Karl Marx'ın Capital, A Critical Analysis of Capitalist Productuon, Volume III, (Progress Publishers, Moscow 1974) adlı yapıtını İngilizcesinden Alaattin Bilgi dilimize çevirmiş, ve kitap, Kapital, Ekonomi Politiğin Eleştirisi, Üçüncü Cilt, adı ile, Sol Yayınları tarafından Şubat 1990 (Birinci baskı: Ağustos 1978) tarihinde yayınlanmıştır.

Eriş Yayınları tarafından düzenlenmiştir.
e-posta: Kurtuluş-Cephesi Dergisi
BİRİNCİ KISIM
ARTI-DEĞERİN KÂRA
VE ARTI-DEĞER ORANININ
KÂR ORANINA DÖNÜŞMESİ




BİRİNCİ BÖLÜM
MALİYET FİYATI VE KÂR


      BİRİNCİ Kitapta, biz, bizatihi kapitalist üretim sürecini oluşturan görüngüleri, dış koşulların yaratabilecekleri her türden ikincil etkileri hiç dikkate almaksızın, dolaysız üretici süreç olarak incelemiştik. Ne var ki, bu dolaysız üretim süreci, sermayenin yaşam süresini sona erdirmiş olmaz. Bu süreç, gerçek dünyada, İkinci Kitabın konusu olan dolaşım süreci ile tamamlanır. İkinci Kitapta, yani dolaşım sürecinin, toplumsal yeniden-üretim sürecinin aracısı olarak ele a1ındığı Üçüncü Kısımda, kapitalist üretim sürecinin, bütünüyle ele a1ındığında, üretim ve dolaşım süreçlerinin bir sentezini temsil ettiği ortaya çıkmıştı. Bu üçüncü kitabın ele aldığı konular düşünülürse, bu sentez üzerine bazı genel düşüncelerle yetinilmesi olanaksızdır. Tersine, bir bütün olarak sermaye hareketlerinden doğan somut biçimlerin saptanması ve tanımlanması gerekir. Sermayeler fiili hareketleri sırasında birbirlerinin karşısına öyle somut şekillerde çıkar ki, sermayenin dolaysız üretim sürecindeki biçimi, tıpkı dolaşım sürecindeki biçimi gibi, yalnızca özel durumlar olarak ortaya çıkar. Bu kitapta geliştirildiği gibi, sermayenin çeşitli biçimleri, böylece, farklı sermayelerin birbirleri üzerindeki etkileri içersinde, rekabet içersinde, ve bizzat üretim öğelerinin olağan bilinçleri içersinde, adım adım, (sayfa 31) toplum yüzeyinde bürünecekleri biçime yaklaşırlar.
 

