İyi ama, Marx'ın, artı-değer üzerine söylediklerinde yeni olan nedir? Rodbertus da dahil kendinden önce gelen bütün sosyalist iktisatçıların teorileri herhangi bir etki yaratmaksızın yokolup gittiği halde, nasıl oluyor da, Marx'ın artı-değer teorisi, bütün uygar ülkelerde gökten düşen bir yıldırım gibi bir etki yaratıyordu?
Kimya tarihi bunu açıklayan bir örnek veriyor:
Geçen yüzyılın sonuna kadar
phlogistic[1*] teorinin hâlâ egemen olduğunu biliyoruz. Bu teoriye göre, yanmanın aslında şundan ibaret olduğu varsayılıyordu: varolduğu kabul edilen bir töz,
phlogiston adında mutlak yanıcı bir madde, yanan cisimden ayrılıyordu. Bazı olaylarda epeyce zorlanması
(sayfa 183) gerekmekle birlikte bu teori, kimyasal olayların çoğunu açıklamaya yetiyordu. Ne var ki, 1774'te Priestley'in elde ettiği bir tür hava "öylesine saf ya da
phlogiston'dan arınmıştı ki, normal hava buna kıyasla çok karışık görünüyordu." O, buna,
"phlogistic olmaktan çıkarılmış hava" adını verdi. Ondan kısa bir süre sonra Scheele, İsveç'te aynı türden bir hava elde etti ve bunun atmosferde varlığını gösterdi. Ayrıca o, bu tür havanın, kendi içersinde ya da normal hava içersinde bir cisim yandığı zaman yokolduğunu gördü ve bu yüzden ona, "ateş-hava" adını verdi. "Bu olgulardan şu sonuca ulaştı ki,
phlogiston ile atmosferin öğelerinden birisinin birleşmesinden (yani, yanmadan) doğan bileşim, tüpten kaçan ateş ya da sıcaklıktan başka bir şey değildi."
[2*]
Priestley ile Scheele, ellerinin altındaki şeyin ne olduğunu bilmeksizin oksijen üretmiş oluyorlardı. Bunlar, "kendilerine ulaştığı biçimiyle"
phlogistic "kategorilerin tutsağı olarak kalıyorlardı". Bütün
phlogistic görüşleri altüst edecek ve kimyada devrim yaratacak bir öğe, onların elinde kısır ve meyvesiz kalıyordu. Ama Priestley hemen bu buluşunu Paris'teki Lavoisier'ye bildirdi ve o da bu buluş aracılığı ile bütün
phlogistic kimyayı tahlil ederek, bu yeni tür havanın yeni bir kimyasal öğe olduğu ve yanmanın,
phlogiston'un yanmakta olan cisimden
ayrılmasından değil, bu yeni öğenin o cisimle
bileşmesinden ileri geldiği sonucuna ulaştı. Böylece,
phlogistic biçim içersinde başaşağı duran bütün kimyayı ilk kez ayakları üzerine yerleştiren o oldu. Ve o, daha sonra iddia ettiği gibi, oksijeni, diğer ikisi ile aynı zamanda ve onlardan bağımsız olarak üretmiş olmamakla birlikte, onu yalnızca
ne ürettiklerini bilmeksizin
üretmiş bulunan ötekiler karşısında oksijenin gerçek
bulucusudur.
Marx'ın artı-değer teorisi konusunda kendisinden öncekiler karşısındaki durumu, Lavoisier'nin, Priestley ve Scheele karşısındaki durumu ile aynıdır. Ürünlerin değerinin şimdi bizim artı-değer diye adlandırdığımız kısmının
varlığı, Marx'tan çok önce saptanmıştı. Ayrıca, azçok bir kesinlikle bunun neden ibaret bulunduğu, yani bu artı-değere elkoyan tarafından karşılığında hiç bir eşdeğer ödenmeyen emeğin
(sayfa 184) ürününden ibaret olduğu da ortaya konmuştu. Ama, kimse daha ötesine gitmemişti. Bazıları -klasik burjuva iktisatçıları- olsa olsa, emek, ürününün işçi ile üretim araçlarının sahibi arasında neye göre bölündüğünü araştırmışlardı. Ötekiler -sosyalistler- ise, bu bölüşmeyi adaletsiz bulmuşlar ve bu adaletsizliği ortadan kaldırmanın ütopik yollarını araştırmışlardı. Bunların hepsi de, kendilerine devredildiği biçimiyle iktisadi kategorilerin tutsağı olarak kalmışlardı.
