KURTULUŞ CEPHESİ - Mayıs-Haziran 1998
Kurtuluş Cephesi de
İnternet'te
1 Nisan 1998 tarihinden itibaren Kurtuluş Cephesi İnternet Sayfası yayınına başlamış bulunuyor.
Milyonlarca kişi, kuruluş, dernek, kurum ve şirketin yer aldığı İnternet ortamında yer almak, kimileri için "büyük bir adım", kimileri için kendi "büyüklükleri"nin bir ifadesi, kimileri için bir "reklam" aracı ve kimileri için "ticari ilişkiler" anlamına gelmektedir. Kim kendisini nasıl sunarsa sunsun, tüm tanımlamaların birleştikleri ortak nokta, İnternet'in "çağımızın en büyük ilişki ağı" olduğu ve "iletişim çağı"nın "bir gereği" olduğu sanısıdır. Bu sanı, İnternet üzerine pekçok yanılsamanın üretildiği bir temel oluşturmaktadır. Bu yanılsamalar öylesi boyutlara ulaşabilmektedir ki, İnternet ortamında bir sayfaya sahip olmakla normal ilişkiler içinde yerine getirilemeyen pekçok şeyin yapılabilineceği düşünülebilmektedir. Ağırlıklı olarak küçük ve orta sermaye kesimlerinde yaratılan bu yanılsamalar, sonal olarak küçük-burjuva dünya görüşünün bir yansısı olmaktadır. Ülkemizde çok açık biçimde görüldüğü gibi, pekçok küçük ve orta sermaye kesimleri, özel olarak MÜSİAD çevreleri, İnternet ortamı aracılığıyla uluslararası ticari ilişkileri geliştirebileceklerini ve bu yolla işbirlikçi-tekelci burjuvazinin egemenliğini sınırlandırabileceklerini düşünmüşlerdir. Ve bu düşünce, ülkemizde İnternet sayfası sahibi olmaya yönelik önemli bir pazar oluşturmuştur.
Ülkemizdeki basın-yayın kuruluşlarında toplaşmış olan küçük-burjuva aydınları, bu yeni pazarın oluşmasında ve geliştirilmesinde önemli bir işleve sahip olmuştur. Çoğunluğu 1980 öncesinde, şu ya da bu oranda devrimci mücadele içinde yer almış olan unsurlardan oluşan bu küçük-burjuva aydınlarının, kendi yalıtık bireysel yaşamları içinde İnternet'i bir "açılım" olarak kavramaları fazla şaşırtıcı değildir. Ancak kendi bireysellikleri içinde bir "açılım" olarak kavranılan İnternet'in, aynı zamanda bu bireylerin yeni gelir kaynağı olarak ortaya çıkması, İnternet üzerine yapılan yayınları artırmıştır. 1980 öncesinin "devrimci"lerinin, bu yeni gelir kaynağı karşısında büyük bir iştaha sahip olmaları, aynı zamanda bu alanda üretilen tüm yanılsamaların yaygınlaştırılmasının aracı olmuştur.
Bu durumun gerçekliğini, Kurtuluş Cephesi'nin Mart-Nisan 1996 tarihli 30. sayısında yayınlanan "Kitle Gösterilerinde Görsellik ya da 'Medyatik Olmak'" yazısında şöyle ortaya koymuştuk:
"Burjuva ekonomistlerinin 'II. sanayi devrimi' adını verdikleri, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin hızlandığı 70'lerin dünyasından, 80'lere geçildiğinde, yeni çağ teorileri yaygınlaşmaya başladı. 1990'ların başında SSCB'nin dağıtılmışlığı koşullarında, bu yeni 'çağ' teorileri, Marksizmin öldüğünü ilân ederek, günümüzün 'iletişim çağı', 'teknoloji çağı', 'enformasyon çağı' vs. olduğunu sürekli yinelemeye başladılar. Özellikle iletişim teknolojisinde meydana gelen gelişmeler kapitalistler için yeni pazar ve kâr olanakları yarattığı ortaya çıkmasıyla, bu teorisyenler 'medya' adını verdikleri, basım ve yayın mekanizmalarındaki gelişmeyi yüceltmekte birbirleriyle yarışır oldular. Ve bu gelişmenin, bilgisayar teknolojisindeki gelişmeyle birleştirilmesiyle birlikte son moda İnternet oldu.
