Mao Zedung
Seçme Eserler
Cilt: III




Bu kitap, Nisan 1960'da Pekin Halk Yayınevi tarafından yayınlanan Mao Zedung, Seçme Eserler'in ikinci Çince baskısının, 1967 tarihli İngilizce çevirisinden dilimize aktarılmıştır. Birinci Baskı: Mart 1976, Aydınlık Yayınları.

Eriş Yayınları tarafından düzenlenmiştir.
e-posta:
Kurtuluş-Cephesi Dergisi
Özgün biçimiyle Acrobat Reader formatında:
Seçme Eserler, Cilt: III (1.168 KB)













JAPONYA'YA KARŞI DİRENME SAVAŞI DÖNEMİ (II)


KÖY ARAŞTIRMALARI'NA ÖNSÖZ ve SONSÖZ
Mart ve Nisan 1941



ÖNSÖZ
17 Mart 1941


      Partinin bugün köylük bölgelerde izlediği siyaset, on yıllık iç savaş sırasındaki gibi bir Toprak Devrimi siyaseti değil, Japonya'ya Karşı Millî Birleşik Cephe için bir köylük bölge siyasetidir. Bütün Parti, Merkez Komitesi'nin 7 Temmuz ve 25 Aralık 1940 tarihli talimatlarını[1] ve önümüzdeki Yedinci Millî Kongre'nin talimatlarını uygulamalıdır. Aşağıdaki belgeler, yoldaşların meseleleri incelemek için bir yöntem bulmalarına yardımcı olmak üzere yayımlanmaktadır. Birçok yoldaşımız hâlâ kaba ve dikkatsiz bir çalışma tarzına sahiptir, meseleleri tam olarak anlama çabasında değildirler ve hatta alt kademelerdeki durumdan bütünüyle habersiz olabilirler; ama gene de çalışmaların yönetilmesinden onlar sorumludur. Bu, son derece tehlikeli bir durumdur. Çin toplumundaki sınıfların bugünkü durumları hakkında gerçekten somut bir bilgi olmadan, iyi bir önderlik de olamaz. edilemezdi.
      Koşullan öğrenmenin biricik yolu, sosyal araştırmalar yapmak, her sosyal sınıfın gerçek hayattaki durumunu araştırmaktır. Bir çalışmanın yönetiminden sorumlu olanlar için koşullan öğrenmenin temel yöntemi belli bir plan içinde, çalışmalarını birkaç şehir ve köy üzerinde [sayfa 13] yoğunlaştırıp Marksizmin temel bakış açısını, yani sınıf tahlili yöntemini kullanarak derinlemesine araştırmalar yapmaktır. Çin'in sosyal sorunlarına ilişkin en basit bilgileri bile ancak bu yolla elde edebiliriz.
      Bunu yapmak için, kafayı dikip göğe bakacağınıza, önce önünüze bakın. Bir insan önüne bakmaya ilgi duymadıkça ve bunu yapmaya kararlı olmadıkça, ömrü boyunca asla Çin'de olup bitenleri gerçekten anlayamayacaktır.
      İkinci olarak, bilgi derleme toplantıları, düzenleyin. Elbette sadece şöyle bir göz atmakla ve kulaktan dolma birkaç lafla dört başı mamur bilgi edinilemez. Bilgi derleme toplantıları yoluyla edindiğim bilgilerden Hunan Eyaleti'ne ve Çingkangşan'a ilişkin olanlar kayboldu. Burada yayımlanan belgeler esas olarak "Singkuo Araştırması", "Çangkang İlçesi Araştırması" ve "Zaysi İlçesi Araştırması"ndan oluşmaktadır. Bilgi derleme toplantıları benim çok yararını gördüğüm, en basit, en pratik ve en güvenilir yöntemdir. Herhangi bir üniversiteden daha iyi bir okuldur. Bu toplantılara katılanlar, orta ya da alt kademelerdeki gerçekten tecrübeli kadrolar ya da sıradan insanlar olmalıdır. Hunan Eyaleti'ndeki beş ve Çingkangşan'daki iki ilde yaptığım araştırmalarda, orta kademedeki sorumlu kadrolara, başvurdum. Sunvu araştırmasında orta ve alt kademelerdeki kadrolara yoksul bir siuzai'ye[2], ticaret odasının iflas etmiş eski bir başkanına ve il vergi dairesinde çalışırken işini kaybetmiş küçük bir memura başvurdum. Bütün bu insanlardan çok şey öğrendim. Bana ilk kez Çin hapishanelerinin bütün çürümüşlüğünün eksiksiz bir tablosunu çizen kişi, Hunan'da Hengşan ilindeki araştırmam sırasında tanıdığım küçük rütbeli bir gardiyandı. Singkuo ilindeki, Çangkang ve Zaysi ilçelerindeki araştırmalarımda, ilçe kademesinde çalışan yoldaşlara ve sıradan köylülere başvurdum. Bu kadrolar, köylüler, siuzai, gardiyan, tüccar ve vergi memuruydu. Bunların hepsi benim saygıdeğer öğretmenlerimdi ve bir öğrenci olarak onlara karşı saygılı, çalışkan ve yoldaşça bir tavır içinde olmak zorundaydım. Aksi halde beni dikkate almayacaklar, bildiklerini anlatmayacaklardı. Bilgi derleme toplantısının kalabalık olması gerekmez, üç-beş ya da yedi-sekiz kişi yeterlidir. Geniş zaman ayrılmalı ve araştırma için bir taslak hazırlanmalıdır. [sayfa 14] Ayrıca, araştırmayı yapan kişi çeşitli sorular sormalı, notlar almalı ve toplantıya katılanlarla tartışmalıdır. Bu nedenle, çaba göstermeden, önüne bakmada kararlı olmadan, bilgiye susamışlık duymadan ve çirkin iddiacılık huyundan kurtulmadan ve istekli bir öğrenci haline gelmeden araştırma yapılamaz. Gerçek kahramanların kitleler olduğu, buna karşılık bizim genellikle acemi ve bilgisiz olduğumuz kavranmalıdır. Bu kavranmadıkça en basit bilgileri bile edinmek mümkün değildir.
      Şunu tekrar belirtmek isterim ki, bu kaynak belgelerin yayımlanmasının asıl amacı; yoldaşlara bu belgeleri ve bunlardan çıkarılan sonuçlan ezberletmek değil, alt kademelerdeki durumu araştırmak için bir yönteme işaret etmektir. Genel olarak baktığımızda, şunu söyleyebiliriz: Çin'in cılız burjuvazisi; Avrupa, Amerika ve Japonya burjuvazisinin yaptığı gibi, sosyal koşullar üzerine görece geliştirilmiş, hatta en basit malzemeyi bile sağlayamamıştır ve asla sağlayamayacaktır. Onun için bunları biz toplayacağız, başka çare yoktur. Özel olarak baktığımızda, şunu söyleyebiliriz: Pratik çalışma ile uğraşan herkes, değişen durumu her zaman çok yakından izlemelidir ve bu konuda hiçbir ülkenin Komünist Partisi, başka bir ülkenin Komünist Partisine bel bağlayamaz. Bu nedenle, pratik çalışma yapan herkes alt kademelerdeki durumu araştırmalıdır. Böyle bir araştırma, teoriyi bilip de gerçek durumu bilmeyenler için özellikle gereklidir, aksi halde bunlar teori ile pratiği birleştiremeyeceklerdir. "Araştırma yapmayanın söz hakkı yoktur" şeklindeki görüşüm "dar deneycilik" olarak alaya alınmıştı. Ama bugüne kadar, bu görüşü ileri sürmüş olmaktan pişmanlık duymadım. Pişmanlık şöyle dursun, araştırma yapmadan hiç kimsenin söz hakkı olamayacağında hâlâ ısrar ediyorum. "Resmi arabasından iner inmez" ortalığı velveleye veren, nutuk atan, önüne gelen her şeyi eleştirip, mahkûm eden pek çok insan vardır; ama aslında böyle kaç kişi varsa, hepsi de başarısızlığa uğramaya mahkûmdur. Çünkü ayrıntılı bir araştırmaya dayanmayan bu tür görüşler ve eleştiriler, cahil gevezeliğinden başka bir şey değildir. Her yerde hazır ve nazır olan "padişah elçileri"nden Partimizin gördüğü zarar saymakla bitmez. Stalin haklı olarak "Teori, devrimci pratikle birleştirilmezse, amaçsız hale gelir" diyor. Ve gene haklı olarak şunu [sayfa 15] ekliyor: "Yolu devrimci teori ile aydınlatılmayan pratik, karanlıkta el yordamıyla yürür."[3] Karanlıkta el yordamıyla yürüyen, kavrayıştan ve uzak görüşlülükten yoksun "pratikçi" dışında hiç kimseye "dar deneyci" damgası vurulamaz.
      Çin ve dünya olayları üzerine ayrıntılı araştırma yapma gereğini bugün hâlâ şiddetle hissediyorum. Bu, benim Çin ve dünya olayları üzerine bilgimin yetersizliğinden ileri gelmektedir; yoksa benim her şeyi bildiğim, başkalarının ise cahil olduğu anlamına gelmez. Ben Partili bütün yoldaşlarla birlikte kitlelerden öğrenen bir öğrenci olarak kalmak istiyorum. [sayfa 16]


SONSÖZ
19 Nisan 1941


      On yıllık iç savaş döneminin pratiği, bugünkü dönem yani Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı dönemi için en iyi ve en uygun deneyimdir. Bu, taktik açıdan değil, kitlelerle nasıl kaynaşacağımız ve onları düşmana karşı nasıl seferber edeceğimiz açısından geçerlidir. Partinin şimdiki taktik çizgisi, ilke olarak geçmiştekinden farklıdır. Geçmişte Partinin taktik çizgisi, toprak ağaları ve burjuvaziyle mücadele etmekti; şimdi ise Japonya'ya direnilmesine karşı olmayan bütün toprak ağaları ve burjuvalarla birleşmektir. On yıllık iç savaşın son döneminde bile, bir yanda bize karşı silahlı saldırılara girişen gerici hükümet ve siyasi partiye, öte yanda bizim yönetimimiz altındaki kapitalist bir nitelik taşıyan bütün sosyal kesimlere karşı farklı siyasetler benimsememek yanlıştı: gerici hükümet ve siyasi parti içindeki farklı gruplara karşı farklı siyasetler benimsememek de yanlıştı. O sıralar, köylülük ve şehir küçük burjuvazisinin alt tabakalan dışında toplumun her kesimine karşı "hep mücadele" siyaseti izleniyordu ve bu siyaset kuşkusuz yanlıştı. Toprak siyasetinde, on yıllık iç savaşın ilk ve orta dönemlerinde[
4] çiftçilikle uğraşabilmeleri, yerlerinden yurtlarından olmamaları, eşkıya olarak dağa çıkıp kamu düzenini bozmamaları için toprak ağalarına köylülerinki kadar toprak bırakılmasını öngören doğru siyasetin reddedilmesi de yanlıştı: Bugün Partinin siyaseti [sayfa 17] kaçınılmaz olarak farklıdır; bu, ne "hep mücadele, hiç ittifak yok" ne de (1927'deki Cen Dusiuculuk gibi) "hep ittifak, hiç mücadele yok" siyasetidir. Tersine bu: Japon emperyalizmine karşı çıkan bütün sosyal kesimlerle birleşme, bunlarla bir birleşik cephe kurma, ama yine de onlara karşı mücadele etme, yani onların yalpalayan yanlarının ya da düşmana teslim olma, Komünist Partisi'ne ve halka karşı çıkma şeklinde kendini gösteren gerici yanlarıyla, o ölçüde ve değişik biçimlerde mücadele etme siyasetidir. Şimdiki siyaset, "ittifak" ve "mücadele"yi birleştiren ikili bir siyasettir. İşçi siyasetinde bu, işçilerin yaşama koşullarını gereğince düzeltme ye kapitalist ekonominin düzgün şekilde gelişimini engellememe ikili siyasetidir. Tarım siyasetinde bu, toprak ağalarından toprak kirasını ve faizi azaltmalarını isteme ve köylülere de bu azaltılmış kira ve faizi ödemelerini şart koşma ikili siyasetidir. Siyasal haklar alanında; Japonya'ya karşı olan bütün toprak ağalarına ve kapitalistlere, işçiler ve köylülerle aynı kişi haklanın, aynı siyasal hakları ve mülkiyet haklarını tanıma ve gene de onlardan gelebilecek karşı-devrimci faaliyete karşı uyanık olma ikili siyasetidir. Devlet ve kooperatif ekonomisi geliştirilmelidir. Ancak bugün köylük bölgelerdeki üs bölgelerimizde gerçek ekonomik sektörü devlet işletmeleri değil, özel işletmeler oluşturmaktadır. Ekonomimizdeki tekelci olmayan kapitalist sektöre gelişme olanağı tanınmalı ve bu, Japon emperyalizmine ve yarı-feodal düzene karşı kullanılmalıdır. Bu, bugün Çin için en devrimci siyasettir; bunun uygulanmasına karşı çıkmak ya da bunu engellemek kuşkusuz bir hatadır. Hem Parti üyelerinin komünist saflığını titizlikle ve kararlılıkla korumak; hem de sosyal ekonominin kapitalist sektörünün yararlı kısmını korumak ve onun uygun bir biçimde gelişmesini mümkün kılmak. Japonya'ya karşı direnme ve bir demokratik cumhuriyet inşa etme döneminde bizim için zorunlu görevlerdir. Bu dönemde bazı komünistlerin burjuvazi tarafından yoldan çıkarılması ve Parti üyeleri arasımla kapitalist fikirlerin ortaya çıkması mümkündür; biz, bu yoz fikirlere karşı mücadele etmeliyiz. Ancak Parti içinde kapitalist fikirlere karşı mücadeleyi yanlış bir biçimde sosyal ekonomi alanına yaymamalı ve ekonominin kapitalist sektörüne karşı çıkmalıyız, ikisi arasına kesin bir çizgi çekmeliyiz. Çin Komünist Partisi karmaşık bir [sayfa 18] ortamda çalışmaktadır ve her Parti üyesi, özellikle her kadro, Marksist taktikleri kavramış bir savaşçı haline gelmek için kendisini çelikleştirmelidir. Meselelere tek yanlı ve aşırı basitleştirilmiş bir yaklaşım, asla devrimi zafere götüremez. [sayfa 19]
     
       
 

İNCELEME TARZIMIZI YENİDEN DÜZENLEYELİM[1*]
Mayıs 1941


      Bütün Parti içindeki inceleme yöntemimizi ve sistemimizi yeniden düzenlememizi öneriyorum. Bunun nedenleri şunlardır:

I

      Çin Komünist Partisi'nin yirmi yılı boyunca, Marksizm-Leninizmin evrensel gerçeği Çin devriminin somut pratiğiyle gittikçe daha çok kaynaşmıştır. Partimizin çocukluk döneminde Marksizm-Leninizmi ve Çin devrimini ne kadar sığ ve yetersiz bir şekilde kavradığımızı anımsayacak olursak, bugünkü kavrayışımızın çok daha derin ve zengin olduğunu görebiliriz. Felakete uğrayan Çin milletinin en yiğit evlatları, yüz yıl boyunca, her ölenin yerini bir yenisi alarak, ülkeyi ve halkı kurtaracak gerçeği bulmak için savaştılar ve hayatlarını feda ettiler. Bununla gurur duyuyoruz. Ama Marksizm-Leninizmi, [sayfa 20] yani gerçeklerin en doğrusunu, milletimizi kurtaracak silahların en güçlüsünü ancak Birinci Dünya Savaşı'ndan ve Rusya'daki Ekim Devrimi'nden sonra bulduk. Bu silahın kullanılmasını, yayılmasını ve örgütlenmesini ilk başlatan Çin Komünist Partisi oldu. Marksizm-Leninizmin evrensel gerçeği Çin devriminin somut pratiğiyle kaynaşır kaynaşmaz, Çin devrimine yepyeni bir görünüm kazandırdı. Partimiz, Japonya'ya Karşı Dilenme Savaşı'nın patlak vermesinden bu yana. Marksizm-Leninizmin evrensel gerçeğine dayanarak, bu savaşın somut pratiğini, Çin'i ve bugünkü dünyayı incelemede ileri bir adım attı ve aynı zamanda Çin tarihini incelemeye başladı. Bütün bunlar çok olumlu belirtilerdir.

II

      Ama hâlâ eksiklerimiz, hem de çok büyük eksiklerimiz var. Kanımca, bu eksiklerimizi gidermezsek çalışmalarımızda ve Marksizm-Leninizmin evrensel gerçeğini Çin devriminin somut pratiğiyle kaynaştırma davamızda, bu büyük davamızda bir adım bile ilerleyemeyiz.
      İlk olarak, bugünkü durumun incelenmesini ele alalım. Günümüzün iç ve dış koşullarının incelenmesinde bir ölçüde başarılı olduk; ama bizimki gibi büyük bir siyasi parti için, bu konuların her bir yönüyle, siyasal, askeri, ekonomik ve kültürel yönleriyle ilgili olarak topladığımız malzeme bölük pörçük, yaptığımız araştırma ise sistemsizdir. Genellikle son 20 yıl içinde, bu alanlara yönelik malzeme toplama ve buları inceleme konusunda sistemli, kapsamlı bir çalışmada bulunmadık. Dolayısıyla bugün nesnel gerçekliğin araştırılması ve incelenmesi için uygun bir ortamdan yoksunuz. "Gözleri kapalı serçe yakalamaya çalışan bir adam" ya da "el yordamıyla balık tutmaya çalışan bir kör" gibi davranmak, özen göstermeden ve üstünkörü çalışmak, laf ebeliği yapmak ve yüzeysel bilgiyle yetinmek: Bu; partimizdeki birçok yoldaş arasında hâlâ var olan son derece kötü Marksizm-Leninizmin ruhuna bütünüyle aykırı bir çalışma tarzıdır. Marks, Engels, Lenin ve Stalin; bize, koşulları ciddi bir şekilde incelememiz gerektiğini, kendi isteklerimizden değil, nesnel gerçeklikten [sayfa 21] hareket etmemiz gerektiğini öğretmişlerdir. Ama birçok yoldaşımız bu gerçeği açıkça çiğnemektedir.
      İkinci olarak, tarihin incelenmesini ele alalım. Gerçi birkaç Parti üyesi ve sempatizan bu işe girişti, ama bu çalışma örgütlü bir biçimde yapılmadı. Birçok Parti üyesi gerek son yüzyılın, gerekse eski çağların Çin tarihinden hâlâ habersizdir. Birçok Marksist-Leninist bilim adamı, eski Yunanistan'a değinmeden konuşamıyor ama kendi atalarını unutuyor. Günümüz koşullarını ve geçmiş tarihi ciddi bir şekilde incelemek için uygun bir ortam yoktur.
      Üçüncü olarak, uluslararası devrimci tecrübenin incelenmesini, Marksizm-Leninizmin evrensel gerçeğinin incelenmesini ele alalım. Birçok yoldaş, Marksizm-Leninizmi devrimci pratiğin ihtiyacını karşılamak için değil, sırf inceleme yapmış olmak için inceliyor. Bu yüzden de okuyorlar, ama okuduklarını özümleyemiyorlar. Marks, Engels, Lenin ve Stalin'den tek yanlı birtakım aktarmalar yapıyorlar; ama onların tutumunu, bakış açısını ve yöntemini, Çin'in bugünkü durumuna, talihine ya da Çin devriminin sorunlarının somut tahliline ve çözümüne uygulayamıyorlar. Marksizm-Leninizme karşı bu tutum, özellikle orta ve üst kademelerdeki kadrolar arasında büyük zarara yol açar.
      Sözünü ettiğim bu üç şey; yani günümüzün koşullarını incelemeyi göz ardı etmek, tarihi incelemeyi göz aidi etmek ve Marksizm-Leninizmi uygulamayı göz ardı etmek, çok kötü bir çalışma tarzını doğurur. Bu çalışma tarzının yaygınlaşması, birçok yoldaşımıza zarar vermiştir.
      Gerçekten de, saflarımız arasında, bu çalışma tarzı nedeniyle yolunu şaşırmış birçok yoldaş vardır. Ülke içindeki ve dışındaki, eyalet, il ve ilçelerdeki somut durumu sistemli ve kapsamlı bir biçimde araştırmak ve incelemek istemeyen bu yoldaşlar, sadece kendi dar bilgilerine ve "bana öyle geliyorsa öyledir" gibi bir anlayışa dayanarak sağa sola emirler yağdırıyorlar. Bu öznelci çalışma tarzı, yoldaşlarımızın çoğu arasında hâlâ varlığını sürdürmüyor mu?
      Kendi tarihimiz hakkında hiçbir şey bilmedikleri ya da pek az şey bildikleri için utanacakları yerde gurur duyanlar var. En önemlisi de, Afyon Savaşından bu yana yüz yıllık Çin tarihini ve Çin Komünist Partisi'nin tarihini gerçekten bilenlerin sayısı pek az. Hemen hiç kimse [sayfa 22] son yüz yılın ekonomik, siyasal, askeri ve kültürel tarihini ciddi bir şekilde incelemeye girişmemiştir. Kendi ülkelerinden habersiz olan bazıları ise, eski yabancı kitaplardan edindikleri son derece yetersiz ve bölük pörçük bilgilere dayanarak, eski Yunanistan'a ve başka yabancı ülkelere ait masallar anlatmaktadırlar.
      20-30 yıldır, yurtdışından dönen öğrencilerde bu hastalık var. Avrupa'dan, Amerika'dan ya da Japonya'dan yurda dönen bu öğrenciler yabancı şeyleri papağan gibi tekrarlamaktadırlar. Birer gramofon olup çıkmakta ve yeni şeyleri kavrama ve yaratma görevlerini unutmaktadırlar. Bu hastalık Komünist Partisine de bulaşmış bulunuyor.
      Gerçi Marksizmi inceliyoruz, ama çoğumuzun inceleme tarzı Marksizme taban tabana zıttır. Daha doğrusu, bunlar Marks, Engels, Lenin ve Stalin'in bize içtenlikle öğütledikleri temel ilkeyi, yani teori ile pratiğin birliği ilkesini çiğniyorlar. Bu ilke çiğnenince, ona bütünüyle zıt bir ilke, yani teori ile pratiğin ayrılığı ilkesi icat ediliyor. Okullarda ve çalışan kadroların eğitiminde, felsefe öğretmenleri öğrencilerine Çin devriminin mantığını incelemeleri için yol göstermiyorlar; ekonomi öğretmenleri öğrencilerine Çin ekonomisinin özelliklerini incelemeleri için yol göstermiyorlar; siyaset bilimi öğretmenleri öğrencilerine Çin devriminin taktiklerini incelemeleri için yol göstermiyorlar; askerlik bilimi öğretmenleri öğrencilerine Çin'in özel koşullarına uygulanmış strateji ve taktikleri incelemeleri için yol göstermiyorlar vb. Bunun sonucunda, hata yaygınlaşıyor ve halka büyük zarar veriyor. Bir kimse Yenan'da öğrendiklerini Fusien'de[5] nasıl uygulayacağını bilemiyor. Ekonomi profesörleri Sınır Bölgesi parası ile Guomindang parası[6] arasındaki ilişkiyi açıklayamıyor. Bu nedenle, birçok öğrencide çarpık bir anlayış yaratılmıştır. Çin'in sorunlarıyla ilgilenecekleri ve Parti talimatlarını ciddiye alacakları yerde, öğretmenlerinden öğrendikleri sözüm ona edebi ve değişmez dogmalara bağlanmaktadırlar. [sayfa 23]
      Hiç kuşkusuz, sözünü ettiğim çalışma tarzı, Parti içindeki en kötü çalışma tarzıdır; yoksa genel durumun böyle olduğunu söylemiyorum. Ama gene de bu tür kişiler vardır: üstelik sayıca çok fazla olmadıkları halde, çok büyük zarara yol açmaktadırlar. Bu sorun hafife alınmamalıdır.

III

      Bu fikri daha iyi açıklayabilmek için, iki zıt tutumu karşılaştırmak istiyorum.
      Birincisi, öznelci tutumdur.
      Öznelci tutuma sahip olan bir kimse, çevreyi sistemli ve kapsamlı bir biçimde incelemez, sadece kendi özel hevesiyle çalışır ve bugünkü Çin'e ilişkin bilgisi son derece bulanıktır. Öznelci olan, tarihi parçalara ayırır; Çin'i değil, yalnızca eski Yunanistan'ı bilir ve Çin'in uzak ve yakın geçmişinden habersizdir. Marksist-Leninist teoriyi soyut olarak amaçsız inceler. Marks, Engels, Lenin ve Stalin'e, Çin devriminin teorik ve taktik sorunlarını çözmeye yarayacak tutumu, bakış açısını ve yöntemi elde etmek için değil, sırf teoriyi incelemiş olmak için başvurur. Oku hedefe göndereceğine, gelişigüzel fırlatır. Marks, Engels, Lenin ve Stalin, bize, nesnel gerçeklerden hareket etmemiz ve eylemimize yol gösterecek yasaları bu gerçeklerden çıkarmamız gerektiğini öğretmişlerdir. Bunu yapabilmek için de Marks'ın dediği gibi, malzemeyi ayrıntılı olarak toplamalı, onu bilimsel tahlile tabi tutmalı ve senteze vardırmalıyız.[7] Birçoğu bunun lam tersini yapıyor. Birçoğu araştırma çalışması yapmakla birlikte, ne bugünkü Çin'in, ne de dünkü Çin'in incelenmesiyle ilgileniyor, incelemelerini gerçeklikten kopuk boş "teoriler" arasına hapsediyorlar. Birçoğu ise, pratik çalışma yapıyorlar, ama nesnel koşullan incelemeye hiç önem vermiyor, bir heves başlıyorlar ve siyasetin yerine kişisel duygularını geçiriyorlar. Bunların hepsi de, öznel olana dayanarak [sayfa 24] nesnel gerçeği göz ardı ediyorlar. Konuşma yaparken A. B. C, D ve 1, 2, 3. 4 gibi uzun uzun başlıklar sıralıyor, yazı yazarken de gevezelikten başka bir şey yapmıyorlar. Bunların, gerçeği olgularda arama diye bir meseleleri yoktur; sadece tumturaklı sözlerle göze hoş görünmek isterler. Gösterişli, ama kofturlar; sağlam olmadıkları için çabuk kırılırlar. Her zaman haklıdırlar, dünyanın bir numaralı otoritesidirler, her yere yetişen "padişah elçileridirler". İşte, saflarımızdaki bazı yoldaşların çalışma tarzı budur. Bu çalışma tarzını kendi davranışlarımıza hâkim kılmak kendimize zarar vermektir; başkalarına öğretmek başkalarına zarar vermektir. Özetleyecek olursak, bilime ve Marksizm-Leninizme aykırı olan bu öznelci yöntem. Komünist Partisi'nin, işçi sınıfının, halkın ve milletin zorlu bir düşmanıdır. Parti ruhunun saf olmayışının bir göstergesidir. Karşımızda zorlu bir düşman durmaktadır, onu alt etmeliyiz. Ancak öznelcilik alt edildiği zaman, Marksizm-Leninizm gerçeği galebe çalabilir. Parti ruhu sağlamlaşabilir ve devrim zafere ulaşabilir. Şunu belirtmemiz gerekir: Eğer bilimsel bir tutum yoksa yani teori ile pratiğin birleştirilmesi konusunda Marksist-Leninist bir yaklaşım yoksa. Parti ruhu ya hiç yok demektir ya da yetersizdir.
      Bu tür kimseleri çok iyi anlatan bir beyit vardır:
      Duvarda büyüyen kamışların ucu ağır, gövdesi ince, kökü yakarlardadır;
      Tepelerdeki bambu filizlerinin ucu sivri, kabuğu kalın, içi boş olur.

      Bu sözler, bilimsel bir tutuma sahip olmayan ve Marks, Engels, Lenin ve Stalin'in eserlerinden sadece sözcükler ve cümleler aktarabilen ve gerçek bilgiyle elde edilmemiş haksız bir üne sahip olan kimseleri ne kadar güzel anlatıyor! Bu hastalıktan gerçekten kurtulmak isteyenlere, bu beyiti akıldan çıkarmamalarını, hatta daha da cesaret gösterip odalarının duvarına yazmalarını öğütlerini. Marksizm-Leninizm bir bilimdir; bilim ise, dürüst ve sağlam bilgi demektir: bilimde yalan dolana yer yoktur. Öyleyse, dürüst olalım.
      İkincisi, Marksist-Leninist tutumdur.
      Marksist-Leninist tutuma sahip olan bir kimse, Marksizm-Leninizmin teori ve yöntemini çevrenin sistemli ve kapsamlı bir biçimde araştırılmasına ve incelenmesine uygular. Sadece hevesle çalışmakla [sayfa 25] yetinmez, aynı zamanda Stalin'in dediği gibi, devrimci coşku ile pratikliği birleştirir.[8] Bu tulumda olan bir kimse, tarihi parçalara ayırmaz. Yalnızca eski Yunanistan'ı bilmekle yetinmez, Çin'i de öğrenmek ister. Yalnızca yabancı ülkelerin devrimci tarihini değil, Çin'in devrimci tarihini de: yalnızca bugünkü Çin'i değil, yakın geçmişteki Çin'i, hatta daha eski Çin'i de öğrenmek ister. Bu tutumda olan bir kimse, Marksizm-Leninizmin teorisini belli bir amaçla inceler: Marksist-Leninist teoriyi, Çin devriminin pratiğiyle kaynaştırmak Çin devriminin teorik ve taktik sorunlarını çözecek tutumu, bakış açısını ve yöntemi elde etmek amacıyla inceler. Bu tutum, oku hedefe gönderme tutumudur. "Hedef Çin devrimidir; "ok" ise Marksizm-Leninizmdir. Biz Çin Komünistleri bu oku arıyoruz, çünkü onu Çin devrimi ve Doğu devrimi hedefine göndermek istiyoruz. Böyle bir tutumu benimsemek, gerçeği olgularda aramak demektir. "Olgular" nesnel olarak var olan şeylerdir: "gerçek" olguların iç ilişkileridir, yani onlara hükmeden kanunlardır: "aramak" ise incelemek demektir. Ülke içi ile ülke dışındaki, eyalet, il ve ilçelerdeki gerçek durumdan hareket etmemiz ve eylemimize yol gösterecek kanunları, yani bu gerçeğin bağrında var olan ve hayali olmayan kanunları gene bu gerçek durumdan çıkarmamız gerekir. Başka bir deyişle, çevremizde meydana gelen olayların iç ilişkilerini bulup çıkarmamız gerekir. Bunu yapabilmek için de, gerçek dışı hayallere, gelip geçici heveslere, cansız kitaplara değil, nesnel olarak var olan olgulara dayanmamız gerekil". Malzemeyi ayrıntılı bir biçimde toplamamız ve Marksizm-Leninizmin genel ilkelerinin rehberliğinde, bu malzemeden doğru sonuçlar çıkarmamız gerekir. Bu tür sonuçlar, bilimsel sonuçlardır; yoksa olayların A, B, C, D diye sıralandığı listeler ya da boş lallarla dolu yazılar değil. Bu tutum, tumturaklı sözlerle göze hoş görünme tulumu değil gerçeği olgularda arama tutumudur. Parti ruhunun ve teori ile pratiği birleştiren Marksist-Leninist çalışma tarzının bir ifadesidir. Her Komünist Partisi üyesinin kesinlikle sahip olması gereken bir tutumdur. Bu tutumu benimseyen bir kimse ne "ucu ağır, gövdesi ince, kökü yukarılarda", ne de "ucu sivri, kabuğu kalın, içi boş" olacaktır. [sayfa 26]

IV

      Yukarıdaki görüşlere uygun olarak, şu önerilerde bulunmak istiyorum:
      1. Çevremizdeki durumu sistemli ve kapsamlı bir şekilde nicelemeyi, bütün Partinin görevi olarak saptamalıyız. Kendimizin, dostlarımızın ve düşmanlarımızın ekonomik, mali, siyasal, askeri, kültürel ve parti faaliyetlerindeki gelişmeleri, Marksizm-Leninizmin teori ve yönteminin ışığında ayrıntılı olarak araştırmalı, incelemeli ve sonra da bunlardan doğru ve gerekli sonuçlan çıkarmalıyız. Bu amaçla, yoldaşlarımızın bütün dikkatini bu pratik sorunların araştırılmasına ve incelenmesine yöneltmeliyiz. Yoldaşlarımıza, Komünist Partisi'nin önder organlarına iki yönlü temel görevlerinin, somut durumu bilmek ve siyasette ustalaşmak olduğunu kavratmalıyız. Somut durumu bilmek, dünyayı bilmek demektir Siyasette ustalaşmak ise, dünyayı değiştirmek demektir. Yoldaşlarımıza, araştırma yapmayanın söz hakkı olmadığını; lafazanlık yapmanın ve olayları 1,2,3,4 diye sıralamanın hiçbir yararı olmadığını kavratmalıyız. Sözgelimi, propaganda çalışmasına bakalım; düşmanlarımızın, dostlarımızın ve bizim yaptığımız propagandayla ilgili olarak durumdan haberimiz yoksa, doğru bir propaganda siyaseti saptamalıyız. Her bölümün çalışmasında ilk önce durumu bilmek gerekir; çalışma ancak o zaman doğru düzgün yürütülebilir. Partinin çalışma tarzını düzeltmede tutulacak esas halka, bütün Parti içinde araştırma ve inceleme planlarını gerçekleştirmektir.
      2. Çin'in son yüz yıllık talihine gelince: bu işe yatkın kişileri işbirliği ve uygun bir işbölümü içinde Çin tarihini incelemek üzere bir araya getirmeli ve böylece bugünkü dağınıklığa son vermeliyiz. İlk önce ekonomi, siyaset, askerlik ve kültür talihinin çeşitli alanlarında tahlilci incelemeler yapmak gerekir; senteze varan incelemelerin yapılması ancak o zaman mümkün olabilir.
      3. Kadroların çalışma içindeki ya da kadro okullarındaki eğitimine gelince; bu eğitimi Çin devriminin pratik sorunlarının incelenmesinde yoğunlaştıran, Marksizm-Leninizmin temel ilkelerini rehber alan bir siyaset saptanmalı ve Marksizm-Leninizmi durağan bir şekilde ve bölük pörçük inceleme yöntemi terk edilmelidir. Ayrıca, Marksizm-Leninizmi [sayfa 27] incelerken, ana malzeme olarak Sovyetler Birliği Komünist Partisi (Bolşevik) Tarihi; Kısa Ders kullanılmalıdır. Bu kitap, son yüz yıllık komünist hareketin en iyi sentezi ve özeti, teori ile pratiği birleştirmenin bir örneği, bugüne kadar dünyada yazılmış tek geniş kapsamlı örnektir. Lenin ve Stalin'in, Marksizmin evrensel gerçeğini Sovyet Devrimi'nin somut pratiğiyle nasıl kaynaştırdıklarını ve böylece Marksizmi nasıl geliştirdiklerini gördüğümüz zaman, Çin'de nasıl çalışmamız gerektiğini de anlayacağız.
      Birçok hata yaptık. Ama hata çoğu zaman doğrunun habercisidir. Çin devriminin ve dünya devriminin böylesine canlı ve böylesine değişken kapsamı içinde, inceleme tarzımızı yeniden düzenlemenin kesinlikle iyi sonuçlar vereceğine inanıyorum. [sayfa 28]
     
       

BİR UZAKDOĞU MÜNİH'İ KOMPLOSUNU AÇIĞA ÇIKARALIM[2*]
25 Mayıs 1941


      1. Japonya ve Birleşik Amerika arasında, Çin'in zararına bir uzlaşma. Komünizm ve Sovyetler Birliği'ne karşı bir Doğu Münih'inin yaratılması: Bugün Japonya, Birleşik Amerika ve Çan Kayşek tarafından tezgâhlanan yeni komplo budur. Biz, bu komployu açığa çıkarmalı ve ona karşı mücadele etmeliyiz.
      2. Japon emperyalistleri Çan Kayşek'i teslim olmaya zorlamayı amaçlayan askeri saldırılarının en son raundunu da bitirdiklerine göre, şimdi onu kandırma yönünde atak yapacaklardır. Bu kaçınılmazdır. Bu, düşmanın eski siyaseti olan kamçı ve börek siyasetini ya birbiri aidi sıra ya da ikisini aynı anda kullanmasının tekrar piyasaya sürülmesidir. Biz, bu siyaseti açığa çıkarmalı ve ona karşı mücadele etmeliyiz.
      3. Japonya, askeri saldırıyla aynı sırada, "Sekizinci Yol Ordusu'nun Guomindang Merkezi Ordusu'yla birlikte hareket ederek savaşmak istemediğini", "Sekizinci Yol Ordusu'nun topraklarını genişletmek için her fırsatı kullandığını", "onun uluslararası bir yol açtığını", "başka bir merkezi hükümet kurduğunu" vb. iddia ederek bir dedikodu kampanyası başlattı. Bu, Guomindang ile Komünist Partisi arasına nifak sokmak ve böylece Guomindang'ı teslim olmaya kandırmayı kolaylaştırmak için Japonya'nın çevirdiği bir dolaptır. Guomindang Merkezî Haber Ajansı ve Guomindang basını bu dedikoduları kopya edip yaymaktan ve Japonya'nın anti-komünist propagandasını tekrarlamaktan hiç çekinmemektedir. Onların niyetleri çok karanlıktır. [sayfa 29]
      Biz, bunu da açığa çıkarmalı ve buna karşı mücadele etmeliyiz.
      4. Yeni Dördüncü Ordu'nun "isyan halinde olduğu"nun açıklanmasına ve Sekizinci Yol Ordusu'nun Guomindang'tan bir tek kurşun ya da bir tek kuruş almamış olmasına karşın bu iki ordu, düşmana karşı savaşmaktan bir an bile geri durmamışlardır. Üstelik Sekizinci Yol Ordusu, bugünlerde Güney Şansi'deki sefer sırasında[9] harekâtlarının Guomindang birliklerinin harekâtlarıyla uyumunu sağlamak için inisiyatifini kullanıyor ve şu anda şiddetli çarpışmaların sürdüğü Kuzey Çin'deki bütün cephelerde saldırılara girişiyor. Komünist Partisi önderliğindeki silahlı kuvvetler ve halk, daha şimdiden Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı'nın belkemiği haline gelmiştir. Komünist Partisi aleyhindeki bütün iftiralar, Direnme Savaşı'nı baltalamayı ve teslimiyete giden yolu açmayı hedef almaktadır. Sekizinci Yol Ordusu ve Yeni Dördüncü Ordu'nun askeri başarılarını çoğaltmalı, bütün bozguncu ve teslimiyetçilerle mücadele etmeliyiz. [sayfa 30]


FAŞİZME KARŞI ULUSLARARASI BİRLEŞİK CEPHE ÜZERİNE[3*]
23 Haziran 1941


      22 Haziran'da Almanya'nın faşist yöneticileri Sovyetler Birliği'ne saldırdılar. Bu, sadece Sovyetler Birliği'ne karşı değil, aynı zamanda bütün milletlerin özgürlük ve bağımsızlığına karşı canice bir saldırıdır. Sovyetler Birliği'nin faşist saldırıya karşı kutsal direnme savaşı, sadece kendini savunmak için değil, aynı zamanda faşist boyunduruktan kurtulmak için mücadele eden bütün milletlerin savunulması için verilmektedir.
      Şimdi dünyadaki bütün Komünistlerin görevi, faşizme karşı savaşmak, Sovyetler Birliği'ni savunmak, Çin'i savunmak ve bütün milletlerin özgürlük ve bağımsızlığını savunmak için bütün ülkelerin halklarını seferber etmek ve uluslararası bir birleşik cephe kurmaktır. Bu dönemde bütün çabalar faşist boyunduruğa karşı mücadele üzerinde yoğunlaştırılmalıdır.
      Çin Komünist Partisi'nin ülke çapındaki görevleri şunlardır:
      1. Japonya'ya Karşı Millî Birleşik Cephe'de ısrar etmek, Guomindang-Komünist işbirliğinde ısrar etmek. Japon emperyalistlerini Çin'den sürüp atmak ve böylece Sovyetler Birliği'ne yardımcı olmak.
      2. Gericilerin büyük burjuvazi içindeki bütün anti-Sovyet ve anti-komünist faaliyetlerine karşı kararlılıkla mücadele etmek.
      3. Dış ilişkilerde: İngiltere'de, Birleşik Amerika'da ve öbür ülkelerde Almanya, İtalya ve Japonya'nın faşist yöneticilerine karşı çıkan herkesle ortak düşmana karşı birleşmek. [sayfa 31]



ŞENSİ- KANSU NİNGSİA SINIR BÖLGESİ TEMSİLCİLER MECLİSİNDE KONUŞMA
21 Kasım 1941


      Meclis üyeleri! Yoldaşlar! Bugün Sınır Bölgesi Temsilciler Meclisi'nin açılması, büyük bir önem taşıyor. Meclisin tek amacı vardır: Japon emperyalizmini alt etmek ve Yeni Demokrasi Çinini ya da başka bir deyişle devrimci Üç Halk İlkesi Çinini inşa etmek. Günümüz Çini'nde başka hiçbir amaç olamaz. Çünkü baş düşmanlarımız iç düşmanlar değil: Japon faşistleri, Alman ve İtalyan faşistleridir. Şu anda Sovyet Kızıl Ordusu, Sovyetler Birliği'nin ve bütün insanlığın geleceği uğruna dövüşüyor ve biz de kendi payımıza Japon emperyalizmiyle savaşıyoruz. Japon emperyalizmi Çin'i boyunduruk altına almak amacıyla saldırısını sürdürüyor. Çin Komünist Partisi, Japon emperyalizmini alt etmek için ülkenin dört bir yanındaki Japon aleyhtarı güçlerin birleşmesini ve bütün Japon aleyhtarı partiler, sınıflar ve milliyetlerle işbirliğini savunuyor. Hainler dışında herkes ortak mücadelede birleşmelidir. Komünist Partisi'nin tutarlı tavrı bu olmuştur. Guomindang ile Komünist Partisi'nin ve bütün sınıflar, partiler ve milliyetlerin işbirliğiyle yürütülen bir savaş olan Direnme Savaşı'nı Çin halkı, dört yılı aşkın bir süredir kahramanca sürdürüyor. Ancak henüz zafer kazanılmamıştır, kazanılması için savaşmayı sürdürmeli ve devrimci Üç Halk İlkesi'nin uygulanmasını sağlamalıyız.
      Devrimci Üç Halk İlkesi'ni neden uygulamalıyız? Çünkü Dr. Sun Yatsen'in devrimci Üç Halk İlkesi bugüne kadar Çin'in her yerinde gerçekleştirilmemiştir. Sosyalizmin uygulanmasını neden şimdi istemiyoruz? Elbette sosyalizm üstün bir sistemdir ve uzun süreden beri Sovyetler Birliği'nde uygulanmaktadır; ama bugün Çin'de sosyalizmin [sayfa 32] koşulları henüz oluşmamıştır. Bizim Şensi-Gansu-Ningsia Sınır Bölgemizde uygulanan, devrimci Üç Halk İlkesi'dir. Pratik sorunlarımızdan herhangi birini çözmede, bunların ötesine geçmiş değiliz. Bu ilkelere gelince, bugün Milliyetçilik İlkesi Japon emperyalizmini alt etmek, Demokrasi ve Halkın Refahı İlkeleri de, sadece bir kesimin değil, Japonya'ya karşı olan herkesin çıkarları uğruna çalışmak demektir. Bütün ülkede halk, kişi özgürlüklerine, siyasal faaliyete katılma hakkına ve mülkiyelin korunması hakkına sahip olmalıdır. Bütün ülkede düşüncelerini açıklama olanağına, giyeceğe, yiyeceğe, çalışacak işe ve okuyacak okula sahip olmalıdır; kısacası herkesin bazı ihtiyaçları karşılanmalıdır. Çin toplumunun iki ucu küçük, ortası büyüktür; yani bir uçtaki proletarya ile öbür uçtaki toprak ağaları sınıfı ve büyük burjuvazi, sadece küçük birer azınlığı oluştururken, halkın büyük çoğunluğu köylülerden, şehir küçük burjuvazisinden ve öbür ara sınıflardan oluşur. Çin'de işleri gereği gibi yürütmek isteyen bir siyasi parti, siyasetinde bu sınıfların çıkarlarını dikkate almazsa, bu sınıfların mensuplarının bazı ihtiyaçlarını karşılamazsa ve bu sınıflar görüşlerini açıklama hakkına sahip olmazlarsa, başarılı olamaz. Çin Komünist Partisi'nin ortaya koyduğu siyasetler, Japonya'ya karşı çıkan bütün insanları birleştirme amacı güder ve böyle davranan her sınıfın çıkarlarını, özellikle de köylülüğün, şehir küçük burjuvazisinin ve öbür ara sınıfların çıkarlarını dikkate alır. Komünist Partisi'nin halkın bütün kesimlerine görüşlerini açıklama olanağı veren ve onların çalışacak işe ve yiyeceğe sahip olmalarını gözeten siyasetleri, gerçekten devrimci Üç Halk ilkesi'ni içeren siyasetlerdir. Tarımsal ilişkilerde, bir yandan köylülerin yiyeceğe sahip olmaları için toprak kirasını ve faizi azaltıyoruz, öte yandan toprak ağalarına da yaşayabilmeleri için azaltılmış kira ve faizin ödenmesini sağlıyoruz. Emek ile sermaye arasındaki ilişkilerde, bir yandan hem işe hem yiyeceğe sahip olmaları için işçilere yardım ediyoruz, öte yandan kapitalistlerin bir miktar kâr elde edebilmeleri için sanayiyi geliştirme siyaseti izliyoruz. Bütün bunlardan amacımız, bütün ülke halkını Japonya'ya karşı direnme ortak mücadelesinde birleştirmektir. Yeni Demokrasi siyaseti dediğimiz şey budur. Günümüz Çin'inin koşullarına [sayfa 33] gerçekten uygun olan siyaset budur. Bu uygulamanın cephe gerisindeki Japonya'ya karşı üs bölgeleri ile sınırlı kalmayıp bütün ülkeye yayılacağını umuyoruz.
      Bu siyaseti başarıyla uyguladık ve Çin'in dört bir yanındaki halkın desteğini kazandık. Ama gene de bazı şeyler eksik kaldı. Bazı komünistler. Parti üyesi olmayanlarla nasıl demokratik bir şekilde işbirliği yapılacağını hâlâ bilmiyorlar ve dar, "kapalı-kapı"cı ya da sekter bir çalışma tarzına sahiptirler. Komünistler, Parti üyesi olmayan ama Japonya'ya karşı olan insanlarla işbirliği yapmak ve onları dışarıda bırakmamak temel ilkesini hâlâ anlamıyorlar. Bu ilke, kitlelerin görüşlerini can kulağıyla dinlememiz, onlarla yakın ilişki halinde olmamız ve onlardan kopmamamız gerekliği anlamına gelir. Şensi-Gansu-Ningsia Sınır Bölgesi Yönetim Programı'nda, komünistlerin Partili olmayanlarla demokratik bir şekilde işbirliği yapmalarını, keyfi hareket etmemelerini, ya da her şeyi kendi ellerinde toplamamalarını öngören bir madde vardır. Bu madde, özellikle Partinin siyasetini hâlâ anlamayan yoldaşları hedef almaktadır. Komünistler, Partili olmayanlara fikirlerini açıklama fırsatı tanımalı ve onların görüşlerini can kulağıyla dinlemelidir. Eğer söyledikleri doğruysa, bunları sevinçle karşılamalı ve ileri sürdükleri haklı noktalardan dersler çıkarmalıyız, eğer söyledikleri yanlışsa, sözlerini bitirmelerini beklemeli, sonra da onlara meseleleri sabırla açıklamalıyız. Bir Komünist, asla kendi bildiğinde direten ya da başkaları üzerinde baskı kuran bir kimse olmamalı ya da kendinin her şeyde en iyi, başkalarının her şeyde kötü olduğunu sanmamalıdır: küçük odasına kapanmamalı, başkalarına karşı palavra sıkmaya, böbürlenmeye ve ağalık taslamaya kalkışmamalıdır. Japon saldırganları ve hainlerle işbirliği halinde olan, direnme ve birliği baltalayan ve hiç kuşkusuz söz hakkına sahip olmayan iflah olmaz gericiler dışındaki herkesin söz hakkı vardır ve onların söyledikleri yanlış olsa bile, bu önemli değildir. Devlet işleri, bir tek parti ya da grubun özel işleri değil, bütün milleti ilgilendiren işlerdir. Bu nedenle komünistlerin Partili olmayanlarla demokratik bir şekilde işbirliği yapma görevi vardır: onları işlerin dışında bırakmaya ve her şeyi tekellerinde toplamaya hakları yoktur. Komünist Partisi, ülkenin ve halkın çıkarları uğruna çalışan ve kesinlikle hiçbir özel [sayfa 34] amaç peşinde koşmayan bir siyasi partidir. Parti, halkın gözetimi altında olmalı ve asla halkın iradesine karşı gelmemelidir. Parti üyeleri halkın içinde ve halkla birlikte olmalı, kendilerini onların üzerinde görmemelidir. Meclis Üyeleri ve Yoldaşlar Komünist Partisi'nin bu ilkesi. Partili olmayanlarla demokratik işbirliği ilkesi, kesindir ve değişmez. Partiler yar olduğu sürece bu partilere üye olanlar daima azınlıkta kalacak, buna karşılık bunların dışındakiler daima çoğunlukta olacaklardır. Bu nedenle Parti üyelerimiz. Partili olmayanlarla daima işbirliği yapmalı ve hemen burada. Mecliste, buna iyi bir şekilde başlanmalıdır. Bizim bu siyasetimizle, Meclisin komünist üyelerinin burada iyi bir eğitim göreceklerine ve "kapalı-kapıcılık"larını ve sekterliklerini alt edeceklerine inanıyorum. Biz, sabit fikirli, dar bir tekke değiliz ve kapılarımızı nasıl açacağımızı, Partili olmayanlarla nasıl demokratik bir şekilde işbirliği yapacağımızı ve başkalarına nasıl danışacağımızı öğrenmeliyiz. Belki, şu anda bile şöyle diyebilecek komünistler vardır: "Eğer başkalarıyla işbirliği yapmak zorunluysa, o zaman ben bu işte yokum." Ama bunların çok az olduklarına eminim. Üyelerimizin ezici bir çoğunluğunun Partimiz Merkez Komitesinin çizgisini kesinlikle izleyeceğine sizi temin edebilirim. Aynı zamanda. Partili olmayan bütün yoldaşlardan, bizim neyi savunduğumuzu anlamalarını ve Komünist Partisi'nin kişisel amaçlar peşinde koşan dar bir tekke ya da klik olmadığını kavramalarını isteyeceğim. Hayır! Komünist Partisi, samimi ve dürüst bir şekilde devlet işlerini düzeltmek istemekledir. Ama hâlâ birçok eksikliklerimiz vardır. Bunları kabul etmekten korkmuyoruz ve bunlardan kurtulmaya kararlıyız. Bunu, Parti içindeki eğitimi güçlendirerek ve Partili olmayanlarla demokratik bir şekilde işbirliği yaparak gerçekleştireceğiz. Eksikliklerimizi ancak, hem içeriden hem dışarıdan iki yanlı ateş altında tutarak tedavi edebilir ve devlet işlerini gerçeklen düzeltebiliriz.
      Meclis Üyeleri! Bu toplantıya katılmak için zahmet edip buraya geldiniz. Bu seçkin topluluğu selamlamaktan mutluyum ve ona başarılar diliyorum. [sayfa 35]



PARTİNİN ÇALIŞMA TARZINI DÜZELTELİM[4*]
1 Şubat 1942


      Parti Okulu bugün açılıyor: her bakımdan başarılı olmasını dilerim.
      Partimizin çalışma tarzı sorunuyla ilgili bazı şeyler söylemek istiyorum.
      Neden bir devrimci parti olmalıdır? Bir devrimci parti olmalıdır; çünkü dünyada halkı ezen düşmanlar vardır ve halk, düşmanın bu zulmünü yok etmek istemektedir. Kapitalizm ve emperyalizm çağında, Komünist Partisi gibi devrimci bir partiye ihtiyaç vardır. Böyle bir parti olmadan, halkın düşmanın zulmünü yok etmesi mümkün değildir. Biz Komünistiz, düşmanı alt etmede halka önderlik etmek isteriz; dolayısıyla, saflarımızı düzenli tutmalı, uygun adım yürümeli, birliklerimizi seçkin birliklerden, silahlarımızı iyi silahlardan oluşturmalıyız. Bu koşullar sağlanmadan, düşman yenilgiye uğratılamaz.
      Bugün Partimizin önündeki sorun nedir? Partinin genel çizgisi doğrudur ve ortaya hiçbir sorun çıkarmamaktadır. Ayrıca, Partinin çalışması da verimli olmuştur. Parti, düşmanla savaşa önderlik eden birkaç yüz bin üyeye sahiptir. Bu, herkes için açık olan su götürmez bir gerçektir.
      Öyleyse bugün Partimizin önünde herhangi bir sorun yar mıdır, yok mudur? Bence, vardır; üstelik mesele bir bakıma son derece ciddidir.
      Nedir bu sorun? Bazı yoldaşlarımızın kafasında pek doğru ya da pek uygun görünmeyen bir şey vardır; sorun budur.
      Başka bir deyişle, inceleme tarzımızda. Partinin iç ve dış ilişkilerindeki çalışma tarzımızda ve yazış tarzımızda, hâlâ yanlış olan bir [sayfa 36] şey vardır. İnceleme tarzında yanlış olan bir şey derken, öznelcilik hastalığını kastediyoruz. Parti ilişkilerindeki çalışma tarzımızda yanlış olan bir şey derken, basmakalıp Parti yazıları[10] hastalığını kastediyoruz. Bunların hepsi de yanlış şeylerdir, kötü rüzgârlardır, ama bütün göğü kaplayan soğuk kuzey rüzgârlarına benzemezler. Çünkü öznelcilik, sekterlik ve basmakalıp Parti yazıları artık hâkim çalışma tarzları değildirler: birden esen karşı rüzgârlardır; surdaki gediklerden esen kötü rüzgârlardır. (Gülüşmeler.) Ama gene de, böyle rüzgârların Parti içinde hâlâ esiyor olması kötü bir şeydir. Onlara geçit veren gedikleri kapamalıyız. Bütün Partimiz ve Parti Okulu, bu gedikleri kapatma görevini üstlenmelidir. Bu üç kötü rüzgârın, yani öznelcilik, sekterlik ve basmakalıp Parti yazılarının tarihi kökleri vardır. Bunlar artık bütün Parti içinde hâkim durumda olmadıkları halde, hâlâ durmadan güçlük çıkarmakta ve ayak bağı olmaktadırlar. Bu yüzden, onlara karşı koymalı, onları incelemeli, tahlil etmeli ve ortadan kaldırmalıyız.
      Önümüzdeki görev şudur: inceleme tarzını düzeltmek için öznelciliğe karşı mücadele etmek. Parti ilişkilerindeki çalışma tarzını düzeltmek için sekterliğe karşı mücadele etmek ve yazış tarzını düzeltmek için basmakalıp Parti yazılarına karşı mücadele etmek.
      Düşmanı alt etme görevini yerine getirebilmemiz için. Parti içindeki bu çalışma tarzlarını düzeltme görevini yerine getirmemiz gerekir, inceleme tarzı ve yazış tarzı aynı zamanda Partinin çalışma tarzıdır. Partimizin çalışma tarzını bütünüyle düzelttiğimiz zaman, bütün ülke halkı bizi örnek alacaktır. Parti dışında olup aynı kötü çalışma tarzını sürdüren insanlar da, eğer iyi ve dürüst iseler, bizi örnek alacak ve [sayfa 37] hatalarını düzelteceklerdir. Böylece bütün millet etkilenmiş olacaktır. Eğer Komünist saflarımızı düzgün tular, uygun adım yürür ve birliklerimizi seçkin birliklerden, silahlarımızı iyi silahlardan oluşturursak, ne kadar güçlü oluşa olsun hiçbir düşman karşımızda duramaz.
      Şimdi öznelcilikten söz etmek istiyorum.
      Öznelcilik, yanlış bir inceleme tarzıdır, Marksizm-Leninizme aykırıdır ve komünist partisiyle bağdaşmaz. Biz, Marksist-Leninist inceleme tarzından yanayız. İnceleme tarzı derken, sadece okullardaki inceleme tarzını değil, aynı zamanda bütün Partideki inceleme tarzını kastediyoruz. Bu: yönetici organlarımızdaki yoldaşların, bütün kadroların ve Parti üyelerinin düşünme yöntemiyle, Marksizm-Leninizme karşı tutumumuzla, bütün Partili yoldaşların çalışmalarındaki tutumlarıyla ilgili bir konudur. Bunun için de, son derece önemli, gerçekten en önemli konudur.
      Birçok kimsede birtakım bulanık fikirlere rastlanıyor. Sözgelimi, bir teorisyenin ne olduğu, bir aydının ne olduğu, teori ile pratiği birleştirmekten ne kastedildiği gibi konularda bulanık fikirler var.
      İlkönce şunu soralım: Partimizin teorik düzeyi ileri midir, yoksa geri midir? Son zamanlarda dilimize daha fazla Marksist-Leninist eser çevrilmiştir ve bunları daha çok sayıda insan okumaktadır. Bu çok iyi bir şeydir. Ama buna bakarak Partimizin teorik düzeyinin çok yükseldiğini söyleyebilir miyiz? Evet, Partimizin teorik düzeyinin eskisine oranla yüksek olduğu doğrudur, ama teorik cephemiz Çin devrimci hareketinin zengin içeriğiyle büyük bir uyumsuzluk içindedir ve ikisini karşılaştıracak olursak, teorik yanın çok geride kaldığını görürüz. Genel olarak bakıldığında, teorimiz, devrimci pratiğimize rehberlik etmek bir yana, ona ayak bile uyduramamaktadır. Zengin ve çok yönlü pratiğimizi henüz yeterli bir teorik düzeye çıkaramadık. Henüz devrimci pratiğin bütün sorunları, hatta en önemlilerini bite ne inceledik, ne de teorik bir düzeye çıkardık. Bir düşünelim, acaba içimizden kaç kişi Çin'in ekonomisi, siyaseti, askeri sorunları ya da kültürü üzerine, kaba ve gelişigüzel değil, bilimsel ve kapsamlı sayılabilecek, sözü edilmeye değer teoriler yaratmıştır. Özellikle ekonomik teori alanında. Çin kapitalizminin Afyon Savaşından bu [sayfa 38] yana yüz yıllık bir gelişmesi vardır, oysa Çin'in ekonomik gelişmesinin gerçeklerine uygun düşen ve gerçekten bilimsel olan tek bir teorik eser yazılmamıştır. Bu durumda. Çin'in ekonomik sorunlarının incelenmesinde teorik düzeyin yüksek olduğunu söyleyebilir miyiz? Partimizin sözü edilmeye değer ekonomi teorisyenlerine sahip, olduğunu söyleyebilir miyiz? Hiç kuşkusuz, hayır. Bir yığın Marksist-Leninist kitap okuduk: ama buna bakarak, teorisyenlere sahip olduğumuzu iddia edebilir miyiz? Hayır, edemeyiz. Çünkü Marksizm-Leninizm, Marks, Engels, Lenin ve Stalin tarafından pratiğe dayanılarak yaratılmış bir teoridir; onların tarihi ve devrimci gerçeklikten çıkardıkları genel sonuçtur. Eğer onların eserlerini sadece okumakla yetiniyor. Çin talihinin ve Çin devriminin gerçeklerini onların teorisinin ışığında incelemiyor ve Çin'in devrimci pratiğini teori açısından dikkatli bir şekilde düşünmek için hiçbir çaba harcamıyorsak, kendimize Marksist teorisyen diyecek kadar kibirli olmamamız gerekir. Eğer Çin Komünist Partisi üyeleri olarak, gözlerimizi Çin'in kendi sorunlarına kapar ve Marksist yazılardan tek tek birtakım sonuçlar ve ilkeler ezberlemekle yetinirsek, teorik cephedeki çalışmalarımız gerçekten çok yetersiz kalacaktır. Eğer bir kimsenin bütün yapabildiği, Marksist ekonomiyi ya da felsefeyi ezberlemekten, Birinci Bölümden Onuncu Bölüme kadar çarçabuk okumaktan ibaretse, okuduklarını uygulamaktan bütünüyle yoksunsa, o kimse Marksist bir teorisyen olarak görülebilir mi? Hayır! Görülemez. Biz nasıl teorisyenler istiyoruz? Biz, tarihin ve devrimin akışı içinde ortaya çıkan pratik meseleleri Marksist-Leninist tutum, bakış açısı ve yönteme uygun bir biçimde doğru olarak yorumlayabilen ve Çin'in ekonomik, siyasi, askeri, kültürel ve diğer meselelerini bilimsel bir şekilde açıklayabilen ve teorik bakımdan açıklığa kavuşturabilen teorisyenler istiyoruz. Biz böyle teorisyenler isliyoruz. Böyle bir teorisyen olabilmek için; Marksizm-Leninizmin özünü, Marksist-Leninist tutum, bakış açısı, yöntemi ve Lenin ile Stalin'in sömürge ülkelerdeki devrim ve Çin devrimi hakkındaki teorilerini doğru bir şekilde kavramak, bunları Çin'in pratik meselelerinin derin ve bilimsel bir tahliline uygulamak ve bu meselelerin gelişme kanunlarını keşfetmek gerekir. Bizim işte böyle teorisyenlere ihtiyacımız var. [sayfa 39]
      Partimizin Merkez Komitesi, yoldaşlarımızı, Marksist-Leninist tutum, bakış açısı ve yöntemi Çin'in tarihinin; ekonomisinin, siyasetinin, askeri sorunlarının ve kültürünün ciddi olarak incelenmesine nasıl uygulayacaklarını, her konuyu ayrıntılı malzemeye dayanarak somut olarak nasıl tahlil edeceklerini ve sonra da bunlardan nasıl teorik sonuçlar çıkaracaklarını öğrenmeye çağıran bir karar alınış bulunuyor. Üstlenmemiz gereken sorumluluk budur.
      Parti Okulundaki yoldaşlarımız; Marksist teoriyi cansız bir dogma olarak görmemelidir. Marksist teoriyi özüm İçmek ve uygulamak, hem de sadece uygulamak amacıyla özümlemek gerekir. Marksist-Leninist bakış açısını bir-iki pratik meselenin aydınlatılmasına uygulayabiliyorsanız, bir ölçüde başarıya ulaştığınız söylenebilir. Ne kadar çok konuyu aydınlatırsanız ve bunu ne kadar derin ve kapsamlı bir biçimde yaparsanız, başarınız da o kadar büyük olur. Aynı zamanda Parti Okulumuz, Marksizm-Leninizmi inceledikten sonra Çin'in sorunlarını nasıl gördüklerine, sorunları berrak bir şekilde görüp görmediklerine ya da herhangi bir şekilde görüp görmediklerine bakarak öğrencileri iyi ya da zayıf diye sınırlandırmayı bir kural haline getirmelidir.
      Şimdi de "aydınlar" sorunundan söz edelim. Çin yarı-sömürge, yarı-feodal ve kültürü pek gelişmemiş bir ülke olduğundan, aydınlar özellikle değerlidir. Aydınlar sorunuyla ilgili olarak Parti Merkez Komitesi, iki yıl önce, çok sayıda aydını saflarımıza kazanmamız gerektiğini, devrimci oldukları ve Japonya'ya karşı direnişe katıldıkları sürece onları iyi karşılamamız gerekliğini kararlaştırmıştı.[11] Aydınlara değer vermemiz son derece doğru bir şeydir, çünkü devrimci aydınlar olmadan devrim zafere ulaşamaz. Ama hepimizin bildiği gibi, kendilerini çok bilgili sanan, bilgiçlik taslayan ve bunun kötü, zararlı, kendi gelişmelerini köstekleyen bir şey olduğunu fark etmeyen birçok aydın vardır. Oysa bunlar şunu iyi bilmelidirler ki, aslında bu sözüm ona aydınların çoğu bir bakıma en cahil kişilerdir, bazen işçiler ve köylüler onlardan daha çok şey bilirler. Şimdi bazıları şöyle diyecektir; [sayfa 40] "Haydi canım sen de! Sorunları tepetaklak ediyorsun, saçmalıyorsun." (Gülüşme/er.) Sakin olun, yoldaşlar, söylediklerim o kadar da saçma değil.
      Bilgi nedir? Sınıflı toplumun ortaya çıkışından bu yana dünyada yalnızca iki tür bilgi var olmuştur: Üretim mücadelesi bilgisi ve sınıf mücadelesi bilgisi. Doğa bilimi ve toplumsal bilim, bu iki tür bilginin billurlaşmasıdır. Felsefe ise, doğa bilgisiyle toplum bilgisinin genelleştirilmesi ve özetlenmesidir. Başka tür bir bilgi var mıdır? Hayır, yoktur. Şimdi de, toplum pratiğinden bütünüyle kopuk okullarda yetişmiş öğrencilere bir bakalım. Nedir bu öğrencilerin durumu? Bir kimse ilkokuldan üniversiteye kadar hep bu tür okullarda okuyup mezun olur, sonra da onun engin bir bilgiye sahip olduğu kabul edilir. Oysa bütün sahip olduğu, kitabi bilgiden başka bir şey değildir; henüz hiçbir pratik faaliyete katılmamış, öğrendiklerini hayatın hiçbir alanına uygulamamıştır. Böyle bir kimse tam bir aydın olarak görülebilir mi? Bence pek görülemez; çünkü sahip olduğu bilgi henüz tam değildir. Peki, görece tam bilgi nedir? Görece tam bilgi, iki aşamada oluşur: Birinci aşama, algısal bilgidir; ikinci aşama ise, aklî bilgidir. İkincisi birincinin daha yüksek bir aşamaya geliştirilmesidir. Öyleyse, öğrencilerin kitabi bilgisi ne tür bir bilgidir? Bütün bilgilerinin gerçek olduğunu kabul etsek bile, kendi deneyimleriyle edindikleri bir bilgi değil, kendilerinden öncekilerin üretim mücadelesi ve sınıf mücadelesi deneyimlerini özetleyerek ortaya koydukları teorilerden oluşan bir bilgidir. Öğrencilerin bu tür bir bilgi edinmeleri son derece gereklidir, ama bilinmelidir ki, böyle bir bilgi bir bakıma hâlâ tek yanlı bir bilgidir ve doğruluğu başkalarınca saptanmış, ama kendileri tarafından henüz saptanmamış bir şeydir. Önemli olan, bu bilgiyi hayata ve pratiğe uygulayabilmektir. Dolayısıyla, sadece kitabi bilgiye sahip olan ama gerçeklikle henüz hiçbir bağı olmayanlara ve aynı zamanda çok az deneyimi bulunanlara, kendi eksikliklerini görmelerini ve biraz daha alçakgönüllü olmalarını öğütlerim.
      Yalnızca kitabi bilgisi olanlar, gerçek aydınlara nasıl dönüştürülebilir? Bunun tek yolu, onların pratik çalışmalara katılmalarını ve pratikle uğraşan insanlar haline gelmelerini sağlamak, teorik çalışma yapanların önemli pratik sorunları incelemelerini sağlamaktır. [sayfa 41]
      Hedefimize ancak böyle ulaşabiliriz.
      Bu söylediklerim, bazılarım kızdırabilir. "Sana kalırsa, Marks'ı bile aydından saymamamız gerekir"." diyebilirler. Ama ben de yanıldıklarını söylerim. Marks, hem devrimci hareketin pratiğine katılmış, hem de devrimci teoriyi yaratmıştır. Kapitalist toplumun en basit unsuru olan metadan hareket ederek, kapitalist toplumun ekonomik yapısının kapsamlı bir incelemesini yapmıştır. Milyonlarca insan metaları her gün görüp kullanıyor; ama onlara çok alışkın olduğu için farkına varmıyordu. Metaları bilimsel bir şekilde inceleyen, yalnız, Marks oldu. Marks, metaların gerçek gelişmelerine ilişkin olağanüstü bir araştırmaya girişti ve evrensel olarak var olan şeyden tümüyle bilimsel bir teori elde etti. Doğayı, tarihi ve proletarya devrimini inceledi ve diyalektik materyalizmi, tarihi materyalizmi ve proletarya devrim teorisini yarattı. Böylece Marks, insan aklının doruk noktasının bir ifadesi olarak, kusursuz bir aydın oldu. Yalnızca kitabi bilgisi olanlardan temelden ayrılıyordu. Marks, pratik mücadelenin seyri içinde ayrıntılı araştırma ve inceleme yaptı, genellemeler çıkardı ve sonra da çıkardığı bu sonuçlan pratik mücadele içinde sınayarak doğruladı. İşte bizim teorik çalışmadan anladığımız budur. Partimizin, bu tür çalışmayı öğrenecek çok sayıda yoldaşa ihtiyacı var. Partimizde bu tür teorik araştırma yapmasını öğrenebilecek birçok yoldaş var; bunların çoğu akıllı ve umut verici kimselerdir, onları değerlendirmeliyiz. Ama onların da doğru ilkeleri izlemeleri, geçmişteki hatalarını tekrarlamamaları gerekir. Dogmatizmi bir yana bırakmalı, kitaplardaki hazırlop cümlelerle yetinmekten vazgeçmelidirler.
      Dünyada sadece tek bir doğru teori vardır; o da nesnel gerçeklikten çıkarılan ve gene nesnel gerçekliğin doğruladığı teoridir. Bizce, başka hiçbir şey teori olarak anılmaya hak kazanmamıştır. Stalin, teorinin, pratikten kopuk olduğu zaman amaçsız bir hale geldiğini söylemiştir.[12] Amaçsız teori hem yararsız, hem de sahtedir; bir kenara atılması gerekir. Amaçsız teorilerle uğraşmaktan hoşlananları ciddi bir biçimde uyarmalıyız. Marksizm-Leninizm en doğru, en bilimsel ve en devrimci gerçektir; nesnel gerçeklikten doğmuş ve gene nesnel gerçeklik tarafından doğrulanmıştır. Ama çokları. Marksizm-Leninizmi [sayfa 42] incelerken, onu cansız bir dogma olarak görüyor, böylece de hem teorinin gelişmesini köstekliyor, hem de kendilerine ve başka yoldaşlara zararlı oluyorlar.
      Buna karşılık, pratik çalışmayla uğraşan yoldaşlarımız da eğer deneyimlerini yanlış değerlendirirlerse başarısızlığa uğrarlar. Evet, bu yoldaşlarımız, genellikle zengin ve çok değerli deneyimlere sahiptirler; ama sadece kendi deneyleriyle yetinmeleri son derece tehlikeli bir şeydir. Kendi bilgilerinin büyük ölçüde algısal ve kısmi olduğunu, akılcı ve kapsamlı bilgiden yoksun olduklarını görmelidirler. Başka bir deyişle, teoriden yoksun olduklarını ve bilgilerinin görece eksik olduğunu görmelidirler. Görece tam bir bilgiye sahip olmadan, iyi bir devrimci çalışma yürütmek mümkün değildir.
      Bu nedenle, iki tür eksik bilgi vardır. Biri, kitaplardan elde edilen hazırlop bilgi; ötekiyse, büyük ölçüde algısal ve kısmi olan bilgidir. Bunların her ikisi de tek yanlıdır. Sağlam ve görece tam bilgi ancak bu ikisinin birleşmesiyle ortaya çıkar.
      Ne var ki, işçi ve köylü kökenli kadrolarımız, teoriyi inceleyebilmek için ilkönce temel bir eğitim görmelidirler. Temel bir eğitim olmadan, Marksist-Leninist teoriyi öğrenemezler. Bu temel eğitimi gördükten sonra, Marksizm-Leninizmi her zaman inceleyebilirler. Ben çocukluğumda hiçbir zaman Marksist-Leninist bir okula gitmedim ve yalnızca, "Hocamız dedi ki: İnsanın öğrenmesi ve öğrendiğini sürekli olarak gözden geçirmesi ne kadar güzel"[13] gibi şeyler öğrendim. Bunlar köhnemiş şeyler oldukları halde, gene de bana bir bakıma yararları dokundu, çünkü onlardan okumayı öğrendim. Bugün artık Konfüçyüs'ün klasik eserleri incelenmiyor: artık yeni Çince, tarih, coğrafya ve doğa bilimi gibi öğrenildikleri zaman her yerde yararlı olan yeni konular inceleniyor. Bugün Partimizin Merkez Komitesi, işçi ve köylü kökenli kadrolarımızın temel bir eğitim görmesini kesinlikle istemektedir, çünkü o zaman siyaset, askerlik bilimi ya da ekonomi gibi herhangi bir inceleme dalını seçebileceklerdir. Aksi halde, bugün zengin deneyimlerine karşın teoriyi hiçbir zaman inceleyemeyeceklerdir. [sayfa 43]
      Bu nedenle, öznelcilikle mücadele etmek için, bu iki tip insanın eksik oldukları yönlerde gelişmelerini ve birbirleriyle kaynaşmalarını sağlamalıyız. Kitabi bilgisi olanlar pratik yönden gelişmelidir: sadece" kitaplarla yetinmekten ve dogmatik hatalar işlemekten ancak böyle kurtulabilirler. Pratik çalışmada deneyimli olanlar ise teoriyi incelemeye ve ciddi bir şekilde okumaya girişmelidirler. Ancak böyle yaparlarsa, deneyimlerini sistemli bir hale getirebilir, bir senteze vardırabilirler ve teori düzeyine çıkarabilirler: ancak böyle yaparlarsa, kendi pratiklerini evrensel gerçek olarak görmekten ve da" deneyci hatalara düşmekten kurtulabilirler. Zıt kutuplardan kaynaklandıkları halde, dogmatizm de, dar deneycilik de öznelciliktir.
      İşte bu yüzden, Partimizde biri dogmatizm, biri de dar deneycilik olmak üzere iki öznelcilik vardır. Her ikisi de bütünü değil, parçayı görürler. Eğer uyanık olmaz, böyle bir tek yanlılığın bir eksiklik olduğunu fark etmez ve onu yenmeye çalışmazsak, yolumuzu şaşırabiliriz.
      Ama bu iki tür öznelcilikten bugün Partimiz içinde hâlâ daha tehlikeli olanı, dogmatizmdir. Çünkü dogmatikler, kolayca Marksist bir kisveye bürünebilir ve onların gerçek yüzünü göremeyen işçi ve köylü kökenli kadroları aldatabilir, elde edebilir ve kendi amaçlan için kullanabilirler, ayrıca deneyimsiz gençliği de aldatabilir ve tuzağa düşürebilirler. Eğer dogmatizmi alt edersek, kitabi bilgi sahibi olan kadrolar deneyimli olan kadrolarla hemen birleşecek ve pratik sorunları incelemeye koyulacaklardır: o zaman ortaya hem teori ile tecrübeyi birleştiren kadrolar, hem de gerçek teorisyenler çıkacaktır. Eğer dogmatizmi alt edersek, pratiği olan yoldaşlar deneyimlerini teori düzeyine yükseltmelerine yardımcı olacak iyi öğretmenler kazanacak ve böylece dar deneyci hatalara düşmekten kurtulacaklardır.
      Birçok yoldaş arasında "teorisyen" ve "aydın" konusundaki bulanık düşüncelerin yanı sıra her gün dillerinden düşürmedikleri bir deyim olan "teori ile pratiği birleştirme" konusunda da bulanıklık yar. Bunlar durmadan "birleştirmek"len söz ediyor, ama aslında "koparma"yı kastediyorlar, çünkü birleştirmek için en küçük bir çaba göstermiyorlar. Marksist-Leninist teori Çin devriminin praliğiyle nasıl birlcştirilmelidir? Yaygın bir deyimle, "oku hedefe göndererek". [sayfa 44]
      Hedef için ok neyse, Çin devrimi için de Marksizm-Leninizm odur. Oysa bazı yoldaşlar "oku hedefe göndermiyor", gelişigüzel atıyorlar. Böyleleri devrime zararlı olabilir, bazıları da "Ne güzel ok! Ne güzel ok!" diye bağırarak oku okşuyor, ama hiçbir zaman atmak istemiyorlar. Böyleleri yalnızca Birer antika meraklısıdır ve devrimle uzaktan yakından ilişkileri yoktur, Marksizm-Leninizm okunu Çin devrimi hedefine göndermek gerekir. Bu nokta açıklığa kavuşturulmadıkça Partimizin teorik düzeyi hiçbir zaman yükseltilmez ve Çin devrimi hiçbir zaman zafere ulaşamaz.
      Yoldaşlarımız, Marksizm-Leninizmi gösteriş olsun diye ya da gizemli bir yanı olduğu için değil, salt proletaryanın devrimci davasını zafere götüren bilim olduğu için incelediğimizi kavramalıdırlar. Bugün bile, Marksist-Leninist eserlerden yapılan gelişigüzel aktarmaları, bir kere elde edildi mi her hastalığı kolayca iyileştirecek hazır reçeteler olmak gören birçokkişi vardır. Bunlar çocukça bir cehalet içindedir; onları aydınlatmamız gerekir. Marksizm-Leninizmi dinî bir dogma olarak kabul edenler, işte bu cahil kişilerdir. Onlara açıkça, "Sizin dogmanız değersizdir" demeliyiz. Marks, Engels, Lenin ve Stalin, bizim teorimizin bir dogma değil, bir eylem kılavuzu olduğunu defalarca açıklamışlardır. Ama bu kişiler, bu en önemli, gerçekten en önemli açıklamayı göz ardı etmeyi yeğ tutmaktadırlar. Çin komünistleri; ancak Marksist-Leninist tutum, bakış açısı ve yöntemi ile Lenin ye Stalin'in Çin devrimine ilişkin öğretilerini ustalıkla uyguladıkları ve dahası, Çin tarihinin ve Çin devriminin gerçeklerini ciddi bir biçimde araştırarak, Çin'in çeşitli alanlardaki ihtiyaçlarını karşılayan yaratıcı teorik çalışmalar yaptıkları zaman, teori ile pratiği birleştirmiş sayılabilirler. Gerçekle hiçbir şey yapmadan teori ile pratiği birleştirmenin sadece lafını etmenin, yüz yıl da konuşsak, hiçbir yararı yoktur. Sorunlara öznelci ve tek yanlı yaklaşıma karşı çıkmak için, dogmatik öznelliği ve tek yanlılığı ortadan kaldırmalıyız.
      Parti içindeki çalışma tarzını düzeltmek için öznelciliğe karşı mücadele konusunda söyleyeceklerim bugünlük bu kadar.
      Şimdi de sekterlik konusundan söz etmek istiyorum.
      Yirmi yıl boyunca çelikleşmiş olan Partimizde artık sekterlik hâkim değildir. Ne var ki, Partinin gerek iç, gerekse dış ilişkilerinde [sayfa 45] sekterliğin kalıntılarına hâlâ rastlanmaktadır. Partinin iç ilişkilerindeki sekter eğilimler, Parti içindeki yoldaşlara karşı kapalı-kapıcılığa yol açmakta ve Partideki birlik ve dayanışmayı kösteklemektedir. Partinin dış ilişkilerindeki sekter eğilimler ise. Parti dışındaki insanlara karşı kapalı kapıcılığa yol açmakta ve Partinin bütün halkı birleştirme görevini yerine getirmesini engellemektedir. Parti, ancak bu kötülüğün her iki yönünün de kökünü kazıdığı takdirde, bütün Partili yoldaşlar arasında ve bütün ülke halkı arasında birliği sağlama büyük görevini hiç engellenmeden yerine getirebilir.
      Parti içindeki sekterliğin kalıntıları nelerdir? Esas olarak şunlardır: Birincisi, "bağımsızlık" ilan etmektir. Bazı yoldaşlar bütünün çıkarlarını değil, sadece parçanın çıkarlarını görmektedirler: bütün faaliyetin içinde kendilerinin sorumlu olduğu bölüme gereğinden çok önem vermekte, bütünün çıkarlarını kendi bölümlerinin çıkarlarına tabi kılmak istemektedirler. Partinin demokratik merkeziyetçilik sistemini kavramamakta ve Komünist Partisi'nin sadece demokrasiye değil, hatta demokrasiden de çok merkeziyetçiliğe ihtiyacı olduğunu görmemektedirler. Azınlığın çoğunluğa, alt kademenin üst kademeye, parçanın bütüne ve bütün üyelerin Merkez Komitesine tabi olduğu demokratik merkeziyetçilik sistemini unutmaktadırlar. Çang Kuotao[14] Parti Merkez Komitesi'nden "bağımsızlığını" ilan etti ve bunun sonucunda. Partiye ihanetini "ilan etmiş" oldu ve bir Guomindang ajanı olup çıktı. Bugün tartışmakta olduğumuz sekterlik bu derece ciddi değildir, ama gene de ona karşı uyanık olmalı ve bütünün dağınıklık belirlilerini bütünüyle yok etmeliyiz. Yoldaşları, bütünün çıkarlarını gözetmeye [sayfa 46] teşvik etmeliyiz. Her Parti üyesi, her çalışma kolu, her söz ve her eylem bütün Partinin çıkarlarından hareket etmelidir. Bu ilkenin çiğnenmesine asla izin verilemez.
      Bu türden "bağımsızlık" ilan eden kimseler çoğunlukla "önce ben" anlayışına sahiptirler ve genellikle birey ile Parti arasındaki ilişkiyi yanlış kavrarlar. Lafta Partiye karşı saygılı oldukları halde, uygulamada kendilerini birinci plana çıkarır, Partiyi ikinci plana atarlar. Bu kimseler neyin peşindedirler? Onlar, ün ve mevki peşindedirler; herkesin hayranlığını toplamak istemektedirler. Ne zaman bir çalışma kolunun başına getirilseler, "bağımsızlıklarım" ilan ederler. Bu amaçla, bazı kimseleri tutar, bazı kimseleri atarlar; yoldaşlar arasında böbürlenmeye, dalkavukluğa ve ispiyonculuğa başvurarak, burjuva siyasi partilerinin aşağılık usullerini Komünist Partisi'ne bulaştırırlar. Dürüst olmadıkları için de, başarısızlığa uğrarlar. Ben her şeyde dürüst olmamız gerektiğine inanıyorum, çünkü bu dünyada dürüst bir tutum olmadan hiçbir şey başarılamaz. Kimler dürüsttür? Marks, Engels, Lenin ve Stalin dürüsttür, bilimden yana olanlar dürüsttür. Kimler dürüst değildir? Troçki, Buharin, Cen Dusiu ve Çang Kuotao kesinlikle dürüst değildirler; kişisel çıkarlarını ya da kendi bölümlerinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutarak "bağımsızlık" ilan edenler de dürüst değildir. Saman altından su yürütenler, çalışmalarında bilimsel bir tutuma sahip olmayanlar kendilerini çok becerikli ve zeki sanırlar. Oysa aslında son derece aptaldırlar ve beş para etmezler. Parti Okulumuzdaki öğrenciler bu soruna dikkat etmelidirler. Merkezî ve birleşik bir Parti inşa etmeli, bütün ilkesiz hizip mücadelelerini ortadan kaldırmalıyız. Partimizin uygun adım yürüyebilmesini ve tek bir ortak hedef uğruna savaşabilmesini sağlamak için bireyciliğe ve sekterliğe karşı mücadele etmeliyiz.
      Dışardan gelen kadrolarla yerel kadrolar birleşmeli ve sekter eğilimlere karşı mücadele etmelidirler. Dışardan gelen kadrolar ile yerel kadrolar arasındaki ilişkilere büyük özen göstermek gerekir; çünkü Japonya'ya karşı üs bölgelerinin birçoğu ancak Sekizinci Yol Ordusu ya da Yeni Dördüncü Ordu geldikten sonra kurulabilmiş ve yerel çalışmaların birçoğu ancak dışarıdan gelen kadroların katılmasından sonra gelişebilmiştir. Yoldaşlarımız şunu kavramalıdır: Bu koşullarda [sayfa 47] üs bölgelerimizin sağlamlaşması ve Partimizin oralarda kök salması ancak bu iki tür kadronun tek bir bütün halinde birleştirilmesi ve çok sayıda yerel kadro yetiştirilmesi ile mümkündür. Yoksa bunların hiçbiri başarılamaz. Gerek dışardan gelen kadroların, gerekse yerel kadroların hem güçlü, hem de zayıf yanları vardır; ilerleme kaydetmek için, birbirlerinin güçlü yanlarından ders çıkarmak zayıf yanlarını alt etmelidirler. Genellikle, dışardan gelen kadrolar, yöreyi tanımada ve kitlelerle bağ kurmada yerel kadrolarla aynı düzeyde değildirler. Sözgelimi beni alın. Beş-altı yıldır Kuzey Şensi'de bulunduğum halde, yörenin özelliklerini kavramada ve insanlarla bağ kurmada buralı yoldaşlardan çok geriyim; Şansi, Hebey, Şandung ve öbür eyaletlerdeki Japonya'ya karşı üs bölgelerine giden yoldaşlarımız buna dikkat etmelidir. Üstelik bazı yöreler daha önce, bazıları daha geç geliştikleri için, aynı üs bölgesinde bile bir yörenin yerel kadroları ile oraya dışardan gelen kadrolar arasında fark vardır. Daha gelişmiş bir yöreden daha az gelişmiş bir yöreye gelen kadrolar da o yöre açısından dışardan gelen kadro sayılırlar ve onların da, yerel kadrolara destek ve yardımcı olmaya büyük önem vermeleri gerekir. Genellikle, dışardan gelen kadroların yönetici durumda oldukları yerlerde, yerli kadrolarla ilişkilerinin bozuk olmasının esas sorumluluğu kendilerine aittir. Üst kademedeki yoldaşlar ise daha da fazla sorumluluk üstlenmelidir. Bazı yerlerde bu konuya verilen önem hâlâ çok yetersizdir. Bazı kimseler yerel kadrolara tepeden bakmakta ve "Bunlar ne bilir ki? Köylü takımı, n'olacak!" diye onları küçümsemektedir. Böyle insanlar yerel kadroların önemini asla anlayamazlar; ne yerel kadroların güçlü yanlarını görürler, ne de kendi zayıf yanlarını; bunun sonucunda da, hatalı ve sekter bir tutum takınırlar. Dışardan gelen bütün kadrolar yerel kadroları desteklemeli ve onlara yardım etmelidir. Dışardan gelen kadroların yerel kadroları küçümsemesine ya da onların aleyhinde bulunmasına izin verilmemelidir. Kuşkusuz yerel kadrolar da dışardan gelen kadroların güçlü yanlarından ders çıkarmalı ve ''onlar" ve "biz" ayrımına son verip tek bir bütün halinde birleşebilmek için kendilerini yanlış ve sığ görüşlerden arındırmalı ve böylece sekler eğilimlerden kurtulmalıdırlar.
      Aynı şey ordudaki kadrolar ile o yörede çalışan öbür kadrolar arasındaki [sayfa 48] ilişkiler için de geçerlidir. Bunlar bütünüyle birleşmeli ve sekter eğilimlere karşı çıkmalıdırlar. Ordu içindeki kadrolar yerel kadrolara, yerel kadrolar da ordu içindeki kadrolara yardımcı olmalıdırlar. Eğer aralarında bir sürtüşme varsa, birbirlerine karşı anlayışlı davranmalı ve gereğince özeleştiri yapmalıdırlar. Genellikle, ordu kadrolarının fiilen önder durumda oldukları yerlerde, yerel kadrolarla ilişkilerinin iyi olmamasının sorumluluğu ordu kadrolarına aittir. Savaşma konusundaki çabalarımızın ve üs bölgelerindeki inşa çalışmalarımızın düzgün bir şekilde gelişmesi için gerekli koşullar, ancak ordu kadroları kendi sorumluluklarını kavradıkları ve yerci kadrolara karşı alçakgönüllü bir tutum takındıkları zaman yaratılabilir.
      Aynı şey farklı ordu birlikleri, farklı yöreler ve farklı çalışma kesimleri arasındaki ilişkiler için de geçerlidir. Kendi çalıştığı birimin çıkarlarını öteki bilimlerin çıkarlarının üstünde tutan bencil dar-kısımcılık eğilimine karşı çıkmalıyız. Başkalarının karşılaştığı güçlüklere kayıtsız kalan, gerektiğinde başka birimlere kadro göndermeyi reddeden ya da sadece zayıf kadrolar göndererek "kendi tarlasından artan suları komşusunun tarlasına çeviren" ve başka bölümleri, yöreleri ya da insanları zerre kadar dikkate almayan bir kimse, komünist ruhunu bütünüyle yitirmiş, bencil bir dar-kısımcının özelliklerini taşıyor demektir. Böyle kimseleri eğitmemeliyiz. Bencil dar-kısımcılığın gelişmesine göz yumulduğunda, çok tehlikeli olabilecek sekter bir eğilime dönüşeceğini onlara kavratmalıyız. Bunun için yoğun çaba harcamalıyız. I
      Bir başka sorun da, eski kadrolar ile yeni kadrolar arasındaki ilişkilerdir. Direnme Savaşı'nın başlangıcından bu yana Partimiz olağanüstü büyümüş ve ortaya çok sayıda yeni kadro çıkmıştır. Bu, çok iyi bir şeydir. Stalin yoldaş, Sovyetler Birliği Komünist Partisi (Bolşevik) On Sekizinci Kongresi'ne sunduğu raporunda şöyle demişti: "... hiçbir zaman yeterince eski kadro yoktur, eski kadroların sayısı gerekli olandan çok daha azdır ve daha şimdiden yavaş yavaş, doğa kanunlarının bir sonucu olarak görevden ayrılmaktadırlar." Stalin yoldaş bu konuşmasında, sadece doğa kanunlarını değil, kadroların durumunu da ele almaktaydı. Eğer Partimiz, eski kadrolarla birlik ve işbirliği içinde çalışan çok sayıda yeni kadroya sahip olmazsa, davamız yarı [sayfa 49] yolda kalır. Bu nedenle, bütün eski kadrolar yeni kadroları büyük bir coşkuyla karşılamalı ve onlara yakınlık göstermelidir. Yeni kadroların da kendilerine göre eksiklikleri olduğu doğrudur. Devrim içinde uzun bir süre bulunmamışlardır ve deneyimsizdirler; bazıları eski toplumun zararlı ideolojisinin izlerini, bireyci küçük burjuva ideolojisinin kalıntılarını kaçınılmaz olarak beraberlerinde getirmişlerdir. Ama bu eksiklikler, devrim içinde eğitilerek ve çelikleşerek yavaş yavaş giderilebilir. Stalin'in dediği gibi, yeni kadroların güçlü yanı, yeni olana son derece açık olmaları ve bu yüzden de büyük ölçüde coşkulu ve faal olmalarıdır. Bunlar, bazı eski kadroların yoksun oldukları niteliklerdir.[15] Gerek eski, gerekse yeni kadrolar, ortak davada tek bir bütün halinde birleşmek ve sekler eğilimlere karşı uyanık olmak için birbirlerine saygı göstermeli, birbirlerinden öğrenmeli ve birbirlerinin güçlü yanlarından ders çıkartarak eksikliklerini gidermelidirler. Genellikle, eski kadroların yönetici durumda olduğu yerlerde, eğer yeni kadrolarla ilişkiler iyi değilse, bunun sorumluluğunu eski kadrolar yüklenmelidir.
      Bütün bu yukarda saydıklarımız; yani parça ile bütün arasındaki ilişkiler, birey ile Parti arasındaki ilişkiler, dışardan gelen kadrolar ile yerel kadrolar arasındaki ilişkiler, ordu içindeki kadrolar ile o yörede çalışan öbür kadrolar arasındaki ilişkiler, tek tek ordu birlikleri, tek tek yöreler ve tek tek bölümler arasındaki ilişkiler ve eski kadrolar ile yeni kadrolar arasındaki ilişkiler, hep Parti içindeki ilişkilerdir. Partimizin saflarının düzenli olması, uygun adım yürümesi ve iyi savaşması için, bütün bu ilişkilerde komünizm ruhunu geliştirmeli ve sekter eğilimlere karşı uyanık olmalıyız. Bu, Partinin çalışma tarzını düzeltirken köklü bir biçimde çözmemiz gereken çok önemli bir sorundur. Sekterlik, öznelciliğin örgütsel ilişkilerdeki yansımasıdır; öznelcilikten kurtulmak ve Marksizm-Leninizmin gerçeği olgularda arama anlayışını yükseltmek istiyorsak. Partiyi sekterliğin kalıntılarından arındırmalı, Partinin çıkarlarını tek bir kişinin ya da tek bir bölümün çıkarlarının üstünde tutma ilkesinden hareket etmeli ve böylece Partinin tam bir dayanışma ve birliğe kavuşmasını sağlamalıyız. [sayfa 50]
      Sekterliğin kalıntıları, Partinin iç ilişkilerinden olduğu kadar, dış ilişkilerinden de tasfiye edilmelidir. Bunun nedeni şudur: Düşmanı sadece bütün Parti içindeki yoldaşları birleştirerek alt edemeyiz, düşmanı ancak bütün ülke halkını birleştirerek alt edebiliriz. Çin Komünist Partisi 20 yıldır bütün ülke halkını birleştirme davası uğruna büyük ve zorlu uğraşlar vermiştir. Bu uğraşlarda Direnme Savaşı'nın patlak vermesinden sonra elde edilen başarılar, geçmişteki başarılardan da büyüktür. Ama bu, artık bütün yoldaşlarımızın kitleler arasında doğru bir çalışma tarzına sahip oldukları ve sekter eğilimlerden arındıkları anlamına gelmez. Hayır. Aslında sekler eğilimler bazı yoldaşlar arasında, bazı durumlarda çok da ciddi ölçülerde hâlâ mevcuttur. Birçok yoldaşımız. Partili olmayanlarla ilişkilerinde, onlara tepeden bakmak, onları hor görmek ya da onlara saygı göstermeyi ve onların güçlü yanlarını değerlendirmeyi reddetmek eğilimindedirler. Bu, gerçekten de sekter bir eğilimdir. Bu yoldaşlar birkaç Marksist kitap okuduktan sonra daha alçakgönüllü olacakları yerde, kibirlenmekte ve kendi bilgilerinin henüz ham olduğunu fark etmeksizin herkese işe yaramaz damgası vurmaktadırlar. Yoldaşlarımız, Komünist Partisi üyelerinin Partili olmayanlara oranla her zaman azınlıkta olduğunu kavramalıdır. Her 100 kişiden birinin Komünist olduğunu kabul etsek, Çin'in 450 milyonluk nüfusunun 4 milyon 5(X) bini komünist olurdu. Oysa üyelerimizin sayısı bu dev rakama ulaşsa bile komünistler toplam nüfusun yalnızca yüzde 1'ini oluşturacak, nüfusun yüzde 99'u ise Partili olmayanlardan meydana gelecektir. Öyleyse nasıl olur da, Partili olmayanlarla işbirliği yapmamayı düşünebiliriz? Bizimle işbirliği yapmak isteyen ya da işbirliği yapabilecek herkesle işbirliği yapmak bizim için bir görevdir, onlara kapımızı kapamaya asla hakkımız yoktur. Ama bazı Parti üyeleri bunu kavramıyor ve bizimle işbirliği yapmak isteyenleri hor görüyor, hatta onlara kapımızı kapatıyorlar. Böyle hareket etmek için hiçbir neden yoktur. Marks, Engels, Lenin ve Stalin böyle hareket etmemizi gerektirecek herhangi bir neden göstermişler midir? Hayır, göstermemişlerdir. Tam tersine, bize her zaman kitlelerle sağlam bağlar kurmamızı ve kitlelerden kopmamamızı öğütlemişlerdir. Yoksa Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi mi böyle hareket etmemizi gerektirecek [sayfa 51] bir neden göstermiştir? Hayır. Kitlelerden kopabileceğimizi ve kendimizi kitlelerden soyutlanacağımızı söyleyen tek bir Merkez Komitesi kararı yoktur. Tam tersine, Merkez Komitesi bize her zaman kitlelerle sıkı bağlar kurmamızı ve kitlelerden kopmamamızı söylemiştir. Dolayısıyla, bizi kitlelerden koparan hiçbir hareket asla haklı görülemez. Böyle bir eylem, bazı yoldaşlarımızın kendi icat ettikleri sekter düşüncelerin zararlı sonucundan başka bir şey değildir. Bu tür sekterlik bazı yoldaşlarımız arasında varlığını çok ciddi olarak koruduğundan ve hâlâ Parti çizgisinin uygulanmasını engellediğinden bu sorunun üstesinden gelmek üzere Parti içinde yaygın bir eğitim çalışması yürütmemiz gerekir. Her şeyden önce, kadrolarımızın, sorunun ne kadar vahim olduğunu ve Parti üyelerinin Partili olmayan kadrolarla, Partili olmayan insanlarla birleşmediği takdirde düşmanı alt etmenin ve devrim hedefine ulaşmanın mümkün olmayacağını gerçekten kavramalarını sağlamalıyız.
      Bütün sekter düşünceler öznelcidir: devrimin gerçek ihtiyaçlarına ters düşerler. Bu nedenle sekterliğe karşı mücadele ile öznelciliğe karşı mücadele bir arada yürütülmelidir.
      Bugün basmakalıp Parti yazıları sorununu konuşacak vaktimiz yok. Bu konuyu başka bir toplantıda ele alacağım. Basmakalıp Parti yazıları batağa götürür; öznelcilik ve sekterliğin bir ifade biçimidir; halka ve devrime zarar verir. Dolayısıyla, ondan bütünüyle kurtulmamız gerekir.
      Öznelcilikle mücadele edebilmek için materyalizmi ve diyalektiği yaygınlaştırmalıyız. Ama Partimizde materyalizmin ve diyalektiğin propagandasına hiç önem vermeyen birçok yoldaş vardır. Bazıları öznelci propagandayı hoş görüyor ve ses çıkarmadan kabulleniyorlar. Marksizme inandıklarını sanıyor, ama materyalizmi yaygınlaştırmak için hiçbir çaba harcamıyor: öznelci bir görüşle karşılaştıklarında onun üstünde kafa yormuyor, herhangi bir fikir belirtmiyorlar. Bu, bir Komünistin tutumu değildir. Bu tutum, birçok yoldaşımızın öznelci görüşler tarafından zehirlenmesine ve duyarlıklarının körelmesine yol açmaktadır. Bu nedenle, yoldaşlarımızın zihinlerini öznelcilik ve dogmatizm bataklığından kurtarmak üzere Parti içinde bir aydınlanma kampanyası başlatmalı ve yoldaşlarımızı öznelciliği, sekterliği ve basmakalıp [sayfa 52] Parti yazılarını boykot etmeye çağırmalıyız. Bu tür kötülükler Japon mallarına benzer; onları korumamızı ve kafamızı onlarla bulandırmamızı sadece düşmanımız ister. Dolayısıyla, Japon mallarını nasıl boykot ediyorsak, bu kötülükleri de öyle boykot etmeliyiz.[16] Öznelciliğin, sekterliğin ve basmakalıp Parti yazılarının bütün mallarını boykot etmeli, bu malların satılmasını engellemeli ve onları satanların Parti içindeki teorik düzeyin düşük olmasından yararlanarak ticaretlerini sürdürmelerine izin vermemeliyiz. Bu amaçla yoldaşlarımız koku alma duyularını geliştirmeli; kabullenmek ya da boykot etmek üzere karar vermeden önce her şeyi iyice koklamalı ve iyiyi kötüden ayırt etmelidirler. Komünistler her zaman bir şeyin neden ve nasıl olduğunu araştırmak, kendi kafalarını kullanmak ve bir şeyin gerçeğe uygun olup olmadığını ve gerçekten sağlam bir temele dayanıp dayanmadığını dikkatle düşünmek zorundadırlar. Ne olursa olsun bir şeyi körü körüne izlememeli, köleliği teşvik etmemelidirler.
      Son olarak, öznelciliğe, sekterliğe ve basmakalıp Parti yazılarına karşı çıkarken iki amaç gütmeliyiz: Birincisi, "gelecekteki hataları önlemek için geçmişteki hatalardan ders çıkarmak"; ikincisi, "hastayı kurtarmak için hastalığı' tedavi etmek". Geçmişteki hatalar kimsenin gözünün yaşına bakmadan açığa çıkarılmalıdır; gelecekteki çalışmaların daha dikkatli ve daha iyi yapılabilmesi için, geçmişteki kötü olan şeylerin bilimsel bir tutumla tahlil edilmesi ve eleştirilmesi gerekir. "Gelecekteki hataları önlemek için geçmişteki hatalardan, ders çıkarmak"tan kastedilen budur. Ne var ki, hataları açığa çıkarırken ve eksiklikleri eleştirirken amacımız, tıpkı hastalığı tedavi eden bir hekim gibi, sadece hastayı kurtarmaktır, yoksa onu aşırı tedaviyle Öldürmek değil. Apandisiti olan bir kimsenin apandisi cerrah tarafından alınırsa, o kimse kurtulur. Hatalar işlemiş olan bir kimse tedaviden korkarak hastalığını gizlemediği ya da hatalarında tedavi edilemez duruma gelene kadar diretmediği sürece, dürüstçe ve içtenlikle tedavi olmak ve kendini düzeltmek istediği sürece, ona karşı iyi davranmalı ve iyi bir yoldaş olabilmesi için hastalığını tedavi etmeliyiz. Kendimizi kaybedip [sayfa 53] ona var gücümüzle yüklenirsek, hiçbir zaman başarılı olamayız, ideolojik ya da siyasi bir hastalığı tedavi ederken, hiçbir zaman kaba ve sabırsız olmamalı, biricik doğru ve etkili yöntem olan "hastayı kurtarmak için hastalığı tedavi etmek" tutumunu benimsemeliyiz.
      Parti Okulunun açılışı dolayısıyla uzun uzun konuşma olanağı buldum. Yoldaşların, söylediklerim üzerinde düşüneceklerini umarım. (Coşkun Alkışlar.) [sayfa 54]



