Friedrich Engels
Rusya'daki Toplumsal İlişkiler Üzerine [273]
("Flüchtlingsliteratur"un V. Makalesi)


Nisan 1875'te Engels tarafından yazılmıştır.
16, 18, ve 21 Nisan 1875 tarihli Der Volksstaat, n° 43, 44 ve 45'te, ve ayrı bir broşür olarak da, F. Engels, Soziales aus Russland, Leipzig 1875'te; ve ayrıca F. Engels, Internationaıes aus dem "Volksstaat". (1871-1875), Berlin 1894 başlıklı kitapta yayımlanmıştır.

[Türkçe'ye çevirisi, Marks-Engels: Seçme Yapıtlar, Cilt: II, s: 462-489, Birinci Baskı, Sol Yayınları, Temmuz 1977]

Eriş Yayınları tarafından düzenlenmiştir.
e-posta: Kurtuluş-Cephesi Dergisi











      BU konuda bay Tkaçov, Alman işçilere, benim Rusya'ya ilişkin olarak "en ufak bir bilgiye" bile sahip olmadığımı, "bilisizlik"ten başka bir şeye sahip olmadığımı söylüyor; bu yüzden de kendisini, işin gerçek yönünü, ve özellikle de, Rusya'da şu anda bir toplumsal devrimin niçin çok kolaylıkla, Batı Avrupa'da olduğundan çok daha, kolaylıkla, yapılabileceğini onlara açıklamak zorunda hissediyor.
      "Kentsel proletaryaya sahip değiliz, bu kuşkusuz doğru; ama burjuvaziye de sahip değiliz; ... işçilerimiz yalnızca siyasal iktidara karşı savaşmak zorunda olacaklar - sermayenin gücü, bizde, hâlâ yalnızca rüşeym halindedir. Ve siz bayım, pekala farkındasınız ki, birincisine karşı savaşmak ikincisine karşı savaşmaktan çok daha kolaydır."[274]
      Modern sosyalizmin başarmaya uğraştığı devrim, kısaca, (sayfa 462) proletaryanın burjuvazi üzerindeki zaferi ve her türlü sınıf ayrımlarının yokedilmesiyle yeni bir toplum örgütlenmesinin kurulmasıdır. Bu, yalnızca bu devrimi yapacak bir proletaryayı değil, toplumun üretici güçlerini kendi ellerinde sınıf ayrımlarının kesin olarak yokedilmelerine olanak verecek kadar geliştirmiş olan bir burjuvaziyi de gerektirir. Vahşiler ve yarı-vahşiler arasında da çoğu kez sınıf ayrımları bulunmaz, ve her halk böyle bir durumdan geçmiştir. Bu durumu geri getirmek aklımızdan geçemez, çünkü toplumun üretici güçleri geliştikçe, sınıf ayrımları zorunlu olarak bu durumun bağrından ortaya çıkarlar. Ancak toplumun üretici güçlerinin belirli bir gelişkinlik düzeyinde, bizim modern koşullarımız için bile çok yüksek olan bir düzeyindedir ki, üretimi, sınıf ayrımlarının kaldırılmasının gerçek bir ilerleme olacağı, toplumsal üretim tarzında durağanlık, hatta düşme yaratmaksızın kalıcı olacağı bir düzeye çıkarmak olanaklı hale gelir. Ama üretici güçler bu gelişkinlik düzeyine ancak burjuvazinin ellerinde ulaşmıştır. Dolayısıyla burjuvazi, bu bakımdan da, sosyalist devrimin proletaryanın kendisi kadar zorunlu bir önkoşuludur. Şu halde, proletaryası olmasa bile, burjuvazi de olmadığı için, böyle bir ülkede bu devrimin daha kolay yapılabileceğini söyleyen kimse, olsa olsa, sosyalizmin alfabesini hâlâ öğrenmesi gerektiğini tanıtlar.
      Rus işçilerinin -ve bu işçiler, bay Tkaçov'un kendisinin de söylediği gibi, "toprak emekçileridirler ve bu durumlarıyla proleter değil, mülk sahibidirler"- bu yüzden işleri daha kolaydır, çünkü bunlar sermayenin gücüne karşı değil, "yalnızca siyasal iktidara karşı", Rus devletine karşı savaşmak zorundadırlar, ve bu devlet, "ancak uzaktan bakınca bir güç olarak görünür; ... halkın iktisadi yaşamında hiç bir köke sahip değildir; herhangi bir zümrenin çıkarlarını temsil etmez. ... Sizin ülkenizde devlet hayali bir güç değildir. Her iki ayağı ile de sermayeye dayanır; belirli iktisadi çıkarları kendi içinde (!!) temsil eder. ... Bizim ülkemizde ise, durum bunun tam tersidir - bizim toplum biçimimiz, varlığını, devlete, deyim yerindeyse, havada asılı duran bir devlete, mevcut toplum düzeniyle ortak hiç bir şeyi bulunmayan ve kökleri bugünde değil, geçmişte olan bir (sayfa 463) devlete borçludur."
      İktisadi çıkarların, bir organ edinmek için, kendi yarattıkları devleti gereksindikleri yolundaki kafa karıştıran kavramlar üzerinde, ya da Rus "toplum biçiminin" (ki, elbette, köylülerin ortak mülkiyetini de içermek zorundadır) varlığını devlete borçlu olduğu yolundaki cüretkar iddia üzerinde, ya da bu aynı devletin, bizzat kendi yaratmış olması gereken mevcut toplum düzeniyle "ortak hiç bir şeyi olmadığı" biçimindeki çelişki üzerinde zaman yitirmeyelim. Daha çok, tek bir zümrenin bile çıkarlarını temsil etmeyen bu "havada asılı duran devlet"i incelemeye geçelim hemen.
      Avrupa Rusyası'nda köylüler 105 milyon desiyatin, soyluluk ise (burada büyük toprak sahiplerini kısaca böyle adlandıracağım) 100 milyon desiyatin toprağa sahiptir, ki bunun da yaklaşık yarısı, herbiri ortalama 3.300 desiyatine sahip 15.000 soyluya aittir. Dolayısıyla, köylülerin toprakları, soylularınkinden pek az bir farkla daha büyüktür. Görüyorsunuz ya, ülkenin yarısına sahip olmalarını sağlayan devletin varolmasında soyluların en ufak bir çıkarı yoktur! Devam edelim. Köylüler, kendi sahip oldukları yarıdan, yılda 195 milyon ruble toprak vergisi ödüyorlar, soylular ise 13 milyon! Soyluların toprakları köylülerinkinden ortalama iki kat daha verimlidir, çünkü angarya yükümlülüklerinin taksitlere bağlanarak tasfiyesi sırasında, devlet, köylülerden toprakların yalnızca çoğunu değil, en iyi kısmını da alıp soylulara verdi, ve köylüler bu en kötü topraklar için soylulara en iyi toprağın fiyatını ödemek zorunda kaldılar.[1*] Ve Rus soyluluğunun, Rus devletinin varolmasında hiç bir çıkarı yoktur!
      Köylüler -yığınlar halinde- taksitlerle çok perişan ve tümüyle dayanılmaz bir duruma düşürülmüşlerdi. Yalnızca topraklarının en büyük ve en iyi kısımları ellerinden alınmakla kalınmamıştır; öyle ki ülkenin bütün verimli kesimlerinde köylü toprağı -Rusya'daki tarımsal koşullar altında-, ondan bir geçim sağlayabileceklerinden çok daha (sayfa 464) küçüktür. Bu toprak için kendilerinden, devlet tarafından ödünç verilen ve şimdi devlete bunun faizlerini ve taksitlerini ödemek zorunda oldukları çok yüksek bir fiyat alınmakla kalınmamıştır. Toprak vergisinin hemen tüm yükü, soylular bundan neredeyse tamamen kaçınırlarken, onların sırtına yüklenmekle kalınmamıştır - öyle ki, toprak vergisi, tek başına, köylü topraklarının toprak rantı değerinin tamamını ve daha fazlasını kapsamaktadır ve köylünün yapmak zorunda olduğu ve şimdi sözünü edeceğimiz bütün öteki ödemeler, gelirinin ücreti temsil eden bölümünden yapılan dolaysız kesintiler olmaktadır. Hayır, toprak vergisinin, devlet tarafından ödünç verilmiş olan paranın faiz ve taksit ödemelerinin üzerine, son zamanlarda yerel yönetimler kurulduğundan beri, bir de eyalet ve ilçe vergileri binmektedir. Bu "reform"un en bellibaşlı sonucu, köylü için getirilen yeni vergi yükleri olmuştur. Devlet, gelirlerinin tümünü alıkoymuş, ama harcamalarının büyük bir kısmını eyaletlere ve ilçelere aktarmış, ve bunun karşılanması için yeni vergiler getirilmiştir; ve Rusya'da üst zümreler hemen tümüyle vergi dışı tutulurken, köylünün neredeyse her şeyi ödemesi kuraldır.
      Bu durum tefeci için sanki özellikle yaratılmıştır, ve Rusların düşük düzeyde ticaret yapmakta neredeyse eşi bulunmaz yetenekleriyle birlikte, iş yapmak için elverişli koşullardan ve bundan ayrılmayan vurgunculuktan eksiksiz yararlanmak için -Peter I bundan çok önceleri, bir Rusun üç Yahudiye bedel olduğunu söylemiştir- tefeci her yerde boy göstermektedir. Vergilerin vadesi yaklaşınca, tefeci, kulak -çoğu kez aynı köy topluluğunun zengin köylüsü- ortaya çıkar ve nakit para teklif eder. Köylü bu paraya ne pahasına olursa olsun sahip olmak zorundadır ve tefecinin koşullarını itirazsız kabul etmek zorundadır. Ama bu onu olsa olsa daha da güç bir durumda bıraktığından, gittikçe daha çok nakit para gerekir. Hasat zamanı tahıl tüccarı gelir; para gereksinmesi, köylüyü, kendisinin ve ailesinin geçimi için gerekli olan tahılın bir kısmını satmak zorunda bırakır. Tahıl tüccarı, fiyatları düşüren asılsız söylentiler yayar, düşük bir fiyat öder ve bu ödemenin bir kısmını da çoğu kez her türden pahalı mallarla yapar; çünkü Rusya'da ayni ödeme (sayfa 465) sistemi de oldukça gelişkindir. Rusya'nın büyük tahıl ihracatının doğrudan doğruya köylü nüfusun açlığına dayandığı çok açıktır. Köylüyü sömürmenin bir başka yöntemi de şudur: bir spekülatör hükümetten uzun bir süre için devlet arazisi kiralar ve gübre gerektirmeden iyi ürün verdiği sürece onu kendisi işler; sonra küçük parçalara böler ve bu yorgun toprağı, kendi topraklarından elde ettikleri gelirle geçinemeyen civar köylülere yüksek kiralarla kiralar. Tıpkı yukardaki İngiliz ayni ödeme sistemi gibi, burada da, tıpı tıpına İrlandalı aracıyı görüyoruz. Kısacası, burjuva toplumunun bozulmamış vahşiliğine karşın, kapitalist asalaklığın bu kadar geliştiği, ağlarını Rusya'daki kadar tüm ülkenin, tüm halkın üzerine gerdiği ve ördüğü bir ülke yoktur. Ve bütün bu köylü kanı emicilerinin, yasaları ve mahkemeleri bunların temiz ve kârlı işlerini koruyan Rus devletinin varoluşunda hiç bir çıkarları olmuyor! Son on yılda esas olarak demiryolları sayesinde duyulmamış bir çabuklukla gelişmiş olan ve son başdöndürücü yıllarda ötekilerle birlikte güle oynaya "gümbürdeyen" Petersburg'un, Moskova'nın, Odessa'nın büyük burjuvazisi, yaptıkları işin tamamı köylülerin sefaleti üzerine kurulmuş olan tahıl, kenevir, keten ve donyağı ihracatçıları, salt devletin kendilerine sağladığı koruyucu gümrük vergileri sayesinde varolabilen tüm Rus büyük sanayii - nüfusun önemli ve hızla büyüyen bütün bu unsurlarının Rus devletinin varoluşunda hiç bir çıkarları yok mu? Hadi, Rusya'yı kasıp kavuran ve yağmalayan ve burada gerçek bir toplumsal zümre oluşturan sayısız memur ordusunu saymayalım. Ama bay Tkaçov Rus devletinin "halkın iktisadi yaşamında hiç bir köke sahip" olmadığı, "herhangi bir zümrenin çıkarlarını temsil" etmediği, "havada asılı durduğu" yolunda bize güvence verirken, sanırım havada asılı duran Rus devleti değil, daha çok Bay Tkaçov'un kendisidir.
