*1959'da işbaşına geldiğinizde, Küba-Amerika Birleşik Devletler ilişkilerinin olduğundan daha iyi gideceğini düşünüyor muydunuz?
Evet, hayallerimden biri de buydu. O zamanlar devrimci programımızı uygularken Birleşik Devletler ulusunun anlayışını kazanacağımıza inanıyorduk. Hareketimizin doğru olduğunu bildiğimiz için kabul edileceğini sanmıştık. Gerçekte hükümeti düşünmemiş, inançlarıyla hükümet kararlarını etkileyebilecek Amerikan ulusunu gözönünde tutmuştuk. Küba Devriminin Kuzey Amerika'da etkilediği ekonomik alanda egemen gurubun, Birleşik Devletler ulusunun genel inançlarını etkileyip Küba olaylarını en kötü bir şekilde tanıtabilecek bir durumda bulunduklarını doğrusu görememiş, anlayamamıştık.
*O yılın Nisan ayında Birleşik Devletlere gitmeni-zin nedeni bu muydu?
Tamamıyla. Bize karşı girişilen şiddetli kampanya karşısında Birleşik Devletler ulusunun kamusal düşüncelerinin devrimimize eğilimli olmaları gayretiyle gittim. Birleşik Devletlere yaptığım yolculuğumda hükümetle âdeta hiç temasım olmadı. Ulusun inançları önemliydi benim için.
*Başkan yardımcısı Nixon ile görüştünüz, değil mi?
Evet, ama gezim resmi değildi. Editörler Birliği tarafından davet edilmiştim. Diplomatik ilişkiler az çok izlendi-ğinden, bir çeşit “protokol paktı” için. O zamanki dışişleri bakanı (Christian Herter) ile öğle yemeğinde bulundum. Bazı senatörlerle konuşmak üzere davet edildim. Nixon da benimle görüşmek istedi, uzun uzun konuştuk. Tercümesi yapıldı konuşmamızın ve Nixon, o günden sonra benim tehlikeli karakterde bir adam olduğuma karar verdi.
*Amerikan hükümetinin sonraki düşmanlığı, Küba'da komünizm için yararlı bir hava yaratılmasına sebep oldu mu?
Sanırım ki öyle, Sovyet Rusya'nın dostça hareketlerinin yardımı dokunduğu gibi.
1960 yılında S.S.C.B. ile kurduğumuz ilişkiler ulus ve devrimci liderlerin fikrî olgunluklarını geliştirdi. Şüphesiz başlangıçta kavrayamadığımız bir şeyi öğretti bize. Ancak, kendi ülkelerinde devrimi başaranların gerçek mütte?ğimiz, kendi devrimimizin yardımcısı olabileceğini anladık. Proletarya enternasyonalizmini öğrenme fırsatını bulduk.
*Yine bazı gözlemciler komünizm alanındaki gelişmenizde Birleşik Devletlerin düşmanca hareketleri-nin ülkenizde yarattığı büyük tepkinin rol oynadığını söylüyorlar. Yani Birleşik Devletler, baskı yoluyla âdeta zorlayarak Küba'yı komünist kampı haline getirdi.
Birleşik Devletlerin dış politikası, halkı her yerde devrime sürükleyen çağın özelliklerinin bir bölümünü teşkil eder. Tek neden bu değildir elbette. Birçok faktörün biridir ancak. Birleşik Devletlerin politikasının yalnız Küba'da değil, dünyanın her yerinde devrimci hareketlerin ilerlemesini büsbütün artırdığı söylenebilir.
*Er-geç bir komünist olacağınızı ve sadece Birleşik Devletlerin hareket ve davranışlarının buna hız verdiğini düşünüyor musunuz?
Belki o zaman olduğundan daha az radikal göründüğüm mümkündür. Belki de bildiğimden çok daha radikal olmam imkân dâhilindedir. Hiçkimse bazı kesin politik kararlara, gelişmeler olgunlaşmadan varabildiğini söyleyemez. İnsan, bu inançları bir günde, hatta bir yılda bile elde edemez. Marksist olmadan uzun yıllar önce, üniversitede öğrenciyken, ekonomik ve sosyal alandaki sorunlar ilgilendirirdi beni. O sıralarda politik ve özellikle kapitalist ekonomi üzerinde çalışıyordum (Makine ve işçilerin arasındaki çetin uğraşı, fazla üretimin yarattığı sorunlardı bunlar). İlgimi çeken bu sorunları ilk defa düşünmeye başladım. İnsanların teknik olanakları ile mutlulukları için gerekli ihtiyaçları arasında bir çelişme nasıl olabilirdi? Aşırı üretim, işsizliği ve açlığı nasıl yaratabilirdi? İnsanların çıkarı ile makinalar arasında bu çalişki neden meydana geliyordu? Makina insanı yoksulluktan, sefaletten kurtaracak bir yardımcı olmalıydı.