BASMAKALIP PARTİ YAZILARINA KARŞI ÇIKALIM[5*]
8 Şubat 1942

     
      Kay-feng yoldaş bugünkü toplantının amacını az önce belirtti. Şimdi ben, öznelcilik ve sekterliğin, basmakalıp Parti yazılarını (ya da Parti içindeki "sekiz ayaklı deneme"yi)[17] kendi propaganda araçları ya da ifade biçimleri olarak nasıl kullandıklarını ele almak istiyorum. Gerçi öznelciliği ve sekterliğe karşı mücadele ediyoruz, ama aynı zamanda basmakalıp Parti yazılarına karşı mücadele etmezsek, öznelcilik ve sekterlik gizlenecek bir delik bulmaya devam edeceklerdir. Eğer basmakalıp parti yazılarının da önünü alabilirsek öznelcilik ve sekterliği "mat etmiş" ve bu iki canavarın gerçek yüzünü açığa çıkarmış olacağız. O zaman onları, "sokaklarda kaçışırken arkalarından herkesin, 'Öldürün! Öldürün! diye bağırdığı fareler" gibi kolayca yok edebileceğiz.
      Bir kimsenin sadece kendisinin okuyacağı basmakalıp Parti yazılan yazması o kadar önemli değildir. Ama eğer bunları başka birine aktarırsa okur sayısı iki katına çıkmış olur ve bunun doğuracağı zarar hiç de az sayılmaz. Eğer bu yazıları duvarlara asar, çoğaltır, gazetelerde yayımlar ya da kitap halinde basarsa, olay gerçekten büyük bir sorun haline gelir; çünkü o zaman bu yazılar birçok insanı etkileyebilir. Üstelik basmakalıp Parti yazıları yazan kimseler daima çok sayıda okuyucu ararlar. Dolayısıyla, basmakalıp Parti yazısını açığa çıkarmak ve ortadan kaldırmak zorunlu olmuştur.
      Ayrıca, basmakalıp Parti yazısı, uzun zaman önce Lu Sun'un karşı [sayfa 55] çıkmış olduğu "yabancı basmakalıp yazı"nın bir türüdür.[18] Peki öyleyse, biz niçin buna Parti içindeki "sekiz ayaklı deneme" diyoruz? Çünkü yabancı tadının yanı sıra, yerli bir kokusu da vardır. Belki bu da bir çeşit yaratıcı eser sayılabilir! Kim demiş halkımız hiçbir yaratıcı eser meydana getirmemiş diye? Alın işte! (Yüksek sesle gülüşmeler.)
      Basmakalıp Parti yazısının Partimiz içinde uzun bir geçmişi vardır. Özellikle Toprak Devrimi sırasında zaman zaman epeyce öne çıktığı görülmüştür.
      Tarihî olarak bakacak olursak, basmakalıp Parti yazısı 4 Mayıs Hareketine karşı bir tepkidir.
      4 Mayıs Hareketi sırasında çağdaş kafalı insanlar, klasik Çin dilinin kullanılmasına karşı çıkarak konuşma dilini savundular: geleneksel dogmalara karşı çıkarak bilimi ve demokrasiyi savundular. Bütün bunlar son derece doğruydu. O sıralar hareket güçlü ve canlıydı, ilerici ve devrimciydi. O günlerde hâkim sınıflar öğrencilere Konfüçyüs öğretilerini aşılamakta ve bütün halkı dinî bir dogma olarak Konfüçyüsçülüğün debdebesi karşısında boyun eğmeye zorlamaktaydılar. Bütün yazarlar klasik dili kullanmaktaydı. Kısaca hâkim sınıflar ve onların çanak yalayıcıları tarafından yazılan ve öğretilen her şey gerek öz, gerek biçim bakımından basmakalıp yazı ve dogma niteliğindeydi. Bu, eski basmakalıp yazı ve eski dogmaydı. 4 Mayıs Hareketinin en büyük başarılarından biri de bu eski basmakalıp yazının ve eski dogmanın çirkinliğini halkın gözü önüne sermesi ve halkı bunlara karşı başkaldırmaya çağırmasıydı. 4 Mayıs Hareketinin bununla bağlantılı diğer bir başarısı da emperyalizme karşı [sayfa 56] verdiği savaştı. Ama gene de eski basmakalıp yazıya ve eski dogmaya karşı verdiği mücadele 4 Mayıs Hareketi'nin en büyük başarılarından biridir. Fakat daha sonraları ortaya yabancı basmakalıp yazı ve yabancı dogma çıktı. Partimizdeki bazı kimseler Marksizme aykırı hareket ederek, yabancı basmakalıp yazıyı ve yabancı dogmayı öznelcilik, sekterlik ve basmakalıp Parti yazısı noktasına vardırdılar. İşte bunlar da, yeni basmakalıp yazı ve yeni dogmadır. Bunlar birçok yoldaşın kafasında öylesine yer etmiştir ki bugün hâlâ önümüzde çok çetin bir yeniden biçimlendirme görevi durmaktadır. Böylelikle eski feodal basmakalıp yazı ve dogmaya karşı mücadele eden 4 Mayıs dönemindeki canlı, güçlü, ilerici ve devrimci hareketin sonradan bazı kimseler tarafından tam zıddına dönüştürüldüğünü ve ortaya yeni basmakalıp yazı ve dogmanın çıktığını görüyoruz. Bu hareket, canlı ve güçlü değil, ölü ve donuktur; ilerici değil, gericidir; devrimci değil, devrimi engelleyicidir. Görüldüğü gibi, yabancı basmakalıp yazı ya da basmakalıp Parti yazısı, 4 Mayıs Hareketinin ilk baştaki niteliğine karşı bir tepkidir. Ama 4 Mayıs Hareketinin de kendince zaafları vardı. Bu hareketin önderlerinin birçoğu Marksizmin eleştirici ruhundan yoksundu, kullandıkları yöntem ise genellikle burjuvazinin yöntemi, yani şekilci yöntemdi. Eski basmakalıp yazı ve dogmaya karşı çıkmakta, bilimi ve demokrasiyi savunmakta bütünüyle haklıydılar. Ama günün koşullarını, tarihi ve yabancı şeyleri ele alışlarında tarihi materyalizmin eleştirici ruhundan yoksundular. Kötü olanı mutlak ve bütünüyle kötü olarak, iyi olanı da mutlak ve bütünüyle iyi olarak görüyorlardı. Meseleleri bu şekilci ele alış, hareketin daha sonraki gelişmesini etkiledi. Gelişmesi içinde 4 Mayıs Hareketi iki akıma bölündü. Bir kesim, hareketin bilimsel ve demokratik ruhunu devraldı ve onu Marksizm temeli üzerinde geliştirdi. Komünistlerin ve Partili olmayan bazı Marksistlerin yaptığı budur. Öteki kesim ise burjuvazinin yolunu tuttu: bu, şekilciliğin sağa doğru gelişmesiydi. Ama Komünist Partisi her bakımdan bütünlük göstermiyordu. Orada da bazı üyeler saptılar ve Marksizmi sağlam bir biçimde kavramadıkları için şekilcilik hataları, yani öznelcilik, sekterlik ve basmakalıp Parti yazısı hataları işlediler. Bu da, şekilciliğin "sol"a doğru gelişmesiydi. Bütün bu nedenlerle, basmakalıp Parti yazısının [sayfa 57] bir rastlantı olmadığı, bir yandan 4 Mayıs Hareketinin olumlu unsurlarına karşı bir tepki, öte yandan da bu harekelin olumsuz unsurlarının bir mirası, devamı ve gelişmesi olduğu kolaylıkla görülebilir. Bu noktayı kavramamızda yarar vardır. 4 Mayıs Hareketi sırasında eski basmakalıp yazıya ve eski dogmatizme karşı mücadele etmek nasıl devrimci ve gerekli idiyse, bugün de yeni basmakalıp yazıyı ve yeni dogmatizmi eleştirmek için Marksizmi kullanmamız aynı şekilde devrimci ve gereklidir. Eğer 4 Mayıs döneminde eski basmakalıp yazıya ve eski dogmatizme karşı bir mücadele verilmemiş olsaydı, Çin halkının kafası bunlara kölelikten kurtulamayacak ve Çin'in özgürlük ve bağımsızlık için hiçbir umudu kalmayacaktı. Bu görev 4 Mayıs Harekeli döneminde sadece başlatılmıştı. Bütün halkın eski basmakalıp yazının ve eski dogmatizmin hâkimiyetinden kendini bütünüyle kurtarmasını sağlamak için bugün hâlâ çok büyük bir çaba, devrimci yeniden biçimlendirme yolunda çok büyük bir çalışma gereklidir. Eğer bugün yeni basmakalıp yazıya ve yeni dogmatizme karşı çıkmazsak, Çin halkının kafasına başka türden bir şekilcilik hâkim olacaktır. Eğer Partili yoldaşların bir kesiminde (kuşkusuz, sadece bir kesiminde) görülen basmakalıp Parti yazısı zehirinden ve dogmatizm hatasından kurtulmazsak, güçlü ve canlı bir devrimci ruh yaratmak; Marksizme karşı yanlış bir tutum takınma kötü alışkanlığını yok etmek ve gerçek Marksizmi yaymak, geliştirmek; dahası, eski basmakalıp yazı ve dogmanın bütün halk üzerindeki etkisine karşı ve yabancı basmakalıp yazı ve dogmanın birçok insan üzerindeki etkisine karşı canlı bir mücadele yürütmek ve bu etkileri yıkma ve yok etme amacına ulaşmak imkânsız olacaktır.
      Öznelcilik de, sekterlik de, basmakalıp Parti yazısı da Marksist değildir ve proletaryanın ihtiyaçlarına değil, sömürücü sınıfların ihtiyaçlarına cevap verirler. Küçük burjuva ideolojisinin Partimiz içindeki bir yansımasıdırlar. Çin, küçük burjuvazinin sayıca çok fazla olduğu bir ülkedir; Partimiz bu kalabalık sınıf tarafından kuşatılmıştır. Parti üyelerimizin büyük bir bölümü bu sınıftan gelmekte ve Partiye katılırken de beraberlerinde ister istemez uzun ya da kısa bir küçük burjuva kuyruğu getirmektedirler. Küçük burjuva devrimcilerinin bağnazlığı ve tek yanlılığı eğer denetim altına alınmaz ve değiştirilmezse, [sayfa 58] bir ifade tarzı da yabancı basmakalıp yazı ya da basmakalıp Parti yazısı olan öznelciliğe ve sekterliğe kolayca yol açabilir.
      Bunları temizlemek ve süpürüp atmak kolay değildir. Bu işin gereğince, yani insanları ikna etmenin güçlüklerine katlanılarak yapılması gerekir. Ancak içtenlikle ve doğru bir şekilde ikna etmeye çalışırsak, etkili olabiliriz. Bu ikna süreci içinde yapılacak ilk iş, terini iyice atması için hastaya "Sen hastasın!" diye bağırarak onu tepeden tırnağa sarsmak, sonra da, iyileşmesi için ona samimi öğütlerde bulunmaktır.
      Şimdi de basmakalıp Parti yazısını tahlil edelim ve onun kötülüklerinin nerede yattığını görelim. Zehire karşı panzehir kullanacağız; basmakalıp sekiz bölümlü yazı biçimini taklit edip aşağıdaki "sekiz ayağı" ortaya koyacağız. Bunlara sekiz temel suçlama da denilebilir.
      Basmakalıp Parti yazısına karşı birinci suçlama, boş laflarla sayfalar doldurmasıdır. Bazı yoldaşlarımız, "pasaklı bir kadının uzun ve kokmuş sargıları"na çok benzeyen, uzun ve içi boş makaleler yazmayı çok seviyorlar. Peki, neden böyle uzun ve içi boş makaleler yazıyorlar? Bunun tek bir açıklaması olabilir: Kitlelerin bu yazıları okumasını istemiyorlar. Kitlelerin bunları okumaları nasıl beklenebilir? Böyle yazılar, saf kimselerin gözünü boyamaktan başka hiçbir işe yaramaz. Onlar arasında kötü etkiler yayar ve kötü alışkanlıkları körükler. Sovyetler Birliği geçen yıl 22 Haziran'da saldırıya karşı muazzam bir savaş açmıştı, oysa Stalin'in 3 Temmuz'da yaptığı konuşma bizim Kurtuluş Gazetesi'ndeki bir başyazıdan uzun değildi. Bu konuşmayı bir de bizim beylerden birinin yazdığını düşünün! En azından on binlerce kelime sıralardı. Bir savaşın içindeyiz, daha kısa ve daha özlü makaleler yazmayı öğrenmeliyiz. Henüz burada, Yenan'da bir çarpışma yok, ama cephedeki birliklerimiz her gün savaşıyor, cephe gerisindeki halk harıl harıl çalışıyor. Makaleler çok uzun olursa, kim okur? Cephedeki bazı yoldaşlar da uzun raporlar yazmayı seviyor. Onları yazmak için onca zahmete katlanıyor, okumamız için buraya gönderiyorlar. Ama onları okumayı kim göze alabilir? Peki, uzun ve boş makaleler kötüdür de, kısa ve boş makaleler iyi midir? Hayır, onlar da kötüdür. Her türlü boş lafı yasaklamalıyız. Ama birinci ve en önemli [sayfa 59] görevimiz, pasaklı kadının uzun ve kokmuş ayak sargılarını çöp tenekesine atmaktır. Bazı kimseler, "Kapital de çok uzun değil mi? Onu ne yapacağız?" diye sorabilir. Cevap basittir: okumaya devam edin. "Değişik dağlarda değişik türküler söyle" diye bir atasözü vardır. Bir başka atasözü de, "İştahını yemeğine göre, elbiseni kalıbına göre ayarla" der. Yaptığımız her şeyi, gerçek duruma uygun olarak yapmalıyız. Aynı şey, makale yazmak ya da konuşma yapmak için de söz konusudur. Biz uzun ve boş basmakalıp yazılara karşı çıkıyoruz, yoksa bir şeyin iyi olması için ille de kısa olması gerekir demek istemiyoruz. Doğru, savaş zamanında kısa makalelere ihtiyacımız var ama her şeyden önce özü olan makalelere ihtiyacımız var. Özden yoksun olan makaleler, en az haklı gösterilebilecek ve en fazla karşı çıkılacak makalelerdir. Aynı şey, konuşma yapmak için de geçerlidir; boş ve bitmek bilmeyen konuşmalara son vermeliyiz.
      Basmakalıp Parti yazısına karşı ikinci suçlama, insanları yıldırmak amacıyla gösterişçi bir tutumla kaleme alınmasıdır. Bazı basmakalıp Parti yazıları yalnızca uzun ve boş olmakla kalmıyor, aynı zamanda halkı bile bile yıldırmayı amaçlıyor, yani en kötü zehiri taşıyor. Bitmek bilmeyen ve boş makaleler yazmak acemiliğe verilebilir, ama halkı yıldırmak için gösterişçi bir tutum takınmak sadece acemilik değil, düpedüz hilekârlıktır. Lu Sun, böyle kimseleri eleştirirken bir keresinde şöyle demişti: "Kuşkusuz, hakaretler ve tehditler savurmak mücadele etmek değildir."[19] Bilimsel olan, eleştiriden korkmaz, çünkü bilim gerçektir ve çürütülmekten korkmaz. Ama Parti basmakalıpçılığı tarzında öznel ve sekter makaleler ve konuşmalar yazanlar çürütülmekten korkarlar; çok korkaktırlar. Bu yüzden de, halkı susturacaklarını ve "baskın çıkacaklarını" sanarak, başkalarını yıldırmak için gösterişçiliğe sığınırlar. Böyle bir gösterişçilik gerçeği yansıtamaz; tam tersine, gerçeğin karşısına dikilen bir engeldir. Gerçek, halkı yıldırıcı bir tutum takınmaz; tam tersine, konuşması ve davranışı dürüsttür, içtendir. Birçok yoldaşın makale ve konuşmalarında sık sık iki deyime rastlanıyor. Bunlardan biri "amansız mücadele", öteki de "acımasız darbeler"dir. Hiç kuşku yok ki, bu tür önlemler [sayfa 60] düşmana ya da düşman ideolojisine karşı son derece gereklidir. Ama onları kendi yoldaşlarımıza karşı kullanmak son derece yanlıştır.
      Sovyetler Birliği Komünist Partisi (Bolşevik) Tarihi, Kısa Ders
'in Sonuç bölümünün dördüncü maddesinde belirtildiği gibi, düşmanlar ve düşman ideolojisi sık sık Parti içine sızar. Elbette bu düşmanlarla amansızca mücadele etmeli ve onlara acımasız darbeler indirmeliyiz. Çünkü bu alçaklar, Partiye karşı aynı önlemlere başvurmaktadır. Eğer onlara karşı hoşgörülü davranırsak, kurdukları tuzağın tam ortasına düşeriz. Ama bu önlemler, zaman zaman hata yapan yoldaşlara karşı kullanılmamalıdır; bu yoldaşlara, Sovyetler Birliği Komünist Partisi (Bolşevik) Tarihi, Kısa Ders'in Sonuç bölümünün beşinci maddesinde belirtilen yöntemi, yani eleştiri ve özeleştiri yöntemini uygulamalıyız. Zaman zaman hata yapmış olan "yoldaşlara karışı geçmişte "amansız mücadele" ve "acımasız darbeler"i hararetle savunmuş olan yoldaşların böyle yapmalarının nedeni, ele aldıkları kişileri tahlil edememeleri ve onları yıldırmaya çalışan bir tutum takınmalarıydı. Ele aldığınız kim olursa olsun, bu yöntem işe yaramaz. Yıldırma taktiği düşman karşısında bütünüyle yararsızdır, kendi yoldaşlarımıza ise sadece zarar verir. Bu, sömürücü sınıfların ve lümpen-proletaryanın alışkanlık haline getirdiği, ama proletaryanın hiç işine yaramayan bir taktiktir. Proletaryanın en amansız ve en etkili silahı ciddi ve militan bir bilimsel tutumdur. Komünist Partisi, halkı yıldırarak değil Marksizm-Leninizm gerçeğiyle, gerçeği olgularda arayarak, bilimle yaşar. Gösteriş yaparak şöhret ve mevki elde etme düşüncesinin daha da aşağılık bir şey olduğunu söylemeye gerek yok. Kısacası, örgütler kararlar alırken ve talimatlar yayınlarken, yoldaşlar makaleler yazarken ve konuşmalar yaparken, kesinlikle Marksist-Leninist gerçeğe dayanmalı ve yararlı bir amaca hizmet etmeye çalışmalıdırlar. Devrim ancak bu temel üzerinde zafere ulaştırılabilir, bunun dışında her şey boşunadır.
      Basmakalıp Parti yazısına karşı üçüncü bir suçlama, okurları düşünmeksizin oku rasgele fırlatmasıdır. Birkaç yıl önce Yenan surlarında şöyle bir slogan belirmişti: "İşçiler ve köylüler, birleşin ve Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı'nda zafer için mücadele edin!" Aslında sloganın dile getirdiği düşünce hiç de fena değildi, ama (Kung Cen, çalışan insanlar, isçiler) karakterlerindeki (Kung, çalışan) karakteri [sayfa 61] şeklinde yazılmış, yani bu karakterin dikey fırça darbesi zikzaklı bir hale getirilmişti. Peki, ya (Cen, insanlar) karakteri? O da olmuş, yani sağ bacağına üç eğik fırça darbesi eklenmişti. Bunu yazan yoldaş, kesinlikle eski âlimlerin müritlerinden biri olmalı. Ama gene de, bu sloganı Direnme Savaşı şırasında Yenan surları gibi bir yere böyle karakterlerle yazmış olması son derece tuhaftır. Kim bilir, belki de yazdıklarını halka okutturmamaya yeminliydi. Bunu başka türlü açıklamak zordur. Propaganda yapmayı gerçeklen isteyen Komünistler, okurlarını dikkate almalı, makalelerini ya da sloganlarını kimlerin okuyacağını, konuşmalarını ve söylevlerini kimlerin dinleyeceğini asla akıllarından çıkarmamalıdırlar. Aksi takdirde, bunları ne okuyan olur, ne de dinleyen. Birçokları yazdıkları ya da söyledikleri her şeyin herkes tarafından kolayca anlaşılabileceğini sanıyorlar, oysa durum hiç de sandıkları gibi değildir. Eğer Parti basmakalıpçılığı tarzında yazar ve konuşurlarsa, halk onları nasıl anlayabilir? "ineğe ud çalmak" deyiminde, dinleyiciye karşı bir alay vardır. Ama biz, asıl saygının dinleyiciye duyulması gerektiğini düşünüyorsak, o zaman gülünç duruma düşen çalgıcı olur. Çalgıcının dinleyicilerini dikkate almadan dilediği gibi çalması doğru mudur? Daha da kötüsü, çalgıcı, ortaya karga gibi bet sesli bir basmakalıp Parti yazısı çıkarmakta ve kitlelerin karşısında karga gibi gaklamakta diretmektedir. Bir kimse ok atarken hedefe nişan almalıdır, ud çalarken dinleyicileri dikkate almalıdır. Peki, öyleyse, okuru dikkate almadan makale yazılabilir mi, dinleyiciyi dikkate almadan konuşma yapılabilir mi? Diyelim, bir kimseyle dostluk kurmak istiyoruz, bu kimse kim olursa olsun birbirimizin duygularını anlamadan, düşüncelerini öğrenmeden samimi bir dostluk kurabilir miyiz? Propaganda görevlilerimiz de, kendilerini dinleyen insanların araştırmasını, incelemesini ve tahlilini yapmadan boş laf ederlerse, bu işin üstesinden gelemezler.
      Basmakalıp Parti yazısına karşı dördüncü suçlama, kullandığı yavan dilin bir piehsan'ı hatırlatmasıdır. Şanghay'da "küçük piehsan" diye bilinen yaratıklar da, tıpkı bizim basmakalıp Parti yazıları gibi, çirkin ve buruş buruşturlar. Eğer bir makale ya da konuşma, ruhsuz ve cansız bir biçimde lam bir öğretmen edasıyla birkaç deyim üzerinde [sayfa 62] dönüp dolaşırsa, yavan bir dili ve itici bir görünüşü olan bir piehsan'ın benzemez mi? Eğer bir kimse yedi yaşında ilkokula gitmiş, on yedi-on sekiz yaşlarında ortaöğrenimini tamamlamış, yirmi iki-yirmi üç yaşlarında üniversiteden mezun olmuş, ama bu arada kitlelerle hiçbir zaman bağı olmamışsa, o kimse dilinin kötülüğünden ve yavanlığından dolayı suçlanamaz. Ama biz kitleler için çalışan devrimcileriz, kitlelerin dilini öğrenmezsek çalışmamızı iyi yürütemeyiz. Bugün propaganda çalışmasında bulunan yoldaşlarımızın birçoğu hiçbir dil incelemesi yapmamakladır. Yaptıkları propaganda son derece sıkıcıdır; makalelerini okuyan ya da konuşmalarını dinleyen pek az insan çıkmaktadır. Niçin dili incelememiz, hatta dil üzerinde daha çok çaba harcamamız gerekmektedir? Çünkü dili ustaca kullanmak kolay değildir ve zorlu bir çabayı gerektirir. Birinci olarak, dili kitlelerden öğrenelim. Halkın söz dağarcığı zengin, güçlü ve canlıdır; gerçek hayatı yansıtır. Birçoğumuz dili ustaca kullanamadığımız için güçlü, canlı ve etkili deyimlerden yoksun olan makale ve konuşmalarımız, sağlam ve sağlıklı bir insandan çok, kupkuru bir piehsan'a, bir kemik torbasına benzemektedir. İkinci olarak, yabancı dillerden yalnızca ihtiyacımız olanı alalım. Yabancı deyimleri mekanik bir biçimde aktarmamalı, gelişigüzel kullanmamalıyız. Yalnızca iyi olanı ve ihtiyacımıza uygun düşeni almalıyız. Eski Çincenin söz dağarcığı yetersiz olduğundan, bugünkü söz dağarcığımıza zaten birçok yabancı deyim girmiş bulunmaktadır. Sözgelimi, bugün bir kanpu (kadrolar) toplantısı yapmaktayız ve kanpu deyimi yabancı bir sözcükten türetilmiştir. Dışardan yeni şeyleri almaya, sadece ilerici fikirleri değil, yeni deyimleri de almaya devam etmeliyiz. Üçüncü olarak, klasik Çin dilinde de canlı olan ne varsa öğrenelim. Klasik Çinceyi yeterince incelemediğimiz için, onda hâlâ canlı olanı gerektiği gibi ve tam olarak kullanamadık. Kuşkusuz, eskimiş deyimlerin ve benzetmelerin kullanılmasına kesinlikle karşıyız, bu açıktır. Ama iyi ve hâlâ kullanışlı olanı devralmak gerekir. Basmakalıp Parti yazılarının etkisi altında kalanlar, halkın dilinde, yabancı dillerde ve klasik Çincede kullanışlı olan şeyleri inceleme zahmetine katlanmamakta ve bu yüzden de kitleler onların kuru ve sıkıcı propagandalarını iyi karşılamamaktadırlar. Böyle kötü ve yetersiz propagandacılara bizim de ihtiyacımız yoktur. [sayfa 63]
      Bizim propagandacılarımız kimlerdir? Bizim propagandacılarımız yalnızca öğretmenler, gazeteciler, yazarlar ve sanatçılar değil, aynı zamanda bütün kadrolarımızdır. Örneğin, askeri komutanlar. Gerçi askeri komutanlar halk önünde konuşmalar yapmıyorlar, ama onlar da askerlerle konuşmak, halkla ilişki kurmak zorundadırlar. Peki, bu, propaganda değil de nedir? Bir kimse başkalarıyla konuşuyorsa, propaganda çalışması yapıyor demektir. Eğer dilsiz değilse, her zaman söyleyecek birkaç sözü vardır. Bu nedenle, bütün yoldaşlarımızın, dili incelemesi kesinlikle gereklidir.
      Basmakalıp Parti yazısına karşı beşinci suçlama, tıpkı bir Çin eczanesi açar gibi, karmakarışık bir başlıklar dizisi altında birtakım maddeler sıralamasıdır. Herhangi bir Çin eczanesine gidip bakın: bir sürü gözü bulunan ve her gözde de yüksük otu, ravent kökü, güherçile gibi bir ilacın.... yani orada olması gereken her şeyin adı yazılı olan dolaplar göreceksiniz. Bu yöntem yoldaşlarımız tarafından da benimsenmiştir. Bu yoldaşlar makalelerinde, konuşmalarında, kitaplarında ve raporlarında, birinci olarak büyük Çin rakamları, ikinci olarak küçük Çin rakamları, üçüncü olarak on semavi cismin işaretlerini, dördüncü olarak on iki dünyevi dalın işaretlerini, sonra büyük harf A, B, C, D, ondan sonra küçük harf a, b, c, d, daha sonra Arap rakamları ve daha neler neler kullanıyorlar! Eskiler ve yabancılar, en küçük bir çaba harcamadan bir Çin eczanesi açabilelim diye bütün bu sembolleri yarattıkları için ne kadar da talihliyiz! Bir sürü laf etmesine rağmen, hiçbir tutum almayan, sadece o sembollerle kulak tırmalayan bir makale gerçek bir içerikten yoksundur ve bir Çin eczanesinden başka bir şey değildir. On semavi cisim vb. gibi semboller kullanılmamalıdır demek istemiyorum: sadece meselelere bu tür bir yaklaşımın yanlış olduğunu söylemek istiyorum. Çin eczanesinden ödünç alınan ve birçok yoldaşımızın çok sevdiği yöntem, gerçekten de bütün yöntemlerin en kabası, en çocukcası ve en dar kafalısıdır. Bu yöntem, şeyleri iç ilişkilerine göre değil, dış ilişkilerine göre sınıflandıran şekilci bir yöntemdir. Eğer bir kimse birbiriyle iç ilişkisi bulunmayan bir kavram yığınını alıyor ve onları bir makale, konuşma ya da raporda şeylerin dış özelliklerine göre sıralıyorsa, o kimse laf cambazlığı yapıyor demektir. Böyle bir kimse, bu cambazlığı başkalarına [sayfa 64] da bulaştırabilir ve sonunda onların sorunu düşünürken ya da bir şeyin özünü incelerken kendi kafalarını kullanmamalarına, olguları A, B, C, D diye sıralamakla yetinmelerine yol açabilir. Sorun nedir? Sorun, bir şeyin içindeki çelişmedir. Nerede çözülmemiş bir çelişme varsa, orada bir sorun var demektir. Eğer bir mesele varsa, bir tarafın yanında, öteki tarafın karşısında olmak ve sorunu ortaya koymak gerekir. Çelişmenin niteliğini kavrayabilmek için, sorunu ortaya koymadan önce, sorunun ya da çelişmenin iki ana yönünü araştırmak ve incelemek sorunu keşfedebilir, ortaya koyabilir; ama onu çözemez. Sorunu çözmek için sistemli ve kapsamlı bir araştırma ve inceleme gerekir. Bu sorunu keşfetme sürecidir. Ön araştırma ve inceleme gereklidir. Bu, tahlil sürecidir. Aynı zamanda sorunu ortaya koyarken de tahlil yapmak gerekir; yoksa karmaşık ve şaşırtıcı bir olgu yığınıyla karşılaşıldığında, sorunun ya da çelişmenin nerede yattığını bulup çıkarmak mümkün olamaz. Ama tahlil süreci derken, sistemli ve kapsamlı bir tahlil sürecini kastediyoruz. Çoğu zaman bir sorun ortaya konulduğu halde çözülemez, çünkü şeylerin iç ilişkileri henüz açığa çıkartılmamış, henüz sistemli ve kapsamlı bir tahlil süreci gerçekleştirilmemiştir. Bu nedenle, sorunun ana hatlarını hâlâ açıkça göremeyiz, bir senteze varamayız ve dolayısıyla da sorunu iyi çözemeyiz. Eğer bir makale ya da konuşma önemliyse ve yol göstermeyi amaçlıyorsa, sorunu ortaya koymak, tahlil etmek, sonra da sorunun özüne parmak basan ve bir çözüm yöntemi getiren bir senteze varmak zorundadır. Bütün bu süreç içinde şekilci yöntemlerin hiçbir yararı yoktur. Partimizde çocukça, kaba, dar kafalı ve kaytarmacı şekilci yöntemler hüküm sürdüğüne göre, onları açığa çıkarmalıyız. Meseleleri gözlemleme, ortaya koyma, tahlil etme ve çözmede Marksist yöntemi kullanmayı herkesin öğrenmesi ancak böyle mümkün olabilir. Çalışmalarımızı iyi bir şekilde yürütmemiz ve devrimci davamızın zafere ulaşması ancak böyle mümkün olabilir.
      Basmakalıp Parti yazısına karşı altıncı suçlama, sorumsuz olması ve her ortaya çıktığı yerde halka zarar vermesidir. Yukarda sözü edilen bütün hatalar biraz acemilikten, biraz da sorumluluk duygusunun yetersizliğinden ileri gelmektedir. Bu noktayı açıklamak için, yüz yıkamayı ele alalım. Hepimiz yüzümüzü her gün yıkarız, birçoğumuz [sayfa 65] bir kereden de fazla yıkar, daha sonra da acaba bir kusur var mı diye "araştırma ve inceleme" yoluyla yüzümüzü aynada kontrol ederiz. (Yüksek sesle gülüşmeler.) Ne kadar büyük bir sorumluluk duygusu! Makale ve konuşmalarımızı da aynı sorumluluk duygusuyla hazırlarsak hiç fena olmaz. Sunulmaya değer olmayan, bir şeyi sunmayın. Onun, başkalarının düşüncelerini ve eylemlerini etkileyebileceğini hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayın. Eğer bir insan bir-iki gün yüzünü yıkamazsa, bu kuşkusuz iyi bir şey değildir. Kuşkusuz, yıkadıktan sonra yüzünde biraz kir kalması da iyi bir şey değildir, ama bunda ciddi bir tehlike yoktur. Oysa makale yazarken ya da konuşma yaparken durum farklıdır. Makalenin ve konuşmanın biricik amacı, başkalarını etkilemektir. Ama yoldaşlarımız bu görevi gelişigüzel bir şekilde ele alıyorlar. Bu önemsiz olanı önemli olandan üstün tutmak demektir. Birçokları hiçbir inceleme ya da hazırlık yapmadan makaleler yazıyor, konuşmalar yapıyorlar. Bir makaleyi yazdıktan sonra da, yıkandıktan sonra yüzlerini aynada inceledikleri gibi makaleyi birkaç kere okumak zahmetine katlanmıyor ve onu öylece yayımlanmaya gönderiyorlar. Bunun sonucunda da çoğu zaman "kalemlerinden binlerce kelime dökülmekte, ama konudan on binlerce fersah uzaklaşmakladırlar". Bu yazılar yetenekli görünebilirler, ama aslında halka zarar verirler. Bu kötü alışkanlık, bu yetersiz sorumluluk duygusu düzeltilmelidir.
      Basmakalıp Parti yazısına karşı yedinci suçlama, bütün Partiyi zehirlemesi ve devrimi tehlikeye düşürmesidir. Sekizinci suçlama ise, yaygınlaştığı takdirde ülkeyi yıkabileceği ve halkı mahvedebileceğidir. Bu iki suçlama kendiliğinden anlaşılmakta ve daha fazla bir açıklamayı gerektirmemektedir. Başka bir deyişle, basmakalıp Parti yazıları düzeltilmez ve dizginsiz bir biçimde gelişmelerine göz yumulursa, sonuç gerçekten çok ciddi olacaktır. Öznelcilik ve sekterlik zehiri basmakalıp Parti yazılarında saklıdır. Bu zehir yayılırsa, hem Partiyi, hem de ülkeyi tehlikeye düşürebilir.
      Yukarda saydığımız sekiz nokta, basmakalıp Parti yazılarına karşı silaha sarılma çağrımızdır.
      Parti içindeki basmakalıp yazı tarzı, hem devrimci ruhu dile getirmek için elverişli değildir, hem de devrimci ruhu yok etme eğilimindedir. [sayfa 66] Devrimci ruhu geliştirmek için basmakalıp Parti yazılarını tasfiye etmek, onların yerine faal, canlı, diri ve güçlü olan Marksist-Leninist yazım tarzını benimsemek gerekir. Gerçi Marksist-Leninist yazım tarzı uzun zamandan beri vardır, ama gene de zenginleştirilmesi ve aramızda yaygın bir hale getirilmesi gerekmektedir. Yabancı basmakalıp yazıyı ve basmakalıp Parti yazısını ortadan kaldırırsak, yeni yazı tarzımızı zenginleştirebilir, yaygın bir hale getirebilir ve böylece Partinin devrimci davasını ilerletebiliriz.
      Parti basmakalıpçılığı sadece makale ve konuşmalarda değil, aynı zamanda toplantıların yönetilmesinde de görülmektedir. "1. Açılış konuşması: 2. Rapor: 3. Tartışma: 4. Sonuçlar ve 5. Kapanış." Büyük küçük her toplantıda, her yerde ve her zaman bu katı usul izlenirse, ortaya başka bir Parti basmakalıpçılığı çıkmaz mı? Toplantılara sunulan "raporlar" genellikle şöyle olmaktadır: "1. Uluslararası durum; 2. Ülke içindeki durum; 3. Sınır Bölgesi ve 4. Kendi çalışma alanımız." Ve toplantılar sabahtan akşama kadar sürmekte, söyleyecek hiçbir sözü olmayanlar bile sanki konuşmazlarsa Başkaları hayal kırıklığına uğrayacakmış gibi kürsüye çıkmaktadırlar. Sözün kısası, somut durum göz ardı edilmekte, eski katı biçimlere ve alışkanlıklara körü körüne bağlı kalınmaktadır. Bütün bunları da düzeltmemiz gerekmez mi?
      Bugünlerde birçok kimse milli ve bilimsel bir yazım tarzı, kitleler seslenen yazım tarzı yolunda bir dönüşüm istemektedir. Bu, çok iyi bir şeydir. Ama "dönüşüm", derinlemesine, tepeden tırnağa ve baştan aşağı değişme demektir. Oysa en küçük bir değişiklik bile yapmamış olan kimseler dönüşüm çağrısında bulunuyorlar. Bu yoldaşlara, "dönüşüm"den söz etmeden önce kendilerinde ufak da olsa bir değişiklik yapmalarını öğütlerim; yoksa yakalarını dogmatizmden ve basmakalıp Parti yazısından kurtaramazlar. Bu, yeteneksiz olup da büyük hedeflere yönelmek, istidatsız olup da büyük amaçlar peşinde koşmak şeklinde açıklanabilir ve bununla hiçbir şey başarılamaz. Dolayısıyla, "kitlelere hitap eden yazım tarzı yolunda bir dönüşüm"den sık sık söz eden, ama aslında kendi dar çevresine tıkılıp kalan bir kimse çok dikkatli olmalıdır. Yoksa günün bilinde kitleler, karşısına dikilip de, "Söyleyin bakalım beyefendi, neymiş bu "dönüşüm"? Rica etsek biraz da biz görebilir miyiz?" dedikleri zaman, zor durumda kalacaktır. Eğer [sayfa 67] gevezelik etmiyor, kitlelere hitap eden yazım tarzı yolunda bir dönüşümü içtenlikle istiyorsa, gerçekten halkın içine girmeli ve halktan öğrenmelidir. Aksi takdirde sözünü ettiği "dönüşüm" havada kalacaktır. Bazıları ise kitlelere hitap eden yazım tarzı yolundaki bir dönüşüm hakkında yaygaralar koparmakta, oysa halkın dilini kullanarak iki kelimeyi bir araya getirememektedirler. Bu da onların kitlelerden öğrenmeye gerçekten kararlı olmadıklarını göstermektedir. Kafaları kendi dar çevrelerinin sınırlarını aşamamaktadır.
      Bu toplantıda, içinde dört makale bulunan Propaganda Kılavuzu adlı bir broşür dağıtıldı. Yoldaşlarımıza bunu döne döne okumalarını öğütlerim.
      Broşürün, Sovyetler Birliği Komünist Partisi (Bolşevik) Tarihi, Kısa Ders'ten yapılan aktarmalardan oluşan birinci yazısı, Lenin'in propaganda çalışmasını nasıl yürüttüğünü ele almaktadır. Başka şeylerin yanı sıra, Lenin'in nasıl broşür yazdığını anlatmaktadır:
      Lenin'in önderliğindeki İşçi Sınıfının Kurtuluşu için Petersburg Mücadele Birliği, Rusya'da sosyalizmi işçi sınıfı harekeliyle birleştirmeye başlayan ilk kuruluştu. Bir fabrikada grev meydana gelir gelmez, gruplarının üyeleri aracılığıyla fabrikalardaki sorunlar hakkında daima ayrıntılı bilgi sahibi olan Mücadele Birliği, broşürler ve sosyalist bildiriler dağıtarak hemen harekete geçiyordu. Bu broşürler, fabrika sahiplerinin işçilere yaptığı baskılan gözler önüne seriyor, işçilerin kendi çıkarları uğrunda nasıl mücadele etmesi gerektiğini açıklıyor ve işçilerin isteklerini duyuruyordu. Broşürler kapitalizmin bozuklukları, işçilerin yoksulluğu, 12 ile 14 saatlik dayanılmaz işgünü ve işçilerin bütün haklardan yoksun oluşu hakkındaki gerçekleri dile getiriyordu. Aynı zamanda, uygun siyasi istekler de ortaya atıyorlardı.

      Dikkat edin, "ayrıntılı bilgi sahibi olan" ve "gerçekleri dile getiren" diyor! Devam edelim:
      1894 yılı sonunda Lenin, işçi Babuşkin'le birlikle bu tipte ilk ajitasyon broşürünü ve grevde bulunan Petersburg'daki Semyannikov [sayfa 68] Fabrikası işçilerine çağrıyı yazdı. Broşür yazarken, sorunlar hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olan yoldaşlara danışmamız gerekir. Lenin yazı yazarken ve çalışırken daima böyle bir araştırma ve incelemeye dayanmıştır. Her broşür işçilerin moralini güçlendirmeye büyük ölçüde katkıda bulundu. İşçiler, Sosyalistlerin kendilerine yardım ettiğini ve kendilerini savunduğunu gördüler.[20]

      Lenin'le aynı fikirde miyiz? Eğer aynı fikirdeysek, Lenin ruhuyla çalışmalıyız. Yani, Lenin'in yaptığı gibi yapmalı, bir yığın sayfayı boş lafla doldurmamalı, okurları dikkate almadan oku rasgele fırlatmamalı, sadece kendi görüşlerimize dayanmamalı ve şişirmeci olmamalıyız.
      Broşürdeki ikinci yazı ise, Dimitrov'un, Komünist Enternasyonal'in Yedinci Dünya Kongresi'ndeki konuşmalarından yapılan aktarmalardan oluşmaktadır. Dimitrov ne diyordu? Şöyle diyordu:
      Kitlelere, kitabi kalıpların diliyle değil, her sözcüğü ve her düşüncesi milyonlarca insanın en derin duygu ve düşüncelerini yansıtan bir dille, kitlelerin davası uğruna savaşanların diliyle hitap etmesini öğrenmeliyiz.[21]

      Ve gene:
      …kitlelerin anlayacağı dille konuşmasını öğrenmezsek, kitleler aldığımız kararları kavrayamazlar.

      Biz her zaman sade ve somut bir şekilde konuşmasını, kitlelerin bildiği ve anlayabileceği örneklerle konuşmasını bilmiyoruz. Hâlâ anlamadan ezberlediğimiz soyut formülleri kullanmadan edemiyoruz. Nitekim broşürlerimize, gazetelerimize, kararlarımıza ve tezlerimize bakacak olursanız, bunların bırakalım sıradan işçileri. Parti görevlilerimizin bile anlamakta zorluk çektiği ağır bir dil ve üslupla yazılmış olduklarını görürsünüz.[22] [sayfa 69]

      Ne dersiniz? Dimitrov, bu sözleriyle zayıf noktamıza parmak basmıyor mu? Demek, basmakalıp Parti yazıları Çin'de olduğu kadar yabancı ülkelerde de varmış. Bu, ortak bir hastalık. (Gülüşmeler.) Ama gene de biz, Dimitrov yoldaşın öğüdüne uyarak kendi hastalığımızı bir an önce düzeltmeliyiz.
      Şunu her birimiz bir kanun, bir Bolşevik kanunu, bir temel kural haline getirmeliyiz:
      Yazarken ya da konuşurken, seni anlaması, senin çağrına inanması ve seni izlemeye hazır olması gereken sıradan işçiyi hiçbir zaman aklından çıkarma! Kimin için yazdığını ve kimin için konuştuğunu hiçbir zaman aklından çıkarma.
[23]
      Bu, Komünist Enternasyonal tarafından bizim için hazırlanan ve kesinlikle izlenmesi gereken bir kuraldır. Bunu kendimiz için bir kanun haline getirelim!
      Broşürdeki üçüncü yazı Lu Sun'un Bütün Eserleri'nden alınmıştır. Burada yazar, nasıl yazı yazmak gerektiğini tartışmakta ve Kepçe[24] dergisine cevap vermektedir. Lu Sun ne diyordu? Bazılarını buraya aktaracağımız sekiz yazı kuralı öneriyordu.
      Birinci Kural: "Her şeyin her yönüne özel dikkat gösterin; daha çok gözlemde bulunun ve eğer çok az bir gözlemde bulunduysanız, sakın yazmayın."
      "Her şeyin her yönüne özel dikkat gösterin" diyor, yoksa sadece bir şeye ya da bir şeyin sadece bir yönüne değil. "Daha fazla gözlemde bulunun" diyor, sadece bir göz atın ya da yarını yamalak gözden geçirin demiyor. Ya biz ne yapıyoruz? Çoğu zaman çok az bir gözlemde bulunduktan sonra yazı yazarak bunun tam tersini yapmıyor muyuz?
      İkinci Kural: "Söyleyecek bir şeyiniz olmadığı zaman, kendinizi yazmak için zorlamayın." [sayfa 70]
      Ya biz ne yapıyoruz? Kafamızın bomboş olduğu apaçık meydandayken, çoğu zaman yazmak için kendimizi zorlamıyor muyuz? Araştırma ya da inceleme yapmadan kaleme sarılıp "yazmak için kendimizi zorlamak" sorumsuzluktan başka bir şey değildir.
      Dördüncü Kural: "Bir yazıyı yazdıktan sonra en azından iki kere daha okuyun; gerekli olmayan kelime, cümle ve paragrafları hiç çekinmeden çıkarıp atmak için elinizden geleni yapın. Hikâyelik bir malzemeyi genişletip roman haline getirmektense, romansı bir malzemeyi kısaltıp hikâye haline getirin."
      Konfüçyüs, "iki kere düşünün"[25] diye öğüt vermişti. Han Yu ise, "bir iş üzerinde düşünülerek başarılır"[26] demişti. Bu eskidendi. Bugün meseleler çok daha karmaşık bir hale gelmiştir ve bazen üç-dört kere düşünmek bile yetmemektedir. Lu Sun, "yazdığınızı en azından iki kere okuyun" demişti. Peki, en fazla kaç kere okuyalım? Lu Sun bu konuda bir şey söylememiş, ama bana kalırsa önemli bir makaleyi on kereden de fazla okumakta, yayımlanmadan önce dikkatli bir şekilde gözden geçirmekte yarar vardır. Makaleler, girift ve karmaşık olan ve gereğince ifade edilebilmesi için tekrar tekrar incelenmesi gereken nesnel gerçekliğin bir yansımasıdır. Dolayısıyla ancak yazı kurallarından habersiz olan bir kişi bu konuda gevşek davranabilir.
      Altıncı Kural: "Kendinizden başka kimsenin anlayamayacağı sıfatlar ya da terimler uydurmayın."
      Biz, "kimsenin anlayamayacağı" bir yığın deyim "uydurduk". Bazen tek bir cümle kırk-elli kelimeyi bulmakta ve "kimsenin anlayamayacağı sıfatlar ya da terimler" yığını haline gelmektedir. Bıkmadan usanmadan Lu Sun'u örnek almamızı öğütleyenlerin birçoğu aslında ona kulak asmayanların ta kendileridir!
      Broşürdeki son yazı, Çin Komünist Partisi Altıncı Merkez Komitesi [sayfa 71] Altıncı Genel Toplantısında okunan ve kabul edilen milli propaganda tarzının nasıl geliştirileceği üzerine rapordan alınmıştır. 1938'de yapılan bu genel toplantıda, "Marksizm'den Çin'in belli özelliklerinden kopuk bir şekilde söz etmek, soyut bir Marksizmdir, havada kalan bir Marksizmdir." demiştik. Yani, Marksizm hakkında edilen bütün boş lallara karşı çıkmalıyız. Çin'de yaşayan Komünistler Marksizmi Çin devriminin gerçeklerine bağlı olarak incelemelidirler.
      Raporda şöyle deniliyordu:
      Yabancı basmakalıpçılık ortadan kaldırılmalıdır; boş ve soyut teranelere son verilmeli, dogmatizm bir kenara bırakılmalıdır. Bunların yerini, Çin halkının çok sevdiği diri ve yaşayan Çin tarzı ve Çin ruhu almalıdır. Enternasyonalist özü milli biçimden koparmak, ancak enternasyonalizmin e'sinden haberi olmayanların yapacağı bir iştir. Biz, tam tersine, bu ikisini sımsıkı birleştirmeliyiz. Bu konuda saflarımızda ciddiyetle giderilmesi gereken önemli hatalar vardır.
      Bu raporda yabancı basmakalıpçılığın ortadan kaldırılması istenmişti, oysa bazı yoldaşlar bunu hâlâ piyasaya sürmektedirler. Boş ve soyut teranelere son verilmesi istenmişti, oysa bazı yoldaşlar bunları hâlâ inalla sürdürmektedir. Dogmatizmin bir kenara bırakılması istenmişti, oysa bazı yoldaşlar onu canlandırmaya çalışmaktadır. Sözün kısası, Altıncı Genel Toplantıda kabul edilen bu rapor, sanki ona bile bile karşı çıkan birçok kimsenin bir kulağından girmiş , öbür kulağından çıkmıştır.
      Merkez Komitesi, basmakalıp Parti yazılarını, dogmatizmi ve benzerlerini derhal bir kenara atmamızı kararlaştırmış bulunuyor. Zaten bir de bu nedenle geldim ve uzun uzadıya konuştum. Yoldaşların söylediklerimi yeniden düşüneceklerini ve tahlil edeceklerini ve ayrıca her yoldaşın da kendi özel durumunu tahlil edeceğini umarım. Herkes kendini iyice incelemeli ve açıklığa kavuşturduğu ve gerçekten üzerinden attığı bütün zaaflarını yakın arkadaşlarıyla ve çevresindeki yoldaşlarla bir kere daha konuşmalıdır. [sayfa 72]



YENAN SANAT ve EDEBİYAT FORUMUNDA KONUŞMALAR
Mayıs 1942


AÇILIŞ KONUŞMASI
2 Mayıs 1942

     
      Yoldaşlar! Bugün bu foruma, fikir alışverişinde bulunmak ve sanat ve edebiyat alanlarındaki çalışmalar ile genel olarak devrimci çalışma arasındaki ilişkiyi incelemek için çağrılmış bulunuyorsunuz. Amacımız, devrimci sanat ve edebiyatın, doğru gelişme yolunu izlemesini; milli düşmanlarımızın alt edilmesini ve milli kurtuluş görevinin başarılmasını kolaylaştırarak öteki devrimci çalışmalara daha fazla yardım etmesini sağlamaktır.
      Çin halkının kurtuluşu uğrundaki mücadelemizde çeşitli cepheler vardır; kalem ve silah cepheleri, yani kültürel ve askeri cepheler de bunlar arasındadır. Düşmanı yenmek için öncelikle silahlı orduya dayanmak zorundayız. Ama bu ordu tek başına yeterli değildir: saflarımızı birleştirmek ve düşmanı yenmek için kesinlikle bir kültür ordusuna da sahip olmalıyız. 4 Mayıs Hareketinden bu yana Çin'de böyle bir kültür ordusu şekillenmeye başladı. Bu ordu Çin devrimine yardımcı oldu; Çin'de emperyalist saldırıya hizmet eden feodal ve komprador kültürün hâkimiyet alanını gitgide daralttı ve bu kültürlerin etkisini zayıflattı. Çinli gericiler, yeni kültüre karşı koymak için şimdi ancak "niteliğin karşısına nicelikle çıkabiliyorlar". Başka bir deyişle, gericilerin parası var ve doğru dürüst tek bir şey yaratamadıkları halde, nicelik bakımından ortaya pek çok şey çıkarıyorlar. 4 Mayıs Hareketinden bu yana, sanat ve edebiyat, kültür cephesinin önemli ve başarılı bir kesimini oluşturdu. On yıllık iç savaş sırasında devrimci [sayfa 73] sanat ve edebiyat hareketi büyük bir gelişme gösterdi. Hem bu hareket, hem de devrimci savaş aynı genel doğrultuda ilerlediler; ama bu iki kardeş ordu, pratik çalışmalarında birbirlerine bağlanmış değillerdi: çünkü gericiler bu iki orduyu birbirinden koparmıştı. Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı'nın patlak vermesinden bu yana, Yenan'a ve Japonya'ya karşı, öteki üs bölgelerimize gittikçe daha çok sayıda devrimci yazar ve sanatçının gelmesi çok iyi bir şeydir. Ama bu onların üs bölgelerine gelmekle buradaki halk kitleleriyle bütünüyle bütünleşiverdikleri anlamına gelmez. Eğer devrimci çalışmamızı daha ileri götüreceksek, bu ikisinin bütünüyle bütünleştirilmesi gerekmektedir, işte bugünkü toplantımızın amacı; sanat ve edebiyatın, devrimci makinenin bütününün içine ayrılmaz bir parça olarak yerleşmesini, halkı birleştirmek ve eğitmek, düşmana saldırmak, onu yok etmek için güçlü bir silah olarak işlemesini ve halkın düşmana karşı tek bir yürek, tek bir kafa halinde savaşmasına yardımcı olmasını kesinlikle sağlamaktır. Bu hedefe ulaşmak için çözülmesi gereken sorunlar nelerdir? Bana kalırsa bunlar, yazarların ve sanatçıların sınıf tavırları: davranışları; okur, dinleyici ve seyircileri; çalışmaları ve incelemeleriyle ilgili sorunlardır.
      Sınıf tavrı meselesi. Tavrımız, proletaryanın ve kitlelerin tavrıdır. Komünist Partisi üyeleri için bu, Parti tavrına, Parti ruhuna ve Parti siyasetine bağlı kalmak demektir. Sanat ve edebiyat işçilerimiz arasında, bu meselenin kavranmasında hâlâ yanılgıya düşen ya da bu meselede yeterince berrak bir fikre kavuşmamış olan var mıdır? Bence vardır. Yoldaşlarımızın birçoğu doğru tavırdan sık sık ayrılmıştır.
      Davranış meselesi. Bir kimsenin tavrından, belli meselelere karşı belli davranışlar doğar. Örneğin, bir kimsenin övülmesi mi, yoksa teşhir edilmesi mi gerekir? Bu, bir davranış meselesidir. İstenen davranış hangisidir? Bence her ikisi de. Burada mesele, ele alınanın kim olduğudur. Üç çeşit insan vardır: Düşmanlarımız, birleşik cephedeki müttefiklerimiz ve kendi halkımız. Halkımız, kitleler ve onun öncüsüdür. Bu üç çeşit insandan her birine karşı farklı bir davranış benimsemeliyiz. Düşmanlarımız, yani Japon emperyalizmi ve bütün diğer halk düşmanları söz konusu olduğunda, devrimci yazar ve sanatçıların görevi; Japon aleyhtarı orduyu ve halkı, düşmanı alt etmede [sayfa 74] tek bir yürek ve tek bir kafa halinde kararlılıkla savaşmaları için yüreklendirmek amacıyla, düşmanın ikiyüzlülüğünü ve zulmünü açığa aynı zamanda onun yenilgisinin kaçınılmaz olduğunu göstermektir. Birleşik cephedeki birbirinden farklı müttefiklerimize gelince; davranışımız, hem ittifak hem eleştiri olmalıdır ve burada birbirinden farklı türden ittifaklar ve eleştiriler söz konusudur. Onları Japonya'ya karşı direnişlerinde destekler ve her türlü başarılarını överiz. Ama Direnme Savaşı'nda faal olarak yer almadıkları takdirde, onları eleştirmemiz gerekir. Eğer bir kimse Komünist Partisine ve halka karşı çıkar ve gericilik yolunda ilerlemekte devam ederse, ona kesinlikle karşı çıkarız. Halk kitlelerine, onların güçlü çabalarına ve mücadelelerine, onların ordusuna ve Partisine gelince, bunları kesinlikle övmeliyiz. Halkın da kendine göre kusurları vardır. Hem köylüler, hem de şehir küçük burjuvazisi geri fikirlere sahip olduğu gibi, proletarya içinde de çokları küçük burjuva fikirleri taşırlar. Bu fikirler onların mücadelelerini köstekleyen birer yüktür. Büyük adımlarla ilerleyebilmeleri için onları eğitmede ve bu yükleri sırtlarından atmaları, kendi kusur ve hatalarıyla mücadele etmeleri için onlara yardımcı olmada sabır göstermeli ve uzun zaman harcamalıyız. Halk kitleleri, mücadele içinde kendilerini yeniden kalıba dökmüşlerdir ya da dökmektedirler: sanat ve edebiyatımız da işte bu süreci dile getirmelidir. Halk kitleleri hatalarında ısrar etmedikleri sürece, biz de onların olumsuz yanlan üzerinde durmamalı ve dolayısıyla onlarla alay etmek, hatta daha da kötüsü onlara düşmanca davranmak gibi hatalara kapılmamalıyız. Yazılarımız; onların birleşmelerine, ilerlemelerine, tek bir yürek ve tek bir kafa halinde ileri atılmalarına, geri olanı atıp devrimci olanı geliştirmelerine yardımcı olmalı, asla bunların tersini yapmamalıdır.
      Sanat ve edebiyat eserlerimizin kimin için yaratıldığı meselesi: yani okur, dinleyici ve seyirci meselesi. Bu mesele, Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi'nde ve Kuzey ve Orta Çin'deki Japonya'ya karşı üs bölgelerinde, Guomindang bölgelerinden farklı olduğu gibi. Direnme Savaşı öncesinde Şanghay'dakinden de farklıdır. Şanghay döneminde, devrimci sanat ve edebiyat eserlerinin başlıca\)kur, dinleyici ve seyircisi esas olarak öğrencilerin, memurların ve tezgâhtarların bir [sayfa 75] kesiminden oluşuyordu. Direnme Savaşı'nın patlak vermesinden sonra Guomindang bölgelerindeki okur, dinleyici ve seyirci biraz daha genişledi ama hâlâ esas olarak aynı türde insanlardan oluşuyordu; çünkü bu bölgelerde hükümet, devrimci sanat ve edebiyatın işçilere, köylülere ve askerlere ulaşmasını engellemekteydi. Bizim üs bölgelerimizde ise durum bütünüyle farklıdır. Sanat ve edebiyat eserlerinin buradaki okur, dinleyici ve seyircileri işçiler, köylüler, askerler ve devrimci kadrolardır. Üs bölgelerimizde öğrenciler de vardır, ama bunlar eski tipte öğrencilerden farklıdır; bunlar ya eski kadrolardır ya da geleceğin kadrolarıdır. Her türden kadro, ordudaki savaşçılar, fabrikalardaki işçiler, köylerdeki köylüler, okuma-yazma öğrenir öğrenmez kitap ve gazete okumak; okuma-yazma bilmeyenlerin tercihi ise oyunlar ve operalar seyretmek, resimler ve tablolar görmek, şarkılar söylemek ve müzik dinlemek. İşte sanal ve edebiyat eserlerimizin okurları, dinleyicileri ve seyircileri bunlardır. Yalnızca kadroları ele alalım. Bunların sayıca az olduklarını sanmayın, Guomindang bölgelerinde yayımlanmış herhangi bir kitabın okurlarından çok daha fazladırlar. O bölgelerde bir kitap genellikle bir basımda sadece iki bin hatta üç basımda toplam olarak sadece altı bin adet basılır; üs bölgelerindeki kadrolara gelince, sadece Yenan'da kitap okuyan kadroların sayısı on binin üzerindedir. Üstelik bunların çoğu uzun tecrübelerde sınanmış ve çelikleşmiş devrimcilerdir; ülkenin dört bir yanından gelmişlerdir ve değişik yerlerde çalışmaya gideceklerdir. Bu yüzden, bu kadroların arasında eğitim çalışması yapmak çok önemlidir. Sanat ve edebiyat işçilerimiz bu durumu göz önünde bulundurarak ortaya iyi bir, çalışma koymalıdırlar.
      Sanat ve edebiyatımızın okur, dinleyici ve seyircileri, işçilerden, köylülerden, askerlerden ve onların kadrolarından oluştuğuna göre, onları iyi anlamak ve iyi tanımak sorunu çıkmakladır. Onları iyi anlamak ve iyi tanımak için, Parti ve hükümet örgütleri içindeki, köylerdeki ve fabrikalardaki, Sekizinci Yol Ordusu'ndaki ve Yeni Dördüncü Ordu'daki farklı nisanları ve olayları iyi anlamak ve iyi tanımak için çok çalışmak zorunluluğu vardır. Yazarlarımız ve sanatçılarımız sanat ve edebiyat çalışmalarını elbette yapacaklardır; ama onların asıl görevi, halkı iyi anlamak ve iyi tanımaktır. Yazarlarımızın ve sanatçılarımızın bu konudaki tavırları şimdiye kadar nasıl olmuştur? [sayfa 76]
      Bence, onların bilgileri ve anlayışları eksiktir ve "yiğitliğini gösterecek yer bulamayan bir kahraman"a benzemektedirler. Bilgi eksikliği ne demektir'? Halkı iyi tanımamak demektir. Yazarların ve sanatçıların, ne anlattıkları kişiler hakkında, ne de okurları, dinleyicileri ye seyircileri hakkında doğru dürüst bir bilgileri vardır; hatta onları hiç tanımadıkları söylenebilir. İşçileri, köylüleri, askerleri hiç tanımadıkları gibi, kadroları da iyi tanımıyorlar. Anlayış eksikliği ne demektir? Dili anlamamak, yani, kitlelerin zengin ve canlı diline aşina olmamak demektir. Yazarların ve sanatçıların birçoğu, kitlelerden kopuk oldukları ve boş bir hayat sürdükleri için pek tabii ki halkın diline yabancıdır. Bunun için de, sadece eserlerini yavan bir dille yazmakla kalmıyorlar, aynı zamanda halkın kullandığı deyimlere ters düşen kendi ipe sapa gelmez deyimlerini de uyduruyorlar. Birçok yoldaş "kitlelere seslenen üslup"tan söz etmeye bayılıyor, peki bu gerçekte ne demektir? Yazarlarımızın ve sanatçılarımızın duygu ve düşüncelerinin işçi, köylü ve asker kitlelerinin duygu ve düşünceleriyle kaynaştırılması demektir. Bu kaynaşmayı gerçekleştirebilmek için yazarlar ve edebiyatçılar kitlelerin dilini ciddiyetle öğrenmek zorundadırlar. Kitlelerin dilini bile büyük ölçüde anlaşılmaz bulursanız, sanat ve edebiyat alanında yaratıcılıktan nasıl söz edebilirsiniz? "Yiğitliğini gösterecek yer bulamayan bir kahraman" dediğimiz zaman, sizin o yüce gerçekler yığınınıza kitlelerin değer vermemesini kastediyoruz. Siz kitleler önünde ne kadar çok kıdemlilik taslarsanız ve ne kadar çok "kahramanlık" satarsanız, bu saçmalıkları kitlelere yutturmak için ne kadar çok uğraşırsanız, kitlelerin bunları kabul etmesi de o kadar uzak bir olasılık olacaktır. Eğer kitlelerin sizi anlamasını istiyorsanız, eğer kitlelerle bütünleşmek istiyorsanız, uzun ve hatta acılı bir çelikleşme sürecinden geçmeye karar vermek zorundasınız. Burada, kendi tecrübemi, kendi duygularımın nasıl değiştiğini size anlatabilirim. Hayata bir öğrenci olarak atıldım ve okulda öğrenci alışkanlıkları edindim; o zamanlar elle en ufak bir iş görmekten, örneğin sırtlarında ya da ellerinde herhangi bir şey taşımaktan aciz olan öğrenci arkadaşlarımın önünde kendi eşyalarımı taşımayı bile onur kırıcı bir iş olarak görüyordum. O zamanlar dünyadaki temiz insanların sadece aydınlar olduğunu, buna karşılık işçilerle köylülerin aydınlara kıyasla pis olduklarını sanıyordum. Başka bir aydının elbisesini giymekle [sayfa 77] bir sakınca görmezdim; çünkü o elbisenin temiz olduğuna inanırdım. Oysa bir işçinin ya da köylünün elbisesini giyemezdim; çünkü onun pis olduğunu sanırdım. Ama devrimci olup da işçilerle, köylülerle ve devrimci ordunun askerleriyle birlikte yaşamaya başladıktan sonra, zamanla onları iyice tanıdım, onlar da zamanla beni iyi tanıdılar. İşte burjuva okullarında bana aşılanmış olan burjuva ve küçük burjuva duygulanın ancak o zaman kökünden değiştirebildim. Kendilerini yeniden şekillendirmemiş olan aydınların işçilerle ve köylülerle karşılaştırıldığında temiz olmadıklarını, son tahlilde de işçilerle köylülerin en temiz insanlar olduklarını, hatta elleri çamura, ayakları inek pisliğine bulanmış bile olsa onların, aslında burjuva ve küçük burjuva aydınlarından çok daha temiz olduklarını anladım. Duygularda meydana gelen değişiklikten, bir sınıftan öbürüne geçmekten kastedilen budur. Aydın çevrelerden gelen yazarlarımız ve sanatçılarımız eserlerinin kitleler tarafından kabul görmesini istiyorlarsa, duygu ve düşüncelerini geliştirmek ve yeniden şekillendirmek zorundadırlar. Böyle bir değişim, böyle bir yeniden şekillenme olmadan ortaya iyi bir şey koyamaz ve kitlelerce yadırganırlar.
      Son mesele, inceleme konusudur; bununla, Marksizm-Leninizmin ve toplumun incelenmesini kastediyorum. Kendini devrimci bir Marksist yazar sayan herkes, özellikle Komünist Partisi üyesi olan herhangi bir yazar, Marksizm-Leninizmi bilmek zorundadır. Ne var ki, bugün Marksizmin temel kavramlarından habersiz olan bazı yoldaşlar var. Örneğin, bilincin varlık tarafından belirlenmesi, duygu ve düşüncelerimizin sınıf mücadelesinin ve milli mücadelenin nesnel gerçekleri tarafından belirlenmesi, temel bir Marksist kavramdır. Oysa yoldaşlarımızdan bazıları bu gerçeği tepetaklak ediyor ve her şeyin "sevgi"den başlaması gerektiğini ileri sürüyorlar. Sevgiye gelince, sınıflı bir toplumda ancak sınıfsal bir sevgi olabilir; ama bu yoldaşlar sınıflarüstü bir sevginin, soyut sevginin ve hatta soyut özgürlüğün, soyut gerçeğin, soyut insan doğasının vb. peşinde koşuyorlar. Bu da onların burjuvaziden derin bir şekilde etkilendiklerini gösteriyor. Bu yoldaşlar kendilerini bu etkilenmeden bütünüyle kurtarmalı ve alçakgönüllülükle Marksizm-Leninizmi incelemelidirler. Yazarların ve sanatçıların sanat ve edebiyat eserlerini incelemeleri doğrudur, ama Marksizm-Leninizm bilimi, bütün devrimciler tarafından incelenmelidir; [sayfa 78] yazarlar ve sanatçılar bunun dışında kalamazlar. Yazarlar ve sanatçılar, toplumu, yani toplumdaki çeşitli sınıfları, bu sınıfların karşılıklı ilişkilerini ve durumlarını, bu sınıfların maddi ve manevi yapılanın incelemelidirler. Ancak bütün bunları açıkça kavradıktan sonradır ki, içeriği zengin ve yönü doğru bir sanal ve edebiyata kavuşabiliriz. Bugün bu meseleleri sadece bir başlangıç olarak ortaya atıyorum; gerek bunlar, gerekse bunlarla ilgili öteki meseleler üzerinde hepinizin görüşlerinizi belirteceğinizi umarım.



KAPANIŞ KONUŞMASI
23 Mayıs 1942

     
      Yoldaşlar! Forumumuz bu ay içinde üç kere toplandı. Gerçeğe varmak için yaptığımız canlı tartışmalarda Parti üyesi olan ve olmayan pek çok yoldaş söz aldı, meseleleri açıklığa kavuşturdu ve daha somut hale getirdi. Bütün sanat ve edebiyat hareketinin bundan büyük ölçüde yararlanacağına inanıyorum.
      Bir sorunu tartışırken işe tanımlardan değil, gerçeklerden başlamalıyız. Eğer önce kitaplardan sanal ve edebiyat tanımlan bulup çıkarır, ondan sonra bugünkü sanat ve edebiyat hareketine rehberlik eden ilkeleri saplamak için bu tanımları kullanır ve buralarda bugün ortaya çıkan farklı düşünce ve çalışmalar üzerinde bir yargıya varırsak, yanlış bir yöntem kullanmış oluruz. Biz Marksistiz ve Marksizm bize, bir sorunu ele alırken soyut tanımlardan değil, nesnel olgulardan hareket etmemiz gerektiğini ye bize yol gösteren ilkelerimizi, siyasetlerimizi ve önlemlerimizi bu olguların tahlilinden çıkarmamız gerektiğini öğretir. Sanat ve edebiyat çalışmaları konusundaki şimdiki tartışmamızda da aynı şeyi yapmalıyız.
      Bugünkü olgular nelerdir? Bunlar, Çin'in beş yıldır yürüttüğü Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı; dünya çapındaki anti-faşist savaş; Çin'deki büyük toprak ağası sınıfıyla büyük burjuvazinin Direnme Savaşı'ndaki yalpalamaları ve bu iki sınıfın halka karşı uyguladığı amansız baskı siyaseti; 4.Mayıs Hareketinden bu yana sanat ve edebiyat alanında görülen devrimci hareket; bu hareketin son yirmi üç yıl içinde [sayfa 79] devrime yaptığı büyük katkılar ve hareketin birçok eksiği; Sekizinci Yol Ordusu'nun ve Yeni Dördüncü Ordu'nun Japonya'ya karşı demokratik üs bölgeleri; çok sayıda yazar ve sanatçının bu ordularla ve bu bölgelerdeki işçi ve köylülerle bütünleşmesi; üs bölgelerindeki yazar ve sanatçılarla Guomindang bölgelerindeki yazar ve sanatçılar arasındaki gerek çevre, gerek görev bakımından farklılık ile Yenan'da ve Japonya'ya karşı öteki üs bölgelerinde sanat ve edebiyat alanında ortaya çıkan tartışmalı konulardır. Somut, inkâr edilmez olgular işte bunlardır. Sorunları bu olguların ışığında ele almalıyız.
      Öyleyse sorunun can alıcı noktası nedir? Kanımca sorunun can alıcı noktası, esası olarak kitleler için çalışma ve kitleler için nasıl çalışılacağı sorunudur. Bu iki sorun çözülmediği ya da doğru olarak çözülmediği sürece, yazar ve sanatçılarımız çevrelerine ve görevlerine tam olarak uyamayacaklar ve hem içten hem de dıştan bir sürü güçlükle karşı karşıca kalacaklardır. Ben son olarak bu iki sorun üzerinde duracağım ve bunlarla ilgili başka bazı sorunlara da değineceğim.

I

      Birinci sorun şudur: Kimin için sanat ve edebiyat?
      Bu sorun Marksistler tarafından ve özellikle Lenin tarafından çok önceden çözülmüştü. Lenin daha 1905 yılında sanat ve edebiyatımızın "milyonlarca ve on milyonlarca emekçiye.... hizmet etmesi"[
27] gerektiğini önemle belirtiyordu. Japonya'ya karşı üs bölgelerinde sanat ve edebiyat çalışmaları yapan yoldaşlar, bu sorunun çözülmüş olduğunu [sayfa 80] ve artık bu konuda başka tartışmaya gerek olmadığını sanabilirler. Ama aslında durum böyle değildir. Yoldaşların birçoğu bu konuda berrak bir çözüme ulaşmış değildirler. Bunun sonucu olarak da, bu yoldaşların sanat ve edebiyat için yol gösterici ilkeler hakkındaki fikirleri, eserleri, eylemleri ve görüşleri kitlelerin ve pratik mücadelenin ihtiyaçlarından kaçınılmaz olarak şu ya da bu ölçüde farklıdır. Kuşkusuz, Komünist Partisi, Sekizinci Yol Ordusu ve Yeni Dördüncü Ordu ile aynı safta büyük kurtuluş mücadelesine katılmış kültürle uğraşan birçok insan, birçok yazar, sanatçı ve öteki sanat ve edebiyat işçisi arasında bizimle sadece geçici bir süre için beraber bulunan birkaç mevki düşkünü bulunabilir; ama ezici çoğunluk ortak dava uğrunda büyük bir şevkle çalışmaktadır. Bu yoldaşlara dayandığımız için edebiyat, tiyatro, müzik ve güzel sanatlarda büyük başarılar elde ettik. Bu yazarların ve sanatçıların birçoğu çalışmasına Direnme Savaşı'nın patlak vermesinden sonra başladı; birçoğu da savaştan önce devrimci çalışmada bulunmuş, türlü güçlüklere göğüs germiş, faaliyetleri ve eserleriyle geniş halk kitlelerini etkilemişti. Öyleyse, bu yoldaşlar arasında bile sanat ve edebiyatın kimin için olduğu sorununda berrak bir çözüme ulaşmamış bazı kimseler olduğunu niçin söylüyoruz? Hâlâ devrimci sanat ve edebiyatın halk kitleleri için olmayıp, sömürücüler ve zalimler için olduğunu savunan kimselerin bulunması akla sığar mı?
      Kuşkusuz, sömürücüler ve zalimler için yapılan sanat ve edebiyat da vardır. Toprak ağası sınıfı için yapılan sanat ve edebiyat, feodal sanat ve edebiyattır. Çin'in feodal çağında hâkim sınıfın sanat ve edebiyatı böyleydi. Bu sanat ve edebiyatın Çin'de bugün bile oldukça önemli etkisi vardır. Burjuvazi için yapılan sanat ve edebiyat, burjuva sanat ve edebiyatıdır. Lu Sun'un eleştirdiği Liang Şih-çiu[28] gibi kimseler, sanat ve edebiyatın sınıflarüstü olduğundan söz ederler; ama aslında bu gibiler burjuva sanat ve edebiyatını savunur, proleter sanat ve edebiyatına karşı çıkarlar. Bunlardan başka, emperyalistlerin hizmetinde [sayfa 81] olan sanat ve edebiyat (örneğin Çu Zocen, Çang Zu-ping[29] ve benzerlerinin eserleri) da vardır. Biz buna, hainlerin sanat ve edebiyatı diyoruz. Bize göre, sanat ve edebiyat, yukarda saydığımız grupların herhangi biri için değil, halk içindir. Bugünkü aşamada Çin'in yeni kültürünün, proletarya önderliğindeki halk kitlelerinin anti-emperyalist, anti-feodal kültürü olduğunu söyledik. Bugün, gerçekten kitlelerin olan herhangi bir şey, zorunlu olarak proletarya önderliğinde olmalıdır. Burjuvazinin önderliğinde olan bir şey, asla kitlelerin olamaz. Bu söylediklerimiz elbette yeni kültürün bir parçası olan yeni sanat ve edebiyat için de geçerlidir. Çin'de ve yabancı ülkelerde sanat ve edebiyat alanında eski çağlardan kalan zengin mirasa ve güzel geleneklere sahip çıkmalıyız; ama gene de amacımız, halk kitlelerine hizmet etmek olmalıdır. Biz, geçmişin sanat ve edebiyat biçimlerinden yararlanmayı da reddetmiyoruz; ama bizim elimizde yeniden yoğrulan ve yeni bir öz kazanan bu eski biçimler de halka hizmet eden devrimci bir şey haline gelirler.
      Peki, öyleyse, halk kitleleri kimlerdir? Halkın en geniş kesimleri, toplam nüfusumuzun yüzde 90'ından fazlasını meydana getiren işçiler, köylüler, askerler ve şehir küçük burjuvazisidir. Dolayısıyla, sanat ve edebiyatımız öncelikle işçiler, yani devrime önderlik eden sınıf içindir, ikinci olarak, köylüler, yani devrimdeki en kalabalık, en sağlam müttefiklerimiz içindir. Üçüncü olarak, silahlı işçi ve köylüler, yani devrimci savaşın temel gücünü oluşturan Sekizinci Yol Ordusu, Yeni Dördüncü Ordu ve öteki silahlı halk birlikleri içindir. Dördüncü olarak da, devrimde müttefiklerimiz olan ve bizimle uzun süreli işbirliği yapabilecek durumda bulunan şehir küçük burjuvazisinin emekçi kitleleri ve küçük burjuva aydınları içindir. Bu dört tür insan, Çin milletinin ezici çoğunluğunu, halkın en geniş kitlelerini meydana getirir.
      Sanat ve edebiyatımız, yukarda saydığımız bu dört tür insan için olmalıdır. Onlara hizmet etmek için küçük burjuvazinin sınıf tavrını değil, proletaryanın sınıf tavrını benimsemeliyiz. Bugün bireyci, küçük burjuva tavrına sıkı sıkıya sarılan yazarlar, devrimci işçi, köylü ve asker kitlelerine gerçekten hizmet edemezler. Bu yazarların ilgileri [sayfa 82] esas, olarak bir avuç küçük burjuva aydını üzerinde toplanmıştır. Yoldaşlarımızdan bazılarının "kimin için" sorununu doğru olarak çözememelerinin asıl nedeni budur. Bunu söylerken, teoriyi kastetmiyorum. Saflarımızda hiç kimse, teoride ya da lafta, işçi, köylü ve asker kitlelerini küçük burjuva aydınlarından daha önemsiz görmüyor. Ben burada pratikten, eylemden söz ediyorum. Acaba bu yoldaşlar, pratikle ve eylemde, küçük burjuva aydınlarını işçilerden, köylülerden ve askerlerden daha önemli görmüyorlar mı? Bence görüyorlar. Birçok yoldaş, küçük burjuva aydınlarını incelemekle ve onların ruh halini tahlil etmekle uğraşıyor: bu yoldaşlar işçi, köylü ve asker kitlelerine yakınlaşmada, kitlelerin pratik mücadelelerine katılmada, kitleleri betimleme ve eğitmede aydınları kendilerine katılmaya sevk edecekleri yerde, çalışmalarını bu aydınları betimleme, onların eksikliklerini haklı gösterme ya da savunma üzerinde yoğunlaştırıyorlar. Küçük burjuvaziden geldikleri ve kendileri de birer aydın oldukları için, birçok yoldaş sadece aydınlar arasından arkadaş seçiyor ve çalışmalarını onları inceleme ve betimleme üzerinde yoğunlaştırıyor. Böyle inceleme ve betimlemeler, ancak proleter tavrından yola çıkılarak yapılırsa doğru olur. Ancak onların yaptığı ya da tam olarak yaptığı bu değildir. Küçük burjuva tavrı takınıyorlar ve birçok sanat ve edebiyat eserinde görülebileceği gibi, ortaya küçük burjuvazinin kendi kendini ifadesi olan eserler çıkarıyorlar. Bu yoldaşlar, küçük burjuva kökenli aydınlara karşı çoğu zaman içten bir yakınlık gösteriyor ve bunu onların kusurlarını hoş görmeye hatta övmeye kadar vardırıyorlar. Buna karşılık, bu yoldaşlar işçi, köylü ve asker kitleleriyle ender olarak bağ kuruyor, onları anlamıyor ve incelemiyor, onlar arasından yakın arkadaşlar edinmiyor ve onları betimlemede başarı göstermiyorlar. Onları anlatırken yaptıkları betimlemelerde, giysiler emekçi halkın giydiği giysileri, ama yüzler küçük burjuva aydınlarının yüzleri oluyor. Bazı durumlarda işçilere, köylülere, askerlere ve onların bağrından çıkan kadrolara yakınlık duyuyorlar; ama onları sevmedikleri zamanlar ve beğenmedikleri durumlar da oluyor. Onların duygularını, tavırlarını ve doğuş halindeki sanat ve edebiyatlarını (duvar gazeteleri, duvar resimleri, halk türküleri, halk masalları vb.) sevmiyorlar. Zaman zaman bunlardan hoşlanıyorlar, ama bu durum bir [sayfa 83] yeniliğin, kendi eserlerini süsleyecek bir şeyin, hatla, bazı geri özelliklerin peşinde koştukları zaman söz konusu oluyor. Ama çoğu zaman da bu sanat ve edebiyatı açıkça küçümsüyor, küçük burjuva aydınlarına ve hatta burjuvaziye ait olan şeylere hayranlık duyuyorlar. Bu yoldaşlar bir yanlarıyla hâlâ burjuva aydınlarına bağlıdırlar; daha ince bir deyişle, bu yoldaşların ruhlarının derinliklerinde hâlâ küçük burjuva aydınlarının krallığı hüküm sürmektedir. Demek ki, bu yoldaşlar "kimin için" sorununu henüz çözmüş ya da açıkça çözmüş değiller. Bu, sadece Yenan'a yeni gelenler için geçerli değildir: cephede bulunmuş ve üs bölgelerimizde, Sekizinci Yol Ordusu'nda ve Yeni Dördüncü Ordu'da yıllarca çalışmış yoldaşlar arasında bile bu sorunu bütünüyle çözmemiş pek çok kimse vardır. Bunun tam anlamıyla çözülmesi için uzun bir süre en azından sekiz on yıl gereklidir. Ama ne kadar uzun zaman alırsa alsın bu sorunu çözmeli, hem de tam anlamıyla ve en açık bir şekilde çözmeliyiz. Sanat ve edebiyat işçilerimiz bu görevi yerine getirmeli ve tavırlarını değiştirmelidirler: adım adım işçilerin, köylülerin ve askerlerin safına, proletaryanın safına geçmeli ve bunu onların arasına giderek, pratik mücadelelerin tam ortasına atılarak, Marksizmi ve toplumu inceleyerek yapmalıdırlar. Gerçekten işçilere, köylülere ve askerlere hizmet eden bir sanat ve edebiyata, gerçeklen proleter bir sanal ve edebiyata ancak böyle sahip olabiliriz.
      Bu "kimin için" sorunu temel bir sorundur, bir ilke sorunudur. Geçmişte bazı yoldaşlar arasında ortaya çıkan uyuşmazlıklar, anlaşmazlıklar, zıtlıklar ve ayrılıklar, bu temel ilke sorunu üzerinde değil, ikinci derecede sorunlar üzerinde ve hatta ilkelerle hiçbir ilgisi bulunmayan sorunlar üzerinde olmuştur. Bununla birlikle, bu ilke meselesinde, tartışan iki taraf arasında hemen hemen hiçbir görüş ayrılığı olmamış ve taraflar aşağı yukarı tam bir anlaşma içinde görülmüşlerdir. Her iki taraf da, işçilere, köylülere ve askerlere belli ölçüde tepeden bakma ve kendini kitlelerden koparma eğilimi içersindedir. "Belli ölçüde" diyorum, çünkü genellikle bu yoldaşların işçilere, köylülere ve askerlere tepeden bakmaları ya da kendilerini kitlelerden koparmaları, Guomindang'ın bu kitleler karşısındaki tavrına benzemez. Ama gene de bu eğilim vardır. Bu temel sorun çözülmedikçe, [sayfa 84] öteki birçok sorunun çözümü de kolay olmayacaktır, örneğin, sanat ve edebiyat çevrelerinde sekterlik sorununu ele alalım. Gerçi bu da bir ilke meselesidir; ama sekterlik ancak "İşçiler ve köylüler için!" "Sekizinci Yol Ordusu ve Yeni Dördüncü Ordu için!" ve "Kitlelerin içine gidelim!" gibi sloganların atılmasıyla ve bunların sıkı sıkıya uygulanmasıyla ortadan kaldırılabilir. Yoksa sekterlik sorunu hiçbir zaman çözülemez. Lu Sun bir zamanlar şöyle demişti:
      Ortak bir hedef, birleşik cephenin ön koşuludur... Cephemizin bir birleşik cephe olmayışı, hedeflerimizi birleştiremediğimizi ve bazı kimselerin sadece küçük gruplar için ve hatla sadece kendileri için çalıştıklarını gösterir. Eğer hepimiz işçi ve köylü kitlelerine hizmet etmeyi hedef alırsak, cephemiz kuşkusuz bir birleşik cephe olacaktır.[30]

      O zamanlar Şanghay'da bu sorun vardı; şimdi bu mesele Çun-king'de de vardır. Bu gibi yerlerde sorunu lam anlamıyla çözmek çok güçtür: çünkü yöneticiler devrimci yazar ve sanatçılara baskı yapmakta ve onlara işçi, köylü ve asker kitlelerinin arasına gitme özgürlüğünü tanımamakladırlar. Bizde ise durum bütünüyle farklıdır. Biz, devrimci yazar ve sanatçılara kitlelerin içine gitmeleri ve gerçekten devrimci bir sanal ve edebiyat yalatmaları için tam bir özgürlük tanıyarak onları işçiler, köylüler ve askerlerle yakın bağlar kurma yolunda etkin olmaları için teşvik ediyoruz. Dolayısıyla, burada bizim aramızda sorunun çözümüne yaklaşılıyor. Ama soruna yaklaşmak, tam ve eksiksiz çözüme ulaşmak anlamına gelmez. Daha önce de söylediğimiz gibi, sorunun tam ve eksiksiz çözümüne ulaşmak için Marksizmi ve toplumu incelemeliyiz. Marksizm derken, kitlelerin hayatında ve mücadelesinde etkili bir rol oynayan, yaşayan Marksizmi kastediyoruz, lafla Marksizmi değil. Lafta Marksizm, gerçek hayattaki Marksizme dönüştürüldüğünde, sekterlik diye bir şey kalmaz. O zaman sadece sekterlik sorunu değil, daha başka birçok sorun da çözülür. [sayfa 85]

II

      Sanat ve edebiyatın kime hizmet edeceği sorununu çözdükten sonra, onu izleyen soruna, yani sanat ve edebiyatın nasıl hizmet edeceği sorununa geliyoruz. Bazı yoldaşlarımızın dediği gibi kendimizi, sanat ve edebiyatın düzeyini yükseltmeye mi, yoksa onu yaygınlaştırmaya mı adamalıyız?
      Eskiden bazı yoldaşlar sanat ve edebiyatın yaygınlaştırılmasını belli ölçüde, hatta ciddi ölçüde küçümsüyor ve göz ardı ediyor, sanal ve edebiyatın düzeyinin yükseltilmesine ise aşırı derecede ağırlık veriyorlardı. Düzeyin yükseltilmesine ağırlık verilmelidir, ama sadece bunu yapmak, tek yanlı ve aşırı bir şekilde yapmak yanlış olur. Daha önce ele aldığım "kimin için" sorununu berrak bir şekilde kavrayamadıklarından, sözünü ettikleri "düzeyi yükseltmek" ve "yaygınlaştırmak" kavramları için ellerinde hiçbir doğru kıstas yok. Bu yüzden de bu ikisi arasındaki doğru ilişkiyi göremiyorlar.
      Sanat ve edebiyatımız esas olarak işçiler, köylüler ve askerler için olduğuna göre "yaygınlaştırma" işçiler, köylüler ve askerler arasında yaygınlaştırmak demektir; "düzeyi yükseltme" ise, onların bugünkü düzeyinden yola çıkarak ilerlemek demektir. Onların arasında neyi yaygınlaştırmalıyız? Feodal toprak ağası sınıfının ihtiyacını duyduğu ve kolayca benimseyebileceği şeyleri mi? Burjuvazinin ihtiyacını duyduğu ve kolayca benimseyebileceği şeyleri mi? Küçük burjuva aydınlarının ihtiyacını duydukları ve kolayca benimseyebilecekleri şeyleri mi? Hayır, hiçbirini! Yalnızca işçilerin, köylülerin ve askerlerin ihtiyacını duydukları ve kolayca benimseyebilecekleri şeyleri yaygınlaştırmalıyız. Bunun için, işçileri, köylüleri ve askerleri eğitme görevinden önce, onlardan öğrenme görevi gelir. Bu, düzeyin yükseltilmesi için daha da doğrudur. Bir şeyi yükseltmek için, bir temel olması gerekir. Diyelim, su dolu bir kova var: bu kova yerden kaldırılmayacak da nereden kaldırılacak? Havadan mı? Peki, öyleyse, sanat ve edebiyat hangi temel üzerinde yükseltilecek? Feodal sınıfların temeli üzerinde mi? Burjuvazinin temeli üzerinde mi? Hayır, hiçbiri üzerinde değil, yalnızca işçi, köylü ve asker kitlelerinin temeli üzerinde. Bu, işçileri, köylüleri ve askerleri feodal sınıfların, burjuvazinin [sayfa 86] ya da küçük burjuva aydınlarının "katına" yükseltmek anlamına da gelmez. Bunun anlamı, sanat ve edebiyatın düzeyini doğrudan doğruya işçilerin, köylülerin ve askerlerin ilerlediği yönde, proletaryanın ilerlediği yönde yükseltmektir. İşçilerden, köylülerden ve askerlerden öğrenme görevi burada yeniden karşımıza çıkıyor. Ancak işçiler, köylüler ve askerlerden hareket ederek, sanat ve edebiyatın yaygınlaştırılması ve düzeyinin yükseltilmesi hakkında doğru bir anlayışa sahip olabilir ve bu ikisi arasındaki doğru ilişkiyi görebiliriz.
      Son tahlilde, bütün sanat ve edebiyatın kaynağı nedir? İdeolojik biçimler olarak sanat ve edebiyat eserleri, belli bir toplumun hayatının insan kafasındaki yansımasının ürünleridir. Devrimci sanat ve edebiyat, halkın hayatının, devrimci yazar ve sanatçıların kafalarındaki yansımasının ürünleridir. Halkın hayatı sanat ve edebiyat için her zaman bir hammadde kayrağıdır; işlenmemiş, kaba, ama en can alıcı, en zengin ve en temel bir hammadde kaynağı. Tüm sanat ve edebiyat onun yanında sönük kalır. Bu malzeme sanat ve edebiyata bitmez tükenmez bir kaynak olur, onun biricik kaynağını meydana getirir. Tek kaynak budur, başka bir kaynak olamaz. Bazıları şunu sorabilir: Kitaplar da, eski çağların ve yabancı ülkelerin sanat ve edebiyatı da birer kaynak değil midir? Aslında, geçmişin sanat ve edebiyat eserleri bir kaynak değil, bir ırmaktır. Bunlar, atalarımız ve yabancılar tarafından kendi çağlarında ve yaşadıkları yerdeki halkın hayatında buldukları sanat ve edebiyat hammaddesinden yaratılmışlardır. Biz, sanat ve edebiyat mirasımızda iyi olan her şeyi devralmalı, yararlı olan her şeyi eleştirici bir şekilde özümlemeli ve kendi çağımızda ve halkın hayatındaki sanat ve edebiyat hammaddesinden eserler yaratırken, bu mirası örnek olarak kullanmalıyız. Böyle örneklere sahip olmak ya da olmamak çok şeyi değiştirir: hamlıkla işlenmişlik, kabalıkla incelik, alçak bir düzeyle yüksek bir düzey ve hızlı çalışmayla yavaş çalışma arasındaki farklılığı doğurur. Demek ki, feodal ya da burjuva sınıfların eserleri olsalar bile, eskilerin ve yabancıların mirasını asla bir kenara atmamalı ve ondan öğrenmeyi reddetmemeliyiz. Ancak, bu mirası devralmak ve örnek olarak kullanmak, hiçbir zaman kendi yaratıcı çalışmamızın yerini almamalıdır; hiçbir şey onun yerini tutamaz. Eskileri ve yabancıları hiç eleştirisiz aktarmak ya da kopya etmek, sanat [sayfa 87] ve edebiyatta en kısır ve en zararlı dogmatizmdir. Çin'in devrimci yazar ve sanatçıları, geleceğin yazar ve sanatçıları kitlelerin arasına gitmelidirler; her çeşit insanı, bütün sınıfları, bütün kitleleri, hayatın ve mücadelenin bütün canlı görünümlerini, sanat ve edebiyatın bütün hammaddesini gözlemlemek, denemek, incelemek ve tahlil etmek için uzun bir süre kararlılıkla ve içtenlikle işçi, köylü ve asker kitlelerinin arasına gitmeli, mücadelenin ateşine atılmalı, biricik kaynağa, en geniş ve en zengin kaynağa gitmelidirler. Ancak o zaman yaratıcı çalışmaya geçebilirler. Yoksa üzerinde çalışacak hiçbir şey bulamazsınız ve Lu Sun'un vasiyetinde oğlunu ciddiyetle uyararak asla benzememesini istediği sahte bir yazar ya da sanatçıdan başka bir şey olamazsınız.[31]
      İnsanın toplumsal hayatı sanat ve edebiyatın tek kaynağı olduğu halde, içerik bakımından sanat ve edebiyatla karşılaştırılmayacak ölçüde canlı ve zengin olduğu halde, insanlar sadece hayatla yetinmezler, sanat ve edebiyat da isterler. Neden? Çünkü her ikisi de güzel olmakla birlikte, sanat ve edebiyat eserlerinde yansıdığı biçimiyle hayat, daha yüksek bir düzeyde, daha derin, daha yoğun, daha tipik, ideale daha yakın ve dolayısıyla da gerçek günlük hayattan daha evrensel olabilir ve olmalıdır da. Devrimci sanat ve edebiyat, gerçek hayattan çıkarılmış kişiler yaratmalı ve kitlelerin tarihi ilerlemesine yardımcı olmalıdır. Sözgelimi, bir yanda açlığın, soğuğun ve zulmün getirdiği acılar; öte yanda insanın insan tarafından sömürülmesi ve ezilmesi vardır. Bu gerçekler her yerde vardır ve insanlar bunlara olağan bir şey gözüyle bakarlar. Oysa yazar ve sanatçılar böyle günlük olayları yoğunlaştırırlar, bu olayların bağrındaki çelişmeleri ve mücadeleleri örnekleştirir ve kitleleri uyandıran, coşkuyla tutuşturan ve onları çevrelerini değiştirmek üzere birleşmeye ve mücadeleye yönelten eserler yaratırlar. Böyle bir sanat ve edebiyat olmadan, bu görev gerçekleştirilemez; en azından, etkili ve hızlı bir şekilde gerçekleştirilemez.
      Sanat ve edebiyat eserlerini yaygınlaştırmaktan ve düzeylerini yükseltmekten ne kastediliyor? Bu iki görev arasındaki ilişki nedir? [sayfa 88]
      Yaygınlık kazanan eserler daha basit ve daha açıktırlar; bu yüzden de günümüzün geniş halk kitleleri tarafından daha kolay benimsenirler. Daha yüksek nitelikteki eserler daha ince olduklarından daha güç yaratılırlar ve günümüzde genellikle kitleler arasında o kadar kolay ve hızlı bir şekilde yaygınlık kazanmazlar. İşçilerin, köylülerin ve askerlerin önündeki sorun şudur: Şu sırada düşmanla zorlu ve kanlı bir mücadele içindedirler, ama uzun yıllar feodal ve burjuva sınıfların tahakkümü altında kaldıklarından cahil ve eğitimsizdirler. Bu yüzden de, mücadele azimlerini ve zafere olan inançlarını yükseltmek, birliklerini güçlendirmek ve düşmana karşı tek bir yürek ve tek bir kafa halinde savaşmak için büyük bir coşkuyla aydınlanmayı ve eğitilmeyi istemekte, acil ihtiyaçlarına cevap veren ve anlaşılması kolay olan sanat ve edebiyat eserleri beklemektedirler. Onların gerçek ihtiyaçları, "sırmalı kaftanlar" değil, "sıcak tutan kalın kaputlar"dır. Dolayısıyla, bugünkü koşullarda yaygınlaştırma görevi daha ağır basmaktadır. Yaygınlaştırmayı küçümsemek ya da göz ardı etmek yanlıştır.
      Bununla birlikte, yaygınlaştırma ile düzeyi yükseltme arasına kesin bir çizgi çekilemez. Daha yüksek nitelikteki eserlerin yaygınlaştırılması mümkün olduğu, gibi, aynı zamanda geniş kitlelerin kültür düzeyi de durmadan yükselmektedir. Eğer yaygınlaştırma hep aynı düzeyde kalsa, habire aynı şeyler yazılıp çizilse, hep aynı "Küçük Sığırtmaç" masalı[32] ve aynı okuma kitabının "adam, el, ağız, bıçak, inek, keçi" bölümleri[33] tekrarlansa, eğitenlerle eğitilenlerin oranı hep aynı kalmaz mı? Böyle bir yaygınlaştırmanın ne anlamı olabilir? Halk, sanat ve edebiyatın önce yaygınlaştırılmasını, daha sonra da düzeyin yükseltilmesini istiyor. Her geçen ay, her geçen yıl daha yüksek bir düzey istiyor. Burada, yaygınlaştırma, halk için yaygınlaştırma; düzeyi yükseltme de, halk için düzeyi yükseltme demektir. Ve bu düzey yükseltme, havada ya da kapalı kapılar ardında değil, yaygınlaştırma temeli üzerinde olur. Düzeyin yükseltilmesi, hem yaygınlaştırma tarafından [sayfa 89] belirlenir, hem de ona yol gösterir. Çin'de bir bütün olarak devrim ve devrimci kültür eşit olmayan bir gelişme ve adım adım bir yayılma göstermektedir. Bazı yerlerde yaygınlaştırma ve sonra da onun temeli üzerinde düzeyin yükseltilmesi gerçekleştirilmiş olduğu halde, bazı yerlerde yaygınlaştırmaya henüz başlanmamıştır bile. Dolayısıyla, o yerlerde düzeyin yükseltilmesine yol açan yaygınlaştırma çalışmasından edinilen olumlu deneyimler, öteki yerlere uygulanabilir ve oralardaki yaygınlaştırmaya ve düzeyin yükseltilmesine yol göstermeye hizmet ederek, birçok sapma ve yanlışı önleyebilir. Uluslararası planda, yabancı ülkelerin olumlu deneyimleri ve özellikle Sovyet deneyimi de bize yol göstermeye hizmet edebilir. Demek ki bizde, düzeyin yükseltilmesi yaygınlaştırmaya dayanır, yaygınlaştırmaya ise düzeyin yükseltilmesi rehberlik eder. İşte bu yüzden, sözünü ettiğimiz yaygınlaştırma çalışması, düzeyin yükseltilmesini engellemek şöyle dursun, şu sırada sınırlı ölçüde yürüttüğümüz düzeyi yükseltme çalışmasının temelini oluşturur ve ileride düzeyi çok daha geniş ölçüde yükseltmemiz için gerekli koşulları hazırlar.
      Kitlelerin ihtiyaçlarına doğrudan doğruya cevap veren bir düzey yükseltme olduğu gibi, bir de kitlelerin ihtiyaçlarına dolaylı olarak cevap veren, yani kadroların ihtiyacını duyduğu bir düzey yükseltme vardır. Kadrolar kitlelerin ileri unsurlarıdır ve genellikle kitlelerden daha fazla eğitim görmüşlerdir. Bu yüzden, daha yüksek düzeyde bir sanat ve edebiyat, kadrolar için kesinlikle gereklidir. Bunu göz ardı etmek yanlış olur. Kadrolar için yapılan her şey aynı zamanda kitleler içindir. Çünkü kitleleri ancak kadrolar aracılığıyla eğitebilir ve onlara ancak kadrolar aracılığıyla rehberlik edebiliriz. Bu hedeften saparsak, kadrolara verdiklerimiz onların kitleleri eğitmelerine ve kitlelere rehberlik etmelerine yardımcı olmazsa, düzeyi yükseltme çalışmamızda oku hedefine göndermemiş ve halk kitlelerine hizmet etme temel ilkesinden ayrılmış oluruz.
      Özetlersek: Halkın hayatında bulunan hammaddeler, devrimci yazar ve sanatçıların yaratıcı çalışmasıyla, halk kitlelerine hizmet eden sanat ve edebiyatın ideolojik biçimini alır. Buna, basit sanat ve edebiyatın, temeli üzerinde geliştirilen ve kitlelerin düzeyi yükseltilen kesimleri ya da daha doğrusu kitleler arasındaki kadrolar tarafından ihtiyaç [sayfa 90]duyulan daha ileri sanat ve edebiyat da dâhildir. Gene buna daha ileri, sanat ve edebiyatın yol gösterdiği ve günümüzde öncelikle kitlelerin büyük çoğunluğunun ihtiyaç duyduğu basit sanat ve edebiyat da dâhildir. Basit olsun daha ileri olsun, bütün sanat ve edebiyatımız halk kitleleri ve öncelikle de işçiler, köylüler ve askerler içindir; işçiler, köylüler ve askerler için, yaratılmaktadır ve onların yararlanması içindir.
      Düzeyin yükseltilmesi ile yaygınlaştırma arasındaki ilişki sorununu çözdüğümüze göre, şimdi uzmanlar ile yaygınlaştırıcılar arasındaki ilişkiyi de çözebiliriz. Uzmanlarımız sadece kadroların değil, gerçekte esas olarak kitlelerin hizmetindedir. Edebiyat alanındaki uzmanlarımız, kitlelerin duvar gazetelerini ve orduda ve köylerde yazılan röportajları; tiyatro alanındaki uzmanlarımız, ordudaki ve köylerdeki küçük gezginci toplulukları; müzik alanındaki uzmanlarımız, kitlelerin türkülerini; güzel sanatlar alanındaki uzmanlarımız, kitlelerin güzel sanatlarım dikkatle incelemelidirler. Bütün bu yoldaşlar, sanat ve edebiyatı kitleler arasında yaygınlaştırma çalışmasında bulunan yoldaşlarla sıkı bağlar kurmalıdırlar. Bir yandan, yaygınlaştırma çalışmasında bulunanlara yardım etmeli ve yol göstermeli; öte yandan, bu yoldaşlardan öğrenmeli ve onlar aracılığıyla kitlelerden beslenerek kendilerini yenilemeli ve zenginleştirmelidirler. Uzmanlıklarının, kitlelerden ve gerçeklerden kopuk, özden ve hayattan yoksun (fildişi kuleleri) haline gelmesini ancak böyle önleyebilirler. Uzmanlara önem vermeliyiz, çünkü onlar davamız için çok değerlidirler; Ama kitlelerle sıkı sağlar kurmaksızın kitlelerin duygu ve düşüncelerini dile getirmeksizin, kitlelere bağlı bir sözcüleri olarak hizmet etmeksizin, hiçbir devrimci yazar ve sanatçının ortaya anlamlı bir eser koyamayacağını da onlara anlatmalıyız. Yazar ya da sanatçı ancak kitlelerin sözcülüğünü yaparak onları eğitebilir ve ancak kitlelerin öğrencisi olarak onların öğretmeni olabilir. Kendini onların efendisi ve "bayağı sınıflar"ı aşağılayan bir soylu gibi görürse ne kadar yetenekli olursa olsun, kitlelerce beğenilmez ve kalıcı bir eser yaratamaz.
      Bizim bu tutumumuz, faydacı bir tutum mudur? Materyalistler genel anlamda faydacılığa değil, feodal, burjuva ve küçük burjuva sınıfların faydacılığına karşı çıkarlar. Materyalistler, faydacılığa lafta [sayfa 91] saldırıp fiiliyatta en bencil ve en dar görüşlü faydacılığa sarılan ikiyüzlülere karşı çıkarlar. Yeryüzünde hiçbir "izm" faydacılığın dışında tutulamaz. Sınıflı toplumda ancak şu ya da bu sınıfın faydacılığından söz edilebilir. Biz proleter devrimci faydacılarız ve nüfusun yüzde 90'ından fazlasını meydana getiren en geniş kitlelerin bugünkü ve gelecekteki çıkar birliğinden hareket ederiz. Dolayısıyla biz, sadece kısmi ve anlık hedeflerle ilgilenen dar görüşlü faydacılar değil, en geniş ve en uzun menzilli hedeflere yönelen devrimci faydacılarız. Örneğin, kendi yararımıza ya da dar bir kliğin yararına aykırı düştüğü için kitleleri faydacı olmakla suçlar ve kitleler arasında, sadece küçük bir azınlığı memnun eden, ama çoğunluk için yararsız, hatta zararlı olan bir eseri piyasaya sürer ve överseniz, sadece kitleleri hor görmekle kalmaz, aynı zamanda kendi bilmezliğinizi de açığa vurmuş olursunuz. Bir şey ancak halk kitlelerine gerçek bir yarar sağlıyorsa iyidir. Eseriniz "Baharda Kar" kadar güzel olabilir, ama bu eser o sırada sadece küçük bir azınlığın ihtiyacını karşılıyor, kitleler ise hâlâ "Yoksul Köylünün Türküsü"nü[34] söylüyorsa, kitlelerin düzeyini yükseltmeye çalışacağınız yerde onları azarlamakla hiçbir yere varamazsınız. Şimdi mesele, "Baharda Kar" ile "Yoksul Köylünün Türküsü" arasında, düzeyin yükseltilmesi ile yaygınlaştırma arasında bir birlik sağlama meselesidir. Böyle bir birlik sağlanmadan, bir uzmanın en yüksek sanatı bile en dar anlamda faydacı olmaktan kurtulamaz. Bu sanata "saf ve yüce" diyebilirsiniz, ama bu sadece sizin bir yakıştırmanız olmaktan öteye gidemez ve kitleler tarafından benimsenmez. :
      İşçilere, köylülere ve askerlere hizmet etme ve onlara nasıl hizmet edeceğimiz temel siyasetinin sorunlarına çözdüğümüz zaman, hayatın aydınlık ya da karanlık yanlarını anlatma sorununu ve birlik sorununu da çözmüş oluruz. Temel siyasette anlaşıyorsak, sanat ve edebiyat alanındaki ve bütün sanat, edebiyat çalışmalarımızdaki işçilerimiz, okullarımız, yayınlarımız ve örgütlerimiz buna uymalıdırlar. Bu siyasetten [sayfa 92] ayrılmak yanlıştır, bu siyasetten ayrılan her tutum hemen düzeltilmelidir.

