götürmez. Çünkü Çin'in bugünkü aşamadaki burjuva demokratik devrimi eski genel tipte değil, yeni ve özel tipte bir demokratik devrimdir -yeni demokratik devrim- ve İkinci Dünya Savaşı ve devrimler çağı döneminde, sosyalizmin yükselmesi ve kapitalizmin gerilemesi ile belirlenen 1930'ların ve 1940'larin yarattığı yeni uluslararası şartlarda yer almaktadır.
Buna rağmen bugünkü aşamasında Çin devriminin amacı, mevcut sömürge, yan-sömürge ve yarı-feodal toplumu değiştirmek yani yeni demokratik devrimin tamamlanması için çaba göstermek olduğuna göre devrimin zaferinden sonra kapitalizmin gelişmesini önleyen engellerin ortadan kaldırılmasıyla kapitalist ekonominin Çin toplumu içinde belli ölçülerde gelişmesi şaşırtıcı değil tamamen beklenen bir şeydir. İktisadî olarak geri olan Çin'de kapitalizmin belli ölçüde gelişmesi, demokratik devrimin kaçınılmaz sonuçlarından biri olacaktır. Fakat bu, Çin devriminin sonuçlarının tümünü değil, bu sonuçlardan sadece bir tanesini ortaya koyacaktır. Genel görünüm kapitalist unsurlar kadar sosyalist unsurların gelişmesini de ortaya koyacaktır. Bu sosyalist unsurlar neler olacaktır? Ülkedeki siyasî güçler arasında proletaryanın ve Komünist Partisinin, gittikçe artan nisbî önemi; proletaryanın ve Komünist Partisinin, köylülük, aydınlar ve şehir küçük burjuvazisi tarafından şimdiden kabul edilmiş ya da kabul edilecek olan önderliği; ekonominin demokratik cumhuriyetin mülkiyetindeki devlet sektörü ile emekçi halkın mülkiyetindeki kooperatif sektörü.; işte bütün bunlar sosyalist unsurlar olacaktır. Bu unsurlar, lehimizde bir uluslararası durum da eklendiğinde, Çin'in burjuva demokratik devriminin sonunda kapitalist bir geleceğe değil, sosyalist bir geleceğe kavuşmasını mümkün kılacaktır.
Bu bölümün şimdiye kadarki alt bölümlerini özetlersek, bir bütün olarak ele alındığında Çin devriminin iki yönlü bir görevle karşı karşıya, olduğunu görürüz. Başka bir deyişle hem burjuva demokratik devrimi (yeni demokratik devrim) hem de [sayfa 329] proleter-sosyalist devrimi, yani, devrimin bugünkü ve gelecekteki aşamalarını kapsamaktadır. Bu iki yönlü devrimci görevin yerine getirilmesinde önderlik, proletarya partisine. Çin Komünist Partisine düşmektedir. Onun önderliği olmadan hiç bir devrim başarıya ulaşamaz.
Çin'in burjuva demokratik devrimini (yeni demokratik devrim) tamamlamak ve bütün gerekli şartlar olgunlaştığında onu sosyalist bir devrime dönüştürmek - işte, Çin Komünist Partisinin büyük ve şanlı devrimci görevi budur. Bütün Parti üyeleri bunun gerçekleşmesi için çaba göstermeli ve hiç bir şart altında bu görevden yarı yolda vazgeçmemelidir. Bazı olgunlaşmamış komünistler bizim görevimizin bugünkü demokratik devrimle sınırlı olduğunu ve ilerdeki sosyalist devrimi kapsamadığını ya da bugünkü devrimin ya da toprak devriminin aslında bir sosyalist devrim olduğunu sanıyorlar. Bu görüşlerin yanlış olduğu kesinlikle ortaya konmalıdır. Her komünist bilmelidir ki. Komünist Partisi önderliğindeki Çin devrimci hareketi, bir bütün olarak alındığında, iki aşamayı kapsar: Demokratik ve sosyalist devrimler. Bunlar, tamamen ayrı iki devrimci süreçtir ve ikinci süreç ancak birincisi tamamlandıktan sonra gerçekleştirilebilir. Demokratik devrim, sosyalist devrim için gerekli bir hazırlıktır; sosyalist devrim ise demokratik devrimin kaçınılmaz bir sonucudur. Bütün komünistlerin ulaşmaya çalıştıkları nihaî hedef, sosyalist ve komünist bir toplum yaratmaktır. Demokratik devrim ile sosyalist devrim adasındaki farklılıkların ve bağların berrak bir şekilde kavranması, Çin devriminde doğru önderliğin gerçekleşmesi bakımından zorunludur.