Bilgisayar teknolojisindeki gelişmelerin üretim süreci üzerindeki etkileri, üretimin geliştirilmesindeki rolü ve toplumsal ilişkiler alanında ortaya çıkarabileceği değişimler birkaç burjuva araştırmacısının özel ilgi alanı olarak kalırken; bu teknolojinin tüketim ekonomisi içinde bireysel tüketim nesnesi haline getirilmesinin getirdiği ilişkiler ağı, neredeyse herkesi ilgilendiren bir konu haline gelmiştir. Kapitalizm, kendi üretim süreci açısından, dolayısıyla artı-değeri artırmanın bir aracı olarak ele aldığı bilgisayar teknolojisinin maliyetini, bu yolla topluma yüklemesi, hemen hemen hiç dikkat çekmeyen bir konu olarak kalmıştır. İnsanların insanlarla ilişkilerinin sınırlandırıldığı, insanın insana ve insani nesnelere karşı yabancılaştırıldığı kapitalizm koşullarında, iletişim teknolojisi, giderek yabancılaşmış bireylerin karşılıklı ilişkisini yaratan bir unsur olarak kullanılmaya başlanıldı. Bunun en tipik ifadesi ise, İnternet'dir.
Kapitalistlerin ve kapitalist-emperyalist devletlerin artık ihtiyaçları kalmayan bilgileri genelleştirmelerinin bir sonucu olan İnternet, aynı zamanda yalıtık bireylerin daha da yalıtılmasının bir aracı olarak geniş kitlelere sunulmuştur.
Benzer gelişme, 'görsel iletişim araçları' adı verilen televizyon, video vb. alanlarda ortaya çıkmıştır. Bireyi ya da bireysel aileyi, bir başka bireyle ya da bireysel aile ile ilişki içine sokmadan, aynı ortamı paylaşıldığı duygusunu verebilme özellikleriyle 'görsel iletişim araçları', aynı zamanda yalıtılmış birey ilişkisinin yeniden üretimi olarak ideolojik bir işlev görmektedir. Yalıtık bir birey olarak, ülkesindeki ve dünyadaki her türlü gelişme ile 'ilgili' olunabilmekte, ancak bu 'ilgi' sadece görüntüsel ve yalıtılmış bir birey düzeyi ile sınırlandırılabilmektedir. Görüntüye dayalı, ancak diğer insani duyulara da seslenebilen sinemanın 'ölümü', aynı zamanda 'görsel iletişim araçları' nın bireysel tüketime konu olmasıyla birlikte gelişmesi, bu sınırlandırmanın diğer bir görüngüsü olmuştur.
Tüm bu teknolojik gelişmeler ve bunun tüketimi, kaçınılmaz olarak, kapitalist sistemin bir parçası olan 'yeni talep' yaratma faaliyetlerini de etkilemiş ve yaygınlaştırmıştır.
'Amerikan yaşam tarzı' olarak 1950' lerden itibaren dünya çapında yaygınlaştırılmaya çalışılan 'tüketim toplumu', ağırlıklı olarak 'görsel' malzemeye dayandırılmış olması, bu gelişmeden en çok yararlanan ideolojik unsur olmasını getirmiştir. 1950'lerden itibaren Hollywood filimleriyle kitlelere benimsetilmeye çalışılan 'Amerikan yaşam tarzı', televizyon yayınlarının uydular aracılığıyla yayınlanmasının kitlesel hale getirilmesiyle birlikte yeni araçlara ve olanaklara sahip olmuştur. Müzik alanında teknolojinin kullanımıyla ortaya çıkan 'klip'ler, aynı zamanda müziği insanın duyum organına hitap eden bir sanat olmaktan çıkartmış, onu görüntüyle, duyum organından çok görme organına hitap eden bir üretim haline getirmiştir. Böylece 'Amerikan yaşam tarzı' olarak 'tüketim'e yönelik ideolojik propaganda yeni bir aracı sahip olmuştur.
