Georges Politzer
Felsefenin Başlangıç İlkeleri


[Türkçesi, Felsefenin Başlangıç İlkeleri, Sol Yayınları.}

Eriş Yayınları tarafından düzenlenmiştir.
e-posta:
Kurtuluş-Cephesi Dergisi
Özgün biçimiyle Acrobat Reader formatında:
Felsefenin Başlangıç İlkeleri (920 KB)








İKİNCİ BÖLÜM
DİYALEKTİĞİN YASALARI
BİRİNCİ YASA: DİYALEKTİK DEĞİŞME



I .     Diyalektik hareketten ne anlaşılır?
II .    "Diyalektik için, kesin, mutlak, kutsal... hiçbir şey yoktur". (Engels)
III .   Süreç.




I. DİYALEKTİK HAREKETTEN NE ANLAŞILIR?


      Diyalektiğin birinci yasası, "hiçbir şey olduğu yerde kalmaz, hiçbir şey olduğu gibi kalmaz" gözlemiyle başlar. Kim ki, diyalektik der, hareket demektedir, değişme demektedir. Buna göre, diyalektiğin bakış açısında yeralmaktan sözedildiği zaman, bu, hareketin, değişmenin bakış açısında yeralmak demektir: Şeyleri diyalektiğe göre incelemek istediğimiz zaman, onları hareketleri içinde, değişmeleri içinde inceleyeceğiz:
      İşte bir elma. Bu elmayı incelemek için iki yolumuz var: bunlardan biri metafizik bakış açısıdır, öteki ise diyalektik (sayfa 150) bakış açısıdır.
      Birinci durumda, bu meyvenin biçiminin ve renginin bir tanımlamasını vereceğiz. Onun özelliklerini sıralayacağız, onun tadından vb. sözedeceğiz. Sonra elmayı bir armutla karşılaştırabilir, benzerliklerini ve ayrılıklarını görebiliriz ve sonunda bir elma, bir elmadır ve bir armut, bir armuttur sonucunu çıkarabiliriz. Eskiden şeyler bu biçimde inceleniyordu, sayısız kitaplar bunun tanıtıdır.
      Eğer elmayı, diyalektik açıdan incelemek istersek, hareket açısından inceleyeceğiz; ama elmanın, yuvarlandığı ve yer değiştirdiği zamanki hareketi açısından değil, onun evriminin hareketi açısından inceleyeceğiz. O zaman göreceğiz ki, olgun elma, şu anda ne ise her zaman öyle olmamıştır. Önce, yeşil bir elma idi. Çiçek olmadan önce bir tomurcuktu; böylece elma ağacının ta ilkyaz dönemindeki haline kadar uzanabileceğiz. Demek ki elma, her zaman bir elma olmadı, elmanın bir tarihi, bir geçmişi vardır; ve şimdi de olduğu gibi kalmayacaktır. Eğer yere düşerse, çürüyecek, ayrışacaktır, çekirdekleri ortaya çıkacaktır, bu çekirdekler de, işler yolunda giderse, bir filiz, sonra da bir ağaç vereceklerdir. Demek ki, elma, hep olduğu gibi değildi ve hep olduğu gibi kalmayacaktır.