Komünist Partisinden başka hiç bir siyasî parti (burjuva ya da küçük burjuva) Çin'in iki büyük devrimini, demokratik ve sosyalist devrimleri, sonuna kadar sürdürmede önderlik görevini yerine getiremez. Doğduğu ilk günden itibaren Komünist Partisi bu iki yönlü görevi yüklenmiş ve bunun gerçekleşmesi için on sekiz yıldır zorlu bir şekilde mücadele etmiştir.
Bu, hem şanlı hem de çetin bir görevdir. Ve ülke çapında geniş bir kitle karakterine sahip bir parti, ideolojik, siyasî ve örgütsel bakımdan sağlamlaşmış, bolşevikleşmiş bir Çin Komünist Partisi olmadan gerçekleştirilemez. Bu yüzden her komüniste böyle bir komünist partisinin inşa edilmesine faal bir şekilde katılma görevi düşmektedir. [sayfa 330]
20 Aralık 1939
Aralık ayının yirmi birinde Stalin yoldaş altmış yaşında olacak. Stalin yoldaşın doğum gününün, dünyanın dört bir yanında bu olaydan haberli olan bütün devrimci insanların yüreğinde sıcak ve coşkun kutlama duyguları uyandıracağından emin olabiliriz.
Stalin'i kutlamak bir formalite değildir. Stalin'i kutlamak demek, onu ve onun davasını desteklemek, sosyalizmin zaferini desteklemek, Stalin'in insanlığa gösterdiği ilerleme yolunu, desteklemek ve sevilen bir dostu desteklemek demektir. Çünkü bugün insanlığın büyük çoğunluğu acı çekmektedir ve insanlık kendisini acı çekmekten, ancak Stalin'in gösterdiği yolda ilerlemekle ve onun yardımıyla kurtarabilir. Tarihimizin en acılı bir döneminde yaşadığımız bugünlerde, biz Çin halkı, başkalarının yardımına acil bir ihtiyaç duyuyoruz. Kasideler Kitabı'nda şöyle bir söz vardır: "Kuşlar, sesleri; dostlarında yankı bulsun diye öterler". Bu söz, bizim şimdiki durumumuza tamamen uymaktadır.
Öyleyse, bizim dostlarımız kimlerdir?
Çin halkının, kendi kendini dost ilan eden bazı sözde dostları vardır, hatta bazı Çinlileri bile düşünmeden bunları dost kabul ederler. Ama böyle dostlar, olsa olsa Tang Hanedanının "tatlı dilli bir cani" olarak ün salan baş veziri Li Lin-fu'yla[116] aynı kefeye konulabilir. Gerçekten de bunlar, "tatlı dilli birer cani olan dostlardır". Kimdir bunlar? Bunlar, Çin'e yakınlık taslayan emperyalistlerdir.
Buna karşılık, başka türden dostlar da vardın bize gerçekten yakınlık duyan ve bizi kardeş bilen dostlar da vardır. Bunlar kimlerdir? Bunlar Sovyet halkı ve Stalin'dir. [sayfa 335]
Sovyetler Birliği dışında hiç bir ülke Çin'deki imtiyazlarından vazgeçmedi; sadece Sovyetler Birliği vazgeçti.
Birinci Büyük Devrimimiz sırasında bütün emperyalistler bize karşı çıktılar; sadece Sovyetler Birliği bize yardım etti.
Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı patlak verdiğinden bu yana hiç bir emperyalist ülke hükümeti bize gerçekten yardımda bulunmadı; Çin'e uçağıyla, malzemesiyle sadece Sovyetler Birliği yardımda bulundu.
Mesele yeterince açık değil mi?
Çin milletinin ve Çin halkının kurtuluş davasına, gerçek yardımı önderleri ve halkıyla, sosyalist düşünürleri, devlet adamları ve işçileriyle ancak sosyalizmin anavatanı yapabilir ve onların yardımı olmadan davamız nihaî zafere ulaşamaz.