      Kapitalist yolda üretilen her metaın değeri, şu formül ile temsil edilir: S = s + d + a. Eğer ürünün bu değerinden, biz, artı-değerleri çıkartırsak, ortada yalnızca üretim öğelerine harcanmış sermaye değeri, s + d'ye karşılık, bir eşdeğer ya da mal olarak onun yerini alan bir değer kalır.
      Örneğin, belli bir nesnenin üretimi, eğer 20 sterlini üretim aletlerinin aşınmasını ve yıpranmasını, 380 sterlini üretim maddelerini ve 100 sterlini emek-gücünü karşılayan 500 sterlinlik bir sermaye yatırımını gerektiriyorsa ve artı-değer oranı %100 ise, ürünün değeri = 400s + 100d + 100a = 600 sterlin olur.
      100 sterlinlik artı-değer düşüldükten sonra, geriye ya1nızca, harcanan 500 sterlinlik sermayeyi yerine koyan 500 sterlinlik meta-değer kalır. Metaın değerinin tüketilen üretim araçları ile emek-gücünün fiyatını yerine koyan bu kısmı, ancak, metaın kapitalistin kendisine maliyetini yerine koymuş olur. Bu nedenle de onun [yani kapitalist -ç.] için, metaın maliyet fiyatını temsil eder. Metaın kapitaliste maliyeti ile gerçek üretim maliyeti, birbirinden tamamen farklı iki büyüklüktür. Meta-değerin, artı-değerden meydana gelen kısmı, bu kısım, emekçiye, karşılığı ödenmemiş emeğe malolduğu için, kapitaliste herhangi bir şeye malolmamıştır. Ne var ki, kapitalist üretim esasına göre, işçi, üretim sürecine girdikten sonra, o, kapitaliste ait bulunan ve işlev yapan üretken sermayenin tamamlayıcı bir öğesini oluşturur. Bu nedenle metaın asıl üreticisi kapitalisttir. İşte bu yüzden, metaın maliyet fiyatı, kapitaliste, zorunlu olarak, metaın gerçek maliyeti olarak görünür. Biz, eğer maliyet fiyatına, rn dersek, S = s + d + a formülü, S = m + a şeklini, yani, meta-değer = maliyet fiyatı + artı- değer şeklini alır.
      Bir metaın yalnız üretimi sırasında harcanan sermayenin değerini yerine koyan çeşitli değer kısımlarının, maliyet fiyatı başlığı altında toplanması, bir yandan, kapitalist üretimin özgül niteliğini ifade eder. Metaın kapitalist maliyeti sermaye harcanması ile, oysa metaın gerçek maliyeti emek harcanması ile ölçülür. Böylece, bir metaın kapitalist maliyet fiyatı, nicelik olarak değerinden ya da onun gerçek maliyet fiyatından farklıdır. Bu fiyat metaın değerinden küçüktür, çünkü, S = m + a eşitliğinde, m = S - a olduğu açıktır. Öte yandan, bir metaın maliyet fiyatı, hiç bir zaman yalnız kapitalist muhasebede bulunan bir kategoriden ibaret değildir. Değerin bu kısmının tek başına ayrılması, pratikte, metaın fiili üretiminde, sürekli olarak kendini gösterir, çünkü dolaşım süreci yoluyla durmadan kendi meta biçiminden üretken sermaye biçimine tekrar çevrilmek zorunda olup, böylece metaın maliyet fiyatı, daima, yapımında tüketilen üretim öğelerini tekrar satın almak durumundadır. (sayfa 32)
      Maliyet fiyatı kategorisinin, öte yandan, meta-değerin oluşmasıyla ya da, sermayenin kendisini genişletmesi süreciyle hiç bir ilişkisi yoktur. 600 sterlinlik bir metaın değerinin, altıda-beşinin, yani 500 sterlinin, onun üretiminde tüketilen 500 sterlinlik sermayenin bir eşdeğerinden fazla bir şeyi temsil etmediğini ve bu nedenle ancak bu sermayenin maddi öğelerini tekrar satın almaya yetebileceğini biliyorsam, henüz daha, ne metaın değerinin onun maliyet fiyatını temsil eden altıda-beşlik kısmının ve ne de metadaki artı-değeri oluşturan son altıda-birlik kısmının ne şekilde üretildiği hakkında bir şey biliyorum demektir. Bununla birlikte, araştırmalarımız, kapitalist iktisatta, maliyet fiyatının, değer üretiminin kendisinin sahte bir kategorisi görüntüsüne büründüğünü ortaya koyacaktır.
      Tekrar örneğimize dönelim. Bir işçi tarafından ortalama toplumsal bir işgününde üretilen değerin 6 şilin = 6P ile temsil edildiğini varsayalım. Bu durumda yatırılan 500 sterlinlik sermaye = 400s + 100d,on saatlik 1.6662/3 işgününde üretilen bir değeri temsil eder ve bunun 1.3331/3 işgünü 400s'ye eşit üretim araçlarının değerinde ve 3331/3 işgünü 100d'ye eşit emek-gücünün değerinde kristalleşmiştir. %100'lük bir artı-değer oranı varsayıldığında, yeni elde edilecek olan metaın üretiminin gerektireceği emek harcaması = 100s + 100d = 6662/3 on saatlik işgünüdür.
      Biz biliyoruz ki (bkz: Buch l, Kap. VII, s. 101-193) 600 sterlinlik yeni yaratılan ürünün değeri, 1) üretim araçları için harcanan 400 sterlinlik değişmeyen sermayenin yeniden ortaya çıkan değeri, ve 2) 200 sterlinlik yeni üretilen bir değerden oluşmuştur. Metaın maliyet fiyatı = 500 sterlin, yeniden ortaya çıkan 400s ile, yeni üretilen 200 sterlinlik (=l00d) değerin yarısını, yani kökenleri tamamen farklı iki meta-değer öğesini kapsar.
      6662/3 on saatlik işgünü boyunca harcanmış bulunan emeğin bir amaca yönelmiş niteliği sonucu, tüketilen 400 sterlin tutarındaki üretim araçlarının değeri, bu üretim araçlarından ürüne aktarılmıştır. Daha önceden varolan bu değer, böylece, ürünün değerini oluşturan bir kısım olarak yeniden ortaya çıkmıştır, ama bu metaın üretim sürecinde yaratılmamıştır. Metaın değerinin bir kısmı olarak varolmasının tek nedeni, yatırılan sermayenin bir öğesi şeklinde daha önce varolmasıdır. Harcanmış bulunan değişmeyen sermaye, bu nedenle, metaın değerinin, bu sermayenin bizzat o değere eklediği kısmı tarafından yerine konmuştur. Maliyet fiyatının bu öğesi, demek ki, çifte bir anlam taşımaktadır. Bir yandan, o, meta-değerin, tüketilen sermayeyi yerine koyan kısmı olduğu için, metaın maliyet fiyatına girmektedir. Öte yandan da, salt, harcanan sermayenin değeri olduğu, ya da üretim araçları şu kadara maloldukları için meta-değerin bir öğesini oluşturur.
      Maliyet fiyatının öteki öğesi için durum tam tersidir. Metaın (sayfa 33) üretiminde harcanan 6662/3 işgünü, 200 sterlinlik yeni bir değer yaratmaktadır. Bu yeni değerin bir kısmı, sa1t, 100 sterlinlik yatırılan değişen sermayeyi ya da kullanılan emek-gücünün fiyatını yerine koymaktadır. Ne var ki, bu yatırılan sermaye-değer, herhangi bir şekilde, yeni değerin yaratılmasına girmemektedir. Sermaye yatırımını ilgilendirdiği kadarıyla emek-gücü, bir değer olarak sayılmaktadır. Ama, üretim sürecinde o, değer yaratıcısı olarak hareket etmektedir. Yatırılan sermaye içersinde emek- gücünün değerinin tuttuğu yeri, fiilen işlev yapan üretken sermayede, canlı, değer-yaratıcı emek-gücünün kendisi almaktadır.
      Meta-değerin, biraraya geldikleri zaman maliyet fiyatını oluşturan bu çeşitli öğeleri arasındaki fark, sermayenin, ya harcanmış olan değişmeyen ya da harcanmış olan değişen kısmının değerinin büyüklüğünde bir değişiklik olduğu zaman göze çarpar. Diyelim, aynı üretim araçlarının ya da sermayenin değişmeyen kısmının fiyatı 400 sterlinden 600 sterline yükselmiş ya da tersine 200 sterline düşmüş olsun. Birinci durumda, 500 sterlinden, 600s + 100d = 700 sterline yükselen yalnızca metaın maliyet fiyatı değil, 600 sterlinden, 600s + l00d + l00a = 800 sterline yükselen metaın değeridir de. İkinci durumda, 500 sterlinden 200s + l00d = 300 sterline düşen yalnızca maliyet fiyatı değil, 600 sterlinden, 200s + 100d + 100a = 400 sterline düşen metaın değeridir de. Harcanmış bulunan değişmeyen sermaye kendi değerini ürüne aktardığı için, öteki koşullar aynı kalmak üzere, ürünün değeri, bu sermaye-değerin mutlak büyüklüğü ile yükselir ya da düşer. Öte yandan, öteki koşulların değişmeden kaldığını varsayalım, aynı miktar emek-gücünün fiyatı 100 sterlinden 150 sterline yükselmiş ya da, tersine, 100 sterlinden 50 sterline düşmüş olsun. Birinci durumda, maliyet fiyatı 500 sterlinden, 400s + 150d = 550 sterline yükselmiş, ikinci durumda 500 sterlinden, 400s + 50d = 450 sterline düşmüş olur. Ama her iki durumda da, meta-değer, değişmeden 600 sterlin o1arak kalır; bir seferinde 400s + 150d + 50a, ve öteki seferinde 400s + 50d + 150a'dır. Yatırılmış olan değişen sermaye kendi değerini ürüne eklemez. Onun değerinin yerini, üründe daha çok, emek tarafından yaratılmış bulunan yeni bir değer almıştır. Bu nedenle, değişen sermayenin mutlak büyüklüğündeki bir değişiklik, salt emek-gücünün fiyatındaki bir değişikliği ifade ettiği sürece, meta-değerin mutlak büyüklüğünü en ufak şekilde değiştirmez, çünkü bu, canlı emek-gücü tarafından yaratılan yeni değerin mutlak büyüklüğünde hiç bir şeyi değiştirmiş olmaz. Böyle bir değişiklik, daha çok, yeni değerin, birisi artı-değeri oluşturan, öteki değişen sermayeyi yerine koyan ve bu yüzden metaın maliyet fiyatına geçen iki kısmının nispi oranları üzerinde etkili olur.
      Maliyet fiyatının iki öğesinin, örneğimizde 400s + 100d'nin tek ortak yanları, her ikisinin de meta-değerin yatırılan sermayeyi yerine koyan kısımları olmasıdır.
      Ne var ki, bu gerçek durum, kapitalist üretim açısından zorunlu olarak ters bir biçimde görünür.
      Kapitalist üretim tarzı, köleliğe dayanan üretim tarzından, öteki (sayfa 34) şeylerin yanısıra, onda emek-gücünün değerinin ve dolayısıyla fiyatının değerinin, emeğin kendisinin değeri ya da fiyatı, ya da ücretler olarak görülmesi olgusuyla ayrılır (Buch I, Kap. XVII). Yatırılan sermayenin değişen kısmı bu nedenle, ücretlere harcanan sermaye, üretimde harcanan bütün emeğin değeri ve dolayısıyla fiyatını ödeyen sermaye-değer olarak görünür. Örneğin, ortalama on saatlik toplumsal işgününün 6 şilin tutarındaki bir para miktarında nesneleştiğini varsayalım. Buna göre 100 sterlinlik bir değişen sermaye yatırımı, 3331/3 on saatlik işgününde üretilen bir değerin para ifadesini temsil eder. Ne var ki, satın alınan emek-gücünü, yatırılan sermayede temsil eden bu değer, fiilen işlev yapan üretken sermayenin bir kısmını oluşturmaz. Üretim sürecinde onun yerini, canlı emek-gücü almıştır. Eğer, örneğimizde olduğu gibi, emek-gücünün sömürü derecesi %100 ise 6662/3 on saatlik işgünü boyunca harcanır ve böylece de, ürüne 100 sterlinlik yeni bir değer katar. Ama, yatırılan sermayede, 100 sterlinlik değişen sermaye, ücretlere yatırılmış sermaye ya da 6662/3 on saatlik gün boyunca iş gören emeğin fiyatı olarak görünür. 100 sterlinlik miktar, 6662/3 ile bölünürse, değer olarak, beş saatlik emeğin ürününe eşit, on saatlik bir işgününün fiyatı olan 3 şilin elde edilir.
      Şimdi eğer biz, bir yanda yatırılan sermayeyi diğer yandaki meta-değer ile karşılaştırırsak şunu buluruz:
      I. Yatırılan sermaye 500 sterlin = üretim araçlarına harcanan 400 sterlinlik sermaye (üretim araçlarının fiyatı) + emeğe harcanan 100 sterlinlik sermaye (6662/3 işgününün fiyatı ya da aynı süre için ödenen ücret).
      II. Metaların değeri 600 sterlin = maliyet fiyatını temsil eden 500 sterlin (harcanan üretim araçlarının fiyatı 400 sterlin + harcanan 6662/3 işgününün fiyatı 100 sterlin) + 100 sterlin artı-değer.
      Bu formülde, sermayenin emek-gücüne yatırılan kısmı, pamuk ya da kömür gibi üretim araçlarına yatırılan kısmından, yalnız, maddi bakımdan farklı bir üretim öğesinin karşılığının ödenmesine yaraması bakımından ayrılır, yoksa hiç bir şekilde, meta-değer yaratma sürecinde ve dolayısıyla da sermayenin kendisini genişletme sürecinde işlevsel bakımdan farklı bir amaca hizmet ettiğinden ötürü ayrılmaz. Üretim araçlarının fiyatı, tıpkı yatırılan sermayede göründüğü gibi, metaların maliyet fiyatında tekrar görünür, ve böyle olmasının nedeni, bu üretim araçlarının bir amaca uygun olarak tüketilmeleridir. Bu metaların üretiminde tüketilen 6662/3 işgünü için ödenen fiyat ya da ücretler de, gene, tıpkı yatırılan sermayede göründüğü gibi metaların maliyet fiyatında tekrar ortaya çıkar ve bunun da nedeni gene bu miktar emeğin bir amaca yönelik olarak harcanmış olmasıdır. Biz, yalnız, tamamlanmış ve varolan değerleri -yatırılan sermayenin değerinin, ürünün değerinin oluşmasına katılan kısımlarını- görürüz, ama yeni değerler yaratan öğeyi görmeyiz. Değişmeyen ve değişen sermaye arasındaki ayrım yokolmuştur. 500 sterlinlik tüm maliyet fiyatı, şimdi iki anlam taşır; birincisi, 600 sterlinlik (sayfa 35) meta-değerin, metaın üretiminde harcanan 500 sterlinlik sermayeyi yerine koyan kısmıdır; ikincisi, meta-değerin bu kısmı, salt, kullanılan üretim öğelerinin, yani üretim araçları ile emeğin maliyet fiyatı, yani yatırılan sermaye olarak daha önce varolduğu için mevcuttur. Sermaye-değer, bir metaın maliyet fiyatı olarak, ancak bir sermaye-değer şeklinde harcandığı için ve harcandığı ölçüde tekrar ortaya çıkar.
      Yatırılan sermayenin çeşitli değer kısımlarının, maddi bakımdan farklı üretim öğelerine, yani emek araçlarına, ham ve yardımcı maddelere ve emeğe harcanmış olması olgusu, yalnızca, metaın maliyet fiyatının, maddi bakımdan farklı üretim öğelerinin yeniden satın alınması zorunluluğunu gerektirir. Ama, maliyet fiyatının oluşumunu ilgilendirdiği kadarıyla, burada yalnızca bir ayrım, yani sabit ve döner sermayeler arasındaki ayrım farkedilebilir. Örneğimizde biz, emek araçlarının aşınıp yıpranması için 20 sterlin koymuştuk (400s = emek araçlarının amortismanı için 20 sterlin + üretim maddeleri için 380 sterlin). Bu emek araçlarının değeri, üretken süreçten önce, diyelim 1.100 sterlin olsun. Metalar üretildikten sonra bu değer iki biçimde varolur, metaın değerinin bir kısmı olarak 20 sterlin ve eskisi gibi kapitalistin mülkiyetinde kalan emek araçlarının geriye kalan değeri olarak 1.200 - 20 ya da 1.180 sterlin; bir başka deyişle, bunlar, kapitalistin meta-sermayesinin değil, üretken sermayesinin öğeleri olarak bulunurlar. Üretim maddeleri ile ücretler, emek araçlarından farklı olarak, metaın üretiminde tamamen tüketilmişler ve böylece bütün değerleri, üretilen metaın değerine geçmiştir. Yatırılan sermayenin bu çeşitli kısımlarının, devir ile ilişkili olarak nasıl sabit ve döner sermaye biçimlerine büründüklerini görmüştük.
      Buna göre, yatırılan sermaye = 1.680 sterlin: sabit sermaye = 1.200 sterlin + döner sermaye = 480 sterlin (= 380 sterlin üretim maddelerindeki, artı, 100 sterlin ücretlerdeki).
      Ama metaın maliyet fiyatı, yalnız = 500 sterlin (sabit sermayenin aşınma ve yıpranması için 20 sterlin ve döner sermaye için 480 sterlin).
      Metaın maliyet fiyatı ile yatırılan sermaye arasındaki bu fark, yalnızca, metaın maliyet fiyatının, yalnızca üretiminde fiilen tüketilen sermaye tarafından oluşturulduğunu tanıtlar.
      Metaın üretiminde, 1.200 sterlin değerinde üretim aracı kullanılmıştır, ama bu yatırılan sermaye-değerden yalnız 20 sterlini üretimde kaybolmuştur. Demek ki, kullanılan sabit sermaye, ancak kısmen metaın maliyet fiyatına girmektedir, çünkü onun üretiminde ancak kısmen tüketilmektedir. Kullanılan döner sermaye ise metaın maliyet fiyatına bütünüyle girmektedir, çünkü üretimde bütünüyle tüketilmektedir. Ama bu, ancak, sabit ve döner sermayelerin tüketilen kısımlarının değişmez bir biçimde, değerlerinin büyüklüğü ile prou rata,[
1*] metaın maliyet fiyatına (sayfa 36) geçtiğini ve metaın değerinin bu kısımlarının salt üretimlerinde harcanan sermayeden doğduklarını tanıtlamaz mı? Eğer bu böyle olmasaydı, yatırılmış bulunan 1.200 sterlinlik sabit sermayenin, üretken süreç sırasında kaybettiği 20 sterlin dışında, kaybetmemiş olduğu diğer 1.180 sterlini de bu sürece niçin katmadığı açıklanamazdı.
      Maliyet fiyatının hesaplanması bakımından sabit ve döner sermayeler arasındaki bu fark, bu nedenle, ancak, maliyet fiyatının görünüşte, harcanan sermaye-değerden ya da bizzat kapitalist tarafından emek de dahil harcanan üretim öğeleri için ödenen fiyattan doğmuş olmasını doğrular. Öte yandan, değerin oluşumunu ilgilendirmesi bakımından, sermayenin emek-gücüne yatırılan değişen kısmı, burada, döner sermaye başlığı altında, açıkça, değişmeyen sermaye ile (sermayenin üretim maddesinden ibaret bulunan kısmı ile) özdeşleştirilmekte ve bu, sermayenin kendisini genişletme sürecindeki sırrı tamarnlamaktadır.[1]