      Rus köylülerinin içinde bulundukları durumun serflikten kurtulduklarından beri dayanılmaz bir hal aldığı ve bunun daha uzun bir süre devam ettirilemeyeceği, ve eğer bir başka nedenle değilse bile, salt bu nedenle, Rusya'da bir devrimin yakın olduğu açıktır. Sorun yalnızca şudur: bu devrimin sonucu ne olabilir, ne olacaktır? Bay Tkaçov bunun bir toplumsal devrim olacağını söylüyor. Bu katıksız bir (sayfa 466) totolojidir. İktidara yeni bir sınıfı getirmesiyle ve ona toplumu kendisine göre yeniden biçimlendirme olanağı vermesiyle, her gerçek devrim toplumsaldır. Ama o, bunun, sosyalist bir devrim olacağını, bunun Batı Avrupa sosyalizminin hedeflediği toplum biçimini Rusya'ya getireceğini söylüyor, hem de Batıda bunu bizler yapmazdan önce - o da, hem proletaryanın ve hem de burjuvazinin ancak şurada burada görüldüğü ve aşağı bir gelişkinlik aşamasında bulunan bir toplum koşullarında. Ve bu olanaklıymış, çünkü Ruslar, deyim yerindeyse, sosyalizm için yaratılmışlardır ve artellere ve toprak üzerinde ortak mülkiyete sahiptirler.
      Bay Tkaçov'un şöyle bir değindiği, ama Herzen'in zamanından beri birçok Rus için gizemli bir rol oynamış olduğundan ötürü buraya aldığımız artel, Rusya'da, avcı kabilelerde avlanma anında gördüğümüz yaygın bir ortaklık biçimi, özgür işbirliğinin en basit biçimidir. Bu sözcük ve içeriği, Slav değil, Tatar kökenlidir. Her ikisine de, bir yanda Kırgızlar, Yakutlar vb. arasında, öte yanda da Lapplar, Samoyedler ve öteki Fin halkları arasında raslanır;[2*] Artelin Güney-Batıda değil de, Finlilerle ve Tatarlarla temas sonucu ilkin Kuzey ve Doğuda gelişmesinin nedeni budur. Sert iklim, çeşitli türden sınai faaliyeti zorunlu kılmakta ve böylece kentsel gelişmenin ve sermayenin yokluğunun yerini, elden geldiğince, işbirliğinin bu biçimi almaktadır. Artelin en tipik özelliklerinden biri olan üçüncü kişilere karşı üyelerin kolektif sorumluluğu, başlangıçta, eski Cermenlerdeki zilyetlik [Gewere] gibi, kan bağlarına, kan davasına, vb. dayanıyordu. Ayrıca Rusya'da, artel sözcüğü, yalnızca her türden kolektif faaliyet için değil, kolektif kurum için de kullanılır. Borsa da bir arteldir. Emekçi artellerinde, her zaman, saymanlık, defter tutma vb. ve gerektiği kadarıyla işletmecilik işlevlerini yerine getiren bir amir (Starosta, kıdemli) seçilir ve özel bir ücret alır. Bu gibi arteller şunlar için kurulur:
      1. iş bittikten sonra dağıtılan geçici girişimler için;
      2. tek ve aynı işi yapan üyeler için, örneğin hamallar, vb.; (sayfa 467)
      3. sözcüğün tam anlamıyla sınai olan sürekli girişimler için.
      Bunlar bütün üyeler tarafından imzalanan bir sözleşmeyle kurulur. Bu üyeler, örneğin peynircilikte ve balıkçılıkta (ağlar, kayıklar vb. için) sık sık olduğu gibi, gerekli sermayeyi biraraya getiremeyecek olurlarsa, artel, eksik olan miktarı yüksek faizle ödünç veren ve sonra da bu işten gelen kârın büyük bir kısmını cebe atan tefeciye yem olur. Ama kendilerini ücretli emekçiler olarak toptan bir işverene kiralayan arteller daha da utanmazca sömürülürler. Kendi sınai uğraşlarını kendileri yönetirler ve böylelikle kapitalisti nezaret etme masraflarından kurtarırlar. İşveren, üyelere, içinde oturacakları kulübeleri kiralar ve ödünç olarak geçim araçları verir, bu da en rezil ayni ödeme sistemine yolaçar. Arşangel guberniyasındaki ormancıların ve katrancıların ve Sibirya'daki birçok uğraşların vb. durumu budur (bkz: Flerovski, Polozenie robocago klassa v Rossiji ["Rusya'da İşçi Sınıfının Durumu"], St. Petersburg 1869). Dolayısıyla artel, burada, ücretli emekçinin kapitalist tarafından sömürülmesini oldukça kolaylaştırmaya yaramaktadır. Öte yandan, bizzat kendileri ortaklığa üye olmayan ücretli emekçiler çalıştıran arteller de vardır.
      Artelin, kendiliğinden ortaya çıkmış ve, bu yüzden de, hâlâ çok azgelişmiş, ve bu haliyle de, ne yalnızca Rusya'ya, hatta ne de yalnızca Slavlara özgü bir kooperatif dernek olduğu görülüyor. Bu gibi dernekler, onlara gerek duyulan her yerde kurulurlar. Örneğin daha da çeşitli biçimler aldıkları İsviçre'de sütçüler arasında, İngiltere'de balıkçılar arasında. Kırklarda onca Alman demiryollarını döşemiş olan Silezyalı demiryolu işçileri, eksiksiz arteller içinde örgütlenmişlerdir. Bu biçimin Rusya'da egemen oluşunun, Rus halkı arasında güçlü bir birliktelik güdüsünün varlığını tanıtladığı doğrudur, ama bu, onların, bu güdünün yardımıyla, artelden doğrudan doğruya sosyalist toplum düzenine atlayabileceklerini tanıtlamaktan çok uzaktır. Bunun için, her şeyden önce, artelin kendisinin gelişebilecek durumda olması, gördüğümüz gibi işçiden çok sermayeye hizmet eden ilkel biçiminden sıyrılması, ve hiç değilse Batı Avrupa'nın kooperatif derneklerinin düzeyine ulaşması gerekir. Ama (sayfa 468) Bay Tkaçov'a bir kez olsun inanacak olursak (ki bütün bu yukardakilerden sonra bu, elbette tehlikeli olmaktan da öte bir şeydir) durum hiç de böyle değildir. Tersine, kendi bakış açısını iyice ortaya koyan bir böbürlenmeyle şöyle güvence veriyor:
      "Son zamanlarda Rusya'ya yapay bir biçimde aktarılmış olan Alman (!) modeline dayanan kooperatif ve kredi derneklerine gelince, bunlar işçilerimizin çoğunluğu tarafından tam bir kayıtsızlıkla karşılanmış ve hemen her yerde başarısızlıkla sonuçlanmışlardır."
      Modern kooperatif dernek, hiç değilse, büyük sanayii kendi hesabına kârlı bir biçimde işletebileceğini tanıtlamıştır (Lancashire'daki iplikçilik ve dokumacılık). Artel ise, şimdiye dek yalnızca bunu yapamamakla kalmamış, eğer daha fazla gelişmeyecek olursa, büyük sanayi tarafından da zorunlu olarak yok edilecektir.
      Rus köylülerinin ortak mülkiyeti, Prusya hükümeti danışmanı Haxthausen tarafından 1845'te keşfedildi ve sanki olağanüstü bir şeymiş gibi bütün dünyaya duyuruldu, oysa Haxthausen kendi memleketi Westphalia'da bugün bile bunun kalıntılarını yeterince bulabilirdi ve, hatta bir hükümet görevlisi olarak, bunları yeterince bilmek onun görevinin bir parçasıydı.[275] Kendisi de bir Rus toprak sahibi olan Herzen de, kendi köylülerinin toprağa ortaklaşa sahip olduklarını ilk kez Haxthausen'den öğrendi, ve bu olguyu Rus köylülerini, sosyalizmin gerçek taşıyıcıları diye, sosyalizmi ilkin yapay olarak edinme cenderesinden geçmek zorunda olan yaşlanmış, çürümüş Batı Avrupa işçilerinin tersine, doğuştan komünistler diye tanımlamak için kullandı. Bu bilgi Herzen'den Bakunin'e ulaştı, ve Bakunin'den de Bay Tkaçov'a. Bu sonuncusuna kulak verelim:
      "Bizim halkımız ... büyük bir çoğunlukla ... ortak mülkiyet ilkeleriyle doludur; deyim yerindeyse, içgüdüsel olarak, geleneksel olarak, komünisttir. Kolektif mülkiyet düşüncesi, bugün, Rus halkının tüm dünya görüşü ile" (Rus köylüsünün dünyasının nereye kadar uzandığını şimdi göreceğiz) "öylesine içiçe geçmiştir ki, hükümet, bu düşüncenin 'iyi düzenlenmiş' bir toplum ilkeleriyle bağdaşmaz olduğunu anlamaya başlar ve, bu ilkeler adına, bireysel mülkiyet (sayfa 469) düşüncesini halkın bilincine ve yaşamına zorla sokmak isterse, bunu ancak süngü ve kırbaçla başarabilir. Buradan da açıkça görülüyor ki, bilisizliğine karşın, halkımız, sosyalizme, daha eğitilmiş oldukları halde Batı Avrupa halklarından çok daha yakındır."
      Aslında ortak toprak mülkiyeti, Hindistan'dan İrlanda'ya kadar düşük bir gelişkinlik düzeyindeki bütün İndo-Cermen halklarda, hatta Hint etkisi altında gelişmekte olan örneğin Java'daki Malayalılarda raslanan bir kurumdur. Daha 1608'de, henüz istila edilmiş olan Kuzey İrlanda'da, yasal olarak yerleşmiş bulunan ortak toprak mülkiyeti, İngilizlere toprağı sahipsiz ilan etmeleri ve dolayısıyla Saray tarafından zoralımı için bahane yaratmıştır. Hindistan'da günümüze kadar uzanan çok çeşitli ortak mülkiyet biçimleri varolagelmiştir. Almanya'da bu geneldi; orada burada ortak toprak kalıntılarına hâlâ raslanmaktadır; ve bunun uzak geçmişteki izlerine, ortak toprakların geçici olarak bölünmelerine, vb. de hâlâ raslanmaktadır, özellikle dağlık yörelerde. Eski Alman ortak mülkiyetine ilişkin olarak daha kesin ve ayrıntılı kaynaklar için, bu sorun konusunda birer klasik olan Maurer'in yazılarına başvurabilir. Polonya ve Küçük Rusya da dahil, Batı Avrupa'da, toplumsal gelişmenin belli bir aşamasında, bu ortak mülkiyet tarımsal üretim için bir ayakbağı, bir engel haline geldi ve gittikçe daha çok tasfiye edildi. Büyük Rusya'da (yani asıl Rusya'da) ise, bugüne kadar yaşamıştır, ve bu da, her şeyden önce, tarımsal üretimin ve kırsal bölgelerde buna tekabül eden toplumsal koşulların burada hâlâ çok az gelişmiş olduğunu tanıtlar, ki durum gerçekten de budur. Rus köylüsü yalnızca kendi köy topluluğunda yaşar ve varlığı oradadır; bunun dışında kalan dünya, kendisi için, ancak onun bu kendi köy topluluğuna müdahalesi oranında vardır. Durum öylesine böyledir ki, Rusya'daki "mir" sözcüğü bir yandan "dünya", öte yandan da "köylü topluluğu" anlamına gelir. Ves' mir, bütün dünya, köylü için, topluluk üyelerinin toplantısı anlamına gelir. Şu halde, Bay Tkaçov, Rus köylüsünün "dünya görüşü"nden sözederken, besbelli ki, Rusça mir sözcüğünü yanlış çevirmektedir. Tek tek toplulukların bütün ülkede benzer, ama ortak olmanın tamamen tersi çıkarlar yaratarak böylesine tamamen (sayfa 470) yalıtılmış