Teknolojik gelişmenin otomotiv sanayinde meydana getirdiği gelişmelerin bir ürünü olarak ortaya çıkan 'küçük' özel arabaların üretimi, kaçınılmaz olarak 'Amerikan yaşam tarzı'nın önemli bir unsuru olan otomobilin yaygınlaştırılmasını sağlamıştır. Bu da, kitlelerde, daha düne kadar sinemalarda, televizyonlarda gördüklerinin bir 'imge' olmaktan çıktığı ya da çıkabileceği sanısı yaratmıştır. Bunun sonucu ise, 1950'lerden beri sürdürülen propagandanın, 1990'lar dünyasında çok daha fazla 'gerçekleşebilir' bir senaryo olduğu sanısının yaygınlaşmasıyla, yarınlar için toplumsal bir devrime bağlı umutların yerine, mevcut düzene bağlı umutların geçmesi olmuştur.
Şüphesiz tüm bu görüngüler, aynı zamanda burjuva ideolojik propaganda araçlarının bir yaygınlaşması anlamına gelmektedir. Burjuva ideolojisinin, mevcut düzene bağlı ve mevcut düzen içinde yaşamayı benimsemiş insanlar yaratma hedefi, bu teknolojik gelişmelerle daha kolaylaştırılmıştır. İnsanların, doğa ve toplum hakkında nesnel bilgiye sahip kılınarak, bu bilginin gerçekliği üzerinde belli bir bilince sahip bireyler olmaları, her zaman burjuvazinin karşı durduğu bir düşünce ve eylem olmuştur. Burjuvazi için, bireyin nesnel bir bilgiye sahip olması değil, üretim sürecindeki yerine ilişkin gerekli teknik bilgiye sahip olması yeterlidir. Bunun ötesindeki tüm bilgi ve ilişki, o birey için bir yük olacaktır. Bu nedenle, hızlı tüketilebilir nesneler, hemen her koşulda, burjuva propagandasının araçları olmuştur. Burjuvazinin tüm bunlardaki tek amacının, proletarya devrimini engellemek olduğu ise, tartışmasız bir gerçektir.
Proletarya devriminin, devrimin gerekliliğinin bilincinde olan kitlelerin eseri olması gerçeği, burjuvazi için ideolojik propagandasında hem çıkış noktasını, hem de amacını belirlemiştir. Kitlelerin bilinç düzeylerinin sınırlandırılması ve devrim için gerekli bilince ulaşmalarının engellenmesi hedefi, burjuvazinin eğitim alanından toplumsal alana kadar tüm faaliyetlerinde belirginleştirilmiştir. Eğitim alanında uygulanan sınav sistemleri, yani 'test' sistemleri, bireylerin belli sorular karşısında sınırlandırılmış yanıtlarla yetinmelerini getirdiğinden, düşünmeyi ve düşünce üretmeyi sınırlandırmaktadır. Aynı şekilde, 'boş zamanlar'ın, sözcüğün gerçek anlamıyla 'boş' bir zaman olarak kullanılması için oluşturulmuş toplumsal araçlar, aynı sınırlamanın sürdürülmesi olarak bireylerin karşısına çıkartılmıştır."
"Neo-liberalizm" ve "globalizm" sloganlarıyla birlikte geliştirilen bu ideolojik saptırmalar ve yalıtık bireylere dayanan ilişkiler sistemi, devrimci mücadeleye karşı olma hedefiyle devrimcilerin karşısına çıkartılmıştır. 1980 sonrasında gerek ülkemizde, gerekse dünyada yürütülen pasifikasyon ve depolitizasyon süreci içinde yaygınlaşan bu ideolojik saptırma, devrimci mücadele içinde yansısını bulmakta gecikmemiştir. "Artık bağımsızlık kavramının anlamını yitirdiği, bunun yerini karşılıklı-bağımlılık (interdependence) ilişkisinin aldığı" yolundaki propagandalar, ilk planda anti-emperyalist mücadelenin pasifize edilmesine yönelmiştir. Giderek "ithal ikameci sanayileşme"ye karşı yürütülen propagandalarla devreye sokulan "ihracata yönelik sanayileşme" söylemi, geri-bıraktırılmış ülkelerin emperyalist metaların açık pazarı haline getirmiştir. Gerek "globalizm", "karşılıklı-bağımlılık" söylemleri, gerekse "ithal ikameci sanayileşme"ye karşı propagandalar, öncelikle küçük-burjuva aydınlarının emperyalizm tarafından "kazanılması"yla birlikte sürdürülmüştür ve bu küçük-burjuva aydınları bu söylemin ve propagandaların yaygınlaştırılmasının aracı olmuşlardır.
