ALTINCI BÖLÜM
FİYAT DALGALANMALARININ ETKİSİ
I. HAMMADDE FİYATLARINDA DALGALANMALAR VE
BUNLARIN KÂR ORANI ÜZERİNDEKİ DOĞRUDAN ETKİLERİ
Daha öncekilerde olduğu gibi, bu durumda da, artı-değer oranında hiç bir değişiklik olmadığı varsayılmaktadır. Durumu, kendi yalın biçimi içersinde çözümlemek için, bu gereklidir. Bununla birlikte, artı-değer oranı değişmeden kalan belirli bir sermaye için, hammadde fiyatlarında burada ele alıp inceleyeceğimiz dalgalanmaların yolaçtığı daralma ya da genişleme sonucu, artan ya da azalan sayıda işçi çalıştırmak mümkün olabilir. Bu durumda, artı-değer oranı aynı kaldığı halde, artı-değer miktarı değişebilir. Ne var ki, bunun da, ikincil bir konu olduğu için burada bir yana bırakılması yerinde olur. Eğer, makinelerdeki iyileşmeler ve hammadde fiyatlarındaki değişiklikler aynı zamanda, ya belli bir sermaye tarafından çalıştırılan işçi sayısını ya da ücretlerin düzeyini etkiliyorsa, bu ancak şunların birarada bulunmasıyla olabilir: 1) değişmeyen sermayedeki değişikliklerin, kâr oranı üzerinde yolaçacağı etki, ve 2) ücretlerdeki değişmelerin kâr oranı üzerindeki etkisi. Böyle olunca sonuç kendiliğinden elde edilir.
Ama burada, daha önceki durumda olduğu gibi şurasını da belirtmek gerekir ki, genellikle, ya değişmeyen sermayedeki tasarruflar ya da hammadde fiyatlarındaki dalgalanmalar nedeniyle değişmeler olduğu takdirde, bunlar, ücretleri, dolayısıyla, artı-değer oranını ve miktarını
(sayfa 97) olduğu gibi bıraksalar bile, kâr oranını daima etkilerler. Bunlar, a' (d : S)'deki S'nin büyüklüğünü ve böylece de bütün kesrin değerini değiştirirler. Bu nedenle, bu durumda da -artı-değer konusundaki tahlillerimizde vardığımız sonucun tersine- bu değişikliklerin hangi üretim alanında olduğunun, bunların etkilediği üretim dallarının, emekçilerin geçim gereksinmelerini mi, yoksa bu tür gereksinmelerin üretimi için değişmeyen sermayeyi mi ürettiğinin hiç bir önemi yoktur. Burada çıkartılan sonuçlar, lüks nesneler üretiminde ortaya çıkan değişiklikler için de aynen geçerlidir; lüks nesneler sözü ile biz burada, emek-gücünün yeniden üretimine hizmet etmeyen bütün üretimleri kastediyoruz.
Hammaddeler burada, indigo, kömür, gaz, vb. gibi yardımcı maddeleri de içermektedir. Ayrıca, makineler bu başlık altında ele alındığında, bunların hammaddeleri de, demir, kereste, deri, vb. gibi nesnelerden oluşur. Bu makinelerin fiyatı işte bu nedenle, bunların yapımında kullanılan hammadde fiyatlarındaki dalgalanmalarla değişir. Bunların fiyatı, yapıldıkları hammaddelerin, ya da çalışması sırasında tüketilen yardımcı maddelerin fiyatlarındaki dalgalanmalar nedeniyle yükseldiği ölçüde, kâr oranı
pro tanto düşer. Ya da bunun tersi olur.
Aşağıdaki tahlillerde biz, iş aracı olarak hizmet eden makinelerin hammaddesini oluşturan, ya da bu makinelerin çalışmasında yardımcı madde olarak kullanılan hammaddelerin fiyatlarındaki dalgalanmalar ile değil, yalnızca, bunların metaların üretim sürecine girmeleri ölçüsünde, fiyatlarındaki değişmelerle ilgileneceğiz. Yalnız, burada bir noktaya dikkat etmek gerekir: makinelerin yapımında ve çalışmalarında bellibaşlı öğeler olan, demir, kömür, kereste, vb. gibi hammaddelerde bulunan doğal zenginlik, burada kendisini sermayeye özgü doğal bir doğurganlık gibi gösterir, ve ücretlerin yüksek ya da düşük düzeyde olmasından bağımsız, kâr oranını belirleyen bir etmendir.
Kâr oranı, a : S, ya da a : (s + d) olduğuna göre, s'nin ve dolayısıyla S'nin büyüklüğünde bir değişmeye yolaçan her şeyin a ve d ve bunların karşılıklı bağıntısı aynı kalsa bile, kâr oranında da bir değişiklik meydana getireceği açıktır. O halde, hammaddeler, değişmeyen sermayenin bellibaşlı kısımlarından birisini oluştururlar. Gerçek hammadde kullanmayan sanayilerde bile, bunlar, yardımcı maddeler ya da makineleri oluşturan kısımlar, vb. olarak hesaba katılırlar ve bunlardaki fiyat dalgalanmaları böylece kâr oranını etkilenmiş olur. Hammadde fiyatında, h kadar bir düşme olsa, a : S, ya da a : (s + d), a : (S -h) ya da a : [(s -h) + d] halini alır. Böylece, kâr oranı yükselir. Tersine,eğer hammadde fiyatları yükselirse a : S, ya da a : (s + d), a : (S + h), ya da a : [(s + h)+d] halini alır ve kâr oranı düşer. Diğer koşullar eşit olmak üzere, kâr oranı, demek ki, hammadde fiyatıyla ters orantılı olarak düşer ya da yükselir. Bu, diğer şeylerin yanı sıra, hammadde fiyatlarındaki dalgalanmaların, ürünün satış alanlarında bir değişmeyle birlikte olmaması halinde bile, yani arz ve talep bağıntısının tamamen dışında, düşük hammadde fiyatlarının sanayi
(sayfa 98) ülkeleri için ne denli önemli olduğunu göstermektedir. Ayrıca buradan, dış ticaretin, yaşam gereksinmelerini ucuzlatma yoluyla ücretler üzerindeki etkisi bir yana, kâr oranını etkilediği sonucu çıkmaktadır. Önemli olan nokta, dış ticaretin, sanayide ve tarımda tüketilen ham ve yardımcı maddeleri etkilediğidir. Kâr oranının niteliği ve artı-değer oranı ile arasındaki özgül farkın yanlış anlaşılması, bir yandan (Torrens
[1*] gibi) iktisatçıları, hammadde fiyatlarının, kâr oranı üzerindeki, pratik deneyimlerde farkına vardıkları belirli etkisini yanlış açıklamaya, öte yandan, genel ilkelere sıkı sıkıya sarılan Ricardo
[2*] gibi iktisatçıları, diyelim, dünya ticaretinin kâr oranı üzerindeki etkisini fark etmemeye kadar götürmüştür.
Hammaddelerden alınan gümrük resimlerinin kaldırılması ya da azaltılmasının sanayi için taşıdığı büyük önemi, bu durum açıklamaktadır. Koruyucu gümrük sisteminin rasyonel gelişmesi, hammaddelerden alınan ithalat resimlerinin en alt düzeye indirilmesini, başlıca ilkelerinin birisi haline getirmiştir. Bunun ve tahıl üzerindeki resmin kaldırılması pamuk üzerindeki gümrük resminin kaldırılmasıyla da yakından ilgilenen İngiliz serbest ticaret yandaşlarının ana amacı idi.
Pamuklu sanayiinde unun kullanılması, sözcüğün dar anlamıyla bir hammadde olmayıp bir yardımcı madde ve aynı zamanda da bellibaşlı bir besin olan bir nesnenin fiyatındaki bir düşmenin önemini göstermede iyi bir örnek olabilir. Daha 1837 yılında R. H. Greg
[13], o sırada Büyük Britanya'da pamuklu fabrikalarında çalışan 100.000 mekanik dokuma tezgahı ile 250.000 el tezgahının, dokumayı düzgün hale getirmek için yılda 41 milyon libre un tükettiğini hesaplamıştı. Ağartma ve diğer işlemler için, bu miktarın üçte-birini daha ilave etmiş ve son on yıl için, bu şekilde tüketilen unun toplam yıllık değerini 342.000 sterlin olarak hesaplamıştır. Kıta Avrupasındaki un fiyatları ile yapılan bir karşılaştırma, tahıldan alınan gümrük yoluyla fabrikatörlere yüklenen daha yüksek un fiyatının her yıl yalnız 170.000 sterlin tuttuğunu göstermiştir. Greg, 1837 yılı için bu miktarın en az 200.000 sterlin olduğunu tahmin etmiş ve yıllık un fiyatı farkının 1.000 sterlin tuttuğu bir firmayı örnek diye göstermiştir. Sonuç olarak, "Büyük fabrikatörler, aklıbaşında ve hesabını bilen işadamları, Tahıl Yasaları kaldırıldığı takdirde, onsaatlik işgününün tamamen yeterli olduğunu söylemişlerdir." (
Reports of Insp. of Fact., Oct. 1848, s. 98.) Tahıl yasaları kaldırıldı. Pamuk ile öteki hammaddelerden alınan resimler de. Ne var ki, hemen bunların ardından, fabrikatörlerin On Saat Çalışma Yasasına karşı çıkmaları daha da şiddetlendi. Ve, on saatlik işgünü gene de yasalaşınca, bu sefer de bunun ilk sonucu, ücretlerin azaltılması yolunda genel girişim oldu.
(sayfa 99)
Ham ve yardımcı maddelerin değerleri, yapımlarında tüketilmiş bulundukları ürünün değerine bir defada ve bütünüyle geçtiği halde, sabit sermayenin öğeleri, değerlerini, ürüne, eskime ve aşınmalarıyla orantılı olarak yavaş yavaş aktarırlar. Demek oluyor ki, kâr oranı, ürünün yapımında ne kadar tüketilmiş olursa olsun yatırılan toplam sermaye değeri tarafından belirlendiği halde, ürünün fiyatı, hammaddelerin fiyatları tarafından, sabit sermayenin değerinden çok daha fazla etkilenir. Ama açıktır ki, -biz burada hâlâ, metaların kendi değerleri üzerinden satıldıklarını varsaydığımız, bu yüzden de, rekabetin yolaçtığı fiyat dalgalanmaları bizi henüz ilgilendirmediği için, bu noktaya yalnızca değinmekle yetineceğiz- piyasanın genişlemesi ya da daralması, tek metaın fiyatına bağlıdır ve bu fiyatın yükselme ya da düşmesiyle ters orantılıdır. Bu nedenle, ürünün fiyatı, hammaddenin fiyatıyla orantılı olarak yükselmez ya da düşmez. Dolayısıyla, kâr oranı, ürünlerin değerleri üzerinde satılmaları halinde olduğundan, bir durumda daha fazla düşer, bir başka durumda daha fazla yükselir.
Ayrıca, kullanılan makinelerin miktarı ve değeri, emeğin üretkenliğindeki gelişmeyle birlikte büyür, ama bu büyüme aynı oranda olmaz, yani bu, makinelerin verimi artırdıkları oranda olmaz. Bu nedenle, hammadde tüketen sanayi dallarında, yani emeğin konusunun, daha önceki bir emeğin ürünü olduğu sanayilerde, emeğin üretkenliğindeki büyüme, tam ifadesini, daha büyük bir miktardaki hammaddenin belli miktarda emeği emmesindeki oranda, ve şu halde, diyelim her saatte ürüne çevrilen ya da metalar haline getirilen hammadde miktarındaki artışta bulur. Demek ki, hammaddelerin değeri, emeğin üretkenliğindeki gelişme oranında, meta-ürünün değerinin gitgide büyüyen bir kısmını teşkil eder; bunun nedeni, yalnız hammaddenin değerinin bütünüyle meta-ürünün değerine geçmiş olması değil, toplam ürünün her parçasında, makinelerin eskimesini temsil eden kısım ile, yeni eklenen emek tarafından oluşturulan kısmın her ikisinin de sürekli azalmasıdır. Bu düşme eğilimi nedeniyle, hammaddeyi temsil eden öteki değer kısmında, hammaddenin değerinde, üretiminde kullanılan emeğin büyümekte olan üretkenliğinden ileri gelen orantılı bir düşme ile karşılanmadıkça orantılı bir artma olur.
Ayrıca, ham ve yardımcı maddeler, tıpkı ücretler gibi, döner sermayenin bir kısmını teşkil ettiği ve bu nedenle de, ürünün satışı ile, sürekli olarak bütünüyle yerlerine konması gerektiği halde, makinelerde ancak aşınıp yıpranmanın yerine konulması ve bunun da, her şeyden önce yedek fon şeklinde olması gerekir. Üstelik, toplam yıllık satışın bu fona yıllık pay şeklinde katkıda bulunduğu sürece, tek tek her satışın kendi payına düşeni bu fona katmasına hiç bir gereklilik yoktur. Metaların satışı ile gerçekleşen fiyatın, bu metaların bütün öğelerini yerine koymaya yetmemesi halinde, hammadde fiyatlarındaki bir yükselişin, tüm yeniden-üretim sürecini nasıl kısıtlayabileceğini ya da durdurabileceğini bu bir kez daha ortaya koymaktadır. Ya da bu durum, üretim sürecinin kendi teknik koşullarının gerektirdiği bir ölçekte devamını olanaksız kılar ve böylece, ya ancak makinelerin bir kısmı çalışmaya devam eder, ya da makinelerin hepsi, olağan sürenin bir kısmında çalışır.
(sayfa 100)
En sonu, artık nedeniyle katlanılan giderler hammadde fiyatlarındaki dalgalanmalarla doğru orantılı olarak değişirler; bu fiyatlar yükselince artarlar, düşünce azalırlar. Ama, burada da gene bir sınır vardır. 1850 Nisan ayına ait Fabrika Raporu şöyle diyordu: "Hammadde fiyatlarındaki bir yükselmeden ileri gelen önemli bir kayıp kaynağı vardır ki, bunun ne olduğunu ancak iplik yapımcısının kendisi bilir; bu, artık nedeniyle uğranılan kayıptır. Bana bildirildiğine göre, pamuklu fiyatları arttığında, ipliğin, eğiriciye maliyeti, özellikle düşük kaliteli iplikte, fiilen ödenen fiyatın ötesinde bir oranda artar, çünkü, kaba iplik eğrilmesinde verilen fire tam yüzde-onbeştir; bu oranda bir fire, pamuk fiyatı librede 3½ peni iken ½ peni bir zarara yolaçtığı halde, pamuk fiyatı librede 7 peniye çıkar çıkmaz, libre başına zararı 1 peniye yükselir." (
Reports of Insp. of Fact., April 1850, s. 17.) Ama, Amerikan İç Savaşı sonucu pamuk fiyatı, neredeyse 100 yıldır görülmemiş bir düzeye yükseldiği zaman, rapor, farklı şeyler söylüyordu: "Şimdi, pamuk firesi için verilen fiyat ve bunun fabrikaya pamuk artığı olarak tekrar girişi, Surat pamuğu ile Amerikan pamuğu arasındaki aşağı yukarı yüzde 12½ olan fire farkını bir ölçüde karşılamaktadır.
