Georges Politzer
Felsefenin Başlangıç İlkeleri


[Türkçesi, Felsefenin Başlangıç İlkeleri, Sol Yayınları.}

Eriş Yayınları tarafından düzenlenmiştir.
e-posta:
Kurtuluş-Cephesi Dergisi
Özgün biçimiyle Acrobat Reader formatında:
Felsefenin Başlangıç İlkeleri (920 KB)












İKİNCİ BÖLÜM
MATERYALİST OLMAK NE DEMEKTİR?


I .      Teori ile pratiğin birliği.
II .    Düşünce alanında materyalizm yanlısı olmak ne demektir?
III .   Pratikte nasıl materyalist olunur?

                a) Sorunun birinci yönü.
                b) Sorunun ikinci yönü.
IV .    Vargı.






I. TEORİ İLE PRATİĞİN BİRLİĞİ


      Yürüttüğümüz incelemenin amacı, marksizmin ne olduğunu tanıtmak, materyalist felsefenin diyalektik materyalizm haline gelerek, marksizmle nasıl özdeşleştiğini göstermektir. Daha önceden biliyoruz ki, bu felsefenin temellerinden biri, teori ile pratik arasındaki sıkı bağdır.
      Materyalistlere göre maddenin ne olduğunu ve maddenin nasıl olduğunu gördükten sonra, yani bu iki teorik sorudan sonra, materyalist olmanın ne anlama geldiğini, yani (sayfa 86) materyalistin nasıl davrandığını söylemek zorunludur. Bu da, bu sorunların pratik yanıdır.
      Materyalizmin esası, düşüncenin kaynağı olarak, varlığı kabul etmektir. Ama sürekli olarak bunu yinelemek yeterli midir? Materyalizmin tutarlı, gerçek bir yanlısı olmak için: 1. düşünce alanında; 2. eylem alanında materyalist olmak gerekir.


