Georges Politzer
Felsefenin Başlangıç İlkeleri


[Türkçesi, Felsefenin Başlangıç İlkeleri, Sol Yayınları.}

Eriş Yayınları tarafından düzenlenmiştir.
e-posta:
Kurtuluş-Cephesi Dergisi
Özgün biçimiyle Acrobat Reader formatında:
Felsefenin Başlangıç İlkeleri (920 KB)













GEORGES POLITZER
Georges Cogniot



      SIK SIK şöyle denir: Georges Politzer her şeyden önce Gülüştür. Meydan okumanın Gülüşü; başkaldırmanın değil, devrimcinin Gülüşü; anarşistin değil, tarihin mahkumiyet hükmünden kurtulmak için eski dünyanın güçleriyle açıkça alay eden marksistin Gülüşü. Zincirler içinde, Pucheu'nün karşısında, Gestaponun işkenceleri içinde bile, galip gelenin Gülüşü; infaz mangasının karşısında, galip gelenin Gülüşü.
      Georges Politzer, 1903'te doğmuştu. Macaristan'ın kuzeyindeki küçük bir kentte, Navyvarod'da dünyaya gelmişti; ama, 17 yaşında, gerici bir iktidarın eline düşen babasına kıymış olan bu ülkeyi terketmek zorunda kalmıştı. Fransa'yı seçmişti; zekasının ve yüreğinin yaptığı bir seçimdi bu; çünkü tepeden tırnağa Fransızdı. Fransız esprisinin pırıltılarını kimse ondan daha iyi anlatmamıştır. Fransız dilini, baba ocağında, Voltaire'i ve Diderot'yu okuyarak öğrenmiştir; ve Quartier Latin'de felsefe hocalığına dek bütün unvanları kazanmak için topu topu beş yıl geçirmiştir.
      Georges Politzer'de bir dahi filozof yeteneği vardı. Tıpkı dostu ve işkence arkadaşı Jacques Solomon'un teorik fizik alanında olağanüstü bir uzman oluşu gibi.
      Politzer; henüz bir tür idealist düşünce içinde çabaladığı 1926'dan sonra gelişmiştir kuşkusuz. Savaşım vermiş, dişini tırnağına takarak ilerlemiştir. Yolun sonunda da marksizmle karşılaşmıştır.
      Paris İşçi Üniversitesi, 1930 yılları başında, Mathurin- Moreau caddesinin eski binalarında kurulduğu zaman, öğretim üyeleri arasında dikkat çeken ve hatta ünlü birçok profesör vardı, ama hiçbir ders Georges Politzer'in verdiği diyalektik materyalizm dersi kadar öğrencileri, işçileri, memurları ve aydınları coşturmuyordu. En güç sorunlar, onun sayesinde, açık ve basit bir durum kazanıyordu. Hem de felsefi düzenlerini, teorik saygınlığını hiç yitirmeksizin. Ayrıca acımasız bir alay gücü, hasımlarının görüşlerindeki kararsızlığı çıplaklığıyla ortaya döküyordu. Marx'ın ve Lenin'in öğretilisi olan Politzer, korkunç bir polemikçi olduğu kadar, derin bir kültürle, karşıkonmaz bir yetenekle silahlanmış bir düşünürdü.
      Bugün, marksizm, üniversitede anılma hakkı kazanmış, Marx ve Lenin, yarışma sınavları programına girmiş bulunuyor. Sovyet felsefesine eğilen koca koca üniversite kitapları var. Ama, kırk yıl önce durum hiç de böyle değildi: Auguste Cornu, Sorbonne'da, genç Marx'ın fikirlerinin oluşumu üstüne bir tezi desteklerken, bir öcü gibi, hatta onmaz bir çocuk gibi görünmüştü. Georges Politzer'in felsefi çalışmaları, Auguste Cornu'nün araştırmalarıyla birlikte, felsefenin başlıca sorunlarını, diyalektik materyalizmin ışığı altında aydınlatmakta ilk önemli girişim olmuştur.