"Surat pamuğunda fire yüzde 25 olduğu için, iplikçiye pamuğun maliyeti, daha yapımına geçmeden dörtte-bir artmış durumdadır. Amerikan pamuğunun libresi 5 ya da 6 peni olduğu zaman, artık nedeniyle zarar pek önemli değildi, çünkü bu, librede ¾ peniyi geçmiyordu, ama libresi 2 şiline malolan pamuğun her libresinde fire nedeniyle uğranılan zararın 6 peniye çıktığı bugünlerde, bunun büyük önemi vardır."
[14] (Reports of Insp. of Fact., Oct. 1863, s.106.)
II. SERMAYENİN DEĞER OLARAK YÜKSELMESİ,
DÜŞMESİ, SERBEST KALMASI VE BAĞLANMASI
Bu bölümde incelenen görüngüler, tam bir gelişme gösterebilmeleri için, kredi sistemini ve kapitalist üretimin temeli ve hayati öğesi olan dünya piyasasında rekabeti gerektirir. Bununla birlikte, kapitalist üretimin bu daha belirli biçimleri, ancak, sermayenin genel niteliği anlaşıldıktan sonra geniş olarak ortaya konulabilir. Ayrıca bu, bu yapıtın kapsamı içersine girmeyip, daha sonraki devamına aittir. Yukardaki başlık altında sayılan görüngüler gene de, bu aşamada genel bir biçimde incelenebilir. Bunlar, önce birbirleriyle, sonra da kâr oranı ve miktarıyla bir iç bağıntı içindedirler. Bunların burada, sırf, yalnız kâr oranının değil, kâr miktarının da -bu aslında, artı-değer miktarı ile aynı şeydir- artı-değer miktarının ya da oranının hareketlerinden bağımsız olarak artabileceği ya da azalabileceği izlenimini vermeleri nedeniyle de kısaca incelenmeleri yerinde olur.
(sayfa 101)
Bir yandan sermayenin serbest kalmasını ve bağlanmasını, öte yandan, değerinin yükselmesini ve düşmesini, farklı görüngüler olarak mı ele alacağız?
Sorun, sermayenin serbest kalması ve bağlanması ile ne demek istediğimiz sorunudur. Değer yükselmesi ve düşmesi, kendiliğinden anlaşılır şeylerdir. Bunların anlamı, belli bir sermayenin, belli genel ekonomik koşullar sonucu, değer olarak yükselmesi ya da düşmesidir, çünkü biz burada, bireysel bir sermayenin özel yazgısını tartışmıyoruz. Öyleyse bunun anlamı, üretime yatırılan bir sermayenin değerinin, bu sermaye tarafından çalıştırılan artı-emek nedeniyle kendisini genişletmesi olayından bağımız olarak yükselmesi ya da düşmesidir.
Sermayenin bağlanması ile biz, üretimin aynı ölçekte devam edebilmesi için, ürünün toplam değerinin bazı kısımlarının değişmeyen ve değişen sermayenin öğelerine tekrar çevrilmeleri gerektiğini kastediyoruz. Sermayenin serbest kalması ile eğer üretim daha önceki ölçekte devam edecek ise, ürünün toplam değerinin, belli bir zamana kadar, değişmeyen ya da değişen sermayeye tekrar çevrilmesi gerekli kısmının, başka yerde kullanılabilir ve fazlalık haline gelmesini kastediyoruz. Sermayenin bu şekilde serbest kalması ya da bağlanması, gelirin serbest kalması ya da bağlanmasından farklıdır. Eğer, tek başına bir S sermayesinin yıllık artı-değeri
x ise, kapitalistler tarafından tüketilen metaların fiyatlarındaki bir düşme eskisi kadar aynı zevk ve tatmini vb. sağlamaya,
x- y yeterli olabilir. Gelirin bir kısmı =
y serbest hale gelir, böylece de, ya tüketimi artırmaya ya da (birikim amacı için) tekrar sermayeye çevrilmeye hizmet edebilir. Tersine, eğer eskisi gibi yaşamak için
x +
y gerekli ise, ya bu yaşam standardının düşürülmesi ya da daha önce biriktirilen gelirin bir kısmının =
y, gelir olarak harcanması gerekir.
Değer yükselmesi ve düşmesi, ya değişmeyen ya değişen sermayeyi ya da her ikisini etkileyebilir; değişmeyen sermayeyi etkilemesi halinde ise, bunun ya sabit ya döner ya da her iki kısmım etkileyebilir.
Değişmeyen sermaye altında, bizim, yarı-mamul ürünler de dahil ham ve yardımcı maddeleri ele almamız gerekir, ve burada bütün bunları, hammaddeler, makineler ve öteki sabit sermaye terimi altında topluyoruz.
Bundan önceki incelememizde özellikle, kâr oranına etkisi bakımından hammadde fiyat ya da değerindeki değişikliklere işaret ettik ve diğer koşullar eşit olmak üzere, kâr oranının, hammaddelerin değeri ile ters orantılı olduğu şeklindeki genel yasayı saptadık. Bu, içersinde yatırımın yalnızca hemen yer almakta olduğu bir iş alanına yatırılan sermaye için, yani paranın üretken sermayeye henüz çevrildiği yatırımlar için mutlak olarak doğrudur.
Ama yeni yatırılmakta olan bu sermayeden ayrı olarak, zaten işlev halindeki sermayenin büyük bir kısmı, dolaşım alanında, diğer bir kısmı ise üretim alanındadır. Bir kısmı piyasada, paraya çevrilmeyi bekleyen
(sayfa 102) metalar şeklinde; diğer bir kısmı, şekli ne olursa olsun, üretim öğelerine tekrar çevrilmeyi bekleyen, elde mevcut para olarak bulunur; ensonu, bir üçüncü kısım, üretim alanındadır ve kısmen, piyasadan satın alınan ham ve yardımcı maddeler, yarı-mamul ürünler gibi, üretim araçlarının ilk biçimleriyle, makineler ve diğer sabit sermaye biçiminde ve kısmen de, henüz yapım süreci içersinde olan ürünler biçiminde bulunurlar. Değer yükselmesi, ya da düşmenin etkisi, burada, büyük ölçüde, bu öğeler arasındaki orana bağlıdır. İşi basitleştirmek için, bütün sabit sermayeyi bir yana bırakalım ve yalnızca, değişmeyen sermayenin, ham ve yardımcı maddeler ile yarı-mamul ürünlerden, piyasadaki işlenmiş metalardan ve henüz üretim sürecinde bulunan metalardan oluşan kısmını ele alalım.
Hammaddenin, diyelim pamuğun fiyatı yükselecek olsa, henüz pamuk ucuz iken imal edilen pamuklu malların -hem iplik gibi yarı-mamul malların ve hem de pamuklu kumaşlar gibi son şeklini almış malların- fiyatları da yükselir. Henüz işlenmemiş, depoda bulunan pamuk ile, yapım sürecinde bulunan pamuğun değeri de yükselmiş olur. Bu sonuncunun değeri, geçmişteki daha fazla emek-zamanını temsil etmesi ve böylece, katılmış bulunduğu ürüne kendi ilk değerinden daha fazla, yani kapitalistin karşılığını ödediği değerden daha fazla değer katması nedeniyle artar.
Şu halde, hammadde fiyatlarının artması halinde eğer piyasada önemli miktarda mamul mal varsa, bunların imalat aşamaları ne olursa olsun, bu metaların değeri yükselir ve böylece, mevcut sermayenin değerini de yükseltmiş olur. Aynı şey, üreticinin elinde bulunan hammadde, vb. ikmali için de doğrudur. Bu değer artışı, bireysel kapitalistin ya da hatta tüm kapitalist üretim alanının, hammadde fiyatlarındaki yükselme nedeniyle kâr oranındaki düşme sonucu uğradıkları kaybı telafi edebilir ya da hatta bu kaybı aşabilir. Rekabetin etkilerine ayrıntıları ile girmeksizin, bütünlüğü sağlamak amacıyla şu noktaları belirtebiliriz: 1) eğer hammadde ikmali önemli miktarda ise, hammaddenin çıkış yerindeki fiyat artışını telafi edebilir; 2) eğer yarı-mamul ve mamul mallar piyasada çok miktarda varsa, bunların fiyatlarının bu yüzden hammaddelerinin fiyatıyla orantılı olarak artması engellenir.
Hammadde fiyatları düştüğünde bunun tersi olur. Diğer koşullar aynı kalmak üzere, bu, kâr oranını artırır. Piyasadaki metalar, üretim sürecindeki nesneler ve mevcut hammadde ikmali değerlerinden kaybederler ve böylece kâr oranındaki yükselmeyi telafi ederler.
Diyelim bir iş yılının sonunda, yani tarımda hasattan sonra, piyasaya büyük miktarlarda hammaddenin sürüldüğü zaman, üretim alanında ve piyasada mevcut ikmal ne kadar küçük ise, hammadde fiyatlarının değişmesinin etkisi o kadar belirgin olur.
Bütün bu incelemelerimizde biz, fiyatlardaki yükselme ya da düşmelerin, gerçek değer dalgalanmalarını ifade ettiği varsayımından hareket
(sayfa 103) ediyoruz. Ama biz burada, bu gibi fiyat değişikliklerinin kâr oranı üzerindeki etkisi ile ilgilendiğimiz için, bunların temelinde neyin bulunduğunun pek önemi yoktur. Bu söylenenler, fiyatlar, değerdeki dalgalanmalar nedeniyle değil de, kredi sisteminin, rekabetin, vb. etkisi ile yükselse ya da düşse bile gene de geçerlidir.
Kâr oranı, ürünün değeri üzerindeki fazlalığın, yatırılan toplam sermayenin değerine oranına eşit olduğuna göre, yatırılan sermayenin değer kaybı ile kâr oranında görülen yükselme, sermayenin değerinde bir kayıp ile birlikte olabilir. Aynı şekilde, kâr oranında, yatırılan sermayenin değer yükselmesi nedeniyle görülen yükselme, bir kazanç ile birlikte olabilir.
Değişmeyen sermayenin, makineler ve genellikle sabit sermaye gibi diğer kısmına gelince, bunda başlıca, binalar, taşınamaz mallar, vb. bakımından meydana gelen değer artmaları, toprak rantı teorisi olmaksızın irdelenemez ve bu nedenle de bu bölüme girmezler. Ama, değer kaybı sorunu için genel önemi olan noktalar şunlardır:
Mevcut makinelerin, binaların, vb., kullanım-değerlerini ve dolayısıyla değerlerini düşüren sürekli iyileşmeler. Bu sürecin, yeni kullanılmaya başlayan makinelerin başlangıç dönemleri boyunca, belli bir olgunluk aşamasına ulaşmadan önce, henüz kendi değerini yeniden üretmeye vakit bulamadan, sürekli olarak modası geçmesi halinde kötü bir etkisi olur. Bu, eskime ve aşınmaya ait rakamları çok yüksek göstermeksizin, makinelerin değerinin daha kısa bir zamanda yeniden üretilebilmesi için, böyle zamanlarda olağan hale gelen, normal emek-zamanının rezilce uzatılması ve gündüz ve gece vardiyaları halinde çalışılmasının nedenlerinden birisidir. Öte yandan, makinelerin etkin oldukları kısa süre (tahmin edilen iyileşmeler karşısında onun kısa hayatı) bu şekilde telafi edilmediği takdirde, bu moral değer kaybı yoluyla değerinden o kadar fazlasını ürüne aktarmış olur ki, el emeği ile bile rekabet edemez.
[15]
Makineler, binaların donatımı ve genellikle sabit sermaye, belli bir olgunluğa ulaştıktan sonra ve böylece hiç değilse temel yapıları bakımından uzunca bir süre kaldıkları zaman, bu sabit sermayenin yeniden-üretim yöntemlerindeki iyileşmeler nedeniyle benzer bir değer kaybı ortaya çıkar. Makinelerin, vb. değeri bu durumda, makineler hızla bollaştığı ve yeni ve daha üretken makineler tarafından bir dereceye kadar değer kaybına uğradıkları için düşmez, bunlar artık daha ucuza yeniden üretilebildikleri için değer kaybetmiş olurlar. Bu, büyük girişimlerin, çoğu kez, bir başkasının eline geçene kadar, yani bunların ilk sahipleri iflas ettikten sonra bunları ucuza satın alanların, bu nedenle, daha başlangıçta
(sayfa 104) daha az bir sermaye ile işe başlamaları ile başarıya ulaşmalarının nedenlerinden biridir.
Özellikle tarımda göze çarpan bir durum, ürünün fiyatını yükselten ya da düşüren nedenlerin, tahıl, davar, vb. gibi, geniş ölçüde bu üründen oluşan sermayesinin değerini de yükseltmesi ya da düşürmesidir (Ricardo
[3*]).
Bir de değişen sermayeyi gözden geçirmek gerekiyor. Emek-gücünün değerinin bunun yeniden-üretimi için gerekli geçim araçlarının değerinde bir yükselme olduğu için yükselmesi, ya da bunların değerinde bir düşme olduğu için düşmesi nedeniyle -ve değişen sermayenin değerinin yükselmesi ya da düşmesi, aslında bu iki durumun ifadesinden başka bir şey değildir- işgünü aynı kalmak kaydıyla, artı-değerde bir düşme böyle bir değer yükselmesine ve artı-değerde bir artma böyle bir değer düşmesine tekabül eder. Ama diğer koşullar da -sermayenin serbest kalması ve bağlanması- bu gibi durumlar ile ilgili olabilir, ve biz bunları şimdiye kadar incelemediğimiz için, şimdi kısaca bunlara değineceğiz.
