BİRİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ
BURADA sunulan çalışmada, yazar, Rus kapitalizmi için bir içpazarın nasıl oluşmakta olduğu sorununu inceleme amacına yönelmiştir. Bildiğimiz gibi bu sorun, çok önceden, (başta Bay V. V. ve N. -on[2] olmak üzere), narodnik görüşlerin esas savunucuları tarafından ortaya atılmıştır, bu görüşleri eleştirmek ise, bize düşen bir görev olacaktır. Bu eleştiride, muhaliflerimizin görüşlerindeki hataları ve yanlış anlamaları incelemekle yetinmemizin mümkün olmadığını düşündük, ortaya atılan soruyu yanıtlarken, bize öyle geldi ki, bir içpazarın oluşumunu ve büyümesini gösteren gerçekleri kanıt olarak ileri sürmek yeterli olmayacaktır, çünkü, bu tip gerçeklerin gelişigüzel seçildiği ve tersini gösteren gerçeklerin ihmal edildiği yolunda itirazlar olabilir. Rusya'da kapitalizmin bütün gelişme sürecini incelemek, onu tümü ile tanımlamaya çalışmak, bize zorunlu göründü. Söylemeye bile gerek yok ki, böylesine geniş bir görev, eğer bazı sınırlamalar getirilmeseydi, bir tek kişinin gücünün ötesinde olurdu. [sayfa 17] İlkönce, başlığın kendisinden de anlaşılacağı gibi, Rusya'da kapitalizmin gelişmesi sorununu, yalnızca içpazar açısından ele alıyor ve dışpazar sorununu ve dış ticaretle ilgili verileri bir yana bırakıyoruz. İkincisi, salt Reform-sonrası dönemle yetiniyoruz. Üçüncüsü, esas olarak ve hemen hemen tamamen, içteki, salt Rus eyaletlere ilişkin verileri ele alıyoruz. Dördüncüsü, sürecin yalnızca iktisadi yönüyle yetiniyoruz. Ama gene de, belirtilen bütün sınırlamalara rağmen, geri kalan konu, son derece geniş bir konudur. Yazar, böylesine geniş bir konu ile uğraşmanın zorluklarına, hatta tehlikesine, gözlerini hiç de kapamış değil, ama ona öyle geliyor ki, Rus kapitalizminin içpazar sorununu aydınlatmak için, toplumsal ekonominin bütün alanlarında yer alan sürecin çeşitli yönleri arasındaki ilişkiyi ve karşılıklı bağları göstermek kesinlikle gereklidir. Bu yüzden, daha ayrıntılı bir çalışmayı, daha derin araştırmalara bırakarak, sürecin ana niteliklerinin incelenmesi ile yetineceğiz.
Çalışmamızın planı şöyledir: Birinci Bölümde, mümkün olduğu kadar kısa bir biçimde, soyut ekonomi politiğin kapitalizm için içpazar konusu üzerindeki temel teorik önermelerini inceleyeceğiz. Bu, çalışmanın geri kalanına, gerçeklere ilişkin kısmına bir çeşit giriş görevi yapacak ve daha ilerdeki açıklamalarımızda bizi, tekrar tekrar teoriye başvurmak gereğinden kurtaracaktır. Bundan sonraki üç bölümde, Reform-sonrası Rusya'da, tarımın kapitalist evrimini tanımlamaya çalışacağız, şöyle ki, İkinci Bölümde, köylülüğün farklılaşması ile ilgili Zemstvo istatistik verilerini; Üçüncü Bölümde, toprakbeyliği iktisadındaki geçiş dönemine ve bu iktisattaki angarya sisteminin yerini kapitalist sistemin alışına ait verileri; Dördüncü Bölümde de, ticari ve kapitalist tarımdaki oluşumun, ilerlerken aldığı biçimlerle ilgili verileri inceleyeceğiz. Ondan sonraki üç bölüm, kapitalizmin sanayimizdeki gelişme aşamalarına ve biçimlerine ayrılacaktır; Beşinci Bölümde, kapitalizmin, sanayideki, yani küçük köylü (elsanatı olarak bilinen) sanayiindeki ilk aşamalarını; Altıncı Bölümde, kapitalist manüfaktür ve kapitalist ev sanayii ile ilgili verileri ve Yedinci bölümde geniş-çaplı makineli sanayiin gelişimi ile ilgili verileri inceleyeceğiz. Son bölümde (sekiz), tanımlanmış olan sürecin çeşitli yönleri arasındaki bağıntıyı belirtmeye ve bu sürecin genel bir görünümünü vermeye çalışacağız. [sayfa 18]
Not. [3] Çok yazık ki, bu çalışmada, K. Kautsky'nin,
Die Agrafrage (Stuttgart, Dietz; 1899; 1. Kesim. "Die Entwicklung der Landwirtschaft in der kapitalistischen Geselschaft"
[1*])
[2*] adlı kitabındaki, "kapitalist toplumda tarımın gelişmesi"ne ilişkin mükemmel tahlilden yararlanamadık.
(Mevcut çalışmanın büyük bir kısmı dizildikten sonra elimize geçen) bu kitap,
Kapital'in Üçüncü Cildinden sonra, son zamanların iktisadi yazınına yapılan en dikkate değer katkıdır. Kautsky, tarımın kapitalist evrimindeki "temel eğilimleri" araştırmaktadır; amacı, modern tarımdaki çeşitli olguları, "genel bir sürecin özel belirtileri olarak" incelemektir (Vorrede,
[3*] VI). Rusya'nın gerek iktisadi, gerek iktisat-dışı alanlarda pek büyük özelliklere sahip olmasına karşın, bu genel sürecin Batı Avrupa'daki ve Rusya'daki temel özelliklerinin ne dereceye kadar özdeş olduğu kaydedilmeye değer bir noktadır. Örneğin, ilerleyen işbölümü ve makine kullanılması, genel olarak modern kapitalist tarıma özgürdür, (Kautsky, IV, b, c), bu, Reform-sonrası Rusya'da da farkedilen bir olgudur (ilerde bkz: Üçüncü Bölüm, VII ve VIII; Dördüncü Bölüm, özellikle IX). "Köylülüğün proleterleştirilmesi" süreci, (Kautsky'nin kitabında VIII. Bölümün başlığı) ücretli emeğin küçük köylüler arasında, her biçimde yayılmasıyla her yerde ortaya çıkmaktadır. (Kautsky, VIII, b); biz, bunun paralelini, Rusya'da, verilmiş toprağa sahip, büyük bir ücretli işçiler sınıfının oluşmasında görüyoruz (ilerde bkz: İkinci Bölüm). Her kapitalist toplumda, bir küçük köylülüğün varlığı, tarımda, küçük üretimin teknik üstünlüğü yüzünden değil, küçük köylülerin, ihtiyaç düzeylerini, ücretli işçilerinkinin altına düşürmeleri yüzünden ve enerjilerini ücretli işçilerden çok daha fazla zorlamalarındandır (Kautsky, VI, b; Kautsky, tekrar tekrar, "ücretli tarım işçisi küçük köylüden daha iyi bir durumdadır" diyor: s. 110, 317, 320); aynı şey, Rusya'da da gözlenilenebilir (ilerde bkz: İkinci Bölüm, XI, C
[4]). Bu nedenle, Rusça deyimi kullanırsak, "tarımsal dışarı işler" ya da Almanların deyimiyle "göçmen köylülerin tarımsal ücretli emeğini", (Kautsky, s. 192. İlerde, karş: Üçüncü Bölüm, X) ; ya da işçilerin ve köylülerin, köylerden kentlere ve fabrikalara göçü gibi bir olguyu (Kautsky, IX, e; özellikle s. 343; ve daha birçok yerde ilerde karş: Sekizinci Bölüm, II); geniş-çaplı kapitalist sanayiin, kırsal bölgelere yerleşmesini (Kautsky, s. 187. İlerde Karş: Yedinci Bölüm, VIII) değerlendirmekte, Batı Avrupa ve Rus marksistlerinin birleşmeleri doğaldır. Tarımsal kapitalizmin
[sayfa 19] tarihi önemini aynı biçimde değerlendirdiğimizi, (Kautsky, birçok yerde, özellikle, s. 289, 292, 298. İlerde karş. Dördüncü Bölüm, IX), kapitalizmöncesi ilişkilere kıyasla, tarımdaki kapitalist ilişkilerin
ilerici niteliğini aynı biçimde kabul ettiğimizi, [Kautsky, s 382
"Des Gesindes'in (kişi olarak bağımlı çiftlik emekçilerinin, hizmetkarların) ve
Der Instleute'ın ("çiftlik emekçisi ile kiracı ekicinin arasında bir ara kategori": emek-hizmeti ile ödeme yaparak, toprak kiralayan köylü), çalışma saatleri dışında özgür insanlar olan gündelikçi emekçiler tarafından saf dışı edilmesi büyük bir toplumsal
ilerleme olacaktır." İlerde karş. Dördüncü Bölüm, IX, 4] Kautsky şunları kesinlikle açıklıyor köy topluluğunun ortak olarak yürütülen geniş-çaplı modern tarımı benimsemesi "sözkonusu değildir" (s 338): köy topluluğunun sağlamlaştırılmasını ve geliştirilmesini talep eden Batı Avrupalı tarımcılar, asla sosyalist değil, işçileri, küçük toprak parçalarıyla bağımlı kılmak isteyen büyük toprak sahiplerinin çıkarlarını temsil eden insanlardır (s. 334); bütün Avrupa ülkelerinde, toprak sahiplerinin çıkarlarını temsil edenler, tarım işçilerine toprak vererek onları bağımlı kılmak isterler ve daha şimdiden, buna uygun tedbirlere yasal etkinlik kazandırmaya çalışmaktadırlar (s 182); elsanatı sanayiini
(Hausindustrie) -kapitalist sömürünün bu en kötü biçimini- getirerek, küçük köylülüğe yardım etme yolundaki çabalarla, "en kararlı biçimde savaşılmalıdır" (s 181). Naradnizm sözcülerinin, Batı Avrupa ve Rus marksistlerini kesin alarak birbirinden ayırma hususunda giriştikleri son çabalar karşısında, (bkz Bay V. Voronisav'un, 17 Şubat 1899'da Rus Sanayi ve Ticaretini Yükseltme Derneğinde yaptığı konuşma,
Novoye Vremya ["Yeni Zamanlar"], n° 8255, 19 Şubat 1899)
[5] Batı Avrupa ve Rus marksistlerinin kesin bir görüş birliği içinde olduğunu belirtmeyi gerekli görüyoruz.
[sayfa 20]
İKİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ[6]
BU kitap, Rus devriminden önceki dönemde, 1895-1896'da büyük grevlerin patlak vermesinden sonra gelen hafif durgunluk sırasında yazılmıştır. O zamanlar, işçi sınıfı, kendi içine kapanmış gibiydi, genişliğine ve derinliğine yayılıyor ve 1901 gösteri hareketinin başlamasına ortam hazırlıyordu.
Bu yapıtta, iktisadi bir araştırmaya ve istatistiklerin eleştirel çözümlemesine dayanarak sunulan, Rusya'nın toplumsal ve iktisadi düzeninin ve dolayısıyla sınıf yapısının tahlili, bugün, devrimin ilerlemesi içinde, bütün sınıfların, açık siyasi faaliyeti ile doğrulanmıştır. Proletaryanın önder rolü, tamamen ortaya çıkmıştır. Ayrıca, tarih süreci içinde, proletaryanın gücünün, onun toplam nüfus içindeki payından sınırsız ölçüde daha büyük olduğu da ortaya çıkmıştır. Bunun ve diğer olgunun iktisadi temeli, önünüzdeki çalışmada sergilenmiştir.
Ayrıca, devrim, şimdi, köylülüğün ikili durumunu ve ikili rolünü
[sayfa 21] gitgide daha çok ortaya koymaktadır. Bir yandan, angarya iktisadının bir sürü kalıntısı ve serfliğin her çeşit kalıntısı ile birlikte, yoksul köylünün görülmemiş bir biçimde yoksullaşması, devrimci köylü hareketinin derin kaynaklarını, bir yığın olarak köylülüğün devrimci niteliğinin derin köklerini tümüyle açıklıyor. Öte yandan da, mevcut çeşitli siyasi partilerin ve sayısız ideolojik-siyasi eğilimlerin niteliği, devrimin ilerleyişi sırasında bu yığının, özünde mevcut olan çelişkili sınıf yapısını, küçük-burjuva niteliğini, onun içindeki mülk sahipliği ve proleterlik eğilimleri arasındaki uzlaşmaz karşıtlığı ortaya koyuyor. Yoksullaşmış küçük mülk sahibinin, karşı-devrimci burjuvazi ile devrimci proletarya arasında bocalaması, her kapitalist toplumda görülen önemsiz bir küçük üreticiler azınlığı zenginleşir, "yolunu bulur", burjuvalaşırken, büyük çoğunluğun ya tamamen mahvolması, ücretli işçiler veya dilenciler haline gelmesi, ya da ebediyen, adeta, bir proleter yaşantısıyla geçinmesi olgusu kadar kaçınılmazdır. Köylülük arasındaki bu her iki eğilimin iktisadi temeli, önünüzdeki çalışmada gösterilmiştir.
Bu iktisadi temelle, Rusya'da devrim, kuşkusuz, kaçınılmaz olarak bir burjuva devrimi olacaktır. Bu marksist önerme, hiç bir şekilde çürütülemez. Bu, asla unutulmamalı. Her zaman, Rus devriminin bütün iktisadi ve siyasi sorunlarına uygulanmalıdır.
Ama, bu önermeyi uygulamasını bilmek gerek. Farkı sınıfların durumlarının ve çıkarlarının somut bir tahlili, şu ya da bu soruna uygulanan bu gerçeğin kesin anlamını tanımlamak için bir araç olmalıdır. Plehanov'un başı çektiği, sağ-kanat sosyal-demokratları arasında pek sık raslanan karşıt düşünme biçimi, yani somut sorunlara verilecek cevabı, devrimimizin temel niteliği hakkındaki genel gerçeğin basit mantıki gelişmesinde aramak çabası, marksizmin bayağılaştırılmasıdır ve diyalektik materyalizmle açıktan açığa alay etmektir. Bu devrimin, niteliği hakkındaki genel gerçekten, örneğin, devrimde "burjuvazinin önder rolü"nü ya da sosyalistlerin liberalleri desteklemesi gerektiğini çıkaran insanlar için, Marx, pek muhtemelen, bir keresinde, Heine'den aktardığı sözleri, gene tekrarlardı. "Canavar dişleri ektim, pireler biçtim."
[7].
Rus devrimi, mevcut iktisadi temeliyle, gelişiminde ve sonucunda nesnel olarak iki anaçizgi izleyebilir.
Ya eski toprakbeyliği iktisadı, binlerce bağla serfliğe bağlanmış haliyle muhafaza edilir ve bu, yavaş yavaş salt kapitalist, "junker" iktisadı haline dönüşür. Emek-hizmetinden kapitalizme nihai geçişin temeli, feodal toprakbeyliği iktisadının iç başkalaşımıdır. Devletin tarım sisteminin tümü kapitalist hale gelir ve uzun bir
[sayfa 22] süre için feodal özelliklerini korur. Ya da eski toprakbeyliği iktisadı, serfliğin bütün kalıntılarını ve her şeyden önce büyük toprak sahipliğini yok eden devrimle yıkılır. Emek-hizmetinden kapitalizme nihai geçişin temeli, toprak beylerinin malikanelerine köylülük yararına el konulmasının sonunda müthiş bir hız kazanmış olan küçük köylü çiftçiliğinin özgür gelişimidir. Tarım sisteminin tümü kapitalist hale gelir, çünkü, serfliğin izleri ne kadar eksiksiz yok edilirse, köylülüğün farklılaşması o kadar hızlı ilerler. Bir başka deyişle: ya - esas olarak, toprak mülkiyetinin ve eski "üstyapının", baş dayanaklarının muhafaza edilmesi; dolayısıyla, libera1-monarşist burjuvazinin ve toprak beyinin egemen rol oynaması, hali-vakti yerinde köylülüğün hızla onların yanına geçmesi, geniş-çapta mülksüzleştirilmekle kalmayıp, buna ek olarak, kadetlerce
[8] önerilen şu ya da bu türde, toprak-tazminatı ile köleleştirilmiş, ve irticaın egemenliği ile ezilmiş ve körletilmiş köylü yığınlarının çökmesi; böyle bir burjuva devriminin yürütücüleri, Ekimcilere
[9] yakın tipteki politikacılar olacaktır. Ya da - toprakbeyliğinin ve buna tekabül eden eski "üstyapının" bütün ana dayanaklarının yıkılması; istikrarsız ya da karşı-devrimci burjuvazinin etkisiz hale getirilmesiyle proletaryanın ve köylü yığınlarının egemen rol oynaması; işçi ve köylü yığınlar için meta üretimi altında düşünülebilecek en iyi koşullarda, üretici güçlerin kapitalist bir temel üzerinde en hızlı ve en özgür gelişimi; dolayısıyla, ilerde işçi sınıfının sosyalist yeniden örgütlenmeyi, bu gerçek ve temel görevini başarması için en elverişli koşulların yaratılması. Kuşkusuz şu ya da bu tip kapitalist evrimin unsurlarının, sonsuz çeşitte birleşmeleri mümkündür ve ancak iflah olmaz bilgiçler, yalnızca, Marx'ın farklı bir dönem hakkındaki şu ya da bu görüşünü aktararak ortaya çıkan özel ve karmaşık sorunları çözmeye kalkışabilirler.
