Karl Marx'ın Capital, A Critical Analysis of Capitalist Productuon, Volume 1, (Lawrence ande Wishart, London, 1971) adlı yapıtını İngilizcesinden Alaattin Bilgi dilimize çevirmiş, ve kitap, Kapital, Kapitalist Üretimin Eleştirel Bir Tahlili, Birinci Cilt, adı ile, Sol Yayınları tarafından 1986 (Birinci Baskı: Temmuz 1975; İkinci Baskı: Mart 1978) tarihinde yayınlanmıştır.

Eriş Yayınları tarafından düzenlenmiştir.
e-posta: Kurtuluş-Cephesi Dergisi

Özgün biçimiyle,
Acrobat Reader formatında:
Karl Marks, Kapital, Cilt: I (2.761 KB)
ONBEŞİNCİ BÖLÜM
MAKİNE VE BÜYÜK SANAYİ

DÖRDÜNCÜ KESİM. — FABRİKA

      Bu bölümün başında, fabrikanın gövdesi diyebileceğimiz şeyi, yani bir sistem halinde örgütlenen makineyi incelemiştik. Orada, makinenin, kadınlarla çocukların da emeğini katarak, kapitalist sömürünün malzemesini oluşturan insanoğlunun sayısını nasıl çoğalttığını, çalışma saatlerini alabildiğine uzatarak işçinin bütün zamanına nasıl elkoyduğunu, ve ensonu, gitgide kısalan sürelerde üretimin çok büyük ölçülerde artmasını sağlayan gelişmelerle, daha kısa sürede daha fazla iş yaptırmanın, yani emek-gücünü daha yoğun bir biçimde sömürmenin bir aracı haline nasıl geldiğini görmüştük. Şimdi, bir bütün olarak fabrikaya, onun en yetkin biçimine dönüyoruz.
      Otomatik fabrikanın Pindar'ı[5*] Dr. Ure, fabrikayı, bir yandan, "Bitmez tükenmez bir hünerle, çeşitli düzenlemelerdeki yetişkin ve genç işçilerin bileşmiş elbirliği, merkez bir güçle (bir ilk (sayfa 431) devindiriciyle) sürekli olarak çalıştırılan bir üretken makineler sistemi" olarak, öte yandan da "çeşitli mekanik ve zihinsel organlardan oluşan, ortak bir nesnenin üretimi için kesiksiz bir uyum içersinde işleyen ve hepsi de kendi kendine düzenlenmiş bir devindirici güce bağlı bulunan muazzam bir otomat" olarak açıklıyor Bu iki açıklama, özdeş olmaktan çok uzaktır. Birinde, kolektif işçi ya da emeğin toplumsal gövdesi egemen özne ve mekanik otomat nesne olarak görünüyor; diğerinde ise, otomatın kendisi öznedir, işçiler yalnızca bilinçli organlar, ve otomatın bilinçsiz organları ile işbirliği içersinde ve onlarla birlikte merkezi devindirici güce bağlı görünürler. İlk açıklama, makinenin büyük ölçüdeki her türlü kullanımı için geçerli, ikincisi, makinenin sermaye tarafından kullanılmasına ve bu nedenle modern fabrika sistemine özgü ve onu karakterize eden bir açıklamadır. Bu yüzden Ure, devinimin geldiği merkezi makineyi, yalnız bir otomat olarak değil, otokrat olarak da açıklamayı yeğ tutar. "Bu geniş salonlarda buharın şefkatli gücü, onbinlerce gönüllü hızmetkârını çevresinde toplar."[96]
      Aletle birlikte işçinin onu kullanmadaki becerisi de makineye geçer. Aletin iş yapma olanağı, insanın emek-gücünün zorunlu sınırlarından kurtulur. Böylece, manüfaktürde işbölümünün dayandığı teknik temel yıkılmış olur. Manüfaktürü nitelendiren uzmanlaşmış işçiler arasındaki kademeleşmenin yerini, otomatik fabrikaya, makineyi kullananlar tarafından yapılan her türlü işin bir ve aynı düzeye indirilmesi ve eşitlenmesi eğilimi alır;[97] parça-işçiler arasında yapay olarak yaratılmış olan farklılaşmaların yerine, yaş ve cinsiyet gibi doğal farklılıklar geçer.
      Fabrikada işbölümünün yeniden ortaya çıkması, esas olarak, işçilerin özelleşmiş makineler arasında dağılımı; ve işçi kitlelerinin, fabrikanın çeşitli bölümleri arasında gruplar halinde örgütlenmemiş olmalarına karşın, herbiri, biraraya getirilmiş benzer makinelere dağılması yüzünden, aralarındaki elbirliği, basit bir elbirliğidir. Manüfaktüre özgü organik grupların yerini, ustabaşı ile birkaç yardımcısı arasındaki bağlantı alır. Temel bölünme, makineler üzerinde fiilen çalışan işçiler (makinelere bakan birkaç işçi de bunların içindedir) ile bu işçilerin salt çıraklığını yapanlar (hemen hemen özellikle çocuklardan oluşmuşlardır) arasındadır. İşlenecek malzemeyi makineye veren aşağı yukarı bütün (sayfa 432) "besleyiciler", çıraklar arasında sayılır. Bu bellibaşlı iki sınıfa ek olarak, işleri, bütün makinelere bakmak ve zaman zaman bunları onarmak olan, sayı bakımından önemsiz kimselerin sınıfı vardır: mühendis, makinist, marangoz vb. gibi. Bu sınıf, bazıları bilimsel öğrenim görmüş, bazıları meslekten yetişme, fabrika işçileri sınıfından farklı, yalnızca onlara eklenen daha üst bir sınıftır.[98] Bu işbölümü, tamamen teknik bir işbölümüdür.
      İşçinin makine üzerinde çalışmayı, kendi hareketlerini otomatın tekdüze ve sürekli hareketine uydurabilmesi için ta çocukluk yıllarından ögrenmesi gerekir. Makineler, bütünüyle, hep birlikte ve uyum içersinde çalışan çok yanlı bir sistem meydana getirdiğine göre, buna dayanan elbirliğinin de, çeşitli işçi gruplarının farklı türdeki makineler arasında dağılımını gerektirir. Ama makinenin kullanılması, manifaktürdeki gibi belli bir adamın belli bir göreve sürekli olarak bağlı kalması biçimindeki bu dağılımın katılaşması zorunluluğunu ortadan kaldırır.[99] Sistemin bütününün devinimi, işçiden değil de makineden doğduğu için, iş kesintiye uğramaksızın, her an, herhangi bir kimsenin değişmesi mümkündür. Fabrikatörlerin 1848-1850 başkaldırmaları sırasında yürürlüğe koydukları vardiya sistemi, bunun en çarpıcı kanıtıdır. Ensonu makine üzerinde çalışmanın genç insanlara kazandırdığı hızlılık salt makine üzerinde çalışmak üzere özel bir sınıfın eğitilmesi zorunluluğunu ortadan kaldırır.[100] Yalnızca çırakların yaptıkları (sayfa 433) işler, bir ölçüde, fabrikada makineler tarafından da görülebilir,[101] ve zaten son derece basit olmaları nedeniyle de bu cansıkıcı işleri yüklenenlerin sık sık ve sürekli değiştirilmeleri olanağı da vardır.
      Teknik deyimiyle eski işbölümü sistemi, makine tarafından tahtından indirilmesine karşın, manüfaktürden devralınan geleneksel bir alışkanlık olarak sürüklenir gider ve daha sonra emek-gücünün sömürülme aracı olarak sermaye tarafından daha iğrenç bir şekilde sistemleştirilir ve yerleştirilir. Bir ve aynı aleti yaşam boyu kallanmanın verdiği uzmanlık, şimdi, bir ve aynı makineye yaşam boyu hizmet etmenin verdiği uzmanlık halini alır. Makine, işçiyi, ta çocukluğundan başlayarak, parça makinenin bir kısmı haline sokmak amacıyla kötüye kullanmıştır.[102] Böylece işçinin kendisinin yeniden-üretim masrafları büyük ölçüde azaldığı gibi, aynı zamanda, tümüyle fabrikaya ve dolayısıyla kapitaliste olan çaresiz bağımlılığı da tamamlanmış olur. Her yerde olduğu gibi burada da, toplumsal üretim sürecindeki gelişme nedeniyle artmış bulunan üretkenlikle, bu sürecin kapitalist biçimde sömürülmesi sonucu artan üretkenliği birbirinden ayırmamız gerekir. Elzanaatları ile manüfaktürde, işçi, aleti kullanırdı, oysa fabrikada, şimdi, makine, işçiyi kullanmaktadır. Orada, emek aracının hareketi işçiden geliyordu, burda ise makinenin hareketlerini izlemek zorunda olan odur. Manüfaktürde işçiler canlı mekanizmanın birer parçasıydı. Fabrikada, onun yalnızca canlı bir eklentisi olan işçiden bağımsız cansız mekanizma vardır. "Aynı mekanik işin tekrar tekrar yapıldığı bu bitip tükenmez sefil cansıkıntısı ve alınteri, aynen Sisyphus'un işine benzer. Sırtlanılan ağır iş yükü, tıpkı bir kaya parçası gibi durmadan perişan işçinin üzerine yuvarlanır."[103] Aynı (sayfa 434) zamanda, bu fabrika işi, sinir sistemini tükettiği gibi, adalelerin çok yanlı çalışmasını engeller ve, hem vücut, hem zihin faaliyetlerindeki özgürlüğün her atomunu tümüyle elinden alır.[104] Makine, işçiyi işten kurtarmadığı, ama yalnızca çalışmanın bütün ilginçliğini yokettiği için, işin hafiflemesi bile bir çeşit işkence halini alır. Her türlü kapitalist üretim, yalnızca bir emek-süreci olmayıp, aynı zamanda bir artı-değer yaratma süreci de olduğu için, şu ortak özelliği gösterir: emek araçlarını kullanan işçi değildir, tersine, işçiyi kullanan emek araçlarıdır. Ne var ki, bu tersine dönüş, ilk kez yalnız fabrika sisteminde teknik ve somut bir gerçeklik kazanır. Otomat haline dönüşen emek aracı, emek-sürecinde işçinin karşısına, canlı emek-gücüne egemen olan ve onu bitirip tüketen sermaye ve ölü emek şeklinde çıkar. Üretimin zihinsel güçlerinin el emeğinden ayrılması ve bu güçlerin, sermayenin emek üzerindeki kudreti haline dönüşmesi, daha önce gösterdiğimiz gibi, ensonu, makine temeli üzerinde yükselen büyük sanayi tarafından tamamlanmıştır. Fabrika işçisi için önemsiz olan her bireyin özel hüneri, bilim, dev fizik güçler, ve fabrika mekanizmasında somutlaşan ve bu mekanizma ile birlikte "patron"un kudretini oluşturan kitle emeği karşısında, küçücük bir miktar olarak yokolur gider. Beyninde, makine ve makine üzerindeki tekelin ayrılmaz bir biçimde kenetlendiği bu "patron", "işçiler"i ile ne zaman bir anlaşmazlığa düşse, onları küçümser bir eda ile şunları söyler: "Fabrika işçileri şunu bir an akıllarından çıkarmasınlar ki, onlarınki gerçekten çok küçük cinsten hüner isteyen bir iştir; bundan daha kolay öğrenilebilecek ve niteliği bakımından bundan daha.fazla ücret ödenen, ya da en az uzmanlık veren çok kısa bir eğitimle bundan daha çabuk ve bol elde edilebilecek başka hiç bir iş yoktur. ... Patronun makinesi, aslında, üretim içinde, altı aylık bir eğitimin öğreteceği ve sıradan bir tarım işçisinin bile öğrenebileceği fabrika işçisinin emek ve hünerinden çok daha önemli rol oynar."[105] (sayfa 435) İşçinin, emek araçlarının tekdüze hareketlerine teknik bakımdan bağlı oluşu ile, her iki cinsiyetten ve her yaştan bireyleri içersinde toplayan işçi topluluğunun kendine özgü yapısı, fabrikada tam bir sistem halini alan bir kışla disilplini yaratarak daha önce de sözü edilen denetim ve gözcülük işini ayrı bir uğraş haline getirir; ve böylece, çalişanları, işçiler ve gözcüler ya da sanayi ordusunun erleri ve çavuşları diye sınıflara bölmüş olur. "[Otomatik fabrikada] karşılaşılan başlıca güçlük ... her şeyden önce, insanları gelişigüzel çalışma alışkanlıklarından kurtarmak ve onları karmaşık otomatın değişmeyep düzenliliği ile özdeş hale gelecek biçimde eğitmektir. Fabrikanın çalışma hızının gereklerine uygun düşen bir disiplin yönetmeliğini meydana getirmek ve uygulamak, Arkwright'in giriştiği herkülce bir iş ve soylu bir başarıdır! Sistemin en iyi biçimde örgütlendiği ve işin son derece hafifletildiği bugün bile, organik çağını geçmiş kimseleri yararlı fabrika işçileri haline getirmek adeta olanaksız haldedir."[106] Burjuvazinin başka konularda dörtelle sarıldığı sorumluluğun bölüşülmesi ilkesi ile, bundan daha da fazla beğendiği temsili sistemi hiç dikkate almaksızın, sermayenin bir yasakoyucusu gibi, işçiler üzerindeki kayıtsız şartsız egemenliğini dilediği şekilde formülleştirdiği fabrika yönetmeliği, geniş ölç'üde elbirliği ve emek araçları ile özellikle makinelerin ortaklaşa kullanılmasıyla emek-sürecinin gerekli kıldığı toplumsal düzenin kapitalistçe bir karikatüründen başka bir şey değildi. Köle çalıştıranların ellerindeki kamçının yerini, şimdi, gözcülerin elindeki ceza kitabı alıyordu. Bütün cezalar eninde sonunda, doğal olarak, para cezası ve ücret biçimine gelip dayanıyor ve fabrika Lycurgus'unun yasa koyma marifeti, her şeyi öyle düzenliyordu ki, bu yasaların çiğnenmesi, onun için, yasalara uyulmasından daha kârlı oluyordu.[107] (sayfa 436)
      Biz, burada, yalnızca, fabrika işinin yürütüldüğü maddi koşullara değinmiş bulunuyoruz. Her duyu organının, yapay olarak yükselen sıcaklık, toz-toprak dolu hava, kulakları sağır edici gürültü ile aynı derecede zarar görmesinin, üstüste sıralanmış makineler arasındaki ölüm ve yaralanma tehlikesinin burada sözünü bile etmiyoruz; bunlar, âdeta mevsimlerin düzenliliğiyle (sayfa 437) yayınlanan, sanayi savaşındaki ölü ve yaralı listelerinde yer almaktadır.[108] Fabrika sistemiyle, sanki bir yerde yetiştirilmiş gibi olgunlaşan ve güçlenen toplumsal üretim araçlarında sağlanan tasarruf sermayenin ellerinde, işçinin çalışırken yaşamı için zorunlu şeyi, sistemli bir soygunculuğa dönüştürür; yer, ışık, hava ve üretim sürecinin beraberinde getirdiği tehlikelere karşı onun yaşamını korumak için alınacak her türlü önlem üzerinde aynı soygun yapılır; işçinin rahatlığı için gerekli şeyler üzerindeki soygunun burada hiç sözünü etmiyoruz.[109] Fourier, fabrikaları, "islah edilmiş hapisaneler" diye adlandırdığında haksız mıydı?[110] (sayfa 438)