Böylelikle mal-mülk ve üretimin başka türlü organizasyonunu düşünmeye başladım. Kendimi ülkücü bir sosyalist kalıba soktuğumu söyleyebilirsiniz. O sıralarda Komünist Manifestoyu okumamıştım. Hukuk fakültesinin ikinci yahut üçüncü sınıfına devam ediyordum. Manifesto’yu daha sonra okudum. Bende derin bir etki yarattı. İlk kez sorunun tarihi sistematik açıklamasını görüyordum. Mücadeleci anlatım biçimi beni tamamıyla etkilemişti.
Sonraki yıllarda Marx, Engels ve Lenin'in çeşitli yazılarını okudum, bunlar teorik görüşler kazandırdı bana. Ama teorik bilgiye sahip olmakla kendini Marksist bir devrimci sanmak arasında büyük bir ayırım vardır. Şüphesiz isyancı bir yapım olduğundan bu sorunlar merakımı uyandırmıştı. Bu anlayış beni gittikçe politik uğraşıya götürüyordu. Buna rağmen gerçek bir Marksist sayılamazdım hâlâ.
*Batista'nın hükümet darbesi yüzünden mi Marksist oldunuz?
Hayır, ama köklü değişiklikler için bazı belirli politik fikirlerim vardı. Hükümet darbesinden önce parlâmentoyu kullanarak kanunî yollardan yararlanmayı, devrim programını hazırlayıp halk yığınlarını devrim adına harekete geçirmenin mümkün olabileceğini düşünüyordum. Bütün bu değişiklikleri hemen uygulamak fikrinde değildim. Şimdi bunun ancak devrimle olabileceğine inanıyorum. Anlamak için de yeterince gerçeklik duygusuna sahip olmuştum.
Bununla birlikte bazı hallerde kendimi hâlâ saf ve bilgisiz sayarım. Yine tam bir marksist değildim, kendimi gerçek bir komünist olarak düşünmüyordum. Emperyaliz-min doğal bir olay olduğu üzerine okuduğum teorilere rağmen istediğim gibi anlayamıyordum. Küba'nın duru-mu ile emperyalizm olayı arasındaki bağı beğenmedim. Belki o zamanlar hâlâ küçük-burjuva eğitiminin alışkan-lıkları ve fikirlerinin etkisi altında bulunuyordum. Bir Cizvit okulunda eğitim gören zengin bir toprak sahibinin oğlu olarak isyancı bir tabiat ve doğruluktan başka bir şey kazanmadım. Cizvit okulunda aşıladılar bana bu sert karakteri. Üniversiteyi bitirdiğim vakit politik eğitimim yoktu hâlâ. Bununla beraber hızla ilerlediğim söylenebilir, çünkü üniversiteye girdiğimde politika alanında tamamıyla bilgisizdim.
Doğrusu politik bilincim, öğrenci olduğum yıllarda bağlı bulunduğum siyasi partininkinden çok daha üstündü. Başlangıçta ulus tarafından benimsenen bu parti, birkaç yıl içinde mal-mülk sahiplerinin, oportünist politikacıların eline geçmişti. Ülkenin yönetim mekanizmasının büyük bir kısmı sağcıların ve gericilerin elindeydi. Parti yönetiminin dışında kalmakla beraber, yine bu partinin içinde bulunmam bana halk yığınları arasında adaylığıma yol açacak bir nüfuz kazandırdı. Seçimlerde Havana eyaletinin milletvekili olarak seçildim. Hemen 80.000 adres sağlamayı başardım. Pul alacak param bulunmadığından parlâmentonun posta imtiyazından yararlanarak bir ay içerisinde binlerce mektup gönderdim. Böylelikle, halkın desteği ile parti kongresine delege seçilmiştim.