Bu gelişmelerden birinci dereceden etkilenen kesim devrimci örgütler olmakla birlikte, uygulanan ekonomi-politikalardan etkilenen diğer kesim küçük ve orta sermaye kesimleri ile toprak sahipleri olmuştur. Bugün kendilerini MÜSİAD içinde örgütleyen bu kesimler, yukarıdan aşağıya geliştirilen kapitalizm karşısında eski gücünü ve kârını yitiren kesimler olmuştur. Kapitalizmin dış dinamikle, yani emperyalizme bağımlı olarak geliştirilmesinin bu sonuçları karşısında, bu kesimlerin mevcut üretim ilişkilerine karşı tepkileri giderek artmış ve siyasallaşmıştır. 1990 sonrasında Refah Partisi'nin göstermiş olduğu gelişme bunun ürünüdür.
İşte İnternet ortamının, bu kesimlerin kendilerine yeni kaynaklar bulmaları için bir "araç" olarak sunulması, hemen hemen aynı tarihlerde başlamıştır. "İhracata yönelik sanayileşme" adı verilen uygulamanın, gerçeklikte geri-bıraktırılmış ülkelerin iç pazarlarının emperyalist tüketim metalarına açılması anlamına geldiğini pratikte gören bu kesimlerin anti-emperyalist bir söyleme yönelmeleri karşısında devreye sokulan İnternet türü araçlar, bu kesimlerin tepkilerinin bir dönem pasifize edilmesini amaçlamıştır.
Gerçeklikte ise, İnternet, hiçbir biçimde yeni kaynaklar sağlamadığı gibi, yeni olanaklar da ortaya çıkarmak durumunda değildir. Bu gerçek, 1980 tarihinde yayınlanan THKP/HDÖ'nin "Sosyalist Devrim Programı"nda şöyle ortaya konulmuştur:
"Bilgisayar teknolojisinin bugün maliyetleri düşürerek artı-değer üretimini artırmak amacıyla kullanılması, kapitalist üretim ilişkilerinin bir sonucudur ve doğal olarak, bu araçların toplumsal amaçlarla kullanılması önünde engel oluşturmaktadır. Üretimin toplumsal niteliği ile üretim araçlarının özel mülkiyeti arasındaki uzlaşmaz çelişkinin bu dışa vurumu, genelde önemli bir yanılsama yaratmaktadır.
Bu yanılsama, kapitalizm koşullarında bilgisayarın uluslararası planda ilişkilerin düzenlenmesi için bir iletişim aracı olarak kullanılabileceğidir. 'Bilim bankaları', 'tele-konferans', 'çok-terminalli bilgisayarlar' vb. gelişmelerin, bilgisayar teknolojisinden çok, iletişim teknolojisindeki gelişmelerle ilintili olduğu unutulmaktadır. Kapitalist mülkiyet altındaki fabrikaların tek bir merkezi yönetimde birleştirilmelerinin, mekan olarak gereksizleşmesi, doğrudan özel mülkiyetin gereksizliğini ifade etmektedir. Bu nedenle, mülk edinilemeyen ya da edinilmesinin kârlılığı ortadan kalkmış bilgilerin uluslararasılaştırılması, kapitalizmin ulaşabileceği limitleri belirler.
Bugün üretim araçlarında kapitalistin mülkiyet konusu yapmadığı alanlardaki uluslararasılaşma çabalarına bakarak, geleceğe dönük içsel gelişmelerden söz etmek yanlış olacaktır."
Görüldüğü gibi, bilgisayar teknolojisindeki gelişmeler ve bu gelişmelerin bir ürünü olarak ortaya çıkan İnternet gibi ortamlar, tümüyle kapitalist mülkiyet ilişkileri tarafından belirlenmiş çerçeve içinde yer almaktadırlar.