BEŞİNCİ KESİM. — İŞÇİ İLE MAKİNE ARASINDAKİ ÇEKİŞME


      Kapitalist ile ücretli işçi arasındaki savaşımın tarihi, sermayenin kökenine kadar gider. Bütün manüfaktür dönemi boyunca bu çekişme, şiddetle devam edip gitmiştir.[
111] Ne var ki, ancak makinenin kullanılmaya başlamasıyla, işçi, sermayenin somutlaşmış şekli olan bu emek aracının kendisiyle savaşmaya başlamıştır. Kapitalist üretim tarzının maddi temeli olduğu için bu özel üretim aracı şekline karşı başkaldırmıştır.
      17. yüzyılda hemen hemen bütün Avrupa'da işçilerin, kurdele ve şerit dokumakta kullanılan ve Almanya'da Bandmühle, Schnurmühle, Mühlenstuhl denilen, kurdele dokuma tezgâhına karşı ayaklandıkları görülmüştür. Bu makineler, Almanya'da icat edilmişlerdi, Abbé Lancellotti, 1579'da yazdığı ve 1636'da Venedik'te yayınlanan yapıtında şöyle diyor: "Danzig'li Anthony Müller 50 yıl kadar önce, bu kentte, aynı anda 4-6 parça kumaşı birden dokuyan olağanüstü bir makine görmüştü. Ama bu icadın, birçok işçiyi sokağa dökeceğinden kuşkulanan belediye başkanı, icadı yapanı gizlice boğazlattı ya da boğdurdu." Leyden'de, bu makine, 1629'a kadar kullanılmadı; kurdele dokumacılarının (sayfa 439) ayaklanması, ensonu, şehir meclisini bu makineyi yasaklamaya zorladı. Bu makinenin Leyden'e getirilişine değinen Boxhorn (Inst. Pol., 1663) şöyle diyor: "In hac urbe ante hos viginti circiter annos instrumentum quidam invenerunt textorium, quo solus quis plus panni et facilius conficere poterat, quam plures aequali tempore. Hinc turbæ ortæ et querulæ textorum, tandemque usus hujus instrumenti a magistratu prahibitus est."[6*] Bu tezgâha karşı 1632-1639 vb. yıllarında azçok yasaklayıcı çeşitli kararnameler çıkardıktan sonra Hollanda Devlet Meclisi, sonunda, 15 Aralık 1661'de yayınlanan bir kararname ile bunun kullanılmasına belirli koşullar altında izin verdi. İngiltere'de kullanılması işçiler arasında huzursuzluklara yolaçtığı sıralarda, 1676'da, bu tezgâh, Kolonya'da da yasaklandı. 19 Şubat 1685 tarihli bir imparatorluk kararı ile bütün Almanya'da kullanılması yasaklandı. Hamburg'da ise, senatonun emriyle, halkın önünde yakıldı. 9 Şubat 1719'da, İmparator Şarl VI, 1685 tarihli kararı yeniledi ve ancak 1765'te Saksonya seçim bölgesinde kullanılmasına izin verildi. Avrupa'yı temelinden sarsan bu makine, aslında, buharlı iplik ve dokuma tezgâhının, ve 18. Yüzyıl sanayi devriminin öncüsüydü. Bu makinede, hiç deneyimi olmayan bir çocuk, yalnızca bir kolu ileri-geri çekerek bütün makineleri harekete geçirebiliyor ve gelişmiş şekliyle aynı anda 40-50 parçayı birden dokuyabiliyordu.
      1630 yıllarında Londra yakınında bir Hollandalı tarafından kurulan bir yel bıçkı değirmeni halkın taşkınlığı sonucu yıkılmıştı. 18. yüzyıl başlarına kadar su ile çalışan bıçkı tezgâhları, Parlamentonun desteği olduğu için, halkın direnişi karşısında güçlükle dayanabilmiştir. Everet, 1758 yılında, ilk kez su gücüyle çalışan yün kırpma makinesini yaptığı zaman, işsizliğe itilen 100.000 kişi makineyi ateşe vermişti. Yaşamlarını o zamana kadar yün taramakla kazanan elli bin kişi, Arkwright'ın tarama makinesine karşı, Parlamentoya dilekçe vermişlerdi. Bu yüzyılın ilk 15 yılında, İngiltere'de manüfaktür bölgelerinde görülen ve özellikle buharlı tezgâhların kullanılmasının yolaçtığı, Luddite hareketi diye bilinen, büyük ölçüde makine tahribi olayları, Sidmouth, Castleraagh (sayfa 440) ve benzerlerinin, anti-jakoben hükümetlerine, en gerici ve zorlu önlemleri alma bahanesini sağlamıştır. İşçilerin, makine ile sermayeyi birbirinden ayırdetmeleri ve saldırılarını maddi üretim araçlarına değil, bunların kullanılış tarzına yöneltmeyi öğrenmeleri için, hem zamana, hem de deneyime gereksinmeleri vardı.[112] Manüfaktürde ücret konusundaki savaşımlar, manüfaktürü önkoşul olarak kabul etmiş ve hiç bir zaman onun varlığına yöneltilmemiştir. Yeni manüfaktürlerin kurulmasına karşı direnme, işçilerden değil, loncalardan ve ayrıcalıklı kentlerden gelmiştir. Bu nedenle, manüfaktür döneminin yazarları, işbölümünü, işçileri işlerinden eden bir yöntem olarak değil, işçi noksanlığını kapatan bir yol olarak ele almışlardır. Aradaki fark besbellidir. Örneğin, İngiltere'de, simdi 500.000 kişiyle eğirilen pamuğu, eski eğirme çarklarıyla eğirmek için 100 milyon insana gerek vardır, denirse, bu, hiç bir zaman makinenin, zaten mevcut olmayan bu milyonlarca insanın yerini aldığı anlamına gelmez. Bu, yalnızca, eğirme makinesinin yerini ancak şu kadar milyon insanın doldurabileceği anlamını taşır. Öte yandan, biz, eğer İngiltere'de buharlı dokuma tezgâhının 800.000 dokumacıyı sokağa attığını söylersek, belirli sayıda işçi tarafıınan yeri doldurulabilecek mevcut makineden sözetmiş olmayız, ama bu tip tezgâhlar tarafından fiilen yeri alınan ya da yerinden edilen şu kadar sayıda işçiyi sözkonusu etmiş oluruz. Manüfaktür döneminde, işbölümü ile değişmiş olmakla birlikte, el emeği hâlâ temel öğeydi. Yeni sömürge pazarlarının talepleri, ortaçağlardan kalma nispeten az sayıdaki kentli işçiler ile karşılanamıyordu, ve asıl anlamıyla manüfaktür, feodal bir sistemin dağılmasıyla topraklarından atılan kırsal bölge nüfusuna yeni üretim alanları açtı. Bu nedenle, o sıralarda, işyerlerindeki işbölümü ile elbirliği, işçiIerin üretim gücünü artırdığı için, daha çok olumlu bir açıdan görülüyordu.[113] Büyük sanayi döneminden çok önce, elbirliği ve emek araçlarının birkaç (sayfa 441) elde toplanması, bu yöntemlerin tarıma uygulandığı birçok ülkede, üretimin biçimlerinde, büyük, ani ve zorunlu devrimlere ve dolayısıyla, kırsal bölge halkının yaşama koşullarıyla emek araçlarında devrimlere yolaçtı. Ama bu çatışma, başlangıçta sermaye ile ücretli işçi arasında olmaktan çok, büyük ve küçük toprak sahipleri arasında olur; öte yandan toprak işçilerinin yerini, emek araçlarının, koyunların, beygirlerin vb. aldığı durumlarda zora dayanan hareketler, sanayi devriminin başlangıcı olarak derhal görülür. İşçiler topraktan sürülmüş, ardından, yerlerine koyunlar getirilmiştir. İngiltere'de olduğu gibi büyük ölçüde toprak gaspı, geniş çapta tarımın kurulması için bir alan yaratmada atılacak ilk adımdır.[113a] Bu nedenle tarımdaki bu köklü değişim, başlangıçta daha da politik bir devrim görünüşündedir.
      Emek aracı, makine şeklini alır almaz, bizzat işçinin rakibi olur.[114] Makine aracılığı ile sermayenin kendi kendisini genişletmesi, o zamandan beri geçim araçları bu makine tarafından tahrip edilen işçilerin sayısı ile doğru orantılıdır. Tümüyle kapitalist üretim sistemi, işçinin emek-gücünü bir meta olarak satması olgusuna dayanır. İşbölümü, bu emek-gücünü, belli bir aleti kullanma hünerine indirgeyerek uzmanlaştırır. Bu aletin kullanılması, makinenin işi olur olmaz, işçinin emek-gücünün kullanım-değeri ile birlikte değişim-değeri de yokolur; kâğıt paranın yasalarla dolaşımdan kalkması gibi, işçi de, şimdi satılamaz hale gelmiştir. İşçi sınıfının, makinenin fazlalık haline getirdiği bu kısmı, yani sermayenin kendi kendisini genişletmesi için hemen gereksinmesi bulunmayan bu kesim, ya eski elzanaatları ve manüfaktür ile makine arasında eşit olmayan koşullar altında geçen bir savaşımda yokolur, ya da sanayiin daha kolay ulaşılabilir kollarına akar, emek pazarını doldurur ve emek-gücünün fiyatını değerinin altına düşürür. Istıraplarının hem geçici ("geçici bir rahatsizlık") ve (sayfa 442) hem de makinenin belli bir üretim alanının tümü üzerinde egemenliğini ancak yavaş yavaş kurması nedeniyle, yıkıcı etkisinin genişlik ve yoğunluğunun azalacağı düşüncesi, işçiler için büyük bir teselli olur. Bu iki teselliden ilki, ikincisini etkisiz kılar. Makine, bir sanayii yavaş yavaş ele geçirdiği zaman, kendisi ile rekabet eden işçiler arasında müzmin bir sefalet yaratır. Geçişin hızlı olduğu durumlarda, etkisi de şiddetli olur ve geniş kitlelerce duyulur. Tarih, İngiliz eldokumacılarının yavaş yavaş yokolmasından daha korkunç bir trajedi kaydetmez; birkaç on yıl boyunca süren bu yokolma, ensonu 1838'de sona ermiştir. Bunların çoğu açlıktan ölmüşler, pek çok aile günde 21/2 peni ile uzun süre bitkisel bir yaşam sürmüşlerdir.[115] Öte yandan, İngiliz pamuklu makineleri, Hindistan'da vahim bir etki yarattı. 1834-35'te Genel Vali şöyle yazıyordu: "Buradaki sefaletin bir eşine tarihte zor raslanır. Pamuk dokumacılarının kemikleri Hindistan ovalarını beyaza boyamıştır." Hiç kuşkusuz, bu dokumacıları, bu "geçici" dünyadan göçürmekle, makine, yalnız "geçici bir rahatsızlık"tan fazlasına yolaçmamıştır. Geride kalanlara gelince, makine durmadan yeni üretim alanlarına elattığına göre, geçici etkisi aslında kalıcı ve daimidir. Demek oluyor ki, kapitalist üretim tarzının, işçiye karşı, bütünüyle emek araçlarına ve ürüne kazandırdığı bağımsız ve yabancılaşmış nitelik, makine aracılığı ile tam bir uzlaşmaz çelişki halini almaktadir.[116] İşte bunun için, makinenin ortaya (sayfa 443) çıkışıyla birlikte, ilk kez işçi, emek aracına karşı şiddetle başkaldırmaktadır.
      Emek aracı, işçiyi yere serer. İkisi arasındaki bu dolaysız uzlaşmaz karşıtlık, yeni kullanılmaya başlanan bir makinenin, eski zamanlardan süregelen elzanaatları ya da manüfaktürlerle rekabet ettiği zaman, en şiddetli şekilde ortaya çıkar. Ama büyük sanayilerde bile, makinelerdeki sürekli iyileştirmeler ve otomatik sistemdeki gelişmeler, buna benzer etkiler yapar. "Geliştirilen bir makinenin amacı, el emeğini azaltmak ve fabrikadaki üretim sürecindeki bir halkayı insandan bir aygıt yerine demirden bir aygıt koyarak tamamlamaktır."[117] "Şimdiye kadar elle işletilen bir makineye buhar gücünün uyarlanması günlük olaylardandır ... makineler üzerinde, güç tasarrufu, daha iyi üretmek, aynı sürede daha fazla iş çıkartmak, ya da bir çocuğun, bir kadının ya da bir erkeğin yerini doldurmak gibi amaçlarla yapılan ufak-tefek düzeltmeler devamlı olup, bunlar bazan önemli şeyler gibi görünmemekle birlikte, önemli sonuçlar doğururlar."[118] "Bir sürecin hünerli ve hata yapmayan bir eli gerektirdiği durumlarda, bu iş, hünerli olmakla birlikte, her türlü düzensizliklere eğilimli işçiden derhal alınıyor ve, bir çocuğun bile denetleyebileceği kendi kendine düzenlenen özel bir mekanizmaya veriliyor."[119] "Otomatik sistemde hünerli emek gitgide önemini yitirir."[120] "Makinelerdeki gelişmeler aynı sonucu almak için eskisi kadar yetişkin işçi çalıştırma zorunluluğunu ortaan kaldırmakla kalmaz, aynı zamanda, bir tür insan emeği yerine bir diğerini, daha hünerli olan yerine daha az hünerlisini, erkek yerine kadını, yetişkin insan yerine çocuğu koymakla, işçi ücretlerinde yeni çalkantılara neden olur."[121] "Öteden beri kullanılan iplik makinesinin yerini (sayfa 444) otomatik eğirme makinesinin alması ile, erkek eğiricilerin çoğu işten çıkarıldı, delikanlılar ile çocuklar işlerinde kaldılar."[122] Birikmiş pratik deneyimler, hazır mekanik araçlar ve sürekli teknik gelişmeler nedeniyle, fabrika sistemindeki olağanüstü gelişme gücü, kısaltılmış işgününün baskısı altında, bu sistemin dev adımlarıyla ilerlemiş olduğunu bize tanıtlar. Ama İngiliz pamuklu sanayiinin en parlak yılı olan 1860'ta, Amerikan iç savaşının dürtüsüyle birbirini izleyen üç yıl içinde, makinelerdeki dörtnala gelişmeler ve bunun sonucu işçilerin işsiz kalacakları kimin aklına gelirdi? Bu konuda fabrika denetmenlerinin raporlarından alınacak birkaç örnek yeterli olacaktır. Manchester'li bir fabrikatör şöyle diyor: "Eskiden elimizde 75 tarama makinesi vardı, şimdi aynı miktarda iş çıkartan 12 makinemiz var. 14 işçi daha az çalıştırıyoruz, haftada 10 sterlin tasarruf etmiş oluyoruz. Tüketilen pamuk miktarındaki fire %10 civarında bir azalma gösterdi." "Manchester'deki bir başka ince iplik fabrikasında, bana, artan hız ve bazı otomatik süreçlerin benimsenmesiyle kullanılan işçi sayısında bir bölümde dörtte-bir, diğer bir bölümde yarıdan fazla indirim yapıldığı ve ikinci tarama yerine bir tarama makinesi konulmasıyla, bu işte çalıştırılan işçi sayısında önemli bir azalma olduğu ifade edildi." Başka bir iplik fabrikasında ise işçi sayısındaki tasarruf %10 olarak tahmin ediliyor. Manchester'li iplikçi Gilmour beyler şöyle diyorlar: "Yeni makinelerle masraflarımız havalandırma department'inde [bölüm. -ç.] ücret ve işçi olarak üçte-bir daha az, germe ve sarma room'unda, [oda. -ç.] masraf olarak aşağı yukarı üçte-bir, işçi olarak gene üçte-bir daha az; eğirme odasında masraflar yaklaşık olarak üçte-bir azdır. Ama hepsi bu kadar da değil, ipliğimiz dokumacılara gittiği zaman, yeni makinelerin uygulanmasıyla o derece kalitesi yükselmiştir ki, hem miktar olarak daha fazla bez dokuyacaktır, hem de eski makinelerle üretilen iplikten daha ucuza üretileceklerdir."[123] Bay Redgrave aynı raporda daha sonra şunları söyler: "Artan üretime karşı işçi sayısındaki azalma gerçekte daima olmakta; yünlü fabrikalarında bu azalma bir süre önce başladı ve hâlâ devam etmekte; Rochdale yakınlarındaki bir okulun müdürü, bana, birkaç gün önce, kız öğrenci sayısındaki azalmanın yalnız bunalımdan ileri gelmediğini, (sayfa 445) pamuklu fabrikalarındaki makinelerin değişmesiyle kısa süreli çalışanlar arasında 70 kişiye yol verilmesinin de bunda rolü olduğunu söylemiştir."[124]
      Aşağıdaki tablo, İngiliz pamuklu sanayiinde Amerikan iç savaşı nedeniyle makinelerdeki gelişmelerin toplam sonucunu göstermektedir.
 