II. DÜŞÜNCE ALANINDA MATERYALİZM YANLISI
OLMAK NE DEMEKTİR?


      Düşünce alanında materyalizm yanlısı olmak, materyalizmin temel formülünü, yani varlığın düşünceyi yarattığı formülünü ve bu formülün nasıl uygulanabileceğini bilmektir.
      Varlık düşünceyi yaratır dediğimiz zaman, soyut bir formülü dile getirmiş oluyoruz, çünkü, varlık ve düşünce sözleri soyut sözlerdir. Burada "varlık" dendiği zaman, sözkonusu olan, genel olarak varlıktır; "düşünce" dendiğinde de, genel olarak düşünce denmek isteniyor. Varlık genel olarak düşünce gibi, öznel bir gerçektir. (Birinci Kısım, Dördüncü Bölüm, "öznel gerçek" ile "nesnel gerçek"in açıklamasına bakınız); "öznel gerçek" mevcut değildir, bu bir soyutlamadır. O halde, "Varlık düşünceyi yaratır" demek, soyut bir formüldür; çünkü, soyutlamalardan oluşmuştur.
      Bunun gibi, örneğin, atları çok iyi tanıyoruz, ama attan, sözettiğimiz zaman, genel olarak at demek istiyoruz; öyleyse genel olarak at bir soyutlamadır.
      Eğer atın yerine genel olarak insanı ya da varlığı koyacak olursak, bunlar da gene soyutlamalardır.
      Ama, genel olarak at mevcut değilse, nedir varolan? Özel olarak atlar. "Ben genel olarak atlara bakıyorum, özel olarak atlara değil" diyen bir veteriner, herkesi kendine güldürür, insanlar hakkında aynı şeyleri söyleyecek bir doktor için de durum aynıdır.
      Öyleyse, genel olarak varlık yoktur, ama, özel nitelikleri (sayfa 87) olan özel varlıklar vardır. Düşünce için de durum aynıdır.
      Diyeceğiz ki, öyleyse, genel olarak varlık soyut bir şeydir. Özel varlık somut bir şeydir; genel olarak düşünce ve özel düşünce için de durum aynıdır.
      Materyalist, varlığın nerede olduğunu, düşüncenin nerede olduğunu, bütün durumlarda tanımasını ve somutlaştırmasını bilen kimsedir
.
      Örnek: beyin ve fikirlerimiz.
      Genel soyut formülü, somut bir formüle dönüştürmeyi bilmemiz gerekir. Demek ki, materyalist, beyni varlık olarak ve fikirlerimizi düşünce olarak özdeşleştirecektir. Şöyle düşünecektir: fikirlerimizi (düşünceyi) yaratan beyindir (varlıktır). Bu, basit bir örnektir; ama biz, şimdi daha karmaşık bir örneği, insan toplumu örneğini ele alalım ve bir materyalistin nasıl uslamlayacağını görelim.
      Toplum yaşamı ana çizgileriyle bir ekonomik yaşamdan ve bir siyasal yaşamdan oluşur. Ekonomik yaşam ile siyasal yaşam arasındaki ilişkiler nelerdir? ... Somut bir formül haline getirmek istediğimiz bu soyut formülün birinci etkeni nedir?
      Materyaliste göre birinci etken, yani varlık, toplumu toplum yapan, ona can veren, ekonomik yaşamdır. İkinci etken, yani düşünce, varlık tarafından yaratılmış olan ve ancak onunla yaşayabilen siyasal yaşamdır.
      Demek ki, materyalist, mademki siyasal yaşam, ekonomik yaşamın bir ürünüdür, ekonomik yaşam, siyasal yaşamı açıklar diyecektir.
      Burada özeti yapılan bu gözlem, tarihsel materyalizmin köküdür ve ilk kez Marx ve Engels tarafından yapılmıştır.
      İşte daha ince bir başka örnek: ozan. Elbette ki, ozanı "açıklamak" için sayısız öğeler işin içine karışır; ama biz, burada, bu sorunun bir yönünü göstermek istiyoruz.
      Genellikle denilecektir ki, ozan (şiir) yazar; çünkü esin, onu yazmaya iter. Böyle söylemek, ozanın, neden şunu (sayfa 88) değil de, daha çok bunu yazdığını açıklamaya yeter mi? Hayır. Kuşkusuz, ozanın kafasında düşünceler vardır, ama ozan, aynı zamanda, toplum içinde yaşayan bir varlıktır. Göreceğiz ki, ilk etken, ozana kendi özel yaşamını veren toplumdur; ikinci etken, ozanın beyninde taşıdığı fikirlerdir. O halde, öğelerden biri, ozanı "açıklayan" temel öğe, toplum, yani ozanın bu toplum içinde yaşadığı ortam olacaktır. ("Ozan" ile diyalektiği okuduğumuz zaman tekrar karşılaşacağız, çünkü o zaman bu sorunu iyice inceleyebilmek için bütün öğelere sahip olacağız.)
      Biz, örneklerle görüyoruz ki, materyalist, materyalizmin formülünü her zaman ve her yerde, her an ve bütün durumlarda, uygulamayı bilir.


III. PRATİKTE NASIL MATERYALİST OLUNUR?

a) Sorunun birinci yönü.


