Viladimir İliç Lenin
Ulusal Sorun ve Sömürgeler Sorunu Üzerine Tezlerin Ön Taslağı
Komünist Enternasyonalin İkinci Kongresi İçin
Haziran-Temmuz 1920'de yazıldı.
İlk kez 1920'de
Kommunistçeski International No° 11'de yayınlandı.
Lenin,
Collected Works, Vol. 31, s: 144-151
[Türkçe çevirisi, Yurdakul Fincancı tarafından yapılmış ve
"Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluş Savaşları" içinde [s: 331-338] yayınlanmıştır. Sol Yayınları, İkinci Baskı, Ekim 1993 -Birinci Baskı, Ağustos 1979]
Eriş Yayınları tarafından düzenlenmiştir.
e-posta:
Kurtuluş-Cephesi Dergisi
Ulusal sorunla sömürgeler sorununa ilişkin tezler taslağım, tartışılmak üzere, Komftnist Enternasyonalin ikinci kongresine sunarken, bütün yoldaşlardan, özellikle bu karmaşık sorunların herhangi biri hakkında somut bilgisi olan yoldaşların, hele hele aşağıdaki noktalarda görüşlerini, değiştiri ya da eklemelerini ve somut noktalari çok kısa biçimde (iki ya da üç sayfadan fazla olmamak üzere) bildirmelerini diliyorum:
Avusturya deneyimi;
Polonya Yahudisi ve Ukrayna deneyimi;
Alsace-Lorraine ve Belçika;
İrlanda;
Danimarka-Almanya, İtalya-Fransa ve İtalya-Slav ilişkileri;
Balkan deneyimi; [sayfa 331]
Doğu halkları;
Panislamizme karyı savaşım;
Kafkasya'da ilişkiler;
Başkır ve Tatar Cumhuriyetleri;
Kırgızıstan;
Türkistan ve deneyimi;
Amerika'daki zenciler;
Sömürgeler;
Çin, Kore, Japonya.
5 Haziran 1920
1) Genel olarak eşitlik sorununu ve özellikle ulusal eşitliği soyut ve biçmsel olarak sunmak, burjuva demokrasisinin yapısının gereğidir. Bireylerin genel olarak eşitliği perdesi arkasında, burjuva demokrasisi, mülk sahibiyle proleterin, sömürenle sömürülenin resmi bakımdan ya da yasalar önünde eşit olduğunu ilan eder ve böylece, ezilen sınıfları büyük ölçüde aldatır. Bütün insanlar arasında mutlak bir eşitlik olduğunu öne sürerek burjuvazi, gerçekte meta üretimi ilişkilerini yansıtan eşitlik fikrini, sınıfların kaldırılmasına karşı verdiği savaşta, bir silah haline dönüştürmektedir. Eşitlik isteğinin gerçek anlamı, sınıfların kaldırılması isteği olmasındadır.
2) Burjuva boyunduruğunu söküp atmaya dönük proleter savaşımın şampiyonu olan komünist partisi, burjuva demokrasisiyle savaşma, onun yanlışlığını ve ikiyüzlülüğünü ortaya koyma şeklindeki temel görevine uygun olarak, siyasetini, ulusal sorunda da, soyut ve biçimsel ilkelere değil, ama birincisi, tarihsel özel durumun ve hepsinin üstünde ekonomik koşulların doğru bir değerlendirmesine dayandırmalıdır; ikincisi, siyasetini, ezilen sınıfların, sömürülen emekçi halkın çıkarlarıyla genel ulusal çıkar kavramı, yani egemen sınıfın çıkarları, arasında yapılacak açık bir ayrım üzerine oturtmalıdır; üçüncüsü, küçücük bir zengin ve ileri kapitalist ülkeler azınlığının, dünya nüfusunun geniş çoğunluğunu sömürgesi haline getirmesi ve mali yönden köleleştirmesini, yani finans-kapital ve emperyalizm çağının karakteristik bir özelliğini önemsememeye çalışan burjuva-demokratik yalanları göğüslemek üzere komünist partisi, siyasetini, ezilen, bağımlı ve uyruk uluslar ile ezen, sömüren, [sayfa 332] egemen uluslar arasında aynı biçimde yapılacak açık bir ayrıma dayandırmalıdır.
