I . Komünist toplumun ilk evresi.
|
Tamamıyla, gelişmiş olan komünist topluma oranla değerlendirmek istendiğinde, az önce incelediğimiz sosyalizm, bir ilk evreden ibarettir. Sosyalizmin ilkesi "herkesten yeteneğine göre, herkese emeğine göre" ilkesidir. Ama komünizmin ilkesi, "herkesten yeteneğine göre, herkese gereksinmesine göre"dir. Modern alemde, herkes, gereksinmesine göre alamıyorsa, bunun başlıca engelinin, insan emeğinin bütün zenginliklerini israf eden kapitalist sömürü olduğu gerçeğidir. İnsanın insan tarafından sömürüsünün ortadan kaldırılmasının ilk sonucu, emekçinin, ürettiği zenginliğin bir bölümünü, kendisinden aşırılmaksızın, verdiği emeğe göre alabilmesidir. Herkesin, isteklerine ve gereksinmelerine göre almasına gelince, bunun için, toplumun yeteri kadar tüketim araçlarını üretebilecek duruma gelmesi gerekir. Yeni iktidarın ilk ereklerinden biri, üretimi artırmaktır; ama bu evrede üleşimin ilkesi henüz toplum üyelerinin gereksinmelerinin tamamını karşılamak değildir. Gerçekte, bütün üretim artışının, eğer bu artışın duraklamalarla yürümesi, yarınsız ve yarım kalması istenmiyorsa, üretim araçları üretiminin artırılmasıyla başlaması gerekir. Bireysel tüketimin gereksinmelerini tatmin etmeden önce, üretim araçları yönünden toplumun maddi gereksinmelerini tatmin etmek gerekir. Oysa, çoğu kez, görmüş olduğumuz gibi, kapitalist toplum, sosyalizme, üretim araçları üretimi ile tüketim araçları üretiminin birbiriyle orantılı olmadıkları çok kötü bir miras bırakır. Örneğin, Çekoslovakya'da, kapitalizm, "sanayileşmiş" denilen bu ülkenin burjuvazisine yüksek bir yaşam düzeyi sağlayan, ama büyük bölümüyle, büyük kapitalist ülkelerin ağır sanayisine bağlı hafif bir sanayi geliştirmişti.
Sosyalizmin "herkesten yeteneğine göre, herkese emeğine göre" formülü, elbette tüketimde bir ölçü bulunması gereği olgusuna uygun düşer.
Bu ölçüyü nerede bulmalı? Elbette ki emekte. Gerçekten de, her bireyin toplumsal üretimden alacağı payı belirleyen, (sayfa 425) onun sağladığı emeğin nitelik ve niceliğidir; bu, hakedilen tüketimi ölçmenin en doğru yoludur. - Ayrıca, emek (iş, çalışma), üretici güçlerin hızla yükselişinin, bu bakımdan da ileri aşamaya geçişin koşuludur. Böylece sağlanan emeğin karşılığı, artık bireyin tüketimini ölçmek için gerekli olmayacağı bir evreye geçişi hazırlar.
Zaten sosyalizmin -"herkesten yeteneğine göre, herkese emeğine göre"- ilkesi, emekçilerin hiçbir zaman emeklerine göre almadıkları sömürücü kapitalizme oranla ileri bir adımdır.
Demek ki, sosyalist toplumda, bireyler için, yaşamları için gerekli malları, satınalma yoluyla sağlamak zorunluluğu, zorunlu olarak devam eder, ve bu zorunluluk, günlük tüketim mallarının üleşimi için olanaklı olan tek yoldur. Bu üleşimin dışında, yığınların maddi ve kültürel gereksinmeleri, toplumsal hizmetlerle -örneğin tıbbi bakımın parasız oluşuyla- ve kapitalizmin tanımadığı kültür kurumlarıyla tatmin olunurlar.
Ayrıca, tüketim mallarının herkesin gereksinmesine göre bölüşülmesini sağlayacak olan üretim artışının teknikte önemli bir gelişme olmadan olanaklı olmadığını da gözönünde bulundurmak gerekir .Böylece bir teknik atılım, emekçilerin teknik niteliklerinin ve kültürlerinin, yığınları öğrenim ve bilimden yoksun bırakan kapitalizmin, kendilerini içinde tuttuğu teknik nitelik ve kültür derecesinden çok daha üstün bir dereceye ulaşmalarını gerektirir. O halde, çalışma, birey için, soluk almak, ya da yürümek kadar doğal bir gereksinme haline gelmedikçe, emekçilerin ilerlemesini ve niteliklerini isteklendiren araçlardan biri, herkesin verdiği emeği, çalışmasının niteliğine göre almasıdır.
Emekçileri, niteliklerini geliştirdikleri takdirde yaşam düzeylerini iyileştireceklerine inandırmak isteyen kapitalizmin oyalayıcı vaatleri, sosyalizmde, bir gerçek haline gelir, çünkü sosyalizmde sömürü ortadan kalkmıştır.
