Georges Politzer
Felsefenin Başlangıç İlkeleri


[Türkçesi, Felsefenin Başlangıç İlkeleri, Sol Yayınları.}

Eriş Yayınları tarafından düzenlenmiştir.
e-posta:
Kurtuluş-Cephesi Dergisi
Özgün biçimiyle Acrobat Reader formatında:
Felsefenin Başlangıç İlkeleri (920 KB)









DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
KİM HAKLI
İDEALİST Mİ, MATERYALİST Mİ?



I .      Sorunu nasıl koymalıyız?
II .    Dünyanın yalnızca bizim düşüncemizde varolduğu doğru mudur?
III .   Şeyleri bizim fikirlerimizin yarattığı doğru mudur?
IV .    Ruhun maddeyi yarattığı doğru mudur?
V .    Materyalistler haklıdırlar, bilim, onların iddialarını tanıtlar.






I. SORUNU NASIL KOYMALIYIZ?


      Şimdi, idealistlerin ve materyalistlerin tezlerini bildiğimize göre, kimin haklı olduğunu bulmaya çalışacağız.
      Anımsayalım ki, her şeyden önce, bu tezler, mutlak olarak birbirine karşı ve birbiriyle çelişiktirler; diğer yandan bu tezlerden birini ya da ötekini savunduğumuz an, savunduğumuz tez, bizi, sonuçları dolayısıyla, çok önemli olan vargılara götürecektir. (sayfa 58)
      Kimin haklı olduğunu bilmek için, iki tarafın kanıtlarını özetlediğimiz üç noktaya başvuracağız.
      İdealistler ileri sürüyorlar:
      1. Maddeyi yaratan ruhtur;
      2. Madde bizim dışımızda mevcut değildir, o halde bizim için bir yanılsamadan başka bir şey değildir;
      3. Şeyleri yaratan bizim fikirlerimizdir.
      Materyalistler ise bunun tam tersini ileri sürüyorlar.
      İşimizi kolaylaştırmak için, ilkin, ortak görüneni ve bizi en çok şaşırtanı incelemek gerekir.
      1. Dünyanın yalnızca bizim düşüncemizde varolduğu doğru mudur?
      2. Şeyleri bizim fikirlerimizin yarattığı doğru mudur?
      İşte Berkeley'in "maddesizci" idealizminin savunduğu iki kanıt, bundan çıkan sonuçlar, bütün tanrıbilimlerde olduğu gibi üçüncü sorumuzla sonuçlanır:
      3. Ruhun maddeyi yarattığı doğru mudur?
      Bu üç soru, felsefenin temel sorununa dayandığından, çok önemlidir. Öyleyse, kimin haklı olduğunu, ancak bu soruları tartışarak bulacağız ve bu sorular, materyalistler için özellikle ilginçtir, şu anlamda ki, bu sorulara verilen materyalistçe yanıtlar, bütün materyalist felsefeler için -bu bakımdan diyalektik materyalizm için de- ortak olan yanıtlardır.


