Biz biliyoruz ki, metafizik, dünyayı donmuş şeyler kümesi olarak kabul eder, oysa, doğaya baktığımızda, tersine, her şeyin kımıldadığını, her şeyin değiştiğini görürüz. Düşünce için de aynı şeyi saptarız. O halde, bu saptamadan, metafizik ile gerçek arasında bir uyumsuzluk bulunduğu sonucu çıkar. Bunun için, yalın bir biçimde tanımlamak ve öz bir fikir vermek için denilebilir ki: "metafizik" diyen "hareketsizlik" demektedir, "diyalektik" diyen de "hareket" demektedir.
Bizi kuşatan her şeyde bulunan hareket ve değişme, diyalektiğin temelinde yatan şeylerdir.
"Doğayı, insan tarihini ya da kendi öz kafa etkinliğimizi düşüncenin incelemesi altına koyduğumuz zaman, bize ilk görünen şey, hiçbir şeyin olduğu gibi, olduğu yerde, olduğu biçimde kalmadığı, ama her şeyin hareket ettiği, değiştiği, olduğu ve yokolduğu sonsuz ve karşılıklı ilişkiler ve etkiler yumağı tablosudur."[51]
Engels'in bu çok açık metninden sonra, diyalektik bakış açısından, her şeyin değiştiğini, hiçbir şeyin olduğu yerde kalmadığını, hiçbir şeyin nasıl ise öyle devam etmediğini, ve bu bakımdan bu görüşün gerçekle tam bir uyum içinde (sayfa 141) bulunduğunu görüyoruz. Hiçbir şey, bulunduğu yerde durmaz, bize hareketsiz görünse bile kımıldar; yerin, güneşin çevresindeki hareketiyle birlikte kımıldar, yerin kendi ekseni üzerindeki hareketiyle birlikte kımıldar. Metafizikte özdeşlik ilkesi, bir şeyin kendi kendisi olarak kalmasını ister. Oysa biz, tersine, hiçbir şeyin olduğu gibi kalmadığını görüyoruz.
Hep aynı kalıyormuşuz gibi bir izlenimimiz vardır bizim, bununla birlikte, Engels bize "aynılar, farklıdırlar" diyor. Siz, özdeş olduğumuzu düşünüyoruz, ama daha bunu düşünürken biz değiştik bile. Çocuktuk, adam olduk, ve bu adam, fiziksel olarak, hiçbir zaman aynı kalmaz; günbegün yaşlanır.
Demek ki, Elealıların savundukları gibi, hareket aldatıcı görünüş değildir; mademki, gerçekte, her şey kımıldar ve değişir, aldatıcı görünüş hareketsizliktir.
Tarih de bize, şeylerin oldukları gibi durmadıklarını tanıtlıyor. Toplum hiçbir zaman hareketsiz değildir. İlkçağda, ilkin köleci toplum varoldu, ondan sonra feodal toplum geldi, onu da kapitalist toplum izledi. Bu toplumların incelenmesi, bize, yeni bir toplumun doğmasına yolaçan öğelerin, bu toplumların bağrında sürekli olarak ve yavaş yavaş, gözle görülmeksizin geliştiklerini gösteriyor. Bunun gibi, kapitalist toplum da, her gün değişmektedir ve SSCB'de artık varolmaktan çıkmıştır. Çünkü hiçbir toplum hareketsiz kalmaz, Sovyetler Birliği'nde kurulan sosyalist toplum da, bir gün, ortadan kalkmak durumundadır. Daha şimdiden gözle görülebilecek biçimde değişmektedir. Onun için, metafizikçiler, orada ne olup bittiğini anlamıyorlar. Hala kapitalist baskının etkisi altındaki insanların duyguları ile, tümüyle dönüşmüş bir toplumu yargılamaya devam ediyorlar.
Bizim duygularımız da değişir, ki biz bunu pek az hesaba katıyoruz. Bir sempatiden başka bir şey olmayan şeyin bir aşka dönüştüğünü, sonra da bazan bir kin haline geldiğini görürüz. (sayfa 142)
Her yerde, doğada, tarihte, düşüncede gördüğümüz şey, değişme ve harekettir. İşte diyalektik, bu saptama ile başlar.
Yunanlılar, her yanda değişmeyle ve hareketle karşılaşılması olgusundan etkilendiler. Daha önce gördük ki, "diyalektiğin babası" denilen Heraklitos, bize, ilk olarak, diyalektik bir dünya anlayışı getirmiştir, yani dünyayı hareket halinde ve donmamış olarak tanımlamıştır. Heraklitos'un görüş tarzı, bir yöntem haline gelebilir.
Ama bu diyalektik yöntem, ancak çok zaman sonra kabul edilebilmiştir. Diyalektiğin, niçin bu kadar uzun zaman metafizik yöntemin baskısı altında kaldığını görmemiz gerekir.