      İşte şeyleri hareket açısından incelemek denilen şey budur. Bu, şeylerin, geçmişi ve geleceği açısından incelenmesidir. Böyle incelenince, elma, artık, ne olduğu ile ne olacağı arasında, yani geçmiş ile gelecek arasında, ancak bir geçiş olarak görülür.
      Şeylere bu biçimde bakmayı, kafalara daha iyi yerleştirebilmek için iki örnek daha alacağız: yeryüzü ve toplum.
      Metafizik bakış açısında yeralırsak, yeryüzünün biçimini, bütün ayrıntıları ile betimleyeceğiz. Yüzeyde denizlerin, karaların, dağların bulunduğunu saptayacağız; toprağın yapısını inceleyeceğiz. Sonra yeryüzünü öteki gezegenlerle (sayfa 151) ya da ayla karşılaştırabilir ve, en sonunda şu vargıya varırız: Yeryüzü, yeryüzüdür.
      Oysa, yeryüzünü diyalektik açıdan incelerken, onun her zaman ne ise öyle olmadığını, birtakım değişikliklere uğradığını ve bu yüzden, yeryüzünün gelecekte de başka yeni değişikliklere uğrayacağını görürüz. Şu halde, bugün yeryüzünün güncel durumunun, geçmiş değişmeler ile gelecekteki değişmeler arasında bir geçişten başka bir şey olmadığını kabul etmeliyiz. Bu geçiş içinde gerçekleşen, olan değişmeler, bir elmanın olgunlaşmasında olan, gerçekleşen değişmelerden çok daha büyük bir ölçüde olsalar bile, seçilmez, farkedilmez değişmelerdir.
      Şimdi de, marksistleri özellikle ilgilendiren toplum örneğini görelim.
      Gene iki yöntemimizi uygulayalım: Metafizik bakış açısından bize denecektir ki, zenginler ve yoksullar her zaman oldu. Büyük bankaların, koskoca fabrikaların bulunduğu belirtilecek, kapitalist toplumun ayrıntılı bir betimlemesi verilecek, geçmiş toplumlarla (feodal ve köleci toplumlarla); benzerlikleri ya da ayrılıkları araştırılarak, karşılaştırılacak ve bize şu denecek: kapitalist toplum ne ise odur.
      Diyalektik bakış açısından, kapitalist toplumun, her zaman ne ise o olmadığını öğreneceğiz. Eğer biz, geçmişte, bir zaman başka toplumların da yaşamış olduğunu saptarsak, bunu, kapitalist toplumun da, bütün öteki toplumlar gibi, sonuncu toplum olmadığı, kapitalist toplumun dokunulmaz bir temeli bulunmadığı, ama bizim için, tersine, ancak geçici bir gerçek olduğu, geçmişle gelecek arasında bir geçişten başka bir şey olmadığı sonucunu çıkarmak için yapacağız.
      Bu birkaç örnekle, şeylere diyalektik bakış açısından bakmanın, her şeye, geçici olarak, geçmişte bir tarihi olan ve gelecekte de bir tarihi olması gereken, bir başlangıcı olan ve bir sonu olması gereken şeyler olarak bakmak demek olduğunu görüyoruz. (sayfa 152)