      Yukarda gördük ki, üçüncü bir felsefe yoktur, ve eğer materyalizmin uygulanmasında tutarlı olunmazsa, ya idealist olunur ya da idealizm ve materyalizm karması gibi bir şey elde edilir.
      Burjuva bilgini, incelemelerinde ve deneylerinde, her zaman materyalisttir. Bu normaldir, çünkü, bilimde ilerlemek için madde üzerinde çalışmak gerekir ve eğer bilgin, gerçekten, maddenin yalnızca kendi ruhunda varolduğunu düşünseydi, deney yapmayı yersiz, gereksiz bulurdu.
      Öyleyse birçok bilgin türü vardır.
      1. Tutarlı ve bilinçli materyalist olan bilginler.[
30]
      2. Bilmeden materyalist olan bilginler; yani hemen hemen hepsi, çünkü, maddenin varlığını tanımadan bilim yapmak olanağı yoktur. Ama, bu sonuncular arasında ayrım yapmak gerekir: (sayfa 89)
      (a) Materyalizmi izlemeye başlayanlar ama yarı yolda kalanlar, çünkü, bunlar materyalist olduklarını söylemeyi göze alamazlar; bunlar Engels'in "utangaç materyalistler" dediği bilinemezcilerdir.
      (b) Tutarsız ve bilmeden materyalist olan bilginler. Onlar, laboratuvarda materyalisttir, ama işlerinden çıktıklarında idealist, imanlı ve dindar olurlar.
      Gerçekte, bu son söylediklerimiz, fikirlerinde bir düzen sağlamayı becerememişler ya da sağlamak istememişlerdir. Kendi kendileriyle sürekli olarak çelişki halindedirler. Zorunlu olarak materyalistçe olan çalışmalarını, felsefe anlayışlarından ayrı tutarlar. Bunlar "bilgin"dir, ama gene de, her ne kadar maddenin varlığını kesin olarak yadsımasalar da, şeylerin gerçek içeriğini bilmenin gereksiz olduğunu düşünürler ki, bu de pek bilimsel bir tutum değildir. Bunlar, "bilgin"dir, ama gene de, hiçbir tanıta gerek duymadan, olanaksız şeylere inanırlar. (Örneğin Pasteur Branly ve daha başkaları, bilgin olmalarına karşın, tanrıya inanıyorlardı, eğer bir bilgin tutarlı ise dinsel inancından vazgeçmelidir.) Bilim ve [dinsel] inanç, kesin olarak birbirine karşıdır.


b) Sorunun ikinci yönü.