Sol örgütler, tüm bu gelişmeler ve yanılsamalar ortamından etkilenen kesimler içinde yer almışlardır. 1980 sonrasında dünya çapında devrimci mücadelenin karşı karşıya kaldığı büyük bir karşı ideolojik saldırı ortamında ortaya çıkan geri çekilmeler, sol örgütlerin bu gelişme ve yanılsamalardan etkilenmelerini kolaylaştırmıştır. Avrupa merkezli olarak ortaya çıkan etkileşim, geri-bıraktırılmış ülkelere de yansımıştır. Bunun sonucu olarak, devrimci mücadelenin her ivme düşüşünde, emperyalist propaganda araçlarının ürettiği yanılsamalar, devrim saflarında yansı bulmuştur.
Özgür Politika ve Ülkede Gündem gazetelerinin yayınladığı "Ekpolitika"nın 2 Şubat 1998 tarihli sayısında yer alan bir yazı, bu konuda ortaya çıkan ve çıkabilecek olan sapmalara ilişkin tipik bir örnek durumundadır.
"Gerilla İnternet'te" başlıklı yazıda şöyle deniliyor:
"Şu gerçek her zaman göz önünde tutulmalı; dünya değişiyor ve teknolojinin sağladığı olanaklar dünya üzerinde yeni bakış açıları yaratıyor. Savaşların, mücadelelerin yeni bir alanı da İnternet."
Bu sözlerin yer aldığı yazının başlığında okunan şu sözler, yanılsamaların nerelere kadar uzanabileceğini açık biçimde ortaya koymaktadır:
"O topluluk, bu klüp, şu dernek derken; artık gerillalar ve savaşan örgütler de İnternet'te. Şimdi kalaşnikofların yanında, modemler var. Kim bilebilir hangisinin daha etkili olacağını?"
Evet, "kim bilebilir"?
Birbiri ardına sıralanan sözcüklerin ortaya koyduğu mantık, ortaya koymaya çalıştığımız yanılsamanın en açık ifadesi durumundadır. "Hangisinin daha etkili olacağı" sorusunun, devrimci mücadelede "hangi mücadele biçiminin" temel alınacağı, dolayısıyla bu mücadelenin temel aracının ne olacağı sorusunu ifade ettiği düşünülecek olursa, mantığın sonucu da kolayca anlaşılabilir.
Bilindiği gibi, bir ülkede devrimin olabilmesi için:
- Milli krizin varlığı,
- Devrimci öncünün varlığı,
- Kitlelerin bilinçli ve örgütlü olmaları şarttır.
Milli krizin varlığı, devrimin nesnel koşulu olarak ortaya çıkarken, devrimci öncünün varlığı ve kitlelerin bilinçli ve örgütlü olmaları öznel koşullar olarak tanımlanır. Bu bağlamda, devrimci mücadele, devrimin nesnel koşullarına bağlı olarak, devrimci öncünün kitleleri bilinçlendirme ve örgütlendirme faaliyeti olarak belirginleşir.
Kitlelerin bilinçlendirilmesi ise, siyasi gerçeklerin açıklanmasıyla olanaklıdır. Bu nedenle, devrimci öncü, siyasi gerçekleri açıklama kampanyasını düzenleyerek, bu gerçekleri teşhir eder ve bu gerçeklerin niteliğini ortaya koyar. Doğal olarak bu siyasi gerçeklerin açıklanması eylemi, kendisine uygun araçlarla sürdürülür. Bu araçlar, gazete, bildiri, afiş vb. yazılı araçlar olduğu kadar, ajitatörler tarafından yerine getirilen sözlü araçları da içerir. Marksist-Leninist literatürde, bunlar "mücadele biçimleri" olarak tanımlanan bir bütün oluştururlar. Mahir Çayan yoldaş, Kesintisiz Devrim II-III'de şöyle yazmaktadır:
"Oportünizmin her türü ile devrimci çizgi arasındaki temel farklılık, temel mücadele biçiminin seçilişinde ortaya çıkar. Bilindiği gibi, hakim sınıflara karşı yürütülen proleter devrimci mücadele çok yönlüdür. Bu çok yönlülük literatürde iki ana başlık altında toplanır:
a) Barışçıl mücadele metodları (uzlaşıcı demek değildir)
b) Silahlı aksiyon metodları
Emperyalizmin işgali altında olan ülkelerde emperyalizm ve oligarşiye karşı mücadele nasıl yürütülecektir? Oligarşi ile halkın memnuniyetsizliği ve tepkileri arasındaki suni denge hangi mücadele biçimi temel alınarak bozulacaktır? Halkı devrim saflarına çekmek için hangi mücadele metodunu temel olarak seçeceğiz? Geniş bir siyasi gerçekleri açıklama kampanyasının temel aracı hangi mücadele biçimi olacaktır?