      Buraya kadar biz, metaların değerinin yalnızca bir öğesini, yani maliyet fiyatını ele aldık. Şimdi de, metaların değerinin diğer kısmına, yani maliyet fiyatı üzerindeki fazlalığa ya da artı-değere gözatmamız gerekiyor. Demek ki, her şeyden önce artı-değer, bir metaın değerinin maliyet fiyatının üzerinde ve ötesinde kalan fazla kısmıdır. Ama maliyet fiyatı, kendisinin de sürekli olarak maddi öğelerine tekrar çevrildiği tüketilen sermayenin değerine eşit olduğu için, bu değer fazlası, metaın üretiminde harcanan ve kendi dolaşımı yoluyla geri dönen sermayenin değerindeki bir artış demektir.
      Daha önce de gördüğümüz gibi, artı-değer a ancak, değişen sermaye d'nin değerindeki bir değişmeden doğduğu ve bu nedenle, kökeni yönünden değişen sermayedeki bir artıştan başka bir şey olmadığı halde, üretim süreci sona erdikten sonra, gene de s + d'nin, harcanmış toplam sermayenin değerinde bir artış oluşturur. a'nın, emek-gücüne yatırılmış bulunan belirli bir sermaye-değer d'nin, değişken bir büyüklüğe, yani değişmeyen bir büyüklüğün değişen bir büyüklüğe çevrilmesiyle üretildiğini ifade eden s + (d + a) formü1ü, (s + d) + a olarak da temsil edilebilir. Üretim gerçekleşmeden önce elimizde 500 sterlinlik bir sermaye vardı. Üretim tamamlandıktan sonra, elimizde 500 sterlinlik bu sermaye ile, 100 sterlinlik bir değer artışı vardır.[2]
      Bununla birlikte, artı-değer, yalnız, yatırılan sermayenin, sermayenin kendisini genişletmesi sürecine giren kısmında. deği1, bu sürece (sayfa 37) girmeyen kısmında da bir artış oluşturur. Başka bir deyişle, artı-değer yalnız, metaın maliyet fiyatı ile yerine konulan tüketilen sermayede değil, üretime yatırılan bütün sermayede bir artış demektir. Üretim sürecinden önce elimizde 1.680 sterlin değerinde bir sermaye vardı; yani üretim araçlarına yatırılan ve yalnız 20 sterlini, aşınıp yıpranma nedeniyle metaın değerine giren 1.200 sterlinlik bir sabit sermaye ile, üretim maddelerine ve ücretlere yatırılan 480 sterlinlik bir döner sermaye bulunuyordu. Üretim sürecinden sonra, elimizde üretken sermayenin değerini oluşturan bir öğe olarak 1.180 sterlin ile, 600 sterlinlik bir meta-sermaye bulunmaktadır. Bu iki değer miktarını topladığımızda, şimdi kapitalistin elinde 1. 780 sterlinlik bir değer bulunmaktadır. Yatırmış olduğu 1.680 sterlinlik toplam sermaye bundan çıkartıldığında, geriye 100 sterlinlik bir değer artışı kalır. 100 sterlinlik artı-değer, böylece, yatırılmış 1.680 sterlin bakımından bir artış oluşturduğu gibi, onun bir kısmı olan ve üretim sırasında harcanan 500 sterlin bakımından da bir artış demektir.
      Şimdi kapitaliste, bu değer artışının, sermaye ile girişilmiş bulunan üretken süreçten doğduğu ve bu nedenle sermayenin kendisinden türediği, açık olarak görünür, çünkü, bu artış, üretim sürecinden önce ortada olmadığı halde, süreçten sonra ortaya çıkmıştır. Üretimde tüketilen sermayeye gelince, artı-değer, gene, üretim araçları ile emeği içeren bütün farklı değer öğelerinin hepsinden doğmuş gibi görünür. Çünkü maliyet fiyatının oluşumuna bütün bu öğeler eşit katkıda bulunurlar. Yatırılmış sermaye olarak edindikleri kendi değerlerini hepsi de ürünün değerine katarlar ve, değişmeyen ve değişen değer büyüklükleri olarak farklılaşmamışlardır. Biz eğer bir an için, bütün yatırılan sermayenin, ya sırf ücretlerden ya da sırf üretim araçlarının değerinden ibaret olduğunu varsayarsak, bu, apaçık hale gelir. Birinci durumda, demek ki, 400s + 100d + l00a meta-değer yerine 500d + 100a meta-değer elde etmiş olurduk. Ücretlere yatırılmış olan 500 sterlinlik sermaye, 600 sterlinlik meta-değerin üretiminde harcanan bütün emeğin değerini temsil eder ve sırf bu nedenle, tüm ürünün maliyet fiyatını oluşturur. Ama harcanan sermayenin değerinin, ürünün değerinin bir kısmı olarak yeniden-üretilmesine yolaçan bu maliyet fiyatının oluşumu, bu meta-değerin oluşumunda bizce bilinen tek süreçtir. Biz, onun 100 sterlinlik artı-değer kısmının nasıl oluştuğunu bilmiyoruz. Meta-değerin 500s + 100a'ya eşit olduğu ikinci durum için de aynı şey doğrudur. Her iki durumda da, biz, artı-değerin, belli bir değerden geldiğini biliyoruz, çünkü bu değer, ister emek, ister üretim araçları biçiminde olsun, üretken sermaye biçiminde yatırılmıştı. Öte yandan, bu yatırılan sermaye-değer, genişlemiş olduğu ve bu nedenle metaın maliyet fiyatını oluşturduğu için, artı-değeri meydana getiremez. Çünkü, salt metaın maliyet fiyatını oluşturması nedeniyle, sermaye-değer, herhangi bir artı-değer oluşturmaz, yalnızca bir eşdeğer, harcanan sermayeyi yerine koyan bir değer oluşturur. Bu nedenle, (sayfa 38) sermaye-değerin artı-değer oluşturması ölçüsünde, bu, onun, harcanmış sermaye olarak özgül niteliğinden değil, daha çok, yatırılmış ve dolayısıyla yararlanılmış sermaye olması niteliğinden ötürü böyledir. Bu nedenle, artı-değer, yatırılan sermayenin, metaın maliyet fiyatına giren kısmından doğduğu kadar, buna girmeyen kısmından da doğar. Kısacası, artı-değer, kullanılan sermayenin hem sabit ve hem de döner kısımlarından aynı derecede meydana gelir. Emek araçlarını olduğu kadar, üretim maddelerini ve emeği de [içeren .] toplam sermaye, ürünlerin yaratıcısı olarak maddi bakımdan hizmet eder. Toplam sermaye, ancak bir kısmı, kendini genişletme sürecine katılmış olsa bile, fiili emek-sürecine maddi bakımdan katılır. Belki de, maliyet fiyatının oluşumuna kısmen katıldığı halde, artı-değerin oluşumuna bütünüyle katılmasının nedeni işte budur. Her ne olursa olsun sonuç şu oluyor ki, artı-değer, yatırılan sermayenin bütün kısımlarından, aynı zamanda doğuyor. Bu tümdengelim, belki de, Malthus'un sözleriyle açıkça ve kısaca ifade edilerek epeyce kısaltılabilir: "Kapitalist ... yatırdığı sermayenin bütün kısımlarından eşit bir kâr bekler."[3]
      Artı-değer, yatırılan toplam sermayenin, varsayılan bir yavrusu olma niteliği içersinde, kârın bu dönüşmüş biçimini alır. Demek oluyor ki, belli bir değer, kâr üretmek amacıyla yatırıldığı zaman sermaye oluyor,[4] ya da belli bir değer, sermaye olarak kullanıldığı için kâr meydana geliyor. Kâra, k dersek, S = s + d + a = k + a formülü S = m + k halini alır, ya da, bir metaın değeri = maliyet fiyatı + kâr olur.
      Kâr, burada temsil edildiği haliyle, demek ki, artı-değer ile aynı şey oluyor, ancak, kapitalist üretim tarzının herhalde vazgeçilmez bir ürünü olduğundan gizemli bir biçime bürünüyor. Üretim süreci sırasında meydana gelen değer değişikliğinin kaynağının, sermayenin değişen kısmından; toplam sermayeye aktarılması gerekiyor, çünkü, varsayılan maliyet fiyatı oluşumunda, değişmeyen ve değişen sermayeler arasında gözle görülür bir ayrım bulunmamaktadır. Bir kutupta, emek-gücünün fiyatı, ücretlerin başkalaşmış biçimine büründüğü için, karşıt kutupta artı-değer, kârın başkalaşmış biçiminde görünmektedir.
      Bir metaın maliyet fiyatının, değerinden küçük olduğunu görmüş bulunuyoruz. S = rn + a olduğu için, m = S - a'dır. S = m + a formülü S = m, ya da, meta-değer = meta maliyet fiyatı olabilmesi için, a = 0 olması gerekir; özel piyasa koşulları, metaların satış fiyatlarını, maliyet fiyatlarının düzeyine ve hatta altına düşürebilmekle birlikte, yukardaki durum, kapitalist üretim esasında hiçbir zaman ortaya çıkmaz.
      Demek oluyor ki, bu metaın değer üzerinden satılması halinde, bu metaın değerinin maliyet fiyatını aşan fazlalığa eşit ve bu nedenle, bu metaın değerine katılmış bulunan tüm artı-değere eşit bir kâr gerçekleştirilmiş (sayfa 39) olur. Ne var ki, kapitalist, bir metaı değerinin altında sattığı zaman bile, onu bir kâr ile satmış olabilir. Metaın satış fiyatı, maliyet fiyatının üzerinde olduğu sürece, bu fiyat, değerinin altında olabileceği halde, bu metaya katılmış bulunan artı-değerin bir kısmı daima gerçekleşir ve böylece bir kâr sağlar. Bizim örneğimizde, metaın değeri 600 sterlin ve maliyet fiyatı 500 sterlindir. Bu meta, eğer, 510, 520, 530, 560 ya da 590 sterline satılmış ise, değerinin 90, 80, 70, 40 ya da 10 sterlin altında satılmış demektir. Gene de, onun satışından, sırasıyla 10, 20, 30, 60 ya da 90 sterlin bir kâr gerçekleştirilmiştir. Bir metaın değeri ile maliyet fiyatı arasında, sayısız satış fiyatları olabileceği açıktır. Metaın değerindeki artı-değer öğesi ne kadar büyük ise, bu ara fiyatların yer alabilecekleri dizi de o kadar büyüktür.
      Bu, bazı durumlarda metaların fiyatlarının altında satılması, bazı sanayi kollarında anormal derecede düşük meta-fiyatları,[5] vb., gibi günlük rekabet olaylarını fazlasıyla açıklamış olur. Kapitalist rekabetin, ekonomi politiğin şimdiye değin kavrayamadığı temel yasası, genel kâr oranı ile, bu oranın belirlediği sözde üretim fiyatlarını düzenleyen yasa, daha ilerde göreceğimiz gibi, metaların değerleri ile maliyet fiyatları arasındaki bu farka ve bunun sonucu, bir metaın değerinin altında bir kârla satılması olasılığına dayanır.
      Bir metaın asgari satış fiyatı sınırı, onun maliyet fiyatıdır. Bu maliyet fiyatının altında satıldığı takdirde, harcanmış olan üretken sermaye öğeleri, bu satış fiyatı ile bütünüyle yerine konulamaz. Bu süreç devam edecek olursa, yatırılan sermayenin değeri yokolur. İşte salt bu açıdan kapitalist, maliyet fiyatına, metaın değeri gözüyle bakmak eğilimindedir; çünkü bu, sermayesinin korunup devam etmesi için gerekli fiyattır. Ama bir de şu var ki, bir metaın maliyet fiyatı, bu metaın üretimi için bizzat kapitalist tarafından ödenen satınalma fiyatıdır ve bu nedenle, satınalma fiyatı, üretimin kendisi tarafından belirlenmiştir. Bu nedenle, metaın satışı ile gerçekleşen değer fazlalığı ya da artı-değe kapitaliste, metaın maliyet fiyatı üzerindeki değer fazlalığı gibi değil, değerini aşan satış fiyatındaki bir fazlalık olarak görünür ve dolayısıyla, bir metaın taşıdığı artı-değer, onun satışı ile gerçekleşmiyor da, bizzat satıştan doğuyor gibidir. Biz bu yanılgıyı Birinci Kitapta daha yakından incelemiştik (Kap, IV, 2) ("Sermayenin Genel Formülündeki Çelişkiler"), ama burada bir an için, diğerleri arasında Torrens tarafından, ekonomi politikte Ricardo'yu aşan bir ilerleme olarak öne sürülen biçim üzerinde duracağız.
      "Üretimin maliyetinden ya da başka bir deyişle, metaların yetiştirilmesi ya da fabrikasyonunda harcanan sermayeden ibaret bulunan doğal fiyatı, kârı içermiş olamaz. ... Bir çiftçinin 100 quarter tahıl (sayfa 40) ektiğini ve buna karşılık 120 quarter tahıl almış olduğunu varsayalım. Bu durumda, harcanan tahılın üzerindeki ürün fazlası 20 quarter, çiftçinin kârını oluşturur; ama bu fazlalığa ya da kâra, harcanan bir kısmıdır demek saçma olurdu. ... Bir imalatçı patron, belli bir miktar hammadde, iş araç ve gereçleri, emek için yaşam gereksenmeleri harcar ve karşılığında bir miktar mamul mal elde eder. Bu mamul mal, yatırılmaları ile elde edilmiş olduğu maddelerden, araçlardan ve yaşam gereksinmelerinden daha yüksek bir değişim-değerine sahip bulunmalıdır." Torrens, buradan, satış fiyatının, maliyet fiyatı üzerindeki fazlalığı ya da kârın, tüketicilerin, "ya dolaysız ya da dolaylı değişim yoluyla, sermayenin bütün öğelerine, bunların üretim-maliyetlerinden daha büyük bir miktar ödemeleri" olgusundan ileri geldiği sonucunu çıkartıyor.[6] Gerçekten de, belli bir büyüklüğün üzerindeki fazlalık, bu büyüklüğün bir kısmını oluşturamaz ve bu yüzden de, kâr, bir metaın, kapitalistin harcamaları üzerindeki değer fazlalığı, bu harcamaların bir kısmını oluşturamaz. Şu halde, kapitalistin yatırdığı değer dışında bir başka öğe, bir metaın değerinin oluşumuna katılmıyorsa, hiçten herhangi bir şey çıkamayacağına göre, üretimden nasıl olup da kendisine giren değerden daha fazla bir değer çıktığı açıklanamaz bir şeydir. Ama, Torrens, bu hiçten varetme sorunundan, ancak, bunu meta üretimi alanından, meta dolaşımı alanına kaydırmak suretiyle kurtulmuş oluyor. Kâr, üretimden gelemez, diyor Torrens, yoksa, üretimin maliyetinde zaten içerilmiş olurdu ve bu maliyetin üzerinde bir fazlalık olamazdı. Kâr, metaların değişiminden önce zaten varolmasa, bu değişimden gelemez, diye yanıtlıyor Ramsay. Değiştirilen ürünlerin değerlerinin toplamının, zaten değerlerinin toplamı olduğu bu değişimde değişikliğe uğramayacağı açıktır. Bu toplam, değişimden önce de, sonra da aynıdır. Burada şunu belirtmek gerekir ki, Malthus, metaların kendi değerlerinin üzerinde satılmaları konusunda farklı bir açıklaması bulunduğu ya da, bu tür tartışmaların hepsinin de, aslında, bir zamanların ünlü, filojistonun negatif ağırlığı gibi, aynı noktaya gelip dayanmaları nedeniyle, bu konuda hiç bir açıklaması olmadığı halde, açıkça Torrens'in yetkesine başvurur.[7]
      Kapitalist üretimin egemen olduğu bir toplumsal düzende, kapitalist olmayan üretici bile, kapitalist kavramların pençesine düşer. Genellikle gerçeği derinden kavramasıyla dikkati çeken Balzac, son romanı Les Paysans'da, küçük köylünün, sırf kendisine karşı iyi niyet beslesin diye, para aldığı tefecinin ufak-tefek işlerini bedavadan nasıl yaptığını ve kendi emeği kendisine bir para harcamasına malolmadığı için, tefeciye zaten karşılıksız bir şey vermediği hayaliyle nasıl avunduğunu pek güzel anlatır. Tefeciye gelince, o, böylece bir taşla iki kuş birden vurmaktadır. Ücretler için herhangi bir para harcamamış olur ve kendi emeğini harcayacağı bir tarladan yoksun kalmak suretiyle gitgide perişan olan köylüyü, tefecilik ağının derinliklerine doğru çeker. (sayfa 41)
      Bir metaın maliyet fiyatının, onun gerçek değerini oluşturduğu, artı-değerin, ürünün değerinin üzerinde satılmasından doğduğu ve böylece metaların, eğer satış fiyatları, maliyet fiyatlarına eşit ise, yani tüketilen üretim araçları ile ücretlerin toplamının fiyatına eşit ise, değerlerine eşit fiyatlarla satılabileceği gibi düşüncesizce anlayışlar, dünyaya Proudhon tarafından o her zamanki sözde-bilimsel hilekârlığı ile, sanki sosyalizmin yeni keşfedilmiş sırları gibi muştulanmıştır. Gerçekten de, metaların değerinin, maliyet fiyatlarına indirgenmesi, onun Halk Bankasının temelini oluşturur. Daha önce de gösterildiği gibi, bir ürünün değerini oluşturan çeşitli öğeler, bizzat ürünün orantılı kısımları ile temsil edilebilir. Örneğin (Buch I, Kap. VII, 2, s. 211-203) eğer 20 libre ipliğin değeri 30 şilin ise -yani, 24 şilini üretim aracı, 3 şilini emek-gücü ve 3 şilini artı-değer ise- bu artı-değer, ürünün onda-biri = 2 libre iplik olarak temsil edilebilir. Şimdi eğer bu 20 libre iplik, maliyet fiyatı olan 27 şiline satılırsa, alıcı 2 libre ipliği bedava almış olur ya da mal, değerinin 1/10'u kadar altında satılmış olur. İşçi gene eskisi gibi artı-emek harcamıştır, ama bu sefer kapitalist iplik üreticisi yerine, ipliği satın alan için harcamıştır. Bütün metaların, kendi maliyet fiyatlarına satılmaları halinde, sonucun, gerçekten, sanki hepsinin de maliyet fiyatlarının üzerinde, ama değerlerine eşit fiyatlarla satılıyormuş gibi olacağını varsaymak bütünüyle yanlış olurdu. Çünkü, emek-gücünün değeri, işgününün uzunluğu ve emeğin sömürülme derecesi her yerde aynı olsa bile, çeşitli türdeki metaların değerlerinde içerilmiş bulunan artı-değer miktarları, bu metaların üretimleri için yatırılan sermayelerin farklı organik bileşimlerine bağlı olarak, gene de farklı olurdu.[8] (sayfa 41)