II. DÜNYANIN YALNIZCA BİZİM DÜŞÜNCEMİZDE
VAROLDUĞU DOĞRU MUDUR?


      Bu soruyu incelemeden önce, okumalarımızda sık sık karşılaşacağımız ve kullanacağımız iki felsefe terimini iyice öğrenmeliyiz.
      Öznel gerçek
(yalnızca bizim düşüncemizde varolan gerçek anlamına gelir.)
      Nesnel gerçek
(düşüncemizin dışında varolan gerçek anlamına gelir). (sayfa 59)
      İdealistler, dünya nesnel bir gerçek değil, ama öznel bir gerçektir, derler.
      Materyalistler ise, dünya nesnel bir gerçektir, derler.
      Dünyanın ve şeylerin yalnızca bizim düşüncemizde varolduğunu bize tanıtlamak için piskopos Berkeley, onları (renk, büyüklük, yoğunluk gibi) özelliklerine ayrıştırır. Ve bireylere göre değişen bu özelliklerin, şeylerin kendilerinde değil, ama bizim her birimizin ruhunda olduğunu iddia eder. Bundan, maddenin nesnel değil, ama öznel olan bir özellikler kümesi olduğu, dolayısıyla varolmadığı sonucunu çıkarır.
      Eğer güneş örneğini tekrar ele alırsak, Berkeley, kırmızı, yuvarlak nesnel gerçeğine inanıp inanmadığımızı bize sorar; ve özellikleri, tartışma yöntemi ile, kendi yöntemi ile, güneşin, kırmızı ve yuvarlak olmadığını bize gösterir. Demek ki, güneş nesnel bir gerçek değildir, çünkü, kendi kendine var değildir; ama ancak öznel bir gerçektir, çünkü yalnızca bizim düşüncemizde vardır.
      Materyalistler, güneşin, kırmızı, düz bir yuvarlak olarak gördüğümüz için varolduğunu ileri sürmezler, -çünkü bu, çocukların ve gerçeği denetlemek için duyularından başka şeyleri olmayan ilk insanların safça, çocuksu gerçekçiliğidir- ama onlar, güneşin varolduğunu, bilimin yardımıyla doğrularlar. Bilim, gerçekten de, duyularımızın bizi düşürdüğü yanılgıları düzeltmemize olanak verir.
      Ama, bu güneş örneğinde, sorunu açıkça koymalıyız. Berkeley'le birlikte, biz de, güneşin yuvarlak olmadığını, kırmızı olmadığını söyleyeceğiz, ama onun çıkardığı sonuçları, güneşi nesnel gerçek olarak yadsımasını kabul etmeyeceğiz.
      Şeylerin özelliklerini değil, onların varlığını tartışıyoruz.
      Duyularımızın bizi yanıltıp yanıltmadığını, maddi gerçeği bozup bozmadığını anlamak için değil, ama bu gerçeğin bizim duyularımızın dışında varolup olmadığını bilmek için tartışıyoruz. (sayfa 60)
      Peki, materyalistler, bu gerçeğin bizim dışımızdaki varlığını kesin olarak söylüyorlar ve onlar kanıtlarını doğrudan doğruya bilimden alıyorlar.
      İdealistler haklı olduklarını bize göstermek için ne yapıyorlar? Sözcükler üzerinde tartışıyorlar, büyük söylevler veriyorlar, sayısız sayfalar dolduruyorlar.
      Bir an haklı olduklarını varsayalım. Dünya, yalnızca bizim düşüncemizde var ise, insanlardan önce var değildi demektir. Biliyoruz ki, bu yanlıştır, çünkü bilim, insanın yeryüzünde çok sonradan ortaya çıktığını bize tanıtlıyor. O zaman, bazı idealistler bize diyecekler ki, insandan önce hayvanlar vardı ve düşünce, hayvanlarda eğleşebiliyordu. Ama biz, hayvanlardan önce hiçbir organik yaşamın olanaklı olmadığı, üzerinde oturulmaz bir yeryüzü olduğunu biliyoruz. Daha başkaları da diyecekler ki, yalnız güneş sistemi var idiyse ve insanlar mevcut değil idiyse de, ruh, tanrıda mevcuttu. Böylece idealizmin en yüksek biçimine varıyoruz. Tanrı ile bilim arasında bir seçim yapmamız gerekiyor. İdealizm tanrısız tutunamaz, desteklenemez, tanrı ise, idealizmsiz varolamaz.
      İdealizm ve materyalizm sorununu, tam şöyle koymak gerekir: Kim haklı? Tanrı mı, bilim mi?
      Tanrı, maddenin yaratıcısı salt bir ruhtur, tanıtsız bir iddiadır.
      Bilim, pratikle ve deneyle dünyanın nesnel bir gerçek olduğunu bize tanıtlayacak ve şu soruya yanıt vermemize olanak sağlayacaktır:


III. ŞEYLERİ BİZİM FİKİRLERİMİZİN YARATTIĞI
DOĞRU MUDUR?


      Örneğin, şeylerin nesnel bir gerçek mi, yoksa öznel bir gerçek mi olduğunu, şeyleri yaratanın bizim fikirlerimiz olduğunun doğru olup olmadığını tartıştığımız bir idealistle birlikte, yolun karşısına geçerken, yoldan gelen bir otobüsü (sayfa 61) alalım. Elbette ki, eğer ezilmek istemiyorsak, her ikimiz de çok dikkatli olacağız, demek ki, pratikte, idealist, otobüsün varlığını tanımak zorundadır. Ona göre, pratikte nesnel bir otobüs ile öznel bir otobüs arasında bir ayrım yoktur ve bu, o kadar doğrudur ki, pratik, idealistlerin yaşamda materyalist olduklarını tanıtlar.
      Bu konuda, idealist filozofların ve bu felsefeyi tutanların, kendilerine göre öznel gerçekten başka bir şey olmayan şeyleri elde edebilmek için, bazı "nesnel" bayağılıklara tenezzül ettiklerini görebileceğimiz sayısız örnekler sayabilirdik.
      Zaten bunun içindir ki, artık kimsenin, Berkeley gibi, dünyanın varolmadığını ileri sürdüğü görülmüyor. Kanıtlar artık çok daha ince, kurnazca, çok daha gizli-kapaklı. (İdealistlerin kanıtlama biçimlerine örnek olarak Lenin'in Materyalizm ve Ampiryokritisizm adlı kitabının, "Dünya Öğelerinin Bulunması" bölümüne bakınız.)[
16]
      Demek ki, Lenin'in söylediği gibi, "pratiğin ölçütü" ile idealistleri susturmamız olanaklı olacaktır.
      Zaten idealistler teori ile pratiğin birbirine denk olmadıklarını, birbirinden apayrı iki şey olduklarını söylemekten geri durmayacaklardır. Bu, doğru değildir. Bir anlayışın, yanlış ya da doğru olduğunu, bize, yalnızca pratik gösterecektir.
      Otobüs örneği, bize dünyanın nesnel bir gerçekliği olduğunu ve ruhumuz tarafından yaratılmış bir düş olmadığını gösteriyor.
      Berkeley'in maddesizcilik teorisi, bilimlerin karşısında tutunamadığına ve pratiğin ölçütüne karşı duramadığına göre, şimdi de, idealist felsefelerin, dinlerin, tanrıbilimlerin hepsinin vardığı sonucu, ruh maddeyi yaratır savını görmek kalıyor. (sayfa 62)