III

      Sanat ve edebiyatımız halk kitleleri için olduğuna göre, şimdi, Parti içi ilişkilerdeki bir sorunu, yani Partinin sanat ve edebiyat alanındaki çalışması ile Partinin bir bütün olarak çalışması arasındaki ilişkiyi ve bunun yanı sıra Partinin dış ilişkilerindeki bir sorunu, yani Partinin sanat ve edebiyat alanındaki çalışması ile Partili olmayanların bu alandaki çalışması arasındaki ilişkiyi, sanat ve edebiyat çevrelerinin birleşik cephesi sorununu tartışmaya başlayabiliriz.
      İlk sorunu ele alalım. Bugün dünyada her kültür, her sanat ve edebiyat belli bir sınıfa aittir ve belli bir siyasal çizginin hizmetindedir. Aslında sanat için sanat, sınıflarüstü sanat, siyasetten uzak ya da bağımsız sanat diye bir şey yoktur. Proleter sanat ve edebiyat, proleter devrimci davanın bütününün ayrılmaz bir parçasıdır; Lenin'in dediği gibi, bütün devrim makinesinin dişlileri ve çarklılarıdır.[35] Bu yüzden, Partinin sanat ve edebiyat alanındaki çalışması, Partinin bir bütün olarak devrimci çalışmasında kesin ve belli bir yer tutar ve Partinin belli bir devrimci dönem için saptadığı devrimci görevlere tabidir. Buna karşı çıkmak, kaçınılmaz olarak, ikiciliğe (düalizm) ya da çoğulculuğa (plüralizm) götürür ve özünde, Troçki'de olduğu gibi "siyaset Marksist, sanat burjuvadır" anlayışına varır. Biz, sanat ve edebiyatın önemini ne abartmaktan, ne de küçümsemekten yanayız. Sanat ve edebiyat siyasete tabidir, ama bununla birlikte onun da siyaset üzerinde derin bir etkisi vardır. Devrimci sanat ve edebiyat, bütün devrimci davanın bir parçasıdır, onun çarkları ve dişlileridir; gerçi daha önemli bazı parçalara göre daha az önemli ve daha az acil olabilir ve tali bir yer tutabilir ama gene de bütün makinenin vazgeçilmez çarkları, dişlileri ve bütün devrim davasının vazgeçilmez bir parçasıdır. Eğer en [sayfa 93] geniş ve en basit anlamda bile bir sanat ve edebiyatımız olmasaydı, devrimci hareketi sürdüremez ve zafer kazanamazdık. Bunu kavramamak yanlıştır. Ayrıca, sanat ve edebiyat siyasete tabidir dediğimiz zaman, birkaç sözüm ona devlet adamının siyasetini değil, sınıf siyasetini, kitlelerin siyasetini kastediyoruz. İster devrimci ister karşı-devrimci olsun, siyaset birkaç bireyin faaliyeti değil, bir sınıfın başka bir sınıfa karşı mücadelesidir, ideoloji ve sanat cephelerindeki devrimci mücadele, siyasal mücadeleye tabi olmalıdır, çünkü sınıf ve kitlelerin ihtiyaçları ancak siyaset yoluyla yoğun bir şekilde ifade edilebilir. Devrimci devlet adamları, devrimci siyasetin bilimini ve sanatını bilen siyasal uzmanlar aslında sadece milyonlarca ve milyonlarca devlet adamının, yani kitlelerin önderleridirler. Görevleri, bu devlet adamları kitlesinin fikirlerini toparlamak, onları elemek, ayıklamak ve sonra da onları benimseyecek ve uygulayacak olan kitlelere geri götürmektir. Bu yüzden devrimci devlet adamları, kapalı kapılar ardında çalışan ve erdemliliği tekellerinde tuttuklarını sanan aristokrat "devlet adamları" değildirler. Proleter devlet adamları ile yoz burjuva devlet adamları arasındaki ilke farklılığı işte buradadır. Bizim sanat ve edebiyat eserlerimizin siyasal niteliği ile gerçeğe uygunluğu arasında tam bir birlik işte bu yüzden mümkündür. Bunu kavramamak ve proletaryanın siyasetini ve devlet adamlarını küçümsemek yanlış olur.
      Şimdi de, sanat ve edebiyat dünyasındaki birleşik cephe sorununu ele alalım. Sanat ve edebiyat siyasete tabi olduğuna ve Çin'in bugünkü siyasetinin temel meselesi Japonya'ya karşı direnme olduğuna göre, bir kere. Partili yazar ve sanatçılarımız Japonya'ya karşı direnme meselesinde Partili olmayan bütün yazar ve sanatçılarla (Parti sempatizanları ve küçük burjuva yazar ve sanatçılardan tutun, burjuva toprak ağası sınıflarının Japonya'ya karşı direnmeden yana olan bütün yazar ve sanatçılarına kadar herkesle) birleşmelidirler, ikinci olarak, onlarla demokrasi meselesinde birleşmeliyiz. Japonya'ya karşı olan yazar ve sanatçıların bir kesimi bu konuda bizimle aynı görüşte değildir, bu yüzden birliğimizin sınırları ister istemez biraz daha dar olacaktır. Üçüncü olarak, onlarla, sanat ve edebiyat dünyasına ilişkin meselelerde, sanat ve edebiyatta yöntem ve üslup meselelerinde de birleşmeliyiz. Burada da, biz sosyalist gerçekçilikten yana olduğumuzdan [sayfa 94] ve bazıları buna katılmadığından, birliğimizin sınırları daha da daralacaktır. Bir meselede birlik olurken, başka bir meselede hem mücadele, hem eleştiri olacaktır. Bu meseleler hem birbirinden ayrı, hem de birbirine bağlıdır. Dolayısıyla, Japonya'ya karşı direnme gibi en birlik olduğumuz meselede bile hem mücadele, hem eleştiri vardır. Bir birleşik cephede "hep birlik, mücadele yok" ve "hep mücadele, birlik yok" siyasetlerinin her ikisi de yanlıştır. Eskiden bazı yoldaşlar arasında bu sağ teslimiyetçilik ve kuyrukçuluk ya da "sol" kapalı-kapıcılık ve sekterlik hataları vardı. Bu, siyaset için olduğu kadar sanat ve edebiyat için de geçerlidir.
      Küçük burjuva yazar ve sanatçılar, Çin'de sanat ve edebiyat çevrelerindeki birleşik cephenin önemli bir gücünü oluştururlar. Gerçi düşünce ve eserlerinde birçok eksiklik vardır, ama nispeten devrime yatkındırlar ve emekçi halka yakındırlar. Bu yüzden, eksikliklerini yenmelerine yardımcı olmak ve onları emekçi halkın hizmetindeki cepheye kazanmak, özellikle önem taşıyan bir görevdir.

IV

      Sanat ve edebiyat eleştirisi, sanat ve edebiyat dünyasında başlıca mücadele yöntemlerinden biridir. Sanat ve edebiyat eleştirisi geliştirilmelidir. Yoldaşlarımızın haklı olarak belirttikleri gibi, geçmişteki çalışmalarımız bu bakımdan oldukça yetersiz kalmıştır. Sanat ve edebiyat eleştirisi, önemli ölçüde özel incelemeyi gerektiren karmaşık bir meseledir. Burada sadece, temel mesele olan eleştiride kullanılacak ölçütler üzerinde duracağım. Ayrıca, bazı yoldaşların getirdiği birkaç özel sorun ve bazı yanlış görüşler konusunda da kısaca fikrimi belirteceğim.
      Sanat ve edebiyat eleştirisinde iki ölçüt vardır: Siyaset ve sanat. Siyaset kıstasına göre, birliğe ve Japonya'ya karşı direnmeye yardımcı olan ve kitlelerde tek bir yürek ve tek bir kafa haline gelme isteği uyandıran, gerilemeye karşı çıkan ve ilerlemeyi hızlandıran her şey iyidir. Öte yandan, birliğe ve Japonya'ya karşı direnmeye zarar veren, kitleler arasında bölünmeyi ve sürtüşmeyi körükleyen ve ilerlemeye [sayfa 95] karşı çıkıp halkı gerileten her şey kötüdür: iyiyi kötüden nasıl ayırabiliriz? Amaçla mı (öznel niyetle), yoksa sonuçla mı (sosyal pratikle) İdealistler amaçlara ağırlık verir, sonuçları göz ardı ederler; mekanik materyalistler ise sonuçlara ağırlık verir, amaçları göz ardı ederler. Buna karşılık biz diyalektik materyalistler, amaç ile sonuç arasındaki birliğe ağırlık veririz. Kitlelere hizmet etme amacıyla, onların onayının kazanılması sonucu, birbirine ayrılmaz biçimde bağlıdır; bu ikisi birleştirilmelidir. Bireye ya da küçük bir kliğe hizmet etme amacı, iyi bir şey değildir. Ama kitlelerin onayını kazanma ve onlara yararlı olma sonucunu doğurmayan kitlelere hizmet etme amacı da iyi bir şey değildir. Bir yazarın ya da sanatçının öznel niyetinin, yani amacının doğru ve iyi olup olmadığını incelerken, onun söylediği sözlere değil, hareketlerinin (esas olarak eserlerinin) toplumdaki kitleler üzerinde yarattığı etkiye bakarız. Öznel niyeti ya da amacı değerlendirmenin ölçütü, sosyal pratik ve onun sonucudur. Biz sanat ve edebiyat eleştirimizde hiç sekterlik istemiyoruz; Japonya'ya karşı direnmede birlik genel ilkesi gereğince, çeşitli siyasal görüşleri yansıtan sanat ve edebiyat eserlerini hoşgörüyle karşılamalıyız. Ama aynı zamanda, eleştirilerimizde ilkelere sıkı sıkıya bağlı kalmalı ve ülkeye, bilime, kitlelere ve Komünist Partisine karşı çıkan bütün sanat ve edebiyat eserlerini sert bir şekilde eleştirmeli ve reddetmeliyiz. Çünkü bu sözüm ona sanat ve edebiyat eserleri, Japonya'ya karşı direnmede birliği baltalama amacıyla hareket eder ve birliği baltalayan sonuçlar yaratır. Sanat ölçütüne göre ise, sanat değeri yüksek olan bütün eserler iyidir ya da nispeten iyidir; buna karşılık, sanat değeri düşük eserler kötüdür ya da nispeten kötüdür. Elbette burada da, bu eserlerin toplum üzerindeki etkileri göz önüne alınmalıdır. Kendi eserini güzel bulmayan hemen hiçbir yazar ya da sanatçı yoktur ve eleştirilerimiz de her türden sanat eserinin birbiriyle özgürce yarışması olanağı tanımalıdır. Ama bu eserlerin, estetik biliminin ölçütlerine göre doğru bir eleştiriye tabi tutulması da kesinlikle gereklidir. Ancak böyle olursa, daha düşük düzeyde bir sanat, zamanla daha yüksek bir düzeye çıkarılabilir; geniş kitlelerin mücadelesinin ihtiyaçlarım karşılamayan bir sanat, bu ihtiyacı karşılayan bir sanat haline getirilebilir.
      Bir siyaset ölçütü, bir de sanat ölçütü vardır; bunların arasındaki [sayfa 96] ilişki nedir? Siyaset sanatla bir tutulamayacağı gibi, genel bir dünya görüşü de sanattaki yaratma ve eleştiri yöntemiyle bir tutulamaz. Biz, hem soyut ve değişmez bir siyaset ölçütünün, hem de soyut ve değişmez bir sanat ölçütünün varlığını reddediyoruz. Her sınıflı toplumda her sınılın kendi siyaset ve sanat ölçütleri vardır. Ama sınıflı toplumlardaki bütün sınıflar her zaman birinci olarak siyaset kıstasına, ikinci olarak sanat ölçütüne yer verirler. Sanat değeri ne kadar yüksek olursa olsun, burjuvazi her zaman proleter sanat ve edebiyatına kapılarını kapar. Proletarya da aynı şekilde, geçmiş çağların sanat ve edebiyat eserlerini bir ayrıma tabi tutmalı ve bunlara karşı tavrını, ancak bu eserlerin halka karşı tavırlarını ve tarihsel olarak ilerici bir rolleri olup olmadığını inceledikten sonra belirlemelidir. Siyasal bakımdan açıkça gerici olan eserlerin sanat değeri bir ölçüde yüksek olabilir. İçerik olarak ne kadar gerici ve sanat değerleri ne kadar yüksek olursa, bu eserler halk için o kadar zararlıdır ve reddedilmeleri de o kadar gereklidir. Çöküşe giden bütün sömürücü sınıfların çöküş dönemlerindeki sanat ve edebiyatlarının bir ortak özelliği, onların gerici siyasal içerikleri ile sanat biçimleri arasındaki çelişmedir. Bizim isteğimiz, siyaset ile sanatın birliği, içerik ile biçimin birliği, devrimci siyasal içerik ile mümkün olan en yetkin sanat biçiminin birliğidir. Sanat değeri taşımayan eserler, siyasal bakımdan ne kadar ilerici olurlarsa olsunlar bütünüyle güçsüzdürler. Bu yüzden hem yanlış bir siyasal görüşü yansıtan sanat eserlerini yaratma eğilimine, hem de doğru bir siyasal görüşü yansıttığı halde sanat gücünden yoksun "afiş ve slogan tarzında" eserler yaratma eğilimine karşı çıkıyoruz. Sanat ve edebiyat meselelerinde iki cephede birden mücadele vermeliyiz.
      Birçok yoldaşın düşünce tarzında her iki eğilime de rastlamak mümkündür. Birçok yoldaş sanat tekniğini küçümseme eğilimindedir, dolayısıyla sanat düzeyinin yükseltilmesine önem verilmelidir. Ama benim gördüğüm kadarıyla, şu sırada işin siyasal yönü daha ağır basmaktadır. Bazı yoldaşlar en temel siyasal bilgiden yoksun olduklarından, kafalarında her türlü bulanık fikir bulunabilmektedir. Yenan'dan birkaç örnek vereyim.
      "İnsan tabiatı teorisi." İnsan tabiatı diye bir şey var mıdır? Elbette vardır. Ama soyut olarak değil, somut olarak vardır. Sınıflı toplumda [sayfa 97] sadece sınıfsal nitelikte bir insan doğası vardır, smıflarüstü bir insan doğası yoktur. Biz, proletaryanın ve halk kitlelerinin insan tabiatından yanayız. Toprak ağası ve burjuva sınıfları ise kendi sınıflarının insan tabiatından yanadırlar ama onlar bunu açıkça söylemez ve dünyada tek bir insan tabiatı olduğunu ileri sürerler. Bazı küçük burjuva aydınlarının propagandasını yaptığı insan tabiatı da, ya kitlelerden kopuktur ya da onlara karşıdır. Onların insan tabiatı dedikleri şey, özünde burjuva bireyciliğinden başka bir şey değildir. Bu yüzden de, proletaryanın insan tabiatı onların gözünde insan tabiatına aykırıdır. Yenan'da bazılarının sözüm ona sanat ve edebiyat teorilerinin temeli olarak savundukları "insan tabiatı teorisi", sorunu bütünüyle bu şekilde koymaktadır ve baştan aşağı yanlıştır.
      "Sanat ve edebiyatın temel hareket noktası sevgidir, insan sevgisidir." Sevgi elbette bir hareket noktası olabilir, ama daha da temel bir hareket noktası vardır. Bir düşünce olarak sevgi, nesnel pratiğin bir ürünüdür. Biz, esas olarak, düşüncelerden değil, nesnel pratikten hareket ederiz. Aydınlar arasından gelen yazar ve sanatçılarımız proletaryayı severler, çünkü toplum onlara proletaryayla aynı kaderi paylaştıklarını hissettirmiştir. Biz, Japon emperyalizminden nefret ederiz, çünkü Japon emperyalizmi bize zulmeder. Dünyada hiçbir zaman bir nedene ya da bir davaya dayanmayan bir sevgi ya da nefret olamaz. Sözüm ona insan sevgisine gelince, insanlığın sınıflara bölünmesinden bu yana, her şeyi kapsayan böyle bir sevgi var olmamıştır. Geçmişteki hâkim sınıflar ve birçok sözüm ona âlim ve bilge kişi böyle bir sevgi anlayışını savunmaktan hoşlanmışlardır, ama kimse bunu pratiğe geçirememiştir, çünkü sınıflı toplumda böyle bir şey mümkün değildir. Gerçek insan sevgisi, ancak bütün dünyada sınıflar ortadan kaldırıldıktan sonra var olacaktır. Sınıflar, toplumu birbirine düşman çeşitli gruplara bölmüştür; bütün insanları sevmek, ancak sınıflar ortadan kalktığı zaman mümkün olabilir, şimdi değil. Biz, düşmanları sevemeyiz, toplumdaki kötülükleri sevemeyiz, hedefimiz onları yok etmektir. Sağduyu bunu gerektirir; yazar ve sanatçılarımızdan bazıları nasıl oluyor da bunu hâlâ kavrayamıyorlar?
      "Sanat ve edebiyat eserleri, aydınlık olan ile karanlık olana her zaman eşit ölçüde önem vermiştir." Bu görüşte birçok bulanık fikir yatıyor. [sayfa 98] Sanat ve edebiyatın her zaman böyle yaptığı söylenemez. Birçok küçük burjuva yazar, aydınlık olanı hiçbir zaman keşfedememiştir. Eserleri, sadece karanlık olanı göstermiştir ve bu, "teşhir edebiyatı" diye bilinir. Bazıları, yalnızca kötümserliği ve dünyadan bıkkınlığı dile getirmede uzmanlaşmışlardır. Buna karşılık, sosyalizmin inşası dönemindeki Sovyet edebiyatı esas olarak aydınlık olanı dile getirir. Gerçi bu edebiyatta da, çalışmalardaki bazı kusurlar dile getirilir ve olumsuz kişiler anlatılır, ama bu sadece, resmin bütünlüğündeki aydınlık olanı ortaya çıkarmak üzere karşıt bir görevi yerine getirir ve buna sözüm ona eşit ölçüde yer verilmez. Burjuvazinin gericilik dönemindeki yazar ve sanatçıları, devrimci kitleleri ayaktakımı olarak, kendilerini ise azizler olarak anlatırlar ve böylelikle, aydınlık olan ile karanlık olanı tersyüz ederler. Övmeli mi, yoksa teşhir mi, etmeli sorununu ancak gerçekten devrimci yazar ve sanatçılar doğru bir şekilde çözebilirler. Halk kitlelerine zarar veren bütün karanlık güçler teşhir edilmeli, halk kitlelerinin bütün devrimci mücadeleleri övülmelidir. Devrimci yazar ve sanatçıların temel görevi budur.
      "Sanat ve edebiyatın görevi, her zaman teşhir etmek olmuştur." Bu görüş de tıpkı bir önceki gibi, tarih biliminden habersizliğin ürünüdür. Belirttiğimiz gibi, sanat ve edebiyat hiçbir zaman sadece teşhirle sınırlı kalmamıştır. Devrimci yazar ye sanatçıların teşhir hedefleri hiçbir zaman kitleler olamaz; ancak saldırganlar, sömürücüler, zalimler ve onların halk üzerindeki kötü etkileri hedef alınmalıdır. Kitlelerin de bazı kusurları vardır, ama bu kusurlar halkın kendi saflarındaki eleştiri ve özeleştiriyle giderilmelidir. Hem zaten böyle bir eleştiri ve özeleştiri, sanat ve edebiyatın en önemli görevlerinden biridir. Ama bunu bir çeşit "halkın teşhiri" olarak ele almak yanlıştır. Halka gelince, mesele esas olarak bir eğitim ve halkın düzeyinin yükseltilmesi meselesidir. Ancak karşı-devrimci yazar ve sanatçılar halkı "doğuştan aptal" ve devrimci kitleleri "zorba ayaktakımı" olarak dile getirirler.
      "Bu dönem, hâlâ hiciv yazıları dönemidir ve Lu Sun'un yazım tarzına hâlâ ihtiyaç vardır." Karanlık güçlerin baskısı altında ve söz hürriyetinden yoksun olarak yaşayan Lu Sun, kavgasını sürdürebilmek için, deneme biçiminde yazdığı yazılarında keskin hicve ve iğneleyici alaya başvurmakta tamamen haklıydı. Biz de faşistleri, Çinli gericileri [sayfa 99] ve halka zararlı olan her şeyi gülünç göstermeliyiz. Ama demokrasi ve özgürlüğün sadece karşı-devrimcilerin elinden alındığı ve bütünüyle devrimci yazar ve sanatçılara verildiği Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi'nde ve düşman hatları gerisindeki Japonya'ya karşı üs bölgelerinde, üslup, sadece Lu Sun'unki gibi olmamalıdır. Biz buralarda, var gücümüzle haykırmak ve halkın anlaması güç olan kapalı ve dolaylı anlatımlardan kaçınmalıyız. "Hiciv yazılan dönemi"nde Lu Sun, düşmanı değil de, halkı ele aldığı zaman, devrimci halkı ve devrimci partiyi asla küçük düşürmedi ve onlara saldırmadı. Üstelik bu yazıları, düşmanı hedef aldığı yazılarından tarz bakımından da tamamen farklıydı. Daha önce söylediğimiz gibi, halkın kusurlarını eleştirmek gereklidir, ama bunu yaparken gerçekten halkın tavrını benimsemeli ve halkı korumak ve eğitmek için sözlerimizi yürekten bir coşkuyla dile getirmeliyiz. Yoldaşlara düşman gibi davranmak, düşmanın tavrını benimsemektir. Peki, öyleyse, hicvi kaldıracak mıyız? Hayır, hiciv her zaman gereklidir. Ama her biri farklı tavırlar taşıyan çeşitli hicivler vardır; düşmanlarımızı ele alan hiciv vardır, müttefiklerimizi ele alan hiciv vardır, kendi saflarımızı ele alan hiciv vardır. Biz genel olarak hicve karşı değiliz: asıl ortadan kaldırmamız gereken, hicvin kötüye kullanılmasıdır.
      "Ben övme ve yüceltme düşkünü değilim. Aydınlık olanı yüceltenlerin eserleri ille de büyük olmayabileceği gibi, karanlık olanı ele alanların eserleri de ille değersiz olmayabilir." Eğer bir burjuva yazarı ya da sanatçısıysanız, proletaryayı değil, burjuvaziyi yüceltirsiniz. Ama eğer bir proleter yazarı ya da sanatçısıysanız, burjuvaziyi değil, proletaryayı ve emekçi halkı yüceltirsiniz. Ya birini ya da öbürünü yapmak zorundasınızdır. Ne burjuvaziyi yücelten eserler mutlaka büyüktür, ne de burjuvazinin karanlık olduğunu gösteren eserler ille de değersizdir. Proletaryayı öven eserlerin de mutlaka değersiz olması gerekmez, ama proletaryanın sözüm ona "karanlığını" işleyen eserler değersiz kalmaya mahkûmdur. Bunlar, sanat ve edebiyat açısından tarihin gerçekleri değil midir? Halkı, yani insanlık tarihinin yaratıcılarını neden övmeyelim? Proletaryayı, Komünist Partisini, Yeni Demokrasiyi ve sosyalizmi neden övmeyelim? Halkın davası için coşku duymayan, proletaryanın ve onun öncüsünün mücadele ve zaferlerini [sayfa 100] bir kenardan kayıtsız bir şekilde seyreden bir insan tipi vardır. Bu insanın ilgilendiği ve yüceltmekten hiçbir zaman usanmayacağı biricik şey, kendisi ve belki de kendi dar çevresindeki birkaç kişidir. Elbette bu küçük burjuva bireycileri, devrimci halkın yaptıklarını ve erdemlerini yüceltmeye, halkın mücadeledeki yiğitliğini ve zafere olan güvenini yükseltmeye yanaşmazlar. Bu tip insanlar, devrimci saflara karışmış haşarattan başka bir şey değildirler ve kuşkusuz, devrimci halkın bu "çığırtkanlar"a ihtiyacı yoktur.
      "Bu bir tavır meselesidir; sınıf tavrım doğrudur, iyi niyetliyim ve her şeyi çok iyi kavrıyorum, ama kendimi ifade etmeyi başaramıyorum, bu yüzden de sonuç kötü oluyor." Amaç ve sonuç konusundaki diyalektik materyalist görüşten daha önce söz etmiştim. Şimdi sormak istediğim bir şey var: Sonuç meselesi bir tavır meselesi değil midir? Bir insan sadece amaçtan hareket eder ve davranışlarının ne sonuç doğuracağını araştırmazsa, o insan sadece reçeteler yazan ve yazdığı reçeteler yüzünden kaç hastasının öldüğüne aldırış etmeyen bir hekime benzer. Ya da sadece bildiriler yayınlayan, ama bunların uygulanıp uygulanmadığına aldırmayan bir siyasi parti düşünelim. Peki, bu doğru bir tavır mıdır? Burada iyi niyetten söz edilebilir mi? Kuşkusuz, sonuçlar daha önceden hesaba katılmış olsa bile hatalar yapılabilir. Ama bir kimse, gerçekler sonucun kötü olduğunu ispatladıktan sonra da bildiğini okumaya devam ederse, iyi niyetten söz edilebilir mi? Bir partiyi ya da hekimi değerlendirirken, pratiğe, yani sonuca bakmalıyız. Aynı şey bir yazarı değerlendirirken de geçerlidir. Gerçekten iyi niyetli olan bir kimse, sonucu hesaba katmalı, tecrübelerden ders çıkarmalı, yöntemleri ya da yaratıcı çalışmada anlatım tekniğini incelemelidir. Gerçekten iyi niyetli olan bir kimse, eserindeki kusurları ve hataları en büyük açık yüreklilikle eleştirmeli ve onları düzeltmede kararlı olmalıdır, işte Komünistlerin özeleştiri yöntemini kullanmalarının nedeni de budur. Tek doğru tavır budur. Doğru tavrın ne olduğunu zamanla anlamak ve iyi bir şekilde kavramak, ancak böyle ciddi ve sorumlu bir uygulama süreci içersinde mümkün olabilir. Eğer bir kimse uygulamada bu yolu tutmazsa, eğer böbürlenerek her şeyi çok iyi kavradığını iddia ederse, o kimse aslında hiçbir şey kavramamış demektir. [sayfa 101]
      "Bizden Marksizmi incelememizi istemek, diyalektik materyalist yaratma yönteminin hatasını tekrarlamak demektir ve bu da yaratıcılığa zarar verir." Marksizmi incelemek, dünyayla, toplumla, sanat ve edebiyatla ilgili gözlemlerimizde diyalektik materyalist ve tarihi materyalist bakış açısını uygulamak demektir; sanat ve edebiyat eserlerimizde felsefi nutuklar çekmek demek değildir. Marksizm, fizikteki atom ve elektron teorilerini içerdiği halde nasıl onların yerini tutamazsa, aynı şekilde sanat ve edebiyattaki yaratıcılığın gerçekçiliğini de içerir, ama onun yerini tutamaz. Boş, kuru, dogmatik formüller gerçekten yaratıcılığı yok ederler; bununla da kalmaz, her şeyden önce Marksizmi yok ederler. Dogmatik "Marksizm" Marksizm değildir, Marksizme aykırıdır. Peki, öyleyse Marksizm yaratıcılığı yok eder mi? Evet, eder. Feodal, burjuva, küçük burjuva, liberal, bireyci, nihilist, sanat için sanat anlayışını savunan, aristokrat, yozlaşmış ya da kötümser ve halk kitlelerine ve proletaryaya yabancı olan her türlü yaratıcılığı yok eder, Proleter yazar ve sanatçılar açısından baktığımızda, bu türden yaratıcılık yok edilmemeli midir? Bence edilmelidir, bütünüyle yok edilmelidir. Ve bunlar yok edilirken yeni bir şey inşa edilebilir.
      Burada tartışılan sorunlar, Yenan'daki sanat ve edebiyat çevrelerimizin de sorunlarıdır. Bu neyi gösterir? Sanat ve edebiyat çevrelerimizde yanlış çalışma tarzlarının hâlâ ciddi ölçüde var olduğunu ve yoldaşlarımız arasında idealizm, dogmatizm, boş hayalcilik, laf ebeliği, pratiği hor görme ve kitlelerden kopukluk gibi birçok hastalığın yar olduğunu gösterir. Bunların hepsi de etkili ve ciddi bir düzeltme kampanyasını gerektirmektedir.
      Proletarya ile küçük burjuvazi arasındaki farkı hâlâ berrak bir şekilde kavramayan pek çok yoldaşımız var. Komünist Partisi'ne örgütsel olarak katılmış bulunan, ama Partiye ideolojik bakımdan tam olarak ya da hiç katılmamış olan birçok parti üyesi var. Partiye ideolojik bakımdan katılmamış olanlar kafalarında hâlâ sömürücü sınıfların [sayfa 102] pisliklerinin büyük bir kısmını barındırmaktadırlar ve proletarya ideolojisinin, komünizmin ya da Partinin ne olduğu konusunda hiçbir fikirleri yoktur. "Proletarya ideolojisi mi?" diye düşünüyorlar, "Hep aynı hikâye!" Oysa bu hikâyeyi kavramanın hiç de kolay bir iş olmadığını bilemiyorlar. Bazılarının ömürleri boyunca Komünizmden nasiplerini alacakları yoktur ve bunlar önünde sonunda Partiyi terk edeceklerdir. Bu yüzden, Partimizin ve saflarımızın çoğunluğu temiz ve dürüst olduğu halde, devrimci hareketi daha da etkili bir şekilde geliştirecek ve onun başarısını hızlandıracaksak, işleri hem ideolojik, hem de örgütsel bakımdan bütün ciddiyetimizle yoluna koymalıyız, işleri örgütsel bakımdan yoluna koymamız için, işleri önce ideolojik bakımdan yoluna koymalı, proleter olmayan ideolojiye karşı proletarya ideolojisinin mücadelesini başlatmalıyız. Yenan'da sanat ve edebiyat çevrelerinde ideolojik bir mücadele şimdiden başlamıştır ve bu son derece gereklidir. Küçük burjuva kökenli aydınlar her zaman, sanat ve edebiyat da dâhil, inatla her yola başvurarak kendilerini ön plana çıkarmaya ve kendi görüşlerini yaymaya çalışırlar ve Partinin de, dünyanın da kendilerine göre yeniden biçimlendirilmesini isterler. Bu koşullarda, bizim görevimiz, bu "yoldaş"ları sarsmak ve onlara sert bir şekilde, "Bu sökmez! Proletarya kendisini size uyduramaz; size boyun eğmek aslında büyük toprak ağası sınıfına, büyük burjuvaziye boyun eğmek ve Partimizin ve ülkemizin zayıf düşmesi tehlikesini göze almak olur" demektir. Öyleyse biz kime boyun eğmeliyiz? Partiyi ve dünyayı ancak proletaryanın öncüsüne göre biçimlendirebiliriz. Umarız, sanat ve edebiyat çevrelerindeki yoldaşlarımız bu büyük tartışmanın ciddiyetini kavrarlar ve bu mücadeleye faal olarak katılırlar. Her yoldaşın sağlamlaşması ve bütün saflarımızın ideolojik ve örgütsel bakımdan gerçekten birleşip güçlenmesi ancak böyle mümkün olabilir.
      Yoldaşlarımızın birçoğu, düşüncelerindeki karışıklık yüzünden, devrimci üs bölgelerimiz ile Guomindang bölgeleri arasında gerçek bir ayrım yapmayı pek başaramamakta ve bunun sonucunda pek çok hata yapmaktadırlar. Birçok yoldaşımız buraya Şanghay'daki barınaklarından geldiler ve bu barınaklarından devrimci üs bölgelerine gelirken, sadece bir yerden başka bir yere geçmiş olmakla kalmadılar, [sayfa 103] aynı zamanda bir tarihi çağdan başka bir tarihi çağa geçmiş oldular. Biri, büyük toprak ağalarının ve büyük burjuvazinin hâkimiyeti altındaki yarı-feodal, yarı-sömürge toplum; öbürü ise, proletaryanın önderliği altındaki devrimci yeni demokratik toplumdur. Devrimci üslere gelmek demek, Çin tarihinde binlerce yıldır eşi görülmemiş bir çağa, iktidarın halk kitlelerinin elinde bulunduğu bir çağa girmek demektir.. Burada, çevremizdeki insanlar ve propaganda yaptığımız kişiler bütünüyle farklıdır. Eski dönem bir daha geri gelmemek üzere gitmiştir. Bu yüzden, yeni kitlelerle hiç tereddüt etmeden bütünleşmeliyiz. Eğer yeni kitleler arasında yaşayan bazı yoldaşlar, daha önce de söylemiş olduğum gibi, hâlâ "bilgiden ve anlayıştan yoksun"salar ve "yiğitliklerini gösterecek yer bulamayan kahramanlar" olarak kalırlarsa, güçlüklerle karşılaşacaklar ve bu güçlükler sadece köylere gittikleri zaman değil, burada Yenan'da da karşılarına çıkacaktır. Bazı yoldaşlar, "En iyisi, Büyük Cephe Gerisi Bölgesindeki[36] okurlar için bir şeyler yazmaya devam edeyim; bu iyi bildiğim bir iş, hem de milli bir önem taşıyor." diye düşünebilirler. Bu düşünce bütünüyle yanlıştır. Büyük Cephe Gerisi Bölgesi de değişmektedir. Oradaki okurlar da, devrimci üs bölgelerindeki yazarların eski hikâyelerle canlarını sıkmalarını değil, onlara yeni insanları ve yeni dünyayı anlatmalarını bekliyorlar. Bu yüzden, devrimci üs bölgelerinde kitleler için ne kadar eser yazılırsa, bu eserler o kadar milli önem taşıyacaktır. Fadeyev, Partizanlar[37] adlı eserinde sadece küçük bir gerilla birliğinin hikâyesini, anlatıyordu ve hiç de eski dünyanın okurlarına yaranmak niyetinde değildi; buna rağmen, kitap dünya çapında etki yarattı. Bildiğiniz gibi, bu kitabın sadece Çin'deki etkisi bile çok büyüktür. Çin geriye değil, ileriye doğru gitmektedir. Ve Çin'i ileri götüren, geri ya da geriye dönük bölgeler değil, devrimci üs bölgeleridir. Bu, yoldaşlarımızın [sayfa 104] düzeltme hareketinde her şeyden önce kavramaları gereken temel bir sorundur.
      Kitlelerin yeni çağıyla bütünleşmek zorunlu olduğuna göre, birey ile kitleler arasındaki ilişki sorununu tam olarak çözmek gereklidir. Lu Sun'un bir şiirinden alınan şu iki mısra bize şiar olmalıdır:
      Kaşlarım çatık, dimdik meydan okurum suçlayan binlerce parmağa,
      Başım eğik, uysal bir öküz gibi hizmet ederim çocuklara.
[38]
      "Suçlayan binlerce parmak" düşmanlarımızdır ve ne kadar amansız olurlarsa olsunlar onlara asla boyun eğmeyeceğiz. Burada "çocuklar" proletaryayı ve kitleleri temsil ediyor. Bütün Komünistler, bütün devrimciler, bütün devrimci sanat ve edebiyat işçileri Lu Sun'un bu örneğinden ders çıkarmalı ve proletaryanın ve kitlelerin "öküzleri" olmalı, ölünceye kadar bu görevi omuzlamalıdırlar. Kitlelerle bütünleşmek, kitlelere hizmet etmek isteyen aydınlar, kendilerinin kitleleri, kitlelerin de onları yakından tanıyabileceği bir süreçten geçmelidirler. Bu süreç büyük acılara ve çatışmalara yol açabilir ve açacaktır da; ama eğer azimliyseniz bunların üstesinden gelebilirsiniz.
      Bugün, sanat ve edebiyat hareketimizin temel yönelimiyle ilgili meselelerden sadece bazılarını ele aldım; daha derin incelemeler gerektiren daha birçok özel mesele var. Buradaki yoldaşların gösterilen yolda ilerleyeceklerinden eminim. Düzeltme hareketinin seyri içinde ve önümüzdeki uzun inceleme ve çalışma döneminde, kendinizi ve eserlerinizi kesinlikle değiştirebileceğinizden, halk kitleleri tarafından yürekten benimsenen birçok iyi eser yaratabileceğinizden ve devrimci üs bölgelerindeki ve Çin'in dört bir yanındaki sanat ve edebiyat hareketini parlak bir yeni aşamaya doğru ilerletebileceğinizden eminim. [sayfa 105]



ÇOK ÖNEMLİ BİR SİYASET[6*]
7 Eylül 1942

     
      Parti Merkez, Komitesinin "daha iyi birlikler ve daha basit yönetim" siyasetini[39] ortaya atmasından bu yana, Japonya'ya karşı üs bölgelerinin çoğundaki Parti örgütleri bu siyaseti Merkez Komitesi talimatları uyarınca uygulamakta ya da uygulamak üzere planlar yapmaktadır. Şansi-Hebey-Şandung-Henan Sınır Bölgesi'ndeki yönetici yoldaşlar bu çalışmaya fiilen başlamışlar, "daha iyi birlikler ve daha basit yönetim"e önayak olmuşlardır. Ancak, bazı üs bölgelerindeki yoldaşlar, bu siyaseti tam olarak kavrayamadıklarından bunu gereken ciddiyetle uygulamak için çaba göstermemişlerdir. Bu kimseler, bu siyasetin bugünkü durum ve Partinin öteki siyasetleri ile ilişkisini hâlâ anlayamamakta, bunun en önemli şey olduğunu görememektedirler. Bu konu Kurtuluş Gazetesi'nde daha önceleri birçok kez tartışılmıştı. Şimdi biz buna daha açıklık getirmek amacındayız.
      Partinin bütün siyasetleri, Japon istilacılarını yenilgiye uğratma amacını güder. Direnme Savaşı, beşinci yılından bu yana, son aşaması olan zafer için mücadele aşamasına fiilen girmiş bulunuyor. Bu aşamada durum, birinci ve ikinci yıllardaki durumdan farklı olduğu gibi, üçüncü ve dördüncü yıllardaki durumdan da farklıdır. Savaşın beşinci ve altıncı yıllarının bir özelliği de, zafer yaklaşırken hâlâ önümüzde çok büyük güçlüklerin olmasıdır; başka bir deyişle, biz "şafaktan önceki karanlık"tayız. Bugünkü aşamada bütün anti-faşist ülkelerde olduğu gibi bütün Çin'de de durum budur. Bu durum, Sekinci Yol Ordusu'nun [sayfa 106] ve Yeni Dördüncü Ordu'nun üs bölgelerinde özellikle şiddetli olmakla birlikte, sadece buralarla sınırlı kalmamaktadır. Japonya istilacılarını önümüzdeki iki yıl içinde yenmek amacıyla çaba gösteriyoruz. Bu iki yıl, savaşın ilk ya da ikinci iki yıllık döneminden büyük ölçüde farklı, son derece zor yıllar olacaktır. Özellikle bu nokta, devrimci parti ve devrimci ordu içindeki yöneticiler tarafından kavranmalıdır. Bunu kavramazlarsa olayların akışına kapılıp sürüklenecekler, ne kadar çaba gösterirlerse göstersinler zafere ulaşamayacaklar, hatta devrim davasını tehlikeye düşüreceklerdir. Düşmanın cephe gerisindeki Japonya'ya karşı üs bölgelerinde durum, daha şimdiden eskisine göre birkaç misli daha çetin olmasına rağmen, güçlük henüz son raddesine varmamıştır. Bu durumda doğru bir siyasetimiz olmazsa ağır güçlükler altında ezilip kalırız. İnsanlar genellikle geçmişteki ve şimdiki koşullara göre değerlendirmeler yapmaya, geleceğin de üç aşağı beş yukarı aynı olacağını düşünmek gibi bir yanılgıya düşmeye yatkındırlar. Geminin ya sualtındaki kayalara çarpacağını ya da bu kayalardan serinkanlılıkla sıyrılacağım önceden göremezler. Direnme Savaşı gemisinin yolu üzerindeki sualtında bulunan kayalar nelerdir? Bunlar savaşın son aşamasındaki ağır maddi güçlüklerdir. Parti Merkez Komitesi bunlara işaret etmiş, bizleri uyanık olmaya ve bunların üstesinden gelmeye çağırmıştır. Yoldaşlarımızdan çoğu, sorunu şimdiden anlamışlarsa da, bazıları anlamamıştır; aşmamız gereken ilk engel de budur. Direnme Savaşı'nda birliğe gerek vardır; birlik ise içinde güçlükleri barındırır. Bu güçlükler siyasaldır. Geçmişte çıkmışlardır, gelecekte de tekrar ortaya çıkabilirler. Beş yıldır Partimiz giderek ve olanca çabasıyla bu güçlüklerin üstesinden geliyor. Bizim sloganımız birliği güçlendirmektir. Bunu yapmaya devam etmeliyiz. Oysa daha başka türde güçlükler, maddi güçlükler vardır. Bunlar gittikçe daha şiddetlenecektir. Bugün bazı yoldaşlar buna hâlâ boş vermekte, durumun bilincine varamamaktadırlar. Bu nedenle böylelerini uyarmamız gerekiyor. Japonya'ya karşı üs bölgelerindeki bütün yoldaşlar bundan böyle maddi güçlüklerin kesinlikle artacağını, bunları alt etmenin en önemli yolunun da "daha iyi birlikler ve daha basit yönetim" olduğunu anlamalıdırlar. [sayfa 107]
      Daha iyi birlikler ve daha basit yönetim siyaseti, maddi zorlukları yenmede niçin önemlidir? Üs bölgelerindeki şimdiki ve daha çok da gelecekteki, savaş durumu, geçmişteki görüşlerimize saplanıp kalmamıza imkân bırakmayacaktır. Muazzam büyüklükteki savaş aygıtımız, geçmişin koşullarına uygundu. O zamanlar bu aygıt geçerli ve zorunluydu. Oysa şimdi işler değişmiştir. Üs bölgeleri daralmıştır, daha bir süre de daralmaya devam edebilir. Kuşkusuz bu muazzam savaş aygıtımızı eskisi gibi bırakamayız. Savaş aygıtımız ile savaşın durumu arasında çözmek zorunda olduğumuz bir çelişme daha şimdiden ortaya çıkmıştır. Düşmanın hedefi bu çelişmeyi keskinleştirmektir. Onun "her şeyi yak, herkesi öldür, her şeyi yağmala" siyasetinin amacı budur. Bu muazzam aygıtımızı olduğu gibi bırakırsak, doğruca, düşmanın kurduğu tuzağa düşeriz. Onu küçültür, daha iyi birliklere ve daha basit yönetime sahip olursak, savaş aygıtımız küçülse de güçlü kalır. "Sığ sudaki iri balık" örneğine benzeyen çelişmemizi çözerek ve savaş aygıtımızı savaşın durumuna uygun bir hale getirerek daha da güçleneceğiz; yenilmek şöyle dursun, sonunda düşmanı yeneceğiz. Parti Merkez Komitesince tespit edilen "daha iyi birlikler ve daha basit yönetim" siyasetinin çok önemli bir siyaset olduğunu söylememiz bundandır.
      Bununla birlikte, insanların kafaları koşullar ve alışkanlıklarla sınırlanmaya yatkındır. Devrimciler bile her zaman kendilerini bundan kurtaramazlar. Bu muazzam aygıtı, bir gün gelip küçültmek zorunda kalacağımızı pek düşünmeden kurmuştuk. Şimdi küçültme zamanı geldiğinde, ağırdan alıyoruz ve bu iş bize çok zor geliyor. Düşman bize muazzam savaş aygıtıyla yüklenip dururken nasıl olur da biz kendimizinkini küçültmeye kalkışırız? Savaş aygıtımızı küçültürsek, kuvvetlerimiz düşmanla baş edemeyecek kadar azalmaz mı? Böylesine kuşkular, koşullar ve alışkanlıklarla sınırlanıp kalmanın sonucudur. Hava değişince giysileri değiştirmek gerekir. Her yıl yaza, yaz güze, güz kışa, kış da bahara dönerken bu değişikliği yapmak zorunda kalırız. Ama alışkanlıkları sonucu bazıları bunu zamanında yapmazlar ve hasta olurlar. Üs bölgelerimizdeki şimdiki koşullar, artık kışlık giysilerimizi dolaba kaldırıp düşmanla savaşırken çevik hareket edebilecek şekilde yazlık giysilerimizi giymemizi gerektiriyor. Oysa biz [sayfa 108] hâlâ sımsıkı sarınıp sarmalanıyor, hantallaşıyor, savaşa bütünüyle elverişsiz bir duruma geliyoruz. Düşmanın muazzam savaş aygıtıyla nasıl baş edeceğimize gelince, Maymun Kralın Prenses Demir Yelpaze ile nasıl baş ettiğinden ders alabiliriz. Prenses alt edilmesi güç bir iblisti, ancak kendini küçük bir böcek haline sokan Maymun Kral, onun midesine girmenin yolunu buldu ve Prensesi haklayıverdi[40] Liu Zungyuan'ın "Kveyçov'daki Eşek" öyküsünde[41] de değerli bir ders vardır. Kveyçov'a koskoca bir eşek getirilmiş, eşeğin görünüşü küçük bir kaplanı bile ürkütmüş. Ama sonunda küçük kaplan o koskoca eşeği yiyivermiş. Sekizinci Yol Ordumuz ve Yeni Dördüncü Ordumuz Maymun Kral ya da küçük kaplandır ve bunlar Japon iblisi ya da eşeğiyle baş edecek güçtedirler. Şimdi biraz değişiklik yapmamız, kendimizi daha küçük, ama daha dayanıklı duruma getirmemiz zorunludur. O zaman yenilmez olacağız. [sayfa 109]



İKİNCİ DÜNYA SAVAŞININ DÖNÜM NOKTASI[7*]
12 Ekim 1942

     
      Stalingrad Muharebesi, İngiliz ve Amerikan basını tarafından Verdün Muharebesine benzetilmektedir. Artık "Kızıl Verdün" bütün dünyada ün kazanmıştır. Bu benzetme pek yerinde değildir. Stalingrad Muharebesi, niteliği bakımından Birinci Dünya Savaşındaki Verdün Muharebesinden farklıdır. Bununla birlikte ortak olan yanları şudur: O zaman olduğu gibi şimdi de Alman saldırısı karşısında yanılgıya düşen pek çok kimse, Almanya'nın hâlâ savaşı kazanabileceğini sanmaktadır. Birinci Dünya Savaşı'nın 1918 kışında sona ermesinden iki yıl önce, 1916'da Alman kuvvetleri Verdün'deki Fransız istihkâmlarına karşı birçok saldırıya giriştiler. Verdün'deki başkomutan Alman veliahtı, savaşa sürülen kuvvetler ise Alman ordusunun seçme birlikleriydi. Muharebe, belirleyici bir önem taşımaktaydı. Vahşi Alman saldırılan geri püskürtüldükten sonra, bütün Alman-Avusturya-Türk-Bulgar bloğunun artık bir şansı kalmamıştı. Bu andan itibaren bu bloğun karşılaştığı güçlükler arttı, içindekiler tarafından terk edildi, dağıldı ve sonunda da çöktü. O sıralarda Alman ordusunun hâlâ çok güçlü olduğuna inanan İngiliz-Amerikan-Fransız bloğu bu durumu kavrayamadı ve yaklaşan zaferini fark edemedi. Tarihsel olarak yok olmanın eşiğindeki bütün gerici güçler devrimci güçlere karşı daima son bir umutsuz mücadele verirler. Bazı devrimciler, düşmanın yok olmaya gittiği, kendilerinin ise zafere ilerlediği gerçeğini kavrayamayarak düşmanın bünyesindeki zaafı gizleyen güçlü görünüşüne daha bir süre aldanabilirler. Faşizmin güçlerinin yükselişi ve birkaç yıldır sürdürmekte oldukları saldırı savaşı, işte bu son umutsuz [sayfa 110] mücadelenin bir ifadesidir. Şimdiki savaşta da Stalingrad'a karşı girişilen saldırı, faşizmin umutsuz son mücadelesinin ifadesidir. Tarihin bu dönüm noktasında da dünya anti-faşist cephesi içindeki birçok insan, faşizmin vahşi görünümüne aldanmış ve onun özünü anlayamamıştır. Bütün Alman kuvvetlerinin Don Irmağı kavisini aşarak Stalingrad'a karşı genel saldırısını başlattığı 23 Ağustos'tan ve bazı Alman birliklerinin kentin kuzeybatı kesimindeki sanayi bölgesine girdiği 15 Eylül'den, Sovyet Haber Bürosunun Kızıl Ordu'nun o bölgedeki Alman kuşatma hattını yarmış olduğunu bildirdiği 9 Ekim'e kadar geçen kırk sekiz gün boyunca, insanlık tarihinde o güne kadar rastlanmamış, eşi görülmemiş şiddette bir savaş oldu. Sonunda bu muharebe Sovyet kuvvetleri tarafından kazanıldı. Bu kırk sekiz gün boyunca bu kentten gelen her yenilgi ya da zafer haberi, milyonlarca insanın yüreğini sardı, onları kâh üzüntüye boğdu, kâh sevinçten coşturdu. Bu muharebe, yalnızca Sovyet-Alman savaşının, hatta şu andaki anti-faşist dünya savaşının değil, bütün insanlık tarihinin dönüm noktasıdır. Bu kırk sekiz gün boyunca bütün dünyanın insanları Stalingrad'ı, geçen Ekim'de Moskova'yı izlediklerinden çok daha büyük bir dikkatle izlediler.
      Batı cephesindeki zaferine kadar Hitler, ihtiyatı elden bırakmamış gibiydi. Polonya'ya saldırdığında, Norveç'e saldırdığında, Hollanda-Belçika ve Fransa'ya saldırdığında ve Balkanlara saldırdığında, dikkatini hiç dağıtmadan her defasında bütün gücünü tek bir hedefte toplamıştı. Batı cephesindeki zaferinden sonra, başarıdan başı döndü, Sovyetler Birliği'ni üç ayda yenmeye kalkıştı. Bu muazzam ve güçlü sosyalist ülkeye karşı, kuzeyde Murmansk'tan, güneyde Kırım'a kadar uzanan bütün bir cephe boyunca taarruza geçti ve böylece kuvvetlerini dağıtmış oldu. Hitler'in geçen Ekim ayındaki Moskova harekâtının başarısızlığa uğraması, Sovyet-Alman savaşının birinci aşamasının sonunu belirledi ve Hitler'in birinci stratejik planı başarısızlığa uğradı. Geçen yıl Kızıl Ordu Alman taarruzunu durdurdu ve kışın bütün cephelerde karşı-taarruza geçti. Bu da, Sovyet-Alman savaşında Hitler'in geri çekilmeye başladığı ve savunmaya geçtiği ikinci aşamayı oluşturdu. Bu dönemde Hitler Başkomutanı Brauchitsch'i görevden uzaklaştırıp komutayı kendi üzerine aldıktan sonra genel taarruz [sayfa 111] planından vazgeçmeye karar verdi. Avrupa'da var olan bütün kuvvetleri bir araya topladı, güney cephesiyle sınırlı olmakla birlikte Sovyetler Birliği'nin en can alıcı noktalarına darbe indirmeyi tasarladığı nihai taarruza hazırlandı. Bu, faşizmin kaderinin bağlı olduğu nihai bir taarruz niteliğini taşıdığı için Hitler, mümkün olan en büyük kuvvetleri toplamış, hatta Kuzey Afrika cephesindeki hava kuvvetleri ile tanklarının bir kısmını bile buraya nakletmişti. Bu yılın Mayıs ayında Almanların Kerç ve Sivastopol'e saldırmasıyla, savaş üçüncü aşamasına girdi. Hitler, bütün hava ve tank kuvvetleri tarafından desteklenen 1.500.000 askeri aşkın bir ordu yığarak Stalingrad ve Kafkaslar üzerine eşine rastlanmamış şiddette bir taarruz başlattı. Volga'yı kesmek ve Bakû'yü ele geçirmek ikili amacıyla büyük bir hızla, bu iki hedefi, Stalingrad ve Kafkasları ele geçirmeye çabalıyordu. Sonunda da kuzeyde Moskova üzerine yüklenmeye, güneyde ise İran Körfezi'ne inmeye niyetleniyordu. Aynı zamanda Japon faşistlerine de Stalingrad'ın düşmesinden sonra Sibirya'ya saldırmaya hazırlanmaları için birliklerine Mançurya'da toplanmaları talimatını verdi. Hitler, Alman ordusunun ana kuvvetlerini Sovyet savaş alanından çekmesini mümkün kılacak ölçüde Sovyetler Birliği'ni zayıflatabileceğini hayal ediyordu. Böylece bu kuvvetleri batı cephesindeki bir İngiliz-Amerikan saklısına karşı koymak, Yakın Doğunun kaynaklarını ele geçirmek ve Japonlarla birleşmeyi gerçekleştirmek için kullanacaktı. Aynı zamanda bu Japonların esas kuvvetlerinin kuzeyde serbest kalmasını sağlayacak ve cephe gerileri güven allına alınmış olacağından onlara batıda Çin'e, güneyde ise İngiltere ve Birleşik Amerika'ya karşı harekete geçme olanağını verecekti. Hitler, faşist kampın zaferi bu yolla kazanacağını sanıyordu. Ama bu aşamada olaylar nasıl gelişti? Hitler, ölüm fermanını imzalayan Sovyet taktikleriyle karşı karşıya kaldı. Sovyetler Birliği, önce düşmanı içerilere çekme, sonra da inatçı bir direnme gösterme siyasetini benimsedi. Beş aylık savaşta Alman ordusu ne Kafkasların petrol bölgelerine sızabildi, ne de Stalingrad'ı ele geçirebildi. Bu yüzden Hitler, ilerleyemediği, geri çekilemediği, muazzam kayıplara uğradığı ve açmaza düştüğü bir durumda askerlerini yüksek dağların önünde ve ele geçirilmez bir kentin dışında durdurmak zorunda kalmıştır. [sayfa 112] Ekim gelmiş çatmış, kış yaklaşmaktadır. Kısa bir süre sonra savaşın üçüncü aşaması sona erip dördüncü aşaması başlayacaktır. Hitler'in Sovyetler Birliği'ne karşı stratejik saldırı planlarının hiçbiri başarılı olamamıştır. Kuvvetlerinin bölündüğü geçen yazki başarısızlığını dikkate alan Hitler, bu dönemde gücünü güney cephesinde toplamıştır. Ama hâlâ bir çırpıda doğuda Volga'yı kesmek, güneyde ise Kafkasları ele geçirmek ikili hedefine ulaşmak istediği için kuvvetlerini gene bölmüştür. Hitler, gücünün, ihtiraslarına cevap vermediğini anlayamamıştır. Artık yıkılmaya mahkûmdur. "Taşıma sırığının iki ucu sağlama alınmazsa, yük kayar gider." Buna karşılık Sovyetler Birliği savaştıkça güçleniyor. Stalin'in parlak stratejik yönetimi, inisiyatifi bütünüyle ele geçirmiştir ve Hitler'i her yerde mahva sürüklemektedir. Bu kış başlamakta olan savaşın dördüncü aşaması Hitler'in yaklaşan sonunu belirleyecektir.
      Hitler'in savaşın birinci aşamasındaki durumuyla üçüncü aşamasındaki durumunu karşılaştırırsak, onun nihai yenilginin eşiğinde olduğunu görebiliriz. Gerek Stalingrad'da, gerek Kafkaslarda Kızıl Ordu, Alman taarruzunu fiilen durdurmuştur. Stalingrad ve Kafkaslar üzerine saldırısı başarısızlığa uğrayan Hitler, artık tükenmek üzeredir. Hitler'in geçen Aralık'tan bu yılın Mayıs'ına kadar toplayabildiği kuvvetlerin hemen hepsi eriyip gitmiştir. Bir aya kalmadan Sovyet-Alman cephesinde kış bastıracak, Hitler alelacele savunma durumuna geçmek zorunda kalacaktır. Don'un batısındaki ve güneyindeki şerit onun en zayıf olduğu bölgedir ve Kızıl Ordu buradan karşı-taarruza geçecektir. Yaklaşan akıbetinin korkusu ile hareket eden Hitler, bu kış, kuvvetlerini bir kez daha yeniden düzenleyecektir. Hem doğu, hem de batı cephelerindeki tehlikelere karşı koyabilmek için belki de, kuvvetlerinden arta kalanları toparlayabilecek, bunlardan birkaç yeni tümen oluşturabilecek ve bunları donatabilecek, ayrıca üç faşist ortağı olan, İtalya, Romanya ve Macaristan'dan yardım istemek zorunda kalacak ve onlardan savaşta malzeme gibi kullanacağı daha bir miktar insanı tehditle alacaktır. Bundan başka, Hitler'in işinin bitik olduğunu görünce karamsarlığa kapılacak olan İtalya, Romanya ve Macaristan giderek kendisinden uzaklaşırken, kendisi de doğudaki bir kış seferinin muazzam kayıplarına uğramak ve batıda ikinci cephe ile uğraşmak [sayfa 113] zorunda kalacaktır. Kısacası, 9 Ekim'den sonra Hitler'in önünde tek bir yol kalacaktır; o da yok olma yoludur.
      Kızıl Ordu'nun bu kırk sekiz günlük Stalingrad savunmasının, geçen yılki Moskova savunmasıyla belli bir benzerliği vardır: Hitler'in bu yılki planı, tıpkı geçen yılki planı gibi boşa çıkmıştır. Ancak aralarında şu fark vardır: Sovyet halkı, Moskova saldırısının ardından bir kış karşı-taarruzuna geçmesine rağmen, Alman ordusunun bu yılki yaz taarruzunu göğüslemek zorunda kalmıştır. Bu, kısmen Almanya ile onun Avrupalı yardakçılarının biraz daha savaşacak güçlerinin kalmış olmasından, kısmen de İngiltere ile Birleşik Amerika'nın İkinci Cepheyi açmayı geciktirmelerindendi. Oysa şimdi, Stalingrad savunmasından sonra durum geçen yılkinden bütünüyle farklı olacaktır. Bir yandan Sovyetler Birliği geniş çapta ikinci bir kış karşı-taarruzuna geçecek, İngiltere ile Birleşik Amerika -hâlâ kesin bir tarih verilemese de- artık İkinci Cepheyi açmayı geciktiremeyecekler ve Avrupa halkları bunun sonucunda ayaklanmaya hazır olacaktır. Öte yandan da Almanya ile Avrupalı yardakçılarının geniş çaplı taarruzlara girişecek halleri kalmamıştır ve Hitler'in bütün siyasal çizgisini stratejik savunmaya çevirmekten başka seçeneği kalmayacaktır. Hitler, stratejik savunmaya dönmek zorunda kaldı mı, faşizmin akıbeti de kesinlik kazanmış olur. Hitler'inki gibi bir faşist devlet, bütün siyasal ve askeri hayalini, doğduğu andan başlayarak taarruz üzerine inşa eder; taarruz durdu mu, kendi hayatı da durur. Stalingrad muharebesi, faşizmin taarruzunu durduracaktır; bu yüzden de belirleyici bir muharebedir. Dünya Savaşı için belirleyici bir muharebedir.
      Hitler'in karşısında üç güçlü düşman, Sovyetler Birliği, İngiltere ile Birleşik Amerika ve Alman işgali altındaki topraklarda yaşayan halklar vardır. Doğu cephesinde karşı-taarruzları kış boyunca ve daha sonra da devam edecek olan kaya gibi sağlam Kızıl Ordu var. Savaşın sonucunu ve insanlığın kaderini belirleyecek olan, işte bu kuvvettir. Batı cephesinde İngiltere ve Birleşik Amerika seyirci kalma ve ağırdan alma siyasetlerini sürdürseler bile, iş öldürülmüş kaplanın üzerine çullanmaya gelince ikinci cephe önünde sonunda açılacaktır. Bir de Hitler'e karşı iki cephe, yani Almanya'da, Fransa'da ve Avrupa'nın başka bölümlerinde olgunlaşmakta olan büyük halk ayaklanması vardır. [sayfa 114] Sovyetler Birliği bir genel karşı-taarruza geçtiği ve ikinci cephede toplar gürlediği anda halklar, buna üçüncü bir cephe ile karşılık vereceklerdir. Böylece üç cepheden yöneltilen saldırılar, Hitler üzerinde toplanmış olacaktır. Stalingrad Muharebesi'ni izleyecek olan büyük tarihi süreç budur.
      Napolyon'un siyasal hayatı Vaterio'da sona ermişti. Ama onun yenilgisinde belirleyici dönüm noktası Moskova'daki yenilgisi olmuştu. Hitler bugün Napolyon'un yolunu izliyor, onun akıbetini belirleyen de Stalingrad Muharebesi'dir.
      Bu gelişmelerin Uzak Doğu üzerinde doğrudan bir etkisi olacaktır. Giderek sancıları şiddetlenecek ve en sonunda geberip gidecektir.
      Dünyadaki durumdan karamsarlığa kapılan herkes, bakış açısını değiştirmelidir. [sayfa 115]



EKİM DEVRİMİ'NİN YİRMİ BEŞİNCİ
YILDÖNÜMÜNÜN KUTLANMASI DOLAYISIYLA
6 Kasım 1942

     
      Bu yıl Ekim Devrimi'nin yıldönümünü en büyük iyimserlikle kutlamaktayız. Bu yıldönümünün yalnızca Sovyet-Alman savaşının dönüm noktasını değil, aynı zamanda dünya anti-faşist cephesinin faşist cepheye karşı zaferinin dönüm noktasını da belirlediğine kesinlikle inanıyorum.
      Hitler şimdiye kadar taarruzunu yenilmeden sürdürebiliyordu, çünkü Kızıl Ordu Avrupa'da faşist Almanya ve yardakçılarına tek başına karşı koyuyordu. Bugün artık Sovyetler Birliği savaş boyunca gittikçe güçlenmiş ve Hitler'in ikinci yaz taarruzu başarısızlığa uğramıştır. Bundan böyle dünya anti-faşist cephesinin görevi, faşist cepheye karşı taarruza geçmek ve faşizmi kesin yenilgiye uğratmaktır.
      Kızıl Ordu savaşçıları Stalingrad'da insanlığın kaderini etkileyecek kahramanlık destanları yaratmışlardır, Onlar Ekim Devrimi'nin evlatlarıdır. Ekim Devrimi'nin bayrağı yenilmezdir ve bütün faşist güçler yok olmaya mahkûmdur.
      Kızıl Ordu'nun zaferini kutlarken biz Çin halkı aynı zamanda kendi zaferimizi de kutlamaktayız. Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı'mız beş yılı aşkın bir süredir devam etmektedir. Önümüzde hâlâ güçlükler bulunmasına rağmen, zaferin şafağı şimdiden sökmektedir. Japon faşistlerine karşı zafer yalnızca kesin değil, aynı zamanda yakındır da.
      Çin halkının görevi, bütün çabalanın Japon faşistlerini yenme üzerinde toplamaktır. [sayfa 116]



JAPONYA'YA KARŞI SAVAŞTA EKONOMİK VE MALÎ MESELELER[8*]
Aralık 1942

     
      Bizim ekonomik ve mali çalışmamıza yön veren genel siyaset, ekonomiyi geliştirmek ve ikmali sağlamaktır. Ama birçok yoldaşımız kamu maliyesine tek yanlı ağırlık veriyor, bir bütün olarak ekonominin önemini anlamıyor. Bu yüzden gelir-gider meselelerine kapanıp kaldıklarından, ne kadar çaba harcarlarsa harcasınlar hiçbir meseleye çözüm bulamıyorlar. Bunun nedeni, modası geçmiş ve tutucu bir anlayışın kafalarını bulandırmasıdır. Bunlar şunu bilmiyorlar: iyi ya da kötü bir mali siyaset ekonomiyi etkiler, ama maliyeyi belirleyen [sayfa 117] şey ekonomidir. Temeli sağlam bir ekonomi olmadan, mali yeterliliğe ulaşmak mümkün değildir; büyüyen bir ekonomi olmadan, mali yeterliliğe ulaşmak mümkün değildir. Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi'nde mali mesele, on binlerce asker ve sivil personelin geçinme ve çalışma harcamaları için para bulma, başka bir deyişle savaşı yürütecek fonlar sağlama meselesidir. Bu fonlar, kısmen halkın ödediği vergilerden, kısmen de on binlerce asker ve sivil personelin kendisinin yaptığı üretimden gelir. Ekonominin özel ve kamu sektörlerini geliştirmezsek, kendimizi açıkça yok olmaya mahkûm etmiş oluruz. Mali zorluklar, ancak ayağı yere basan ve etkili ekonomik gelişme ile yenilebilir. Ekonomik gelişmeyi ve mali kaynaklar bulmayı ihmal etmek ve onun yerine mali zorlukların çözümünü zorunlu harcamaların kısılmasından beklemek, hiçbir sorunu çözemeyecek tutucu bir anlayıştır.
      Şu son beş yıl içinde birçok aşamadan geçtik. En büyük güçlüklerimiz, Guomindang'ın iki anti-komünist saldırısının sürtüşme yarattığı 1940 ve 1941'de ortaya çıktı. Bir süre çok şiddetli bir şekilde, giyecek, yemeklik yağ kâğıt ve sebze, asker ayakkabısı, sivil personelimiz için kışlık yatak-yorgan sıkıntısı çektik. Guomindang bize ayrılmış fonları keserek ve ekonomik abluka uygulayarak, bizi boğmaya uğraştı. Gerçekten çok sıkıntı çektik. Ama bunları atlattık. Sınır Bölgesi halkının bize tahıl sağlamasının yanı sıra, biz özellikle ekonomimizin kamu kesimini kararlı bir şekilde kendi ellerimizle inşa ettik. Hükümet, Sınır Bölgesi'nin ihtiyaçlarını karşılayacak birçok sanayiyi kurdu, askeri birlikler yaygın bir üretim kampanyasına giriştiler ve kendi ihtiyaçlarını karşılamak üzere tarımı, sanayiyi ve ticareti geliştirdiler ve çeşitli örgüt ve okullardaki on binlerce insan da kendi ihtiyaçlarını karşılayacak benzer ekonomik faaliyetler geliştirdi. Askeri birlikler, çeşitli örgütler ve okullar tarafından geliştirilen bu kendine yeterli ekonomi, günümüzün özel koşullanılın özel bir ürünüdür. Bu, başka tarihsel koşullarda mantıksız ve anlamsız bir şey olurdu, oysa bugün pekâlâ akla uygun ve zorunludur. Güçlüklerimizi bu gibi yollarla yeniyoruz. Bu, su götürmez tarihsel gerçekler, ikmalin ancak ekonomik gelişme sayesinde sağlanabileceği gerçeğini kanıtlamıyor mu? Hâlâ birçok güçlükle karşı karşıya bulunduğumuz halde, ekonomimizin [sayfa 118] kamu kesiminin temeli şimdiden atılmış durumdadır. Bir yıl sonra, 1943 sonunda bu temel daha da sağlamlaşacaktır.
      Ekonomiyi geliştirmek doğru çizgidir, ama gelişme başıbozuk ya da temelsiz bir genişleme demek değildir. Buradaki ve şu andaki özel durumu göz önüne almayan bazı yoldaşlar, gelişme konusunda boş bir yaygara koparıyorlar. Örneğin onlar ağır sanayi kurulmasını talep ediyorlar ve hepsi de gerçeklerden uzak ve kabul edilmez muazzam tuz ve silah sanayisi planları öne sürüyorlar. Partinin çizgisi, gelişme için doğru çizgidir. Hem modası geçmiş ve tutucu anlayışlara, hem de gösterişçi, boş ve gerçeklerden uzak planlara karşıdır. Mali ve ekonomik çalışmada Partinin iki cephedeki mücadelesi budur.
      Ekonomimizin kamu kesimini geliştirmemiz gerekmekle birlikte, halktan gelecek yardımın önemini unutmamalıyız. Halk bize 1940'ta 90 bin, 1941'de 200 bin, 1942'de 160 bir tan[9*] tahıl verdi,[42] böylece asker ve sivil personelimize yiyecek sağladı. 1941 sonuna kadar tarımımızın kamu kesiminin tahıl üretimi çok azdı ve tahıl için halka dayandık. Ordumuzdan daha fazla tahıl üretmesini talep etmeliyiz; ama daha bir süre, esas olarak halka dayanmak zorunda kalacağız. Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi'nin cephe gerisinde olmasına, savaştan doğrudan doğruya zarar görmemesine rağmen, burada sadece bir buçuk milyon kişi yaşamaktadır ve bu, böylesine geniş bir bölge için küçük bir nüfustur. Bu kadar büyük miktarda tahılın sağlanması kolay değildir. Ayrıca, halk bize tuz taşıyor ya da tuz taşıma vergisi ödüyor ve 1941'de 5 milyon yuanlık devlet tahvili satın almışlardı. Bütün bunlar hiç de hafif olmayan bir yük meydana getiriyor. Direnme Savaşı'nın ve milli inşanın ihtiyaçlarını karşılamak için halk gerekliliğini çok iyi anladığı böyle yükleri omuzlamalıdır. Hükümet çok büyük güçlükler içinde olduğu zaman, halktan daha ağır bir yük taşımasını istemek gerekir, halk bunu da anlar. Ama halktan alırken, aynı zamanda onlara kendi ekonomik durumlarını düzeltmeleri ve geliştirmeleri için yardım etmeliyiz. Yani verdikleri kadar kazanmaları, hatta verdiklerinden daha fazla kazanmaları için, halkın tarımını, hayvancılığını, [sayfa 119] el sanatlarını, tuz sanayisini ve ticaretini geliştirmesine yardımcı olacak uygun önlemler ve yöntemler benimsenmelidir. Japonya'ya karşı uzun bir savaşa ancak böyle dayanabiliriz.
      Savaşın gereklerini gözden kaçıran bazı yoldaşlar, hükümetin bir "iyilikseverlik" siyaseti benimsemesi gerektiğinde ısrar ediyorlar. Bu, bir hatadır. Çünkü Japonya'ya karşı savaşı kazanmadıkça, böyle bir "iyilikseverliğin" halk için hiçbir anlamı olmayacak ve bu sadece Japon emperyalistlerinin işine yarayacaktır. Tersine, şimdiki durumda halk oldukça ağır yükler taşımak zorunda olmakla birlikte, hükümet ve askeri birliklerin karşısına çıkan güçlüklerin üstesinden gelindikçe, Direnme Savaşı sürdürüldükçe ve düşman yenildikçe, halkın durumu düzelecektir. Devrimci hükümetin asıl iyilikseverliği işte buradadır.
      Bir başka hata da "balığı yakalamak için havuzu boşaltmak", yani halkın karşılaştığı zorlukları göz önüne almadan ve yalnızca hükümet ve ordunun ihtiyaçlarını düşünerek, halktan bitmek tükenmek bilmeyen isteklerde bulunmaktır. Bu, bizim hiçbir zaman benimsemememiz gereken Guomindangvari bir düşünme tarzıdır. Biz, halkın yükünü geçici olarak artırmakla birlikte, daha başından ekonomimizin kamu kesiminin inşası çalışmasına giriştik. 1941 ve 1942 yıllarında ordu, hükümet, öbür örgütler ve okullar ihtiyaçlarının çoğunu kendi çabalarıyla karşıladılar. Bu, Çin tarihinde daha önce görülmemiş olağanüstü bir başarıdır ve yenilmezliğimizin maddi temeline katkıda bulunmaktadır. Halkın vergi yükünü, kendine yeterli ekonomik faaliyetlerimizi artırdığımız ölçüde hafifletebiliriz. 1937'den 1939'a kadar olan ilk aşamada onlardan çok az şey aldık: bu aşama sırasında bir hayli güç toplayabildiler. 1940'tan 1942'ye kadar olan ikinci aşamada halkın sırtındaki yük arttı. Üçüncü aşama 1943'te başlayacaktır. Gelecek iki yıl içinde. 1943 ve 1944'te, eğer ekonomimizin kamu kesimi büyümeye devam eder ve Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi'ndeki askeri birliklerimizin tamamı ya da çoğu tarımla uğraşabilecek bir durumda olurlarsa, o zaman 1944'ün sonlarından itibaren halkın yükü tekrar hafifleyecek ve halk tekrar güç toplayabilecektir. Bu, bizim gerçekleştirmeye hazırlanmamız gereken bir olasılıktır.
      Bütün tek yanlı görüşleri reddetmeli ve Partimizin "Ekonomiyi geliştirelim, [sayfa 120] ikmali sağlayalım" doğru sloganını yaymalıyız. Kamu ve kişi çıkarları arasındaki ilişki konusundaki sloganlarımız, "Hem kamu, hem kişi çıkarlarını gözetelim" ve "Hem askerleri, hem sivilleri gözetelim"dir. Biz sadece bu sloganları doğru kabul ediyoruz. Mali ihtiyaçlarımızı karşılamayı ancak ekonomimizin hem kamu, hem de özel kesimlerini gerçekçi ve pratik bir şekilde genişleterek güven altına alabiliriz. Zor zamanlarda bile yük ağır olsa da halka zarar vermesin diye vergilemeye bir sınır koymaya dikkat etmeliyiz. Halkın güç toplayabilmesi için yükü elimizden geldiği kadar çabuk hafifletmeliyiz.
      İflah olmaz Guomindanglılar, Sınır Bölgesindeki inşayı umutsuz bir girişim ve buradaki güçlükleri üstesinden gelinmez güçlükler olarak görmektedirler. Sınır Bölgesi'nin her an yıkılmasını beklemektedirler. Böyleleri ile tartışıp durmaya değmez. Onlar "yıkıldığımız" günü asla göremeyeceklerdir. Biz, hiç tartışmasız, gittikçe daha çok refaha kavuşacağız. Onlar Komünist Partisi'nin ve Sınır Bölgesi Devrimci Hükümetinin önderliğinde kitlelerin daima Parti ve hükümete destek olduklarını anlamıyorlar. Parti ve hükümet de, ekonomik ve mali güçlükleri, ne kadar ciddi olursa olsun, aşmanın yolunu her zaman bulacaktır. Aslında bugün karşılaştığımız güçlüklerin bazısını atlatmış bulunuyoruz ve kısa sürede ötekilerin de üstesinden geleceğiz. Geçmişte birkaç kat daha büyük güçlüklerle karşılaştık, bunların hepsini de yendik. Her gün devam etmekte olan yoğun savaşla birlikte şimdi Kuzey ve Orta Çin'deki üs bölgelerimiz Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi'nden daha büyük güçlüklerle karşı karşıyadır, fakat biz bu bölgelerde bugüne kadar beş buçuk yıldır dayanıyoruz ve kuşkusuz zafere kadar dayanmaya devam edeceğiz. Kötümser olmamız için neden yok, her güçlüğün üstesinden gelebiliriz.
      Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi kıdemli kadrolarının bu konferansından sonra "daha iyi birlikler ve daha basit yönetim" siyasetini[43] yürürlüğe koyacağız. Bu, âdet yerini bulsun diye yüzeysel bir şekilde ya da kısmen değil, kesinlikle, tam olarak ve her yerde uygulanmalıdır. Bunu uygularken beş hedef olan basitleştirme, birleştirme, verimlilik, tutumluluk ve bürokrasiye karşı çıkmayı gerçekleştirmeliyiz. [sayfa 121] Bu beş hedef ekonomik ve mali çalışmamızda çok büyük bir önem taşımaktadır. Basitleştirme, üretken, olmayan harcamaları azaltacak, üretimden sağladığımız geliri artıracaktır; maliyemize doğrudan ve sağlıklı bir etkisi olmakla kalmayacak, halkın yükünü hafifletip ona ekonomik yarar sağlayacaktır. Ekonomik ve mali yapımızda dağınıklık, bağımsızlık ilan etme ve eşgüdüm yoksunluğu gibi kötülüklerin üstesinden gelmeli ve birleşik, talimatlara uygun, siyaset ve yönetmeliklerimizin tam uygulanmasına imkân sağlayan bir çalışma sistemi kurmalıyız. Böyle bir birleşik sistemin kurulmasıyla, çalışma verimliliği artacaktır. Bütün örgütlerimiz, özellikle ekonomik ve mali çalışmayla uğraşan örgütler, tutumluluğa dikkat etmelidir. Tutumlu olmakla, belki de on milyonlarca yuana varan gereksiz ve aşın harcamaları büyük ölçüde kısabiliriz. Son olarak, ekonomik ve mali çalışmayla uğraşan kimseler, rüşvet ve suistimal, aşırı titiz bir örgütlenme, anlamsız "standartlaştırma" ve kırtasiyecilik gibi bazıları çok ciddi olan ve halen süregelen bürokratik uygulamaları yenmelidirler. Partide, hükümette ve orduda bu beş hedefe tam anlamıyla ulaşırsak, "daha iyi birlikler ve daha basit yönetim" siyasetimiz amacına ulaşacak, güçlüklerimiz kesinlikle alt edilecek ve yaklaşan "çöküşümüz" konusundaki dedikodulara bir son verilmiş olacaktır. [sayfa 122]