Burada okura sunulan deneme, Rusya'nın devrim-öncesi iktisadının bir çözümlemesini vermektedir. Devrimci bir dönemde, bir ülkedeki yaşam, öyle bir hızla ve coşkuyla ilerler ki, siyasi mücadelenin ateşi içinde, iktisadi evrimin temel sonuçlarını tanımlamak olanaksızlaşır. Bir yanda Bay Stolıpinler,
[10] öte yanda da liberaller (hem de yalnız kadetler
à la Struve değil, genel olarak tüm kadetler) devrimi, birinci modele göre başarmak için, düzenle, inatla ve tutarlı bir biçimde çalışıyorlar. Son zamanlarda tanık olduğumuz, 3 Haziran 1907 darbesi,
[11] Rus halkının sözde temsili organında toprak beylerinin tam egemenliğini sağlamaya uğraşan karşı-devrim için bir zafer demektir. Ama bu "zafer" ne ölçüde kalıcı bir zaferdir, bu başka bir sorun; devrimin ikinci tipte sonuçlanması
[sayfa 23] uğruna mücadele devam ediyor. Yalnızca proletarya değil, köylülüğün geniş yığınları da, azçok azimle, azçok tutarlı bir biçimde ve azçok bilinçli olarak bu sonuç için çalışıyorlar. Karşı-devrim, doğrudan yığın mücadelesini, açık şiddetle bastırmak için ne kadar çalışırsa çalışsın, kadetler, alçakça ve ikiyüzlü karşı-devrimci fikirleriyle onu boğmak için ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, bu mücadele, her şeye karşın, kah burada, kah orada patlak vermekte ve yüksek küçük-burjuva politikacı çevrelerinin, kesinlikle, (özellikle "halkçı sosyalistler" ve trudovikler
[12]) kadetlerin ihanet havasına, molçalinizm
[13] ve ılımlı ve merasim düşkünü darkafalıların ve bürokratların kendini beğenmişlik özelliklerine bulaşmış olmalarına karşın, "emek" siyasetine ve narodnik partilere de damgasını vurmaktadır.
Bu mücadele nasıl sonuçlanacak, Rus devriminin ilk hücumunun nihai sonucu ne olacak - şimdiden bunu söylemek olanaksızdır. Bu yüzden, bu denemeyi baştan sona yeniden gözden geçirmenin henüz zamanı gelmemiştir,
[4*] (üstelik, işçi sınıfı hareketine katılan bir kimsenin acil parti görevleri, ona hiç boş zaman bırakmıyor). İkinci baskı, devrim-öncesi Rus iktisadının tanımlanmasının sınırlarını aşamıyor. Yazar, metni tekrar gözden geçirmek ve düzeltmek ve en son istatistiki malzemelerden alınan
en hayati eklemeleri yapmakla yetinmek zorunda kalmıştır. Bunlar, son at-sayımlarına ilişkin veriler, hasat istatistikleri, 1897 Rusya nüfus sayımının sonuçları, fabrika istatistiklerinden alınan
yeni verilerdir vb..
[sayfa 24]
Temmuz 1907 YAZAR
BİRİNCİ BOLÜM
NARODNİK İKTİSATÇILARIN TEORİK
HATALARI[14]
PAZAR, gelişimi sırasında kapitalist ekonomiye dönüşen meta ekonomisine ait bir kategoridir ve ancak kapitalist ekonomi altında tam egemenlik ve evrensel geçerlilik kazanır. Bu yüzden, içpazara ilişkin temel teorik önermeleri incelemek için, basit meta ekonomisinden başlamalı ve onun tedricen kapitalist ekonomiye dönüşümünü izlemeliyiz.
I. TOPLUMSAL İŞBÔLÜMÜ
Meta ekonomisinin temeli, toplumsal işbölümüdür. İmalat sanayii, hammadde sanayiinden ayrılır, bunların herbiri meta olarak belirli ürünler üreten ve bunları başkalarının ürünleriyle değişen türlere ve alttürlere bölünürler. Böylece, meta ekonomisinin gelişimi, ayrı ve bağımsız sanayi dallarının sayısında bir artışa yol açar; bu gelişme, yalnızca her ayrı ürünün değil, hatta bir ürünün her bir ayrı parçasının yapımını - yalnızca bir ürünün yapımını değil,
[sayfa 25] hatta ürünü tüketime hazırlamadaki ayrı işlemleri bile, özel bir sanayi dalına dönüştürme eğilimini taşır. Doğal ekonomi altında, toplum, türdeş bir iktisadi birimler yığınından (ataerkil köylü ailelerinden, ilkel köy topluluklarından, feodal malikanelerden) oluşuyordu ve bu birimlerden herbiri, çeşitli türde hammaddelerin elde edilmesinden, bunların tüketim için en son hazırlığına kadar, bütün iktisadi faaliyet biçimleriyle uğraşıyordu. Meta ekonomisinde ise, türdeş olmayan iktisadi birimler doğar, ayrı iktisat dallarının sayısı artar, ve tek ve aynı iktisadi görevi gören iktisadi birimlerin sayısı azalır. Kapitalizm için bir içpazar yaratılması sürecinde baş etmen olan şey, toplumsal işbölümündeki işte bu ilerleyen gelişmedir. "... Temelin, meta üretimi ve onun mutlak biçimi olan kapitalist üretim olduğu her yerde" diyor Marks, "... ancak diğer metalar onlar için bir eşdeğer oluşturdukları sürece, yani, diğer ürünler, onların karşısında metalar ve değerler olarak çıktıkları sürece; böylece de, üreticilerin kendileri için acil geçim araçları olarak değil de, metalar olarak, yalnızca, değişim-değerlerine (paraya) dönüştürülmeleriyle, yabancılaşmalarıyla kullanım-değerleri haline gelen ürünler olarak üretildikleri sürece ürünler, metadırlar, ya da gerçekleştirilecek, paraya çevrilecek bir değişim-değerine sahip kullanım-değerleridir.
Bu metaların pazarı, toplumsal işbölümü aracılığıyla gelişir, üretken emeklerin birbirinden ayrılması,
onlara karşılıklı olarak birbirleri için pazar hizmeti gördürerek bunların herbirinin ürününü, karşılıklı olarak meta haline, birbiri için eşdeğerler haline dönüştürür."
(Das Kapital, III, 2, 177-178; Rusça çeviri, 526.
[15] Tersi belirtilmedikçe, bütün aktarmalarda italikler, tarafımızdan dizdirilmiştir, burada da öyle.)
Söylemeye gerek yok ki, yukarda değinilen, imalat sanayiinin, hammaddeler sanayiinden, imalatın tarımdan ayrılması, tarımın kendisini de, bir sanayie, ekonominin meta-üreten bir dalına dönüştürür. Durmadan artan sayıda sanayi dalı yaratarak, ürün imalatındaki çeşitli farklılıkları birbirinden ayıran uzmanlaşma süreci, tarımda da kendini göstererek, özel tarımsal bölgeler (ve çiftlik sistemleri)
1 yaratır ve yalnızca tarım ve sanayi ürünleri arasında
[sayfa 26] değil, çeşitli tarım ürünleri arasında da değişime yol açar.
Ticari (ve kapitalist) tarımdaki bu uzmanlaşma, bütün kapitalist ülkelerde uluslararası işbölümüyle kendini gösterir, aşağıda ayrıntısıyla göstereceğimiz üzere, bu durum Reform-sonrası Rusya için de geçerlidir.
Demek ki, toplumsal işbölümü, meta ekonomisinin ve kapitalist ekonominin bütün gelişme sürecinin temelidir. Bu yüzden, bu sürecin, yapay tedbirlerin bir sonucu olduğunu, "izlenen yoldan bir sapmadan" vb. doğduğunu ilan eden narodnik teorisyenlerimizin, Rusya'daki toplumsal işbölümü gerçeğini gizlemeye ya da önemini küçültmeye çalışmış olmaları, çok doğaldır. Bay. V. V., "Rusya'da Tarımsal ve Sınai İşbölümü" adlı makalesinde (
Vestnik Yevropi ["Avrupalı Haberci"], 1884, n° 7), "Rusya'da toplumsal işbölümü ilkesinin hüküm sürdüğünü" "yadsımış" (s. 347), ve bu ülkede, toplumsal işbölümünün, "halkın yaşamının derinliklerinden fışkırmadığını, onun içine dışardan girmeye çabaladığını" ilan etmişti (s. 338). Bay N. -on,
Denemeler'inde, satışa sunulan tahıl miktarındaki artış hakkında şunları ileri sürüyordu: "Bu olgu, üretilen tahılın, ülke çapında daha eşit dağıtıldığı, Arhangelskli balıkçının, şimdi, Samara tahılı tükettiği, ve Samaralı çiftçinin akşam yemeğine Arhangelsk balığı eklediği anlamına gelebilir.
Oysa, gerçekte, hiç de böyle bir şey olmamaktadır (Reform-Sonrası Toplumsal Ekonomimiz Üzerine Denemeler, St. Petersburg 1893, s. 37). Burada Rusya'da hiç toplumsal işbölümü olmadığı şeklindeki kesin iddia, hiç bir veriye dayanılmadan ve genellikle bilinen gerçeklerin tersine, pervasızca öne sürülüyor! Rusya'daki kapitalizmin yapay niteliğine ilişkin narodnik teori, ancak, bütün meta ekonomisinin esas temeli olan şeyi, yani toplumsal işbölümünü yadsıyarak, ya da onu "yapay" ilan ederek kurulabilirdi.
II. SINAİ NÜFUSUN, TARIMSAL NÜFUS
ALEYHİNE BÜYÜMESİ
Meta ekonomisinden önceki dönemde, imalatın hammaddeler sanayii ile birleşmiş olması ve hammaddeler sanayiinin başında tarımın gelmesi gerçeğinden dolayı, meta ekonomisinin gelişmesi, sanayi dallarının birbiri ardısıra tarımdan ayrılması biçimini alır. Meta ekonomisinin çok gelişmediği (ya da hiç gelişmediği) bir ülkenin nüfusu, hemen hemen tamamen tarımsaldır. Ancak bu, nüfusun yalnızca tarımla uğraştığı şeklinde anlaşılmamalıdır: bu, sadece,
[sayfa 27] tarımla uğraşan nüfusun, aynı zamanda, tarım ürünlerini de işlediği, ve değişimin ve işbölümünün hemen hemen hiç olmadığı anlamına gelir. Dolayısıyla, meta ekonomisinin gelişmesi,
eo ipso, nüfusun gitgide büyüyen bir bölümünün tarımdan ayrılması, yani sınai nüfusun tarımsal nüfus aleyhine büyümesi anlamına gelir.
"Tarım-dışı nüfusa kıyasla, tarımsal nüfusun sürekli olarak azalması, kapitalist üretimin yapısından gelir, çünkü, sanayide (dar anlamıyla) değişmeyen sermayenin değişen sermaye aleyhine artması, değişen sermayedeki bu nispi azalışa rağmen, mutlak bir artışla beraber gider; öte yandan, tarımda, belirli bir toprak parçasından yararlanmak için gerekli olan değişen sermaye, mutlak olarak azalır; ancak, yeni toprağın ekime açılması ölçüsünde mutlak olarak artabilir, ama bu da, gene önkoşul olarak tarım-dışı nüfusta daha da büyük bir büyümeyi gerektirir." (
Das Kapital, III, 2, 177. Rusça çeviri, s. 526.)
[16] O halde, ticari ve sınai nüfusta tarımsal nüfus aleyhine bir artış olmaksızın kapitalizm düşünülemez ve herkes de bilir ki, bu olgu, en açık bir biçimde, bütün kapitalist ülkelerde ortaya çıkmaktadır. Bu durumun, içpazar açısından taşıdığı önemin çok büyük olduğunu tanıtlamaya bile gerek yok, çünkü içpazar, hem sanayiin evrimine, hem de tarımın evrimine ayrılmaz bir biçimde bağlıdır; sınai merkezlerin kurulması, bunların sayıca artışı; ve nüfusu kendilerine çekmeleri, bütün kırsal sistem üzerinde çok derin bir etki yapmak ve ticari ve kapitalist tarımda bir büyümeye yol açmak zorundadır. Narodnik iktisadın savunucularının, hem salt teorik tartışmalarında, hem de Rusya'da kapitalizm hakkındaki tartışmalarında, bu yasayı tamamen görmezlikten gelmeleri, daha da dikkate değer (bu yasanın Rusya'daki özel belirtilerine. daha ilerde, Sekizinci Bölümde uzun uzadıya değineceğiz). Bay V. V. ve N. -on'un kapitalizm için içpazara ilişkin teorileri, sadece önemsiz bir şeyi ihmal ediyor - nüfusun tarımdan sanayie akması ve bu gerçeğin tarım üzerindeki etkisi.
2
III. KÜÇÜK ÜRETİCİLERİN YIKIMI
Buraya kadar basit meta üretimi ile uğraştık. Şimdi, kapitalist üretime geçiyoruz, yani basit meta üreticileri yerine, bir yanda
[sayfa 28] üretim araçları sahiplerinin, öte yanda da ücretli işçinin, işgücün satan kişinin bulunduğunu varsayıyoruz. Küçük üreticinin ücretli işçi haline gelmesi, üretim araçlarını -toprak, aletler, atölyeler vb.- yitirdiğini, yani, "yoksullaştığını", "yıkıldığını" varsayar. Bu yıkımın, "nüfusun alım gücünü azalttığı", kapitalizm için "içpazarı daralttığı" yolunda bir görüş ileri sürülmektedir. (Bay N. -on,
lo cit., s. 185. Ayrıca s. 203, 275, 287, 339-340 vb.. Bay V. V.'nin yazılarının çoğunda, aynı görüş ileri sürülmektedir.) Burada, Rusya'daki bu sürece ilişkin gerçek verilerle uğraşmıyoruz - bunları, daha sonraki bölümlerde, ayrıntısıyla inceleyeceğiz. Bu anda, sorun, salt teorik olarak konmaktadır, yani, sorun, kapitalist üretime dönüştüğü hallerde, genel olarak meta üretimiyle ilgilidir. Adını andığımız yazarlar da, bu sorunu teorik olarak koyuyorlar, yani küçük üreticilerin yıkımı şeklindeki basit gerçekten, içpazarın daraldığı sonucunu çıkartıyorlar. Bu görüş, kesinlikle yanlıştır ve iktisadi yazınımızda ısrarla varlığını koruması, ancak, narodizmin romantik önyargılarıyla açıklanabilir (dipnotta değinilen makaleye bakınız). Unutuluyor ki, üreticilerin bir bölümünün, üretim araçlarından "kurtarılması", zorunlu olarak, bunların başka ellere geçeceğini, sermayeye dönüşeceğini varsayar, dolayısıyla da, bu üretim araçlarının yeni sahiplerinin, önceden üretici tarafından tüketilen ürünleri, meta olarak üreteceğini yani içpazarı genişleteceğini, üretim araçlarının yeni sahiplerinin üretimi genişletirken, yeni aletler, hammaddeler, ulaşım araçları vb. için ve ayrıca tüketim maddeleri için (bu yeni sahiplerin zenginleşmesi, doğal olarak onların tüketiminde bir artış demektir ) pazara bir talep sunacağını varsayar. Unutuluyor ki, pazar için önemli olan, hiç bir zaman, üreticinin refahı değildir, para sahibi olmasıdır; daha önce esas olarak doğal ekonomiyi sürdüren, ataerkil köylünün refahındaki düşüş, elindeki para miktarında bir artışla pekala bağdaşabilir, çünkü, bu tip bir köylü, ne kadar çok yıkıma uğrarsa, işgücünü satma yoluna başvurmaya o kadar çok mecbur olur ve pazardan sağlayacağı (çok az da olsa) geçim araçlarının payı o kadar büyük olur. "Tarımsal nüfusun bir bölümünün [topraktan] serbest bırakılması ile onların eski beslenme araçları da serbest bırakılmış olur. Bunlar, şimdi, değişen sermayenin" (işgücünün satın alınması için harcanan sermaye) "maddi unsurlarına dönüşmüşlerdir." (
Das Kapital, I, 776.) "Tarımsal nüfusun bir bölümünün mülksüzleştirilmesi ve tarım dışına sürülmesi, yalnızca, emekçileri, onların geçim araçlarını, emek malzemesini, sınai sermaye için özgür kılmakla kalmadı,
ayrıca içpazarı da yarattı." (
ibid., 778.)
[17] O halde soyut teorik açıdan
[sayfa 29] meta ekonomisinin ve kapitalizmin geliştiği bir toplumda, küçük üreticilerin yıkımı, Bay N. -on ve V. V..nin buradan çıkarmak istediklerinin tam karşıtı bir anlam taşır; içpazarın daralması değil, yaratılması anlamına gelir. Eğer Rus küçük üreticilerinin yıkımının, içpazarın daralacağı anlamına geldiğini önsel olarak ilan eden aynı Bay N. -on, gene de, Marx'ın az önce aktarılan karşıt iddialarını delil olarak aktarıyorsa, (
Denemeler. s. 71 ve 114), bu, yalnızca, bu yazarın
Kapital'den alıntılarla kendini yere çalmakta dikkate değer bir yeteneğe sahip olduğunu tanıtlar.