FABRİKA SAYISI

1858

1861

1868

İngiltere ve Gal
İskoçya
İrlanda
    Birleşik Krallık

2.046
152
12
2.210

2.715
163
9
2.887

2.405
131
13
2.549

BUHARLI DOKUMA TEZGAHI SAYISI

İngiltere ve Gal
İskoçya
İrlanda
    Birleşik Krallık

275.590
21.624
1.633
298.847

368.125
30.110
1.757
399.992

344.719
31.864
2.746
379.329

İĞ SAYISI

İngiltere ve Gal
İskoçya
İrlanda
    Birleşik Krallık

25.818.576
2.041.129
150.512
28.010.217

28.352.125
1.915.398
119.944
30.387.467

30.478.228
1.397.546
124.240
32.000.014

ÇALIŞTIRILAN PERSONEL SAYISI

İngiltere ve Gal
İskoçya
İrlanda
    Birleşik Krallık

341.170
34.698
3.345
379.213

407.598
41.237
2.734
451.569

357.052
39.809
4.203
401.064


 
      Demek oluyor ki, 1861 ile 1868 arasında 338 pamuklu fabrikası yokolmuş, bir başka deyişle, büyük çapta daha çok üretken makine, daha az sayıda kapitalistin elinde toplanmıştır. Buharlı dokuma tezgâhı sayısı, 20.963 tane azalmıştır; ama aynı sürede üretici güçler arttığı için, gelişmiş bir tezgâhın eskisine göre daha fazla üretimde bulunmuş olması gerekir. Ensonu, iğ sayısında 1.612.541 adetlik bir artış olduğu halde, işçi sayısında 50.505 kişilik (sayfa 446) bir azalma olmuştur. Pamuk bunalımınin işçiler arasmda yarattığı, "geçici" sefalet artmış ve, makinedeki hızlı ve sürekli gelişmeyle geçici olmaktan çıkıp sürekli bir durum almıştır.
      Ama makine, işçinin karşısına daima onun sırtını yere getiren ve devamlı olarak onu gereksiz kılan bir rakip gibi çıkmakla kalmaz. Aynı zamanda, o, işçiye düşman bir güçtür ve bunu, sermaye, hem bütün gücüyle ilân eder, hem de bundan yararlanır. O, grevleri, işçi sınıfının sermayenin tahakkümüne karşı bu devresel başkaldırmalarını ezmede en güçlü silahtir.[125] Gaskell'e göre, buharlı makine daha işin başında insan gücünün hasmı ve düşmanı idi, ve kapitalist, yeni doğan fabrika sistemini bir bunalımla tehdit eden işçilerin artan taleplerini ezmede bu düşmanlıktan yararlanmıştır.[126] Salt işçi sınıfının ayaklanmalarına karşı sermayenin eline silah vermek amacıyla 1830'dan beri yapılan icatların bir tarihini yazmak mümkündür. Otomatik sistemde yeni bir dönem açtığı için, bu önemli buluşların başında, kendi kendine işleyen tezgâh yer alır.[173]
      Buharlı çekici bulan Nasmyth, Sendikalar Birliği Komisyonu önünde, 1851 yılında makinistlerin yaygın ve uzun süren grevleri sonucu, kendisinin makineler üzerinde yapmış olduğu gelişmeler konusunda şu açıklamalarda bulunmuştur: "Bizim modern mekanik geliştirmemizin başlıca özelliği, kendi kendine hareket eden makine-aletlerin sisteme katılmasıdır. Şimdi artık her makine işçisinin ya da hatta çocuğun yapabileceği şey, bizzat çalışmak değil, güzel güzel işleyen makineye yalnızca gözkulak olmaktır. Salt hünerlerine dayanan tüm işçiler sınıfına artık gereksinme kalmamıştır. Eskiden her makinistin yanında, dört çocuk çalıştırırdım. Yeni mekanik düzenlemeler nedeniyle yetişkin işçi sayısını 1.500'den 750'ye indirdim. Böylece kârım oldukça artmış oldu."
      Ure, pamuklu basma işinde kullanılan bir makine için şunları söylüyor: "Kapitalistler, ensonu bu dayanılmaz kölelikten" (yani işçiler ile yaptıkları sözleşmelerin ağır hükümlerinden) (sayfa 447) "bilimin bulacağı deneyle kurtulma yollarını aradılar ve çok geçmeden mantık kuralları gereğince, kafanın, vücudun daha aşağı derecedeki organları üzerindeki meşru egemenliğini kurdular." İplik düzeltme makinesi için şöyle diyor: "İşbölümünün eski siperleri gerisinde kendilerini çok güvenli gören hoşnutsuzlar takımı, yeni mekanik buluşlarla kanatlarının sarıldığını ve savunma hatlarının hiç bir işe yaramadığını gördüler ve ister istemez teslim olmak zorunda kaldılar." Otomatik dokuma tezgâhının bulunuşuyla ilgili olarak da şöyle diyor: "Çalışkan sınıflar arasında düzeni yeniden kurma görevini yüklenen bir yaratık. ... Bu buluş, daha önce ileri sürülmüş bulunan büyük öğretiyi doğruluyor: sermaye, bilimi hizmetine aldığı anda, işçinin söz dinlemez eli, uysallığı öğrenecektir."[128]
      Ure'nin yapıtı, 30 yıl önce, fabrika sisteminin henüz pek az gelişme gösterdiği bir sırada yaymlanmış olmakla birlikte, gene de, fabrika ruhunu yetkin bir biçimde dile getirmekte ve yalnızca yüzeydeki sinisizmini değil, aynı zamanda, kapitalist beynin budalaca çelişkilerini açığa vuran bönlüğünü de yansıtmaktadır. Örneğin yukarda sözü edilen "öğreti"yi, yani sermayenin ücrete bağladığı bilimin yardımıyla daima işçinin inatçı elini uysallaştırdığını öne sürdükten sonra, "fiziko-mekanik biliminin, yoksulları ezmede bir araç olarak zengin kapitalistlere kendisini kiraladığı yolundaki suçlamalar" karşısında öfkeye kapılıyor. Makinelerdeki hızlı gelişmenin işçi sınıfı için ne kadar yararlı olduğu konusunda uzun bir vaiz verdikten sonra, dikkatsizlik ve grevlerle, bu gelişmeyi çabuklaştırdıklarını da kendilerine anımsatıyor ve diyor ki, "Bu tür şiddetli başkaldırmalar, kendi başını derde sokan dargörüşlü bir adamın bayağı karakterini açığa vurur." Oysa birkaç sayfa önce, bunun tersini söyler: "Fabrika işçileri arasındaki yanlış görüşlerden ileri gelen şiddetli çatışmalar ve iş kesilmeleri olmasa, fabrika sistemi, bütün ilgililerin yararına olmak üzere daha hızlı bir gelişme gösterirdi." Ardından tekrar feryat eder: "Makinelerdeki gelişmelerin yavaş olması, Büyük Britanya'nın pamuk bölgesindeki halkın iyiliğine olmuştur." "Makinelerdeki gelişmelerin bir kısmı yetişkin işçiyi işsiz bırakarak kazanç derecesini düşürdüğü ve böylece emeklerine olan gereksinmeye oranla sayılarını çok bollaştırdığı söylenir. (sayfa 448) Bu durum, kuşkusuz, çocuk emeğine olan talebi artırır ve onların ücret derecelerini de yükseltir." Öte yandan, bu aynı teselli meleği, çocuklara verilen ücretin düşüklüğünü, ana-babaların çocuklarını çok küçük yaşta fabrikaya göndermelerine engel olduğu için savunur. Kitabı baştan sona, sınırsız bir işgününü haklı göstermeye dayanır; Parlamentonun 13 yaşındaki çocukların günde 12 saat çalıştırılarak tüketilmesini yasaklaması, onun liberal ruhuna, ortaçağların en karanlık günlerini anımsatır. Bu durum, gene de, onu, bütün fabrika işçilerini, makine sayesinde "ölümsüz çıkarlarını" düşünmeye daha çok zaman buldukları için yüce Tanrıya şükretmeye davet etmekten alıkoyamaz.[129]


ALTINCI KESİM. — MAKİNELERIN İŞSİZ BIRAKTIĞI
İŞÇİLERLE İLGİLİ TELÂFİ TEORİSİ



      James Mill, MacCulloch, Torrens Senior, John Stuart Mill ve daha bir dizi burjuva ekonomi politikçisi, işçileri yerlerinden eden bütün makinelerin aynı zamanda ve zorunlu olarak, aynı miktarda işçiyi çalıştırmaya yetecek kadar sermayeyi serbest bıraktığını öne sürerler.[
130]
      Diyelim ki, bir kapitalist, bir halı fabrikasinda, herbiri yılda 30 sterline 100 işçi çalıştırmaktadır. Böylece yılda yatırılan değişen sermaye miktarı 3.000 sterlin eder. Gene diyelim ki, bu kapitalist, işçilerin 50 tanesini işten çıkarsın ve geriye kalan 50'sini, kendisine 1.500 sterline malolan makinelerde çalıştırsın. Konuyu basitleştirmek için, binaları, kömürü vb. hesaba katmıyoruz. Ayrıca bu değişiklikten önce de, sonra da, yılda tüketilen hammadde 3.000 sterlin değerinde olsun.[131] Bu başkalaşım ile, serbest duruma gelen herhangi bir sermaye var mıdır? Değişiklikten önce, yarısı değişmeyen, yarısı da değişen sermayeden oluşan toplam 6.000 sterlinlik sermaye vardı. Değişiklikten sonra, bu sermaye, 4.500 sterlinlik değişmeyen (3.000 sterlin hammadde ve 1.500 sterlin makine) ve 1.500 sterlinlik değişen sermayeden oluşmuştur. Değişen sermaye, toplam sermayenin yarısı olacağı yerde (sayfa 449) şimdi yalnızca dörtte-biridir. Sermayenin bir kısmı serbest kalmak yerine, burada, emek-gücüyle değişimden çıkacak şekilde bağlanmış ve kilitlenmiştir: değişen sermaye, değişmeyen sermaye haline getirilmiştir. Diğer şeyler aynı kalmak üzere, 6.000 sterlinlik sermaye, gelecekte de 50 kişiden fazla işçi çalıştıramaz. Makinelerdeki her gelişmeyle daha da az işçi çalıştıracaktır. Eğer yeni kullanılmaya başlayan makineler, yerini aldığı emek-gücü ile aletlerden daha aza, örneğin 1.500 sterlin yerine yalnızca 1.000 sterline malolursa, 1.000 sterlinlik bir değişen sermaye, değişmeyen sermayeye dönüşür ve kilitlenir; ve 500 sterlinlik bir sermaye serbest kalabilirdi. Bu 500 sterlin, işçi ücretinin değişmediği kabul edilirse, işten çıkarılan 50 işçinin aşağı yukarı 16'sını çalıştırmaya yeterli bir fon oluşturabilirdi. Dahası da var: bu fonla çalıştırılacak işçi 16'dan da az olacaktır, sermaye olarak kullanılabilmesi için bu 500 sterlinin bir kısmının şimdi gene değişmeyen sermaye olması gerektiği için, ancak geriye kalan kısmı emek-gücüne yatırılacak kısım olabilir.
      Ama diyelim ki, yeni makinelerin yapımında daha fazla sayıda makine işçisi çalıştırılmaya başlansın; buna, sokağa atılan halı işçilerine karşı bir telâfi diyebilir miyiz? Olsa olsa, bunların yapımında, gene de işlerinden ettiği halı işçilerinden daha azı çalıştırılır. Eskiden halı işçilerinin ücretlerini temsil eden 1.500sterlinlik toplam, şimdi makine şeklinde şunları temsil eder: (1) bu makinenin yapımında kullanılan üretim araçlarının değerini, (2) bu yapımda çalışan makine işçilerinin ücretlerini, ve (3) bu "patronlar"ının payına düş'en artı-değeri. Üstelik, makine eskiyene kadar, yenilenmesine gerek yoktur. Bu durumda, artan sayıda makine işçisini sürekli olarak çalıştırabilmek için, halı yapımcıların, birbiri ardından, işçilerin yerine makine koyması gerekir.
      Aslında, bu savunumcuların da demek istedikleri, bu tür bir serbest bırakma değildir. Bunların söylemek istedikleri, serbest duruma getirilen işçilerin geçim araçlarıdır. Yadsınamaz ki, yukardaki örnekte, makine, yalnız 50 işçiyi serbest bırakmakla ve böylece bunları başkalarının emrine hazır duruma getirmekle kalmamakta, aynı zamanda, 1.500 sterlin değerinde geçim araçlarını da işçilerin tüketiminden çekip almakta ve bunu serbest bırakmaktadır. Yeni olmamakla birlikte, yalın gerçek şudur ki, makinenin, işçileri, geçim araçlarından ayırmasının anlamı, iktisat (sayfa 450) dilinde, makinenin, geçim araçlarını işçi için serbest duruma getirmesi, ya da bunları, işçinin patronu için sermayeye dönüştürmesidir. Görüldüğü gibi, her şey, bir ifade ediş biçimine gelip dayanıyor. Nominibus mollire licet mala.[7*]
      Bu teoriye göre, 1.500 sterlin değerindeki geçim aracı, kendilerine yol verilmiş bulunan 50 kişinin emekleriyle genişletilmiş sermaye idi. Bundan dolayı, bu sermaye, bunlar zoraki tatillerine başlar başlamaz kullanım dışına düşer ve, bu aynı 50 kişi tarafından yeniden üretken bir biçimde tüketilebileceği yeni bir yatırım alanı bulana kadar da rahat edemezdi. Sermaye ile işçi, bu nedenle, eninde sonunda yeniden biraraya gelmek zorundadır ve ancak bundan sonra telâfi tamamlanmış olur. Makinenin işinden ettiği işçilerin ıstırapları da, bu dünyanın zenginlikleri gibi gelip geçicidir.
      İşinden atılan işçilerle ilişkisi yönünden bu 1.500 sterlinlik geçim aracı hiç bir zaman sermaye değildi. Gerçekte onların karşısına sermaye olarak çıkan şey, sonradan makineye yatırılan 1.500 sterlindi. Daha yakından bakıldığında görüleceği gibi, bu 1.500 sterlin, işlerinden atılmış bulunan 50 işçi tarafından bir yıl içinde üretilen halıların bir kısmını temsil eder ve işçiler, bu kısmı, işverenden, ücret şeklinde, aynî olarak değil, para olarak almaktaydılar. İşçiler, paraya dönüşmüş halılar ile, 1.500 sterlin değerinde geçim aracı satınalıyorlardı. Bu araçlar, bu nedenle, onlar için sermaye değil, meta idi ve onlar bu meta karşısında ücretli işçi değil, satınalıcı idiler. Makinenin, işçileri satınalma araçlarından "azat" etmesi koşulu, bunları alıcı olmaktan çıkartır, alıcı olmayan kişiler durumuna sokar. Böylece bu metalara talep azalır — voila tout.[8*] Eğer bu azalma, başka yönden artan taleple karşılanmazsa, metalann pazar fiyatı düşer. Ve eğer bu durum, bir süre devam eder ve yayılırsa, bunu, bu metaların üretiminde çalışan işçilere yol verilmesi izler. Daha önce, gerekli geçim araçlarının üretimine ayrılan sermayenin bir kısmının, bir başka biçimde yeniden-üretilmesi zorunluluğu doğar. Fiyatlar düşer ve sermaye yer değiştirirken gerekli geçim araçlarının üretiminde çalışan işçiler de ücretlerinin bir bölümünden "azat" olur. Bu durumda, makinenin, işçileri, onun geçim araçlarından azat etmesiyle birlikte, bu araçları (sayfa 451) işçilerin daha sonraki çalışmaları için kullanılacak sermayeye dönüştürdüğünü tanıtlayacak yerde, savunumcu beylerimiz, tersine, her derde deva arz ve talep yasası ile, makinenin yalnız kullanılmaya başlandığı üretim alanında degil, henüz kullanılmadığı üretim kollarında da işçilerin sokağa atılmasına neden olduğunu tanıtlamış olurlar.