oluşları, Doğu despotizminin doğal temelidir, ve Hindistan'dan Rusya'ya kadar, bu toplum biçimi, egemen olduğu her yerde, her zaman bunu yaratmış ve kendisini hep onunla tamamlamıştır. Yalnızca genel olarak Rus devleti değil, onun özgül biçimi olan çarlık despotizmi bile, havada asılı duracağı yerde, Bay Tkaçov'a göre onunla "ortak hiç bir şeyi olmayan" Rus toplumsal koşullarının zorunlu ve mantıksal ürünüdür! Rusya'nın burjuva doğrultuda daha da gelişmesi, burada da, Rus hükümetinin "süngülerle ve kırbaçla" müdahalesini gerektirmeksizin, ortak mülkiyeti azar azar yokedecektir. Ve bu, burada, daha da geçerlidir, çünkü ortak mülkiyette bulunan toprak, Rusya'da, ürünün bölüşülmesine olanak tanıyan ve, Hindistan'ın bazı yörelerinde hâlâ olduğu gibi, köylüler tarafından ortaklaşa ekilmemektedir; tersine, toprak, zaman zaman, çeşitli aile başları arasında paylaşılmakta ve bunlardan herbiri kendisine düşen toprağı kendi başına ekmektedir. Bunun sonucu olarak, topluluk üyeleri arasında, gönenç düzeyi bakımından, büyük farklılıkların belirmesi olanaklıdır, ve bu durum fiilen vardır. Bunlar arasında, hemen her yerde, tefecilik yapan ve köylü yığınlarının kanını emen birkaç zengin köylü -şurada burada milyonerler- vardır. Bunu kimse Bay Tkaçov'dan daha iyi bilmez. Alman işçilerini, "kolektif mülkiyet düşüncesinin" Rus köylülerinden, bu içgüdüsel, geleneksel komünistlerden, ancak süngü ve kırbaçla sökülüp atılabileceğine inandırmayı isterken, Rusça broşürünün 15. sayfasında ise şöyle yazıyor:
      "Köylüler arasında, bir tefeciler (kulakov) sınıfı, köylülerin ve soyluların topraklarını satınalanlar ve kiralayanlar sınıfı boy gösteriyor - bir köylü aristokrasisi."
      Bunlar, yukarda daha ayrıntılı bir biçimde anlattıklarımızla aynı türden kan emicilerdir.
      Ortak mülkiyete en ağır darbeyi indiren, gene feodal yükümlülüklerin tasfiyesi olmuştur. Toprağın en büyük ve en iyi kısmı soyluluğa verilmiş, köylüye ise geçimine zarzor yeten, çoğu kez yetmeyen, bir miktar kalmıştır. Buna ek olarak, ormanlar da soylulara verilmiştir; köylü, yakıt, aletler ve inşaat için eskiden hiç bir şey ödemeksizin edinebildiği odunu, şimdi, satınalmak zorundadır. Böylece köylünün, kendi evinden, ve onu işleyecek araçlara ve ortalama (sayfa 471) olarak bir hasattan öteki hasata kadar kendisini ve ailesini geçindirebileceği yeterli miktarına sahip olmadığı kupkuru toprağından başka bir şeyi yoktur. Bu koşullar altında ve vergilerin ve tefecilerin baskısı altında, toprak üzerindeki ortak mülkiyet artık bir nimet değil, bir ayakbağı olur. Köylüler, geçimlerini gezgin emekçiler olarak kazanmak üzere, aileleriyle birlikte ya da onlar olmaksızın, topraklarını geride bırakarak ondan kaçmaktadırlar.[3*]
      Görülüyor ki, ortak mülkiyet, Rusya'da, serpilme dönemini çoktan geçmiştir ve her bakımdan dağılmaya doğru gitmektedir. Bununla birlikte, eğer bunun için koşullar olgunlaşıncaya kadar yaşayacak olursa, ve eğer köylülerin toprağı artık tek tek değil, kolektif olarak işleyebilecekleri bir biçimde gelişebilme yeteneğinde olduğunu gösterecek olursa[4*], bu toplum biçimini daha üst bir biçime ulaştırma, Rus köylüsünün burjuva küçük mülkiyeti ara aşamasından geçmesine gerek kalmaksızın onu bu daha üst biçime ulaştırma olasılığı kuşkusuz vardır. Ama bu, ancak, ortak mülkiyet tamamıyla parçalanmazdan önce, Batı Avrupa'da, Rus köylüsüne böyle bir geçiş için gerekli önkoşulları, özellikle tüm tarımsal sistemine zorunlu olarak bağlı bulunan devrimi yapması için gerekli olan maddi koşulları yaratacak bir proleter devrimi başarıyla yapılırsa olanaklıdır. Dolayısıyla Bay Tkaçov'un Rus köylüsünün, "mülk sahibi" olsa bile, "sosyalizme" Batı Avrupa'nın mülksüz işçilerinden "daha yakın" olduğunu söylemesi, koskoca bir palavradır. Tam tersine, Rus ortak mülkiyetini hâlâ kurtarabilecek ve ona yeni, gerçekten geçerli bir biçim alma olanağını tanıyacak bir şey varsa, o da Batı Avrupa'daki bir proleter devrimidir.
      Bay Tkaçov, siyasal devrimi, iktisadi devrimi aldığı kadar hafife alıyor. Rus halkı, diyor, köleliğe karşı şimdi (sayfa 472) "dinsel tekkeler ... vergi ödemeyi reddetme ... haydut çeteleri" (Alman işçileri, buna göre, Schinderhannes'in[5*] Alman sosyal-demokrasisinin babası olduğunu öğrenmekten memnun olacaklardır) "... kundakçılık ... isyanlar" biçiminde "durmaksızın protestoda bulunuyor ... ve dolayısıyla Rus halkına içgüdüsel devrimci denebilir." Ve böylece, Bay Tkaçov, "gerekli olan tek şeyin, halkımızın bağrında kaynaşıp duran bütün birikmiş acıları ve hoşnutsuzluğu birkaç yerde aynı anda harekete geçirmek olduğundan" emindir. O zaman "devrimci güçlerin birliği kendiliğinden sağlanacak, ve savaş ... halkın davasının lehine sonuçlanmak zorunda kalacaktır. Pratik zorunluluk, nefsini koruma güdüsü" o zaman, tamamıyla kendiliğinden, "protestoda bulunan köy toplulukları arasında sağlam ve çözülmez bir ittifak" sağlayacaktır.
      Bir devrimi bundan daha kolay ve daha hoş bir biçimde kavramak olanaksız. Çıkıp üç ya da dört yerde aynı anda ateş etmeye başlıyorsun ve "içgüdüsel devrimci", "pratik zorunluluk" ve "nefsini koruma güdüsü", işin gerisini, "kendiliklerinden" getiriyorlar. Madem bu kadar kolaydı da, niçin devrim çok önceleri yapılmadı, halk kurtarılmadı ve Rusya örnek sosyalist ülke haline dönüştürülmedi, akıl alır şey değil.
      Aslında sorun bambaşka. Rus halkı, bu içgüdüsel devrimci, soyluluğa karşı ve tek tek hükümet görevlilerine karşı gerçekten de birbirinden kopuk sayısız köylü ayaklanmalarına girişmiştir, ama sahte bir çarın başa geçmesi ve taht üzerinde hak iddia etmesi dışında, çara karşı asla. Katerina II zamanındaki son büyük köylü ayaklanması, ancak Yemelyan Pugaçov'un, aslında karısı tarafından öldürülmeyip tahtından indirilerek zindana atılan ve oradan kaçmış bulunan Peter III'ün yerine onun kocası olduğunu iddia etmesi üzerine mümkün olmuştur. Tersine çar, Rus köylüsünün yeryüzündeki tanrısıdır: Bog vysok, Car daljok -Tanrı yüksekte, çar da uzaktadır- dara düştüğünde söylediği budur. Köylü halk yığınlarının, özellikle feodal yükümlülüklerin tasfiyesinden beri, onları hükümete ve çara karşı da savaşmaya gittikçe daha çok zorlayan bir duruma düşürüldükleri (sayfa 473) doğrudur; ama Bay Tkaçov "içgüdüsel devrimci" masalını gidip başka yerde okutsun.
      Ve Rus köylü yığınları bu kadar içgüdüsel devrimci olsalar bile, devrimlerin tıpkı çiçekli bir basma ya da bir çaydanlık ısmarlar gibi ısmarlanabileceğini düşünsek bile - o zaman bile, sorarım, oniki yaşını aşkın bir kimse, devrimin buradaki kadar çocukça bir yol izleyeceğini düşünebilir mi? Ve ayrıca anımsayınız ki, bu, Bakunin'in modeline dayanılarak yapılan ilk devrimin -1870 İspanyol devriminin- onca parlak bir biçimde başarısızlığa uğramasından sonra yazılmıştır. Orada da, birkaç yerde aynı zamanda başlattılar. Orada da, pratik zorunluluğun ve nefsini koruma güdüsünün protestoda bulunan topluluklar arasında kendiliğinden sağlam ve çözülmez bir ittifak sağlayacağı hesaplanmıştı. Ama ne oldu? Her köy topluluğu, her kent, yalnızca kendisini savundu; karşılıklı yardımlaşma diye bir şey yoktu, ve Pavia, topu topu üçbin insanla, onbeş gün içinde, kentleri peşpeşe altetti ve bu anarşist gösterinin tümüne son verdi. (Bkz: bunun ayrıntılarıyla anlatıldığı Bakuninciler İş Başında adlı yazım.)
      Rusya, kuşkusuz ki, bir devrimin arifesindedir. Mali durumu aşırı bir karışıklık içindedir. Vergiler daha fazla artırılamıyor, eski devlet borçlarının faizleri yeni borçlarla ödeniyor, ve her yeni borç daha büyük güçlüklerle karşılaşıyor; para artık ancak demiryolları yapma bahanesiyle bulunabiliyor! Yılların yöntemi tepeden tırnağa yozlaşmış, memurlar maaşlarından çok hırsızlıkla, rüşvetle ve zorbalıkla geçiniyorlar. Tüm tarımsal üretim -Rusya için en gerekli olan şey- 1861 tarihli tasfiye ile tamamıyla kargaşalık içine sokulmuş; büyük toprak sahipleri yeterli işgücüne sahip değiller, vergilerin altında ezilen ve tefeciler tarafından iliklerine kadar sömürülen köylülerin toprağı yok, tarımsal üretim yıldan yıla düşüyor. Bu, tamamen, keyfiliğini biz Batılıların aklımıza dahi getiremeyeceğimiz bir Doğu despotizmi tarafından büyük güçlükle ve ancak görünüşte birarada tutuluyor; aydınlanmış sınıfların ve özellikle hızla gelişen başkent burjuvazisinin düşünceleriyle her gün biraz daha gözle görülür bir çelişkiye düşmekle kalmayan, bir gün liberalizme ödün veren, ve ertesi gün, korkarak, bunları tekrar geri alan (sayfa 474) ve böylece kendisini gittikçe daha çok iflasa sürükleyen bugünkü taşıyıcısının şahsında yolunu şaşırmış bir despotizm. Bütün bunlarla birlikte, başkentte yoğunlaşmış olan ulusun aydınlanmış tabakaları arasında, bu durumun sürdürülemeyeceğinin ve bir devrimin yaklaşmakta olduğunun gittikçe farkedilmesi ve bu devrimin engebesiz anayasal bir kanala aktarılabileceği yanılgısı. Burada bir devrimin bütün koşulları biraraya gelmiştir; başkentin üst sınıfları tarafından, hatta belki de hükümetin kendisi tarafından başlatılan, köylüler tarafından derhal daha ileriye, ilk anayasal evrenin ötesine götürülmesi gereken bir devrim; tüm Avrupa gericiliğinin en son ve bugüne dek sağlam kalmış son sığınağını bir darbede yıkacağından tüm Avrupa için çok büyük önem taşıyan bir devrim. Bu devrim kesinlikle yaklaşmaktadır. Ancak iki olay onu geciktirebilir: Türkiye'ye ya da Avusturya'ya karşı, para ve sağlam ittifaklar gerektiren başarılı bir savaş, ya da - mülk sahibi sınıfları gerisin geriye hükümetin kollarına atacak zamansız bir ayaklanma girişimi.