Ücretlerin, emek-gücünün değerinde bir düşme sonucu düşmesi halinde (bu, emeğin gerçek fiyatında bir yükselme ile birlikte bile olabilir), şimdiye değin ücretlere yatırılmış bulunan sermayenin bir kısmı serbest kalır. Değişen sermaye serbest kalmıştır. Yeni sermaye yatırımları sözkonusu ise, bu yalnızca onun daha yüksek bir artı-değer oranı ile işlemesi etkisine sahiptir. Aynı miktar emeği harekete geçirmek için, öncekine göre daha az para gerekecek ve bu şekilde, emeğin karşılığı ödenmeyen kısmı, ödenen kısmı aleyhine büyüyecektir. Ama, zaten yatırılmış bulunan sermaye sözkonusu ise, yalnız artı-değer oranı yükselmekle kalmayacak, daha önce ücretlere yatırılmış bulunan sermayenin bir kısmı da serbest kalacaktır. Bu kısım şimdiye kadar bağlı idi ve ürünün hasılatından düşülmesi gereken düzenli bir kısmı oluşturuyordu; işin eski hacminde yürütülebilmesi için bu kısmın ücretlere yatırılması, değişen sermaye olarak iş görmesi gerekiyordu. Şimdi, bu kısım serbest kalmıştır ve, ister aynı işin genişletilmesi için olsun, ister başka bir üretim alanında iş görmek için olsun, yeni bir yatırım gibi kullanılabilir.
Örneğin, diyelim, başlangıçta 500 işçinin çalıştırılması için haftada 500 sterlin gerektiği halde, şimdi aynı amaç için yalnız 400 sterlin gereksin. Her iki durumda da üretilen değer miktarı eğer = 1.000 sterlin ise, birinci durumda haftalık artı-değer miktarı = 500 sterlin ve artı-değer oranı 500/500 = %100'dür. Ama, ücretlerdeki değişmeden sonra, artı-değer miktarı 1.000 sterlin - 400 sterlin = 600 sterlindir ve artı-değer oranı 600/400 = %150'dir. Ve artı-değer oranındaki bu yükselme, bu üretim alanında 400 sterlin değişen sermaye ve buna tekabül eden bir değişmeyen sermaye ile yeni bir işe başlamış bulunan bir kimse için
(sayfa 105) sözkonusu olan tek etkidir. Ama bu, zaten faal halde bulunan bir işte olduğu zaman, değişen sermayedeki değer düşmesi, yalnız artı-değer miktarını 500 sterlinden 600 sterline, artı-değer oranını yüzde 100'den yüzde 150'ye çıkartmakla kalmaz, emeğin ayrıca sömürülmesi için 100 sterlinlik bir değişen sermayeyi de serbest bırakır. Şu halde, 500 sterlinlik aynı değişen sermaye ile, aynı miktar emek sömürüldüğü gibi, bir de, 100 sterlinin serbest kalması, daha fazla emekçinin sömürülmesine de olanak sağlamıştır.
Şimdi bunun tersi bir durum. Diyelim, çalıştırılan işçi sayısı 500, ürünün başlangıçtaki bölünme oranı = 400
d + 600
a = 1.000, dolayısıyla artı-değer oranı = %150 olsun. Bu durumda, işçiler haftada
4/
5 sterlin ya da 16 şilin alırlar. Değişen sermayede bir değer yükselmesi nedeniyle, 500 işçi haftada 500 sterlin alacak olsa, bunların herbiri haftada 1 sterlin alacak ve 400 sterlin ancak 400 işçi çalıştırabilecektir. Eğer önceki kadar işçi çalıştırırsa, demek ki, 500
d + 500
a = 1.000 olur. Artı-değer oranı %150'den 100'e, yani üçte-bir düşer. Yeni bir sermaye sözkonusu ise, biricik etki işte bu düşük artı-değer oranıdır. Diğer koşullar eşit olmak üzere, kâr oranı da, aynı oranda olmasa bile buna uygun olarak düşer. Örneğin, s = 2.000 olsa, bir durumda 2.000
s + 400
d + 600
a = 3.000 olur. Artı-değer oranı = %150, kâr oranı =
600/
2400 = %25'tir. İkinci durumda 2.000
s + 500
d + 500
a = 3.000'dir. Artı-değer oranı = %100, kâr oranı =
500/
2500 = %20'dir. Ne var ki, zaten yatırılmış bulunan sermaye halinde, ikili bir etki görünecektir. 400 sterlinlik bir değişen sermaye ile ancak 400 işçi çalıştırılabilir ve artı-değer oranı %100 olur. Bu nedenle bunlar ancak 400 sterlinlik bir toplam artı-değer üretirler. Ayrıca, 2.000 sterlinlik bir değişmeyen sermaye işlemesi için 500 işçi gerektirdiği için, 400 işçi ancak 1.600 sterlinlik bir değişmeyen sermayeyi harekete geçirebilir. Üretimin aynı ölçüde devam etmesi ve makinelerin beşte-birinin atıl kalmamaları için, daha önceki gibi 500 işçi çalıştırılmak üzere, değişmeyen sermayeye 100 sterlin eklenmesi gerekir. Ve bu, ancak, şimdiye değin başka bir işte kullanılabilir durumda olan, sermayenin bağlanması ile olabilir ve böylece, birikimin üretimin genişletilmesi için ayrılan kısmı, yalnızca bir açığın kapanmasına hizmet etmiş olur ya da gelir olarak ayrılan bir kısım eski sermayeye eklenir. 100 sterlin artmış bulunan her değişen sermaye, 100 sterlin daha az bir artı-değer üretir. Aynı sayıda işçiyi çalıştırmak için daha fazla sermaye gerekmiştir ve aynı zamanda da, her işçinin ürettiği artı-değer azalmıştır.
Değişen sermayenin serbest kalmasından meydana gelen yararlar ile, bağlanmasından ortaya çıkan zararların her ikisi de ancak, zaten işlemekte bulunan ve belli koşullar altında kendisini yeniden üretmekte olan sermaye için sözkonusudur. Yeni yatırılan sermaye için, bir yandan yararlar, öte yandan zararlar, artı-değer oranında bir yükselme ya da düşüş ile ve kâr oranında, orantılı olmasa bile buna tekabül eden bir değişme ile sınırlıdır.
(sayfa 106)
Değişen sermayenin biraz önce incelenen serbest kalması ve bağlanması, değişen sermayenin öğelerinin değerlerinin, yani emek-gücünün yeniden üretilmesinin maliyetinin değerinin, düşmesi ya da yükselmesinin bir sonucudur.
Ne var ki, değişen sermaye, ücretler aynı kalırken, emeğin üretkenliğindeki gelişme sonucu, aynı miktar değişmeyen sermayeyi harekete getirmek için daha az işçiye gerek olduğu taktirde gene serbest kalabilirdi. Aynı şekilde, üretkenlikteki bir düşüş nedeniyle, aynı miktarda değişmeyen sermaye için daha fazla işçiye gereksinme olduğu takdirde, bunun tersine, ek değişen sermaye bağlanması olabilirdi. Öte yandan, eskiden değişen sermaye olarak kullanılan sermayenin bir kısmının, değişmeyen sermaye biçiminde kullanılması ve böylece aynı sermayenin kısımları arasında farklı bir dağılım olması halinde, bunun hem artı-değer oranı ve hem de kâr oranı üzerinde bir etkisi olur, ama bu, burada irdelenmekte olan, sermayenin serbest kalması ve bağlanması konusuna girmez.
Değişmeyen sermayenin, bizzat kendi kısımlarının değer yükselmesi ya da düşmesi ile de bağlanabileceğini ya da serbest kalabileceğini görmüş bulunuyoruz. Bundan başka, o, yalnızca emeğin üretken gücündeki artış nedeniyle aynı miktarda emeğin daha fazla ürün yaratması ve dolayısıyla daha büyük bir değişmeyen sermayeyi harekete geçirmesiyle de (değişen sermayenin bir kısmının değişmeyen sermayeye çevrilmemesi koşuluyla) bağlanabilir. Aynı şey, üretkenlik azaldığı takdirde bazı koşullar altında ortaya çıkabilir; sözgelimi tarım da bu durumda, aynı miktarı elde etmek için, aynı miktar emek, tohum, gübre, sulama, vb. gibi daha fazla üretim aracına gereksinme gösterebilir. Eğer gelişme ve iyileşmeler, doğa güçlerinden yararlanma, vb., daha küçük değerde bir değişmeyen sermayeye, daha önce daha büyük değerde bir değişmeyen sermaye tarafından görülen aynı hizmetleri teknik bakımdan yerine getirme olanağını sağlarsa, herhangi bir değer düşmesi olmaksızın, değişmeyen sermaye serbest kalabilir.
İkinci Ciltte gördüğümüz gibi, metalar paraya çevrildikten ya da satıldıktan sonra, bu paranın belli bir kısmının, o özel üretim alanının teknik niteliğinin gerektirdiği oranlar içersinde, değişmeyen sermayenin maddi öğelerine tekrar çevrilmesi gerekir. Bu bakımdan, bütün üretim kolları için en önemli öğe -ücretler, yani değişen sermaye dışında- hammadde ile yardımcı maddelerdir ve bu, örneğin madencilik ve genel olarak istihraç sanayii gibi, sözcüğün dar anlamında hammadde ile ilişkisi olmayan üretim kollarında özel bir önem taşır. Fiyatın, makinelerin eskime ve aşınmasını yerine koyan kısmı, bu makineler çalışabilir durumda olduğu sürece, esas olarak nominal bir biçimde hesaba girerler. Bunların karşılığının bugün ya da yarın veya sermayenin devrinin şu ya da
(sayfa 107) bu aşamasında ödenmesinin ya da para olarak yerine konulmasının büyük bir önemi yoktur. Hammadde için ise durum büsbütün farklıdır. Hammadde fiyatlarının yükselmesi halinde, ücretler düşüldükten sonra metaların fiyatından, bunun yerine konulması olanaksız hale gelebilir. Şiddetli fiyat dalgalanmaları, bu nedenle, yeniden-üretim sürecinde, kesintilere, büyük kargaşalıklara ve hatta yıkımlara yolaçabilir. Özellikle, gerçek anlamda tarımsal ürünler, yani organik doğadan alınan hammaddeler -kredi sistemi şimdilik bir yana bırakıldığında- alınan üründeki değişiklik, vb., nedeniyle, bu gibi fiyat dalgalanmalarından etkilenir. Egemen olunamayan doğa koşulları, iyi ya da iyi geçmeyen mevsimler, vb. nedeniyle aynı miktar emek, birbirinden çok farklı miktarlarda kullanım-değerleri ile temsil edilebilir ve bu kullanım-değerlerinin belli bir miktarı bu yüzden çok farklı fiyatlara sahip olabilir. Eğer
x değeri, bir b metaının 100 libresi ile temsil ediliyorsa, b'nin bir libresinin fiyatı = x : 100 olur; yok eğer, b'nin 1.000 libresi ile temsil ediliyorsa, b'nin bir libresinin fiyatı = x : 1.000, vb. olur. Demek ki, bu, hammadde fiyatlarındaki bu dalgalanmaların öğelerinden birisidir. Bu noktada, sırf konuyu eksik bırakmamak için sözü edilen bir ikinci öğe de -rekabet ile kredi sistemi, hâlâ bizim incelememizin alanı dışında kaldığına göre- şudur: büyümeleri ve üretimleri bazı organik yasalara bağlı bulunan ve belirli doğal sürelerle sınırlı olan bitkisel ve hayvansal maddeler, doğal koşullar değişmemek kaydıyla, yeniden-üretimleri, sanayi bakımından gelişmiş bir ülkede hızla tamamlanabilen makineler, öteki sabit sermaye, kömür, maden cevheri, vb. gibi şeyler aynı derecede birdenbire çoğaltılamazlar; bu eşyanın doğası gereğidir. İşte bu yüzden, değişmeyen sermayenin, sabit sermayeyi, makineleri, vb. kapsayan kısmının üretimi ve artışı, organik hammaddeleri içeren kısmını önemli ölçüde geride bırakacak, ve böylece, bunlara olan talep, bunların arzından daha büyük bir hızla büyüyeceği için fiyatlarını yükseltecektir; bu tamamen mümkün ve hatta gelişmiş kapitalist üretim sistemi altında kaçınılmaz bir şeydir. Yükselen fiyatlar gerçekte şunlara yol açacaktır: 1) bu artan fiyatlar daha yüksek navlun ücretlerini karşılayacağı için bu hammaddeler daha uzak yerlerden getirilecektir; 2) doğal nedenlerle, ürünlerin miktarında bir sonraki yıla kadar bir artma olmasa da, bunların üretiminde bir artış olacaktır; 3) daha önce kullanılmayan ve fakat aynı işi görebilecek çeşitli maddelerin kullanımı ve artıklardan daha büyük ölçüde yararlanma. Fiyatlardaki bu yükselme, üretim ve ikmal üzerinde hissedilir bir etki yapmaya başladığı zaman, bu çoğu zaman bir dönüm noktasına ulaşıldığını ve hammadde fiyatı ile, bu hammaddeden yapılan bütün metaların fiyatlarında sürekli yükselme nedeniyle talepte bir düşme olacağını ve bunun da hammadde fiyatını etkileyeceğini belirtir. Bunun sermayenin değer kaybetmesi yoluyla çeşitli şekillerde yolaçtığı karışıklıklardan başka, birazdan kısaca değineceğimiz başka durumlar da vardır.
Ama, buraya kadar anlatılanlardan şurası açıktır ki; kapitalist üretim
(sayfa 108) ne kadar fazla gelişmiş, dolayısıyla, değişmeyen sermayenin, mahsulleri, vb., içeren kısmını birdenbire ve devamlı artırma araçları ne kadar fazla ve (özellikle bolluk zamanlarında) birikim ne denli hızlı olursa, makineler ile öteki sabit sermayenin nispi aşırı üretimi o kadar çok büyük, bitkisel ve hayvansal hammaddelerin nispi düşük üretimi o kadar sık ve bunların fiyatlarında daha önce anlatılan artışlar ve bunun tepkileri o kadar belirgin olur. Ve, yeniden-üretim sürecinde ana öğelerden birindeki şiddetli fiyat dalgalanmalarının yolaçtığı karışıklıklar o denli sık görülür.