IV. ARTI-DEĞERİN GERÇEKLEŞTİRİLMESİNİN
OLANAKSIZLIĞI YOLUNDAKİ NARODNİK TEORİ
İçpazar teorisinde bundan sonraki soru şudur. Biliyoruz ki, kapitalist üretimde bir ürünün değeri, üç kısma indirgenir: (1) birinci kısım, değişmeyen sermayenin, yani önceden, hammaddeler ve yardımcı maddeler, makineler ve üretim aletleri vb. biçiminde var olan ve sadece, bitmiş ürünün belli bir parçasında yeniden üretilen değerin yerine geçer; (2) ikinci kısım, değişen sermayenin yerini alır; yani işçinin geçimini karşılar, ve son olarak da, (3) üçüncü kısım, kapitaliste ait olan artı-değeri oluşturur. Çoğunlukla, ilk iki kısmın gerçekleştirilmesinin (yani pazarda, buna tekabül eden eşdeğer bir satış bulunmasının) güçlük arzetmeyeceği kabul edilir (sorunu, Bay N. -on ve V. V. havasında koyuyoruz), çünkü, birinci kısım üretime, ikinci kısım da işçi sınıfının tüketimine gider. Ama, üçüncü kısım-artı-değer- nasıl gerçekleştirilir? Hiç kuşkusuz bütünüyle kapitalistler tarafından tüketilemez. Bu yüzden, bizim iktisatçılar, artı-değerin gerçekleştirilmesi "güçlüğünden çıkış yolunun", "dış pazar elde etme" sonucuna varıyorlar. (N. -on,
Denemeler, Kısım II, genel olarak XV ve özel olarak s. 205; V. V., "Pazara Arzolunan Metalarda Fazlalık",
Oteçestvenye Zapiski ["Anavatan Notları"], ve
Teorik İktisat Üzerine Makaleler, St. Petersburg, 1895, s. 179 ve devamı.) Adı geçen yazarlar, kapitalist bir ulusun, bir dışpazara sahip olma ihtiyacını, kapitalistlerin ürünlerini başka bir yoldan gerçekleştiremeyecekleri önerisi ile açıklıyorlar. Onlara göre, Rusya'daki içpazar, köylülüğün yıkımı ve artı-değerin bir dışpazar olmaksızın gerçekleştirilmesinin olanaksızlığı yüzünden daralmaktadır, dışpazar da, kapitalist gelişme yoluna çok geç giren genç bir ülkeye kapalıdır - ve böylece, Rus kapitalizminin dayanaksız olduğu, ölü doğduğu tanıtlanmıştır diye ilan
[sayfa 30] edilmektedir, salt önsel (ve üstelik teorik olarak yanlış) varsayımlara dayanan bir iddiadır bu.
Bay N. -on gerçekleştirme üzerine görüşlerini anlatırken (
Denemeler'inin bu bölümünde Marx hakkında tek söz etmemiş olmasına rağmen), açıktır ki, Marx'ın, bu konudaki teorisini gözönünde tutmaktadır, ama bunu kesinlikle anlayamamış; biraz sonra göreceğimiz gibi, tanınmayacak hale getirinceye kadar tahrif etmiştir. Bu durum, onun görüşlerinin, bütün esas noktalarda, Bay V. V.'ninkilerle bağdaşması biçimindeki garip gerçeği açıklığa kavuşturuyor; Bay V. V.'yi teoriyi "anlamamakla" suçlayamayız, çünkü onun, teoriyi birazcık olsun bildiğinden şüphelenmek, ona yapılacak en büyük haksızlık olur. Her iki yazar da, teorilerini, konuyu ilk ele alan kendileriymiş gibi ve bazı sonuçlara "kendi başlarına" ulaşmışlar gibi anlatıyorlar; her ikisi de, eski iktisatçıların konu üzerindeki tartışmalarını tümüyle bilmezlikten geliyorlar ve her ikisi de
Kapital'in II. Cildinde
3 çürütülmüş olan eski hataları tekrarlıyorlar. Her iki yazar da, her halde değişmeyen sermayenin gerçekleştirilmesinin hiç bir güçlük arzetmediğini düşünerek ürünün gerçekleştirilmesi sorununun tümünü, artı-değerin gerçekleştirilmesi sorununa indirgiyorlar. Bu çocukça görüş, narodnik gerçekleştirme teorisinin bütün diğer hatalarına kaynak olan, çok büyük bir hata içermektedir. İşin doğrusu şudur, gerçekleştirmeyi açıklamadaki güçlük, tamı tamına, değişmeyen sermayenin gerçekleştirilmesini açıklamadaki güçlükten ibarettir. Gerçekleştirilmesi için, değişmeyen sermayenin, tekrar üretime sokulması gerekir ve bu da,ancak, üretim araçları üreten sermaye için doğrudan doğruya uygulanabilir. Ama, eğer, sermayenin değişmeyen kısmını karşılayan ürün, tüketim maddelerinden oluşuyorsa, doğrudan doğruya. yeniden üretime sokulamaz; üretim araçları yapan toplumsal üretim kesimi ile tüketim maddeleri yapan kesim arasında bir
değişim gereklidir. Sorunun bütün güçlüğü bu noktadadır, bizim iktisatçıların
farkına varmadığı bir güçlüktür bu. Genel olarak konuşursak, Bay V. V., sorunu, kapitalist üretimin amacı birikim değil de tüketimmiş gibi koyuyor ve şu pek derin iddiayı ileri sürüyor, "Bir azınlığın elinde,
[sayfa 31] gelişmelerinin belli bir aşamasında, organizmanın tüketim gücünün üstünde" (aynen alınmıştır!) "bir maddi eşyalar yığını akar" (
loc, cit., 149) ve "ürünlerin bolluğuna yol açan şey, fabrikatörlerin ölçülülüğü ve onlarla yetinmesi değil, tüketim gücünü, artı-değerin büyüdüğü hızda artıramayan insan organizmasının [!!] sınırlılığı ve yeterince esnek olmayışıdır." (
ibid., 161.) Bay N. -on, sorunu koyarken kapitalist üretimdeki amacın tüketim olduğunu düşünmüyormuş gibi, üretim araçlarının, gerçekleştirme sorununa ilişkin rolünü ve önemini hesaba katıyormuş gibi görünmeye çalışır; oysa gerçekte, dolaşım süreci ve toplam toplumsal sermayenin yeniden üretimi hakkında hiç bir açık fikre sahip değildir, bir sürü çelişki içinde şaşırıp kalmıştır. Bu çelişkilerin hepsini ayrıntısıyla incelemeye girişmeyeceğiz (Bay N. -on'un
Denemeler'inde s. 203-205); bu, pek nankör bir iş olurdu (zaten Bay Bulgakov,
4 Kapitalist Üretimde Pazarlar, Moskova 1897, s. 237 -245, adlı kitabında bu işi kısmen yapmıştır), ve üstelik burada Bay N, -on'un iddialarını değerlendiriş biçimimizin haklı olduğunu tanıtlamak için, onun nihai sonucunu, yani, artı-değerin gerçekleştirilmesi güçlüğünden çıkar yolun, dışpazar olduğu yolundaki görüşünü incelemek yeter, Bay N. -on'un bu sonucu (bu, esas olarak, Bay V. V.'nin ulaştığı sonucun basit bir tekrarıdır), onun, ne kapitalist toplumda ürünün gerçekleştirilmesini (yani içpazar teorisini), ne de dışpazarın rolünü, hiç bir şekilde anlamadığını en çarpıcı biçimde ortaya koymaktadır. Gerçekten de, "gerçekleştirme" sorununa dışpazarı karıştırmakta sağduyunun zerresi var mı? Gerçekleştirme sorunu, kapitalist ürünün her parçası için, değer olarak (değişmeyen sermaye, değişen sermaye ve artı-değer) ve maddi biçimde (üretim araçları ve tüketim maddeleri, özellikle ihtiyaç maddeleri ve lüks eşya) pazarda kendisinin yerine geçecek olan bir başka ürün parçasının nasıl bulunacağıdır. Açıktır ki, dış ticaret, burada işin içine katılmamalıdır, çünkü, onu işe karıştırmak, sorunun çözümünü bir milim ilerletmez, sadece sorunu bir ülkeden birkaçına yayarak, çözümü uzaklaştırır. Artı-değerin gerçekleştirilmesindeki "güçlükten çıkış yolunun" dış ticarette olduğunu keşfeden aynı bay N. -on, örneğin ücretler hakkında şunları ileri sürüyor: Yıllık ürünün doğrudan üreticilerce, işçilerce, ücretler biçiminde alınan kısmıyla, "geçim
[sayfa 32] araçlarının, ancak, toplam ücretlere eşit olan kısmı, dolaşım dışına çekilebilir" (203). Şu soru ortaya çıkıyor, iktisatçımız, belli bir ülkedeki kapitalistlerin, tam da ücretler tarafından gerçekleştirilmeleri için gereken nicelikte ve nitelikte geçim araçları üreteceğini nereden biliyor? Bu konuda dışpazardan vazgeçebileceğini nereden biliyor? Açıktır ki, bunu bilmemektedir ve dışpazar sorununu tamamen bir kenara itmiştir, çünkü, değişen sermayenin gerçekleştirilmesi tartışılırken, önemli olan şey, ürünün bir kısmının yerine bir başka kısmının geçmesidir. Bu yerine geçişin, bir ülkede mi, yoksa iki ülkede mi olduğu hiç de önemli değildir. Oysa Bay N. -on, artı-değere ilişkin olarak bu zorunlu öncülden hareket ediyor ve sorunu, çözeceği yerde, dışpazardan söz ederek, geçiştiriveriyor. Ürünün dışpazarda satılması, bizatihi açıklama gerektirir, yani ürünün satılan kısmı için bir eşdeğer bulunması, kapitalist ürünün, birincinin yerine geçecek bir başka kısmının bulunması açıklanmalıdır. Bu yüzden, Marx der ki, gerçekleştirme sorununu incelerken, dışpazar, dış ticaret "tümüyle bir kenara bırakılmalıdır", çünkü, "yeniden üretilen yıllık ürün değerinin tahliline dış ticaretin karıştırılması, soruna veya çözümüne hiç bir yeni unsur katmadan, yalnızca karışıklık yaratır" (
Das Kapital, II, 469).
[19] Bay V. V. ve N. -on, artı-değerin gerçekleştirilmesine işaret etmekle, kapitalizmin çelişkilerinin, derin bir değerlendirmesini yaptıklarını sanıyorlardı. Oysa gerçekte, kapitalizmin çelişkilerinin son derece yüzeysel bir değerlendirmesini vermekteydiler, çünkü, eğer gerçekleştirmenin ve bundan doğan "bunalımların" vb. "güçlüklerinden" söz ediliyorsa, bu "güçlüklerin" yalnızca artı-değer için değil, kapitalist ürünün bütün parçaları için, sadece mümkün değil, aynı zamanda zorunlu olduğu da kabul edilmelidir. Üretimin çeşitli dallarının dağılımındaki oransızlık yüzünden beliren bu tür güçlükler, yalnızca, artı-değerin gerçekleştirilmesinde değil, değişen ve değişmeyen sermayenin gerçekleştirilmesinde de, yalnızca tüketim maddelerinden oluşan ürünün gerçekleştirilmesinde değil, üretim araçlarından oluşanların gerçekleştirilmesinde de, sürekli olarak ortaya çıkar. Bu türden "güçlükler" ve bunalımlar olmaksızın, genel olarak, hiç bir kapitalist üretim, ayrı ayrı üreticilerin tanımadıkları bir dünya pazarı için üretimleri, sözkonusu olamaz.
[sayfa 33]
V. ADAM SMİTH'İN KAPİTALİST TOPLUMDAKİ
TOPLAM TOPLUMSAL ÜRÜNÜN ÜRETİMİ VE
DOLAŞIMI HAKKINDA GÖRÜŞLERİ VE
MARX'IN BU GÖRÜŞLERİ ELEŞTİRİSİ
Gerçekleştirme teorisini doğru bir biçimde anlayabilmek için, Marx'a kadar, bu konuda ekonomi politikte rakipsiz hüküm sürmüş hatalı teorinin temelini atan Adam Smith'le işe başlamalıyız. Adam Smith, bir metaın fiyatını yalnızca iki parçaya bölüyordu: değişen sermaye (onun kullandığı terimle, ücretler) ve artı-değer ("kâr" ve "rantı" birleştirmiyor, böylece aslında toplam olarak üç kısım hesaplıyordu),
5 Gene bunun gibi, metaların toplamını, toplam yıllık toplumsal ürünü de, aynı kısımlara ayırıyor ve bunları doğrudan doğruya toplumdaki iki sınıfın: işçilerin ve kapitalistlerin (Smith 'in deyimiyle girişimciler ve toprak beyleri) "geliri" olarak sınıflandırıyordu.
6
Adam Smith, değerin üçüncü kısmını, değişmeyen sermayeyi atlarken neye dayanmaktadır? Onun bu kısmı görmemesi sözkonusu olamaz, Smith, bu kısmın da ücretlerden ve artı-değerden oluştuğunu varsayıyordu. Bu konuda şu görüşleri öne sürüyor: "Örneğin, tahılın fiyatında, bir kısım toprak beyinin rantını karşılar, bir başka kısım emekçilerin ücretlerini ya da emekçilerin bakımı ile tahılı üretmekte kullanılan çeki hayvanlarının bakımını karşılar ve üçüncüsü de çiftçinin kârını karşılar, Bu üç kısım, ya doğrudan doğruya ya da son tahlilde, tahıl fiyatının tümünü oluşturuyor görünmektedir. Çiftçinin stoklarını yenilemek, ya da çeki hayvanlarının ve diğer çiftçilik aletlerinin yıpranmasını karşılamak için, bir dördüncü kısım gerekli olduğu belki düşünülebilir. Ama, hesaba katılmalıdır ki, herhangi bir çiftçilik aletinin, örneğin çeki atının fiyatı da aynı parçalardan" (yani rant, kâr, ücretlerden) "oluşmuştur." "Bu nedenle, tahılın fiyatı, her ne kadar hem atın fiyatını, hem de bakımını karşılıyorsa da, fiyatın tümü, gene de, ya doğrudan doğruya ya da son tahlilde, bu üç parçaya, rant, emek ve kara, ayrılır."
7 Marx
[sayfa 34] Smith'in bu teorisi için "şaşırtıcı" deyimini kullanır. "Onun kanıtı, yalnızca, aynı iddianın tekrarından ibarettir." (II, s. 366.)
[20] Smith, bizi, "ordan oraya sürüklüyor" (l. B., 2. Aufl., s. 612)
[21] Çiftçilik aletleri fiyatının kendisinin de, bu üç parçaya ayrıldığını söylerken, Smith, şunu eklemeyi unutuyor: bu fiyat, ayrıca, bu aletlerin yapımında kullanılan üretim araçlarının fiyatını da içerir. Adam Smith'in (ve ondan sonra gelen iktisatçıların) değişmeyen sermayeyi ürün fiyatının dışında tutma hatası, kapitalist ekonomideki birikimin, yani üretimin genişlemesinin, artı-değerin sermayeye çevrilmesinin, yanlış kavranılması yüzündendir. Adam Smith, burada da, artı-değerin biriktirilen kısmının, sermayeye dönüştürülen kısmının tamamen üretici işçilerce tüketildiğini, yani bütünüyle ücretlere gittiğini varsayarak, değişmeyen sermayeyi atlamıştır, oysa gerçekte, artı-değerin biriktirilen kısmı, değişmeyen sermaye (üretim aletleri, hammaddeler ve yardımcı maddeler) ile ücretlerin toplamına harcanır. Smith'in (ve ayrıca Ricardo, Mill ve diğerlerinin) bu görüşünü,
Kapital'in l. Cildinde (Kısım VII, "Sermaye Birikimi", Bölüm 22, "Artı-Değerin Sermayeye Dönüştürülmesi", Kesim 2, "Gittikçe Büyüyen Çapta Yeniden Üretim Hakkındaki, Ekonomi Politikteki Yanlış Kavrayış") eleştiren Marx, II. Ciltte şunları söylüyor: "Gösterilecektir ki, Adam Smith'in bütün ardıllarınca devralınan dogması, ekonomi politiğin, toplumsal yeniden üretimi sürecinin en basit işleyişini bile kavramasını engellemiştir" (I, 612).
[22] Adam Smith, ürünün değerini, yeni yaratılan değerle karıştırdığı için bu hataya düşmüştür: bu sonuncusu, gerçekten de, değişen sermaye ve artı-değere ayrılırken, birincisi buna ek olarak değişmeyen sermayeyi de içerir. Marx, değer tahlilinde, yeni değer yaratan soyut emekle daha önce mevcut olan değeri, yeni yararlı bir ürün biçiminde yeniden üreten somut, yararlı emek arasında bir ayrım yaparak, bu hatayı çok önceden ortaya koymuştur.