İşte devrimci çizgi ile oportünist çizgiyi, devrimci teoriyi, 'ortodoks' ideolojik-politik sözebeliğinden ayırt eden temel ölçü buradadır." (abç)
Yalıtılmış bireylere dayanan ve bireylerin kendi "bireyselliklerini yaşamaları" gereğinin propagandasının yapıldığı bir dönemde, bu dönemin özelliklerini ve bireylerin durumunu gözönüne almaksızın, bireylere ulaşmanın bir aracı gibi sunulan İnternet, aynı zamanda devrimci mücadelede yeni bir yönelim olarak ortaya çıkmaktadır. Belki bugün, çok fazla ciddiye alınabilecek bir yönelim olarak görülmese de, devrimci mücadelenin karşı karşıya bulunduğu sorunlar gözönünde tutulduğunda, bu yönelimin, parçasal ya da yerel düzeylerde önemli yansılar bulacağını ve hatta bulmaya başladığını söylemek pek yanlış olmayacaktır.
Bugün İnternet, üretilen ve üretilmeye çalışılan her türlü yanılsamaya karşın, belirli bir gelir grubunun sahip olduğu teknolojinin iletişim alanında kullanılmasından başka bir şey değildir. Bu gelir grupları, sınıfsal olarak küçük-burjuvaziyi oluşturmaktadır. Ve küçük-burjuvazi, tüm kesimleriyle, bugün devrimci mücadeleye uzak bir konumda bulunmaktadır ve 1980 sonrasındaki emperyalist propagandanın hedef kitlesi olmuştur. Küçük-burjuvazi hiçbir zaman uzun dönemli bir örgütlenmeye yönelmeyen bir sınıf olarak, aynı zamanda böyle bir örgütlenmeyi varedemez. Sınıfsal konumu gereği, tekil bireylere bölünmüştür. Bu bireylerin yalıtık konumları, küçük-burjuvazinin sınıfsal niteliği ile uyumludur. Devrimci mücadeleye yönelik şiddet ve terörün yoğunlaştığı dönemlerde, bu şiddet ve terörden ilk etkilenen ve dolayısıyla devrim saflarını ilk terk eden kesim, her zaman küçük-burjuvazi olmuştur. 1980 sonrasında SBKP revizyonizminin "küçük-burjuva aydınlarını yeniden kazanma" adı altında ortaya koyduğu yönelimin sonuçları ortadadır. Böyle bir ortamda, küçük-burjuva bireylerin "kazanılması"nı öne çıkarmak tümüyle boş bir hayalden ibarettir. Bu bağlamda, küçük-burjuva bireylerin sahip olabildikleri bilgisayar ve İnternet olanakları hiçbir biçimde abartılamaz ve önemsenemez.
Yine de, tüm dünyadaki her türlü gelişme karşısında belli bir tutum almak durumunda olan devrimciler, İnternet karşısında da kayıtsız kalamazlar. Ancak yukarda ortaya koyduğumuz gerçekler bir yana bırakılarak, İnternet ortamının abartılmasına ya da bu ortama ilişkin çeşitli yanılsamaların üretilmesine hiçbir biçimde olanak tanımamak durumundadırlar. Che Guevara'nın deyişiyle, "gerilla, elektronik çağ düzeyine yükseltilmelidir". Ama bu, sadece, devrimcilerin kendi mücadele alanları çerçevesinde ve bu mücadelenin hedeflerine ulaşılması açısından önemli bir belirleme durumundadır. Bu bağlamda, İnternet, devrimin temel sınıf güçleri açısından olmasa bile, değişik kesimlerin devrimci mücadeleye ilişkin bilgilenmeleri için bir araç durumundadır. Özellikle uluslararası alanda bu bilgilendirme (informasyon) için bir araç olarak ortaya çıkan İnternet, aynı zamanda bu alanda kullanılması gereken diğer araçların kullanılamamasının bir sonucu olarak gündeme gelmektedir. Bugün uluslararası ilişkiler alanında devrimci örgütlerin etkinlikleri ve karşılıklı ilişkileri, sınırlı bireylerin çabalarıyla ortaya çıkabilmektedir. Genellikle Avrupa solundaki çözülme, tüm ilişkileri bireysel çabayla sınırlandırmıştır. Sözü edilen kimi uluslararası toplantılar ya da ilişkiler, bu çabaların ortaya çıkardığı kısmi ve geçici sonuçlar durumundadır. İşte İnternet, böylesi bir ortamda, bireysel çabaları kolaylaştırıcı bir araç olarak ortaya çıkmaktadır.