Bununla birlikte, bu yükselen fiyatların bir yandan talepte bir düşmeye ve öte yandan, bir yerde üretimin genişlemesine, bir başka yerde, uzak ve daha önce pek az başvurulan ya da hiç başvurulmayan üretim bölgelerinden ithalat yapılmasına yolaçması ile, her iki durumda da -özellikle eski yüksek fiyatlardan- hammadde ikmali, talebi aşarsa, bu yüksek fiyatlarda bir çökme olur ve bu sonuç farklı bir açıdan incelenebilir. Hammadde fiyatlarındaki ani çöküş bunların yeniden-üretimlerini frenler ve en uygun üretim koşullarından yararlanan ve bu hammaddeleri ilk üreten ülkelerin bu konudaki tekeli böylece tekrar kurulur; belki bu, bazı sınırlamalarla olur, ama, gene de olur. Gerçi, bu hammaddelerin yeniden-üretimi, aldığı dürtü nedeniyle, özellikle bu üretim üzerinde az çok bir tekele sahip ülkelerde, genişlemiş bir ölçekte devam eder. Ama, makinelerin, vb., genişlemesinden sonra üretimin üzerinde devam ettirildiği ve bazı dalgalanmalardan sonra yeni normal temel hizmetini görecek olan esas, yeni çıkış noktası, daha önceki devir döngüsündeki gelişme ile çok genişlemiş durumdadır. Bu arada, pek az artmış bulunan yeniden-üretim, gene, bazı ikinci derecedeki arz kaynaklarında önemli engellerle karşılaşır. Örneğin, son otuz yılda (1865'e kadar) Hindistan'da pamuk üretiminin, Amerikan üretiminde ne zaman bir düşme olsa arttığı ve bundan sonra da, azçok bir süreklilikle tekrar düştüğü, ihracat tablolarına dayanılarak kolayca gözler önüne serilebilir. Hammaddelerin pahalılaştığı dönemlerde sanayi kapitalistleri elele vererek üretimi düzenlemek için birlikler kurarlar. 1848'de pamuk fiyatlarının yükselmesi üzerine, örneğin Manchester'de ve gene İrlanda'da keten üretiminde böyle yapmışlardır. Ne var ki, bu yakın dürtü sona erip de (asıl üretici ülkelerde, üretimi, bu birliklerin yapmaya çalıştıkları gibi teşvik etmek yerine, bunların ürünlerini o sırada arz edebilecekleri o andaki fiyata hiç aldırış etmeksizin) "en ucuz piyasadan satınalma" şeklindeki genel rekabet ilkesi yeniden hüküm sürmeye başlar başlamaz, arzın düzenlenmesi tekrar "fiyatlara" bırakılır. Hammadde üretiminin, yaygın bir şekilde, kapsamlı ve uzak görüşle denetimi düşüncesi, yerini bir kez daha, talep ile arzın birbirlerini karşılıklı olarak düzenleyecekleri inancına bırakır. Ve şurasını da kabul etmek gerekir ki, böyle bir denetim, bütünüyle, kapitalist üretim yasalarına aykırıdır ve ebediyen dindarca bir dilek olarak kalır, ya da büyük tehlike ve karışıklık zamanlarında görülen
(sayfa 109) istisnai işbirliği ile sınırlıdır.
[16] Kapitalistlerin bu konudaki yanlış inançları o denli derindir ki, fabrika müfettişleri bile raporlarında şaşkınlıktan şaşkınlığa düşmektedirler. İyi ve kötü yılların birbirini izlemesi de hiç kuşkusuz daha ucuz hammadde sağlamaktadır. Bu, talebin yükselmesi üzerindeki dolaysız etkisi dışında, kâr oranı üzerinde daha önce sözedilen etkiye ek bir dürtü de meydana getirir. Yukarıda sözü edilen hammadde üretim sürecinin, yavaş yavaş makine, vb. üretimi tarafından aşılması ile, bu süreç daha büyük ölçekte yinelenir. Hammaddelerde, yalnız arzu edilen miktar bakımından değil, Hindistan'dan Amerikan kalitesinde pamuk talep etmek gibi, kalite bakımından da gerçek bir iyileşme, Avrupa'nın, uzun süreli, düzenli artan ve devamlı talebini gerektirir (Hintli üreticinin, kendi ülkesinde hangi ekonomik koşullar altında emek verdiği bir yana bırakılıyor). Ne var ki, hammaddelerin üretim alanı, böylece, sıçramalarla, önce birdenbire genişlemiş ve sonra hızla daralmıştır. Bütün bunlar ve genellikle kapitalist üretimin ruhu, yeniden-üretimin bellibaşlı öğelerinden birisi olan bu hammaddenin, bir süre için tamamen ortadan kalkması ile de iyice belirgin hale gelmiş olan, 1861-65 pamuk kıtlığı olgusunda çok iyi incelenebilir. Hiç kuşkusuz fiyat, arzın bol olduğu zamanda yükselebilir, ne var ki, bu bolluk koşullarının çok çetrefilli olması gerekir. Ya da, fiili bir hammadde kıtlığı da olabilir. Pamuk bunalımı sırasında, aslında bu durum egemendi.
Üretim tarihinde, zamanımıza doğru yaklaştıkça, özellikle temel sanayi kollarında, organik doğadan elde edilen hammaddelerin değerinde, sürekli olarak birbirini izleyen nispi bir yükselme ve daha sonra da bunun sonucu olan bir düşme meydana geldiğini gitgide daha düzenli bir biçimde görüyoruz. Buraya kadar incelediğimiz şeyler, fabrika müfettişlerinin raporlarından alınan aşağıdaki örneklerle açıklanmış olacaktır.
Tarımla ilgili diğer gözlemlerden çıkartılabilecek tarihsel ders, kapitalist sistemin rasyonel bir tarıma karşı işlediği, ya da rasyonel bir tarımın (kapitalist sistem, tarımda teknik gelişmeleri hızlandırdığı halde) kapitalist sistemle bağdaşmadığı, ve, ya kendi emeği ile yaşayan küçük çiftçinin eline, ya da biraraya gelip birleşmiş üreticilerin denetimine gereksinmesi olduğu yolundadır.
(sayfa 110)
İngiliz Fabrika Raporlarından alınan ve yukarda sözü edilen örnekler aşağıdadır.
"İşlerin durumu daha iyidir; ama, iyi ve kötü zamanlan kapsayan devreler, makineler arttıkça kısalıyor ve hammadde talebi arttıkça, bunlardan birinden bir diğerine geçiş sıklaşıyor. ... Bugün, 1857 paniğinden sonra güven yeniden kurulmakla kalmadı, bu bozgun neredeyse unutulup gitti. Bu iyileşmenin sürüp sürmemesi, geniş ölçüde hammadde fiyatlarına bağlıdır. Benim gördüğüm belirtilere göre, bazı hallerde, imalatın, yavaş yavaş kârlı olmaktan çıkmaya başladığı ve bu kârın büsbütün ortadan kalkacağı en üst noktaya ulaşılmış bulunulmaktadır. Eğer örneğin, yünlü kumaş sanayiinde bol kazançlı 1849-1850 yıllarını alırsak, İngiliz taraklı yününün libresinin fiyatının 1 şilin 1 peni, Avustralya yününün 1 şilin 2 peni ile 1 şilin 5 peni arasında olduğunu ve 1845-1850 yılları arasındaki on yıllık ortalamada, İngiliz yününün ortalama fiyatının hiç bir zaman 1 şilin 2 peniyi, Avustralya yününün 1 şilin 5 peniyi geçmediğini görürüz. Ne var ki, felaketli 1857 yılının başında, Avustralya yününün fiyatı 1 şilin 11 peni idi, Aralık ayında 1 şilin 6 peniye düşünce, panik tepe noktasına vardı, ama 1858 yılı boyunca tekrar 1 şilin 9 peniye yükseldi ve şimdi de o fiyatta durmaktadır; buna karşılık İngiliz yününün fiyatı 1 şilin 8 peni ile başladı, 1857 Nisan ve Eylülünde 1 şilin 9 peniye yükseldi, 1858 Ocağında 1 şilin 2 peniye düştü ve o zamandan beri 1 şilin 5 peniye yükseldi, bu fiyat sözünü ettiğim on yıllık ortalamadan librede 3 peni yüksektir. ... Bence bu, şu üç şeyden birisini gösterir: ya, buna benzer fiyatların 1957'de neden olduğu iflasların unutulduğunu; ya, mevcut iğlerin ancak tüketilebileceği kadar yün yetiştirildiğini; ya da imal edilen nesnelerin fiyatlarının sürekli olarak daha yüksek olacağını. ... Ve geçmişteki deneyimlerimde gördüğüm gibi iğler ile dokuma tezgahları, inanılmayacak kadar kısa bir zamanda, hem sayıca artmakta ve hem de hızları yükselmektedir; Fransa'ya yaptığımız yün ihracı, neredeyse iki katına çıkmış bulunmaktadır ve artan nüfus ile, tarımcıların, "hızla paraya çevirme" dedikleri şey nedeniyle, hem içerde ve hem de dışarda koyunların yaşları gitgide küçülmektedir; ve ben, bundan habersiz kimselerin beceri ve sermayelerini, başarısı, tamamıyla, organik yasalara göre artabilen ürünlere bağlı bulunan işlere yatırdıklarını gördükçe çoğu kez endişeleniyorum. ... Bütün hammaddelerin arz ve talebindeki aynı durum ... geçmiş dönemler boyunca pamuk ticaretinde görülen bir çok dalgalanmaların olduğu kadar, 1857 sonbaharında İngiliz yün piyasasında berbat sonuçlarla biten durumun da nedeni gibi görünmektedir."
[17] (R. Baker in Reports of lnsp. of Fact., Oct. 1858, s. 56-6f.)
Yorkshire, West-Riding yünlü kumaş sanayiinin en tatlı günleri 1849-50 yıllarıydı. Bu sanayide 1838 yılında 29.246 kişi çalışıyordu; bu
(sayfa 111) sayı 1843'te 37.000 kişi; 1845'te 48.097 kişi; ve 1850'de 74.891 kişiydi. Aynı bölgedeki mekanik dokuma tezgahı sayısı 1838'de 2.768, 1841'de 11.458, 1843'te 16.870, 1845'te 19.121 ve 1850'de 29.539 idi.
(Reports of Insp. Fact., 1850, s. 60.) Taranmış yün sanayiinin gösterdiği bu gelişme, daha 1850 Ekiminde bazı kötü belirtiler göstermeye başlamıştı. Müfettiş yardımcısı Baker 1851 Nisan tarihli raporunda, Leeds ve Bradford ile ilgili olarak şunları söylüyor: "İşlerin durumu bugün de, bir süreden beri olduğu gibi tatmin edici olmaktan çok uzaktır. Bükme yün ipliği eğiricileri, 1850'nin kârlarını hızla kaybetmekte ve birçok hallerde fabrikatörlerin durumu da pek iyi değildir. Şu sırada, öyle sanıyorum ki, bugüne kadar herhangi bir zamanda olduğundan daha fazla yünlü dokuma makinesi boş duruyor ve keten ipliği yapımcıları da, işçilerine yol vermekte ve tezgahlarını durdurmaktadırlar. Gerçekte, tekstil imalatında ticari devirler şimdi son derece belirsizdir ve biz çok geçmeden ... iğlerin üretme gücü ile hammadde miktarı ve nüfus artışı arasında hiç bir karşılaştırma yapılmadığının doğru olduğunu göreceğiz" (s. 52).
Aynı şey pamuklu sanayii için de doğrudur. Ekim 1858 tarihli sözü edilen raporda şunları okuyoruz: "Fabrikalardaki çalışma-saatleri tespit edileli beri, bütün dokuma imalatındaki tüketim, üretim ve ücret miktarları, üçlü bir kurala indirgenmiş bulunmaktadır. Halen Blackburn belediye başkanı olan Mr. Baynes'in geçenlerde yaptığı bir konuşmadan, aşağıdaki satırları aktarıyorum; o, bu yöntemle, kendi bölgesindeki pamuklu istatistiklerini, en büyük yaklaşıklığa indirgemiş bulunmaktadır:
"'Her gerçek ve mekanik beygir gücü, hazırlama donanımı ile birlikte 450 otomatik iği ya da 200 kesiksiz
(throstle) iği, ya da, sarma, çözgü ve haşıllama ile 40 inçlik kumaş dokuyan 15 tezgahı çalıştıracaktır. İplikçilikte her beygir gücü 2½ işçiye, dokumacılıkta 10 kişiye iş sağlayacak, ve bunların beherinin haftalık ortalama ücreti net 10 şilin 6 peni olacaktır. ... Eğirilen ve bükülen iplik için ortalama 30-32 numara, atkı için 34-36 numaradır; haftada iğ başına 13 ons iplik üretiliyorsa, her hafta 824.700 libre iplik eğirilecek ve bu, 28.300 sterlin tutarında 970.000 libre ya da 2.300 balya pamuğa gereksinme gösterecektir. ... Bu bölgede (Blackburn çevresinde beş mil yarıçapında bir daire içersinde) tüketilen toplam pamuk, haftada 1.530.000 libre ya da 3.650 balya olup, değeri 44.625 sterlindir. ... Bu, Birleşik Krallıktaki tüm pamuk ipliğinin onsekizde-biri ve tüm buharlı tezgahta dokumanın altıda-biridir.'
[4*]
"Böylece görüyoruz ki, Mr. Baynes'in hesaplarına göre, Birleşik Krallıktaki pamuk ipliği iğlerinin toplam sayısı 28.800.000 olup, bunların her zaman fultaym çalıştığı kabul edilirse, yıllık pamuk tüketiminin 1.432.080.000 libre olması gerekir. Ne var ki, pamuk ithali, ihracat düşüldükten sonra 1856 ve 1857'de ancak 1.022.576.832 libre olduğuna göre, arada 409.503.168 librelik bir açık bulunması gerekir. Bu konuyu
(sayfa 112) benimle görüşmek nezaketini gösteren Mr. Baynes, Blackburn bölgesindeki kullanım miktarına dayandırılan yıllık pamuk tüketiminin, yalnız yapılan işin sayısı bakımından değil, makinelerdeki mükemmellik bakımından da gösterdiği fark nedeniyle çok yüksek tutturulmuş olabileceği kanısındadır. Birleşik Krallıktaki, yıllık toplam pamuk tüketiminin 1.000.000.000 libre olduğunu tahmin etmektedir. Eğer o haklı ise, ortada 22.576.832 librelik bir arz fazlası var demektir ve Mr. Baynes'ın kendi bölgesinde çalışmaya hazır olduğunu söylediği, aynı nedenle öteki bölgelerde de bulunması olası ilave iğ ve tezgahlar dikkate alınmaksızın, arz ile talebin neredeyse birbirlerini karşıladıkları izlenimini vermektedir" (s. 59, 60).