3) 1914-18 emperyalist savaşı, ünlü "Batı demokrasileri"nin yaptığı Versailles antlaşmasının, zayıf uluslara karşı, Alman junkerleriyle Kayzer'in yaptığı Brest-Litovsk antlaşmasından daha vahşi ve iğrenç olduğnuu pratikte ortaya koyarak burjuva-demokratik sözlerin sahteliğini dünyanın bütün uluslarına ve ezilen sınıflarına açıkça göstermiştir. Milletler Cemiyeti (Cemiyet-i Akvam) ve Antantın tüm savaş sonrası siyaseti, bu gerçeği daha açıkça ortaya koyuyor. Bu gerçekler, her yerde, hem ileri ülkelerde porletaryanın, hem sömürge ve bağımlı ülkelerde emekçi yığınların devrimci savaşımını yoğunlaştırıyor; ulusların kapitalizmde de barış ve eşitlik içinde birarada yaşayabileceği şeklindeki küçük-burjuva ulusalcı düşlerin çöküşünü hızlandırıyor.
4) Bu temel önermelerden çıkarılacak sonuç şu: Komünist Enternasyonalin ulusal soruna ve sömürge sorununa ilişkin tüm siyaseti, her şeyden önce bütün ulusların proleterleri ile emekçi yığınların, toprak sahipleri ile burjuvaziyi devirmeyi amaçlayan ortak devrimci bir savaşım için daha yakından birlik kurmalan esasına dayanmalıdır. Kapitalizme karşı zaferi sağlayacak tek şey bu birliktir. O olmaksızın, ulusal boyunduruğa son verilmesi, eşitsizliğin ortadan kaldırılması olanaksızdır.
5) Dünyanın siyasal durumu, proletarya diktatörlüğünü gündeme getirmiştir. Dünyanın siyasal gelişmeleri, zorunlu olarak tek bir noktada, dünya burjuvazisinin Sovyet Rus Cumhuriyetine karşı savaşımında yoğulaşmaktadir. Çünkü bir yandan bütün ülkelerdeki ileri işçilerin sovyetik hareketi, bir yandan da, kurtuluşun, dünya emperyalizmi karşısında sovyet sisteminin zafer kazanmasına bağlı olduğunu acı deneyimlerle ögrenen boyunduruk altındaki uluslar arasında ve sömürgelerde görülen ulusal kurtuluş hareketleri, kaçınılmaz olarak Sovyet Rus Cumhuriyetinin çevresinde toplanıyor.
6) Bu durumda, bugün için artık, salt çeşitli ulusların emekçi halkları arasında daha yakın bir birlik gereğini kabul etmek ve öne sürmekle yetinilemez. Bütün ulusların ve sömürgelerdeki kurtuluş hareketlerinin Sovyet Rusya'yla çok yakın bir ittifaka girmesi olanağını sağlayacak bir [sayfa 333] siyaset izlenmelidir. Bu ittifakın biçimini, her ülke proletaryasının komünist hareketinin gelişme düzeyi, ya da geri ülkeler veya geri ulusal-topluluklardaki işçilerle köylülerin burjuva-demokratik kurtuluş hareketinin gelişme düzeyi kararlaştırmalıdır.
7) Federasyon, çeşitli uluslara mensup emekçi halkın tam birliğinde, bir ara (transitional) biçimdir. Gerek Rus Sovyet Sosyalist Federal Cumhuriyetiyle öteki Sovyet Cumhuriyetleri (geçmişte Macar, Fin ve Letonya, şimdi Azerbaycan ve Ukrayna), gerek daha önce ne devlet, ne de özerk olan ulusal-topluluklar (yani RSSFC içinde 1919'da kurulan özerk Başkır Cumhuriyetiyle 1920'de kurulan özerk Tatar Cumhuriyeti) açısından Rus Sovyet Sosyalist Federal Cumhuriyeti içindeki ilişkiler, federasyonun işlerliğini (feasibility) göstermiştir.