Böylece, sosyalist evreyi anlamak için her alanda kapitalizmin ağır mirasını tasfiye etmek yükümlülüğünü unutmamak (sayfa 426) gerekir:
Sosyalizm ile komünizm arasında temel bir yakınlık vardır: üretim araçlarının toplumsal, kolektif mülkiyeti. Daha birinci aşamada, üretimin amacı, gereksinmelerin azami tatmini olduğuna göre, sosyalizmin temel iktisadi yasası, toplumun bu iki aşaması arasındaki devamlılığı pek güzel belirtir. Demek ki, iki evre arasında bir "Çin Seddi" yoktur. Bununla birlikte toplumsal mülkiyet çeşitli biçimlere bürünür; SSCB'de gerçekleştirilmiş olan sosyalizmde iki toplumsal mülkiyet biçimi olduğunu görmüştük. Komünist toplum ise, yalnızca sınıflar arasında uzlaşmaz karşıtlıkların bulunmayışı olgusuyla değil, artık hiç sınıf olmayışı olgusuyla karakterize olur. Şu halde artık yalnız bir tek toplumsal mülkiyet biçimi, bütün halkın kolektif mülkiyeti biçimi vardır. Görülüyor ki, bu iki evre arasında farklar vardır: ilkin ürünlerin üleştirilmesini düzenleyen ilkede fark; ama aynı zamanda herkes için bolluğun hüküm sürmesini olanaklı kılacak bir üretici güçler gelişmesi sağlaması gereken üretim ilişkilerinde de fark vardır. Ve üretim ilişkilerinin değişmesi için, önce üretici güçlerin değişmiş olması gerekir, bunu biliyoruz.
Sosyalizm için de böyle midir? Kaçınılmaz olarak böyle! Üretim ilişkileriyle üretici güçlerin niteliği arasındaki (sayfa 433) zorunlu uygunluk yasası, istisnasız bütün üretim tarzları için geçerli olan evrensel bir yasadır. Sosyalizmden daha ileri aşamaya geçişin nesnel temeli, üretim ilişkileri ile üretici güçlerin karşılıklı etkileridir. Hiçbir marksist başka türlü düşünemez, sosyalizmden herhangi bir anda komünizme geçileceğine inanamaz.
Biliyoruz ki, yeni sosyalist üretim ilişkileri, üretici güçlerin başlıca devindiricileridir. Ama SSCB örneğinde, üretim ilişkileri öyle bir nitelik gösterir ki, devlet mülkiyetinin, yani bütün halkın mülkiyetinin yanında, sosyalist bir grubun mülkiyeti, kolhoz mülkiyeti vardır: kolhoz, kendi işletmelerinin, kendi binalarının ve kendi üretiminin sahibidir. Amaç ile aracın özdeşliğinin diyalektik gerçeği, hiçbir yerde daha iyi açıklanamaz, hiçbir yerde, insanın, komünizmin başı ve sonu, onun "en değerli sermayesi" olduğu daha iyi görülemez.
Sosyalist toplumda, birinci mülkiyet biçimi, üretici güçlerin niteliğine tamamıyla uygundur; sosyalist devlet, çölleri sulamak, steplerin iklimini değiştirmek gibi büyük işlere girişebilecek güçtedir! Ama ikinci mülkiyet biçimi, tamamıyla uygun değildir. Diyelim ki, bir kolhoz, tarım işlerini, örneğin çekim makinelerini, koyunların kırkılmasını, ineklerin sağılmasını vb. elektriklendirmek istiyor ... Elbette ki sözkonusu kolhoza elektrik sağlayan ve kolhoza çok büyük harcamalara malolan küçük bir santral yerine, 4 ya da 5 kolhoza elektrik gönderecek daha büyük bir santral kurmakta çıkarı vardır. Eğer kolhoz, komşu kolhozlarla ortaklık kurmak, birleşmek istemezse, santralın hiçbir zaman kurulamaması tehlikesi vardır. Yani bu demektir ki, tarım bilimi bakımından olduğu kadar, tarım gereçleri bakımından da çok gelişmiş olan tekniğin, sosyalist üretim ilişkileri sayesinde gelişmiş olan tekniğin, küçük kolhozlarda uygulanamaması tehlikesi vardır.[101] Marx, üretici güçlerin ancak üretim ilişkileri sınırları içinde geliştiklerini öğretiyordu. Marksizm, üretici güçlerin organizasyonu bilimi haline indirgenemez: üretim ilişkilerinin, (sayfa 434) ekonominin incelenmesini gerektirir. Oysa bu durumda, sosyalist tarımda büyük bir gelişme sağlamış olan kolhozcu sosyalist grup mülkiyeti, üretici güçlerin köyde daha sonraki gelişmeleri için bir engel olarak ortaya çıkar. Tarımda ve hayvancılıktaki bu hızlı gelişme, tüketim maddelerinin artışı, o halde kolhoz mülkiyet şeklinin genişlemesi için zorunludur. Sosyalist grup mülkiyetinin genişlemesi, kolhozların, daha büyük kolhozları oluşturmak üzere biraraya gelmeleri gerekir. Aksi halde şimdiye kadar üretici güçlere yararlı olmuş olan üretim ilişkileri -kolhoz-, onların atılımını engeller ve onlarla çelişki haline gelirlerdi. Sonuçta da üretim ilişkileri, üretici güçlerin niteliğine uygun düzeyde kalır.