      1929'da arıtıcı bir alevle haleli genç bir tanrıyı andıran kızıl saçlı filozofun Felsefi Bir Gösterinin Sonu: Bergsonculuku, resmi idealist düşünceye karşı bu ateş gemisini, ansızın suya indirdiği sırada, nasıl sağlıklı bir rüzgarın, akademik bataklıklardan tüten pis kokuları bir anda silip süpürdüğünü anlatmak güç bir şey. Savaş günlerine dek, Politzer, marksizmin bütün düşmanlarına karşı, kendi gözünde çağdaş rasyonalizmle kaynaşmış yenici polemiğini sürdürüyor, ve aynı zamanda büyük Descartes geleneğini çıkış noktası olarak alıyor, Fransız felsefe tarihinin ilerici geleneklerinin savunusunu görkemli bir biçimde üstleniyordu.
      Politzer, psikoloji sorunlarıyla da çok yakından ilgilenmekteydi. Geleneksel idealist psikolojiye karşı, somut olarak adlandırdığı yeni bir psikoloji yaratma girişimini ona borçluyuz. Başlangıçta, psikolojik işlevleri ayrı ayrı dergilerde, canlı insanı bütünüyle inceleme eğiliminden ötürü kendisine çekici gelen Freud'un psikanaliz yönteminin bir ölçüde etkisine girmişti. Ama çok geçmeden, 1928'den sonra, fröydcülükte kabul edilmez yanlar olduğunu kavradı ve Pszkolojinin Temellerinin Eleştirisi adlı yapıtıyla bu akımdan ayrıldı. Kişiliğin toplumsal değerini belirtmek konusunda Politzer'in gösterdiği çaba, kendi çalışmalarına psikolog değeri kazandırdı.
      Cherbourg lisesinde, sonra Evreux lisesinde, en sonunda da Saint-Maur lisesinde dersler verdi. O arada, Fransız Komünist Partisi belgeleme merkezini kurmuş ve yönetmeye başlamıştı - büyük bir tutkuyla yapıyordu bu işi, öyle ki, orada, bazan sabaha kadar çalışıyordu. İktisatçı oldu. l'Humanite'deki yazıları, gittikçe genişleyen bir okur kitlesi tarafından izleniyordu.
      Gazeteciliği çekici buluyordu. Bu satırlarin yazarı çok iyi biliyor bunu, çünkü Georges Politzer'in, 1937 ve 1939 arasında, zaman zaman, bu komünist gazetenin yayın yönetmeninin yerini birkaç günlüğüne doldurmak için nasıl bir sevinçli telaş içinde geldiğini anımsıyor. Maurice Thorez'nin bu olağanüstü militana sevgisi vardı.
      Savaş gelip çatıyor. Paris'te, Harp Okulunda silah altına alınan Politzer, Komünist Partinin gizli yönetimi yanında kaldı. 6 Haziran 1940'ta, Paris'in savunulmasının örgütlenmesi konusunda Komünist Partinin tarihsel önerilerini hükümet adına halka çağrıda bulunması için Manzie'ye ileten oydu.
      İlerde nazi kamplarının vahşeti içinde yaşamını yitirecek olan bulunmaz eşi Maıe Politzer'le birlikte 1940-1942 yılları arasında Üniversite Direnmesinin ruhu oldu. Bu konuda her zaman sarsılmaz bir yüreklilikle davrandığını söylemek yetmez bile: şaşılası soğukkanlılığından, büyük yiğitliğinden sözetmek de gerekir.
      Temmuz 1940'ta terhis edildikten hemen sonra, Politzer'in, Jacques Solomon ve Daniel Decourdemanche'la birlikte, orta ve yüksek öğretim üyelerine hitabeden gizli bir bülten yayınlamaya başladığını görüyoruz. Paul Langevin'in Gestapo tarafından tutuklanmasından hemen sonra Universite Libre'in (Özgür Üniversitenin) 1. sayısı çıkıyor. Gazete, ünlü fızikçinin hapse atılışını ve faşist istilacıların başka marifetlerini anlatıyor; ve ekliyor:
      Bütün bu olaylar akıp giderken, üniversite, eski düzenine yeniden kavuşmuştur: gene, onurlu tarihinde her zaman olduğu gibi, düşünce ve irade birliğini kurmuştur. Fransız Üniversitesinin sloganı olan ve ondan kalan özgürlük içinde, büyük kültür geleneğini, bütün zorlamalara karşın sürdürmek konusunda birlik halindedir.