İKİNCİ BÖLÜM
KÂR ORANI


      SERMAYENİN genel formülü P-M-P''dür. Başka bir deyişle, dolaşımdan, daha büyük bir miktar değer çekmek için, bir miktar değer dolaşıma sokulmuştur. Bu daha büyük miktarı üreten süreç, kapitalist üretimdir. Bunu gerçekleştiren süreç, sermayenin dolaşımıdır. Kapitalist, bir metaı, ne sırf meta üretmiş olmak için, ne de, onu, kullanım-değeri ya da kendi kişisel tüketimi için üretmez. Bir üründe kapitalisti gerçekten ilgilendiren şey, bizzat somut ürün değil, üründeki, üretimi için tüketilen sermayenin değerini aşan değer fazlasıdır. Kapitalist, toplam sermayeyi, artı-değer üretiminde, bu sermayenin kısımlarının oynadığı farklı rolleri hiç dikkate almaksızın yatırır. Kapitalist, sermayeyi oluşturan bütün bu kısımları, yalnızca yatırdığı sermayeyi yeniden üretmek için değil, aslında daha çok, bu sermayeyi aşan bir değer üretmek için, aynı şekilde yatırır. Yatırmış olduğu değişen sermayenin değerini, daha büyük bir değere çevirebilmesi için tek yol, bu değişen sermayeyi, canlı emek karşılığında değiştirmek ve bu, canlı emeği sömürmektir. Ne var ki, o, bu emeği, bu emeğin işlev yapması için gerekli koşullara, yani emek araçlarına ve emeğin üzerinde işleyeceği konulara, makinelere, hammaddelere aynı anda bir yatırım yapmaksızın, yani sahibi olduğu değerin belli bir miktarını üretim koşullarına çevirmeksizin sömüremez; (sayfa 42) çünkü, o bir kapitalisttir ve emeği sömürge sürecine, ancak, emeğin koşullarına sahip bulunan bir kimse sıfatıyla, yalnızca emek-gücüne sahip bulunan emekçinin karşısına çıktığı için başlayabilir. Daha önce birinci ciltte gösterildiği gibi, sırf üretim araçlarına işçi olmayanların sahip bulunmaları olgusu nedeniyledir ki, emekçiler ücretli işçiler halini ve işçi olmayanlar kapitalist halini alırlar.
      Değişen sermayesinden bir kâr sağlamak için, değişmeyen sermayeye, ya da değişmeyen sermayenin değerini büyütmek için değişen sermaye yatırdığı; makineleri ile hammaddelerinin değerini yükseltmek için ücretlere, ya da emeği sömürebilmek için makineler ile hammaddelere para yatırdığı şeklinde düşünceler, kapitalisti hiç ilgilendirmez. Sermayenin yalnızca değişen kısmı artı-değer yaratmakla birlikte, bunu o, ancak öteki kısımların, üretim koşullarının da aynı şekilde yatırılmasıyla yapar. Kapitalist, emeği ancak değişmeyen sermaye yatırmakla sömürebildiğini, değişmeyen sermayesini, ancak değişen sermaye yatırımı ile artırabildiğini görerek, kafasında bütün bunları birbirine karıştırır ve, fiili kazanç oranı, bunun değişen sermayeye olan oranı ile değil toplam sermayeye olan oranı ile, artı-değer oranı ile değil, kâr oranı ile belirlendiği için bu karışıklık daha da fazla olur. Ve bu kâr oranı, daha sonra da göreceğimiz gibi, aynı kalabildiği halde gene de farklı artı-değer oranlarını ifade edebilir.
      Ürünün maliyeti, değerinin kapitalist tarafından ödenmiş ya da karşılığında kapitalist tarafından üretime eşdeğeri sokulmuş bütün öğelerini içerir. Sermayenin aynen korunması ya da ilk büyüklüğünde yeniden üretilmesi için bu maliyetlerin yerine konulması gerekir.
      Bir metaın içerdiği değer, üretiminde harcanan emek-zamanına eşittir ve bu emek miktarı, karşılığı ödenen ve ödenmeyen kısımlardan oluşur. Ama kapitalist için bu metaın maliyeti, yalnızca, bu metada maddeleşen emeğin, kapitalist tarafından karşılığı ödenen kısmından ibarettir. Metada içerilen artı-emek, bu emek, emekçiye tıpkı karşılığı ödenen kısım gibi bir emeğe malolduğu halde ve gene tıpkı karşılığı ödenen emek gibi değer yarattığı ve metaya değer yaratan bir öğe olarak girdiği halde, kapitaliste hiç bir şeye malolmaz. Kapitalistin kârı, karşılığında hiç bir şey ödemediği, satabileceği bir şeye sahip bulunması olgusundan ileri gelir. Artı-değer ya da kâr, tamamen, bir metaın, maliyet fiyatı üzerindeki değer fazlalığından, yani o metada somutlaşan toplam emeğin, karşılığı ödenen miktarı aşan kısmından ibarettir. Artı-değer, kökeni ne olursa olsun, demek ki, yatırılan toplam sermaye üzerindeki bir fazlalıktır. Bu fazlalığın toplam sermayeye oranı bu nedenle a/s oranı ile ifade edilir, ve S burada toplam sermayedir. Biz böylece artı-değer oranı a/d'den farklı olarak, kâr oranı, a/s = a/s+d ifadesini elde ederiz.
      Değişen sermaye ile ölçülen artı-değer oranına, artı-değer oranı (sayfa 44) denir. Toplam sermaye ile ölçülen artı-değer oranına kâr oranı denir. Bunlar, aynı şeyin iki farklı ölçüsüdür ve farklı iki ölçüm ölçeği nedeniyle, bu varlığın farklı oranlarını ya da bağıntılarını ifade ederler.
      Artı-değerin kâra dönüşmesi, artı-değer oranının kâr oranına dönüşmesinden çıkartılmalıdır, yoksa bunun tersi yapılmamalıdır. Ve aslında, tarihsel çıkış noktası kâr oranı idi. Artı-değer ile artı- değer oranı, nispeten araştırmayı gerektiren, gözle görülmeyen ve bilinmeyen özlerdir, oysa kâr oranı ve bu nedenle de artı-değerin kâr biçimindeki görünüşü, bu görüngünün yüzeyinde kendilerini açığa vururlar.
      Bireysel kapitalisti ilgilendirdiği kadarıyla, o, yalnızca, artı- değerin, ya da metalarını sattığı değer fazlalığının, bu metaların üretimi için yatırılan toplam sermaye ile olan bağıntısıyla ilgilenir; bu fazlalığın, sermayenin çeşitli kısımları ne özgül bağıntısı ve iç ilişkisi onu hiç ilgilendirmediği gibi, bu özgül bağıntı ve iç ilişki üzerine bir şal çekmek, üstelik, onun çıkarınadır.
      Bir metaın onun maliyet fiyatı üzerindeki değer fazlalığı, doğrudan üretim sürecinde şekillendiği halde, bu, ancak dolaşım sürecinde gerçekleşir, ve gerçekte, rekabet koşulları altında, fiili piyasada, bu fazlalığın gerçekleşip gerçekleşmeyeceği ve ne ölçüde gerçekleşeceği piyasa koşullarına bağlı olduğu için, dolaşım sürecinden doğuyormuş izlenimini daha da kolay verir. Burada, bir metaın değerinin üzerinde ya da altında satılması halinde, yalnızca başka tür bir artı-değer bölüşümü olacağı, bu farklı bölüşümün, çeşitli kimselerin artı-değer paylarında yaratacağı bu değişik oranların, artı-değerin büyüklük ya da niteliğinde herhangi bir değişiklik yapmayacağı konusunda fazla bir şey söylemek gereksizdir. Dolaşım sürecinde yalnız bizim ikinci ciltte tartıştığımız başkalaşımlar yer almakla kalmaz; bunlar, fiili rekabetle, metaların değerlerinin üzerinde ya da altında satılmaları ve satın alınmaları ile birlikte olurlar ve böylece bireysel kapitalistin gerçekleştirdiği artı-değer, emeğin doğrudan sömürüsüne olduğu kadar, ticari zekasının keskinliğine de bağlıdır.
      Dolaşım sürecinde dolaşım zamanı, çalışma-zamanının yanısıra etkisini göstermeye başlar ve böylece, belli bir zaman aralığında gerçekleştirilebilecek artı-değer miktarını sınırlar. Ayrıca, dolaşım sürecinden gelen diğer bazı öğeler, fiili üretim sürecine kesin olarak girerler. Fiili üretim süreci ile dolaşım süreci, sürekli olarak birbiri içine geçer ve birbirine karışır, böylece kendi tipik ayırdedici özelliklerini devamlı bozarlar. Artı-değer ve genellikle değer üretimi, daha önce de gösterildiği gibi, dolaşım sürecinde yeni tanımlar kazanırlar. Sermaye kendi başkalaşım devrelerinden geçer. Ensonu, deyim yerindeyse, kendi iç organik yaşamının dışına çıkarak, dış yaşamla bir ilişkiye, birbirlerinin karşısına sermaye ve emek olarak değil, bir durumda sermaye ve sermaye diğerinde gene yalnızca alıcı ve satıcı halinde bireyler olarak çıkan bir ilişki içersine girer. Dolaşım zamanı ile çalışma-zamanının yolları kesişir ve böylece her ikisi de artı-değeri belirliyorlarmış gibi görünür. Sermaye ile ücretli emeğin birbirlerinin karşısına çıktıkları ilk biçim, görünüşte bundan (sayfa 45) bağımsız ilişkilerin işe karışması ile kılık değiştirir. Artı-değerin kendisi, elkonulan emek-zamanının bir ürünü olarak değil, metaların satış fiyatlarının bunların maliyet fiyatlarını aşan bir fazlalık gibi görünür; ve böylece maliyet fiyatı kolayca bunların gerçek değerleri (valeur intrinseque) olarak temsil edilirken, kâr, metaların satış fiyatının kendi içkin değerlerini aşan bir fazla kısım olarak görünür.
      Kapitalistin başkalarının emek-zamanı üzerindeki açgözlülüğü, vb., artı-değer tahlillerimizde ortaya çıktığı gibi, artı-değerin niteliği, elbette etkisini bütün üretim süreci boyunca kapitalistin bilinci üzerinde sürdürür. Ama: 1) Fiili üretim süreci, tıpkı dolaşım sürecinin üretim süreci ile karışması gibi yalnızca dolaşım süreci ile sürekli karışan geçici bir aşamadır, öyle ki, üretim sürecinde, bu süreçte elde edilen kazancın kaynağı konusunda belli-belirsiz bir açıklıkla doğmakta olan düşünce, yani artı-değerin niteliği konusundaki seziş, olsa olsa, gerçekleşen fazlalığın üretim sürecinden bağımsız bir hareket içersinde meydana geldiği, dolaşım içersinde doğduğu, sermayenin emek ile olan ilişkisi dışında, sermayeye ait bulunduğu konusundaki fikir kadar geçerliliği olan bir etken olarak görünür. Ramsay, Malthus, Senior, Torrens vb. gibi modern iktisatçılar bile, dolaşım sürecindeki bu görüngüleri, sermayenin salt maddi varlığı içersinde, emekle olan ve kendisini sermaye haline getiren toplumsal ilişkiden bağımsız, emeğin yanısıra ve emekten bağımsız, başlıbaşına bir artı-değer kaynağı olduğunun doğrudan kanıtları olarak kabul etmişlerdir. 2) Ücretleri olduğu kadar, hammaddelerin fiyatını, makinelerin aşınma ve yıpranmasını vb. kapsayan giderler başlığı altında, karşılığı ödenmeyen emeğin sızdırılması, yalnızca, tıpkı giderler hanesinde bir nesneye yapılan ödemedeki bir tasarruf, hammaddelerin daha ucuza satın alındığı ya da makinelerin aşınma ve yıpranmasında bir azalma olduğu zaman yapılan bir tasarruf gibi, belli bir miktardaki emek için daha az bir ödemede bulunulduğu şeklinde görünür. Böylece, artı-emek sızdırılması, özgül özelliğini yitirir. Artı-değer ile olan özgül ilişkisi gözden saklanmış olur. Bu, Birinci Kitapta (Abschn. VI) gösterildiği gibi, emek-gücünün değerini, ücretler biçiminde göstermek suretiyle büyük ölçüde desteklenmiş ve kolaylaştırılmış olur.
      Sermaye ilişkileri, sermayenin bütün parçalarının, aynı ölçüde, fazla değerin (kârın) kaynağı olarak görünmesi olgusu ile belirsizleştirilir.
      Artı-değerin, kâr oranı yoluyla, kâr biçimine dönüşmesi, ne var ki, üretim sürecinde daha önce yer almış bulunan özne ve nesne yer değiştirmesinin biraz daha gelişmesidir. Biz, bu üretim sürecinde, emeğin öznel üretken kuvvetlerinin, sermayenin üretken kuvvetleri olarak göründüklerini görmüş bulunuyoruz.[
2*] Bir yandan, canlı emeğe egemen olan değer ya da geçmiş emek, kapitalistte kişileşmiştir. Öte yandan, emekçi, salt bir maddi emek-gücü, bir meta olarak görülmektedir. Bu tersyüz (sayfa 46) olmuş ilişki, basit üretim ilişkilerinde bile zorunlu olarak, buna tekabül eden bazı ters kavramlar, fiili dolaşım sürecindeki başkalaşımlar ve değişmeler ile daha da gelişen tersyüz olmuş bir bilinçlenme yaratır.
      Rikardocu okulun bir incelemesinin gösterdiği gibi, kâr oranı yasalarını, artı-değer oranı yasaları ile özdeşleştirmek ya da bunun tersini yapmak baştan sona yanlıştır. Kapitalist, doğal olarak, bunlar arasındaki farkı görmez. a/S formülünde artı-değer, bir kısmı bu üretimde tümüyle tüketilen ve her kısmı da yalnızca kullanılmış olan üretime yatırılmış toplam sermayenin değeri ile ölçülür. Aslında a/S formülü, yatırılan toplam sermayenin kendisini genişletme derecesini ifade eder, ya da, artı-değerin iç kavramsal bağıntıları ve niteliğine uygun olarak alındığında, değişen sermayedeki değişme miktarının, yatırılan toplam sermayenin büyüklüğüne oranını belirtir.
      Toplam sermayenin değer büyüklüğünün, artı-değerin büyüklüğü ile bizzat bir iç ilişkisi, hiç değilse doğrudan doğruya yoktur. Maddi öğelerini ilgilendirdiği kadarıyla, toplam sermaye eksi değişen sermaye, yani değişmeyen sermaye, emeğin maddeleştirilmesi için gerekli maddi öğelerinden -emek araçları ile emek maddelerinden- oluşur. Belirli bir emek niceliğinin, metalarda maddeleşmesi ve böylece de değer üretmesi için, belli miktarda emek aracı ile emek maddesi gereklidir. Emek miktarı ile, bu emeğin uygulanacağı üretim araçları arasında, uygulanan emeğin özel niteliğine bağlı olarak, belirli bir teknik bağıntı kurulur. Demek ki, gene bu ölçüde, artı-değer ya da artı-emek ile, üretim araçları kitlesi arasında belirli bir bağıntı vardır. Örneğin, eğer, ücretlerin üretimi için gerekli-emek günde altı saat tutuyorsa, altı saatlik artı-emek gerçekleştirmesi ya da %100 artı-değer üretmesi için işçinin 12 saat çalışması gerekir. Oniki saatte, altı saatte tükettiğinin iki katı üretim aracı tüketecektir. Ne var ki, bu, onun, altı saatte ürettiği artı-değerin, o altıya da oniki saatte tüketilen üretim aracının değeri ile doğrudan bir ilişkisi olduğu anlamına gelmez. Bu değerin burada hiç bir önemi yoktur; burada sözkonusu olan, yalnızca teknik bakımdan gerekli olan miktardır. Hammadde ile emek araçlarının ucuz ya da pahalı olmasının, bunlar gerekli kullanım-değerine sahip oldukları ve uygulanacak emek ile daha önceden belirlenen teknik oranda mevcut bulundukları sürece, bir önemi yoktur. Ben eğer bir saatlik eğirmede x libre pamuk tüketildiğini ve bunun a şiline malolduğunu bilirsem, doğal olarak, ben, 12 saatlik eğirmede, 12a şiline eşit 12x libre pamuk tüketildiğini de bilirim ve buradan, artı-değerin hem 12 ve hem de altı saatin değerine olan oranını hesaplayabilirim. Ama burada, (sayfa 52) canlı emeğin üretim araçlarının değeri ile bağıntısı, ancak, a şilinin, x libre pamuk için bir isim olarak hizmet etmesi ölçüsünde bir anlam taşır; çünkü, belli bir miktar pamuğun belli bir fiyatı vardır ve bu yüzden, tersine, belli bir fiyat, pamuğun fiyatı değişmediği sürece belli bir miktar pamuk için bir gösterge hizmetini de görebilir. Ben, eğer altı saatlik artı-emeğe elkoymam için işçinin 12 saat çalışması (sayfa 47) gerektiğini ve bu yüzden de kullanıma hazır olmak üzere 12 saatlik pamuk ikmali bulundurmam gerektiğini bilirsem ve gene ben, eğer 12 saat için gerekli bu miktarlardaki pamuğun fiyatını bilirsem, pamuğun fiyatı (gerekli miktarın göstergesi olarak) ile artı-değer arasında dolaylı bir bağıntı elde edebilirim; Ama, tersine, hammadde fiyatından hiç bir zaman, altı saatte değil de diyelim bir saatteki eğirmede tüketilebilen hammaddenin miktarını çıkartamam. Öyleyse, değişmeyen sermayenin değeri ve dolayısıyla toplam sermayenin değeri (= s + d) ile artı-değer arasında zorunlu bir iç bağıntı yoktur.
      Eğer artı-değer oranı biliniyorsa ve büyüklüğü de belli ise, kâr oranı gerçekte ne ise onu ifade eder, yani artı-değerin başka bir ölçülme şeklini, artı-değerin, sermayenin emek karşılığında değişilmesi yoluyla doğduğu kısmının değeri yerine, toplam sermayenin değerine göre ölçülmesini ifade eder. Ama gerçekte (yani görüngüler aleminde) bunun tersi olur. Artı-değer bellidir, ama metaın maliyet fiyatı üzerindeki satış fiyatının bir fazlalığı olarak bellidir; ve bu fazlalığın nereden geldiği gene bir sır olarak kalmaktadır - üretim sürecinde emeğin sömürülmesinden mi gelmektedir, yoksa, dolaşım sürecinde alıcının kandırılmasından mı, yoksa her ikisinden de mi gelmektedir. Belli olan bir başka şey de, bu fazlalığın, toplam sermayenin değerine oranı ya da kâr oranıdır. Yatırılan toplam sermaye bakımından, satış fiyatının maliyet fiyatını aşan bu fazlalığın hesaplanması çok önemli ve doğaldır, çünkü, fiilen toplam sermayenin genişleme oranı, yani kendisini genişletme derecesi böyle bulunur. Biz, eğer bu kâr oranından hareket edersek, bu yüzden, bu fazlalık ile, sermayenin ücretlere yatırılan kısmı arasındaki belirli bağıntılara ulaşamayız, Malthus'un, artı- değer ile bu değerin sermayenin değişen kısmı ile belirli bağıntısının sırrını bu şekilde çözmeye çabaladığı sırada ne eğlenceli taklalar attığını daha ilerdeki bir bölümde[3*] göreceğiz. Kâr oranının fiilen gösterdiği şey, daha çok, bu açıdan, sabit ve döner sermayeler arasındaki farklılık dışında herhangi bir iç farklılık göstermeyen toplam sermayenin eşit kısımları ile bu fazlalık arasındaki değişmeyen bağıntıdır. Ve o, bu farkı da, yalnızca, bu fazlalık iki şekilde hesaplandığı için gösterir; yani, birincisi, basit bir büyüklük olarak - maliyet fiyatı üzerindeki bir fazlalık olarak. Bunda, başlangıç biçiminde, döner sermayenin tamamı maliyet fiyatına girdiği halde, sabit sermayenin yalnız aşınan ve yıpranan kısmı girer. İkinci olarak, bu fazlalığın, yatırılan sermayenin toplam değeri ile bağıntısı sözkonusudur. Bu durumda, tıpkı döner sermaye gibi, toplam sabit sermayenin değeri de hesaba girer. Demek oluyor ki, döner sermaye her ikisinde de aynı şekilde girdiği halde, sabit sermaye, ilkinde farklı, ikincisinde tıpkı döner sermaye gibi hesaba girmektedir. Bu duruma göre, sabit ve döner sermaye arasındaki fark, kendisini zorla kabul ettiren tek fark oluyor. (sayfa 48)
      Hegel gibi söylemek gerekirse, demek ki, bu fazlalık kendisini kâr oranında gene kendisi içersinde tekrar yansıtmakta, ya da başka bir deyişle, bu fazlalık, kâr oranı ile daha yakından nitelendirilmekte ve sermayenin bir yıl boyunca ya da belli bir dolaşım döneminde kendi değeri üzerinde ürettiği bir fazlalık olarak görünmektedir.
      Böylece, kâr oranı ile artı-değer oranı sayıca birbirinde farklı olduğu halde, artı-değer ile kâr fiilen aynı şey ve sayıca eşit olduğu gibi, kâr, gene de, artı-değerin çevrilmiş bir biçimi, kökeninin ve varlık sırrının gizlendiği ve yokolduğu bir biçim oluyor. Aslında kâr, artı-değerin kendisinin gözler önüne serdiği bir biçimdir ve artı-değerin ortaya çıkartılması için, önce tahlil yoluyla bu giysilerden soyulması gerekiyor. Artı-değerde, sermaye ile emek arasındaki ilişki çırılçıplak ortadadır; sermaye ile kâr ilişkisinde, yani sermaye ile, bir yandan dolaşım sürecinde gerçekleşen metaların maliyet fiyatı üzerindeki bir fazlalık, öte yandan toplam sermaye ile olan ilişkisiyle daha yakından belirlenen bir fazlalık olarak görünen artı-değer ilişkisinde, sermaye, kendisiyle bir ilişki, ilk değer toplamı olarak doğmuş olduğu yeni değerden farklı bir ilişki içersinde görünür. Sermayenin, bu yeni değeri, üretim ve dolaşım süreçlerindeki hareketi ile doğurduğu besbellidir. Ama bunun oluş şekli, bir gizem perdesi ile örtülüdür ve sanki sermayenin kendi özünde bulunan gizli niteliklerden doğmuş gibi görünmektedir.
      Sermayenin kendisini genişletme sürecini ne kadar fazla (sayfa 54) izlersek, sermaye ilişkileri o kadar gizemli bir hal alır ve iç yapısının sırrı o kadar az ortaya çıkar.
      Bu kısımda, kâr oranı sayı olarak artı-değer oranından farklıdır; oysa kâr ile artı-değer, aynı sayısal büyüklüğe sahip, yalnız biçim bakımından farklı şeyler olarak ele alınmıştır. Bunu izleyen kısımda, yabancılaşmanın nasıl daha ileri gittiğini, kârın, sayısal bakımdan da nasıl artı-değerden farklı bir büyüklüğü temsil ettiğini göreceğiz. (sayfa 49)



ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KÂR ORANININ ARTI-DEĞER
ORANI İLE BAĞINTISI



      BURADA, bundan önceki bölümün sonunda ve genellikle bu birinci kısmın tamamında, biz, belli bir sermayeye düşen kâr miktarının, bu sermaye tarafından belli bir dolaşım dönemi boyunca üretilen toplam artı-değer miktarına eşit olduğunu varsayıyoruz. Böylece şimdilik, bir yandan, bu artı-değerin, sermaye üzerinden faiz, toprak rantı, vergiler, vb. gibi çeşitli altbiçimlere bölünebileceği, öte yandan, bunun, ikinci kısmında incelenecek olan genel kâr oranı yoluyla elde edilen kârla kural olarak özdeş olmaması olgusunu bir yana bırakmış oluyoruz.
      Kâr miktarının, artı-değer miktarına eşit olduğu varsayıldığı sürece, kârın ve kâr oranının büyüklüğü, verilmiş olan ya da her bireysel durumda saptanması mümkün basit sayısal oranlarla belirlenir. Tahliller bu nedenle önce tamamen matematiksel alanda yapılmıştır.
      Birinci ve ikinci ciltlerdeki simgeleri aynen kullanacağız. Toplam sermaye S, değişmeyen sermaye s ile değişen sermaye d'den oluşmakta ve bir artı-değer a, üretmektedir. Bu artı-değerin yatırılan değişen sermayeye oranına ya da a/d'ye artı-değer oranı denir ve a' ile gösterilir. Demek ki, a/d = a', ve dolayısıyla a = a'.d'dir. Eğer bu artı-değer ile değişen sermaye yerine toplam sermaye arasında bir bağıntı kurulursa, buna kâr, k denir ve artı- değerin, a, toplam sermayeye, S, oranına ya da a/S'ye kâr oranı, k' adı verilir. Öyleyse k'=a/S=a/a+s. (sayfa 50)
      Şimdi, a yerine eşdeğeri olan a'd'yi koyarsak, k' = a'd/S= a'.d/a+s olur ve bu denklem şu orantı ile de ifade edilebilir:

k' : a'=d : S

      Burada kâr oranı ile artı-değer oranı arasındaki bağıntı, değişen sermaye ile toplam sermaye arasındaki bağıntı gibidir.
      Bu orantıdan çıkan sonuca göre, kâr oranı, k', daima artı-değer oranından, a''den, küçüktür, çünkü, değişen sermaye, d, daima S'den, d + s'den ya da değişen sermaye, artı, değişmeyen sermayeden küçüktür; burada yalnız, pratik bakımdan olanaksız bir durum, d=S, yani kapitalist tarafından hiç bir değişmeyen sermaye, hiç bir üretim aracı yatırılmayıp yalnız ücretlere yatırım yapıldığı durum dıştalanmıştır.
      Bununla birlikte, s, d ve a'nın büyüklüğü üzerinde belirleyici bir etkisi olan birkaç başka etken, tahlilimizde dikkate alındığı için bunların kısaca incelenmesi gerekiyor.
      Birincisi, paranın değeri. Biz, bunu, incelememiz boyunca değişmiyor kabul edeceğiz.
      İkincisi, devir. Bu etmeni biz şimdilik tamamıyla inceleme dışı bırakıyoruz, çünkü bunun kâr oranı üzerindeki etkisi, ilerdeki bir bölümde özel olarak ele alınacaktır. [Biz, burada, tek bir noktaya önceden değineceğiz: k' = a'.d/S formülü, değişen sermayenin yalnız tek bir devir dönemi için kesinlikle doğrudur. Ama biz, bunu, basit artı-değer oranı a' yerine, yıllık artı-değer oranı a'.n koyarak, yıllık devir için düzeltebiliriz. Burada n, değişen sermayenin bir yıl içersindeki devir sayısıdır. (cf. İkinci Kitap, Bölüm XVI, 1.) -F. E.]
      Üçüncüsü, artı-değer oranı üzerindeki etkisi, Birinci Kitapta (Abschn. IV) enine boyuna tartışılan, emeğin üretkenliğine, gerekli dikkat gösterilmelidir. Emeğin üretkenliği de, kâr oranı üzerinde, hiç değilse bireysel sermayede, eğer bu sermaye, ortalama toplumsal üretkenliğin üzerinde işliyor ve ortalama toplumsal değerlerinin altında değerde metalar üretiyor, böylece de fazladan bir kâr gerçekleştiriyorsa, Birinci Kitapta (Kap. X, s. 323/314.) gösterildiği gibi, doğrudan bir etki yapabilir. Bununla birlikte, bu durum üzerinde şimdilik durulmayacaktır, çünkü, yapıtın bu kısmında da gene metaların normal toplumsal koşul1ar altında üretildikleri ve değerleri üzerinden satıldıkları öncülünden hareket edeceğiz. Şu halde, her durumda biz, emeğin üretkenliğinin sabit kaldığını kabul ediyoruz. Aslında, bir sanayi koluna yatırılmış bulunan bir sermayenin değer bileşimi, yani değişen ve değişmeyen sermayeler arasındaki belirli bir oran, daima emeğin belirli bir üretkenlik derecesini ifade eder. Bu nedenle, bu oran, değişmeyen sermayenin maddi öğelerinin değerinde salt bir değişiklik ya da ücretlerde bir değişme yapılmasından başka bir yolla değiştirilir değiştirilmez, emeğin üretkenliğinde de (sayfa 51) buna tekabül eden bir değişme olması gerekir ve biz, bu yüzden, d, s ve a etmenlerdeki değişikliklerin, emeğin üretkenliğinde de bir değişme olduğu anlamına geldiğini sık sık göreceğiz.
      Aynı şey, geriye kalan üç etmen için de geçerlidir -işgününün uzunluğu, emeğin yoğunluğu ve ücretler. Bunların, artı-değer miktarı ve oranı üzerindeki etkisi Birinci Kitapta uzun uzadıya tartışılmıştır. Basitlik sağlamak amacıyla bu üç etmenin sabit kaldığını varsaydığımız zaman bile, d ve a'da meydana gelen değişikliklerin, gene de bunların, kendi belirleyici öğelerinin büyüklüklerinde değişmeler olduğu anlamına gelebileceği anlaşılabilir. Bu bakımdan, ücretin, artı-değer miktarı ile artı-değer oranı üzerinde, işgününün uzunluğunun ve emeğin yoğunluğunun ters orantılı bir etki yaptığını kısaca anımsamamız gerekir; ücretlerde bir artış artı-değeri azaltır, oysa, işgününde bir uzama ve emeğin yoğunluğunda bir artış artı-değeri çoğaltır.
      Diyelim, 100'1ük bir sermaye, toplam haftalık 20 ücret karşılığında günde 10 saat çalışan 20 emekçi kullanarak 20 artı-değer üretiyor. Demekki:

80s + 20d + 20a ; a' = %100, k' = %20.

      Şimdi, ücretler artmaksızın işgününü 15 saate çıkartalım. 20 işçi tarafından üretilen toplam değer böylece 40'tan 60'a yükselecektir (10 : 15 = 40 : 60). Emekçilere ödenen ücret, d, aynı kaldığı için, artı-değer 20'den 40'a yükselir ve:

80s + 20d + 40a ; a' = %200, k' = %40 olur.
      Eğer tersine, ücretler, 20'den 12'ye düşerken on saatlik işgünü aynı kalırsa; toplam değer-ürün önceki gibi 40 olur, ama farklı olarak dağılır; d, 12'ye düşer ve a için geriye 28 kalır. Bu duruma göre:

80s + 12d + 28a ; a' = %2331/3, k' = 28/92 = %3010/23 olur.

      Şu halde, görüyoruz ki, uzatılmış bir işgünü (ya da, emeğin yoğunluğunda buna tekabül eden bir artış) ve ücretlerde bir düşüş, artı-değerin miktarını ve böylece de oranını artırmaktadır. Tersine, ücretlerde bir yükselme, diğer şeyler eşit olmak üzere, artı-değer oranını düşürür. Dolayısıyla, eğer, d, ücretlerdeki bir artış yoluyla yükselirse, bu, daha büyük değil, daha pahalı bir emek miktarını ifade eder ve bu durumda a' ve k' yükselmez, düşer.
      Bu, işgünü, emeğin yoğunluğu ve ücretlerdeki değişikliğin, d ve a ile bunların oranlarında ve dolayısıyla da, a'nın toplam sermayeye, s + d, oranı olan k''nde aynı anda bir değişme olmaksızın yer alamayacağını gösterir. Ve ayrıca şurası da açıktır ki, a'nın d'ye oranındaki değişmeler, gene, yukarda sözü edilen üç emek koşulunun hiç değilse birinde, buna tekabül eden bir değişme olduğu anlamına gelir.
      Tam da bu, değişen sermayenin, toplam sermayenin hareketi ve onun kendisini genişletmesi ile olan özel organik bağıntı ile, bir de bu (sayfa 52) sermayenin değişmeyen sermaye ile olan farkını ortaya koyar. Değerin yaratılmasını ilgilendirdiği kadarıyla, değişmeyen sermaye, yalnız taşıdığı değer bakımından önemlidir. Ve, 1.500 sterlinlik bir değişmeyen sermayenin, diyelim tonu 1 sterlinden 1.500 ton demiri ya da tonu 3 sterlinden 500 ton demiri temsil etmesinin, değerin yaratılması bakımından bir önemi yoktur. Değişmeyen sermayenin değerinin, içersinde nesneleştiği fiili malzeme miktarının, değerin oluşumu ve değişmeyen sermayenin değerinin bu değerin temsil ettiği maddi kullanım-değerinin kitlesine olan oranındaki artış ya da azalış ne olursa olsun, bu değerle ters orantılı değişen kâr oranı ile hiç bir ilgisi yoktur.
      Değişen sermaye için bu farklıdır. Bu noktada sözkonusu olan, bu sermayenin sahip bulunduğu değer değil, kendinde maddeleşen emek değil, bu değerin harekete getirdiği ve kendisinde ifadesini bulmayan toplam emeğin -toplam emeğin bu değerde ifadesini bulan emekle olan farkı, dolayısıyla, karşılığı ödenmiş emek, yani toplam emeğin artı-değer üreten kısmı, bu değerin içerdiği emek ne kadar az ise, o kadar büyüktür- sırf bir göstergesi olmasıdır. Diyelim, on saatlik işgünü, on şilin = on mark olsun. Eğer, ücretleri yerine koymak için gerekli-emek, yani değişen sermaye = 5 saat = 5 şilin ise, artı-emek = 5 saat ve artı-değer = 5 şilin olur. Gerekli emek = 4 saat = 4 şilin ise, artı-emek = 6 saat ve artı-değer = 6 şilin olur.
      Demek oluyor ki, değişen sermayenin değeri, hareket geçirdiği emek miktarının göstergesi olmaktan çıkar çıkmaz ve ayrıca bu göstergenin ölçüsü değişince, artı-değer oranı karşıt yönde ve ters orantılı olarak değişecektir.
      Şimdi de, yukarda sözü edilen kâr oranı denklemini, k' = a'. d/S, çeşitli olası durumlara uygulayalım. Tek tek a'. d/S etmenlerinin değerini ardarda değiştirecek ve bu değişikliklerin kâr oranı üzerindeki etkisini belirleyeceğiz. Bu şekilde, ya bir ve aynı sermaye için ardarda değiştirilmiş işleme koşulları olarak ya da yanyana bulunan ve karşılaştırma amacıyla farklı sanayi kollarından ya da farkı ülkelerden alınan ayrı ayrı sermayeler olarak bakabileceğimiz, bir dizi farklı durumlar elde etmiş olacağız. Bu nedenle, bir ve aynı sermaye için, ardarda gelen koşullar olarak bazı örneklerimiz zorlama ya da pratik bakımdan olanaksız gibi görülürse de, bunlara bağımsız sermayelerin karşılaştırılması gözüyle bakıldığı anda bu itiraz ortadan kalkmış olur.
      Öyleyse şimdi, a'. d/S ürününü, iki etmenine, a' ve d/S'ye ayıralım. Önce a"nü sabit olarak alacağız ve d/S'nin olası değişikliklerinin etkisini araştıracağız. Bundan sonra d/S kesrini sabit olarak ele alıp, a''nün olası değişikliklerden geçtiğini göreceğiz. En sonu, bütün etmenleri, değişken büyüklükler olarak ele alacağız ve böylece, kâr oranı ile ilgili yasaların çıkartılabileceği bütün durumları gözden geçirmiş olacağız.