III. GENEL GORÜNÜM. 1861-65 PAMUK BUNALIMI
BUNA ÖNGELEN YILLARIN ÖYKÜSÜ. 1845-60
1845. Pamuk sanayiinin altın çağı. Pamuk fiyatları çok düşük. L. Horner bu konuda şöyle diyor: "Son sekiz yıldır, başta pamuk ipliği olmak üzere, geçen yaz ve sonbahardaki kadar işlerin canlı olduğu bir zamanı anımsamıyorum. Altı ay boyunca her hafta fabrikalara yeni sermaye yatırımları yapıldığı haberlerini alıyorum; ya yeni fabrikalar yapılmakta, boş fabrikalara yeni kiracılar bulunmakta, eski fabrikalar genişletilmekte, daha büyük güçte yeni makineler alınmakta ya da makineler yapılmaktadır."
(Reports of lnsp. of Fact., Oct.1845, s.13.)
1846. Yakınmalar başlıyor. "Epey bir zamandır, pamuklu fabrikaları sahiplerinden, işlerinin kötü gittiği konusunda çok yaygın yakınmalar işittim ... son altı hafta içersinde birkaç fabrika, kısa süreli çalışmaya, günde oniki saat yerine genellikle sekiz saat çalışmaya başladı; bu hal gitgide artacak gibi görünüyor. ... Hammadde fiyatında büyük bir yükselme oldu ... yapılan mallarda bir artış olmadığı halde ... fiyatlar, pamuk fiyatları yükselmeye başlamadan öncekinden daha da düşük. Son dört yıldır pamuklu fabrikalarının sayısındaki büyük artış nedeniyle, bir yandan, hammadde talebinde büyük bir yükselme, öte yandan, piyasadaki mamul mal arzında büyük bir artış olması gerekir; bu iki neden birarada, hammadde arzı ile mamul eşya tüketiminin değişmemesi varsayıldığında, kâr aleyhine bir durum yaratmış olmalıdır; ama bu düşme oranı, son zamanlarda pamuk arzının yetersizliği ve, hem iç ve hem de dış piyasalarda mamul mal talebindeki azalma ile hiç kuşkusuz daha da büyümüştür." (
Reports of Insp. of Fact., Oct. 1846, s.10.)
Hammadde talebindeki yükselme haliyle, mamul mal ile dolu bir piyasayla elele gitti. Şurasını da belirtmek gerekir ki, o sırada sanayideki gelişme ile, bunu izleyen durgunluk yalnız pamuk bölgelerine özgü değildi. Bradford taraklanmış yün bölgesinde, 1836'da yalnız 318 fabrika vardı, 1846'da ise 490. Bu sayılar hiç bir şekilde, üretimdeki gerçek büyümeyi ifade etmemektedir, çünkü, eldeki fabrikalar da önemli ölçüde genişletildi. Bu, özellikle, keten ipliği eğirme fabrikaları için doğrudur.
(sayfa 113) "Son on yılda bunların hepsi de az çok, işlerdeki bugünkü durgunluğun büyük bir kısmının nedeni olan, piyasalardaki aşırı mal yapılmasına katkıda bulunmuşlardır. Depresyon ... hiç kuşkusuz, fabrika ile makinelerdeki bu hızlı artışın sonucudur." (
Reports of Insp. of Fact., Oct. 1846, s. 30.)
1847. Ekimde, bir para bunalımı. Iskonto %8. Bundan önce demiryolu sahtekarlığı ile Doğu Hint bonoları spekülasyonu patlak vermişti. Ama:
"Mr. Baker, bu işkollarındaki büyük genişleme nedeniyle, son birkaç yıldır, pamuk, yün ve ketene olan artan talep bakımından çok ilginç ayrıntılara girmektedir. Ürünün ortalama arzın çok altına düştüğü bir dönemde, bu hammaddelere olan artan talebi, para piyasasındaki kargaşalığı hiç hesaba katmadan bile, bu işkollarındaki şimdiki durumu açıklamaya hemen hemen yeterli buluyor. Bu düşünce hemen kendi gözlemlerim ve bu işle yakından ilgili kişiler ile yaptığım konuşmalar ile bütünüyle doğrulanmaktadır. Bu işkolları, ıskontonun yüzde 5 ve daha az olduğu zamanlarda bile çok kötü durumdaydılar. Ham ipek arzı ise tersine çok bol, fiyatlar ılımlı ve dolayısıyla da iş, para bunalımının hiç kuşkusuz, yalnız imalat işiyle fiilen uğraşan kimseleri değil, bundan daha büyük ölçüde, ipek ipliği eğiricilerinin büyük müşterisi olan, süs eşyası imalatçılarını da etkisi altına aldığı son iki-üç haftaya ... gelene kadar çok canlı idi. Yayınlanmış resmi belgeler pamuklu işinin son üç yılda neredeyse yüzde 27 arttığını göstermektedir. Bunun sonucu pamuğun libresi, yuvarlak hesap 4 peniden 6 peniye çıkmış, oysa iplik, artan arz nedeniyle eski fiyatının ancak biraz üzerine yükselmiştir. Yünlü sanayii ilerlemeye 1836 yılında başlamış ve o zamandan beri Yorkshire'da yünlü mal yapımı yüzde 40 artmış, Scotland ise daha büyük bir artış göstermiştir. Yün ipliği sanayiinde
[18] artış daha da büyük olmuştur. Hesaplar, aynı dönemdeki artışın, yüzde 74'ün üzerinde olduğu sonucunu vermektedir. Ham yün tüketimi bu nedenle çok fazlaydı. Keten, 1839'dan beri İngiltere'de aşağı yukarı, yüzde 25, İskoçya'da yüzde 22 ve İrlanda'da neredeyse yüzde 90 artmıştır;
[19] bunun sonucu, kötü ürün ile ilişkili olarak, hammadde fiyatının ton başına 10 sterlin yükselmesi, iplik fiyatının ise pakette 6 peni düşmesi olmuştur." (
Reports of Insp. of Fact., Oct. 184 7, s. 30-31.)
1849. 1848'in son aylarında işler yeniden canlandı. "Keten fiyatlarının, gelecekteki koşullar ne olursa olsun akla-yatkın bir kârı neredeyse garanti edecek derecede düşük olması, fabrikatörleri, işlerini düzenli olarak devam ettirmeye teşvik etmiştir. Yünlü fabrikatörleri, yılın ilk aylarında bir süre çok fazla iş yapmışlardır. Pamuklu malların konsinye olarak gönderilmesi, çoğu kez gerçek talebin yerine geçmektedir;
(sayfa 114) görünüşteki bolluk dönemlerinin, yani tam istihdamın daima meşru talep dönemleri olmaması beni endişelendirmektedir. Bazı aylarda, yün ipliği (
worsted) sanayii çok iyi durumda, gerçek bir gelişme içersinde idi. ... Sözü edilen dönemin başlangıcında yün fiyatı pek düşüktü; iplikçiler düşük fiyatlarla ve haliyle önemli miktarlarda yün almışlardı. İlkyaz satışları ile yün fiyatı yükselince, iplikçiler avantajlı durumda idiler ve mamul mallara talep artıp zorunlu hale gelince bu avantajlarını sürdürdüler."
(Reports of Insp. of Fact., April 1849, s. 42.)
"Bundan üç-dört yıl önce krallığın sanayi bölgelerinde ortaya çıkan iş durumlarındaki değişikliklere bir gözatacak olursak, sanırım, bu yerlerde büyük bir huzursuzluk nedeninin varlığını kabul etmemiz gerekir ... ama, çoğalan makinelerin muazzam üretken gücü, aynı nedene bir başka öğe daha katmış olamaz mı?"
(Reports of Insp. of Fact., April 1849, s. 42, 43.)
Kasım 1848 ile 1849 Mayıs ve yazı ve ta ekim ayına kadar işler gelişti. "Bradford ile Halifax'ın büyük sanayi merkezleri olduğu yün iplik dokuma sanayii en canlılarından birisiydi; bu sanayi kolu, şimdi ulaştığına benzer bir genişlemeye hiç bir zaman ulaşamamıştır. ... Spekülasyon ile, ham pamuk ikmalindeki olası belirsizlik, her zamankinden daha fazla heyecana ve bu sanayi kolundaki durumda sık sık değişikliklere yolaçtı. Halen ... küçük iplikçilerde endişeye yolaçan ve bunlardan bazılarına ait işyerlerine kısa süreli çalışmaya zorlayarak zarar etmelerine neden olan, kaba türden yünlü mallar stokunda bir yığılma vardır."
(Reports of Insp. of Fact., Oct. 1849, s. 64-65.).
1850. Nisan. İşler canlı gitmekte. İstisna: "Pamuk sanayiinde ... özellikle düşük numara pamuk ipliği eğirme ile uğraşan işkolları ile ağır ketenli mallar sanayiinde hammadde ikmalinde görülen kıtlığa bağlanabilecek olan büyük bir depresyon. Yakınlarda, yün ipliği sanayii için yapılan çok sayıda makinenin, benzer bir tepkiye yol açmasından korkuluyor. Mr. Baker, yalnız 1849 yılında, yün ipliği tezgahlarının ürününde yüzde 40, iğlerde yüzde 25 ya da 30'luk bir artış olduğunu, ve bunların hâlâ aynı oranda artmakta olduğunu hesaplamıştır."
(Reports of Insp. of Fact, April 1850, s.54)
1850. Ekim. "Ham pamuk fiyatlarında yükselme ... ve başta, hammaddenin, üretim maliyetinin büyük bir kısmını teşkil ettiği malları imal eden sanayi kollarında önemli depresyona yolaçmaya devam ediyor. Ham ipek fiyatlarındaki büyük artış da, aynı şekilde, bu sanayiin bir çok kollarında depresyona yolaçmıştır."
(Reports of Insp. of Fact., Oct. 1850, s. 14.)
Ve aynı raporun 31 ve 33. sayfalarından öğrendiğimize göre, İrlanda'da Keten Yetiştirilmesinin Teşviki ve Geliştirilmesi Konusunda Krallık Derneği Komitesi, yüksek keten fiyatları ile birlikte, öteki tarım ürünlerinin fiyatlarındaki düşüklüğün, gelecek yılki keten üretiminde önemli bir artışa yolaçacağını tahmin etmektedir.
(sayfa 115)
1853. Nisan. Büyük refah; L. Horner raporunda şöyle diyor: "Son onyedi yıldır, görevim gereği yakından tanıdığım Lancashire sanayi bölgesinde böyle bir genel refah dönemi olduğunu anımsamıyorum; bütün kollarda canlılık olağanüstü." (
Reports of lnsp. of Fact., April 1853, s. 19. )
1853. Ekim. Pamuklu sanayiinde depresyon. "Aşırı üretim." (
Reports of lnsp. of Fact., Oct.1853, s.15.)
1854. Nisan. "Yünlü sanayii, canlı olmamakla birlikte, kumaş dokuyan bütün fabrikalara tam iş sağlamış olup, aynı şey pamuklu fabrikaları için de geçerlidir. Yün ipliği sanayii, geçen altı ay boyunca belirsiz ve kararsız bir durumda idi. ... Kırım savaşı yüzünden Rusya'dan hammadde ikmalinin azalması nedeniyle, keten ve kenevir sanayiinde ciddi bir gerileme beklenmekte."
(Reports of lnsp. of Fact., April 1854, s. 37.)
1859. "İskoç keten dokuma bölgelerinde işler hâlâ bozuk gidiyor -hammadde hem kıt, hem de fiyatlar yüksek; başlıca ikmalimizin geldiği Baltık bölgesinde geçen yılki ürünün düşük kalitede oluşu, bu bölgedeki işler üzerinde zararlı bir etki gösterecek; bununla birlikte, birçok kaba dokumalarda yavaş yavaş ketenin yerini alan hintkeneviri, ne fiyat olarak olağanüstü ne de miktar olarak kıt ... Dundee'deki makinelerin aşağı yukarı yarısı şimdi hintkeneviri eğirmekte kullanılıyor."
(Reports of lnsp. of Fact., April 1859, s. 19.)- "Hammadde fiyatlarındaki yükseklik yüzünden, keten iplikçiliği hâlâ kârlı olmaktan uzaktır, ve öteki fabrikalar tam zaman çalıştığı halde, keten makinelerinin durması konusunda burada birkaç örnek vardır. Hintkeneviri eğirilmesi ... şimdi çok ılımlı bir noktaya düşen hammadde fiyatlarındaki son düşüş nedeniyle epeyce tatmin edici durumdadır."
(Reports of lnsp. of Fact., Oct. 1859, s. 20.)
1861-64. AMERİKAN İÇ SAVAŞI. PAMUK KITLIĞI.
HAMMADDE KITLIĞI VE PAHALILIĞI YÜZÜNDEN
ÜRETİM SÜRECİNDE KESİNTİNİN EN BÜYÜK ÖRNEĞİ
1860. Nisan. "İşlerin durumu ile ilgili olarak, hammadde fiyatlarındaki yüksekliğe karşın, ipekli dışında bütün dokuma sanayiinde, son altı ay boyunca epeyce bir canlılık olduğunu size bildirdiğim için mutluyum. ... Bazı pamuklu bölgelerinde işçi arama ilanları vardı ve bunlar ya Norfolk'dan ya da öteki kırsal bölgelerden göç ettiler. ... Bütün işkollarında, büyük bir hammadde kıtlığı olduğu görülüyor. Bizi sınırlı olmaya zorlayan da ... işte yalnız bu yokluktur. Pamuklu sanayiinde, yeni fabrikaların yükselmesi, yeni genişleme sistemleri, işçi talebi, bana kalırsa hiç bir zaman bu kadar büyük olmamıştır. Her yerde hammadde bulmak için yeni hareketler var."
(Reports of lnsp. of Fact., April 1860, s. 57.)
1860. Ekim. "Pamuk, yün ve keten bölgelerinde işlerin durumu iyi idi; İrlanda'da ise, bir yıldan fazla bir süredir 'çok iyi' olduğu bildirilmişti; hammadde fiyatları yüksek olmasa bunun daha da iyi olacağı belirtiliyordu. Keten eğiricileri, kendi gereksinmelerini karşılamaya yetebilecek keten arzı için, Hindistan'ın demiryolları ile bağlanmasını ve tarımının
(sayfa 116) gelişmesini her zamankinden daha büyük bir merakla bekler görünüyorlar." (
Reports of lnsp. of Fact., Oct. 1860, s. 37.)