      İktisatçiların iyimserlikleri yüzünden acayipleşen olgular gerçekte şöyledir: Makinenin fabrikadan sürüp çıkardığı işçiler, kapitalistlerin emrine amade işçi sayısını artırmak üzere doğruca emek pazarına atılırlar. Bu kitabın yedinci bölümünde görüleceği gibi, makinenin, bize, burada, işçi sınıfı için bir telâfi gibi gösterilen bu etkisi, tersine çok ürkünç bir afettir. Şimdilik yalnız şunu söylemekle yetineceğim: bir sanayi kolunda işten atılan işçi, kuşkusuz bir başka sanayi kolunda iş arayacaktır. Eğer iş bulur da, kendileriyle geçim araçları arasındaki bağı yenileyebilirse, bu, ancak, yatırım alanları arayan yeni ve ek bir sermayenin aracılığı ile olabilir; yoksa bu iş, daha önce kendilerini çalıştırıp da sonradan makineye dönüşen sermaye aracılığı ile gerçekleşemez. Yeni bir iş bulabilseler bile, ne zavallıca bir bekleyiştir onlarınki! İşbölümü ile çalışma alanları daralmış bulunan bu zavallıların eski uğraşları dışında değerleri o kadar azdır ki, ancak, aşağı türden ve zaten az ücretli işçiler ile dolup taşan sanayilerde kendilerine iş bulabilirler.[132] Üstelik, her sanayi kolu, her yıl, boşlukları dolduran ve normal genişleme gereksinmesini karşılayan yeni bir insan kaynağını kendisine çeker. Belli bir sanayi kolunda çalışan işçinin bir kısmı, makine tarafından azat edilir edilmez, yedek insanlar da yeni iş kanallarına yöneltilir ve diğer kollar tarafından emilirler; bu arada makinenin ilk kurbanlarının büyük kısmı, bu geçiş döneminde açlık ve sefalet içinde kırılırlar.
      Kuşku götürmeyen bir gerçektir ki, yalnızca makine, işçileri, gerekli geçim araçlarından "azat etmekte" sorumlu değildlr. Girdiği sanayi kollarında üretimi ucuzlatır ve artırır, ama (sayfa 452) başlangıçta, diğer sanayilerde üretilen geçim araçlarının kitlesinde bir değişiklik yapmaz. Böylece, makinenin sanayie girmesiyle, işlerinden edilen işçller için toplumun sahip olduğu gerekli geçim araçları eskisinden daha fazla değilse, eskisi kadardır. Yıllık üretimin, işçi olmayanlar tarafından telef edilen büyük bir kısmı, bunun dışındadır. Ve işte bizim savunumcularımızın dayandıkları nokta budur! Makinenin kapitalist kullanımından ayrılmaz çelişki ve uzlaşmaz karşıtlıklar, makineden değil, ama aslında makinelerin kapitalist biçimde kullanımından doğduklarından ötürü, mevcut değildir diyorlar! İşte bu yüzden, makine tek başına alındığında çalışma saatlerini kısalttığı halde, sermayenin hizmetine girdiği zaman bunu uzatmakta; ve gene kendi başına, çalışmayı hafiflettiği halde, sermaye tarafından kullanıldığı zaman, işin yoğunluğunu artırmaktadır; kendi başına, o, insanın doğa üzerindeki zaferi olduğu halde, sermayenin elinde, insanları bu kuvvetlerin kölesi haline getirmektedir; kendi başına, üreticilerin servetini artırdığı halde, sermayenin elinde bunları sefileştirmektedir — bütün bu ve öteki nedenlerle, burjuva iktisatçıları, bütün bu çelişkilerin, gerçeğin bir görünümü olduğunu ve aslında ne fiilen ve ne de teorik bir varlığa sahip bulunmadıklarının gün gibi açık olduğunu rahatlıkla öne sürebiliyorlar. Böylece, o, kendisini, kafa yormaktan kurtardığı gibi, üstelik, kendi karşıtının üstü kapalı olarak, makinenin kapitalist kullanımına değil de, bizzat makineye karşı çıkacak kadar aptal olduğunu söyler.
      Makinenin kapitalist biçimde kullanılması yüzünden geçici huzursuzlukların doğacağını o da yadsımaz. Ama, öbür yüzü olmayan bir madalyon nerede vardır! Makinenin, sermaye dışında herhangi bir kullanımı, onun için olanaksızdır. Bunun için de, işçinin makine tarafından sömürülmesiyle, makinenin işçi tarafından sömürülmesi ona göre özdeş şeylerdir. Makinenin kapitalist kullanımının içyüzünü ortaya koyan herkes, bu nedenle, onun herhangi bir şekilde kullanımına karşıdır ve toplumsal gelişmenin düşmanıdır.[133] Bu, ünlü Bill Sykes'in usavurmasının aynıdır: "Sayın jüri üyeleri, bu gezginci tüccarın gırtlağı kuşkusuz kesilmiş. (sayfa 453)
      Ama kabahat bende değil, bıçakta. Böyle arızî münasebetsizlikler oluyor diye, bıçağın kullanılmasını büsbütün ortadan kaldıralım mı yani? Düşünün bir kez! Bıçaksız tarım da, ticaret de olur muydu? Bıçak, anatomide meşhur bir araç olduğu gibi, cerrahlıkta da sağlığa yararlı değil midir? Ayrıca ziyafet masalarının da gönüllü bir yardımcısı değil midir? Eğer bıçağı ortadan kaldırırsanız. ... bizi barbarlığın uçurumlarına fırlatıp atmış olursunuz."[134]
      Makine, kullanılmaya başlandığı sanayi kollarında zorunlu olarak işçileri işlerinden atmakla birlikte, gene de, öteki sanayi kollarındaki işçi sayısında bir artışa yolaçabilir. Bununla birlikte, bu etkinin, telâfi teorisi denilen şeyle hiç bir ilişkisi yoktur. Makine ile üretilen her mal, elle üretilen aynı maldan ucuz olduğu için, şu kesin yasaya ulaşmış oluruz: Eğer, makineyle üretilen toplam mal miktarı, daha önce elzanaatları ya da manüfaktürle ve şimdi makineyle üretilen toplam mal miktarına eşitse, bu durumda harcanan toplam emek azalmış olur. Şimdi emek araçları, makine, kömür vb. üzerinde harcanan yeni emek, makinenin kullanılmasıyla yerlerinden edilen emekten zorunlu olarak daha az olmak durumundadır; aksi takdirde, makineyle elde edilen ürünün, el emeğiyle elde edilen kadar ya da daha pahalı olması gerekirdi. Ama daha az sayıda işçiyle makinenin ürettiği mal miktarı, eşit kalma yerine, yerini aldığı toplam el ürünü, mal kitlesini aslında epeyce aşar. Diyelim makineli tezgâh üzerinde, 400.000 yarda kumaş, elle dokunan 100.000 yarda kumaştan daha az dokumacıya gereksinme gösterir. Dört kat büyümüş üründe, dört kez daha fazla hammadde bulunur. Öyleyse, hammadde üretiminin de dört katına çıkması gerekir. Ama binalar, kömür, makine ve benzeri emek aracı yönünden durum farklıdır; bunların üretimleri için gerekli ek emeğin miktarı, makine ile yapılan mal miktarı ile, aynı malın aynı sayıdaki işçinin elle yapabileceği miktar arasındaki farka göre, değişen sınırlar içinde artabilir.
      Bu duruma göre, belli bir sanayi kolunda makinenin kullanılması yaygınlaştıkça, bunun görülen ilk etkisi, ona ilk üretim araçlarını sağlayan diğer sanayi kollarındaki üretimin artması (sayfa 454) oluyor. Çalışan işçi kitlesinde böylece ne kadarlık bir artış olacağı, işgününün uzunluğu ve emek yoğunluğu belli olduğuna göre, kullanılan sermayenin bileşimine, yani değişen ve değişmeyen kısımları arasındaki orana bağlıdır. Bu oran ise, bu sanayi kollarına makinenin girmiş olduğu ya da gireceği ölçüde büyük değişiklikler gösterir. Kömür ve maden ocaklarında çalışmaya mahkum insanların sayısı, İngiliz fabrika sistemindeki gelişmelere bağlı olarak büyük ölçüde artmıştır; ama son birkaç on yıl içersinde bu artışın hızı, madenlerde yeni makinelerin kullanılması nedeniyle daha az olmuştur.[135] Makine ile birlikte yeni tip bir işçi ortaya çıkmıştır: makine yapımcısi. Makinenin bizzat bu [makine -ç.] üretimi koluna da her gün büyüyen bir ölçüde egemen olduğunu görmüş bulunuyoruz.[136] Hammaddeye gelince,[137] pamuk ipliği üretimindeki hızlı ilerlemenin, yalnız Amerika Birleşik Devletleri'nde tropikal bir bolluk içinde pamuk yetiştirilmesini, ve Afrika köle ticaretini zorlamakla kalmamış, aynı zamanda, köle yetiştirilmesini border slave-states'ın[9*] başlıca uğraşı haline getirdiğine de hiç kuşku yoktur. İlk köle nüfus sayımının yapıldığı 1790 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde köle sayısı 697.000 idi; bu sayı 1861'de neredeyse dört milyona ulaşmıştır. Öte yandan, İngiliz yünlü sanayiindeki gelişmelerin, ekilebilir toprakların koyunlar için mera haline getirilmesiyle birlikte, tarım işçilerini gereksiz hale getirerek, bunların kitleler halinde kentlere akmasına yolaçtığı da aynı derecede kesindir. Son yirmi yıl içersinde nüfusu neredeyse yarıya inen İrlanda ise, toprak sahipleri ile İngiliz yünlü fabrikatörlerinin gereksinmelerini tıpatıp karşılayacak şekilde nüfusunda daha da azalmaların görüldüğü bir süreç içinde bulunmaktadır. (sayfa 455)
      Bir iş konusunun, son şeklini alıncaya kadar geçtiği başlangıç ve ara aşamalarda makine kullanımına başlandığı zaman, bu aşamalarda malzeme gereksinmesinde bir artış olduğu gibi, makinenin sağladiği ürünleri işleyen elzanaatları ile manüfaktürlerde emeğe duyulan gereksinmeler de artar. Örneğin, makineyle iplik eğirilmesiyle, o kadar ucuz ve o kadar bol iplik sağlanmıştı ki, başlangıçta, çıkrıkla çalışan dokumacılar, yatırımda bir artış olmaksızın durmadan çalışıyorlardı. Gelirleri de bu ölçüde artmıştı.[138] Böylece, Jenny dokuma ve eğirme makinelerinin pamuklu dokuma sanayiine çektiği insan seli, sonunda buharlı dokuma tezgâhları tarafından boğulana kadar 800.000 dokumacıya ulaşmıştır. Aynı şekilde, makinenin ürettiği kumaş ve diğer malzemelerin bollaşması sonucu, terzi, elbiseci ve kadın terzisi sayısı, dikiş makinesinin ortaya çıkmasına kadar artmaya devam etmişti.
      Nispeten az sayıda işçinin çalışmasıyla makinelerin sağladıkları hammadde, ara ürünler, emek araçları vb. kitlesinde meydana gelen artışla orantılı olarak, bu hammaddeler ve ara ürünlerin işlenmesi ile ilgili sayısız işler ortaya çıktı ve toplumsal üretim kolları çeşit yönünden arttı. Fabrika sistemi, toplumsal işbölümünü, manüfaktüre göre çok daha ileri götürdü, çünkü girdiği işkollarında üretkenliği çok daha yüksek düzeye çıkartıyordu.
      Makinelerin doğurduğu ilk sonuç, artı-değer ile, artı-değerin içinde yer aldığı ürünlerin kitlesini artırmaktı. Kapitalistler ile, kendilerine bağlı olanların tükettikleri maddeler bolaştığı için, toplumun bu katında da, bir büyüme olur. Bunların artan zenginlikleri ve gerekli tüketim maddelerini üretmek için çalıştırılan işçi sayısındaki nispî azalma, yeni, lüks gereksinme maddeleri ile birlikte, bu gereksinmeleri giderme araçlarını da doğurur. Toplumun üretiminin büyük bir bölümü, artı-ürün şeklini aldığı gibi, bu artı-ürünün daha büyük bir bölümü, daha çeşitli ve daha incelmiş biçimlerde üretilir ve tüketilir. Başka bir deyişle, lüks eşya üretimi artar.[139] Ürünlerin incelmesi ve çeşitlenmesi, (sayfa 456) aynı zamanda, büyük sanayiin yarattığı dünya pazarlarındaki yeni ilişkilerden de ileri gelir. Yerli ürünler daha hızlı miktarlarda yabancı lüks eşyalar ile değişilmekle kalmaz, daha fazla yabancı hammadde, ara-ürün ve diğer çeşitli maddeler, yerli sanayilerde üretim aracı olarak kullanılır. Dünya pazarları arasında kurulan bu ilişkiler nedeniyle, ulaştırma ve taşıma işlerinde emek talebi artar ve bu işler sayısız kollara bölünür.[140]
      İşçi sayısının nispeten azalmasına karşın, üretim araçları ile tüketim maddelerindeki artış, kanallar, doklar, tüneller, köprüler vb. gibi, meyvelerini gelecekte verecek olan işlerin yapılmasında emek talebinin artmasına yolaçar. Ya doğrudan doğruya makinenin ya da onun eseri olan genel sınai değişmenin etkisiyle, yepyeni iş alanları açan yeni üretim dallarını oluşturur. Ne var ki, bu üretim dallarının genel üretim içinde tuttuğu yer, en gelişmiş ülkelerde bile önemli sayılmaz. Buralarda iş bulan işçi sayısı, doğrudan doğruya bu sanayilerin yarattığı en kaba türden el işçisine olan taleple orantılıdır. Bu türden bellibaşlı sanayiler, şimdilik, gaz işleri, telgraf, fotoğrafçılık, buharlı deniz ulaşımı ve demiryollarıdır. İngiltere ve Gal bölgesi için 1861 sayımına göre, gaz sanayiinde (gaz işleri ile mekanik aygıtların üretimi, gaz şirketlerinde çalışanlar vb.) 15.211 kişi; telgrafçılıkta 2.399; fotoğrafçılıkta 2.366; buharlı deniz ulaşımında 3.570; demiryollarında 70.599 kişi çalıştığını görüyoruz. Bunlardan hünersiz "denizyolu işçileri" azçok devamlı çalışıyorlardı ve büro işçileriyle ticaret işlerini yürüten bütün personel aşağı yukarı 28.000 kişiydi. Böylece, bu beş yeni sanayi kolunda çalışan toplam personel 94.145'e ulaşmış oluyordu.
      Ensonu, büyük sanayiin olağanüstü üretkenliği, diğer bütün üretim alanlarında emek-gücünün daha geniş ve yoğun bir şekilde sömürülmesiyle elele vererek, işçi sınıfının büyük bir kesiminin üretken olmayan bir biçimde çalıştırılmasını ve, böylece eskiden ev işlerini yapan kölelerin şimdi de, erkek ve.kadın hizmetçi, uşak vb. gibi adlar altında bir hizmetkârlar sınıfı olarak tekrar ortaya çıkmasına izin vermiş olur. 1861 sayımına göre, İngiltere ile Gal'in toplam nüfusu, 9.776.259'u erkek ve 10.289.965'i kadın olmak üzere 20.066.224 idi. Çalışmak için yaşları çok küçük olanlarla ihtiyarları; üretken olmayan bütün kadınları, gençleri (sayfa 457) ve çocukları; deviet memurları ile rahipleri, hukukçuları, askerleri vb. gibi , "ideolojik" sınıfları; daha sonra başkalarının emeğini rant, faiz vb. şekillerinde sömürerek çalışmadan geçinenleri; ve ensonu, dilencileri, serserileri ve suçluları bu toplamdan düşerek, geriye her iki cinsiyetten ve her yaştan yuvarlak hesap sekiz milyon insan kalır ki, bu sayıya, herhangi bir şekilde, sanayi, ticaret ve mali işlerle uğraşan kapitalistler de dahildir. Bu 8 milyon içersinde şunlar vardır:
 