II. DİYALEKTİK İÇİN KESİN, MUTLAK, KUTSAL
HİÇBİR ŞEY YOKTUR
      "Diyalektik felsefe karşısında hiçbir şey sonal, mutlak, kutsal değildir; bu felsefe, her şeyin geçici karakterini ve her şeydeki geçici karakteri ortaya çıkarır ve onun karşısında, kesintisiz oluş ve yokoluş sürecinden... başka hiçbir şey yürürlükte kalamaz."[52]       İşte bu, yukarda görmüş olduğumuz ve önümüzde inceleyeceğimiz şeyi belirten bir tanımlamadır:
      Diyalektik için kesin hiçbir şey yoktur. Bu demektir ki, diyalektiğe göre her şeyin bir geçmişi vardır ve bir geleceği olacaktır; demek ki, her şey, bir kez bulunduğu yerde, her zaman için, kesin olarak bulunmaz, ve bugünkü o, kesin ve son değildir. (Elma, yeryüzü, toplum örnekleri.)
      "Diyalektiğe göre, ne dünyada, ne de dünya dışında, hiçbir güç yoktur" ki, şeyleri, kesin, son biçimini almış bir durumda saptayabilsin; şu halde, "hiçbir şey mutlak" değildir. (Mutlak=absolu, hiçbir koşula bağlı olmayan, dolayısıyla evrensel, başsız ve sonsuz, eksiksiz, tam demektir.)
      "Hiçbir şey kutsal değildir" demek, diyalektik her şeyi hoşgörür, hiçbir şeye saygısı yoktur demek değildir. Hayır! Kutsal bir şey, değişmez sayılan, dokunulmaması, tartışılmaması gereken, ama ancak ululanacak bir şey demektir. Örneğin, kapitalist toplum "kutsal"dır. Pekala!, diyalektik diyor ki, hiçbir şey, hareketten, değişmeden, tarihin değişikliklerinden kurtulamaz, kaçamaz.
      "Kalımsızlık" (caducité), yaşla birlikte tükenen anlamına gelen "kadük" olan, dayanıksız olan, yıpranan, yaşlanan ve yokolmak zorunda olan bir şeydir. Diyalektik, kadük olan bir şeyin artık varlık nedeni olmayan bir şey olduğunu, ve her şeyin ortadan kalkmak, yokolmak gibi bir yazgısı olduğunu bize gösteriyor. Genç olan yaşlanır; bugün yaşayan (sayfa 153) yarın ölür ve diyalektiğe göre, "oluşun ve geçişin kesintisiz sürecinden başka" hiçbir şey mevcut değildir.
      Demek ki, diyalektik görüş açısında yeralmak, değişmeden başka hiçbir şeyi sonsuz saymamak demektir. Bu, özel hiçbir şey "oluş"un dışında sonsuz olamaz demektir.
      Ama Engels'in, tanımlanmasında sözünü ettiği "oluş" nedir?
      Gördük ki, elmanın bir tarihi vardır. Şimdi de, örneğin, gene bir tarihi olan bir kalemi alalım.
      Bugün kullanılmış olan bu kalem, yeni idi. Kalemin yapıldığı tahta, bir tahta kalastan çıkar, bu kalas da bir ağaçtan. Şu halde görüyoruz ki, elmanın da, kalemin de birer tarihleri vardır ve ne biri, ne de öteki, her zaman ne iseler, o olmamışlardır. Ama bu iki tarih arasında, bir farklılık vardır. Elbette!
      Yeşil elma, olgun elma olmuştu. Yeşil elma olduktan sonra, her şey yolunda gittiği takdirde olgun olmayabilir miydi? Hayır, olgunlaşmak zorunda idi, nasıl ki, yere düştüğünde de, çürümek, ayrışmak ve çekirdeklerini bırakmak zorundaysa.
      Oysa, kalemin geldiği ağaç, bir tahta olmayabilirdi ve bu tahta da bir kalem olmayabilirdi. Kalemin kendisi de, daima bütün, yani yontulmamış kalabilirdi.
      Şu halde, bu iki tarih arasında bir fark olduğunu görüyoruz. Elma için, olgun elma olan yeşil elmadır, eğer olağanın dışında bir şey olmazsa, elma çiçeği elma haline gelmiştir. Şu halde, veri olan bir aşamayı, öteki aşama, zorunlu olarak, kaçınılmaz olarak, izler (herhangi bir şey, evrimi durdurmazsa).
      Kalemin tarihinde ise, tersine, ağaç bir tahta kalas, tahta kalas bir kalem, kalem de yontulmuş bir kalem olmayabilir. Demek ki, veri olan bir aşamayı, öteki aşama izlemeyebilir. Eğer kalem, bütün bu aşamalardan geçiyorsa, bu, yabancı bir müdahale, yani insanın araya girmesi yüzündendir.
      Elmanın tarihinde, ikinci aşamanın birinci aşamadan vb. (sayfa 154) çıktığı, birbiri ardından. gelen aşamalar görüyoruz. Elmanın tarihi, Engels'in sözünü ettiği oluşu izliyor. Kalemin tarihinde ise, aşamalar, birbirlerinden çıkmaksızın yanyana konulurlar. Elma ise, doğal bir süreç izler.


