Şimdi, burada, size "evet" denildiği ve sizin de "hayır" diye yanıtladığınız bir durumu anlatan, sözdeki çelişki ile, şimdi görmüş olduğumuz diyalektik çelişki denilen, yani (sayfa 172) olgulardaki, şeylerdeki çelişki arasında bir ayrım yapmamız gerekiyor.
Kapitalist toplumun bağrında varolan çelişkiden sözettiğimiz zaman, bu, bazı teoriler hakkında bazılarının evet, bazılarının hayır dediği anlamda bir çelişki değildir; bu, olgularda bir çelişki var demektir, birbiriyle çatışan savaşım veren gerçek güçler var demektir: burada önce kendini olumlamaya yönelik güç, kendini korumayı sürdürmeye yönelik güç vardır, bu, burjuva sınıfıdır; sonra burjuva sınıfının yadsınmasına yönelik ikinci bir toplumsal güç vardır, bu da, proletaryadır. Öyleyse çelişki olgulardadır, çünkü burjuvazi kendi karşıtını, yani proletaryayı yaratmaksızın varolamaz. Marx'ın dediği gibi, "burjuvazinin ürettiği, her şeyden önce, kendi mezar kazıcılarıdır".[60] Buna engel olmak için, burjuvazinin, kendi kendisi olmaktan vazgeçmesi gerekirdi ki, bu da, saçma bir şey olurdu. Öyleyse kendi kendini olumlarken, kendi yadsımasını yaratır.
Bir tavuğun yumurtladığı ve üzerinde kuluçkaya yattığı bir yumurta örneğini alalım: görürüz ki, yumurtanın içinde, belirli bir ısıda ve belirli bazı koşullar altında gelişen bir tohum (germe) bulunur. Bu tohum, gelişerek, bir civciv verecektir. Bu tohum, daha şimdiden yumurtanın yadsınmasıdır. Böylece, çok iyi görüyoruz ki, yumurtanın içinde iki güç var: onu yumurta kalmaya doğru çeken güç ve civciv olmaya doğru çeken güç. Öyleyse yumurta, kendi kendisi ile uyumsuzluk içindedir ve her şey, kendi kendisi ile uyumsuzluk içindedir.
Bu, insana, kavranması güç bir şey gibi gelir, çünkü biz metafizik düşünüş tarzına alışmışızdır ve bunun içindir ki, şeyleri kendi gerçeklikleri içinde görmeye yeni baştan alışmak için bir çaba harcamalıyız. (sayfa 173)
Bir şey, yadsımadan çıkan bir olumlama olarak başlar. Civciv, yumurtanın yadsınmasından çıkmış bir olumlamadır. Bu, sürecin bir evresidir. Ama tavuğun kendisi de, civcivin değişmesi, başka bir hale dönüşmesi olacaktır ve bu dönüşmenin ortasında, civcivin tavuk olması için savaşım veren güçler ile civcivin civciv kalması için savaşım veren güçler arasında bir çelişki olacaktır. Demek ki, tavuk civcivin yadsınması olacaktır; civciv ise, yumurtanın yadsınmasından gelmektedir.
Öyleyse, tavuk, yadsımanın yadsınması olacaktır. Ve bu diyalektik evrelerin genel gidişi işte böyledir.
1. Olumlama ya da Tez.
2. Yadsıma ya da Karşı-tez.
3. Yadsımanın yadsınması ya da Sentez.
Bu üç sözcük, diyalektik gelişimi özetler. Bunlar, evrelerin ardarda zincirlenişini betimlemek ve bir evre'nin, kendinden önceki evre'nin yıkımı olduğunu göstermek için kullanılırlar.
Yıkım, bir yadsımadır. Civciv meydana gelirken yumurtayı kırdığına göre, civciv, yumurtanın yadsınmasıdır. Buğday başağı, gene aynı şekilde, buğday tanesinin yadsınmasıdır. Tane, toprakta filizlenecektir. Bu filizlenme buğday tanesinin yadsınmasıdır; buğday bitki verecek ve bu bitki çiçek açacak ve buğday başağını verecektir; bu başak ise bitkinin yadsınması ya da yadsımanın yadsınması olacaktır. Böylece, görüyoruz ki, diyalektiğin sözünü ettiği yadsıma, yıkımdan sözetmenin özetlenmiş bir biçimidir. Yok olanın, yıkılmış olanın yadsınması vardır.
1. Feodalizm, köleciliğin yadsınması oldu.
2. Kapitalizm, feodalizmin yadsınmasıdır.
3. Sosyalizm, kapitalizmin yadsınmasıdır.
Çelişki yönünden, sözdeki, çelişki ile mantık çelişkisi arasında bir ayrım yaptığımız gibi, "hayır" denen sözdeki (sayfa 174) yadsıma ile "yıkım" demek olan diyalektik yadsıma arasında bir ayrım olduğunu çok iyi bilmeliyiz.
Ama, yadsıma, yıkım demekse de, burada herhangi sıradan bir yıkım değil, ama diyalektik bir yıkım sözkonusudur. Bunun gibi, bir pireyi parmaklarımız arasında ezdiğimiz zaman, o, bir iç yıkımla, diyalektik bir yadsıma ile ölmez. Onun ölümü, otodinamik aşamaların bir sonucu değildir; salt mekanik bir değişikliğin sonucudur.
Yıkım, ancak bir olumlama ürünü ise, bir olumlamadan çıkıyorsa, bir yadsıma demektir. Bunun gibi, kuluçkaya yatırılmış yumurta, yumurta olan şeyin olumlaması olarak, kendi yadsımasını doğurur: civciv olur; ve civciv, yumurtanın kabuğunu kırarak, onu yıkarak, yumurtanın yıkımını ya da yadsınmasını simgelerle ifade eder.
