"Diyalektik felsefe karşısında hiçbir şey sonal, mutlak, kutsal değildir; bu felsefe, her şeyin geçici karakterini ve her şeydeki geçici karakteri ortaya çıkarır ve onun karşısında, kesintisiz oluş ve yokoluş sürecinden... başka hiçbir şey yürürlükte kalamaz."[52]
İşte bu, yukarda görmüş olduğumuz ve önümüzde inceleyeceğimiz şeyi belirten bir tanımlamadır:
Diyalektik için kesin hiçbir şey yoktur. Bu demektir ki, diyalektiğe göre her şeyin bir geçmişi vardır ve bir geleceği olacaktır; demek ki, her şey, bir kez bulunduğu yerde, her zaman için, kesin olarak bulunmaz, ve bugünkü o, kesin ve son değildir. (Elma, yeryüzü, toplum örnekleri.)
"Diyalektiğe göre, ne dünyada, ne de dünya dışında, hiçbir güç yoktur" ki, şeyleri, kesin, son biçimini almış bir durumda saptayabilsin; şu halde, "hiçbir şey mutlak" değildir. (Mutlak=absolu, hiçbir koşula bağlı olmayan, dolayısıyla evrensel, başsız ve sonsuz, eksiksiz, tam demektir.)
"Hiçbir şey kutsal değildir" demek, diyalektik her şeyi hoşgörür, hiçbir şeye saygısı yoktur demek değildir. Hayır! Kutsal bir şey, değişmez sayılan, dokunulmaması, tartışılmaması gereken, ama ancak ululanacak bir şey demektir. Örneğin, kapitalist toplum "kutsal"dır. Pekala!, diyalektik diyor ki, hiçbir şey, hareketten, değişmeden, tarihin değişikliklerinden kurtulamaz, kaçamaz.
"Kalımsızlık" (caducité), yaşla birlikte tükenen anlamına gelen "kadük" olan, dayanıksız olan, yıpranan, yaşlanan ve yokolmak zorunda olan bir şeydir. Diyalektik, kadük olan bir şeyin artık varlık nedeni olmayan bir şey olduğunu, ve her şeyin ortadan kalkmak, yokolmak gibi bir yazgısı olduğunu bize gösteriyor. Genç olan yaşlanır; bugün yaşayan (sayfa 153) yarın ölür ve diyalektiğe göre, "oluşun ve geçişin kesintisiz sürecinden başka" hiçbir şey mevcut değildir.
Demek ki, diyalektik görüş açısında yeralmak, değişmeden başka hiçbir şeyi sonsuz saymamak demektir. Bu, özel hiçbir şey "oluş"un dışında sonsuz olamaz demektir.
Ama Engels'in, tanımlanmasında sözünü ettiği "oluş" nedir?
Gördük ki, elmanın bir tarihi vardır. Şimdi de, örneğin, gene bir tarihi olan bir kalemi alalım.
Bugün kullanılmış olan bu kalem, yeni idi. Kalemin yapıldığı tahta, bir tahta kalastan çıkar, bu kalas da bir ağaçtan. Şu halde görüyoruz ki, elmanın da, kalemin de birer tarihleri vardır ve ne biri, ne de öteki, her zaman ne iseler, o olmamışlardır. Ama bu iki tarih arasında, bir farklılık vardır. Elbette!
Yeşil elma, olgun elma olmuştu. Yeşil elma olduktan sonra, her şey yolunda gittiği takdirde olgun olmayabilir miydi? Hayır, olgunlaşmak zorunda idi, nasıl ki, yere düştüğünde de, çürümek, ayrışmak ve çekirdeklerini bırakmak zorundaysa.
Oysa, kalemin geldiği ağaç, bir tahta olmayabilirdi ve bu tahta da bir kalem olmayabilirdi. Kalemin kendisi de, daima bütün, yani yontulmamış kalabilirdi.
Şu halde, bu iki tarih arasında bir fark olduğunu görüyoruz. Elma için, olgun elma olan yeşil elmadır, eğer olağanın dışında bir şey olmazsa, elma çiçeği elma haline gelmiştir. Şu halde, veri olan bir aşamayı, öteki aşama, zorunlu olarak, kaçınılmaz olarak, izler (herhangi bir şey, evrimi durdurmazsa).
Kalemin tarihinde ise, tersine, ağaç bir tahta kalas, tahta kalas bir kalem, kalem de yontulmuş bir kalem olmayabilir. Demek ki, veri olan bir aşamayı, öteki aşama izlemeyebilir. Eğer kalem, bütün bu aşamalardan geçiyorsa, bu, yabancı bir müdahale, yani insanın araya girmesi yüzündendir.
Elmanın tarihinde, ikinci aşamanın birinci aşamadan vb. (sayfa 154) çıktığı, birbiri ardından. gelen aşamalar görüyoruz. Elmanın tarihi, Engels'in sözünü ettiği oluşu izliyor. Kalemin tarihinde ise, aşamalar, birbirlerinden çıkmaksızın yanyana konulurlar. Elma ise, doğal bir süreç izler.