8) Bu bakımdan, Komünist Enternasyonale düşen ödev, sovyet sistemi ve sovyet hareketi temeli üzerinde yükselen bu yeni federasyonları daha geliştirmek, incelemek ve deneyimin sınavından geçirmektir. Her şeyden önce, tüm dünyanın emperyalist devletleriyle —ki askeri açıdan, ölçülemeyecek kadar güçlüdürler— çevrilmiş bulunan Sovyet Cumhuriyetlerinin, yakın bir ittifak içinde olmadıkça yaşayamayacakları; ikincisi Sovyet Cumhuriyetleri arasında yakın bir iktisadi ittifak gerektiği, bu yapılmazsa, emperyalizmin harabettiği üretici güçlerin ihya edilemeyeceği ve emekçi halkın gönencinin güven altına alınamayacağı; üçüncüsü, bütün ulusların proletaryası tarafından ortak bir plana göre düzenlenen, parçalardan oluşmuş bir bütün olarak tek bir dünya ekonomisi yaratma eğilimi olduğu düşünülürse, federasyonun tam birliğe giden yolda bir ara biçim olduğu kabul edilerek, gittikçe daha yakın federal bağlar kurmaya çaba harcanması gereği ortaya çıkar. Bu eğilim [tek dünya ekonomisi eğilimi -ç.] kapitalizmde, kendisini oldukça açıklıkla ortaya koymuştur; sosyalizmde daha da gelişmesi, olgunlaşmasi beklenir.
9) Komünist Enternayonalin devlet içi ilişkiler alanındaki ulusal siyaseti, ulusal eşitliği, burjuva demokratların —hem böyle olduğunu içtenlikle kabul edenlerin hem de İkinci Enternasyonal sosyalistleri gibi kendilerine sosyalist adı takanların— yaptığı gibi, yalınkat, biçimsel, salt bildirisel [sayfa 334] nitelikte ve herhangi bir bağlantı altına girmeksizin tanımakla yetinemez
Bütün propaganda ve uyarmalarında —hem parlamento içinde, hem parlamento dışında— komünist partileri, bütün kapitalist ülkelerde, "demokratik" anayasalarına karşın, ulusların eşitliğine ve ulusal azınlıkların güven altına alınmış haklarına yönelik ihlalleri sürekli olarak gözler önüne sermelidirler.
Bunun yanısıra, önce proleterleri sonra da tüm emekçi nüfusu, burjuvaziye karşı savaşımda birleştirerek, ulusların gerçek eşitliğini güven altına alabilecek tek sistemin sovyet sistemi olduğu sürekli olarak açıklanmalıdır; ikinci olarak da komünist partiler bağımlı ve yoksun uluslardaki (örneğin İrlanda, Amerikalı zenciler, vb.) ve sömürgelerdeki devrimci hareketlere doğrudan doğruya yardım etmelidirler.
Özellikle önem taşıyan bu ikinci koşula uyulmaksızın, hem bağımlı ülkelerle sömürgelerin boyunduruğa karşı savaşımları, hem onların ayrılma haklarının kabulü, İkinci Entemasyonaldeki partilerin ortaya koyduğu üzere, sahte birer işaret levhası olmaktan öteye geçemez.