Stalin, Çin halkının kurtuluş davasının gerçek dostudur. Ayrılık tohumları ekmek için girişilen hiç bir çaba, hiç bir yalan ve iftira, Çin halkının Stalin'e olan yürekten sevgi ve saygısını ye bizim Sovyetler Birliği'yle olan gerçek dostluğumuzu sarsamaz. [sayfa 336]
21 Aralık 1939
Kanada Komünist Partisi üyesi Norman Bethune yoldaş[117]. Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri Komünist Partileri tarafından Çin'e gönderildiğinde elli yaşlarındaydı; Japonya'ya Karşı Direnme Savaşımızda bize yardım için binlerce kilometrelik yolu bir çırpıda katetti. Geçen yılın ilkbaharında Yenan'a gelerek Vutay Dağlarında çalışmaya başladı ve bizi büyük bir üzüntü içinde bırakarak görev başında şehit oldu. Bu nasıl bir ruhtur ki, bir yabancının hiç kendini düşünmeden Çin halkının kurtuluşu davasını kendi davası olarak benimsemesine sebep oluyor? Bu, her Çinli Komünistin ders alması gereken enternasyonalizm ruhu, komünizm ruhudur. Leninizm bize, dünya devriminin, ancak kapitalist ülkelerin proletaryasının sömürge ve yarı-sömürge halkların kurtuluş mücadelesini destekleme-siyle ve sömürge ve yarı-sömürgelerin proletaryasının da kapitalist ülkelerin proletaryasını desteklemesiyle başarıya ulaşacağını öğretir.[118] Bethune yoldaş, bu Leninist çizgiyi pratiğe uyguladı. Biz Çin Komünistleri de pratiğimizde bu çizgiyi izlemeliyiz. Bütün kapitalist ülkelerin proletaryasıyla, Japonya'nın, İngiltere'nin, Amerika Birleşik Devletleri'nin, Almanya'nın, İtalya'nın ye bütün diğer kapitalist ülkelerin proletaryasıyla birleşmeliyiz. Çünkü emperyalizmi altetmenin, milletimizi ve halkımızı kurtarmanın, dünyanın diğer milletlerini ve halklarını kurtarmanın tek yolu budur. Dar anlamda milliyetçiliğe ve dar anlamda yurtseverliğe karşı çıkan enternasyonalizm, bizim enternasyonalizmimiz budur.
Bethune yoldaşın ruhu, kendini hiç düşünmeksizin tamamen başkalarına adaması, çalışmasındaki yüce sorumluluk duygusunda ve bütün yoldaşlara ve halka gösterdiği içtenlikte [sayfa 337] ifadesini bulur. Her Komünist ondan ders almalıdır. Çalışmalarında sorumsuz hareket eden, ağırdan kaçıp hafifi seçen ve zor görevleri başkalarının üzerine atarak kendilerine kolay görevleri seçen kişiler az değildir. Bunlar daima başkalarından önce kendilerini düşünürler. Ufak bir katkıda bulundukları zaman, gururla kabarırlar ve başkalarının gözünden kaçacak korkusuyla böbürlenir dururlar. Yoldaşlara ve halka karşı hiç yakınlık duymazlar; soğuk, ilgisiz ve duygusuzdurlar. Aslında bunlar Komünist değildirler ya da en azından kendilerini davaya adamış komünistler olarak görülemezler. Cepheden dönenler arasında, Bethune'un adı geçtiğinde hayranlığını belirtmeyen ve onun ruhu karşısında etkilenmeyen yoktu. Şansi-Cahar-Hopey sınır bölgesinde, asker ya da sivil, Dr. Bethune tarafından tedavi edilen ya da onun nasıl çalıştığını gören herkes ondan etkilenmişti. Her Komünist, bu gerçek komünist ruhunu Bethune yoldaştan öğrenmelidir.
Bethune yoldaş bir hekimdi, tedavi sanatı onun mesleğiydi ve Sekizinci Yol Ordusunun tıbbî hizmetinde önemli bir yer tutan bu hünerini sürekli olarak mükemmelleştiriyordu. Yeni bir şey gördükleri anda işlerini değiştirmek isteyen, teknik işleri yararsız ve istikbal vaadetmeyen işler olarak gören kimselere, onun ortaya koyduğu örnek çok iyi bir derstir.