[23]
Kapitalist toplumda, ulusal gelir sorununu çözmek için, toplam toplumsal sermayenin yeniden üretim ve dolaşım sürecinin açıklanması, özellikle gereklidir. İşin en ilginç yanı şudur ki, Adam Smith bu sonuncu sorunla uğraşırken, artık, değişmeyen sermayeyi ülkenin toplam ürününe katmayan o hatalı teorisini sürdüremez duruma düşmüştür. "Büyük bir ülkede oturanların hepsinin gayrisafi geliri, topraklarının ve emeklerinin yıllık ürününün tümünü kapsar; safi gelir ise, birinci olarak sabit sermayelerinin; ve ikinci olarak da döner sermayelerinin bakım masraflarının çıkarılmasından
[sayfa 35] sonra ne kalıyorsa; ya da sermayelerine el uzatmadan, acil tüketim için sakladıkları stoka ne ilave edebiliyorlarsa, ya da geçimleri, konforları ve eğlenceleri için ne harcayabiliyorlarsa odur." (A. Smith,
Wealth of Nations, II. Kitap, "Stokların Yapısı, Birikimi ve Kullanılması Üzerine", Bölüm II, c. II, s. 18. Rus. çev., II. s. 21.) Böylece Adam Smith, sermayeyi, bunun ücretlere, kâra ve ranta, yani (net) gelire ayrıldığını ileri sürerek, ülkenin toplam ürününe katmazken; sermayeyi, tüketim maddelerinden (= net gelir) ayırarak, toplumun gayrisafi gelirine dahil ediyor. Marx'ın Adam Smith'te yakaladığı çelişki işte budur: eğer
ürünün içinde hiç
sermaye yoksa,
gelirin içinde
sermaye nasıl olabilir? Karş :
Das Kapital, II, s. 355.)
[24] Adam Smith, kendisi de farkına varmadan, toplam ürünün değerinin üç parçadan oluştuğunu kabul ediyor: yalnızca değişen sermaye ve artı-değerden değil, ayrıca da değişmeyen sermayeden. Daha ilerde, Adam Smith, gerçekleştirme teorisinde büyük önem taşıyan bir başka çok önemli farklılıkla karşılaşıyor. "Sabit sermayenin varlığını sürdürmek için yapılan bütün masraflar, diyor, açıktır ki, toplumun safi gelirinin dışında tutulmalıdır. Ne toplumun, yararlı makinelerini ve ticaret aletlerini, kârlı binalarını vb. ayakta tutmak için gerekli olan malzemeler,
ne de
bu malzemeleri uygun biçime sokmak için gerekli olan emeğin ürettiği ürün asla net gelirin içinde yer alamaz. Bu emeğin fiyatı, aslında bu safi gelir içinde yer alabilir, çünkü, bu işte çalıştırılan işçiler, ücretlerinin toplam değerini, hemen tüketmek için ayırdıkları fona katabilirler." Ama öteki tür emeklerde, hem (emeğin) "fiyatı" hem de (emeğin) "ürünü" "bu fona, fiyat işçinin fonuna, ürün başka insanların fonuna gider." (A. Smith,
ibid..) Burada, iki tür emek arasında bir ayırım yapmak gerektiğinin kabul edildiğine dair bir belirti görüyoruz: biri, "safi gelire" girebilecek tüketim maddeleri üreten emek ve diğeri "yararlı makineler ve ticaret aletleri ... binalar vb.", yani hiç bir zaman kişisel tüketim için kullanılamayan maddeler üreten emek. Buradan, gerçekleştirmeyi açıklamak için, kişisel ve üretken ( = üretime geri giden) iki tüketim biçimini birbirinden ayırmanın kesinlikle gerekli olduğunun kabul edilmesine bir adım kalıyor. Marx'ın, kapitalist toplumda, toplumsal üretimin gerçekleştirilmesine ilişkin parlak teorisini kurmasını mümkün kılan şey, Smith'in yaptığı bu iki yanlışın (değişmeyen sermayenin, ürünün değerinin dışında tutulması ve kişisel tüketimin, üretken tüketimle karıştırılması) düzeltilmesidir.
Adam Smith ile Marx arasındaki diğer iktisatçılara gelince, bunların hepsi Adam Smith'in hatasını tekrarlamışlar
8 ve bu
[sayfa 36] nedenle de bir adım bile ilerleyememişlerdir. Bunun sonucu olarak gelir teorilerinde hüküm süren karışıklıktan, sonra sözedeceğiz. Bir yanda Ricardo, Say, Mill ve diğerleri, öte yanda ise Malthus, Sismondi, Chalmers, Kirchmann ve diğerleri arasında sürdürülmüş olan, metalarda genel fazla üretim olasılığına ilişkin tartışmada, her ikı taraf da Smith'in hatalı teorisine bağlı kalmış, dolayısıyla da Bay S. Bulgakov'un pek haklı olarak söylediği gibi "yanlış öncüllerden ve sorunun kendisinin yanlış konmasından ötürü, bu tartışmalar, ancak boş ve bilgiççe, lafebeliğine varabilmiştir."
(Loc. cit., s. 21. Bu lafebeliğine ait bir açıklama için bkz: Tugan-Baronovski'nin
Sınai Bunalımlar, vb., St. Petersburg 1894, s. 377-404.)
VI. MARX'IN GERÇEKLEŞTİRME TEORİSİ
Yukarda söylenenlerden, Marx'ın teorisinin dayandığı temel öncüllerin, aşağıdaki iki önerme olduğu kendiliğinden ortaya çıkar. Birinci önerme, kapitalist bir ülkenin toplam ürününün de, tek tek ürünlerde olduğu gibi aşağıdaki üç parçadan oluştuğudur: (1) değişmeyen sermaye, (2) değişen sermaye ve (3) artı-değer. Marx'ın
Kapital'inin I. Cildinde verilen, sermayenin üretim sürecine ilişkin çözümlemeden haberdar olanlar için, bu apaçık bir şeydir. İkinci önerme, kapitalist üretimde iki ana kesimin birbirinden ayırdedilmesi gerektiğidir, yani (Kesim I) üretim araçlarının - üretken tüketime yarayan, yani üretime geri konacak olan maddelerin, insanlar tarafından değil de sermaye tarafından tüketilecek olan maddelerin üretimi; ve (Kesim II) tüketim maddelerinin, yani kişisel tüketim için kullanılan maddelerin üretimi. "Yalnızca bu ayrım bile, pazarlar teorisi hakkındaki bütün önceki tartışmalardan daha fazla teorik anlam taşır." (Bulgakov,
loc. cit., s. 27.) Ortaya şu soru çıkmaktadır: tek tek sermayenin üretim ve yeniden üretiminin tahlili, ürünlerin doğal biçimlerine göre yapılan böyle bir ayrıma gerek göstermezken ve ürünün doğal biçimi sorununu tümüyle bir kenara bırakırken, şimdi toplumsal sermayenin yeniden üretiminin tahlilinde böyle bir ayrım neden gerekli oluyor? Bütünüyle ürünün değişim-değerine dayanan kapitalist ekonomi üzerine teorik bir incelemeye, ürünün doğal biçimi sorununu hangi nedenlerle katabiliriz? Gerçek şu ki, tek tek sermayenin üretimi tahlil
[sayfa 37] edilirken, ürünün nerede ye nasıl satılacağı; ve işçiler tarafından hangi tüketim maddelerinin nerede ve nasıl, kapitalistler tarafından hangi üretim araçlarının nerede ve nasıl satın alınacağı sorunu, bu tahlile hiç bir katkısı olmadığından ve onunla ilişkili bulunmadığından bir kenara bırakılmıştı. O zaman, incelenmesi gereken tek şey, üretimdeki ayrı ayrı unsurların değeri ve üretim sonuçları idi. Oysa şimdi sorun şudur: İşçiler ve kapitalistler, tüketim maddelerini nereden elde edecekler; kapitalistler, üretim araçlarını nereden elde edecekler, üretilmiş olan ürün bütün bu talepleri nasıl karşılayacak ve üretimin genişlemesini nasıl mümkün kılacak? Dolayısıyla, burada, yalnızca "değerin yerine geçiş değil, ayrıca da, malzeme olarak yerine geçiş" (Stoffersatz. -
Das Kapital, II, 389)
[25] sözkonusudur, ve bu yüzden de toplumsal ekonomi sürecinde tamamen değişik roller oynayan ürünler arasında ayrım yapmak kesinlikle gereklidir.
Bir kere, bu temel önermeler hesaba katılırsa, kapitalist toplumda, toplumsal ürünün gerçekleştirilmesi sorunu, artık hiç bir güçlük arzetmez. Önce, basit yeniden üretim olduğunu, yani üretim sürecinin önceki çapta tekrarlandığını, birikimin bulunmadığını varsayalım. Açıktır ki (tüketim maddeleri biçiminde bulunan) Kesim I'deki değişen sermaye ve artı-değer, bu kesimdeki işçilerin ve kapitalistlerin kişisel tüketimi ile gerçekleştirilir (çünkü, basit yeniden üretim, artı-değerin tümünün tüketildiğini ve hiç bir bölümünün sermayeye dönüştürülmediğini varsayar). Ayrıca, üretim araçları biçiminde bulunan değişen sermaye ve artı-değer (Kesim I) gerçekleşebilmek için, üretim araçları yapımı ile uğraşan kapitalistler ve işçiler için tüketim maddeleri ile değişilmelidir. Öte yandan tüketim maddeleri biçiminde var olan değişmeyen sermaye de (Kesim II), gelecek yıl tekrar üretime sokulmak üzere, üretim araçlarıyla değişilmeksizin gerçekleşemez. Böylece, üretim araçlarındaki değişen sermaye ve artı-değerle tüketim maddelerindeki değişmeyen sermayenin değişimi ortaya çıkar: (üretim araçları kesimindeki) işçiler ve kapitalistler, bu yolla, geçim araçları elde ederlerken, (tüketim maddeleri kesimindeki) kapitalistler, ürünlerini elden çıkarırlar ve daha ilerdeki üretim için değişmeyen sermaye elde etmiş olurlar. Basit yeniden üretim altında, değişilen parçalar eşit olmalıdır: üretim araçlarındaki değişen sermaye ve artı-değer toplamı, tüketim maddelerindeki değişmeyen sermayeye eşit olmalıdır. Öte yandan, eğer gittikçe büyüyen bir çapta yeniden üretimin, yani birikimin olduğunu varsayarsak, birinci miktar, ikincisinden büyük olmalıdır, çünkü,
daha ötede bir üretime
[sayfa 38] geçmek için, elde bir üretim araçları fazlası mevcut olmalıdır. Bununla birlikte, biz, gene, basit yeniden üretime dönelim. Toplumsal ürünün bir parçası, yani üretim araçlarındaki değişmeyen sermaye gerçekleştirilmemiş durumda kaldı. Bu, kısmen, aynı kesimin kapitalistleri arasındaki (örneğin kömür, demirle değişilir, çünkü, bu ürünlerin herbiri, ötekinin üretiminde gerekli bir malzeme ya da alet görevi yapar), kısmen de doğrudan doğruya üretime konularak (örneğin, çıkarılan kömürün, aynı işletmede, gene kömür çıkarılması için kullanılması; tarımda tohum vb.) gerçekleştirilir. Birikime gelince, gördüğümüz gibi, bunun başlangıç noktası, (bu kesimdeki kapitalistlerin artı-değerinden gelen) bir üretim araçları fazlasıdır, bu, tüketim maddelerindeki artı-değerin bir kısmının da sermayeye dönüştürülmesini gerektiren bir fazladır. Bu ek üretimin, basit yeniden üretimle nasıl birleştirileceğinin ayrıntılı bir incelemesini gereksiz buluyoruz. Gerçekleştirme teorisine ilişkin özel bir inceleme yapmak bizim görevimiz dışında kalıyor, yukardakiler de narodnik iktisatçıların hatasını göstermeye ve bizim içpazara ilişkin bazı teorik sonuçlara ulaşmamızı mümkün kılmaya yeter.
9
Bizi ilgilendiren sorunla, yani içpazar sorunuyla ilgili olarak, Marx'ın gerçekleştirme teorisinden çıkarılacak temel sonuç şudur: kapitalist üretim, ve dolayısıyla içpazar, tüketim maddelerinden çok üretim araçlarından dolayı büyür. Bir başka deyişle,. üretim araçlarındaki artış, tüketim maddelerindeki artışı geçer. Gerçekten de, gördük ki, tüketim maddelerindeki (Kesim II) değişmeyen sermaye, üretim araçlarındaki (Kesim I) değişen sermaye + artı-değer ile değişilir. Oysa, kapitalist üretimin genel yasasına göre, değişmeyen sermaye, değişen sermayeden daha hızlı büyür. Bu yüzden, tüketim maddelerindeki değişmeyen sermaye, tüketim maddelerindeki değişen sermaye ve artı-değerden daha hızlı çoğalmak
[sayfa 39] zorunda iken, üretim araçlarındaki değişmeyen sermaye, hem üretim araçlarındaki, değişen sermayedeki (+ artı-değer) artışı, hem de tüketim maddelerindeki değişmeyen sermayedeki artışı aşarak, hepsinden de hızlı çoğalmak zorundadır. Dolayısıyla, toplumsal üretimin, üretim araçları üreten kesimi, tüketim maddeleri üretenden daha hızlı büyümek zorundadır. Bu yüzden, kapitalizm için, içpazarın büyümesi, bir dereceye kadar, kişisel tüketimdeki büyümeden "bağımsızdır", ve esas olarak üretken tüketimden dolayı ortaya çıkmaktadır. Ama, bu "bağımsızlığı", üretken tüketimin, bütünüyle kişisel tüketimden ayrılmış olduğu şeklinde anlamak bir hata olacaktır: birincisi ikincisinden daha hızlı artabilir ve artmalıdır (ve burada onun "bağımsızlığı" sona erer), ama söylemeye gerek yok ki, son tahlilde, üretken tüketim, her zaman, kişisel tüketime bağlıdır. Marx, bu konuda şöyle diyor: "... Gördük ki (Kitap II, Kısım III) değişmeyen sermaye ile değişmeyen sermaye arasında sürekli dolaşım yer alır..." (Marx, aynı kesimdeki kapitalistler arasındaki değişimle gerçekleştirilen, üretim araçlarındaki değişmeyen sermayeyi gözönünde tutuyor.) "Bu, başlangıçta, bireysel tüketimden bağımsızdır, çünkü hiç bir zaman bireysel tüketime girmez. Ama, bu tüketim, gene de onu kesinlikle sınırlar, çünkü değişmeyen sermaye asla kendi başına üretilmez, sadece ürünleri bireysel tüketime giden üretim alanlarında, ona daha fazla gerek duyulduğu için üretilir." (
Das Kapital, III, 1.289; Rusça çeviri, s. 242.)
[27]
Değişmeyen sermayenin bu daha büyük ölçüdeki tüketimi, üretici güçlerdeki, değişim-değeri cinsinden ifade edilen daha yüksek bir gelişme düzeyinden başka bir şey değildir, çünkü, hızla gelişen "üretim araçları", esas olarak, malzemeler, makineler, aletler, binalar ve geniş-çaplı, özellikle makineli üretim için gerekli diğer her çeşit eklentiden oluşur. Bu yüzden, toplumun üretici güçlerini, geliştiren ve geniş-çaplı üretim ve makineli sanayii yaratan kapitalist üretimin de üretim araçlarından oluşan toplumsal zenginlik kesimindeki özel bir genişlemeyle ayırdedilmesi çok doğaldır. "Bu durumda" (yani, üretim araçlarının üretiminde), "kapitalist toplumu vahşiden ayıran şey, Senior'un sandığı gibi, vahşinin, emeğini, bazan, gelire, yani tüketim maddelerine dönüştürülebilecek (değişilebilir) hiç bir ürün sağlamayacak biçimde harcama ayrıcalığı ve özelliği değildir. Hayır, aradaki fark şundan ibarettir:
"a) Kapitalist toplum, eldeki yıllık emeğin çoğunu ücretler ya da artı-değer biçiminde gelire dönüştürülmeyip ancak sermaye olarak görev yapabilen üretim araçlarının (bu nedenle, değişmeyen sermayenin) üretiminde kullanır.
[sayfa 40]
"b) Bir vahşi, ok, yay, taştan çekiçler, baltalar, sepetler vb. yaparken, pekala bilir ki, bu şekilde kullandığı zamanı, tüketim maddelerinin üretiminde harcamamıştır, sadece, ihtiyacı olan üretim araçlarını, stok etmiştir, o kadar." (
Das Kapital, II, 436, Rusça çeviri, 333.
[28] Kişinin üretimle ilişkisine ait bu "mükemmel bilgi", kapitalist toplumda, kapitalizmin yapısında bulunan, insanların toplumsal ilişkilerini, ürünlerin ilişkileri gibi gösteren fetişizm yüzünden - her ürünün, bilinmeyen bir tüketici için üretilmiş, ve bilinmeyen bir pazarda gerçekleştirilecek bir meta haline dönüşmesi yüzünden, ortadan kaybolmuştur. Ve birey olarak girişimci için ne
türden madde ürettiği, hiç umursanmayan bir sorun olduğundan -her ürün bir "gelir" getirir- bu aynı yüzeysel, bireysel görüş açısı, toplumun tümüne ilişkin olarak, iktisatçı-teorisyenlerce de benimsenmiş ve, kapitalist ekonomideki, toplam toplumsal ürünün yeniden üretim sürecinin anlaşılmasını engellemiştir.