Tarım işçileri (çobanlar, çiftlik hizmetçileri, ve
çiftçinin yanında yaşayan kadın hizmetçiler) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .


1.098.261

Bütün pamuklu, yünlü, yün kumaş, keten, kenevir, ipekli ve
tül fabrikaları ile makineyle çorap ve dantel yapımında da çalışanlar . . . . .


642.607


[141]

Bütün kömür ve maden ocaklarında çalışanlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

565.835

Her türlü metal işlerde çalışanlar (yüksek fırınlar, haddehaneler vb.)
ve her türden metal yapımcılar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .


396.998


[142]

Hizmetkârlar sınıfı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

1.208.648

[143]


      Tekstil fabrikaları ile madenlerde çalışanlar birarada 1.208.442 kişi ediyor; tekstil fabrikaları ile metal sanayiinde çalışanlar birlikte alındığı zaman ise 1.039.605 kişi ediyor; her iki durumda da bu toplamlar, modern ev köleleri sayısından daha azdır. İşte makinelerin kapitalist biçimde sömürüsünden çıkan görkemli sonuç!


YEDİNCİ KESİM. — İŞÇİLERİN FABRİKA SİSTEMİ
TARAFINDAN İTİLMELERİ VE ÇEKİLMELERİ
PAMUKLU SANAYİİNDE BUNALIMLAR



      Makinelerin girmesinin, bu makinelerin ilk rekabete girdikleri eski elzanaatları ile manüfaktürlerdeki işçiler üzerinde zararlı bir etki yaptıklarını, bütün bellibaşlı ekonomi politikçiler kabul ederler. Hemen hemen hepsi de, fabrika işçilerinin düştükleri köle durumundan yakınırlar. Peki, bunların oynadıkları büyük koz nedir? Makineler, onların ilk uygulama ve gelişme dönemindeki dehşet yatıştıktan sonra, emek kölelerinin sayısını, azaltacak yerde, uzun sürede, artırmaktadır! Evet, ekonomi politik, kapitalist üretim (sayfa 458) biçiminin ebedi ve doğal bir zorunluluk olduğuna inanan her "insansever" için çirkin bir teori ile, yani makineye dayanan fabrika sisteminin bir büyüme ve geçiş döneminden sonra, başarısının tepe noktasında bile, ilk uygulandığında sokağa fırlatıp attıklarından daha fazla işçiyi pençesinde kıvrandıracağı yolundaki o iğrenç teori ile gönül eğlendirmektedir.[
144]
      İngiliz yünlü ve ipekli fabrikalarında daha önce gördüğümüz gibi bazi durumlarda, fabrika sisteminin olağanüstü gelişmesinin belirli bir aşamasında, çalıştırılan işçi sayısında, yalnız nispi değil mutlak bir azalmayi da beraberinde getirebileceği doğrudur. 1860 yılında, Parlamentonun bir emriyle Birleşik Krallık'taki bütün fabrikalar ile ilgili olarak yapilan özel bir sayımda, fabrika denetmeni Bay Baker'in bölgesine giren Lancashire, Cheshire ve Yorkshire'daki fabrika sayısının 625 olduğu görülmüştür; bunlardan 570'inde, 85.622 dokuma, tezgâhı, 6.819.146 iğ (çiftli iğler hariç), 27.439 beygirgücünde buhar ve 1.390 beygirgücünde su kullanılmakta ve 94.119 kişi çalışmaktaydı. 1865 yılında, aynı fabrikalarda, 95.163 dokuma tezgâhı, 7.025.031 iğ vardı, ve 28.925 beygirgücü buhar, 1.445 beygirgücü su kullanılıyor, 88.913 kişi çalışıyordu. Bu duruma göre, 1860 ile 1865 yılları arasında, tezgâh sayısında %11, iğ sayısında %3, beygirgücünde %3 bir artış olduğu halde, çalışanların (sayfa 459) sayısında %51/2 bir azalma olmuştu.[145] 1852 ile 1862 yılları arasında, İngiliz yünlü sanayiinde önemli bir büyüme olduğu halde, burada çalışan işçi sayısı hemen hemen aynı kalmıştı; bu da, bize, yeni makinelerin, daha önceki dönemdeki işçilerin yerini ne kadar büyük ölçüde doldurduğunu göstermektedir.[146] Bazı durumlarda, işçi sayısındaki artış yalnızca görünüştedir; yani bu artış, zaten kurulmuş bulunan fabrikalardaki gelişme sonucu değil, ilgili kolların yavaş yavaş birbirine eklenmesi sonucudur; örneğin, 1838 ile 1856 yılları arasmda pamuklu sanayiindeki tezgâh ve işçi artışı yalnızca bu iş kolundaki genişlemenin sonucuydu, oysa diğer sanayi kollarındaki artış, daha önce insan gücüyle çalışan, halı, kurdele ve bez dokuma tezgâhlarına buhar gücününün uygulanması sonucuydu.[147] Bu durumda, bu iş kollarında çalışan işçi sayısındaki artış, yalnızca toplam işçi sayısındaki bir azalışın belirtisinden başka bir şey değildir. Ensonu, biz, burada, bu sorunu, metal sanayii dışında, her yerde, gençlerin (18 yaşından küçük), kadınların ve çocukların, fabrika işçileri sınıfında önemli bir yer tutması gerçeğinden tamamen ayrı olarak incelemiş bulunuyoruz.
      Ne olursa olsun, makine tarafından fiilen işinden edilen ve makinenin bizzat yerini aldığı işçi kitlesine karşın, daha fazla fabrikaların açılması ve belli bir sanayi kolunda eskilerinin genişletilmesi nedeniyle fabrika işçilerinin sayısının, daha önce işlerinden atılan manüfaktür işçileri ile elzanaatçılarından daha kalabalık olabilecekleri anlaşılmış bulunuyor. Örneğin, diyelim, eski üretim tarzında, haftada kullanılan 900 sterlinlik sermayenin beşte-ikisi değişmeyen ve beşte-üçü değişen olsun, yani 200 sterlini üretim araçlarına, 300 sterlini, diyelim adam başına 1 sterlinden, emek-gücüne yatırılmış olsun. Makinenin kullanılmaya başlanmasıyla bu sermayenin bileşimi de değişecektir. Şimdi de, örnekin beşte-dördü (sayfa 460) değişmeyen, beşte-biri değişen sermaye olsun; bu durumda emek-gücü için yalnız 100 sterlin yatırılmış olacaktır. Bunun sonucu işçilerin üçte-ikisine yol verilecektir. Eğer şimdi iş genişlese ve kullanılan toplam sermaye, değişmeyen koşullar altında, 1.500 sterline yükselse, çalışan işçi sayısı, tıpkı makinenin kullanılmasından önce olduğu gibi 300'e çıkacaktır. Sermaye biraz daha artarak 2.000 sterline yükselse, 400 işçi çalıştırılacak, yani eski sisteme göre üçte-bir artış olacaktır. İşçi sayısında aslında 100 kadar bir artış olmuştur, ama nispi olarak, yani yatırılan sermayeye oranla 800 kişilik bir düşme olmuştur, çünkü, 2.000 sterlinlik bir sermaye eski durumda 400 kişi değil 1.200 kişi çalıştırabilirdi. Demek ki, çalıştırılan işçi sayısındaki nispi azalma, fiili bir artış ile bağdaşır. Yukarda, toplam sermaye arttığı halde, üretim koşulları değişmediği için, bu sermayenin bileşiminin aynı kaldığını varsaymıştık. Ama, makine kullanımındaki her gelişme ile, sermayenin, makineleri, hammaddeyi vb. kapsayan değişmeyen kısmın arttığı halde, emek-gücüne yatırılan değişen kısmının azaldığını yukarda görmüş bulunuyoruz. Biz, ayrıca, hiç bir üretim sistemindeki gelişmenin ve kullanılan sermayenin bileşiminin fabrika sistemindeki kadar sürekli değişikliğe uğramadığını da biliyoruz. Bununla birlikte, bu değişmeler, daima duraklama dönemleri ile kesintiye uğrarlar ve bu sürelerde, mevcut teknik temel üzerinde fabrikalarda yalnız nicel bir genişleme olur ve bu sırada işçi sayısı da artar. Böylece, 1835 yılında, Birleşik Krallık'ta, pamuklu, yünlü, keten ve ipekli fabrikalarında toplam işçi sayısı yalnızca 354.684 iken, 1861'de, yalnız buharlı dokuma tezgâhlarında çalışan (her iki cinsiyetten ve sekiz yaşından yukarı her yaştan) dokumacı sayısı 230.654'tür. El dokuma tezgâhı ile çalışan dokumacıların, aileleriyle birlikte, 1838 yılında hâlâ 800.000 kişi olduklarını gözönüne alırsak, bu büyüme kuşkusuz daha az önemli görünecektir;[148] Asya ile Avrupa'da işlerinden atılan işçilerin ise burada hiç sözünü etmedik.
      Bu nokta üzerinde bir-iki şeye daha işaret etmem gerekiyor; buraya kadarki teorik incelemelerimizin henüz açıklığa kavuşturmadığı (sayfa 461) fiilen mevcut bazı ilişkilere işaret etmek istiyorum.
      Belli bir sanayi kolunda, fabrika sisteminin, eski elzanaatları ile manüfaktür aleyhine genişlemesi halinde, sonucun, ateşli silahlar ile donanmış bir ordunun, ok ve yayla donanmış bir orduyla karşılaşması kadar kesin olacağı apaçıktır. Makinenin, hareket alanını ele geçirdiği bu ilk dönem, elde edilmesine yardımcı olduğu büyük kârlar nedeniyle çok önemlidir. Bu kârlar, hızı gitgide artan bir sermaye birikiminin kaynağı olmakla kalmazlar, devamlı olarak yaratılan ve yeni yatırım alanları arayan ek toplumsal sermayenin büyük bir kısmını en uygun üretim alanlarına çekerler. Bu hızlı ve ateşli ilk faaliyet döneminin özel avantajları, makinenin istilâ ettiği bütün üretim kollarında kendisini duyurur. Bununla birlikte, fabrika eylemi belli bir büyüme ve olgunluk derecesine ulaşır ulaşmaz, ve özellikle, teknik temeli olan makinenin kendisi makine ile üretilmeye başlar başlamaz; kömür ve demir madenciliği ile meta sanayileri ve ulaştırma araçlarında köklü bir devrim olur olmaz; kısacası, modern sanayi sistemiyle üretim için gerekli genel koşullar kurulur kurulmaz, bu üretim tarzı bir esneklik kazanır ve yalnızca hammadde ve sürüm pazarları bulunması dışında hiç bir engel tanımayan ani sıçramalı bir genişleme olasılığına ulaşır. Bir yandan, makine, aynı şekilde hammaddeyi çoğaltıcı bir etki yaratır; örneğin, çırçır makinesinin pamuk üretimini artırması gibi.[149] Öte yandan, makineyle üretilen malların ucuzluğu ile birlikte, ulaştırma ve iletişim araçlarındaki gelişmeler, dış pazarların ele geçirilmeleri ile silah sağlamış olur. Başka ükelerdeki elzanaatlarını ortadan kaldırarak buraları zorla hammadde ikmal alanları haline getirir. Doğu Hindistan, bu yolla, Büyük Britanya için, pamuk, yün, kenevir, jüt, indigo üretme zorunda kalmıştı.[150] Büyük sanayi, işçilerin bir kısmını sürekli bir şekilde "fazlalık" haline getirerek, kök saldığı bütün ülkelerde, büyük çapta göçlere ve yabancı toprakların sömürgeleştirilmelerine yolaçar, ve bu ülkeleri anayurt için hammadde yetiştiren yerleşme yerleri haline getirir; örneğin Avustralya'nın, yün yetiştiren bir ülke haline sokulması gibi.[151] Yeni ve uluslararası bir (sayfa 462) işbölümü, büyük sanayiin başlıca merkezlerinin gereksinmelerine uyan bir işbölümü ortaya çıkarır, ve yeryüzünün bir bölümünü, temel olarak sanayi alanı halinde kalan, öteki bölümünü hammadde sağlayan tarımsal üretim alanı haline getirir. Bu devrim, tarımda, burada üzerinde daha fazla durmak gereğini duymadığımız köklü değişikliklerle birarada bulunur.[152]
      Bay Gladstone'ın önerisi üzerine Avam Kamarası, 17 Şubat 1867'de, 1831 ile 1866 yılları arasında Birleşik Krallığın ithal ve ihraç ettiği her türden hububat, tahıl ve unun toplam miktarını gösteren bir istatistik yapılmasını emretti. Aşağıda alınan sonuçların bir özetini veriyorum. Un miktarı, quarter tahıl olarak verilmiştir.
 

BEŞ YILLIK DÖNEMLER VE 1856 YILI

Yıllık Ortalama

1831-1835

1836-1840

1841-1845

1846-1850

1851-1855

1856-1860

1861-1865

1866

İthalat (Qrs)

1.096.373

2.389.729

2.843.865

8.776.552

8.345.237

10.913.612

15.009.971

16.457.340

İhracat (Qrs)

225.263

251.770

139.056

155.461

307.491

341.150

302.754

216.218

İthal fazlası (Qrs)

871.110

2.137.959

2.704.809

8.621.091

8.037.746

10.572.462

14.707.117

16.241.122

Nüfus

Her dönemde yıllık ortalama

24.621.107

25.929.507

27.262.569

27.797.598

27.572.923

28.391.544

29.381.760

29.935.404

Adam başına yıllık
iç ürün tüketimi fazlası (Qrs)


0.036


0.082


0.099


0.310


0.291


0.372


0.501


0.543


      Fabrika sisteminin özünde bulunan ve sıçramalarla genişlemesini sağlayan muazzam güç ile, bu sistemin dünya pazarına bağımlılığı, zorunlu olarak hummalı bir üretime yolaçar ve bunu, (sayfa 463) pazarların mal fazlası ile dolması izlediği gibi, pazarların daralması da üretimi felce uğratır. Modern sınai yaşam, birbirini izleyen, ılımlı faaliyet, gönenç, aşırı üretim, bunalım ve duraklama dönemleri halini alır. Makinenin, çalışma yaşamı ve dolayısıyla işçinin varolma koşullarında yarattıği bu güvensizlik ve kararsızlık, sınai çevrimin bu dönemsel degişmeleri nedeniyle, normal görülen şeyler olur. Gönenç dönemleri dışında, kapitalistler arasında, pazarların paylaşılması için çok şiddetli bir savaşım olur. Bu pay, ürünün ucuzluğu ile doğru orantılıdır. Emek-gücünün yerini almak üzere daha gelişmiş makinelerin kullanılması ve yeni üretim yöntemlerinin uygulanması konusundaki bu savaşımın doğurduğu rekabet dışında, her sınai çevrimde, metaları ucuzlatma amacıyla ücretleri zorla emek-gücünün değerinin altına düşürme çabalarının ortaya çıktığı bir döneme gelinir.[153] (sayfa 464)
      Bu nedenle, fabrika işçilerinin sayısındaki büyüme, fabrikalara yatırılmış bulunan sermaye miktarında, nispeten çok daha büyük bir büyümeyi zorunlu kılar. Bununla birlikte, bu büyüme, sınai çevrimdeki yükselme ve alçalmalarla koşullandırılmiştır. Ayrıca, bu büyüme, bazan yeni işçilerin yerini dolduran, bazan da eski işçileri fiilen işlerinden eden teknik gelişmeler ile sürekli olarak kesintiye uğratılır. Makine sanayiindeki bu nitel değişme, işçileri sürekli olarak fabrikadaki işlerinden uzaklaştırır, ya da yeni işçi akımlarına karşı kapılarını kapar, oysa fabrikalardaki salt nicel büyüme, yalnız işlerinden atılanları emmekle kalmaz, yeni işçilere de iş sağlar. Böylece işçiler durmadan işten atılır, işe alınır, oradan oraya sürüklenir, ve bu arada da işçilerin cinsiyetleri, yaşlari ve hünerleri konusunda sürekli bir değişme sürer gider.
      Fabrika işçilerinin yazgısı, İngiliz pamuklu sanayiinin gelişme çizgisine bir gözatmakla en iyi şekilde ortaya konabilir.
      Bu iş kolunda, 1770 ile 1815 arasında işler yalnız beş yıl kötü gitmiş ya da durgunluk göstermiştir. Bu 45 yıllık dönemde, İngiliz fabrikatörleri, dünya pazarları ile makine tekelini ellerinde tutmuşlardır. 1815 ile 1821 arasında bunalım, 1822 ile 1823'te gönenç görüldü; 1824'te işçi sendikalarına karşı olan yasalar ortadan kaldırıldı, fabrikalar her yerde büyük genişleme gösterdi; 1825'te bunalım; 1826'da fabrika işçileri arasında büyük sefalet ve ayaklanmalar; 1827'de biraz düzelme; 1828'de buharlı dokuma tezgâhı sayısı ile ihracatta büyük artış; 1829'da ihracat, başta Hindistan olmak üzere bütün yılları geride bıraktı; 1830'da pazarlar bozuldu, büyük sıkıntı başgösterdi; 1831'den 1833'e kadar bunalım sürdü ve, Hindistan ve Çin'le yapılan ticaretin tekeli, Doğu Hindistan şirketinin elinden alındı; 1834'te fabrika ve makine sayısında büyük artış oldu, işçi sıkıntısı görüldü. Yeni çıkartılan yoksullar yasası, tarım işçilerinin fabrika bölgelerine göçmesini hızlandırdı. Kırsal bölgelerde çocuk diye bir şey kalmadı. Beyaz köle ticareti başladı; 1835, büyük gönenç yılı ve aynı zamanda (sayfa 465) el dokumacılarının açlıktan kırılması; 1836, genel büyük gönenç yılı; 1837 ve 1838, depresyon ve bunalım; 1839, canlanma; 1840, büyük depresyon, ayaklanmalar ve askeri birliklerin çağrılması; 1841 ile 1842, fabrika işçileri arasında korkunç sefalet; 1842, tahıl yasalarının yürürlükten kaldırılmasını sağlamak için fabrikatörlerin işçileri fabrikalara sokmamaları; binlerce fabrika işçisinin Lancashire ve Yorkshire kentlerine akışı, askeri birliklerce geri sürülmeleri ve işçi liderlerinin Lancaster'de yargılanması; 1843, büyük sefalet; 1844, canlanma; 1845, büyük gönenç; 1846, başlangıçta sürekli düzelme, sonra gerileme, Tahıl Yasalarının kaldırılması; 1847, bunalım ve "büyük somun" onuruna ücretlerde genel olarak %10 ya da daha fazla indirim; 1848, sürekli depresyon; Manchester'in askeri korunma altına alınması; 1849, canlanma; 1850, gönenç; 1851, fiyatlarda düşme, düşük ücretler, sık sık grevler; 1852, düzelmelerin başlaması, grevlerin devamı ve fabrikatörlerin yabancı işçi getirme tehditleri; 1853, ihracatın artışı. Sekiz aylık grev ve Preston'da büyük sefalet; 1854, gönenç ve pazarların malla boğulması; 1855, Birleşik Devletler, Kanada ve Doğudaki pazarlardan devamlı başarısızlık haberleri; 1856, büyük gönenç; 1857, bunalım; 1858, düzelme; 1859, büyük gönenç, fabrika sayısında artış; 1860, İngiliz pamuklu ticaretinin doruk noktası, ve Hindistan, Avusturya ve diğer pazarlar mal ile o derece boğuldu ki, 1863'te bile bu malı emmeleri mümkün olmadı; Fransa ile ticaret sözleşmesi, fabrikalar ile makinelerde muazzam artış ve büyüme; 1861, gönencin bir süre devami, geri gidiş, Amerikan iç savaşı, pamuk kıtlığı; 1862 ile 1863, tam bir çöküş.
      Pamuk kıtlığının tarihi o kadar kendine özgüdür ki, buna değinilmeden geçilemez. 1860 ve 1861 yıllarında dünya pazarlarında egemen olan koşullardan da anlaşılacağı gibi, pamuk kıtlığı fabrikatörlerin tam zamanında imdatlarına yetişmiş ve bir ölçüde de yararlarına olmuştur; bu gerçeği, Manchester Ticaret Odasının raporları kabul ettiği gibi, parlamentoda, Palmerston ve Derby, bunu, açıkça ilân etmişler ve olaylar da doğrulamıştır.[154] Kuşkusuz, 1861 yılında, Birleşik Krallık'taki 2.887 pamuklu fabrikası arasında, küçük boyda olanları da çoktu. Bay A. Redgrave'in raporuna göre, bölgesindeki 2.109 fabrikadan 392'si, yani %19'u, (sayfa 466) herbiri 10 beygirgücünden daha az, 345i yani %16'si 20 beygirgücünden az, 1.372'si 20 beygirgücünün üzerinde buhar gücü kullanıyorlardı.[155] Küçük fabrikaların çoğunluğu dokuma atelyeleriyli ve birisi ipliği, bir diğeri makineleri, bir üçüncüsü binaları sağlayan spekülatörler tarafından, 1858'den sonraki gönenç dönemi sırasında yapılmıştır; daha önceleri işçibaşılık etmiş ya da fazla varlıklı olmayan kimseler tarafından işletiliyorlardı. Bu küçük fabrikatörlerin çoğu battı. Pamuk kıtlığının ertelediği ticaret bunalımı, onları da aynı akibete uğratacaktı. Toplam fabrikatör sayısının üçte-birini oluşturdukları halde, gene de onların fabrikaları, pamuklu ticaretine yatırılan sermayenin çok küçük bir kısmını temsil ediyorlardi. İş duraklamalarına gelince, güvenilir hesaplara göre 1862 Ekiminde işlerin %60,3'ü, dokuma tezgâhlarının %58'i durmuştu. Bu, pamuklu sanayiinin bütünü için sözkonusuydu ve her bölge için farklıydı. Ancak birkaç fabrika, tamzaman (haftada 60 saat), gerisi aralıklı olarak çalışıyordu. Tam zaman çalışılan yerlerde bile, alışılagelen belirli parça-başı ücrete karşın, işçilerin haftalık ücretleri, iyi pamuk yerine kötüsü, Sea Island yerine Mısır pamuğu (iince iplik eğirilmesinde), Amerikan ve Mısır pamuğu yerine Surat pamuğu kullanılması, saf pamuğun kırpıntı ve Surat pamuğu ile karıştırılması nedeniyle, zorunlu olarak düşük oluyordu. Surat pamuğunun liflerinin kısa ve kirli oluşu, ipliğin kolayca kopması, ilmikleri tutturmak için un yerine daha ağır türden maddeler kullanılması, makinelerin hızıyla birlikte tek bir dokumacının denetleyebileceği tezgâh sayısını da azaltıyor, makinelerden kusurlu çıkan iş için harca emeği artırıyor ve üretilen ürünün kitlesindeki azalma yüzünden parça-başı ücreti düşürüyordu. Surat pamuğunun kullanıldığı yerlerde tam-zaman çalışan işçilerin kaybı yüzde 20, 30 ya da daha fazlaydı. Bu yetmiyormuş gibi fabrikatörlerin çoğu parça-başı ücreti yüzde 5,71/2, 10 oranında indirmişlerdi. Bu durum karşısında, haftada yalnız 3, 31/2, 4 gün, ya da günde yalnız 6 saat çalışan işçilerin durumlarının ne olduğunu anlayabiliriz. Nispi bir düzelmenin görüldüğü 1863 yılında bile, iplikçiler ile dokumacıların haftalık ücretleri, 3 şilin 4 peni, 3 ş. 10 p., 4 ş. 6 p., ve 5 ş. 1 peni idi.[156] Ne var ki, bu sefil durumda bile patronun yaratıcı zekâsı durmadan çalışıyor, ücretlerde sürekh indirmeler icat ediyordu. (sayfa 467) Bunlar, bir ölçüde, son şeklini almış maldaki kusurlar nedeniyle ceza şeklinde oluyordu, ama aslında bu kusurların nedeni kullandığı kötü cins pamuk ve elverişsiz makineler idi. Üstelik işçilerin oturdukları kulübeler eğer fabrika sahibine aitse, kiraları da bu çok düşük ücretlerden kesiliyordu. Bay Redgrave, otomatik bakıcılar (bir çift otomatik dokuma tezgâhını yöneten işçiler) için şöyle diyor: "Tam-zamanlı çalışmayla geçen iki haftanın sonunda aldıkları 8 şilin 11 peniden ev kirası kesiliyor ve fabrika sahibi, kiranın yarısını bahşiş olarak geri veriyordu. İşçiler ellerine geçen 6 şilin 11 peni ile evlerine dönüyorlardı. 1862 yılının sonlarında birçok yerlerde, otomatik dokuma tezgâhı işçilerinin haftalık ücretleri 5 ile 9 şilin, dokumacıların 2 ile 6 şilin arasındaydı."[157] Ancak kısa süreli olarak çalıştıkları zamanlarda bile ev kiraları çoğu kez işçilerin ücretlerinden kesiliyordu.[158] Lancashire'ın bazi kesimlerinde açlık hummasının başgöstermesine hiç şaşmamak gerekir. Ama bunların hepsinden daha dikkat çekici olanı, üretim sürecinde, işçilerin sırtından yapılan devrimdir. Anatomistlerin kurbağalar lüzerinde yaptıkları gibi, işçilerin experimenta in corpore vili[10*] yapılıyordu. Bay Redgrave şöyle diyor: "Birkaç fabrikadaki işçilerin fiili kazançlarını verdim, ama bu, hiç bir zaman, her hafta aynı miktarı kazandıkları anlamına gelmez. İşçiler, fabrikatörlerin sürekli denemelerinden ileri gelen büyük dalgalanmalar ile karşı karşıya kalırlar. ... İşçilerin kazancı, denenmekte olan pamuk karışımının niteliğine bağlı olarak yükselir ve düşer; bazan bu düşüş, eski kazançlarına göre %15 olduğu halde, bir-iki hafta içersinde bu düşüş %50'den %60'a kadar çıkabilir."[159] Bu denemeler yalnız işçilerin geçim araçları konusunda ve onun zararına yapılmakla kalmıyordu. İşçinin beş duyusu da bunun acısını çekiyordu. "Surat pamuğu üzerinde çalışan işçilerin şikayetleri çok fazlaydı. Pamuk balyalarını açtıkları zaman dayanılmaz bir koku ile karşılaştıklarını ve bunun hastalıklara neden olduğunu söylüyorlardı. ... Karıştırma, kırpma ve scribbling[11*] odalarında pamuktan çıkan toz ve kir, solunum yollarını tahriş ediyor, öksürüğe ve nefes darlığına yolaçıyordu. Surat pamuğunda bulunan kirin tahrişinden ileri geldiğine hiç (sayfa 468) kuşku bulunmayan bir deri hastalığı da yaygındı. ... Lifler çok kısa olduğu için çok miktarda hem hayvansal ve hem de bitkisel haşıl kullanılıyordu. ... Toz nedeniyle bronşit yaygındı. Aynı nedenle iltihaplı boğaz hastalıkları da çoktu. Dokumadaki atkılar sık sık kırıldığı için, dokumacı, atkıyı tezgâhın göz deliğinden emmek zorunda kalıyor ve bu da mide hastalıklarına ve hazımsızlığa yolaçıyordu." Öte yandan, un yerine kullanılan maddeler, ipliğin ağırlığını artırdığı için fabrikatörlere para doğuran sihirli cüzdan gibi oldular, "15 libre hammadde, dokunduktan sonra 26 libre çekiyordu."[160] Fabrika denetmenlerinin, 30 Nisan 1864 tarihli raporunda şu satırları okuyoruz: "Sanayi, bu yollara, şimdi namus sınırlarını aşacak ölçüde başvuruyor. Bu işleri iyi bilen birisi, bana, 8 libre ağırlığında bir kumaşın 51/2 libresinin pamuk, 23/4 libresinin hasıl olduğunu söyledi; 51/4 libre ağırlığındaki başka bir kumaşın ise 2 libresi haşıldı. Bunlar her zaman kullanılan ihraç malı gömleklik kumaşlardı. Başka cins kumaşlara bazan %50'ye kadar haşıl katıldığı oluyordu; böylece bir fabrikatör, bir kumaşı, yapıldığı ipliğin fiyatından daha ucuza satarak zengin olduğunu söyleyerek övünebilirdi ve övünüyordu da."[161] Ama işçiler, yalnız fabrika içersinde fabrika sahiplerinin, dışarda ise yöneticilerin deneylerinden, ücretlerin indirilmesinden, iş yokluğundan, yoksulluk içinde kıvranıp sadakaya muhtaç olmaktan, lordlarla avam kamarasi üyelerinin övgülü nutuklarından ıstırap çekmekle kalmıyorlardı. "Pamuk kıtlığı sonucu işlerinden atılan talihsiz kadınlar, böylece toplum dışına sürülmüş oldular; ve şimdi işler yeniden canlandığı ve iş çoğaldığı halde, bu talihsiz sınıfın üyesi olmaya devam ettiler ve belki de bu böyle sürüp gidecektir. Kasabada şimdi son 25 yılda gördüğümden çok daha fazla genç orospu var."[162]
      Bu duruma göre, 1770 ile 1815 yılları arasında İngiliz pamuklu sanayiinde 45 yıl içersinde yalnızca, 5 yıllık bunalım ve duraklama olduğunu ve bunun da tekel dönemine rasladığını görüyoruz. 1815 ile 1863 arasındaki 48 yıllık ikinci dönemde, 28 yıllık depresyon ve durgunluğa karşılık, yalnızca 20 yıllık canlanma ve gönenç dönemi var. 1815 ile 1830 yılları arasında, Kıta Avrupası ve Birleşik (sayfa 469) Devletler ile rekabet başlamıştır. 1833'ten sonra Asya pazarlarının genişlemesi, "insan soyu yokedilerek" (Hintli el dokumacılarının toptan ortadan kaldırılması) zorla gerçekleştirildi. Tahıl yasalarının kaldırılmasından sonra, 1846'dan 1863'e kadar 9 yıllık depresyon ve durgunluğa karşı, 8 yıllık ılımlı bir gidiş ve gönenç dönemi vardır. Yetişkin erkek işçilerin gönenç yıllarındaki durumları aşağıdaki nottan anlaşılabilir.[163]