      Nisan 1875'te Engels tarafından yazılmıştır
     
      16, 18, ve 21 Nisan 1875 tarihli
      Der Volksstaat,
n° 43, 44 ve 45'te,
      ve ayrı bir broşür olarak da,
      F. Engels, Soziales aus Russland,
      Leipzig 1875'te; ve ayrıca
      F. Engels, Internationaıes aus dem "Volksstaat".
      (1871-1875), Berlin 1894 başlıklı kitapta yayımlanmıştır
     
      İmza: F. Engels



"RUSYA'DAKİ TOPLUMSAL İLİŞKİLER"E SONSÖZ[273]


      Söze, Bay Pyotr Tkaçov'un, sözcüğün tam anlamıyla bir bakuninci, yani bir anarşist olmayıp, bir "blankici" olma iddiası taşıdığını belirten bir düzeltme ile başlamalıyım. Bu hata çok doğaldı, çünkü adı geçen bay, zamanın Rus mülteci adetleri uyarınca, Batı Avrupa'ya, Rus mültecilerinin tümüyle dayanışma içinde olduğunu duyurmuş ve kendisine ait bir broşürde,[274] benim eleştirime karşı, Bakunin ve ortaklarını sanki bu eleştiri kişi olarak kendisine yöneltilmişçesine savunmuştu. (sayfa 475)
      Benimle giriştiği polemikte savunduğu Rus komünist köy topluluğuna ilişkin görüşler, aslında Herzen'in görüşleriydi. Bir devrimci olarak abartılan pan-slavist bir yazar olan Herzen, Haxthausen'in Rusya İncelemeleri'nden, kendi malikanesindeki serflerin özel mülkiyete sahip olmayıp ekili topraklan ve meraları zaman zaman aralarında tekrar paylaştırdıklarını öğrenmişti. Kurgu yazarı olarak, çok geçmeden herkesin öğrendiği şeyi, toprak üzerindeki ortak mülkiyetin ilkel zamanlarda Cermenler, Keltler ve Hintliler, kısacası bütün Indo-Avrupalı halklar arasında egemen olan, Hindistan'da hâlâ varolan, İrlanda ve İskoçya'da daha yakın geçmişte zorla yokedilmiş olan ve Almanya'da bugün bile şurada burada hâlâ görülen ve aslında gelişmenin belli bir aşamasında, bütün halklar için ortak bir olgu olan ve ölmekte olan bir tasarruf biçimi olduğunu öğrenmesine gerek yoktu. Ama olsa olsa sözde-sosyalist bir pan-slavist olarak, köy topluluğunu, tamamıyla yozlaşmış ve eskimiş Batıyı gerektiğinde silah zoruyla gençleştirmekle ve yeniden hayata getirmekle görevli kendi "kutsal" Rusya'sını ve onun bu görevini, çürümüş Batıya daha da parlak bir biçimde göstermenin bir bahanesi olarak gördü. Bir işe yaramaz hale gelmiş Fransızların ve İngilizlerin bütün çabalamalarına karşın yapamadıkları şey, Rusların kendi ülkesinde hazır duruyordu.
      "Köy topluluğunu muhafaza etmek ve kişiye özgürlük vermek, ulusal birliği koruyarak köyün özyönetimini kentlere ve tüm devlete kadar genişletmek - Rusya'nın geleceğini ilgilendiren sorun, yani çözümü Batılıların zihinlerini meşgul eden ve kurcalayan toplumsal çatışkı sorunu işte budur." (Herzen, Linton'a Mektuplar.)[276]
      Dolayısıyla, Rusya hâlâ siyasal bir sorunla karşı karşıya olabilir, ama "toplumsal sorun" çözülmüştür.
      Herzen'in körü körüne yandaşı olan Tkaçov, aynı basit görüşü benimsedi. 1875'te Rusya'daki "toplumsal sorun"un çözülmüş bulunduğunu artık iddia edememekle birlikte, hepsi de doğuştan komünist olan Rus köylülerinin sosyalizme çok yakın olduklarını, ve üstelik, Batı Avrupa'nın zavallı, tanrının terkettiği proleterlerinden çok daha iyi bir yaşama sahip olduklarını söylüyordu. Yüzyıllık devrimci eyleme (sayfa 476) sahip Fransız cumhuriyetçileri, kendi halkını siyasal anlamda seçkin insanlar olarak görürken, zamanın birçok Rus sosyalisti de, Rusya'nın toplumsal anlamda seçkin halk olduğunu ilan ediyordu; eski iktisat dünyasının yenilenmesi, Batı Avrupa proletaryasının mücadelesinden değil, Rus köylüsünün bağrından doğacaktı. Benim eleştirim bu çocukça görüşe karşı yöneltilmişti.
      Ama Rus köy topluluğu, Herzen'lerden ve Tkaçov'lardan kat kat üstün kimselerin de dikkatini çekmiş ve takdirini kazanmıştı. Rusya'nın kendisine çok şey borçlu olduğu ve Sibirya'da Yakutlar arasındaki uzun sürgün yılları ile yavaş yavaş öldürülüşü "Kurtarıcı" Aleksandır II'nin anısı üzerinde kara bir leke olarak kalacak olan büyük düşünür Nikolay Çernişevski de bunlar arasındaydı.
      Rusya'yı Batı Avrupa'dan ayıran entelektüel sınır yüzünden, Çernişevski, Marx'ın yapıtlarından hiç birisini okumamıştı ve Kapital çıktığında da çoktan Siedne-Vilyuisk'te, Yakutlar arasında bulunuyordu. Zihinsel gelişmesi tamamıyla bu entelektüel sınırın yarattığı koşullar içinde kalmak zorundaydı. Çarlık sansürünün geçmesine izin vermediği şey, Rusya için kısmen ya da tümüyle mevcut değildi, öyle ki, yazılarının şurasında burasında zayıf bir noktaya, ya da görüş darlığına raslandığında, şaşırtıcı olan şey, bunun neden bu kadarla kaldığıdır.
      Çernişevski de, Rus köy topluluğunu, mevcut toplumsal biçimden, bir yandan Rus köy topluluğundan daha yüksek ve öte yandan da sınıf karşıtlıklarına sahip Batı Avrupa'nın kapitalist toplumundan daha yüksek yeni bir gelişme aşamasına geçişin aracı olarak görmüştür. Çernişevski'ye göre, Rusya'nın üstünlüğü, Batı böyle bir şeye sahip değilken, Rusya'nın böyle bir araca sahip oluşundan gelmekteydi.
      "Daha iyi bir toplum düzeninin getirilmesi, Batı Avrupa'da kişi haklarının sınırsızca geniş olması yüzünden büyük ölçüde engellenmektedir ... kişinin yararlanageldiği şeyin ufacık bir parçasını dahi terketmesi kolay değildir, ve Batı'da kişi, sınırsız kişisel haklara alışmıştır. Karşılıklı ödün vermenin yararları ve zorunluluğu ancak acı deneyimlerle ve bu konuda uzun süre kafa yormakla öğrenilebilir. Batıda daha iyi bir iktisadi ilişkiler sistemi özverilere bağlıdır, ve (sayfa 477) bunu kurmanın güçlüğü de buradan gelmektedir. Bu, İngiliz ve Fransız köylülerinin alışkanlıklarına ters düşmektedir." Ama "bir ülkede bir ütopya olarak görülen şey, bir başkasında fiilen vardır. ... İngilizlerin ve Fransızların ulusal yaşamlarına sokmayı bunca güç buldukları alışkanlıklar, Rusların ulusal yaşamında fiilen mevcuttur. ... Batının o kadar güç ve uzun yoldan ulaşmaya çabaladığı düzen, bizde köy yaşamımızın güçlü ulusal adetlerinde mevcuttur. ... Batıda ortak toprak mülkiyetinin yitirilmesinin nasıl acınacak sonuçlar verdiğini ve yitirdikleri şeyi Batılı halklara geri vermenin ne kadar güç olduğunu görüyoruz. Batı örneği bizim için boşa gitmemelidir." (Çernişevski, Yapıtlar, Cenevre baskısı, c. 5, s. 16-19; aktaran Plehanov, Naşi raznoglasia,[277] Cenevre 1885.)
      Toprağı hâlâ ortaklaşa işleyen ve bunun sonucu ürünü tek tek aileler arasında pay eden Ural Kazaklarına ilişkin olarak şunları söylüyor:
      "Ural halkı, makinenin tahıl yetiştiriciliğine sokulduğu güne kadar bugünkü sistemleri içinde kalacak olurlarsa, yüzlerce desiyatinlik büyük çiftlikleri gerektiren makinelerin kullanılmasına olanak veren bir sistemi muhafaza etmiş olmaktan çok memnun kalacaklardır." (Ibidem, s. 131.[278])
      Bununla birlikte, unutulmamalıdır ki, bu Ural Kazakları, askeri düşüncelerle muhafaza edilen (kışla komünizmi bizde de vardır) toprağı ortaklaşa işliyor oluşlarıyla, neredeyse tıpkı bizim zaman zaman yeniden bölüşüm yapan Mosel üzerindeki aile toplulukları [Gehöferschaften] gibi, Rusya'dan çok kopukturlar. Ve eğer mevcut düzen makinenin girmesine kadar bozulmadan kalacak olursa, bunun meyvelerini toplayacak olanlar kendileri değil, hizmetkarlık ettikleri Rus askeri hazinesi olacaktır.