Demokratik hak ve özgürlüklerin kullanılamadığı, daha açık ifade ile, kullanılmasının olanaksız olduğu bizim gibi ülkelerde, İnternet ortamı, sadece dışsal bir ortam olarak varolabilmektedir. İllegal bir faaliyet ortamında İnternet, sadece bu faaliyetin gerektirdiği kimi olanakların elde edilmesinde kısmi bir işleve sahiptir. Bu olanakların elde edilmesi, her illegal faaliyette olduğu gibi, bu faaliyetin kendi kuralları ve olanaklarıyla belirlenen sınırlamalara sahiptir. Dolayısıyla, illegal örgütler için İnternet, çeşitli bilgi ve propaganda araçlarına ulaşılmasını kolaylaştıran fazlaca bir özelliğe sahip değildir. İllegal örgütler için iletişim alanının kullanımında ortaya çıkan her sorun, İnternet ortamının kullanılmasında aynı şekilde örgütlerin karşısına çıkabilecek sorunlar durumundadır. Bu sorunların çözümü, illegal faaliyetin kendi içsel sorunu olduğundan, İnternet, bu sorunların çözücüsü durumunda değildir. Genel olarak sorunların çözümü, İnternet ortamının kullanılmasını olanaklı kılabilecektir. Ama sorunlar zaten diğer alanlar için çözülmüş olacağından, İnternet ortamının kullanımı sadece ikincil bir olanak olarak ortaya çıkacaktır. Bu nedenlerden dolayı, hiçbir zaman İnternet ortamı, illegal bir faaliyetin karşı karşıya olduğu kimi sorunların çözümü olarak değerlendirilmemelidir. Özellikle illegal basım olanaklarının İnternet ortamından kolayca alınabileceği sanısıyla, bu illegal malzemenin sağlanmasındaki sorunlar bir yana bırakılamaz. Sorun, kitlelerin ve kadroların eğitimi için gerekli illegal yayınların en geniş ölçekte elde edilmesi ve kullanılması sorunudur. Bu yayınların her biri oligarşinin ağır baskı koşulları altında elde edilmek ve kullanılmak durumundadır. İnternet ortamından bunların sağlanması, oligarşinin baskı koşullarını hiçbir biçimde değiştirmeyecektir. Bu bağlamda, illegal yayınların bilinen araçlar olarak elde edilmesi ve dağıtımı, her zamanki sorunlar olarak varlığını sürdürecektir. Burada ortaya çıkan basım ve çoğaltma sorunlarında etkin araç, İnternet değil, doğrudan bilgisayar teknolojisi olmaktadır. Bu teknolojinin daha elverişli biçimlerde kullanılması ise, önemli maddi olanak gerektirdiğinden, devrimci örgütler açısından sınırlı kullanıma sahiptir. Sorunu bir bilgisayar disketine kaydedilmiş yazılar olarak görmek ve yapılması gerekenin bu bilgisayar disketinin gerekli yerlere ulaştırılması olarak düşünmek, bu alanda yapılabilecek en önemli hatalardan birisi olmaktadır. Bu, ağaçlara bakıp ormanı görmemek demektir. Masaüstü bilgisayarların hacimsel büyüklükleri ile dizüstü bilgisayarların parasal değerlerinin büyüklüğü, kaçınılmaz olarak geleneksel araçların kullanımını zorunlu kılmaktadır. Bu çerçevedeki tüm sorunlar, devrimci öncünün merkezi olarak çözmek durumunda olduğu sorunlar olduğundan, ancak bu merkezi işleyiş içinde bir değere sahiptir. Bunun ötesindeki her türlü bireysel ya da yerel çözüm arayışları, illegal faaliyetin karşı karşıya olduğu sorunları ağırlaştırmaktan öte bir işe yaramayacaktır.