Bethune yoldaşla sadece bir kere karşılaştım. Daha sonraları bana birçok mektup yazdı. Ama çok meşguldüm, ona ancak bir tek mektup yazabildim ve onun da eline geçip geçmediğini bilmiyorum. Ölümüne çok üzüldüm. Şimdi hepimiz onu anıyoruz. Bu onun ruhunun, bize nasıl derin bir ilham kaynağı olduğunu gösterir. Hepimiz, ondan, ne olursa olsun kendimizi hiç düşünmemeyi öğrenmeliyiz. Bu ruha sahip olan herkes halka çok yararlı olabilir. Bir kimsenin yeteneği az ya da çok olabilir; ama o kimse bu ruha sahipse, daha şimdiden mert ve dürüst, sağlam bir ahlaka sahip, adi çıkarlardan arınmış ve halka yararlı bir insandır. [sayfa 338]
[1*] Japon emperyalistleri 7 Temmuz 1937'de Çin'in tamamını silah zoruyla ilhak etme çabaları içinde Lukuçiao Olayını tezgâhladılar. Çin halkı, tam bir birlik içinde, Japonya'ya karşı savaş istedi. Çan Kay-şek, Luşan'da Japonya'ya karşı silahlı direnişi ilan eden beyanatı verene kadar on gün geçti. Bunu da, halkın ülke çapındaki baskısı altında ve Japon istilasının Çan Kay-şek'in doğrudan doğruya temsilciliğini yaptığı büyük burjuvazi ve toprak ağaları ile İngiliz ve ABD emperyalistlerinin Çin'deki çıkarlarına indirdiği ciddi darbenin sonucu olarak yaptı. Fakat aynı zamanda, Çan Kay-şek hükümeti, Japon saldırganları ile barış görüşmelerine devam etti ve hatta mahallî yöneticilerle üzerinde anlaştıkları sözümona barışçı çözümleri de kabul etti. Çan Kay-şek'in silahlı direnişe geçmek zorunda kalışı, 13 Ağustos 1937'de Japon saldırganlarının Şanghay'a büyük bir saldırıya girişip, Çan Kay-şek'in Güneydoğu Çin'de hâkimiyetini imkânsız kılmasından sonradır; fakat Çan Kay-şek, Japonlarla barış yapma yolundaki gizli teşebbüslerine ta 1944'e kadar hiç ara vermedi. Çan Kay-şek Direnme Savaşı boyunca, bütün halkın seferber edildiği topyekûn halk savaşına karşı çıkmış ve bir yandan Japonya'ya pasif bir şekilde direnme, öbür yandan Komünist Partisine ve halka aktif olarak karşı çıkma gerici siyasetini izlemiştir; böylece Çan Kay-şek fiiliyatta Luşan'da kendi verdiği demeçteki "savaş bir kere patlak verdikten sonra ister genç ister yaşlı, ister kuzeyde, ister güneyde olsun herkes, Japonya'ya karşı direnmek ve anavatanımızı savunmak sorumluluğunu yüklenmelidir" sözünü de tamamen çiğnemiştir. Mao Zedung yoldaşın bu makalede ele aldığı iki siyaset, iki dizi tedbir ve iki ihtimal, Direnme Savaşında Komünist Partisinin çizgisi ile Çan Kay-şek'in çizgisi arasındaki mücadeleyi yansıtmaktadır.
[2*] Peyping Pekin'in eski adıydı. - Yayınlayan.
[3*] Bürosunun Kuzey Şensi'de, Loçuan'daki genişletilmiş toplantısında onaylandı.
[4*] Bu makale, Mao Zedung yoldaşın 1937 Kamında Yenan'da yapılan bir Parti kadroları toplantısı için hasırladığı rapor taslağıdır. Parti içindeki sağ oportünistler bu taslağa derhal karşı çıktılar. Sağ sapma esas olarak Ekim 1938'de yapılan Altıncı Merkez Komitesinin Altıncı Genel Oturumuna kadar bertaraf edilemedi.