Civcivde birbirine düşman iki güç görüyoruz: "civciv" ve "tavuk"; sürecin bu gelişmesi sırasında tavuk yumurtalar yumurtlayacaktır, bu da yadsımanın yadsınmasıdır. Öyleyse, bu yeni yumurtalardan; yeni bir süreçler zinciri başlayacaktır.
Buğdayda da, aynı şekilde, bir olumlama, sonra bir yadsıma ve bir yadsımanın yadsınmasını görürüz.
Bir başka örnek olarak, materyalist felsefe örneğini vereceğiz.
Başlangıçta, bilisiz olduğu için kendi öz yadsımasını, yani idealizmi yaratan ilkel, kendiliğinden bir materyalizm buluyoruz. Ama eski materyalizmi yadsıyan idealizm, kendisi de çağdaş ya da diyalektik materyalizm tarafından yadsınacaktır, çünkü felsefe gelişmektedir ve bilimlerle birlikte idealizmin yıkımına yolaçmaktadır. Demek ki, burada da, olumlama, yadsıma ve yadsımanın yadsınmasını buluyoruz.
Bu çevrimi (cycle), toplumun evriminde de saptıyoruz.
Tarihin başlangıcında, bir ilkel komünist toplumun, sınıfsız, toprağın ortak mülkiyetine dayanan bir toplumun varlığını görüyoruz. Ama bu mülkiyet biçimi, üretimin gelişmesi (sayfa 175) için bir engel oluyor ve kendisi tarafından kendisinin yadsınmasını, yani sınıflı, özel mülkiyete ve insanın insan tarafından sömürülmesine dayanan toplumu yaratıyor. Ama bu toplum da, kendi öz yadsımasını kendi içinde taşıyor, çünkü üretim araçlarının üstün bir gelişmesi, toplumun sınıflara bölünmesini yadsımaya, özel mülkiyeti yadsıma zorunluluğuna götürüyor ve böylece çıkış noktasına geri geliyoruz: komünist toplumun zorunluluğu, ama başka bir düzeyde; başlangıçta, bir ürün eksikliğimiz vardı; bugün, çok yükselmiş bir üretim yeteneğimiz var.
Bu konuda, verdiğimiz bütün örneklerle, hep çıkış noktasına geri geldiğimize; ama başka bir düzey üzerinde, en yüksek bir düzey üzerinde (sarmal gelişme) geri geldiğimize dikkat edelim.
Böylece görüyoruz ki, çelişki, diyalektiğin büyük bir yasasıdır. Evrim uzlaşmaz karşıt güçlerin savaşımıdır. Şeyler, yalnız birbirlerine dönüşmekle kalmazlar, ama her şey kendi karşıtına dönüşür. Şeyler kendi kendileriyle uyum içinde değildir, çünkü şeylerde, birbirine karşı güçler arasında savaşım vardır, çünkü şeylerde bir iç çelişki vardır.
Not: Şuna çok dikkat etmemiz gerekir ki, olumlama, yadsıma, yadsımanın yadsınması, ancak diyalektik evriminin uğraklarının özetlenmiş ifadeleridir, ve her yerde bu üç aşamayı bulmak için dünyayı dolanmak gerekmez. Çünkü, onların hepsini her zaman bulamayacağız; ama bazan yalnızca birinciyi, bazan yalnızca ikinciyi bulacağız, çünkü evrim bitmiş değildir. Öyleyse, her şeyde, bu değişmeleri, böylesine mekanik biçimde aramamak gerekir. Ancak, özellikle şunu aklımızda tutalım ki, çelişki, diyalektiğin büyük yasasıdır. İşin özü budur.
Friedrich Engels, Anti-Dühring, Onüçüncü Bölüm, Diyalektik Yadsımanın Yadsınması; Ondördüncü Bölüm, Sonuç s. 204-223.
V. İ. Lenin, "Karl Marx" -Diyalektik-. (Bkz: Marx-Engels-Marksizm, Sol Yayınları, Ankara 1990, s. 21-24.)
Dipnotlar
[57] "Nesneleri dinginlik durumunda ve cansız, her biri kendi başına, biri ötekinin yanında ve biri ötekinden sonra olarak düşündüğümüz sürece, kuşkusuz onlarda hiçbir çelişki ile karşılaşmayız. Burada kısmen ortak, kısmen farklı, hatta birbiriyle çelişik, ama bu takdirde, farklı şeylere dağıtılmış ve bunun sonucu kendinde çelişki içermeyen bazı özgülükler buluruz. Bu gözlem alanı sınırları içinde, işimizi alışılmış metafizik düşünce biçimi ile yürütebiliriz. Ama nesneleri hareketleri, değişmeleri, yaşamları, birbirleri üzerindeki karşılıklı etkileri içinde düşünmeye başladığımız andan başlayarak durum iyiden iyiye değişir. Burada birdenbire çelişkiler içine düşeriz." (Friedrich Engels, Anti-Dühring, s. 192-193. [58] Friedrich Engels, Anti-Dühring, s. 193-194. [59] (René Maublanc'ın La Vie Ouvrière, 14 Ekim 1937'deki makalesine bakınız. [60] Karl Marx-Friedrich Engels, Komünist Manifesto ve Komünizmin İlkeleri, Sol Yayınları, Ankara 1993, s. 122. [61] F. Engels, Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu, s. 43. [62] "Bilimlerin tarihi, yanılgının ilerletici dıştalanmasının tarihidir, yani yanılgının yerini başka yeni bir yanılgının, ama gittikçe daha az saçma olan bir yanılgının almasının tarihidir." (Engels) [63] F. Engels, Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu, s. 43. [64] Friedrich Engels, Anti-Dühring, s. 218.