10) Söze gelince enternasyonalizmin kabul edilmesi, ama eylemde, propaganda, uyandırma girişimlerinde ve pratik çalışmada küçük-burjuva ulusalcılığına ve pasifizme sapılması, yalnızca İkinci Enternasyonal partileri arasında değil, ama bu Enternasyonalden çekilen partiler arasında ve hatta şimdi kendilerine komünist adını veren partilerde bile çok yaygındır. Bu musibete, yani kökleri çok derinlere dalmış olan küçük-burjuva ulusalcı önyargılara karşı savaşımın ivediliği, proletarya diktatörlüğü ulusal bir diktatörlükten (yani bir ülkede varolan ve dünya siyasetini kararlaştırabilme gücünden yoksun bulunan bir diktatörlükten) enternasyonal bir diktatörlüğe (yani hiç değilse birkaç ileri ülkeyi içine alan ve bir bütün olarak dünya siyaseti üzerinde belirleyişi bir etkisi olan diktatörlüğe) dönüştürme zorunluluğunun artışıyla birlikte daha da önem kazanmaktadır. Küçük-burjuva ulusalcılığı, ulusların eşitliğini tanımayı enternasyonalizm için yeterli saymaktadır, bundan ötesine gerek görmemektedir. Bu tanımanın salt sözde tanıma oluşu bir yana, küçük-burjuva ulusalcılığı ulusal öz-çıkarı olduğu gibi korur. Buna karşılık proleter enternasyonalizmi, her şeyden önce, [sayfa 335] herhangi bir ülkedeki proleter savaşımın çıkarlarının, dünya ölçüsündeki savaşımın çıkarlarına bağımlı olmasını, ikinci olarak da burjuvazi üzerinde zafer sağlayan bir ulusun, uluslararası sermayeyi devirmek için daha büyük ulusal özveriler yapabilmesini ve yapmaya istekli olmasını gerektirir.
Bu nedenle, zaten tam anlamıyla kapitalist olan ve gerçekten proletaryanın öncüsü olarak çalışan işçi partilerine sahip bulunan ülkelerde, enternasyonalizm siyasetinin ve kavramının oportünistçe ve küçük-burjuva pasifizmi amacıyla çarpıtılmasına karşı savaşım, önde gelen büyük bir ödevdir.
11) Feodal ya da ataerkil ve ataerkil-köylü ilişkilerinin egemen olduğu daha geri devletlerle uluslara gelince, şu noktaların gözönünde tutulması özellikle önemlidir:
Birincisi, bütün komünist partiler, bu ülkelerdeki burjuva-demokrat kurtuluş hareketlerine yardım etmelidirler; en etkin biçimde yardım etme görevi, herkesten önce, geri ulusun, sömürge olarak ya da mali açıdan bağımlı bulunduğu ülkenin işçilerine düşer.
İkincisi, geri ülkelerde din adamları, etkin öteki gerici unsurlar ve ortaçağ unsurlarıyla savaşım gereğidir.
Üçüncüsü, Avrupa ve Amerika emperyalizmine karşı kurtuluş hareketini, hanların, toprak sahiplerinin, mollaların, vb. gücünü artırma çabasıyla birleştirmeye çalişan panislamcılıkla savaş gereğidir. (* Lenin bu yazının provasında 2 ve 3. maddeleri bir bağlama çizgisiyle birleştirmiş, yanına "2 ve 3 birleştirilecek" diye yazmıştır. -Ed.)
Dördüncüsü, geri ülkelerde toprak sahiplerine, büyük toprak mülkiyetine ve feodalizmin bütün kalıntı ve belirtilerine karşı köylü hareketine özel bir destek gösterme ve Doğudaki, sömürgelerdeki ve genellikle geri ülkelerdeki devrimci köylü hareketiyle Batı-Avrupa komünist proletarya hareketi arasında olabildiği ölçüde yakın ilişki kurarak, köylü hareketine devrimci bir nitelik kazandırma gereğidir. Kapitalist-öncesi ilişkilerin egemen olduğu ülkelerde, "emekçi halkın sovyetini" vb. kurarak, sovyet sisteminin temel ilkelerini uygulamak için her çabayı göstermek özellikle önemlidir.
Beşincisi, geri ülkelerde burjuva-demokratik kurtuluş eğilimlerine komünist bir görünüş verme çabalarına karşı [sayfa 336] kesinlikle savaş gereğidir. Komünist Enternasyonal, sömürgelerle geri ülkelerdeki ulusal burjuva-demokratik hareketleri bir koşulla desteklemelidir. O koşul şudur: bu ülkelerde komünistliği yalnızca sözde kalmayacak olan gelecekteki proleter partilerin öğeleri birlikte ortaya çıkarılacak ve kendi özel amaçlarını, yani kendi ulusları içindeki burjuva-demokratik hareketlerle savaşım amaçlarını anlayacak biçimde yetiştirilmiş olacaktır. Komünist Enternasyonal, sömürge ve geri ülkelerdeki burjuva demokrasisiyle geçici bir ittifaka girmeli, ancak onlarla kaynaşmamalı, henüz ilk adımlarını atıyor olsa bile proleter hareketin bağımsızlığını kesinlikle yeğ tutmalıdır.