Ama hepsi bu kadar değil. Kent ile köy arasında alım- satım ile - metaların dolaşımı devam ettikçe, kolhozlar, ürünlerini satmak ve bu yolla elde ettikleri gelirleri, istedikleri biçimde kullanmak olanağına sahiptirler; o halde onların işlemlerini önceden kestirmek kolay değildir. Bu bakımdan da tüketim araçlarının artması sırasında bile üretim araçlarının üretimi ile tüketim araçlarının üretimi arasında sıkı bir orantı kurmak ve böylece gereksinmelerin tümünü hesap ederek bütün üretimi planlamak olanaksızdır. Oysa, eğer ürünlerde bolluğa geçebilmek isteniyorsa, en başta hesabı yapmak gerekir. Buna göre metaların dolaşımı (alım-satım), üretici güçlerin planlı gelişmesi için bir engel haline gelmek tehlikesi gösterir. Oysa, ürünlerin, devletle kolhozlar arasındaki sözleşmelerle değişimine dayanan bir sistem, bu planlamaya olanak sağlar. Aynı zamanda, gereksindikleri ürünleri devletten çok daha büyük miktarlarla ve daha ucuza alan kolhozlar için çok elverişlidir.
Demek ki, ortaya çıkan değişikliklerin temelini oluşturan şey üretim ilişkileri ile üretici güçlerin karşılıklı etkileridir. Yalnız sosyalist toplumda zorunlu uygunluk yasası, gerici sınıfların çıkarları yüzünden bu yasanın etkisine karşı durma çabalarıyla karşılaşmaksızın kendi yolunda yürüyebilir. İşçilerin de tıpkı kolhozlar gibi üretici güçlerin gelişmesinde, üretimin artmasında, bolluğa geçişte sınıf çıkarları (sayfa 435) vardır. Bunun içindir ki, üretim ilişkileri ile üretici güçler arasındaki -göreli- uyumsuzluk, bir çatışmayla sonuçlanmayabilir; çelişkiler, kesin olarak çelişkiler bilimine dayanan, doğru bir siyaset yürütülmesi koşuluyla, uzlaşmaz karşıtlıklar halinde dejenere olmayabilirler.
Şimdi artık, komünizme geçişi, "salt bildirisel" değil, gerçek bir şekilde hazırlamak için gerekli olan üç büyük ana koşulu öğrenebiliriz. Marx'ın öğretisine uygun olarak bu koşullardan birincisi üretimle, ikincisi iktisadi temelle, üçüncüsü toplumun kültürel değişimi ile ilgilidir. (sayfa 438)
1. Birinci koşul, üretimle ilgilidir. Gerçekten biliyoruz ki, "dağıtım ekonomisi", "tüketim komünizmi" ya da "bolluk ekonomisi" gibi küçük-burjuva teorilerin tersine marksizm, tüketimi hiçbir zaman üretimden ayırmaz. - "Herkese gereksinmesine göre" sağlanabilmesi isteniyorsa, amaca hayranlık duymak yetmez, ona ulaşmanın yollarını bulmak gerekir.
Komünizm, artık düşmanlarının bile üstün olarak kabul ettikleri, ama insana ilgisiz, kayıtsız ya da düşman olarak takdim ettikleri bir tekniğin egemenliği değildir. Komünizm, hiç de (sayfa 442) "üretici güçlerin akla-göre bir örgütlenmesi" değildir. Komünizm, doğanın ve toplumun nesnel yasalarının bilgisi sayesinde ensonu kendi kaderinin efendisi olan insanın egemenliğidir.
Üretim, insana ve insanın gereksinmelerine bağlıdır. Komünistlerin amacı yoksulluğun eşit olarak paylaşılması değil, ama herkesin gereksinmelerinin karşılanmasıdır.
Tekniğin burada görevi, insanların yükünü hafifletmek ve ortadan kaldırmaktır. Üç yılda SSCB'de, 1.600 yeni makine modeli, insanın işini azaltmak üzere, işletmeye koyuldu.
Komünist insan, özel mülkiyetin izlerinden ve geçmişin manevi köleliklerinden kurtulmuş insandır. Bu insan, artık sömürücü bir azınlık için değil, toplumun iyiliği için iş gördüğüne deneyimle inanmış olarak en muazzam planlara vücut verir:
1. Kapitalizmden sosyalizme geçiş nasıl olur?
2. Sosyalizmden komünizme geçişin koşulları nelerdir?
3. Sosyalizmden sınıfsız topluma geçişin koşulları nelerdir?
4. Sosyalist toplumda fikirlerin rolü nedir?
5. Sosyalizm neden gerçek hümanizmdir?