ÖNDERLİK YÖNTEMLERİNE İLİŞKİN BAZI MESELELER[10*]
1 Haziran 1943

     
      1. Yaptığımız çalışma ne olursa olsun, biz Komünistlerin uygulaması gereken iki yöntem vardır. Biri, geneli özelle; öbürünü, önderliği kitlelerle birleştirmektir.
      2. Genel ve geniş çapta bir çağrı yapmadan geniş kitleleri herhangi bir görevin yerine getirilmesi için seferber etmek mümkün değildir. Ama eğer yöneticiler sadece bir genel çağrıyla yerinirlerse, yani çağrısını yaptıkları işe bazı örgütlerde derinlemesine ve somut olarak bizzat girişmezlerse, bazı noktalarda başarı elde edip, tecrübe kazanıp, bu tecrübeyi diğer birimlere yol göstermede kullanmazlarsa, o zaman genel çağrının doğru olup olmadığını sınama ve onun içeriğini zenginleştirme olanağı kalmaz ve genel çağrının hiçbir sonuç vermemesi tehlikesi ortaya çıkar. Örneğin, 1942'deki düzeltme hareketinde genel çağrıyı özel ve belirli bir rehberlikle birleştirme yönteminin kullanıldığı her yerde başarılar elde edildi, ancak bu yöntemin kullanılmadığı yerlerde başarı sağlanamadı. 1943'teki düzeltme hareketinde. Merkez Komitesinin her bürosu ve alt bürosu ile her bölge ve il Parti komitesi genel bir çağrının (bütün bir yıllık düzeltme planının) yanı sıra süreç içinde tecrübe kazanarak şunları yapmalıdır: Kendi örgütünüzden ve çevredeki başka örgütlerden, okullardan ya da ordu birliklerinden iki ya da üç birim (daha fazla olmasın) seçin. Bu bilimleri etraflı bir şekilde inceleyin, düzeltme hareketinin bu birimlerdeki gelişimi hakkında ayrıntılı bilgi edinin, bunların üyelerini temsil edebilecek birkaç kişinin (gene çok olmasın) siyasal geçmişi, [sayfa 123] ideolojik özellikleri, incelemedeki çabası ve çalışmadaki güçlü ve zayıf yanları konusunda ayrıntılı bilgi edinin. Bundan başka görevlilere, bu birimlerin karşılaştıkları pratik sorunlara somut çözümler bulmada bizzat rehberlik edin. Her örgütteki, okuldaki ya da ordu birimindeki yöneticiler böyle hareket etmelidir, çünkü bunların her birine bağlı birkaç alt birim vardır. Ayrıca bu, yöneticilerin önderlik ile öğrenmeyi birleştirdikleri bir yöntemdir. Belirli alt kademe birimlerindeki tek tek kişi ve olaylardan somut tecrübeler çıkarmayan hiçbir yönetici, sorumluluğu altındaki bütün birimlere genel yön göstermede yeterli olamaz. Her kademedeki yönetici kadroların, bu yöntemi uygulamayı öğrenmeleri için bu yöntemi her yerde teşvik etmek gerekir.
      3. 1942'deki düzeltme hareketinin tecrübesi ayrıca şunu da kanıtladı: Düzeltme hareketinin başarısı için, hareket sırasında, her birimde çekirdeğini o birimin yöneticisinin ve az sayıda faal unsurun oluşturacağı bir önder grup kurulması ve bu önder grubun kendini, harekete katılan kitlelerle sıkı sıkıya birleştirmesi esastır. Önder grup ne kadar faal olursa olsun, faaliyeti kitlelerin faaliyetiyle birleştirilmedikçe, bir avuç insanın verimsiz çabası olmaktan öteye gidemez. Öte yandan kitleler, faaliyetlerini uygun bir şekilde örgütleyecek güçlü bir önder grup olmadan faaliyet gösterirlerse, bu faaliyet ne uzun ömürlü olabilir, ne doğru yönde ilerletilebilir ve ne de bir üst düzeye çıkarılabilir. Herhangi bir yerde kitleler genellikle üç kesimden meydana gelir: Nispeten faal olanlar, nispeten geri olanlar ve ikisi arasında kalanlar. Bunun içindir ki yöneticiler, az sayıda faal unsuru önderlik çevresinde birleştirmede ustalaşmalı, arada kalanların düzeyini yükseltmek ve geri unsurları kazanmak için bu faal unsurlara dayanmalıdırlar. Kitlelerle gerçekten birleşmiş ve kaynaşmış bir önder grup, kitlelerden kopuk bir şekilde değil, ancak kitle mücadelesi içinde oluşabilir. Önder grup, çoğu zaman büyük bir mücadelenin başında, ortasında ve sonunda hep aynı kişilerden oluşmamalıdır ve oluşamaz da, mücadele sırasında kendini gösteren faal unsurlar devamlı olarak önder grubun daha yeteneksiz olan ve yozlaşan üyelerinin yerine getirilmelidir. Birçok yerde ve birçok örgütte çalışmanın ilerletilememesinin bir temel nedeni, birleşmiş, kitlelerle kaynaşmış ve [sayfa 124] daima sağlıklı kalmış bir önder grubun eksikliğidir. Yüz kişilik bir okulda, var olan koşullara uygun olarak kurulmuş (yani gelişigüzel bir araya getirilmemiş) ve en faal, en dürüst ve en uyanık öğretmenlerden, öteki görevlilerden ve öğrencilerden oluşan dokuz-on kişilik bir yönetici grup yoksa kuşkusuz o okul iyi yönetilemez. Her örgütte, okulda, ordu biriminde, küçük büyük her fabrika ya da köyde, Partinin bolşevikleştirilmesi için Stalin'in öngördüğü oniki şarttan dokuzuncusu olan bir önderlik çekirdeğinin kurulması[44] şartını uygulamalıyız. Böyle bir önder grup için kıstaslar, Dimitrov'un kadro siyasetini tartışırken sıraladığı şu dört unsurdur: Davaya kesin bağlılık, kitlelerle bağ, tek başına yolunu bulabilme yeteneği ve disipline uyma.[45] Savaş, üretim, eğitim (düzeltme dâhil) gibi merkezi görevleri yürütürken ya da çalışmayı denetlerken, kadroların geçmişini incelerken ya da öbür faaliyetlerde, genel çağrıyı özel rehberlikle tamamlama yöntemine ek olarak önder grubu kitlelerle birleştirme yönteminin benimsenmesi şarttır.
      4. Partimizin bütün pratik çalışmalarında doğru önderlik, "kitlelerden kitlelere" ilkesine uygun olmak zorundadır. Bunun anlamı şudur: Kitlelerin fikirlerini (dağınık ve sistemleşmemiş fikirleri) almak ve onları derli toplu hale getirmek (onları inceleyerek, derli toplu ve sistemli fikirler haline getirmek), ondan sonra yeniden kitlelere gitmek ve kitleler bunları kendi fikirleri olarak benimseyene, onlara sıkı sıkıya sarılana ve onları eyleme dönüştürene kadar bu fikirleri yaymak, açıklamak ve bu fikirlerin doğruluğunu bizzat kitlelerin eylemi içinde sınamak. Sonra kitlelerin fikirlerini alıp bir kez daha derli toplu hale getirmek, yeniden kitlelere gitmek ve böylece ısrarla bu fikirlerin uygulanmasını sağlamak. Böylece fikirlerin her defasında daha doğru, daha canlı ve daha zengin bir hale geldiği sonsuz bir helezon içinde bunu bir daha, bir daha tekrarlamak. İşte Marksist bilgi teorisi budur.
      5. Bir örgütte ya da bir mücadelede önder grupla kitleler arasında doğru bir ilişki anlayışı, önderliğin doğru fikirlere sadece "kitlelerden kitlelere" yöntemiyle sahip olabileceği anlayışı ve önderliğin fikirleri [sayfa 125] pratiğe uygulanırken genel çağrının özel rehberlikle birleştirilmesi gerektiği anlayışı; işte bu kavramları, kadrolarımız arasında bu meselelerle ilgili olarak görülen yanlış görüşleri düzeltmek için bugünkü düzeltme hareketi sırasında her yerde yaymak gerekir. Birçok yoldaşımız bir önderlik çekirdeği oluşturmak için faal unsurları bir araya getirmenin ve bu önderlik çekirdeğini kitlelerle sıkı sıkıya kaynaştırmanın önemini kavramıyorlar ya da bunda başarılı olamıyorlar ve bu yüzden önderlikleri bürokratik ve kitlelerden kopuk bir hale geliyor. Birçok yoldaş, kitle mücadelelerinin tecrübesini toparlamanın önemini kavramıyor ya da bunda başarılı olamıyor. Bunun yerine kendilerini zeki sanarak, öznel fikirlerini ileri sürmekten hoşlanıyorlar ve bu yüzden bunların fikirleri boş ve pratikten uzak bir hale geliyor. Birçok yoldaş, bir görevle ilgili olarak genel bir çağrı yapmakla yetinip, onu derhal özel ve somut rehberlikle devam ettirmenin gereğini kavramıyor ya da bunda başarılı olamıyorlar ve bu yüzden yaptıkları çağrı ya dudaklarında ya kâğıt üzerinde ya da konferans salonunda kalıyor ve önderlikleri bürokratik bir hale geliyor. Bugünkü düzeltme hareketinde bu kusurları gidermeliyiz. İnceleme tarzımızda, çalışmaların denetiminde ve kadroların geçmişinin incelenmesinde, önderliği kitlelerle ve geneli özelle birleştirme yöntemlerini kullanmayı öğrenmeliyiz. Gelecekteki bütün çalışmalarımızda da bu yöntemleri kullanmalıyız.
      6. Önderlik konusunda, doğru fikirler oluşturmak üzere kitlelerin fikirlerini almak, bunları derli toplu hale getirmek ve yeniden kitlelere gitmek, bu fikirlerde ısrar etmek ve onları derinliğine uygulamak, işte önderliğin temel yöntemi budur. Fikirleri derli toplu hale getirme ve onlarda ısrar etme sürecinde, genel çağrıyı özel rehberlikle birleştirme yöntemini kullanmak gereklidir ve bu, temel yöntemin ayrılmaz bir parçasıdır. Birkaç durumda yapılan özel rehberlikten genel fikirler (genel çağrılar) çıkarın ve birçok farklı birimde onları sınayın (bunu sadece siz yapmayın, başkalarına da aynı işi yapmasını söyleyin); sonra yeni tecrübeyi toparlayın (özetleyin) ve genel olarak kitlelere rehberlik için yeni talimatlar çıkarın. Yoldaşlarımız bunu, bugünkü düzeltme hareketinde ve başka her türlü çalışmada yapmalıdırlar. Bunu yapmada daha ustalaşmak, daha iyi önderlik sağlar. [sayfa 126]
      7. Bir üst örgüt ve onun bölümleri, alt birimlere herhangi bir görev verirken, bu görev devrimci savaşa, üretime ya da eğitime; düzeltme hareketine, çalışmanın denetlenmesine ya da kadroların geçmişinin incelenmesine; propaganda çalışmasına, örgütsel çalışmaya ya da karşı-casusluğa ya da başka çalışmalara ilişkin de olsa, her şart altında çalışmanın sorumluluğunu alt kademe örgütünün yöneticisinin taşıması için, görevi onun kanalıyla vermesi gerekir. Bu yolla hem işbölümü hem de birleşik merkezi önderlik gerçekleştirilebilir. Üst kademedeki bir bölüm, alt kademe örgütünün tamamından sorumlu olan kişinin (sekreter, başkan, yönetici ya da okul müdürü gibi) bilgisi ve sorumluluğu dışında alt kademede kendisiyle aynı işi yapan örgütle temasa geçmemelidir. (Örneğin, üst kademede örgütlenme, propaganda ya da karşı-casuslukla uğraşan bir bölüm, alt kademede kendisiyle aynı işi yapan bölümle doğrudan ilişki kurmamalıdır.) Hem bütün işlerden sorumlu kişi, hem de özel sorumluluğa sahip kişi, durumdan haberdar edilmeli ve her ikisine de sorumluluk verilmelidir. Bu merkezi yöntem, işbölümüyle birleşik önderliği birleştiren bu merkezi yöntem, belli bir görevi yürütmek için bütün işten sorumlu kişinin aracılığıyla çok sayıda kadronun seferber edilmesini, hatta bazen örgütün bütün mensuplarının seferber edilmesini ve böylece bir bölümdeki kadro yetersizliğinin üstesinden gelinmesini ve çok sayıda insanın mevcut iş için faal kadro haline getirilmesini mümkün kılar. Bu da, önderliği kitlelerle birleştirmenin bir yoludur. Örneğin, kadroların geçmişinin incelenmesini ele alalım: Eğer bu iş, başka her şeyden soyutlanarak yapılırsa, sadece örgütlenme bölümünde bu işten sorumlu birkaç kişi tarafından yapılırsa elbette iyi yapılamaz. Ama eğer çalışma, görevlilerin çoğunu ya da öğrencilerin çoğunu, hatta hepsini çalışmaya katılmak üzere seferber eden belli bir örgütün ya da okulun idari yöneticisi aracılığıyla yapılırsa ve aynı zamanda üst kademedeki örgütlenme bölümünün yönetici üyeleri, önderliği kitlelerle birleştirme ilkesini uygulayarak doğru rehberlik ederlerse, o zaman kuşkusuz kadroların geçmişini inceleme görevi iyi bir şekilde başarılacaktır.
      8. Belli bir yerde aynı anda birden fazla merkezi görev olamaz. Aynı anda ancak ikinci ya da üçüncü derecede önem taşıyan başka görevlerle tamamlanan tek bir merkezi görev olabilir. Bu yüzden, bu [sayfa 127] yerin baş sorumlusu, oradaki mücadelenin tarihini ve koşullarını göz önüne alarak, çeşitli görevleri uygun bir biçimde sıraya koymalıdır. Yukarıdan gelen talimatları, kendisi hiçbir plan yapmadan uygulamamalıdır: çünkü böyle yapmakla bir sürü "merkezi görev"in ortaya çıkmasına yol açar, karışıklık ve güvensizlik yaratır. Üst örgütler de önem ve acillik derecelerine göre sıralamadan ve hangisinin merkezi görev olduğunu belirtmeden aynı anda birçok görevi alt örgütlere vermemelidir: çünkü bu, alt örgütlerin çalışmalarında adımlarını şaşırmalarına ve beklenen sonuçların alınamamasına yol açar. Belli bir yerdeki tarihsel koşulların ve var olan durumun ışığında, durumu bir bütün olarak dikkate almak ve buna uygun plan yapmak, her dönem için çalışmaların ağırlık merkezini ve sırasını doğru bir şekilde saptamak, sonra da bunu kararlılıkla uygulamak ve kesin sonuçlara ulaşılmasını sağlamak önderlik sanatının bir parçasıdır. Bu, aynı zamanda önderlik yöntemi meselesidir: önderliği kitlelerle, geneli özelle birleştirme ilkelerini uygularken bu sorunu çözmeye dikkat etmek gerekir.
      9. Burada, önderlik yöntemlerine ilişkin ayrıntılar üzerinde durulmuyor. Her yerdeki yoldaşların kendi başlarına iyice düşüneceklerini ve burada onaya konan ilkeler temelinde bütün yaratıcılıklarını seferber edeceklerini umuyoruz. Mücadele sertleştikçe, öznelci ve bürokratik önderlik yöntemlerini bütünüyle yok etmek için Komünistlerin önderliklerini geniş kitlelerin talepleriyle daha sıkı kaynaştırmalarına ve genel çağrıları özel rehberlikle daha sıkı birleştirmelerine daha çok ihtiyaç duyulacaktır. Partimizdeki bütün yönetici yoldaşlar, öznelci, bürokratik önderlik yöntemlerine karşı her zaman bilimsel, Marksist önderlik yöntemlerini ortaya koymalı ve Marksist önderlik yöntemini kullanarak öznelci, bürokratik önderlik yöntemlerinin üstesinden gelmelidirler. Öznelciler ve bürokratlar, önderliği kitlelerle ve geneli özelle birleştirme ilkelerini anlamazlar: Parti çalışmasının gelişmesini büyük ölçüde engellerler. Öznelci ve bürokratik önderlik yöntemleriyle mücadele etmek için, bilimsel Marksist önderlik yöntemlerini genişlemesine ve derinlemesine yaygınlaştırmalıyız. [sayfa 128]



GUOMİNDANG'A YÖNELTİLEN BAZI SORULAR[11*]
12 Temmuz 1943

     
      Son birkaç aydır Çin'deki Japonya'ya karşı kamp içinde hiç alışılmamış ve şaşırtıcı bir olaya, yani birliği bozmak ve Direnme Savaşı'nı baltalamak için Guomindang yönetimindeki Parti, hükümet ve ordu kuruluşlarının giriştiği kampanyaya tanık olduk. Bu kampanya. Komünist Partisine karşı bir saldırı şekline bürünüyor, ama aslında bütün Çin milletine ve halkına yöneltilmiş bir kampanyadır.
      Önce Guomindang ordularını ele alalım. Bütün ülkedeki Guomindang yönetimindeki orduların ana kuvvetlerine bağlı üç ordu grubu kuzeybatıda üslenmiştir. Bunlar, Sekizinci Savaş Bölgesi Başkomutan Yardımcısı Hu Zungnan'ın komutasındaki 34. 37. ve 38. Ordu Gruplarıdır. Bunlardan ikisi, Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi'ni kuşatmakta kullanılmıştır; buna karşılık sadece bir tanesine Yiçuan'dan Tungkuan'a kadar Sarı Irmak boyunca Japon istilacılarına karşı savunma görevi verilmiştir. Dört yıldan fazla bir süredir durum böyleydi ve askeri çatışma olmadığından, halk buna alışmıştı. Ama son birkaç gündür beklenmedik bir değişme oldu. Irmak boyunda savunmayla görevli üç kolordudan (1. 16. ve 90. Kolordulardan) ikisinin yeri değiştirildi. Birinci Kolordu Pinçov ve Çunhua bölgesine, Doksanıncı Kolordu da Loçuan bölgesine nakledildi. Irmak boyundaki savunma mevzilerinin büyük bir kesiminin Japon istilacılarına karşı askersiz bırakılmasına karşılık, her iki kolordu da Sınır Bölgesine saldırmak üzere faal bir şekilde hazırlanmaktadır.
      Bu, ister istemez halkın şu soruyu sormasına yol açıyor: Bu Guomindanglılarla Japonlar arasındaki ilişkinin aslı esası nedir? Birçok Guomindanglı durmadan Komünist Partisi'nin "Direnme Savaşı'nı baltaladığı" [sayfa 129] ve "birliği bozduğu" yolunda hayâsızca propaganda yapıyor. Irmağı savunan ana kuvvetlerin geri çekilmesinin Direnme Savaşı'nı güçlendirdiği söylenebilir mi? Sınır Bölgesine yapılan saldırıların birliği güçlendirdiği söylenebilir mi?
      Bütün bunları yapan Guomindanglılara şunu sormak isteriz: Japonlar hâlâ sizin karşınızda dururken onlara sırtınızı dönüyorsunuz. Peki, Japonlar peşiniz sıra ilerlemeye başlarlarsa ne olacak?
      Japonlar, yavaş yavaş uzaklaşan sırtlarınızı sahra dürbünleriyle sevinçle seyretmekten başka bir şey yapmayıp karşı kıyıdan sükûnetle bakarlarken, sizin ırmak savunma mevzilerinin büyük bir kısmını terk edip gitmenizin anlamı nedir? Neden Japonlar sizin sırtınızı görmeye bu kadar meraklı? Irmak savunma mevzilerini terk ettiğiniz ve büyük kısmını askersiz bıraktığınız halde böylesine rahat olmanızın sebebi nedir?
      Özel mülkiyete dayalı bir toplumda, insanlar geceleri yatmadan önce genellikle kapılarını sürgüler. Bunun işkillilik değil, hırsızlara karşı bir önlem olduğunu herkes bilir. Şimdi sizler ön kapıyı ardına kadar açık bıraktığınıza göre hırsızların girmesinden korkmuyor musunuz? Ön kapı ardına kadar açık olup da hırsızlar girmiyorsa bunun sebebi nedir?
      Size kalırsa "her şeyin üstünde olan millete" en bağlı olanlar sizlersiniz, buna karşılık Çin'de Direnme Savaşı'nı baltalayanlar da Komünistlerdir. Peki ama düşmana sırtınızı dönerken "her şeyin üstünde" tuttuğunuz nedir?
      Size kalırsa "iyi niyete dayalı birliğe" pek bağlı olan sizlersiniz, buna karşılık "birliği bozanlar" gene Komünistlerdir. Peki ama siz Sınır Bölgesi halkının üzerine yürümesi için süngü takmış ve ağır toplarla donatılmış (bir kolordu eksiğiyle) üç ordu grubundan oluşan muazzam bir kuvveti yola çıkarmış bulunuyorsunuz. Bu "iyi niyete dayalı birlik" sayılabilir mi?
      Bir başka iddianızı ele alalım, "Birlik"e değil "birleştirme"ye hevesli olduğunuzu söylüyor ve bu yüzden Sınır Bölgesi'ni yok etmek, "feodal ayrılıkçılığı" tasfiye etmek ve her Komünisti öldürmek istiyorsunuz. Peki ama o zaman Japonların siz de dâhil bütün Çin milletini yok ederek "birleştireceğinden" neden korkmuyorsunuz? [sayfa 130]
      Diyelim ki, Sınır Bölgesi'ni bir hamlede "birleştirir" ve Komünistleri temizlerken, milletin ve sizin Japonlar tarafından "birleştirilme" sinden kurtulmanız için Japonları bir "uyku ilacı" ya da bir "büyü" ile uyutabildiniz. Pek muhterem Guomindanglı beyler, şu uyku ilacınız ya da büyünüzün sırrını bize de açıklar mısınız?
      Ama Japonların hakkından gelmek için uyku ilacınız, ya da büyünüz yoksa ve onlarla gizli bir anlaşmaya varmadıysanız, size açık açık ve resmen şunu söyleyelim: Sınır Bölgesine saldırmamalıydınız ve saldırmamalısınız. "Bataklık kuşu ile istiridye kapışınca kârlı çıkan balıkçı olur", "Yılan, tarla faresini yutmak için gizlice izler, ama atmaca pusudadır." Bu iki atasözünde de gerçek payı vardır. Sizin yapacağınız en iyi şey, Japonlar tarafından işgal edilmiş toprakları "birleştirmek" ve iblisleri def etmek üzere kuvvetlerinizi bizimle birleştirmektir. Sınır Bölgesi'ni oluşturan toprak parçasını "birleştirmek" için neden bu kadar telaşlanıp acele ediyorsunuz? Güzel yurdumuzun geniş toprakları düşmanın eline geçmiş olduğu halde, bu konuda telaşlanıp acele etmiyorsunuz ama. Sınır Bölgesine saldırmak ve Komünist Partisini ezmek için hiç vakit kaybetmek istemiyorsunuz. Ne kadar acı! Ne kadar utanç verici!
      İkinci olarak, Guomindang Partisi'nin faaliyetlerini ele alalım. Guomindang, Komünist Partisiyle mücadele etmek için birkaç yüz gizli ajan müfrezesi kurmuş ve bu müfrezelere her türlü alçağı doldurmuştur. Örneğin 6 Temmuz 1943'de, Çin Cumhuriyeti'nin 32. yılında ve Direnme Savaşı'nın altıncı yıldönümü arifesinde Guomindang Merkez Haber Ajansı, Şensi Eyaleti'nde Sian'da bazı "kültür dernekleri"nin bir toplantı yaptıklarını ve Mao Zedung'u, Üçüncü Enternasyonal'in dağılmasını fırsat bilerek Çin Komünist Partisini "feshetmeye" ve ayrıca "ayrılıkçı Sınır Bölgesi rejimine son vermeye" davet eden bir telgraf çekmeye karar verdiklerini belirten bir haber yayımladı. Okuyucu, bunu pekâlâ "haber" diye okuyabilir, ama aslında bu, eski bir hikâyedir.
      Bütün bu işin birkaç yüz gizli ajan müfrezesinden birinin başının altından çıktığı belli oluyor. Karargâhtan (yani "Milli Hükümet Askeri Konseyi Araştırma ve istatistik Bürosu" ve "Guomindang Merkez Yürütme Komitesi Araştırma İstatistik Bürosu") gelen emirlere göre hareket [sayfa 131] eden bir müfreze, şimdi Sian toplama kampında Disiplin Müdürü olan ve Direnme ve Kültür adlı, Guomindang'ın paraca desteklediği bir ihanet dergisindeki anti-komünist yazılarıyla kötü bir ün yapmış olan Troçkist ve hain Çang Tifey'e talimat verdi. 12 Haziran'da, yani Merkez Haber Ajansı'nın haberi yayımlamasından yirmi beş gün önce, bu adam dokuz kişiyi bir araya getirip on dakikalık bir toplantı düzenledi ve söz konusu telgraf metninin "onaylanmasını" sağladı.
      Bu telgraf, bugüne kadar Yenan'a varmadı, ama içindekiler bellidir. Bu telgrafla bize Üçüncü Enternasyonal dağıtıldığına göre, aynı şekilde Çin Komünist Partisi'nin de "dağıtılması" gerektiği ve "Marksizm-Leninizmin itibarını kaybettiği" falan filan söyleniyor.
      Alın bakalım! İşte Guomindang böyle şeyler söylüyor! Biz Guomindanglılar gibi yaratıkların ağzından her zaman her şeyin çıkabileceğine inanmışızdır (benzer benzeri çeker) ve beklenebileceği gibi şimdi de bu pis kokuyu ortalığa salıvermişlerdir.
      Şimdi Çin'de birçok siyasal parti, hatta iki Guomindang vardır. Bunlardan biri Vang Çingvey marka Guomindang'dır. Nanking'de ve çevresinde kurulmuştur, gök mavisi bir zemin üzerine beyaz güneşli bir bayrağı, sözüm ona bir Merkez Yürütme Komitesi, aynı zamanda bir sürü de gizli polis müfrezesi vardır. Aynı zamanda işgal edilmiş bölgelerin her yerinde Japonlar tarafından kurulmuş faşist partiler vardır.
      Pek muhterem Guomindanglı beyler! Niçin Üçüncü Enternasyonal'in dağıtılmasından bu yana Komünist Partisi'nin de "dağıtılması"nı tezgâhlamak için böyle harıl harıl çalışıyorsunuz da, Japonların desteklediği birkaç ihanet partisini feshetmek için kılınızı kıpırdatmıyorsunuz? Çang Tifey'e telgrafı hazırlama talimatını verdiğiniz zaman, Komünist Partisi'nin dağıtılmasını isterken neden lütfedip Japonların desteklediği ihanet partilerinin de dağıtılması gerektiğini eklemediniz?
      Yoksa tek bir Komünist Partisi'nin bile çok fazla olduğunu mu düşünüyorsunuz? Bütün Çin'de iki tane Guomindang olmasına karşılık, bir tane Komünist Partisi vardır. Bu durumda hangi parti fazladır acaba? [sayfa 132]
      Guomindanglı beyler! Şu sorunu biraz olsun düşündünüz mü? Sizlerden başka neden hem Japonlar hem de Vang Çingvey yalnızca Komünist Partisi'nin fazla olduğunu, o yüzden de ezilmesi gerekliğini iddia ederek Komünist Partisini yıkmak için çılgınca çaba gösteriyorlar? Neden Guomindangların pek az olduğuna ve asla çok fazla olamayacağına inanıyor ve neden her yerde Vang Çingvey marka Guomindang'ı destekleyip teşvik ediyorlar?
      Guomindanglı beyler! Biz size Japonların ve Vang Çingvey'in Guomindang'a ve Üç Halk İlkesi'ne karşı özel bir sevgi beslediklerini, çünkü her ikisinde de işlerine yarayacak bir şeyler bulduklarını söylemekten usanmıyoruz. Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana emperyalistlerin ve hainlerin Guomindang'a sevgi besleyip ondan şiddetle nefret ettikleri ve onu ortadan kaldırmak için elden geleni yaptıkları yegâne zaman, Guomindang'ın, Dr. Sun Yatsen tarafından yeniden örgütlendiği, saflarına Komünistleri kabul ettiği ve içinde Guomindang ile Komünist Partisi'nin işbirliği yaptığı bir milli ittifak haline geldiği 1924-27 dönemidir. Emperyalistlerle hainlerin Üç Halk İlkesi'ni sevmeyip ondan şiddetle nefret ettikleri ve ortadan kaldırmak için elden geleni yaptıkları yegâne zaman, bu ilkelerin Dr. Sun Yatsen tarafından Guomindang'ın Birinci Milli Kongresi Bildirisinde belirtildiği şekilde devrimci Üç Halk İlkesi'ne dönüştürüldüğü aynı dönemdi. Bu dönem dışında Guomindang, Komünistleri içinden atmış ve Üç Halk İlkesi'ni Sun Yatsen'in devrimci anlayışından koparmış ve böylece her ikisi de bütün emperyalistlerin ve hainlerin sevgisini kazanmıştır. Aynı nedenlerle, onları çok değerli şeylermiş gibi destekleyip teşvik eden Japon faşistlerinin ve hain Vang Çingvey'in sevgisini kazanmışlardır. Vang Çingvey marka Guomindang'ın bayrağının sol üst köşesinde, onu öbür Guomindang'dan ayırmak için sarı bir yama vardı; ama şimdi bu bile kaldırılmış, gözü rahatsız etmemesi için her şey birbiriyle aynı şekle sokulmuştur. Ne büyük sevgi!
      Vang Çingvey marka Guomindang'ın numuneleri, işgal edilmiş bölgelerde olduğu kadar Büyük Cephe Gerisi Bölgesinde de çok sayıdadır. Bazıları gizlidir, düşmanın beşinci kolunu oluşturur, ötekiler açıktır, geçimlerini Guomindang'dan ya da polis ajanı olarak çalışmalarından sağlarlar, Japonya'ya karşı direnmek için hiçbir şey yapmayıp [sayfa 133] Komünizm aleyhtarlığında uzmanlaşırlar. Vang Çingvey markası taşımasalar da bu insanlar, aslında onun adamlarıdır. Bunlar da düşmanın beşinci koluna mensupturlar; ancak kimliklerini gizlemek ve halkı kandırmak için biraz farklı bir kisveye bürünürler.
      Şimdi her şey apaçık ortadadır. Çang Tifey'e Komünist Partisi'nin "dağıtılması"nı isteyen telgrafı hazırlamak talimatını verdiğinizde, hiçbir zaman lütfedip Japonların desteklediği partilerin ve ihanet partilerinin de dağıtılmasını eklememenizin nedeni, onlarla ideoloji, siyaset ve örgütlenmede ortak çok şeye sahip olmanız ve ortak ideolojinizin temel özelliğinin komünizme ve halka karşı çıkmak olmasıdır.
      Guomindanglılar, size bir soru daha sormak isteriz. Çin'de ve hatta bütün dünyada "itibarını yitirmiş" tek izm'in Marksizm-Leninizm olduğu ve bütün ötekilerin ise çok parlak şeyler oldukları doğru mudur? Biraz önce sözünü ettiğimiz Vang Çingvey marka Üç Halk İlkesi'nden başka Hitler'in, Mussolini'nin ve Hideki Tojo'nun faşizmine ne dersiniz? Çang Tifey'in Troçkizmine ne dersiniz? Çin'deki karşı-devrimci gizli polis örgütlerinin çeşitli markalar taşıyan karşı-devrimci öğretilerine ne dersiniz?
      Pek muhterem Guomindanglı beyler! Çang Tifey'e telgrafı hazırlama talimatını verdiğinizde veba ya da tahtakurusu ya da köpek pisliği kadar değerli olan bütün bu sözüm ona izm'lere ilişkin tek bir cümle ya da kayıt ilave etmemenizin sebebi nedir? Yoksa sizin gözünüzde sadece Marksizm-Leninizmin itibarını bütünüyle kaybetmiş olmasına karşılık, bütün bu karşı-devrimci süprüntü kusursuz ve mükemmel midir?
      Açık açık söyleyelim, biz sizin Japonların desteklediği ihanet partileriyle el altından birlikte çalıştığınızdan kuvvetle kuşku duyuyoruz; sizin ve onların aynı teraneyi tutturmanızın, düşman ve hainlerle gerek sözleriniz gerekse yaptıklarınızla bu kadar benzer, gerçekte aynı ve birbirinden ayırt edilemez oluşunuzun nedeni, budur. Japonlar ve hainler Yeni Dördüncü Ordu'nun dağıtılmasını istediler ve siz onun dağıtılmasını emrettiniz; onlar Komünist Partisi'nin dağıtılmasını istiyorlar, siz de istiyorsunuz; onlar Sınır Bölgesi'nin kaldırılmasını, istiyorlar, siz de istiyorsunuz; onlar Sarı Irmağı savunmanızı istemiyorlar, [sayfa 134] siz de onun savunulmasını terk edip gidiyorsunuz; onlar Sınır Bölgesine saldırıyorlar (son altı yıldır ırmağın Suiteh, Miçih, Çiasien, Vupao ve Çingçien illerinin karşı kıyısı boyundaki düşman kuvvetleri, Sekizinci Yol Ordusu'nun ırmak savunma mevzilerini hiç aralıksız topa tutmuştur) ve siz de buraya saldırmaya niyetleniyorsunuz. Onlar anti-komünisttir, siz de öylesiniz. Onlar komünizmi ve liberal fikirleri şiddetle kötülüyorlar; siz de kötülüyorsunuz. Onlar bir komünist yakalayınca, onu basında nedamet getirdiğini açıklamaya zorluyorlar; siz de öyle yapıyorsunuz. Onlar Komünist Partisine, Sekizinci Yol Ordusu'na ve Yeni Dördüncü Ordu'ya yıkıcı amaçlarla sızmak üzere karşı-devrimci ajanlar gönderiyorlar; siz de öyle yapıyorsunuz. Nasıl oluyor da böyle tıpatıp benzer, aynı ve birbirinden ayırt edilemez oluyorsunuz? Düşman ve hainlerle sizin birçok sözünüz ve yaptıklarınız tıpatıp benzer, aynı ve birbirinden ayırt edilemez olduğundan, halk onlarla el altından birlikte çalıştığınızdan ya da onlarla gizlice anlaşmaya varmış olduğunuzdan nasıl kuşkulanmasın?
      Biz burada Guomindang Merkez Yürütme Komitesine şu resmi protestoda bulunuyoruz: Sınır Bölgesine taarruz hazırlığı için ırmak savunma mevzilerinden ana kuvvetleri çekmek ve iç savaşı başlatmak yolundaki hareketiniz son derece yanlıştır ve buna izin verilemez. Merkez Haber Ajansı'nın birliği bozucu ve Komünist Partisini tahkir edici 6 Haziran tarihli haberi yayımlaması da son derece yanlıştır ve buna izin verilemez. Bu iki hata da, düşmanın ve hainlerin işledikleri hatalardan farksız çok ağır suçlardır.
      Biz burada Guomindang Genel Yöneticisi Bay Çan Kayşek'ten şunu resmen talep ediyoruz: Lütfen Hu Zungnan'ın askerlerine ırmak savunma mevzilerine dönmelerini emrediniz, lütfen Merkez Haber Ajansı'nı denetim altına alınız ve hain Çang Tifey'i cezalandırınız.
      Biz burada Sınır Bölgesine taarruz amacıyla ırmak savunma kuvvetlerinin geri çekilmesi ve Komünist Partisi'nin dağıtılması talebini onaylamayan Guomindang üyeleri arasında bütün gerçek yurtseverlere sesleniyoruz: Lütfen iç savaş buhranını önlemek üzere derhal harekete geçin. Biz milleti kurtarmak için sizinle sonuna kadar işbirliği yapmak istiyoruz.
      Biz bunların bütünüyle haklı talepler olduğuna inanıyoruz. [sayfa 135]



ÜS BÖLGELERİNDE TOPRAK KİRASINI AZALTMA, ÜRETİMİ ARTIRMA VE
"HÜKÜMETİ DESTEKLEYELİM HALKI SEVELİM"
KAMPANYALARINI YAYALIM[
12*]
1 Ekim 1943

     
      1. Güz hasadı zamanı geldiğinden üs bölgelerindeki yönetim organları, her kademedeki Parti ve hükümet örgütlerinden toprak kirasını azaltma siyasetimizin uygulanmasını denetlemelerini istemelidir. Bunun bugüne kadar ciddiyetle uygulanmadığı her yerde, bu yıl kiralar hiç istisnasız azaltılmalıdır. Bugüne kadar kapsamlı bir biçimde yapılmadığı her yerde, bu çalışma, bu yıl kapsamlı bir biçimde yapılmalıdır. Parti komiteleri, derhal Merkez Komitesinin toprak siyasetini esas alan ve yerel koşullara uygun talimatlar yayınlamalıdır ve ilk elde birkaç köyü denetlemeli, iyi örnekleri bulup çıkarmalı ve böylece başka yerlerdeki çalışmayı hızlandırmalıdır. Aynı zamanda basın, kiranın azaltılması üzerine başyazılar, iyi örneklere ilişkin raporlar yayımlamalıdır. Kiranın azaltılması, köylüler tarafından verilen bir kitle mücadelesi olduğundan, Parti talimatları ve hükümet kararnameleri, kiranın azaltılmasını kitlelere bir bağış olarak sunacak yerde, bu mücadeleye yol göstermeli ve yardım etmelidir. Kitleleri kendi eylemleriyle kiranın azaltılmasını sağlamak üzere harekete geçilecek yerde, kira indirimini talimatlar ve kararnamelerle bağışlamak yanlıştır ve sonuçlar kalıcı olmaz. Kiranın azaltılması mücadelesinde köylü örgütleri kurulmalı ya da yeniden örgütlendirilmelidir. Hükümetin tutumu, kiranın azaltılmasına ilişkin kararnamenin uygulanmasını sağlamak ve toprak ağaları ile kiracıların karşılıklı çıkarlarını ayarlamak olmalıdır. Bugün üs bölgeleri daraldığından, [sayfa 136] buralardaki kitleleri, sabırlı, ciddi ve kapsamlı bir çalışma ile kazanmak, onlarla kederde ve sevinçte ortak olmak, bugün Parti için, son altı yıl içindeki herhangi bir dönemdekinden çok daha acil bir önem taşımaktadır. Bu sonbaharda siyasetin hangi noktaya kadar uygulandığını denetlersek ve kiranın azaltılması görevini kapsamlı bir biçimde yerine getirirsek, köylü kitlelerin inisiyatifini artırabilir, gelecek yıl düşmana karşı mücadelemizi yoğunlaştırabilir ve üretim kampanyasına hız verebiliriz.
      2. Düşman hatları gerisinde bulunan üs bölgelerindeki kadroların çoğu, Parti ve hükümet örgütlerinin personelinin, askerlerin ve (erkek-kadın, genç-ihtiyar, asker-sivil, kamu işlerinde ve özel işlerde çalışan herkes dâhil) halkın üretime geniş çapta katılmasını nasıl sağlayacaklarını henüz öğrenmemişlerdir. Bu sonbahar ve kış boyunca her üs bölgesindeki Parti komitesi, hükümet ve ordu, gelecek yıl hem devlet sektörüne hem de özel sektöre ait tarımı, sanayiyi, el sanatlarını, ulaşımı, hayvancılığı ve ticareti içine alan, fakat esas ağırlığı tarıma veren, bölge çapında büyük bir üretim kampanyası, yani zorlukları kendi gücümüze dayanarak yenme kampanyası için hazırlık yapmalıdır ("bol yiyecek ve giyecek" sloganı, şimdilik Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi dışında atılmamalıdır). Hane esasına göre planlama yapılmalı ve çalışmada karşılıklı yardımlaşma olmalı (karşılıklı yardımlaşma Kuzey Şensi'de emek-değişim ekipleri ve bir zamanlar Ciangsi'deki eski Kızıl bölgelerde çift sürme ekipleri ve karşılıklı yardımlaşma çalışma grupları olarak bilinirdi), emek kahramanları ödüllendirilmeli, üretimde yarışma uygulanmalı ve kitlelere hizmet eden kooperatifler teşvik edilmelidir. Mali ve ekonomik alanda il ve ilçe kademelerindeki parti ve hükümet personeli, güçlerinin onda dokuzunu üretimi artırmada köylülere yardımcı olmaya, ancak onda birini ise onlardan vergi toplamaya ayırmalıdır. Üretimi artırma görevinde biraz zahmete girilirse, vergi toplama görevi kolay olur. Bugünkü savaş koşullarında bütün örgütler, okullar ve ordu birlikleri sebze yetiştirmeye, domuz beslemeye, yakacak odun toplamaya, odun kömürü yapmaya, el sanatlarını yaymaya ve tahıl ikmalinin kendilerine düşen payını artırmaya büyük çaba göstermelidirler. Büyük ya da küçük bütün birimlerde kolektif üretimin geliştirilmesinin yanı sıra, (ordudakiler [sayfa 137] hariç) herkes boş vakitlerinde kazancını kendine ayırabileceği bir miktar tarım ya da el sanatları üretiminde bulunmaya (ticaret yapmaya değil) da teşvik edilmelidir. Sebze ve domuz yetiştirme, aşçıların daha iyi yemek hazırlaması konusunda yedi ila on günlük eğitim kursları açılmalıdır. Bütün Parti, hükümet ve ordu örgütlerinde tutumluluğa özel önem vermeli, israfla savaşılmalı, yiyicilik yasaklanmalıdır. Parti, hükümet ve ordu örgütlerinde ve okullarda her kademedeki yöneticiler, üretimde kitlelere önderlik etmek için gerekli her türlü ustalığı edinmelidir. Üretimi dikkatle incelemeyi beceremeyen bir kimse, iyi bir önder sayılamaz. Üretimi ciddiye almayan, yemek isteyip de çalışmak istemeyen asker ya da sivil, iyi bir asker, ya da iyi bir yurttaş sayılamaz. Üretimle ilişkisi kesilmemiş köy Parti üyeleri, kitleler içinde örnek bir kişi haline gelmek için gerekli niteliklerden birinin üretimi artırmada iyi çalışmak olduğunu anlamalıdırlar. Üretim kampanyası sırasında, ekonomik gelişmeyi ihmal ederek, dikkati gelir-gider üzerinde toplayan tutucu ve salt mali bir görüş açısını benimsemek yanlıştır. Parti, hükümet ve ordu mensuplarının ve halkın muazzam işgücünü kitle çapında bir üretim kampanyası için örgütlemeyi ihmal ederek, kendilerini tahıl ve vergi, para ve yiyecek toplamaya veren bir avuç devlet görevlisine sahip olmak yanlıştır. Kitlelere üretimi artırmakta yardımcı olmak için her türlü çabayı harcamadan Guomindang'ın yaptığı gibi, onlardan sadece tahıl ve para istemek yanlıştır. Kitle çapında yaygın üretim kampanyaları açmayı ihmal ederek, az sayıda insanı üretim için örgütleyen birkaç ekonomik daireye sahip olmak yanlıştır. Köylük bölgelerdeki Komünistlerin, ailelerine yardımcı olmak için aile üretimine katılmalarını ya da hükümet örgütlerindeki ve okullardaki komünistlerin kendi yaşam koşullarını düzeltmek için kendi hesaplarına boş zamanlarında üretimde bulunmalarını şerefsizlik ve bencillik saymak hatalıdır çünkü bütün bu gibi faaliyetler devrim davasının yararınadır. Herhangi bir üs bölgesindeki halkı, üretimi artırmaya ve böylece maddi durumunu iyileştirmeye çaba göstermeye teşvik etmeksizin, onun sadece amansız mücadeledeki zorluklara katlanmasını istemek yanlıştır. Kooperatifleri, kitleler tarafından işletilen ve kitlelere hizmet eden ekonomik kuruluşlar olarak değil de az sayıda görevlinin çıkarma işletilen [sayfa 138] para kazandıran işletmeler ya da hükümetin işlettiği mağazalar olarak görmek yanlıştır. Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi'nin tarım emek kahramanlarından bazılarının kullandığı örnek çalışma yöntemlerini (örneğin çalışmada karşılıklı yardımlaşma, toprağı birkaç kez sürmek, sık çapalama ve bol gübreleme) bazı üs bölgelerinde uygulanabilir olmadığı gerekçesiyle uygulamamak yanlıştır. Üretim kampanyalarında önder kadroların bizzat sorumluluk üstlenmesini ve buna bizzat katılmasını; önder grubun kendisini kitlelerle sıkı sıkıya kaynaştırmasını ve genel çağrıların özel ve belirli rehberlikle birleştirilmesini; araştırma ve incelemenin yürütülmesini ve önceliğin acil ve önemli alana verilmesini: kadın-erkek, genç-ihtiyar hatta boş gezenler de dâhil herkesin üretime katılmasını sağlayacak yerde üretim görevini ekonomik gelişmeden sorumlu yerel dairelerin yöneticilerine, ordu ikmal başkanlarına ya da hükümette ve benzer organlardaki idari işlerden sorumlu olanlara devretmek yanlıştır. Bugünkü koşullarda işgücünün örgütlenmesi üretimi artırmanın anahtarıdır. Üs bölgelerinin her birinde bugünkü savaş koşullarında bile Parti, hükümet daireleri, ordu içindeki on binlerce kadın ve erkeğin işgücünü ve halktan yüz binlerce insanın işgücünü üretim amacıyla örgütlemek (söz gelişi yarım gün ya da tam gün çalışabilecek olan bütün insanları hane esasına göre planlama, emek değişim ekipleri, taşıma ekipleri, karşılıklı yardımlaşma çalışma grupları ya da kooperatifler biçimlerini kullanarak ve eşit değerlerin değişimi ilkesine bağlı kalarak bir gönüllü çalışma temeli üzerinde Örgütlemek) mümkün ve bütünüyle zorunludur. Komünist Partisi üyeleri, işgücünü örgütleme ilke ve yöntemlerinin hepsini tam olarak kavramalıdırlar. Bu yıl bütün üs bölgelerinde geniş çapta uygulanan kira indirimi, gelecek yılın üretiminde büyük bir artış sağlayacaktır. Parti ve hükümet, askerler ve siviller, erkekler ve kadınlar, gençler ve ihtiyarlar tarafından tahıl ve öbür ihtiyaç maddeleri ikmalinin artırılması öte yandan doğal afetlere karşı hazırlık yapılması için gelecek yıl uygulanacak büyük üretim kampanyası da, Japonya'ya karşı üs bölgelerinin varlığını sürdürmesinin maddi temelini hazırlayacaktır. Aksi halde vahim güçlüklerle karşılaşacağız.
      3. Parti, hükümet ve ordunun Japonya'ya karşı gelecek yılkı mücadeleyi [sayfa 139] ve üretim kampanyasını geliştirmede halkla bütünleşmesi için, her bir üs bölgesindeki Parti komiteleri ve önder ordu ve hükümet organları, gelecek ay yılının ilk ayında "hükümeti desteklemek ve halkı sevmek" ve "orduyu desteklemek ve Japonya'ya karşı savaşan askerlerin ailelerine ihtimam göstermek" konularında büyük çapta bir kitle kampanyası açmaya hazırlanmalıdırlar. Askeri birlikler "hükümeti destekleme ve halkı sevme" yeminlerini halkın önünde tekrarlamalı, özeleştiri toplantıları yapmalı, yerel halkla (yerel Parti ve hükümet örgütlerinin temsilcilerinin de çağrılacakları) toplantılar düzenlemeli ve geçmişte kitlelerin çıkarlarına verdikleri herhangi bir zarardan ötürü özür dilemeli ve bunu tazmin etmelidirler. Yerel Parti, hükümet ve kitle örgütlerinin önderliğinde kitleler de kendi açılarından orduyu destekleme, Japonya'ya karşı savaşan askerlerin ailelerine ihtimam gösterme yeminlerini halkın önünde tekrarlamalı ve ordu birliklerini kutlamak ve onlara armağan vermek için coşkun bir kampanya başlatmalıdırlar. Bu kampanyalar sırasında gerek ordu, gerek Parti ve hükümet, 1943 yılındaki eksiklik ve hatalarını enine boyuna incelemeli ve onları 1944 yılında kararlılıkla düzeltmelidir. Bundan böyle, her ay yılının ilk ayında bu kampanyalar her yerde açılmalı ve "hükümeti destekleyelim ve halkı sevelim" ve "orduyu destekleyelim ve Japonya'ya karşı savaşan askerlerin ailelerine ihtimam gösterelim" yeminleri bu kampanyalar boyunca tekrar tekrar okunmalıdır. Bu eksikliklerin ve hataların kökünden düzeltilebilmesi için üs bölgelerinde askeri birliklerin Parti ve hükümet görevlilerine ya da sivillere karşı zorbaca davranışlarının, Parti ve hükümet görevlilerinin ya da sivillerin askeri birliklere karşı ilgisizliğinin kitleler önünde özeleştirisi tekrar tekrar yapılmalıdır (taraflardan her biri öteki tarafı değil, kendi kendini eleştirecektir). [sayfa 140]



GUOMİNDANG MERKEZ YÜRÜTME KOMİTESİNİN VE SİYASİ HALK KONSEYİNİN
TOPLANTILARI ÜZERİNE BİR YORUM[
13*]
5 Ekim 1943

     
      Guomindang Merkez Yürütme Komitesinin On Birinci Genel Toplantısı 6-13 Eylül tarihleri arasında yapıldı. Guomindang hükümeti ise 18-27 Eylül tarihleri arasında Üçüncü Siyasi Halk Konseyinin İkinci Toplantısını yaptı. Şimdi her iki toplantının belgeleri elimizde bulunduğuna göre, genel bir yorum yapabiliriz.
      Uluslararası durum, yaklaştığı her yerde hissedilen büyük bir değişikliğin eşiğindedir. Avrupa'nın Mihver Devletleri bunu hissetmişlerdir ve Hitler can havliyle umutsuzca dayanmak siyasetini benimsemektedir. Bu değişikliği yaratan, esas olarak Sovyetler Birliği'dir. Sovyetler Birliği şimdi bundan yararlanmakladır: Kızıl Ordu karşısına çıkan bütün düşmanları yerle bir ederek, savaşa savaşa daha şimdiden Dinyeper'e ulaşmış bulunuyor. Kızıl Ordu yeni bir kış taarruzuyla, yani Sovyet sınırına kadar olmasa bile, eski Sovyet sınırlarına kadar gelecektir. İngiltere ile ABD de bu değişiklikten yararlanmaktadır. Roosevelt ile Churchill, Fransa'ya girmek için Hitlerin çöküşünün ilk işaretini bekliyorlar. Kısacası, Alman faşist savaş aygıtı yakında paramparça olacaktır. Avrupa'daki anti-faşist savaş meselesi toptan çözümün arifesindedir; Sovyetler Birliği, faşizmin yok edilmesinde esas güçtür. Dünyadaki anti-faşist savaşın ağırlık noktası Avrupa'da olduğuna göre, bu mesele Avrupa'da çözüldüğü zaman, iki büyük dünya kampının, faşist kamp ile anti-faşist kampın kaderi belli olacaktır. Japon emperyalistleri kendilerini köşeye sıkıştırılmış hissediyorlar [sayfa 141] ve onların siyaseti de ancak umutsuz bir son mücadele vermek üzere var olan bütün kuvvetlerini toplamak olabilir. Japon emperyalistleri, Çin'de Komünistlerin "kökünü kazımaya" ve Guomindang'ı teslim olması için kandırmaya çalışacaklardır.
      Bu değişikliği Guomindang da hissetmiştir. Bu durum karşısında hem sevinmekte, hem de korkmaktadır. Sevinmektedir, çünkü Avrupa'da savaşın sona ermesiyle birlikle İngiltere ile Birleşik Amerika'nın Guomindang hesabına Japonya'ya karşı savaşmak için serbest kalacağını ve kendisinin de hiç çaba harcamadan Nanking'e dönebileceğini hayal etmekledir. Korkmaktadır, çünkü üç faşist devletin yıkılmasıyla birlikte dünya büyük ve eşi görülmedik bir kurtuluş çağına girecek ve Guomindang'ın komprador-feodal faşist diktatörlüğü özgüllük ve demokrasinin engin okyanusunun ortasında küçücük bir ada olarak kalacaktır. Korkmaktadır çünkü onun "tek parti, tek doktrin, tek önder" marka faşizmi, okyanusun dalgalarına gömülecektir.
      Guomindang başlangıçta Sovyetler Birliği'nin Hitler ile tek başına savaşmak zorunda kalacağını umut ediyor ve Sovyetler Birliği'ne saldırması için Japonya'yı kışkırtmayı tasarlıyordu. Böylelikle sosyalizmin anavatanı ortadan kaldırılacak ya da en azından fena halde hırpalanacaktı. Gene Guomindang, İngiltere ile Birleşik Amerika'nın bütün kuvvetlerini doğuya kaydıracaklarını ve Avrupa'da ikinci ya da üçüncü bir cephe açmadan önce ilkin Japonya'yı ezeceklerini, ardından da Çin Komünist Partisi'ni ortadan kaldıracaklarını umuyordu. Guomindang, işte bu gizli emeli uğruna ilkin bir "Avrupa'dan önce Asya" stratejisinin, ondan sonra da "Avrupa ile Asya'ya eşit derecede önem verme" stratejisinin benimsenmesi için ortalığı velveleye verdi. Bu yılın Ağustos ayında Quebec Konferansı'nın sonlarına doğru Roosevelt ile Churchill, Guomindang hükümetinin Dışişleri Bakanı T. V. Soong'u Quebec'e çağırıp kendisiyle ayaküstü görüştüklerinde, Guomindang, "Roosevelt ile Churchill doğuya yöneliyorlar","Asya'dan önce Avrupa planı değiştirildi", "Quebec, üç büyük devlet olan İngiltere, Birleşik Amerika ve Çin'in katıldıkları bir konferanstır" vb. diye yaygara koparmaya başladı ve sevinç içinde böbürlenmeye girişti. Ancak bu Guomindang'ın sevinmesi için son vesile oldu. O zamandan beri keyfi bir hayli kaçmış bulunuyor. "Avrupa'dan önce [sayfa 142] Asya" ve "Avrupa ile Asya'ya eşit derecede önem verme" artık tarih müzesine kaldırıldı. Şimdi Guomindang olasılıkla yeni komplolar tezgâhlıyor. Belki de, Guomindang Merkez Yürütme Komitesi'nin On Birinci Genel Toplantısı ve Guomindang'ın denetimindeki Siyasi Halk Konseyinin İkinci Toplantısı, bu komploların başlangıcıdır.
      Guomindang Merkez Yürütme Komitesinin On Birinci Genel Toplantısı, Komünist Partisini "Direnme Savaşı'nı baltalıyor ve devleti tehlikeye düşürüyor" diye alçakça suçladı; aynı zamanda kendisinin "siyasal bir çözüm"den ve "anayasal yönetim için hazırlıklar yapılması"ndan yana olduğunu ilan etti. Guomindang çoğunluğunun denetimi ve yönetimi altındaki Üçüncü Siyasi Halk Konseyinin İkinci Toplantısı, Komünist Partisine karşı hemen hemen aynı yönde kararlar aldı. Ayrıca, diktatörlük mekanizmasını güçlendirmek amacıyla Guomindang Merkez Yürütme Komitesinin On Bilinci Genel Toplantısı, Çan Kayşek'i, Guomindang hükümetinin başkanlığına "seçti".
      On Birinci Genel Toplantıdan sonra, Guomindang şimdi neler yapmayı planlıyor olabilir? Sadece üç olasılık vardır:
      1. Japon emperyalizmine teslim olmak;
      2. Eski yolda sürüklenmek;
      3. Siyasal çizgisinde bir değişiklik.
      Guomindang içinde Japon emperyalistlerinin "Komünistlere darbe indirme ve Guomindang'la kırıştırma" amacına hizmet eden bozguncular ve teslimiyetçiler, öteden beri teslim olmayı savunmuşlardır. Onlar sürekli olarak anti-komünist bir iç savaş başlatmaya çalıştılar. Böyle bir iç savaşın başlaması, ister istemez Japonya'ya karşı direnmeyi imkânsız hale getirecek ve tek seçenek olarak teslim olmayı bırakacaktı. Guomindang, Kuzeybatı Çin'e 400 bin ile 500 bin arasında asker yığmış bulunuyor ve hâlâ buraya öbür cephelerden gizlice asker sevk ediyor. Generallerin keyfinin yerinde olduğu ve "Yenan'ı almak mesele değildir" dedikleri söyleniyor. Bay Çan Kayşek'in On Birinci Genel Toplantıdaki konuşmasında Komünistler meselesinin "siyasi bir mesele olduğunu ve siyasal olarak çözülmesi gerektiğini" belirtmesinden ve Toplantıda alınan hemen hemen aynı doğrultudaki kararlardan bu yana generaller hep böyle konuşuyorlar. Geçen yıl yapılan Guomindang Merkez Yürütme Komitesi Onuncu Genel Toplantısında da [sayfa 143] benzer kararlar alınmıştı ve daha bu kararların mürekkebi kurumadan, generallere Sınır Bölgesi'ni ortadan kaldırmak için askeri planlar hazırlama emri verilmişti. Bu yılın Haziran ve Temmuz aylarında Sınır Bölgesine karşı girişilecek bir yıldırım harekâtına hazırlık amacıyla kuvvetler mevzilendirildi. Ama bu plan geçici olarak rafa kaldırıldı: çünkü ülke içinde ve dışında kamuoyu buna karşıydı. Şimdi bir kez daha, On Birinci Genci Toplantının kararlan henüz yeni kâğıda geçirilmişken, generallerin yüksekten attıkları ve birliklerin kaydırıldığı hakkında raporlar geliyor. "Yenan'ı almak mesele değildir": Bunun anlamı nedir? Bunun anlamı, Japon emperyalizmine teslim olma kararının alınmış olmasıdır. "Yenan'ın alınması"ndan yana olan bütün Guomindang üyelerinin hepsi de bilinçli ve kararlı teslimiyetçiler değildirler. Bazıları, "Komünistlerle savaşırken bile Japonlara karşı dileneceğiz" diye düşünebilirler. Vampoa kliğine[46] bağlı birçok subay büyük bir olasılıkla böyle düşünüyor. Biz Komünistler, bu beylere şu soruları sormak isleriz: On yıllık iç savaşın derslerini unuttunuz mu? İkinci bir iç savaş çıktığında, kararlı teslimiyetçiler Japonya'ya karşı savaşı sürdürmenize izin verecekler midir? Japonlar ve Vang Çingvey Japonya'ya karşı savaşı sürdürmenize izin verecekler midir? Gerçekten bir iç savaş ile yabancı düşmana karşı bir savaşı aynı anda yürütecek kadar güçlü müsünüz? Üç milyon askeriniz olduğunu iddia ediyorsunuz, oysa ordularınızın morali o kadar bozuk ki, halk onları bir sopanın iki ucuna asılmış iki yumurta sepetine benzetiyor: bir çarpışsalar hepsi kırılacak. Çungtiao dağlarında, Tayhang dağlarında, Çekyang ve Ciangsi'de, Batı Hupeh'de ve Tapieh dağlarındaki bütün seferlerde olan buydu. Bunun nedeni çok basittir. Siz, "Komünistlere karşı aktif", "Japonlara karşı pasif" davranma siyaseti gibi vahim bir siyaset izlediniz. Milli bir düşman ülkemizin ta içlerine kadar girmiş bulunuyor. Komünistlerle ne kadar aktif bir şekilde mücadele eder ve Japonlara karşı ne kadar pasif bir şekilde direnirseniz, askerlerinizin morali de o kadar düşük olacaktır. Yabancı saldırgana karşı bu kadar kötü savaşırken, birliklerinizin [sayfa 144] Komünistlere ve halka karşı savaşmada birdenbire güçlü bir hale geleceğini nasıl umabiliyorsunuz? Böyle bir şey söz konusu olamaz, iç savaşı başlattığınız zaman, bütün dikkatinizi buna yöneltmek ve "aynı anda direnişi sürdürme" yolundaki bütün düşünceleri kaçınılmaz olarak terk etmek zorunda kalacaksınız. En sonunda da elinizde kalan tek siyaset teslimiyet siyaseti olacağı için kendinizi, kaçınılmaz olarak Japon emperyalizmine kayıtsız şartsız teslim olma anlaşmasını imzalar durumda bulacaksınız. Siz, teslim olmayı gerçekten istemeyen Guomindanglılar, iç savaşın kışkırtılması ya da başlatılmasında aktif bir şekilde rol aldığınız da kaçınılmaz olarak teslimiyetçiler haline geleceksiniz. Teslimiyetçi kliğin çevirdiği dolaplara boyun eğdiğiniz ve On Birinci Genel Toplantının ve Siyasi Halk Konseyinin kararlarını, kamuoyunu harekete geçirmede ve anti-komünist iç savaş için hazırlık yapmada bir araç olarak kullandığınız takdirde, olacak olan kesinlikle budur. İlk başta teslim olmak istemeseniz bile, onların çevirdiği dolaplara boyun eğdiğiniz ve yanlış bir adım attığınız takdirde, teslimiyetçi kliğin dümen suyunda giderek önünde sonunda teslim olacaksınız. On Birinci Genel Toplantıdan sonra Guomindang'ın hangi yolu tutacağı konusunda ilk olasılık budur ve bunun gerçekleşmesi olasılığı son derece ciddi bir tehlike oluşturmaktadır. Teslimeyetçi klik açısından, bir "siyasal çözüm"den ve "anayasal yönetim için hazırlık yapmak"tan söz etmek, için savaş hazırlıklarını, yani teslim olma hazırlıklarını gizlemenin en iyi yollarından biridir. Bütün Komünistler, Guomindang'ın bütün yurtsever üyeleri, bütün Japonya'ya karşı partiler ve Japonya'ya karşı olan bütün yurttaşlarımız bu son derece vahim tehlikeye karşı çok uyanık olmalı ve bunu gizleme çabalarına kanmamalıdırlar. İç savaş tehlikesinin hiçbir zaman bugün, Guomindang'ın On Birinci Genel Toplantısından sonra olduğu kadar büyük olmadığı anlaşılmalıdır.
      Bu kararlar, başka bir yöne, "bir süre pusuya yatma ve iç savaşı daha sonra başlatma" yönüne de götürebilir. Anti-komünizmi ve diktatörlük yöntemini terk etmeyi kesinlikle reddederken, bir yandan da hâlâ Japonya'ya karşı direniyormuş gibi gözükmek isteyenler, teslimiyetçi kliğin izlediği yoldan bir parça farklı olan bu yolu tutabilirler. Onlar, uluslararası durumda kaçınılmaz olarak büyük değişiklikler [sayfa 145] olacağını ve Japon emperyalizminin çökmeye mahkûm olduğunu; iç savaşın teslimiyet anlamına geleceğini, oysa bütün ülke halkının direnmeden yana ve iç savaşa karşı olduğunu; Guomindang'ın kendini kitlelerden kopardığı, halkın desteğini kaybettiği ve her zamankinden daha fazla tecrit olduğu için ciddi bir buhranla karşı karşıya bulunduğunu ve ABD'nin de, İngiltere'nin de, Sovyetler Birliği'nin de Çin hükümetinin iç savaşı başlatmasına karşı olduklarını gördükleri için bu yolu tutabilirler. Bütün bunlar, onları iç savaş tertiplerini ertelemeye ve bir "siyasal çözüm" ve "anayasal hükümet için hazırlık" hakkında boş laflarla zaman kazanmaya zorlayabilir. Bu kimseler, kandırma ve pusuya yatma taktiklerinin eski ustalarıdır. Rüyalarında bile "Yenan'ı alma" ve "Komünist Partisini ortadan kaldırma" ihtirasından vazgeçmezler. Bu noktada teslimiyetçi klik ile tam bir birlik içindedirler. Ama gene de Japonya'ya karşı direniyorlarmış gibi görünmek isterler, Guomindang'ın uluslararası durumunun sarsılmasına gönülleri razı değildir ve bazen iç ve dış kamuoyunun kendilerini suçlamasından korkarlar. Ve bu yüzden de, daha elverişli koşulların oluşmasını beklerken, "siyasal çözüm" ve "anayasal yönetim için hazırlık" gibi bir sis perdesinin ardında pusuya yatabilirler. Hiç değilse bugün için bir "siyasal çözüm" ya da "anayasal yönetim" yönünde hiçbir samimi istekleri yoktur. Geçen yıl Guomindang Merkez Yürütme Komitesinin Onuncu Genel Toplantısının yapıldığı günlerde, Komünist Partisi Merkez Komitesi tarafından bir temsilci, Bay Çan Kayşek ile görüşmek üzere Çungking'e gönderilmişti. Orada on ay bekledi. Ama Bay Çan Kayşek ve Guomindang Merkez Yürütme Komitesi kendisiyle tek bir somut sorunu bile tartışmaya yanaşmadı. Bu yılın Mart ayında, Bay Çan Kayşek Çin'in Kaderi aldı kitabını yayımladı. Bu kitapta komünizme ve liberal fikirlere karşı olduğunu ısrarla belirtiyor, on yılık iç savaşın suçunu Komünist Partisi'nin sırtına yüklüyor. Komünist Partisine, Sekizinci Yol Ordusu'na ve Yeni Dördüncü Orduya "yeni tipte savaş ağaları", "yeni tipte ayrılıkçılar" diye iftira ediyor ve iki yıl içinde komünistlerin işini bitireceğini ima ediyor. Bu yılın 28 Haziran'ında Bay Çan Kayşek, Çu Enlay ve öteki yoldaşların Yenan'a dönmelerine izin verdi, ancak aynı anda Sarı Irmağın kıyısındaki savunma kuvvetlerine Sınır Bölgesi üzerine [sayfa 146] yürümelerini emretti. Aynı zamanda, ülkenin dört bir yanındaki yerel yöneticilere, Üçüncü Enternasyonal'in dağıtılmasını fırsat bilerek, sözüm ona halk örgütleri adına Çin Komünist Partisi'nin dağıtılmasını talep etmelerini emretti. Biz Komünistler, bu koşullarda Guomindang'a ve bütün millete iç savaştan kaçınma çağrısını yapmak ve Guomindang'ın Direnme Savaşı'nı baltalayan ve devleti tehlikeye düşüren bütün meşum tertip ve komplolarını açığa çıkarmak zorunda kaldık. Tarihi gerçeklerin de gösterdiği gibi sabrımız taşmak üzeredir. Vuhan'ın düşmesinden bu yana Kuzey ve Orta Çin'de irili ufaklı anti-komünist çarpışmaların sonu gelmedi. Pasifik Savaşı patlak vereli iki yıl oldu ve bu süre boyunca Guomindang, Orta ve Kuzey Çin'de Komünistlere saldırıp durdu; Guomindang Ciangsi ve Şandung'da Komünistlere saldırmak için eskiden beri orada üslenmiş birliklere ek olarak Vang Çunglien ve Li Siençu komutasındaki ordu gruplarını oraya sevk etli. Tayhang dağları bölgesindeki Pang Ping-sun'un ordu grubuna bütün gücünü Komünistler üzerinde yoğunlaştırma emri verilmiştir; Anhuy ve Hupeh'deki Guomindang birliklerine verilen emir de budur. Uzun bir süre bu gerçekleri bile açıklamadık. Guomindang gazeteleri ve dergileri Komünist Partisine iftira etmekten bir an olsun geri durmadılar; ama biz uzun süre bir tekine bile yanıt vermedik. Guomindang, Japonya'ya karşı kahramanca savaşan Yeni Dördüncü Ordu'yu hiçbir gerekçeye dayanmadan lağvetti, Güney Anhuy'da bu orduya bağlı 9 binin üzerinde askeri öldürdü, Yeh Ting'i tutukladı, Siang Ying'i katletti[47] ve bu ordunun yüzlerce kadrosunu hapse attı. Bu, halka ve millete karşı korkunç bir ihanet olduğu halde, ülkemizin çıkarları uğruna sabrımızı koruduk ve sadece bir protestoyla ve durumun düzeltilmesini istemekle yetindik. Bay Çan Kayşek, Komünist Partisi'nin temsilcisi Çu Enlay yoldaşla Haziran ve Temmuz 1937'de Luşan'da bulunduğu zaman, Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi'nin, bir kararnameyle Milli Hükümetin Yürütme Dairesinin doğrudan yönetimi altındaki bir idari bölüm olarak tanınacağına ve görevlilerinin de resmen atanacağına söz vermişti. Oysa şimdi Bay Çan Kayşek sadece lafını geri almakla kalmamış, Sınır Bölgesi'ni 400 bin ile 500 bin askerle kuşatıp askeri ve ekonomik abluka altına alacak kadar ileri gitmiş [sayfa 147] bulunuyor. Sınır Bölgesinde yaşayan halkın ve Sekizinci Yol Ordusu'nun cephe gerisi karargâhının yok edilmesi dışında hiçbir şey onu memnun etmeyecektir. Daha da kötüsü, Sekizinci Yol Ordusu'na vaat edilen ikmal kesilmiş bulunuyor. Komünist Partisine "hain parti", Yeni Dördüncü Ordu'ya "asi ordu" ve Sekizinci Yol Ordusu'na "hain ordu" vb. diye hakaret ediliyor. Kısacası, bu şekilde davranan bütün Guomindanglılar, Komünist Partisini düşman olarak görüyorlar. Guomindang için, Komünist Partisi Japonlara kıyasla on misli, hatta yüz misli daha fazla nefrete layıktır, Guomindang bütün nefretini Komünist Partisi üzerinde yoğunlaştırıyor: öyle ki Japonlardan nefret edecek hali kalmamıştır. Bu, Guomindang ile Komünist Partisini farklı ele alan Japon faşistlerinin davranışına benziyor. Bütün nefretlerini Komünist Partisi üzerinde yoğunlaştıran Japon faşistleri, Guomindang'a karşı her geçen gün daha nazik davranıyorlar. "Komünistlere Karşı Çıkın" ve "Guomindang'ı Ortadan Kaldırın" şeklindeki iki sloganlarından artık sadece birincisi kalmıştır. Japonların ve Vang Çingvey'in kontrolündeki gazete ve dergiler artık "Kahrolsun Guomindang" ve "Çan Kayşek'i Devirin" gibi sloganlara yer vermiyorlar. Japonya Çin'deki kuvvetlerinin yüzde 58'iyle Komünist Partisi üzerine çullanırken, Guomindang'ı gözlemek için kuvvetlerinin sadece yüzde 42'sini kullanıyor. Son zamanlarda bu gözleme işini gevşetti ve Guomindang'ı teslim olması için daha kolay kandırmak amacıyla birçok birliğini Çekyang ve Hupeh'den geri çekti. Japon emperyalistleri. Komünist Partisini teslim olmaya ikna etmek için bugüne kadar tek bir söz söylemeye cüret edememişlerdir, ama Guomindang'ı buna ikna edebilmek için onu sonu gelmez laf yağmuruna tutmakta asla tereddüt etmemektedirler. Guomindang sadece Komünist Partisi'nin ve halkın karşısında aslan kesiliyor ama Japonların karşısına geldi mi süngüsü düşüyor. İş savaşa gelince, Guomindang savaşa katılan bir taraf olmaktan çıkıp sadece bir seyirci haline gelmekle kalmamış, Japon emperyalizminin hakaret ve yaltaklanmalarına lafta bile karşı çıkamayacak bir duruma düşmüştür. Japonlar "Çan Kayşek'in Çin'in Kaderi adlı kitabında ileri sürdüğü görüşlerde yanlış hiçbir şey yok" diyorlar. Bay Çan Kayşek ya da onun partisinin herhangi bir [sayfa 148] üyesi bunu yalanladı mı? Hayır, yalanlamadı ve yalanlamaya da cesaret edemez. Bay Çan Kayşek'in ve Guomindang'ın "ordu ve hükümet emirleri"ni ve "disiplin"i sadece Komünistlere karşı uyguladığını; bunları, kaçıp düşmana sığınan 20 Guomindang Merkez Yürütme Komitesi üyesiyle 58 Guomindang generaline karşı uygulamak istemediğini ve buna cesaret edemediğini gören Japonlar, Guomindang'ı hor görmesinler de ne yapsınlar? Bütün ülke halkı ve dünyanın dört bir yanındaki dost milletler, Yeni Dördüncü Ordu'yu lağveden ve Sekizinci Yol Ordusu'na saldıran, Sınır Bölgesi'ni kuşatan, onlara "hain parti", "hain ordu", "yeni tipte savaş ağaları", "yeni tipte ayrılıkçı rejim" gibi yaftalar asmaya kalkışan, "Direnme Savaşı'nı baltalamak" ve "devleti tehlikeye düşürmek"le suçlayan, ikide bir "ordu ve hükümet emirleri" ve "disiplin"den dem vuran bir Çan Kayşek'ten başka bir şey görmediler. Çin halkı ve dost milletler. Bay Çan Kayşek'in ve Guomindang'ın, düşmana teslim olan 20 Guomindang Merkez Yürütme Komitesi üyesine ve 58 Guomindang generaline karşı herhangi bir askeri emir, hükümet kararnamesi ya da disiplin önlemi uyguladıklarını görmediler. Aynı şekilde bir süre önce Guomindang Merkez Yürütme Komitesi On Birinci Genel Toplantısında ve Siyasi Halk Konseyi toplantısında alınan kararların tümü Komünist Partisini hedef almıştır: bu kararlardan bir teki bile, ihanet edip düşmana sığınan birçok Guomindang Merkez Yürütme Komitesi üyesini ya da birçok generali hedef almamıştır. Bütün ülke halkı ve dünyadaki bütün dost milletler Guomindang hakkında ne düşünecektir? Tahmin edileceği gibi, On Birinci Genel Toplantıda gene bir "siyasal çözüm"den ve "anayasal yönetim için hazırlık yapma"dan söz edildi. Âlâ, biz bunu hoş karşılarız. Ancak, bütün bu yıllar boyunca Guomindang'ın ısrarla izlediği siyasal çizgiye bakınca, bu konuşmaların halkı aptal yerine koymayı amaçlayan bir yığın boş laftan öteye gitmediği kanısına varıyoruz. Bu boş lafların gerçek amacı, halk üzerindeki diktatörlük yönetimini sürdürebilmek için, iç savaşa hazırlanmak üzere zaman kazanmaktır.
      Şimdiki durum üçüncü bir yönde gelişebilir mi? Evet, gelişebilir. [sayfa 149] Bir kısım Guomindang üyelerinin, bütün halkın ve biz Komünistlerin beklediği budur. Bu üçüncü yol nedir? Guomindang ile Komünist Partisi arasındaki ilişkilerin adil ve akla yatkın bir çözüme ulaştırılması, gerçekten demokratik ve hür bir anayasal yönetimin kurulması, "tek parti, tek doktrin, tek önder"i esas olan faşist diktatörlüğün ortadan kaldırılması ve Direnme Savaşı sırasında gerçekten halk tarafından seçilmiş milli bir meclisin toplanması. Biz Komünistler, en başından beri bu yolu savunduk. Bir kısım Guomindang üyeleri de buna katılacaklardır. Biz, uzun süre Bay Kayşek ile Guomindang içindeki hizbin bile bu yolu izleyeceğini ummuştuk. Ancak, son birkaç yılda olup bitenlere ve şimdi olanlara baktığımızda Bay Çan Kayşek'in ve iktidardaki Guomindang önde gelenlerinden çoğunun bu yolu izlemeye niyetli olmadıklarını görürüz.
      Bu yolun gerçekleşebilmesi için bazı iç ve dış koşulların var olması gerekmektedir. Şu anda (Avrupa'da faşizmin toptan çöküşün arifesinde bulunduğu şu anda) uluslararası koşullar Çin'in Direnme Savaşı için elverişlidir. Ama işte tam da bu anda teslimiyetçiler, teslim olabilmek için iç savaşı kışkırtmaya özellikle isteklidirler ve onları teslim olmaya ikna etmek için Japonlar ve Vang Çingvey özellikle iç savaştan yanadır. (Domey Haber Ajansı'nın 1 Ekim tarihli haberine göre) Vang Çingvey şöyle demiştir: "Davalarına bağlı kardeşler, daima kardeş kalırlar; Çungking'in er geç bizim yolumuzu izleyeceğini ümit ediyoruz." Ne büyük bir sevgi, güven ve arzu! Dolayısıyla şimdiki durumda Guomindang'ın pusuya yatmasından başka bir şey beklenemez; bu arada durumun birden kötüleşmesi tehlikesi de gerçekten son derece ciddidir. Üçüncü yol için gerekli olan koşulların hepsi, henüz mevcut değildir. Bu yüzden de, bütün partilere mensup yurtseverler ve bütün Çin halkı, bu koşulları yaratmak için çok yönlü bir çaba harcamak zorundadırlar.
      Bay Çan Kayşek On Birinci Genel Toplantıda şunu ilan etti:
      "Açıkça belirtmek gerekir ki, merkezi hükümet yetkilileri, Komünist Partisinde Direnme Savaşı'nı baltalayan silahlı ayrılıkçı rejimin terk edilmesi ve Milli Orduya karşı giriştiği ani hücumları [sayfa 150] durdurması dışında, herhangi bir talepte bulunmamaktadırlar. Komünist Partisi'nin, Cumhuriyetin 26. yılında (1937), ülkeyi kurtarmak için ortak çaba harcanması yolundaki çağrısına yer verdiği açıklamasını ve bu açıklamada belirttiği dört vaadi yerine getireceği ümit edilmektedir."

      Bay Çan'ın "Milli Orduya karşı girişilen ve Direnme Savaşı'nı baltalayan ani hücumlar"a ilişkin sözleri aslında Guomindang'ın kendisi için geçerlidir ve ne yazık ki, Bay Çan, Komünist Partisine böylesine iftiralar savuracak kadar ön yargılı ve kötü niyetlidir. Vuhan'ın düşmesinden bu yana, Guomindang üç anti-komünist saldırıya girişti. Olayların da gösterdiği gibi, Guomindang birlikleri bu saldırıların her birinde Komünist kuvvetlere karşı ani hücumlara giriştiler. 1939 kışından 1940 ilkbaharına kadar devam eden birinci sefer sırasında, Guomindang birlikleri, ani hücumlarla Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesinde Sekizinci Yol Ordusu'nun üslendiği beş ilçeyi, Çunhua, Sunyi, Çengning, Ningsien ve Çenyuan'ı ele geçirdiler ve bu harekâtlar sırasında uçak bile kullandılar. Kuzey Çin'de, Çu Huay-ping'in birlikleri Sekizinci Yol Ordusu' kuvvetlerine ani hücumda bulunmak üzere Tayhang dağı bölgesine gönderildi: Sekizinci Yol Ordusu kuvvetleri ise sadece kendilerini savunmak için çarpıştılar. İkinci sefer Ocak 1941'de başlatıldı. Daha önce, Ho Yingçin ve Pay Çung-si 19 Ekim 1940'da Çu Ten, Peng Dehuay, Yeh Ting ve Siang Ying'e telgrafla kesin bir emir göndermiş. Sekizinci Yol Ordusu' ile Yeni Dördüncü Ordu'nun San Irmağın güneyinde bulunan bütün birliklerinin bir ay içinde. ırmağın kuzeyine nakledilmelerini bildirmişlerdi. Güney Anhuy'da bulunan birliklerimizin kuzeye nakledileceğine söz verdik. Öbürlerine gelince, var olan koşullarda nakledilmeleri imkânsız olmasına rağmen Japonya'ya karşı savaşın zafere ulaşmasından sonra onların da gösterilen mevzilere nakledileceklerine söz verdik. Ne var ki, emre uygun olarak, Güney Anhuy'da bulunan 9 bin askerimizin 5 Ocakta kuzeye hareket etmesinden önce. Bay Çan Kayşek çoktan "onların hepsinin ağa düşürülmesi" için ikinci bir emir yayınlamış bulunuyordu. Güney [sayfa 151] Anhuy'daki Guomindang birlikleri 6-14 Ocak tarihleri arasında Yeni Dördüncü Ordu'nun bu birliklerini gerçekten de ağlarına düşürdüler. Üstelik Bay Çan Kayşek 17 Ocak'ta Yeni Dördüncü Ordu'nun tamamının lağvedilmesini ve Yeh Ting'in askeri mahkemeye verilmesini emretti. O günden bu yana Orta ve Kuzey Çin'deki Japonya'ya karşı üs bölgelerinde, Guomindang birliklerinin olduğu her yerde Sekizinci Yol Ordusu ve Yeni Dördüncü Ordu saldırıya uğramış ve sadece kendilerini savunmak için çarpışmışlardır. Üçüncü sefer, bu yılın Mart ayında başladı ve halen devam ediyor. Guomindang birlikleri Orta ve Kuzey Çin'de Sekizinci Yol Ordusu ile Yeni Dördüncü Orduya karşı saldırılarını sürdürüyorlar. Üstelik Bay Çan Kayşek, komünizme ve halka karşı azgın bir saldırı olan Çin'in Kaderi adlı kitabını yayımlamış bulunuyor. Sınır Bölgesine karşı ani bir saldırıya girişmek için Sarı Irmak çevresindeki birçok savunma kuvvetinin yerlerini değiştirdi. Ülkenin dört bir yanındaki sözüm ona halk örgütlerini Komünist Partisi'nin dağıtılmasını talep etmek üzere harekete geçirdi. Sekizinci Yol Ordusu'na küfürler yağdıran Ho Yingçin'in askeri raporunun onaylanmasını ve anti-komünist kararların alınmasını sağlamak amacıyla Siyasi Halk Konseyi içindeki Guomindang tarafları çoğunluğu seferber etti. Dolayısıyla, Japonya'ya karşı birliğin bir sembolü olması gereken Konseyi, iç savaşa hazırlık olmak üzere anti-komünist kamuoyu yaratmak amacıyla Guomindang'ın özel bir şubesi haline getirdi. Bu yüzden de Konseyin Komünist üyesi Tung Bivu yoldaş durumu protesto etmek için toplantıyı terk etmek zorunda kaldı. Bu üç anti-komünist saldırı, Guomindang tarafından kasıtlı olarak düzenlenmiş ve başlatılmıştı. Bunlar "Direnme Savaşı'nı baltalayan" eylemler değil de nedir diye pekâlâ sorabiliriz?
      Cumhuriyetin 26. yılının (1937) 22 Eylül'ünde, Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi, ülkenin kurtarılması için ortak çaba harcanması yolunda çağrıda bulunan bir bildiri yayınlamıştı. Bildiride şöyle demiştik:
      "Düşmanı, entrikaları için uydurduğu bütün bahanelerden yoksun bırakmak ve bütün iyi niyetli kuşkucular arasında herhangi [sayfa 152] bir yanlış anlamaya yer vermemek için Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi, milli kurtuluş davasına yürekten bağlı olduğunu ilan etmeyi gerekli sayar. Dolayısıyla, bütün millete şunu bir kere daha ciddiyetle ilan eder: (1) Bugün Çin için gerekli olan şey Dr. Sun Yatsen'in Üç Halk ilkesi olduğundan Partimiz bu üç ilkenin tam olarak gerçekleştirilmesi uğruna mücadele etmeye hazırdır; (2) Guomindang rejimini devirmek için ayaklanma ve toprak ağalarının topraklarına zorla el koyma siyasetlerine son vereceğiz; (3) İktidarın ülkenin dört bir yanında birleştirileceği umuduyla, şimdiki Kızıl hükümeti, özel bir bölgeye ait demokratik bir hükümet olarak yeniden düzenleyeceğiz; (4) Kızıl Ordu adını ve kuruluşunu değiştirecek. Milli Devrimci Ordu'nun bir parçası olarak yeniden düzenlenecek ve Milli Hükümetin Askeri Konseyinin komutası altına girecek, Japonya'ya karşı cepheye gitmek ve görevini yerine getirmek için emir almaya hazır olacaktır."

      Biz, bu dört vaadi bütünüyle yerine getirdik. Ne Bay Çan Kayşek ne de başka bir Guomindanglı bizi bu dört vaatten herhangi birini yerine getirmemekle suçlayamaz. Birincisi, Komünist Partisi'nin Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi'nde ve düşman hatları gerisindeki Japonya'ya karşı üs bölgelerinde uyguladığı siyasetler, Dr. Sun Yatsen'in Üç Halk İlkesi'ne uygundur ve bu siyasetlerden bir teki bile bu ilkelere aykırı değildir. İkincisi, Guomindang milli düşmana teslim olmadığı, Guomindang-Komünist işbirliğini bozmadığı ya da Komünistlere karşı iç savaş başlatmadığı sürece, Guomindang rejimini devirmeme ve toprak ağalarının topraklarına zorla el koymama vaadimizi daima tutacağız. Bu vadimize şimdiye kadar bağlı kaldık, bugün de bağlıyız ve gelecekte de bağlı kalmaya devam edeceğiz. Bu demektir ki, Guomindang düşmana teslim olduğu, işbirliğini bozduğu ve iç savaşı başlattığı takdirde, bu vaadimizi geri almak zorunda kalacağız, çünkü bu koşullarda vaadimize bağlı kalmamız mümkün olmayacaktır. Üçüncüsü, başlangıçtaki Kızıl hükümet Direnme Savaşı'nın daha ilk yılında [sayfa 153] yeniden düzenlenmişti; demokratik hükümetin "üç üçte bir sistemi" uzun zamandır yürürlüktedir. Ne var ki, Guomindang bugüne kadar Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi'ni tanıma vaadini yerine getirmiş değildir; dahası, bizi "feodal ayrılıkçılık"la suçlamaktadır. Bay Çan Kayşek ve Guomindang'ın öteki üyeleri! "Ayrılıkçılık" dediğiniz şeyin, bizim istediğimiz bir şey olmadığını, bizzat sizin bizi yapmak zorunda bıraktığınız bir şey olduğunu bilmeniz gerekir. Guomindang hükümetinin Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi'ni ve öbür Japonya'ya karşı üs bölgelerini tanımaması sonucu doğan durumun sorumlusu biz değiliz. Siz kendiniz sözünüzde durmazken, Sınır Bölgesi'ni ve onun demokratik hükümetini tanıma vaadinizi inkâr ederken, bizi neye dayanarak "ayrılıkçılıkla suçluyorsunuz? Her gün sözünüzü yerine getirmenizi istiyoruz. Siz ise reddediyorsunuz; öyleyse sorumlu olan kimdir? Kendisi Guomindang'ın Genel Yöneticisi ve hükümet başkanı olduğu halde, bu meselede en ufak bir sorumluluk taşıdığını bile kabul etmeyen Bay Çan'ın Çin'in Kaderi adlı kitabında "ayrılıkçılık"a sövüp saymaya hakkı var mıdır? Bay Çan Kayşek'in bizden yine vaadimizi yerine getirmemizi istediği On Birinci Genel Toplantı vesilesiyle kendisinden, sözünü tutarak, uzun zamandır Demokrasi İlkesi'nin uygulandığı Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi'ni ve düşman hatları gerisindeki Japonya'ya karşı demokratik üs bölgelerini resmen tanımasını talep ediyoruz. Tanımama siyasetinizde ısrar ettiğiniz takdirde bu bizim "ayrılıkçılık"a devam etmemizi istediğiniz ve geçmişte olduğu gibi bunun sorumlusunun biz değil, bütünüyle siz olduğunuz anlamına gelecektir. Dördüncüsü, Kızıl Ordu, "adını ve kuruluşunu" değiştirdi, "Milli Devrimci Ordu'nun bir parçası olarak yeniden düzenlendi" ve "Milli Hükümetin Askeri Konseyinin komutası altına" gireli çok oluyor. Bu vaadimizi çok önce yerine getirdik. Milli Hükümetin Askeri Konseyinin değil de, doğrudan doğruya Komünist Partisi Merkez Komitesinin komutası altında olan tek kuvvet Milli Devrimci Ordu'nun Yeni Dördüncü Ordusu'dur. Bunun nedeni şudur: Bu ordu, Askeri Konseyin verdiği ve Direnme Savaşı'nı baltalayan ve devleti tehlikeye düşüren karşı-devrimci bir emirle 17 Ocak 1941'de "asi ordu" olarak nitelenmiş ve "lağvedilmişti". Üstelik her gün Guomindang birliklerinin saldırılarına maruz kaldı. Oysa bu ordu Orta [sayfa 154] Çin'de Japonlara karşı kararlılıkla çarpıştı ve dört vaadin ilk üçünü yerine getirdi. Üstelik yeniden "Milli Hükümetin Askeri Konseyinin komutası altına" girmeye hazırdır. Bu ordu, Bay Çan Kayşek'ten, lağvedilmesiyle ilgili emrin iptal edilmesini ve dördüncü vaadi de yerine getirebilmesi için yeniden düzenlenmesine imkân tanınmasını talep etmektedir.
      On Birinci Genel Toplantıda, Komünist Partisiyle ilgili olarak kabul edilen belgede şöyle deniyordu:
      "Öbür meselelere gelince, bütün bunların tartışılması ve çözüme bağlanması milli mecliste yapılabilir. Çünkü şimdiki toplantı, bir milli meclis toplanmasına, bir anayasa hazırlanmasına ve bu anayasanın, savaşın bitiminden sonra bir yıl içinde yürürlüğe konmasına karar vermiştir,"

      Burada sözü edilen "öbür meseleler", Guomindang diktatörlüğünün ortadan kaldırılması: faşist gizli polisin lağvedilmesi; ülkenin dört bir yanında demokratik yönetimin kurulması; halka zarar yeren ekonomik kontrollerin, son derece ağır vergilerin ve çeşitli harçların kaldırılması; tarımda toprak kirası ve faizlerin azaltılması siyasetinin ve ekonomide küçük ve orta büyüklükteki sanayilere yardım etme ve işçilerin yaşam koşullarını düzeltme siyasetinin ülke çapında uygulanmasıdır. Partimiz, ülkeyi kurtarmak için ortak çaba harcanması yolunda çağrıda bulunduğu 22 Eylül 1937 tarihli bildirisinde şöyle demişti:
      "Demokrasi yürürlüğe konmalı ve bir anayasa hazırlayıp kabul etmek ve bir milli kurtuluş siyaseti saptamak için bir milli meclis toplanmalıdır. Çin halkının mutlu ve müreffeh bir hayat sürmesini sağlamak amacıyla, öncelikle, kıtlığa karşı yiyecek yardımı sağlama, istikrarlı bir hayatı güvence altına alma, savunma sanayini geliştirme, halkı sıkıntıdan kurtarma ve yaşam koşullarını düzeltme yolunda etkili önlemler alınmalıdır." [sayfa 155]

      Bay Çan Kayşek ertesi gün (23 Eylülde) yaptığı bir açıklamada, bu bildirinin tamamını kabul ettiğini belirttiğine göre, sadece Komünist Partisi'nden ortaya koyduğu dört vaade uymasını istemekle kalmamalı, aynı zamanda, kendisinin, Guomindang'ın ve Guomindang hükümetinin yukarıda belirttiğimiz şartlara uymasını da istemelidir. Bay Çan Kayşek, sadece Guomindang'ın Genel Yöneticisi değildir: o, aynı zamanda Guomindang hükümetinin (resmi adıyla Milli Hükümetin) başkanı da olmuştur. Dolayısıyla, demokrasi ve halkın yaşayışı hakkında yukarıda belirtilen şartları ciddiyetle yerine getirmeli: biz Komünistlere ve bütün ülke halkına yaptığı sayısız vaadi tutmalı: sözünden dönmeye, sözü ve yaptıkları birbirinden farklı bir zorba gibi davranmaya bir son vermelidir. Bütün halkla beraber biz Komünistler de artık boş, aldatıcı laflar değil, iş yapılmasını istiyoruz. Bir iş yapıldı mı, biz bundan memnun oluruz: boş laflarla halkı kandırmak artık mümkün değildir. Bay Çan Kayşek ve Guomindang'dan istediğimiz şudur: Direnme Savaşı'nı sonuna kadar sürdürün, teslimiyet tehlikesini ortadan kaldırın, işbirliğine devam edin, iç savaş buhranını önleyin: Sınır Bölgesinde ve düşman hatları gerisindeki Japonya'ya karşı üs bölgelerinde kurulan demokratik hükümeti tanıyın. Yeni Dördüncü Ordu'yu yeniden kurun, anti-komünist sefere son verin, halen Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi'ni kuşatmış olan 400 bin ile 500 bir askeri geri çekin; Siyasi Halk Konseyini anti-komünist kamuoyu yaratmak amacıyla Guomindang'ın özel bir şubesi olarak kullanmaktan vazgeçin: söz, toplantı ve dernek kurma hürriyetleri üzerindeki yasağı kaldırın, Guomindang'ın tek parti diktatörlüğüne son verin: toprak kirasını ve faizleri azaltın, işçilerin yaşama ve çalışma koşullarını düzeltin, küçük ve orta büyüklükteki sanayi işletmelerine yardım edin: gizli polisi lağvedin, faşist eğitime son verin ve demokratik eğitimi yerleştirin. Bunların çoğunu yapacağınıza siz kendiniz söz vermiştiniz. Bu talepleri ve vaatleri yerine getirdiğiniz takdirde, biz de kendi vaatlerimizi yerine getirmeye devam edeceğimize sizi temin ederiz. Eğer Bay Çan Kayşek ve Guomindang hazırsalar, biz iki parti arasında görüşmelerin tekrar başlamasına her zaman için hazırız. Kısacası, Guomindang'ın önündeki üç olasılıktan birincisi, yani [sayfa 156] teslimiyet ve iç savaş yolu, Bay Çan Kayşek ve Guomindang'ın yok olması yoludur. İkincisi, yani faşist diktatörlüğe dört elle sarılır ve iç savaş için gizliden gizliye faal hazırlıklara girişirken, bir yandan da zaman kazanmak için demagojik aldatmacalara başvurma yolu da aynı şekilde Bay Çan Kayşek ve Guomindang için çıkar yol değildir. Sadece üçüncü yol, yani hatalı faşist diktatörlük ve iç savaş yolunun bütünüyle terk edilmesi ve doğru demokrasi ve işbirliği yolunun tutulması Bay Çan Kayşek ve Guomindang için bir çıkar yol olabilir. Bununla beraber, Bay Çan Kayşek ve Guomindang, bugüne kadar üçüncü yolda ilerlemeye niyetli olduklarına halkı inandıracak hiçbir şey yapmamışlardır. Dolayısıyla, bütün ülke halkı, son derece vahim teslimiyet ve iç savaş tehlikesine karşı uyanık olmak zorundadır.
      Guomindang'ın bütün yurtsever üyeleri birleşmeli. Guomindang yetkililerinin birinci yolu tutmalarını yasaklamak, ikinci yolda ilerlemelerini önlemeli ve üçüncü yolu tutmalarını talep etmelidir!
      Bütün Japonya'ya karşı yurtsever partiler ve insanlar birleşmeli ve Guomindang yetkililerinin birinci yolu tutmalarını yasaklamalı, ikinci yolda ilerlemelerini önlemeli ve üçüncü yolu tutmalarını talep etmelidir!
      Dünya çok yakında eşi görülmemiş bir değişikliğe sahne olacaktır. Bay Çan Kayşek'in ve Guomindang üyelerinin, çağımızın bu büyük dönüm noktasında doğru hareket edeceklerini umarız. Bütün yurtsever partilerin ve yurtsever insanların, çağımızın bu büyük dönüm noktasında doğru hareket edeceklerini umarız. [sayfa 157]