Marx, burada sahnede görünüyor. Ve bütün kendisinden önce gelenlere tamamen karşıt bir görüşü benimsedi. Onların
çözüm diye baktıkları şeye, o, sadece bir
sorun diye baktı. O, ele almak zorunda olduğu şeyin, ne
phlogistic olmaktan çıkarılmış hava, ne de ateş-hava olmadığını, yalnızca oksijen olduğunu görmüştü - yani sorun, yalnızca bir ekonomik olguyu ortaya koymak ya da bu olgu ile sonsuz adalet ve gerçek ahlak arasındaki çatışmaya işaret etmek değil, bütün iktisadı kökünden değiştirecek olan ve kullanmasını bilen için bütün kapitalist üretimi anlamada bir anahtar sağlayan bir olguyu açıklamaktı. Çıkış noktası olarak bu olgu ile, tıpkı Lavoisier'nin oksijenden başlayarak, hazır bulduğu
phlogistic kimyanın kategorilerini incelemesi gibi, o da hazır bulduğu bütün iktisat kategorilerini inceledi. Artı-değerin ne olduğunu anlamak için, Marx'ın, değerin ne olduğunu ortaya çıkarması gerekiyordu. Her şeyden önce rikardocu değer teorisini eleştirmesi gerekiyordu. Böylece, emeğin değer üreten özelliğini tahlil etti ve değeri üreten emeğin
ne olduğunu, ve bunu niçin ve nasıl yaptığını ilk o saptadı. Değerin,
bu tür donmuş emekten başka bir şey olmadığını buldu ve bu, Rodbertus'un son nefesini verene kadar hiç kavramadığı bir noktaydı. Ardından Marx, metaların para ile bağıntısını inceledi ve metaların özünde bulunan değer sayesinde, metaların ve meta-değişiminin nasıl ve niçin meta ve para karşıtlığını yaratmak zorunda bulunduğunu sergiledi. Onun bu temele dayanan para teorisi ilk tam kapsamlı teoridir ve her yerde, zımnen kabul edilmiştir. Paranın sermayeye dönüşmesini tahlil etti ve bu dönüşmenin, işgücünün alımına ve satımına dayandığını gösterdi. İşgücünü, değer-üretme özelliğini emeğin yerine koymak suretiyle, rikardocu okulun yıkılmasına yolaçan güçlüklerden birisini, yani sermaye ile
(sayfa 185) emeğin karşılıklı değişimini değerin emek tarafından belirlendiği yolundaki rikardocu yasa ile uyumlu hale getirilmesi olanaksızlığını bir darbeyle çözümlemiş oldu. Değişmeyen ve değişen sermaye arasındaki ayrımı ortaya koyarak, artı-değerin oluşum sürecinde izlediği gerçek yolu en ufak ayrıntılarına kadar izleyebildi ve böylece onu açıklayabildi ve kendisinden önceki iktisatçıların hiç birisinin ulaşamadığı bir şeyi başarmış oldu. Bunların sonucu, sermayenin kendi içersinde, ne Rodbertusun ve ne de burjuva iktisatçılarının ne işe yarayacağı konusunda en ufak bir fikre sahip bulunmadıkları, ama ikinci ciltte çarpıcı biçimde yeniden tanıtlandığı, üçüncü ciltte daha da tanıtlanacağı gibi en karmaşık iktisadi sorunların çözümüne anahtar sağlayan bir ayrımı koydu. Artı-değer tahlilini daha da öteye götürdü ve onun iki biçimini, mutlak ve nispi artı-değeri buldu. Ve bunların kapitalist üretimin tarihsel gelişmesinde, farklı, ve her seferinde belirleyici bir rol oynadıklarını gösterdi. Bu artı-değer temeli üzerinde elimizdeki ilk rasyonel ücret teorisini geliştirdi ve ilk kez, kapitalist birikimin tarihinin anahatlarını ve tarihsel eğiliminin bir serimini düzenledi.
(sayfa 186)
5 Mayıs 1885'te
Engels tarafından yazılmıştır
İlk kez, K. Marx, Das Kapital,
Kritik der politischen Ökonomie,
Zweiter Band, Herausgegeben
von Friedrich Engels, Hamburg
1885'te yayımlanmıştır
Dipnotlar
[1*] Simyacıların yanma olayının esası kabul ettikleri uçucu madde inanı -ç.
[2*] Roscre-Schorlemmer,
Ausführıiches Lehrbuch der Chemie, Braunschweig l874, I, s. 13 ve 18.