[5*] Bu bildiri Mao Zedung yoldaş tarafından, Çan Kay-şek kliğinin yıkıcı faaliyetlerine karşı çıkmak amacıyla, Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi Hükümeti ve Sekizinci Yol Ordusu Cephe Gerisi Karargâhı için yazılmıştır. Guomindang-Komünist işbirliğinin kurulmasından çok kısa bir süre sonra Çan Kay-şek kliği, Komünistlerin önderliğindeki devrimci kuvvetlere karşı yıkıcı komplolara girişti. Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesinin Parçalanması, onların komplolarının bir parçasıydı. Mao Zedung yoldaş, devrimin çıkarlarını savunmak için kararlı bir tavrın gerekli olduğu görüşündeydi. Bildiri, Japonya'ya karşı birleşik cephedeki bazı Parti üyelerinin Çan Kay-şek kliğinin komplolarına karşı takındıkları oportünist tavra bir darbe indirdi.
[6*] Bu rapor Mao Zedung yoldaş tarafından Partinin Altıncı Merkez Komitesinin Altıncı Genel Toplantısına sunuldu. Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Siyasî Büronun çizgisini onaylayan bu toplantı büyük önem taşıyordu. Mao Zedung yoldaş, Çin Komünist Partisinin millî savaştaki rolünü inceleyerek Partinin Japonya'ya Karşı Direnme Savaşma önderlik etmedeki büyük tarihî sorumluluğunu açıkça kavramaları ve bu sorumluluğu ciddiyetle omuzlamaları için bütün yoldaşlara yardımcı oldu.
Genel toplantıda, Japonya'ya karşı birleşik cephede sebat etme çizgisi kabul edildi; ama aynı zamanda, birleşik cephede birliğin yanında mücadelenin de olması gerektiğine ve "Herşey Birleşik Cephe Yoluyla" önerisinin, Çin'in şartlarına uymadığına işaret edildi. Böylece, birleşik cepheyle ilgili uzlaşmacılık hatası eleştirildi; bu mesele Mao Zedung yoldaşın aynı toplantıda yaptığı kapanış konuşmasının bir bölümünü oluşturan "Birleşik Cephede Bağımsızlık ve İnisiyatif Meselesi" adlı makalede ele alındı. Partinin, kendini Japonya'ya karşı halkın silahlı mücadelesini örgütlemeye adamasının, bütün Parti için son derece önemli olduğu belirtilen toplantıda, savaş bölgelerinin ve düşman gerisinin Partinin esas çalışma alanları olması gerektiğine karar verildi; zafer umutlarını Guomindang ordularına bağlayan ve halkın kaderini gerici Guomindang yönetimi altındaki legal mücadelelere teslim edenlerin yanlış görüşleri reddedildi. Mao Zedung yoldaş, toplantının kapanışında yaptığı konuşmanın bir bölümü olan "Savaş ve Strateji Meseleleri" adlı makalede bu meseleyi ele almıştır.
[7*] Bu yazı, Mao Zedung yoldaşın Partinin Altıncı Merkez Komitesinin Altıncı Genel Toplantısında yaptığı kapanış konuşmasının bir bölümüdür. O sıralar, birleşik cephe içinde bağımsızlık ve inisiyatif meselesi, Japonya'ya karşı birleşik cepheye ilişkin önde gelen meselelerden biriydi. Bu konuda, Mao Zedung yoldaş ile Çen Şao-yu arasında görüş ayrılıkları vardı. Mesele, özünde, birleşik cephede proletarya önderliği meselesiydi. Mao Zedung yoldaş Aralık 1947 raporunda ("Şimdiki Durum ve Görevlerimiz") bu ayrılıkları kısaca özetledi:
Partimiz, Direnme Savaşı sırasında, teslimiyetçilerin fikirlerine benzer fikirlere karşı (Cen Du-siu'nun Birinci Devrimci İç Savaş dönemindeki teslimiyetçiliği kastediliyor), yani Guomindang'ın halk düşmanı siyasetlerine taviz vermek, kitlelerden çok Guomindang'a güvenmek, kitle mücadelelerini harekete geçirmeyi ve sonuna kadar geliştirmeyi göze almamak, Kurtarılmış Bölgeleri ve Japon işgali altında bulunan bölgelerdeki halk ordularını genişletmeyi göze almamak ve Direnme Savaşında önderliği Guomindang'a teslim etmek gibi fikirlere karşı mücadele etti. Partimiz, Marksizm-Leninizmin ilkelerine ters düşen bu gibi sığ ve çarpık fikirlere karşı kararlı bir mücadele açtı, "ilerici güçleri geliştirme, ortadaki güçleri kazanma ve iflah olmaz güçleri tecrit etme" şeklindeki siyasî çizgisini kararlılıkla yürüttü ve Kurtarılmış Bölgeleri ve Halk Kurtuluş Ordusunu kararlılıkla genişletti. Bu, hem Japon emperyalizminin saldırı döneminde Partiye onu altetme yeteneğini, hem de Japonların teslim olmasından sonraki dönemde, Çan Kay-şek karşı-devrimci savaşını başlattığı zaman, Partimize, Çan Kay-şek'in karşı-devrimci savaşma halkın devrimci savaşıyla rahatça ve kayıp vermeden karşı koyma ve kısa zamanda büyük zaferler kazanma yeteneğini sağladı. Bütün Partili yoldaşlar, tarihten çıkarılan bu dersleri asla unutmamalıdırlar.