I. a' sabit, d/S değişken


      Bir dizi alt durumları da kapsayan bu durum, genel bir formül altında (sayfa 53) toplanabilir. Değişim öğeleri d, d1, ortak artı-değer oranları a' ve kâr oranları k' ve k'1 olan S ve S1 sermayelerini alalım. Bu durumda :

k' =

a'

d

;

k'1

=

a' d1

S

S1
      olur.
      Şimdi, S ile S1 ve d ile d1 arasında bir orantı kuralım. Örneğin, S1/S kesrinin değeri = E ve d1/d kesrinin değeri = e olsun. Buna göre S1 = ES ve d1 = ed olur. Yukardaki denklemde, k1, S1 ve d1 için bu değerleri koyarsak aşağıdaki eşitliği elde ederiz:
k'1 = a' ed
ES

      Gene, yukardaki iki denklemi orantı haline getirerek ikinci bir formül daha elde ederiz:
k' : k'1 = a' d : a' d1 = d : d1
S S1 S S1
      Bir kesrin değeri, payı ya da paydası aynı sayı ile çarpıldığında ya da bölündüğünde değişmeyeceği için, d/S ve d1/S1 kesirlerini yüzde olarak ifade edebiliriz, yani, S ve S1'in her ikisini de 100'e eşitleyebiliriz. Böylece
d = d1 ve d1 = d1
S 100 S1 100
      diyebiliriz ve bu orantılarda paydaları atarak şu eşitliği elde ederiz:

k' : k'1 = d : d'1, ya da:

      Aynı artı-değer oranı işleyen iki sermaye alındığında, bunların kâr oranlarının birbirine oranı, kendi toplam sermayelerine göre yüzde olarak ifade edilen değişen kısımlarının birbirine oranının aynıdır.
      Bu iki formül, d/S'nin olası bütün değişmelerini kapsar.
      Bu çeşitli durumları tek tek ele almadan önce bir noktaya daha değinelim. S, s ile d'nin, değişmeyen ve değişen sermayelerin toplamı olduğu ve artı-değer oranları, kâr oranları gibi genellikle yüzde olarak ifade edildiği için, s + d'nin toplamını da 100'e eşit diye kabul etmek, yani s ve d'yi yüzde olarak göstermek uygun olur. Kâr miktarını değilse bile, kâr oranını belirlemek için, 12.000'i değişmeyen ve 3.000'i değişen 15.000'lik bir sermayenin 3.000'lik bir artı-değer ürettiğini söylemek ile bu sermayeyi aşağıdaki yüzdelere indirgememiz arasında bir fark yoktur:

15.000 S = 12.000s + 3.000d ( + 3.000a)
100 S = 80s + 20d ( + 20a).

      Her iki durumda da, artı-değer oranı a' = %100 ve kâr oranı = %20'dir.
      İki sermayeyi, diyelim yukardaki ile bir başkasını karşılaştırdığımızda gene aynı şey doğrudur :
      12.000 S = 10.800s + 1.200d (+ 1.200a)
      100 S = 90s + 10d (+ 10a)
      her ikisinde de a' = %100, k' = %10'dur ve yukardaki sermaye ile karşılaştırmada yüzde olarak ifade daha açıktır.
      Öte yandan, bir ve aynı sermayede yer alan bir değişiklik sözkonusu ise, bunun yüzde olarak gösterilmesi pek az kullanılır, çünkü bu biçim, hemen hemen her zaman bu değişiklikleri belirsiz hale getirir. Yüzde olarak ifade edilen bir sermaye: (sayfa 54)
      80s + 20d + 20a
      aşağıdaki yüzde şeklini alırsa:
      90s + 10a + 10a'
      yiizde olarak, değişmiş bulunan bu bileşimin, 90d + 10s', d'deki mutlak bir artıştan mı, s'deki mutlak bir azalmadan mı, yoksa her ikisinden mi meydana geldiğini bilemeyiz. Bunu saptayabilmek için, sayı olarak mutlak büyüklüklere gereksinme vardır. Bununla birlikte, aşağıdaki tek tek değişme durumlarmı tahlil ederken her şey, bu değişikliklerin nasıl meydana geldiğine bağlıdır; 80s + 20d'nin 90s + 10d haline gelişi, değişen sermayede bir değişiklik olmaksızın, değişmeyen sermayede bir artış, örneğin, 12.000s + 3.000d'nin 27.000s + 3.000d halini alışı (ve buna tekabül eden 90s + 10d yüzdesine yükselmesi) ile mi; yoksa, değişmeyen sermaye aynen kaldığı halde, değişen sermayede bir azalma ile, yani 12.000s + 1.3331/3d halini alması (gene buna tekabül eden 90s + l0d yüzdesi) ile mi; ya da son olarak her iki sermayenin 13.500s + 1.500d haline gelmesi (bir kez daha yüzde olarak: 90s + l0a yüzdesine tekabül eden) ile mi bu şekli almaktadır? Ama, bizim şimdi ardarda tahlil edeceğimiz durumlar işte tam da bunlardır ve bunu yaparken, kolaylık sağlayan yüzde şeklini bir yana bırakacağız ya da hiç değilse bunları yalnız ikincil bir almaşık olarak kullanacağız.

1) a' ve S sabit, d değişken


      Büyüklük olarak d değiştiği halde S'nin aynen kalabilmesi, ancak, S'nin diğer öğesi olan s'nin, yani değişmeyen sermaye, d ile aynı miktarda ama zıt yönde değişmesi halinde mümkündür.
      Eğer S ilkinde = 80s + 20d = 100 ise ve d, 10'a düşmüş ise, bu durumda s ancak 90'a yükselince S = 100 olabilir; 90s + 10d = 100. Genel hir ifadeyle, d'nin d ± h haline gelebilmesi, yani d'nni h kadar artması ya da eksilmesi halinde, ele aldığımız durumun koşullarının karşılanabilmesi için, s'nin s ± h haline gelmesi, yani aynı miktarda ama ters yönde değişmesi gerekir.
      Aynı şekilde, değişen sermaye d, değiştiği halde, artı-değer, oranı a', aynı kalıyorsa, artı-değer miktarı a'nın, değişmesi gerekir, çünkü a = a'd'dir ve a'd'nin çarpanlarından birisine, yani d'ye başka bir değer verilmiştir.
      Ele alınan durumun varsayımları, başlangıçtaki
     

k'

=

a'

d

S


     
      eşitliğinin yanısıra, d'deki değişme nedeniyle, diğer bir,
      k'1 = a'
      eşitliğini verir ve burada d, d1 haline gelmiştir ve bunun sonucu değişen kâr oranı k'1 bulunacaktır.
      Bu, aşağıdaki orantı ile belirlenir:
     

k':k'1

=

a'

d

:

a'

d1

=

d : d1

S

S


     
      ya da: artı-değer oranı ve toplam sermaye aynı kalırken, başlangıçtaki kâr oranının, değişen sermayedeki bir değişme ile meydana gelen yeni kâr oranına oranı, başlangıçtaki değişen sermayenin, değişmiş bulunan değişen sermayeye oranına eşittir.
      Eğer başlangıç sermayesi yukardaki gibi ise: (sayfa 55)
      I.15.000 S = 12.000s + 3.000d (+ 3.000a), ve şimdi:
      II. 15.000 S = 13.000s + 2.000d (+ 2.000a) ise, her iki halde de S = 15,000 ve a' = %100'dür ve I'in kâr oranı %20'nin, II'nin kâr oranı %131/3'e oranı, I'in değişen sermayesi 3.000'in, II'nin değişen sermayesi 2.000'e oranına eşittir, yani, %20 : %131/3 = 3.000 : 2.000.
      Şimdi, değişen sermaye yükselebilir ya da düşebillir. Önce bunun yükseldiği bir örnek alalım. Bir sermayenin başlangıçtaki bileşimi ve kullanım şekli şöyle olsun:
      l. 100s + 20d + 10a; S = 120, a' = %50, k' = %81/3.
      Şimdi, değişen sermaye 30'a yükselsin. Bu duruinda, bizim varsayımımıza göre, toplam sermayenin değişmeden 120 kalması için değişmeyen sermayenin 100'den 90'a düşmesi gerekir. Artı-değer oranı değişmeden %50 kaldığına göre, üretilen artı-değer 10'dan 15'e yükselecektir. Buna göre şu sonuç elde ederiz:
      II. 90s + 30d + 15a; S = 120, a'= %50, k' = %12½.
      Önce, ücretlerin değişmeden kaldığı varsayımından hareket edelim. Bu durumda, artı-değer oranının öteki etmenleri, yani işgünü ile emeğin yoğunluğunun da değişmeden kalması gerekir. Bu takdirde d'nin (20'den 30'a) yükselişi, yalnız, kullanılanın bir yarısı kadar daha işçi çalıştırıldığını belirtebilir. Böyle olunca, üretilen toplam değer de yarısı kadar, 30'dan 45'e yükselecek ve tıpkı eskisi gibi 2/3'si ücretlere, 1/3'i artı-değere bölünecektir. Ama aynı zamanda, işçi sayısındaki artış ile, değişmeyen serrnaye, üretirn araçlarının değeri 100'den 90'a düşrnüş olacaktır. Bu duruma göre, emeğin üretkenliğinde bir azalma ile birlikte ve onunla eşzamanlı olarak değişmeyen sermayede bir daralma olduğunu görüyoruz. Böyle bir durum ekonomik bakımdan rnümkün müdür?
      Emeğin üretkenliğinde bir azalma ve dolayısıyla çalıştırılan işçi sayısında bir artışın rahatlıkla düşürülebileceği tarım ile istihraç sanayii kollarında bu süreç, -kapitalist üretim esasına göre ve onun çerçevesi içersinde- değişmeyen sermayede bir azalma yerine bir artış ile birarada görülür. s'deki yukarda sözü edilen düşme, sırf fiyatlardaki bir düşme nedeniyle olsa bile bireysel bir sermaye, I'den II'ye geçişi ancak çok istisnai durumlarda başarabilir. Ama, farklı ülkelerde, ya da tarım ya da istihraç sanayiinin farklı kollarında, yatırılmış bulunan iki bağımsız sermaye sözkonusu ise, bir durumda değerinden daha fazla işçi çalıştırılması (ve dolayısıyla daha fazla değişen sermaye kullanılması) ve daha az değerli ya da kıt üretim aracı kullanılması tamamen olağan bir şeydir.
      Ama biz, ücretlerin aynı kaldığı varsayımını bir yana bırakalım ve değişen sermayenin 20'den, 30'a yükselişini, ücretlerde yarı yarıya bir yükselme ile açıklayalım. O zaman, tamamen başka bir durum ile karşı karşıya geliriz. Aynı sayıda emekçi -diyelim yirmi- aynı ya da pek az eksilmiş üretim aracı ile çalışmaya devam eder. Eğer işgünü değişmeden kalırsa -diyelim 10 saat- üretilen toplam değer de aynı kalır. Eskiden de, şimdi de = 30'dur. Ne var ki, bu 30'un hepsi şimdi, yatırılan 30'luk (sayfa 56) değişen sermayeyi yerine koymak için gereklidir; böyle olunca da, artı-değer yokolur. Ama biz, artı-değer oranının sabit kaldığını, yani I'deki gibi %50 olduğunu varsaymıştık. Bu, ancak, işgününün yarı yarıya uzatılmasıyla, yani 15 saate çıkarılmasıyla mümkündür. Böylece, 20 emekçi 15 saatte 45'lik bir toplam değer üretir ve bütün koşullar yerine getirilmiş olur:
      II. 90s + 30d + 15a; S = 120, a' = %50, k' = %12½.
      Bu durumda 20 işçi, I. durumdan daha fazla, emek aracına, alete, makineye vb. gereksinme göstermez. Ancak, ham ve yardımcı maddelerin yarı yarıya artırılması gerekecektir. Bu maddelerin fiyatlarında bir düşme olması halinde, I'den II'ye geçişin, bizim varsayımımıza göre, bireysel bir sermaye için bile daha (sayfa 64) ekonomik olması mümkündür. Ve kapitalistin, artmış bulunan kârlar yoluyla, değişmeyen sermayesindeki değer eksilmesiyle ortaya çıkan kaybı bir ölçüde telafi edilir.
      Şimdi de, değişen sermayenin yükselmek yerine düştüğünü varsayalım. Bu durumda bizim yapacağımız tek şey, örneğimizi tersine çevirmek, II'yi başlangıç sermayesi diye alıp, II'den I'e geçmektir.
      II. 90s + 30d + 15a şimdi
      I. 100s + 20d + 10a'ya dönüşür ve açıktır ki, bu yer değiştirme, kâr oranlarının herbirini ve bunların karşılıklı bağıntılarını düzenleyen koşulların herhangi birini hiç bir şekilde değiştirmez.
      Artan değişmeyen sermaye ile 1/3 daha az işçi çalıştırıldığı için d nin 30'dan 20'ye düşmesi halinde, önümüzde modern sanayinin normal bir örneği var demektir, yani emeğin üretkenliğindeki artış ile, daha büyük bir üretim aracı kitlesi daha az işçi tarafından kullanılmaktadır. Bu hareketin, kâr oranında eşzamanlı bir düşmeyle zorunlu bir bağıntısı bulunması, bu kitabın üçüncü kısmında geliştirilecektir.
      Öte yandan, eğer d, düşük ücretle aynı sayıda işçi çalıştırıldığı için 30'dan 20'ye düşse, işgünü değişmemek üzere, üretilen toplam değer, önceki gibi = 30d + 15a = 45 olur. d, 20'ye düştüğü için, artı-değer 25'e, artı-değer oranı %50'den %125'e yükselmiş olur ki, bu bizim varsayımımıza ters düşer. Ele alınan durumun koşullarına uymak için, artı-değerin, %50 oranı ile 10'a düşmesi ve bu nedenle üretilen toplam değerin 45'ten 30'a inmesi gerekirdi; bu ise, ancak işgününün üçte-bir azalması ile mümkündür. Demek ki, daha önceki gibi durum şudur:
      100s + 20d + 10a; a' = %50, k' = %81/3.
      Ücretlerde bir düşüş olması halinde, emek-zamanında böyle bir azalma yapılmasının, pratikte hiç görülmeyeceğini söylemeye bile gerek yoktur, Ama bunun önemi yoktur. Kâr oranı, birkaç değişken büyüklüğün bir işlevidir ve eğer biz bu değişkenlerin kâr oranını nasıl etkilediğini bilmek istersek, böylesine tek başına bir etkinin, bir ve aynı sermaye için ekonomik bakımdan geçerli olup olmamasına bakmaksızın, tek tek bu etkilerin herbirini sırayla tahlil etmemiz gerekir. (sayfa 57)

2) a' sabit, d değişken, S, d'deki değişme yoluyla değişiyor.


      Bu durum, bundan önceki durumdan yalnız derece bakımından ayrılır. d'deki artma ya da eksilme kadar eksileceği ya da artacağı yerde s sabit kalmaktadır. Bugünün koşulları altında, büyük sanayiler ile tarımda değişen sermaye toplam sermayenin yalnızca nispeten küçük bir kısmıdır. Bu yüzden, ondaki artma ya da eksilme, değişen sermayedeki değişikliklerden ileri geldiği sürece, aynı şekilde nispeten küçüktür.
      Biz gene bir sermaye ile başlayalım:
      I. 100s + 20d + 10a ; S = 120, a' = %50, k' = %81/3 ,
      ve bu, diyelim şu şekli alsın:
      II. 100s+30d+15a; S=130, a'=%50, k'=%117/13.
      Değişen sermayenin azaldığı bunun tersi olan durum gene, II'den I'e tersine geçiş ile gösterilecektir.
      Ekonomik koşullar, aslında bundan önceki durumda olduğu gibidir ve bu nedenle burada tekrar irdelenmesine gerek yoktur. I'den II'ye geçiş, emeğin üretkenliğinde yan yana bir azalma olduğu anlamına gelir; II için 100s'nin kullanılması, I'e göre emekte yan yana bir artış gerektirir. Bu durum tarımda görülebilir.[
9]
      Ama, bundan önceki durumda, değişmeyen sermayenin değişen sermayeye çevrilmesi ya da bunun tersi olması ile toplam sermaye sabit kaldığı halde, bu durumda değişen sermaye arttığı zaman ek bir sermaye bağlanması, azaldığı zaman daha önce kullanılan sermayede bir serbest kalma sözkonusudur.