1861. Nisan. "İşlerin durumu şu anda kötüdür. ... Birkaç pamuklu fabrikası kısa süreli ve epeyce ipekli fabrikası ancak kısmen çalışıyor. Hammadde fiyatları yüksek. Dokuma sanayiinin hemen bütün kollarında bu fiyat, tüketici kitlesi için imalat yapılabilecek düzeyin üzerinde."
(Reports of Insp. of Fact., April1861, s. 33.)
1860'ta, pamuklu sanayiinde aşırı-üretim olduğu anlaşılıyor. Bunun etkisi, kendisini, gelecek birkaç yıl boyunca hissettirmiştir. "1860'ın aşırı-üretimini dünya piyasalarının emmesi iki-üç yıl sürüyor."
(Reports of lnsp. of Fact., December 1863, s. 127.) "1860 yılı başlarında Doğudaki pamuklu mal piyasalarındaki durgunluk, genellikle 30.000 mekanik tezgâhın tamamının Doğuda tüketilen kumaş üretiminde çalıştığı Blackburn pamuklu sanayii üzerinde buna paralel bir etki yarattı. Bunun sonucu, pamuklu blokajının etkilerinin hissedilmesinden aylarca önce yalnızca sınırlı bir emek talebi vardı. ... Çok şükür ki, bu, birçok iplikçi ile imalatçıyı mahvolmaktan kurtardı. Stokların değeri, depoda tutuldukları sürece yükseldi ve bunun sonucu malların değerinde, böyle bir bunalımda pekala görülebilecek tehlikeli değer düşmeleri görülmedi."
(Reports of lnsp. of Fact., Oct. 1862, s. 29, 31.)
1861. Ekim. "İşler bir süredir çok kötü durumda.. ..Büyük bir olasılıkla kış aylarında çoğu işletmeler, ancak çok kısa süreli çalışabileceklerdir. Ne var ki, bu beklenmeliydi. ... Amerika'dan yapılan her zamanki pamuk ikmalimiz ile ihracatımızı kesintiye uğratan nedenler bir yana, son üç yılda görülen büyük üretim artışı ile, Hint ve Çin piyasalarındaki kararsız durum sonucu, bunu izleyen kış boyunca kısa süreli çalışmaya devam edilmesi gerekirdi."
(Reports of lnsp. of Fact., Oct.1861, s.19.)
Pamuk Artığı Doğu Hint Pamuğu (Surat) İşçi Ücretleri Üzerindeki
Etki. Makinelerde İyileşmeler. Pamuğa Nişasta ve Madeni Maddelerin
Katılması. Nişasta Haşılının İşçiler Üzerindeki Etkisi.
İnce İplik İmalatçıları. Fabrikatörlerin Hilekarlığı.
"Bir fabrikatör bana şöyle yazıyor 'İğ başına tüketim tahminine gelince bir olguyu yeterince hesaba kattığınızdan kuşkuluyum; pamuk fiyatı yükseldiğinde her sıradan iplik eğiren (diyelim 40 numaraya kadar) (aslında 12 ile 32 numaralar) iplikçi, numarayı elden geldiğince yükseltir, yani 12 numara eğirirken 16 numara, 16 numara eğirirken 22 numara eğirir, ve bu böyle devam eder; ve bu ince ipliği kullanan fabrikatör, bir o kadar haşıl katmak suretiyle dokuduğu kumaşa her zamanki ağırlığı verir. Halen kumaş sanayii bu çareye ayıplanacak ölçüde başvurmaktadır. İnanılır bir kimseden öğrendiğime göre, 8 libre gelen, bildiğimiz ihraç malı gömleklik kumaşta 5¼ libre pamuk, 2¾ libre haşıl bulunmaktadır. ... Başka cins kumaşlarda, bazan yüzde-elliye kadar haşıl eklenmektedir; böylece bir fabrikatör, bir pound kumaşı sırf yapıldığı iplik
(sayfa 117) için ödediği paradan daha ucuza satmakla pekala övünebilir.'"
(Reports of Insp. of Fact., April1864, s. 27.).
"Bana bildirildiğine göre, dokumacılar sık sık hastalanmalarını, Surat pamuğunun arışlarını düzeltmede kullanılan ve eskisi gibi aynı maddeden, yani undan yapılmayan haşıla bağlarlar. Ne var ki, un yerine kullanılan bu maddenin, dokunan kumaşın ağırlığını büyük miktarda artırmak gibi çok önemli bir yarar sağladığı, 15 librelik bir hammaddenin kumaş haline getirildiği zaman 20 libre çektiği söylenmektedir."
(Reports of lnsp. of Fact., Oct. 1863. Un yerine kullanılan bu madde, Çin balçığı denilen öğütülmüş talk ya da, Fransız tebeşiri denilen alçı taşı idi) "Dokumacıların (işçiler anlamında) kazançları, un yerine haşıl kullanmakla, çok azalmıştır. İpliği ağırlaştıran bu haşıl onu sert ve kırılabilir hale getirir. Arışın her ipliği tezgahta, arışı yerli yerinde tutacak kadar sağlam ipliklerden yapılan ve tezgahın 'başı' denilen bir kısımdan geçer ve arışların sert olması bu başlıktaki ipliklerin sık sık kopmalarına yolaçar; ve, her kopuşlarında bu iplikleri bağlamanın dokumacının beş dakikasını aldığı söylenmektedir; ve dokumacı bu kopuk parçalan, eskisine göre on defa daha fazla bağlamak zorunda kaldığı için, tezgahın üretken gücü, iş-saati olarak düşmüş olur."
(lbid., s. 42-43.)
"Ashton, Stalybridge, Mossley, Oldham, vb.'de çalışma zamanından yapılan kısaltma tam üçte-bir idi ve bu saatler her hafta azalmaktadır. ... Zamandaki bu kısalma ile birlikte, birçok dallarda ücretler de düşmektedir."
(Repol1s of lnsp. of Fact., Oct. 1861, s. 12-13.) 1861 başlarında, Lancashire'ın bazı kısımlarında, mekanik dokumacılar arasında bir grev olmuştu. Birkaç fabrika sahibi, ücretlerde yüzde 5 ile 7,5 arasında bir indirim yapılacağını ilan etmişlerdi. İşçiler, iş-saatleri kısaldığı halde ücret ölçeğinin aynı kalmasında ısrar ediyorlardı. Bu istek kabul edilmedi ve grev ilan edildi. Bir ay sonra işçiler boyun eğmek zorunda kaldılar. Ama şimdi iki amaca birden ulaşılmıştı. "İşçilerin en sonunda razı oldukları ücret indirimlerine ilaveten, birçok fabrika şimdi kısa süreli çalışmaktadır."
(Reports of lnsp. of Fact., April1861, s. 23.)
1862. Nisan. "Son rapor tarihinden beri işçilerin ıstırabı büyük ölçüde arttı; ama, sanayi tarihinin hiç bir döneminde, bu kadar ani ve şiddetli bir ıstıraba, bu denli sessiz bir boyun eğiş ve sabırlı bir vakarla katlanıldığı görülmemiştir."
(Reports of lnsp. of Fact., April1862, s. 10.) "Bu tarihte tamamen işsiz bulunan işçilerin nispi sayısı, 1848'de fabrikatörler arasında, pamuk sanayiinin durumu hakkında şimdi her hafta yayınlanmakta olana benzer istatistikler toplanmasına karar verdirecek derecede heyecan yaratır bir paniğin egemen olduğu zamandan çok daha büyük değildir. ... 1848 Mayısında Manchester'de işsiz pamuk işçisi oranı, genellikle çalışan işçi sayısına göre %15 idi, kısa süreli çalışanlar %12, tam zaman çalışanlar %70 idi. Bu yılın 28 Mayısında genellikle çalışan işçi sayısına göre yüzde 15'i işsiz idi, yüzde 35'i kısa süreli çalışıyordu, yüzde 49'u tam zaman çalışıyordu. ... Diğer bazı yerlerde, örneğin Stockport'da, kısa süreli işsiz ortalaması daha yüksek, oysa tam zamanlı çalışanlar daha azdır", çünkü burada Manchester'e göre daha kaba iplik
(sayfa 118) eğirilmektedir (s.16).
1862. Ekim. "Son Parlamento istatistiklerine göre, 1861'de Birleşik Krallıkta 2.887 pamuklu fabrikası vardı ve bunların 2.109'u benim bölgemde (Lancashire ve Cheshire) idi. Bölgemdeki bu 2.109 fabrikadan çok büyük bir kısmının, ancak birkaç kişi çalıştıran küçük kuruluşlar olduğunu biliyordum ama, bu oranın ne kadar büyük olduğunu öğrenince şaşırdım. Bunlardan 392'sinde ya da yüzde 19'unda buhar makinesi ya da su çarkı 10 beygir gücünün altında, 345'inde ya da yüzde 16'sında 10 beygir gücünün üzerinde ve 20 beygir gücünün altında, ve 1.372'sinde 20 beygir gücü ve daha fazladır. ... Bu küçük fabrikatörlerin çok büyük bir kısmı -toplam sayının üçte-birden fazlası- daha, yakın zamana kadar kendileri de işçi idiler; bunların elinde sermaye yoktu. ... Bu durumda asıl yük, geriye kalan üçte-ikinin sırtına yükleniyordu." (
Reports of Insp. of Fact., Oct. 1862, s. 18, 19.)
Gene aynı rapora göre, Lancashire ve Cheshire'deki pamuklu işçilerinin 40'ı, 146'sı ya da %13'ü tam zamanlı, 134'ü, 767'si ya da %38'i kısa zamanlı çalışıyordu; ve179'u, 721'i ya da %50,7'si işsizdi. Esas olarak ince iplik eğiren ve pamuk kıtlığından nispeten az etkilenen Manchester ve Bolton'dan gelen sayılar bundan düşülürse, durum daha da kötü görünür; yani tam çalışanlar %8,5 kısa zamanlı çalışanlar %38 ve işsizler %53,5. (s. 19 ve 20.)
"İyi ya da kötü pamuk işlenmesi, işçi için maddi bir fark yaratır. Fabrika sahiplerinin, bulabildikleri bütün uygun fiyatlı pamukları kullanmak suretiyle fabrikalarını işler halde tutmaya çabaladıkları yılın ilk aylarında, her zaman iyi pamuk kullanılan fabrikalara epeyce kötü pamuk getirildi ve işçiler için ücret farkları o kadar büyük idi ki, eski fiyatlar ile ortalama günlük bir ücret elde edemedikleri için birçok grevler patlak verdi. ... Bazı hallerde, tam zamanlı olarak çalıştıkları halde, ücretlerinde kötü pamuk işlemekle ortaya çıkan fark yarı yarıya idi." (s. 27).
1863. Nisan. "Bu yıl boyunca, ülkedeki pamuk işçilerinin yansından fazlası için tam zamanlı çalışma olanağı bulunamayacak." (
Reports of Insp. of Fact.,April I863, s.14.)
"Fabrikatörlerin şimdi kullanmak zorunda kaldıkları Surat pamuğuna karşı öne sürülen çok ciddi bir itiraz, yapım sırasında makinelerin hızının büyük ölçüde azaltılması zorunluluğudur. Aynı makinelerden daha fazla iş elde edebilmek için, son yıllarda, makinelerin hızını artırmak için büyük çaba gösterilmişti; bu nedenle, hızın azaltılması, işçileri olduğu kadar fabrikatörleri de etkileyen bir sorun halini almıştır; çünkü, çoğunlukla işçiler, yaptıkları işe göre ücret almaktadırlar; örneğin, iplikçiler eğirdikleri ipliğin libresi başına, dokumacılar, dokudukları parça sayısına göre ücret alırlar; ve haftalık ücret ödenen diğer sınıf işçiler için bile, üretilen daha az miktarda mal gözönünde bulundurularak bir ücret indirimi sözkonusu olabilir. Pamuk işçilerinin bu yıl içersindeki kazançları konusunda yaptığım soruşturmalar ve bana verilen bilgilere göre,
(sayfa 119) eski kazançlarından ortalama yüzde 20 bir azalma olduğunu ve bazı hallerde de bu azalmanın 1861'de aynı ücret oranlarına göre, yüzde 50'yi bulduğunu gördüm" (s. 13). "... Kazanılan miktar ... işlenen malzemenin niteliğine bağlıdır. İşçilerin kazançlarının miktarları bakımından, durumları şimdi (Ekim 1863) geçen yıl bu zamana göre çok daha iyidir. Makineler gelişmiş durumda, malzeme daha iyi tanınmakta ve işçiler, başlangıçta mücadele etmek zorunda kaldıkları güçlüklerin üstesinden daha kolay gelmektedirler. Geçen ilkyazda Preston'daki bir dikiş okulunda (işsizler için bir yardım kurumu) bulunduğum sırada, iki genç kadının, fabrika sahibinin kendilerine haftada 4 şilin kazanabileceklerini teklif etmesi üzerine bir gün önce bir dokuma fabrikasına çalışmak üzere gönderildiklerini ve geri dönerek haftada 1 şilin bile kazanamadıklarından yakınarak tekrar okula alınmalarını istediklerini anımsıyorum. Bana bildirildiğine göre, otomatik tezgahta çalışan ... ve iki otomatik tezgaha bakan işçiler, iki haftalık tam çalışma sonunda 8 şilin 11 peni kazanmakta ve bundan ev kirası düşülmekte, ama fabrikatör, kiranın yarısını hediye olarak geri vermektedir. (Ne alicenaplık!) Bu işçilerin eline, 6 şilin 11 peni geçmektedir. 1862 yılının son aylarında birçok yerlerde, otomatik tezgah işçileri haftada 5 ile 9 şilin arasında, dokumacılar 2 şilin ile 6 şilin arasında kazanıyorlardı. ... Bugün, birçok bölgelerdeki kazançlarda hâlâ büyük azalmalar olmakla birlikte, işlerin durumu çok daha sağlıklıdır. Surat pamuğunun liflerinin daha kısa ve pis olmasının dışında, kazançların azalmasına yolaçan başka nedenler de vardır; örneğin, şimdi 'artıkları' Surat ile karıştırmak yaygınlaşmış ve dolayısıyla, hem iplikçilerin ve hem de dokuyucuların karşılaştıkları güçlükler artmıştır. İplikler, lifleri kısa olduğu için tezgahtan çekilirken ve iplik bükülürken daha kolay kırılmakta ve tezgah düzenli ve sürekli çalıştırılamamaktadır. ... Bu durumda, dokuma sırasında iplikler büyük bir dikkati gerektirdikleri için, çoğu dokumacılar ancak bir tezgaha bakabilmekte ve pek az dokumacı ikiden fazla tezgahı idare edebilmektedir. İşçilerin ücretlerinde, yüzde 5, 7½ ve 10'luk doğrudan bir indirim yapılmış bulunmaktadır. ... Çoğu durumda, işçinin, malzemesini en iyi şekilde kullanması ve olağan tarifeye göre alabileceği en iyi ücreti kazanması gerekmektedir. ... Dokumacıların karşılaştıkları bir başka güçlük de, kendilerinden, düşük kaliteli malzemeden çok iyi kumaşlar yapmalarının beklenmesi, işlerindeki kusurlar için para cezasına çarptırılmalarıdır. " (
Reports of Insp. of Fact., Oct. 1863, s. 41-43.)