Artık bir devrimcinin ateşli tutkusuyla çalışıyordum. Devrimle işbaşına geçme stratejisi ilk defa o zaman aklıma geldi. Parlâmentoya girdikten sonra parti disiplinini bozguna uğratıp, devrimden bu yana kanun şeklini alan bütün değişiklikleri bir program halinde sunacaktım. Böyle bir programın parlâmentoda onaylanmayacağını biliyordum. Çünkü parlâmento üyelerinin büyük bir çoğunluğu mal-mülk sahiplerinin, Kübalı yahut yabancı işadamlarının sözcüleriydi. Ama halkın emellerini belirten bu programı sunmakla, köylüleri, işçi ve işsizleri, öğretmen ve entelektüel işçileri, ülkenin gelişmekte olan sektöründe çalışanları harekete geçireceğimi umuyordum.
Batista, hükümet darbesini yapınca herşey değişmeye başladı. O zaman bir hareketi organize etmekten çok, Batista'ya karşı olan bütün güçleri birleştirmeyi düşündüm. Mücadeleye bir er olarak katılacaktım. Batista'ya karşı esaslı bir savaşa girişecek, partinin liderleri yanında çalışabilmek umuduyla hareket odaklarını örgütlendirmeye başladım. Tek istediğim, bir tüfek verilerek herhangi bir ödevle görevlendirilmekti. Bir şef bulmak için tükettim kendimi. Fakat liderlerin hiçbirinde Batista'yı yenecek yetenek, cesaret yahut da onların bu amaca ciddi bağlılığı olmadığı anlaşılınca, kendi stratejimi uygulamaya başladım.
Paramız yoktu. Yardımcılarıma silâhlarımızı yabancı ülkelerden getirtmemizin gereksizliğini belirttim. İstediğimiz bakımlı silâhlar elimizin altında bulunuyordu -Batista'nın cephaneleri ve silâhların bir kısmını elde etmek için Moncada kışlasına hücuma geçtik.
*Politik durumunuz neydi o zaman?
Politik fikirlerimi Moncada saldırısından sonra, duruşmamdaki konuşmamda belirtmiştim (Tarih Beni Beraat Ettirecektir). O sıralarda da toplumun sınıf aykırılığını gözledim. Çiftçi, işçi ve işsizleri, öğretmen, entelektüel işçi ve küçük mal sahiplerini Batista rejimine karşı harekete geçirmenin gereğini anladım. O zaman bile ülkemizin bütün kaynaklarından faydalanarak ekonomimizi plânlı bir şekilde geliştirecek bir program teklif ettim. Moncada’daki konuşmam sonradan yapılanların ilk tohumu sayılır. İsterseniz «marksist» diyebilirsiniz, fakat gerçek bir marksist böyle olmadığını söylerdi. Devrimci bir programdı şüphesiz ve bu program açıkça ilan edilmişti.
*Hükümeti devirmek fikrini açıktan açığa belirt-mek plânlarınızın başarıya ulaşmasını ve hayatınızı tehli-keye sokmaz mıydı?
Hayır. Küba'da halk, devrim ve devrimci programlar-dan o kadar çok söz eder ki! İktidarda bulunanlar ciddîye bile almazlardı artık. Bizimkini de yine bunlardan biri sandılar. Bütün devrimcilerin nasılsa zaman geçtikçe muhafazakârlara yanaşacaklarına inanıyorlardı. Oysa bende bunun aksi oldu. Zaman geçtikçe fikirlerim büsbütün kökleşti.
*Eski Maliye Bakanınız Che Guevara, o sıralarda politik akıl hocanız mıydı? Marksist inançlarınızın şekil almasında size yardımı dokundu mu?
Moncada'ya hücum ettiğim, “Tarih Beni Beraat Ettirecektir” eserini yazdığım ya da Konünist Manifesto'yu, Lenin'in yazılarını okuduğum zamanlar Che Guevara’yı tanımıyordum. Che ile karşılaştığım zaman devrimci inançları benimkilerden çok gelişkindi. Teorik olarak benden daha ileri bir devrimciydi. Ama o günlerde konuştuğumuz sorunlar bunlar değildi. Batista'ya karşı girişilecek savaşı, Küba'ya dönmemizi ve gerilla savaşına başlamamızın planlarını tartışıyorduk. Devrim savaşını ve devrimin gelişmesini etkilediği şüphesizdir.