      Her ne hal ise, gerçek şudur: Batı Avrupa'nın kapitalist toplumu dağılırken ve kendi gelişmesinin kaçınılmaz çelişkileri tarafından yokedilmek tehdidi altında bulunurken, Rusya'da ekili toprağın neredeyse yarısı ortak mülk olarak köy topluluklarının ellerinde bulunmaktadır. Eğer Batıda, karşıtlıkların toplumun yeniden örgütlenmesiyle çözülmesi, zorunlu bir koşul olarak, bütün üretim araçlarının, ve dolayısıyla toprağın da, bir bütün olarak toplum (sayfa 478) mülkiyetine dönüştürülmesini gerektirecek olursa, Batıda hâlâ kurulacak olan bu ortak mülkiyet ile, Rusya'da zaten, ya da daha çok hâlâ varolan ortak mülkiyet arasındaki ilişki ne olur. Bu, koskoca kapitalist dönemi atlayarak Rus köylü komünizmini, bir anda, kapitalist çağın bütün teknik başarılarıyla zenginleştirerek, bütün üretim araçları üzerinde modern sosyalist ortak mülkiyet haline dönüştürecek bir halk hareketinin başlangıç noktası olabilir mi? Yoksa, Marx'ın aşağıya aktarılan mektubunda Çernişevski'nin düşüncelerinden birini formüle ederken dediği gibi: "Rusya kapitalist sisteme geçmek için, liberal iktisatçılarının arzuladıkları gibi, işe köy topluluklarını yıkmakla mı başlamalıdır, yoksa kendi tarihsel yeteneklerini geliştirirken, bu sistemin sıkıntılarına katlanmaksızın, onun bütün meyvelerini elde edebilir mi?"
      Sorunun bu biçimde konuluşu, yanıtın nerede olduğunu gösteriyor. Rus topluluğu kendisini daha üst bir ortak mülkiyet biçimine geçirmek için bir kez olsun kendi içinden bir dürtü yaratmaksızın, yüzyıllardır varolagelmiştir, tıpkı ilkel komünist düzenlere sahip Cermen markı, Kelt klanı ve Hint toplulukları ve ötekiler gibi. Zaman içerisinde, ve, onları kuşatan ve içlerinde gelişen ve yavaş yavaş nüfuz eden meta üretiminin ve aileler ve bireyler arasındaki değişimin etkisi altında, komünist niteliklerini gittikçe daha çok yitirmişler, birbirlerinden bağımsız toprak sahipleri topluluklarına bölünmüşlerdir. Bunun sonucu olarak, Rus topluluğunu farklı ya da daha iyi bir geleceğin bekleyip beklemediği sorulabiliyorsa, bunun suçu onda değil, Batı Avrupa'da yalnızca genel olarak meta üretiminin değil, onun en üst ve nihai biçiminin -kapitalist üretimin- bile kendi yaratmış olduğu üretici güçlerle çelişkiye düştüğü, bu güçleri idare etme yeteneğinden yoksun olduğunu gösterdiği, ve bu iç çelişkiler ve buna tekabül eden sınıf çatışmaları tarafından yokedilmekte olduğu ana kadar, Avrupa ülkelerinden birinde, göreli canlılığını korumuş olmasındadır. Tek başına bu bile, Rus topluluğunun eninde sonunda geçireceği böyle bir dönüşüm için, girişimin, hiç bir zaman kendisinden değil, ancak Batının (sayfa 479) sanayi proletaryasından gelebileceğini göstermektedir. Batı Avrupa proletaryasının burjuvazi karşısındaki zaferi ve bunun sonucu olarak kapitalist üretimin yerine toplumsal olarak yönetilen bir ekonominin konması - Rus topluluğunun aynı gelişkinlik aşamasına yükselmesinin zorunlu önkoşulu işte budur.
      Tarımsal komünizm aslında, hiç bir yerde, kendi yıkılışı dışında hiç bir zaman hiç bir şey getirmemiş olan kabile topluluğundan gelmemiştir. 1861'e gelindiğinde, Rus köy topluluğunun kendisi, bu türden komünizmin görece zayıflamış bir biçimiydi; Hindistan'ın bazı kesimlerinde ve Güney Slav aile topluluğunda (zadruga) hâlâ uygulanan ve muhtemelen Rus topluluğunun atası olan toprağın ortaklaşa işlenmesi, yerini bireysel aile işletmelerine bırakmak zorunda kalmıştı; ortak mülkiyetin varlığı ancak çeşitli yerlerde ve çeşitli zaman aralıklarıyla yinelenen toprağın yeniden paylaşılmasında görülüyordu. Bu yeniden paylaşmalar kendiliklerinden ya da bir kararla ortadan kalktı mı, küçük topraklı köylülerden oluşan köy çıkar ortaya.
      Ama, Batı Avrupa'daki kapitalist üretimin, Rus köy topluluğu ile yan yana yaşadığı halde, yokolma noktasına yaklaşıyor oluşu ve toplumsal mülkiyet halinde bulunan üretim araçlarının bir plana göre yönetildiği yeni bir üretim biçimini gerektiriyor oluşu - Rus topluluğuna, bu yeni toplum biçimini kendi başına geliştirmesi için gerekli gücü, tek başına bu olgu, sağlayamaz. Kapitalist toplumun kendisi bu devrimi yapmadıkça, kapitalist toplumun geniş üretici güçlerini ortak mülkiyet ve toplumsal araç olarak nasıl devralabilir? Rus topluluğu, kendi toprağını bile ortaklaşa işlenmesini unutmuşken, büyük sanayiin toplumsal olarak yönetileceğini dünyaya nasıl gösterebilir?
      Rusya'da, bütün uzlaşmaz çelişkileri ve çatışmalarıyla birlikte Batının kapitalist toplumunu gayet iyi bilen ve bu görünürdeki çıkmazdan nasıl çıkılacağı konusunda açık-seçik düşüncelere sahip birçok insanın bulunduğu doğrudur. Ama, birincisi, bunu anlayan birkaç bin kişi köy topluluklarında yaşamıyorlar, oysa Büyük Rusya'da hâlâ ortak toprak mülkiyeti altında yaşayan yaklaşık 50 milyon insan bu konuda en ufak bir fikre sahip değiller. 1800-1840'ın İngiliz (sayfa 480) proleterleri Robert Owen'ın kendi selametleri için yaptığı planları ne kadar yabancı ve anlaşılmaz buldularsa, bunlar da bu birkaç bin kişinin görüşlerini öyle buluyorlar. Owen'ın New Lanarck'taki fabrikasında çalıştırdığı işçilerin çoğunluğu, İskoçya'daki Kelt klanlarında dağılmakta olan komünist kabile topluluklarının düzeni altında ve alışkanlıkları içinde yetişmiş insanlardı, ama Owen, bunlardan büyük bir anlayış gördüğünden sözetmiyor. İkincisi, iktisadi gelişmenin düşük bir aşamasında bulunan bir toplumun, ancak çok daha yüksek bir gelişme aşamasında bulunan bir toplumda ortaya çıkan ve çıkabilecek olan sorunları ve çatışmaları çözmesi, tarihsel olarak olanaksızdır. Meta üretiminden ve özel değişimden önce ortaya çıkan bütün kabile topluluklarının aldıkları biçimlerle, geleceğin sosyalist toplumu arasında ortak olan tek şey vardır, o da belirli şeylerin, üretim araçlarının, ortak mülk oluşları ve belirli gruplar tarafından ortaklaşa kullanılmalarıdır. Ama tek başına bu ortak özellik, alt düzeydeki biçimin, kapitalist toplumun bizzat kendi yarattığı en son ürünü olan geleceğin sosyalist toplumu haline gelmesine henüz yetmez. Her belirli iktisadi biçimleniş, kendi bağrından doğan kendi sorunlarını halletmelidir; tamamıyla yabancı bir başka biçimlenişin karşısında duran sorunları halletmeye çalışmak saçma olur. Bu, Güney Slav zadrugası, Hint kabile topluluğu ya da üretim araçlarının ortak mülkiyette bulunuşu ile belirlenen yabanıllık ya da barbarlık döneminin herhangi bir başka toplumsal biçimi için geçerli olduğu kadar, Rus topluluğu için de geçerlidir.
      Ama proletarya bir kez zafere ulaştı mı, ve Batı Avrupa uluslarında üretim araçları ortak mülkiyete geçti mi, kapitalist üretime geçmeyi henüz başarmış olan ve kabile kurumlarının ya da bunların kalıntılarının hâlâ kendilerini korudukları ülkelerin, bu ortak mülkiyet kalıntılarını ve buna tekabül eden halk alışkanlıklarını, sosyalist topluma ilerleyişi oldukça kısaltmanın güçlü araçları olarak kullanabilmeleri ve bizim Batı Avrupa'da içinden geçmek zorunda olduğumuz çilelerden ve mücadelelerden kendilerini büyük çapta kurtarmaları yalnızca olanaklı değil, kaçınılmazdır da. Ama bugünkü kapitalist Batı örneği ve onun etkin desteği, (sayfa 481) bunun kaçınılmaz koşuludur. Ancak kapitalizmin kendi yurdunda ve egemen olduğu ülkelerde altedilmesiyle, ancak geri kalmış ülkelerin onların deneyiminden "bunun nasıl yapıldığını", modern sanayiin üretici güçlerinin bütün toplum yararına toplumsal mülk olarak nasıl işletildiğini görmeleriyledir ki - ancak o zamandır ki, geri kalmış ülkeler bu kısaltılmış gelişme sürecine girebileceklerdir. Ama o zaman da başarmaları kesinleşecektir. Ve bu yalnızca Rusya için değil, kapitalizm-öncesi gelişme aşamasında olan bütün ülkeler için de geçerlidir. Ne var ki, yerli halkın, devrim döneminde toplumsal dönüşümlerin Batı ile hemen hemen aynı anda yapılabilmesini sağlayacak olan kapitalist gelişmenin entelektüel ürünlerini benimsemiş bulunduğu Rusya'da bu, görece daha kolay olacaktır.
      Marx ve ben, bunu, Komünist Parti Manifestosu'nun Plehanov'un çevirdiği Rusça baskısının Önsözünde, 21 Ocak 1882'de, söylemiş bulunuyorduk. Şöyle yazmıştık:
      "Ama Rusya'da, hızla gelişen kapitalist vurguna ve henüz gelişmekte olan burjuva toprak mülkiyetine karşılık, toprağın yarısından fazlasına köylülerin ortaklaşa sahip olduklarını görüyoruz. Şimdi sorun şudur: Büyük çapta zayıflamış olsa bile, gene de, ilkel bir ortak toprak sahipliği biçimi olan Rus obşina'sı, doğrudan doğruya komünist ortak mülkiyetin üst biçimine geçebilir mi? Ya da, tersine, ilkönce, Batının tarihsel evrimini oluşturan aynı çözülme sürecinden mi geçmelidir?
      "Buna bugün verilebilecek tek yanıt şudur: Eğer Rus Devrimi, Batıdaki bir proleter devriminin habercisi olur, ve bunlar, böylelikle, birbirlerini tamamlarlarsa, Rusya'daki mevcut ortak toprak sahipliği, komünist bir gelişmenin başlangıç noktası olabilir."
      Ama unutulmamalı ki, Rus ortak mülkiyetinin sözü edilen güçlü çözülüşü, o zamandan beri oldukça ilerlemiştir. Kırım Savaşındaki yenilgiler Rusya'nın hızlı gelişmeye olan gereksinmesini açıkça göstermiştir. Temel gereksinme demiryollarınaydı, ve bunlar büyük bir yerli sanayi olmaksızın büyük ölçekte edinilemezdi. Büyük sanayi için ilk (sayfa 482) önkoşul, köylülerin kurtuluşu denen şeydi; bu Rusya'yı kapitalist çağa, ve dolayısıyla ortak toprak mülkiyetinin hızla erimesi çağına soktu. Taksit ödemelerinin ve yükseltilmiş vergilerin yükü altında, ama daha kötü ve daha küçük toprak parçalarıyla, köylüler, kaçınılmaz olarak, kendilerini, çoğu köy topluluğunun zenginleşmiş üyeleri olan tefecilerin avuçları içinde buldular. Demiryolları, bir zamanların birçok uzak köşelerinin tahılları için pazarlar açtı, ama aynı demiryolları büyük sanayiin ucuz ürünlerini de getirdi ve bunlar, köylülerin o zamana kadar kısmen tüketim için ve kısmen de pazar için benzer nesneler üreten ev sanayilerinin yerini aldılar. Eski iktisadi ilişkiler bozuldular, doğal ekonomiden para ekonomisine geçişe her zaman eşlik eden düzensizlik başladı, topluluk üyeleri arasında büyük mülkiyet farklılıkları doğdu - yoksullar zenginlerin borç köleleri haline geldiler. Kısacası, para ekonomisinin yerleşmesiyle Solon zamanından kısa bir süre önce Atina'da genslerin dağılmasına yolaçan aynı süreç,[6*] Rus topluluğunu da kaplamaya başladı. Solon, henüz gelişmemiş olan özel mülkiyet hakkına devrimci bir müdahaleyle, borçlarını iptal edivererek, borç kölelerini kurtarmayı başarmıştı. Ama eski Atina gensini diriltememişti, ve çözülüşü belirli bir doruk noktasına vardı mı, Rus topluluğunu da tekrar kurabilecek hiç bir güç yeryüzünde yoktur. Ayrıca Rus hükümeti, köylünün toprağı tekrar bölüşme alışkanlığını kırmak ve kendisini kendi payının özel sahibi olarak hissetmesini sağlamak için, toprağın topluluk üyeleri arasında yeniden paylaştırılmasının 12 yılda bir kezden daha sık yapılmasını yasaklamıştır.
      Marx, daha 1877 yılında Rusya'ya gönderdiği bir mektupta, aynı anlama gelen şeyler söylemiştir.[7*] Şimdi Devlet Bankası Haznedarı olarak Rus banknotlarının üzerine imzasını koyan Bay Jukovski adında biri, Avrupa Kuryesi'nde (Vestnik Yevropi) Marx hakkında bir şey yayınlamış ve bir başka yazar da[8*] buna Anayurt Notları'nda (Oteçestvenniye Zapiski) karşılık vermişti.[279] Bu sonuncusuna bir düzeltme (sayfa 483) olarak, Marx, Anayurt Notları editörüne, özgün Fransızcası elyazması kopyalar halinde Rusya'da uzun süre elden ele dolaştıktan sonra 1886'da Cenevre'de, Halk İradesinin Kuryesi'nde (Vestnik Norodnog Voli), ardından da Rusya'da yayınlanan[280] bir mektup yazdı. Marx'ın yazmış olduğu bütün öteki şeyler gibi, bu mektup da, Rus çevrelerinde büyük ilgi gördü ve çok çeşitli biçimlerde yorumlandı, burada bunun içeriğinin özünü verişimin nedeni budur.
      Marx Anayurt Notları tarafından kendisine atfedilen ve Rus liberalleri gibi, kendisinin de, Rusya'nın en ivedi görevinin köylülerin ortak mülkiyetini dağıtmak ve kapitalizme atılmak olduğuna inandığını iddia eden görüşü reddetmekle başlıyor. Kapital'in birinci baskısındaki kısa bir notta Herzen'e değiniyor oluşu, hiç bir şey tanıtlamazdı. Söylediği şuydu: "İnsan ırkını kemiren ... kapitalist üretimin etkisi, şimdiye kadar olduğu gibi, ulusal asker güruhunun, ulusal borçların, vergilerin, savaş sanatındaki inceliklerin, vb. büyüklüğü ile rekabet ede ede Avrupa kıtası üzerinde gelişmeye devam edecek olursa, yarı-Rus ama safkan Moskovalı Herzen'in büyük bir coşkuyla kehanette bulunduğu gibi (yeri gelmişken belirtelim ki, bu romancı 'Rus komünizmi' konusundaki keşiflerini Rusya'da değil, Prusya hükümet danışmanı Haxthausen'in yapıtlarına dayanarak yapmıştır), Avrupa'nın kırbaçla ve zorunlu Kalmuk kanı aşısıyla gençleştirilmesi, sonuçta kaçınılmaz hale gelebilir." (Kapital, I. erste Ausgabe, s. 763.)[281] Marx şöyle devam ediyor: bu pasaj, "Rus halkının, kendi ülkeleri için, Batı Avrupa'nın izlemekte olduğundan farklı bir gelişme yolu bulmak" (buraya kadarki alıntı, özgün metinde Rusçadır) "yolundaki çabalarına ilişkin görüşlerimin hiç bir biçimde anahtarı olarak kabul edilemez", vb. -"Kapital'in İkinci Almanca Baskısının Sonsözü'nde, 'büyük Rus bilgini ve eleştiricisi'nden" (Çernişevski) "hakettiği büyük saygıyla söz ettim. Dikkate değer makalelerinde, bu bilgin, şu soruyu ele almıştır: Rusya kapitalist sisteme geçmek için, liberal iktisatçıların arzuladıkları gibi, işe köy topluluklarını yıkmakla mı başlamalıdır, yoksa kendi tarihsel yeteneklerini geliştirirken, bu (sayfa 484) sistemin sıkıntılarına katlanmaksızın, onun bütün meyvelerini elde edebilir mi? Kendisi bu ikincisinden yana olduğunu söylemektedir.
      "Kısacası, 'hiç bir şeyi tahmine' bırakmak istemediğimden sözü dolandırmayacağım. Rusya'nın iktisadi gelişmesi konusunda bilgilere dayanan yargılarda bulunabilmek için, Rusça öğrendim ve yıllarca konuya ilişkin resmi ve öteki yayınları inceledim. Vardığım sonuç şu oldu: Rusya 1861'den beri izlemekte olduğu yolda ilerlemeyi sürdürecek olursa, tarihin bir halka sunduğu en büyük şansı kaçıracak ve kapitalist sistemin bütün kötü sonuçlarını tatmak zorunda kalacaktır."
      Bunun ardından, Marx, eleştirmenin birkaç hatasını daha açıklığa kavuşturuyor; ele almakta olduğumuz konuya ilişkin olan tek pasaj şöyle:
      "Eleştirmenim bu tarihsel taslağı Rusya'ya nasıl uygulayabilir?" (Kapital'deki ilkel birikimi kastediyor.) "Ancak şöyle: Eğer Rusya, Batı Avrupa ulusları gibi, kapitalist bir ulus haline gelmeye çalışacak olursa -ve son birkaç yılda bu doğrultuda büyük güçlüklere katlanmıştır- daha önceden köylülerin büyük bir kısmını proleterler haline getirmedikçe, bunu başaramayacaktır; bunu bir kez yapıp kendisini kapitalist sistemin bağrında buldu mu, bütün öteki dinsiz halklar gibi, onun amansız yasalarına maruz kalacaktır. Hepsi bu."
      Marx'ın 1877'de yazdıkları buydu. O sıra Rusya'da iki hükümet vardı: Çar hükümeti ve terörist komplocuların gizli yürütme komitesinin (ispolnitelnyj komitet)[282] hükümeti. Bu gizli ikinci hükümetin gücü günden güne artıyordu. Çarlığın yıkılması çok yakın görünüyordu; Rusya'daki bir devrim, tüm Avrupa gericiliğini en sağlam desteğinden, en büyük yedek ordusundan yoksun bırakacak ve, böylelikle, Batıdaki siyasal hareket için çok daha elverişli mücadele koşulları yaratırken, ona bir başka güçlü iti daha kazandıracaktı. Dolayısıyla Marx'ın, mektubunda, Ruslara, kapitalizme atlamakta çok acele etmemelerini salık vermesinde şaşacak bir şey yoktur. (sayfa 485)
      Rusya'da devrim olmamıştır. Çarlık, bütün "düzen aşığı" mülk sahibi sınıfları geçici olarak çarlığın kucağına atan terörizme karşı zafer kazanmıştır. Marx'ın bu mektubunu yazmasından bu yana geçen 17 yıl içerisinde, Rusya'da kapitalizmin gelişmesi ve köy topluluğunun dağılması, ileriye doğru büyük adımlar atmıştır. Öyleyse bugünkü, 1894'teki, durum nedir?