IV. RUHUN MADDEYİ YARATTIĞI DOĞRU MUDUR?


      Daha yukarda da gördüğümüz gibi, idealistlere göre, ruh, en üstün, en yüce biçimini tanrıda bulmuştur. Tanrı, onların teorisinin son sözü, son yanıtı, vardığı sonuçtur, ve bunun içindir ki, ruh-madde sorunu, son tahlilde, idealist mi, yoksa materyalist mi, kim haklı, "tanrı mı, bilim mi?" biçimine konur.
      İdealistler, tanrının bütün sonsuzluk boyunca varolmuş olduğunu ve hiçbir değişikliğe uğramadığı için her zaman aynı kaldığını söylerler. Tanrı, salt ruhtur, tanrı için zaman ve uzay (mekan) mevcut değildir. O, maddenin yaratıcısıdır.
      İdealistler; tanrı hakkındaki savlarını savunmak için de herhangi bir kanıt göstermezler.
      Maddenin yaratıcısını savunmak için bilimsel bir aklın kabul edemeyeceği bir yığın gizeme başvururlar.
      Bilimin kaynaklarına inildiği zaman, görülür ki, ilk insanlar, tanrı fikrini, kafalarında, büyük bilgisizliklerinden dolayı, ve bu bilgisizlik ortasında uydurdular. 20. yüzyıl idealistleri ise, sabırlı ve direşken bir çalışmanın bilinmesini olanaklı hale getirdiği tüm şeylerden, ilk insanlar gibi tamamen habersiz kalmaya devam ettiler. Çünkü, ensonu, tanrı, idealistlere göre, açıklanamıyor ve onlar için, geriye hiçbir kanıtı bulunmayan bir inanç kalıyor. İdealistler, dünyanın bir yaradılışı olması zorunluluğunu "tanıtlamak" istedikleri zaman, bize, maddenin her zaman varolmadığını aşağı yukarı bir başlangıcı olması gerektiğini söylerken, asla bir başlangıcı olmamış olan bir tanrıya başvuruyorlar. Bu açıklamanın neresi daha aydınlıktır?
      Materyalistler ise kanıtlarını savunmak için, insanların "bilgisizliklerinin sınırlarını" geride bırakarak gitgide geliştirdikleri bilimden yararlanacaklardı.
      Peki, bilim, ruhun maddeyi yaratmış olmasını düşünmemize (sayfa 63) izin verir mi? Hayır.
      Salt bir ruh tarafından yaradılış fikri, anlaşılmaz bir şeydir, çünkü biz, deney ve gözlemimizde böyle bir şey tanımıyoruz. Bunun olanaklı olabilmesi için, idealistlerin dedikleri gibi, ruhun maddeden önce yalnız başına varolması gerekecekti, oysa bilim bunun olanak-dışı olduğunu ve hiçbir zaman maddesiz bir ruh olmadığını bize tanıtlıyor. Tersine, ruh (akıl) her zaman maddeye bağlıdır ve özellikle insan ruhu (aklı), fikirlerimizin ve düşünmemizin kaynağı olan beyne bağlıdır. Bilim, fikirlerin boşluk içinde varolduklarını kavramamıza izin vermiyor...
      Şu halde, tanrı ruhunun varolabilmesi için bir beyin olması gerekecekti. Bunun içindir ki, maddeyi, dolayısıyla insanı yaratan tanrı değildir, ama ruh-tanrıyı yaratmış olan insan beyni biçimindeki maddedir, diyebiliriz.
      Daha ilerde, bilimin, bize, bir tanrıya ya da onun üzerinde zamanın etkisiz olacağı ve kendisinin, sürenin, hareketin ve değişikliğin dışında kalacağı herhangi bir şeye inanmak olanağını verip vermediğini göreceğiz.
      Bundan sonra, bir yargıya varabiliriz. Felsefenin temel sorununa verdikleri yanıtta:


V. MATERYALİSTLER HAKLIDIRLAR VE
BİLİM ONLARIN İDDİALARINI TANITLAR


      Materyalistler şunları ileri sürmekte haklıdırlar:
      1. Berkeley'in idealizmine ve onun maddesizciliği ardına gizlenen filozoflara karşı, bir yandan dünyanın ve şeylerin bizim düşüncemiz dışında da pekala varolduğunu ve varolmak için bizim düşüncemize gereksinmeleri bulunmadığını; öte yandan, şeyleri, bizim düşüncelerimizin yaratmadığını, tersine, bize fikirlerimizi şeylerin verdiklerini ileri sürerken,
      2. Maddenin ruh tarafından yaratıldığını ileri sürmekle, yani son ısrarda, tanrının varlığını ileri sürmekle ve tanrıbilimleri (sayfa 64) savunmakla sonuçlanan bütün idealist felsefelere karşı, materyalistler, bilimlere dayanarak, ruhu, maddenin yarattığını, maddenin yaradılışını açıklamak için tanrı varsayımına gereksinme bulunmadığını ileri sürer ve kanıtlarlar.
     
     
     
      Not
- İdealistlerin sorunları koyuş biçimine dikkat etmeliyiz. Tanrıyı insanın yaratmış olduğunu gördüğümüz halde, onlar, insanı tanrının yarattığını ileri sürerler. Gene biz, gerçekte, tam tersinin doğru olduğunu görürken, onlar, maddeyi, ruhun yarattığını iddia ederler. İşte burada, şeylere bakışı, bakış açısını öylesine tersine çeviriş vardır ki, bunu belirtmek zorundayız. (sayfa 65)
     
     
OKUMA PARÇALARI

     
      V. İ. Lenin, Materyalizm ve Ampiryokritisizm, s. 72-85; "Doğa İnsandan Önce Var mıydı?"; s. 85-93: "İnsan Beyni ile mi Düşünür?"
      Friedrich Engels, Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu, "İdealizm ve Materyalizm", s. 20 vd.




Dipnotlar

[16] Materyalizm ve Ampiryokritisizm, Bölüm I., s. 47 vd.


Sayfa başına gidiş