Üretimin (ve dolayısıyla içpazarın) esas olarak üretim araçlarından dolayı gelişmesi, yanılsamalı görünür ve kuşkusuz bir çelişki teşkil eder. Bu, "bizzat kendisi amaç olan" gerçek "üretimdir" - tüketimde buna tekabül eden bir genişleme olmaksızın üretimin genişlemesidir. Ama bu, doktrine ilişkin bir çelişki değil, gerçek hayatın çelişkisidir; tam da kapitalizmin yapısına ve bu toplumsal ekonomi düzeninin öteki çelişkilerine uygun düşen türden bir çelişkidir. Tüketimde buna tekabül eden bir genişleme olmaksızın üretimin genişlemesi, kapitalizmin tarihi misyonuna ve onun özgül toplumsal yapısına uygun düşmektedir; birincisi, toplumun üretici güçlerinin geliştirilmesinden ibarettir; ikincisi, bu teknik başarılardan nüfusun çoğunluğunun yararlanmasını engeller. Kapitalizmin yapısında bulunan üretimin sınırsız olarak büyütülmesine doğru yönelme ile halk yığınlarının sınırlı tüketimi (proleter oluşları yüzünden sınırlı) arasında kuşkusuz bir çelişki vardır. Narodniklerin seve seve aktardıkları ve onların içpazarın daralması, kapitalizmin ilerici olmayan niteliği vb., vb. hakkındaki görüşlerini sözüm ona destekleyecek olan bu önermelerde, Marx, işte bu çelişkiyi kaydetmektedir. İşte bu önermelerden bazıları: "Kapitalist üretim biçiminde çelişki: emekçiler metaların alıcısı olarak, pazar için önem taşırlar. Ama kendi metalarının -işgüçlerinin- satıcısı olarak, kapitalist toplum, onları asgari fiyatla tutmaya çalışır." (
Das Kapital, II, 303.)
[29]
"Gerçekleştirme koşulları, çeşitli üretim dallarının orantılı ilişkisi ile ve toplumun tüketim gücü ile sınırlanmıştır. ... Ama üretkenlik, ne kadar gelişirse, tüketim koşullarının dayandığı dar
[sayfa 41] temelle o kadar çok uyuşmaz olur." (
ibid., III., 225-226.)
[30] "Geniş üretici yığınlarının mülksüzleştirilmesine ve yoksullaştırılmasına dayanarak sermaye değerinin korunması ve kendini genişletmesi sırasında ancak belli sınırlar içinde hareket edebilir - bu sınırlar, sermayenin, üretimin sınırsız genişletilmesine doğru, bizzat kendisi amaç olan üretime doğru, emeğin toplumsal üretkenliğinde koşulsuz bir gelişmeye doğru yönelen amaçları uğruna kullandığı üretim yöntemleriyle sürekli olarak çatışmaya düşerler. ... Bu nedenle, kapitalist üretim biçimi, üretimin maddi güçlerini geliştirmek ve buna uygun bir dünya pazarı yaratmak için bir tarihi araçtır, ve aynı zamanda da, bu, tarihi görevi ve buna tekabül eden kendi toplumsal üretim ilişkileri arasında sürekli bir çatışma demektir." (III, 1, 232; Rusça çeviri, s. 194)
[31] "Bütün gerçek bunalımların nihai nedeni, her zaman, kapitalist üretimin, üretim güçlerini, sanki, onlar için en son sınırı, sadece toplumun mutlak tüketim gücü teşkil ediyormuş gibi geliştirmeye yönelişine karşılık, yığınların yoksulluğu ve kısıtlı tüketimidir."
10 (III, 2, 21, Rusça çeviri, s. 395.)
[33] Bütün bu önermeler, değindiğimiz çelişkiden, yani üretimin genişletilmesine doğru sınırsız yönelişle sınırlı tüketim arasındaki çelişkiden sözeder - başka bir şeyden değil.
11 Kapital'deki bu pasajlardan, Marx'ın kapitalist toplumda artı-değerin gerçekleştirilme olasılığını kabul etmediği, bunalımları tüketim azlığına bağladığı vb. sonucunu çıkarmak kadar akılsızca bir iş olamaz. Marx'ın gerçekleştirme tahlili, değişmeyen sermaye ile değişmeyen
[sayfa 42] sermaye arasındaki dolaşımın, kişisel tüketim tarafından kesinlikle sınırlandığını göstermiştir; ama aynı tahlil, bu "sınırlılığın"
[34] gerçek niteliğini de göstermiştir, göstermiştir ki, üretim araçlarına kıyasla, tüketim maddeleri, içpazarın oluşumunda ufak bir rol oynarlar. Ve üstelik, kapitalizmin çelişkilerinden, onun olanaksız olduğu, ilerici olmadığı vb. gibi sonuçlar çıkarmaktan daha saçma bir şey olamaz - böyle yapmak, hoş olmayan ama şüphe götürmeyen gerçeklerden kurtulmak için romantik hülyaların puslu tepelerine sığınmaktır. Üretimin sınırsız genişletilmesine doğru yönelişle sınırlı tüketim arasındaki çelişki, çelişkisiz asla var olamayan ve gelişemeyen kapitalizmin tek çelişkisi değildir. Kapitalizmin çelişkileri, onun tarihi olarak geçici bir niteliğe sahip olduğunu tanıtlar, ve onun yıkılışının ve yüksek bir biçime dönüşümünün koşullarını ve nedenlerini açığa çıkarır; ama, hiç bir şekilde, kapitalizmin mümkün olduğunu ya da önceki toplumsal ekonomi düzenlerine kıyasla ilerici niteliğe sahip bulunduğunu reddetmez.
12
VII. ULUSAL GELİR TEORİSİ
Marx'ın gerçekleştirme teorisinin temel önermelerini özetledikten sonra, bunun, ulusal "tüketim", "dağılım" ve "gelir" teorisi açısından taşıdığı büyük öneme de kısaca değinmemiz gerekiyor. Bütün bu sorunlar, özellikle de sonuncusu, şimdiye kadar iktisatçıların gerçekten ayaklarını sürçtüren bir engeldi. Bu sorun hakkında ne kadar çok konuşur ve yazı yazarlarsa, Adam Smith'in temel hatasının yol açtığı karışıklık o kadar büyüyordu. Burada, bu karışıklıktan bazı örnekler vereceğiz.
Örneğin, Proudhon'un, eski teoriyi bir bakıma daha değişik bir biçimde sunmak dışında, esas olarak aynı hatayı tekrarladığını belirtmek ilginç olacaktır. Proudhon şöyle diyor:
"A (Bütün mülk sahiplerini, girişimcileri ve kapitalistleri temsil ediyor), 10.000 frankla bir işe başlıyor ve bununla, karşılık olarak mal üretecek olan işçilere peşin ödeme yapıyor;
A, böylece, parasını metalara dönüştürdükten sonra, üretim süreci sonunda, diyelim, bir yıl sonunda, metaları gene paraya dönüştürmek zorundadır. Metalarını kime satar? Tabii ki işçilere, çünkü toplumda yalnızca iki sınıf vardır - bir yanda girişimciler, öte yanda işçiler. Emeklerinin ürünü için, ücret olarak temel yaşam
[sayfa 43] ihtiyaçlarını karşılamak üzere 10.000 frank alan bu işçiler, şimdi 10.000 franktan daha fazla ödemek zorundadırlar, yani,
A'nın yıl başında düşünmüş olduğu faiz ve diğer kârlar biçiminde aldığı fazlalık için de ödeme yapmak zorundadırlar. İşçi, bu 10.000 frankı ancak borç alarak karşılayabilir ve dolayısıyla da, gitgide daha çok borca ve yoksulluğa gömülür. Şu iki şeyden biri gerçekleşmek zorundadır: ya işçi 10 üretmiş olmasına karşın 9 tüketebilir, ya da girişimciye ancak ücretinin tutarı kadar ödeme yapar, ki, bu durumda da girişimcinin kendisi iflasa ve felakete sürüklenir, çünkü, kendisi ödemek zorunda olduğu halde, sermaye üzerinden faiz almamış olur." (Diehl.,
Proudhon, II, 200, "Sanayi" adlı derlemeden aktarılmıştır. Makaleler,
Handwörterbuch der Staatswissenschaften'dendir. Moskova, 1896, s. 101.)
Okurun da gördüğü gibi, bu, Bay V. V. ve N. -on'un yaygarasını yaptığı güçlüğün aynısıdır - artı-değer nasıl gerçekleştirilecek? Proudhon, yalnızca bunu daha kesin bir biçimde ifade etmiştir. Ve ifadesindeki bu kesinlik, bizim narodnikleri, ona daha da yaklaştırıyor: onlar da, Proudhon gibi "güçlüğün", artı-değerin (Proudhon'un terimleriyle faiz veya kâr) gerçekleştirilmesinde yattığını düşünüyorlar ve eski iktisatçılardan devraldıkları karışıklığın, yalnızca artı-değerin değil,
değişmeyen sermayenin de gerçekleştirilmesini açıklamalarına engel olduğunu, yani karşılaştıkları "güçlüğün" kapitalist toplumda ürünün gerçekleştirme sürecinin tümünü anlamayışlarında yattığını kavrayamıyorlar.
Proudhon'un bu "teorisine" ilişkin olarak, Marx alayla şöyle der:
"Proudhon, bunu" (yani kapitalist toplumda ürünün gerçekleştirilmesini) "kavrama yeteneğinden yoksun olduğunu şu bilgisizce formülle sergiliyor:
l'ouvrier ne peut pas racheter son propre produit (işçi kendi öz ürününü geri satın alamaz), çünkü,
prix de
revient'a (maliyet fiyatına) eklenen faiz, ürünün içinde bulunmaktadır."
(Das Kapital, III, 2, 379; Rusça çeviri, 698, bu çeviride hatalar vardır. )
[35]
Ve Marx, "Proudhon tarafından son derece dar bir biçimde konan güçlüğü, oldukça doğru olarak genelleştiren", Forcade adında, vülger iktisatçılardan birinin Proudhon'a yönelttiği sözleri aktarıyor. Forcade'a göre, metaların fiyatı, yalnızca ücretlerin üstüde bir fazlayı -kârı- değil, ayrıca da, değişmeyen sermayenin yerine geçen kısmı da içerir. Bundan dolayı da, Forcade,
[sayfa 44] Proudhon'un tersine, kapitalistin de kârı ile metaları geri satın alamayacağı sonucuna ulaşmaktadır. (Forcade, sorunu çözmek şöyle dursun, anlamamış bile.)
Rodbertus da, sorunun çözümüne hiç bir katkıda bulunmamıştır. "Toprak rantı, sermaye kârı ve ücretlerin gelir olduğu"
13 tezine özel ağırlık verirken, "gelir" kavramına ilişkin açık bir anlayışa ulaşamadan kalmıştır. Ekonomi politiğin, eğer "doğru bir yöntem" izlemiş olsaydı, görevlerinin ne olacağına dair görüşlerini anlatırken (
loc. cit., s. 26), ulusal gelirin dağılımından da sözeder. "Onun" (yani gerçek
"ulusal ekonomi biliminin" - italikler Rodbertus'undur) "toplam ulusal ürünün bir kısmının, her zaman, nasıl, üretimde tüketilen veya eskiyen sermayenin
yerini aldığını, öteki kısmın da,
ulusal gelir olarak toplumun ve üyelerinin doğrudan ihtiyaçlarını karşılamaya gittiğini göstermesi gerekirdi." (
ibid., s. 27.) Ama, gerçek bilimin bunu göstermesi gerekirken, Rodbertus'un "bilimi" hiç de böyle bir şey yapmadı. Okur görecek ki, Rodbertus, sadece, her halde, bunun sorunun yalnızca başlangıcı olduğunu bile görmeden, Adam Smith'i sözcüğü sözcüğüne tekrarlamakla kaldı. Ulusal sermayeyi, hangi işçiler yerine koyacak? Bunların ürünü nasıl gerçekleştirilecek? Bu konuda hiç bir şey söylemiyor. Rodbertus, teorisini (
diese neue Theorie, die ich der bisherigen gegenüberstelle,[5*] s. 32), ayrı ayrı tezler biçiminde özetleyerek önce, ulusal ürünün dağılımından şöyle söz ediyor: "Dolayısıyla rant" (bildiğimiz gibi, bununla Rodbertus, genellikle artı-değer denen şeyi kastediyor) "ve ücretler, ürünün, gelir olduğu ölçüde, ayrıldığı parçalardır." (s. 33.) Rodburtus'un öne sürdüğü bu son derece önemli koşul, aklına çok hayati bir soru getirmeliydi: daha biraz önce gelirle "doğrudan ihtiyaçları karşılamaya" yarayan maddeleri kastettiğini söylemişti; o halde, bir de kişisel ihtiyaçlara hizmet etmeyen ürünler vardır. Bunlar nasıl gerçekleştirilecek? Ama Rodbertus burada hiç bir muğlaklık görmüyor ve hemen saklı tutulan bu koşulu unutarak, düpedüz,
"ürünün üç parçaya bölünmesinden" (ücretler, kâr ve rant) sözediyor (s. 49-50 ve diğerleri). Böylece Rodbertus, gerçekte, temel hatasıyla birlikte, Adam Smith'in teorisini tekrarlamış, ve gelir sorununa ilişkin olarak hiç bir şey açıklamamış oluyor.
Ulusal gelirin dağılımına ilişkin, yeni, tam ve
[sayfa 45] daha iyi bir teori vaadinin,
14 sadece boş laf olduğu ortaya çıkıyor. İşin aslına gelince Rodbertus, bu konudaki teoriyi, bir adım bile ilerletmemiştir. "Gelir kavramlarının ne kadar karışık olduğu, Von Kirchmann'a yazdığı Dördüncü Toplumsal Mektup'taki
(Das Kapital, Berlin, 1884)
paranın ulusal gelire dahil edilip edilmeyeceği ve ücretlerin sermayeden mi yoksa gelirden mi alınacağı hakkındaki sonu gelmez spekülasyonlarından anlaşılmaktadır. - Engels, bu spekülasyonların "skolastisizmin alanına girdiğini" söylüyor. (
Kapital'in II. Cildine önsöz, s. XXI.)
15 [36]
Bugüne kadar iktisatçılar arasında ulusal gelir sorunu üzerine, tam bir karışıklık hüküm sürmüştür. Örneğin,
Handwörlerbuch der Staatswissenschaften'deki (yukarda sözü edilen derleme, s. 81), "Bunalımlar" üzerine makalesinde, Herkner, kapitalist toplumda ürünün gerçekleştirilmesinden sözederken (§ 5, "dağılım"), toplumun bütün ürününü, gelirler halinde bölmekle, Adam Smith'in hatasını tekrarlamaktan başka bir şey yapmamış olan K. H. Rau'nun spekülasyonlarının "mükemmel" olduğunu ileri sürmektedir. R. Meyer, "gelir" üzerine makalesinde (
ibid., s. 283 ve devamı), (Adam Smith'in hatasını tekrarlayan) A. Wagner'in karışık tanımlarını aktarır ve "geliri sermayeden ayırmanın güç olduğunu" ve "en güç işin de kazançla (
Ertrag) gelirin (
Einkommen) ayırdedilmesi olduğunu" açıkça kabul eder.
Böylece görüyoruz ki, klasik iktisatçıların (ve Marx'ın), "dağılıma" ve "tüketime" yeter derecede önem vermedikleri hakkında uzun uzadıya laf eden iktisatçılar, "dağılımın" ve "tüketimin" en temel sorunlarına ilişkin, en ufak bir açıklama bile verememişlerdir. Bu, anlaşılır bir şeydir, çünkü, toplam toplumsal sermayenin yeniden üretim süreci ve toplumsal ürünün içerdiği çeşitli parçaların yerine konma süreci anlaşılmadıkça, "tüketim" tartışılamaz bile. Bu örnek, "dağılımı" ve "tüketimi" iktisadi yaşamdaki bağımsız bazı süreçlere ve olgulara tekabül eden bağımsız bilim dallarıymışçasına ayırmanın ne kadar saçma olduğunu, bir kere daha tanıtlamaktadır. Ekonomi politik, "üretimle" değil, üretimdeki
[sayfa 46] insanların toplumsal ilişkileriyle, toplumsal üretim düzeniyle uğraşır. Bu toplumsal ilişkiler araştırılıp, etraflıca tahlil edilince, her sınıfın üretimdeki yeri ve dolayısıyla, ulusal tüketimden aldığı pay,
böylelikle belirlenmiş olur. Ve klasik ekonomi politiğin gelip dayandığı, ve "dağılım" ve "tüketim" konusundaki her türden uzmanın bir kıl payı ilerletemediği sorunun çözümü, klasik iktisatçıların teorilerinden hemen sonra gelen ve bireysel ve toplumsal sermayenin üretimi hakkındaki tahlili tamamlayan teori tarafından sağlanır.
Bağımsız olarak incelendiğinde kesinlikle çözülemeyecek olan skolastik spekülasyonlardan, tanımlamalardan, sınıflandırmalardan başka bir şey doğurmamış olan, "ulusal gelir" ve "ulusal tüketim" sorununun, toplam toplumsal sermayenin üretim süreci tahlil edildiğinde, bütünüyle çözülebildiği görülür. Üstelik, ulusal tüketimin, ulusal ürünle ilişkisi ve bu ürünün herbir parçasının gerçekleştirilmesi kavranıldığı zaman, bu sorun, ayrı bir sorun olmaktan çıkar. Artık iş, yalnızca bu ayrı parçalara ad
vermeye kalır.
"Gereksiz güçlüklerden kaçınmak için, gayrisafi hasıla
(Rohertrag ) ile net hasılayı, gayrisafi gelir ve net gelirden ayırdetmek gerekir.
"Gayrisafi hasıla, ya da gayrisafi ürün, yeniden üretilen toplam üründür.
"Gayrisafi gelir, üretime yatırılan ve tüketilen değişmeyen sermayenin yerine geçen değer parçasının ve üretilen toplam ürünün bununla ölçülen parçasının çıkarılmasından sonra kalan, "değer parçası ve bununla ölçülen gayrisafi üründür"
(Bruttoprodukts oder Rohprodukts). O halde gayrisafi gelir, ücretler (ya da ürünün tekrar emekçinin geliri olmak üzere ayrılan parçası) + kâr + ranttır. Öte yandan, net gelir ise, ücretlerin çıkarılmasından sonra kalan ve, aslında böylece, sermayenin gerçekleştirdiği ve toprak beyi ile bölüşülecek olan artı-değeri, ve onunla ölçülen artı-ürünü temsil eden artı-değer ve dolayısıyla artı-üründür.