Dipnotlar


[96] Ure, l.c., s. 18.
[97] Ure, l.c., s. 31. Bkz: Karl Marx, l.c., s. 140-141 [Felsefenin Sefaleti, s. 149].
[98] Parlamento kararları, açık bir şekilde, fabrika işçileri kategorisine yalnız mühendisler ve makine işçilerini vb. değil, aynı zamanda yöneticileri, satış memurlarını, habercileri, depo işçilerini, ambalajcıları vb., kısacası fabrika sahibinden başka herkesi aldığı halde, İngiliz, fabrika yasalarının metinde son sözü edilen işçileri kapsamı dışında bırakması halinde, bunu, kasıtlı bir istatistik yanıltması diye kabul etmek gerekir; ve bu türden yanıltmaları, başka durumlar için ayrıntılı olarak tanıtlamak da pekâlâ mümkündür.
[99] Ure, bunu kabul eder. "Gerektiğinde" işçilerin, yöneticinin isteğine bağlı olarak, bir makineden alınıp diğerine verilebildiğini söyler ve zaten çığlığı atar: "Böyle bir değiştirme, işi bilen ve herbir iğnenin başını yuvarlatma işini bir işçiye, ucunu sivriltine işini bir başkasına veren eski uygulama ile tam bir çelişki halindedir." Oysa Ure'nin kendi kendisine, otomatik fabrikada bu "eski uygulamadan" niçin ancak "gerektiğinde" ayrılındığını sorması çok daha yerinde olurdu.
[100] Örneğin, Amerikan iç savaşı sırasında olduğu gibi büyük tehlike anında, fabrika işçileri, burjuvazi tarafından, yol yapımı vb. gibi en kaba işlere koşulurlar. 1862 yılı ile bunu izleyen yıllarda, boşta kalan pamuk işçileri için kurulan İngiliz "ateliers nationaux" ["ulusal işlikler". -ç.] 1848 yılında Fransa'da kurulmuş bulunanlardan şu bakımdan ayrılır ki, bu sonuncuda işçiler devlet hesabına üretken olmayan işlerde çalıştırıldığı halde, ilkinde işçiler, burjuvazi yararına üretken belediye işlerinde çalışmak zorundaydılar ve bu işleri normal işçiden daha düşük ücretle yaptıkları için de, bu işçiler ile rekabet haline getirilmiş oluyorlardı. "Pamuk işçilerinin fiziksel görünüşleri kuşkusuz düzeldi. Ben, bunu ... bu insanlar bakımından kamu işlerinin açık havada yapılmasına bağlıyorum." (Rep. Of Insp. Of Fact, 31st Oct. 1863, s. 59) Yazar, burada, Preston kırında çalıştırılan, Preston'lu fabrika işçilerini kastediyor.
[101] Bir örnek: 1844 yasasından beri, pamuklu dokuma fabrikalarına, çocuk emeğinin yerini almak üzere çeşitli mekanik aygıtlar girniş bulunuyor. Fabrikatörlerin kendi çocukları, fabrikalarında çırak olarak bir öğrenimden geçecekleri gün, herhalde bu el değmemiş mekanik alanında ne büyük ilerlemeler olabilir. "Makineler içersinde belki de otomatik tezgâh bile diğerleri kadar tehlikelidir. Bunlardaki kazaların çoğu küçük çocukların başlarına gelmektedir; bu çocuklar, tezgâhlar hareket halindeyken yeri süpürmek için altlarına sürünerek giriyorlar. Birkaç ustabaşı bu suç yüzünden para cezasına çarptırılmış ise de, bunun pek yararı olmamıştır. Eğer makine yapımcıları, otomatik bir süpürge icat etmiş olsalardı, bu küçük çocukların makinelerin altına sürünmeleri önlenir ve bizim koruyucu önlemlerimize mutlu bir katkıda bulunulmuş olurdu." (Reports of Insp. of Fact., for 31st Oct., 1866, s. 63.)
[102] Demek ki, Proudhon'un şaheser fikri buradan geliyor: o, makineleri, emek araçlarının bir sentezi olarak değil, bizzat işçinin yararına olmak üzere, parça işlemlerin bir sentezi olarak "alıyor".
[103] F. Engels, l.c., s. 217. Mr. Molinari gibi, sıradan ve iyimser bir serbest ticaret yanlısı bile şöyle diyebiliyor: "Günde onbeş saat, bir makinenin tek düze hareketini gözlemek durumunda olan bin kimse, aynı sürede kendi fizik gücünü kullanmasından daha fazla tükenir. Çok uzun süreli olmamak üzere belki de zihinsel bir jimnastik hizmeti görebilecek olan bu gözcülük, süre uzun olursa, aşırılığı nedeniyle, zihni de, vücudu da yorar." (G. de Molinari, Études Économiques, Paris, 1846, [s. 49].)
[104] F. Engels, l.c., s. 216.
[105] "The factory operatives should keep in wholesome remembrance the fact that theirs is really a low species of skilled labour; and that there is none which is more easily acquried or of ist quality more amply remunerated, or which, by a short trainin of the least expert can be more quickly as well as abundantly acquried... The master's machinery really plays a far more important part in the business of production than the labour and the skill of the operative, which six months' education can teach, , and a common labourer can learn. " (The Master Spinners' and Manufacturers' Defence Fund. Report of the Committee, Manchester 1854, s. 17.) Patronların, "canlı" otomatlarını kaybetme tehlikesi ile yüzyüze geldikleri zaman büsbütün ayrı bir telden çaldıklarını daha ilerde göreceğiz.
[106] Ure, l.c., s. 15. Arkwright'in yaşam öyküsünü bilen bir kimse, bu berber-dahiye hiç bir zaman "asil" unvanını veremez. 18. yüzyılın bütün büyük mucitleri içersinde o, kuşkusuz, başkalarının icatlarını çalan en büyük hırsız ve en aşağılık adamdır.
[107] "Burjuvazinin, proletaryayı bağladığı tutsaklık, hiç bir yerde fabrika sisteminden daha açıkça günışığına çıkmamıştır. Burada bütün özgürlükler hem yasada ve hem de gerçekte sona erer. İşçilerin saat beşbuçukta fabrikada olmaları gerekir. Birkaç dakika geç kalsalar cezalandırılırlar; 10 dakika gecikirlerse, kahvaltıdan sonraya kadar içeriye alınmazlar ve böylece, dörtte-bir günlük ücreti kaybetmiş olurlar. Komuta ile yemek, içmek ve uyumak zorundadırlar. ... Despot çan sesiyle yatağından kaldırılır, kahvaltıdan, yemekten çağrılır. Ve fabrikada başından neler geçer? Burada patron mutlak yasakoyucudur. Gönlünün dilediği gibi yönetmelikler yapar; bunda, keyfince değişiklikler, ekler yapar; ve en budalaca şeyleri koysa, mahkemeler işçiye şöyle söyler: Bu sözleşmeye gönlünüzle girdiğinize göre, şimdi onu yürütmek zorundasınız. ... Bu işçiler, dokuz yaşından başlayarak ölene kadar, bu maddi ve manevi işkence altında yaşar." (F. Engels, l.c., s. 217, sq.) "Mahkemenin ne dediğini" bir örnekle göstereceğim. Olaylardan biri, 1866 yılı sonunda Sheffield'de geçer. Bu kentte bir işçi iki yıl bir çelik fabrikasında çalışır. İşverenle yaptığı bir kavga sonucu işi bırakır ve ne olursa olsun bu patron için çalışamayacağını söyler. Sözleşmeyi bozduğu gerekçesiyle yargılanır ve iki ay hapse mahkum edilir. (Eğer sözleşmeyi patron bozmuş olsaydı, ancak hukuk mahkemesinde kovuşturmaya uğrar ve olsa olsa para cezasına çarptırılırdı.) İşçi iki aylık hapis cezasım çektikten sonra, patron, sözleşme gereğince işçiyi işbaşı yapmaya davet eder. İşçi, hayır der, sözleşmeye uymadığı için zaten cezasını çekmiştir. Patron tekrar dava açar ve yargıçlardan bir tanesi, Mr. Shee, bunu, bir insanın yaşadığı sürece, bir ve aynı suç ya da cinayet için tekrar cezalandırılmış olacağı bir hukuk garibesi olarak açıkça yermesine karşın, mahkeme, işçiyi tekrar mahkum eder. Ve bu hükmü, "Great Unpaid" ["Büyük Ücretsizler"-ç.], taşralı meşe odunları değil, Londra'daki en yüksek mahkemelerden biri veriyordu. [Dördüncü Almanca baskıya ek. — Bu usul artık uygulanmıyor. Havagazı gibi bazı kimyasal hizmetler dışında, İngiltere'de işçi, sözleşmenin bozulması halinde işverenle eşit koşullar içersinde ancak hukuk mahkemelerinde yargılanabiliyor. -F.E.] İkinci olay, 1863 Kasımının sonunda Viltshire'da geçiyor. Westbury Leigh'de, Leower's Mill'de kumaş fabrikatörlüğü yapan Harrup adında birisinin yanında çalışan 30 kadar dokuma işçisi, patronları Harrup'un, sabahları işe geç kaldikları için ücretlerinden 2 dakikaya karşılık 6 peni, 3 dakikaya karşılık 1 şilin, 10 dakikaya karşılık 1 şilin 6 peni kesmek gibi tatlı bir alışkanlığı sürdürmesi karşısında greve gidiyorlar. Bu, bir saat için 9 şilin, bir gün için 4 sterlin 10 şilin eder ki, dokumacıların bir yıldaki ortalama ücretleri hiç bir zaman haftada 10-12 şilini geçmemektedir. Ayrıca Harrup, işe başlama saatini ilan etmek üzere bir çocuk görevlendiriyor, ki bu çocuk çoğu kez sabahın altısından önce düdüğü öttürüyordu: ve eğer düdüğün bittiği anda bütün işçiler orada hazır değilseler, kapılar kapanıyor, dışarda kalan işçiler cezalandırılıyor: ve binalarda saat olmadığı için, talihsiz işçiler, Harrup yetiştirmesi genç düdükçünün insafına kalıyorlardı. Grevdeki işçiler, yani aile anaları ve kızlar, bir düdükçünün yerine bir saat konulduğu ve daha aklayatkın bir ceza uygulandığı takdirde işe başlama önerisinde bulundular. Harrup, 19 kadın ile kızı sözleşmeye uymadıkları gerekçesiyle yargıç karşısına çıkarttı. Orada bulunanların bu haksızlık karşısındaki büyük öfkesine karşın işçilerin hepsi de 6 peni para cezasına ve 2 şilin 6 peni mahkeme giderlerini ödemeye mahkum edildiler. Mahkemeden sonra Harrup'un peşine, ıslıklar çalan bir kalabalık takıldı. — Fabrikatörlerin pek sevdikleri bir şey de, istenilen malzemddeki kusurlar nedeniyle, ücretlerinden kesinti yaparak işçileri cezalandırmaktı. Bu yöntem, 1866'da İngiltere'de gömlekçilik bölgesinde genel bir greve yolaçtı. Çocukları Çalıştırma Komisyonunun raporlarında (1863-1866), işçilerin yalnız ücretlerini almamakla kalmayıp, harcadıkları emek ve ceza yönetmelikleri aracılığı ile kıymetli patronlarına karşı borçlu duruma düşürüldükleri olaylar anlatılmaktadır. Son pamuk bunalımı da, ücretlerde kesinti yapma konusunda fabrika otokratlarının gösterdikleri marifetlerin ölümsüz örneklerini sağlamıştır. Fabrika denetmeni Mr. R. Baker şöyle diyor: "Bu zor ve istiraplı zamanlarda, çalıştırdığı bazı genç işçilerin herbirinden, sağlık belgesi için, yasaya göre 3 peni kesmesi gerekirken, 10 peni kesen (oysa bu belge için ancak 6 peni ödemektedir) bir pamuklu fabrikası sahibi aleyhinde, son zamanlarda, ben kovuşturma açmak zorunda kaldım. ... Bana bildirilen diğer bir olay da, yasayla çatışmadan aynı amaca ulaşmak için bir fabrikatörün, çalıştırdığı çocuklardan, çalışmaya uygun oldukları hekim belgesiyle belirtilenlerden, derhal, pamuk ipliği eğirme sanatını ve sırrını öğrenmeleri karşılığı bir şilin ücret istediği haber verilmekteydi. Bu nedenle, grevler gibi olağanüstü olaylar konusunda, yalnız bunların ortaya çıktıkları yerlerle ilgili değil, özellikle içinde bulunduğumuz zamanlarda görülmelerinin bazı derin nedenleri olabilir, ve bunlar açıklanmaksızın, halkın bunları anlayabilmesi olanaksızdır." Burada, 1863 Haziranında, Darwen'deki, dokuma işçileri grevine değinillyor. (Reports of Insp. of Fact., for 30th April, 1863, s. 50-51.) Raporlar daima resmi tarihlerin gerisindeki olayları kapsamaktadır.
[108] Fabrika yasalarının tehlikeli makinelere karşı getirdiği koruma önlemlerinin yararlı etkileri olmuştu. "Ama ... şimdi, yirmi yıl önce bulunmayan başka tehlike kaynakları var; bunlardan en başta geleni makinenin artan hızıdır. ÇarkIar, silindirler, volanlar, iğler ve mekikler gitgide artan bir hızla dönmektedir; kopan bir ipliği yakalamak için parmaklar şimdi daha hızlı ve becerikli hareket etmek zorundadır, çünkü bir anlık duraksama ya da dikkatsizlik, kurban edilmelerine yolaçar. ... Kazaların büyük bir kısmı, işçilerin işlerini hızla bitirmek kaygılarından ileri gelir. Şurası unutulmamalıdır ki, makinelerin hareket halinde olması, yani iplik ve kumaş üretmesi, fabrikatörlerin en önde gelen kaygılarıdır. Bir dakikalik duraklama, yalnız bir güç kaybı değil, bir üretim kaybıdır da ve, çıkartılan iş miktarında çıkarları bulunan gözcüler, işçileri, makineleri daima hareket halinde tutmaya zorlarlar; ve ağırlık ya da parça-başına ücret alan işçiler için de, makinelerin devamlı hareket halinde olmaları daha az önemli değildir. Bunun sonucu olarak, bazı ve hatta çoğu fabrikalarda, makinelerin hareket halindeyken temizlenmeleri yasaklandığı halde, fabrikaların çoğunda ve belki de hepsinde işçilerin, herhangi bir uyarmaya ya da azarlanmaya uğramaksızın, makineler çalışır haldeyken, artıkları, kırıntıları aldıkları, silindirleri, çarkları vb. sildikleri her zaman görülen bir uygulamadır. Böylece, yalnız bu yüzden altı ay içersinde 906 kaza olmuştur. ... Her gün devamlı olarak epeyce bir temizlik yapılmakla birlikte, cumartesi günleri genellikle makinelerin genel temizliğine ayrılmıştır ve bunun da büyük bin kısmı gene makineler hareket halindeyken yapılmaktadır." Temizlik için bir ücret ödenmediğinden, işçiler bunun bir an önce bitirilmesine bakarlar. Bu nedenle, "cuma ve özellikle cumartesi günleri meydana gelen kazaların sayısı, diğer günlerden çok daha fazladır. Cuma günlerinin, haftanın ilk dört günü ortalamasına göre kaza fazlalığı neredeyse %12; cumartesi günlerinde ise, onu izleyen beş günün ortalamasına göre kaza fazlalığı %25'tir; ya da, eğer, cumartesi günlerinin çalışma saatleri hesaba katılırsa —diğer günler 101/2 saat olduğu halde cumartesi günleri 71/2 saattir— bu fazlalık %65'i bulur." (Rep. of Insp. of Fact, 31st October, 1866, s. 9, 15, 16, 17.)
[109] Üçüncü Kitabın [Cildin] Birinci Kısmında, fabrika yasasının, "işçileri" tehlikeli makinelere karşı koruyan maddelerine karşı İngiliz fabrikatörlerin son günlerde giriştikleri savaşımın bir öyküsünü vereceğim. Şimdilik, Leonard Horner'in resmi raporundan alınan şu parçayla yetinelim: "Bazı fabrika sahiplerinin, bazı kazalar konusunda affedilmez bir hafiflikle sözettiklerini duydum; örneğin, bir parmak kaybedilmesi önemsiz bir şeydi. Bir işçinin yaşamı ve geleceği, parmaklarına o kadar bağlıydı ki, bunlardan herhangi birisinin kaybı onun için çok ciddi bir sorundur. Bu gibi düşüncesizce sözleri işittiğim zaman, genellikle şu soruyu soruyordum: Fazladan bir işçiye gereksinmeniz olsa, başka bakımlardan eşit nitelikte iki kişi başvursa, bunlardan bir tanesi bir başparmağını ya da işaret parmağını kaybetmiş olsa, hangisini işe alırsınız? Bu sorunun yanıtında herhalde hiç duraksamazsınız." .... Fabrikatörlerin, "insanseverlik gösterisi diye tanımlandığını duydukları yönetmeliğe karşı yanlış bir önyargıları" bulunmaktadır. (Rep. of Insp. of Fact., 31st Oct., 1855.) Bu fabrikatörler kurnaz kişiler doğrusu ve köle sahiplerinin ayaklanması karşısındaki sevinçleri de boşuna değil.
[110] Çalışma saatlerine zorunlu sınırlar koyan fabrika yasaları ile diğer yönetmeliklerin kapsamına uzun zaman önce girmiş bulunan fabrikalarda, eski kötüye kullanmaların çoğu ortadan kalkmıştır. Makinelerdeki her gelişme, bir ölçüde, "binaların yapımında da bazı gelişmeleri" gerektiriyor ve bu da işçinin yararına bir şeydir. (Rep. of Insp. of Fact., 31st Oct., 1863, s. 109.)
[111] Bkz: diğerleri arasında, John Houghton, Husbandry and Trade Improved, London 1727; The Advantages of the East-India Trade, 1720; John Bellers, l.c., "Patronlar ile işçiler birbirleriyle ne yazık ki devamlı bir savaşım halindeler. Bunlardan ilkinin değişmeyen amacı, işlerini elden geldiğince ucuza yaptırmaktır; ve bu amaca ulaşmak için her türlü çareye başvurmaktan geri kalmıyorlar; buna karşılık ikinciler de, patronlarını daha yüksek taleplerine boyun eğmeye zorlamak için her fırsattan yararlanmaya aynı derecede dikkat ve titizlik gösterirler." (An Enquiry into the Causes Of the Present High Price of Provisions, s. 61-62. Yazar, Rahip Nathaniel Forster. tamamen işçilerden yanadıır.)