ÖRGÜTLENİN![14*]
29 Kasım 1943

     
      Komünist Partisi Merkez Komitesinin, Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi'ndeki köyler, fabrikalar, silahlı kuvvetler, hükümet ve öteki örgütler ve okullardan seçilen kadın erkek emek kahramanları ve üretimdeki örnek işçiler için düzenlediği bu kabul töreninde, Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi adına birkaç söz söylemek isterim. Söylemek istediklerim "Örgütlenin!" sözüyle özetlenebilir. Bu yıl Sınır Bölgesi'ndeki köylü kitleleri ve ordudaki, hükümet ve öteki örgütlerdeki, okul ve fabrikalardaki insanlar, geçen kış Merkez Komitesi Kuzeybatı Bürosu tarafından kıdemli kadrolar için düzenlenen toplantıda alınan kararlara uygun olarak bir üretim kampanyası yürütüyorlar. Bu yıl her üretim dalında büyük başarılar ve ilerlemeler kaydedildi ve Sınır Bölgesi yeni bir görünüm kazandı. Olaylar, kıdemli kadrolar konferansında kabul edilen siyasetin doğruluğunu bütünüyle ortaya koydu. Bu siyasetin özü, kitleleri örgütlemek, var olan bütün güçleri (halkı, orduyu, hükümet ve öteki örgütleri ve okulları) yarım gün ya da tam gün esasına göre işgücüyle katkıda bulunabilen genç-yaşlı, kadın-erkek herkesi seferber etmek ve büyük bir emek ordusu içinde örgütlemektir. Bizim bir savaş ordumuz, bir de üretim ordumuz var. Sekizinci Yol Ordusu ve Yeni Dördüncü Ordu savaş ordumuzu meydana getirmektedir, ama bunların bile hem savaşmak hem de üretimde bulunmak gibi ikili bir görevi vardır. Bu iki tür orduyla ve hem bu iki görevde hem de kitle çalışmasında ustalaşmış bir savaş ordusuyla güçlüklerin üstesinden gelebilir ve Japon emperyalizmini yenilgiye uğratabiliriz. Son yıllarda, Sınır Bölgesi'ndeki üretim kampanyamızda [sayfa 158] elde ettiğimiz başarılar, bu söylediklerimi doğrulayacak kadar büyük ve önemli olmasa bile, kendi gözlerimizle gördüğümüz gibi, bu yıl elde ettiğimiz başarılar bu söylediklerimi gerçekten ispatlamıştır.
      Bu yıl, kendilerine toprak ayrılan Sınır Bölgesi'ndeki bütün silahlı birliklerde, askerler kişi başına ortalama on sekiz mu toprak ektiler ve şimdi hemen hemen her şeyi üretebiliyor ya da yapabiliyorlar: Yiyecek (sebze, et ve yemeklik yağ), giyecek (pamuklu elbise, yün örgü işleri, ayakkabı), barınak (mağara evleri, evler ve toplantı salonları), günlük eşyalar (masa, sandalye, sıra ve kırtasiye) ve yakacak (odun, odun kömürü ve kömür). Kendi gücümüzle "bol yiyecek ve giyecek" hedefine ulaştık. Her askerin yılın sadece üç ayını üretime vermesi yeterlidir; geriye kalan dokuz ayı talim ve savaşa ayırabilir. Birliklerimiz geçimlerini sağlamak için ne Guomindang hükümetine, ne Sınır Bölgesi Hükümetine, ne de halka dayanmak zorundadır; onlar geçimlerini bütünüyle kendileri karşılayabilirler. Milli kurtuluş davamız için ne kadar hayati bir önem taşıyan yenilik! Direnme Savaşı'nın son altı buçuk yılı boyunca, Japonya'ya karşı üs bölgeleri düşmanın "her şeyi yak, herkesi öldür, her şeyi yağmala" siyasetine maruz kaldı. Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi Guomindang tarafından sıkı bir abluka altına alındı. Son derece kötü mali ve ekonomik sıkıntılarla karşılaştık. Eğer birliklerimiz savaşmak dışında hiçbir şey yapamasalardı, sorunlarımızı asla çözemezdik. Şimdi Sınır Bölgesi'ndeki birliklerimiz ve cephedeki birliklerimizden bazıları üretimde bulunmayı öğrendiler; öbürleri de öğreniyorlar. Eğer kahraman ve mücadeleci Sekizinci Yol Ordumuz ile Yeni Dördüncü Ordumuzdaki her asker sadece savaşmada ve kitle çalışmasında değil, aynı zamanda üretimde de yetenek kazanırsa, o zaman hiçbir şeyden korkmamıza gerek kalmaz ve Mençius'un dediği gibi "göğün altında yenilmez" oluruz.[48] Bu yıl örgütlerimiz ve okullarımız da büyük bir atılım yaptılar. Giderlerinin sadece küçük bir bölümünü hükümet karşıladı; kalanını kendi üretimleriyle karşıladılar. Geçen yıl tükettikleri sebzelerin yüzde 50'sini kendilere yetiştirmişken bu yıl yüzde 100'ünü yetiştirdiler; domuz ve koyun besleyerek, et tüketimlerini önemli ölçüde artırdılar; basit ihtiyaç [sayfa 159] maddeleri imal etmek için birçok atölye kurdular. Ordu, örgütler ve okullar artık kendi maddi ihtiyaçlarını bütünüyle ya da büyük ölçüde kendileri karşıladıklarından halktan vergi olarak daha az şey alınıyor; böylece halk kendi emeğinin ürünlerini kendisine daha fazla ayırabiliyor. Hem askerler, hem de siviller üretimi artırdıkları için, hepsinin bol yiyeceği ve giyeceği vardır ve hepsi mutludurlar. Fabrikalarımızda da üretim artırıldı, gizli ajanlar temizlendi ve verimlilik büyük ölçüde yükseltildi. Sınır Bölgesi'nin dört bir yanında, tarımda ve sanayide, örgütlerde ve okullarda, orduda çok sayıda emek kahramanı öne çıkmıştır. Sınır Bölgesi'nde üretimin rayına oturduğunu söyleyebiliriz. Bütün bunlar kitlelerin gücünün örgütlenmesiyle gerçekleşmiştir.
      Kitlelerin gücünü örgütlemek bir siyasettir. Peki, bunun tersidir siyaset var mıdır? Evet, vardır. Bu siyaset kitle bakış açısından yoksundur; kitlelere güvenmede ya da onları örgütlemede yetersiz kalır; köylerde, orduda, hükümette ve öbür örgütlerde, okul ve fabrikalardaki kitlelerin örgütlenmesine hiç önem vermezken dikkatini bütünüyle maliye, ikmal ya da ticaret kuruluşlarında çalışan az sayıda insanı örgütleme üzerinde yoğunlaştırır. Bu siyaset, ekonomik çalışmayı geniş bir hareket ya da yaygın bir cephe olarak değil de, mali güçlükleri gidermenin bir yolu olarak kabul eder. İşte öteki siyaset, yanlış siyaset budur. Daha önce Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi'nde böyle bir siyaset vardı. Ne var ki, geçen yıllar içinde sağlanan doğru önderlik ve özellikle geçen yıl yapılan kıdemli kadrolar konferansından ve bu yılki kitle hareketinden sonra, hâlâ bu siyaseti doğru bulanların sayısı olasılıkla azalmıştır. Yoğun çarpışmalara sahne olan ve önder organların üretim kampanyalarına yeterince önem vermediği Kuzey ve Orta Çin'deki üs bölgelerinde, kitlelerin üretim kampanyası henüz yaygınlık kazanmamıştır. Bununla beraber. Merkez Komitesinin bu yılki 1 Ekim talimatından[49] bu yana, her yerde, önümüzdeki yıl bir üretim kampanyası başlatmak için hazırlıklar yapılıyor. Cephede durum Sınır Bölgesi'ne göre daha zordur. Sadece [sayfa 160] şiddetli çarpışmalar olmuyor, aynı zamanda, bazı yerlerde doğal afetler de meydana geliyor. Gene de savaşı desteklemek, düşmanın "her şeyi yak, herkesi öldür, her şeyi yağmala" siyasetini alt etmek ve afet bölgelerine yardım etmek için, bütün Partiyi, hükümeti, orduyu ve sivil halkı hem düşmana karşı çarpışmaya, hem de üretimle uğraşmaya seferber etmeliyiz. Cephede üretim konusunda son birkaç yıl içinde edinilen tecrübeye ve bu kış yapılan ideolojik, örgütsel ve maddi hazırlıklara dayanarak, önümüzdeki yıl yaygın bir kampanya başlatılabilir ve başlatılmalıdır. Çarpışmaların devam ettiği cephe hattı bölgelerinde "bol yiyecek ve giyecek"e sahip olmak henüz mümkün değildir ama "kendi gücümüzü kullanmak ve güçlüklerin üstesinden gelmek" pekâlâ mümkündür ve zorunludur.
      Halen ekonomik alanda en önemli kitle örgütlenme biçimi kooperatiflerdir. Ordumuzdaki, hükümet ve tüm örgütlerimizdeki ve okullarımızdaki kitlelerin üretim faaliyetlerine kooperatif etiketini yapıştırmakta ısrar etmek gereksiz olsa bile, bu faaliyetler kooperatif bir nitelik taşımaktadır. Çünkü çeşitli dairelerin, birim ve bireylerin maddi ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla, karşılıklı yardım ve ortaklaşa çalışma yoluyla merkezi yönetim altında yürütülmektedirler. Bunlar bir çeşit kooperatiftir.
      Köylü kitleleri arasında, binlerce yıldır bir bireysel ekonomi düzeni hüküm sürmüştür; bu sistemde her aile ya da her hane bir üretim birimidir. Bu dağınık, bireysel üretim biçimi, feodal hâkimiyetin ekonomik temelini oluşturur ve köylüleri sürekli bir yoksulluk içinde tutar. Bunu değiştirmenin tek yolu, adım adım kolektifleştirmedir. Ve Lenin'e göre, kolektifleştirmeyi gerçekleştirmenin tek yolu kooperatiflerdir.[50] Sınır Bölgesi'nde birçok köylü kooperatifi örgütlemiş bulunuyoruz. Ancak bunlar şimdilik basit tipte kooperatiflerdir ve kolektif çiftlik olarak bilinen Sovyet tipi kooperatifler haline gelebilmeleri için birkaç gelişme aşamasından daha geçmeleri gerekmektedir. Bizim ekonomimiz yeni demokratik ekonomidir. Kooperatiflerimiz de, hâlâ bireysel ekonomiye (özel mülkiyete) dayanan kolektif çalışma örgütleridir. Üstelik bunların çeşitli türleri vardır. [sayfa 161] Bunlardan biri , "emek değişim ekipleri" ve "emek değişim ve emek kiralama ekipleri"[51] gibi tarımsal emeğin karşılıklı yardım için örgütlenmesidir. Bu tür örgütlenmeye Ciangsi'deki Kızıl bölgelerde "karşılıklı yardımlaşma çalışma grubu" ya da "çift sürme ekibi"[52] adı verilirdi; şimdi cephenin bazı yerlerinde "karşılıklı yardımlaşma grubu" adı veriliyor. Adları ne olursa olsun, ister yirmi-otuz, ister yüzlerce kişiden meydana gelsin, ister tam gün çalışanlar bunlara katılanların tümünü, ister bir bölümünü meydana getirsin, bunlar halkın gönüllü olarak katıldığı (zorlama yoluna asla başvurulmamalıdır) kolektif karşılıklı yardımlaşma örgütleri oldukları sürece, hepsi de yararlı örgütlerdir. Üyelerinin karşılıklı ilişkileri, işgücü, hayvan gücü, ya da araç şeklindeki yardımlaşmalardan; yoğun çalışma mevsiminde birlikte yaşayıp birlikte yemeden ibaretse de, bunlar yararlı örgütlerdir. Bu örgütler, geçici de olsa, sürekli de olsa yararlıdırlar. Bu kolektif karşılıklı yardımlaşma yöntemleri, kitlelerin kendilerinin bulduğu yöntemlerdir. Geçmişte Ciangsi'de kitleler içindeki bu tür tecrübeleri toparlamıştık; şimdi de Kuzey Şensi'de toparlıyoruz. Sınır Bölgesi'nde karşılıklı emek yardımı, geçen yıl yapılan kıdemli kadrolar toplantısında teşvik edildikten ve içinde bulunduğumuz yıl bütünüyle uygulamaya geçildikten sonra, daha sistemli bir hal almış ve [sayfa 162] daha da geliştirilmiştir. Sınır Bölgesi'ndeki birçok emek değişim ekibi, çift sürme, ekim, otları temizleme ve hasat çalışmalarını kolektif bir şekilde yaptılar ve bu yıl hasat geçen yılın iki katı oldu. Kitleler şimdi bu elle tutulur sonuçları gördüklerine göre, kuşkusuz gelecek yıl çok daha fazla sayıda insan bu uygulamayı benimseyecektir. Sınır Bölgesi'nde, tam gün ya da yarım gün çalışabilen yüz binlerce insanın, bir yıl içinde kooperatiflerde örgütlenmesini beklemiyoruz. Ama bu hedefe birkaç yıl içinde ulaşılabilir. Bütün kadınlar da, üretim çalışmasına belli bir ölçüde katılmak için seferber edilmelidir. Bütün boş gezenler, üretime katılma yoluyla yararlı vatandaşlar haline getirilmelidir. Bu gibi kolektif karşılıklı yardımlaşma üretici kooperatifleri, Kuzey ve Orta Çin'deki bütün Japonya'ya karşı üs bölgelerinde yaygın bir şekilde ve gönüllü olarak örgütlenmelidir.
      Tarımsal üretim dalında karşılıklı yardımlaşma kooperatiflerinin yanı sıra üç çeşit kooperatif daha vardır: Yenan Güney Yöresi Kooperatifi gibi, üretici, tüketici, ulaşım (tuz nakli) ve kredi kooperatiflerinin görevlerini bünyelerinde toplayan çok amaçlı kooperatifler; ulaşım kooperatifleri (tuz nakliye ekibi) ve el sanatları kooperatifleri.
      Kitleler içinde kurduğumuz bütün bu dört tür kooperatif ve orduda, okullarda, hükümette ve örgütlerde kurduğumuz kolektif emek kooperatifleri sayesinde, bütün halk güçlerini büyük bir emek ordusu halinde örgütleyebiliriz. Halkın kurtuluşunun tek yolu, yoksulluktan refaha geçmenin tek yolu ve Direnme Savaşı'nda zafer kazanmanın tek yolu budur. Her Komünist, kitlelerin emeğinin örgütlenmesini öğrenmelidir. Aydın kökenli Komünistler de bunu öğrenmelidirler; bunu bir kez kafalarına koydular mı, altı ay ya da bir yıl içinde bu işi öğrenebilirler. Kitlelerin üretimi örgütlemesine ve tecrübeleri özetlemesine yardımcı olabilirler. Yoldaşlarımız, başka becerilerin yanı sıra, kitlelerin emeğini örgütlemeyi (köylülere, kendi hane üretim planlarını yapmalarında yardımcı olmayı; emek değişim ekipleri, tuz nakli ekipleri ve çok amaçlı kooperatifler kurmayı; orduda, okullarda, hükümette ve öbür örgütlerde üretimi örgütlemeyi; fabrikalarda üretimi örgütlemeyi; üretimde yarışmayı geliştirmeyi, emek kahramanlarını teşvik etmeyi ve ödüllendirmeyi, üretim sergileri düzenlemeyi) [sayfa 163] öğrendiklerinde, yoldaşlarımız kitlelerin yaratıcı gücünü ve inisiyatifini harekete geçirmeyi öğrendiklerinde Japon emperyalistlerini kesinlikle ülkemizden kovabilecek ve bütün halkla birlikte yeni Çin'i kurabileceğiz.
      Biz Komünistler, her konuda kitlelerle kaynaşmasını bilmeliyiz. Parti üyelerimiz bütün ömürlerini dört duvar arasında geçirir, dünya ile hiçbir zaman yüz yüze gelmez ve fırtınaları göze almazlarsa, Çin halkına ne yararları olur? Hiçbir yararları olmaz ve bizim böyle Parti üyelerine ihtiyacımız yoktur. Biz Komünistler, dünyayla, kitle mücadelesinin büyük dünyasıyla yüz yüze gelmeli; fırtınaları, kitle mücadelesinin olağanüstü fırtınalarını göze almalıyız. "Üç eskici akıllarını birleştirince çok akıllı Çukeh Liang[53] gibi olurlar. Başka bir deyişle, kitleler olağanüstü bir yaratıcı güce sahiptir. Aslında Çin halkı arasında binlerce Çukeh Liang vardır; her köyün, her kasabanın Çukeh Liang'ı vardır. Kitlelere gitmeli, kitlelerden öğrenmeliyiz; onların tecrübelerini bir araya getirerek daha iyi daha berrak ilkeler ve yöntemler çıkarmalıyız; sonra kitleler arasında propaganda yapmalıyız; sorunlarını çözmek, kurtuluşa ve mutluluğa kavuşmalarına yardım etmek için, onları bu ilke ve yöntemleri uygulamaya çağırmalıyız. Yerel çalışma yapan yoldaşlarımız, eğer kitlelerden kopmuşlarsa, kitlelerin duygularını anlamıyorlarsa ve onlara üretimlerini örgütlemede ve yaşam koşullanın düzeltmede yardımcı olmuyorlarsa, önceden güçlerinin yüzde 90'ını "halkın kendi kurtuluşu için özel tahıl" sorununu kitlelerin çözmesine yardımcı olmaya ayırdıkları takdirde, "milli kurtuluş için devlete tahıl" toplama işine güçlerini sadece yüzde 10'unun yeterli olacağını kavramadan, kendilerini sadece "milli kurtuluş için devlete tahıl" toplama işiyle kısıtlıyorlarsa, o zaman bu yoldaşlarımız Guomindangvari çalışma tarzına batmış ve bürokrasi tozuna bulanmışlar demektir. Guomindang, halktan sadece istemesini bilir, ama kendisi halka hiçbir şey vermez. Parti üyelerimizden herhangi biri böyle davranırsa, onun çalışma tarzı Guomindangvari çalışma tarzıdır; bürokrasi tozuna bulanmış yüzünü de sıcak su dolu bir leğende iyice yıkamak gerekir. Kanımca, bütün Japonya'ya karşı üs [sayfa 164] bölgelerimizde sürdürülen yerel çalışmada bu bürokratik çalışma tarzına rastlanabilir ve kitle bakış açısından yoksun oldukları için kitlelerden tecrit olmuş yoldaşlarımız vardır. Kitlelerle sıkı bağlar kurabilmemiz için bu çalışma tarzından bütünüyle kurtulmamız gerekir.
      Bunlara ek olarak, ordu çalışmalarımızda bir çeşit savaş ağası çalışma tarzına da rastlanmaktadır. Bu da, ordusu kitlelerden kopuk olan Guomindang'a özgü bir çalışma tarzıdır. Askerlerimiz, ordu ile halk arasındaki, ordu ile hükümet arasındaki, ordu ile Parti arasındaki, subaylarla erler arasındaki ve askeri çalışmayla siyasal çalışma arasındaki ilişkilere ve kadrolar arasındaki ilişkilere yön veren doğru ilkelere uymalı, asla savaş ağalığı hatasına düşmemelidir. Subaylar; askerlerini sevmelidir; onların yaşam koşullarına kayıtsız kalmamalı ve dayak cezasına başvurmamalıdır. Ordu, halkı sevmeli ve halkın çıkarlarına asla zarar vermemelidir; ordu hükümete ve Partiye saygılı olmalı ve asla "bağımsızlık" iddiasında bulunmamalıdır. Sekizinci Yol Ordumuz ve Yeni Dördüncü Ordumuz, halkın silahlı kuvvetleridir; bunlar daima çok yararlı olmuşlardır ve kuşkusuz ülkemizdeki en iyi ordulardır. Ancak şurası da doğrudur ki, son yıllarda bir çeşit savaş ağalığı hatası ortaya çıktı. Ordudaki bazı yoldaşlar kibirli oldular ve askerlere, halka, hükümete ve Partiye tepeden bakan bir tutuma girdiler. Bunlar, yerel çalışma yapan yoldaşları suçluyor, ama kendilerine toz kondurmuyorlar; yalnız başarılarını görüp, kusurlarını hiç görmüyorlar; daima yaltaklanmalara kucak açıp, eleştirilere sırt çeviriyorlar. Örneğin, bu gibi durumlara Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi'nde rastlanabilir. Geçen yıl yapılan kıdemli kadrolar konferansı ile askeri ve siyasal kadrolar toplantısı ve bu yılki ilkbahar Şenliği[54] sırasında açılan "hükümeti destekleyelim ve halkı sevelim" ve "orduyu destekleyelim" kampanyaları sayesinde bu eğilim esas olarak giderilmiştir. Ancak kalıntılarına hâlâ rastlanmaktadır ve bunların da kökünü kazımak için daha çok çaba harcamamız gerekmektedir. Bu tür hatalara Kuzey ve Orta Çin'deki üs bölgelerinde de rastlanabilir. Oralardaki Parti örgütleri ve ordu, bu hataların kökünü kazımaya çalışmalıdır.
      Mahalli çalışmadaki bürokrasi eğiliminde de, ordu çalışmasındaki [sayfa 165] savaş ağalığı eğiliminde de, hatanın niteliği aynıdır, yani kitlelerden kopuk olmaktır. Yoldaşlarımızın büyük çoğunluğu iyi yoldaşlardır, bu hataları işleyenler bir kez eleştirilip, hataları kendilerine gösterildi mi, hatalarını düzeltebilirler. Ancak özeleştiri yapmak zorunludur ve hatalı eğilimlere şiddetle karşı çıkmak ve bunları ciddiyetle düzeltmek gerekir. Bir kimse yerel çalışmada bürokrasi eğilimini ya da ordu çalışmasında savaş ağalığı eğilimini eleştirmezse, Guomindangvari çalışma tarzını korumak ve tertemiz yüzünü kaplayan bürokrasi ya da savaş ağalığı tozunu, olduğu gibi bırakmak istiyor demektir ve iyi bir Komünist değildir. Bu iki eğilim ortadan kaldırıldığı zaman, üretim kampanyası da dâhil olmak üzere bütün çalışmamız düzgün bir şekilde gelişecektir.
      Hem köylü kitleleri arasında, hem de hükümette ve öbür örgütlerde, okullarda, orduda ya da fabrikalarda üretim faaliyetinde muazzam başarılar elde edildiği için, Sınır Bölgemiz bütünüyle değişik bir görünüm kazanmış bulunmaktadır. Ordu ile halk arasındaki ilişkiler de büyük ölçüde gelişmiştir. Bütün bunlar, yoldaşlarımızın daha güçlü bir kitle bakış açısına sahip olduklarını ve kitlelerle kaynaşmada büyük ilerleme kaydettiklerini göstermektedir. Ama gene de bununla yetinmemeli ve özeleştiri yapmaya devam etmeli ve daha da ilerlemeye çalışmalıyız. Üretimde de daha fazla ilerlemeye çalışmalıyız. Yüzümüz kolayca kirlenmeye yatkın olduğu için her gün yıkamalıyız, yer toz tutmaya yatkın olduğu için onu her gün süpürmeliyiz. Yerel çalışmada bürokrasi ve ordu çalışmasında savaş ağalığı eğilimlerini esas olarak gidermemize rağmen, bu kötü eğilimler tekrar ortaya çıkabilir. Japon emperyalizminin ve Çin gericiliğinin kuvvetleri topluca bizi kuşatmışlardır ve disiplinsiz küçük burjuvazinin içinde yaşıyoruz. Dolayısıyla, her gün yüzümüze doğru bürokrasi ve savaş ağalığı pisliğinin azgın rüzgârları esiyor. Bu yüzden de, kazandığımız başarılarla yetinmemeliyiz. Temiz olmak için nasıl her gün yüzümüzü yıkıyor ve yerleri süpürüyorsak, aynı şekilde rehavete kapılıp kapılmadığımızı denetlemeli ve kusurlarımızı sürekli olarak eleştirmeliyiz.
      Üretimdeki emek kahramanları ve örnek işçiler! Siz halkın önderlerisiniz, çalışmalarınızda son derece başarılı oldunuz ve sizin de rehavete kapılmayacağınızı umarım. Kuançung, Lungtung, Sanpien, [sayfa 166] Suiteh, ve Yenan alt-bölgelerindeki[55] illere döndüğünüz zaman, örgütlerinize, okullarınıza, ordu birliklerinize ya da fabrikalarınıza döndüğünüz zaman, umarım ki, halka önderlik edecek, kitleleri yönetecek, daha iyi çalışacak ve her şeyden önce kitleleri gönüllülük esasına göre kooperatiflerde örgütleyecek, onları daha iyi ve daha çok sayıda örgütleyeceksiniz. Gelecek yılki emek kahramanları konferansından önce daha da büyük sonuçlar elde etmemiz için, yerlerinize döndüğünüzde bu çalışmayı yürüteceğinizi ve bunun propagandasını yapacağınızı umarım. [sayfa 167]



İNCELEMEMİZ VE ŞİMDİKİ DURUM[15*]
12 Nisan 1944

     
      Partimizin kıdemli kadroları, geçen kıştan bu yana, Parti talihinde ortaya çıkmış iki çizgi meselesini inceliyorlar. Bu, pek çok kıdemli kadronun siyasal düzeyini büyük ölçüde yükseltti. İncelemelerimiz sırasında yoldaşlar birçok meseleyi ortaya getirdiler ve Merkez Komitesi Siyasi Bürosu bazı önemli meseleleri sonuçlandırdı. Bu sonuçlardan bazıları şunlardır.
      1. Tarihi tecrübemizi incelemede nasıl bir tutum takınacağımız meselesi üzerine, Merkez Komitesi şu görüştedir: Bir yandan kadroların Partimizin tarihi tecrübesini derinlemesine kavramaları ve geçmişteki hataları tekrarlamaktan kaçınmaları, öbür yandan da bütün yoldaşların ortak davamız uğruna birleştirilebilmesi için kadroların, Parti tarihinde ortaya çıkan meseleler hakkında bütünüyle berrak bir [sayfa 168] ideolojik kavrayışa ulaşmalarını sağlayabilmeli ve aynı zamanda da, eskiden hata işlemiş yoldaşlar hakkında karar verirken ölçülü bir siyaset benimsemeliyiz. Partimizin tarihinde, Cen Dusiu[56] ile Li Lisan'ın hatalı çizgilerine karşı büyük mücadeleler verildi ve bunlar kesinlikle zorunluydu. Ancak bu mücadelelerde uygulanan yöntemlerin kusurları vardı. Bir kere, bu hataların nedenleri, hangi koşullarda işlendikleri ve bunları düzeltmenin ayrıntılı yolları ve araçları hakkında kadrolara tam bir ideolojik kavrayış verilmemişti. Bu yüzden, benzer nitelikte hatalar tekrarlandı. İkincisi, bireylerin sorumluluğuna çok fazla ağırlık verildi. Bu yüzden, ortak davamız uğruna birleştirebileceğimiz kadar insanı birleştiremedik. Bu iki kusur bizim için uyarıcı olmalıdır. Bu kez, Parti tarihiyle ilgili meseleleri ele alırken, tek tek bazı yoldaşların sorumluluğuna değil, bu hataların işlendiği koşulların tahliline, hataların özüne ve bunların sosyal, tarihsel ve ideolojik köklerine ağırlık vermeliyiz. Ve bu, ideolojide berraklık ve yoldaşlar arasında birlik gibi ikili amacımıza ulaşmak üzere, "gelecekte hata yapmaktan kaçınmak için geçmiş hatalardan ders almak" ve "hastayı kurtarmak için hastalığı tedavi etmek" anlayışıyla yapılmalıdır. Tek tek yoldaşların durumunu ele alırken, dikkatli bir tutumun benimsenmesi, meselelerin ne geçiştirilmesi, ne de yoldaşlara zarar verilmesi. Partimizin canlılığının ve gelişmesinin bir işaretidir.
      2. Bütün meseleleri tahlilci bir şekilde ele alın; her şeyi inkâr etmeyin. Örneğin, Dördüncü Genel Toplantıdan[57] Zunyi Toplantısına[58] [sayfa 169] kadar geçen dönemde merkezi önderliğin çizgisiyle ilgili mesele iki açıdan tahlil edilmelidir. Bir yandan, merkezi yönetim organının o dönemde benimsediği siyasal taktiklerin, askeri taktiklerin ve kadro siyasetinin esas itibariyle yanlış olduğu: öte yandan Çan Kayşek'e karşı çıkmak, Toprak Devrimi'ni sürdürmek ve Kızıl Ordu'nun mücadelesi gibi temel meselelerde hata yapan yoldaşlarla bizim aramızda hiçbir anlaşmazlık olmadığı belirtilmelidir. Hatta meselenin taktik yanının da tahlil edilmesi gerekir. Örneğin, toprak meselesinde onların hatası toprak ağalarına hiç toprak ayırmamak ve zengin köylülere verimsiz toprak ayırmak gibi aşırı sol bir siyaset izlemeleriydi. Ancak bu yoldaşlar, topraksız ya da az topraklı köylülere dağıtılmak üzere, toprak ağalarının topraklarına el konması meselesinde bizimle aynı görüşteydiler. Lenin, somut durumun somut tahlili "Marksizmde en temel şeydir, Marksizmin yaşayan ruhudur" demişti.[59] Tahlilci bir yaklaşımdan yoksun birçok yoldaşımız karmaşık sorunların derinine inerek, onları tekrar tekrar tahlil etmeye ve incelemeye yanaşmıyor. Ya kesin olarak olumlu, ya da kesin olarak olumsuz basit sonuçlar çıkarmaktan hoşlanıyor. Gazetelerimizin tahlilci makalelerden yoksun olması ve tahlil alışkanlığının Partide henüz bütünüyle yerleşmemiş bulunması, bu gibi zaafların varlığını göstermektedir. Bundan böyle bu durumu düzeltmeliyiz.
      3. Partinin Altıncı Milli Kongresi belgelerinin tartışılması üzerine. Altıncı Milli Kongre, şimdiki devrimin burjuva demokratik karakterde olduğunu saptadığı, o zamanki durumu iki devrimci yükseliş arasındaki bir ara olarak tanımladığı, oportünizmi ve darbeciliği mahkûm ettiği ve On Maddelik Programı[60] ilan ettiği için. Kongre'nin çizgisinin temelde doğru olduğu belirtilmelidir. Bütün bunlar doğruydu. Ama [sayfa 170] Kongrenin de kusurları vardı. Örneğin, zaafları ve hataları arasında, Çin devriminin çok uzun süreli niteliğine ve devrimde köylük bölgelerdeki üs bölgelerinin büyük Önemine işaret edemedi. Bununla beraber. Altıncı Milli Kongre Partimizin talihinde ilerici bir rol oynadı.
      4. 1931 yılında Şanghay'da kurulan geçici merkezi önderliğin ve daha sonra bu önderliğin düzenlediği Beşinci Genel Toplantının[61] meşru olup olmadığı meselesi üzerine. Merkez Komitesi her ikisinin de meşru olduğu görüşündedir. Ancak seçimler için izlenen yolun yetersiz olduğu ve bu durumun tarihi bir ders olarak kabul edilmesi gerektiği belirtilmelidir.
      5. Parti tarihinde hizipler meselesi üzerine. Zunyi toplantısından bu yana meydana gelen bir dizi değişikliğin sonucu olarak geçmişte Partimiz talihinde var olan ve zararlı bir rol oynamış olan hiziplerin artık var olmadığı belirtilmelidir. Parti içindeki iki çizgi üzerine şimdiki incelememizde, bu hiziplerin bir zamanlar var olduklarına ve zararlı bir rol oynamış olduklarına işaret etmek kesinlikle zorunludur. Bununla beraber, bunca Parti içi mücadelenin -Ocak 1935 Zunyi Toplantısı, Ekim 1938 Altıncı Merkez Komitesi Altıncı Genel Toplantısı, Eylül 1941 Siyasi Büro Genişletilmiş Toplantısı[62], 1942'de Parti çapındaki düzeltme hareketi ve Parti içinde iki çizgi arasındaki geçmiş mücadelelerin incelenmesi için 1943 kışında başlatılan kampanya- getirdiği bütün değişikliklerden sonra aynı hatalı siyasal programlara ve örgütsel biçimlere sahip olan hiziplerin hâlâ Parti içinde var olduğunu düşünmek yanlıştır. Eski hizipler artık yoktur. Geriye sadece dogmatik ve dar deneyci ideolojinin kalıntıları kalmıştır. Düzeltme hareketimizi sürdürerek ve yoğunlaştırarak bunların üstesinden gelebiliriz. Ancak hâlâ Partimizde ciddi bir ölçüde ve aşağı yukarı her yerde var olan şey, kör bir şekilde "sadece kendi bulunduğu dağın tepesini görme" anlayışıdır.[63] Örneğin, değişik bilimlerdeki yoldaşlar arasında karşılıklı [sayfa 171] anlayış, karşılıklı saygı ve birlik eksikliği vardır ve bu mücadele geçmişlerindeki farklılıklardan, çalışma yapılan bölgelerdeki farklılıklardan (örneğin, bir üs bölgesiyle başka bir üs bölgesi, Japon işgali altındaki bölgelerle Guomindang bölgeleri ve devrimci üs bölgeleri arasındaki farklılıklardan) ve çalışma kesimlerindeki farklılıklardan (mesela, bir ordu birimiyle başka bir ordu birimi, bir çalışma türüyle başka bir çalışma türü arasındaki farklılıklardan) doğmaktadır. Bu durum oldukça sıradan bir şey gibi görünse de, Partinin birliği ve mücadele yeteneğinin gelişmesini ciddi bir şekilde kösteklemektedir, Sadece kendi bulunduğu dağın tepesini görme anlayışının, sosyal ve tarihsel kökleri, Çin küçük burjuvazisinin özellikle geniş olmasından ve bizim köylük bölgelerdeki üs bölgelerimizin uzun süre düşman tarafından birbirlerinden tecrit edilmesinden kaynaklanıyor. Bu anlayışın öznel nedeni ise, Parti içi eğitimin yetersiz olmasıdır. Önümüzdeki önemli görev, bütün Partide birliği sağlamak için bu nedenlere işaret etmek, yoldaşlarımızı körlükten kurtulmaya ve siyasal uyanıklıklarının düzeylerini yükseltmeye ikna etmek, yoldaşları birbirinden ayıran ideolojik engelleri yıkmak ve karşılıklı anlayış ve saygıyı teşvik etmektir. Bütün Partinin bu meselelerde berrak bir kavrayışa sahip olması, Parti içinde şu sırada yürüttüğümüz inceleme çalışmasının başarıya ulaşmasını sağlamakla kalmayacak, Çin devriminin zaferini güvence altına alacaktır.

II

      Şimdiki durumun iki özelliği şudur: Birincisi, anti-faşist cephe daha da güçlenirken, faşist cephe çöküyor; ikincisi, anti-faşist cephe içinde halk güçleri daha da güçlenirken, halk düşmanı güçler çöküyor. Birinci özellik, oldukça açıktır ve kolayca görülebilir. Hitler çok geçmeden yenilecektir: Japon saldırganları da yenilgiye doğru ilerlemektedir. İkinci özellik bu kadar açık değildir ve öyle kolayca görülemez. Ancak, bu özellik de Avrupa'da, İngiltere ile Birleşik Amerika'da ve Çin'de her geçen gün daha belirgin bir hale geliyor.
      Çin'de halk güçlerinin gelişmekte olduğunu açıklayabilmek için çizeceğimiz [sayfa 172] tablonun ortasına Partimizi koymak gerekir.
      Partimizin Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı sırasındaki gelişmesi üç aşamaya ayrılabilir. Birinci aşama 1937'den 1940'a kadardı. Bu aşamanın ilk iki yılı olan 1937 ve 1938'de Japon militaristleri Guomindang'ı ciddiye aldılar ama Komünist Partisini küçümsediler. Dolayısıyla ana kuvvetlerini Guomindang cephesine yönelttiler ve Guomindang'a karşı siyasetlerinde askeri saldırı esas, teslimiyeti sağlamak için yapılan siyasal yaltaklanmalar taliydi. Komünistlerin önderliğindeki Japonya'ya karşı üs bölgelerini ciddiye almadılar; bunların gerilla faaliyeti sürdüren bir avuç Komünistten başka bir şey olmadığını sandılar. Ancak, Ekim 1938'de Vuhan'ı işgal ettikten sonra, Japon emperyalistleri siyasetlerini değiştirmeye, Komünist Partisi'ni ciddiye almaya, Guomindang'ı küçümsemeye başladılar. Guomindang'a karşı uyguladıkları siyasette teslimiyeti sağlamak için yapılan siyasal yaltaklanmalar esas, askeri saldırı tali hale geldi. Aynı zamanda ana kuvvetlerini Komünistlerin hakkından gelmek için yavaş yavaş kaydırdılar. Çünkü Japon emperyalistleri artık Guoming'dan değil, Komünist Partisi'nden korkmak gerektiğini fark etmişlerdi. 1937 ve 1938'de Guomindang, Direnme Savaşı'nda nispeten daha fazla gayret gösterdi. Partimizle ilişkileri nispeten iyiydi. Japonya'ya karşı halk hareketine birçok kısıtlama koymasına rağmen daha çok serbesti tanıyordu. Ancak Vuhan'ın düşmesinden sonra savaştaki yenilgileri ve Komünist Partisi'ne karşı giderek artan düşmanlığı yüzünden, Guomindang gittikçe daha çok gericileşti; Komünistlere karşı daha aktif, Japonya'ya karşı savaşta daha pasif bir hale geldi. 1937'de iç savaş dönemindeki yenilgilerin bir sonucu olarak. Komünist Partisi'nin sadece 40 bin dolayında örgütlü üyesi ve 30 bin kişilik bir ordusu kalmıştı. Dolayısıyla, Japon militaristleri tarafından küçümsenmişti. Ancak 1940'a gelindiğinde Partinin üye sayısı 800 bine, ordunun mevcudu 500 bine ulaşmıştı ve sadece bize tahıl vergisi ödeyenlerle gerek bize gerekse Japonlara ve kuklalarına tahıl vergisi ödeyenler de dâhil[64] üs bölgelerinde yaşayan nüfus yaklaşık 100 milyona varmıştı. Bu birkaç [sayfa 173] yıl içinde Partimiz öylesine geniş bir savaş alanı (yani Kurtarılmış Bölgeler) açmıştı ki, en azından beş buçuk yıl, Japon istilacılarının ana kuvvetleriyle Guomindang cephesine karşı herhangi bir stratejik taarruzunu önleyebildik, bu kuvvetleri üzerimize çekebildik, Guomindang'ı kendi savaş alanında içine düştüğü buhrandan çekip çıkarabildik ve uzun süreli direnme savaşını sürdürebildik. Ama bu aşama süresince bazı Partili yoldaşlarımız bir hata işlediler: Onlar, Japon emperyalizmini küçümsediler (dolayısıyla savaşın uzun süreli ve amansız niteliğini göremediler, büyük kuvvetlerle yapılan hareketli savaşın esas alınması gerektiğini ileri sürdüler ve gerilla savaşını küçümsediler), Guomindang'a güvendiler ve akıllı bir şekilde bağımsız bir siyaset sürdürmeyi başaramadılar (dolayısıyla Guomindang'a karşı teslimiyetçilikleri ve düşman hatları gerisinde Japonya'ya karşı demokratik üs bölgeleri kurmak için kitleleri cesaretle ve serbestçe ayaklandırma ve Partimizin önderliğindeki silahlı kuvvetleri büyük ölçüde genişletme siyasetini uygulamada yalpalamaları bundan kaynaklandı). Bu arada Partimiz, saflarına henüz tecrübesiz çok sayıda yeni üye almıştı: düşmanın cephe gerisindeki üs bölgeleri yeni kurulmuştu ve henüz sağlamlaştırılmamıştı. Bu aşamada, genel durum elverişli bir şekilde geliştiği ve Partimizle silahlı kuvvetlerimiz büyüdüğü için Parti içinde bir çeşit kendini beğenmişlik ortaya çıktı. Birçok üyenin başarıdan başı döndü. Bununla beraber, bu aşama süresince Parti içindeki sağ sapmanın üstesinden geldik ve bağımsız bir siyaset izledik. Sadece Japon emperyalizmine ağır darbe indirmekle, üs bölgeleri kurmakla ve Sekizinci Yol Ordusu ile Yeni Dördüncü Ordu'yu genişletmekle kalmadık: aynı zamanda Guomindang'ın ilk geniş çaplı anti-komünist saldırısını da püskürttük.
      1941 ve 1942 yılları ikinci aşamayı meydana getirdi. Japon emperyalistleri Vuhan'ın düşmesinden sonra İngiltere ve Birleşik Amerika'ya karşı savaşa hazırlanmak ve savaşı başlatmak için yöneldikleri siyaseti yani Guomindang değil de Komünist Partisi üzerinde yoğunlaşma siyasetini daha faal bir şekilde sürdürdüler. Saldırılarını Partimiz üzerinde yoğunlaştırarak ana kuvvetlerinin daha da büyük bir kısmını Komünistlerin önderliğindeki üs bölgeleri çevresinde yoğunlaştırdılar, birbiri ardından "temizlik" harekâtları düzenlediler, [sayfa 174] amansız, "her şeyi yak, herkesi öldür, her şeyi yağmala" siyasetini uyguladılar. Bunun sonucu, 1941-1942 yıllarında Partimiz son derece zor bir durumda kaldı. Bu aşamada üs bölgelerinin yüzölçümü daraldı, nüfus 50 milyonun altına düştü. Sekizinci Yol Ordusu'nun mevcudu 300 bine indi, çok sayıda kadro kaybedildi, maliyemiz ve ekonomimiz ağır kayıplara uğradı. Bu arada elleri serbest kalan Guomindang, bin-bir yolla Partimize karşı harekete geçti, ikinci büyük çapta anti-komünist saldırıya girişti ve Japon emperyalistleriyle işbirliği yaparak bize saldırdı. Ne var ki, bu güç durum biz Komünistlerin eğitilmesine yaradı ve birçok şey öğrendik. Düşmanın "temizlik" harekâtlarına, topraklarımızı "kemirme" siyasetine, "kamu güvenliğini sıkılaştırma" kampanyasına,[65] "her şeyi yak, herkesi öldür, her şeyi yağmala" ve başkalarını verdikleri sözden zorla vazgeçirme siyasetine karşı nasıl mücadele edeceğimizi öğrendik. Birleşik cephenin iktidar organlarında "üç üçte bir sistemi"ni nasıl uygulayacağımızı: toprak siyasetini nasıl uygulayacağımızı; inceleme, Parti ilişkileri ve yazım tarzlarımızı düzeltme hareketimizi; daha iyi birlikler ve daha basit yönetim siyasetini, birleşik önderlik siyasetini, hükümeti destekleme ve halkı sevme hareketini ve üretimin geliştirilmesini nasıl yürüteceğimizi öğrendik ya da öğrenmeye başladık. Ve birinci aşama döneminde birçok kimsede beliren kendini beğenmişlik de dahil olmak üzere, birçok zaafımızı yendik, ikinci aşamadaki kayıplarımızın çok ağır olmasına rağmen ayakta kalmayı başardık. Bir yandan Japon istilacılarının saldırısını, öte yandan Guomindang'ın ikinci anti-komünist saldırısını püskürttük, Guomindang'ın Komünist Partisi'ne saldırıları ve kendimizi savunmak için verdiğimiz mücadeleler, Partide bir çeşit aşırı sol sapmanın ortaya çıkmasına neden oldu. Bunun bir örneği, Guomindang-Komünist işbirliğinin kısa bir süre sonra bozulacağı inancıydı. Bu inanç, toprak ağalarına karşı aşırı saldırılara girişilmesine ve Parti dışındaki tanınmış kişilerle birliğin göz ardı edilmesine yol açtı. Ancak bu sapmanın da üstesinden geldik. Guomindang'ın neden olduğu bu sürtüşmeyi gidermek için verdiğimiz [sayfa 175] mücadele sırasında "haklı bir zemin üzerinde, kendi lehimize ve ihtiyatla" mücadele etmek ilkesinin doğruluğunu kanıtladık ve birleşik cephe çalışmasında "birlik, mücadele, mücadele yoluyla birlik"in zorunlu olduğuna işaret ettik. Dolayısıyla, ülkenin dört bir yanında olduğu gibi üs bölgelerinde de, Japonya'ya Karşı Milli Birleşik Cephe'yi koruduk.
      Üçüncü aşama, 1943'ten günümüze kadar uzanır. Çeşitli siyasetlerimiz gittikçe daha etkili hale geldi. Özellikle, düzeltme hareketi ve üretimin gelişmesi esaslı sonuçlar verdi; bu sayede Partimiz ideolojik ve maddi bakımdan yenilmez bir hale geldi. Üstelik geçen yıl, kadroların geçmişlerini inceleme siyasetimizi ve gizli ajanlarla mücadele etme siyasetimizi nasıl sürdüreceğimizi öğrendik ya da öğrenmeye başladık, işte bu koşullarda, üs bölgelerimiz tekrar genişledi, tahıl vergisini sadece bize ödeyenler ve hem bize hem de Japonlara ve kuklalarına ödeyenler de dâhil, nüfus 80 milyonun üzerine çıktı. Ordumuzun mevcudu 470 bine, halk milislerimizin mevcudu 2.270.000'e ulaştı, Parti üyelerimizin sayısı 900 bini geçti.
      Japon militaristleri 1943 yılında Çin'e karşı uyguladıkları siyasette hiçbir önemli değişiklik yapmadılar ve esas saldırılarını Komünist Partisi'ne yöneltmeye devam ettiler. 1941'den bugüne kadar üç yılı aşkın bir süredir, Çin'deki Japon birliklerinin yüzde 60'ından fazlası. Partimiz önderliğindeki Japonya'ya karşı üs bölgelerine amansızca saldırıyorlar. Bu yıllar boyunca düşman hatlarının gerisinde kalan yüz binlerce Guomindang askeri, Japon emperyalizminin darbelerine karşı koyamadı; yarısı teslim oldu, yarısı temizlendi, sadece küçük bir bölümü ayakta kalabildi ve geri çekildi. Teslim olan Guomindang askerleri, geri döndüler ve Partimize saldırdılar. Bu yüzden Partimiz kukla askerlerin yüzde 90'ından fazlasına karşı koymak zorunda kaldı. Guomindang ise, sadece Japon kuvvetlerinin yüzde 40'ındari azıyla ve kukla askerlerin yüzde 10'undan azıyla çarpışmak zorundaydı. Ekim 1938'de Vuhan'ın düşmesinden bu yana geçen tam beş buçuk yıl boyunca, Japon militaristleri esas dikkatlerini Partimiz önderliğindeki Japonya'ya karşı üs bölgelerinde yoğunlaştırırlarken, Guomindang cephesine karşı tek bir stratejik taarruza girişmediler. Sadece nispeten büyük birkaç harekât düzenlediler (Çekyang-Ciangsi, Çangşa, Batı [sayfa 176] Hupeh, Güney Henan ve Çangteh'de); bunlar bile sadece birer akındı. Bu durumda, Guomindang "dağlara çekilme" ve "başkalarının çarpışmasını seyretmek" siyasetini izlemiş; düşman ilerlediği zaman darbeleri savuşturmakla yetinmiş, düşman geri çekilirken kollarını kavuşturup seyretmiştir. 1943'te Guomindang iç siyasetinde daha da gericileşti ve üçüncü geniş çapta anti-komünist saldırıyı düzenledi; bunu da geri püskürttük.
      1943'ten bu yılın ilkbaharına kadar geçen dönemde, Japon saldırganları Pasifik savaş bölgesinde sürekli olarak geriliyor; Birleşik Amerika karşı-taarruzunu şiddetlendiriyor ve şimdi Batıda Hitler, Sovyet Kızıl Ordusu'nun ağır darbeleri altında sendeliyor. Çöküşlerini önleme çabası içindeki Japon emperyalistleri, Peyping-Hankov Demiryolu ile Hankov-Kanton Demiryolunun ulaşıma açılması için baskı yapma fikrine dört elle sarıldılar. Ve Guomindang'ı Çungking'de teslim olmaya kandırma siyasetlerinde henüz başarı kazanamadıklarından Guomindang'a bir darbe daha indirmeyi zorunlu gördüler. Bu nedenle, bu yıl Guomindang cephesinde büyük çaplı bir taarruz planlıyorlar. Henan seferi[66] bir ayı aşkın bir süredir devam ediyor. Oradaki düşman kuvvetleri birkaç tümenden ibaret. Buna rağmen, yüz binlerce Guomindang askeri hiç savaşmadan çökmüş durumda; sadece farklı orduların askerlerinden kurulu bazı birlikler biraz savaşmayı becerebildiler. Tang Enpo'nun komutası altındaki birliklerde tam bir kargaşa hâkim. Subaylar erlerden, askerler halktan kopmuş durumda. Tang Enpo toplam kuvvetlerinin üçte ikisini yitirmiş durumda. Aynı şekilde. Hu Zungnan'ın Henan'a gönderdiği tümenler de düşmanla giriştikleri ilk çarpışmada çöktüler. Bu, bütünüyle, Guomindang'ın birkaç yıldır gözü dönmüşçesine izlediği gerici siyasetlerin bir sonucudur. Vuhan'ın düşmesinden bu yana geçen beş buçuk yıl içinde, Japonların ve kuklalarının ana kuvvetlerine karşı direnmenin esas yükünü. Komünist Partisi önderliğindeki Kurtarılmış Bölgelerdeki savaş alanı üstlendi. Gelecekte bazı değişiklikler olsa bile bunlar geçici olacaktır. Çünkü Japanya'ya karşı pasif direnme ve Komünistlere karşı [sayfa 177] aktif mücadele şeklindeki gerici siyaseti sonucunda bütünüyle yozlaşan Guomindang'ın ciddi felaketlere maruz kalması kaçınılmazdır. Bu durum söz konusu olduğu zaman, Partimizin düşmanla ve kuklalarıyla savaşma görevi daha da ağırlaşacaktır. Guomindang'ın beş buçuk yıl kollarını kavuşturup seyirci kalmakla elde ettiği şey, savaşma yeteneğini kaybetmesi olmuştur. Komünist Partisi'nin beş buçuk yıl savaşmak ve bütün gücüyle mücadele etmekle kazandığı şey ise, savaşma yeteneğinin güçlenmesi olmuştur. Çin'in kaderini belirleyecek olan budur.
      Yoldaşların bizzat kendilerinin de görebileceği gibi. Temmuz 1937'den bu yana geçen yedi yıl içinde Partimizin önderliğindeki demokratik halk güçleri üç aşamadan geçti: Yükselme, gerileme ve yeni bir yükselme. Japon istilacılarının azgın saldırılarını geri püskürttük, yaygın devrimci üs bölgeleri kurduk. Partiyi ve orduyu büyük ölçüde genişlettik, Guomindang'ın üç büyük çaplı anti-komünist saldırısını geri püskürttük ve Parti içindeki hatalı sağ ve "sol" ideolojilerin üstesinden geldik ve bütün Parti son derece değerli tecrübeler kazandı. Son yedi yıldaki çalışmamızın özeti budur.
      Şimdiki görevimiz, kendimizi daha da büyük bir sorumluluğa hazırlamaktır. Koşullar ne olursa olsun, Japon istilacılarını Çin'den sürüp atmaya hazırlanmalıyız. Partimizin bu sorumluluğu omuzlayabilmesi için, Partimizi, ordumuzu ve üs bölgelerimizi daha da genişletmeli ve sağlamlaştırmak, büyük şehirlerde ve ana ulaşım hatları boyunca yapılan çalışmaya dikkat etmeli ve şehirlerdeki çalışmayı üs bölgelerindeki çalışmayla eşit derecede önemli bir duruma getirmeliyiz.
      Üs bölgelerindeki çalışmalarımıza gelince, birinci aşama boyunca bu bölgeler büyük ölçüde genişletilmiş fakat sağlamlaştırılmamıştı. Bu yüzden ikinci aşamada, üs bölgeleri düşmanın ağır darbelerine maruz kalır kalmaz küçüldüler. İkinci aşamada, Partimizin önderliğindeki bütün Japonya'ya karşı üs bölgeleri zorunlu bir çelikleşme sürecinden geçtiler ve birinci aşamaya göre büyük ölçüde geliştiler. Kadrolar ve Parti üyeleri, ideolojik ve siyasal düzeylerini önemli ölçüde yükselttiler ve daha önce bilmedikleri pek çok şey öğrendiler. Ancak düşünceyi berraklaştırma ve siyaseti inceleme zamanla olur ve hâlâ öğreneceğimiz çok şey var. Partimiz henüz yeteri [sayfa 178] kadar güçlü, yeteri kadar birleşmiş ve sağlam değildir. Bu yüzden de henüz şimdikinden daha büyük bir sorumluluk üstlenemez. Şu andan itibaren mesele, Partimizi, ordumuzu ve üs bölgelerimizi Direnme Savaşı'nı sürdürürken daha da genişletmek ve sağlamlaştırmaktır. Geleceğin muazzam çalışması için ideolojik ve maddi hazırlığımızın ilk zorunlu maddesi budur. Bu hazırlığı yapmadan, Japon istilacılarını ülkeden sürüp atamayız ve bütün Çin'i kurtaramayız.
      Büyük kentlerde ve ana ulaşım hatları boyundaki çalışmalarımız, daima son derece yetersiz olmuştur. Eğer şimdi büyük kentlerde ve ana ulaşım hatları boyunda yaşayan ve Japon emperyalistlerinin baskısı altındaki on milyonlarca emekçi kitleleri ve başka insanları Partimiz çevresinde seferber etmeye çalışmazsak ve silahlı kitle ayaklanmaları hazırlamazsak, ordumuz ve köylük bölgelerdeki üs bölgelerimiz kentlerle uyum yetersizliği yüzünden her çeşit güçlükle karşılaşacaklardır. On yıldan fazla bir zamandır köylük bölgelerdeyiz ve insanları, köylük bölgeleri iyi tanımaya ve köylük bölgeleri inşa etmeye teşvik etmek zorundaydık. Bu on yıl boyunca, Partinin Altıncı Milli Kongresinde kararlaştırıldığı gibi şehirlerde ayaklanmalar hazırlama görevi uygulanmadı ve uygulanamazdı. Ancak şimdi durum farklıdır ve Yedinci Milli Kongreden sonra Altıncı Milli Kongre karan uygulanacaktır. Bu Kongre olasılıkla kısa bir süre sonra yapılacak ve kentlerde çalışmalarımızı güçlendirme ve ülke çapında zafer kazanma meselelerini tartışacaktır.
      Halen toplantı halinde olan Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi sanayi konferansı son derece önemlidir. 1937'de, Sınır Bölgesi'nde fabrika işçilerinin sayısı sadece 700'dü; bu sayı 1942'de 7 bine çıktı, şimdi ise 12 bindir. Bu rakamlara dudak bükmemeliyiz. Üs bölgelerinde bulunurken, büyük kentlerde sanayi, ticaret ve haberleşmeyi nasıl yöneteceğimizi öğrenmeliyiz. Yoksa zamanı geldiğinde ne yapacağımızı bilemeyiz. Dolayısıyla gelecek için yaptığımız ideolojik ve maddi hazırlığın ikinci vazgeçilmez maddesi, büyük kentlerde ve ana ulaşım hatları boyunda silahlı ayaklanmalar örgütlemek ve sanayi ile ticareti nasıl yöneteceğimizi öğrenmektir. Bu hazırlık olmadan da Japon istilacılarını ülkeden sürüp atamayız ve bütün Çin'i kurtaramayız. [sayfa 179]

III

      Yeni zaferler kazanmak için. Parti kadrolarımızı ağırlıklardan kurtulup, motoru çalıştırmaya çağırmalıyız. "Ağırlıklardan kurtulmak", zihnimizi birçok yükten kurtarmak anlamına gelir. Birçok şey, eğer onlara körü körüne ve hiç eleştiriden geçirmeksizin bağlanırsak bizim için birer yük, birer ağırlık haline gelebilir. Birkaç örnek verelim: Hata işledinizse, bunların yükünü hayat boyu sırtınızda taşıyacağınızı düşünebilir ve bu yüzden cesaretinizi kaybedebilirsiniz: hata işlememişseniz, hiç hata işlemeyeceğinizi sanabilir ve kibirliliğe kapılabilirsiniz. Çalışmada başarısızlık, kötümserliğe ve bezginliğe yol açabilir; buna karşılık başarı, kibir ve böbürlenme doğurabilir. Henüz kısa bir mücadele geçmişi olan bir yoldaş, bu nedenle sorumluluktan kaçabilir: kıdemli bir kimse, uzun bir mücadele geçmişi olduğu için bildiğinden şaşmaz bir tutum takınabilir. Sınıf kökenleriyle gurur duyan işçi ve köylü yoldaşlar, aydınlara tepeden bakabilir: bazı bilgilere sahip oldukları için aydınlar da, işçi ve köylü yoldaşları hor görebilir. Bir kimsenin herhangi bir alanda kazandığı ustalık, onun böbürlenmesine ve başkalarını hor görmesine yol açan kişisel bir sermaye haline gelebilir. Hatta bir insanın yaşı bile böbürlenme konusu olabilir. Gençler, zeki ve yetenekli olduklarından yaşlılara değer vermeyebilirler: yaşlılar da zengin tecrübelere sahip olduklarından gençlere tepeden bakabilirler. Eleştirici bir uyanıklık olmazsa, bütün bunlar birer ağırlık, birer yük haline gelebilir. Bazı yoldaşların kibirli olmalarının, kendilerini kitlelerden tecrit etmelerinin ve tekrar tekrar hata yapmalarının önemli bir nedeni, yanlarında bu gibi ağırlıklar taşımalarıdır. Dolayısıyla, kitlelerle sıkı bağlar sürdürmenin ve daha az hata yapmanın ön koşullarından biri, kişinin kendi ağırlıklarını gözden geçilmesi, bunlardan kurtulması ve böylelikle zihnini özgürlüğe kavuşturmasıdır. Partimizin tarihinde pek çok kez büyük bir kibirlilik ortaya çıktı ve bunun sonuçlarına katlanmak zorunda kaldık. Birincisi, 1927 yılının ilk yarısındaydı. Kuzey Seferi Ordusu Vuhan'a ulaşmıştı ve bazı yoldaşlar öylesine kibirli ve kendilerinden öylesine emin bir hale gelmişlerdi ki, Guomindang'ın bize saldırmak üzere olduğunu unutmuşlardı. Sonuç, devrimin yenilgisine yol açan Cen Dusiu çizgisinin [sayfa 180] hatası oldu. İkincisi 1930'daydı. Çan Kayşek'in Feng Yusiang ve Yen Sişan'a[67] karşı büyük çapta bir savaşa girişmesinden yararlanan Kızıl Ordu, birkaç muharebe kazandı ve gene bazı yoldaşlar kibirlendiler, kendilerine aşırı güvendiler. Sonuç, gene devrimci güçlerin bazı kayıplarına yol açan Li Lisan çizgisinin hatası oldu. Üçüncüsü, 1931'deydi. Kızıl Ordu Guomindang'ın üçüncü "kuşatma ve bastırma" harekâtını ezmiş ve hemen arkasından Japon istilasıyla karşılaşan ülkenin dört bir yanındaki halk, coşkun ve kahramanca Japonya'ya karşı hareketi başlatmıştı. Bazı yoldaşlar gene kibirlendiler ve kendilerine aşırı güvendiler. Bunun sonucu, çok büyük çabalarla inşa ettiğimiz devrimci güçlerin hemen hemen yüzde 90'ının yitirilmesine mal olan siyasal çizgideki çok daha ciddi bir hata oldu. Dördüncüsü 1938'deydi. Direnme Savaşı başlamıştı ve birleşik cephe kurulmuştu. Bazı yoldaşlar gene kibirlendiler ve kendilerine aşırı güvendiler. Bunun sonucu olarak, Cen Dusiu çizgisine bir bakıma benzeyen bir hata işlediler. Bu kez devrimci çalışma bu yoldaşların hatalı fikirlerinin özellikle etkili olduğu yerlerde ağır kayıplara uğradı. Bütün Partili yoldaşlar bu kibirlilik ve hata örneklerinden ders almalıdır. Yoldaşların, ibret almaları ve başarı anlarında kibirlilik hatasını tekrarlamamaları için Kuo Mojo'nun Li Zu-çeng[68] üzerine denemesini son zamanlarda yeniden yayımladık.
      "Motoru çalıştırmak", düşünme organını iyi kullanmak anlamına gelir. Bazı kimseler, ağırlık taşımamalarına ve kitlelerle sıkı temasta bulunma erdemine sahip olmalarına rağmen, araştırıcı bir şekilde düşünmeyi bilmedikleri ya da kafalarını kullanarak çok düşünmek ve delin düşünmek istemedikleri için hiçbir şey başaramazlar. Bazıları da, kafalarını işlemez hale getiren ağırlıklar taşıdıkları için kafalarını [sayfa 181] kullanmayı reddederler. Lenin ve Stalin insanlara sık sık kafalarını kullanmalarını öğütlerlerdi; biz de aynı öğüdü vermeliyiz. Bu mekanizmanın yani beynin, düşünmek gibi özel bir işlevi vardır. Mençius "Aklın işi düşünmektir" der.[69] Mençius, aklın işlevini doğru tanımlamıştı. Her zaman kafamızı kullanmalı ve her şeyi iyice düşünmeliyiz. "Biraz kafanı çalıştır, aklına iyi bir fikir gelir" diye bir özdeyiş vardır. Başka bir ifadeyle, çok düşünmek insanı arif yapar. Partimizde yaygın bir hal alan gözü kapalı hareket etme alışkanlığından kurtulmak için, yoldaşlarımızı düşünmeye, tahlil yöntemini öğrenmeye ve tahlil etme alışkanlığını kazanmaya teşvik etmeliyiz. Partimizde bu alışkanlık henüz pek az yerleşmiştir. Ağırlıklarımızdan kurtulduğumuz ve motoru çalıştırdığımız takdirde, elimizde hafif paketlerle yürüdüğümüz ve derin düşünmeyi öğrendiğimiz takdirde, kesinlikle zafere ulaşırız. [sayfa 182]



HALKA HİZMET[16*]
8 Eylül 1944

     
      Komünist Partisi ve onun önderliğindeki Sekizinci Yol Ordusu ve -Yeni Dördüncü Ordu, devrimin müfrezeleridir. Bu müfrezelerimiz, kendilerini bütünüyle halkın kurtuluşuna adamışlardır ve bütünüyle halkın çıkarları için çalışmaktadırlar. Çang Zu-teh[70] yoldaş, bu müfrezelerin saflarında yer almıştı.
      Her insan bir gün ölür, ama her ölümün önemi aynı değildir. Eski bir Çin yazan olan Zuma Çien[71], "Bütün insanlar ölümlüdür, ama bazılarının ölümü Tay dağından da yüce, bazılarınınki tüyden de değersiz olabilir" demişti. Halk için ölmek, Tay dağından da yücedir, ama faşistler için çalışmak ve sömürenler ve ezenler için ölmek tüyden de değersizdir. Çang Zu-teh yoldaş halk için öldü, onun ölümü gerçekten de Tay dağından yücedir.
      Eğer kusurlarımız varsa, bunların ortaya konulmasından ve eleştirilmesinden korkmayız çünkü biz halka hizmet ediyoruz. Kim olursa olsun, herkes kusurlarımızı ortaya koyabilir. Eğer haklıysa, bunları düzeltiriz. Önerdiği şey halkın yararına olacaksa, ona uygun hareket ederiz. "Daha iyi birlikler ve daha basit yönetim" fikri, bir Komünist olmayan Bay Li Tingming[72] tarafından öne sürülmüştü. O, halkın [sayfa 183] yararına olan iyi bir öneride bulundu, biz de bu öneriyi benimsedik. Eğer halkın çıkarları uğruna doğru olanı yapmakta sebat eder ve yanlış olanı düzeltirsek, saflarımız kesinlikle genişler.
      Ülkenin dört bir yanından gelip ortak bir devrimci amaç uğrunda birleştik. Ve bu amaca giden yolda, halkın büyük çoğunluğunun bizimle birlikte olmasına ihtiyacımız var. Bugün, daha şimdiden nüfusu 91 milyonu[73] bulan üs bölgelerine önderlik ediyoruz: ama bu yeterli değildir. Bütün ülkeyi kurtarmak için daha fazlasına ihtiyacımız var. Zor zamanlarda başarılarımızı gözden uzak tutmamalı, aydınlık geleceği görmeli ve cesaretimizi toplamalıyız. Çin halkı acı çekiyor, bizim görevimiz onu kurtarmaktır ve bu mücadelede varımızı yoğumuzu ortaya koymamız gerekir. Mücadele olan her yerde fedakârlık vardır ve ölüm olağandır. Ama biz, halkın çıkarlarını ve büyük çoğunluğun acılarını yüreğimizde duyarız, bu yüzden de biz halk için öldüğümüz zaman, bu, değerli bir ölüm olur. Ama gene de, gereksiz fedakârlıklardan elimizden geldiği kadar kaçınmalıyız. Kadrolarımız her askerle ilgilenmeli, devrimci saflarda bulunan herkes birbirine ilgi ve sevgi göstermeli ve yardımcı olmalıdır.
      Bundan böyle, saflarımızda yararlı bir iş yapmış herhangi bir kimse öldüğünde, bu kimse ister asker olsun, ister aşçı, onun için bir cenaze töreni ve anma toplantısı düzenlemeliyiz. Bu bir kural haline getirilmeli ve halk arasında da yayılmalıdır. Bir köyde biri öldüğü zaman, onun için bir anma toplantısı düzenlenmelidir. Böylece ölenin ardından duyduğumuz üzüntüyü dile getirmiş ve bütün halkı birleştirmiş oluruz. [sayfa 184]



ÇİFTE ONUNCU BAYRAMINDA ÇAN KAYŞEKTN YAPTIĞI KONUŞMA ÜZERİNE[17*]
11 Ekim 1944

     
      Çifte Onuncu Bayramında[74] Çan Kayşek'in yaptığı konuşmanın belirgin özelliklerinden biri, hiçbir içerik taşımayışı ve halkı yakından ilgilendiren sorulardan hiçbirine cevap getirmeyişidir. Çan Kayşek düşmandan korkulmaması gerektiğini, çünkü Büyük Cephe Gerisi Bölgesi'nde hâlâ geniş topraklar bulunduğunu söylüyor. Zorba Guomindang yöneticileri, siyasal reformlar yapma ya da düşmanı zor duruma düşürme yönünde bugüne kadar ne bir istek ne de beceriklilik göstermişlerdir: düşmana karşı koymada güvenebilecekleri biricik "sermaye" topraktır. Ancak doğru bir siyaset ve insanların çabaları olmadan bu sermayenin yeterli olmayacağı açıktır, çünkü Japon emperyalizmi arta kalan toprakları her geçen gün daha fazla tehdit etmektedir. Büyük bir olasılıkla Çan Kayşek bu tehdidi şiddetle hissetmektedir ve onun halka sık sık böyle bir tehdidin var olmadığına dair güvence vermesi ve hatta "Vampoa Askeri Akademisinde[75] orduyu kurmamdan bu yana geçen yirmi yıl içinde devrimci durum asla bugünkü kadar istikrarlı olmamıştır" demesi de bunu göstermektedir. Çan Kayşek şunu tekrarlayıp duruyor: "Kendimize güvenimizi kaybetmemeliyiz." [sayfa 185] Bu da aslında Guomindang saflarındaki birçok kişinin ve Guomindang bölgelerinde önde gelen kimselerden birçoğunun kendilerine duydukları güveni kaybettiklerini gösteriyor. Çan Kayşek bu güveni yeniden yaratabilmek için bazı yollara başvuruyor. Ama bu yolları, siyasal, askeri, ekonomik ve kültürel alanlardaki siyasetini ve çalışmasını gözden geçirerek arayacak yerde, eleştirileri reddetme ve hataları örtbas etme yolunu tutuyor. Bütün "yabancı gözlemcilerin meselenin esasından habersiz" olduklarını ve "askeri ve siyasal işlerimiz hakkında yabancıların çatlak sesli eleştirileri"nin bütünüyle "işgalcilerin ve onların Çinli işbirlikçilerinin dedikodu ve hileleri"ne inandığı gibi bir tez bulmayı başaramamıştı. Bu yüzden Çan Kayşek konuşmasında "işgalcilerin ve onların Çinli işbirlikçilerinin dedikodu ve hilelerini" safça kabul etmelerinden ileri geldiğini söylüyor, işin tuhaf tarafı, Franklin D. Roosevelt gibi yabancıların yanı sıra Soong Çing Ling gibi Guomondang üyeleri, Siyasi Halk Konseyinin birçok üyesi ve bütün namuslu Çinlileri Çan Kayşek ve onun sadık takipçilerinin sunduğu görünüşte akıllıca açıklamalara inanmıyorlar ve bunlar da "askeri ve siyasi işler hakkında çatlak sesli eleştiriler" yapıyorlar. Çan Kayşek buna kızmaktadır; ancak, bu yılki Çifte Onuncu Bayramına kadar, inandırıcı bir tez olarak gördüğü, bu insanların "işgalcilerin ve onların Çinli işbirlikçilerin dedikodu ve hileleri"ni uzun uzadıya şiddetle mahkûm ediyor. O, böyle suçlamalarla bütün Çinliler ve yabancıları susturabileceğini sanıyor. Ve onun askeri ve siyasal işleri konusunda, tekrar "çatlak sesli bir eleştiri" yükseltecek kimse, "işgalcilerin ve onların Çinli işbirlikçilerinin dedikodu ve hileleri"ne inanmaya istekli bir kimse sayılacaktır! Biz, Çan Kayşek'in suçlamalarını son derece gülünç buluyoruz. Çünkü işgalciler ve onların Çinli "işbirlikçileri, Guomindang'ı zorbalığından, savaşı gönülsüzce sürdürmesinden, kokuşmuşluğu ve yetersizliğinden, hükümetinin faşist kararnameleri ve bozguncu askeri emirlerinden ötürü asla eleştirmemiş, tersine hararetle alkışlamıştır. Genel hoşnutsuzluğa yol açan bir kitap olan Çan Kayşek'in Çin'in Kaderi adlı kitabı, Japon emperyalistlerinin içten ve sürekli övgüsünü kazanmıştır. İşgalciler ve onların Çinli işbirlikçileri. Milli Hükümetin ve onun yüksek komutanlığının yeniden düzenlenmesi konusunda asla tek kelime bile [sayfa 186] söylememişlerdir çünkü halkı ezmeye ve muharebeleri kaybetmeye devam eden bu hükümetin ve yüksek komutanlığın olduğu gibi kalması onların en yüce dileğidir. Japonların teslim almak için giriştikleri kandırmacaların hedefinin daima Çan Kayşek ve grubu olduğu gerçek değil midir? Japon emperyalistlerinin başlangıçta ortaya attıkları iki slogandan biri olan "Guomindang'ı Ortadan Kaldırın!" sloganının uzun bir süre önce terk edildiği ve geriye sadece diğerinin, "Komünistlere Karşı Çıkın!"in kaldığı da gerçek değil midir? Şu ana kadar Japon emperyalistleri, Guomindang hükümetine karşı savaş ilan etmemişlerdir ve bu yüzden, Japonya ve Guomindang hükümeti arasında bir savaş durumu olmadığını söylüyorlar! Şu ana kadar istilacılar ve onların Çinli işbirlikçileri, Guomindang kodamanlarının Şanghay, Nanking, Ningpo vb.deki mülklerini korumuşlardır. Düşman elebaşısı Şunroku Hata, Çan Kayşek'in atalarının Fenghua'daki mezarlarına kurbanlar sunmak üzere temsilcilerini göndermiştir. Şanghay'da ve başka yerlerde Çan Kayşek'in sadık takipçileri tarafından gizlice gönderilen görevliler, Japon istilacılarıyla nerdeyse kesintisiz bir ilişki sürdürüyorlar ve gizli görüşmelere girişiyorlar. Japon saldırganları yoğunlaştırınca bu ilişki ve görüşmeler daha da sıklaşıyor. Bütün bunlar gerçek değil mi? Çan Kayşek ve grubunun askeri ve siyasal işleri hakkında "çatlak sesli eleştiriler" yapanlar gerçekten "meselenin esasından habersiz" mi, yoksa tam tersine bunu çok mu iyi biliyorlar? Sonuç olarak, "meselenin esası" nerededir, "işgalcilerin ve onların Çinli işbirlikçilerinin dedikodu ve hileleri"nde mi, yoksa Çan Kayşek'in kendisinde ve grubunda mı?
      Konuşmasının başka bir yerinde Çan Kayşek, Çin'de iç savaşın patlak vereceğini reddediyor. Ama şunu ekliyor: "Elbette artık kimse Vang Çingvey ve benzerlerinin yaptığı gibi Cumhuriyete karşı isyan etmeye ve Direnme Savaşı'nı baltalamaya cesaret edemeyecektir." Burada Çan Kayşek iç savaş için bir bahane aramaktadır ve aslında bulmuştur da. Hafızası zayıf olmayan her Çinli, 1941'de Çin'e ihanet edenlerin Yeni Dördüncü Ordu'nun dağıtılması emrini verdiği ve Çin halkının bir iç savaşı önlemek için ayağa kalktığı sırada, Çan Kayşek'in bir konuşma yaparak artık "Komünistleri bastırmak" için bir savaş yapılmayacağını, bir savaş olacaksa bunun sadece isyancıları [sayfa 187] ezmek için verilecek bir savaş olacağını söylediğini hatırlayacaktır. Çin'in Kaderi'ni okumuş olanlar da, Çan Kayşek'in Vuhan Hükümeti döneminde, 1927'de, Çin Komünist Partisi'nin Vang Çingvey ile "birlikte" olduğuna dair sözlerini hatırlayacaktır. Guomindang Merkez Yürütme Komitesinin 1943'teki On Birinci Genel Toplantısının kararlarında Çin Komünist Partisi'ne yedi kelimelik bir yafta yapıştırılmıştı: "Direnme Savaşı'nı baltalıyor ve devleti tehlikeye düşürüyor." Çan Kayşek'in son konuşmasını okuduktan sonra, insan iç savaş tehlikesinin var olmakla kalmayıp, gittikçe büyüdüğünü hissediyor. Bugünden itibaren Çin halkı şunu iyice aklında tutmalıdır: Bir sabah Çan Kayşek sözüm ona isyancılara karşı cezalandırma seferi başlatılması için emir verecektir ve bunda suçlama "Cumhuriyete karşı isyan etmek", "Direnme Savaşı'nı baltalamak" ve "Vang Çingvey ve benzerlerinin yaptığı"nı yapmak olacaktır. Çan Kayşek bu oyunu oynamakta ustadır: Pang Pingsun, Sun Liang-çeng ve Çeri Siaoçiang[76] gibi kimseleri asi olarak suçlamayı ya da bunlara karşı cezalandırma seferlerine girişmeyi beceremez, ama Orta Çin'deki Yeni Dördüncü Ordu'yu ve Şensi'deki İntihar Müfrezelerini[77] "asi" olarak suçlamayı iyi becerir; bunlara karşı cezalandırma seferlerine girişmeyi ise daha da iyi becerir. Çin halkı unutmamalıdır ki, bir iç savaşa girişmeyeceğini ilan etmesine rağmen, Çan Kayşek özellikle Sekizinci Yol Ordusunu, Yeni Dördüncü Ordu'yu ve Güney Çin'deki halk gerillalarını kuşatmak ve bunlara saldırmakla görevlendirilmiş 775 bin askeri şimdiden yola çıkarmıştır.
      Çan Kayşek'in konuşmasında olumlu yönde hiçbir şey yoktur ve Çin halkının Japonya'ya karşı cepheyi güçlendirme yolundaki içten isteğine hiçbir şekilde yanıt vermemektedir. Olumsuz yönden ise, konuşma birçok tehlikeli olasılık taşımaktadır. Halkın siyasal değişiklik talebine inatla karşı çıkmasının, Çin Komünist Partisi'ne karşı şiddetli nefretinin ve hazırlamakta olduğu anti-komünist iç savaş için bulduğu bahane konusunda verdiği ipucunun gösterdiği gibi tavrı gittikçe dengesiz [sayfa 188] bir hale gelmektedir. Ancak, tertiplerinin hiçbirinde başarıya ulaşamayacaktır. Tuttuğu yolu düzeltmeye niyetli değilse, kaldırdığı taşı kendi ayağına düşürecektir. Biz, onun tuttuğu yolu değiştireceğini içtenlikle umuyoruz, çünkü bugün tuttuğu yol onu hiçbir yere götürmeyecektir. "Görüşlerin ifade edilmesine daha fazla imkân tanınacağını"[78] açıkladığına göre, halkı "istilacıların ve onların Çinli işbirlikçilerinin dedikodu ve hileleri"ne isteyerek inanma iftirasıyla tehdit ederek "çatlak sesli eleştiriler"i susturmamalıdır. "Siyasal vesayet döneminin kısaltılacağını" açıkladığına göre, hükümetin ve yüksek komutanlığın yeniden düzenlenmesi talebini reddetmemelidir. "Komünist sorununu siyasal olarak çözülmesi gerektiğini" açıkladığına göre, iç savaşa hazırlanmak için tekrar bahane aramamalıdır.
      Nisan 1944'te Guomindang "görüşlerin ifade edilmesine daha fazla imkân tanınacağını" açıklamıştı. Amacı, halkı hile ile oyalamaktı. Çünkü Guomindang'ın diktatörlüğünün sona erdirilmesi, demokrasinin kurulması ve söz hürriyetinin güvence altına alınması talebi, o yılın başından itibaren Guomindang bölgelerindeki halkın genel haykırışı haline gelmişti. Mayısta, Guomindang Merkez Yürütme Komitesinin On ikinci Genel Toplantısı "söz hürriyetini koruyacağını" tekrar açıkladı. Ama Guomindang vermek zorunda kaldığı sözlerden hiçbirini yerine getirmedi ve halkın demokrasi yönündeki hareketi yükselmeye devam ederken, halkın düşüncesini bastırma tedbirlerini artırdı. [sayfa 189]



KÜLTÜREL ÇALIŞMADA BİRLEŞİK CEPHE[18*]
30 Ekim 1944

     
      Bütün çalışmalarımızın amacı, Japon emperyalizmini alt etmektir. Tıpkı Hitler gibi, Japon emperyalizmi de kaçınılmaz sonuna yaklaşmaktadır. Ama çabalarımızı sürdürmemiz gerekir, çünkü Japon emperyalizmini kesin olarak alt etmemiz, ancak böyle mümkün olabilir. Çalışmalarımızda savaş başta gelir, sonra üretim, ondan sonra da kültürel çalışma gelir. Kültürsüz bir ordu, ruhsuz bir ordudur; ruhsuz bir ordu ise düşmanı yenemez.
      Kurtarılmış Bölgelerdeki kültürün daha şimdiden ilerici bir yanı vardır, ama hâlâ geri bir yanı da vardır. Kurtarılmış Bölgeler daha şimdiden yeni bir kültüre, bir halk kültürüne sahip; ama feodalizmin kalıntılarının birçoğu da varlığını hâlâ sürdürüyor. Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi'nde yaşayan bir buçuk milyon insandan bir milyon kadarı okuma yazma bilmemekte, iki bini büyücülükle uğraşmaktadır ve geniş kitleler hâlâ batıl inançların etkisi altındadır. Bunlar, halkın kafasının içindeki düşmanlardır. Halkın kafasının içindeki düşmanlarla mücadele etmek, çoğu zaman, Japon emperyalizmine karşı savaşmaktan daha zordur. Kitleleri, kendi cehaletlerine, batıl inançlarına ve sağlığa aykırı alışkanlıklarına karşı mücadele etmek üzere harekete geçmeye çağırmalıyız. Böyle bir mücadele için, geniş bir birleşik cephe zorunludur. Nüfusun dağınık, haberleşmenin yetersiz ve başlangıç için var olan kültür temelinin düşük olduğu ve ayrıca savaş içinde bulunan Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi gibi bir yerde, bu birleşik cephe özellikle geniş olmalıdır. Dolayısıyla, eğitim alanımızda, sadece düzenli ilk ve ortaokullara değil, [sayfa 190] aynı zamanda düzenli olmayan ve dağınık köy okullarına, gazete okuma gruplarına ve okuma yazma sınıflarına da sahip olmalıyız. Modern tarzda okulların yanında eski tarz köy okullarını da işe yarar hale getirmeli ve değiştirmeliyiz. Sanat alanında, sadece modern oyunlarımız değil, aynı zamanda Şensi operamız ve yangko dansımız da bulunmalıdır. Sadece yeni Şensi operalarıyla ve yeni yangko danslarıyla yetinmemeli, aynı zamanda eski opera topluluklarını ve bütün yangko topluluklarının yüzde 90'ını oluşturan eski yangko topluluklarını da işe yarar hale getirmeli ve yavaş yavaş değiştirmeliyiz. Böyle bir yaklaşım, tıp alanında daha da gereklidir. Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi'nde gerek insanların, gerek hayvanların ölüm oranı çok yüksekken, birçok kimse hâlâ büyücülüğe inanmaktadır. Bu koşullarda, sadece modern hekimlere bel bağlamak hiçbir çözüm getirmez. Elbette, modern hekimlerin eski tarzda hekimlere kıyasla üstünlükleri vardır; ama eğer halkın dertleriyle ilgilenmez, halk için hekim yetiştirmez, Sınır Bölgesi'ndeki binlerce eski tarzda hekim ve baytarla birleşmez ve onların ilerlemelerine yardımcı olmazlarsa, fiiliyatta büyücülere yardımcı olacaklar ve insanların ve hayvanların yüksek ölüm oranı karşısında kayıtsız kalacaklardır. Birleşik cephe için iki ilke vardır: Birincisi birleşmek, ikincisi ise eleştirmek, eğitmek ve değiştirmektir. Birleşik cephede, hem teslimiyetçilik, hem de başkalarına tepeden bakan ve onları hor gören sekterlik yanlıştır. Bizim görevimiz, yararlı olabilecek bütün eski tip aydınlarla, sanatçılarla ve hekimlerle birleşmek, onlara yardımcı olmak, onları düzeltmek ve değiştirmektir. Onları değiştirebilmek için, önce onlarla birleşmemiz gerekir. Eğer bunu doğru uygularsak, onlar bizim yardımımızı memnunlukla karşılayacaklardır.
      Bizim kültürümüz, bir halk kültürüdür; kültür işçilerimiz halka büyük bir istek ve bağlılıkla hizmet etmeli, kitlelerle birleşmeli ve kitlelerden kopmamalıdırlar. Bunu gerçekleştirebilmek için kitlelerin ihtiyaçlarına ve isteklerine uygun hareket etmelidirler. Kitleler için yapılan bütün çalışmalarda, ne kadar iyi niyetli olursa olsun herhangi bir bireyin isteğinden değil, kitlelerin ihtiyaçlarından yola çıkılmalıdır. Sık sık şöyle bir durumla karşılaşılır: Kitlelerin nesnel olarak belli bir değişikliğe ihtiyaçları vardır, ama öznel olarak henüz bu ihtiyacın bilincine [sayfa 191] varmamışlardır ve bu değişikliği yapmak için henüz istekli ya da kararlı değillerdir. Böyle durumlarda, sabırla beklemeliyiz. Çalışmalarımız sayesinde kitlelerin çoğunluğu o ihtiyacın bilincine varıncaya ve değişiklik için istekli ve kararlı bir hale gelinceye kadar, o değişikliği yapmamamız gerekir. Aksi takdirde, kendimizi kitlelerden koparırız. Kitleler bilinçli ve istekli olmadıkları sürece, onların katılmalarını gerektiren bütün çalışmalar kâğıt üzerinde kalır ve başarısızlığa uğrar. "Acele işe şeytan karışır" deyimi, acele etmemeliyiz anlamına gelmez, aceleci olmamalıyız anlamına gelir. Acelecilik sadece başarısızlığa yol açar. Bu her türlü çalışma için ve özellikle de amacı kitlelerin düşüncesini değiştirmek olan kültür ve eğitim çalışması için doğrudur. Burada iki ilke söz konusudur: Birincisi, kendi kafamızdan kitlelere yakıştırdığımız ihtiyaçlar değil, onların gerçek ihtiyaçları; ikincisi, bizim kitleler adına kararlaştırdığımız istekler değil, kitlelerin kendi başlarına kararlaştırdıkları istekler. [sayfa 192]



EKONOMİK ÇALIŞMA YAPMAYI ÖĞRENMELİYİZ[19*]
10 Ocak 1945

     
      Emek Kahramanları ve Örnek işçiler!
      Bu konferansa katıldınız ve tecrübelerinizi özetlediniz; sizlere hoş geldiniz diyor ve saygılarımızı sunuyoruz.
      Üç üstün niteliğiniz var ve üç görev yapıyorsunuz. Birincisi, önayak olma görevi. Başka bir deyişle, olağanüstü çabalarınız ve sayısız buluşlarınızla, standartları yükselterek ve başkalarında sizden öğrenme isteği yaratarak çalışmalarınızda başkalarına örnek oldunuz, ikincisi, belkemiği olma görevi. Çoğunuz henüz kadro değilsiniz, ama kitlelerin belkemiği, en dayanıklı çekirdeği haline geldiniz; sizlerin sayesinde çalışmamızı ilerletmek daha kolay olmaktadır. Gelecekte kadro haline gelebilirsiniz; bugün için yedek kadrolarsınız. Üçüncüsü, köprü görevi. Siz, önderlikle geniş kitleler arasında bir köprüsünüz; sizin aracılığınızla kitlelerin fikirleri önderliğe, önderliğin fikirleri kitlelere ulaşmaktadır.
      Birçok üstün niteliğiniz var ve büyük hizmetler gördünüz; ama kendini beğenmişliğe karşı daima uyanık olun. Herkes, haklı olarak, size saygı gösteriyor, ama bu insanı kolaylıkla kendini beğenmişliğe götürebilir. Eğer kendini beğenmişliğe kapılırsanız, alçakgönüllülüğü elden bırakır, fazla çaba harcamazsanız, başkalarına saygı göstermezseniz, kadrolara ve kitlelere saygı göstermezseniz, birer kahraman ve örnek kişi olmaktan çıkarsınız. Geçmişte böyle insanlar görülmüştür; sizin bu yolu tutmayacağınızı umarım.
      Bu konferans sizin tecrübelerinizi özetledi. Bu, çok başarılı bir özettir ve diğer Kurtarılmış Bölgelerde de uygulanabilir. Ben zaten [sayfa 193] bunun üzerinde duracak değilim. Sadece ekonomik çalışmamız hakkında birkaç söz söylemek istiyorum.
      Son birkaç yıldır ekonomik çalışmanın nasıl yapılacağını öğrenmeye başladık ve bu alanda elle tutulur başarılar elde ettik: ama bu, henüz sadece bir başlangıçtır. İki-üç yıl içinde Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi'nin ve düşmanın cephe gerisindeki Kurtarılmış Bölgelerin tahıl ve mamul maddeler bakımından bütünüyle ya da büyük ölçüde kendine yeterli hale gelmesini, hatta bir üretim fazlası elde etmesini sağlamalıyız. Tarımda, sanayide ve ticarette daha da büyük başarılar elde etmeliyiz. Ancak o zaman, kendimizi ekonomik çalışma hakkında daha bilgili ve bu çalışmayı daha iyi yapmayı öğrenmiş olarak görebiliriz. Askerlerin ve halkın yaşama koşullarında hiçbir düzelmenin olmadığı, karşı-taarruz için maddi temellerin henüz istikrarsız olduğu, tarım, sanayi ve ticaretin her yıl daha gelişecek yerde durakladığı, hatta gerilediği yerlerde, Parti, hükümet ve ordu görevlilerinin ekonomik çalışmanın nasıl yapılacağını öğrenmedikleri açıktır ve buralarda karşımıza kuşkusuz büyük güçlükler çıkacaktır. Herkesin tekrar dikkatini çekmek istediğim bir nokta var: Fikirlerimizin yakın çevremize uygun hale getirilmesi gereklidir. Yakın çevremiz köylük bölgedir: bu konuda kimsenin kuşkusu yok gibidir, çünkü köylük bölgelerde yaşadığımızı bilmeyen var mı? Ama aslında durum bu değildir. Birçok yoldaş köylük bölgelerde yaşamasına ve buraları tanıdığını sanmasına rağmen, köylük bölgeleri ya hiç tanımıyor ya da en azından derinlemesine tanımıyor. Çevremizin, bireysel ekonomiye dayalı, düşman taralından çevrilmiş ve gerilla savaşı vermekte olan köylük bölgeler olduğu gerçeğinden yola çıkmıyorlar, bunun sonucu olarak da, siyasal, askeri, ekonomik ve kültürel meseleleri. Parti meselelerini ve işçi, köylü, gençlik, kadın hareketlerini ele alışları genellikle yanlış ya da kısmen doğru oluyor. Köylük bölgelerin meselelerine kentli bakış açısıyla yaklaşıyorlar ve öznel bir şekilde birçok geçersiz plan hazırladıkları ve bunları keyfi bir şekilde uyguladıkları için sık sık kafalarını duvara çarpıyorlar. Son yıllarda yoldaşlarımız, hem düzeltme hareketi hem de çalışmalarında uğradıkları başarısızlıklar sayesinde önemli ilerlemeler kaydettiler. Ama her çalışma alanında sonuçlar elde etmeden ve bunları hızla elde [sayfa 194] etmeden önce, fikirlerimizi çevremize tam olarak uygun hale getirmeye çok dikkat göstermeliyiz. Burada şu soruyu sormak gerekir: Eğer üzerinde yaşadığımız köylük bölgelerdeki üs bölgelerinin bireysel ekonomi üzerine kurulu olduğu, düşman tarafından çevrildiği ve gerilla savaşı vermekte olduğu gerçeğini tam olarak anladığımızda ve bunu, yaptığımız her işte çıkış noktası olarak aldığımızda yavaş ve sönük gözüken sonuçlarımız, bir başka çıkış noktasıyla, diyelim kentli bakış açısıyla varılacak sonuçlarla karşılaştırılırsa nasıl görünür? Yavaş olmak bir yana, bunlar aslında oldukça hızlıdır. Çünkü işe kentli bakış açısıyla başlayacak olsak ve bugünkü gerçeklerden kopsak mesele hızlı ya da yavaş sonuç elde etmek değil, sonu gelmez çıkmazlara dalmak ve hiç sonuç alamamak olurdu.
      Başlattığımız askeri ve sivil üretim atılımının bugünkü biçiminin büyük başarısı, bu gerçeği açıkça kanıtlamaktadır.
      Biz, Japon saldırganlarına ağır bir darbe indirmek ve şehirleri ele geçirmek, kaybettiğimiz topraklarımızı geri almak için hazırlıklar yapmak istiyoruz. Şimdi olduğu gibi bireysel ekonomi üzerine kurulu, düşman tarafından çevrilmiş ve gerilla savaşı veren bir köylük bölgede bulunduğumuza göre, bu amaca nasıl ulaşabiliriz? Parmağını bile kımıldatmayıp, pamuklu kumaş gibi ihtiyaç maddeleri için bile bütünüyle yabancılara bel bağlayan Guomindang'ı taklit edemeyiz. Biz, kendi gücümüze güvenmeyi savunuyoruz. Dış yardım bekleriz, ama ona bel bağlayamayız: biz kendi çabalarımıza, bütün ordunun ve bütün halkın yaratıcı gücüne güveniyoruz. Ama bunu nasıl harekete geçireceğiz? Aynı anda hem askerler hem de halk arasında büyük çapta üretim kampanyaları başlatarak.
      İnsan gücü ve maddi kaynakların dağınık olduğu köylük bölgelerde bulunduğumuzdan, üretim ve ikmal için "birleşik önderlik ve âdemi merkeziyetçi yönetim" siyasetini benimsedik.
      Köylülerin geri üretim araçları kullanan bireysel üreticiler olduğu ve toprakların çoğunun hâlâ toprak ağalarının mülkiyetinde bulunduğu ve köylülerin feodal toprak kirası sömürüsü altında olduğu köylük bölgelerde bulunduğumuzdan, toprak kirasını ve faizi azaltma siyasetini ve köylülerin üretim isteğini yükseltmek ve tarımsal emeğin verimliliğini artırmak için karşılıklı emek yardımlaşmasını örgütleme siyasetini [sayfa 195] benimsedik. Kira indirimi köylülerin üretim isteğini artırmış ve karşılıklı yardımlaşma tarımsal emeğin verimliliğini yükseltmiştir. Kuzey ve Orta Çin'deki çeşitli yerlerden edindiğim bütün bilgiler, kira indiriminden sonra köylülerin üretime karşı daha büyük ilgi duyduklarını ve burada bizim emek değişim ekiplerimiz gibi karşılıklı yardımlaşma grupları örgütlemeye istekli olduklarını gösteriyor. Bu ekiplerde şimdi üç kişi eskiden dört kişinin yaptığı işi yapabiliyor. Durum böyle olunca, 90 milyon kişi 120 milyon kişinin yaptığı işi yapabilir. Ayrıca, iki kişinin eskiden üç kişinin yaptığı işi yapması, gibi durumlar da vardır. Hızlı sonuç peşinde koşmaları yüzünden kendilerini, başarısızlığa mahkûm eden zorlama ve hotzotçuluk yerine, iyi örnekler göstererek insanları sabırla ikna etme siyaseti benimsersek, köylülerin büyük çoğunluğunun önümüzdeki birkaç yıl içinde tarımsal üretim ve el sanatları üretiminde karşılıklı yardımlaşma grupları biçiminde örgütlenmeleri mümkün olacaktır. Bu üretim grupları bir kez yerleşti mi, sadece üretim artmakla ve her çeşit yenilik ortaya çıkmakla kalmayacak, aynı zamanda siyasal ilerleme, daha yüksek bir eğitim düzeyi, sağlık koşullarında gelişme, boş gezenlerin yeniden biçimlendirilmesi ve toplumsal geleneklerde bir değişiklik de sağlanacak ve çok geçmeden üretim usulleri de gelişecektir. Bütün bunlar gerçekleştiğinde bizim köy toplumumuz da, yeni temeller üzerinde yavaş yavaş yeniden inşa edilecektir.
      Eğer kadrolarımız bu çalışma alanını dikkatle inceler ve köylük bölgelerdeki halkın üretim kampanyalarını geliştirmesine çok gayretli bir şekilde yardımcı olurlarsa, birkaç yıl içinde köylük bölgelerde bol tahıla ve öbür ihtiyaç maddelerine sahip oluruz ve sadece savaşı sürdürebilmekle ve ürün yetersizliklerinin üstesinden gelmekle kalmaz, aynı zamanda ilerde kullanılmak üzere büyük bir tahıl ve başka ihtiyaç maddeleri stoku da elde edebiliriz.
      Köylülerin yanı sıra askeri birlikleri, hükümeti ve öbür örgütleri de üretim için örgütlemeliyiz.
      Düşmanın sürekli tahribatına uğrayan ve uzun süreli bir savaş veren köylük bölgelerde bulunduğumuzdan, askeri birliklerin, hükümet ve öbür örgütlerin üretime katılması zorunludur. Ve onların bunu yapması mümkündür, çünkü gerilla savaşı geniş bir alana yayılmıştır. [sayfa 196] Bunun yanı sıra, Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgemizdeki askerler ve hükümet görevlileri, toplam nüfusa oranla çok kalabalıktırlar ve kendileri üretime katılmazlarsa aç kalacaklardır. Öte yandan, halktan çok fazla şey alınırsa ve yük onlar için taşınamayacak kadar ağır olursa, halk da aç kalacaktır. Büyük çapta bir üretim kampanyasına girişme kararına varmamızın nedenleri bunlardır. Söz gelimi Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi'ni ele alalım. Ordu birliklerinin, hükümet ve tüm örgütlerin yıllık ihtiyaçları toplam 260 bin tan (burada 1 tan 300 çin'e eşittir) kabuklu tahıl (akdarı)dır. Bunun 160 bin tan'ını halktan almakta, geri kalanını kendileri üretmektedirler. Eğer kendileri de üretim yapmasalardı, ya kendileri ya da halk aç kalacaktı. Üretim kampanyalarımız sayesinde, açlıktan kurtulduk ve aslında askerler ve halk oldukça iyi besleniyor.
      Tahıl, giyecek ve yatak-yorgan dışında, Sınır Bölgesi'nde hükümet ve öbür örgütler ihtiyaçlarının büyük bir kısmını kendileri karşılıyorlar, bazı birlikler de bütünüyle kendine yeterli durumdadırlar. Birliklerin birçoğu tahıl, giyecek ve yatak-yorgan bakımından bile kısmen kendine yeterli durumdadır.
      Sınır Bölgesi'ndeki askeri birliklerin basanları daha da büyüktür. Birçoğu, tahıl, giyecek, yatak-yorgan ve temel ihtiyaç maddeleri bakımından bütünüyle kendine yeterli durumdadır, yani yüzde 100 kendilerine yeterlidirler ve hükümetten hiçbir şey almamaktadırlar. Bu en yüksek standarttır, ulaşılan en üst düzeydir ve birkaç yıllık bir dönem içinde yavaş yavaş gerçekleştirilmiştir.
      Bu standart, savaşmanın zorunlu olduğu cephede ölçü olamaz. Buralarda ikinci, üçüncü bir standart saptanabilir, ikinci standart, hükümet tarafından sağlanan tahıl, giyecek ve yatak-yorgan dışında şu konularda üretim yoluyla kendine yeterli hale gelinmesini gerektirmektedir: Yemeklik yağ (adam başına günde yarım liang), tuz (adam başına günde yarım liang), sebze (adam başına günde 1-1,5 çin) ve et (adam başına ayda 1-2 çin): yakıt, büro malzemesi ve çeşitli maddeler satın alımı; eğitim ve sağlık için ödenek; silah temizliği ve tütün, ayakkabı, çorap, eldiven, havlu, diş fırçası vb. haklan için harcamalar. Bunlar, toplam harcamanın yüzde 50'si kadardır. Bu standarda yavaş yavaş iki-üç yılda ulaşılabilir. Bazı yerlerde buna şimdiden [sayfa 197] ulaşılmıştır. Bu standart istikrarlı üs bölgelerinde de ölçü olarak alınabilir.
      Üçüncü Standart, yüzde 50 kendine yeterliliğin sağlanamadığı, ihtiyaçların ancak yüzde 15-25'inin karşılanabildiği uzak bölgeler ve gerilla bölgeleri için geçerlidir. Oralarda bu standarda ulaşmak yeterlidir.
      Kısacası, olağanüstü koşullarda bulunanlar dışında bütün ordu birlikleri, hükümet ve öteki örgütler, savaş, talim ve çalışma arasında kalan sürelerde üretimle uğraşmalıdır. Bu süreleri topluca üretimde bulunmak için kullanmanın yanı sıra, mensuplarından bazılarını özellikle üretim için örgütlemeli, onlara çiftlikler, sebze bahçeleri, meralar, atölyeler, küçük fabrikalar, ulaşım ekipleri ve kooperatifler işletme ya da köylülerle ortaklaşa tahıl ve sebze yetiştirme görevi vermelidir. Bugünkü koşullarımızda, her örgüt ya da her askeri birlik güçlüklerin üstesinden gelmek için kendi "iç ekonomisi"ni kurmalıdır. Bunu yapmakta isteksizlik, boş gezenlerin işidir ve utanç verici bir tutumdur. Üretimi teşvik etmek için bir bireysel prim sistemi kurmalıyız. Çalışmanın niteliğine göre kademelendirilecek primler bu çalışmaya doğrudan katılan herkese dağıtılmalıdır. Ayrıca, çalışmayı ilerletmenin etkili bir yolu olarak, her örgütün başı sorumluluğu üstlenmeli, çalışmaya bizzat katılmalı ve önder grubu kitlelerle, genel çağrıyı özel ve somut rehberlikle birleştirme yöntemini uygulamalıdır. Bazı kimseler askeri birliklerin üretime katıldıkları takdirde ne savaşabileceklerini ne de talim yapabileceklerini, aynı şekilde hükümetin ve öbür örgütlerin de üretime katıldıkları takdirde kendi işlerini göremeyeceklerini ileri sürüyorlar. Bu iddia yanlıştır. Son yıllarda Sinir Bölgesi'nde birliklerimiz kendilerine bol yiyecek ve giyecek sağlamak için büyük bir üretim faaliyetine, girişirken, aynı zamanda askeri eğitimlerini, siyasal incelemelerini ve genel öğrenimlerini de eskisinden daha büyük bir başarıyla yürüttüler: böylece ordu içindeki birlik ve ordu ile halk arasındaki birlik daha da kuvvetlendi. Geçen yıl cephede geniş çapla bir üretim kampanyası yürütülürken, savaşta büyük başarılar kazanıldı ve bunun yanı sıra yaygın bir talim kampanyası başlatıldı. Üretim faaliyeti sayesinde hükümet ve öbür örgütlerin personeli daha iyi yaşam koşullarına kavuştu, [sayfa 198] işlerine daha sıkı sarıldı ve verimlilik arttı. Bu hem Sınır Bölgesi'nde, hem de cephede böyle olmuştur.
      Böylece, köylük bölgelerdeki gerilla savaşı çerçevesinde kendine yeterli hale gelmek için üretime girişen askeri birliklerin, hükümet ve öbür örgütlerin daha büyük bir enerji ve canlılıkla savaştıkları, talim yaptıkları ve çalıştıkları; disiplinlerini sağlamlaştırdıkları; hem kendi içlerinde hem de sivil halkla birliklerini geliştirdikleri görülmektedir. Kendine yeterli olmak için üretim, ülkemizin uzun süreli gerilla savaşının bir sonucudur ve bizim bir zaferimizdir. Bir defa bunda ustalaşırsak, hiçbir maddi güçlük bizi yıldıramaz. Canlılığımız ve enerjimiz yıldan yıla artacak ve her muharebede daha güçlü hale geleceğiz. Düşmanı yerle bir edeceğiz ve onun bizi yerle bir etmesinden korkmayacağız.
      Burada, cephedeki yoldaşlarımızın dikkatinin çekilmesi gereken bir başka nokta var. Son zamanlarda kurulan bazı üs bölgelerimiz maddi kaynaklar bakımından oldukça zengindir ve buna güvenerek kadrolar tutumlu olma ya da üretime girişmede isteksizdir. Bu, çok kötü bir şeydir ve ileride bunun acısını çekerler. Nerede olursak olalım, insan gücümüzü ve maddi kaynaklarımızı değerlendirmeli, sadece bugünü düşünüp har vurup harman savurmamalıyız. Nerede olursak olalım, çalışmamızın daha ilk yılından itibaren önümüzdeki uzun yılları, sürdürülmesi gereken uzun süreli savaşı, karşı-taarruzu ve düşmanın kovulmasından sonraki yeniden inşa çalışmalarını aklımızdan çıkarmamalıyız. Bir yandan, har vurup harman savurmaktan kaçınmalı, öte yandan üretimi faal bir şekilde artırmalıyız. Geçmişte bazı bölgeler, uzun vadeli düşünmemelerini, insan gücünü ve maddi kaynakları tutumlu bir şekilde kullanmamalarını ve üretimi geliştirmeyi ihmal etmelerini çok pahalı ödediler. Bundan alınacak ders ortadadır, buna dikkat edilmelidir.
      Sanayi ürünleri bakımından, Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi, iki yıl içinde pamuk, pamuk ipliği, pamuklu kumaş, demir, kâğıt ve başka birçok bakımdan bütünüyle kendine yeterli hale gelmeye karar vermiştir. Burada üretilmeyen ya da sadece az miktarda üretilen her şeyi üretmeli ve yetiştirmeli ve asla dışarıya bel bağlamamalıyız. Bu görev bütünüyle, devlet, özel ve kooperatif işletmeleri tarafından gerçekleştirilmelidir. [sayfa 199] Bütün bu mallarda sadece nicelik değil, aynı zamanda nitelik de talep ediyoruz, yani bunlar yıpranmaya karşı dayanıklı olmalıdırlar. Sınır Bölgesi Hükümeti, Sekizinci Yol Ordusu'nun Ortak Savunma Karargâhı ve Parti Merkez Komitesinin Kuzeybatı Bürosu, bu meselelere büyük dikkat göstermekte kesinlikle haklıdır. Aynı şeyin, cephenin her yerinde de yapılacağını umuyorum. Bu, birçok yerde şimdiden yapılıyor, onlara başarılar dilerim.
      Sınır Bölgemizde ve öbür Kurtarılmış Bölgelerimizde, ekonomik çalışmanın her dalını öğrenmemiz daha iki-üç yıl alacak. Kendi tahılımızın bütününü ya da büyük bir kısmını yetiştirdiğimiz, mallarımızın bütününü ya da büyük bir kısmını imal ettiğimiz ve böylece bütünüyle ya da esas olarak kendine yeterli hale geldiğimiz ve hatta bir miktar üretim fazlası sağladığımız gün, aynı zamanda köylük bölgelerdeki ekonomik çalışmanın her dalında ustalaşmış olacağız. Şehirleri düşmandan temizledikten sonra, ekonomik çalışmanın yeni dallarına da girişebileceğiz. Bütün gücümüzü ortaya koymalı ve öğrenmeliyiz: çünkü Çin, yeniden inşası için bize güvenmektedir. [sayfa 200]



GERİLLA BÖLGELERİNDE DE ÜRETİM MÜMKÜNDÜR[20*]
31 Ocak 1945

     
      Düşman hatları gerisindeki Kurtarılmış Bölgelerin nispeten istikrarlı üslerinde ordu ve halk içinde üretim kampanyalarının sürdürülebileceği ve sürdürülmesi gerektiği artık kabul edilmiştir ve bu konuda hiçbir kuşku yoktur. Fakat bunların gerilla bölgelerinde ve düşman hatlarının gerisindeki en uzak bölgelerde de yürütülüp yürütülemeyeceği, yeterince kanıt olmadığı için, pek çok insanın kafasında henüz açıklığa kavuşmamıştır.
      Fakat şimdi elimizde kanıt var. 1944'te birçok gerilla bölgesinde üretim faaliyeti önemli ölçüde sürdürülmüş ve 28 Ocak tarihli Kurtuluş Gazetesi'nde yayımlanan Çang Pingkay yoldaşın Şansi-Çahar-Hebey Sınır bölgesindeki gerilla birimlerinin üretim kampanyası hakkındaki raporunda belirtildiği gibi fevkalade sonuçlar alınmıştır. Çang yoldaşın raporunda sayılan bölgeler ve birlikler şunlardı: Orta Hebey'de altıncı alt bölge, ikinci alt bölgenin dördüncü ilçe bölüğü, dördüncü alt bölgenin sekizinci ilçe bölüğü, Suşuy-Tingsien müfrezesi, Paoting-Mançeng müfrezesi ve Yunpiao müfrezesi ve Şansi'de Taysien ve Kuosien illerindeki birlikler. Bu bölgelerdeki koşullar son derece elverişsizdir:
      Bölge, düşmanın ve kuklalarının müstahkem mevkileri koruganlarıyla doludur ve siperler, duvarlar ve yollarla boydan boya dilimlenmiştir: askeri üstünlüğünden ve ulaşım olanaklarından yararlanan düşman, bize karşı sık sık ani hücumlara, kuşatmalara ve "temizlik" harekâtlarına girişmektedir. Bu koşullar [sayfa 201] altında gerilla birliklerimiz, bir gün içinde mevzilerini birkaç kez değiştirmek zorunda kalmaktadırlar.