III. SÜREÇ


      (Bu sözcük [processus=vetire], Latinceden gelir ve anlamı, ileri gidiş ya da ilerlemek olgusu, ilerlemedir.)
      Neden yeşil elma, olgun elma olur? Bu, onun içinde taşıdığı şeyden dolayıdır. Elmayı olgunlaşmaya doğru iten birbirine zincirleme bağlı iç olaylardan dolayıdır; bu, olgun elma. olmadan önce, elma olduğu için ve olgunlaşmadan edemeyeceği içindir.
      Elma olacak çiçek, sonra olgunlaşacak yeşil elma incelendiği zaman, elmayı, kendi evrimine iten bu iç zincirleme bağların, otodinamizm (özgüç) denilen güçlerin baskısı altında etkin olduğu görülür ki, buna, kendi varlığından gelen güç denilebilir.
      Kalem, henüz tahta kalas halinde iken, onu bir kalem haline getirmek üzere insanın işe karışması gerekli oldu, çünkü, tahta kalas hiçbir zaman, kalem haline dönüşemezdi. İç güçler, otodinamizm (özgüç), süreç olmadı burada. Şu halde, diyalektik diyen yalnızca hareket demez, aynı zamanda otodinamizm de der.
      Demek ki, diyalektik hareketin, kendinde, süreci ve diyalektik hareketin özü olan otodinamizmi içerdiğini görüyoruz. Her hareket ve her değişme, diyalektik değildir. Eğer, diyalektik bakış açısından inceleyeceğimiz bir pireyi alırsak, diyeceğiz ki, o her zaman ne ise o olmadı ve her zaman da ne ise o olmayacak; ama onu ezersek, kuşkusuz, pire için bir değişme olacaktır, ama bu değişme diyalektik bir değişme mi olacaktır? Hayır. Biz olmasaydık, pire ezilmeyecekti. Şu halde bu değişme, diyalektik bir değişme değil, (sayfa 155) ama mekanik bir değişmedir.
      Şu halde diyalektik değişmeden sözettiğimiz zaman, çok dikkat etmeliyiz. Biz, eğer yeryüzü varolmakta devam ederse, kapitalist toplumun yerini sosyalist toplumun, onun yerini de komünist toplumun alacağını düşünüyoruz. Bu, diyalektik bir değişme olacaktır. Ama, eğer yeryüzü havaya uçarsa, kapitalist toplum otodinamik bir değişmeyle değil, ama mekanik bir değişmeyle ortadan kalkacaktır.
      Bir başka fikir düzeni içinde, bir disiplin doğal olmadığı zaman, buna, mekanik disiplin diyoruz. Ama serbestçe kabul edildiği, yani doğal ortamından geldiği zaman, bu disiplin, otodinamik bir disiplindir. Mekanik bir disiplin, dışardan kabul ettirilen bir disiplindir; bu, kumanda edenlerden başka, şeflerden gelen bir disiplindir. (O halde, mekanik olmayan, otodinamik bir disiplini, bütün örgütlerin sağlayamayacağını anlıyoruz.)
      Demek ki, diyalektiği, mekanik bir biçimde kullanmaktan kaçınmamız gerekir. Bu da, bize, metafizik biçimde düşünme alışkanlığımızdan gelen bir şeydir. Şeylerin her zaman ne ise o olmadıklarını, bir papağan gibi yinelememek gerekir. Bir diyalektikçi, bunu söylediği zaman, şeylerin daha önce ne olmuş olduklarını, olgular içinde aramalıdır. Çünkü bunu söylemek, uslamlamanın sonu demek değildir, şeylerin daha önce ne olduklarını titizlikle gözlemek için yapılacak incelemelerin başlangıcıdır.
      Marx, Engels ve Lenin, kapitalist toplumun kendilerinden önce ne olduğu üzerine uzun ve açık incelemeler yaptılar. Diyalektik değişiklikleri saptamak için, en küçük ayrıntıları gözlemlediler. Lenin, kapitalist toplumun değişmelerini tanımlamak ve eleştirmek, emperyalist dönemi tahlil etmek için ayrıntılı incelemeler yaptı ve sayısız istatistikleri inceledi.
      Gene otodinamizmden sözettiğimizde de, onu, bir edebi söz haline getirmemeliyiz; bu sözü, bilerek ve onu tümüyle (sayfa 156) anlayanlar için kullanmalıyız.
      Son olarak, bir şeyi incelerken, otodinamik değişmelerin neler olduklarını gördükten ve hangi değişmenin saptandığını söyledikten sonra, otodinamik olanın nereden geldiğini irdelemeli, araştırmalıyız.
      Bunun içindir ki, diyalektik, araştırmalarla ve bilimlerle sıkısıkıya bağlıdır.
      Diyalektik, şeyleri incelemeksizin açıklama ve tanıma yolu değildir; diyalektik, şeylerin başlangıcını ve sonunu, nereden geldiklerini ve nereye gittiklerini araştırırken, iyi inceleme ve iyi gözlemler yapma aracıdır. (sayfa 157)



Dipnotlar

[52] F. Engels, Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu, s. 13.


Sayfa başına gidiş