      Bundan sonra Özgür Ünzversite, düşmanın üniversiteye elatmasına karşı, Yahudi öğretim üyelerinin ve öğrencilerin tutuklanmasına karşı, programların gerici bir biçimde değiştirilmesine karşı, aslında nazi emperyalizminin hizmetinde gerici bir girişimden başka bir şey olmayan ulusal devrim iddiasına karşı, savaşını kesiksiz olarak yürütecektir. Gazete, liselerde ve yüksek öğrenim kurumlarında düşmana karşı direnmeyi korkusuzca körüklemektedir. Özgür Üniversite'nin 1940-1941 koleksiyonu, komünistlerin, daha işgal başlar başlamaz kurtuluş savaşına katılışının en parlak belgesidir. Bu gerçek, gazetenin Ocak 1941'den önceki sekiz hazirandan önceki yirmi sayısında, bütün açıklığıyla görünür.
      Sovyetler Birliği'ne hitlerci saldırı başladığı zaman, Özgür Üniversite'nin 1 Temmuz 1941 tarihli 22. sayısında Hitler'in Mezarı başlığı altında birleşmiş bir halkın birleşmiş ordusunun, yeni bir toplumun yeni ordusunun bilinen zaferi ilan ediliyor.
      Mart 1941'den sonra, yurtsever çevrelerde, olağanüstü güçte ve kesinlikle anti-nazi bir yergi elden ele dolaşmaya başlamıştı. Yazarın adı belirtilmiyordu. Ama üslup, herkesin tanıdığı bir üsluptu. Herkes, 20. Yüzyılda Devrim ve Karşıdevrim'in Politzer'in yapıtı olduğunu biliyordu. Ocak-Şubat içinde basılmış olan bu broşür, kırkbeş sayfalıktı. Reichsleiter Rosenberg'in, Kasım 1940 sonunda, 1789 fikirleriyle hesabı kesmek için Millet Meclisinde verdiği ve Kan ve Altın, ya da Kana Yenilmiş Altın başlığıyla yayınlanmış söylevine verilmiş parlak bir karşılıktı bu.
      Politzer, bu yapıtında, demokrasinin ölmediğini, Hitler'in, yengileriyle toprağa gömülmediğini belirtiyordu. Burjuva demokrasisinin sınırlı oluşunu ve çürümüşlüğünü, kapitalizmin yıkılışı ve sosyalizmin gerçekleşmesiyle, gerçek demokrasiye geçme olanağını anlatıyordu.
      Aslında, diye yazıyordu, barbarlıktan kurtulmuş uygarlığı, sosyalist uygarlığı yaratan Sovyetler Birliği'nce korunmuş ve güvence altına alınmış bilimi ve mantığı unutturabilecek hiçbir güç yoktur dünyada.
      Fransız Komünist Partisi merkez komitesi, 15 Mayıs 1941 tarihli bir bildiriyle, Fransa'nın özgürlüğü ve bağımsızlığı için geniş bir ulusal cephe kurulmasını önerince, Politzer, J. Solomon ve D. Decourdemanche gibi seçkin aydınlar, çevrelerindeki komünist olmayan yurttaşların da bu cepheye katılması için iki kat çaba göstermeye başladı.
      1942'de, ocaktan marta kadar süren ve yaklaşık olarak yüzkırk komünist yurttaşın özgürlüğüne malolan büyük insan avı sırasında, Politzer de tutuklanmıştı (şubat).
      Bütün işkencelere karşın tek söz çıkmadı ağzından. Karısı bir mektubunda şöyle anlatıyor bunu:
      Gestapo subayları, birçok kez, hemen salıverileceğimizi söyleyerek, tüm ailemize mutlu bir yaşam sağlanacağı konusunda güvence vererek, bunun karşılığında, onun; Fransız gençliğini değiştirme çalışmalarına katılmasını kabul etmesini istediler. Düşünmek için kendisine sekiz gün süre verdiler. Bir gün, çağrıldı ve tutumunu değiştirmediği öğrenilince, kendisine birkaç gün sonra kurşuna dizileceği söylendi...
      Kurşuna dizilmeden önce, benim hücremde, yirmi dakika geçirmesine izin verildi. Bir yücelik vardı halinde. Yüzü hiç bu kadar aydınlık olmamıştı. Işıltılı bir sükunet içindeydi ve her hareketi, cellatlarını bile duygulandırıyordu. Partisi uğrunda ve Fransa uğrunda ölmekten ne kadar mutluluk duyduğunu söyledi bana. Özellikle Fransa topraklarında öleceği için mutluydu. Bunun, onun için ne denli önemli olduğunu biliyorsunuz.