      Bununla birlikte, gerilla birlikleri çatışmalar arasındaki sürelerde üretimi sürdürmeyi başarmışlardır. Sonuçlar şöyledir
      Şimdi herkes daha iyi besleniyor: Herkes günde yarım liang yemeklik yağ ve tuz ile bir çin sebze, ayda bir buçuk çin et alıyor. Bundan başka, yıllardır bulunmayan diş fırçaları, diş macunları ve alfabe bulunabiliyor.

      Alın bakalım! Gerilla bölgelerinde üretimin mümkün olmadığını kim söyleyebilir?
      Birçok kişi, nüfusun yoğun olduğu bölgelerde boş arazi olmadığını iddia ediyor. Gerçekten hiç boş arazi yok mu? Lütfen tekrar Şansi-Çahar-Hebey sınır bölgesine bakın:
      Önce, toprak meselesi esas dikkati tarıma verme siyasetine uygun olarak çözülmüştür. Dokuz yöntem kullanmaktadırlar: 1. Düşmanın abluka amacıyla kullandığı duvarları yıkmak ve hendekleri doldurmak: 2. Düşmanın kullanabileceği otomobil yollarını tahrip etmek ve bunların üzerine tahıl ekmek; 3. Küçük boş toprak parçalarından yararlanmak; 4. Mehtaplı gecelerde düşmana aldırmadan koruganların çevresindeki tarlalara ekin ekilirken, silahlı koruma sağlayarak halk milisine yardımcı olmak: 5. Tarlaları, işgücü sıkıntısı çeken köylülerle ortaklaşa sürmek; 6. Köylü gibi giyinmiş askerleri kullanarak düşmanın müstahkem mevzileri ve koruganları çevresindeki tarlaları oldukça açık bir şekilde sürmek; 7. Set örüp, kumu temizleyip, nehir kıyılarını tarla haline getirerek buralardan yararlanmak; 8. Kurak topraklanıl sulanabilir hale getiril meşin de köylülere yardım etmek ve 9. Faaliyet gösterilen her köyde tarım işlerine yardım etmek.

      Ama tarım mümkün olsa bile, el sanatları ve öbür üretim faaliyetleri [sayfa 202] belki de hâlâ imkânsızdır? Gerçekten durum bu mu? Lütfen Şansi-Çahar-Hebey sınır bölgesine bir bakın:
      Düşmanın abluka hatları, ya da abluka siperleri çevresindeki birlikler, üretim faaliyetlerimi sadece tarıma hasretmiyorlar, aynı zamanda, istikrarlı üs bölgelerindeki gibi, el sanatlarını ve ulaşımı da geliştiriyorlar. Dördüncü ilçe bölüğü bir keçe şapka atölyesi, bir yağhane ve bir un değirmeni kurmuştur ve yedi ayda yerel parayla yarım milyon yuan kâr elde etmiştir. Kendi güçlüklerini halletmekle kalmamışlardır, gerilla bölgesindeki halkın ihtiyaçlarını da karşılamaktadırlar. Askerler kendi yün kazak ve çoraplarını artık kendileri temin edebilmektedirler.

      Gerilla bölgelerinde askeri harekâtlar sık olduğundan, askerlerin üretimle uğraşmaları belki çarpışmaları etkiliyordur? Bu gerçekten böyle mi? Lütfen Şansi-Çahar-Hebey Sınır Bölgesi'ne bakın:
      İşgücünü silahlı güçle birleştirme ilkesini uygulayarak üretim ve savaşma görevlerine eşit önem veriyorlar.
      Ve
      Örneğin, ikinci alt bölgenin dördüncü ilçe bölüğünü ele alalım. İlkbaharda çift sürmeye başladıklarında, düşmana saldırmak üzere özel bir müfreze gönderdiler ve aynı zamanda güçlü bir siyasal taarruza giriştiler. İşte tam da bu yüzden askeri alanda da daha büyük bir faaliyet başladı ve birliklerin savaşma gücü arttı. Şubat'tan Eylül başına kadar bu küçük müfreze, 71 çarpışmaya katıldı, Çutungşeh, Şangçuang, Yehçuang, Fengçiaçay ve Yaytu müstahkem mevzilerini ele geçirdi, düşmana ve kukla birliklere 165 kayıp verdirdi. 91 kukla asker esir aldı, 3 hafif makineli tüfek, 101 tüfek ve tabanca ele geçirdi.

      Ve
      Askeri faaliyeti, yaygın üretim için propagandayla birlikte yürüterek derhal şu sloganla bir siyasal taarruza giriştiler: "Büyük [sayfa 203] üretim atılımını baltalamaya çalışan herkesi ezin!" Taysien ve Kuosien il merkezlerinde düşman, orada oturanlara "Son zamanlarda Sekizinci Yol Ordusu neden bu kadar çetin bir hale geldi?" diye sordu. Onlar da şöyle yanıtladılar: "Çünkü siz sınır bölgesindeki büyük üretim atılımını baltalamaya çalışıyorsunuz." Kukla askerler birbirlerine şöyle diyorlardı: "Bu büyük üretim hamlesini sürdürürlerken dışarı çıkmasak daha iyi olur."

      Gerilla bölgelerindeki halkın da bir üretim kampanyasına girişmesini sağlamak mümkün müdür? Kiraların belki henüz azal-tılmadığı ya da kira indiriminin tam olarak gerçekleştirilmediği böyle bölgelerde köylüler üretimi artırmaya ilgi duyarlar mı? Buna Şansi-Çahar-Hebey Sınır Bölgesi'nde olumlu yanıt verilmektedir.
      Üstelik düşmanın abluka hatları ya da abluka siperleri çevresindeki birlikler, üretim kampanyasını yayarak oradaki halka, doğrudan yardım etmektedirler. Bir yandan, üretimle uğraşan kitleleri silahla korurken, öte yandan emekleriyle büyük ölçüde yardımda bulunuyorlar. Bazı birlikler, kendi insan güçlerinin yüzde 50'ini sıkışık tarım mevsimlerinde kitlelere ücretsiz yardım olarak vermeyi kural haline getirdiler. Böylece kitlelerin üretim yapma istekleri çok arttı, orduyla halk arasındaki ilişkiler daha uyumlu hale geldi ve kitleler yeterli yiyeceğe sahip oldular. Dolayısıyla gerilla bölgelerinde kitlelerin Komünist Partisi'ne ve Sekizinci Yol Ordusu'na karşı sevgi ve destekleri arttı.

      Gerilla bölgelerinde ordu ve halkın büyük çapta üretim kampanyaları sürdürüp sürdüremeyeceği, ya da bunun gerekli olup olmadığı konusundaki bütün kuşkular böylece cevaplandırılmış olmaktadır. Biz, Kurtarılmış Bölgelerdeki, özellikle gerilla bölgelerindeki bütün Parti, hükümet ve ordu kadrolarından,-bu noktayı iyice kavramalarını istiyoruz. Çünkü bir kez bunun "mümkün" ve "gerekli" olduğu anlaşılırsa, üretim her yerde yoluna girecektir. Özellikle bu bakımdan işe ilk olarak Şansi-Çahar-Hebey Sınır Bölgesi'nden başlanmıştır: [sayfa 204]
      Düşmanın abluka hatlarının ya da abluka siperlerinin çevresindeki birlikler, üretim kampanyasında üretim planlanın saptandığı şekilde sadece beş ay gibi kısa bir sürede gerçekleştirmekle kalmadılar, üstelik bir dizi pratik yenilikler de getirdiler. Bunun nedeni, kadroların düşünüşlerini yeniden yönlendirmeleri, üretime ve işgücünü silahlı güçle birleştirmeye ciddi bir şekilde dikkat göstermeleri, kitleler içinden emek kahramanları ve örnek işçiler (kabataslak bir hesaba göre altmış altı emek kahramanı ve örnek işçi) çıkarmalarıdır.

      1945'te, Kurtarılmış Bölgeler herkesin ortak çabalarıyla şimdiye kadarkilerin hepsinden daha büyük bir askeri ve sivil üretim kampanyası yürütmelidir. Gelecek kış bütün bölgelerin başarılarını karşılaştıracağız.
      Savaş sadece askeri ve siyasal bir boy ölçüşme değil, aynı zamanda ekonomik bir boy ölçüşmedir. Japon saldırganlarını yenmek için, bütün görevlere ek olarak kendimizi ekonomik çalışmaya da uydurmalı ve iki-üç yıl içinde bunda ustalaşmalıyız. Bu yıl, yani 1945'te bugüne kadarkilerden daha büyük sonuçlar elde etmeliyiz. Çin Komünist Partisi Merkez Komitesinin bütün Kurtarılmış Bölgelerdeki kadrolarımızdan ve bütün halktan sabırsızlıkla beklediği budur ve bu hedefe ulaşılacağını umuyoruz. [sayfa 205]



PARTİMİZİN TARİHİNDEKİ BAZI MESELELER ÜZERİNE KARAR[21*]

I

     
      Çin Komünist Partisi 1921'de doğuşundan bu yana, bütün çalışmalarında, kendi yolunu çizerken Marksizm-Leninizm'in evrensel gerçeğini, Çin devriminin somut pratiğiyle birleştirmeyi, temel ilke olarak almıştır. Mao Zedung yoldaşın Çin devrim teorisi ve pratiği de bu birleştirmeyi, temsil eder. Partimizin kurulmasıyla birlikte Çin devriminde derhal yeni bir aşamaya. Mao Zedung yoldaşın da işaret ettiği gibi yeni demokratik devrim aşamasına geçildi. Yeni demokrasi için yirmi dört yıllık (1921'den 1945'e kadar) mücadele boyunca, üç tarihi dönem - Birinci Büyük Devrim, Toprak Devrimi ve Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı-boyunca Partimiz, geniş halk kitlelerinin düşmanlarına, emperyalizm ve feodalizme karşı son derece çetin ve zorlu devrimci mücadelelerinde, tutarlı bir şekilde önderlik etmiş ve büyük başarılar, zengin deneyler kazanmıştır. Parti, mücadelenin akışı içinde, kendi önderini Mao Zedung yoldaşı yaratmıştır. Mao Zedung yoldaş, Çin proletaryasının ve Çin halkının temsilcisi olarak, insan zekâsının doruğu olan Marksizm-Leninizm teorisini, Çin'e, kitlelerin çoğunluğunu köylülerin oluşturduğu ve acil görevi emperyalizme ve feodalizme karşı savaşmak olan, yarı-feodal, yan sömürge büyük bir ülkeye, geniş araziye ve muazzam bir nüfusa sahip olan, durumun son derece karmaşık, mücadelenin son derece zor olduğu bir ülkeye, yaratıcı bir biçimde uygulamış, Lenin ve Stalin'in sömürge ve yarı sömürge sorunu üzerine teorilerini, bunun yanı sıra, Stalin'in Çin devrimi [sayfa 206] ile ilgili teorisini, parlak bir şekilde geliştirmiştir.
      Parti, doğru Marksist-Leninist çizgiye kesinlikle bağlı kaldığı ve bu çizgiye karşı bütün yanlış fikirlerle sonuna kadar mücadele ettiği içindir ki, bu üç dönemde büyük başarılar göstermiş; bugünkü, eşi görülmemiş ideolojik, politik ve örgütsel birliğe ulaşmış, bugün 1.200.000 den fazla üyeye sahip, hemen hemen 100 milyon nüfuslu Çin'in Kurtarılmış Bölgelerinde ve 1 milyonluk bir orduya önderlik eden bir devrimci kuvvet olmuş ve Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı'nda ve Kurtuluş Savaşı'nda, bütün millet için ağırlık merkezi haline gelmiştir.

II

      Çin'in Yeni Demokratik Devrimi'nin birinci döneminde, 1921 'den 1927'ye kadar ve özellikle 1924-1927 arasında Çin halkının, Komünist Enternasyonal tarafından doğru bir şekilde yönetilen ve Çin Komünist Partisi'nin doğru önderliği altında ileri atılan ve örgütlenen büyük, anti-emperyalist ve anti-feodal devrimi hızla ilerledi ve büyük zaferler kazandı. Bu büyük devrimde, Çin Komünist Partisi'nin bütün üyeleri, büyük devrimci çalışmalar yaptılar, işçi, gençlik ve köylü hareketlerini bütün ülkede geliştirdiler. Guomindang'ın yeniden örgütlenmesini ve Milli Devrimci Ordu'nun kurulmasını teşvik ettiler ve buna yardımcı oldular. Doğu Harekâtı'nın[78] ve Kuzey Seferinin, siyasal belkemiğini oluşturdular, emperyalizme ve feodalizme karşı millet çapındaki büyük mücadeleye önderlik ettiler ve böylece Çin devrim tarihinin en şanlı sayfasını yazdılar. Ne var ki, bu devrim yenilgiyle sonuçlandı, [sayfa 207] çünkü 1927'de, o zamanlar bizim müttefikimiz olan Guomindang'taki gerici klik devrime ihanet etti, çünkü o zamanlar emperyalizm ve gerici Guomindang kliğinin birleşik kuvvetleri çok güçlüydü ve özellikle Partimizde, Cen Dusiu'nun temsil ettiği sağcı ideoloji, bu devrimin bitim döneminde (altı ay kadar) Komünist Enternasyonal'in ve Stalin yoldaşın birçok akıllıca direktifini reddeden, Mao Zedung yoldaş ye öbür yoldaşların doğru görüşlerini reddeden teslimiyetçi bir politikaya dönüştü ve Parti'nin yönetici organına hâkim oldu; bunun sonucu olarak, Guomindang devrime ihanet edip, halka birden saldırdığında Parti ve halk etkili bir direnme hareketi örgütleyemedi.
      1927'de, devrimin yenilgisinden, 1937'de Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı'na kadar geçen on yıl içinde, karşıdevrimci terör koşullarında, anti-emperyalist ve anti-feodal bayrağı birlik içinde dalgalandırmaya devam eden ve geniş işçi, köylü, asker, devrimci aydın kitlelerine ve başka devrimci kişilere, büyük politik, askeri ve ideolojik mücadelelerde önderlik eden yalnız ve yalnız Çin Komünist Partisi oldu. Bu mücadeleler sırasında, Çin Komünist Partisi, Kızıl Ordu'yu yarattı. İşçi, Köylü, Asker Meclisleri Hükümetini kurdu, devrimci üsler kurdu, yoksul köylülere toprak dağıttı, hem gerici Guomindang hükümetinin saldırılarına ve hem de 18 Eylül 1931'den sonra Japon emperyalizminin saldırganlığına karşı koydu. Bunun bir sonucu olarak, Çin halkı, yeni demokratik devrim, milli ve sosyal kurtuluş davasında, büyük başarılar kazandı. Aynı şekilde, bütün parti, Parti'yi bölmeye çalışan ve ona ihanet eden Troçkist Cen Dusiu kliğinin, Lo Anglung'un[79] Çang Kuotao'nun[80] ve ötekilerin karşı devrimci faaliyetlerine karşı birlik halinde mücadele etti. Böylece Marksizm-Leninizm'in [sayfa 208] genel ilkeleri temelinde partinin birliği sağlanmış oldu. Bu on yıl boyunca partinin bu genel politikası ve bunu uygulamak için verilen kahramanca mücadeleler, bütünüyle doğru ve gerekliydi. Sayısız parti üyesi, çok sayıda halktan insan ve parti dışında, birçok devrimci, korkusuzca savaşarak ve kendilerini feda ederek, düşenlerin yerini gözlerini kırpmadan doldurarak çeşitli cephelerde, ateşli mücadeleler yürüttüler. Moralleri ve davranışlarıyla milletimizin tarihinde ölümsüzleştiler. Bütün bunlar olmaksızın, Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı gerçekleştirilemezdi, gerçekleştirilse bile sürdürülemez ve zafere ulaştırılamazdı. Çünkü o zaman bu savaş, halk savaşının zengin deneyine sahip bir Komünist Partisinden yoksun kalacaktı. Buna kuşku yoktur.
      Bizi en çok sevindiren; bu on yıl içinde, Mao Zedung yoldaşın temsil ettiği partimizin, Marks, Engels, Lenin ve Stalin'in devrimci teorilerini, yaratıcı bir şekilde Çin'in koşullarına uygulamasıdır. Partimiz sonunda, Toprak Devrimi Savaşı'nın bitimine doğru, Merkez Yönetim organında ve bütün Parti'de Mao Zedung yoldaşın önderliğini kesinlikle sağladı. Bu, Çin Komünist Partisi'nin, o dönemdeki, en büyük başarısıdır ve Çin halkının kurtuluşunun en sağlam güvencesidir.
      Ancak, Partimizin büyük başarıları yanında, bu on yıl içinde birtakım hatalar yaptığını da belirtmeliyiz. Bunların en önemlisi, Altıncı Parti Merkez Komitesinin Ocak 1931'de yapılan Dördüncü Genel Toplantısından, Merkez Komiteleri Siyası Bürosu'nun Ocak 1935'de yapılan genişletilmiş toplantısına (Zunyi toplantısına) kadar geçen süre içinde siyasal, askeri ve örgütsel çizgilerdeki "Sol" hatadır. Bu çizgi partimize ve Çin devrimine ağır kayıplar verdirmiştir. [sayfa 209]
      Çin devriminin tarihsel derslerini öğrenmek, "gelecektekileri önlemek için geçmişteki hatalardan ders almak, hastayı kurtarmak için, hastalığı tedavi etmek", "öndeki arabanın devrilmesini arkadaki araba için bir uyarı saymak" üzere ortak Marksist-Leninist ideoloji üzerinde, bütün partiyi uyumlu bir aile gibi, çelik gibi birleştirmek, Japonya'ya Karşı Direnme Savaş'ında tam bir zafer kazanmak ve Çin halkının tam kurtuluşu uğruna savaşmak üzere; Çin Komünist Partisi Altıncı Merkez Komitesi, Genişletilmiş Yedinci Genel Toplantısı bu on yıl içindeki bazı Parti sorunları üzerine ve özellikle Dördüncü Genel Toplantısından Zunyi Toplantısına kadar Merkezi önderliğinin politikası üzerine, resmi sonuçların ortaya konmasını yararlı ve gerekli görmüştür.

III

      1927'de, devrimin yenilgisinden sonra, partimizde, hem "Sol" hem Sağ sapmalar oldu. Birinci Büyük Devrim döneminin bir avuç teslimiyetçisi ki, Cen Dusiu onların başıydı, devrimin geleceği hakkında karamsarlığa düştüler ve zamanla parti tasfiyecileri (likidatörler) haline geldiler. 1927 devriminden sonra, Çin burjuvazisi zaten emperyalizmi ve feodal güçleri alt etmiştir, halk üzerindeki hâkimiyetini dengelemiştir, Çin toplumunda bugünden kapitalizm hâkimdir ve toplum barışçı yollarla gelişecektir diyerek gerici Troçkist'lerin tutumunu benimsediler.
      Bu yüzden keyfi olarak, Çin'de, burjuva-demokratik devrimin tamamlandığını ve Çin proletaryasının, "sosyalist devrimi" yapmak için gelecek günleri beklemesi gerektiğini ve şimdilik, sadece, "Milli Meclis İçin" sloganıyla sözde bir meşru harekete girişebileceğini öne sürdüler ve böylece devrimci hareketin yok edilmesini savundular. Partinin verdiği bütün devrimci mücadeleleri karşı çıktılar ve Kızıl Ordu Hareketine, "serseri zorbalar hareketi" diye iftira etliler, sadece partinin uyarılarına kulak verip ve oportünist tasfiyeci, partiye karşı görüşlerini[sayfa 210] terk etmeyi reddetmekle kalmayıp, gerici Troçkistlere[81] katıldılar ve Partiye karşı bir hizip kurdular. Bunun sonucu olarak Partiden atıldılar ve sonraları karşı devrimciler haline geldiler.
      Bu arada Guomindang'ın katliam siyasetinin yarattığı nefret ve Çen Dusiu'nun teslimiyetçiliğine karşı öfkenin körüklediği küçük burjuva aceleciliği de Partide yansıyordu ve bu "Sol" heyecanların hızla büyümesine yol açtı. Bu "Sol" heyecan, ilk kez, Parti Merkez Komitesi'nin 7 Ağustos 1927'deki, olağanüstü toplantısında ortaya çıktı. Parti tarihine 7 Ağustos toplantısı, olumlu bir katkıda bulundu. Çin devriminin kritik bir noktasında, Cen Dusiu'nun teslimiyetçiliğini kesinlikle sona erdirdi. Toprak Devrimi siyaseti ve Guomindang gericilerinin katliamına karşı silahlı mücadele kararı aldı ve partiyi ve kitleleri devrimci savaşı sürdürmeye çağırdı. Bütün bunlar doğruydu ve toplantının esasıydı. Ancak sağ hatalarla mücadele ederken, toplantı "Sol" hatalara yol açmıştı. O, zamanlar siyasal açıdan devrimci mevzileri korumak ve devrimci güçleri planlı bir şekilde bir araya toplamak için, her bölgenin kendi koşullarına göre, ya uygun karşı saldırıların, ya da taktik olarak geri çekilmelerin örgütlenmesi gereğini kavrayamadı. Maceracılık ve buyrukçuluk (Özellikle işçilerin greve zorlanması) eğilimlerine göz yumdu ve onları besledi. Örgütsel açıdan toplantı, aşırı ve sekter parti içi mücadelelere yol açtı, hiç anlamı yokken ya da uygunsuz bir biçimde yönetici kadroların, tümüyle işçi sınıfı kökenli olmasının önem taşıdığını belirtti ve Parti içinde oldukça ciddi bir aşırı demokrasi durumu yarattı. 7 Ağustos toplantısından sonra, bu "Sol" hava büyümeye, devam etti, merkez yönetici organın 1927 Kasım'ındaki büyük toplantısında tam bir maceracı çizgiye dönüştü ve ilk kez Partinin Merkez Yönetim organında "Sol" çizgiyi hâkim duruma getirdi. Maceracılar bundan sonra, Çin devriminin, niteliği gereği, sözde bir sürekli devrim olduğunu (Demokratik devrimi sosyalist [sayfa 211] devrimle karıştırıyorlardı) ve Çin devriminin sözde sürekli ilerleme durumunda olduğunu (1927 devriminin yenilgisini inkâr ediyorlardı) ileri sürdüler. Bunun sonucu olarak düzenli bir geri çekilmeyi başaramamakla kalmayıp tersine, düşmanın gücünü ve devrimin yenilgisinden sonra kitlelerin durumunu dikkate almadan bir avuç Parti üyesine ve izleyicisine, ülkenin her yanında, en ufak bir başarı şansı olmayan, mevzi ayaklanmalar yapmalarını emrettiler. Bu siyasal maceracılığın yanı sıra, yoldaşlara saldırı şeklinde, sekter bir örgütsel siyaset de gelişti. Ancak bu yanlış çizgi, başından beri Mao Zedung yoldaşın ve Beyaz Bölgelerde çalışan pek çok yoldaşın doğru eleştiri ve karşı koyuşlarıyla ve pratikte kayıplara yol açtıkça, 1928 başlarında birçok yerde uygulanmaz oldu ve aynı yılın Nisan'ında (altı ay geçmeden) bütün ülkedeki pratik çalışmalar da fiili olarak son buldu.
      Partinin 1928 Haziran'ında toplanan Altıncı Milli Kongresi'nin çizgisi esas olarak doğruydu. Kongre, haklı olarak, Çin toplumunun, yarı sömürge ve yarı feodal olduğunu onayladı. Çağdaş Çin devrimine yol açan temel çelişkilerden hiçbirinin henüz çözülmediğini belirtti ve bugünkü aşamada Çin devrimini bir burjuva demokratik devrim olarak tanımladı ve bu demokratik devrim için bir On Madde Programı[82] ilan etti. Kongre, doğru olarak, şimdiki siyasal durumun iki devrimci dalga arasında bir geçiş dönemi olduğunu, devrimin gelişiminin eşit olmadığını ve o koşullarda partinin genel görevinin saldırıya geçmek ya da ayaklanmalar örgütlemek değil kitleleri kazanmak olduğunu belirtti. Kongre hem Sağ Cen Dusiuculuğu hem de "Sol" maceracılığı reddederek, iki cepheli bir mücadele verdi ve Parti'deki en tehlikeli eğilimin, kitleleri yabancılaştıran maceracı ayaklanmalar, askeri maceracılık ve buyrukçuluktan oluştuğunu özellikle belirtti. Bunların belirtilmesi kesinlikle gerekliydi.
      Öte yandan Altıncı Kongrenin de eksikleri ve hataları oldu. Ara sınıfların ikili niteliği ve gerici güçler arasındaki iç çelişkiler üzerine doğru tahminlerde bulunamadı: ayrıca, büyük devrimin yenilgisinden soma partinin düzenli taktik geri çekilmelere ihtiyacı olduğunu, köylük üs alanlarının önemini, demokratik devrimin uzun süreli niteliğini [sayfa 212] kavrayamadı. Bu eksik ve hatalar nedeniyle, 7 Ağustos Toplantısından sonra da yaşayan "Sol" fikirlerin kökünü kazıyamadığı, bunlar daha sonraki "Sol" fikirlerle çok daha şiddetlendiği ve çok daha büyüdüğü halde, gene de bu, kongrenin çözemediği esas yönüyle, doğrudur, bu gerçeği hiç bir şey gölgeleyemez. Kongre'den sonra bir süre için partinin çalışması verimliydi. Bu süre içinde Mao Zedung yoldaş, sadece Altıncı Kongre çizgisinin doğru yönünü geliştirmek ve Kongrenin çözemediği ya da yanlış çözdüğü pek çok sorunu doğru bir sekile çözmekle kalmayıp, ayrıca teorik olarak Çin devriminin yönelimi için, daha bütün ve daha somut bilimsel Marksist-Leninist bir temel de sağladı. Onun önderliği altında Kızıl Ordu Hareketi, yavaş yavaş önemli bir siyasal unsur haline geldi.
      Ne var ki, 1929'un ikinci yarısı ve 1930'un birinci yarısında hâlâ partide yaşayan bazı "Sol" fikir ve siyasetler bir kez daha yer edindiler; bu temele dayanarak, olaylar devrim lehine dönünce, ikinci "Sol" çizgi haline geldiler. Mayıs 1930'da, Çan Kayşek ile Feng Yu-siang ve Yen Si-san arasında savaşın patlak vermesinden sonraki iç durumdan heyecana kapılan, yoldaş Li Lisan'ın yönettiği Merkez Komitesi Siyasi Bürosu 11 Haziran'da "Yeni Devrimci Atılım ve Bir Veya Daha Fazla Eyalette Zafer Kazanmak" şeklindeki "Sol" kararı benimsediler; bunun üzerine, "Sol" çizgi merkez yönetici organa, ikinci kez hâkim oldu. Bu yanlış çizginin (Li Lisan çizgisi) doğuşunun bazı nedenleri vardır. Li Lisan çizgisi ortaya çıktı çünkü Li Lisan ve öteki yoldaşlar devrimin kendi öz örgütsel gücünü geliştirerek yeterli hazırlığa ihtiyacı olduğunu anlamayıp "Kitleler sadece büyük eylemler ister, küçük değil" diyorlardı ve bu yüzden o zamanki savaş ağaları arasındaki savaşların, Kızıl Ordu hareketinin başlangıçtaki açılması ve Beyaz Bölgelerdeki çalışmalarımızın başlangıçtaki canlılığı ile birlikte şimdiden bütün ülkede "büyük eylemler" (Silahlı ayaklanmalar) için gerekli koşulları sağlayacağına inanıyorlardı. Li Lisan çizgisi ortaya çıktı çünkü Çin devriminin eşit olmayan gelişimini anlayamayıp, devrimci krizin ülkenin her yanında, aynı biçimde geliştiğini, her yerde hemen ayaklanmalar için hazırlıklar yapılması gerektiğini özellikle önemli şehirlerin öncülük etmesi ve millet çapında devrimci bir atılımın merkezleri olmaları gerektiğini iddia ediyorlardı [sayfa 213] ve Mao Zedung yoldaşın uzun bir süre boyunca temel gücümüzü kırsal üs alanları kurmak için, kırsal alanları, şehirleri kuşatmak ve bu üsleri milletçe devrimin bir atılımını yaratmak için kullanmamız şeklindeki fikrini, "baştanbaşa yanlış", "köylü kafasına has bölgecilik ve tutuculuk" diye karaladılar. Li Lisan çizgisi ortaya çıktı, çünkü dünya devriminin eşit olmayan gelişimini anlayamıyorlardı. Çin devriminin dünya devrimine yol açacağını, onsuz Çin devriminin asla başarıya ulaşamayacağını iddia ediyorlardı. Li Lisan çizgisi ortaya çıktı. Çünkü Çin burjuva demokratik devrimin uzun süreli niteliğini anlayamıyorlardı, bir ya da birkaç eyalette kazanılan zaferin sosyalist devrime dönüşümün işareti olacağını iddia ediyorlardı. Ve böylece bir dizi, duruma uymayan "Sol" siyaset formüle ettiler. Bu yanlış görüşlerle Li Lisan çizgisinin liderleri bütün ülkedeki önemli şehirlerde silahlı ayaklanmalar düzenlenmesi ve Kızıl Ordu'nun bu şehirlere saldırması yönünde maceracı bir plan hazırladılar. Sonra da, Parti'nin her kademedeki yönetici organlarına, Gençlik Birliği ve sendikaları, silahlı ayaklanmalar hazırlığı için bir eylem komitesi halinde birleştirdiler. Ve böylece günlük çalışmaları durdurdular. Bu yanlış kararları formüle ederken ve uygularken, Li Lisan yoldaş, birçok yoldaşın doğru eleştiri ve önerilerini reddetti. Parti içinde sözde sağ sapmaya karşı mücadeleye önem verdi. Bu sloganla onun görüşlerine katılmayan kadrolara haksız yere saldırdı. Ve böylece parti içi sekterliği derinleştirdi. Böylece Li Lisan çizgisi ilk "Sol" çizgiden çok daha gelişmiş bir biçime girdi. Ama Partide, Li Lisan çizgisinin hâkimiyeti de kısa sürdü (Dört aydan daha az). Bu çizgi her seferinde Partiye ve devrimci güçlere ağır kayıplar verdirdiği için, kadroların ve parti üyelerinin geniş kesimleri bunun düzeltilmesini istediler. Özelllikle Mao Zedung yoldaş, Li Lisan çizgisine asla katılmadı. Ve aslında Kızıl Ordu'nun birinci cephe ordusunun "Sol" hatalarını büyük bir sabırla düzeltti.[83] Onun için de, Ciangsi devrimci üssündeki Kızıl Ordu, bu dönemde kayıplara uğramak yerine Çan Kayşek ve Feng Yusiang ve [sayfa 214] Yen Sişan arasındaki savaşın yarattığı elverişli durumdan yararlanarak, gerçekten kuvvetlendi. Ve 1930 sonları ve 1931 başlarındaki düşmanın ilk "kuşatma ve baskı" harekâtını başarıyla bastırdı. Birkaç istisna dışında öteki devrimci üs alanlarındaki Kızıl Ordu da benzer başarılar elde etti. Beyaz Bölgelerde de Partinin örgütsel kanalları Li Lisan çizgisine karşı çıkan birçok yoldaş pratik çalışmalar yaptılar.
      1930 Eylül'ünde toplanan Altıncı Merkez Komitesi Üçüncü Genel Toplantısı ve sonraki merkezi önderlik, Li Lisan çizgisine son verilmesinde olumlu bir rol oynadı. Bu toplantının belgeleri, Li Lisan çizgisi açısından yatıştırıcı ve uzlaştırıcı bir hava yansıtmalarına karşın (Örneğin bunun yanlış bir çizgi olduğunu reddetmek ve sadece "taktik olarak yanlış olduğunu" söylemek gibi) ve toplantı örgütsel açıdan sekterlik hatasını sürdürdüğü halde gene de Çin devriminin aşırı "Sol" yorumunu düzeltti, millet çapında bir ayaklanma örgütlemek ve Kızıl Ordu'nun bütününü ana şehirlere saldırıya yoğunlaştırmak planından vazgeçti, bağımsız örgütlerin ve Partinin Gençlik Birliğinin ve Sendikaların günlük çalışmalarını eski haline getirdi; böylelikle, Li Lisan çizgisinin en belirgin niteliklerine son verdi. Üçüncü genel toplantıda Li Lisan yoldaşın kendisi de hatalarını kabul etti ve sonra Siyasi Büroda ki liderlik pozisyonunu terk etti. Üçüncü Genel Toplantıdan sonra Merkezi önderlik, bir adım daha ileri giderek. Kasım 1930 ek kararında ve 96 numaralı Aralık genelgesinde Li Lisan ve öteki yoldaşların hatalı olduğunu, genel toplantının uzlaştırıcı tutumunun da hatalı olduğunu ilan etti. Hem Üçüncü Genel Toplantısı, hem de somaki merkezi önderlik, Li Lisan çizgisinin ideolojik özünü incelemeyi ve bunu düzeltmeyi başaramadı. Bunun için de 7 Ağustos 1927 toplantısından ve özellikle 1929'dan beri Partide olan bazı "Sol" fikir ve siyasetler, bu toplantıda ve daha sonraları güçlü olarak varlıklarını sürdürdüler. Ama hem Üçüncü Genel Toplantı hem de sonraki merkezi [sayfa 215] önderlik, Li Lisan çizgisini sona erdirmek için yukarda tanımlanan olumlu önlemleri aldığına göre, bütün Partili yoldaşların "Sol" hatalara karşı mücadeleyi sürdürmek üzere, bu önlemlere dayanarak daha çok çaba göstermeleri gerekirdi.
      Bu arada devrimci pratiği yeni ve dogmatik "Sol" hatalar işlemiş bir grup Partili yoldaş, başlarında Sen Şao-yu (Vang Ming) yoldaş olmak üzere öne çıktılar ve Li Lisan çizgisinden çok daha aşırı bir sekter tutum takınarak "Li Lisan çizgisine karşı" ve "uzlaşma çizgisine karşı" sloganlarıyla merkezi önderliğe karşı bayrak açtılar. Kavgaları, Li Lisan çizgisinin ideolojik özünü ve 7 Ağustos 1927'den beri, özellikle 1929'dan beri Parti'de var olan ve hiçbir zaman kökünden ele alınamamış "Sol" fikir ve siyasetleri yok etmek için partiye yardım değildi. Aslında Çen Şao-yu yoldaşın o zamanlar basılan iki çizgi veya Çin Komünist Partisi'nin Daha Çok Bolşevikleşmesi İçin Mücadele broşüründe yeni bir program ortaya attılar. Bu, Li Lisan çizgisini ve öteki "Sol" fikir ve siyasetleri canlandırmaktan veya yeni bir kılıftan başka bir şey değildi. Böylece Parti içinde "Sol" fikirler daha da güçlendi; yeni bir "Sol" çizgi biçimini aldı.
      Çen Şaoyu yoldaşın liderliğindeki bu yeni "Sol" çizgi, Li Lisan çizgisinin "Sol" hatalarını ve Üçüncü Genel Toplantının uzlaşmacılığını eleştirdiyse de en belirgin özelliği; Li Lisan çizgisini "Sağcı" olarak eleştirmesi, Üçüncü Genel Toplantıyı "Li Lisan çizgisinin sağ oportünist teori ve pratiğini mahkûm etmek ve onu açığa çıkarmak için hiçbir şey yapmamakla" suçlaması ve 96 numaralı genelgeye "şimdiki halde sağ sapmanın Parti için hâlâ asıl tehlike olduğunu görememesi yüzünden" kusur bulmasıydı. Yeni "Sol" çizgi, Çin toplumunun niteliği ve sınıf ilişkileri açısından kapitalizmin ağırlığını abarttı, burjuvaziye ve zengin köylülere karşı mücadelenin önemini ve Çin devriminin bugünkü aşamasında "sosyalist devrim unsurlarının" önemini abarttı. Ve bir ara kesimin, üçüncü parti ve grupların varlığını inkâr etti. Yeni "Sol" çizgi, devrimci durum ve Partinin görevleri açısından bütün ülkede "Devrim dalgasının yükseldiği"ni ve Partinin millet çapında "Saldırıya geçme çizgisi" izlemesi gerektiğini öne sürmeye devam etti ve ana şehirleri kapsayan bir veya daha fazla belli başlı eyalette "Hemen bir devrimci durumun" [sayfa 216] kısa zamanda oluşacağını iddia etti. "Sol" bakış açısıyla göz göre göre yalana başvurdu ve Çin'de henüz "Gerçek" bir Kızıl Ordu ve "Gerçek" bir işçi köylü asker konseyleri hükümeti olmadığı yolunda iftiralar ortaya attı. Özel olarak o sırada Partide asıl tehlikenin "Sağ" oportünizm; "Pratik çalışmada oportünizm" ve "Zengin köylü çizgisi" olduğunu ısrarla iddia etti. Örgütsel açıdan bu yeni "Sol" çizginin savunucuları disiplini çiğnediler. Partinin verdiği görevleri reddettiler. Bir grup yoldaşla birleşerek merkezi önderliğe karşı hizip faaliyetlerine girişme hatasını işlediler. Yanlış bir tutumla, Parti üyelerine eyalet merkez yönetici organını kurma çağrısında bulundular ve "Sol" çizgilerini "Aktif olarak destekleyen ve izleyen savaşçı kadroların" "bütün seviyelerdeki yönetici organları ıslah etmek ve kuvvetlendirmekte" kullanılmasını talep ettiler. Böylece Parti içinde ciddi bir bunalım yarattılar. Genel olarak söylersek, yeni "Sol" çizgi, büyük şehirlerde ayaklanmalar düzenlenmesini talep etmediği ve bir süre için Kızıl Ordu'nun bu şehirlere saldırmak amacıyla toplanmasını istemediği halde, Li Lisan çizgisinden çok daha kararlı, daha "Teorik", daha tahakkümcü ve "Solculuğunda" daha belirgindi.
      Ocak 1931'de, Parti Altıncı Merkez Komitesi Dördüncü Genel Toplantısı, Çen Şaoyu yoldaşın başkanlığındaki "Sol" dogmatik ve sekter unsurların her yönden baskı yaptığı ve merkez yönetici organdaki deneyci hatalar işleyen bazı yoldaşların bu unsurlarla uzlaştığı ve onları desteklediği bir ortamda toplandı. Bu toplantının yapılması olumlu veya yapıcı rol oynamadı. Sonuç, yeni "Sol" çizginin kabul edilmesi, bunun merkez yönetici organ içinde zafer kazanması ve Toprak Devrimi Savaşı sırasında bir "Sol" çizgi hâkimiyetinin, üçüncü kez başlaması oldu. Dördüncü Genel Toplantı derhal, yeni "Sol" çizgi programındaki birbiriyle bağıntılı ve hatalı iki ilkeyi uygulamaya koyuldu; "Bugün için partide asıl tehlike" olduğu iddia edilen "Sağ sapmaya" karşı mücadele ve "bütün kademelerdeki yönetici kadroları eğitmek ve güçlendirmek". Görünüşte, hâlâ Li Lisan çizgisine ve "uzlaşma çizgisine" karşı muhalefet bayrağını taşıyordu; ama siyasal program, özünde esas olarak "Sağ sapmaya karşı" idi. Dördüncü Genel Toplantı kararları, o günkü politik durumun analizini yapmıyor veya Parti için somut siyasal görevler koymuyor, sadece, genel bir şekilde [sayfa 217] sözde "Sağ sapmaya" ve "Pratik çalışmada oportünizme" karşı çıkıyordu: Aslında Çen Şaoyu yoldaşın broşürünü, iki çizgi veya Çin Komünist Partisi'nin Daha Çok Bolşevikleştirilmesi İçin Mücadeleyi, parti içindeki "Sol" fikirleri temsil eden ve o zamanlar benimsenen ve on yıl veya daha fazla bir süre için yukarıdaki analizde de görülebileceği gibi, "Sağ sapmaya karşı" esas olarak tümüyle yanlış bir "Sol" oportünist program olduğu halde "Doğru program rolü" oynayacak olan bu broşürü benimsiyordu. Bu program altında Dördüncü Genel Toplantı ve sonraki merkezi önderlik, bir yandan dogmatik ve sekter "Sol" unsurları merkez yönetici organda sorumlu mevkilere getirdi: öte yandan da Li Lisan çizgisi hatalarını işlemiş yoldaşlara aşırı bir şekilde saldırdı. Çu Siu-pay[84] önderliğindeki "uzlaşma çizgisi hatasını" işledikleri iddia olunan yoldaşlara haksız yere saldırdılar ve Merkez Komitesi toplantısının hemen ardından sözde "Sağcı" yoldaşların büyük bir bölümüne saldırdılar. Aslında o günkü "Sağcıları" esas olarak bu toplantıda "Sağ sapmaya karşı" yürütülen hizip mücadeleleri yarattı. Elbette bu kişiler arasında Lo Çanglung'un başını çektiği bir avuç bölücü vardı. Bunlar sonradan gerçek bir sağcı oldular, yozlaşarak karşıdevrimciler haline geldiler ve Parti'den kesin olarak atıldılar. Bunlara karşı kararlı bir mücadele verilmesi kuşkusuz zorunluydu. Bunların ikinci bir parti örgütü kurmaları [sayfa 218] ve bunu sürdürmekte ısrar etmeleri parti disiplinine asla uygun değildi. Ancak o günlerde saldırıya uğrayan Lin Yunan'ı[85] Çiu-Şik[86] Ho Meng Siung[87] ve yirmi kadar önemli parti kadrosuna gelince; bunlar parti ve halk için çok yararlı işler yapmış, kitlelerle sıkı bağlar kurmuş ve yakalandıklarında düşmanın karşısında boyun eğmeyerek kahramanca ölmüşlerdir. "Uzlaşma çizgisi hatasını" işlediği iddia edilen Çu Çiupay yoldaş o zamanlar itibarlı bir parti önderiydi ve saldırıya uğradıktan sonra (Özellikle kültürel alanda) pek çok yararlı işler yapmaya devam etti ve 1935 Haziran'ında düşman cellâtlarının elinde kahramanca öldü. Bütün bu yoldaşların proleter kahramanlıkları sonsuza dek yaşayacaktır. Dördüncü Genel Toplantının merkezi organda yürüttüğü "reform" biçimi bütün devrimci üslerde ve Beyaz Bölgelerde bulunan yerel örgütlere de aynı şekilde yayıldı. Dördüncü Genel Toplantıyı izleyen merkezi yönetim, "Sağ sapmaya karşı" mücadelesini yürütmek için temsilcilerini, ajanlarını ya da yeni yönetici kadroları ülkenin dörtbir yanına gönderme konusunda, Üçüncü Genel Toplantı'ya ve onu izleyen merkezi önderliğe oranla daha ısrarlı ve sistemli bir şekilde devralıyordu.
      Merkezi önderliğin Dördüncü Genel Toplantıdan kısa bir süre sonra, 9 Mayıs 1931'de ilan ettiği kararlar, yeni "Sol" çizginin daha şimdiden pratik çalışmada somut olarak uygulanmakta olduğunu ve geliştiğini göstermekteydi. Bu tarihlerde Çin'de bir dizi önemli olay meydana geldi. Dördüncü Genel Toplantıyı izleyen merkezi önderlik [sayfa 219] hatalı çizgisini uygulayacak zaman bulamadan, Ciangsi'de bulunan Merkez Bölge Kızıl Ordusu, Mao Zedung yoldaşın doğru önderliğinde ve bütün yoldaşların büyük çabalarıyla büyük zaferler kazandı ve düşmanın ikinci ve üçüncü "kuşatma ve bastırma" harekâtlarını bozguna uğrattı. Öteki üs alanlarının ve Kızıl Ordu birliklerinin çoğu aynı dönemde ve aynı koşullarda birçok zafer kazandılar ve büyük ilerlemeler kaydetti. Bu sırada 18 Eylül Olayı ile başlayan Japon emperyalist istilası, bütün ülkede milli demokratik harekette yeni bir atılıma yol açtı. Yeni merkezi önderlik daha başlangıçtan itibaren, bu olayların yarattığı yeni durum hakkında bütünüyle yanlış bir değerlendirme yaptı. Gerek Guomindang rejiminin içinde bulunduğu bunalımı ve gerekse devrimci güçlerin gelişmesini büyük ölçüde abarttı; 18 Eylül' Olayından sonra Çin ve Japonya arasındaki milli çelişmenin şiddetlenmekte olduğunu ve ara sınıfların Japonya'ya direnme ve demokrasi taleplerinde bulundukları gerçeğini gözden kaçırdı; Japon emperyalizmi ile öteki emperyalist devletlerin Sovyetler Birliği'ne saldırmak için birleşeceklerini ve emperyalist devletlerin, Çin'deki karşı-devrimci kliklerin ve hatta ara grupların, Çin devrimine saldırmak üzere birleşeceklerini ileri sürdü; kategorik bir şekilde, ara grupların, Çin devriminin en tehlikeli düşmanı olduklarını iddia etti. Bu yüzden, yeni merkezi önderlik "her şey kahrolsun" sloganını savunmaya devam etti ve "Çin'de siyasal durumun özü, karşıdevrimle devrim arasında bir ölüm-kalım mücadelesidir" yolundaki görüşü savundu; dolayısıyla da önce bir ya da daha fazla eyalette zafer kazanmak için başlıca şehirlerin Kızıl Ordu tarafından ele geçirilmesi, Beyaz Bölgelerin her yerinde işçilerin ve köylülerin silahlandırılması ve buralarda genel grevlere gidilmesi gibi birçok maceracı öneriyi bir kez daha ileri sürdü. Bu hatalar ilk olarak, merkezi önderliğin 20 Eylül 1931 tarihli "Düşmanın Üçüncü Kuşatma ve Bastırma Harekâtının, işçilerin ve Köylülerin Kızıl Ordusu Tarafından Bozguna Uğratılmasından ve Devrimci Bunalımın Adım Adım Olgunlaşmasından Doğan Acil Görevler Hakkında Karar"ında anlatımını buldu. Aynı hatalar, bunu izleyen geçici merkezi önderlik tarafından yazılan ya da onun gözetimi altında düzenlenen şu belgelerle tekrarlanmakta ve daha geniş olarak anlatımını bulmaktaydı; [sayfa 220]
      "Mançurya'nm Japon Emperyalizmi Tarafından Zorla İşgali Üzerine Karar" (22 Eylül 1931)
      "Devrimin Önce Bir Veya Daha Fazla Eyalette Zafere Ulaşması İçin Mücadele Üzerine Karar" (9 Ocak 1932)
      "28 Ocak Olayı Üzerine Karar" (26 Şubat 1932)
      "Çin Devriminin Önce Bir Veya Daha Fazla Eyalette Zafere Ulaşması İçin Mücadelede Çin Komünist Partisi İçindeki Oportünist Yalpalama" (4 Nisan 1932)
      "Sovyetler Birliği'ne Emperyalist Saldırıya ve Çin'in Parçalanmasına Karşı ve Milli Devrimci Savaşı Genişletmek İçin Bir Kampanya Haftasına Katılmak ve Buna Önderlik Üzerine Merkez komitesi Merkez Bölge Bürosunun Kararı" (11 Mayıs 1932); ve
      "Şiddetlenen Devrimci Bunalım ve Partinin Kuzey Çin'deki Görevleri" (24 Haziran 1932)
      1931 Eylülünde Çin Pangsien (Po Ku)[88] başkanlığındaki eyalet merkezi önderliğin kurulmasından, Ocak 1935'deki Zunyi Toplantısına kadar olan dönem üçüncü "Sol" çizginin sürekli gelişme gösterdiği bir dönemdir. Yanlış çizginin Beyaz Bölgelerdeki çalışmalara verdiği ciddi zarar nedeniyle bu dönemde eyalet merkez önderliği, 1933 başlarında, Güney Kiangsi üs alanına aktarılmıştır ve bu aktarma yanlış çizginin orada ve komşu üs alanlarında daha geniş ölçüde uygulanmasını hızlandırmıştır. Bundan önce güney Ciangsi ve batı Fucien üs alanlarında izlenen doğru çizgi zaten 1931 Kasım'ında güney Ciangsi üs alanı Parti Kongresi tarafından ve 1932 Ağustos'unda kızıl üs alanları merkez bürosu Ningtu Toplantısı tarafından, yerilmiştir. Dördüncü Genel Toplantının "Sağ sapmaya karşı" ve "bütün kademelerdeki yönetici organları eğitmek" şeklindeki hatalı programına [sayfa 221] uygun olarak, doğru çizgiye, "zengin köylü çizgisi" ve "en ciddi ve ısrarlı sağ oportünizmin" bir hatası denilmiş ve doğru yoldaki parti ve askeri önderlik görevden uzaklaştırılmıştır, yene de Kızıl Ordu'da Mao Zedung yoldaşın doğru strateji ilkelerinin derin etkisi sayesinde Dördüncü "Kuşatma ve Baskı" ya karşı kampanya, 1933 baharında, eyalet merkez önderliğinin hatalı çizgisi orduda bütünüyle uygulanmadan önce zafere ulaştı. Öte yandan 1933 sonlarında başlayan Beşinci "Kuşatma ve Baskı" ya karşı kampanyada, kesinlikle yanlış bir strateji bütün kontrolü ele geçirdi. Başka birçok siyasette ve özellikle Fucien olayı ile ilgili siyasette hatalı "Sol" çizgi tümüyle uygulandı.
      Eyalet merkezi önderliği tarafından Ocak 1934'de toplanan Altıncı Merkez Komitesi Beşinci Genel Toplantısı, üçüncü "sol" çizginin gelişiminde bir zirvedir. Beşinci Genel Toplantı, 18 Eylül 1931 ve 28 Ocak 1932 olaylarından sonra "Sol" çizginin, Çin devrimci hareketini ve Guomindang bölgelerindeki Japonya'ya karşı demokratik halk hareketini nasıl gerilettiğini hiç dikkate almayarak körcesine, "Çin'de devrimci bunalımın yeni ve keskin aşamaya ulaştığını Çin'de acil bir devrimci durum olduğu" ve Beşinci "Kuşatma ve Baskıya" karşı mücadelenin, "kim kimi yenecek devrim yolu mu yoksa sömürgecilik yolu mu?" sorusunun cevabının, "Çin devriminin kesin zaferi için mücadele" olduğu sonucuna vardı. Bu toplantı, Li Lisan çizgisinin görüşlerini tekrarlayarak "İşçilerin ve köylülerin demokratik devrimini Çin'in önemli kısımlarına yaydığımız zaman, Sosyalist Devrim, Komünist Partinin temel görevi haline gelecektir. Çin ancak bu temele dayanarak birleştirilebilir. Ve Çin halkı Milli bağımsızlığa kavuşabilir." vb. vb. diye ilan etti. "Asıl tehlike, sağ oportünizmle" mücadele "Sağ oportünizme karşı uzlaşmacı tutumla" mücadele ve "Pratik çalışmada Parti çizgisini sabote etmek için, ikiyüzlülüğe başvurulmasıyla" mücadele sloganlarını kullanarak aşırı hizipçi mücadelelerini ve yoldaşlara saldın siyasetini sürdürdü ve geliştirdi.
      Devrimci üs alanlarında, üçüncü "Sol" çizginin en feci sonucu, merkez yönetici organın bulunduğu bölgede Beşinci "Kuşatma ve Baskı"ya Karşı Kampanyanın başarısızlığa uğraması ve Kızıl Ordu'nun temel güçlerinin buralardan çekilmesiydi. Ciangsi'den çekilme [sayfa 222] sırasındaki askeri faaliyetlerde ve uzun yürüyüşte "Sol" çizgi kumandası altında bir başka hata, mücadeleden kaçma hatası işlenmiş, Kızıl Ordu'yu daha da büyük kayıplara uğratmıştır. Bunun gibi sol çizginin hâkimiyeti yüzünden devrimci üslerin çoğunda (Fucien-Çekiang-Ciangsi Bölgesi, Hupeh-Henan-Anhuy Bölgesi, Hunan-Hupey-Ciangsi Bölgesi. Henan-Ciangsi Bölgesi, Batı Hunan-Hupey Bölgesi ve Seçuan-Şensi bölgesi) ve geniş Beyaz bölgelerde parti çalışması başarısızlığa uğradı, bir zamanlar Hupeh Hunan Anhuy ve Szechuan Şensi bölgelerine hâkim olan Çang Kuotao çizgisine gelince; bu sadece genel anlamda bir «Sol» çizgi olmakla kalmayıp, ayrıca özellikle önemli bir savaş ağalığı biçimi ve düşman saldırıları karşısında mücadele kaçaklığıyla da nitelenmişti.
      Partiye üçüncü kez hâkim olan ve liderleri iki dogmatik yoldaş, Çen Şaoyu ve Çün Pang-sien olan hatalı "Sol" çizginin esası, işte buydu.
      Dogmatik hatalar işleyen bu yoldaşlar, "Marksist-Leninist teori" maskesi altında ve Dördüncü Genel Toplantının kurduğu siyasal ve örgütsel itibara ve etkiye dayanarak dört yıl boyunca partide üçüncü "Sol" çizginin hâkim olmasına yol açtılar. İdeolojik, siyasal, askeri ve örgütsel açıdan en ayrıntılı ve en sistemli bir biçimde parti içinde en derin etkiyi yapmasını ve bunun sonucu olarak en büyük zararı vermesini sağladılar. Gene de bu yanlış çizgiden sorumlu olan bazı yoldaşlar, gerçeklere önem vermeyerek Dördüncü Genel Toplantıyı izleyen merkezi önderlik çizgisinin "Doğruluğu" ve "Ölmez başarıları" hakkında "Çin Komünist Partisi'nin daha çok Bolşevikleştirilmesi" ve "yurda yüz Bolşevik" gibi dogmatik sözlerle uzun süre parti tarihini tümüyle tahrif ettiler.
      Mao Zedung yoldaşın temsil ettiği doğru çizgiyi savunan yoldaşlar, hâkim olduğu dönemde üçüncü çizgiye bütünüyle karşıydılar. "Sol" çizgiye katılmadılar ve düzeltilmesini istediler. Onların doğru önderliği, Dördüncü Genel Toplantıyı izleyen merkezi önderlik ve onun gönderdiği aracılar ve temsilciler tarafından her yerde devrildi. Ancak "Sol" çizginin pratik çalışmada sürekli başarısız olması ve özellikle merkez yönetici organın bulunduğu bölgede Beşinci "Kuşatma ve baskı" ya karşı kampanyanın sürekli yenilgisi, bu çizginin [sayfa 223] yanlışlığını, giderek daha çok yönetici kadroya ve parti üyesine göstermeye ve onlarda kuşku ve hoşnutsuzluk uyandırmaya başladı. Bu bölgedeki Kızıl Ordu uzun yürüyüşe çıktıktan sonra bu kuşku ve hoşnutsuzluk öylesine büyüdü ki. "Sol" hatalar yapmış olan bazı yoldaşlar uyanmaya ve onlara karşı olmaya başladılar.
      Buna paralel olarak "Sol" çizgiye karşı çıkan pek çok kadro ve parti üyesi Mao Zedung'un önderliğinde toplandı. Böylece Ocak 1935'de Kveyçov Eyaleti'ndeki Zunyi şehrinde Mao Zedung yoldaş önderliğinde toplanan Merkez Komitesi Siyasi Bürosu Genişletilmiş Toplantısının, merkez yönetici organdaki "Sol" çizginin hâkimiyetine başarılı bir şekilde son vermesi ve partiyi bu en kritik anda kurtarması mümkün oldu.
      Zunyi Toplantısı bütün çabasını, o zamanlar kesin önem taşıyan askeri ve örgütsel hataları düzeltme işine toplamakta bütünüyle haklıydı. Toplantı Mao Zedung yoldaşın başkanlığında yeni bir merkezi önderliği iş başına getirdi. Bu, Çin Komünist Partisi'nde büyük önem taşıyan tarihi bir değişiklikti. İşte bu değişiklik sayesindedir ki parti, uzun yürüyüşü zaferle bitirmeyi, uzun yürüyüşün son derece zor ve tehlikeli koşullarında partideki kadro çekirdeğini ve Kızıl Ordu'yu korumayı ve çelikleştirmeyi, geri çekilmekte ve kaçmakta ısrar eden ve gerçekten de ikinci bir parti kuran Çang Kuotao'nun çizgisini alt etmeyi. Kuzey Şensi devrimci üs alanını "Sol" çizginin getirdiği krizden kurtarmayı[89], 9 Aralık 1935 Milli Kurtuluş Hareketini doğru bir şekilde yönetmeyi 1936 Sian Olayını doğru bir şekilde çözmeyi, Japonya'ya karşı Milli Birleşik Cephe'yi örgütlemeyi ve Japonya'ya Karşı Kutsal Direnme Savaşı'nı başlatmayı başardı. [sayfa 224]
      Zunyi Toplantısından bu yana Mao Zedung yoldaş tarafından yönetilen parti merkez yönetici organının siyasal çizgisi bütünüyle doğrudur. "Sol" çizgi, siyasal, askeri ve örgütsel açılardan adım adım alt edilmiştir. 1942'den beri Mao Zedung yoldaşın önderliği altında öznelcilik, sekterizm ve basmakalıp parti yazılarının düzeltilmesi için ve ayrıca parti tarihinin incelenmesi için parti çapındaki hareket, parti tarihinde ortaya çıkmış olan çeşitli "Sol" ve sağ hataları ideolojik köklerine kadar düzeltti. "Sol" veya sağ hatalar işlemiş olan yoldaşların büyük çoğunluğu, uzun bir tecrübe içinde öğrenme sürecinden geçerek büyük ilerlemeler gösterdiler. Ve parti ve halk için pek çok değerli işler yaptılar. Onlar şimdi öbür yoldaşlarla ortak bir siyasal anlayış etrafında birleşmiş bulunuyorlar. Bu geniş Yedinci Genel Toplantı, Partimizin başarılar ve tersliklerden geçerek Mao Zedung yoldaşın önderliği altında görülmemiş düzeyde ideolojik, siyasal, örgütsel ve askeri birlik ve beraberliğe sonunda kavuştu. Bu Toplantı, bunu belirtmekten mutluluk duyar. Bu parti, kısa zamanda zafer kazanacak bir partidir. Hiçbir gücün yenemeyeceği bir partidir.
      Bu geniş Yedinci Genel Toplantı Direnme Savaşı henüz bitmediğinden. Parti tarihindeki bazı sorunlar üzerine sonuçlara ulaşılmasını gelecek bir tarihe ertelemeyi uygun bulmaktadır.