3) a' ve d sabit, s ve bu nedenle S değişken.


      Bu durumda denklem:
      k'=a'(d : S) şeklinden k'1=a' (d : S),
      şeklini alır ve her iki yandan aynı çarpanların çıkartılmasıyla şunu elde ederiz:
      k'1 : k' = S : S1.
      aynı artı-değer oranı ve eşit değişen sermayeler ile kâr oranları toplam sermayelere ters orantılıdır.
      Elimizde, örneğin üç sermaye, ya da aynı sermayenin üç farklı durumu bulunsun:
      I. 80s+20d+20a; S=100, a'=%100, k'=%20;
      II. 100s + 20d + 20a; S = 120, a' = %100, k' = %162/3;
      III. 60s+ 20d+ 20a; S = 80, a' = %100, k' =%25.
      Buradan şu orantıları elde ederiz:
      %20 : %162/3 = 120 : 100 ve %20 : %25 = 8 : 100.
      a' sabit iken d : S'nin değişmeleri için daha önce verilen genel formül şöyle idi: (sayfa 58)
      k'1 = a' (ed : ES); şimdi şu hali alıyor: k'1 = a' (d : ES), d değişmediğine göre, e = d1 : d = 1 oluyor.
      a' d =a, artı-değer miktarı olduğu ve hem a' ve hem de d sabit kaldığı için, bundan, d'nin de S'deki bir değişmeden etkilenmediği sonucu çıkar. Artı-değer miktarı, değişiklikten sonra da, daha öncekinin aynıdır.
      Eğer s sıfıra düşse idi, k' = a' olurdu, yani kâr artı-değer oranına eşit olurdu.
      s'deki değişiklik, ya sırf değişmeyen sermayenin maddi öğelerinin değerindeki bir değişiklikten, ya da toplam sermayenin teknik bileşimindeki, yani belli bir sanayi dalında, emeğin üretkenliğindeki bir değişmeden ileri gelmiş olabilir. Bu son durumda, modern sanayi ve geniş-ölçekli tarımdaki gelişmeye bağlı olarak, toplumsal emeğin üretkenliğindeki artış, III'ten I'e ve I'den II'ye sırası içinde (yukardaki örnekte) bir geçiş ortaya koyacaktır. Kendisine 20 ödenen ve 40'lık bir değer üreten bir emek miktarı, önce, 60 değerlik bir emek aracı kullanır; eğer üretkenlik artar ve değer aynı kalırsa, tüketilen emek aracı önce 80'e sonra 100'e yükselir. Bu sıranın tersine dönüşü, üretkenlikte bir azalma olduğu anlamına gelebilir. Aynı emek miktarı daha küçük bir üretim aracı kitlesini harekete geçirir ve, tarımda, madencilikte, vb. görülebileceği gibi yapılan işin boyutları daralır.
      Değişmeyen sermayede yapılan bir tasarruf, bir yandan kâr oranını artırırken öte yandan da bir miktar sermayeyi serbest bırakması nedeniyle kapitalist için önemlidir. Bunun, ve aynı şekilde, değişmeyen sermayenin öğelerinde, özellikle hammadde fiyatlarındaki bir değişikliğin yapacağı etkiyi ilerde daha yakından inceleyeceğiz.[
4*]
      Değişmeyen sermayedeki bir değişikliğin, bu değişme, ister s'nin maddi öğelerindeki bir artış ya da azalmadan veya sırf bunların değerlerindeki bir değişmeden ileri gelmiş olsun, kâr oranını aynı şekilde etkileyeceği gene apaçıktır.

4) d sabit, d, s ve S'nin hepsi değişken.


      Bu durumda, değişen kâr oranı için, başlangıçta verilen genel formül gene geçerliliğini korumaktadır:
      k'1=a' (ed : ES)
      Buradan artı-değer oranı aynı kalmak üzere şu sonuçlar çıkar:
      a) Eğer E, e'den büyükse, yani eğer değişmeyen sermaye, toplam sermayenin, değişen sermayeden daha yüksek bir oranda büyüyeceği şeklinde artmış ise, kâr oranı düşer. Eğer 80s + 20d + 20a gibi bir sermaye, 170s + 30d + 30a şeklini alırsa, gene a' = %100 kalır, ama d : S, hem d e hem de S büyüdüğü halde, 20 : 100'den 30 : 200'e düşer ve kâr oranı da buna uygun olarak %20'den %15'e iner.
      b ) Ancak eğer e = E ise, yani d : S kesri, görünüşteki değişikliğe (sayfa 59) karşın aynı değeri koruyorsa, yani payı ve paydası aynı sayı ile çarpılıyor ya da bölünüyorsa, kâr oranı değişmeden kalır. 80s + 20d + 20a ve 160s + 40d + 40a, sermayelerinin, aynı %20'lik kâr oranına sahip oldukları açıktır, çünkü a' = %100 olarak kalmakta ve d : s = 20 : 100 = 40 : 200, her iki örnekte ayrı değeri temsil etmektedir.
      c) e, E'den büyükse, yani değişen sermaye, toplam sermayeden daha yüksek bir oranla büyüyorsa kâr oranı yükselir. Eğer, 80s + 20d + 20a sermayesi 120s + 40d + 40a halini alırsa, kâr oranı %20'den %25'e yükselir, çünkü, değişmeyen a' (d : S) = 20 : 100, bu durumda 40 : 160'a yükselmiş ya da 1/5 iken ¼ olmuştur.
      Eğer d ve S'deki değişiklikler aynı yönde olursa, biz, bu büyüklük değişikliklerine, bir ölçüde, sanki bunların her ikisi de aynı orantıda olmuş ve böylece d : S, o noktaya kadar değişmeden kalmış gözüyle bakabiliriz. Bu noktadan sonra, bunlardan yalnız bir tanesi değişebilir ve biz, böylece, bu karmaşık hali, bundan önceki basit hallerden birisine indirgemiş oluruz.
      Örneğin eğer, 80s + 20d + 20a, l00s + 30d +30a halini alacak olsa, d'nin s'ye ve aynı zamanda S'ye oranı, bu değişmede, 100s + 25d + 25a'ya kadar aynı kalır. Bu nedenle de, işte bu noktaya kadar, kâr oranı da gene değişmeden kalır. Öyleyse biz, l00s +25d + 25a'yı, çıkış noktamız olarak alabiliriz; d'nin 30d olması için 5 kadar arttığını, bu yüzden S'nin 125'ten 130'a yükseldiğini ve böylece de, ikinci halin, yani d'nin basit değişmesi ve dolayısıyla S'de bir değişme olması halinin karşımıza çıktığını görürüz. Başlangıçta %20 olan kâr oranı, bu 5d'nin ilavesiyle, artı-değer oranı aynı kalmak üzere, %231/13'e yükselir.
      Daha basit bir durumda aynı indirgeme, d ve S büyüklüklerini karşıt yönde değiştirdiklerinde yer alabilir. Örneğin, gene 8Os + 20d + 20a'dan hareket edelim ve bu 110s + 10d + 10a haline gelmiş olsun. Bu durumda, değişmenin 40s+ 10d + 10a'ya kadar devanı etmesi halinde, kâr oranı aynı %20 kalacaktır. Bu ara şekle, 70s ilave edilince, bu oran %81/3'e düşecektir. Böylece biz, gene durumu, tek bir değişkenin, yani s'nin değişmesi haline indirgemiş oluruz.
      d, s, ve S'nin aynı zamanda değişmeleri, bu nedenle, yeni bir durum ortaya çıkarmaz ve son tahlilde, yalnız tek bir etmenin değişken olduğu bir hale dönülmüş olur.
      Geriye kalan en son durum da aslında böylece kapsanmış olmaktadır; yani d ile S'nin sayısal olarak aynı kaldığı halde, bunların maddi öğelerinin bir değer değiştirmesi ve böylece, d'nin, harekete geçirilen değişmiş bir emek miktarını, s'nin, harekete geçirilen değişmiş bir üretim aracı miktarını temsil etmesi hali.
      80s + 20d +20a halinde, diyelim 20d, başlangıçta, günde 10 saat çalışan 20 emekçinin ücretlerini temsil etsin. Gene diyelim, bunların herbirinin ücreti 1'den 1¼'e yükselsin. Bu durumda, 20d, 20 emekçi yerine ancak 16 emekçinin ücretini ödeyecektir. Ne var ki, 20 emekçi eğer 200 çalışma-saatinde 40'lık bir değer üretiyor ise, günde 10 saat çalışan (sayfa 60) 16 emekçi 160 çalışma-saatinde ancak 32'lik bir değer üretir. Ücretler için 20d düşüldükten sonra 32'nin ancak 12'si artı-değer için kalır. Böylece, artı-değer oranı, %100'den %60'a düşmüş olur. Ama biz, artı-değer oranını sabit kabul ettiğimiz için, işgününün, dörtte bir uzatılması, 10'dan 12½ saate çıkartılması gerekecektir. Eğer günde 10 saat çalışan 20 emekçi = 200 çalışma-saatinde 40'lık bir değer üretiyorsa, günde 12½ saat çalışan 16 emekçi = 200 saatte aynı değeri üretecek ve 80s + 20d'lik sermaye gene eskisi gibi aynı 20'lik artı-değer sağlayacaktır.
      Tersine, eğer ücretler, 20d'nin; 30 emekçinin ücretlerini temsil edeceği ölçüde düşecek olsa, a ancak, işgününün 10'dan 62/3 saate inmesi halinde sabit kalabilir. Çünkü, 20x10 = 30x62/3 = 200 işgünüdür.
      Bu birbirinden farklı örneklerde s'nin, para olarak ifade edilen değerler cinsinden ne ölçüde sabit kalabileceğini ve gene de, değişen koşullara göre değişen farklı miktarlarda üretim aracını temsil edebileceğini esas olarak irdelemiş bulunuyoruz. Bu durum, kendi saf şekli ile ancak bir istisna olarak mümkün olabilir.
      s'nin öğelerinin değerinde, bu öğelerin kitlesini çoğaltan ya da azaltan, ama s'nin değer toplamını değişmeden bırakan bir değişikliğe gelince, bu, d'nin büyüklüğünde bir değişikliğe yol açmadığı sürece, ne kâr oranını ve ne de artı-değer oranını etkiler.
      Böylece biz, bizim denklemimizdeki d, s ve S'nin değişmelerindeki bütün olası durumları görmüş bulunuyoruz. Artı-değer oranı aynı kaldığı halde, kâr oranının düşebileceğini, aynı kalabileceğini ya da yükselebileceğini, oysa, d'nin s'ye ya da S'ye olan oranında en ufak bir değişikliğin, kâr oranında da bir değişiklik olmasına yetebileceğini görmüş bulunuyoruz. Biz, ayrıca, d'nin değişikliklerinde her zaman, aşıldığı takdirde a"nün sabit kalması ekonomik bakımdan olanaksız bulunan belli bir sınır bulunduğunu da görmüş bulunuyoruz. s'nin her tek yanlı değişmesinde de, d'nin artık sabit kalamayacağı belli bir sınıra ulaşmak zorunda olduğundan, d : S'nin her olası değişmesi için, a"nün de aynı şekilde değişken hale gelmek zorunda kalacağı sınırlar olduğunu görüyoruz. Şimdi tartışmasını yapacağımız a"nün değişmelerinde, denklemimizin farklı değişkenlerinin bu karşılıklı etkisi, daha da açık olarak görülecektir.

II. a' değişken


      d : S sabit kalsın ya da kalmasın, farklı artı-değer oranlarına göre kâr oranları için, k' = a' (d : S) denklemini, k'1 = a'1 (d1 : S1) şekline sokarak genel bir formül elde ederiz; k'1, a'1, d1 ve S1 burda, k', a', d ve S'nin değişmiş değerlerini temsil ederler. Buradan:
      k' : k'1 = a'1 (d : S) : a'1 (d1 : S1)
      eşitliğini ve dolayısıyla:
      k'1 = (a'1 : a')( d1 : d) (S1 : S) (k')
      eşitliğini elde ederiz. (sayfa 61)

1) a' değişken d : S sabit.


      Bu durumda şu denklemleri elde ederiz:
      k' = a' (d : S) ; k'1 = a'1 (d : S),
      bunların her ikisinde de d : S eşittir. Bu nedenle:
      k' : k'1 = a' : a'1
      Aynı bileşimde iki sermayenin kâr oranları arasındaki oran, bunların artı-değerlerinin birbirine oranına eşittir. d : S kesrinde sözkonusu olan, d ile, S'nin mutlak büyüklükleri olmayıp bunların birbirlerine oranı olduğuna göre, bu, mutlak büyüklükleri ne olursa olsun eşit bileşimdeki bütün sermayeler için geçerlidir.

80s+ 20d + 20a;

S = l00,

a' =%100,

k' =%20

160s+40d+20a;

S= 100,

a'=% 50,

k'=%l0

%100 : %50 = %20 : %10.


     
      Eğer her iki halde de, d ve S'nin mutlak büyüklükleri aynı ise, bunların kâr oranlarının birbirlerine olan oranı da, artı-değer miktarlarının birbirlerine olan oranlarına eşittir:
     

k' : k'1 = a'd : a'1d = a : a1.


      Örneğin:

80s+20d+20a;

a' =%100,

k' =%20

80s+20d+10a;

a'=% 50,

k'=%l0

%20 : %10 = 100 x 20 : 50 x 20 = 20a : 10a.


     
      Şurası şimdi açıktır ki, mutlak ya da yüzde olarak bileşimleri eşit sermayelerde, artı-değer oranı, ancak, ya ücretler, ya işgünü uzunluğu ya da emeğin yoğunluğu farklı ise farklı olabilir. Aşağıdaki üç durumda:

I.

80s+20d+10a;

a'=% 50,

k'=%l0

II.

80s+20d+20a;

a' =%100,

k' =%20

III.