      Ama, IV. Cumhuriyet daha az alçaklık etmedi; Georges Politzer'e, öldükten sonra, direnme kahramanı unvanının verilmesi istendiğinde, Eski Muhariplerin ardarda gelen bakanları tarafından, 1954-1955'te, buna inatla karşı çıkılmıştı. Bu bakanlardan birincisi, şimdi iyice unutulmuş olan Laniel hükümeti üyesi Andre Mutter'di; ikincisi ise, silik bir dögolcu olan Raymond Triboulet idi ve Edgar Faure adlı bir hükümet başkanının gölgesi altındaydı. Bu değersiz kişiliğin sefil tutumunu düzeltmek için, M. Bruguier ve M. de Moro Giafferi'nin savunmaları üzerine, yerel mahkemenin, 1956'da, bir karar vermesi gerekmiştir.
      Georges Politzer'in anısı için bu bayağılıkların pek bir önemi yok. Onun verdiği örnek, aydın kuşakları esinlemiştir, esinleyecektir.
      Politzer'in üniversitede sağlam ve kolayca parlayacak bir yeri vardı; değeri uzmanlarca üstün bir biçimde kabul edilmişti. Ama, o, aynı zamanda, işçi sınıfına ve onun savaşımlarına canla başla bağlanmış, her gün bir militana düşen pratik çabalar konusunda da, düşüncenin düzeni olan yükselmiş yapıtlar konusunda da, partiye karşı eşit oranda kendisinde sorumluluk duyan bir aydın tipiydi.
      Kültür Evlerinde, Paul Langevin'in Materyalist İncelemeler Gurubunda, İşçi Üniversitesinde, kalemleriyle olsun; sözleriyle olsun, gösterdikleri bütün çabalarda, Politzer de, Solomon da, aydınlara, bilginlere, öğrencilere, marksizmin nasıl tanıtılacağını göstermişlerdir. 1938 tatilinde, iki dağ yürüyüşü arasında, Bossons buzulunun eteğindeki bir köşkte, Doğanın Diyalektiği'ni çevirmeye başlamışlardı. Yüksek felsefe sorunları ufuklarından hiç silinmiyordu. Partilerinin yazgısının ayrılmaz bir biçimde gerçeğin yazgısına bağlı olduğuna inanmışlardı.
      Pratikte, bu inanç, partiyle ve parti üyeleriyle birlikte yaşama kaygısıyla aynı anlama gelmekteydi. İki dostumuzun davranışı, aslında, burjuva etkilerine boyun eğdikleri halde, kitlelere akıl hocalığı taslayan entelektüellerin iddialı davranışına taban tabana karşıttı. Politzer şöyle demişti:
      Entelektüel bağımsızlık, eleştirel zeka, tepkiye boyun eğmek değil, tersine boyun eğmemek demektir.
      Bu özdeyişin, onun bütün öğretim yaşamını yeterince özetlediği kanısındayız. Sayıları her gün daha çoğalan genç aydınlar, Mayıs 1942'de öldürülmüş kahramanın vasiyetini daima daha iyi bir biçimde tamamlayabilirler!
     

GEORGES COGNIOT


     
ÖNSÖZ

     
      BAŞLANGIÇ bilgileri içeren bu elkitabı, Georges Politzer'in, 1935-1936 ders yılında, İşçi Üniversitesinde verdiği kurslarda, öğrencilerinden biri tarafından tutulmuş notlardan derlendi. Kitabın niteliğini ve kapsamını anlamak için, ilkin, hocamızın amacını ve yöntemini belirtmek gerekir.
      Bilindiği gibi, İşçi Üniversitesi, 1932 yılında, küçük bir profesörler grubu tarafından, beden işçilerine marksist bilimi öğretmek ve onlara, zamanımızı anlama ve teknik alanda olduğu kadar siyasal ve toplumsal alanda da eylemlerini yürütme olanağını sağlayacak bir düşünme yöntemi öğretmek için kurulmuştu.
      Başından beri, Georges Politzer, İşçi Üniversitesinde, marksist felsefeyi, diyalektik materyalizmi öğretme işini üzerine aldı. Resmi öğretim bu felsefeden habersiz kalmaya ya da onun niteliğini bozmaya devam ettiği ölçüde, bu zorunlu bir görevdi.