IV

      Yoldaşlar, çeşitli sol çizgilerin ve özellikle üçüncü "Sol" çizginin hatalarını daha iyi anlasınlar ve "Gelecekteki hatalardan kaçınmak" için geçmiştekilerden ders alarak böyle hataların tekrarlanmasını önleyebilsinler diye, bu çizgilerin siyasal, örgütsel ve ideolojik açıdan doğru çizginin karşısında nasıl bir öze sahip olduklarını ortaya koyalım.
      1-Siyasal açıdan.
      Stalin yoldaşın belirttiği gibi[90] ve Mao Zedung yoldaşın ayrıntılı [sayfa 225] olarak çözümlediği gibi, Çin, bugünkü aşamada yan sömürge ve yan feodal (18 Eylül Olayından beri bazı kısımlarda sömürge durumuna düşmüş) bir ülkedir ve Birinci Dünya Savaşandan beri, uluslararası proletaryanın Sovyetler Birliği'nde zafer kazandığı ve Çin proletaryasının siyasal açıdan uyandığı dönemde, Çin devrimi bir Milli Demokratik Devrim olmuştur. Bugünkü aşamada Çin devriminin niteliği, proletaryanın önderliği altında işçiler ve köylülerin ana gövdeyi oluşturduğu ve geniş sosyal kesimin de katıldığı anti-emperyalist ve anti-feodal bir devrim olarak belirir. Yani bu, hem eski demokratik devrimden hem de sosyalist devrimden farklı olan bir yeni-demokratik devrimdir. Bugünkü aşamada, Çin birkaç güçlü ama çatışan emperyalist ülkenin ve Çin'deki feodal güçlerin hâkimiyeti altında yan sömürge ve yan feodal büyük bir ülke olduğundan, ekonomik ve siyasal gelişimi son derece dengesiz ve eşitsizdir. Bu, Çin'in yeni demokratik devriminin aşın dengesizliğini belirler ve devrimin milletçe zafere ulaşmadan önce uzun, dolambaçlı bir mücadeleden geçmesini zorunlu kılar. Aynı zamanda mücadelede düşmanın çelişkilerinden yararlanılmasını ve önce düşmanın kontrolünün görece zayıf olduğu geniş arazide silahlı devrimci üs alanlarının kurulup yaşayabilmesini mümkün kılar. Devrimci pratikle doğrulanan, Çin devriminin bu temel nitelikleri ve temel yasaları, hem çeşitli sağ çizgiler hem de "Sol" çizgilerce ve özellikle üçüncü "Sol" çizgice anlaşılmamış, karşı çıkılmıştır. Bu nedenle "Sol" çizgiler üç ana noktada siyasal olarak hatalıdır.
      Birincisi: Çeşitli "Sol" çizgiler, her şeyden önce devrimin görevi ve sınıf ilişkileri konusunda yanılıyorlardı. Ta Birinci Büyük Devrim döneminde Stalin yoldaş gibi, Mao Zedung yoldaş da, bugünkü aşamasında Çin devriminin görevinin emperyalizm ve feodalizmle mücadele olduğunu belirtmekle kalmamış ayrıca ve özellikle köylülerin toprak için mücadelesinin Çin'de emperyalizme ve feodalizme karşı savaşın esası olduğunu, Çin burjuva demokratik devriminin özünde bir köylü devrimi olduğunu ve bu yüzden Çin proletaryasının burjuva demokratik devrimdeki temel görevinin, köylülerin mücadelesine öncülük [sayfa 226] etmek olduğunu da belirtmiştir.[91]
      Toprak Devrimi Savaşının ilk aşamalarında Mao Zedung yoldaş, Çin'in hâlâ ihtiyaç duyduğu şeyin, burjuva demokratik devrim olduğunu ve sosyalizm olasılığından söz etmek için önce Çin'in "Böyle bir demokratik devrim geçirmesi gerektiğini" tekrar belirtmiştir[92] Şehirlerde devrimin yenilgisi yüzünden toprak devriminin çok daha önem kazandığını ve "yarı-sömürge Çin'deki devrimde köylü mücadelesinin işçilerin öncülüğünde olmadığı takdirde, daima yenilgiye uğrayacağını ama eğer köylü mücadelesinin işçilerin kuvvetlerinden üstün çıkarsa devrimin asla zarar görmeyeceğini" bildirmiştir.[93] Büyük burjuvazinin devrime ihanetinden sonra da liberal burjuvazi ile komprador burjuvazi arasında hâlâ bir ayrılık olduğunu, demokrasi isteyen ve özellikle emperyalizme karşı savaş isteyen geniş halk yığınlarının hâlâ var olduğunu ve bu yüzden çeşitli ara sınıflara karşı doğru tutum alınmasının ve onlarla ittifak yapmak için elden gelen her şeyi yapmanın veya onları tarafsızlaştırmanın gerekli olduğunu; kırsal bölgede ("fazlası olandan alıp, eksiği olana verirken, daha iyi durumda olandan alıp, daha kötü durumda olana verirken" yoksul köylüyle sıkıca birleşip, hali vakti yerinde orta köylüleri koruyarak, zengin köylülere bazı ekonomik olanaklar sağlayarak ve ayrıca sıradan toprak ağasının geçinmesine olanak tanıyarak) orta ve zengin köylülere karşı doğru bir tutum alınmasının gerekli olduğunu ortaya koymuştur.[94] Bütün bunlar yeni demokrasinin temel fikirleridir ama gene de "Sol" çizginin temsilcilerince anlaşılmamıştır ve karşı çıkılmıştır. "Sol" çizginin önümüze koyduğu devrimci görevlerin çoğu demokratik nitelikteyse de, "Sol" çizginin temsilcileri istisnasız demokratik devrim ve sosyalist devrim arasındaki kesin ayırımı sürekli [sayfa 227] olarak gözden kaçılıyorlar ve demokratik devrimin ötesine geçmek kaygısına düşüyorlardı.
      Her zaman köylülerin feodalizme karşı mücadelesinin Çin devrimindeki belirleyici rolünü küçümsüyorlar ve küçük burjuvazinin üst kesimi de dâhil olmak üzere burjuvazinin tümüne karşı bir mücadeleyi savunuyorlardı. Üçüncü "Sol" çizgi daha da ileri giderek burjuvaziye karşı mücadeleyi, emperyalizme ve feodalizme karşı mücadeleyle aynı kefeye koydu: bir ara kesimin ve üçüncü partilerin ve grupların varlığını inkâr etti ve zengin köylülere karşı mücadeleye özel önem verdi. Özellikle 1931'deki 18 Eylül Olayından sonra, Çin sınıf ilişkilerinde apaçık ve büyük bir değişme olmuştu. Ama bu değişimi anlamaktan çok uzak olan üçüncü "Sol" çizgi, gerici Guomindang'la çelişkileri olan ve olumlu faaliyetlerde bulunan bu ara kesimleri kesinlikle "en tehlikeli düşman" olarak damgaladı. Üçüncü "Sol" çizginin temsilcilerinin, köylülere toprak dağıtımında siyasal güç kurmakta, Guomindang hükümetinin saldırılarına karşı silahlı direniş göstermekte öncülük ettiği söylenebilir. Bütün bunlar doğruydu. Ne var ki yukarda sözünü etiğimiz "Sol" görüşler nedeniyle, yanlış bir tutumla Kızıl Ordu hareketinin proletarya önderliğinde bir köylü hareketi olduğunu kabul etmekten korkuyorlardı. Yine yanlış bir tutumla "Köylülerin tuhaf devrimciliği", "Köylü kapitalizmi" ve "Zengin köylü çizgisi" dedikleri şeye karşı çıktılar. Bunun yerine demokratik devrimin ötesine giden "Sınıf çizgisi" dedikleri birtakım siyasetler izlediler. Örneğin: Zengin köylü ekonomisinin yok etme siyaseti ve başka aşırı sol ekonomi ve iş siyasetleri; sömürücülere hiçbir siyasal hak tanımayan bir devlet politikası; içerik olarak komünizme ağırlık veren bir halk eğitimi siyaseti, aydınlara karşı aşırı sol bir siyaset; subayları değil de sadece askerleri harcamak üzere düşman bölükleri arasında çalışma siyaseti ve karşı devrimcilerin ezilmesinde aşırı sol bir siyaset izlediler.
      Böylece devrimin acil görevleri tahrif edildi. Devrimci güçler dışlandı ve Kızıl Ordu hareketi gerilemelere uğradı. Bunun gibi, 1927 Devriminin yenilgisinden sonra Guomindang bölgelerinde Partimiz, halkın milli demokratik hareketine öncülük etmekte; işçilerin ve kitlelerin ekonomik mücadelelerine ve devrimci kültürel harekete öncülük [sayfa 228] etmekte; Guomindang hükümetinin milli çıkarlara ihanet ve halka baskı politikalarına karşı mücadele etmekte ısrar etti. 18 Eylül Olayından sonra özellikle Partimizin Kuzeydoğu Japonya'ya Karşı Birleşik Ordusu'nu yönetmiş, 28 Ocak 1932 savaşını ve Kuzey Çahar'daki Japonya'ya Karşı Müttefik Ordusu'nu desteklemiş, Fucien halk hükümeti ile Japonya'ya karşı bir demokratik ittifak kurmuş; Kızıl Ordu'nun Guomindang birlikleriyle işbirliği yapması üç şartı[95] ve bütün halk kesimleriyle beraber bir Milli Silahlı Savunma Komitesi kurulması için altı şartı[96] ileri sürmüş ve 1 Ağustos 1935'de "bir Milli Savunma Hükümeti ve Japonya'ya karşı bir birleşik ordu kurulmasını talep eden ve Japonya'ya Karşı Direnme ve Milli Kurtuluş için Bütün Yurttaşlara Bir Çağrı"yı yayınlamıştır. Bütün bunlar da doğruydu. Ancak çeşitli "Sol" çizgilerin ve özellikle üçüncünün hâkimiyeti sırasında yol gösteren siyaset hatalı oluğundan Parti, sorunları pratikte doğru olarak çözemiyor, bunun sonucu olarak da Guomindang bölgelerinde Parti çalışması ya gereken sonuçlan elde edemiyor, ya da başarısızlıkla sonuçlanıyordu. Japonya'ya karşı direnme sorununda Çin'in büyük toprak ağalarını ve büyük burjuvazinin esas kesimlerini temsil eden Guomindang başyönetici grupları içinde, 1935 Kuzey Çin Olayı ve özellikle 1936 Sian Olayından sonra yer alacak değişiklikleri, o zamandan görmek kuşkusuz mümkün değildi. Ama ara kesimler ve büyük toprak ağalarının ve büyük burjuvazinin bazı [sayfa 229] bölgesel grupları şimdiden Japonya'ya karşı müttefikimiz haline gelmişti.
      Bu değişme partimiz üyelerinin çoğunluğu ve halk tarafından fark edilmişken, üçüncü "Sol çizginin" temsilcilerince ya görmezlikten geliniyor ya da inkar ediliyordu. Bunlar, böylece ciddi bir kapalı kapıcılık durumu yalattılar ve Çin halkının siyasal hayatının çok gerisine düştüler. Kapalı kapıcılığın doğurduğu bu soyutlanma ve geride kalma durumu, Zunyi Toplantısına kadar esas olarak değişmeden kaldı.
      İkincisi: Çeşitli "Sol" çizgiler devrimci savaş ve devrimci üs alanları konusunda hatalıydılar. Stalin yoldaş "Çin'de silahlı devrim silahlı karşı devrimle savaşıyor. Bu, Çin devriminin ayırt edici özelliklerinden ve üstünlüklerinden biridir"[97] demiştir. Stalin yoldaş gibi Mao Zedung yoldaş da toprak devrimi savaşının ta ilk aşamalarında doğru bir görüşle yarı sömürge ve yarı feodal Çin'in büyük ve her bölgesi benzer olmayan, demokrasi ve sanayiden yoksun bir ülke olması nedeniyle: Çin devriminde silahlı mücadelenin esas mücadele biçimi olduğunu ve esas olarak köylülerden oluşan bir ordunun ana örgüt biçimi olduğunu belirtmiştir. Mao Zedung yoldaş köylü kitlelerinin oturduğu geniş köylük alanların, Çin devriminin vazgeçilmez hayati mevzileri olduğunu (devrimci köyler şehirleri kuşattı. Ancak devrimci şehirler kendilerini köylerden ayıramazlar) ve Çin'in ülke çapında zaferinin (bütün ülkenin demokratik olarak birleştirilmesinin) başlangıç noktası olarak silahlı devrimci üs alanları kurabileceğini ve kurması gerektiğini de belirtmiştir.[98] 1924-27 devrimi döneminde Guomindang-Komünist işbirliği yoluyla bir koalisyon hükümeti kurulduğu zaman, bazı büyük şehirler üs alanlarının merkezi durumundaydılar: ama o zaman bile üs alanlarının temellerini sağlamlaştırmak için proletaryanın önderliği altında köylülerin ana gövde olduğu bir halk ordusu kurmak ve köylük alanlarda toprak sorununu çözmek gerekliydi. Toprak Devrimi Savaşı döneminde şehirlerin [sayfa 230] hepsi güçlü karşıdevrimci kuvvetler tarafından işgal edilmiş olduğundan, üs alanlarının önce karşıdevrimci yönetimin zayıf olduğu kırsal bölgede (ana şehirlerde değil) ve esas olarak köylü gerilla savaşına (Mevzi savaşa) dayanarak kurulması, genişletilmesi ve sağlamlaştırılması gerekiyordu. Mao Zedung yoldaş "Yerel (Lokalize) tarımsal ekonominin (birleşik, bir kapitalist ekonomi değil) ve bölmek ve sömürmek üzere etki alanları sınırını çizen emperyalist siyasetin" ve bunun sonucu olarak "Beyaz rejim içinde uzun bölünmeler ve savaşların" Çin'de böyle silahlı kırsal devrimci üs alanlarının bulunması için gerekli olan tarihsel koşulları oluşturduğunu belirtmiştir. Ayrıca bu tür üs alanlarının Çin devriminde taşıdığı tarihsel önemi de belirtmiştir.[99]
      Sovyetler Birliği'nin bütün dünyada kazandığı gibi, bütün ülkelerde devrimci kitlelerin güvenini kazanmak ancak bu yolla mümkün olacaktır. Ancak bu yolla, gerici hâkim sınıflar için korkunç güçlükler çıkarmak, onları kökünden sarsmak ve iç çözülmelerini hızlandırmak mümkün olacaktır. Ancak bu yolla, geleceğin büyük devrimi için esas silah olacak bir Kızıl Ordu yaratmak gerçekten mümkün olacaktır. Kısacası devrim dalgasının yükselişini hızlandırmak ancak bu yolla mümkün olacaktır.[100]
      Bu dönemde, şehirlerdeki kitle çalışmasına gelince ana siyaset Beyaz Bölgelerdeki çalışmada doğru çizgiyi savunan Liu Şao-çi yoldaşın savundukları olmalıdır; yani esas olarak (saldırıda değil) savunmada bulunmak, çalışmalarda mümkün olan bütün yasal olanakları kullanmak (yasallığın kullanılmasını reddetmemek). Öyle ki Parti örgütleri kitleler arasına girebilsinler. Üstü kapalı olarak uzun süre çalışabilsinler. Ve güç toplasınlar ve köylük bölgelerde silahlı mücadele başlatmak için adam göndermeye her zaman hazır olabilsinler ve böylece kırsal alanlarda mücadele ile bağ kurup devrimci durumun gelişimini ilerletebilsinler. Bu nedenle genel durum şehirlerde demokratik hükümetler kurulmasına yeniden olanak sağlayıncaya kadar Çin devrimci hareketi köylük bölgelerdeki çalışmayı esas almalı, şehir [sayfa 231] çalışmasını ise buna tabi kılmalıdır.
      Köylük bölgelerde devrimin zaferi ve şehirlerde geçici bir zafer kazanma yeteneksizliği, kırsal alanlarda saldırı ve şehirlerde genel bir savunma durumu hatta, bir köylük bölgede zafer ve saldırı; öbüründe yenilgi, geri çekilme ve savunma; bütün bunlar bu devrede ülkenin her yerinde devrimin ve karşı devrimin zikzaklarıdır. Ve buna uygun olarak devrimin izlemek zorunda olduğu yenilgiden zafere doğru giden yolu belirler. Ancak çeşitli "Sol" çizgilerin temsilcileri, yarı-sömürge ve yarı-feodal Çin toplumunun özel niteliklerini anlamadılar. Çin'de burjuva demokratik devrimin öz olarak bir köylü devrimi olduğunu anlamadılar. Çin devriminin dengesiz, dolambaçlı ye uzun süreli niteliğini anlamadılar. Bu yüzden askeri mücadelelerin ve özellikle köylü gerilla savaşının ve köylük üs alanlarının önemini küçümsediler. Ve "Silah doktrini" "köylü kafasına özgü bölgecilik ve bağnazlık" dedikleri şeye karşı çıktılar. Şehirlerdeki işçilerin ve kitlelerin mücadelelerinin düşmanın ağır baskısını birden kıracağını ve ileri atılarak şehirlerde silahlı ayaklanmalar şeklinde patlak vereceğini, "önce bir veya daha fazla eyalette zafere" ulaşacağını ve bunun sözde ülke çapında devrimci bir dalga ve ülke çapında bir zafer getireceğini hayal ediyorlardı. Ve bütün çalışmalarını ve planlarını bu hayal üzerine yaptılar. Oysa gerçekte 1927'de devrimin yenilgisinden soma sınıf ilişkilerini veri alırsak, bu hayalin ilk sonucu şehir çalışmasının başarısızlığa uğramasından başka bir şey olmadı, işte birinci "Sol" çizginin yenilgisi böyle oldu. İkinci "Sol" çizgi aynı şeyi tekrarladı, tek fark önemli bir güç haline gelen Kızıl Ordu'dan destek istenmesiydi. İkinci "Sol" çizgi de başarısızlıkla sonuçladı. Ama gene de üçüncü "Sol" çizgi, büyük şehirlerde silahlı ayaklanmalar için "Gerçek" hazırlıklar talep etmeyi sürdürdü. Şimdi ise, tek fark temel talebin Kızıl Ordu'nun büyük şehirleri ele geçirmesi oluşuydu. Çünkü şehirlerdeki çalışma çok fazla gerilerken Kızıl Ordu daha da güçlenmişti. Şehir çalışmasının köylük bölgelerdeki çalışmaya tabi tutulması yerine, köylük bölgelerdeki çalışmanın şehir çalışmasına tabi tutulmasının sonucu şehirlerdeki çalışma başarısızlığa uğradı. 1932'den sonra başlıca şehirleri ele geçirmeyi hedef almış faaliyetlerin aslında durmak zorunda kaldığını belirtmeliyiz. Çünkü Kızıl Ordu bu [sayfa 232] şehirleri ele geçirmez veya elde tutamazdı, çünkü Guomindang geniş çapta saldırıyordu; üstelik 1933'den sonra şehir çalışmamızın daha büyük zararlara uğraması sonucu, eyalet merkezi önderliği de şehirden bir köylük üs alanına aktarılmıştı. Böylece bir değişiklik oldu. Ama bu değişiklik "sol" çizgiyi izleyen yoldaşlar açısından bilinçli olarak veya Çin devriminin özel niteliklerinin geniş bir incelemesiyle varılan sonuçlar nedeniyle yapılmamıştı. Onun için de Kızıl Ordu'daki ve üs alanlarındaki bütün çalışmaları hatalı şehirli bakış açısıyla yürütmeyi sürdürdüler ve çalışmalara büyük zarar verdiler. Aşağıdaki örnekler bunun açık kanıtıdır. Mevzi savaşını savundular. Ve gerilla savaşına veya gerilla niteliğinde bir hareketli savaşa karşı çıktılar. Yanlış bir tutumla, Kızıl Ordu'nun "Düzenlenmesi" dedikleri şeye önem verdiler ve onun sözde "Gerillacılığına" karşı çıktılar. Dağınık köylük alanlara ve düşman tarafından birbiriyle bağlantısı kesilmiş alanlarda uzun gerilla savaşına uymak zorunda olduklarını anlamadılar. Ve bu yüzden üs alanlarında insan gücünü ve maddi kaynakları idareli kullanmadılar veya gerekli önlemleri almadılar. Beşinci "Kuşatma ve baskı"ya karşı kampanyada "Çin'in önündeki iki yol arasında kesin mücadele" ve "üs alanlarında bir karış toprak bile teslim etmemek" gibi yanlış sloganlar attılar.
      Genişletilmiş Yedinci Genel Toplantı, bir durum değişikliğinin -ki yukarda tartışılan dönemde, köylük bölgelerdeki çalışmamız bu değişikliğe yol açmalı ve şehir çalışmamız bu değişikliğe hazırlanmalıydı- yaklaştığını önemle bildirir. Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı'nın son aşamasında, Partimizin önderliğindeki ordu güçlenmiştir ve daha da güçlenecektir. Japon işgalindeki şehirlerdeki çalışmaya, kurtarılmış bölgelerdeki çalışmayla aynı değeri vermek, içten ve dıştan birbirine bağlanmış saldırılarla Japon saldırganlarını kilit şehirlerde yok etmek için gerekli koşulları aktif olarak hazırlamak ve çalışmamızın ağırlık merkezini bu şehirlere kaydırmak ancak şimdi doğru olur. Bu, devrimin 1927'deki yenilgisinden sonra büyük zorluklarla, çalışmasının ağırlık merkezini kırsal alanlara kaydıran Partimiz için, tarihsel önem taşıyan yeni bir değişiklik olacaktır. Bütün Parti üyeleri tam bir siyasal uyanıklıkla bu değişikliğe hazırlanmalı ve Toprak Devrimi savaşı sırasında şehirlerden kırsal alanlara kaymak [sayfa 233] konusunda sol çizginin yaptığı hatayı, önce kaymaya karşı çıkmak ve bunu reddetmekle ve sonra da istemeyerek, zorunluluk altında ve siyasal uyanıklıktan yoksun olarak kaymakla kendini gösteren böyle bir hatayı tekrarlamamalıdırlar. Ancak Guomindang bölgelerinde durum farklıdır. Orada acil görevler ister kırsal alanlarda ister şehirlerde olsun hep kitleleri seferber etmek, bölünmeye ve iç savaşa kesinlikle karşı koymak, birlik ve barış için çalışmak ve Japonya'ya karşı savaşta çabaların kat kat artırılmasını, Guomindang'ın Tek Parti diktatörlüğünün kaldırılmasını ve bir birleşik demokratik koalisyon hükümetinin kurulmasını talep etmektir. Japonların işgalindeki şehirler, halk tarafından kurtarıldığı ve bir birleşik demokratik koalisyon hükümeti gerçekten kurulup sağlamlaştırıldığı zaman köylük üs alanları tarihsel görevlerini başarmış olacaklardır.
      Üçüncüsü: Çeşitli "Sol" çizgiler saldırı ve savunma taktiklerinin düzenlenmesinde de yanılmışlardır. Stalin yoldaşın belirttiği gibi taktiklerin doğru düzenlenmesi, durumun doğru tahlilini (Sınıf güçlerinin ilişkisinin doğru bir tahlilini ve hareketin iniş çıkışlarının doğru değerlendirilmesini) gerektirir; buna dayanan doğru mücadele ve örgüt biçimleri gerektirir ve doğru bir şekilde "düşman kampındaki her çatlaktan yararlanmayı ve müttefik bulabilme yeteneğini" gerektirir.[101] Ve iyi örneklerinden biri Mao Zedung yoldaşın Çin devrimci hareketini yönetmesidir. Devrimin 1927'de yenilgisinden sonra Mao Zedung yoldaş, doğru bir şekilde ülkenin her yanında devrim dalgasının alt düzeyde olduğunu bütün ülkede düşmanın bizden güçlü olduğunu, maceracı saldırıların kaçınılmaz yenilgiler getireceğini, ancak "Kızıl Siyasal iktidarı altında bir veya daha fazla alanın" "etraflarını çeviren bir Beyaz rejim ortasında"[102] gerici rejim içinde aralıksız bölünmeler ve savaşların olduğu, halkın devrim talebinin yavaş yavaş canlandığı ve büyüdüğü genel koşullarda ve kitlelerin Birinci Büyük Devrim mücadelelerinden geçmiş olduğu, oldukça güçlü bir Kızıl Ordu'nun bulunduğu ve doğru siyaset izleyen bir Komünist Partinin var olduğu [sayfa 234] özel koşullarda doğmasının mümkün olduğunu belirtmiştir. Ayrıca, hâkim sınıflar içinde bölünmelerin olduğu bir dönemde Kızıl Siyasal güç "Görece maceracı olabildiği ve askeri hareketlerle yaratılan alan görece büyük olabildiği halde" hâkim sınıfların görece dengeli bir döneminde böyle bir yayılma adım adım olmalıdır. Böyle bir dönemde askeri işlerde en kötü şey, güçlerimizi maceracı bir ilerleme için bölmek ve en kötü şey yerel çalışmada (toprak dağıtılması, siyasal güç kurulması, partinin genişletilmesi, yerel silahlı kuvvetlerin hazırlanması) kadrolarımızı dağıtmak ve merkezi bölgelerde bağlam bir temelin kurulmasını göz ardı etmektir.[103]
      Tek ve aynı dönem içinde bile, taktiklerimiz, düşmanlarımızın gücündeki değişikliklere göre ayarlanmalıdır, bu yüzden Hunan-Ciangsi sınırında yarıp geçtiğimiz alan "görece kuvvetli bir yönetici güçle Hunan'a karşı savunmada ve görece zayıf bir yönetici güçle Ciangsi'ye karşı saldırıdaydı."[104] Daha sonraları Hunan-Ciangsi sınırının Kızıl Ordusu, Fucien-Ciangsi sınırına ulaştığı zaman "Ciangsi eyaleti ve ayrıca batı Fucien ve Batı Çekiang için mücadele etmek üzere" bir plan önerilmiştir.[105] Farklı taktiklerimizin saptanmasında devrimin, değişik düşmanların çıkarları üzerine yaptığı farklı etkiler önemli bir ölçü oluşturur. Bundan dolayı Mao Zedung yoldaş daima "Karşı devrim içindeki her çatışmadan yararlanmamızı ve onun içindeki çelişmeleri kuvvetlendirmek için etkin önlemler almamızı"[106] ve "tecrit siyasetine karşı çıkmamızı ve bütün muhtemel müttefikleri kendi yanımıza çekme siyasetini benimsememizi"[107] savunmuştur. "Çelişkilerden yararlanmak çoğunluğu kazanmak, çok az kişiye karşı çıkmak ve düşmanlarımızı birer birer ezmek"[108] şeklindeki taktiksel ilkelerin uygulanması, [sayfa 235] Mao Zedung yoldaşın önderlik ettiği "kuşatma ve baskıya" karşı kampanyalarda ve özellikle Zunyi Toplantısından sonra uzun yürüyüşte ve Japonya'ya Karşı Milli Birleşik Cephe çalışmalarında parlak bir biçimde geliştirilmiştir. Liu Şao-çi yoldaşın Beyaz Bölgelerde çalışma konusundaki taktikleri de gene böyle bir örnek oluşturur. Liu Şao-çi, Beyaz Bölgelerde ve özellikle şehirlerde düşman gücüyle kendi gücümüz arasındaki apaçık eşitsizliği yerinde bir tutumla saptamış ve devrimin 1927'deki yenilgisinden sonra, geri çekilme ve savunmamızın sistemli olarak örgütlenmesi ve "gelecekte devrimci saldırılardan ve koşullar bizim aleyhimizde iken düşmanlarla kesin hesaplaşmalardan kaçınılmasını" savunmuştur.[109]
      Ayrıca kitle çalışmasında "açık yasal yollardan olabildiğince yararlanılırken" Parti yeraltı örgütlerinin böyle kitle çalışmalarında, güçlerini, uzun bir süre saklayabilmelerini, kitlelerin arasına nüfuz edebilmelerini "kitlelerin güç toplayıp, kuvvetlenebilmelerini ve onların siyasal bilinçlerini yükseltebilmelerini"[110] sağlamak üzere, Parti'nin 1924-27 devrim dönemindeki açık örgütlerinin sistemli olarak ve kesinlikle yeraltı örgütlerine dönüştürülmesini de savunmuştur. Kitle mücadelelerine önderlik açısından, Liu Şao-çi yoldaş belli bir zaman ve yerdeki duruma, özel koşullara ve kitlelerin siyasal bilinç düzeylerine uygun olarak, kitle mücadelesini başlatmak için kitlelerin kabul edebileceği sınırlı sloganların talep ve mücadele biçimlerinin öne sürülmesinin ve mücadele süresince değişen koşullara uygun olarak, ya adım adım kitle mücadelesini daha yüksek bir aşamaya götürmenin ya da "nereye kadar gidileceğini bilerek" daha yüksek bir aşamada ve daha büyük çaptaki gelecek savaşa hazırlanmak üzere, geçici olarak savaşı sona erdirmenin gerektiğini ileri sürmüştür.
      Düşmanın iç çelişkilerinden yararlanmak ve geçici müttefikler kazanmak konusunda bu çelişkileri patlama noktasına kadar itmenin ve başdüşmana karşı, düşman kampında bizimle işbirliği yapabilecek veya henüz bizim başdüşmanımız olmayan unsurlarla geçici bir ittifak kurmanın ve bizimle işbirliği yapmak isteyen müttefiklere gerekli tavizler [sayfa 236] vermenin onları bize katılmaya ve ortak harekette yer almaya teşvik etmenin ve sonra onları etkileyip arkalarındaki kitleyi kazanmanın[111] gerekli olduğunu ileri sürmüştür.
      1935'deki 9 Aralık hareketinin başarısı, Beyaz Bölgelerdeki çalışmanın bu taktik ilkelerinin doğruluğunu kanıtlamıştır. Böyle doğru taktiklerin tersine çeşitli "Sol" çizgileri izleyen yoldaşlar, düşmanla kendimiz arasındaki kuvvetler dengesini nesnel olarak incelemeyi başaramamışlar, buna ilişkin mücadele ve örgüt biçimlerini benimsememişler ve düşmanın iç çelişkilerini anlamamış veya buna yeterli önemi vermemişlerdir. Dolayısıyla sadece savunmada bulunacakları bir sırada körcesine o sözde "saldırı çizgisini" uygulamalarının bir sonucu olarak yenilgiye uğramakla kalmayıp, üstelik muzaffer bir saldırının nasıl örgütleneceğini bilmedikleri için, saldırı zamanı gelince de yenilgiye uğramışlardır. Onların "bir toplantıyı değerlendirme" yolu, görüşlerine uygun düşen, münferit, başlangıç halinde, dolaylı, tek taraflı ve sathi olayları almak ve bunları yaygın, vahim, dolaysız, çok taraflı ve hayati önemi haiz şeylermiş gibi abartmaktı ve kendi görüşlerine uymayan bütün gerçekleri (düşmanın gücü ve geçici üstünlüğü bizim zayıflığımız ve geçici yenilgimiz, kitlelerin yetersiz siyasal bilinci, düşmanın iç çelişkileri ve ortayolcuların ilerici yanları gibi) kabul etmekten korkuyorlar veya bunlara gözlerini kapatıyorlardı. Olası en zor ve karışık durumları asla akıllarına getirmiyorlar, sürekli, pek mümkün olmayan en elverişli en basit durumları hayal ediyorlardı. Kızıl Ordu hareketinde, devrimci üs alanlarını kuşatan düşmanı, "Korkunç zayıf" "Son derece panik içinde" "sonuna yaklaşan" "artan bir hızla çöken" "bütünüyle çöken" vb. diye tanımlıyorlardı. Üçüncü "Sol" çizginin temsilcileri, Kızıl Ordu'nun sayıca ondan kat kat fazla olan bütün Guomindang güçlerinden daha üstün olduğunu bile iddia etmişler ve bu yüzden koşulları göz önüne almadan ve hatta dinlemeden Kızıl Ordu'yu pervasızca saldırılara girişmesi için sürekli zorladılar. 1924-27 devrimi sonucunda güney ve kuzey Çin arasındaki devrimci gelişimin dengesizliğini (Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı'na kadar tersine dönmeyen bu durumu) inkâr etiler ve "Kuzeyin geriliği teorisi" dediklerine [sayfa 237] haksız yere karşı çıktılar ve Kuzey Çin kırlık alanlarında, Kızıl rejimlerin kurulmasını ve Kızıl Ordu birliklerini oluşturmak üzere, aradaki bütün Beyaz ordularda ayaklanmalar düzenlenmesini talep ettiler. Ayrıca üs alanlarının merkezi ve sınır hatları arasında gelişimin dengesiz olduğunu inkâr ettiler ve "Lo Ming Çizgisi"[112] dedikleri şeye hatalı olarak karşı çıktılar. Kızıl Ordu'ya saldıran savaş ağaları arasındaki çelişkilerden yararlanmayı, saldırıyı durdurmak isteyen güçlerle uzlaşmayı reddettiler. Beyaz Bölgelerdeki çalışmaya gelince; geri çekilme ve savunma için gerekli olan adımları atmayı veya devrimci atılımın gerilediği ve karşıdevrimci egemen kuvvetlerin çok güçlü olduğu şehirlerde bütün yasal olanaklardan yararlanmayı reddettiler. Bunun yerine var olan koşullarda kabul edilmeyecek biçimde saldırıya geçmeye devam ettiler; kitlelerden kopuk, savunmasız Parti örgütleri ve çeşitli "Kızıl kitle örgütleri" kurdular ve partiyi çift karakterli kılarak, hiç durmadan ve koşulları göz önünde tutmadan, siyasal grevler, ortak grevler ve öğrenci tüccar, asker, aydınlanma toplantıları ve hatta silahlı ayaklanmalar, kitlelerin katkısını veya desteğini kazanması olasılığı olmayan veya kazanmayan faaliyetler talep ettiler ve düzenlediler. Ve bu faaliyetlerin başarısızlıklarını "zafer" diye yanlış yorumladılar. Özet olarak çeşitli "Sol" çizgileri ve özellikle üçüncü "Sol" çizgiyi izleyen yoldaşların tek marifeti kapalı kapıcılık ve maceracılık oldu. "Mücadelenin her şeyin üstünde olduğuna ve her şeyin mücadele için" olduğuna ve "Mücadelenin durmadan genişletilmesine ve daha yüksek bir aşamaya getirilmesine" gözü kapalı inandılar ve bu yüzden hep ortaya çıkmaması gereken ve aslında önüne geçilmesi mümkün olan yenilgilere uğradılar.
      2- Askeri açıdan:
      Çin devriminin bugünkü aşamasında askeri mücadele esas mücadele biçimidir. Toprak Devrimi Savaşı sırasında, bu, parti çizgisindeki [sayfa 238] en acil sorun haline gelmiştir. Mao Zedung yoldaş, Marksizm-Leninizmi uygulayarak sadece Çin devriminin doğru siyasal çizgisini formüle etmekle kalmamış, ayrıca Toprak Devrimi Savaşı döneminin başlamasıyla, bu siyasal çizgiye bağlı olan doğru askeri çizgiyi de formüle etmiştir. Mao Zedung yoldaşın askeri çizgisi iki temel noktadan hareket eder. Birincisi: ordumuz sadece bir tip ordudur: proletaryanın ideolojik önderliğine bağlıdır, halkın mücadelesine ve devrimci üs alanlarının kurulmasına hizmet eden bir araç olmalıdır, ikincisi, savaşımız sadece bir tip savaştır: düşmanın güçlü kendimizin zayıf olduğunu kabul ettiğimiz ve bu yüzden düşmanın zayıflıklarından ve kendi güçlü yönlerimizden bütünüyle yararlandığımız ve var olmak, zafer kazanmak ve genişlemek için tümüyle kitlelerin gücüne dayandığımız bir savaştır. Birinci maddeden Kızıl Ordu'nun (Şimdi Sekizinci Yol Ordusu, Yeni Dördüncü Ordu ve tüm silahlı kuvvetler) parti çizgisi, programı ve siyasetler için, yani tüm halkın çeşitli aygıtları için bütün çabasıyla savaşması gerektiğini ve bunun karşısına çıkan savaşağalığı eğilimleriyle mücadele etmesi gerektiğini çıkartabiliriz.
      Bu nedenle Kızıl Ordu, askeri açının siyasal açıya tabi olmadığını Ve hatta siyasete hükmettiğini ileri süren saf askeri görüş açısına ve başıboş maceracı ideolojiye karşı çıkmalıdır. Kızıl Ordu, savaşmak, kitle çalışması yapmak ve para toplamak (ki bugün bu üretim yapmak demektir) şeklindeki üçlü görevin hepsini birden omuzlamalıdır: kitle çalışması yapmak, parti için ve halkın siyasal iktidarı için bir propagandacı ve örgütçü olmak anlamına gelir. Bölge halkına, toprak dağıtımında (bugün için kira ve faizlerin indirilmesinde) ve silahlı kuvvetler, siyasal iktidar organları ve parti örgütleri kurmalarında yardım etmek anlamına gelir. Onun için Kızıl Ordu'nun hükümet ve halkla ilişkilerinde halkın siyasal iktidar organlarına, kitle örgütlerine titizlikle saygılı olması bunların prestijlerini güçlendirmesi ve Üç Temel Disiplin kuralını ve dikkat edilecek Sekiz Noktayı[113] kesinlikle [sayfa 239] uygulaması gerekir. Ordu içinde subaylar ve erler arasında doğru bir ilişki kurmak hem düzgün bir demokratik hayata, hem de siyasal bilince dayanan otoriter bir askeri disipline sahip olmak zorunludur. Düşman askerleri arasındaki çalışmada, düşman güçlerini bölmek ve mahkûmları kazanmak için doğru bir siyaset izlemek gerekir. İkinci hareket noktası göstermektedir ki. Kızıl Ordu, Toprak Devrimi Savaşı sırasında gerilla savaşı ve gerilla niteliğindeki hareketli savaşın temel savaş biçimleri olduğunu ve ancak bir halk savaşını (ki bunda temci güçler bölgesel güçlerle, silahlı kitleler silahsız kitlelerle kaynaştırılmıştır) kendimizden kat kat üstün düşmana karşı bir zafer sağlayabileceğini anlamak zorundadır. Dolayısıyla, stratejik açıdan Kızıl Ordu anî kararlarla girişilecek bir savaşa karşı olmalı, taktik açıdan ise uzun savaşa karşı olmalıdır: stratejide uzun savaşa ve taktiklerde anî kararlara sıkı sıkıya bağlı kalmalıdır; seferlerde ve çarpışmalarda az kişinin çok kişiyi yenmek için kullanılmasına karşı çıkmalı ve çok kişinin az kişiyi yenmek için kullanılmasına sıkı sıkıya bağlı kalmalıdır. Dolayısıyla, Kızıl Ordu aşağıdaki, stratejik ve taktik ilkeleri uygulamalıdır:
      Kitleleri harekete geçirmek için, güçlerimizi bölelim, düşmanın icabına bakmak için güçlerimizi toplayalım.
      Düşman ilerler, biz kaçarız: düşman konaklar, biz aralıksız saldırılarla onu taciz ederiz; düşman yorulur, biz saldırırız; düşman kaçar, biz kovalarız.
      Sabit üs alanlarını genişletmek için, dalga dalga ilerleme siyasetini [sayfa 240] uygulayın: güçlü bir düşman tarafından kovalandığınız zaman çevresini kuşatma siyaseti uygulayın.[114]
      Düşmanı derinlere çekin.[115]
      Üstün güçleri toplayın, düşmanın zayıf noktalarını seçin ve hareketli savaşta düşmanın bir parçasını veya büyük bir parçasını, yok edeceğinize emin olduğunuz zaman savaşa girin ki, düşman güçlerini teker teker ezebilesiniz.[116]
      Askerî açıdan, çeşitli "Sol" çizgiler, Mao Zedung yoldaşın çizgisinin tam karşısındaydı. Birinci "Sol" çizginin maceracılığı Kızıl Ordu'nun halk kitlelerine yabancılaşmasına yol açtı; İkinci "Sol" çizgi Kızıl Ordu'yu maceracı saldırılara sürükledi, ama bunların ikisi de askeri açıdan tam olarak sistemleşmemişti. Açıkça ifade olunan bir sistem, ancak üçüncü "Sol" çizgi ile doğdu. Üçüncü "Sol" çizginin savunucuları, ordu kurma sorununda, Kızıl Ordu'nun üçlü görevini, bir tek savaşma görevine indirgediler ve ordu ve halk arasında, ordu ve hükümet arasında, subaylar ve erler arasında doğru ilişkiler konusunda, Kızıl Ordu'yu eğitmeyi ihmal ettiler: lüzumsuz bir düzene sokma talep ettiler ve Kızlı Ordu'nun o zamanki sağlam gerilla karakterine "Gerillacılık" diye karşı çıktılar, üstelik ordudaki siyasal çalışmada şekilciliği korudular. Askerî harekâtlar sorunuyla ilgili olarak, düşmanın güçlü, bizim zayıf olduğumuz gerçeğini reddettiler ve sadece temel güçlere dayanan mevzi savaşı ve sözde düzenli savaş istediler; anî kararlara dayanan savaş stratejisi ve uzun savaş taktiklerini talep ettiler. "Bütün cephelerde saldırılması"nı ve "iki yumrukla birden vurulmasını" talep ettiler. Düşmanın derinlere çekilmesine karşı çıktılar ve birliklerin gerekli kayışlarına "Geri çekilme ve kaçaklık" olarak baktılar ve ayrıca sabit savaş hatları ve mutlak bir merkezi kumanda talep ettiler. Kısacası gerilla savaşını ve gerilla niteliğindeki bir hareketli savaşı inkâr ettiler ve bir halk savaşının nasıl doğru olarak [sayfa 241] yürütüleceğini anlamadılar. Beşinci "Kuşatma ve baskı" ya karşı girişilen mücadelede, üçüncü "Sol" çizginin savunucuları "Düşmanı kapıların dışında tutmamızı" ileri sürerek, saldırıda maceracılıkla işe başladılar; sonra her şeyin savunulması için güçlerimizin bölünmesini, "Kısa, hızlı hamleleri" ve "Bir aşındırma yarışını" ileri sürdüler ve sonunda Ciangsi üs bölgesine çekilmek zorunda kaldıkları zaman, gerçek kaçaklığın içine düştüler. Gerilla savaşı ve hareketli savaş yerine mevzi savaşı ve doğru bir biçimde sürdürülen halk savaşının yerine düzenli savaşı geçirmeye kalkışmalarının sonucu işte bunlar oldu.
      Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı'ndaki stratejik geri çekilme ve stratejik durgunluk aşamalarında, düşmanın gücüyle bizim gücümüz arasında daha da büyük bir uçurum yardı ve dolayısıyla Sekizinci Yol Ordusu'nun ve Yeni Dördüncü Orduların doğru ilkesi; "Gerilla savaşı temeldir, ama uygun koşullarda hareketli savaş şansını da kaçırmayın" olmuştu. İlle de hareketli savaş diye ısrar etmek yanlış olurdu. Ama önümüzdeki stratejik karşı saldın aşamasında, bütün Parti çalışmasının ağırlık noktası nasıl kırsal alanlardan şehirlere kaydırılacaksa, stratejide de, güçlerimizin modern malzemeyle donatılmış olması koşuluyla esas olarak gerilla savaşından hareketli ve mevzi savaşa geçmek gerekecektir. Bu yakın değişiklik için de, bütün parti tam bir uyanıklıkla hazırlık yapmalıdır.
      3- Örgütsel açıdan:
      Mao Zedung'un dediği gibi, doğru siyasal çizgi "kitlelerden kitlelere" olmalıdır. Bu çizginin gerçekten kitlelerden gelmesini ve özellikle, gerçekten kitlelere geri gitmesini güvenceye almak için yalnızca Parti ve Parti dışı kitleler arasında (sınıf ve halk arasında) sıkı bağlar kurmakla kalmamalı, hepsinden önemlisi, Parti'nin yönetici organlarıyla, Parti içi kitleler arasında (kadrolar ve parti safları arasında) sıkı bağlar bulunmalıdır. Bir başka deyişle örgütsel siyaset doğru olmalıdır. Bu yüzden, Mao Zedung, nasıl parti talihinin her döneminde, kitlelerin çıkarlarını temsil eden siyasal bir hat çizdiyse, bu hatta hizmet eden ve parti içinde ve dışında kitlelerle olan bağı koruyan bir örgütsel hat da çizilmiştir. Toprak Devrimi Savaşı sırasında; bu konuda önemli gelişmeler, Dördüncü Kızıl Ordu'nun 1929'daki Dokuzuncu [sayfa 242] Parti Kongresi'nde alınan kararla şekillenmiştir.[117] Bu karar, Parti kurulmasını ideolojik ve siyasal ilke düzeyine çıkarmış, işçi sınıfı ideolojisinin öncü rolünü kesinlikle korumuştur.
      Salt askeri bakış açısına, öznelciliğe, bireyciliğe, eşitçiliğe, başıbozuk maceracı ideolojiye, maceracılığa ve tüm eğilimlere karşı mücadele etmiş, bu eğilimlerin köklerini ve zararlarını, bunları düzeltme yollarını ortaya koymuştur. Kararname, ayrıca sıkı demokratik merkeziyetçiliği savunmuş, demokrasi veya merkeziyetçilik üzerinde yersiz sınırlamalara karşı çıkmıştır. Bütün Partide birliğin sağlanmasından hareket eden Mao Zedung yoldaş, parçanın bütüne tabi olması gerektiğinde ısrar etti ve Çin devriminin özel koşullarına uygun olarak yeni ve eski kadrolar arasında, dış ve yerel kadrolar arasında, Ordu kadroları ve o bölgede çalışan kadrolar arasındaki ilişkilerin, nasıl olması gerektiğini belirtti. Böylece Mao Zedung, bir ilke olarak doğrulara bağlılık ile bir disiplin sorunu olarak, örgüte itaat etmeyi nasıl bağdaştıracağımızı gösterdi. Parti içi birliği korurken, Parti içi mücadeleyi nasıl sürdüreceğimizi açıklığa kavuşturdu. Oysa ne zaman yanlış bir siyasal çizgi hâkim olmuşsa yanlış örgütsel çizgi de kesinlikle ortaya çıkmıştır. Yanlış siyasal çizginin hâkimiyeti ne kadar uzun sürmüşse, bunun örgütsel siyasetinin zararları da o kadar büyük olmuştur. Bu yüzden, Toprak Devrimi Savaşı döneminin, çeşitli "Sol" çizgileri, Mao Zedung'un siyasal çizgisine karşı oldukları kadar örgütsel çizgisine de karşılardı. Bunlar parti içindeki kitleleri yabancılaştıran (yani, bazı parti üyelerinin çıkarlarını, partinin tümünün çıkarlarına tabi kılmayan, Parti yönetici organını, bütün Partinin isteklerinin toplandığı yer olarak kabul etmeyen) bir sekterizm yarattılar. Parti dışındaki kitleleri yabancılaştıran (yani Partiyi, kitlelerin çıkarlarının temsilcisi ve özlemlerinin ifadesi olarak kabul etmeyen) bir sekterizme yol açtılar. Özellikle üçüncü "Sol" çizginin savunucuları dilediklerini yapabilmek için, yanlış çizgiyi uygulanmaz bulan ve bu nedenle kuşkularını ve hoşnutsuzluklarını belirten, karşı çıkan veya yanlış çizgiyi aktif olarak desteklemeyen veya sadakatle uygulamayan bütün parti üyelerini istisnasız ve fark gözetmeden damgaladılar. Bu yoldaşları "Sağ fırsatçılık" "Zengin köylü çizgisi", "Lo [sayfa 243] Ming Çizgisi", "Uzlaştırma politikası", "iki yüzlülük" ile damgaladılar. Bunlara karşı "Amansız mücadelelere" giriştiler, "Acımasız darbeler" indirdiler ve hatta bu "Parti içi mücadeleleri" karşılarındaki cani ve düşmanmış gibi sürdürdüler. Bu hatalı Parti içi mücadele türü, "Sol" çizgiyi yöneten veya izleyen yoldaşların, prestijlerini yükseltmek, kendi isteklerini gerçekleştirmek, Parti kadrolarını yıldırmak için kullandıkları normal bir yöntem haline geldi. Bu tutum, parti içindeki, demokratik merkeziyetçilik ilkesini çiğnedi, eleştiri ve özeleştiri ruhunu yok etti. Parti disiplinini mekanik bir disipline çevirdi ve körü körüne itaat ve mutlak boyun eğme eğilimlerini besledi. Böylece canlı ve yaratıcı Marksizmin gelişmesine büyük zarar verildi. Kadrolara karşı ayrılıkçı bir siyaset, bu hatalı Parti içi mücadele ile birleştirildi. Eski kadrolara, Partinin, değerli unsurları gözü ile bakmadılar. Tersine deneyimli, kitlelerle ilişkisi olan ama hizipçilere ayak uydurmayan onun körü körüne takipçisi, evet efendimcisi olmayı reddeden pek çok eski kadroya saldırdılar, onları cezalandırdılar ve merkezi ve yerel örgütlerden attılar. Yeni kadrolara da yeterli bir eğitim vermediler, (özellikle işçi sınıfı kökenli olanların) ilerlemesi için ciddiyetle uğraşmadılar. Bunun yerine deneyimsiz, kitlelerle sıkı bağlan olamayan ama hizipçilere uyan ve gözü kapalı onların peşinden gidip, evet efendimciliğini yapan yeni kadroları ve Parti dışı kadroları alelacele terfi ettirdiler. Merkezi ve yerel örgütlerde eskilerin yerlerine geçirdiler. Böylece sadece eski kadrolara saldırmakla kalmayıp yenileri de bozdular. Üstelik birçok yerde, karşıdevrime ileri ezmek için uygulanan hatalı bir siyaset kadrolara karşı hizipçi siyaset ile karıştırılınca birçok değerli yoldaş haksız yere suçlandı. Ve bu durum partiyi ağır kayıplara uğrattı.
      Bu ayrılıkçı hatalar alt ve üst örgütler arasında bozukluklara yol açarak ve Partide birçok başka anormallikler yaratarak Partiyi geniş ölçüde zayıflattı.
      Bu Genişletilmiş Yedinci Genel Toplantı, bu vesile ile ilan eder: Hatalı çizginin savunucuları tarafından bir yoldaşa yanlış yere verilen her ceza veya cezanın bir bölümü duruma göre iptal edilecektir. Yanlış suçlamaların kurbanı olduğu, soruşturma sonunda kanıtlanan her yoldaş, aklanacak ve parti üyeliği iade edilecektir ve hatırası bütün [sayfa 244] yoldaşlar tarafından saygıyla anılacaktır.
      4- ideolojik açıdan:
      Herhangi bir, siyasal, askeri veya örgütsel çizginin doğruluğunun veya yanlışlığının, ideolojik kökleri vardır. Bu o çizginin, Marksist-Leninist diyalektik materyalizm ve tarihsel materyalizmden hareket edip etmemesine ve o çizginin Çin devriminin nesnel gerçeklerine ve Çin halkının nesnel ihtiyaçlarına dayanıp dayanmamasına bağlıdır. Mao Zedung, Çin devrim davasını benimsediğinden bu yana, kendini Bilimsel Sosyalizmin evrensel gerçeğini, Çin toplumunun gerçek koşullarının araştırılması ve incelenmesine verdi. Toprak Devrimi Savaşı dönemi boyunca "Araştırma yapmayanın söz hakkı yoktur" ilkesine büyük önem verdi ve sürekli olarak dogmatizm ve öznelcilik tehlikelerine karşı mücadele etti. Gerçekten de o zamanlar Mao Zedung yoldaş tarafından ortaya konan siyasal, askeri ve örgütsel çizgiler, büyük birer basan idiler. Mao Zedung yoldaş bu başarılara, Marksizm-Leninizmin ve diyalektik ve tarihsel materyalizmin evrensel gerçeğine dayanarak, gerçek durumun somut tahlilini, bu durumun ülke içinde ve dışındaki ve parti içinde ve dışındaki özelliklerinin tahlilini yaparak ve Çin devriminin, özellikle 1924-27 devriminin tarihsel deneyini somut bir biçimde özetleyerek ulaşmıştır. Çin'de yaşayan ve savaşan Çin Komünistleri için, diyalektik materyalizmi ve tarihsel materyalizmi öğrenmenin amacı, bunları, Mao Zedung yoldaşın yaptığı gibi, Çin devriminin pratik sorunlarının incelenmesine ve çözümlenmesine uygulamaktır. Ama kuşkusuz "Sol" hatalar işleyen yoldaşların hiçbiri o zamanlar onun yöntemini anlayamıyorlar veya kabul edemiyorlardı. Üçüncü "Sol" çizginin savunucuları ona "dar görüşlü bir deneyci" diye iftira bile ettiler. Bunun nedeni onların ideolojisinin öznelcilik ve şekilcilik olmasıydı. Üçüncü "Sol" çizginin hâkimiyeti sırasında, bu ideoloji, daha da belli bir biçimde dogmatizm olarak ortaya çıktı. Dogmatizmin özelliği, gerçek durumdan hareket etmeyip, kitaplardan alınmış bazı sözcüklerden ve cümlelerden hareket etmesidir. Dogmatikler, Çin'in siyasal, askeri, ekonomik ve kültürel [sayfa 245] geçmişinin, bugünün ve Çin devriminin pratik deneyinin ciddi bir incelemesini yapmak, Çin devriminde eyleme kılavuzluk edecek sonuçlara ulaşmak ve bu sonuçların geçerliliğini kitlelerin pratiğinde sınamak şeklindeki Marksist-Leninist tutumu ve yöntemi benimsemediler. Tersine Marksizm-Leninizmin özünü bir yana bırakarak ülkeye Marksist-Leninist yazından bazı sözler ve cümleler aktardılar ve bu aktarmaların, bugünkü Çin'in gerçek koşullarına uygun olup olmadığını hiç incelemeden, bunları dogma olarak kabullendiler. Dolayısıyla, kaçınılmaz olarak, dogmatiklerin "teorileri" gerçeklerden, önderlikleri kitlelerden kopuktu. Gerçeklerden doğruyu çıkaracak yerde, bildiğinden şaşmaz, kibirli hazır-cevap bir tavır takınmışlardı. Ve doğru eleştiri ve özeleştiriden korkuyorlardı.
      Hâkimiyet döneminde, dogmatizmin ortağı ve destekçisi olan deneyci ideoloji de, öznelciliğin ve şekilciliğin bir yansımasıdır. Deneyciliğin dogmatizmden farklı yanı, kitaplardan değil de, dar pratikten başlamasıdır. Birçok yoldaşımızın pratik çalışmasıyla kazanılan bütün yararlı deneylerin, en değerli varlığımız olduğunu özellikle belirtelim. Böyle deneylerin, bilimsel olarak, gelecekteki eyleme kılavuzluk etmek üzere özümlenmesi kesinlikle deneycilik değil, Marksizm-Leninizmdir. Gene bunun gibi, Marksizm-Leninizmin teorilerini ve ilkelerini dogma olarak değil de, devrimci harekete kılavuz olarak almak, dogmatizm değil, Marksizm-Leninizmdir. Ancak eğer pratik çalışmada deneyimli, olan yoldaşlar arasında, sadece kendi sınırlı pratiğiyle tatmin olan, bunu her yerde uygulanabilecek bir dogma kabul eden, "Devrimci teori olmadan, devrimci hareket olamaz"[118] ve "Önderlik edebilmek için önceden görebilmek gerekir"[119] gerçeğini kavrayamayan ve üstelik de kavramak istemeyen ve dolayısıyla dünya devrimci deneyinin özeti olan Marksizm-Leninizmi küçümseyen, ilkeden yoksun bir deneyciliğe ve kişiyi hiçbir yere ulaştırmayan akılsızca bir tekrarcılığa kapılan kişiler varsa, ve bunlar gene de oturup, yükseklerden emir veriyorlarsa, kör gibi kendilerini kahraman yerine koyuyorlarsa, kıdemlilik taslıyorlarsa ve yoldaşların [sayfa 246] eleştirisine önem vermiyorlar veya özeleştiri yapmıyorlarsa, işte o zaman, bu yoldaşlar, gerçekten de deneyci olmuşlardır. Dolayısıyla, başlangıç noktaları farklı olsa da deneyciler ve dogmatikler, düşünce yöntemi açısından, özde aynıdırlar. Her ikisi de, Marksizm-Leninizmin evrensel gerçeğini, Çin devriminin somut pratiğinden ayırıyordu. Her ikisi de diyalektik ve tarihsel materyalizmi çiğniyor ve kısmi ve nispi gerçekleri, evrensel ve kesin gerçekler gibi gösteriyorlardı. Ve her ikisinin de düşüncesi, bir bütün olarak nesnel, gerçek duruma bağlı değildi. Dolayısıyla, her ikisi de, Çin toplumu ve Çin devrimi hakkında, pek çok hatalı kavrayışları paylaşıyorlardı. (Örneğin: Şehirlerin ağırlık merkezi olması hakkındaki, Beyaz Bölgelerdeki çalışmanın ağırlık merkezi olması hakkındaki hatalı görüşleri, gerçek durumu göz önüne almayan, "düzenli savaş" hakkındaki hatalı görüşleri.) Bu iki farklı tipteki yoldaşların işbirliğini mümkün kılan ideolojik temeller bunlardı. Sınırlı ve dar pratikleri nedeniyle çoğu deneyciler, genel nitelikteki sorunlar üzerinde, bağımsız, kesin ve sistemli görüşlerden yoksundu ve dolayısıyla, dogmatiklerle olan ilişkilerinde ikinci dereceden rol oynuyorlardı. Ancak Partimizin tarihi göstermiştir ki, deneycilerin işbirliği olmaksızın, dogmatiklerin "Parti içinde zehirlerini yaymaları" kolay olmazdı. Ve dogmatizmin yenilmesinden sonra, Parti içinde Marksizm-Leninizmin gelişmesine en büyük engel deneycilik olmuştur. Bu yüzden öznelci dogmatizmi alt ettiğimiz gibi öznelci deneyciliği de alt etmemiz gerekir. Ancak hem dogmatik hem de deneyci ideolojiyi bütünüyle alt edersek, Marksist-Leninist ideoloji, siyasal ve çalışma biçimi bütün Parti içinde eksiksiz ve derinlemesine yerleşebilir.
      Yukarda siyasal, askeri, örgütsel ve ideolojik yönlerden tartışılan hatalar, çeşitli "Sol" çizgilerin ve özellikle üçüncü "Sol" çizgisinin temel hatalarıdır. Ve siyasal askeri ve örgütsel hataların hepsi; ideolojik olarak Marksist-Leninist diyalektik ve tarihsel materyalizmin uygulanmamasından, öznelcilikten ve şekilcilikten, dogmatizmden ve deneycilikten doğmuştur.
      Bu Genişletilmiş Yedinci Genel Toplantı, çeşitli "Sol" çizgilerin hatalarını reddederken, Mao Zedung yoldaşın "Bütün sorunları tahlil [sayfa 247] ederek ele alın; her şeyi reddetmeyin"[120] şeklindeki öğüdünü hatırda tutmak ve uygulamak gerektiğine dikkati çeker. Bu hataları işleyen yoldaşların bütün görüşlerinin yanlış olmadığını belirtmek gerekir. Emperyalizme ve feodalizme karşı mücadele, Toprak Devrimi ve Çan Kayşek'e karşı mücadele konusundaki bazı görüşleri, doğru çizgiyi izleyen yoldaşların görüşlerine uyuyordu. Ayrıca belirtmek gerekir ki, üçüncü "Sol" çizginin özellikle uzun süren hâkimiyetine ve Partiye ve devrime verdirdiği özellikle ağır kayıplara karşın, aynı dönemde Parti, birçok bölgede ve birçok alandaki pratik çalışmada (Örneğin, savaşta ordunun kurulmasında, savaş seferberliğinde siyasal iktidarın kurulmasında ve Beyaz Bölgelerdeki çalışmada) büyük başarılar elde etmiştir. Bu çok sayıda kadronun ve üyenin asker ve halk yığınlarıyla birlikte, aktif çalışmasının ve kahramanca mücadelesinin sonucudur, işte hayatlarını feda eden Parti içinde ve dışındaki bütün önderleri, yöneticileri ve kadroları, bütün Parti üyeleri ve kitleleri, saygıyla anacaktır.
      "Sol" çizginin yukarda tartışılan dört yöndeki hataları rastlantı değildi; bunların çok derin sosyal kökleri vardı. Nasıl Mao Zedung yoldaş tarafından temsil edilen doğru çizgi Çin proletaryasının ileri unsurlarının ideolojisini yansıtıyorsa, "Sol" çizgi de Çin küçük burjuva demokratlarının ideolojisini yansıtıyordu. Yarı-sömürge ve yarı-feodal Çin, yoğun küçük burjuvazisi olan bir ülkedir. Partimiz sadece bu geniş kesimle kuşatılmış olmakla kalmayıp; Parti içinde de küçük burjuva kökenli kişiler üyelerin çoğunluğunu oluşturur. Bunun nedeni küçük burjuva devrimci demokratlarının büyük bölümünün dertlerinden kurtulma çaresi olarak proletaryaya dönmeleridir. Çin'de güçlü bir küçük burjuva partisinin varlığı. Ekim Devrimi'nden sonra Marksizm-Leninizmin dünya çapındaki zaferleri, Çin'in var olan siyasal koşulları ve özellikle Guomindang'ın ve Komünist Partisinin tarihsel gelişimi gibi nedenlerden dolayı, olanaksız hale gelmiştir. Ayrıca, [sayfa 248] Çin'deki ekonomik koşullar altında, işçi kitleleri ve partideki işçi sınıfı kökenli üyeler bile, bir küçük burjuva özelliği taşıyabilirler. Dolayısıyla Partimiz içinde, küçük burjuva ideolojisinin sık sık görülmesi şaşırtıcı değil, kaçınılmaz bir olaydır.
      Parti dışındaki küçük burjuva kitleleri arasında, Çin Burjuva-Demokratik devriminin ana gücünü oluşturan köylülere ek olarak şehir küçük burjuvazisi de bugünkü aşamada devrimin motor güçlerinden biridir. Çünkü bu gruptan kişilerin çoğu her türlü baskıya uğramakta hızla ve devamlı olarak sefalete, işsizliğe, iflasa sürüklenmekte ve bunlar çok acil bir şekilde ekonomik ve siyasal demokrasi istemektedirler. Ama geçiş durumunda olan bir sınıf olarak, küçük burjuvazi çifte niteliğe sahiptir. Bu sınıfın iyi ve devrimci yanı, büyük çoğunluğunun proletaryanın siyasal ve örgütsel etkisine ve hatta ideolojik etkisine açık olmasıdır. Bugün bir demokratik devrim istemektedirler ve bu uğurda birleşme ve mücadele etme yetenekleri vardır. Gelecekte, proletarya ile birlikte sosyalizm yolunu seçebilirler. Bu grubun kötü ve geri yanı ise proletarya öncülüğünden yoksun kalınca, liberal burjuvazinin ve hatta büyük burjuvazinin etkisi altına girmesi ve onların esiri haline gelmesidir. Onun için bugünkü aşamada, proletarya ve onun öncüsü olan Çin Komünist Partisi, Parti dışındaki küçük burjuva kuleleriyle sağlam ve geniş bir ittifak kurmalı, onlarla ilişkilerinde bir yandan yumuşak davranmalı, düşmana karşı mücadeleyi aksatmadıkça ve ortaklaşa sürdürdüğümüz sosyal hayatı bozmadıkça liberal düşüncelerini ve çalışma yöntemlerini hoşgörü ile karşılamalı, öte yandan da ittifakımızı güçlendirmek için onlara gerekli eğitimi vermelidir.
      Küçük burjuva kökenli olup da, bu sınıftan kopan ve proletarya Partisine katılan kişilerin durumu ise bambaşkadır. Partinin onlara karşı siyaseti, Parti dışı küçük burjuva kitlelerine karşı takınılan siyasetten farklı olmalıdır. Bir kere bu kişiler proletaryaya yakındırlar ve Partiye isteyerek katılmışlardır. Parti içi Marksist-Leninist eğitimle ve devrimci kitle mücadelelerinde olgunlaşarak ideolojik açıdan yavaş yavaş proleterleşebilirler ve proleter güçlere büyük hizmet verebilirler. Gerçekten de Partiye katılan küçük burjuva kökenli kişilerin çoğu yiğitçe savaşmış, Parti ve halk için fedakârlıklar yapmış, ideolojik bakımdan [sayfa 249] gelişerek birçoğu Marksist-Leninist olmuşlardır. Ancak önemle belirtmek gerekir ki, henüz proleterleşmemiş olan küçük burjuvazinin devrimci niteliği, proleter olanın devrimci niteliğinden esas olarak farklıdır. Bu farklılık çoğu kez, bir zıtlaşma durumuna girebilir. Küçük burjuva devrimcisi niteliği taşıyan Parti üyeleri, Partiye örgütsel olarak katılmışlardır. Ama ideolojik açıdan henüz Partiye katılmamışlardır. Bunlar Marksist-Leninist kılığına bürünmüş liberal reformist anarşist, blanquist[121] vb. kişilerdir. Durum bu olunca, bunlar Çin'in gelecekteki Komünist hareketini zafere ulaştırmak bir yana bugünün yeni demokratik hareketini bile zafere ulaştıramazlar. Eğer, proletaryanın ileri unsurları, Marksist-Leninist ideoloji ve küçük burjuvaziden gelen Parti üyelerinin orijinal ideolojisi arasında kesin ve keskin bir hat çekmezlerse ve ciddi ve sabırlı bir tutumla onları eğitip onlarla mücadele etmezlerse, onların küçük burjuva ideolojisini yenmek olanaksızlaşacak ve üstelik bu üyeler, sonunda proletaryanın öncüsünü kendi düşündükleri şekilde biçimlendirmeye çalışacaklar ve önderliği ele geçirerek Partiye ve halka zarar vereceklerdir. Parti dışındaki küçük burjuvazi ne kadar geniş ise, Parti içinde küçük burjuva kökenli üyeler ne kadar çoklarsa Parti, proletaryanın öncüsü olarak saflığını o derece sıkı bir şekilde korumalıdır. Bunu başaramazsa küçük burjuva ideolojisi partiye çok daha şiddetli saldıracak ve verilen zarar çok daha büyük olacaktır. Partimiz tarihinde, doğru siyasetle yanlış siyasetler arasındaki mücadelelerin özünde dışarıdaki sınıf mücadelesinin Parti içinde yansıması yatar. Sapmaların yukarda tartışılan siyasal, askeri, örgütsel hataların, bu küçük burjuva ideolojisinin, parti içinde yansımasıdır. Bu sonucu üç yönden incelemek gerekir.
      Birincisi, düşünce yöntemi. Küçük burjuva düşünce yöntemi esas olarak, öznelcilik ve sorunları incelemede tek yanlılık olarak ortaya çıkar. Yani, sınıf güçleri dengesinin nesnel ve kapsamlı görüntüsünden hareket etmez, öznel dilekleri, etkilenmeleri, boş lafları gerçek kabul eder, bir tek yönü tüm cepheler diye benimser, parçayı bütün, ağacı-orman zanneder. Gerçek üretim sürecinden ayrılmış olan [sayfa 250] küçük burjuva entelektüelleri sadece kitap bilgisine sahiptirler. Ve algısal bilgiden yoksundurlar, o yüzden, düşünce yöntemleri, dogmatizm şeklinde yansır. Üretimle ilişkisi olan küçük burjuva unsurları ise bazı algısal bilgilere sahip olmalarına karşın, küçük burjuva üretiminin getirdiği sınırlılıklardan dar görüşlülükten, çok laf etmekten, dışlanmaktan ve bağnazlıktan kurtulamazlar, bu yüzden düşünce yöntemleri, deneycilik olarak yansır.
      İkincisi, siyasal eğilim. Küçük burjuvanın siyasal eğilimi, yaşayış biçimi ve bunun sonucu olarak, düşünce yöntemindeki tek yanlılık ve öznelcilik yüzünden, sağ ve sol arasında bir bocalama olarak gözükür. Küçük burjuva devrimcilerinin birçoğu var olan durumlarında radikal bir değişiklik yaratmak için, devrimin hemen başarıya ulaşmasını isterler.
      Bu nedenle uzun devrimci mücadele için gerekli olan sabırdan yoksundurlar ve "Sol" devrimci sloganlara bayılırlar. Duyguları ve faaliyetleri kapalı kapıcılık ve maceracılık yolundadır. Partide yansıyan bu küçük burjuva ideolojisi, yukarda tartışılan konularda, yani devrimin görevleri, devrimci üs alanları, taktiklerin yönetimi ve askeri çizgide çeşitli "Sol" sapmalara yol açar.
      Başka koşullarda aynı küçük burjuva devrimcileri veya küçük burjuva devrimcilerinin bir başka kesimi; karamsar ve ümitsiz hale gelebilir, burjuvazinin peşine takılarak sağduyular ve görüşler ileri sürebilirler. 1924-27 devrimi sonundaki, Cen Dusiu'culuk Toprak Devriminin son dönemindeki, Çang Kuotao'culuk ve Uzun Yürüyüşün ilk dönemindeki kaçaklık, hep küçük burjuva Sağcı ideolojisinin parti içinde yansımasıydı, Japonya'ya karşı direnme sırasında teslimiyetçi fikirler bir kez daha ortaya çıktı.
      Genel olarak "Sol" çizgideki sapmalar, daha çok, burjuvazi ve proletarya arasında bir ayrılık olunca ortaya çıkmıştır. (Örneğin Toprak Devrimi döneminde partiye üç kez hâkim olan "Sol" sapma) Sağ sapmalar ise, burjuvazi ve proletarya arasında bir ittifak olduğu dönemlerde doğmuştur. (Örneğin: 1924-27 devriminin sonu ve Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı'nın başı) Ama ister sağ, ister "Sol" bütün bu sapmalar, devrime değil karşıdevrime yaramıştır. "Sol"a veya sağa zikzaklar çizmek, aşırılıktan hoşlanmak, özden yoksun bir [sayfa 251] patırtı ve kumar oportünizmi. Değişen koşulların zorlamasıyla ortaya çıkan bütün bunlar, küçük burjuvazinin istikrarsız ekonomik durumunun ideolojik alanda yansımalarıdır.
      Üçüncüsü Örgütsel hayat. Genellikle küçük burjuvazinin, yaşama biçimi ve düşünce yöntemindeki sınırlılıklardan ve özellikle Çin'in klan ve birlik merkezi olmayan ve geri sosyal çevresi yüzünden, küçük burjuvazinin örgütsel hayatta eğilimi, kitleleri yabancılaştıran bir bireycilik ve sekterizm şeklinde yansır. Bu eğilim. Partide yansıdığı zaman, yukarıda anlatılan yanlış "Sol" örgütsel çizgiye yol açmıştır. Partinin uzun süredir, kırsal bölgede dağınık bir gerilla savaşı veriyor olması, bu eğilimin büyümesini daha da kolaylaştırmıştır.
      Bu eğilim Parti için kendi çıkarını düşünmeden çalışmayı değil, Partinin ve halkın güçlerini sömürmeyi, onların çıkarlarını kendi kişisel veya sekter amaçlarına feda etmeyi, öngörüyordu. Bu yüzden Partinin kitlelerle sıkı bağlar kurmak ilkesiyle Partideki demokratik merkeziyetçilikle ve parti disipliniyle bağdaşmayan bir tutumdu. Bu eğilim çoğunlukla; bürokrasi, kabilecilik, eziyetçilik, buyrukçuluk, bireysel kahramanlık, yarı anarşizm, liberalizm, aşın demokrasi, "bağımsızlık" iddiası "sadece kendi bulunduğu dağın tepesini görme", "başlı başına bir kale" zihniyeti[122] hemşeriler ve okul arkadaşlarını kayırma, bölücü kavgalar, düzenbazlık hileler şekline bürünmüş ve bunların hepsi Partinin kitlelerle ilişkisini ve iç birliğini sarsmıştır.
      Bunlar küçük burjuva ideolojisinin üç cephesidir. Çeşitli hallerde ortaya çıkan, ideolojide öznelcilik, siyasette sağ ve "Sol" sapmalar ve örgütlenmede sekterizm olarak bir siyasal çizgide kristalize olsunlar veya olmasınlar ve parti önderliğini ele geçirsinler veya geçirmesinler, hep küçük burjuva ideolojisinin anti-Marksist-Leninist, anti-proleter görüntüleridir. Partinin ve halkın çıkarları uğruna Parti içindeki küçük burjuva ideolojisini incelemek ve alt etmek ve onu proletarya ideolojisine dönüştürmek için eğitim yönteminden yararlanmak şarttır. [sayfa 252]

VI

      Yukardan da anlaşılacağı gibi çeşitli "Sol" çizgiler ve özellikle bütün partiye hâkim olmuş olan üçüncü "Sol" çizgi rastlantı değil, belli sosyal ve tarihsel koşulların ürünüydü.
      Dolayısıyla, hatalı "Sol" veya sağ ideolojileri alt edeceksek, bu konuda dikkatsiz ya da aceleci olamayız. Marksist-Leninist eğitimi derinleştirmeli ve bütün Partinin proleter ve küçük burjuva ideolojileri arasında ayırım yapma yeteneğini geliştirmeliyiz. Parti içi demokrasiyi tam uygulamalı, eleştiri ve özeleştiriyi geliştirmeli, sabırla ikna ve eğitim çalışmasını sürdürmeli, hataların ve bunların taşıdığı tehlikelerin somut tahlilini yapmalı ve bunların tarihi ve ideolojik köklerini açıklayıp ayrıca düzeltme yollan göstermeliyiz. Parti içindeki hataların yenilmesinde Marksist-Leninistlerin benimseyeceği doğru tutum budur. Bu Genişletilmiş Yedinci Genel Toplantı belirtir ki, bütün Partideki bugünkü tasfiye hareketi için ve Parti tarihinin incelenmesi için Mao Zedung yoldaşın kabul ettiği siyaset, yani "gelecekteki hatalardan kaçınmak için geçmiştekilerden ders almak" ve "hastayı kurtarmak için hastalığı tedavi etmek" ve "ideolojide açıklığa ve yoldaşlar arasında birliğe" kavuşmak, parti içindeki hataların alt edilmesinde, Marksist-Leninistlerin benimseyeceği doğru tutumun modelidir. Bu yüzden, bu model bütün parti düzeyinin ideolojik, siyasal ve örgütsel açıdan yükseltilmesinde ve bütün partinin birleşmesinde büyük başarılara yol açmıştır.
      Bu Genişletilmiş Yedinci Genel Toplantı belirtir ki, Partimizin tarihi boyunca ve Li Lisan'cılığa karşı verdiği mücadele bütünüyle gerekliydi. Bu mücadelelerin kusuru, Parti içinde ciddi bir yaygınlığı olan küçük burjuva ideolojisini düzeltmek için atılmış ciddi adımlar şeklinde bilinçli olarak yürütülmemesiydi. Bunun sonucu olarak, ne hataların ideolojik özlerini ve köklerini bütünüyle açığa çıkarabilmişler ne de onları düzeltmenin yollarını uygun bir biçimde gösterebilmişlerdi. Dolayısıyla bu hataların tekrarlanması kolaylaşmıştı. Üstelik hata yapan bir yoldaşa saldırılınca sorunun çözüleceği inancıyla, kişisel sorumluluğa yersiz bir ağırlık verilmişti. Altıncı Merkez Komitesinin Dördüncü Genel Toplantısı sırasında ve sonrasında işlenen hataları inceledikten sonra, Parti, gelecekteki bütün [sayfa 253] Parti içi ideolojik mücadelelerde, böyle kusurlardan kaçınılması ve Mao Zedung yoldaşın siyasetinin kesinlikle uygulanması gerektiği kanısındadır. Geçmişte hata işleyen her hangi bir yoldaş, hatasını anladığı ve onu düzeltmeye başladığı sürece, onu hiçbir önyargımız olmadan içtenlikle karşılamak ve Parti için çalışmak üzere onunla birleşmeliyiz. Hatta henüz hatalarını gerektiği gibi anlamamış ve düzeltmemiş olan ama bu hatalarda Israr etmeyen yoldaşlara karşı da içten ve yoldaşça bir tutum almalı ve bu hataları anlamaları ve düzeltmeleri için onlara yardımcı olmalıyız. Bugün bütün Parti, geçmişin hatalı çizgilerini anlamakta, tam birlik halindedir. Bütün Parti Mao Zedung yoldaş başkanlığındaki Merkez Komitesi çevresinde toplanmıştır. Dolayısıyla bugünden itibaren bütün partinin görevi, düşünceleri berraklaştırarak, ilkeye sıkı sıkıya bağlı kalarak, birliği güçlendirmek veya bu kararnamenin ikinci bölümünde söylendiği gibi; "Bütün Partiyi, uyumlu bir aile, sağlam bir çelik gibi birleştirmek, Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı'nda tam bir zafer kazanmak ve Çin halkının tam kurtuluşu uğruna savaşmak"tır. Parti tarihi sorunları üzerine bütün analizler, eleştiriler ve tartışmalar, birlik isteğiyle başlamalı ve birliğe ulaşmalıdır. Bu ilkenin çiğnenmesi yanlıştır. Parti içindeki küçük burjuva ideolojisinin sosyal kökleri olduğuna ve Parti uzun süredir, kırsal bölgelerdeki uzun ve dağınık gerilla savaşı ortamı içinde bulunduğuna göre, dogmatizmin ve deneyciliğin ideolojik kalıntıları hâlâ var olduğuna ve özellikle deneyciliğin eleştirisi yetersiz kaldığına göre ve Parti içinde, ciddi sekterizm esas olarak alt edilmesine karşın sekter eğilimler gösteren "Sadece kendi bulunduğu dağın tepesini görme" zihniyeti hâlâ yaygın olduğuna göre, bütün Parti tam bir Marksist-Leninist ideolojik birliğe ulaşacaksa, yanlış fikirleri alt etmek için uzun süreli mücadelenin gerekli olduğu gerçeğini kavramalıdır. Dolayısıyla bu Genişletilmiş Yedinci Genel Toplantı şu kararı alır: Bütün Parti, Marksist-Leninist ideolojik eğitimini güçlendirmeli ve Marksizm-Leninizmin Çin devriminin pratiğiyle bağlanmasına önem vermelidir, öyle ki doğru bir Parti çalışma tarzı daha da geliştirilsin ve dogmatizm, deneycilik sekterizm ve "Sadece kendi bulunduğu dağın tepesini görme" zihniyeti gibi eğilimler bütünüyle alt edilsin. [sayfa 254]

VII

      Bu Genişletilmiş Yedinci Genel Toplantı kesinlikle bildirir ki: Son yirmi dört yıl boyunca Çin devrim pratiği; Mao Zedung tarafından temsil edilen çizginin, Partimizin mücadele çizgisinin, bütün ülke halkının mücadele çizgisinin bütünüyle doğru olduğunu kanıtlamıştır ve kanıtlamaktadır. Bugünkü Direnme Savaşı'nda Partimizin ulaştığı büyük başarılar ve Partimizin oynadığı belirleyici rol, bu çizginin doğruluğunun en canlı örnekleridir. Fırtınalı gelişimiyle Çin devriminin tümü açısından bakılınca, son yirmi dört yıl içinde, Partimizin önderliği altında büyük başarılar ve zengin deneyler elde edildiği görülür. Parti içinde bazı dönemlerde çıkan "Sol" ve sağ hatalar sadece kısmi olaylardır. Partinin yeterli deneye ve siyasal bilince sahip olmadığı bir zamanda böyle olayları bütünüyle önleyebilmek zordu. Üstelik bu hataları yok etmek için verilen mücadelededir ki, Parti daha güçlü ve daha sağlam hale gelebilmiştir. Bugün bütün Parti Mao Zedung yoldaşın çizgisinin doğruluğunu kabul etmekte ve eşi görülmemiş bir siyasal bilinçle onun bayrağı altına toplanmaktadır. Mao Zedung yoldaşın temsil ettiği Marksist-Leninist ideoloji; kadroları, parti üyelerini ve halk kitlelerini artan sayılarda ve gitgide daha fazla derinden kavradıkça, sonuç Partinin ve Çin devriminin büyük ilerleme kaydetmesi ve yenilmez bir güce kavuşması olacaktır.
      Altıncı Merkez Komitesinin Genişletilmiş Yedinci Genel Toplantısı kesinlikle inanmaktadır ki, Mao Zedung yoldaşın başkanlığındaki Merkez Komitesinin doğru önderliği altındaki Çin Komünist Partisi, üç devrimci mücadelenin -Kuzey seferi, Toprak Devrimi Savaşı ve Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı- zengin deneyi ile Çin devrimini kesin zafere mutlaka götürecektir. [sayfa 255]



ÇİNİN İKİ MUHTEMEL GELECEĞİ[22*]
23 Nisan 1945

     
      Yoldaşlar! Çin Komünist Partisi'nin Yedinci Milli Kongresi bugün başlıyor.
      Kongremizin önemi nedir? Bunun Çin'deki 450 milyon insanın geleceğini etkileyecek bir kongre olduğu söylenebilir. Çin iki gelecekten birine sahip olabilir. Birisi bunlardan biri hakkında bir kitap yazmış;[123] bizim kongremiz ise Çin'in öteki geleceğini temsil ediyor. Biz de bunun hakkında bir kitap yazacağız[124] Kongremizin amacı, Japon emperyalizmini yıkmak ve bütün Çin halkını kurtarmaktır. Kongremiz, Japon saldırganlarının yenilmesi ve yeni bir Çin'in inşa edilmesi için bütün Çin halkının ve bütün dünya halklarının birliği sayesinde kesin zaferin kazanılmasıdır.
      Durum çok elverişlidir. Avrupa'da Hitler yakında devrilecektir. Dünya anti-faşist savaşının esas alanı Batıdadır. Ve burada Sovyet Kızıl Ordusu'nun çabaları sayesinde savaş kısa zamanda zaferle sonuçlanacaktır. Kızıl Ordu'nun topları herhalde kısa bir süre içinde düşecek olan Berlin'de daha şimdiden duyuluyor. Doğuda Japon emperyalizmini yıkmak için verilen savaşta da zafer yakındır. Kongremiz, faşizme karşı savaşın kesin zaferinin arifesinde toplanıyor.
      Çin halkının önünde iki yol uzanıyor: Aydınlığın yolu ve karanlığın yolu. Çin'i iki muhtemel kader bekliyor: Aydınlık bir gelecek ve karanlık bir gelecek. Japon emperyalizmi henüz yenilmedi. Ama Japon emperyalizmi yenildikten sonra bile. Önümüzde hâlâ iki gelecek [sayfa 256] olacaktır. Ya bağımsız, özgür, demokratik, birleşmiş, müreffeh ve güçlü bir Çin, yani aydınlık bir Çin, halkı kurtuluşa kavuşmuş olan yeni bir Çin: ya da yarı-sömürge, yarı-feodal, bölünmüş, yoksul ve zayıf bir Çin, yani eski Çin. Ya yeni Çin ya da eski Çin. Çin halkının, Çin Komünist Partisi'nin ve bu kongremizin önündeki iki olasılık bunlardır.
      Japonya henüz yenilmediğine göre ve bu iki olasılık Japonya yenildikten sonra bile karşımızda duracağına göre, çalışmamızı nasıl düzenlemeliyiz? Görevimiz nedir? Bizim biricik görevimiz Japon saldırganlarını yenmek; aydınlık yeni bir Çin, bağımsız, özgür, demokratik, birleşmiş, müreffeh ve güçlü bir Çin inşa etmek için Partimizin önderliğinde mücadele etmek üzere kitleleri seferber etmek: halk kuvvetlerini genişletmek ve ülkenin birleşebilecek bütün güçlerini birleştirmektir. Parlak bir gelecek, aydınlık bir kader uğruna, karanlık bir geleceğe, karanlık bir kadere karşı bütün gücümüzle mücadele etmeliyiz. Bizim biricik görevimiz budur. Gerçekten de Kongremizin, bütün Partimizin ve bütün Çin halkının görevi budur.
      Umutlarımızın gerçekleşmesi mümkün müdür? Biz, mümkün olduğuna inanıyoruz. Bu olasılık vardır, çünkü daha şimdiden şu koşullara sahibiz:
      1. Zengin bir deneyime ve 1.210.000 üyeye sahip güçlü bir Komünist Partisi,
      2. 95 500 000 kişilik bir nüfusa, 910.000 kişilik bir orduya ve 2.200.000 kişilik milis Kuvvetine sahip güçlü Kurtarılmış Bölgeler,
      3. Ülkenin dört bir yanındaki kitlelerin desteği,
      4. Bütün ülkelerin halklarının ve özellikle Sovyetler Birliği halkının desteği.

      Bu koşullarda (güçlü bir Komünist Partisi, güçlü Kurtarılmış Bölgeler, ülkenin dört bir yanındaki kitlelerin desteği ve dünya halklarının desteği) umutlarımız gerçekleşebilir mi? Biz, gerçekleşebileceğine inanıyoruz. Çin bugüne kadar hiçbir zaman bu koşullara sahip olmamıştı. Bazı koşullar birkaç yıldır vardı ama bunlar hiçbir zaman bu [sayfa 257] kadar tam olmamıştı. Komünist Partimiz hiçbir zaman bu kadar güçlü olmamıştı, devrimci üs bölgeleri hiçbir zaman bu kadar büyük bir nüfusa ve bu kadar büyük bir orduya sahip olmamıştı. Komünist Partisi'nin itibarı hem Japon işgalindeki bölgelerde hem de Guomindang bölgelerinde, her zamankinden daha yüksektir ve Sovyetler Birliği'nin devrimci kuvvetleri ve bütün ülkelerin halkları her zamankinden daha güçlüdürler. Diyebiliriz ki, bu koşullarda saldırganı yenmek ve yeni bir Çin inşa etmek kesinlikle mümkündür.
      Doğru bir siyasetimiz olmalıdır. Siyasetimizin temel noktası, Partimizin önderliğinde saldırganları yenip yeni bir Çin inşa etmeleri için kitleleri cesaretle seferber etmek ye halk kuvvetlerini genişletmektir.
      1921'deki kuruluşundan bu yana geçen yirmi dört yıl boyunca Çin Komünist Partisi, kahramanca mücadele verdiği üç tarihi dönem geçirdi (Kuzey Seferi, Toprak Devrimi Savaşı ve Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı) ve Parti çok zengin bir deneyim kazandı. Şimdi Partimiz, Çin halkının Japonya'ya karşı direnme ve ülkeyi kurtarma mücadelesinin ağırlık merkezi, halkın kurtuluş uğrundaki mücadelesinin ve saldırganları yenme ve yeni bir Çin inşa etme mücadelesinin ağırlık merkezi haline gelmiştir. Çin'in ağırlık merkezi, şimdi tam bizim bulunduğumuz yerdedir, başka bir yerde değil.
      Bugün Japon saldırganlarını yenmek, yarın yeni demokratik bir devlet inşa etmek üzere Çin halkını birleştirmek için alçakgönüllü ve ölçülü olmalı, kibirliliğe ve aceleciliğe karşı uyanık davranmalı ve Çin halkına canla başla hizmet etmeliyiz. Bunu yaptığımız, doğru siyasete sahip olduğumuz ve hep birlikte çaba gösterdiğimiz takdirde, görevimizi kesinlikle yerine getirebiliriz.
      Kahrolsun Japon emperyalizmi!
      Yaşasın Çin Halkının Kurtuluşu!
      Yaşasın Çin Komünist Partisi!
      Yaşasın Çin Komünist Partisi'nin Yedinci Milli Kongresi!
     
      [sayfa 258]



KOALİSYON HÜKÜMETİ ÜZERİNE[23*]
24 Nisan 1945


      I. ÇİN HALKININ TEMEL TALEPLERİ
     
      Kongremiz şu koşullarda toplanıyor: Çin halkının Japon saldırganlarına karşı sayısız fedakârlıklar ve anlatılamayacak zorluklar içinde verdiği sekiz yıllık kararlı, kahramanca ve yenilmez mücadelesinden sonra yeni bir durum ortaya çıkmıştır; faşist saldırganlara karşı verilen haklı ve kutsal savaşta kesin zafer bütün dünyada kazanılmıştır ve Çin halkının, müttefik ülkelerle uyum içinde, Japon saldırganlarını yeneceği an yakındır. Fakat Çin'de henüz bir birlik sağlanmamıştır ve ülke hâlâ ciddi bir buhranla karşı karşıyadır. Bu koşullarda ne yapmamız gerekir? Kuşkusuz acil ihtiyaç, bütün siyasal partilerin, grupların ve Partili olmayan insanların temsilcilerini birleştirmek ve demokratik reformların yapılması, şimdiki buhranın atlatılması, ülkedeki bütün Japonya'ya karşı güçlerin müttefik ülkelerle etkili bir uyum içinde, Japon saldırganlarının yenilmesi için savaşmak üzere seferber edilmesi, birleştirilmesi ve böylelikle Çin halkının kendisini Japon saldırganlarının pençelerinden kurtarabilmesi için geçici bir demokratik koalisyon hükümeti kurmaktır. Bundan sonra geniş bir demokratik temele dayanan bir milli meclis toplamak ve yine bir koalisyon hükümeti niteliği taşıyacak, bütün partilerden, gruplardan halkı ve Partili olmayanları daha da geniş ölçüde temsil edecek ve bütün ülkenin kurtarılmış halkına, bağımsız, özgür, demokratik, birleşik, müreffeh ve güçlü bir yeni Çin'in inşa edilmesinde önderlik edecek olan resmen kurulmuş bir demokratik hükümet oluşturmak gerekecektir. [sayfa 259] Kısacası; birlik ve demokrasi yolunu tutmalı, saldırganları yenmeli ve yeni bir Çin inşa etmeliyiz.
      Çin halkının temel taleplerini ancak bunun dile getireceğine inanıyoruz. Dolayısıyla raporum esas olarak bu talepleri ele alacaktır. Demokratik bir koalisyon hükümetinin kurulmasının gerekli olup olmadığı, Çin halkının ve müttefik ülkelerdeki demokratik kamuoyunun çok yakından ilgilendiği bir konu haline gelmiştir. Dolayısıyla, raporum bu meselenin aydınlatılmasına özel bir ağırlık verecektir.
      Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı'nın sekiz yılı boyunca Çin Komünist Partisi pek çok güçlükleri yenmiş ve büyük basanlar elde etmiştir; fakat şimdiki durumda Partimizin ve halkımızın önünde hâlâ ciddi güçlükler vardır. Şimdiki durum, Partimizin daha bütünleşmiş ve daha yoğun bir şekilde çalışmasını, güçlüklerin üstesinden gelmeye devam etmesini ve Çin halkının temel taleplerini gerçekleştirmek için çaba göstermesini gerektirmektedir.


      II. İÇ ve DIŞ DURUM
     
      Çin halkı bu temel talepleri gerçekleştirebilir mi? Bu, Çin halkının siyasal bilinç düzeyine, birliğine ve çabalarına bağlıdır. Aynı zamanda, şimdiki iç ve dış durum son derece elverişli imkânlar sağlamaktadır. Eğer Çin halkı bu imkânlardan iyi bir şekilde yararlanabilir, gayretli, canlı ve kararlı bir şekilde savaşmaya devam edebilirse, saldırganları kesinlikle yenecek ve yeni bir Çin inşa edecektir. Çin halkı, kutsal görevlerini yerine getirme mücadelesinde çabasını iki katına çıkarmalıdır.
      Şimdiki uluslararası durum nedir?
      Şimdiki askeri durum şöyledir: İtalyan halkı ayaklanmalara girişirken, Sovyet ordusu Berlin'e taarruza geçiyor: İngiltere, Birleşik Amerika ve Fransa'nın müttefik kuvvetleri Sovyet taarruzuyla uyum halinde Hitlerci kalıntılara yükleniyor. Bütün bunlar, Hitler'i bütünüyle ortadan kaldıracaktır. Hitler yok edildikten sonra, Japon saldırganlarının yenilmesi pek uzun sürmeyecektir. Çinli ve yabancı gericilerin kehanetlerinin tersine, faşist saldırgan güçler kesinlikle yerle [sayfa 260] bir edilecek ve halkın demokratik güçleri kesinlikle zafer kazanacaktır. Dünya kesinlikle gerici yolu değil, ilerici yolu tutacaktır. Elbette çok uyanık olmalı, olayların akışında bazı geçici, hatta belki de ciddi değişiklikler olabileceğini hesaba katmalıyız; birçok ülkede hâlâ, ülke içindeki ve dışındaki halka birliği, ilerlemeyi ve kurtuluşu çok gören kuvvetli gerici güçler vardır. Bu olasılığı, gözden kaçıran bir kimse, siyasal hatalar yapar. Ancak tarihin genel akışı şimdiden açıkça bellidir ve bu değişmeyecektir. Bu sadece faşistler için, aslında onların yardımcıları olan bütün ülkelerdeki gericiler için kötü; halklar ve bütün ülkelerdeki örgütlü demokratik güçler için bir nimettir. Dünya tarihinin itici gücü, sadece ve sadece halktır. Sovyet halkı büyük bir kuvvet toplamış ve faşizmin yenilgiye uğratılmasında esas güç olmuştur. Faşizmin yıkılmasını mümkün kılan, Sovyet halkının çabaları ve onunla birlikte öteki anti-faşist müttefik ülkelerin halklarının çabalarıdır. Savaş halkı eğitmiştir ve savaşı kazanacak, barışa ve ilerlemeye ulaşacak olan, halktır.
      Bu yeni durum, Birinci Dünya Savaşı'ndakinden çok farklıdır. O zaman Sovyetler Birliği henüz ortada yoktu ve halk, bugün birçok ülkede olduğu kadar siyasal açıdan uyanmış değildi, iki dünya savaşı tamamıyla farklı iki dönemi temsil eder.
      Bu, faşist saldırgan ülkelerin yenilgiye uğratılması, ikinci Dünya Savaşı'nın sona ermesi ve uluslararası bansın kurulmasından sonra artık hiçbir mücadele olmayacağı anlamına gelmez. Faşist güçlerin hâlâ yaygın olan kalıntıları, kesinlikle sorun çıkarmaya devam edeceklerdir; şimdi faşist saldırıya karşı savaşan kamp içinde de demokrasiye karşı çıkan ve başka milletleri ezen güçler vardır ve bunlar çeşitli ülkelerdeki, sömürge ve yan-sömürgelerdeki halkları ezmeye devam edeceklerdir. Bu yüzden, uluslararası barış sağlandıktan sonra, dünyanın büyük bir kısmında anti-faşist kitlelerle faşizmin kalıntıları, demokrasi ile demokrasi düşmanlığı, milli kurtuluş ile milli baskı arasında gene sayısız mücadeleler olacaktır. Halk en geniş çaplı zaferini, ancak uzun ve sürekli çabalarla, faşizmin arta kalan güçlerini, antidemokratik güçleri ve bütün emperyalist güçleri alt ettiği zaman kazanacaktır. Elbette o gün çok çabuk ya da çok kolay gelmeyecektir, ama kesinlikle gelecektir. Anti-faşist ikinci Dünya Savaşı'ndaki zafer, [sayfa 261] savaş sonrası mücadelelerinde halkların zaferine giden yolu açacaktır. Ancak bu mücadelelerde zafer kazanıldığı zaman, kalıcı ve sürekli bir barış teminat altına alınmış olur.
      Şimdiki yurtiçi durum nedir?
      Çin'in uzun süreli savaşı, Çin halkını büyük fedakârlıklara zorlamaya devam edecektir, ama aynı zamanda bu savaş onları çelikleştirmiştir. Çin halkını geçen yüzyıldaki bütün büyük mücadelelerinden çok daha büyük ölçüde uyandırmış ve birleştirmiştir. Çin halkı, yalnız amansız bir milli düşmanla değil, aynı zamanda, aslında düşmana yardım eden kuvvetli yerli gerici güçlerle de karşı karşıyadır; bu, madalyonun bir yüzüdür. Öteki yüzü ise, Çin halkının siyasal açıdan her zamankinden daha bilinçli olmakla kalmayarak, güçlü Kurtarılmış Bölgeler ve günden güne büyüyen ülke çapında bir demokratik hareket inşa etmiş olmasıdır. Bunlar, elverişli iç koşulları meydana getirir. Eğer Çin halkının son yüzyıllık mücadelelerindeki yenilgi ve başarısızlıklar, bazı zorunlu iç ve dış koşulların yokluğu yüzünden ileri geldiyse, o zaman bugünkü durum farklıdır, bütün gerekli şartlar mevcuttur. Yenilgiyi önlemek ve zafer kazanmak için her imkân vardır. Eğer bütün halkı kararlı bir mücadele içinde birleştirebilir ve onlara gerektiği gibi önderlik edebilirsek, zafere ulaşırız.
      Çin halkının, saldırganları yenmek ve yeni bir Çin inşa etmek üzere birleşebileceğine güveni şimdi çok daha fazladır. Onlar için bütün güçlükleri yenme ve temel taleplerini, büyük tarihi özlemlerini gerçekleştirme zamanı gelmiştir. Bu konuda herhangi bir kuşku olabilir mi? Bence hayır.
      Bugünkü genel iç ve dış durum budur.


      III. JAPONYA'YA KARŞI SAVAŞTA İKİ ÇİZGİ
     

      ÇİN'İN MESELELERİNİN ANAHTARI
     
      Yurtiçi durumdan söz ederken, Çin'in Direnme Savaşı'nın özel bir tahlilini de yapmamız gerekir.
      Çin, faşizme karşı savaşta yer alan beş büyük ülkeden biri ve Asya [sayfa 262] kıtasında Japon saldırganlarına karşı çarpışan başlıca ülkedir. Çin halkı, yalnız Japonya'ya karşı savaşta büyük bir rol oynamakla kalmamıştır, aynı zamanda savaş sonrasında dünyadaki barışı korumada çok büyük bir rol. Doğudaki barışı korumada ise belirleyici bir rol oynayacaktır. Çin, Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı'nın sekiz yılı boyunca, kendini kurtarmak ve müttefik ülkelere yardım etmek üzere çok büyük çaba harcamıştır. Bu çabayı harcayan, esas olarak Çin halkıdır. Çin ordularında çok sayıda subay ve asker çarpışmış ve cephede kanlarını dökmüştür; Çin işçileri, köylüleri, aydınları ve sanayicileri cephe gerisinde çok çalışmış, yurtdışındaki Çinliler savaşı desteklemek için bağışta bulunmuş ve halka karşı olan üyeleri dışında bütün Japonya'ya karşı siyasal partiler savaşta kendi üzerlerine düşeni yapmışlardır. Kısacası, Çin halkı ter ve kan dökerek, Japon saldırganlarına karşı sekiz uzun yıl kahramanca savaşmıştır. Ama Çin halkının savaşta oynadığı rol hakkındaki gerçeğin dünya tarafından bilinmesini önlemek amacıyla Çinli gericiler birkaç yıldır dedikodular yaymakta, kamuoyunu yanıltmaktadırlar. Ayrıca, bu sekiz yıl boyunca Çin'in kazandığı çeşitli tecrübelerin kapsamlı bir özeti henüz yapılmamıştır. Bu yüzden, bu Kongre, halkın eğitilmesi için bütün bu tecrübeyi gereğince özetlemeli ve Partimizin siyasetinin formüle edilmesi için bir temel sağlamalıdır.
      İş böyle bir özetlemeye gelince, herkesin bildiği gibi Çin'e yol gösteren iki farklı çizgi vardır. Bunlardan biri, Japon saldırganlarının yenilgiye uğratılmasına götürürken, öbürü sadece Japon saldırganlarının yenilgisini imkânsızlaştırmakla kalmamakta, aynı zamanda onlara bazı bakımlardan gerçekten yardım etmekte ve Direnme Savaşımızı baltalamaktadır.
      Guomindang hükümetinin Japonya'ya karşı pasif direnme siyaseti ve halkı aktif bir şekilde bastırmak şeklindeki gerici iç siyaseti, askeri başarısızlıklara, büyük toprak kayıplarına, mali ve ekonomik buhranlara, halk üzerinde baskı ve zulme ve milli birliğin bozulmasına yol açmıştır. Bu gerici siyaset, savaşın etkili bir şekilde sürdürülmesi uğruna Çin halkının bütün Japonya'ya karşı güçlerinin seferber edilmesini ve birleştirilmesini engellemiş, halkın uyanmasını ve birliğini kösteklemiştir. Gene de bu siyasal uyanış ve bu birlik ilerlemekten [sayfa 263] asla geri kalmamış, ancak Japon saldırganları ve Guomindang hükümetinin ikili baskısı altında dolambaçlı bir yoldan ilerlemiştir. Açıkçası, uzun bir süredir Çin'de iki çizgi vardır: Guomindang hükümetinin halka baskı ve pasif direnme çizgisi ve Çin halkının bir halk savaşı verme uğruna kendi bilinci ve birliğini yükseltme çizgisi. Çin'in bütün meselelerinin anahtarı buradadır.


      TARİH DOLAMBAÇLI BİR YOL İZLER
     
      Bu iki çizgi meselesinin neden Çin'in bütün meselelerinin anahtarı olduğunu halkın anlamasına yardım etmek için, Japonya'ya Karşı Direnme Savaşımızın tarihini gözden geçirmek gerekir.
      Çin halkının Direnme Savaşı dolambaçlı bir yol izlemiştir. Savaş ta 1931'de başladı. O yılın 18 Eylül'ünde, Japon saldırganları Şenyang'ı işgal ettiler ve birkaç ay içinde üç kuzeydoğu eyaletini ele geçirdiler. Guomindang hükümeti bir direnmeme siyaseti benimsedi. Fakat Guomindang hükümetine rağmen Çin Komünist Partisi'nin önderlik ya da yardım ettiği halk ile bu eyaletlerdeki askerlerin yurtsever bir kesimi Japon Aleyhtarı Gönüllüleri ve Japonya'ya Karşı Birleşik Ordu'yu örgütlediler ve kahramanca bir gerilla savaşına giriştiler. Bu kahramanca gerilla savaşı büyük boyutlara ulaştı ve birçok güçlük ve başarısızlığa rağmen hiçbir zaman düşman tarafından bastırılamadı. 1932'de Japon saldırganları Şanghay'a saldırınca, Guomindang içindeki bir grup yurtsever bir kere daha Guomindang hükümetinin isteğine karşı çıktı ve Japon saldırganlarına karşı direnmede On Dokuzuncu Yol Ordusu'na önderlik etti. 1933'de Japon saldırganları Cehol ve Çahar Eyaletlerini işgal ettiler ve üçüncü defa Guomindang içindeki bir grup yurtsever, Guomindang hükümetinin isteğine karşı çıktı ve düşmana karşı direnmek üzere Japonya'ya Karşı Müttefik Ordu'nun örgütlenmesinde Komünist Partisiyle işbirliği yaptı. Fakat Japonya'ya karşı bütün bu mücadelelerle destek, bütünüyle Çin halkından, Çin Komünist Partisi'nden, öteki demokratik gruplardan ve yurtdışındaki yurtsever Çinlilerden geldi. Guomindang hükümeti ise direnmeme siyaseti izleyerek hiçbir katkıda bulunmadı. Tam tersine, [sayfa 264] Şanghay ve Çahar'daki Japonya'ya karşı hareketleri Guomindang hükümetinin kendisi bastırdı. Guomindang hükümeti ayrıca, 1933'de On Dokuzuncu Yol Ordusu tarafından Fucien'de kurulmuş olan halk hükümetini de devirdi.
      O günkü Guomindang hükümeti neden bir direnme siyaseti benimsemişti? Bunun asıl nedeni, onun 1927'de Guomindang-Komünist işbirliğini ve Çin halkının birliğini yıkmış olmasıdır.
      1924'de Dr. Sun Yatsen, Çin Komünist Partisi'nin önerilerini kabul ederek, Komünistlerin de katıldığı Guomindang Birinci Milli Kongresini topladı; Rusya ile ittifakı, Komünist Partisiyle işbirliğini ve köylülerle işçilere yardımı öngören Üç Büyük Siyaseti benimsedi. Vampoa Askeri Akademisi'ni açtı ve Guomindang, Komünist Partisi ve halkın bütün kesimlerinin milli birleşik cephesini kurdu. Bunun sonunda, Kvangtung Eyaleti'ndeki gerici güçler 1924-25'de yok edildi, muzaffer Kuzey Seferi 1926-27 boyunca sürdürüldü, Yangze ve San Irmak boyunca birçok bölge zaptedildi, Kuzeydeki savaş ağası hükümeti yenilgiye uğratıldı ve halkın kurtuluş mücadelesi o güne kadar Çin tarihinde görülmemiş bir ölçüde yayıldı. Fakat Kuzey Seferinin gelişmesinin kritik bir anında, 1927 ilkbahar sonları ile yaz başlarında Guomindang yetkililerinin izlediği gerici ve hain siyasetler, "partinin temizlenmesi" ve katliam siyasetleri, bu milli birleşik cepheyi (Çin halkının kurtuluş davasını temsil eden ve Guomindang, Komünist Partisi ve halkın bütün kesimlerinden meydana gelen birleşik cepheyi) ve onun bütün devrimci siyasetlerini yıktı. Guomindang dünkü müttefiklerini Çin Komünist Partisi ve Çin halkını, artık düşman olarak görüyor; dünkü düşmanlarını, emperyalistleri ve feodalleri ise, artık müttefik sayıyordu. Böylelikle, Çin Komünist Partisi'ne ve halka karşı kalleşçe ani bir saldırıya girişildi ve büyük, canlı ve güçlü devrim bastırıldı. Bundan sonra birliğin yerini iç savaş, demokrasinin yerini diktatörlük, aydınlık Çin'in yerini karanlık Çin aldı. Ama Çin Komünist Partisi ve Çin halkı yılmadı, boyun eğmedi ve yok edilemedi. Parti ve halk kendini toparladı, yaralarını sardı, ölen yoldaşlarını gömdü ve yeniden savaşa atıldı. Devrimin yüce bayrağını daha da yükselterek, silahlı direnişe girişti. Çin'de geniş bir bölgede halk hükümetleri kurdu; i toprak reformu yaptı; halk ordusunu, yani Çin Kızıl Ordusu'nu kurdu; [sayfa 265] Çin halkının devrimci güçlerini korudu ve geliştirdi. Dr. Sun Yatsen'in Guomindang gericileri tarafından terk edilen devrimci Üç Halk İlkesi, halk. Komünist Partisi ve demokratlar tarafından sürdürüldü.
      Üç kuzeydoğu eyaletinin Japon saldırganları tarafından istila edilmesinden sonra, 1963'te, Çin Komünist Partisi o sırada devrimci üs bölgelerine ve Kızıl Ordu'ya saldıran bütün Guomindang kuvvetlerine, Japonya'ya karşı birleşik direnmeyi kolaylaştırmak amacıyla bir ateşkes antlaşması yapılmasını önerdi. Bu öneride üç şart ileri sürülmüştü: Saldırıların durdurulması, halka demokratik hakların tanınması ve halkın silahlandırılması. Fakat Guomindang yetkilileri bunu reddettiler.
      Bundan sonra Guomindang hükümetinin iç savaş siyaseti daha da şiddetlenirken, Çin halkının iç savaşın sona erdirilmesi ve Japonya'ya Karşı birleşik direnme talep eden sesi gittikçe daha gür çıkmaya başladı. Şanghay'da ve başka birçok yerde çeşitli yurtsever halk örgütleri kuruldu. 1934 ile 1936 yılları arasında Partimizin Merkez Komitesi önderliğinde. Kızıl Ordu'nun Yangze Irmağı'nın kuzey ve güneyindeki ana kuvvetleri anlatılamayacak kadar büyük güçlüklerin üstesinden geldiler ve Kuzeybatı Çin'e kadar yürüyüp, buradaki Kızıl Ordu birlikleriyle birleştiler. İşte bu iki yıl içinde Çin Komünist Partisi yeni duruma uygun yeni ve kapsamlı bir siyasal çizgi saptadı ve uyguladı. Bu çizgi, mücadele hedefi Japonya'ya karşı birleşik direnme ve yeni demokratik cumhuriyetin kurulması olan Japonya'ya Karşı Milli Birleşik Cephe çizgisiydi. 9 Aralık 1935'te Peyping'deki öğrenci kitleleri. Partimizin önderliğinde kahramanca bir yurtsever hareket başlattılar: Çin Milli Kurtuluş Öncü Birliği'ni[
125] kurarak bu hareketi Çin'deki bütün büyük şehirlere yaydılar. 12 Aralık 1936'da Japonya'ya karşı direnme yanlısı iki yurtsever Guomindang grubu. Kuzeydoğu Ordusu ve On Yedinci Yol Ordusu, Guomindang'ın gerici siyasetine, Japonya'yla uzlaşma ve yurtiçinde halkı katletme siyasetine birlikte yiğitçe karşı çıkarak [sayfa 266] ünlü Sian Olayı'nı hazırladılar. Guomindang içindeki öbür yurtseverler de o zamanki Guomindang yöneticilerinin siyasetinden hoşnut değillerdi. Guomindang yöneticilerinin, iç savaş siyasetini terk etmek ve halkın taleplerini kabul etmek zorunda kalmalarını sağlayan koşullar bunlardı. Sian Olayı'nın barışçı bir şekilde çözülmesi bir dönüm noktası oldu; yeni koşullarda yurtiçinde işbirliği şekillendi ve ülke çapında Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı başladı. 1937 Mayıs'ında Lukuçiao Olayından[126] az önce, Partimiz 1935'ten beri Parti Merkez Komitesince izlenen yeni siyasal çizginin onaylandığı tarihi milli konferansını topladı.
      7 Temmuz 1937'teki Lukuçiao Olayından 1938 Ekim'inde Vuhan'ın düşüşüne kadar, Guomindang hükümeti Japonya'ya karşı savaşta nispeten faaldi. Bu dönem boyunca, Japonya'nın geniş çapta saldırıları ve bütün halkın artan yurtsever öfkesi, Guomindang hükümetini Japon saldırganlarına karşı direnmeyi siyasetinin ağırlık merkezi haline getirmeye zorlamıştı ve bu, bütün ordu ve halkın Japonya'ya karşı mücadelesinde yeni bir atılımı kolaylaştırmış ve bir süre için yeni ve canlı bir hava hüküm sürmüştü. Komünistler ve diğer demokratlar da dâhil olmak üzere bütün halk, ülkenin tehlike içinde ve halkın şevkle dolu olduğu bir sırada Guomindang hükümetinin demokratik reformlar yapma ve Dr. Sun Yatsen'in devrimci Üç Halk İlkesini uygulama fırsatından yararlanacağını içtenlikle umuyordu. Ne var ki, ümitler boşa çıktı. Bu iki yıllık nispeten faal direnme süresinde bile, Guomindang yöneticileri, kitlelerin bir halk savaşı için seferber edilmesine karşı çıktılar, halkın Japonya'ya karşı ve demokratik eylemler için kendiliğinden birleşme çabalarına kısıtlamalar getirdiler. Guomindang hükümeti, Çin Komünist Partisi'ne ve öteki Japonya'ya karşı partilere karşı eski tavrını bir ölçüde değiştirdiyse de, bu partilere eşit haklar tanımayı reddetmeye ve onların faaliyetlerini birçok bakımdan kısıtlamaya devam etti. Çok sayıda yurtsever siyasi mahkûm, hâlâ hapiste tutulmaktaydı. Her şeyden önce Guomindang hükümeti, 1927'de iç savaşı başlattıktan sonra kurmuş olduğu oligarşik diktatörlüğü [sayfa 267] hâlâ muhafaza ediyordu. Bu yüzden milletin ortak iradesini temsil edecek bir demokratik koalisyon hükümetinin kurulması imkânsızdı.
      Biz Komünistler, bu dönemin ilk başlarında Çin'in Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı'nda iki farklı çizginin var olduğuna işaret etmiştik: Zafere götürecek olan ve her şeyi kapsayan bir halk savaşı ya da yenilgiye yol açacak olan ve halkın ezilmesini sürdürecek bir kısmi savaş. Biz, ayrıca savaşın uzun süreli olacağına ve kaçınılmaz olarak birçok engel ve güçlüğü barındıracağına, fakat Çin halkının varını yoğunu ortaya koyarak kesin zaferi mutlaka kazanacağına da işaret ettik.


      HALK SAVAŞI
     
      Aynı dönemde, Kuzeybatı Çin'e gitmiş olan Komünistlerin yönetimindeki Kızıl Ordu'nun ana kuvvetleri Çin Milli Devrimci Ordusu'nun Sekizinci Yol Ordusu olarak, Yangze Irmağı'nın her iki yakasındaki çeşitli yerlerde kalmış olan Çin Kızıl Ordusu'nun gerilla birlikleri ise Çin Milli Devrimci Ordusu'nun Yeni Dördüncü Ordusu olarak yeniden düzenlendiler. Bunlardan ilki, çarpışmak üzere Kuzey Çin cephesine, ikincisi de Orta Çin cephesine gitti, iç savaş dönemi sırasında Vampoa Askeri Akademisi'nin ve Milli Devrimci Ordusu'nun Kuzey Seferi günlerindeki demokratik geleneğini korumuş ve geliştirmiş olan Çin Kızıl Ordusu'nun mevcudu bir zamanlar yüz binleri buluyordu. Fakat Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı'nın başlamasıyla Guomindang hükümeti tarafından güney üs bölgelerimize karşı girişilen insafsız tahribat, Uzun Yürüyüş sırasındaki kayıplarımız ve öbür nedenler sonucunda ordu mevcudu on binlere düşmüştü. Bu yüzden bu orduyu küçümseyen ve Japonya'ya karşı direnmede esas olarak Guomindang'a güvenilmesi gerektiğini düşünenler vardı. Ama en iyi yargıç halktır. Halk, o zamanki sayısının az olmasına rağmen, Sekizinci Yol Ordusu'nun ve Yeni Dördüncü Ordu'nun üstün vasıfta olduğunu, yani ancak onların gerçek bir halk savaşı verebileceğini ve onlar bir kere Japonya'ya karşı cephelere ulaşıp, oradaki geniş kitlelerle birleştiler mi, önlerinde sınırsız imkânlar açılacağını biliyordu. [sayfa 268]
      Ve halk haklıydı. Şimdi, ben bu raporu sunarken, ordumuzun mevcudu 910 bine varmış ve normal üretim çalışmalarından çekilmemiş olan köy milislerimizin sayısı 2 200 000'i aşmış bulunuyor. Düzenli ordumuzun Guomindang'ın ordusundan (merkezi olduğu kadar yerel kontrol altındaki Guomindang kuvvetlerini de hesaba katarsak) hâlâ sayıca çok düşük olmasına rağmen, savaşmakta olduğu Japon ve kukla kuvvetlerinin sayılarına ve savaş cephelerinin genişliğine, savaştaki etkinliğine, harekâtlarında gördüğü kitle desteğine ve siyasal niteliği, kaynaşmışlığı ve birliğine bakacak olursak, düzenli ordumuz şimdiden Çin Direnme Savaşı'nın esas kuvveti haline gelmiştir.
      Bu ordu güçlüdür; çünkü bütün üyeleri siyasal bilince dayanan bir disipline sahiptir: Onlar birkaç kişinin ya da dar bir kliğin özel çıkarları için değil, geniş halk kitlelerinin ve bütün milletin çıkarları uğruna bir araya gelmekte ve savaşmaktadırlar. Bu ordunun tek amacı, kesinlikle Çin halkının safında yer almak ve Çin halkına canla başla hizmet etmektir.
      Bu amacın rehberliğinde bu ordu, yenilmez bir ruha sahiptir, bütün düşmanları alt etmeye ve asla boyun eğmemeye kararlıdır; koşullar ne kadar çetin olursa olsun, son erine kadar savaşmaya devam edecektir. Bu amacın rehberliğinde bu ordu, hem kendi safları içinde, hem de kendi safları dışındakilerle kusursuz bir birlik sağlamıştır. Ordu içinde, subaylar ile erler arasında, üstler ile astlar arasında ve askeri çalışma, siyasal çalışma ve geri hizmetler arasında birlik vardır; ordu dışında, ordu ile halk arasında ve ordumuz ile dost ordular arasında birlik vardır. Bu birliği zedeleyen her şey kesinlikle ortadan kaldırılmalıdır.
      Bu amacın rehberliğinde bu ordu, düşman subaylarını ve erlerini saflarını kazanma, savaş esirlerine karşı tutum konusunda doğru bir siyasete sahiptir. Düşman kuvvetlerinin teslim olan, tarafımıza geçen ya da silahlarını bıraktıktan sonra ortak düşmana karşı savaşa katılmak isteyen bütün üyeleri, hiç istisnasız sevinçle karşılanmakta ve kendilerine gerekli eğitim verilmektedir. Herhangi bir savaş esirini öldürmek, ona kötü davranmak ya da hakaret etmek yasaktır.
      Bu amacın rehberliğinde bu ordu, halk savaşı için zorunlu olan bir strateji ve taktikler sistemi kurmuştur. Değişen somut duruma uyarak, uygulanan esnek gerilla savaşında ve aynı zamanda hareketli savaşta ustalaşmıştır. [sayfa 269]
      Bu amacın rehberliğinde bu ordu, halk savaşı için kesinlikle gerekli olan ve kendi saflarında, birliği, dost ordularla birliği, halkla birliği güçlendirmeyi, düşman kuvvetlerini parçalamayı ve her muharebede zafer sağlamayı hedef alan bir siyasal çalışma sistemi kurmuştur.
      Bu amacın rehberliğinde bütün ordu, gerilla savaşı koşullarında harekâtlar yaparak, muharebeler arasındaki ve talim devreleri arasındaki sürelerden tahıl ve öteki ihtiyaçlarını üretmek için yararlanabilir ve aslında yararlanmıştır da. Böylece ekonomik güçlüklerin alt edilmesi, yaşam koşullarının düzeltilmesi ve halkın yükünün hafifletilmesi için bütünüyle, yarı yarıya ya da en azından kısmen kendine yeterli duruma gelebilir. Çeşitli askeri üs bölgelerinde birçok küçük çapta silah atölyelerinin kurulması için her imkân sonuna kadar kullanılmıştır.
      Üstelik bu ordu güçlüdür; çünkü kitlelerin geniş silahlı örgütleri olan halk savunma müfrezeleri ve milisler, onunla uyum içinde çarpışmaktadır. Çin'in Kurtarılmış Bölgelerindeki bütün kadın ve erkekler, gençlerden orta yaşlılara kadar herkes, Japonya'ya karşı halk savunma müfrezelerinde, gönüllülük ve demokrasi temelinde ve üretim çalışmalarım bırakmaksızın örgütlenmiştir. Savunma müfrezelerinin orduya ve gerilla birliklerine katılanlar dışındaki en seçkin unsurları milislere dâhil edilmişlerdir. Kitlelerin bu silahlı kuvvetlerinin işbirliği olmadan düşmanı yenmek mümkün olmazdı.
      Son olarak da, bu ordu güçlüdür çünkü ana kuvvetler ve bölgesel kuvvetler olarak ikiye ayrılmıştır. Ana kuvvetler herhangi bir bölgede ve gerektiği an harekâta hazırdır, bölgesel kuvvetler ise yerel milisler ve savunma müfrezeleriyle işbirliği içinde kendi bölgelerini savunmaya ve burada düşmana saldırmaya ağırlık verir. Bu işbölümü halkın gönülden desteğini kazanmıştır. Bu doğru işbölümü olmadan, örneğin dikkat yalnız ana kuvvetler üzerinde toplanıp, bölgesel kuvvetler ihmal edilseydi. Çin'in Kurtarılmış Bölgelerinde hüküm süren şartlarda düşmanın yenilmesi de imkânsız olacaktı. Bölgesel kuvvetlerin komutasında, iyi eğitim görmüş ve dolayısıyla askeri, iktisadî çalışmalarda ve kitle çalışmasında daha yetenekli olana pek çok silahlı [sayfa 270] çalışma ekibi örgütlenmiştir. Bunlar, düşman hatlarının gerisindeki en uzak bölgelere kadar sızmakta, düşmana darbeler indirmekte, kitleleri Japonya'ya karşı mücadele için ayaklandırmakta ve böylece çeşitli Kurtarılmış Bölgelerin cepheden askeri harekâtlarına destek sağlamaktadırlar. Bunların hepsinde büyük başarıya ulaşmışlardır.
      Çin'in Kurtarılmış Bölgelerindeki Japonya'ya karşı olan bütün insanlar, demokratik hükümetlerinin önderliğinde, silahlı kuvvetleri desteklemek için canla başla çeşitli görevleri yerine getirecek olan işçi, köylü, gençlik ve kadın örgütlerine, kültürel, meslekî ve öteki örgütlere katılmaya çağrılmışlardır. Bu görevler, halkın orduya katılmak, ona tahıl taşımak, askerlerinin ailelerine bakmak ve askeri birliklerin maddi ihtiyaçlarını karşılamalarına yardımcı olmak için seferber edilmesiyle sınırlı değildir. Bu görevler ayrıca, geniş çapta baskınlar yapmak ve düşmana karşı kara mayınları döşemek, düşman hakkında bilgi toplamak, hainleri ve casusları bulup çıkarmak, yaralıları nakletmek, korumak ve ordunun harekâtlarına doğrudan doğruya katılmak üzere gerilla birliklerinin, milislerin ve savunma müfrezelerinin seferber edilmelerini de kapsar. Aynı zamanda bütün Kurtarılmış Bölgelerdeki halk çeşitli türde siyasal, ekonomik, kültürel ve sağlık çalışmalarına da canla başla katılmaktadır. Bununla ilgili en önemli konu, tahıl ve diğer ihtiyaç maddelerinin üretiminde herkesin seferber edilmesi, ordu ve halkın kendine yeterli hale gelmek üzere yürüttükleri üretim kampanyalarını desteklemek üzere özel durumlar dışında bütün hükümet kuruluşlarının ve okulların boş zamanlarını kendi ihtiyaçlarını karşılamak için üretime ayırmalarını sağlamak ve böylelikle uzun süreli Direnme Savaşı'nın yürütülmesi için üretimde büyük bir artışın yaratılmasına yardımcı olmaktır. Çin'in Kurtarılmış Bölgelerinde düşman büyük bir tahribata yol açmıştır ve sık sık seller, kuraklıklar ve böceklerin ekinlere verdiği zararlar görülmektedir. Fakat demokratik hükümetler buralarda örgütlü bir şekilde bu güçlüklerin üstesinden gelinmesinde halka önderlik etmektedir. Böceklerin yok edilmesi, sellerin kontrol altına alınması ve felâketzedelere yardım için geniş kitle kampanyalarıyla bugüne kadar eşi görülmedik sonuçlar elde edilmekte ve böylece uzun süreli Direnme Savaşı'nın sürdürülmesi mümkün olmaktadır. [sayfa 271] Tek kelimeyle, her şey cephe için, her şey Japon saldırganlarının yenilmesi ve Çin halkının kurtuluşu için: işte Çin'in Kurtarılmış Bölgelerindeki bütün ordu ve bütün halk için genel slogan, genel siyaset budur.
      Gerçek halk savaşı budur. Ancak böyle bir halk savaşı vererek milli düşmanı yenebiliriz. İşte Guomindang halk savaşına şiddetle karşı çıktığı için başarısızlığa uğramıştır.
      Modem silahlarla donatıldıktan sonra, Çin'in Kurtarılmış Bölgelerinin ordusu daha da güçlenecek ve Japon saldırganlarını kesin yenilgiye uğratabilecektir.


      İKİ SAVAŞ CEPHESİ
     
      En başından beri, Çin'in Direnme Savaşı'nda iki cephe olagelmiştir: Guomindang cephesi ve Kurtarılmış Bölgeler cephesi.
      Vuhan'ın 1938 Ekim'inde düşmesinden sonra Japon saldırganları Guomindang cephesindeki stratejik taarruzlarından vazgeçmişler ve ana kuvvetlerini yavaş yavaş Kurtarılmış Bölgeler cephesine kaydırmışlardır; aynı zamanda Guomindang hükümetinin bozguncu görüşlerinden yararlanarak onunla uzlaşmacı bir barış imzalamaya istekli olduklarını ilan etmiş ve Çin halkını aldatmayı amaçlayan bir siyaset benimseyerek, hain Vang Çingvey'in Çungking'i terk etmesini ve Nanking'de bir kukla hükümet kurmasını sağlamışlardır. Bundan sonra, Guomindang hükümeti, ağırlığı gitgide Japonya'ya karşı direnişten Komünist Partisi'ne ve halka karşı çıkmaya kaydırarak, siyasetini değiştirmeye başladı. Bu siyaset değişikliği, kendini ilk kez askeri alanda gösterdi. Kendi askeri gücünü koruyabilmek için Guomindang hükümeti Japonya'ya karşı pasif direnme siyasetini benimsedi: Japon istilacılarının Kurtarılmış Bölgelere bütün güçleriyle saldırmalarına izin vererek, savaşın bütün yükünü Kurtarılmış Bölgeler cephesinin üzerine yıktı: buna karşılık kendisi, "dağın tepesinde oturup, kaplanların dövüşmesini seyretti".
      1939'da Guomindang hükümeti gerici nitelikteki "Kökü Dışarıda [sayfa 272] Partilerin Faaliyetlerini Kısıtlayıcı Önlemleri" kabul etmiş ve halkla Japonya'ya karşı partileri Direnme Savaşı öncesinde kazandıkları her türlü haktan bütünüyle yoksun bırakmıştı. Bundan sonra, Guomindang bölgelerinde bütün demokratik partiler ve en başta Çin Komünist Partisi, Guomindang hükümeti tarafından yeraltına itilmişlerdi. Bu bölgelerde, her eyalette, hapishaneler ve toplama kampları komünistler, genç yurtseverler ve öbür demokrasi savaşçılarıyla tıklım tıklım doludur. 1939'dan 1943 sonbaharına kadar beş yıl içinde Guomindang hükümeti, milli birliği parçalamak amacıyla geniş çapta üç anti-komünist saldırıya[
127] girişmiş ve böylece ciddi bir iç savaş tehlikesi yaratmıştı, işte bu dönemde Yeni Dördüncü Ordu'nun "dağıtılması" emri verilmiş ve bu ordunun Güney Anhuy'da bulunan 9 binden fazla askeri katledilmişti. Bu, bütün dünyayı sarsan bir olaydı. Şu ana kadar Guomindang birlikleri tarafından Kurtarılmış Bölgeler kuvvetlerine karşı girişilen saldırılar kesilmiş değildir ve kesileceğine dair hiçbir belirti de yoktur. Aynı zamanda Guomindang gericileri bir yığın iftira ve yalan kusmaktadırlar. Komünist Partisini, Sekizinci Yol Ordusu'nu ve Yeni Dördüncü Ordu'yu ve Kurtarılmış Bölgeleri kötülemek amacıyla , "hain parti", "hain ordu", "hain bölgeler" ve "Direnme Savaşı'nı baltalayan ve devleti tehlikeye düşüren" gibi yaftalar ve sözler uydurdular. Buhranın üstesinden gelmek amacıyla, 7 Temmuz 1939'da Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi aşağıdaki sloganları ortaya itan bir bildiri yayımladı: "Direnişte sebat edelim ve teslimiyete karşı çıkalım! Birlikte sebat edelim ve bölünmeye karşı çıkalım!" Bu beş yıl içinde Partimiz, bu tam zamanında atılmış sloganlardan hareket ederek, gerici ve halk düşmanı üç anti-komünist saldırıyı şiddetle geri püskürtmüş ve her defasında buhranın üstesinden gelmiştir.
      O yıllar süresince, Guomindang cephesinde gerçekten ciddi bir çarpışma olmamıştı. Japon saldırısı esas olarak Kurtarılmış Bölgeleri hedef almıştı. 1943 yılında Kurtarılmış Bölgeler halkı ve ordusu, Çin'i işgal eden Japon kuvvetlerinin yüzde 64'ünü ve kukla birliklerin de yüzde 95'ini hareket edemez duruma getirdiği halde Guomindang cephesi [sayfa 273] Japon kuvvetlerinin sadece yüzde 36'sı ve kukla birliklerin de yüzde 5'iyle uğraşmaktaydı.
      1944 yılında Japon saldırganları, Çin'in kuzey-güney ana demiryolu hattının başından sonuna kadar ulaşıma açılmasını zorlamak için harekâtlara giriştiler.[128] Paniğe kapılan Guomindang kuvvetleri, hiçbir direnme gösteremediler. Birkaç ay içinde Henan, Hunan, Kvangsi ve Kvantung eyaletlerinde geniş alanlar düşman eline geçti. Ancak bundan sonra iki cephede savaşan düşman kuvvetleri arasındaki oranda bazı değişiklikler oldu. Bu durumda bile, bu raporun sunulduğu şu anda, üç kuzeydoğu eyaletinde bulunanlar dışında, Çin'deki 580 bin Japon askerini içeren 40 tümenden, 320 bin askeri içeren 22,5 tümen ya da toplam kuvvetin yüzde 56'sı Kurtarılmış Bölgeler cephesinde ve 260 bin askeri içeren 17,5 tümen ya da toplam kuvvetin yüzde 44'ü ise Guomindang cephesinde dövüşmektedir, iki cephede dövüşen kukla birliklerin oranında hiçbir değişiklik olmamıştır.
      Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki, hem düzenli hem de yerel kuvvetler olarak mevcudu 800 bini aşan kukla birlikler, ya Guomindang komutanlarının yönetiminde teslim olmuş birliklerden ya da teslim olduktan sonra Guomindang subayları tarafından örgütlenmiş birliklerden meydana gelmektedir. Guomindang gericileri, bu kukla birlikleri, önceden yanlış ve haince bir teoriyle, yani "milleti dolambaçlı bir yoldan, kurtarma" teorisiyle donatmışlar ve teslim olmalarından bu yana onlara manevi ve örgütsel açıdan destek olmuşlar, onları Japon saldırganları ile birlik halinde, Çin halkının Kurtarılmış Bölgelerine saldırmaya yöneltmişlerdir. Bu gericiler de Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi'ni ve Kurtarılmış Bölgeleri abluka altına almak ve buralara saldırmak için sayılan en azından 797 bini bulan büyük kuvvetler toplamışlardır. Bu vahim durum, Guomindang hükümetinin haberleri örtbas etme siyasetiyle pek çok Çinli ve yabancıdan gizlenmektedir. [sayfa 274]


      ÇİN'İN KURTARILMIŞ BÖLGELERİ
     
      Çin'in Komünist Partisi yönetiminde bulunan Kurtarılmış Bölgelerin nüfusu şimdi 95.500.000'dir. Bunlar, kuzeyde İç Moğolistan'dan güneyde Haynan Adasına kadar uzanır; düşman, aşağı yukarı gittiği her yerde Sekizinci Yol Ordusu'nu, Yeni Dördüncü Ordu'yu veya diğer bazı halk kuvvetlerini faaliyette bulmaktadır. Bu geniş kurtarılmış topraklar, Liaonihg, Cehol, Çahar, Suiyuan, Şensi, Kansu, Ningsia, Şansi, Hcbey, Henaıı, Şandung, Kiangsu, Çekyang. Anhuy, Ciangsi, Hupeh, Hunan, Kvantung ve Fucien Eyaletlerinin büyük ya da küçük kısımlarını içine alan 19 ana Kurtarılmış Bölgeden oluşmaktadır. Bütün bu Kurtarılmış Bölgelere rehberlik eden merkez Yenan'dır. Sarı Irmağın batısında bulunan ve sadece bir buçuk milyon nüfusa sahip olan Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi, Çin'in bu geniş kurtarılmış kısmını meydana getiren 19 bölgeden sadece biridir ve aslında Çekyang Eyaleti'nin doğusundaki ve Haynan Adası'ndaki Kurtarılmış Bölgeler dışında, en az nüfusa sahip bölgedir. Bunun farkında olmayan bazı kişiler, Çin'in kurtarılmış topraklarının esas olarak Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi'nden itibaren olduğunu sanmaktadırlar. Bu yanlış anlama, Guomindang hükümetinin ablukasından ileri gelmektedir. Kurtarılmış Bölgelerin her birinde Japonya'ya Karşı Milli Birleşik Cephe'nin bütün zorunlu siyasetleri yürürlüğe konmuştur. İçinde Komünistlerin ve Japonya'ya karşı diğer partilerle partili olmayanların temsilcilerinin işbirliği yaptığı, halk tarafından seçilmiş hükümetler, yani yerel koalisyon hükümetleri kurulmuştur ya da kurulmaktadır. Kurtarılmış Bölgelerde halkın bütün gücü seferber edilmiştir. Bunun bir sonucu olarak düşmanın korkunç baskısına, Guomindang'ın askeri kuşatmasına ve saldırılarına, diş yardımdan kesinlikle yoksun oluşlarına rağmen Çin'in Kurtarılmış Bölgeleri sağlam kalmış ve düşman işgali altındaki topraklan daraltıp, kendi topraklarını genişleterek durmadan gelişmiştir; bunlar, demokratik bir Çin'e örnek oluşturmakta ve Japon saldırganlarının sürülüp atılmasında ve Çin halkının kurtarılmasında esas gücü meydana getirmektedirler ve müttefik ülkelerle askeri işbirliği halindedirler. Çin Kurtarılmış Bölgelerinin silahlı kuvvetleri. Sekizinci Yol Ordusu, [sayfa 275] Yeni Dördüncü Ordu ve öbür silahlı halk kuvvetleri, yalnızca Japonya He savaşta bir kahramanlık örneği vermekle kalmamış, aynı zamanda Japonya'ya Karşı Milli Birleşik Cephe'nin demokratik siyasetlerinin uygulanmasında da örnek olmuştur. Çin Komünist Partisi Merkez Komitesinin 22 Eylül 1937'de yayınladığı "Çin'in bugün ihtiyaç duyduğu şey, Dr. Sun Yatsen'in Üç Halk ilkesidir; Partimiz bunların tam olarak gerçekleştirilmesi için savaşmaya hazırdır" görüşünü taşıyan bildirisi, Çin'in Kurtarılmış Bölgelerinde bütünüyle uygulamaya konmuştur.


