Kuş Gribi:
Köy Tavuğunun Sonu,
Unakıtanların Vurgunu
"Yumurtayı kabuklu değil pastörize tüketiyorlar
Pek çok Avrupa ve Amerika ülkesinde, kabuktaki mikroplar nedeniyle endüstriyel kullanıcıların kabuklu yumurta tüketmesi yasak. Türkiye'de ise pastörize yumurta fabrikaları yeni kuruluyor.
Türkiye'de pastörize yumurta üretimi konusunda ilk adım, İzmir'in Urla ilçesinde Özbek Köyü sınırlarında kurulan İPAY (İzmir Pastörize Yumurta A.Ş) ile atıldı. İPAŞ'ın büyük ortağı Hollandalı şirket Primera. Şirketin en büyük yatırımı Kuzey Amerika'da. Avrupa ülkeleri ve İsrail'de de yatırımları var. Türkiye'deki büyük ortak ise İzmirli Gürel Ailesi.
Türkiye'de pastörize yumurta üreten ikinci firma da Bandırma'daki AB Gıda. İki yıl önce Fransız uzmanların desteğiyle kurulan AB Gıda, kendi yumurtasını işliyor. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın oğlu Abdullah Unakıtan'a ait olan şirket, Calve, Tat, Assan, Ülker ve Golf'e satış yapıyor." [Sabah, 25 Şubat 2004.]
Türkiye kuş gribiyle tanıştı.
Lüks tavuk kanadı lokantalarının açıldığı, herkesin tavuk kanadı yediği bir ülkede, "ilk kez" kuş gribiyle tanışıldı.
Kuş gribiyle "ilk kez" tanışıldığı için, günlerce tavukların nasıl pişirileceği, hangi virüsün nasıl etkili olduğu, kuş gribinin insandan insana geçmesinin nasıl bir felaket oluşturacağı yazıldı, çizildi.
H5N1 virüsünün nasıl ölümcül olacağı ise, Van'da üç çocuğun ölüm haberiyle tavuk kanadı seven Türkiye insanlarına gösterildi.
Her zaman olduğu gibi, toplumu "aydınlatmak" diye bir sorunu olmayan "medya", bu olaydan nasıl reyting alacağının hesabını yaparken, bir başkaları da bu "fırsat"tan nasıl yararlanacağının hesabını yapıyordu.
Burası Türkiye'ydi, Türkiye "fırsatlar ülkesi"ydi.
"Fırsatlar ülkesi Türkiye", kuş gribi sözcüğünü ilk kez doğu Asya ülkelerindeki salgınla tanıştı. Ancak bu, "egzotik" bir haber olmaktan öteye geçmedi.
Ülke somutluğunda ilk kuş gribi sözcükleri 2005'in Ekim ayında kullanılmaya başlandı. İlk kuş gribi "vakası", 5 Ekim 2005 tarihinde Manyas "kuş cenneti"nde saptandı. Manyas'ın Kızıksa ilçesi karantina altına alındı ve birçok hayvan itlaf edildi. Bir süre sonra karantina kalktı ve hayat 'normale' döndü. Tayyip Erdoğan gazetecilere kendi elleriyle tavuk yedirerek hiçbir tehlikenin olmadığını kanıtlamaya çalıştı.
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker 2006 bütçesi görüşülürken Meclis'te yaptığı konuşmada "Avrupa ülkelerinden daha hızlı bir şekilde, 48 saat içinde virüsü izole ettik. Kızıksa'da kuş gribi gözüken işletme, açıkta hindi palazı yetiştiren bir şahsa ait. Aldığımız tedbirlerle, bu vaka dışında hiçbir yerde hastalık görülmedi" dedi.
Kuş gribinin Türkiye'de tamamen ortadan kaldırıldığına ilişkin "Avian Influenza (Tavuk Vebası, Kuş Gribi) Hastalığının Final Raporu" 8 Aralık 2005'te AB'ye gönderildi.
Böylece Bandırma-Manyas bölgesinde ortaya çıkan "ilk" kuş gribi-tavuk vebası tehlikesi ortadan kaldırılmış oldu!
Kuş gribi "tehlikesi"nin ortadan kalkmasıyla birlikte, bu bölgede faaliyet gösteren tavukçular, Banvit, Şeker Piliç, Bozlar, Bu Piliç derin bir soluk aldılar. Ama olayın en "ilginç" tarafı Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın oğlu Abdullah Unakıtan'ın A.B Gıda Sanayi ve Ticaret A.Ş'nin Bandırma'da 3 tavuk ve yumurta fabrikasının bulunmasıydı.