      Bu kurslara katılmak ayrıcalığına erişmiş olanlardan hiçbiri, -o, her yıl, her yaş ve meslekten insanların oluşturduğu, ama genç işçilerin çoğunlukta bulunduğu bir dinleyici kitlesi karşısında konuşuyordu- böyle kuru ve zor bir konuyu, bu konuda hiç deneyimi olmayan dinleyicilerden her birinin kavrayabileceği bir açıklığa kavuşturmak için öylesine ustaca ve coşkulu, öylesine bilgili ve kardeşçe, öylesine özenli olan bu kızıl saçlı büyük çocuğun önünde duyduğu derin izlenimi unutmayacak.
      Sert olmasını bilen ama her zaman adil ve yerinde olan saygın otoritesi, kurslarında, hoş bir disiplin yaratırdı, ve onun kişiliğinden öyle bir canlılık, öyle bir yaşam gücü ve öyle bir ışıltı fışkırırdı ki, bütün öğrencileri, ona hayranlık duyar ve onu severdi.
      POLITZER, daha iyi anlaşılması için, her şeyden önce ancak konu ile daha önce karşılaşmış olanların kavrayabileceği felsefeye özgü bütün özel deyimleri, bütün teknik terimleri, sözlüğünden çıkarırdı. Yalnızca herkesin bildiği yalın sözcükleri kullanmak isterdi. Özel bir terimi kullanmak zorunda kaldığı durumlarda, bunu, alışılmış, bildik örneklerle uzun uzun açıklamaktan geri durmazdı. Tartışmalarda öğrencilerinden herhangi biri, bilgiççe sözcükler kullanacak olsa, onu azarlar ve, onun yakınında bulunmuş olan herkesin çok iyi bildiği o iğneleyici sözleriyle, onu alaya alırdı.
      O, yalın ve açık olmak isterdi ve her zaman sağduyuya seslenirdi, ama bunu yaparken açıklamakta olduğu fikirlerin ve teorilerin doğruluğundan ve gerçekliğinden, hiçbir zaman, hiçbir şey feda etmezdi. Dersten önce ve sonra, bütün dinleyicilerinin tartışmalara katılmasını sağlayarak kurslarını son derece canlı tutmasını bilirdi. Şöyle yapardı: Her dersin sonunda, yoklama sorusu dediği bir ya da iki soru verirdi; bu sorular, dersi özetlemek ya da derste anlatılanları herhangi özel bir konuya uygulamak amacına yönelik olurdu. Öğrenciler konuyu işlemek zorunda değildi, ama bunu görev bilenler pek çoktu ve bunlar, bir sonraki derse yazılı bir ödev getirirlerdi. O, derse girince, kimin ödev yaptığını sorardı; eller kaldırılırdı, o da aramızdan bazılarını seçer, yazdıklarımızı okutur ve gerekiyorsa sözlü açıklamalarla eksiklikleri tamamlardı. Politzer, eleştirir ya da kutlar ve öğrenciler arasında kısa süren bir tartışma başlatırdı; sonra bu tartışmadan dersler çıkararak, konuyu bir sonuca bağlardı. Bu yaklaşık olarak, yarım saat kadar sürerdi ve böylece bir önceki derste bulunamamış olanlara eksiklerini tamamlamak ve daha önce öğrenmiş oldukları ile bağlantı kurmak olanağını sağlardı; bu, aynı zamanda, hocaya da, ne ölçüde anlaşıldığını görmek olanağını verirdi: gerekirse, karmaşık ve aydınlanmamış noktalar üzerinde yeniden dururdu.
      Sonra, bir saat kadar süren günün dersine başlardı; öğrenciler, yeniden, anlatılanlar üzerine sorular sorardı. Bunlar genellikle ilginç ve yerinde sorular olurdu; Politzer, konuya açıklık getirmek ve kursun özünü değişik bir açıdan yeniden ele almak için, bu sorulardan yararlanırdı.
      Kendi konusunda derin bir bilgiye ve hayranlık uyandıran kıvrak bir zekaya sahip olan Georges Politzer, her şeyden önce, dinleyicilerinin tepkilerine dikkat ederdi. Her seferinde genel havayı yoklar ve durmadan öğrencilerinin öğretilenleri ne ölçüde benimseyip özümlediklerini denetlerdi. Böylece öğrencileri tarafindan tutkulu bir ilgi ile izlenirdi. O, binlerce militanın yetişmesine katkıda bulunmuştur ve bunlardan pek çoğu, bugün, sorumlu görevlerde bulunuyorlar.