"... Toplumun tümünün gelirine bakarsak, ulusal gelir, ücretler
artı kâr
artı ranttan, böylece de, gayrisafi gelirden oluşur. Ama bütün toplum, kapitalist üretim temeli üzerinde, kapitalist görüş açısına dayandığı ve bundan dolayı yalnızca kâr ve rant olarak ayrılan geliri net gelir olarak gördüğü ölçüde, bu bile bir soyutlamadır" (III, 2, 375-376; Rusça çeviri, s. 695-696).
[37]
Böylece, gerçekleştirme sürecinin açıklanması, gelir sorununu da açıklığa kavuşturmuş ve şu soru üzerinde açıklığa kavuşulmasına engel olan temel güçlüğü de ortadan kaldırmıştır: "biri için
[sayfa 47] gelir olan şey, öteki için" nasıl "sermaye olur"?, kişisel tüketim maddelerinden oluşan ve bir bütün olarak ücretler, kâr ve ranta ayrılan ürün, ayrıca hiç bir zaman gelir olamayacak olan değişmeyen sermaye kısmını da nasıl içerir?
Kapital, II. Cilt, Üçüncü Kısımda verilen gerçekleştirme tahlili, bu sorulara tam bir yanıt vermiş ve
Kapital'in III. Cildinin "gelirlerle" uğraşan sonuç kısmında, Marx'a, toplumsal ürünün ayrı ayrı parçalarına ad koymaktan ve okura II. Ciltte verilen tahlile bakmasını söylemekten başka yapacak bir şey kalmamıştır.
16
VIII. KAPİTALİST ULUSUN NİÇİN
BİR DIŞPAZARA İHTİYACI VARDIR?
Yukarda açıklanan, kapitalist toplumda ürünün gerçekleştirilmesi teorisine ilişkin olarak, şu soru doğabilir: Bu teori, kapitalist ulusun dışpazarlar olmaksızın yapamayacağı önermesiyle çelişmez mi?
Hatırlanmalıdır ki, kapitalist toplumda ürünün gerçekleştirilmesi konusundaki tahlil, dış ticaret olmadığı varsayımından hareket etmişti; yukarda, bu varsayıma zaten değinilmiş ve böyle bir tahlil için
hayati olduğu gösterilmişti. Açıktır ki, ithalat ve ihracat, sorunun açıklanmasına hiç yardım etmeyecek, yalnızca konuyu karıştıracaktı. Bay V. V. ve N. -on'un işlediği hata, dışpazarı artı-değerin gerçekleştirilmesini
açıklamak üzere işin içine sokmalarındadır; dışpazara başvurmakla kesinlikle hiç bir şey açıklamamakta, yalnızca teorik hatalarını gizlemektedirler, bu işin bir yanı. Diğer yanı da, bu başvurmanın Bay V. V. ve N. -on'a, bu hatalı "teorilerin" yardımıyla, Rus kapitalizmi için bir içpazarın gelişmesi gerçeğini açıklamak ihtiyacından kaçınmak olanağını vermesidir.
17 "Dışpazar" onlar için, ülke içindeki kapitalizmin
(ve dolayısıyla pazarın) gelişmesini gözden saklamaya yarayan bir bahaneden başka bir şey değildir - bu bahane onları, Rus kapitalizminin dışpazarları ele geçirdiğini gösteren gerçekleri incelemek
[sayfa 48] ihtiyacından da kurtardığı için, daha da işlerine gelmektedir.
18 Kapitalist bir ülkenin bir dışpazara sahip olma ihtiyacı hiç bir zaman, toplumsal ürünün (ve özellikle artı-değerin) gerçekleştirilme yasaları tarafından belirlenmez, her şeyden önce, kapitalizmin, ancak, devlet sınırları dışına taşan geniş ölçüde gelişmiş meta
dolaşımının bir sonucu olarak ortaya çıkması gerçeği ile belirlenir. Bu yüzden dış ticareti olmayan bir kapitalist ulus düşünülemez, böyle bir ulus da yoktur zaten.
Okurun da gördüğü gibi, bu neden, tarihi türde bir nedendir. Ve narodnikler, "kapitalistlerin artı-değeri tüketmelerinin olanaksızlığı" hakkında birkaç köhne lafla bundan kurtulamazlar. Eğer gerçekten, dışpazar sorusunu getirmek istemiş olsalardı, dış ticaretin gelişme tarihini, meta dolaşımının gelişme tarihini incelemiş olmaları gerekirdi. Ve bu tarihi inceledikten sonra, hiç kuşku yok ki, kapitalizmi, rasgele bir yoldan sapma olarak düşünemezlerdi.
İkinci olarak, toplumsal üretimin ayrı ayrı parçaları (değer olarak ve doğal biçimleriyle) arasındaki uygunluk, toplumsal sermayenin yeniden üretimi teorisinde zorunlu olarak varsayılır ve gerçekte, ancak, bir dizi sürekli dalgalanmaların ortalaması olarak oluşur - işte bu uygunluk, kapitalist toplumda, bilinmeyen bir pazar için çalışan farklı üreticilerin, ayrı ayrı varoluşları yüzünden, sürekli olarak bozulur. Birbiri için "pazar" görevi yapan çeşitli sanayi dalları, eşit olarak gelişmez, biri ötekini geçer, ve daha gelişmiş sanayi, bir dışpazar arar. Bu, hiç de "kapitalist ulusun artı-değeri gerçekleştirmesinin olanaksızlığı" anlamına gelmez - narodniklerce pek hevesle çıkartılıveren bu derin sonucu vermez. Yalnızca, farklı sanayilerin gelişimindeki oransızlığı gösterir. Eğer ulusal sermaye,
farklı bir biçimde dağılmış olsaydı, aynı miktardaki ürün, ülke içinde gerçekleştirilebilirdi. Ama sermayenin bir sanayi alanını bırakıp ötekine geçmesi için, bu alanda bir bunalım olması gerekir; ve böyle bir bunalım tehdidi altında bulunan kapitalistleri, bir dışpazar aramaktan, ihracatı kolaylaştırmak için, mali yardımlar ve pirimler vb. aramaktan kim alıkoyabilir?
Üçüncüsü, kapitalizm-öncesi üretim biçimlerinin yasası, üretim sürecinin, eski çapta, eski teknik temel üzerinde tekrarıdır: Toprak beylerinin angarya iktisadı, köylülerin doğal ekonomisi, sanayicilerin zanaatçı üretimi hep böyledir. Kapitalist üretim yasası ise, bunun tersine, üretim biçimlerinin sürekli değişimi ve üretim
[sayfa 49] çapının sınırsız büyümesidir. Eski biçimler altında, iktisadi birimler, ne yapılarında, ne de büyüklüklerinde bir değişikliğe uğramaksızın ve toprak beyinin malikanesinin, köy ya da kır zanaatçıları ve küçük sanayiciler (elsanatçıları denen kişiler) için yakındaki küçük pazarın ötesine uzanmadan yüzyıllarca varlıklarını sürdürebilirlerdi. Kapitalist işletme ise, tersine, kaçınılmaz olarak, köy topluluğunun, yerel pazarın, bölgenin ve sonra da devletin sınırları dışına taşar. Devletlerin birbirinden ayrılığı ve kopukluğu, meta dolaşımı tarafından zaten kırıldığından, her kapitalist sanayideki doğal eğilim, onu, "bir dışpazar arama" zorunluluğuna iter.
Böylece, bir dışpazar arama zorunluluğu, hiç de, narodnik iktisatçıların sorunları görmek istedikleri gibi, kapitalizmin çürüklüğünü tanıtlamaz. Tam tersine, Bu zorunluluk, iktisadi düzenlerin eski devirlerdeki birbirinden ayrı ve kopuk durumlarını ve (dolayısıyla, fikri ve siyasi hayatın sınırlılığını) yıkan, ve dünyadaki bütün ülkeleri bir tek iktisadi bütün halinde birbirine bağlayan kapitalizmin, tarihi açıdan ilerici görevini gözler önüne serer.
Burada görmekteyiz ki, dışpazar ihtiyacının son iki nedeni de, gene tarihi nitelikte nedenlerdir. Bunları anlamak için, ayrı ayrı her sanayi, bunun ülke içindeki gelişimi, kapitalist bir sanayie dönüşümü incelenmelidir, kısacası, ülkede kapitalizmin gelişmesine ilişkin gerçekler ele alınmalıdır; narodniklerin, hem içpazarın, hem de dışpazarın "olanaksız olduğu" yolundaki değersiz (ve anlamsız) sözlerin arkasına gizlenerek, bu gerçeklerden kaçma fırsatına sarılmalarına şaşmamak gerekir.
IX. BİRİNCİ BÖLÜMDEN ÇIKAN
SONUÇLAR
Şimdi, yukarda incelenmiş olan ve içpazar sorunu ile doğrudan ilgisi olan teorik önermeleri özetleyelim.
1) Bir içpazarın oluşumunda (yani, meta üretiminin ve kapitalizmin gelişmesinde) temel süreç, toplumsal işbölümüdür. Bu, hammaddelerin işlenmesindeki farklı biçimlerin (ve bu işlemedeki farklı işlemlerin) birbiri ardısıra tarımdan ayrılmasından ve ürünlerini (şimdi
metalarını) tarım ürünleriyle değişen bağımsız sanayi dalları haline gelmesinden ibarettir. Böylece, tarımın kendisi, sanayi haline gelir (yani meta üretir) ve onda da aynı uzmanlaşma süreci yer alır.
2) Yukardaki önermeden doğrudan doğruya çıkan bir sonuç
[sayfa 50] da, gelişen bütün meta ekonomisine ve ondan daha da fazla, kapitalist ekonomiye hükmeden şu yasadır - sınai (yani tarım-dışı) nüfus, tarımsal nüfustan daha hızlı büyür ve nüfusun gitgide artan bir kısmını tarımdan imalat sanayiine çeker.
3) Basit meta üretiminden kapitalist üretime geçişin işareti olan (ve bu geçişin zorunlu koşulunu oluşturan) doğrudan üreticinin üretim araçlarından ayrılması, yani mülksüzleştirilmesi, içpazarı
yaratır. Bu içpazarı
yaratma süreci iki yönde ilerler: bir yandan, küçük üreticinin "kurtulmuş olduğu"
üretim araçları, yeni sahiplerinin ellerinde, sermayeye dönüştürülür, meta üretimine yararlar ve dolayısıyla, kendileri de metaya dönüşürler. Böylece, bu üretim araçlarının basit yeniden üretimi bile, artık bunların satın alınmalarını gerektirir (önceden, bu üretim araçları, büyük kısmıyla doğal biçimde yeniden üretilir ve kısmen de evde yapılırdı), yani üretim araçları için bir pazar sağlar ve ondan sonra da şimdi, bu üretim araçlarının yardımıyla üretilen bu ürün de. bir metaya dönüştürülür. Öte yandan da, küçük üreticinin
geçim araçları, değişen sermayenin, yani patronun (toprak sahibi, müteahhit, keresteci, fabrika sahibi vb., hangisi olursa olsun farketmez) işçi kiralamak için harcadığı para miktarının maddi unsurları haline gelir. Böylece, bu geçim araçları da şimdi metaya dönüştürülmüş olur, yani tüketim maddeleri için bir içpazar yaratır.
4) Kapitalist toplumda ürünün gerçekleştirilmesi (ve dolayısıyla, artı-değerin gerçekleştirilmesi) şu noktalar açıklığa kavuşturulmadan açıklanamaz - (1) tek tek ürünler gibi, toplumsal ürün değer cinsinden iki parçaya değil, üç parçaya ayrılır (Adam Smith'in ve onunla Marx arasında uzanan bütün ekonomi politik okulunun öğrettiği gibi, yalnızca değişen sermaye + artı-değer değil, değişmeyen sermaye + değişen sermaye + artı-değer), ve (2) doğal biçimiyle toplumsal ürün iki büyük kesime ayrılmalıdır: (üretilen bir biçimde tüketilen) üretim araçları ve (kişisel olarak tüketilen) tüketim maddeleri. Bu temel teorik önermeleri koymakla Marx, kapitalist üretimde, genel olarak ürünün ve özel olarak da artı-değerin gerçekleştirilmesi sürecini her yönüyle açıkladı ve dışpazarı bu gerçekleştirme sorununa karıştırmanın tamamen yanlış olduğunu ortaya koydu.
5) Ayrıca, Marx'ın gerçekleştirme teorisi, ulusal tüketim ve gelir sorununa da ışık tuttu.
Yukarda söylenenlerden, kapitalist gelişme derecesine bağlı olmayan, kendi başına, ayrı bir sorun olarak, içpazar sorununun hiç de mevcut olmadığı kendiliğinden ortaya çıkar. İşte bunun için,
[sayfa 51] Marx'ın teorisi, hiç bir yerde ve hiç bir zaman bu sorunu ayrı olarak koymaz. Meta ekonomisi ortaya çıkınca, içpazar da ortaya çıkar; içpazar bu meta ekonomisinin gelişmesiyle yaratılır ve toplumsal işbölümünün yayılma derecesi, onun gelişme düzeyini belirler; içpazar, meta üretiminin, ürünlerden işgücüne uzanmasıyla yayılır; ve ancak işgücünün meta haline dönüşmesiyle orantılı olarak, kapitalizm, tüm ülke ekonomisini kucaklar, ki bu ekonomi, esas olarak, kapitalist toplumda gitgide daha önemli bir yer tutan üretim araçları sayesinde gelişir. Kapitalizm için "içpazar", toplumsal işbölümünü derinleştiren ve doğrudan üreticileri, kapitalist ya da işçiye dönüştüren, gelişen kapitalizmin kendisi tarafından yaratılır. İçpazarın gelişme derecesi, ülkedeki kapitalizmin gelişme derecesidir. (Narodnik iktisatçıların yaptığı gibi) kapitalizmin gelişme derecesinden ayrı olarak, içpazarın sınırları sorununu ortaya atmak yanlıştır.
İşte bu nedenle, Rus kapitalizmi için bir içpazarın nasıl oluştuğu sorusu şuna indirgenir: Rus ulusal iktisadının farklı yönleri nasıl ve hangi doğrultuda gelişmektedir? Bu farklı yönler arasındaki ilişki ve karşılıklı bağıntı neden ibarettir?
Bundan sonraki bölümler, bu soruların yanıtını içeren verilerin incelenmesine ayrılacaktır.
[sayfa 52]
Dipnotlar
[1*] Tarım Sorunu, Kısım 1. "Kapitalist Toplumda Tarımın Gelişmesi". -ç.
[2*] Rusça bir çevirisi mevcuttur. -ç.
[3*] Önsöz. -ç.
[4*] Böyle bir gözden geçirme, belki de mevcut çalışmanın devamını gerektirecektir. Bu durumda, Birinci Cilt, devrimden önceki Rus iktisadının bir tahliline, İkinci Cilt ise devrimin sonuçlarının ve başarılarının incelenmesine ayrılmalıdır.
[5*] Bugüne kadar mevcut olan teorilerin karşısına çıkardığım bu yeni teori. -ç.
1 Örneğin, l. A. Stebut. Tarla Tarımının İlkeleri adlı yapıtında, çiftçilik sistemlerini, pazarlanan esas ürüne göre ayırır. Üç temel çiftçilik sistemi vardır: (1) Tahıl yetiştirmek (Bay A. Skvortsov'un deyimiyle, tahıl çiftçiliği) ; (2) çiftlik hayvanları yetiştıriciliği (pazarlanan esas ürün, çiftlik hayvanı ürünüdür); ve (3) sınai. (Bay A. Skvortsov'un deyimiyle teknik çiftçilik) pazarlanan esas ürün, teknik işlemden geçen tarımsal üründür. Bkz: A. Skvortsov, Buharlı Taşıtların Tarım Üzerine Etkisi, Varşova 1890, s. 68 ve devamı.
2 Sınai nüfusun büyümesi sorununa karşı, Batı Avrupa romantiklerinin ve Rus narodniklerinin aynı tutumu benimsediklerini, "İktisadi Romantizmin Bir Tanımlaması. Sismondi ve Bizim Yerli Sismondicilerimiz" adlı makalemizde belirtmiştik. [Bkz: Lenin, Collected Works. c. 2. -ç.]
3 Bu açıdan, özelikle şaşırtıcı olan şey, Bay V. V.'nin, yazın ahlakının bütün sınırlarını aşan küstahlığıdır. Teorisini açıkladıktan, ve özellikle gerçekleştirme sorunu ile uğraşan Kapital'in II. Cildinden hiç haberi olmadığını ele verdikten sonra, devam ediyor ve "önermelerimi kurarken" Marx'ın teorisinden "yararlandım" şeklinde tamamen asılsız bir söz ediyor!! (Teorik İktisat Üzerine Makaleler, III. Makale, "Üretim, Dağılım ve Tüketimin Kapitalist Yasası [aynen böyle!?!]" s. 162.)