      Materyalizm ve eylem
: Gerçek materyalistin, bu felsefenin temeli olan formülü, her yerde ve her durumda uygulayan kişi olduğu doğru ise, bunu iyi uygulamaya çok dikkat etmelidir.
      Şimdi gördüğümüz gibi, tutarlı olmak gerekir, ve tutarlı bir materyalist olmak için de, materyalizmi eyleme aktarmak gerekir.
      Pratikte materyalist olmak, gerçeği birinci ve en önemli etken olarak, düşünceyi ise ikinci etken olarak alıp, materyalizm felsefesine uygun bir biçimde davranmaktır.
      Hiç akıllarına getirmeden düşünceyi birinci etken olarak alanlar ve böyle aldıkları anda bilmeksizin idealist olanların nasıl bir tutum takındıklarını göreceğiz. (sayfa 90)
      1. Dünyada sanki tek başına imiş gibi yaşayanlara ne denir? Bireyci. O, kabuğuna çekilmiş olarak yaşar; dış dünya, yalnızca onun için vardır. Onun için önemli olan kendisi ve kendi düşüncesidir. O, salt bir idealisttir ya da tekbenci (solipsiste) denilen adamdır. (Bu sözün anlamı için, Birinci Kısım, İkinci Bölüme bakınız.)
      Bireyci bencildir ve bencil olmak, materyalist bir davranış değildir. Bencil, evreni, kendi kişiliğinde sınırlandırır.
      2. Öğrenmeye hevesli, öğrenme zevki için öğrenen kimse; öğrenmeyi pek benimser, öğrenmekte de güçlük çekmez, ama öğrendiklerini yalnızca kendine saklar. Kendisine ve kendi düşüncesine her şeyden çok önem verir.
      İdealist, dış dünyaya, gerçeğe kapalıdır. Materyalist ise, her zaman gerçeğe açıktır; onun için, marksizm kurslarını izleyenler ve kolayca öğrenenler, öğrendiklerini başkalarına aktarmaya çalışmalıdır.
      3. Her şeyi kendine göre düşünen kişi, idealist bir bozulmaya uğrar.
      O, örneğin, kendisi hakkında hoş olmayan şeyler söylenmiş bulunan bir toplantı için, "kötü bir toplantı" diyecektir. Şeyleri böylece çözümlememek gerekir; toplantıyı kendine göre değil, ama örgüte göre, toplantının amacına göre yargılamak gerekir.
      4. Sektarizm de materyalist bir tutum değildir. Çünkü, sekter (bağnaz) kişi, sorunları anlamıştır, kendi kendisiyle uyum içinde olduğundan, başkalarının da kendisi gibi olması gerektiğini iddia eder. Bu da, gene kendi kendine ve kendi kliğine en büyük önemi vermek demektir.
      5. Doktriner de metinleri okumuştur, bu metinlerden tanımlamalar çıkarmıştır; ama materyalist metinleri aktarmakla yetindiği ve yalnızca bu metinlerle oturup kalktığı zaman, gene idealist olur, çünkü o zaman da gerçek dünya kaybolur. O, öğrendiği formülleri, gerçeğe uygulamadan yineleyip durur. En büyük önemi, metinlere, fikirlere verir. (sayfa 91) Yaşam onun bilincinde, metinler biçiminde olup biter ve genellikle doktrinerlerin, aynı zamanda sekter olduğu da görülür.
      Devrimin bir eğitim sorunu olduğunu sanmak ve devrimin zorunluluğu, işçilere "bir kez iyice" anlatılınca, işçiler bunu anlamalıdırlar, eğer anlamak istemiyorlarsa, ille de devrim yapmaya çalışmak gereksizdir demek de sekterliktir, materyalist bir tutum değildir.
      İnsanların anlamadıkları durumları saptamalı, neden böyle olduğunu araştırmalı, baskıyı, burjuva gazetelerinin, radyo ve sinemanın propagandasını gözlemeli ve bildiriler, broşürler, gazeteler ve okullar aracılığıyla ne istediğimizi anlatmak için elden gelen bütün yolları araştırmalıyız.
      Gerçek duygusuna sahip olmamak, bulutlar üstünde yaşamak, durumları ve gerçekleri hiç hesaba katmadan pratiğe ilişkin tasarılar yapmak, gerçekleşebilir olup olmadıklarına bakmadan güzel tasarılara birinci derecede önem vermek, idealistçe bir tutumdur. Durmadan eleştirenler, ama işlerin daha iyi yürümesi için hiçbir şey yapmayanlar, hiçbir çözüm önermeyenler, kendi kendilerine karşı eleştiri duygusundan yoksun olanlar, işte bütün bunlar, tutarlı olmayan materyalistlerdir.


IV. VARGI


      Bu örneklerle, görüyoruz ki, her birimizde az ya da çok bulunabilen bu kusurlar, idealistçe kusurlardır. Biz, bu gibi kusurlara tutuluyoruz, çünkü biz pratiği teoriden ayırıyoruz, ve bizi etki altında tutan burjuvazi, gerçeğe önemini vermememizden hoşlanıyor. İdealizmi tutan burjuvaziye göre, teori ile pratik tamamen birbirinden ayrı, birbiriyle hiçbir ilişkisi olmayan iki şeydir. Öyleyse bu kusurlar zararlıdır, ve biz onlara karşı savaşım vermeliyiz, çünkü sonunda, bunlar, burjuvazinin işine yarar. Kısaca, toplumun, eğitimimizin (sayfa 92) ve kültürümüzün teorik temellerinin bizde yarattığı ve daha çocukluğumuzda içimize kök salmış bu kusurların, burjuvazinin eseri olduğu ortaya çıkmalı ve onlardan kurtulmalıyız. (sayfa 93)



Dipnotlar

[30] Bakınız: P. Langevin, La Pensee et L'action, Editeurs Français Reunis, Paris.


Sayfa başına gidiş