      BU öğretimin değerini çok iyi anlayan, ve onu izleyemeyenleri, özellikle taşrada bulunan arkadaşlarımızı düşünen bizler, onun kurslarının yayınlanmasını diliyorduk. O, her zaman bu konuyu düşüneceğine söz veriyordu, ama sonu gelmez çalışmaları arasında hiçbir zaman bu tasarıyı gerçekleştirecek zamanı bulamıyordu.
      İşçi Üniversitesinde yüksek felsefe kursu açılmıştı; bu kursun ikinci yılında iken, Politzer'den, ödevlerimi düzeltmesini istemek fırsatını buldum, isteği üzerine ödev defterimi kendisine verdim. Onları beğendi, iyi hazırlanmış dedi ve ben, notlarımdan yararlanarak başlangıç kursları derslerini kaleme almasını önerdim. Onları gözden geçirmeye ve düzeltmeye söz vererek beni yüreklendirdi. Ne yazık ki, buna zaman bulamadı. Uğraşıları gittikçe daha yüklü olduğundan, yüksek felsefe kurslarını arkadaşımız Rene Maublanc'a bıraktı. Maublanc'a tasarımızı ilettim, kaleme aldığım ilk dersleri gözden geçirmesini istedim. Büyük bir istekle kabul etti ve çalışmayı sürdürüp bitirmem için beni isteklendirdi, sonradan onu Politzer'e sunacaktık. Ama savaş çıkageldi: Politzer, hitlerci işgalcilere karşı savaşımda kahramanca öldü.
      Her ne kadar, hocamız, onayladığı ve bizi isteklendirmiş olduğu bir çalışmayı gereğince düzene koyup tamamlamak için artık aramızda değilse de, biz, bunu, kurs notlarıma göre yayınlamanın yararlı olduğuna inandık.
      İŞÇİ Üniversitesindeki felsefe kursuna, her yıl, materyalizm sözcüğünün gerçek anlamını saptayarak ve bazılarının bu sözcük üzerinde yaptıkları iftiracı anlam değişikliklerini protesto ederek başlayan Georges Politzer, materyalist filozofun ülküden yoksun olmadığını ve bu ülküyü zafere ulaştırmak için savaşmaya hazır olduğunu vargücü ile yinelerdi. Sonradan, bunu, kendisini feda ederek tanıtlamasını bildi. Onun bu kahramanca ölümü, marksizmde teori ile pratiğin birliğinin doğruluğunu kesinlikle söylediği ilk kursunun ününü yaydı. Marksizmin, insanı makineye ya da ancak goril ya da şempanzeden üstün bir hayvana dönüştüren bir öğreti (Notre-Dame de Paris kilisesinde, 18 Şubat 1945'te, R. P. Panici tarafından okunan büyük perhiz vaazı) olarak sunulmasına yeniden cüret edildiği zamanda, bu bir ülküye sarsılmaz bağlılık, bu kendini esirgemezlik ve bu yüksek ahlak değeri üzerinde ısrarla durmak yararsız değildir.
      Arkadaşlarımızın anısına yapılan bu gibi hakaretlere karşı protestolarımızın hiçbiri yeterli değildir. Marksist olan ve Paris İşçi Üniversitesinde ders veren Georges Politzer'i, Gabriel Peri'yi, Jacques Solomon'u, Jacques Decour'u, bunlara, yalnızca örnek olarak anımsatalım: Onlar ki, hepsi bir kenar mahallede, işçilere felsefe, ekonomi politik, tarih ya da öteki diğer bilimleri öğretmek için zamanlarının büyük bir kısmını adamakta bir an bile duraksamayan, iyi, sade, yüce gönüllü, kardeşçe, candan arkadaşlarımızdı.
      İşçi Üniversitesi, 1939'da dağıtıldı. Kurtuluştan hemen sonra, Yeni Üniversite adı ile yeniden doğdu. Candan bağlı yeni bir profesörler ekibi, kurşuna dizilenlerin nöbetini devralarak, kesilen işi yeniden başlatmaya geldi.
      Bu başlıca görevde, bizi, İşçi Üniversitesinin yaratıcı ve kurucularından birine saygı borcumuzu ödemeye hiçbir şey daha fazla isteklendiremez ve hiçbir ödül, bize Georges Politzer'in Felsefenin Başlangıç İlkeleri'ni yayınlamaktan daha yerinde ve daha yararlı görünmüyor.