Altıncısı, siyasal yönden bağımsız devletler görünümü altında, iktisadi, mali ve askeri yönden tamamen kendilerine bağlı devletler kuran emperyalist devletlerin sistematik olarak kullandıkları bu aldatmaca, bütün ülkelerin, özellikle geri ülkelerin geniş emekçi yığınları arasında sürekli olarak anlatılmalı, bu aldatmacanın ipliği pazara dökülmelidir. Bugünkü uluslararasi koşullar altında, bağımlı ve zayıf ülkeler için, sovyet cumhuriyetleriyle birlikten başka kurtuluş yoktur.
12) Zayıf ve sömürge ulusların emperyalist devletler tarafindan yüzyıllardır boyunduruk altında tutulması, ezilen ülkelerdeki emekçi yığınların, ezen uluslara karşı yalnızca düşmanlıkla dolup taşmasına yolaçmakla kalmamış, üstelik genel olarak ezen uluslara ve hatta onların proletaryasına karşı bile güvensizlik duymalarına yolaçmıştır. Batı proletaryası önderlerinin çoğunun 1914-19 yılları arasında sosyalizme alçakça ihanet etmesi, hiç kuşkusuz, yerden göğe haklı olan bu güvensizliği artırmıştır. O yıllarda "ülkenin savunulması" gerekçesi, [bu sosyalist önderlerce -ç.1 "kendi" burjuvazilerinin, sömürgeleri boyunduruk altına alma ve bağımlı ülkeleri soyup soğana çevirme "hakkı"nın savunulrnasını gözlerden gizlernek için, sosyal-şovenist bir perde olarak kullanılmıştı. Öte yandan bir ülke ne kadar geri olursa, küçük-ölçekli tanmsal üretimin, ataerkilliğin ve dışa kapalılığın (isolation) etkisi o kadar güçlüdür. Bu da ister-istemez, küçük-burjuva önyargılarını, yani ulusal bencilliği ve ulusal dargörüşlülüğü özellikle güçlendirir. Bu önyargılar, ancak ileri ülkelerde kapitalizm ve emperyalizm ortadan kalktıktan [sayfa 337] ve geri ülkelerin iktisadi yaşamının tüm temeli, esaslı biçimde değiştikten sonra yok olabileceğine göre, bu önyargıların giderilmesi, ister-istemez çok yavaş olacaktır. Bu nedenledir ki, uzun süre boyunduruk altında kalmış ülkelerde ve halklar arasında yaşayıp giden ulusal duygulara özel bir dikkat göstermek ve ihtiyatlı davranmak, bütün ülkelerin sınıf bilincine sahip komünist proletaryasının görevidir. Aynca bu güvensizliğin ve önyargıların üstesinden çabucak gelebilmek için, bazı ödünler verilmesi de aynı biçimde gereklidir. Tüm dünyada bütün ülkeler ve ulusların proletaryası ve onun ardından da emekçi halk yığınları, gönüllü olarak birlik ve ittifak için çalışmadıkça, kapitalizme karşı tam zafer elde edilemez. [sayfa 338]
Haziran-Temmuz 1920'de yazıldı.
Kommunistiçeski Internatsional
n° ll'de, 14 Temmuz 1920'de
yayınlandı.
Collected Works
vol, 31, s. 144-151
(Türkçe çevirisi,
Yurdakul Fincancı tarafından yapılmış ve
"Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluş Savaşları" içinde [s: 331-338] yayınlanmıştır.
Sol Yayınları, İkinci Baskı, Ekim 1993
-Birinci Baskı, Ağustos 1979)