[112] Eski tip manüfaktürlerde işçilerin makinelere karşı ayaklanmaları bugün bile, Sheffield'li, eğe yapımcıları olayındaki gibi, bazan vahşi bir şekil alabiliyor.
[113] Sir James Steuart da makineleri tam bu anlamda anlamaktadır. "Je considère done les machines comme des moyens d'augmenter [virtuellement] le nombre de gens industrieux qu'on n'est pas obligé de nourrir. ... En quoi l'effet d'une machine diffère-t-il de celui de nouveaux habitants?" ["Ben, makineleri, beslemek zorunda olmadığı hünerli insanların sayısını [bilkuvve] çoğaltan araçlar olarak görüyorum. ... Bir makinenin etkisi, yeni sakinlerin etkisinden neden farklı olsun?"1 (Fransızca çev., t. I., 1. I.. ch. XIX.) Makinelerin, "poligami"nin yerini aldığını söyleyen Petty daha saftır. Yukardaki görüş olsa olsa, Birleşik Devletler'in ancak bazı kısımları için geçerli olabilir. Öte yandan, "makineler, bireyin emeğini azaltacak şekilde başarıyla nadiren kullanılabilir; yapımı için kaybedilen zaman, kullanımı ile tasarruf edilecek zamandan daha fazla olabilir. Büyük kitleler halinde hareket ettikleri, tek bir makine binlercesinin işine yardımcı olduğu zaman ancak gerçekten yararlı olabilirler. Bu yüzden, nüfusu çok kalabalık, işsiz-güçsüz insanı çok fazla olan ülkelerde makine de fazla olur. ... Makine, insan kıtlığı nedeniyle değil, ama bu işsizleri kitle halinde işe sokabilme kolaylığı nedeniyle kullanılır." (Piercy Ravenstone, Thoughts on the Funding System and its Effects, London 1824, s. 45.)
[113a] [Dördüncü Almanca baskıya not. — Bu, AImanya için de geçerlidir. Ülkemizde, tarımın büyük boyutlarda varolduğu yerlerde, yani özellikle doğuda, büyük malikânelerin ("Bauernnlegen") temizlenmesi sonucu mümkün olabilmiş ve bu uygulama, 16. yüzyılda ve özellikle 1648'den beri yaygın bir hal almıştır. —F.E.]
[114] "Makine ile emek daimi bir rekabet halindedir." Ricardo, l.c., s. 479.
[115] İngiltere'de eldokumacılığı ile makine dokumacılığı arasındaki rekabet, 1833 tarihli yoksullar yasasının yürüriüğe girmesinden önce, asgarinin epeyce altına düşen ücretlerin kilise yardımıyla desteklenmesiyle uzamıştı. "1827 yılında rahip Mr. Turner, sanayi bölgesi olan Cheshire'da, Wilmslow kilisesi papazıydı. Göçmen Komitesinin sorduğu sorular ile Mr. Turner'in yanıtları, insan emeğinin makineye karşı rekabeti nasıl sürdürdüğünü gösteriyor, 'Soru: Buharlı tezgâhın kullanılması, el tezgâhının yerini almadı mı? Yanıt: Kuskusuz aldı; eğer eldokumacıları, ücret indirimine boyun eğecek duruma getirilmeselerdi, bu, daha da fazla olurdu, Soru: Ama, geçimine yetmeyecek bu ücreti kabul etmiş oluyor ve geriye kalan için de kilise yardımına belbağlıyor, öyle mi? Yanıt: Evet öyle ve aslında, el tezgâhı ile buharlı tezgâh arasındaki rekabet, yoksullara yardım fonu ile sürüp gidiyor.' Böylece, makinenin kullanılmaya başlanmasının çalışkan işçilere sağladığı yarar, saygıdeğer ve bir dereceye kadar bağımsız usta işçinin, alçaltıcı sadaka ekmeği ile yaşayan sürüngen sefiller haline düşmesi oluyor. İşte buna da geçici huzursuzluklar deniyor." (A Prize Essay on the Comparative Merits of Competition and Co-operation, Lond. 1834, s. 29.)
[116] "Ülkenin gelirini" (yani, Ricardo'nun aynı pasajda açıkladığı gibi, servetleri ekonomik açıdan, Ulusun Zenginliğini oluşturan, büyük toprak sahipleri ile kapitalistlerin gelirlerini) "artırabilecek aynı neden, aynı zamanda, nüfusu gereğinden fazla duruma getirebilir ve işçinin durumunu kötüleştirebilir. (Ricardo, l.c., s. 479.) "Makinelerdeki her gelişmenin daimi amacı ve eğilimi, aslında, insan emeğinden büsbütün kurtulmak ya da yetişkin erkek işçinin emeğinin yerine kadın ve çocuk emeğini ya da vasıflı işçinin yerine vasıfsız işçinin emeğini koyamak, emeğin fiyatını azaltmaktır." (Ure, [l.c., s. 23].)
[117] Rep. of Insp. of Fact., for 31st October, 1858, s. 43.
[118] Rep. of Insp. of Fact., for 31st October, 1856 , s. 15.
[119] Ure, l.c., s. 19. "Tuğla yapımında kullanılan makinenin sağladığı en büyük yarar, işvereni, hünerli işçiden büsbütün bağımsız hale getirmesidir." (Ch. Empl. Comm., V. Report, Lond. 1866, s. 130, n° 46.) Great Northern Railway firmasının makine bölümü şefi Mr. A. Sturrock, lokomotif yapımı ile ilgili olarak şöyle diyor: "Pahalı İngiliz işçileri her gün daha az kullanılıyor. İngiliz işyerlerinde üretim, geliştirilmiş aletlerin kullanılması ile artırılmakta ve bu aletler gene daha düşük bir emek tarafından kullanılabilmektedir. ... Eskiden bunların hünerli emekleri zorunlu olarak makinelerin bütün parçalarını üretirdi. Şimdi ise, makinenin parçaları, daha az hünerli emek, ama daha iyi aletlerle yapılıyor. Aletler derken, mühendislik makineleri demek istiyorum, torna tezgâhı, planya makinesi, matkap ve benzeri aletler gibi." (Royal Com. on Railways, Minutes of Evidence, Lond. 1867, n° 17862 ve 17863.)
[120] Ure, l.c., s. 20.
[121] Ure, l.c., s. 321.
[122] Ure, l.c., s. 23.
[123] Rep. of Insp. of Fact., 31st Oct., 1863, s. 108, 109.
[124] l.c., s. 109. Bunalım sırasında, makinelerdeki hızlı gelişme İngiliz fabrikatörlerine, Amerikan iç savaşının bitiminden hemen sonra dünya pazarlarını tekrar mala boğma olanağını sağladı. 1866 yılının son altı ayında kumaş neredeyse hiç satılamaz hale gelmişti. Bunun üzerine, Hindistan ve Çin'e mal gönderilmeye başlandi ve bu da, doğal olarak, "glut"ı ["bolluk" -ç.] iyice yoğunlaştırdı. 1867 başlarında, fabrikatörler, güçlükten kurtulmak için her zamanki çareye başvurdular, yani ücretleri %5 indirmek istediler. İşçiler direndiler ve tek çarenin, kısa süreli olarak haftada 4 gün çalışma olduğunu söylediler; ve bu görüşleri çok yerindeydi. Bir süre dayandıktan sonra, sanayiin kendi kendilerine oy veren kaptanları, bazı yerde indirilmiş ücretle, bazılarında eski ücretle kısa süreli çalışmaya razı oldular.
[125] "İşlemlerin nefesle yapıldığı cam ve şişe fabrikalarında, patron ile işçiler arasındaki ilişki, kronik bir grev halindedir." Başlıca işlemlerin makine ile yapıldığı basınçlı cam fabrikalarının gelişme nedeni işte budur. Newcastle'da, eskiden nefesle 350.000 libre billur cam üreten bir fabrika, şimdi bunun yerine basınçla 3.000.500 libre cam üretmektedir. (Ch. Empl. Comm., Fourth Rep., 1865., s. 262-263.)
[126] Gaskeli, The Manufacturing Population of England, London 1833, s. 3, 4.
[127] W. Fairbairn, kendine ait işyerlerindeki grevler sonucu, makine yapımında kullanılan birkaç çok önemli makine bulmuştur.
[128] Ure, l.c., s. 39-370.
[129] Ure, l.c., s. 368, 7, 370, 280, 281, 321, 370, 475.
[130] Ricardo, başlangıçta bu görüşteydi, ama daha sonra, kendisine özgü bilimsel tarafsızlık ve gerçekseverlikle bunu açıkça reddetti. Bkz: l.c., ch. XXXI, "On Machinery".
[131] Nota bene. Verdiğim örnek, yukarda adı geçen iktisatçıların verdikleri örneklerle tamamen aynı doğrultudadır.
[132] Ricardo'nun bir öğrencisi, J. B. Say'ın saçmalıklarına karşılık olarak, bu nokta üzerinde şöyle diyor: "İşbölümünün iyice geliştiği yerlerde işçinin hüneri, yalnızca, bu hüneri kazandığı belli alanda kullanılabilir; işçinin kendisi bir tür makinedir. Bu nedenle, şeylerin kendi düzeylerini bulma yolunda bir eğilimleri olduğunu papağan gibi yinelemenin, konuya zerrece yararı yoktur. Çevremize baktığımızda, biz, yalnızca, bunların kendi düzeylerini uzun bir süre bulamadıklarını görürüz; ve buldukları zaman da, bu düzey, daima, sürecin başlangıcındakinden daha düşüktür." (An Inquiry into those Principles Respecting the Nature of Demand etc., Lond. 1821, s. 72.)
[133] MacCulloch, diğerleri arasında, bu budalalık gösterisinde büyük üstattır. Sekiz yaşında ki bir çocuğun taklitçi saflığı ile şöyle diyor: "Eğer işiinin hünerini, aynı ya da daha az bir emekle, devamlı artan miktarda meta üretebilecek şekilde gitgide geliştirmekte bir yarar varsa, bu sonuca ulaşmakta kendisine en etkin biçimde yardımcı olacak bu gibi makinelerin yardımından yararlanmak da gene onun için avantajlı olacaktır." (MacCulloch, Princ. of. Pol. Econ., Lond. 1830, s. 182.)
[134] "İplik eğirme makinesinin bulucusu Hindistan'ı mahvetmiştir, ama bu olgunun bizim üzerimizdeki etkisi pek azdır." A. Thiers, De la propriété, [s. 275]. — M. Thiers, burada, iplik makinesi ile mekanik dokuma tezgâhını birbirine karıştırmaktadır, ama "bu olgunun, bizim üzerimizdeki etkisi pek azdır".
[135] 1861 sayımına göre (vol. II., Lond. 1863) İngiltere'de ve Gal'de kömür ocaklarında çalışan işçi sayısı 246.613 olup bunların 73.545'i 20 yaşın altında, l73.067'si 20 yaşın üzerindeydi. Yirmi yaşın altında olanlardan 20.835'i 5 ile 10 yaş arasında, 30.701'i 10 ile 15 yaş arasında, 42.010'u 15 ile 19 yaş arasındaydı. Demir, bakır, kurşun, kalay ve diğer madenlerde çalışanların sayısı 319.222 idi.
[136] 1861 yılında İngiltere ile Gal'de, makine yapımında 60.807 kişi çalışıyordu; bu sayıya, patronlar ile memurlar vb., bu işkolu ile ilgili bütün çalışan kimseler giriyor, ama dikiş makinesi vb. gibi küçük makine yapımcıları ile, mekik gibi makinenin üzerinde kullanılan parçaları yapanlar girmiyordu. İnşaat mühendislerinin toplam sayısı 3.329 idi.
[137] Demir en önemli harrmaddelerden birisi olduğu için, burada şu sayıları vermek isterim: 1861 yılında İngiltere ile Gal'de 125.771 demir işçisi olup, bunların 123.430'u erkek, 2.341'i kadındı. Erkeklerin 30.810'u 20 yaşın altında, 92.620'si ise 20 yaşın üzerindeydi.
[138] "Dördü büyük ve ikisi çocuk, winders [çıkrıkçı -ç.] olarak çalışan bir ailenin, geçen yüzyılın sonu ile bu yüzyılın başında, günde on saat çalışarak haftada kazandıkları para 4 sterlindi. İşler çok fazla ise, daha fazla kazanabilirlerdi. ... Bundan önce, daima iplik sıkıntısı çekerlerdi." (Gaskell, l.c., s.,25-27.)
[139] F. Engels, Lage etc.'de bu lüks eşya işlerinde çalışanların büyük kısmının sefil durumlarına işaret eder. Ayrıca Reports of the Children's Employment Commision'daki sayısız örneklere bakınız.
[140] 1861'de, İngiltere ile Gal'de, deniz ticaretinde çalışan 94.665 denizci vardı.
[141] Bunlardan ancak 177.596'si 13 yaşından büyük erkektir.
[142] Bunlardan 30.501'i kadındır.
[143] Bunlardan 137.447'si erkektir. Özel evlerde çalışmayanlar, 1.208.648 sayısına dahil değildir. 1861 ile 1870 yılları arasında. erkek uşak sayısı, neredeyse iki katına çıkmıştır. Bunlar, 267.671'e ulaştı. 1847 yılında (büyük toprak beylerinin av korularında) 2.694 av korucusu vardı, bu sayı, 1869'da 4.921'e ulaştı. Londra'da alt orta sınıfa ait evlerde çalışan genç hizmetiçi kızlara, halk dilinde "kölecikler" denmektedir.
[144] Buna karşılık Ganilh, emek kölelerinin mutlak olarak azalan sayısını ve sonra onların yiyecekleriyle artan bir sayıda beslenen "gens honnêtes"in ["seçkin kişiler" -ç.] beslenmesini ve o ünlü "perfectibilitê perfectible"ini ["yetkinleşebilir yetkinleşebilirlik" -ç.] geliştirmesini, fabrika sisteminin sonucu sayar. Üetim hareketini o kadar az anlar ki, gelişimi sırasında ezdiğinden daha çok emek kölesi yaratırken, yaygınlaşması, çalışan işçiyi yoksullaştırırsa, makinenin çok belli bir kurum olduğunu pek az farkeder. Onun kendi görüş noktasının çarpıklığı ancak kendi sözleriyle anlatılabilir: "Les classes qui condamnées à produire et à consommer diminuent, et les classes qui dirigent le travail, qui soulagent, consolent, et élairent toute la population, se multiplient ... et s'approprient tous les bienfaits qui résultent de la diminution des frais du travail, de l'abondance des productions, et du bon marché des consommations. Dans cette direction, l'espèce humaine s'élève aux plus hautes conceptions du géine, pénètre dans les profondeurs mystérieuses de la religion, établit les principes salutaires de la morale" (ki bu 's'approprier tous les bienfaits', ibarettir), "les lois tutélaires de la liberté" ('les classes condamnées à produire?'in özgürlüğü). "et du pouvoir, de l'obéaissance et de la justice, du devoir et de l'humanité." ["Üretmeye ve tüketmeye yargılanmış sınıflar azalır, ve emeği yöneten, bütün nüfusa yatıştırıcı, avuntu ve anlayış sunan sınıflar çoğalır ... ve emek giderlerinin azaltılmasından, meta bolluğundan ve tüketim mallarının düşük fiyatindan doğan bütün çıkarlardan yararlanır. Bu insan soyu, dehanın en yüksek yaratılarına kavuşur, dinin sırlarla dolu derinliğini kavrar, ahlâkın sağlıklı temelini atar." (ki bu "bütün "çıkarları maledinmek vb."den ibarettir.) "özgürlüğü" ("Üretmeye yargılanmış sınıflar" için mi özgürlük?) "ve iktidarı, uyruğu ve adaleti, görevi ve insanlığı korumak için yasalar koyar."] Bu çapraşık sözler için bkz: Des Systèmes d'Economie Politique etc., Par Mi. Ch. Ganilh, 2. Éd., Paris 1821, t. I. s. 224, ve bkz: s. 212.
[145] Reports of Insp. of Fact., 31st Oct., 1865, s. 58 vd.. Bununla birlikte aynı zamanda, 11.625 dokuma tezgâhı, 628.576 iğ ve toplam 2.695 buhar ya da su gücü ile çalışan 110 yeni fabrika, artan sayıdaki işçiler için çalışma yeri olarak hazır durumdaydı (l.c.).
[146] Reports, etc., 31st Oct.. 1862, s. 79. Fabrika denetmeni Mr. A. Redgrave, 1871 yılı sonunda, Bradford'da, New Mechanics' Instution'da yaptığı bir konuşmada şöyle diyordu: "Bir süredir dikkatimi çeken şey, pamuklu dokuma fabrikalarının görünüşlerindeki değişiklikler olmuştur. Eskiden buralar, kadın ve çocuklarla doluydu, şimdi bütün işi makineler yapıyor gibi. Bir fabrikatörden bunu açıklamasını istediğim zaman şu yanıtı verdi: Eski sistemde 63 kişi çalıştırıyordum; geliştirilmiş makinelerin kullanılmaya başlanılmasıyla işçilerimin sayısını 33'e indirdim ve ;on zamanlarda, yeni ve büyük değişiklikler sonucu bu 33 kişiyi 13'e indirme durumuna geldim."
[147] Bkz: Reports, etc., 31st Oct.. 1856. s. 16.
[148] "Eltezgâhı dokumacılarının ıstırabı, bir Kraliyet Komisyonunun soruşturmasına konu olmuş, ama çektikleri bu sıkıntılar kabul edilmekle ve bu durum esefle karşılanmakla birlikte, durumlarının düzeltilmesi, belki de haklı olarak, raslantıya ve zamana bırakılmıştır; şimdi" (yani tam 20 yıl sonra!) "bu sefaletlerin neredeyse ortadan kalktığı umut edilebilir ve bunun nedeni de buharlı tezgâhların bugünkü yaygınlığı olabilir." (Rep. of Insp. of Fact., 31st Oct., 1856, s. 15.)
[149] Makinelerin, hammadde üzerindeki diğer etkileri, üçüncü kitapta [ciltte] ele alınacaktır.
[150] Hindistan'dan Büyük Britanya'ya pamuk ihracati, 1846: 34.540.143 libre; 1860: 204.141.168 libre; 1865: 445.947.600 libre — Hindistan'dan Büyük Britanya'ya yün ihracatı 1846: 4.570.581 libre; 1860: 20.214.173 libre; 1865: 20.679.111 libre.
[151] Güney Afrika'dan Büyük Britanya'ya yün ihracatı. 1846: 2.958.457 libre; 1860: 16.574.345 libre: 1865: 29.920.623 libre. — Avustralya'dan Büyük Britanya'ya yün ihracatı. 1846: 21.789.346 libre; 1860: 59.166.616 libre; 1865: 109,734.261 libre.
[152] Birleşik Devletler'in ekonomik gelişmesi, Avrupa ve özellikle de İngiliz modern sanayiinin bir ürünüdür. Bugünkü durumlarında (1866) Birleşik Devletler'in hâlâ bir Avrupa sömürgesi sayılması gerekir. [Dördüncü Almanca baskıya ek. — "O zamandan beri Birleşik Devletler, bu gelişme nedeniyle sömürge niteliğini kaybetmeksizin, sanayii, dünyada ikinci sırayı tutan bir ülke haline gelmiştir." -F.E.]
 