     

MAURICE LE GOAS


       
YAYINCILARIN ÖNSÖZÜ

     
      GEORGES POLITZER'in Felsefenin Başlangıç İlkeleri'nin bu yeni baskısı, baştan sona yeniden gözden geçirildi, bazı yerleri daha iyi bir biçime kondu ve Adlar ve Kavramlar Dizini düzeltilip geliştirildi. Siyasal savaşımın yansısı ve ifadesi olan ideolojik savaşımın gittikçe keskinleştiği bir dönemde, her namuslu insanın, aldatma, gözboyama girişimlerine karşı kafaca silahlanmış bulunmasının daha önem kazandığı bir dönemde, okura, önce sunmuş olduğumuzdan daha geliştirilmiş, yetkin bir çalışma aracı sunmak, bize, gerçekten zorunlu göründü. Doğrusunu söylemek gerekirse, ilk baskılarımızın bazı kusurlar taşıdığını söylemek zorundayız, bu kusurlar bizim, bu çok gerekli fikir aracını yaymak için gösterdiğimiz ivedilikten ileri geliyordu.
      Onun için, Politzer'in açıklamalarının sunuluşunu, gerekli olduğu her yerde iyileştirerek, satır sıtır düzelttik. Söylemeye gerek yok ki, temelde hiçbir değişiklik yapmadık, düzeltmelerimiz yalnızca biçime yönelik oldu.
      Aynı zamanda (arkadaşımız Le Goas'ın notları arasında bulunmuş ve Politzer tarafından işaretlenmiş) birkaç Yazılı Ödev'i ve Okuma Parçası'nı ekledik ve dizini baştan sona gözden geçirdik, öyle ki, şimdiki haliyle kısa bir tarih sözlüğü oluşturmaktadir.
      Büyük arkadaşımız Paul Langevin, İlkeler'in kendisinde bulunan nüshaları üzerinde, iyi bildiği bilimsel bir soru hakkında ayrıntıya ilişkin iki yanlışı kendi eliyle düzeltmişti (birinci baskının 79. sayfasında). Paul Langevin, kitabın yeni bir baskısında bu düzeltmelerin gerçekleştirilmesini istiyordu. İşte bugün o da yerine getirildi.
      POLITZER'in yapıtı, bugün sunulduğu biçimiyle, eskisinden daha iyi olmak üzere, marksizmin temeli olan diyalektik materyalizmin öğrenilmesinde, vazgeçilmez bir hazırlık bilgisi taşımaktadır. Kitap, lise öğrencisine olduğu kadar militan işçiye, belli bir uzmanlık edinmiş aydına olduğu kadar, meraklı okura da hizmet edecektir.
      Kitapta bazı boşluklar olduğunu, bazı konuların açıklığa kavuşturulması için işlenmesi ve bazı olumlamaların tamamlayıcı açıklamalarla derinleştirilmesi gerektiğini, herkesten önce Politzer biliyordu. Ama, o, her şeyde olduğu gibi, felsefede de, en baştan başlamak gerektiğini de biliyordu. Öyleyse, İlkeler'le verilen bu öğretimi, bir başlangıç olarak kabul etmek gerekir.
      HER dersin hemen arkasına, Politzer'in okunmasını salık verdiği şeylerin bir listesini ve aynı zamanda Politzer'in her dersin sonunda önerdiği yoklama sorularını koymaya özen gösterdik.
      Bu soruların şu iki kategori içine giren okurlar için özellikle ilginç olacağını düşünüyoruz:
      1. Öğrenciler için, yani kitabı yalnızca okumakla yetinmek istemeyip onu incelemek isteyenler için. Bunlara, her dersi, salık verilen okuma parçalarıyla birlikte tamamladıktan sonra kitabı kapamayı, sorulan soru ya da soruları düşünmeyi, ve sorulara kafadan ya da daha iyisi yazılı olarak yanıt vermeyi öğütleriz.
      2. Öğretmenler için, yani bir marksist çalışma grubunda öğretimin temeli olarak bu kitaptan yararlanmak isteyecekler için. Bunlar için, sorular, öğrenimi canlandıracak ve verimli tartışmalara yolaçacaktır.
      Ensonu, herkes için, bu kitap, girişte gösterilen yol ve bilgilerle, yoklama sorularıyla, kusursuz bir eğitim yöntemi sağlayacaktır.
     

(EDITIONS SOCIALES)



Sayfa başına gidiş