*Guevara'nın geçen yıl esrarengiz bir şekilde orta-dan yokolması, Amerikan basınında, emriniz üzerine idam edildiğine dair yazıların çıkmasına sebep oldu. Doğru mu bunlar?
Bu gibi masallar yazanların hesabını tarih görecek. Gerçek şudur ki: Che yaşıyor, sağlığı da yerindedir. Ben, ailesi ve arkadaşları ondan sık sık mektup almaktayız. Onun şu anda nerede bulunduğunu söylemek akıllıca bir iş olmadığı gibi kendisi için tehlikedir belki de. Zamanı gelip nerede bu lunduğunu söylememizi istediği vakit bunu önce Küba halkına bildireceğiz. O gün gelinceye kadar, söylenecek tek söz yoktur.
*Kuvvetlerinizi Batista'ya karşı hazırladığınız zaman Che Guevara ile Sierra Maestra'da bulunuyordu-nuz, değil mi? Komünist miydiniz o sıralarda?
Gizli ya da içeriye süzülmüş bir ajan değildim, eğer bunu kastediyorsanız. Dağlarda bulunurken kendimi devrimci sanıp sanmadığımı soruyorsanız, evet devrimciydim. Eğer Marksist-Leninist olup olmadığımı soruyorsanız, cevabım 'hayır'dır. Henüz Marksist-Leninist değildim. Kendimi komünist, klâsik bir komünist sayıp sayamayacağımı sorduğunuz takdirde, hayır derdim, klâsik bir komünist değildim. Ama bugün bunu hak ettim sanırım. Marksist-Leninist olmayan bir insanın gerçek devrimci sayılamayacağını anlamış bulunuyorum.
*Sierra Maestra'da kaldığınız sıralarda komünist programını açıkça benimseseydiniz işbaşına gelebilecek miydiniz?
Bu soru kolaylıkla cevaplandırılamaz. Belki hayır. Zaten akıllıca bir hareket olmazdı. Radikal bir program ilan etmekle bölünmüş bulunan gerici güçlerin devrime karşı birleşmelerini sağlardık. Batista'nın egemen sınıfının ve Kuzey Amerika emperyalistlerinin (Castro bunların Küba'da sahip oldukları geniş toprakları ve milyonluk iş sahalarını devletleştirmeyi planlamıştı) sağlam bir cephe kurmalarına sebep olurdu. Sonunda da Birleşik Devletler ordusunu yardıma çağıracaklardı. Elimizdeki güçlerle dıştan herhangi bir yardım almaksızın böyle bir durumun hakkından gelemezdik.
Ulusun devrim bilinci, işbaşına geldiğimiz zamankinden
çok daha zayıftı. O günlerde komünizme karşı haksız inanç lar vardı. Halkın çoğu ne olduğunu gerçekten bilmiyordu. Komünizm hakkında komünizm düşmanlarının anlattıklarından başka bildikleri yoktu. Yoksulluğa katlanıyor, ancak bunun nedenini anlamıyorlardı. Sorunlar bilimsel bir şekilde açıklanmadığı için bunların sınıf mücadeleleri sorunu olduğunu anlayamazlardı. Ülkemizde 1 milyon insanın okuma-yazma bilmediğini hatırlatmamız gerekli. Halk yığınlarının sorunları kavrayacak üstün kültüre sahip olmalarını bekleyemezsiniz. Tabii bu şartlar altında programımızın Marksist-Leninist yahut komünist programı olduğunu söylemek birçok zararlı düşüncelere yol açardı. Çoğu da gerçek anlamını anlayamayacaktı. Biz öğrendikçe halk da bizimle öğrenecekti. Biz liderlerin devrimciliğini arttıran biçim, halkın devrimciliğini arttıracaktı.
*İşbaşına geçtikten üç yıl sonra komünist olduğunuzu ilan ettiğiniz zaman Kübalıların büyük bir çoğunluğu hayrete düşmüştü. Dağlarda bulunurken sizi destekleyenlerin (özellikle orta ve üst sınıf), bunu, bildirdiğiniz reform programınızı aşırı bulmadıkların-dan yaptıklarını, işbaşına geçtikten birkaç yıl sonra Fidelizm'in aslında komünizm olduğunu anlamış olsa-lardı sizinle asla ilgilenmeyecekleri doğru mudur?