80s+20d+40a;

a' =%200,

k' =%40

      I'de üretilen toplam değer 30 (20d + 10d)'dır; II'de 40'tır; III'te 60'tır. Bu üç farklı şekilde olabilir.
      Birincisi,
eğer ücretler farklı ve 20d, her tek tek durumda farklı sayıda işçiyi ifade ediyorsa. Diyelim, sermaye I, 11/3 sterlin ücretle günde 10 saat çalışan 15 emekçi çalıştırıyor ye bunlar, 20 sterlini ücretleri yerine koyan, 10 sterlini de artı-değer olan 30 sterlinlik bir değer üretiyorlar. Eğer ücretler 1 sterline düşerse, 10 saat için 20 emekçi çalıştırılabilir; bunlar, 20 sterlini ücretleri yerine koyan ve 20 sterlini de artı-değer olan 40 sterlinlik bir değer üreteceklerdir. Eğer ücretler daha da düşüp 2/3 sterline inerse, otuz emekçi 10 saat çalıştırılabilir. Bunlar, 20 sterlini ücretler için düşülecek olan, ve 40 sterlini de artı-değeri temsil edecek olan 60 sterlinlik bir değer üreteceklerdir.
      Bu durum -sermaye bileşiminin yüzde olarak sabit, işgününün ve emeğin yoğunluğunun sabit ve artı-değer oranının ücretlerdeki değişiklik nedeniyle değiştiği bu durum- Ricardo'nun varsayımının doğru olduğu biricik durumdur: "Kâr, ücretlerin, düşüklüğü ya da yüksekliği ile (sayfa 62) tam bir orantı içersinde yüksek ya da düşük olacaktır." (Principles, Ch. I, Sect. III, p. 18 of the Works of D. Ricardo, ed. by MacCulloch, 1852.)
      Ya da ikincisi, emeğin yoğunluğu değişiyorsa. Bu durumda, diyelim, aynı üretim araçları ile günde 10 saat çalışan 20 emekçi, belli bir metadan I'de 30, II'de 40, III'te 60 parça üretsin ve herbir parça, kendisine katılmış bulunan üretim araçlarının değerinden başka, 1 sterlinlik yeni bir değeri temsil etsin. Her 20 parça = 20 sterlin ücretleri yerine koyduğuna göre, geriye, I'de artı-değer için 10 parça = 10 sterlin, II'de 20 parça = 20 sterlin, ve III'te 40 parça = 40 sterlin kalır.
      Ya da üçüncüsü, işgünü, uzunluk bakımından farklıysa. 20 emekçi, aynı yoğunluk ile I'de 9 saat, lI'de 12 saat, III'te 18 saat çalışıyorsa, bunların toplam ürünleri, 9 : 12 : 18 oranı gibi 30 : 40 : 60 oranı şeklinde değişir. Ve her durumda ücretler = 20 sterlin olduğu için, geriye artı-değer olarak gene sırayla 10, 20 ve 40 kalır.
      Demek oluyor ki, d : S sabit iken, ücretlerde bir yükselme ya da düşme artı-değer oranı üzerinde ters yönde, emeğin yoğunluğunda bir yükselme ya da düşme, işgününde bir uzama ya da kısalma, artı-değer oranı ve dolayısıyla kâr oranı üzerinde aynı yönde bir etki yapar.

2) a' ve d değişken, S sabit.


      Bu durumda, aşağıdaki orantı geçerlidir:

k' : k'1 = a'(d : S) : a'1 (d1 : S) = a'd : a'1 d1 = a : a1.


      Kâr oranları, artı-değer miktarları gibi birbirleriyle bağıntı içersine sokulmuştur.
      Değişen sermaye sabit kalırken, artı-değer oranındaki değişiklikler, üretilen değerin büyüklük ve dağılımında bir değişme demekti. d ve a"nde eşzamanlı bir değişiklik de daima farklı bir dağılım anlamına gelir, ama, üretilen değerin büyüklüğünde her zaman bir değişme olduğu anlamına gelmez.
      Burada üç durum olabilir:
      a) d ve a"ndeki değişiklik karşıt yönlerde ama aynı miktarda olmaktadır; örneğin;

80s+20d+10a;

a'=% 50,

k'=%l0

80s+20d+20a;

a' =%100,

k' =%20

      Her iki durumda da üretilen değer, dolayısıyla da harcanan emek miktarı eşittir; 20d + 10a = 10d + 20a = 30. Tek fark, birinci durumda ücretler için 20 ödendiği ve artı-değer olarak geriye 10 kaldığı halde, ikinci durumda ücretlerin yalnız 10 ve bu nedenle de artı-değerin 20 olmasıdır. Bu, işçi sayısı ile, emeğin yoğunluğunun ve işgünü uzunluğunun değişmeden kaldığı halde d ile a"nün aynı zamanda değiştiği biricik durumdur.
      b) a' ve d'deki değişme, karşıt yönlerde de olur, ama aynı miktarda olmayabilir. Bu durumda, d ya da a"ndeki değişmelerden birisi diğerinden fazla olabilir. (sayfa 63)

I.

80s+20d+20a;

a'=% 100,

k'=%20

II.

72s+28d+20a;

a' =%713/7,

k' =%20

III.

84s+16d+20a;

a' =%125,

k' =%20

      Sermaye I, üretilmiş 40'lık bir değer için 20d, sermaye II, 48'lik bir değer için 28d ve sermaye III, 36'lık bir değer için 16d ödemektedir. Hem üretilen değer ve hem de ücretler değişmiştir. Ne var ki, üretilen değerdeki bir değişme, harcanan emek miktarında bir değişiklik, böylece, ya emekçi sayısında, çalışma-saatlerinde, emeğin yoğunluğunda, ya da bunlardan birden fazlasında olan bir değişiklik anlamına gelir.
      c) a' ve d'deki değişiklik aynı yönde olmaktadır. Bu durumda, birisi diğerinin etkisini yeğinleştirmektedir.

90s+10d+10a;

a'=% 100,

k'=%l0

80s+20d+30a;

a' =%150,

k' =%30

92s+8d+6a;

a' =%75,

k' =%6.

      Burada da gene, üretilen üç değer farklıdır, yani 20, 50 ve 14'tür. Ve, sırasıyla emek miktarlarının büyüklüğündeki bu fark gene kendisini, emekçi sayısındaki, çalışma-saatlerindeki, emeğin yoğunluğundaki ya da bu etmenlerin birkaçı ya da hepsindeki bir farka indirger.

3) a', d ve S değişken.


      Bu durum yeni bir özellik göstermemektedir ve II'de verilen ve a"nün değişken olduğu genel formül ile çözümlenmiştir.






      Artı-değer oranının büyüklüğündeki bir değişikliğin kâr oranı üzerindeki etkisi, böylece, şu durumları ortaya çıkartıyor:
      1) d : S sabit kalırken, k', a' ile aynı oranda artıyor ya da azalıyor.

80s+20d+20a;

a' =%100,

k' =%20

80s+20d+10a;

a'=% 50,

k'=%l0

%100 : %50 = %20 : %10.


      2) d : S, a' ile aynı yönde hareket ediyorsa, yani a' artar ya da eksilirken o da artıyor ya da eksiliyorsa, k', a"nden daha hızlı yükselir ya da düşer.

80s+20d+10a;

a' =%100,

k' =%10

70s+30d+20a;

a'=% 662/3,

k'=%20

%50 : %662/3 < %10 : %20.


      3) d : S, a' ile ters orantılı, ama daha yavaş bir hızla değiştiği halde k', a"nden daha yavaş bir hızla yükselir ya da düşer.

80s+20d+10a;

a' =%50,

k' =%10

70s+30d+15a;

a'=% 150,

k'=% l5

%50 : %100 > %10 : %15.


      4) d : S, a' ile ters orantılı, ve daha büyük bir hızla değiştiği halde, a' düşerken k' yükselir ya da a ' yükselirken k' düşer. (sayfa 64)

80s+20d+20a;

a' =%100,

k' =%20

90s+10d+15a;

a'=% 150,

k'=%l5

      a', %100'den %150'ye yükselmiş, k', %20'den %15'e düşmüştür.
      5) Ensonu, d : S, a' ile ters orantılı, ama tamamen aynı oranda değişirken, k' sabit kalır, oysa a ' yükselir ya da düşer.
      Biraz daha açıklamayı gerektiren durum işte yalnız bu son durumdur. Daha önce, d : S'nin değişmelerinde, bir ve aynı artı-değer oranının pek çok farklı kâr oranları ile ifade edilebileceğini gözlemlemiştik. Şimdi de, bir ve aynı kâr oranının, birbirinden pek çok farklı artı-değer oranlarına dayanabileceğini görüyoruz. Ama, a sabit kaldığı sürece kâr oranında bir fark meydana gelmesi için, d'nin S'ye olan oranında herhangi bir değişiklik yeterli olduğu halde, kâr oranının aynı kalması için, a'nın büyüklüğündeki bir değişmenin d : S'de buna uygun düşen bir ters orantılı değişmeye yolaçması gereklidir. Bir ve aynı sermaye ya da bir ve aynı ülkedeki iki sermaye için bu durum ancak olağandışı durumlarda mümkündür. Örneğin, elimizde şöyle bir sermaye olsa:

80s+ 20d + 20a;

S = l00,

a' =%100,

k' =%20

      ve ücretlerin, 20d yerine 16d karşılığında aynı sayıda emekçinin çalıştırılabileceği ölçüde düştüğünü kabul edelim. Diğer şeyler eşit olmak üzere ve 4d serbest kaldığına göre durum şöyle olacaktır:

80s+ 16d + 24a;

S =96,

a' =%50,

k' =%25

      k"nün eskisi gibi şimdi de %20 olabilmesi için, toplam sermaye 120'ye ve değişmeyen sermaye de bu nedenle 104'e çıkmış olmalıdır:

104s+ 16d + 24a;

S = l20,

a' =%150,

k' =%20

      Bu ancak, ücretlerdeki düşmeyle birlikte, emeğin üretkenliğinde, sermayenin bileşiminde böyle bir değişmeyi gerekli kılan bir değişme olduğu takdirde mümkün olabilir. Ya da, değişmeyen sermayenin para olarak değeri 80'den 104'e yükselmiş olmalıdır. Kısacası, ancak, bazı koşulların, olağandışı durumlarda görülebilecek şekilde raslansal olarak çakışmasını gerektirir. Gerçekten de, a"nde meydana gelen ve d'de, dolayısıyla da d : S'de aynı anda bir değişikliği gerektirmeyen bir değişme, ancak çok belirli koşullar altında, yani yalmzca sabit sermaye ile emeğin kullanıldığı, üzerinde çalışılan maddelerin doğa tarafından sağlandığı sanayi kollarında düşünülebilir.
      Ne var ki, iki farklı ülkeye ait kâr oranları karşılaştırılıyorsa, durum böyle değildir. Çünkü, o takdirde, aynı kâr oranı, gerçekte, geniş ölçüde farklı artı-değer oranlarına dayanır.
      Demek ki, bütün bu beş durumdan şu sonuç çıkar ki, yükselen bir kâr oranı, düşen ya da yükselen bir artı-değer oranına, düşen bir kâr oranı yükselen ya da düşen bir artı-değer oranına, sabit bir kâr oranı, yükselen ya da düşen bir artı-değer oranına tekabül edebilir. Ve, yükselen, düşen ya da sabit bir kâr oranının da, yine, sabit bir artı-değer oranıyla uyumlu olabileceğini I'de görmüş bulunuyoruz. (sayfa 65)






      Kâr oranı, demek oluyor ki, iki ana etmene bağlı bulunmaktadır: artı-değer oranı ile sermayenin değer bileşimine. Bu iki etmenin etkileri, yüzde olarak bu bileşim verilmek suretiyle aşağıdaki şekilde kısaca özetlenebilir, çünkü, sermayenin iki kısmından hangisinin değişikliğe neden olduğunun bir onemi yoktur.
      İki farklı sermayenin ya da birbirini izleyen iki farklı koşulda bir ve aynı sermayenin kâr oranları,
      eşittir:

      1) eğer, bu sermayelerin yüzde olarak bileşimleri aynı ve artı-değer oranları eşit ise;
      2) eğer, bunların yüzde bileşimleri aynı olmayıp, artı-değer oranları da eşit değilken, artı-değer oranlarının, sermayelerin değişen kısımlarının yüzdeleri ile çarpımları (a' x d) aynı kalması kaydıyla, yani toplam sermayenin yüzde olarak hesaplanan artı-değer kitleleri (a = a'd) eşit ise; bir başka deyişle, eğer, a' ve d çarpanları her iki durumda da birbirleriyle ters orantılı ise.
      Eşit değildir;

      1) eğer, yüzde bileşimi eşitve artı-değer oranları eşit değilse, bu durumda bunlar artı-değer oranları gibi orantılaşmıştır;
      2) eğer, artı-değer oranları aynı ve yüzde bileşimleri eşit değilse; bu durumda kâr oranları arasındaki oran, sermayenin değişen kısımları arasındaki orana eşittir;
      3) eğer, artı-değer oranları eşit değil ve yüzde bileşimleri aynı değilse; bu durumda, kâr oranlarının birbirine oranı a'd çarpımına, yani toplam sermayenin yüzde olarak hesaplanan artı-değer miktarlarının birbirine oranına eşittir.[
10] (sayfa 66)






Dipnotlar



[1*] Orantılı olarak, herkese düşen pay oranında. -ç.
[2*] Kapital, Birinci Cilt, s. 360-361. -Ed.
[3*] K. Marx, Theorien über den Mehrwert; K. Marx-F. Engels, Werke, Band 26. Teil 3, s. 25-28. -Ed.
[4*] Kapital, Birinci Cilt, Beşinci Bölüm. -Ed.

[1] Kitap I'de (Kap. VII. 216-206 Dipnot.) [Türkçe baskıda: Dokuzuncu Bölüm Üçüncü Kesim; s. 249 vd. -Ed.], bunun, iktisatçının kafasında nasıl bir karışıklık yaratabileceğini göstermek için N. W. Senior'un örneğini vermiştik.
[2] "Daha önce söylenerılerden biliyoruz ki, artı-değer yalnızca d'nin sermayenin emek-gücüne dönüşen bölümünün değerindeki değişmenin sonucudur; dolayısıyla d + a = d + d (ya da d, artı, d'nin bir kesri). Ama değişenin yalnızca d olması olgusu, ve bu degişmenin koşullarının sermayenin değişen kısmındaki bir artışın sonucu olması durumuyla değişme koşullarının gözle görülemez hale gelmesi yanında yatırılan sermayenin toplamında bir artış da vardır. Başlangıçta 500 £ şimdi 590 £ olmaktadır." (Buch I. Kap. VII, 1, s. 203/195.) [Türkçe baskıda: Onbirinci Bölüm, Birinci Kesim. s. 238-239. -Ed.]
[3] Malthus, Principles of Political Economy, 2. ed. London 1836, s. 268
[4] "Bir kâr amacıyla genişleyen şey sermayedir." Malthus, Definitions in Political Economy, London 1827. s. 86.
[5] Cf: Buch 1, Kap. XVIII, 1. 571/561 ff. [Türkçe baskıda: Yirminci Bölüm, s. 581 vd. -ed.]
[6] R. Torrens, An Essay on the Production of Wealth, London 1821, s. 51-53 ve 349.
[7] Malthus, Definitions in Political Economy, London 1853, s. 70, 71.
[8] "Farklı sermayeler tarafından üretilen değer ve artı-değer kitlesi -emek-gücünün değeri belli ve sömürü derecesi eşit olmak üzere- bu sermayelerin değişen kısımlarının miktarı olarak, yani canlı emeğe dönüşen kısımları olarak doğrudan değişir." (Buch 1, Kap: IX, s. 321/303.) [Türkçe baskıda: Onbirinci Bölüm, s. 330-331. -Ed.]
[9] Elyazmasında bu noktada şu not bulunmakta: "Bu durumun, toprak rantı ile ne gibi bir ilişkisi olduğu ilerde incelenecek." -F.E.
[10] Elyazmasında ayrıca, artı-değer oranı ile kâr oranı arasındaki fark (a' - k') konusunda, çok ilginç özellikleri olan ve hareketleri, nerede bu oranların birbirine yaklaştığını ya da uzaklaştığını gösteren çok ayrıntılı hesaplar da bulunmaktadır. Bu hareketler eğriler ile gösterilebilir. Bu malzemeyi buraya aktarmıyorum, çünkü, bunlar, bu yapıtın ilk amaçları için az bir önem taşımaktadır ve, bu noktayı daha ileri götürmek isteyen okurlar için burada dikkatlerini çekmek yeterlidir. -F.E.



Sayfa başına gidiş