4 Bugünkü okura, daha ilerde oldukça sık aktarma yapacağımız, Bay Bulgakov ve ayrıca Bay Struve ve Tugan-Baronovski'nin, 1899'da marksist olmaya çalıştıklarını hatırlatmak gereksiz olmayacak. Şimdi bunların hepsi, "Marx'ın eleştirmenleri" olmaktan da çıkıp, açıkça burjuva iktisatçıları haline gelmişlerdir. (2. baskıya not.[18])
5 Adam Smith, An Inquiry into the Nature and Causes of the Wealth of Nations, 4. baskı, 1801, c. 1, s. 75, Kitap 1: "Emeğin Üretken Güçlerindeki İyileşmenin Nedenleri Hakkında, ve Emeğin Ürününün, Halkın Farklı Tabakaları Arasında Doğal Olarak Dağıldığı Düzen Hakkında", Bölüm VI, "Meta Fiyatlarını Oluşturan Kısımlar Hakkında", Bibikov'un Rusça çevirisi, (St. Petersburg, 1866), c. 1, s. 171.
6 Loc. cit., 1. s. 78. Rusça çeviri, 1, s. 174.
7 Ibid., C. 1, s, 75-76. Rusça çeviri, 1, s. 171.
8 Örneğin, Ricardo, iddia ediyordu ki, "her ülkede, toprağın ve emeğin toplam ürünü, üç bölüme ayrılır: bunlardan bir bölümü ücretlere, öteki kârlara ve diğeri de ranta gider." (Eserler, Sieber'in çevirisi, St, Petersburg 1882, s, 221.)
9 Bkz. Das Kapital, II, Band, III, Abschn[26] burada, birikim, tüketim maddelerinin ihtiyaç maddeleri ve lüks eşya olarak bölünmesi, paranın dolaşımı, sabit sermayenin yıpranması vb. üzerine ayrıntılı bir araştırma bulunmaktadır. Kapital'in II, Cildini okumak olanağını bulamayan okurların, Bay S. Bulgakov'un yukarda adı geçen kitabında bulunan, Marx'ın gerçekleştirme teorisine ait açıklamayı okumaları öğütlenir; Bay Bulgakov'un açıklaması, şemalarını kurarken Marx'tan pek düşüncesizce bazı sapmalar yapan ve Marx'ın teorisini yetersiz bir biçimde açıklayan Bay M. Tugan-Baranovski'ninkinden (Sınai Bunalımlar, s, 407-438) daha doyurucudur; ayrıca kâr ve rant, sorununa ilişkin çok önemli sorunlarda yanlış görüşlere sahip olan Bay A. Skvorsov'un verdiği açıklamadan (Ekonomi Politiğin Temelleri, St. Petersburg 1898, s. 281-295) da doyurucudur.
10 Ünlü Ed. Bernstein'ın (Herostratos gibi ünlü) Sosyalizmin Öncülleri (Die Voraussetzungen, vb., Stuttgart 1899, s. 67)[32] adlı yapıtında aktardığı pasaj, budur. Tabii ki, bizim oportünist, marksizmden eski burjuva iktisadına dönerek, bunun, Marx'ın bunalımlar teorisinde bir çelişki teşkil ettiğini, Marx'ın görüşünün, "Rodbertus'un bunalımlar teorisinden pek farklı olmadığını" ilan edivermiştir. Oysa gerçekte, buradaki tek "çelişki" Bernstein'ın bir yanda iddialı savlarıyla, öte yanda da, akılsızca eklektisizmi ve Marx'ın teorisinin anlamını kavramak istememesi arasındadır. Bernstein'ın, gerçekleştirme teorisini anlamaktan ne kadar uzak olduğu, onun, toplam artı-üründeki büyük bir artışın, zorunlu olarak, bolluk içindeki insanların sayısında bir artış (ya da işçilerin yaşama düzeyinde bir iyileşme) anlamına geleceği, çünkü kapitalistlerin kendilerinin, izin verirseniz, ve "hizmetkarlarının" (Aynen böyle! s. 51-52) bütün artı-ürünü "tüketemeyecekleri" yolundaki gerçekten garip iddiasından anlaşılır! (2. baskıya not.)
11 Bay Tugan-Baronovski, Marx'ın bu önermeyi ileri sürmekle, kendi gerçekleştirme teorisi ile çelişkiye düştüğünü düşünürken hata ediyor. (Bkz: Mir Boji ["Tanrının Toprağı"] dergisinde, "Kapitalizm ve Pazar" adlı makale, 1898, n° 6, s. 123.) Marx hiç de çelişki içinde değil, çünkü gerçekleştirme tahlilinde üretken tüketimle, kişisel tüketim arasındaki bağıntıya da işaret edilmiştir.
12 Karş.: "İktisadi Romantizmin Bir Tanımlaması. Sismondi ve Bizim Yerli Sismondicilerimiz." [Bkz: Lenin, Collected Works, c. 2. -ç.]
13 Dr. Rodbertus-Jagetzow, Zur Beleuchtung der sozialen Frage, Berlin 1875), s. 72 u. ff.. (Toplumsal Sorunun Açıklanması Üzerine, Berlin, s. 72 ve devamı. -ç.)
14 Ibid, s. 32: "... bin ich genötigt, der vorstehenden Skizze einer besseren Methode auch noch eine vollständige, solcher besseren Methode entsprechende Theorie, wenigstens der Verteilung des Nationalprodukts, hinzuzufügen." (... daha iyi bir yöntemi olan bu özete, bu daha iyi yönteme uygun düşecek, en azından ulusal gelirin dağılımına ilişkin tam bir teori eklemek zorundayım." -ç.)
15 İşte bunun için, K. Diehl, Rodbertus'un "gelir dağılımına ilişkin yeni bir teori" sunduğunu söylerken kesinlikle yanılmaktadır. (Handwörterbuch der Staatswissenschaften, "Rodbertus" maddesi, c. V., s. 448.)
16 Bkz: Das Kapital, III, 2. VII. Abschnitt: "Die Revenuen", Bölüm 49: "Zur Analyse des Produktionsprozesses" (Rusça çeviri, s. 688-706). Burada Marx, eski iktisatçıların bu süreci anlamlarını engelleyen koşullara da işaret ediyor (s. 379-382: Rusça çeviri, 698-700). [38]
17 Bay Bulgakov, yukarda aktarma yaptığımız yapıtında pek haklı olarak şöyle diyor: "Bugüne kadar, köylü pazarına arz sağlayan pamuklu sanayii, durmadan gelişmiştir, öyle ki, halkın tüketiminde mutlak azalma" (Bay N. -on'un sözünü ettiği) "... ancak teorik olarak düşünülebilir." (s. 214-215.)
18 Volgin, Bay Vorontsov'un Eserlerinde, Halkçılığın Doğruluğunun Kanıtlanması, St. Petersburg 1896, s. 71-76.[39]
Açıklayıcı Notlar
[1] Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi, üç yıldan fazla süren büyük bir araştırmanın sonucudur. Lenin, St. Petersburg "İşçi Sınıfının Kurtuluşu İçin Mücadele Birliği" davası ile ilgili olarak tutuklanmasından hemen sonra, hapisteyken, kitabı üzerinde yoğun çalışmalara başlamış ve onu, sürgünde yaşadığı Şuşenskoye köyünde bitirmiştir. Ama, yazmaya başlamadan çok önce de, kitabı için malzeme toplamaktaydı.
Hapisten yazdığı 2 Ocak 1896 tarihli ilk mektubunda Lenin şöyle yazıyordu: "Tutuklandığımdan bu yana, zihnimi büyük ölçüde işgal eden ve zaman geçtikçe giderek daha çok işgal etmeye başlayan bir planım var. Çoktandır, iktisadi bir sorunla (manüfaktür sanayiinin ürünlerini ülke içinde pazarlama sorunuyla) uğraşmaktayım, bazı yapıtlar seçtim, tahlil için bir plan çizdim ve bir dergi makalesini aşacak boyutlarda olursa, çalışmamı kitap biçiminde yayınlama amacıyla yazmaya bile başladım. Bu işten vazgeçmeye hiç istekli değilim, ve şimdi, galiba, bunu ya burada yazmak, ya da tamamen bir kenara bırakmak şıklarından birisi ile karşı karşıyayım." (Bkz. Lenin, Collected Works, c. 37)
Aynı mektupta, yazdığı bir listeye göre sağlanması gereken kitaplar hakkında talimat verdikten sonra, Lenin, çalışmasının planını şöyle açıklıyor:
"Kitap listesi, iki kısma bölünmüştür, kitabım da bu iki kısma ayrılmıştır. A - Genel teorik kısım. Bu kısım, daha az kitap gerektiriyor, öyle ki, daha fazla hazırlık çalışması gerekmesine karşın, her halükarda bu bölümü yazmayı umuyorum. B -Teorik ilkelerin Rus gerçeklerine uygulanması. Bu kısım, pek çok kitap gerektiriyor. En büyük güçlükler şunlar olacaktır: (1) Zemzstvo yayınları. Bu arada belirteyim, bunların bir kısmı zaten bende var, ama bir diğer bölümü (küçük monografiler) ısmarlanabilir, bir bölümü de tanıdığım istatistikçiler aracılığıyla elde edilebilir; (2) Hükümet yayınları -komisyon yazıları, raporlar ve kongre tutanakları vb.. Bunlar önemlidir , ama elde edilmeleri daha da zordur. Bunların bir kısmı, hatta çoğunluğu, sanırım, Özgür İktisat Derneği kütüphanesindedir." (Bkz: Lenin, Collected Works, c. 37.)
Lenin'in kızkardeşi, A. İ. Ulyanova-Elizarova, hatıralarında diyor ki, Lenin, hapiste, kitabı üzerinde çalışırken, "planladığı çalışma için gerekli olan ve sürgünde elde edemeyeceğini bildiği malzemeyi sağlamak amacıyla St. Petersburg kütüphanelerinden yararlanmaya karar verdi. Böylece, hapiste iken, bir yığın kaynak malzemeyi yoğun bir biçimde inceledi, ve bir çok parçaları aynen yazdı. Ona, Özgür İktisat Derneği kütüphanesinden, Bilimler Akademisinden ve diğer bilimsel kitap depolarından kucak dolusu kitap taşıdım."
Lenin ayrıca sürgüne giderken de kitabı üzerinde çalıştı. 15 Mart 1897 tarihli bir mektubunda, yolda giderken, "kısa bir süre için ödünç aldığı" bazı kitapları gözden geçirdiğini ve onları Krasnoyarsk'tan geri göndermek niyetinde olduğunu yazıyordu. Krasnoyarsk'taki mola sırasında (Şuşenskoye köyü yolunda) tüccar G. V. Yadin'in zengin özel kütüphanesinde ve ayrıca yerel kent kütüphanesinde bulduğu kitap ve dergiler üzerinde de çalıştı.
Sürgünde iken, Lenin, Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi üzerinde, sıkı çalışmasını sürdürdü. Çok sayıda kitap alma olanağına sahip olmadığı için, akrabalarına yazarak, başkentteki kütüphanelerden ona kitap sağlamak üzere düzenlemeler yapmalarını istedi. "... Birkaç kitap satın almak için çok para harcamaktansa pul parası harcayıp pek çok kitap edinmek benim için çok daha kârlı olacaktır sanırım." (Bkz: Lenin, Collected Works, c: 37.) Lenin'in talimatı üzerine, kızkardeşi, M. İ. Ulyanova, Moskova'daki Rumyantsev Kütüphanesindeki çeşitli kitaplardan, birçok parçalar kopya etti. Bu alıntılar Lenin'e 1897 Mayısının sonunda ulaştı. Aynı yılın sonbaharından itibaren de, gerekli malzemeyi düzenli olarak aldı ve yeni kaynaklar, özellikle sayısız istatistiki özetler üzerinde çalışmaya başladı. 1898 ilkbaharında, Ufa'daki kendi sürgün yerinden, Şuşenskoye'ye naklini sağlayan N. K. Krupskaya, Lenin'e birçok kitap getirdi.
Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi üzerine üç yıllık çalışması sırasında, Lenin, Rus iktisadı üzerine yazılmış her şeyi inceledi ve eleştirel bir tahlilini yaptı. Bu monografta, 500'den fazla değişik kitaptan, özetten, araştırma yazısından, inceleme ve makaleden söz edilmiş ve parçalar aktarılmıştır. Ancak, aslında, Lenin'in, incelediği ve yararlandığı, ama sözettiği kaynaklar arasına dahil etmediği yazın, çok daha geniştir. Ama, bu liste bile, Rusya'da kapitalizmin gelişmesini incelerken yaptığı çalışmanın ne kadar büyük olduğu hakkında bir fikir veriyor .
Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi'nin taslağı, Ağustos 1898'de tamamlanmıştır. 11 Ekim 1898 tarihli bir mektubunda, Lenin, şöyle yazıyordu: "Pazarlarımı kaleme almayı bitirdim ve son rötuşları yapmaya başladım. Düzgün bir nüshanın hazırlanması da aynı zamanda ilerleyecek, onun için, onu parçalar halinde göndermeyi ve gecikmeyi önlemek için oraya varır varmaz bastırılmasını düşündüm. (İlk parçayı, en geç bir ay içinde göndereceğimi umuyorum); eğer aralıkta basmaya başlarlarsa, bu mevsim için tam zamanında olacaktır". (Bkz: Lenin, Collected Works, c. 37.) Ama elyazmasını bitirmek için çok daha fazla zaman gerekti ve bu iş, 1899 Ocağı sonunda bitti.
Lenin, henüz elyazması halinde iken, Kapitalizmin Gelişmesi'ni okuyan yoldaşlarının ve akrabalarının görüşlerine dikkat etmişti. Her bölüm, ayrı bir küçük deftere geçiriliyor ve Krupskaya'dan başka, o zamanlar Minusinsk bölgesinde sürgünde olan öteki sosyal-demokratlar tarafından da okunuyor ve tartışılıyordu. (Şuşenskoye köyünün yakınında sürgünde yaşayan G. M. Krjijanovski, anılarında şöyle yazıyor: "Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi'nin, deyim yerindeyse "ilk okurları' bizdik. Bize ne gönderiliyorsa dikkatle okuyor ve görüşlerimizle birlikte, Lenin'e geri yolluyorduk. Görüşlerimizi geniş ölçüde hesaba katmıştır."
Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi, "Vladimir İIyin" takma adıyla, 1899 Mart sonunda yayınlandı. 2.400 nüshalık basım, kısa zamanda satıldı ve esas olarak sosyal-demokrat aydınlarla öğrenci gençlik arasında ve ayrıca da işçi çalışma gruplarındaki propagandacılar aracılığıyla yayıldı.
Burjuva basını, Lenin'in monografisini, sessizce geçiştirmek istedi ve ilk yorumlar 1899 sonbaharına kadar ortaya çıkmadı. Lenin, bunlardan birine, "Eleştirel Olmayan Eleştiri" adlı makalesiyle ezici bir karşılık verdi; bu Mayıs-Haziran 1900'de Nauçnoye Obozrenye ("Bilimsel Yorum") dergisinde yayınlandı. (bkz: bu kitapta, s. 529-548).
Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi'nin ikinci baskısı, 1908'de yapıldı. Sovyet iktidarının kuruluşundan beri, 1 Ekim 1957'deki verilere göre, Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi, 75 kez, toplam 3.372.000 nüsha olarak ve Sovyet halklarına ait 20 dilde yayınlanmıştır. Ayrıca, İngilizce, Fransızca, Almanca, İspanyolca, Çince, Çekçe, Macarca, Japonca ve Türkçe ve diğer yabancı dillerde de baskıları yapılmıştır.
Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi için yapılan hazırlık çalışmasının, Lenin'in yaptığı araştırmanın hacmini ve kullandığı yöntemleri gösteren bir bölümü, Lenin Miscellanny XXXll'de basılmıştır.
Mevcut cilt, metin Lenin tarafından düzeltildikten sonra yayınlanmış olan ikinci, 1908 baskısına uygundur. Ayrıca, yazarın birinci, 1899 baskısına ilişkin tüm görüşleri de dikkate alınmıştır. -3.
[2] V. V. - V. P. Vorontsov'un takma adı.
N. -on ya da Nikolay -on, N. F. Danielson'un takma adı. Vorontsov ve Danielson, 19. yüzyılın 80'lerinde ve 90'larında, liberal narodnizmin en önde gelen ideologlarıydı. -17.
[3] 1899 Şubatında ya da Mart başında, sürgündeyken, o zamanlar hâlâ bir marksist olan K. Kautsky'nin Die Agrarfrage ("Tarım Sorunu") adlı yapıtının bir nüshası, Lenin'in eline ulaştı. O sırada, Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi'nin büyük kısmı dizilmişti, onun için, Lenin, Kautsky'nin çalışmasına önsözde değinmeye karar verdi. 17 (29) Mart 1899'da, Lenin, önsöze bir ek gönderdi. "Eğer geç değilse" diye yazıyordu, "bunun basılmasını çok istiyorum. ... Acaba önsöz şimdiden dizilmiş olsa bile, eki de koymak mümkün değil mi?". Önsöze yapılan ek, sansürün eline geçti ve değiştirildi. 27 Nisan (9 Mayıs) 1899 tarihli bir mektubunda, Lenin, bundan şöyle sözediyordu: "Duydum ki, benim önsöze yolladığım ek, geç kalmış, ön sansürün eline düşmüş ve başına bir hal gelmiş sanırım." -18.
[4] Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi'nin ikinci baskısında, Lenin'in yaptığı birkaç ekleme ile, kesimlerin numaraları değişmiştir. Lenin'in, okura, başvurmasını öğütlediği konu, İkinci Bölüm, § XII, C, s. 145 ve s. 152'dedir. -19.