Orta ve üst sınıfın büyük çoğunluğu zaten bu tarihten çok önce devrime karşıydılar. Devrimin 1959'da uyguladığı ilk kanun, kiraları düşürmekti. Bu kanun, aldıkları kiralarla refah içerisinde yaşayan zengin mülk sahiplerinin hoşuna gitmedi. Tabii devrim karşılığını ödedi, ama kanun dokundu onlara. Bu yüzden birçok insan devrimden memnun kalmadı. Aynı yıl toprak reformunu uygulandı, bu da kendilerini etkiledi. İpotek, faiz karşılığı ödünç para vermek vb. hakkında kanunlar çıktı. Buna benzer sosyal kanunlar orta sınıfı çok etkiledi. Kazançları kısıtlanan sömürücü sınıf olarak devrimin uyguladığı kanunlara karşıdırlar.
*Moncada duruşmalarında, işbaşına geldiğiniz takdirde serbest seçimler, basın özgürlüğü, 1940 Anayasası'nın iadesi ve birçok demokratik reformlar için söz vermişsiniz, doğru mu bunlar?
Doğrudur, çünkü o zaman programımız böyleydi. Tarihin bütün devrelerinde her devrimci hareket, en büyük başarılar vaat eder. O anda yaptıklarımızdan fazlasını yapmaya kalkışmakla kendimizi aldatmış olurduk. Fakat program demekle yeni devrimci durumlardan vazgeçmeyi, eski amaçların yerine yenilerini getirmemeyi kastedemedik. Önceden hazırlanan bir programda devrimin başlıca amaçları ileri sürülür. Tüm ve son amaçlar ortaya çıkarılmaz. Hapishane, sürgün, dağlardaki savaşlardan sonraki yıllarda güçler arasındaki fark hareketimizin lehine döndüğünden istediğimiz şartları koşabilirdik.
*Evet, ama esas sorumuza dönelim. Moncada prog-rammnıza inandıkları için size katılan orta ve üst sınıfa mensup Kübalıların aldatılmış olduklarını düşünmekte haklı olduklarını kabul ediyor musunuz?
Moncada'daki konuşmamda yalan söylemedim. O sıralarda böyle düşünmüş, bu hedeflere erişmeye çalışmıştık. Fakat programımızı çoktan aşmış ve daha büyük bir devrim başarmıştık.
*Devrimin gerçek amaçlarını ilan ettiğinizden beri ve sosyal değişikliklerin uygulandığı şu beş yılda yüzbinlerce Kübalı, ülkelerini terkedip Birleşik Devletletler’e sığınmışlardır. Eğer, devrim ulus için yararlı ise kitleler halinde bu kaçışı nasıl açıklayabilir-siniz?
Birçok nedeni vardır bunun. Vatanımızı terkedenlerin çoğu devrimden önce kumarbaz, dolandırıcı, düzenbaz ve kanunsuz işler yapan serserilerdi. Bunlar toplumsal kötülükleri yok etmeye çalışan bir toplumda barınamadıkları için Miami'ye ya da başka şehirlere göç ettiler. Devrimden önce Birleşik Devletler'e yerleşmek isteyenler sıkı bir kontrolden geçerlerdi. Oysa devrimden sonra bu parazitler serbestçe kabul edildiler. Komünizme karşı olduklarını bildirmeleri yeterliydi.
Göç edenlerin bir kısmı da sosyal değişikliklere karşı olup bu değişikliklerin uygulandığını gördükleri zaman kendi-lerini aldatılmış sanan muteber insanlardı. Programımızda vadedilenleri yerine getireceğimizi bildirdiğimiz halde bize inanmamışlardı. Küba'da hiçbir şeyin değişmeyeceğini, Amerikan çıkarına dokunacak bu gibi değişikliklerin asla yapılmayacağını, bunu deneyen bir hükümetin hızla yıkıla-cağını sanmışlardı. Bazıları da fırsattan yararlanmak dü-şüncesiyle adayı terkettiler. Bunlara göre, devrim uzun bir süre devam etmeyecekti. Bir kısmı da savaş korkusuyla ve emniyetsizlikten ötürü ayrıldılar. Hatta çocukları ana ve babalarından ayıracak bir kanunun uygulanacağına inana-rak gidenler vardı. Oysa bu söylentiyi karşı-devrimciler yaymıştı. Bu acayip kampanya zaten şüpheci olan insan-ları etkilemiştir. Çocuklarını önceden gönderip sonradan kendileri de gittiler. Başka türlü hareket edemezlerdi, çocukları Birleşik Devletler'e girdikten sonra çıkarılmaları olanaksızdı.