[8*] Bu makale, Mao Zedung yoldaşın, Partinin Altıncı Merkez Komitesinin Altıncı Genel Toplantısında yaptığı kapanış konuşmasının bir bölümüdür. "Japonya'ya Karşı Gerilla Savaşında Strateji Meseleleri" ve "Uzun Süreli Savaş Üzerine" adlı makalelerinde Mao Zedung yoldaş, Partinin Japonya'ya Karşı Direnme Savaşındaki önder rolü meselesini açıklığa kavuşturmuştu. Fakat bazı yoldaşlar, sağ oportünist hatalar işleyerek, Partinin birleşik cephe içinde bağımsızlığını ve inisiyatifini koruması gerektiğini inkar ettiler; böylece Partinin savaşa ve stratejiye ilişkin çizgisine karşı şüphe yarattılar ve hatta ona karşı çıktılar. Mao Zedung yoldaş, bu sağ oportünizmin üstesinden gelmek, bütün Partinin Çin Devrimindeki savaş ve strateji meselelerinin büyük önemini daha da berrak bir şekilde kavramasını sağlamak ve Partiyi bu yönde ciddiyetle çalışmaya seferber etmek için, meseleye Çin'in siyasî mücadelelerinin tarihi açısından yaklaşarak bu Genel Toplantıda konunun önemini bir kere daha vurguladı. Partinin askerî çalışmasının gelişmesi ile stratejisindeki somut değişiklikleri tahlil etti. Bunun sonucunda, Parti önderliğinde düşünce birliği ve bütün Parti içinde eylem birliği sağlanmış oldu.
[9*] Mao Zedung yoldaş bu makaleyi 4 Mayıs Hareketinin 20.Yıldönümünü kutlamak amacıyla Yenan'daki gazeteler için yazdı.
[10*] Mao Zedung yoldaş bu konuşmayı Yenan'da 4 Mayıs Hareketinin yirminci yıldönümünün kutlandığı bir gençlik kitle toplantısında yaptı.
[11*] Bu konuşma Mao Zedung yoldaş tarafından, Pinkiang şehitlerini anmak için Yenan halkının düzenlediği anma toplantısında yapılmıştır.
[12*] Bu karar, Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi için Mao Zedung yoldaş tarafından kaleme alındı.
[13*] Bu karar, Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi için, Mao Zedung yoldaş tarafından kaleme alındı.
[14*] Çin Devrimi ve Çin Komünist Partisi, Mao Zedung yoldaşın 1939 kışında Yenan'da diğer yoldaşlarla birlikte hazırladığı bir ders kitabıdır. Birinci bölüm olan "Çin Toplumu" diğer yoldaşlar tarafından hazırlanmış ve Mao Zedung yoldaş tarafından gözden geçirilerek düzeltilmiştir. İkinci bölüm olan "Çin Devrimi" bizzat Mao Zedung yoldaş tarafından yazılmıştır. "Parti İnşası"nı kapsaması düşünülen başka bir bölüm ise bu bölüm üzerinde çalışan yoldaşlarca tamamlanmadan bırakılmıştır. Yayınlanan iki bölüm, özellikle İkinci Bölüm, Çin Komünist Partisi içinde ve Çin halkı arasında önemli bir eğitici rol oynamıştır. Mao Zedung yoldaşın ikinci Bölümde Yeni Demokrasi üzerine ortaya koyduğu görüşler, 1940 yılının Ocak ayında yazdığı "Yeni Demokrasi Üzerine" adlı eserinde önemli ölçüde geliştirilmiştir.