BİRLEŞİK DEVLETLER'DEN BÜYÜK BRİTANYA'YA
PAMUK İHRACATI

1846: 401.949.393 libre, 1852: 765.630.543 libre
1859: 961.707.264 libre, 1860: 1.115.890.608 libre

 

BİRLEŞİK DEVLETLER'DEN BÜYÜK BRİTANYA'YA
TAHIL, VB. İHRACATI
(cwt olarak)*

      1850

      1862

Buğday

16.202.312

41.033.503

Arpa

3.669.653

6.624.800

Yulaf

3.174.861

4.426.994

Çavdar

388.749

7.108

Buğday unu

3.819.440

7.207.113

Kara buğday

1.054

19.571

Mısır

5.473.161

11.694.818

Bere ya da Bigg (bir tür arpa)

2.039

7.675

Bezelye

811.620

1.024.722

Fasulye

1.822.972

2.037.137

Toplam ihracat

35.365.801

74.083.351

* cwt = 112 libre; yaklaşık olarak 50 kg. -ç.

[153] Bir lokavt sonucu sokağa atılmış bulunan Leicester'li kundura yapımcıları İngiliz Ticaret Kurumuna 1866 Temmuzunda verdikleri dilekçede şöyle diyorlardı: "Yirmi yıl önce Leicester ayakkabı yapımında, dikişin yerini çivinin almasıyla büyük bir değişiklik oldu. O sıralarda iyi bir ücret kazanılabiliyordu. Çeşitli firmalar arasında, kimin en temiz malı çıkartacağı konusunda büyük rekabetler olduğu görülürdü. Ne var ki, kısa süre sonra kötü bir rekabet türü ortaya çıktı, yani birbirlerini pazardan sürme yarışına giriştiler. Çok geçmeden bunun zararlı sonuçları kendisini, ücretlerin düşmesi şeklinde gösterdi ve emeğin fiyatındaki düşüş o kadar yaygın ve hızlıydı ki, şimdi birçok firma, ilk ücretlerin ancak yarısını ödüyorlar. Ve gene de, ücretler gitgide düştüğü halde, ücret tarifesindeki her değişiklikle birlikte kârın arttığı görülüyor." Ücretleri aşırı derecede düşürerek, yani işçinin tüketim maddelerini düpedüz soyarak olağanüstü kâr sağlamak için fabrikatörler, güç ve kötü zamanlardan bile yararlanmışlardır. Bir örnek (Coventry'deki ipekli dokuma bunalımına değiniliyor): "Fabrikatörler ile işçilerden aldığım bilgiler, ücretlerde, yabancı üreticilerin rekabetinden ya da bunu gerekli kılabilecek diğer koşullardan daha büyük ölçüde bir indirim yapıldığını kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya koymaktadır ... dokumacıların çoğu, ücretlerinde yüzde 30 ile yüzde 40 bir indirim ile çalışmaktadırlar. Beş yıl önce dokumacıya 6 ya da 7 şilin getiren bir parça şerit, şimdi ancak 3 şilin 3 peni ya da 3 şilin 6 peni getirmektedir; eskiden 4 şilin ve 4 şilin 3 peni eden diğer işler, şimdi 2 şilin ve 2 şilin 3 peni ediyor. Ücretlerdeki indirim, talebi artırmak için gerekli olandan çok daha fazla ölçücle yapılmaktadır. Gerçekten de, dokuma giderlerindeki indirim birçok şerit türlerinde, imal edilmiş malın satış fiyatlarında buna göre bir düşüşü birlikte getirmemektedir." (Mr. F. D. Longe'un raporu, Ch. Emp. Com. V. Rep., 1866, s. 114, n° 1.)
[154] Bkz: Reports of Insp. of Pact., 31st October, 1862, s. 30.
[155] l.c.. s. 18, 19.
[156] Rep. of Insp. of Fact., 31st October, 1863, s. 41-45.
[157] l.c., s. 41-44.
[158] l.c., s. 57.
[159] l.c., s. 50-51.
[160] l.c., s. 62-63.
[161] Rep. etc., 30th April, 1864, s. 27.
[162] Bolton Başkomiseri Mr. Harris'in bir mektubundan, Rep. of Insp. of Fact., 31st October, 1865, s. 61-62.
[163] Dış ülkelere örgütlü göç yapılması için bir kurum kurulması aracıyla Lancashire vb. fabrika işçilerinin 1863 tarihli dilekçesinde şu satırları okuyoruz: "Fabrika işçilerinin bugün içinde bulundukları çaresiz durumdan kurtulmaları için geniş ölçüde bir göçe gerek bulunduğunu pek az kimse yadsıyabilir; her zaman için devamlı bir göç akımının gerekli olduğu ve bu göç olmaksızın işçilerin normal zamanlarda da durumlarını koruyamayacaklarını göstermek için aşağıdaki gerçeklere dikkatinizi çekmek istiyoruz: 1814 yılında ihraç edilen pamuklu malların resmi değeri 17.665.378 sterlin olduğu halde, gerçek piyasa değeri 20.070.824 sterlindi. 1858 yılında ihraç edilen pamuklu malların değeri 182.221.681 sterlin, ama, gerçek ya da piyasa değeri ancak 43.001.322 sterlin idi, ve bu satılan miktar on katına ulaştığı halde, eski fiyatın iki katından biraz fazla bir fiyat demekti. Genellikle ülke ve özellikle fabrika işçileri için bu kadar zararlı bir sonucun ortaya çıkması için birkaç neden biraraya gelmiş bulunmaktadır ve biz, bunları, eğer koşullar elvermiş olsaydı daha göze çarpacak şekilde dikkatinize sunmuş olurduk; en belirgin nedenin emek bolluğu olduğunu söylemek bugün için yeterlidir; ve yokolma tehlikesi karşısında, pazarını sürekli genişletmek zorunda olan bir işkolu, bu emek bolluğu olmaksızın yürütülemezdi. Pamuklu dokuma fabrikalarımız, devresel durgunluklar nedeniyle faaliyetlerini durdurmak zorunda kalabilirler ve bugünkü düzenlemeler altında bu, ölüm kadar kaçınılmaz bir şeydir, ama insan aklı devamlı faaliyet halindedir ve biz, son 25 yılda altı milyon insanın bu kıyılardan ayrıldıklarını söylerken, bu sayının daha da yüksek olduğuna inanıyoruz; ayrıca, nüfustaki doğal artış ile, üretimi ucuzlatmak için işçiye yol verilmesi sonucu, en yüksek gönenç dönemlerinde bile, yetişkin erkeklerin büyük bir kısmının hangi koşullarda olursa olsun fabrikalarda iş bulmaları olanaksız hale gelmektedir." (Rep. of Insp. of Fact., 30th April, 1863, s. 51-52.) Dostumuz fabrikatörlerin, pamuklu işkolunun felaketli yıllarında bile, devlet müdahalesi de dahil, her çareye başvurarak, işçilerin göç etmelerine nasıl engel olmak istediklerini ilerdeki bölümlerde göreceğiz.


[5*] Yunanlı lirik şair. -ç.
[6*] "Bazı kimseler 20 yıl kadar önce, bu kentte bir dokuma makinesi icat etmişlerdi. Bu makine ile bir kişi, eski yöntem ve araçlarla çalışan birçok insanın aynı sürede yapabileceklerinden daha fazla kumaşı, hem de daha kolay yapabiliyordu. Bu yüzden dokumacılar arasında huzursuzluklar ve şikâyetler başladı. Bu durum, şehir meclisinin makineyi yasaklamasına kadar devam etti." (Boxhorn, Insp. Pol., 169.) -ç.
[7*] Kötülükleri sözcüklerle yumuşatmak yerinde olur. -ç.
[8*] İşte hepsi bu. -ç.
[9*] Sınır devletleri. -ç.
[10*] Değersiz bedenleri üzerinde deney. -ç.
[11*] Tarama. -ç.



Sayfa başına gidiş