Daha da "ilginç" olanı Kemal Unakıtan'ın kızlarının da tavukçuluk sektörüne girmiş olmalarıydı. 18 Ağustos 2005 tarihli gazetelerde, "Unakıtan'ın kızları da tavukçu oldu" başlığıyla, "Kemal Unakıtan'ın kızları ticarette hızla büyüyor. Bakan Unakıtan'ın iki kızı Fatma Unakıtan ve Zeynep Basutçu, İstanbul'da FAB Gıda Sanayi Ticaret adlı bir gıda şirketi kurdu" haberleri yer alıyordu.
Manyas "kuş cenneti" bir çırpıda kurtarılırken, asıl kurtulanların "tavukçuluk sektörü" olduğu ayan beyan ortadaydı.
Tarihler 1 Ocak 2006'yi gösterdiğinde Van'da bir çocuğun ölümüyle birlikte kuş gribi yeniden "fırsatlar ülkesi"nin gündemine girdi. Aynı aileden iki çocuğun daha ölmesinin ardından, Sağlık Bakanlığı kuş gribi olduğunu istemeye istemeye kabul etti. Ve ülke çapında kuş gribi patlaması yaşandı.
Ülkenin her yerinden sürekli kuş gribi haberleri geliyordu. Artık kuş gribi ülkeyi bir ağ gibi sarmıştı. Daha bir ay önce Türkiye'de kuş gribi olmadığını "Final Raporu" ile ilan eden Sağlık Bakanlığı, şimdi kuş gribinin ne denli tehlikeli ve yaygın olduğundan söz etmeye başlamıştı.
Ama burası Türkiye'ydi, "fırsatlar ülkesi"ydi.
10 Ocak günü, Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Doğubayazıt'ta, "Artık köy yumurtası veya tavuğu kavramı tarihe karışmak zorundadır. Kesinlikle kümesten vazgeçmeliyiz" diyordu.
Ardından Maliye Bakanının Sağlık Bakanının "hijyenik koşullarda üretilmiş, entegre tesislerin tavukları"nın tüketilmesini şiddetle tavsiye ettiği haberleri geldi.
Bir taraftan "entegre tesisler"e dokunulmazken, halkın elindeki her türlü "kanatlı hayvan" itlaf edildi.
Kuş gribine ilişkin son haber 31 Ocak günü haber ajanslarından geçti:
"Başbakan Erdoğan kuş gribi nedeniyle kriz yaşayan tavukçuluk sektörüne destek için TBMM Tören Salonu'nda düzenlenen 'Güvenli Tavuk ve Tavuk Ürünleri Resepsiyonu'na katıldı. Erdoğan 'Bir şey olmaz afiyetle yiyin' dedi."
Her zaman olduğu gibi, "medyatik" her olayda ortaya çıkan %5 komisyoncusu Ertuğrul Özkök işin "akıl hocası" olmuştu. Bay %5'e göre, "güvenilir biri" çıkıp "entegre tesis ürünlerinden korkmayın" mesajı verirse, "beyaz Türkler" yeniden tavuk kanadı yemeye başlarlardı ve böylece "dev tesisler iflastan kurtarılabilirdi".
Ve Tayyip Erdoğan, Bay %5'in kılavuzluğunda "birşey olmaz afiyetle yiyin" diyerek tavuk kanadı düşkünü küçük-burjuvaların yüreğine su serpti.
Şimdi sıra, Unakıtan'ların bu "fırsat"tan yararlanarak kazanacakları paraları saymaya geldi.
Her zaman olduğu gibi, sel gitti, kumu kaldı.
Milyonlarca itlaf edilmiş "kanatlı" hayvan ve birkaç milyon dolar uğruna ölüme gönderilmiş dört çocuk.
"Fırsatlar ülkesi Türkiye"nin en son "fırsat"ı böylece değerlendirildi.
"Beyaz Türkler", şu adıyla sanıyla küçük-burjuvalar afiyetle Unakıtanların pastörize yumurtalarıyla yapılmış yiyecekleri ve entegre tesislerinde üretilmiş tavukların kanatlarını yemeye devam ederken, AKP'nin mehteran takımı da ceplerini doldurmaya devam ediyor.
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya
kadar yiyin!