İşlerin tam zamanlı olduğu yerlerde bile ücretler çok düşüktü. Pamuklu işçileri, yöneticilerin koruyuculuğuna sığınmak için (bu, aslında fabrika sahiplerinin yardımına sığınmak demekti, bkz: Birinci Cilt, s. 598/589) lağımcılık, yol yapımı, taş kırma, kaldırımcılık gibi her türlü belediye işlerinde seve seve çalışıyorlardı. Bütün burjuvazi, işçileri göz
(sayfa 120) hapsine almıştı. En berbat ücretler bile teklif edilip de işçi bunu kabul etmeyince, Yardım Komitesi, adını hemen yardım listesinden siliyordu. Bir bakıma bu, fabrika sahipleri için altın çağdı, çünkü işçiler ya açlıktan ölecek ya da burjuvazi için en kârlı gelen bir fiyat karşılığında çalışacaktı. Yardım Komiteleri, bekçi köpekliği ödevini yapıyorlardı. Aynı zamanda fabrikatörler, hem işçilerin et ve kanına yatırdıkları sermayeyi hazır durumda tutabilmek, hem de işçilerden sızdırılan ev kiralarını güvence altına almak amacıyla, elden geldiğince dış göçü engellemek için hükümetle gizli anlaşma halindeydiler.
"Yardım Komiteleri bu nokta üzerinde büyük bir titizlik gösteriyordu. İş teklifi yapıldığında, teklif yapılan işçinin adı derhal listeden siliniyor, böylece de işçi teklifi kabul etmeye zorlanmış oluyordu. İşi kabul etmedikleri zamanlar ... bunun nedeni, kazançlarının yalnızca sözden ibaret ve işin son derece ağır olmasıydı."
(Reports of Insp. of Fact., Oct. 1863, s. 97. )
İşçiler,
Public Works Act (Kanun İşleri Yasası) ile kendilerine verilen her işi yapmaya hazırdılar. "Sanayideki çalışma yaşamını düzenleyen ilkeler, her kentte epeyce değişiklik gösteriyordu ama, açık havada yapılan işin mutlaka deneme niteliğinde olmadığı yerlerde bile ödenen ücret ya tam yardım tutarı kadar oluyor ya da buna pek yakın bulunuyordu ve böylece aslında bir iş denemesi halini alıyordu" (s. 69). "1863
Public Works Act'i, bu uygunsuzluğa bir çare bulmak ve işçilere günlük ücretini bağımsız bir işçi olarak kazanma olanağını sağlamak için çıkartılmıştı. Bu yasanın amacı üç yönlü idi: önce, mahalli idarelerin (Merkez Yardım Komitesi Başkanının rızası ile) Hazine İkraz Komiserlerinden borç para almalarını sağlamak; ikincisi, pamuk bölgelerindeki kentlerin gelişmelerini kolaylaştırmak; üçüncüsü, işsiz işçilere, iş ve yeterli ücret sağlamak." Bu yasa ile 1863 yılı ekim ayı sonuna kadar verilen borç para 883.700 sterline ulaşmıştı (s. 70). Yapılan bellibaşlı işler kanalizasyon, yol yapımı, sokakların kaldırımlanması, su depoları, vb. idi.
Blackbum'daki komitenin başkanı Mr. Henderson, bu konu ile ilgili olarak fabrika müfettiş Redgrave'e şöyle yazıyordu: "İçinde bulunduğumuz ıstıraplı ve sıkıntılı dönemde hiç bir şey, beni, bu bölgenin açıkta bulunan işçilerinin, Blackbum il yönetiminin,
Public Works Act gereğince kendilerine teklif ettikleri işleri kabul etmekte gösterdikleri sevinç kadar etkilememiş ya da bana bu hazzı vermemiştir. Bir fabrikada vasıflı bir işçi olarak çalışmakta olan bir pamuk iplikçisi ile, 14-18 ayak derinlikte bir lağımcı olarak çalışan bir işçi arasındaki derin zıtlık zor tasavvur edilebilir." (Ailesinin büyüklüğüne göre bu işçi haftada 4-12 şilin kazanıyordu ve bu muazzam para bazan sekiz nüfuslu bir ailenin geçimini sağlayacaktı. Kent halkı bu durumdan çifte yarar sağlamış oluyordu. Önce, kir pas içersindeki bakımsız kentlerini onarmak için görülmemiş düşük bir faizle para sağlamış oluyorlardı. Sonra, işçilere normalin çok altında ücret ödüyorlardı.) "Ancak tropiklerde görülebilecek bir sıcaklık
(sayfa 121) altında, adale gücünün çok ötesinde bir kıvraklık ve incelik isteyen bir işte çalışmaya ve şimdi eline geçebilecek olanın iki ya da bazan üç katı fazla bir ücrete alışmış bir kimse için böyle bir işi derhal kabul etmek büyük bir fedakarlıktır ve her türlü övgüye layıktır. Blackburn'da insanlar, neredeyse her türlü açık hava işinde denenmiştir; ağır ve balçıklı bir toprağı epeyce bir derinlikten yukarıya çıkarmada, lağımcılıkta, taş ocağında, yol yapımında ve 14, 16 ve bazan 20 ayak derinliğindeki sokak lağımlarının kazılmasında çalışmışlardır. Bu şekilde çalışırken çoğu kez 10-12 inç derinliğinde bir çamur ve su içersinde dururlar ve daima belki de eşine İngiltere'nin başka bir bölgesinde raslanmayan, insanın iliklerine işleyen soğuk bir rutubetle yüzyüzedirler" (s. 91-92). "İşçilerin tutumları ve açık havada yapılan işleri kabul etme ve en iyi şekilde yapma konusundaki yatkınlıkları, hiç bir suçlamaya yer vermeyecek şekildedir" (s. 69).
1864. Nisan. "Zaman zaman çeşitli bölgelerde, işçi kıtlığı konusunda şikayetler yapılmakta ama bu eksiklik, örneğin dokumacılık gibi belli kollarda özellikle duyulmaktadır. ... Bu yakınmaların kaynağı, bu belli kollarda görülen gerçek işçi kıtlığı olduğu kadar, kullanılan ipliğin düşük kalitesi nedeniyle işçilerin elde edebildikleri ücretlerin azlığındadır. Bazı fabrika sahipleri ile bunların işçileri arasında ücretler konusunda, geçen ay sayısız anlaşmazlıklar olmuştur. Grevlere, üzüntüyle söylemek isterim, sık sık başvurulmakta...
Public Works Act'in etkisi, fabrika sahiplerince bir rekabet şeklinde duyulmaktadır. Bacup'daki yerel komite faaliyetini durdurmuştur, çünkü, bütün fabrikalar çalışmadıkları halde gene de işçi kıtlığı duyulmakta idi."
(Reports of Insp. of Fact., April1864, s. 9, 10.) Gerçekten de bu, fabrikatörler için bulunmaz bir dönemdi.
Public Works Act nedeniyle işçi talebi öylesine artmıştı ki, birçok fabrika işçileri Bacup taş ocaklarında günlüğü 4- 5 şiline çalışıyorlardı. Ve böylece, kamu işleri yavaş yavaş kaldırıldı - bu, 1848
Ateliers nationaux'larının yeni bir baskısı idi, ama bu sefer, burjuvazinin çıkarları için kurulmuştu.
Corpore Vili[5*] Deneyleri
"Birkaç fabrikada (tam zamanlı çalışan) işçilerin fiili kazançlarını vermiş bulunuyorum, ama bu, bu işçilerin her hafta aynı miktar kazandıkları anlamına gelmez. İşçiler, fabrikatörlerin, aynı fabrikada, çeşitli pamuk türleri, oranları ve artıkları üzerinde yaptıkları devamlı denemeler ve 'karışım' denilen bu nesnenin sık sık değişmesi yüzünden, büyük dalgalanmalar ile karşı karşıyadırlar; işçilerin kazançları bu karışımların niteliğine bağlı olarak yükselir ve düşer; bazan eski kazançlarının yüzde 15'i kadardır, ve ardından, bir ya da iki hafta içersinde yüzde 50-60 düşmüştür." Bu raporun yazarı müfettiş Redgrave daha sonra, gerçek uygulamadan alınan ücretleri sıralamaktadır; bu konuda aşağıdaki örnekler yeterli olabilir:
(sayfa 122)
A, Dokumacı, 6 kişilik aile, haftada 4 gün çalışıyor, 6 şilin 8,5 peni; B, Bükücü, haftada 4,5 gün çalışıyor, 6 şilin; C, Dokumacı, 4 kişilik ailesi var, haftada 5 gün çalışıyor, 5 şilin 1 peni; D, iplik hazırlayıcı, 6 kişilik ailesi var, haftada 4 gün çalışıyor, 7 şilin 10 peni; E, Dokumacı, 7 kişilik ailesi var, haftada 3 gün çalışıyor, 5 şilin, vb., Redgrave devam ediyor: "Yukardaki rakamlar üzerinde düşünmek gerek, çünkü bunlar, işin pek çok aile için bir talihsizlik olabileceğini gösteriyorlar; iş yalnızca geliri azaltmakla kalmaz, ailede herkesin işsiz oldukları zaman aldıkları yardıma eşit miktarda bir kazanç sağlamadığı hallerde ek bir yardım yapılmadığı takdirde; en zorunlu gereksinmelerinin pek küçük bir kısmına bile yetmeyecek bir düzeye de düşer."
(Reports of Insp. of Fact., Oct.1863, s. 50-53.)
"Geçen 5 Hazirandan bu yana hiç bir hafta, bütün işçiler için, iki gün yedi saat ve birkaç dakikadan fazla çalışma olmamıştır. " (
Ibid., 121.)
Bunalımın başlangıcından 25 Mart 1863'e kadar, Merkez Yardım Komitesi ile Mesken Komitesi
'Mansion House' tarafından yaklaşık üç milyon sterlin harcanmıştır. (
Ibid., 13.)
"En ince ipliklerin dokunduğu bir bölgede ... iplikçiler Güney Denizi Adası pamuğundan Mısır pamuğuna geçilmesi sonucu, dolaylı olarak yüzde 15 bir ücret indirimine uğramışlardır. ... Birçok yerlerinde artıkların geniş ölçüde Surat pamuğu ile karıştırıldığı geniş bir bölgede ... iplikçilerden yüzde 5 bir indirim yapıldığı gibi, Surat ve artık işledikleri için ayrıca yüzde 20 ile 30 bir kayba uğramışlardır. Dokumacıların tezgah sayıları dörtten ikiye inmiştir. 1860'ta tezgah başına ortalama 5 şilin 7 peni kazanırken, 1863'te ancak 3 şilin 4 peni kazanmışlardır. Amerikan pamuğu işlediklerinde (dokumacılara verilen) para cezası 3 peni ile 6 peni arasında değişirken, şimdi 1 şilin ile 3 şilin 6 peniye yükselmiştir." Mısır pamuğunun Doğu Hint pamuğu ile karıştırılarak işlendiği bir bölgede, 1860'ta bir iplikçi haftada ortalama 18 ile 25 şilin kazanırken, şimdi 10 ile 18 şilin kazanmaktadır; bunun nedeni pamuk kalitesindeki düşüklüğün yanısıra, ipliği fazladan bükebilmek için, ki eskiden tarifeye göre buna bir ücret ödenirdi, tezgahın hızının düşürülmesidir" (s. 43, 44). "Hint pamuğu fabrikatörler tarafından kârlı olarak işlenmiş olabilir, ama görüleceği üzere (bkz: s. 53'teki ücret listesi) işçiler, 1861'e kıyasla bunun zararını görmüşlerdir, ve eğer Surat pamuğu yerleşecek olursa, işçiler 1861 ücretlerini talep edecekler ve bu da ya ham pamuk ya da imal ettiği ürünlerin fiyatında bir dengeleme elde edilmediği taktirde fabrikatörlerin kârlarını ciddi bir şekilde etkilemiş olacaktır" (s. 105).
Ev kirası. "Kira, çoğu kez işçilerin ücretlerinden, oturdukları kulübelerin sahibi bulunan fabrikatörler tarafından, kısa süreli çalıştıkları zaman bile düşülür. Ne var ki, bu sınıf mülklerin değerinde bir düşme olmuştur ve bu evler, eski ev kiralarına göre yüzde 25 ile 50 indirimle bulunabilir; örneğin eskiden haftalığı 3 şilin 6 peni olan bir kulübe, şimdi
(sayfa 123) haftalığı 2 şilin 4 peniye ve hatta daha ucuza bulunabilir." (s. 57.)
Göç. İşverenler, haliyle, işçilerin göç etmelerine karşıydılar, çünkü, bir yandan, "pamuklu sanayiinin bugünkü kötü durumundan kurtulacağı umuduyla, fabrikalarını en avantajlı şekilde çalıştırabilecekleri araçları elaltında bulundurmak istiyorlardı.". Öte yandan da, "birçok fabrikatörler, fabrikalarında çalışmış bulunan işçilerin oturdukları evin de sahibi oldukları için, ödenmemiş kiraların bir kısmını elde etme umudundaydılar" (s. 96).
Mr. Bernall Osborne, 22 Ekim 1864 günü seçim bölgesinde yaptığı konuşmada, Lancashire işçilerinin, eski filozoflar (stoacılar) gibi davrandıklarını söylemişti. Koyunlar gibi değil mi?
(sayfa 124)
YEDİNCİ BÖLÜM
TAMAMLAYICI DÜŞÜNCELER
BU kısımda varsayıldığı gibi, diyelim herhangi bir üretim alanındaki kâr miktarı, bu alana yatırılmış bulunan toplam sermaye tarafından üretilen artı-değer miktarına eşit olsun. Böyle bile olsa, burjuva, bu kârı, artı-değer ile, yani karşılığı ödenmemiş artı-emek ile bir ve aynı şey olarak görmeyecektir, ve o, hiç kuşkusuz şu nedenlerle böyle düşünecektir:
1) Dolaşım sürecinde o, üretim sürecini unutmaktadır. Burjuva, artı-değerin, bunların artı-değerlerinin gerçekleşmesini de içeren metaların değerini gerçekleştirdiği zaman meydana geldiğini sanır. [Elyazmasında burada bir boşluk bırakılmış olması, Marx'ın bu nokta üzerinde daha ayrıntılı olarak durmak niyetinde olduğunu göstermektedir.