      Kırım Savaşındaki yenilgilerden ve imparator Nikola I'in intihar etmesinden sonra eski çarlık despotizminin değişmeden kalması gözönünde bulundurulduğunda, bir tek çıkış yolu vardı: kapitalist sanayie olabildiğince çabuk geçmek. Ordu, imparatorluğun aldığı muazzam boyutlar ve savaş alanlarına varmak için yapılan uzun yürüyüşler yüzünden perişan olmuştu; bu uzaklıklar bir stratejik demiryolu ağı ile birbirlerine bağlanmalıydılar. Ama demiryolları demek, kapitalist bir sanayi ve ilkel tarımın devrimcileştirilmesi demekti. Bir yandan, ülkenin en uzak yerlerinden gelen tarımsal ürünler bile dünya pazarıyla doğrudan temas haline geliyor, öte yandan da ray, lokomotif, vagon vb. sağlayan bir yerli sanayi olmaksızın geniş bir demiryolu ağı kurulamıyor ve işletilemiyordu. Ama, aynı zamanda bütün sistemi de getirmeksizin büyük sanayiin yalnızca bir dalını kurmak olanaksızdır; Moskova ve Vladimir guberniyalarında ve Baltık bölgesinde eskiden beri kök salmış olan görece modern tekstil sanayiine yeni bir iti kazandırıldı. Demiryollarının ve fabrikaların kurulmasını, mevcut bankaların genişletilmesi ve yenilerinin kurulması izledi; köylülerin serflikten kurtulmaları seyahat özgürlüğü yarattı, ve bunun, doğal olarak, bu köylülerin önemli bir kısmının toprak sahipliğinden de kurtulmaları sonucunu vermesinden başka bir şey beklenemezdi. Böylelikle, kapitalist üretim tarzının bütün temelleri Rusya'da kısa bir zamanda atıldı. Ama bu durumda balta, Rus köy topluluğunun köklerine de indirilmiş oluyordu.
      Şimdi bundan yakınmanın bir yararı yok. Çarlık despotizminin yerine doğrudan parlamenter yönetim, Kırım Savaşının ardından soyluluk ve bürokrasi tarafından getirilmiş olsaydı, bu süreç bir miktar yavaşlayabilirdi, ama eğer iktidara uç vermekte olan burjuvazi gelseydi, mutlaka hızlanırdı. O koşullar altında bir başka seçenek yoktu. Fransa'da (sayfa 486) İkinci İmparatorluk varken ve İngiltere'de kapitalist sanayi serpilmekteyken, Rusya'nın, sahip olduğu köy topluluğu temeli üzerinde, paldır-küldür devlet-sosyalizmi deneylerine girmesi pek beklenemezdi. Bir şey olmalıydı. Meta üreten ülkelerde her zaman ve her yerde olduğu gibi, insanların çoğunlukla ancak yarı-bilinçli ya da tamamıyla mekanik olarak davrandıkları, ne yaptıklarını bilmedikleri o koşullar altında olanaklı olan ne idiyse o oldu.
      Ama derken Almanya'nın başlattığı yukardan devrimler dönemi geldi, ve onunla birlikte de, bütün Avrupa ülkelerindeki hızlı sosyalist büyüme dönemi. Rusya bu genel harekete katıldı. Beklendiği gibi, onun bu hareketi, çarlık despotizmine karşı saldırı ve ulus için entelektüel ve siyasal gelişme özgürlüğü kazanma biçimini aldı. Toplumsal yeniden doğuşu bağrından çıkartabilecek olan ve çıkartması gereken köy topluluğunun sihirli gücüne olan inanç -gördüğümüz gibi Çernişevski'nin de kendisini tümüyle kurtaramadığı bir inanç-, ön safta çarpışan yiğit Ruslara coşku ve gayret vermekle üzerine düşeni yaptı. Birkaç yüz kişiden fazla olmayan, cesaretleri ve adanmışlıkları, çarlık mutlakıyetini, teslim olma olasılığını ve koşullarını düşünme noktasına getirmiş olan bu kimselerle, Rus halkının toplumsal devrim için seçilmiş insanlar olduklarına inanıyorlar diye, kavga edecek değiliz. Ama elbette onların bu yanılgılarını paylaşmak zorunda da değiliz. Seçkin insanların zamanı kesinlikle gerilerde kalmıştır.
      Bu mücadele sürerken, Rusya'da kapitalizm hızla ilerliyor ve teröristlerin ulaşmayı başaramadıkları hedefe doğru gittikçe daha çak yaklaşıyordu: çarlığı teslim olma zorunda bırakmak.
      Çarlık para gereksinmesi içindeydi. Yalnızca sarayın lüksü, bürokrasisi, ve her şeyden çok da ordusu ve rüşvete dayanan dış politikası için değil, özellikle perişan mali sistemi ve buna tekabül eden saçma demiryolu politikası için de. Dış kaynaklar, çarlığın açıklarını artık kapamayı ya istemiyorlar ya da kapayamıyorlardı; yardım içeriden gelmeliydi. Demiryolu hisselerinin ve istikrazların da bir kısmı ülkeye getirilmeliydi. Rus burjuvazisinin ilk zaferi demiryolu imtiyazları oldu; buna göre, doğacak bütün kârlar hisse sahiplerine, (sayfa 487) zararlar da devlete ait olacaktı. Ardından, sınai girişimlerin kurulması için teşvikler ve vergi iadeleri, yerli sanayi için de, birçok eşyanın ithalini hemen hemen olanaksız kılan koruyucu gümrükler geldi. Büyük bir borç altında olduğundan ve yurtdışında da kredisi hemen hiç kalmadığından, Rus devletinin, yerli sanayiin korunarak geliştirilmesinde doğrudan mali çıkarı vardı. Dış borçlarının faizlerini ödemek için durmadan altın gereksinmesi içindedir. Ama Rusya'da altın yoktur, yalnızca kağıt para dolaşımı vardır. Altının bir kısmı, gümrüklerin altınla ödenmesi talimatı verilerek sağlanmaktadır; ki, bu arada belirtelim, bu, gümrük tarifelerinin %50 yükselmesine neden olmaktadır. Ama altının büyük kısmı, Rusya'nın hammadde ihracatının yabancı sınai ürün ithalatını aşmasıyla elde edilmek zorundadır; Rus hükümeti, altını, aradaki bu fark tutarında çıkartılan yabancı poliçeleri kağıt para karşılığı satınalarak elde etmektedir. Dolayısıyla hükümet, dış borçlarının faizini karşılamak için yeni dış borçlanmalara girmek istemiyorsa, Rus sanayiinin bütün iç talebi karşılayabilecek kadar hızla güçlenerek büyümesini sağlamak zorundadır. Rusya'nın yabancı kaynaklardan bağımsız, kendi kendine yeterli bir sanayi ülkesi haline gelmesi istemi, buradan ileri gelmektedir; hükümetin, Rusya'nın kapitalist pekişmesini birkaç yıl içinde doruk noktasına vardırmak yolundaki çılgınca çabaları buradan ileri gelmektedir. Bu olmazsa, geriye, Devlet Bankasında ve Devlet Hazinesinde birikmiş olan metal savaş fonuna elatmaktan, ya da devletin iflas etmesinden başka bir şey kalmıyor. Her iki durumda da, bu, Rus dış politikasının sonu demektir.
      Bir şey açıktır: bu koşullar altında, genç Rus burjuvazisi, devlet üzerinde sağlam bir yere sahiptir. Bütün önemli iktisadi sorunlarda devlet onun arzusunu yerine getirmek zorundadır. Çarın ve onun memurlarının despotik otokrasisine hâlâ katlanıyor olabilir, ama bunun nedeni, salt, bürokrasinin yozlaşmasıyla yumuşamış olması dışında, otokrasinin, burjuva liberal anlamda da olsa, Rusya'nın bugünkü durumunda sonuçlarını kimsenin önceden göremeyeceği değişikliklerden daha büyük güvenceler sağlıyor oluşudur. Böylece Rusya'nın bir sınai kapitalist devlet haline gelişi, köylüsünün büyük bir kısmının proleterleşmesi ve eski komünist (sayfa 488) topluluğun yokoluşu, artan bir hızla sürüp gitmektedir.
      Bu topluluğun, fırsat doğduğunda ve, Marx'ın ve benim 1882'de hâlâ umduğumuz gibi, Batı Avrupa'daki bir devrimle uyum içersinde, komünist gelişmenin başlangıç noktası olup olmayacağı konusunda bir şey diyemeyeceğim. Ama şu kadarı kesindir: bu topluluktan geriye bir şey kalması isteniyorsa, bunun ilk koşulu, çarlık despotizminin yıkılmasıdır, Rusya'da bir devrimdir. Rus Devrimi, yalnızca, ulusun büyük bölümünü, köylüleri, mir'lerini, dünyalarını oluşturan köydeki yalıtılmışlıklarından kurtarmakla kalmayacak; köylüleri dış dünyayı ve onunla birlikte kendilerini, kendi durumlarını görecekleri ve mevcut sefaletlerinden kurtuluşun yollarını öğrenecekleri geniş alana çıkarmakla kalmayacaktır - Rus devrimi, aynı zamanda, Batıdaki işçi hareketine de taze bir iti kazandıracak ve mücadele için yeni ve daha iyi koşullar yaratacak ve böylelikle modern sanayi proletaryasının zaferini çabuklaştıracaktır; o zafer ki, bugünkü Rusya, ister topluluğa, ister kapitalizme dayanarak olsun, o olmaksızın sosyalist bir dönüşümü sağlayamaz. (sayfa 489)