[5] 17 Şubat 1899'da Rus Sanayi ve Ticaretini Yükseltme Derneğinde, "Narodnizm ile Marksizmi Uzlaştırmak Mümkün müdür?" başlıklı bir tez üzerine bir tartışma yapılmıştı. Liberal narodnizmin temsilcileri gibi, "legal marksistler" de tartışmaya katıldı. V. P. Vorontsov (V. V.) "Batı'daki modern marksist akımın" temsilcileri, Rus marksistlerinden çok Rus narodnizmine daha yakındır diyordu. Bu toplantıya ait kısa bir rapor, 19 Şubat (3 Mart) 1899'da gerici St. Petersburg gazetesi, Novoye Vremya'da yayınlandı. -20.
[6] Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi'nin ikinci baskısı, 1908'de basılmıştı. Mart 1908'de, Kanijnaya Letopis'in ("Kitap Tarihi") 10. sayısında kitabın yayınlandığı bildirildi.
Lenin, ikinci baskıda, metni gözden geçirdi, baskı hatalarını düzeltti, birçok eklemeler yaptı ve Temmuz 1907 tarihli yeni bir önsöz yazdı. Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi'nin ikinci baskısında, Lenin, sansürden geçmek için kullandığı "öğrenci", "ça1ışan halkın taraftarı" ifadelerinin yerine, doğrudan, marksist ve sosyalist terimleri koydu. Ayrıca "yeni teoriden" sözetmek yerine, Marx ve marksizme atıflar yaptı.
Lenin, en son istatistikleri kullanarak önemli eklemelerde bulundu. İkinci Bölümde, 1896-1900 Ordu-At Sayımlarının sonuçlarına ayrılmış yeni bir kesim (XI) koydu. Rusya'da kapitalizmin gelişmesine ilişkin daha önceki sonuçlarını doğrulayan yeni gerçekler, özellikle yeni fabrika istatistik malzemesi aktardı; Rusya'daki sınıf yapısının daha tam bir görünümünü sağlayan 1897 genel nüfus sayımı sonuçlarının bir tahlilini verdi. (Bkz: Yedinci Bölüm, § V, s. 437-438, 2. baskıya ek.)
İkinci baskıda, Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi'nde üzerinde durulan temel sorunlarla ilgili olarak, sözde "legal marksistlere" karşı girişilen mücadelenin sonuçları da özetlenmiştir. 1905-1907 birinci Rus Devriminin öğrettikleri, Lenin'in "legal marksistler"in, marksizm perdesi ardına saklanan ve işçi sınıfı hareketini burjuva çıkarları için kullanmaya kalkışan burjuva liberalleri oldukları yolundaki tanımını tümüyle doğrulamıştır.
Lenin, ikinci baskıya, 24 yeni dipnot (s. 24, 32, 42, 139, 142, 146, 164, 182, 196. 244, 251-252, 342, 392, 394, 407, 435-436, 444. 455, 457, 463, 465, 477-478, 480, 498), 2 yeni kesim (s. 128-131, ve 437-442), yeni bir tablo (s. 447) ekledi, 8 yeni paragraf yazdı, önceki paragraflara 3 büyük ekleme yaptı (s. 267-271, 197-199, 199-200, 261-262) ve 75 kadar ekleme ve değişiklik yaptı.
Lenin, 1908'de ikinci baskının çıkışından sonra da, Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi üzerinde ça1ışmayı bırakmadı. Bu, 1910 ya da 1911'de ikinci baskının bir nüshasında 405. sayfaya, yaptığı eklemlerden anlaşılır; bu eklemeler, fabrika ve atölyelerin, 1908'de çalıştırdıkları işçi sayısına göre gruplara ayrılmasıyla ilgilidir.
Lenin, ikinci baskıya önsözde, çalışmasını ilerde düzeltme olasılığından sözetmekte ve bu durumda iki cilde ayrılması gerekeceğini belirtmektedir: - 1. Cilt devrimden önceki Rus iktisadının bir tahliline, 2. Cilt ise, devrimin sonuçları ve başarılarının bir incelemesine ayrılacaktır .
1907 sonbaharında yazılmış olan, 1905-1907 Birinci Rus Devriminde Sosyal- Demokrasinin Tarım Programı da dahil olmak üzere, Lenin'in öteki çalışmalarından birkaçı 1905-1907 Devriminin sonuçları ve başarılarının incelenmesine hasrolunmuştur. -21.
[7] Marx, Heine'nın "evet efendimcilere" ilişkin deyimini aktarıyor: "Ich habe Drachenzähne gesat und flöhe geerntet" ("Canavar dişleri ektim, pireler biçtim"); Karl Grün, "Die soziale Bewegung in Frankreich und Belgien" (Darmstadt 1895) oder Die Geschichtchreibung des wahren Sozialismus ("Fransa ve Belçika'daki Sosyal Hareket" ya da "Gerçek Sosyalizmin Tarihi") adlı kitap. (Marx-Engels, Gesemtausgabe, Erste Abteil, B. 5, s. 495.) -22.
[8] Kadetler - Rus emperyalist burjuvazisinin baş partisi, Anayasal Demokratik Partinin üyeleri. Kadet Partisi 1905 Ekiminde kurulmuştu; üyeleri arasında, liberal-monarşist burjuvazinin temsilcileri, Zemstva memurları ve gerçek görüşlerini saklamak ve köylüyü kendi yanlarına kazanmak için, "demokrasi" hakkında ikiyüzlü cümleler kullanan burjuva aydınları da vardı. Kadet tarım programı, malikane topraklarının bir kısmının, bedeli ödetilerek, ama aşırı bir fiyatla köylülere devredilebileceğini kabul etmekteydi. Kadetler, monarşinin sürdürülmesini istiyorlar ve çarı ve feodal toprak beylerini kendileri ile iktidarı paylaşmaya razı etmeye çalışıyorlardı; ama esas görevlerini devrimci harekete karşı mücadele olarak kabul ediyorlardı. Birinci Dünya Savaşı sırasında kadetler, çar hükümetinin, fetih amacı güden dış politikasını etkin bir biçimde desteklediler. Şubat 1917 burjuva demokratik devrimi sırasında, monarşiyi kurtarmaya çalıştılar. Burjuva Geçici Hükümetindeki kadetler, halkın çıkarlarına aykırı, ama ABD, İngiliz ve Fransız emperyalistlerinin işine gelen karşı-devrimci bir siyaset izlediler. Büyük Ekim Sosyalist Devriminin zafere ulaşmasından sonra, kadetler , Sovyet iktidarının uzlaşmaz düşmanları oldular ve bütün karşı-devrimci eylemlere ve müdahalecilerin seferlerine katıldılar. Müdahaleciler ve beyaz muhafızlar yenildikten sonra, kadetler yurtdışına kaçtılar. Sovyetlere karşı, karşı-devrimci faaliyetlerine devam ettiler. -23.
[9] Ekimcilerin Partisi (ya da Onyedi Ekim Birliği) büyük sanayici kapitalistlerin ve topraklarını kapitalist çizgilerde işleyen büyük toprak beylerinin çıkarlarını temsil ediyordu. Ekimciler, Çarın, 17 Ekim 1905 bildirisinden yana olduklarını iddia ediyorlardı. Çar, bu bildiride, devrimden korktuğu için halka medeni haklar vaadediyordu. Oysa, aslında Ekimcilerin, çarlığın yetkilerini sınırlamaya hiç niyetleri yoktu ve çarlık hükümetinin gerek iç, gerekse dış siyasetini tümüyle destekliyorlardı. -23.
[10] Stolipin, Pyotz Arkadyeviç - 1906-1911'de Bakanlar Kurulu Başkanı, aşırı gerici. 1905-1907 Devriminin bastırılması ve bunu izleyen ağır siyasi gericilik dönemi, onun adıyla birlikte anılır.
Stolipin, çarlık otokrasisine, kırlarda kulaklar biçiminde sağlam bir destek sağlamak çabasıyla, yeni bir tarım yasasının kabulünü sağladı. 9 Kasım 1906'da çıkartılan bir buyrukla, her köylü köy topluluğundan çekilme ve verilmiş-toprak parçasını, kendi özel mülkiyeti yapma hakkına ve bu hakla birlikte, o zamana kadar yasaklanmış olan, satma ve ipotek etme vb. haklarına da sahip oldu. Saflarından ayrılan köylüye, tek bir bölgede toprak sağlama görevi topluluğa verilmişti. Kulaklar, bu yasadan, iktisaden güçsüz köylülerin topraklarını hemen hemen bir hiç karşılığında satın almak için yararlandılar. 14 Haziran 1910 ve 29 Mayıs 1911 yasaları kulaklar lehine, zorunlu bir toprak dağıtımı düzenlenmesini sağladı. -23.
[11] 3 Haziran 1907 , İkinci Devlet Dumasının dağıtıldığı ve Üçüncü Devlet Duması için yapılacak seçimlerle ilgili, Dumada toprak beyleri ve kapitalistlerin çoğunluğu kazanmasını sağlayan yeni bir yasanın çıkarıldığı tarihti. Çarlık hükümeti, 17 Ekim 1905 bildirisini haince ihlal etti, anayasal hakları çiğnedi, ve İkinci Dumadaki Sosyal-Demokrat grubu suçlayarak ağır hapis cezalarına mahkum ettirdi. 3 Haziran darbesi denen şey, karşı-devrimin geçici zaferini noktaladı. -23.
[12] Halkçı Sosyalistler - 1906'da Sosyalist-Devrimci Partinin (S. R.) sağ kanadından kopmuş olan Halkçı Sosyalist Partinin üyeleri. Kulakların çıkarlarını yansıtıyorlar ve malikane topraklarının, bedeli karşılığında kısmen ulusallaştırılmasını ve toprağın, köylüler arasında, emek normu denen şeye göre dağıtılmasını savunuyorlardı. Kadetlerle bir blok kurmaktan yana idiler. Lenin, onlara "sosyal-kadetler", "küçük-burjuva oportünistleri" ve kadetlerle, S. R.'ler arasında yalpalayan "S. R. menşevikleri" adlarını takmıştı ve "programından, hem cumhuriyeti, hem de toprakların tümünü istemeyi çıkardığından, bu partinin kadetlerden pek farklı olmadığını" belirtiyordu. Partinin önde gelen kişileri, A. V. Peşekonov, N. F. Annenski, V. A. Myakotin ve ötekilerdi. Şubat (1917) burjuva demokratik devriminin ardından Halkçı Sosyalist Parti, burjuva Geçici Hükümetine katıldı. Ekim Sosyalist Devriminin ardından da, halkçı sosyalistler, Sovyetlere karşı, karşı-devrimci planlara ve askeri eylemlere katıldılar. İçsavaş sırasında, parti silindi.
Trudovikler (trud, "emek"ten gelmedir) - köylülerden ve ayrıca narodnik-zihniyetli aydınlardan oluşan, Rus Devlet Dumalarındaki bir küçük-burjuva demokratlar grubu. Trudovik grup, 1906 Nisanında, Birinci Devlet Dumasına seçilen köylü milletvekillerinden oluşmuştu.
Truvodiklerin talepleri, sosyal tabakalara ve mülkiyete dayanan tüm engellerin kaldırılmasını, zemstvoların ve kentsel yerel hükümet organlarının demokratlaştırılmasını ve Devlet Duması seçimlerinde genel oy hakkını da kapsıyordu. Trudovik tarım programı, toprağın eşit bir biçimde kullanılması yolundaki narodnik ilkeden hareket ediyordu: buna göre, devlete, imparator ailesine, çarın kendisine ve manastırlara ait, ayrıca da, saptanan emek normunu aştıkları hallerde, özel malikanelere ait topraklardan meydana gelen bir ulusal fon oluşacaktı; elkonulan özel malikaneler için tazminat öngörülüyordu. Devlet Dumasında, trudovikler , kadetler ile bolşevikler arasında yalpalıyorlardı, bu yalpalamanın nedeni, küçük mülk sahibi olan köylülerin sınıfsal yapılarının ta kendisiydi. 1906 Eylülünde, Lenin, şöyle diyordu: Trudovik köylü, "monarşi ile bir anlaşma yapma ve burjuva sisteminin çerçevesi içinde, kendi toprak parçasının üstünde yerleşme çabasını aşmış değildir. Ama şimdi, enerjisini, esas olarak, toprak için toprak beylerine karşı ve demokrasi için de feodal devlete karşı mücadeleye hasretmiş bulunuyor." (Bkz: Lenin, Collected Works, c. 11, "Rusya'daki Siyasi Partilerin Sınıflandırılması Üzerine Bir Çalışma".) Trudovikler, köylü yığınlarını temsil ettiklerinden, bolşeviklerin Dumadaki taktikleri, kadetlere ve çarlık otokrasisine karşı ortak bir mücadele vermeyi gözönünde tutarak, tek tek konular üzerinde onlarla anlaşmalara varmaktı. 1917'de, "Trudovik Grup", "Halkçı Sosyalist" Partisi ile birleşti. -24.
[13] Molçalinizm - tufeylilik, dalkavukluk anlamında. Griboyedov'un, Zeka Elem Getirir adlı piyesinde bir tip olan Molçalin'in adından gelmektedir. -24.
[14] Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi'nin ilk baskısında (1899) bu bölümün başlığı, "Teoriye Atıflar" idi. -25.
[15] Karl Marx, Capital, Moskova 1959, c. III, s. 622.
Bu kitap boyunca, Karl Marx'ın Das Kapital'ine yapılan atıflar, şu Almanca baskılaradır: c. I -2. baskı, 1872; c. 2 -1885 baskısı; ve c. 3 -1894 baskısı. Kapital'in "Rusça çevirisine" atıflar, N. F. Danielson'un çevirisinedir (1896). -26.
[16] Karl Marx, Capital, c. III, Moskova 1959, s. 622. s. 28
[17] Karl Marx, Capital, c. I, Moskova 1958, s. 745 ve 747 (Kapital, Birinci Cilt, Sol Yayınları, Ankara 1975, s. 788 ve 789-790).
[18] Burada ve daha sonraki yerlerde 2. baskıya not olarak belirtilen dipnotlar, bu yapıtın ikinci 1908 baskısını hazırladığı sırada Lenin'in bizzat yazdığı dipnotlardır. -32.
[19] Karl Marx, Capital, c. II, Moskova 1957, s. 470. -33.
[20] Karl Marx, Capital, c. II, Moskova 1957 , s. 373. -35.
[21] Karl Marx, Capital, c. I, Moskova 1958, s. 590. (Kapital, Birinci Cilt, Ankara 1975, s. 628.) -35.
[22] Karl Marx, Capital, c. I, Moskova 1958, Bölüm XXIV , Kesim 2 (Kapital, Birinci Cilt, Ankara 1975, Yirmidördüncü Bölüm, İkinci Kesim). -35.
[23] Karl Marx, Capital, c. I, Moskova 1958, s. 199-202 (Kapital, Birinci Cilt, Ankara 1975, s. 224-227 .) -35.
[24] Karl Marx, Capital, c. II, Moskova 1957 , s. 363-64 - 36.
[25] Karl Marx, Capital, c. II, Moskova 1957 , s. 394. -38.
[26] Karl Marx, Capital, c. II, Moskova 1957 , s. 351-523. -39.
[27] Karl Marx, Capital, c. III, Moskova 1959, s. 299-300. -40.
[28] Karl Marx, Capital, c. II, Moskova 1957, s. 438-39. -41.
[29] Karl Marx, Capital, c. II, Moskova 1957, s. 316. -41.
[30] Karl Marx, Capital, c. III, Moskova 1959, s. 239-40. -42.
[31] Karl Marx, Capital, c. III, Moskova 1959, s. 245. -42.
[32] E. Bernstein'ın, devrimci marksizmin ilkelerini, burjuva reformizmi ruhunda değiştiren, Die Voraussetzungen des Sozialismus und die Aufgaben der Sozialdemokratie ("Sosyalizmin Öncülleri ve Sosyal-Demokrasinin Görevleri") adlı yapıtı, 1899'da yayınlandı. Lenin bu kitabın bir nüshasını, Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi'nin ilk baskısı çıktığında elde etti, öyle ki, Berstein'ın oportünist görüşleri üzerine düşüncelerini ancak ikinci baskıya koyabildi.
Lenin, Bernestein'a, "Herostratos'un ünü gibi ünlü" diyor. Rivayete göre, MÖ 4. yüzyılda yaşamış bir Yunanlı olan Herostratos, salt gelecek kuşaklarca adı duyulsun diye, kendi kenti Efes'teki ünlü Artemis tapınağını ateşe vermişti Herostratos adı, ün kazanmak için cinayet işlemeye hazır kişilere takılan bir lakap olmuştur. -42.
[33] Karl Marx, Capital, c. III, Moskova 1959, s. 472-73. -42.
[34] Karl Marx, Capital, c. III, Moskova 1959, s. 299. -43.
[35] Karl Marx, Capital, c. III, Moskova 1959, s. 822. Lenin, Kapital'in çevirisindeki hatalara ilişkin sözleri ile, N .-on (Danielson)'un çevirisini (1896) kastetmektedir. -44.
[36] Karl Marx, Capital, c. II, Moskova 1957, Friedrich Engels'in Önsözü. -46.
[37] Karl Marx, Capital, c. III, Moskova 1959, s. 818-819. -47.
[38] Karl Marx, Capital, c. III, Moskova 1959, s. 821-824. -48.
[39] Volgin - G. V. Plehanov'un takma adı. Burada değinilen yapıt, Yapıtlar'ının IX. cildinde bulunmaktadır. - 49.