-F. E.]
2) Sömürü derecesinin aynı olduğu varsayıldığında, kredi sisteminden ileri gelen bütün değişiklikler bir yana bırakıldığında, kapitalistlerin birbirlerini atlatma ve kazıklama çabaları bir yana bırakıldığında, ve ensonu, uygun bir pazar seçme olanağı bir yana bırakıldığında, kâr oranının, -hammadde fiyatlarının düşük ya da yüksek olmasına, alıcının deneyimine, makinelerin nispi verimliliğine, etkinliğine ve ucuzluğuna, üretken sürecin çeşitli aşamalarında toplu olarak ne derece etkili bir düzen sağlanmış bulunmasına, hammadde israfının önlenmesine, yönetim ve denetimde sağlanan sadelik ve etkinliğe vb. bağlı olarak- büyük bir fark gösterebileceğini görmüş bulunuyoruz. Kısacası, belli bir
(sayfa 125) değişen sermaye için, artı-değer veri olsa bile, bu aynı artı-değerin, daha büyük ya da küçük bir kâr oranı ile ifade edilmesi ve dolayısıyla daha büyük ya da küçük miktarda bir kâr sağlaması gene de, kapitalistin ya da onun yöneticileri ile satıcılarının kişisel işbirliklerine büyük ölçüde bağlıdır. Diyelim, ücretlere yatırılmış bulunan 1.000 sterlinin ürünü, 1.000 sterlinlik aynı artı-değer, A girişiminde 9.000 sterlinlik, B girişiminde 11.000 sterlinlik değişmeyen sermaye ile elde edilmiş olsun. A için, k' = 1.000 : 10.000, ya da %10'dur. B için, k' = 1.000 : 12.000, ya da %81/3'tür. Toplam sermaye, A girişiminde B'ye göre nispeten daha büyük bir kâr üretir, çünkü, her iki halde de yatırılan değişen sermaye = 1.000 sterlin ve herbirinin ürettiği artı-değer gene = 1.000 sterlin olduğu, ve böylece her iki halde de, aynı sayıda işçinin sömürülme derecesi aynı olduğu halde, kâr oranı birisinde diğerinden daha yüksektir. Emeğin sömürülme derecesi aynı olduğu halde, aynı artı-değer kitlesinin bu farklı görünüşü, ya da kâr oranlarındaki ve dolayısıyla kârın kendisindeki farklılık, başka nedenlerden de ileri gelmiş olabilir. Ayrıca bu, tamamıyla, her iki kuruluşun yönetiminde gösterilen farklı işbilirlikten de ileri gelebilir. Ve bu durum, kapitalisti yanıltır ve elde ettiği kârın emeğin sömürüsünden değil de, hiç değilse kısmen bundan bağımsız koşullardan ve özellikle kendi kişisel faaliyetlerinden ileri geldiğine, onu inandırır.
Bu birinci kısımdaki incelemelerimiz, bireysel bir sermayenin büyüklüğündeki bir değişikliğin (toprak rantından farklı olarak, örneğin, toprak büyüklüğü aynı kaldığı halde, rantın gene de yükseldiği) kâr ile sermaye arasındaki oran ve dolayısıyla kâr oranı üzerinde hiç bir etkisi olamayacağı, çünkü, kâr kitlesi büyüdüğü zaman bu kârın hesaplandığı sermaye kitlesinin de büyüyeceği, bunun tersinin de olabileceği şeklindeki görüşün (Rodbertus
[6*]) yanlışlığını ortaya koymaktadır.
Bu ancak iki durumda doğrudur. İlki, -öteki bütün koşulların ve özellikle artı-değer oranının aynı kaldığı varsayıldığında- para-meta olan metaın değerinde bir değişme olduğu zaman. (Diğer koşullar aynı olmak üzere, sırf bir itibari değer değişmesinde, sırf değer sembollerinde bir yükselme ya da alçalma halinde gene aynı şey olur.) Toplam sermaye = 100 sterlin, kâr = 20 sterlin, kâr oranı = %20 olsun. Şimdi altın yarı yarıya düşecek ya da iki katına çıkacak olsa, eskiden yalnız 100 sterlin değerinde olan aynı sermaye, düşmesi halinde 200 sterlin değerinde olacak ve kâr 40 sterline ulaşacak, yani eskiden 20 sterlin ile ifade edilirken, 40 sterlin ile ifade edilecektir; yükselmesi halinde ise, 100 sterlinlik sermaye, ancak 50 sterlin değerinde olacak ve kâr, değeri ancak 10 sterlin olan bir ürün ile temsil edilecektir. Ama, her iki halde de 200 : 40 = 50 : 10 = 100 : 20 = %20'dir. Ne var ki, bütün bu örneklerde, sermaye-değerin büyüklüğünde gerçek bir değişme olmamış, yalnız, aynı değer
(sayfa 126) ile aynı artı-değerin para-ifadesinde bir değişiklik olmuştur. Bunun için de a : S ya da kâr oranı etkilenmemiştir.
İkinci durumda, değerin büyüklüğünde gerçek bir değişme olmakla birlikte d'nin s'ye oranında bir değişme olmamış, bir başka deyişle, değişmeyen bir artı-değer oranı ile, emek-gücüne yatırılan sermayenin (değişen sermaye, harekete geçirdiği emek-gücü miktarının bir göstergesi olarak alınıyor) üretim araçlarının yatırılan sermayeye oranı aynı kalmaktadır. Bu koşullar altında elimizdeki sermaye ister S, ister nS, ya da S : n olsun, yani 1.000, 2.000 ya da 500 olsun, kâr oranı %20 iken, birincide kâr = 200, ikincide = 400 ve üçüncüde = 100'dür. Ama, 200 : 1.000 = 400 : 2.000 = 100 : 500 = %20'dir. Bunun anlamı, sermayenin bileşimi aynı kaldığı ve büyüklükteki değişiklik bunu etkilemediği için, kâr oranının aynı kalmasıdır. Demek oluyor ki, kâr miktarındaki bir artış ya da düşüş, yalnızca, yatırılan sermayenin büyüklüğünde bir artış ya da azalmayı göstermektedir.
Bu nedenle, birinci durumda, kullanılan sermayenin büyüklüğünde yalnız görünüşte bir değişiklik olduğu halde, ikincisinde, büyüklükte gerçek bir değişme olmakta, ama sermayenin organik bileşiminde, yani değişen ve değişmeyen kısımlarının nispi oranlarında herhangi bir değişiklik olmamaktadır. Ne var ki bu iki halin dışında, kullanılan sermayenin büyüklüğündeki bir değişme kendisini oluşturan kısımlardan birisinin değerinde ve dolayısıyla bu kısımların nispi büyüklüklerinde (artı-değerin kendisi, değişen sermaye ile birlikte değişmediği sürece) daha önce meydana gelen bir değişmenin bir
sonucudur, ya da bu büyüklük değişmesi (geniş-ölçekli iş süreçlerinde, yeni makinelerin kullanılmasında, vb. olduğu gibi), sermayenin iki organik kısmının nispi büyüklüklerindeki bir değişmenin
nedenidir. Bütün bu hallerde, diğer koşullar aynı kalmak üzere, kullanılan sermayenin büyüklüğündeki bir değişikliğin, aynı zamanda, kâr oranında bir değişiklik ile birlikte olması gerekir.
Kâr oranındaki bir yükselme daima, artı-değer ile bu artı-değerin üretim maliyeti, yani yatırılan toplam sermaye arasındaki oranın nispi ya da mutlak olarak artmasından, ya da kâr oranı ile artı-değer oranı arasındaki farkın küçülmesinden ileri gelir.
Kâr oranındaki dalgalanmalar, sermayenin organik öğelerindeki değişmelerden ya da sermayenin mutlak büyüklüğünden bağımsız olarak yatırılmış bulunan sabit ya da döner sermayenin değerinde, bu sermayenin yeniden-üretimi için gerekli emek-zamanındaki bir uzama ya da kısalmanın yolaçtığı bir yükselme ya da düşme sonucu olabilir, bu uzama ya da kısalma mevcut sermayeden bağımsız olarak yer alır. Her bir metaın değeri -böylece de, sermayeyi oluşturan metaların değeri- bu metaın içerdiği gerekli emek-zamanı ile değil, onun yeniden üretim için gerekli
toplumsal emek-zamanı ile belirlenir. Bu yeniden-üretim, başlangıçtaki üretim koşullarından farklı olarak, uygun olmayan ya da uygun koşullar altında olabilir. Değişmiş koşullar altında aynı maddi sermayenin
(sayfa 127) yeniden-üretimi, iki katı ya da tersine yarı yarıya zaman alıyorsa ve eğer paranın değeri aynı kalmış ise, eskiden 100 sterlin değerindeki sermaye, 200 sterlin ya da 50 sterlin değerinde olur. Eğer bu değer yükselmesi ya da kaybı, sermayenin bütün kısımlarını bir biçim olarak etkiliyorsa, kâr da aynı şekilde, iki katına çıkmış ya da yarı yarıya düşmüş bir para miktarı ile ifade edilir. Ama eğer, sermayenin organik bileşiminde bir değişiklik sözkonusu ise sermayenin değişen ve değişmeyen kısımları arasındaki oranı büyümüş ya da küçülmüş ise, diğer koşullar aynı kalmak üzere, kâr oranı, değişen sermayedeki nispi artışla yükselir, nispi düşüşle düşer. Eğer yalnız yatırılan sermayenin para-değeri (paranın değerindeki bir değişme sonucu) yükselir ya da düşerse, artı-değerin para-ifadesi de aynı oranda yükselir ya da düşer. Kâr oranı aynı kalır.
(sayfa 128)
Dipnotlar
[1*] R.
Torrens, An Essay on the Production of Wealth, London 1821, s. 28
et seq.-Ed.
[2*] D. Ricardo,
On the Principles of Political Economy, and Taxation, Third edition, London 1821, s.131-38.
-Ed.
[3*] D. Ricardo,
On the Principles of Political Economy, and Taxation, Third edition, London 1821, Chapter II.
-Ed.
[4*] Almanca (s. 117) ve Fransızca (s. 140) metinlerde: "1/16".
-ç.
[5*] Değersiz bir cisim üzerinde yapılan deneyler anlamında.
-ç.
[6*] Rodbertus,
Sociale Briefe an von Kirchmann, Driuer Brief Widerlegung der Ricardo'schen Lehre von der Grundrente und Begründung einemeuen Rententheorie, Berlin 1851, s. 125.
-Ed.
[13] R. H. Greg,
The Factory Question and the Ten Hours' Bill, London 1837, s.115.
[14] Raporun son tümcesinde bir yanılma var. Fire nedeniyle uğranılan zararın 6 peni değil, 3 peni olması gerekir. Bu zarar, Surat pamuğu için %25, Amerikan pamuğu için ancak %12 ile %15 kadardır, ve bu sonuncu, aynı yüzdenin 5-6 peni fiyat için doğru hesaplandığı anlamına gelir. Bununla birlikte, İç savaşın son yıllarında Avrupa'ya getirilen Amerikan pamuğu sözkonusu olduğu zaman bile, fire oranının çoğu kez, öncekine göre epeyce yükseldiği doğrudur.
-F. E.
[15] Örneğin, diğerleri yanında Babbage'a bakınız [
On the Economy of Machinery arıd Manufactures, London 1832, s. 280-81.
-Ed.). Her zaman başvurulan çareye -ücretlerin düşürülmesi- bu durumda da başvurulur ve böylece bu sürekli değer kaybı, Bay Carey'in "uyumlu beynindeki" hayallerin tam tersine bir etki yaratmış olur.
[16] Yukardaki satırlar yazıldığından (1865) beri, dünya piyasasındaki rekabet, başta Amerika ve Almanya olmak üzere bütün uygar ülkelerde sanayiin hızla gelişmesi ile önemli ölçüde yoğunlaştı. Bugün, üretken güçlerdeki hızlı ve muazzam genişleme olgusu, kapitalist meta değişme biçimine egemen olduğu sanılan yasaların denetiminden çıktı ve kapitalistlerin zihinlerinde bile gitgide daha fazla yer etmeye başladı. Bu, özellikle iki belirti ile kendisini göstermektedir. Birincisi, eski himayecilik düşüncesinden şimdi, ihraca uygun malların en iyi şekilde korunmaları ilkesi ile ayrılan, yeni ve genel bir koruyucu gümrük düşkünlüğü ile. Ve ikincisi, bütün üretim alanlarında üretimi ve dolayısıyla da fiyatları ve kârı düzenlemek üzere fabrikatörlerin kurdukları tröstler ile. Söylemeye gerek yoktur ki, bu denemeler ancak, ekonomik ortamın nispeten elverişli olması halinde uygulanabilir. İlk fırtınanın bunları altüst etmesi ve, üretimin mutlaka bir düzenlemeye gereksinmesi olmakla birlikte bu iş için kapitalist sınıfın hiç de uygun olmadığını tanıtlaması kaçınılmazdır. Bu arada tröstlerin küçük balıkların büyük balıklar tarafından daha büyük bir hızla mideye indirilmesini sağlamaktan başka bir görevleri olmayacaktır.
-F. E.
[17] Söylemeye gerek yoktur ki, biz Mr. Baker gibi, 1857 yün bunalımını, hammadde ve ürün fiyatları arasındaki oransızlık ile
açıklamıyoruz. Bu oransızlığın kendisi de yalnızca bir belirti idi ve bunalım genel bir bunalımdı.
-F. E.
[18] İngiltere'de, kısa yünden taraklanmış iplik eğiren ve bunu dokuyan (başlıca merkezi Leeds'dir) yünlü sanayii ile, uzun yünden,
worslediplik yapan ve bunu dokuyan (başlıca merkezi Yorkshire'da Bradford'dur) yünlü sanayii arasında kesin bir ayrım yapılır.
-F. E.
[19] İrlanda'da, makine ile keten ipliği yapımındaki bu hızlı büyüme, Almanya'da (Silezya, Lusatya ve Vestefalya'da) elle yapılan keten ipliği ihracatına bir ölüm darbesi olmuştur.
-F. E.