Ülkemizde legalleşmenin ve legalizmin egemen olduğu bu dönemde İnternet gibi araçlar, bu sapmalar tarafından öne çıkartılmaktadır. Ancak, yine aynı legalistlerin, İnternet'e yönelik her türlü öne çıkarma çabalarına karşın, bu ortamı salt görüntüsel olarak kullandıkları da bir gerçektir. Aylarca değiştirilmeyen, aylar öncesinin yazılarının yer aldığı sayfalar, bu legalistlerin İnternet sayfalarının en önemli özelliği durumundadır. Her türlü olanağa (İnternet gibi), "binlerce kitle"ye sahip olduklarını söyleyen legalistlerin ya da legalleşmeye çalışanların İnternet sayfalarını "güncelleştirme"yi bile sağlayamadıkları düşünüldüğünde, yapılan propagandanın ve övgünün gerçekle bir ilişkisi olmadığı açıkça görülmektedir.
Kurtuluş Cephesi olarak bizlerin İnternet ortamında yer almamız, yukarda ortaya koyduğumuz gerçeklerin ışığında gerçekleştirilmiştir. Kurtuluş Cephesi olarak, devrim amacına yönelik ikincil dereceden bir aracı devreye sokarken, çıkış noktamız, her zaman olduğu gibi, siyasi gerçekleri açıklama kampanyasının temel aracının silahlı propaganda olduğudur. Mahir Çayan yoldaşın "Kesintisiz Devrim II-III"de belirttiği gibi, devrimci örgüt, "gücüyle orantılı olarak silahlı propaganda dışındaki bilinçlendirme, siyasi eğitim, propaganda ve örgütlenme işleri ile uğraşır... Silahlı propagandanın dışındaki öteki politik, ekonomik, demokratik mücadele biçimleri silahlı propagandaya tabidir ve silahlı propagandaya göre biçimlenir." Bu mücadeleler içinde İnternet ortamı belirli bir araç niteliğindedir. Bu araç, bugün, belirli bir maddi olanak sahibi olanlar için kullanılabilir bir araçtır. Her türlü eğitim araçlarından ve olanaklarından uzak tutulmuş, eğitimsiz bırakılmış devrimci sınıfların bu aracı kullanabilmeleri, ancak politik iktidarın ele geçirilmesiyle olanaklıdır. Üretimin ve nesnelerin yönetimi ve denetiminde önemli bir işleve sahip olabilecek olan bilgisayar ve diğer teknolojik gelişmeler, ancak kapitalist özel mülkiyet ilişkilerinin ortadan kaldırılmasıyla birlikte, insanlığın hizmetinde kullanılabilecektir. Bunların genel çerçevesi, devrimci öncünün devrim programında ifadesini bulmak durumundadır.
Evet, artık "Kurtuluş Cephesi de İnternet'te"!
Bu, bir övünme sözü ya da "büyük bir iş başarma" ifadesi değildir.
Bu, kimilerinin yaptığı gibi, bir reklam aracı da değildir.
Bu, ülkemiz solunda belirli sayıda legalistin ya da legalleşmeye çalışan örgütlenmenin "medyatik" olarak kullandıkları bir alana giriş ilanı da değildir.
Bu, sadece sözü çok edilen ve dolayısıyla büyütülen bir ortamın nasıl ve ne ölçekte kullanılabileceğini gösteren bir ifadedir.
Bu, artık, "www.kurtuluscephesi.com"dan, Kurtuluş Cephesi sayılarını ve Eriş Yayınlarının çıkarmış olduğu kitapları bulmanın ve almanın olanaklı olduğunu açıklayan yalın üç sözcüktür.
Bu, bir araçtır ve bu araca ulaşabilme olanaklarına sahip olanlar için geçerli bir araçtır.
Kimilerinin söylediği gibi, "homepage'den hoşlanacağınızı umarız" da demiyoruz.
Sözümüz sözdür:
Merhaba!