      1894'ün ilk yarısında yazılmıştır

      F. Engels, Internationalesaus dem
      "Volksstaat" (1871-1875)
, Berlin
      1894'te yayımlanmıştır



Dipnotlar

[1*] Hükümetin kendisine düşman olan soyluluğu yoketmek ve köylüleri kendi yanına çekmek istediği Polonya bu bakımdan bir istisnadır. ["Der Volksstaat"ta yayın!anan metne konan not; 1815 ve 1894 baskı!arında yer almamıştır.]
[2*] Artel konusunda, öteki şeyler yanında, bkz: Sbornik materialav ob Arteljach v Rossiji ["Rusya'daki Arteller üzerine Materyal Derlemesi"], St. Petersburg 1873, Kısım 1. [Engels'in notu.]
[3*] Köylülerin durumu konusunda, ötekiler arasında, tarımsal üretim konusundaki hükümet komisyonunun resmi raporuna (1873), ve ayrıca, Skaldin, W. zachöıusti i w Stolice ["Issız Taşrada ve Başkentte"], St. Petersburg 1870'e bakınız; ikincisi liberal bir tutucu tarafından yazılmıştır. [Engels'in notu.]
[4*] 1863 ayaklanmasıyla soyluluğun büyük ölçüde yıkıma uğradığı Polonya'da, özellikle Grodno guberniyasında, köylüler, şimdi, sık sık soyluların malikanelerini satınalmakta ya da kiralamakta ve bunları parçalamaksızın kendi ortak hesaplarına işlemektedirler. Ve bu köylüler yüzyıllardır ortak mülkiyete sahip olmamışlardır ve Büyük Rus'lardan olmayıp, Polonyalı, Letonyalı ve Beyaz Rus'turlar. [Engels'in notu.]
[5*] Ünlü bir Alman haydudu olan Jhann Bückler'in takma adı. -Ed.
[6*] Bkz: F. Engels, Der Ursprung der Familie etc., 5. Aufl., Stuttgart 1892, s. l09-l13. [Bkz: Friedrich Engels, Ailenin, Öze! Mü!kiyetin ve Dev!etin Kökeni, Sol Yayınları, Ankara 1977, s. 156-163. -Ed.]
[7*] Bkz: Karl Marx, "Oteçestvenniye Zapiski Yazıkuruluna Mektup". -Ed.
[8*] N. K. Mihaylovski. -Ed.

[273] "Rusya'daki Toplumsal İlişkiler" adlı bu makalesinde Engels, Rusya'da gittikçe şiddetlenmekte olan devrimci durumun belirleyici etmenlerine işaret ediyor. Bu etmenler, Rus işçi sınıfının siyaset sahnesinde yeralması ve serfliğin kaldırılmasından sonra köylülerin soyulmasının sonucu olarak ortaya çıkan yığınsal köylü hareketlerinin kaçınılmaz olarak büyümesidir. Bu makalede ve bu makaleye 1844'te yazılan sonsözde, yazar, Pyotr Lavrov ve Pyotr Tkaçov'un temsil ettikleri 1870'lerin başlarındaki Rus narodizminin ana eğilimlerini ve özellikle 1880'lerin ve 1890'ların liberal narodizmini eleştirmektedir. Engels, narodniklerin tarih konusundaki görüşlerinin idealist iradeci niteliklerini, toplumsal gelişmenin maddi temelini kavramadaki başarısızlıklarını ortaya koymaktadır. Rusya'da 1861'den sonraki toplumsal ilişkilerin genel bir tahlili, Engels'i, kapitalizmin Rusya'da gittikçe gelişmekte olduğu ve bu yüzden de kırsal bölgelerdeki komünal mülkiyetin dağılmakta olduğu sonucuna götürdü. Narodniklerin köylü topluluğunu idealleştirmelerini sert bir biçimde eleştirmiş ve Rusya'nın hızla sanayici kapitalist bir ülke haline gelişine, köylülerin proleterleşmelerine ve "eski komünist topluluğun yokolmasına" işaret etmiştir. Rus devrimci hareketi içerisinde narodnik görüşlerden vazgeçmiş ve bilimsel komünizm teorisini özümsemiş kimselerin ortaya çıkışlarından duyduğu sevinci belirtmiştir. -462, 475.
[274] Burada ve daha ileride Engels, Tkaçov'un Offener Brief an Herin Friedrich Engels adlı 1874'te Zürih'te basılmış olan broşüründen alıntı yapmaktadır. -462, 475.
[275] Engels Haxthausen'in 1847-52'de üç kısım halinde Hanover ve Berlin'de yayınlanmış olan kitabına değiniyor: Stadien über die innern Züstande das Volksleben und insbesondere die ländlichen Einrichtungen Russlands. -465.
[276] Bkz: G. Plehanov, Selected Philosophical Works, Vol. l, Moscow, s. 147. -476.
[277] Ibid., s. 153. -478.
[278] Ibid., s. 152. -478.
[279] Julis Jukovski, "Karl Marx i yego kniga o kapitale" ("Karl Marx ve Sermaye Konusundaki Kitabı"), Vestnik Yevropi (bkz: 59. not), Kitap 9, 1877; ve buna Nikolay Mihaylovski'nin Oteçestvenniye Zapiski'de verdiği yanıt: "Karl Marx pered sudam J. G. Jukovskkogo" ("J. G. Jukovski'nin Bakış Açısından Karl Marx").
      Oteçestvenniye Zapiski. - 1820'de St. Petersburg'da çıkmaya başlayan yazınsal ve siyasal bir dergi; 1839'da zamanın en iyi ilerici dergilerinden biri oldu. Dergi sansürün ardı arkası gelmez baskıları altındaydı ve Nisan 1884'te de çar hükümeti tarafından kapatıldı. -483.
[280] Vestnik Narodnoi Voli. - Narodnaya Volya örgütünün Rusya'dan kaçmış olan Yürütme Komitesi üyelerinin 1883-1886'da Cenevre'de yayınladıkları dergi. Beş sayısı çıkmıştır.
      Marx'ın mektubu legal Rus basınında Ekim 1888'de yayınlanmıştır. -284.
[281] Marx, bu pasajı, Kapital'in İkinci Almanca baskısından ve daha sonraki baskılarından çıkartmıştır. -484.
[282] Burada Narodnik örgütün yönetici organlarına değinildiği anlaşılıyor. -485.


Sayfa başına gidiş