Politikayla ilgili olmayan çıkışlar da vardı. Hayat standardı daha yüksek olan Birleşik Devletler'de yaşamak isteyen pekçok insan bulunurdu daima. Devrimden önce birçok insan, Kuzey Amerika iş sahalarında (bankalar, rafineriler, elektrik ve telefon şirketleri) çalışmışlardı. Bunlar daha üstün ücretle çalıştıklarından memur sınıfının aristokrasisini teşkil ederlerdi. Tabii bazı insanlara Kuzey Amerika'daki hayat biçimi çekici göründüğünden, Birleşik Devletler'de orta halli bir aile gibi yaşamayı istediler. Şeker kamışı kesicilerde durum böyle değildi, çünkü onlar en düşük ücretle çalışıyordu. Bu tarlalarda çalışan işçilerden kaç kişi Birleşik Devletler'e göç ettiler acaba? Bunu öğrenmek cidden ilginç olurdu.
*Orta ve üst sınıflar karşı harekete geçselerdi yenilgiye uğrar mıydınız?
Sanmıyorum. Mücadelemiz daha uzun ve çetin olacaktı. Fakir çiftçiler ve işçilerin desteğiyle Batista'yı nasıl olsa yenerdik.
*Bazı Amerikan strateji uzmanlarına göre, ordu-nun ve savaş malzemesinin üstünlüğü varken (orta ve üstsınıfların desteği olmaksızın da) sırf Batista'nın bece-riksizliği sayesinde başarısızlığa uğramamışsınız. Bunun doğru olduğunu sanıyor musunuz?
Şüphesiz Batista daha akıllı, cesur ve başka özellikleri olan bir insan olsaydı askerlerine canlılık aşılardı. Bunun yerine savaşı kabul etmeyerek güçlerimizin önemini küçültmeye çalıştı. Sanki cephede görünmekle politik hareketimize değer kazandıracaktı. Ordularını ustalıkla yönetseydi belki savaşı uzatabilirdi, fakat asla galip gelemezdi. Er -geç kaybedecekti savaşı.
Onun için tek fırsat bizim zayıf ve tecrübesiz olduğumuz günlerdi. Araziyi öğrendikten ve silahlı kuvvetimizi yüz kişiye yükselttikten sonra bizi profesyonel bir ordu yokedemezdi artık. Bizi ancak harekete geçtiğimiz dağlardaki köylülerden bir ordu ile yenebilirdi. Bunun için de sömürülen köylülerin gerçek desteğini elde etmek gerekliydi. Ama bu desteği nasıl elde edecekti? Çiftlik sahiplerine hizmet eden bir ordu hiçbir zaman sömürülen köylüyü kendi tarafına çekemezdi. Tezimiz şudur: Köylünün desteklediği devrimci bir hareket, gerillâ savaşı, devrimci liderler ciddî hatalar işlemedikçe asla yenilgiye uğramaz.
Bildiğiniz gibi Birleşik Devletler'de devrimin nasıl önlenebileceğine yahut yenilgiye uğratılabileceği üzerine uzun uzun yazılar çıkmıştır. Bunların çoğu karşı-devrimci gibi düşünüp devrimlerden müthiş korkuyor, arabulucu bir formülü tercih ediyor. Biz bu reaksiyoner görüşü kabul edemeyiz. Birleşik Devletler'in bugünlerde en büyük düşüncesi, dış ülkelerde devrimleri önleyecek çareler bulmaktır. Birleşik Devletler'deki reaksiyoner fikirler dünya ve kendi ulusu için çok tehlikelidir şüphesiz.
Habora Yayınları - Yar Yayınları
Türkçe’ye çeviren: Nedim Sel, Bülent Habora
Eriş Yayınları tarafından düzenlenmiştir, Haziran 2020
Özgün biçimiyle: Acrobat Reader formatında:
Eriş Yayınları (1.73 MB)