      GUOMİNDANG BÖLGELERİ
     
      Dikta yönetiminde ısrar eden Guomindang'ın esas hâkim kliği, Japonya'ya karşı pasif direnme siyaseti ve halka karşı yönelen bir iç siyaset izlemiştir. Bunun sonucu olarak silahlı kuvvetleri, başlangıçtaki büyüklüklerinin yarısından azma inmiş ve bunların çoğu aslında savaşma güçlerini kaybetmişlerdir. Bu klik ile geniş kitleler arasında çok derin bir uçurum ve kitlelerin yoksullaşmasının yarattığı meydana gelen ciddi bir buhran, büyük bir hoşnutsuzluk ve yaygın bir baş kaldırma durumu mevcuttur; bu kliğin sadece savaştaki rolü azalmakla kalmamış, aynı zamanda bu klik, Çin halkının Japonya'ya karşı bütün güçlerinin seferber edilmesinin ve birliğinin önünde bir engel haline gelmiştir.
      Guomindang'ın esas hâkim kliğinin önderliğinde böylesine vahim bir durum niçin ortaya çıktı? Çünkü bu klik, Çin'in büyük toprak ağaları, büyük bankerleri ve büyük kompradorlarının çıkarlarını temsil etmektedir. Bu gerici kesimi oluşturan getiren bir avuç insan, Guomindang hükümetinin yönetimi altındaki bütün önemli askeri, ekonomik ye kültürel kuruluşları tekeline almıştır. Onlar kendi çıkarlarının korunmasını, Japonya'ya karşı direnmenin üstünde tutarlar. Onlar da "millet her şeyden üstündür" derler, ama hareketleri milletin büyük çoğunluğunun isteklerine uymaz. Onlar da "devlet her şeyden üstündür" derler, ama kastettikleri demokratik bir halk devleti değil, büyük toprak ağaları, büyük bankerler ve büyük kompradorların feodal-faşist diktatörlüğüdür. Dolayısıyla, halkın ayaklanmasından, demokratik [sayfa 276] hareketten, Japonya'ya karşı savaşta bütün kitlelerin seferber edilmesinden korkarlar. Japonya'ya karşı pasif direnme siyasetleri ve halka, demokrasiye, Komünist Partisi'ne karşı gerici iç siyasetlerinin temel nedeni burada yatar. Her şeyde ikiyüzlü bir siyaset izlerler. Örneğin, bir yandan Japonya'ya karşı direniyor, öbür yandan pasif savaş siyaseti izliyorlar ve ayrıca teslim olma yolundaki Japon aldatmacalarına sürekli bir hedef oluşturuyorlar. Çin'in ekonomisini geliştirmekten söz ediyorlar, ama gerçekte kendi bürokrat sermayelerini, yani büyük toprak ağaları, bankerler ve kompradorların sermayesini artırıyor, Çin ekonomisinin can damarını tekelleri altına alıyor ve köylüleri, işçileri, küçük burjuvazi ile tekelci olmayan burjuvaziyi insafsızca eziyorlar. "Demokrasi"yi uygulamaktan ve "iktidarı halka geri vermekten" söz ediyorlar, ama demokrasi uğrundaki halk hareketini insafsızca bastırıyor ve en ılımlı demokratik bir reformu bile uygulamayı reddediyorlar. "Komünist meselesi siyasal bir meseledir ve siyasi olarak çözülmelidir" diyorlar, ama Çin Komünist Partisi'ni askeri, siyasal ve ekonomik yönlerden insafsızca baskı altında tutuyorlar ve Çin Komünist Partisi'ni "1 numaralı düşman", Japon saldırganlarını ise ancak "2 numaralı düşman" sayarak, her allahın günü iç savaş hazırlıklarıyla ve Komünist Partisini yok etme komplolarıyla uğraşıp duruyorlar. Bir "modern devlet" kuracaklarını söylüyorlar, ama büyük toprak ağaları, bankerler ve kompradorların feodal-faşist diktatörlüğünü sürdürmek için umutsuzca didiniyorlar. Sovyetler Birliği ile resmi diplomatik ilişkilerini sürdürmelerine rağmen, aslında ona düşmandırlar. ABD inzivacıları[
24*]ile birlikte faşist Almanya'nın ömrünü uzatmak için, aslında Çin halkı üzerindeki kendi faşist iktidarları da dâhil her yerdeki faşistlerin ömrünü uzatmayı amaçlayan "Avrupa'dan önce Asya" türküsünü söylüyorlar, ama aynı zamanda anti-faşist kahraman kisvesine bürünerek, diplomatik manevralara girişiyorlar. Eğer bu çelişen ikiyüzlü siyasetlerinin köküne inecek olursanız, bunların tümünün büyük toprak ağaları, bankerler ve kompradorlar sosyal kesiminden kaynaklandığını göreceksiniz. [sayfa 277]
      Gene de Guomindang aynı türden insanları barındıran bir siyasal parti değildir. Her ne kadar büyük toprak ağaları, bankerler ve kompradorlar tabakasını temsil eden gerici klik tarafından kontrol ediliyor ve yönetiliyorsa da, bu klikle bütünüyle bir tutulmamalıdır. Bazı Guomindang yöneticileri, kendilerini hiçe sayan, bir kenara iten ya da saldıran bu kliğe dâhil değillerdir. Kadrolarının ve üyelerinin çoğu, Üç Halk ilkesi Gençlik Birliği üyelerinin çoğu, bu kliğin yönetiminden hoşnut değildir ve hatta bazıları ona karşı bile çıkmaktadır. Aynı şey, Guomindang'ın bu klik tarafından kontrol edilen bütün orduları, hükümet organları, ekonomik ve kültürel kuruluşları için de geçerlidir. Bunların hepsinin arasında oldukça önemli sayıda demokrat unsur vardır. Üstelik gerici kliğin kendisi de birkaç rakip hizbe bölündüğünden, sımsıkı kenetlenmiş bir bütün değildir. Kuşkusuz, Guomindang'ı gericilerden meydana gelmiş, kaynaşmış bir bütün olarak görmek hatalıdır.


      BİR ZITLIK
     
      Çin halkı, Kurtarılmış Bölgelerle Guomindang bölgeleri arasındaki keskin zıtlığı artık görmektedir.
      Gerçekler yeterince açık değil midir? Ortada iki çizgi, halk savaşı çizgisi ile halk savaşına karşı olan pasif direnme çizgisi var. Bunlardan biri, dış yardımdan bütünüyle yoksun olan Çin'in Kurtarılmış Bölgelerindeki güç koşullarda bile zafere götürürken, diğeri dış yardım alan Guomindang bölgelerindeki son derece elverişli koşullarda bile yenilgiye götürüyor.
      Guomindang hükümeti başarısızlıklarını silah yokluğuna yüklemektedir. Fakat ikisinden hangisinin silahları daha azdır diye sorulabilir: Guomindang birliklerinin mi, yoksa Kurtarılmış Bölgelerdeki birliklerin mi? Çin'in bütün kuvvetleri arasında silah sıkıntısını en ciddi şekilde çeken, elinde sadece düşmandan ele geçirdiği silahlar ile en elverişsiz koşullarda imal ettiği silahlar olan Kurtarılmış Bölgeler silahlı kuvvetidir.
      Doğrudan doğruya Guomindang merkezi hükümetine bağlı kuvvetlerin, [sayfa 278] eyalet askerlerinden çak daha iyi bir şekilde silahlandırıldıkları doğru değil midir? Gene de eyalet askerleri savaşma gücü bakımından, merkezi kuvvetlerin çoğundan üstündür.
      Guomindang geniş insan gücü kaynaklarına hükmetmektedir, ama gene de izlediği yanlış askere alma siyaseti, insan gücü eksiklerinin giderilmesini çok güçleştirmektedir, ilişkilerinin düşman tarafından kesilmiş olmasına ve sürekli savaşıyor olmalarına rağmen, Çin'in Kurtarılmış Bölgeleri tükenmez insan gücü seferber edebilmektedir çünkü halkın ihtiyaçlarıyla bağdaştırılan milis ve savunma müfrezeleri sistemi her yerde uygulanmakta ve insan gücünün kötü bir şekilde kullanılmasından ve israf edilmesinden kaçınılmaktadır.
      Guomindang'ın bol tahıl üretilen geniş alanlara sahip olmasına ve halkın da ona her yıl 70-100 milyon tan tahıl vermesine rağmen, ordusu her zaman yiyecek sıkıntısı çekmekte ve askerleri çok zayıf düşmektedir; çünkü tahılın çoğu, aracılar tarafından çalınmaktadır. Düşmanın cephe gerisinde bulunan Çin'in Kurtarılmış Bölgeleri'nin çoğu, düşmanın "her şeyi yak, herkesi öldür, her şeyi yağmala" siyasetiyle harabeye çevrilmesine ve Kuzey Şensi gibi bazı bölgelerin çok çorak olmasına rağmen, kendi çabalarımızla tarımsal üretimi artırarak tahıl meselesini başarıyla çözmüş bulunuyoruz.
      Guomindang bölgeleri son derece ciddi bir ekonomik buhranla karşı karşıyadır. Sanayi işletmelerinin çoğu iflas etmiş ve hatta kumaş gibi bazı ihtiyaç maddelerinin ABD'den ithali gerekmiştir. Fakat Çin'in Kurtarılmış Bölgeleri kumaş ve diğer ihtiyaçlarını sanayisinin gelişmesi sayesinde karşılayabilmektedir.
      Guomindang bölgelerinde işçiler, köylüler, tezgâhtarlar, devlet memurları, aydınlar ve kültür işçileri son derece büyük bir yoksulluk içinde yaşamaktadırlar. Kurtarılmış Bölgelerde ise bütün halk giyecek ve iş sahibidir.
      Millî buhranı vurgunculuk amacıyla sömüren memurların, aynı zamanda ar ve hayâdan yoksun tüccarlar ve zimmetine para geçirmeye alışkın kişiler haline gelmiş olmaları, Guomindang bölgelerinin bir özelliğidir. Sade bir şekilde yaşama ve çok çalışmada örnek olan kadroların devamlı işlerinin yanı sıra üretime de katılmaları, dürüstlüğün takdir edilerek zimmete para geçirmenin kesinlikle yasaklanması da [sayfa 279] Çin'in Kurtarılmış Bölgelerinin bir özelliğidir.
      Guomindang bölgelerinde halkın hiçbir özgürlüğü yoktur. Çin'in Kurtarılmış Bölgelerinde ise halk tam bir özgürlüğe sahiptir.
      Guomindang yöneticilerinin karşı karşıya kaldıkları bu bozukluklardan kim sorumludur? Başkaları mı yoksa kendileri mi? Suçlu olan, yeterince yardım vermedikleri için yabancı ülkeler mi, yoksa Guomindang hükümetinin diktatörce yönetimi, kokuşmuşluğu ve yetersizliğimi? Cevap açık değil midir?


      "DİRENME SAVAŞI'NI BALTALAYAN ve DEVLETİ
      TEHLİKEYE DÜŞÜREN" KİMDİR?
     
      Su götürmez delillerin ışığında, Çin halkının Direnme Savaşı'nı baltalayan ve ülkemizi tehlikeye düşüren, Guomindang hükümetinin kendisi değil midir? Tam on yıldır bu hükümet kendini bütünüyle iç savaşa adamıştır, milli savunmayı bütünüyle ihmal ederken kılıcının keskin yanını halka çevirmiş ve direnmeme siyasetiyle dört kuzeydoğu eyaletini düşmana bırakmıştır. Japon saldırganları Çin Şeddinin güneyine ilerledikleri zaman, kısa süreli bir direnme göstermiş, fakat ardından Lukuçiao'dan Kveyçov Eyaletine kadar geri çekilmiştir. Buna rağmen Guomindang "Komünist Partisi Direnme Savaşı'nı baltalıyor ve devleti tehlikeye düşürüyor" iddiasını ileri sürmektedir (1943 Eylül'ünde toplanan Guomindang Merkez Yürütme Komitesinin On Birinci Genel Toplantısı Kararlarına bakın). Gösterdiği tek delil ise, Komünist Partisi'nin Japonya'ya karşı kahramanca direnen Kurtarılmış Bölgeleri kurmak için halkın bütün kesimleriyle birleşmiş olmasıdır. Guomindang'ın mantığı Çin halkının mantığından öylesine farklıdır ki, pek çok meselede halkla ortak bir dil bulamayışına şaşmamak gerekir.
      İşte iki soru.
      Birincisi. Guomindang hükümetinin, Heylungkiang Eyaleti'nden Lukuçiao'ya ve Lukuçiao'dan Kveyçov'a kadar uzanan böylesine geniş ve yoğun nüfuslu bir araziyi terk etmesinin esas sebebi nedir? Bu, onun önce Japonya'ya karşı direnmeme ve sonra pasif direnme siyasetinden ve yurtiçinde halka karşı çıkma siyasetinden başka bir şey [sayfa 280] olabilir mi?
      İkincisi, Çin'in Kurtarılmış Bölgelerinin, Japonlar ve kukla kuvvetlerinin insafsız ve uzun süreli saldırılarını ezmesini, böylesine geniş topraklan geri almasını ve böylesine büyük bir nüfusu milli düşmanın pençesinden kurtarabilmesinin esas sebebi nedir? Bu, bizim doğru çizgimiz, halk savaşı çizgimizden başka bir şey olabilir mi?


      "HÜKÜMET EMİRLERİNE ve ASKERİ EMİRLERE İTAATSİZLİK"
     
      Guomindang hükümeti, Çin Komünist Partisi'ni devamlı olarak "hükümet emirlerine ve askeri emirlere itaatsizlikle" de suçlamaktadır. Buna cevap olarak söylememiz gereken tek şey, Çin halkının büyük güçlük ve zorluklarla geri aldığı Kurtarılmış Bölgelerin Japon saldırganlarına geri verilmesi anlamına gelecek "hükümet emirlerine ve askeri emirlere" Çin halkının sağduyusunu paylaşan Çin Komünistleri iyi ki itaat etmediler, olacaktır. Bazı örnekler verelim: 1939'da "Kökü-Dışarıda Partilerin Faaliyetlerini Kısıtlama Önlemleri", 1941'de "Yeni Dördüncü Ordu'nun dağıtılması" ve Yeni Dördüncü Ordu'nun "Sarı Irmağın eski yatağının kuzeyine çekilmesi" için emirler, 1943'de "Çin Komünist Partisi'nin feshedilmesi" emri, 1944'te "On tümen dışındaki birliklerin belirli bir süre içinde dağıtılması" emrinin bize verilmesi ve Guomindang hükümetinin bizimle yaptığı son konuşmalarda "bir taviz" olarak nitelediği ve bir koalisyon hükümeti kurulmaksızın, diktatörlük hükümetindeki birkaç koltuğa karşılık, bizim silahlı kuvvetlerimizi ve yerel hükümetlerimizi teslim etmemizi gerektiren öneri. Çok şükür böyle bir şeye boyun eğmedik ve böylece Çin halkı için bu kirlenmemiş toprak parçasını ve kahraman Japonya'ya karşı orduyu muhafaza ettik. Çin halkının böylesine bir "itaatsizlik"ten dolayı kendisini kutlaması gerekmez mi? Guomindang hükümeti, Heylungkiang'dan Kveyçov'a kadar yoğun nüfuslu alanı kendi faşist hükümet kararnameleri, ve bozguncu askeri emirleri vasıtasıyla Japon istilacılarına sunduktan sonra, artık yaptıklarının yettiğini düşünmüyor mu? Japon saldırganları ve gericiler, bu "hükümet emirlerini ve askeri emirleri" sevinçle karşılayabilirler, fakat dürüst bir Çinli yurtsever [sayfa 281] bunları sevinçle karşılayabilir mi? Biçimsel değil, gerçek bir koalisyon hükümeti olmadan, faşist diktatörlük değil, bir demokratik hükümet olmadan, Çinli Komünistlerin halkın özgürlüğüne kavuştuğu Kurtarılmış Bölgeleri ve Direnme Savaşı'nda çok önemli hizmetler yapmış halk ordularını, bozguncu, faşist ve diktatör şimdiki Guomindang hükümetine teslim etmesine Çin halkının göz yumacağı düşünülebilir mi? Kurtarılmış Bölgeler ve halk ordusu olmadan Çin halkının Japonya'ya karşı mücadele davası bugünkü duruma gelebilir miydi? Ve bunlar olmazsa, Çin milletinin geleceğinin ne olacağını tahmin edebiliyor musunuz?


      İÇ SAVAŞ TEHLİKESİ
     
      Guomindang içindeki esas hâkim klik, bugüne kadar, gerici diktatörlük ve iç savaş siyasetinde ısrar etmiştir. Bu kliğin, bilinen bir müttefik ülkenin kuvvetleri Çin topraklarının önemli bir kısmını Japon saldırganlarından temizledikten sonra iç savaşı yeniden başlatmak için uzun bir süredir hazırlıklar yaptığına ve bu hazırlıkları şimdi hızlandırdığına dair pek çok belirti vardır. Bu klik, aynı zamanda bazı müttefik ülkelerin generallerinin İngiliz generali Skobi'nin (Scobie)[
129] Yunanistan'da yapmakta olduğu işi Çin'de de yapacaklarını ummaktadır. Skobi ve gerici Yunan hükümeti tarafından girişilen katliamı alkışlamaktadır. Çin'i 1927-1937'de olduğu gibi, bir kere daha iç savaş girdabına atmayı planlamaktadır. "Milli meclisin toplanması" ve "siyasal çözüm" maskesi ardında gizlice iç savaşa hazırlanmaktadır. Eğer yurttaşlarımız bunun farkına varmaz, onun tertiplerini açığa çıkarmaz ve bu hazırlıklara bir son vermezlerse, bir sabah ansızın iç savaşın top seslerini duyacaklardır. [sayfa 282]


      GÖRÜŞMELER
     
      Öbür demokratik partilerin onayını aldıktan sonra, Çin Komünist Partisi, 1944 Eylül'ünde Siyasî Halk Konseyinde Guomindang'ın tek parti diktatörlüğüne derhal son verilmesi ve Japon saldırganlarının yenilmesi, yeni bir Çin'in inşa edilmesi ve iç savaşın önlenmesi amacıyla bir koalisyon hükümeti kurulması talebini ortaya sürdü. Bu, kuşkusuz tam zamanında yapılmış bir talepti ve birkaç aylık bir süre içinde geniş kitlelerin hareketli desteğini kazandı.
      Tek parti diktatörlüğünün kaldırılması, bir koalisyon hükümetinin kurulması ve gerekli demokratik reformların yapılması meselesi üzerine Guomindang hükümetiyle pek çok defa görüşmeler yapmıştık, fakat o, bütün önerilerimizi reddetmişti. Guomindang, sadece tek parti diktatörlüğünün kaldırılarak bir koalisyon hükümetinin kurulmasını değil, gizli polisin kaldırılması, halkın özgürlüklerini kısıtlayan gerici kanun ve kararnamelerin iptali, siyasal mahkûmların serbest bırakılması, siyasal partilerin meşruluğunun tanınması. Kurtarılmış Bölgelerin tanınması ve bunları kuşatan ve hücum eden orduların geri çekilmesi gibi acilen ihtiyaç duyulan demokratik reformların bir tekini bile uygulamaya gönüllü değildir. Bunun sonucu olarak Çin'deki siyasal ilişkiler çok gerginleşmiştir.


      İKİ MUHTEMEL GELİŞME
     
      Bir bütün olarak durumun ve var olan iç ve dış koşulların yukarıda tahlilinin ışığında burada bulunan herkesten, uyanık olmalarını ve davamızın pürüzsüz ve kolayca ilerlemesini beklememelerini isteyeceğim. Hayır, davamız pürüzsüz ve kolayca ilerlemeyecektir. Aslında biri iyi, öteki kötü iki muhtemel gelişme, iki yol vardır. Bir muhtemel gelişme ya da yol, faşist diktatörlüğün devam etmesi ve demokratik reformlara izin verilmemesi; Japon saldırganlarına değil, halka karşı çıkmaya ağırlık verilmesi ve hatta Japon saldırganları yenildikten sonra Çin'i bağımsızlık, özgürlük, demokrasi, birlik, refah ve güçten yoksun olduğu eski kötü durumuna sürükleyecek olan bir iç savaşın [sayfa 283] patlak vermesidir. Bu muhtemel gelişme ya da yol hâlâ geçerlidir ve ortadan kalkmadığı gibi, elverişli bir uluslararası durum, halkımızın artan siyasal bilinci ve örgütlü gücü sayesinde kendiliğinden yok olmuş da değildir. Çin'de bu muhtemel gelişme ya da yolun gerçekleşeceğini umanlar, yurtiçinde Guomindang içindeki gericilik ve yurtdışında emperyalist zihniyetli gericilerdir. Bu, meselenin hesaba katılması gereken bir yanıdır.
      Ama bir yan daha vardır ve yine bir bütün olarak durumun ve iç ve dış koşulların yukarıdaki tahlilinin ışığında, ikinci muhtemel gelişme ya da yol uğrunda mücadelede güven ve cesaret kazanabiliriz. Bu, bütün güçlüklerin alt edilmesi, bütün halkın birleştirilmesi, Guomindang'ın faşist diktatörlüğünün kaldırılması, demokratik reformların uygulanması, Japonya'ya karşı güçlerin sağlamlaştırılıp geliştirilmesi, Japon saldırganlarının bütünüyle yenilmesi ve bağımsız, özgür, demokratik, birleşik, müreffeh ve güçlü yeni bir Çin'in inşa edilmesidir. Çin'de bu ikinci muhtemel gelişme ya da yolun gerçekleşeceğini umanlar, yurt içinde halk kitleleri, Komünist Partisi ve diğer demokratik partiler ve yurtdışında bizi kendilerine eşit gören bütün milletler, ilericiler ve kitlelerdir.
      Biz Komünistler, bizim ve bütün Çin halkının önünde hâlâ büyük güçlükler ve birçok engel bulunduğunu ve önümüzde uzun ve dolambaçlı bir yol uzandığını çok iyi biliyoruz. Ama bütün Çin halkıyla birlikte bütün güçlük ve engellerin üstesinden geleceğimizi ve tarihin Çin'e yüklediği görevi yerine getireceğimizi de biliyoruz. Bizim için ve bütün halk için büyük görev, ilk muhtemel gelişme ya da yolun önüne geçmek ve ikincisi uğruna vargücümüzle çalışmaktır. Esasen iç ve dış durum, bütün Çin halkı ile birlikte biz Komünistlerden yanadır. Buna zaten yeterince açıklık getirmiştik. Umarız ki, Guomindang yetkilileri, savaşın kazanılabilmesi, Çin halkının çektiği acıların hafifletilebilmesi ve yeni bir Çin'in kısa bir zamanda yaratılabilmesi uğruna şimdiki hatalı siyasetlerini, dünyadaki genel eğilimi ve Çin halkının duygulanın dikkate alarak değiştirmeye cesaret ederler. Yol ne kadar dolambaçlı olursa olsun, Çin halkı, bağımsızlık ve kurtuluşunu elde etme görevini kesinlikle yerine getirecektir ve bunu yapmanın zamanı da gelmiştir. Geçen yüzyılda [sayfa 284] sayısız şehidin uğrunda can verdiği yüce emelleri gerçekleştirme görevi, bizim kuşağa düşmektedir ve bizi durdurmak için girişilecek her girişim kesinlikle başarısızlığa uğrayacaktır.


      IV. ÇIN KOMÜNİST PARTİSİ'NİN SİYASETİ
     
      Çin'in Direnme Savaşı'ndaki iki çizgiyi tahlil ettim. Böyle bir tahlil, kesinlikle zorunludur. Çünkü bu ana kadar, hâlâ pek çok Çinli, bu savaşta gerçekten neler olup bittiğini bilmiyor. Guomindang hükümetinin abluka siyaseti, Guomindang bölgelerindeki ve yabancı ülkelerdeki pek çok insanı karanlıkta bırakmaktadır. 1944'te bir grup Çinli ve yabancı muhabirin bir inceleme gezisi amacıyla buraya gelişlerine kadar, Guomindang bölgelerindeki ve yabancı ülkelerdeki halk, Çin'in Kurtarılmış Bölgeleri hakkında hemen hiçbir şey bilmiyordu. Bu grup geri döner dönmez, Kurtarılmış Bölgelerdeki gerçek durumun dışarıda öğrenilmesinden son derece korkan Guomindang hükümeti, kapıyı sürgülemiş ve başka muhabirlerin buraya gelmesine izin vermeyi reddetmiştir. Aynı şekilde Guomindang bölgeleri hakkındaki gerçekleri de örtbas etmektedir. Bu yüzden "iki bölgenin" gerçek görünümlerini halka elden geldiğince iletmek gibi bir görevimiz olduğunu sanıyorum. Ancak halk Çin'deki bütün durumu açıkça gördüğü zaman, Çin'deki iki büyük siyasal parti, Komünist Partisi ile Guomindang arasında siyaset farkı olduğunu ve iki çizgi arasında neden böyle bir mücadelenin bulunduğunu anlayacaktır. Ancak o zaman halk, iki parti arasındaki ayrılığın, bazılarının iddia ettiği gibi, gereksiz ya da önemsiz ya da titizlikten ileri gelen bir ayrılık olmayıp, yüz milyonlarca kişinin hayatım yakından ilgilendiren bir ilke meselesi olduğunu görecektir.
      Çin'in bugünkü vahim durumunda ülkedeki halk, demokratlar ve demokratik partiler ve Çin'deki duruma ilgi duyan başka ülkeler halkları, ayrılığın yerini birliğin alacağını, demokratik reformların yapılacağını umuyor ve bugünkü birçok hayati sorunu çözmede Çin Komünist Partisi'nin siyasetinin ne olduğunu bilmek istiyor. Kuşkusuz. Parti üyelerimiz, bu konularla daha derinden ilgilenmektedirler. [sayfa 285]
      Savaş sırasında Japonya'ya Karşı Milli Birleşik Cephe siyasetlerimiz, her zaman açık ve kesin olmuş ve sekiz yıllık savaş içinde sulanmıştır. Kongremiz, bunlardan gelecekteki mücadelelerimize yol gösterecek sonuçlar çıkarmalıdır.
      Burada, Çin'in Sorunlarını çözmek için başlıca siyasetlerimize ilişkin olarak Partimiz tarafından varılan bazı kesin sonuçları açıklayacağım.


      GENEL PROGRAMIMIZ
     
      Çin halkı, Çin Komünist Partisi ve Japonya'ya karşı olan bütün demokratik partiler, Çin halkının Japonya'ya karşı bütün güçlerini seferber etmek, birleştirmek ve Japon saldırganlarını bütünüyle silip süpürmek ve bağımsız, özgür, demokratik, birleşik, müreffeh ve güçlü ve yeni Çin inşa etmek için üzerinde anlaşmaya varılmış ortak bir programa acil olarak ihtiyaç duymaktadırlar.
      Böyle bir ortak program, genel ve özel olmak üzere iki bölüme ayrılabilir. Önce genel, sonra da özel programı ele alalım.
      Japon saldırganlarının bütünüyle yok edilmesi ve yeni bir Çin'in kurulması gerektiği ana düşüncesi temelinde, biz Komünistler ve halkın ezici çoğunluğu, Çin'in gelişmesinin bugünkü aşamasında aşağıdaki görüşler üzerinde anlaşmaya vardık, ilk olarak, Çin'de büyük toprak ağalarının ve büyük burjuvazinin diktatörlüğü altında feodal, faşist, halk düşmanı bir devlet sistemi olamaz, çünkü Guomindang'ın esas hâkim kliğinin 18 yıllık yönetimi bu sistemin artık iflas ettiğini kanıtlamıştır, ikinci olarak, Çin'de eski tip bir demokratik diktatörlük (saf bir milli burjuva devleti) asla kurulamaz ve bu yüzden de buna teşebbüs edilmemelidir: çünkü bir yandan, Çin milli burjuvazisi ekonomik ve siyasal yönden zayıflığını ortaya koymuştur ve öbür yandan, uzun bir zamandan beri yeni bir etken, yani köylü kitlelerinin, şehir küçük burjuvazisinin, aydınların ve demokratik güçlerin önderliğini üstlenmiş ve siyaset alanında büyük gücünü ortaya koymuş ve önderi Çin Komünist Partisi olan uyanmış Çin proletaryası ortaya çıkmıştır. Üçüncü olarak, Çin halkının önünde, yabancı ve feodal baskılara karşı [sayfa 286] mücadele etmek görevi varken ve sosyalist devlet için gerekli sosyal ve ekonomik koşullar henüz mevcut değilken, bugünkü aşamada onun sosyalist devlet sistemini kurması da aynı şekilde imkânsızdır.
      O zaman biz ne öneriyoruz? Biz, Japon saldırganları tam bir yenilgiye uğratıldıktan sonra, Yeni Demokrasi adını verdiğimiz bir devlet sisteminin, yani işçi sınıfı önderliğinde halkın ezici çoğunluğuna dayanan bir birleşik cephe demokratik ittifakının kurulmasını öneriyoruz.
      Ancak bu tür bir devlet sistemi, gerçekten Çin halkının ezici çoğunluğunun taleplerini karşılar, çünkü ilk olarak, milyonlarca sanayi işçisinin ve on milyonlarca zanaatkârın ve tarım işçisinin, ikinci olarak, Çin halkının yüzde 80'ini, yani 450 milyonluk nüfusun 360 milyonunu meydana getiren köylülüğün ve üçüncü olarak milli burjuvazinin, aydın eşrafın ve yurtseverlerin yanı sıra çok sayıdaki şehir küçük burjuvazisinin onayını alabilir ve gerçekten de almaktadır.
      Kuşkusuz, bu sınıflar arasında çelişmeler, özellikle de emek ile sermaye arasındaki çelişme hâlâ vardır ve bunun sonucu olarak her sınıfın kendi özel talepleri vardır. Bu çelişmelerin ve farklı taleplerin varlığını inkâr etmek, ikiyüzlülüktür ve yanlıştır. Fakat bütün bir Yeni Demokrasi aşaması boyunca bu çelişmeler, bu farklı talepler daha büyümeyecek ve hepsinin ortaklaşa sahip olduğu taleplerin önüne geçmeyecektir. Böyle bir şeye izin verilemez. Bu taleplerin birbirine uyumu sağlanabilir. Bu uyumun sağlanması ile bu sınıflar yeni demokratik devletin siyasal, ekonomik ve kültürel görevlerini birlikte gerçekleştirebilirler.
      Savunduğumuz Yeni Demokrasi siyaseti, dış baskının ve iç feodal ve faşist baskının yıkılmasından ve ardından eski tip demokrasinin değil, bütün demokratik sınıfların birleşik cephesi olan bir siyasal sistemin kurulmasından ibarettir. Bu görüşlerimiz. Dr. Sun Yatsen'in devrimci görüşleri ile tam bir uyum halindedir. Guomindang'ın Birinci Milli Kongresinin Bildirisinde Dr. Sun şöyle diyordu:


      Modern devletlerdeki sözde demokratik sistem, genellikle burjuvazinin tekelindedir ve sadece halkı baskı altında tutmanın bir aracı haline gelmiştir. Öte yandan, Guomindang'ın Demokrasi İlkesi [sayfa 287] sadece birkaç kişinin değil, bütün halkın malı olan bir demokratik sistemdir.

      Bu, Dr. Sun'un büyük bir siyasal öğüdüdür. Çin halkı, Çin Komünist Partisi ve bütün demokratlar buna saygı göstermeli, bunu sıkı sıkıya uygulamalı ve bunu çiğnemeye ya da karşı gelmeye kalkışan bütün kişi ve gruplara karşı kararlı bir mücadele vermeli ve böylece Yeni Demokrasinin bu bütünüyle doğru siyasal ilkesini savunmalı ve geliştirmelidir.
      Yeni demokratik devletin örgütlenme ilkesi, çeşitli düzeylerdeki halk kongrelerinin ana siyasetleri saptandığı ve o düzeydeki hükümetleri seçtiği demokratik merkeziyetçilik olmalıdır. Bu ilke, hem demokratiktir, hem de merkeziyetçidir, yani demokrasi temelinde merkeziyetçi ve merkezi önderlik altında demokratiktir. Bu, bütün yetkilerin çeşitli düzeylerdeki halk kongrelerinde toplanması sayesinde demokrasiye tam anlamını verebilen ve aynı zamanda o düzeydeki halk kongrelerince kendilerine verilmiş bütün işlerin merkezi yönetimini sağlayan ve halkın demokratik hayatı için her şeyi koruyan her düzeydeki hükümetler aracılığıyla merkezileşmiş yönetimi güvence altına alabilen tek düzendir.
      Ordu ve tüm silahlı kuvvetler, yeni demokratik devlet aygıtının önemli bir kısmını oluştururlar ve bunlar olmadan devlet savunulamaz. Bütün başka iktidar organları gibi, yeni demokratik devletin silahlı kuvvetleri de halka aittir ve halkı korur: azınlığa ait olan ve halkı ezen eski tip ordu, polis vb. ile hiçbir ortak yanı yoktur.
      Savunduğumuz Yeni Demokrasi ekonomisi de, aynı şekilde. Dr. Sun'un ilkeleri ile uyum halindedir. Toprak meselesinde Dr. Sun, "toprak işleyenindir" görüşünü savunmuştur. Sanayi ve ticaret meselesinde Dr. Sun, yukarıda sözü edilen bildiride şöyle demektedir:
      Çinlilere ya da yabancılara ait olan bankalar, demiryolları ve havayolları gibi işletmelerden tekelci nitelikte ya da özel işletme için çok büyük olanlar, özel sermayenin halkın geçimi üzerinde tahakküm kurmaması için devlet tarafından işletilecek ve yönetilecektir: sermayenin düzenlenmesine ilişkin temel ilke budur." [sayfa 288]

      Bugünkü aşamada Dr. Sun'un ekonomik meselelere ilişkin görüşlerine bütünüyle katılıyoruz.
      Bazı kişiler, Çin Komünistlerinin, bireysel inisiyatifin gelişmesine, özel sermayenin büyümesine, özel mülkiyetin korunmasına karşı olduğundan kuşku duymaktadırlar, fakat bunlar yanılıyorlar. Çin halkının bireysel inisiyatifinin gelişmesine gaddarca köstek olan, özel sermayenin büyümesini engelleyen ve halkın mallarını tahrip eden, yabancı baskısı ve feodal baskıdır. Bu engelleri ortadan kaldırmak ve bu tahribatı durdurmak, halkın toplum çerçevesinde kişiliğini serbestçe geliştirebilmesini ve bu türden özel kapitalist ekonominin kazanç elde edecek, fakat "halkın geçimi üzerinde tahakküm kurmayacak" şekilde serbestçe gelişebilmesini sağlamak ve özel mülkiyetin bütün uygun biçimlerini korumak: işte bunlar, savunduğumuz Yeni Demokrasinin görevidir.
      Bugünkü aşamada, Çin'in milli ekonomisi, Dr. Sun'un ilkelerine ve Çin devriminin tecrübesine uygun olarak, devlet sektörü, özel sektör ve kooperatif sektöründen oluşmalıdır. Fakat buradaki devlet, elbet "birkaç kişinin malı olan" bir devlet değil, proletarya önderliğindeki "bütün halkın malı olan" bir yeni demokratik devlet olmalıdır.
      Yeni Demokrasi kültürü de aynı şekilde, asla "birkaç kişinin malı olan" bir kültür olmamalı, "bütün halkın malı olan", yani milli bilimsel bir kültür, bir kitle kültürü olmalıdır.
      Biz Komünistlerin, bugünkü aşama için, bütün burjuva demokratik devrim aşaması için savunduğumuz genel ya da temel programı budur. Bu bizim asgarî programımızdır; bizim gelecekteki ya da azami programımız sosyalizm ve komünizmdir. Bu asgarî programın gerçekleştirilmesi, Çin devletini ve Çin toplumunu bir adım daha ileri, sömürge, yarı-sömürge ve yarı-feodal toplumdan yeni demokratik devlete ve topluma götürecektir.
      Programımızın gerektirdiği proletaryanın siyasal önderliği, proletaryanın önderliğindeki devlet ve ekonomide kooperatif sektörü, sosyalist unsurlardır. Gene de, bu programın gerçekleştirilmesi Çin'i sosyalist bir topluma dönüştürmeyecektir.
      Biz Komünistler, siyasal görüşlerimizi gizlemeyiz. Şurası, hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak kadar açık ve kesindir ki, gelecek için [sayfa 289] programımız ya da azami programımız Çin'i sosyalizme ve komünizme götürmektir. Hem Partimizin adı, hem de Marksist dünya görüşümüz, geleceğin bu yüce ülküsünü, bu eşsiz parlaklıktaki ve sonsuz güzellikteki geleceği açıkça göstermektedir. Partiye katılırken her Komünistin yüreğinde açıkça belirlenmiş iki hedef vardır: Bugün yeni demokratik devrim ve gelecekte sosyalizm ve komünizm. Her Komünist, kesinlikle mücadele etmemiz gereken komünizm düşmanlarının düşmanca hareketlerine, kaba ve cahilce iftiralarına, küfür ve alaylarına rağmen, bu iki hedef için savaşacaktır, iyi niyetli kuşkulara gelince, onlara meseleleri iyi niyetle ve sabırla açıklamalı ve onlara saldırmamalıyız. Bütün bunlar çok açık, kesin ve kuşku götürmez şeylerdir.
      Fakat Çin'de bütün Komünistler ve komünizm sempatizanları, bugünkü aşamanın hedefini gerçekleştirmek için mücadele etmelidirler; Çin halkını sefil sömürge, yarı-sömürge ve yarı-feodal durumdan kurtarmak ve esas görevi köylülüğün kurtuluşu olan proletarya önderliğindeki yeni demokratik Çin'i, Dr. Sun Yatsen'in devrimci Üç Halk İlkesinin Çin'ini bağımsız, özgür, demokratik, birleşik, müreffeh ve güçlü Çin'i kurmak için yabancı ve feodal baskıya karşı mücadele etmelidirler. Aslında yapmakta olduğumuz budur. Son 24 yıldır biz Komünistler, Çin halk kitleleri ile birlikte bu hedef için kahramanca savaşmaktayız.
      Eğer herhangi bir Komünist ya da komünizm sempatizanı, sosyalizm ve komünizmin lafını eder, ama bu hedef uğrunda mücadele etmezse, eğer burjuva demokratik devrimi küçümser, gevşer ya da birazcık da olsa yavaşlar ve çok küçük de olsa sadakatsizlik ve soğukluk gösterir ya da bu uğurda kanını akıtmaya ya da canını vermeye isteksiz olursa, o zaman bilerek ya da bilmeyerek sosyalizme ve komünizme şu ya da bu ölçüde ihanet etmektedir ve kesindir ki, siyasal bilince sahip sağlam bir Komünizm savaşçısı değildir. Sosyalizme ancak bir demokrasi aşamasından geçilerek ulaşılacağı, Marksizmin bir kanunudur. Ve Çin'de demokrasi uğruna mücadele uzun süreli bir mücadeledir. Birleşik yeni demokratik devlet olmadan, yeni demokratik ekonominin devlet sektörü, özel kapitalist sektörü ve kooperatif sektörü gelişmeden milli, bilimsel bir kültür, bir kitle kültürü, [sayfa 290] yani yeni demokratik bir kültür gelişmeden ve yüz milyonlarca insanın kişiliği kurtarılıp geliştirilmeden, kısacası, Komünist Partisi'nin önderliğinde yeni tipte kapsamlı bir burjuva demokratik devrim olmadan, sömürge, yarı-sömürge ve yarı-feodal düzenin yıkıntıları üzerinde bir sosyalist toplum inşa etmeye çalışmak bir ham hayal olur.
      Bazı kişiler, Komünistlerin kapitalizmden korkmak şöyle dursun, belirli koşullarda onun gelişmesini niçin savunduklarını anlayamıyorlar. Cevabımız basittir: Belirli bir düzeydeki kapitalist gelişmenin yabancı emperyalizm ve yerli feodalizm baskısının yerini alması, sadece bir ilerleme değil, kaçınılmaz bir süreçtir. Bu, burjuvazi için olduğu kadar proletarya için de yararlıdır, hatta belki de proletarya için daha da yararlıdır. Bugün Çin'de gereksiz olan yerli kapitalizm değil, yabancı emperyalizm ve yerli feodalizmdir: aslında bizdeki kapitalizm pek küçüktür. Tuhaftır ki, Çin burjuvazisinin bazı sözcüleri kapitalizmin gelişmesini açıkça savunmaktan, çekinmekte ve ona ancak dolaylı bir şekilde değinmektedirler. Çin'de gerekli bir düzeyde kapitalist gelişmeye izin verilmesini kesinlikle reddeden ve sosyalizme bir adımda varılmasından, Üç Halk ilkesinin ve sosyalizmin görevlerinin "bir çırpıda gerçekleştirilmesi"nden söz eden bazı kişiler de vardır. Bu görüşlerin, ya Çin milli burjuvazisinin zayıflığını yansıttığı, ya da büyük toprak ağalan ve büyük burjuvazinin demagojik bir oyunu olduğu açıktır. Biz Komünistler, toplumsal gelişmenin Marksist kanunlarına ilişkin bilgimiz sayesinde, Çin'de Yeni Demokrasi devlet sistemi altında toplumsal ilerlemenin çıkarları açısından, devlet sektörü ve emekçi halk tarafından işletilen özel ve kooperatif sektörlerin gelişmesinin yanı sıra ekonomideki özel kapitalist sektörün (halkın geçimi üzerinde tahakküm kurmamak koşuluyla) gelişmesinin kolaylaştırılmasının gerekli olduğunu açıkça kavrıyoruz. Biz Komünistler, boş sözler ve aldatıcı oyunların zihinlerimizi bulandırmasına izin vermeyeceğiz.
      Biz Komünistler, "Bugün Çin için gerekli olan Üç Halk ilkesidir ve Partimiz Üç Halk ilkesinin tam olarak gerçekleştirilmesi için savaşmaya hazırdır" dediğimiz zaman samimiyetimizden kuşku duyan bazı kişiler vardır. Bu, onların Dr. Sun Yatsen'in 1924 yılında Guomindang'ın Birinci Milli Kongresi'nin Bildirisinde açıkladığı ve [sayfa 291] bizim de kabul ettiğimiz Üç Halk İlkesinin temel ilkeleriyle, Partimizin bugünkü aşamadaki programının, yani asgari programımızın belli temel ilkelerinin uyuştuğunu anlamamış olmalarının bir sonucudur. Dr. Sun Yatsen'in Üç Halk İlkesinin, Partimizin bugünkü aşamadaki programı ile her konuda değil, yalnız belli temel ilkelerde uyuştuğuna işaret etmeliyiz. Partimizin Yeni Demokrasi programı, özellikle, Yeni Demokrasi teorisi, programı, pratiği Dr. Sun'un ölümünden bu yana geçen 20 yıl içinde, Çin devrimin gelişimi ile birlikte bir hayli geliştiğinden ve daha da gelişeceğinden, Dr. Sun'un ilkelerinden elbette ki çok daha geniş kapsamlıdır. Ancak bu Üç Halk İlkesi, özünde daha önceki, eski Üç Halk İlkesinden farklı olarak, bir Yeni Demokrasi programıdır, kuşkusuz bunlar "Çin'in bugün ihtiyaç duyduğu şeyler"dir ve yine kuşkusuz "Partimiz, onların tam olarak gerçekleştirilmesi için savaşmaya hazırdır". Biz Çin Komünistlerine göre, Partimizin asgarî programı için mücadele ile Dr. Sun'un devrimci ya da yeni Üç Halk İlkesi için mücadele, (her bakımdan olmasa bile) temelde tek ve aynı şeydir. Bu nedenle Çin Komünistleri geçmişte ve bugün olduğu gibi gelecekte de, devrimci Üç Halk İlkesinin en içten ve en titiz uygulayıcıları olacaklardır.
      Bazı kişiler şüphecidir ve Komünist Partisi bir kez iktidara gelince, onun Rusya örneğini izleyeceğini, proletarya diktatörlüğü ve tek parti sistemi kuracağını düşünmektedirler. Buna cevabımız şudur: Demokratik sınıfların ittifakına dayanan bir yeni demokratik devlet, proletarya diktatörlüğü altındaki bir sosyalist devletten ilkede farklıdır. Kuşkusuz, Yeni Demokrasi sistemimiz proletaryanın ve Komünist Partisi'nin önderliğinde inşa edilecektir; ama Yeni Demokrasi aşaması boyunca Çin'de tek sınıf diktatörlüğü ve tek parti hükümeti olması mümkün değildir ve onun için buna teşebbüs edilmemelidir. Komünist Partisi'ne karşı tavırları düşmanca değil, işbirliği yönünde olması şartıyla bütün siyasal partiler, sosyal gruplar ve kişilerle işbirliğini reddetmemiz için hiçbir neden yoktur. Rusya'daki sistemi, Rusya tarihi şekillendirmiştir. Rusya'da insanın insan tarafından sömürülmesi, bir sosyal sistem olarak ortadan kaldırılmış; en yeni tipte demokrasinin siyasal, ekonomik ve kültürel sistemi, yani sosyalizm uygulamaya konulmuştur ve bütün sosyalizme karşı partileri bir kenara atan halk, sadece Bolşevik Partisini desteklemektedir. Rusya için son derece [sayfa 292] gerekli ve akla uygun olan Rusya sistemini şekillendiren, işte bütün bunlardır. Bolşevik Partisi'nin tek siyasal parti olduğu Rusya'da bile, iktidar organlarında uygulanan sistem, yönetim organlarında sadece işçi sınıfının ve Bolşeviklerin çalışabildiği bir sistem değil, hâlâ işçi, köylü ve aydınların ittifakı sistemi ve Parti üyeleriyle partili olmayan insanların ittifakı sistemidir. Bugünkü aşamada Çin sistemini, Çin tarihinin bugünkü aşaması şekillendirmektedir ve daha uzun bir süre burada özel bir devlet ve siyasal iktidar biçimi var olacaktır. Bu biçim, Rusya sisteminden farklı olmakla birlikte, bizim için son derece gerekli ve akla uygundur. Bu, demokratik sınıfların ittifakına dayalı yeni demokratik devlet ve siyasal iktidar biçimidir.


      ÖZEL PROGRAMIMIZ
     
      Her dönemde Partimizin, bu genel programa dayalı özel bir programı da olmalıdır. Yeni Demokrasi genel programımız, bütün bir burjuva demokratik devrim aşaması boyunca, yani birkaç on yıl değişmeden kalacaktır. Ama bu aşama boyunca çeşitli dönemlerde koşullar değişmiştir ya da değişmektedir ve bizim de buna uygun olarak özel programımızı değiştirmek zorunda kalmamız doğaldır. Örneğin, Yeni Demokrasi Genel Programımız, Kuzey Seferi, Toprak Devrimi Savaşı ve Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı dönemleri boyunca aynı kalmış fakat bu üç dönemde dost ve düşmanlarımız aynı kalmadığından özel programımızda değişmeler olmuştur.
      Çin halkı şimdi şu durumda bulunmaktadır.
      1. Japon saldırganları henüz yenilgiye uğratılmamıştır;
      2. Çin halkı, milli birliği gerçekleştirmek, Japonya'ya karşı bütün güçleri hızla seferber etmek ve birleştirmek, müttefiklerle işbirliği yaparak Japon saldırganlarını yenmek üzere demokratik bir değişiklik için hep birlikte çalışmaya acil olarak ihtiyaç duymaktadır ve
      3. Guomindang hükümeti milli birliği bozmakta ve böyle bir demokratik değişikliği engellemektedir.
      Bugünkü durumda özel programımız nedir, bir başka deyişle halkın acil talepleri nelerdir?
      Biz aşağıdaki istekleri uygun ve asgari talepler olarak görüyoruz: [sayfa 293]


      Japon saldırganlarının bütünüyle yenilmesi ve müttefiklerle işbirliği yaparak uluslararası barışın kurulması için bütün var olan güçlerin seferber edilmesi:
      Guomindang'ın tek parti diktatörlüğünün yıkılması ve yerine bir demokratik koalisyon hükümeti ile bir birleşik yüksek komutanlık kurulması:
      Halka karşı çıkan ve milli birliği zedeleyen Japon taraftan unsurların, faşistlerin ve bozguncuların cezalandırılması ve böylece milli birliğin inşasına yardımcı olunması:
      İç savaş tehlikesi yaratan gericilerin cezalandırılması ve böylece iç bansın güvence altına alınmasına yardımcı olunması:
      Hainlerin cezalandırılması, düşmana teslim olan subaylara karşı ceza tedbirleri alınması ve Japon ajanlarının cezalandırılması:
      Gerici gizli polisin ve onun bütün zorbaca faaliyetlerinin ortadan kaldırılması ve toplama kamplarının kapatılması:
      Halkın söz, basın, toplanma, demek kurma, siyasal düşünce ve dini inanç ve kişi özgürlüklerini baskı altına alan bütün gerici kanun ve kararnamelerin iptal edilmesi ve halkın bütün kişi haklarının güvence altına alınması:
      Bütün demokratik parti ve grupların meşruluğunun tanınması:
      Bütün yurtsever siyasal tutukluların serbest bırakılması:
      Çin'in Kurtarılmış Bölgelerini kuşatan ve bunlara saldıran bütün askeri birliklerin geri çekilmesi ve Japonya'ya karşı cepheye sevk edilmesi:
      Çin'in Kurtarılmış Bölgelerindeki Japonya'ya karşı Silahlı kuvvetlerin ve halk tarafından seçilen hükümetlerin tanınması:
      Kurtarılmış Bölgelerin ve onların silahlı kuvvetlerinin sağlamlaştırılması ve genişletilmesi, kaybedilmiş bütün toprakların geri alınması:
      Silahlı ayaklanmalar için, yeraltı silahlı kuvvetlerinin örgütlenmesinde Japon işgali altındaki bölgeler halkına yardım edilmesi:
      Çin halkının silahlanmasına, evini ve yurdunu savunmasına izin [sayfa 294] verilmesi:
      Guomindang Yüksek Komutanlığına doğrudan bağlı bulunan ve sürekli muharebe kaybeden, halka zulmeden ve aynı komutanlığa doğrudan bağlı olmayan ordulardan kendilerini ayıran orduların, ekonomik ve askeri bakımlardan değiştirilmesi ve feci yenilgilerden sorumlu olan komutanların cezalandırılması:
      Askere alma sisteminin ve subay ve askerlerin yaşam koşullarının düzeltilmesi:
      Japonya'ya karşı savaşan dövüşen askerlerin ailelerine ihtimam gösterilmesi ve böylece cephedeki subay ve askerlerin ailevi kaygılardan kurtarılması:
      Sakat askerlere ve canlarını vatan uğruna vermiş olan askerlerin ailelerine ihtimam gösterilmesi ve terhis olmuş askerlerin yerleşmelerine, hayatlarını kazanmalarına yardımcı olunması:
      Savaşın sürdürülmesini kolaylaştırmak için savaş sanayilerinin geliştirilmesi;
      Müttefiklerden alman askeri ve mali yardımın Direnme Savaşı'nda yer alan bütün ordulara adil bir şekilde dağıtılması:
      Yiyici memurların cezalandırılması ve namuslu bir idare kurulması:
      Orta ve alt kademelerdeki devlet memurlarının maaşlarının yükseltilmesi:
      Çin halkına demokratik haklar tanınması; Zalim "pao-çia" sisteminin[
130] kaldırılması:
      Savaş göçmenlerine ve doğal afet kurbanlarına yardım sağlanması: [sayfa 295]
      Çin'in kaybedilmiş toprakları geri alındıktan sonra, düşman işgalinden zarar gören halka geniş ölçüde yardım yapılması amacıyla büyük fonların ayrılması:
      Aşırı vergilerin ve çeşitli harçların kaldırılması ve düzenli bir müterakki verginin konulması:
      Tarım üretiminin artırılmasını kolaylaştırmak için köylük bölgelerde reformlar yapılması, kira ve faizin azaltılması, kiracı köylülerin haklarını koruyacak uygun önlemlerin alınması, yoksul düşmüş köylülere düşük faizli kredi verilmesi ve köylülerin örgütlenmelerine yardımcı olunması:
      Bürokrat sermayenin kanun dışı ilan edilmesi:
      Bugünkü ekonomik denetim siyasetinin kaldırılması:
      Şiddetli enflasyonun ve hızla yükselen fiyatların denetlenmesi:
      Özel sanayiye yardım edilmesi ve ona kredi bulma, hammadde satın alma ve ürünlerini pazarlama kolaylıklarının sağlanması:
      Sanayi üretiminin artırılmasını kolaylaştırmak için işçilerin yaşam koşullarının düzeltilmesi, işsizlere yardım sağlanması ve işçilerin örgütlenmesine yardım edilmesi; Eğitimde Guomindangcı fikirlerin aşılanmasına son verilmesi ve milli, bilimsel bir kültür ve eğitim, bir kitle kültür ve eğitiminin geliştirilmesi:
      Öğretmenlerin ve eğitim kuruluşlarındaki tüm görevlilerin geçimlerinin ve akademik özgürlüklerinin güvence altına alınması:
      Gençlerin, kadınların ve çocukların çıkarlarının korunması:
      Genç öğrenci göçmenlere yardım sağlanması, bütün çalışmalara eşit katkıda bulunmaları için gençlerin ve kadınların örgütlenmesine yardım edilmesi, evlenme özgürlüğü ve kadınlar ile erkekler arasında eşitliğin sağlanması ve gençlerle çocuklara yararlı bir eğitimin verilmesi:
      Çin'deki azınlık milliyetlere karşı daha iyi davranılması ve özerklik hakları tanınması:
      Yurtdışındaki Çinlilerin çıkarlarının korunması ve anayurda dönenlere yardım edilmesi: [sayfa 296]
      Japon zulmünden kaçarak Çin'e sığınan yabancı uyrukluların korunması ve onların Japon saldırganlarına karşı verdikleri mücadelenin desteklenmesi:
      Çin-Sovyet ilişkilerinin geliştirilmesi.

      Bu taleplerin gerçekleştirilmesinde en önemli nokta, Guomindang'ın tek parti diktatörlüğüne derhal son vermek ve demokratik bir geçici merkezi hükümetin, ülke çapında destek gören ve bütün Japonya'ya karşı partilerin ve partili olmayanların temsilcilerini içeren bir koalisyon hükümetinin kurulmasıdır. Bu ön koşul gerçekleşmeden, Guomindang bölgelerinde ve dolayısıyla bütün ülkede herhangi bir gerçek değişiklik yapmak mümkün değildir.
      Bu talepler, Çin halk kitlelerinin ve müttefik ülkelerdeki demokratik kamuoyunun geniş kesimlerinin isteklerini dile getirmektedir.
      Japonya'ya karşı olan bütün demokratik partilerin üzerinde anlaşmaya vardıkları asgari bir özel program, kesinlikle gereklidir ve biz, yukarda özetlenen program temelinde bu partilerle görüşmeye hazırız. Farklı partilerin farklı talepleri olabilir, ama hepsi de ortak bir program üzerinde anlaşmaya varmalıdırlar.
      Guomindang bölgelerinde böyle bir program henüz halkın talebi olmaktan öteye gidememiştir. Japon işgali altındaki bölgelerde bu, silahlı ayaklanmalar için yeraltı kuvvetlerinin örgütlenmesine ilişkin madde dışında, ancak bu bölgeler geri alındığı zaman gerçekleştirilecek bir programdır. Kurtarılmış Bölgelerde bu, daha şimdiden uygulanmış, uygulanmakta olan ve uygulanmasına devam edilmesi gereken bir programdır.
      Çin halkının ana hatları yukarıda açıklanan acil talepleri ya da özel programı, savaş dönemi ve savaş sonrasının daha da açıklığa kavuşturulması gereken pek çok hayatî meselesini kapsamaktadır. Aşağıda bu meseleleri açıklarken, Guomindang'ın esas hâkim kliği tarafından savunulan bazı yanlış görüşleri eleştirecek ve aynı zamanda başkaları tarafından sorulan bazı soruları cevaplandıracağız. [sayfa 297]
     
     
      1. Japon Saldırganlarını Tamamen Yok Edelim,
      Yarı Yolda Uzlaşmaya İzin Vermeyelim

     
      Kahire Konferansı[
131] yerinde bir davranışla, Japon saldırganlarının kayıtsız şartsız teslim olmaya zorlanmasını kararlaştırdı. Ama Japon saldırganları, şimdi perde arkasından uzlaşmacı bir barış için çalışırlarken, Guomindang hükümetindeki Japon yanlısı unsurlar; kukla Nanking hükümeti aracılığıyla gizli Japon görevlileriyle görüşmeler yapmaktadırlar ve buna henüz bir son verilmemiştir. Dolayısıyla, yarı yolda bir uzlaşma tehlikesi henüz bütünüyle ortadan kalkmamıştır. Kahire Konferansı, başka bir iyi karar daha almıştır: Dört kuzeydoğu eyaleti, Tayvan ve Penghu Adaları Çin'e geri verilmelidir. Ama bugünkü siyasetiyle Guomindang hükümetinin ta Yalu Irmağına kadar savaşacağına ve kaybettiğimiz bütün toprakları geri alacağına asla güvenemeyiz. Bu koşullarda Çin halkı ne yapmalıdır? Çin halkı, Guomindang hükümetinden Japon saldırganlarını bütünüyle yok etmesini talep etmeli ve yarı yolda hiçbir uzlaşmaya izin vermemelidir. Uzlaşma için girişilen bütün tertiplere derhal son verilmelidir. Çin halkı Guomindang hükümetinden şimdiki pasif direnme siyasetini değiştirmesini ve bütün askeri kuvvetini Japonya'ya karşı aktif savaşa seferber etmesini istemelidir. Halk, kendi silahlı kuvvetlerini (Sekizinci Yol Ordusu, Yeni Dördüncü Ordu ve tüm silahlı halk birliklerini) genişletmeli ve kendi inisiyatifleriyle düşmanın ulaştığı her yerde Japonya'ya karşı silahlı kuvvetleri büyük ölçüde geliştirmeli ve kaybedilmiş bütün topraklan müttefiklerle doğrudan işbirliği halinde savaşarak geri almaya hazırlıklı olmalıdır. Hiçbir koşulda yalnızca Guomindang'a güvenmemelidir. Japon saldırganlarını yenilgiye uğratmak, Çin halkının kutsal hakkıdır. Eğer gericiler halkı bu haktan yoksun bırakmaya kalkışırlarsa, halkın Japonya'ya karşı faaliyetlerini bastırmaya ya da halkın gücünü zayıflatmaya kalkışırlarsa, o zaman Çin halkı, ikna yolu işe yaramadığı takdirde kendini savunmak için [sayfa 298] vargücüyle karşı saldırıya geçmelidir. Çünkü Çinli gericilerin milli ihanet anlamına gelen bu hareketleri sadece Japon saldırganlarına yarar ve onlara cesaret verir.
     
       
      2. Guomindang'ın Tek Parti Diktatörlüğüne Son Verelim,
      Demokratik Bir Koalisyon Hükümeti Kuralım

     
      Japon saldırganlarını yok etmek için bütün ülkede demokratik reformlar yapmak gereklidir. Ancak Guomindang'ın tek parti diktatörlüğü kaldırılıp, demokratik bir koalisyon hükümeti kurulmadıkça, bu mümkün olmayacaktır.
      Guomindang'ın tek parti diktatörlüğü aslında Guomindang içindeki halk düşmanı kliğin diktatörlüğüdür ve Çin'in milli birliğini parçalayan, savaşta Guomindang cephesinin yenilgilerini hazırlayan ve Çin halkının Japonya'ya karşı güçlerinin seferber edilmesinin ve birleştirilmesinin önündeki başlıca engel olan, bu diktatörlüktür. Çin halkı. Direnme Savaşı'nın acı tecrübeleriyle dolu sekiz yıl boyunca bu diktatörlüğün kötülüklerini bütün açıklığıyla kavramıştır ve çok doğru olarak buna derhal son verilmesini talep etmektedir, iç savaşı çıkartan da bu gerici diktatörlüktür ve derhal ortadan kaldırılmadığı takdirde yeniden halkın başına iç savaş felaketini getirecektir.
      Çin halkının, halk düşmanı diktatörlüğe son verilmesini talep eden gür sesi, öylesine yaygın ve güçlüdür ki, Guomindang yetkilileri "iktisadî vesayetin daha erken sona ermesi"ni açıkça kabul etmek zorunda kalmışlardır ve bu da "ekonomik vesayet"in ya da tek parti diktatörlüğünün halkın desteğini ve halkın gözündeki itibarını ne kadar kaybettiğini gösterir. Çin'de tek bir kişi yoktur ki, "siyasal vesayet"in ya da tek parti diktatörlüğünün yararlı olduğunu ya da bunun kaldırılmaması ya da "sona erdirilmemesi"ni hâlâ söylemeye cesaret etsin. Bu da durumdaki büyük değişikliği gösterir.
      Tek parti diktatörlüğünün "sona erdirilmesi" zorunluluğu, kesin ve su götürmez bir şeydir. Ama bunun nasıl yapılacağı konusunda değişik görüşler vardır. Bazıları, onu hemen sona erdirip, geçici bir demokratik koalisyon hükümeti kurulsun diyorlar. Bazıları da, hele biraz [sayfa 299] durun, "milli meclis" toplansın ve "iktidar" bir koalisyon hükümetine değil, "halka geri verilsin" diyorlar.
      Bu ne demektir?
      Bu, işleri yapmanın iki yolu var demektir: Dürüst yol ve dürüst olmayan yol.
      Önce dürüst yolu ele alalım. Dürüst yol, derhal Guomindang'ın tek parti diktatörlüğünün kaldırıldığını ilan etmek, Guomindang, Komünist Partisi, Demokratik Birlik ve hiçbir partiye üye olmayanların temsilcilerinden oluşan geçici bir merkezi hükümet kurmak ve Çin halkının yukarıda ortaya koyduğumuz acil talepleri gibi demokratik bir siyasal faaliyet programını ilan etmektir. Bunun amacı, milli birliğin yeniden sağlanması ve Japon saldırganlarının yenilgiye uğratılmasıdır. Bu meseleleri tartışmak ve bir anlaşmaya varmak üzere çeşitli partilerin ve partili olmayanların temsilcilerinin katıldığı bir yuvarlak masa konferansı düzenlenmeli ve sonra da buna uygun faaliyetlere girişilmelidir. Bu, Çin halkının kuvvetle destekleyeceği birlik yoludur.
      Şimdi de dürüst olmayan yolu ele alalım. Dürüst olmayan yol, kitlelerin ve bütün demokratik partilerin taleplerine aldırış etmemek, Guomindang içindeki halk düşmanı klik tarafından tezgâhlanan sözüm ona bir milli meclisin toplanmasında ısrar etmek ve bu meclisin, pratikte anti-demokratik olacak ve bu kliğin diktatörlüğünü destekleyecek bir "anayasa" kabul etmesini sağlamaktır. Bunların amacı, meşru olmayan bir "milli hükümet"e (birkaç düzine Guomindang üyesinin atanmasıyla özel olarak kurulmuş, halka zorla kabul ettirilmiş ve kamuoyunda kesinlikle hiçbir temele sahip olmayan bir hükümete) meşruluk kisvesi sağlamak ve böylece iktidarı halka geri verme görünümü altında aslında onu Guomindang içindeki aynı gerici kliğe "geri vermek"tir. Bunları onaylamayan herkes, "demokrasi" ve "birliği" baltalamakla suçlanacak ve bu da o kimseye karşı girişilecek cezalandırma hareketleri için bir "gerekçe" olacaktır. Bu yol, Çin halkının kararlılıkla karşı koyacağı bölücülük yoludur.
      Gerici kahramanlarımızın bu bölücü siyasete uygun olarak atmaya hazırlandıkları adımlar büyük bir olasılıkla onların yok olmasıyla sonuçlanacaktır. Kendi boyunlarına bir ilmik geçirerek sıkıca bağlamaktadırlar. [sayfa 300] Bu ilmik, "milli meclis"tir. Niyetleri, ilk olarak bir koalisyon hükümetinin kurulmasını önlemek ikinci olarak diktatörlüklerini sürdürmek ve üçüncü olarak da, iç savaş için bir bahane hazırlamak amacıyla "milli meclis"i tılsımlı bir silah olarak kullanmaktır. Ama tarihin mantığı onların bu niyetlerine ters düşmektedir ve onlar "ancak kendi ayaklarına düşürecekleri bir taşı kaldırmış" olacaklardır. Çünkü Guomindang bölgelerinde özgürlüğün olmadığı ve Japon işgali karşısında halkın seçimlere katılamayacağı, özgürlüğün bulunduğu Kurtarılmış Bölgelerin ise Guomindang hükümeti tarafından tanınmadığı bugün artık herkesçe bilinmektedir. Bu durumda nasıl olur da milli delegeler olabilir? Nasıl olur da "milli meclis" olabilir? Şamatasını yaptıkları milli meclis, sekiz yıl önce iç savaş sırasında Guomindang diktatörlüğünün en ince ayrıntısına varıncaya kadar tezgâhladığı meclisin aynısıdır. Eğer böyle bir meclis toplanırsa, bütün millet kaçınılmaz bir şekilde ona karşı ayaklanacaktır. O zaman bizim gerici kahramanlarımızın paçalarım bu zor durumdan nasıl kurtarabileceklerini sormak gerekir. Bu koşullar hesaba katılırsa, sahte milli meclisin toplanması, sadece onların yok olmalarıyla sonuçlanacaktır.
      Biz Komünistler, Guomindang'ın tek parti diktatörlüğünün sona erdirilmesi için iki adım öneriyoruz. Birinci olarak, bugünkü aşamada bütün partilerin ve partili olmayanların temsilcilerinin hep birlikte anlaşmasıyla geçici bir koalisyon hükümeti kurulması, ikinci olarak, bir sonraki aşamada serbest ve kısıtlanmamış seçimlerden sonra bir milli meclis toplanması ve olağan bir koalisyon hükümetinin kurulması. Her iki durumda da bu, katılmayı isteyen bütün sınıfların ve siyasal partilerin temsilcilerinin, bugün Japonya'ya karşı savaşta, gelecekte de milli inşada bir demokratik ortak program üzerinde birleştikleri bir koalisyon hükümeti olacaktır.
      Guomindang ya da öteki partilerin, grup ya da kişilerin niyetleri ne olursa olsun, beğensinler beğenmesinler, bunun bilincinde olsunlar olmasınlar, Çin'in izleyeceği tek yol budur. Bu, bir tarih kanunu, hiçbir gücün tersine çeviremeyeceği karşı konulmaz bir akımdır.
      Demokratik reformun bu meselesinde ve bütün meselelerinde, biz Komünistler, her ne kadar Guomindang yetkilileri yanlış siyasetlerinde [sayfa 301] hâlâ inatla diretiyor ve görüşmeleri zaman kazanmak ve kamuoyunu aldatmak için kullanıyorlarsa da, bugünkü yanlış siyasetlerinden vazgeçmeye istekli olduklarını gösterdikleri ve demokratik reformları kabul ettikleri an, onlarla görüşmelere yeniden başlamaya hazır olduğumuzu açıkça ilan ederiz. Ama görüşmeler direnme, birlik ve demokrasi genel ilkesi temeline dayanmak zorundadır. Kulağa ne kadar hoş gelirse gelsin, bu genel ilkeden uzaklaşan sözüm ona önlemleri, planları ya da boş bildirileri kabul etmeyeceğiz.
     
       

      3. Halka Özgürlük

     
      Bugün halkın özgürlük mücadelesi esas olarak Japon saldırganlarına yönelmiş bulunmaktadır. Ama Guomindang hükümeti, halkı özgürlüğünden yoksun bırakarak ve halkın elini kolunu bağlayarak, onun Japon saldırganlarına karşı savaşmasını engellemektedir. Bu sorun çözülmedikçe, milletin bütün Japonya'ya karşı güçlerini seferber etmek ve birleştirmek mümkün olmayacaktır. Programımızda öne sürülen şu talepler halkın Japonya'ya karşı direnme, birleşme ve demokrasiyi elde etme özgürlüğüne sahip olabilmesi için halkı zincirlerinden kurtarma amacını gütmektedir: Tek parti diktatörlüğünün kaldırılması, bir koalisyon hükümetinin kurulması, gizli polisin tasfiye edilmesi, baskıcı kanun ve kararnamelerin iptal edilmesi, hainlerin, casusların, Japon yanlısı unsurların, faşistlerin ve yiyici memurların cezalandırılması, ekonomik tutukluların serbest bırakılması, bütün demokratik partilerin meşruluğunun tanınması. Kurtarılmış Bölgeleri kuşatan ya da buralara saldıran birliklerin geri çekilmesi, Kurtarılmış Bölgelerin tanınması, "pao-çia" sisteminin kaldırılması ve ekonomi, kültür ve kitle hareketlerine ilişkin daha birçok talep.
      Özgürlük, halk tarafından mücadeleyle kazanılır. Hiç kimse tarafından bir lütuf olarak verilmez. Çin'in Kurtarılmış Bölgelerindeki halk, özgürlüğünü daha şimdiden kazanmıştır. Öteki bölgelerdeki halk da[sayfa 302] özgürlüğünü kazanabilir ve kazanmalıdır. Çin halkı ne kadar özgür ve örgütlü, halkın demokratik güçleri de ne kadar kuvvetli olursa, geçici ve birleşik bir koalisyon hükümetinin kurulması olanakları da o kadar artar. Bu koalisyon hükümeti bir kere kuruldu mu, halka tam özgürlük sağlar ve böylelikle kendi temellerini sağlamlaştırır. Ancak o zaman, Japon saldırganları bütünüyle yok edildikten sonra yurt çapında serbest ve kısıtlanmamış seçimlerin yapılması, demokratik bir milli meclisin toplanması, olağan ve birleşik bir koalisyon hükümetinin kurulması mümkün olur. Halk özgür olmadıkça, gerçekten halkın seçtiği bir milli meclis ve hükümet olamaz. Bu yeterince açık değil midir?
      Söz, basın, toplanma, demek kurma, siyasal düşünce ve dini inanç özgürlükleri ve kişi hakları, halkın önemli özgürlükleridir. Çin'de bu özgürlüklerin eksiksiz uygulandığı tek yer, Kurtarılmış Bölgelerdir.
      Dr. Sun Yatsen 1925 yılında ölüm döşeğinde kaleme aldığı Vasiyetnamesinde şöyle diyordu:
     
      "Kendimi kırk yıldır Çin'in özgürlüğünü kazanması ve başka ülkelerle eşitliğinin sağlanması uğrunda milli devrim davasına adadım. Bu kırk yıl boyunca edindiğim tecrübeler, benu bu amaca ulaşmak için halk kitlelerini harekete geçirme ve bize kendi eşiti gibi davranan dünya ülkeleriyle birleşme zorunluluğuna kesinlikle inandırmıştır."
     

      Dr. Sun'a ihanet eden aşağılık halefleri, halk kitlelerini harekete geçirecekleri yerde, onlara zulmetmekte ve onları söz, basın, toplanma, dernek kurma, ekonomik düşünce ve dini inanç özgürlüklerinden ve kişi haklarından bütünüyle yoksun bırakmaktadırlar. Bunlar, gerçekten halk kitlelerini ayaklandıran ve halkın özgürlük ve haklarını koruyan Komünist Partisi'ne, Sekizinci Yol Ordusu'na, Yeni Dördüncü Ordu'ya ve Kurtarılmış Bölgelere "hain parti", "hain ordu" ve "hain bölgeler" yaftasını yapıştırıyorlar. Doğru ile yanlışın böylesine ters yüz edilmesine yakında bir son verileceğini umuyoruz. Eğer bu durum daha fazla devam edecek olursa, Çin halkının sabrı taşacaktır. [sayfa 303]
     
       

      4. Halkın Birliği

     
      Japon saldırganlarını yok etmek, iç savaşa engel olmak ve yeni bir Çin inşa etmek için, bölünmüş bir Çin'i birleşmiş bir Çin'e dönüştürmek zorunludur. Bu, Çin halkının tarihsel görevidir.
      Peki, Çin nasıl birleştirilecek? Bir diktatör tarafından zorbaca mı birleştirilecek, yoksa halk tarafından demokratik bir biçimde mi? Yuan Şihkay'dan[
132] bu yana, Kuzeyli savaş ağaları zorbaca bir birleşmeye ağırlık vermişlerdi. Ama sonuç ne oldu? İsteklerinin tersine, elde ettikleri birleşme değil, bölünme oldu. Ve sonunda iktidardan tepetaklak yuvarlandılar. Yuan Şihkay'ın izinde yürüyen Guomindang'ın halk düşmanı kliği, kendileri Omey Dağına[133] çekilirken, Japon saldırganlarına kapıyı açmak için zorbaca birleştirmeyi gerçekleştirmeye çalıştılar ve iç savaşı tam on yıl sürdürdüler. Şimdi de gene bulundukları dağın tepesinden, zorbaca birleştirme teorilerinin yaygarasını koparıyorlar. Kime sesleniyor bunlar? Namuslu hangi yurtsever Çinli onları dinler? On altı yıllık Kuzeyli savaş ağaları yönetimi ve on sekiz yıllık Guomindang dikta yönetimi altında yaşamış olan halk, engin tecrübeye ve keskin gözlere sahip olmuştur. Bir diktatör tarafından zorbaca birleştirilmeyi değil, kitleler tarafından demokratik bir biçimde birleştirilmeyi istemektedir. Biz Komünistler, daha 1935'te Japonya'ya Karşı Milli Birleşik Cephe siyasetini ortaya attık ve o günden bu yana bu uğurda savaştık. 1939'da Guomindang, gerici "Kökü Dışarıda Partilerin Faaliyetlerini Kısıtlama Önlemleri"ni yürürlüğe koyup yakın bir teslimiyet, bölünme ve gerileme tehlikesi yaratırken ve kendi zorbaca birleştirme teorisi hakkında yaygaralar kopartırken, [sayfa 304] biz tekrar şunu açıkladık: Teslimiyete değil direnmeye, bölünmeye değil birliğe, gerilemeye değil ilerlemeye dayanan bir birleştirme olmalıdır. Ancak direnmeye, birliğe ve ilerlemeye dayanan birleştirme gerçek birleştirmedir. Öbürleri sahtedir. Bunu söyleyeli altı yıl oldu, ama mesele hâlâ aynıdır.
      Eğer halk özgürlük ve demokrasiden yoksunsa birlik olabilir mi? Halk özgürlük ve demokrasiye sahip oldu muydu, birlik de gerçekleşir. Çin halkının özgürlük, demokrasi ve koalisyon hükümeti hareketi aynı zamanda birlik için bir harekettir. Özel programımızda özgürlük, demokrasi ve koalisyon hükümetiyle ilgili birçok talep öne sürerken, aynı zamanda birliği de hedef almış oluyoruz. Halk düşmanı Guomindang kliğinin diktatörlüğü yıkılıp bir demokratik koalisyon hükümeti kurulmadıkça, sadece Guomindang bölgelerinde herhangi bir demokratik reform yapmanın, ya da bu bölgelerdeki orduları ve halkı Japon saldırganlarının yenilgiye uğratılması için seferber etmenin imkânsız hale gelmekle kalmayacağı, bunların ardından bir iç savaş felaketinin de baş göstereceği açıktır. Guomindang içinden birçokları da dâhil olmak üzere partili partisiz bu kadar çok sayıda demokrat neden tam bir fikir birliği içinde koalisyon hükümeti istemektedir? Çünkü bugünkü buhranın bütünüyle farkındadırlar ve bu buhranın üstesinden gelmek ve hem düşmana karşı, hem de milli inşada birliği sağlamak için başka hiçbir yol olmadığını görmektedirler.
     
       
      5. Halk Ordusu

     
      Halkın safında yer alan bu ordu olmadan, Çin halkının özgürlüğe ve birliğe kavuşması, bir koalisyon hükümeti kurması, Japon saldırganlarını bütünüyle yenilgiye uğratması ve yeni bir Çin inşa etmesi imkânsızdır. Bugün için bütünüyle halkın safında yer alan silahlı kuvvetler sadece Kurtarılmış Bölgelerin Sekizinci Yol Ordusu ve Yeni Dördüncü Ordusu'dur. Bunlar da pek büyük değildirler ve yeterli olmaktan uzaktırlar. Gene de halkın karşısında yer alan Guomindang grubu, Kurtarılmış Bölgeler ordularını zayıflatmak ve yok etmek için aidi arkası kesilmeyen dolaplar çevirmektedir. 1944 yılında Guomindang [sayfa 305] hükümeti Komünist Partisi'ne "Kurtarılmış Bölgelerdeki silahlı kuvvetlerin beşte dördünün belirli bir süre içinde dağıltılmasını" talep eden sözüm ona bir muhtıra verdi. 1945'teki en son görüşmeler sırasında, daha ileri giderek sonradan Komünist Partisi'nin meşruluğunun tanınacağı vaadiyle, Kurtarılmış Bölgelerdeki bütün silahlı kuvvetlerin Komünist Partisi tarafından kendisine devredilmesini istedi.
      Bu kişiler, Komünistlere, "birliklerinizi bize devredin, biz de size özgürlüğünüzü bahşedelim" demektedirler. Onların teorisine göre, ancak ordusu olmayan bir siyasal parti özgürlükten yararlanabilir. Ama Çin Komünist Partisi'nin 1924-1927 yılları arasında sadece küçük bir askeri kuvvete sahipken yararlandığı özgürlük, Guomindang hükümetinin "parti içi temizlik" ve katliam siyasetleriyle yok edildi. Ve bugün, silahlı kuvvete sahip olmayan Çin Demokratik Birliği ve Guomindang içindeki demokratlar özgürlüğe de sahip değildirler. Guomindang rejimi altındaki işçileri, köylüleri, öğrencileri ve kültür, eğitim, sanayi çevrelerindeki ilerici eğilimli kişileri ele alalım. Bunlar, son on sekiz yıldır hiçbir silahlı kuvvete sahip değildirler, ama hiçbir özgürlüğe de sahip olmadılar. Bütün bu demokratik partiler ve insanlar, ordu kurdukları, "feodal ayrılıkçılık" yaptıkları, "hain bölgeler" kurdukları ve "hükümet emirlerini ve askeri emirleri çiğnedikleri" için mi özgürlükten yoksun bırakılmışlardır? Hiç de değil. Tam, tersine, bütün bunları yapmadıkları için özgürlükten yoksun bırakılmışlardır.
      "Ordu devlete aittir." Bu bütünüyle doğrudur ve yeryüzünde bir devlete ait olmayan tek bir ordu yoktur. Ama ne türden bir devlete? Büyük toprak ağaları, büyük bankerler ve büyük kompradorların feodal ve faşist diktatörlüğü altındaki bir devlete mi, yoksa geniş halk kitlelerinin bir yeni demokratik devletine mi? Çin'in kuracağı tek devlet, bir yeni demokratik devlet olabilir ve bu temele dayanarak bir yeni demokratik koalisyon hükümeti kurulmalıdır. Halkın özgürlüğünü koruyabilmesi ve yabancı saldırganlara karşı etkili bir biçimde mücadele edebilmesi için, Çin'in bütün silahlı kuvvetleri böyle bir devletin böyle bir hükümetine ait olmalıdır. Çin'de yeni demokratik koalisyon hükümeti kurulur kurulmaz, Çin'in Kurtarılmış Bölgeleri silahlı kuvvetlerini [sayfa 306] bu hükümete devredecektir. Ama aynı zamanda bütün Guomindang silahlı kuvvetlerinin de bu hükümete devredilmesi gerekecektir.
      1924 yılında Dr. Sun Yatsen şöyle demişti: "Bugün, milli devrimde yeni bir dönemin başlangıcı olmalıdır.... İlk adım silahlı kuvvetleri halkla birleştirmek, ikinci adım ise onu halkın silahlı kuvvetlerine dönüştürmektir."[
134] Sekizinci Yol Ordusu ve Yeni Dördüncü Ordu, bu siyaseti uyguladıkları için, "halkın silahlı kuvvetleri", yani halk ordusu haline gelmiş ve zaferler kazanabilmişlerdir. Kuzey Seferi'nin ilk döneminde Guomindang orduları, Dr. Sun'un "ilk adımı"nı atmış ve dolayısıyla zaferler kazanmışlardı. Kuzey Seferi'nin ikinci döneminde, bunlar "ilk adım"ı bile terk etmiş, halka karşı bir tutum takınmış ve dolayısıyla o günden bu yana giderek daha fazla bozulmuş ve yozlaşmışlardır. Bunlar iç savaşta aslan kesilmekte, ama iş yabancı düşmana karşı savaşmaya gelince süt dökmüş kediye dönmektedirler. Guomindang ordusundaki her dürüst yurtsever subay, Sun Yatsen ruhunu yeniden canlandırmaya ve birliklerini buna uygun olarak düzeltmeye koyulmalıdır.
      Eski orduları düzeltme çalışmasında, yeniden eğitilebilecek bütün subaylara, köhne dünya görüşünden kurtulmaları ve doğru bir dünya görüşü kazanmalarına yardımcı olmak amacıyla uygun bir eğitim verilmeli ve böylece halk ordusunda kalmaları ve ona hizmet etmeleri sağlanmalıdır.
      Çin halkının ordusunun yaratılması uğruna mücadele, bütün milletin görevidir. Bir halkın ordusu yoksa hiçbir şeyi yoktur. Bu meselede hiçbir boş teoriye yer olamaz.
      Biz Komünistler, Çin ordusunun düzeltilmesi görevini desteklemeye hazırız. Çin Kurtarılmış bölgelerinin silahlı kuvvetlerine karşı koyma yerine, halkla birleşmeye ve Japon saldırganlarına karşı koymaya gönüllü olan, bütün askeri kuvvetler, dost askeri birlikler olarak görülmeli. Sekizinci Yol Ordusu ve Yeni Dördüncü Ordu tarafından onlara gerekli yardım yapılmalıdır. [sayfa 307]
     
       
      6. Toprak Meselesi

     
      Japon saldırganlarını yok etmek ve yeni bir Çin inşa etmek için, toprak düzeninin değiştirilmesi ve köylülerin kurtarılması zorunludur. Dr. Sun Yatsen'in "toprak işleyenindir" tezi, devrimimizin burjuva demokratik nitelikte olan bugünkü dönemi için doğrudur.
      Neden devrimimizin bugünkü dönemde burjuva demokratik nitelikte olduğunu söylüyoruz? Bununla şunu kastediyoruz: Bu devrimin hedefi genel olarak burjuvazi değil, milli ve feodal baskıdır; bu devrimde alman önlemler, genel olarak özel mülkiyetin kaldırılmasına değil, korunmasına yöneliktir ve bu devrimin sonucunda kapitalizmin hâlâ oldukça uzun bir süre belli bir ölçüde gelişmesine izin verilse bile, işçi sınıfı Çin'i sosyalizm yönünde ilerletmek için kuvvet toplayabilecektir. "Toprak işleyenindir" demek, toprağı feodal sömürücülerden köylülere devretmek, feodal toprak ağalarının özel mülkiyetini, köylülerin özel mülkiyetine dönüştürmek ve onları feodal toprak ilişkilerinden kurtarmak ve böylece bir tarım ülkesinin bir sanayi ülkesine dönüşmesini mümkün kılmak demektir. Dolayısıyla "toprak işleyenindir" tezi, proleter sosyalist bir talep değil, burjuva demokratik nitelikte bir taleptir. Bu sadece biz Komünistlerin değil, bütün devrimci demokratların talebidir. Aradaki fark şudur ki, Çin koşullarında sadece biz Komünistler bu talebi özel bir ciddiyetle ele alıyor ve onun sadece sözünü etmekle kalmayıp uygulamaya da koyuyoruz. Devrimci demokratlar kimlerdir? Devrimci demokratların en tutarlısı olan proletaryanın yanı sıra bunların en geniş grubunu köylüler oluşturur. Köylülerin ezici çoğunluğu, yani feodal bağları olan zengin köylüler dışında hepsi, "toprağın işleyene" verilmesini güçlü bir şekilde talep etmektedirler. Şehir küçük burjuvazisi de devrimci demokratlardandır ve "toprak işleyenindir" tezi, tarımda üretici güçlerin gelişmesine yardımcı olacağından, bu aynı zamanda onun da çıkarınadır. Milli burjuvazi, yalpalayan bir sınıftır, pazarlara ihtiyacı olduğundan "toprak işleyenindir" tezini onlar da onaylarlar; ancak pek çoğu, toprak mülkiyetiyle bağlan olduğundan, bundan korkar. Dr. Sun Yatsen Çin'deki ilk devrimci demokrattı. Şehir küçük burjuvazisi ve köylülerin yanı sıra milli burjuvazinin devrimci kesimini de temsil [sayfa 308] eden Dr. Sun, silahlı bir devrim yaptı ve "toprak mülkiyetinin eşitleştirilmesi" ve "toprak işleyenindir" tezlerini ileri sürdü. Ama ne yazık ki iktidardayken inisiyatifi ele alıp toprak düzeninde reform yapmadı. Ve Guomindang'ın halk düşmanı kliği iktidarı ele geçirdiği zaman, onun savunduğu görüşlere bütünüyle ihanet etti. Bugün bu klik, "toprak işleyenindir" tezine inatla karşı çıkmaktadır, çünkü büyük toprak ağaları, bankerler ve kompradorlar kesimini temsil etmektedir. Çin'de sadece köylüleri temsil eden bir ekonomik parti olmadığından ve milli burjuvazinin siyasal partileri de tutarlı bir toprak programına sahip olmadıklarından, tutarlı bir toprak programı saptamış ve uygulamış, köylülerin çıkarları uğruna canla başla savaşmış ve dolayısıyla köylülerin ezici çoğunluğunu büyük müttefiki olarak kazanmış tek parti olan Çin Komünist Partisi, köylülerin ve tüm devrimci demokratların önderi haline gelmiştir.
      1927'den 1936'ya kadar, Çin Komünist Partisi toprak düzeninde eksiksiz bir reform yapılması için çeşitli önlemler aldı ve Dr. Sun'un "toprak işleyenindir" tezini yürürlüğe koydu. Halka karşı on yıllık savaşta "toprak işleyenindir" tezine dişlerini gıcırdatıp, pençelerini gösterenler ve ona karşı savaşanlar Guomindang'ın işte bu gerici kliği. Dr. Sun Yatsen'in adına layık olmayan takipçilerinden oluşan bu çetedir.
      Komünist Partisi, Japonya'ya karşı savaş döneminde, "toprak işleyenindir" siyasetini, kira ve faizin azaltılması siyasetine dönüştürerek büyük bir taviz vermiştir. Bu taviz yerindedir, Çünkü Guomindang'ın Japonya'ya karşı savaşa katılmasına yardımcı olmuş ve Kurtarılmış Bölgelerdeki toprak ağalarının, köylüleri savaş için seferber etmemize karşı direnişlerini azaltmıştır. Özel olarak bir engel çıkmadığı takdirde, bu siyasetimizi savaştan sonra da, ilk olarak kira ve faizin azaltılmasını bütün yurt çapında yayıp, ardından "toprak işleyenindir" tezinin yavaş yavaş gerçekleştirilmesi için uygun önlemleri alarak sürdürmeye hazırız.
      Fakat Dr. Sun'a ihanet edenler, "toprak işleyenindir" tezi şöyle dursun, kira ve faizin azaltılmasına bile karşı çıkmaktadırlar. Guomindang hükümeti, kendi ilan etmiş olduğu "kirada yüzde 25 indirim"i öngören kararnameyi ve öbür kararnameleri uygulamamıştır. Bunları yalnız biz, Kurtarılmış Bölgelerde yürürlüğe koyduk ve bu suç [sayfa 309] yüzünden Kurtarılmış Bölgeler "hain bölgeler" damgasını yedi.
      Japonya'ya karşı savaş sırasında sözüm ona iki aşama teorisi ortaya çıkmıştır. Buna göre bir "milli devrim" aşaması, bir de "demokrasi" ve "halkın refahı uğruna devrim" aşaması vardır. Bu teori yanlıştır.
      "Amansız bir düşmanla karşı karşıya iken demokratik reformlar ya da halkın refahı meselesini ortaya atamayız; Japonlar gidene kadar beklesek iyi olur." Savaşta kesin zaferi önlemek amacıyla Guomindang gerici kliği tarafından ortaya atılan saçma teori işte budur. Bununla birlikte bu teoriyi tekrarlayıp duran ve onun aşağılık savunucuları haline gelen kişiler vardır.
      "Amansız bir düşmanla karşı karşıya iken, demokrasi ve halkın refahı meselesini bir çözüme bağlamadıkça, Japonlara karşı üsler kurmamız ve saldırılara karşı direnmemiz imkânsızdır." Çin Komünist Partisi'nin savunduğu ve hatta daha şimdiden uygulamaya koyup kusursuz sonuçlar elde ettiği görüş işte budur.
      Japonya'ya karşı savaş döneminde, kira ve faizin azaltılması ve diğer demokratik reformların hepsi bu savaşa hizmet eder. Savaş çabalarına karşı toprak ağalarının direnişini yumuşatmak için, onların toprak mülkiyetine son vermekten kaçınmış ve yalnız kira ve faizi azaltmıştık; aynı zamanda onları servetlerini sanayiye aktarmaya teşvik etmiş ve aydın eşrafa, savaş için yapılan kamu faaliyetlerine ve hükümet çalışmalarına, diğer halk temsilcilerinin yanında katılma olanağı tanımıştık. Zengin köylülere gelince, onları üretimi geliştirmeye teşvik etmiştik. Bütün bunlar, köylük bölgelerdeki kararlı demokratik reformlar çizgisinin bir parçasıdır ve kesinlikle gereklidir.
      İki çizgi vardır: Ya Çin köylülerinin demokrasi ile halkın refahı meselesini bir çözüme bağlama çabalarına inatla karşı durmak ve yozlaşmış, etkisiz ve Japonya ile hiçbir şekilde savaşamaz hale gelmek, ya da Çin köylülerinin çabalarını kararlılıkla desteklemek ve nüfusun yüzde 80'ini meydana getiren bu en büyük müttefiki kazanarak muazzam bir savaşma gücü yaratmak. Bunlardan birincisi Guomindang hükümetinin, ikincisi ise Çin'in Kurtarılmış Bölgelerinin çizgisidir.
      Oportünistlerin çizgisi, bu iki çizgi arasında yalpalama, köylüleri desteklediklerini iddia etmekle birlikte kira ve faizi azaltma, köylüleri [sayfa 310] silahlandırma ya da köylük bölgelerde demokratik siyasal iktidarı kurma kararlılığından yoksun olmaktır.
      Emrindeki bütün kuvvetleri kullanan Guomindang'ın halk düşmanı kliği, Çin Komünist Partisi'ne karşı açık-gizli, askeri-siyasi, kanlı-kansız her türden vahşi saldırılar yöneltmiştir. Sosyal konumu içinde ele alındığında, iki parti arasındaki anlaşmazlık, özünde bu toprak ilişkileri meselesindedir. Guomindang gerici kliğinin dalına nerede bastık? Tam da bu meselede değil mi? bu kliğin Japon saldırganlarına büyük ölçüde yardımcı olmasının ve onların koruyuculuğunu ve desteğini kazanmasının nedeni, tam da bu değil miydi? Çin Komünist Partisi'ne yöneltilen bütün suçlamalar ("Direnme Savaşı'nı baltalama ve devleti tehlikeye düşürme", "hain parti", "hain ordu", "hain bölgeler" ve "hükümetin-emirlerine ve askeri emirlere itaatsizlik") tam da bu alanda milletin gerçek çıkarları uğruna çalıştığı için yöneltilmemiş miydi?
      Çin sanayi işçilerinin kaynağı, köylülerdir. İleride, on milyonlarca köylü daha şehirlere giderek fabrikalara girecektir. Eğer Çin güçlü bir milli sanayice pek çok modern şehir kuracaksa, köylü nüfusun şehirli nüfusa dönüştürülmesi için uzun bir süreç gerekecektir.
      Çin sanayisinin başlıca pazarını oluşturanlar, köylülerdir. Ancak onlar yiyecek ve hammaddeleri bol miktarda sağlayabilir ve büyük miktarda mamul madde tüketebilirler.
      Çin ordusunun kaynağı, köylülerdir. Japon saldırganlarının can düşmanı olan askerler, askeri üniforma giymiş köylülerdir.
      Bugünkü aşamada Çin demokrasisinin temel siyasi gücü, köylülerdir. Çinli demokratlar 360 milyon köylünün desteğine dayanmadıkça bir şey elde edemezler.
      Bugünkü aşamada Çin kültür hareketinin başlıca meselesi, köylülerdir. Eğer 360 milyon köylü hariç tutulursa, "cehaletin yok edilmesi", "eğitimin halka indirilmesi", "kitleler için edebiyat ve sanat" ve "halk sağlığı" çoğunlukla boş sözler haline gelmez mi?
      Bunu söylerken, elbet, halkın 90 milyonluk geri kalan kısmının siyasal, ekonomik ve kültürel önemini ve özellikle ekonomik açıdan en bilinçli olan ve dolayısıyla bütün devrimci harekete önderlik etme yeteneğine sahip işçi sınıfını gözden kaçırmıyorum. Bu konuda bir yanlış [sayfa 311] anlaşılma olmasın. Yalnız Komünistler için değil, Çin'deki bütün demokratlar için bu meselelerin kavranması kesinlikle zorunludur.
      Toprak düzeninde bir reform yapıldığında (bu, kira ve faizin azaltılması kadar ilkel bir reform da olsa) köylüler üretime daha fazla ilgi duyarlar. Bunun ardından köylülerin gönüllülük temeli üzerinde adım adım tarım kooperatifleri ve diğer kooperatifleri örgütlemelerine yardım edildikçe, üretici güçler gelişecektir. Bugün için tarım kooperatifleri ancak emek-değişim ekipleri, karşılıklı yardımlaşma ekipleri ve iş-değişim grupları gibi bireysel köylü ekonomisi yani köylülerin özel mülkiyeti esasına dayanan kolektif, karşılıklı yardımlaşma emek örgütleri olabilir; bu durumda bile emek verimliliğindeki ve üretimdeki artış daha şimdiden şaşırtıcıdır. Bu örgütler, Çin'in Kurtarılmış Bölgelerinde yaygın bir şekilde geliştirilmiştir ve bundan böyle mümkün olduğu kadar yayılmalıdır.
      Emek-değişim ekibi türünden kooperatif örgütünün köylüler arasında uzun süredir var olduğu, fakat geçmişte onun, köylülerin yoksulluklarını hafifletme çabalarında kullandıkları bir araçtan öteye geçemediği söylenebilir. Bugün Çin'in Kurtarılmış Bölgelerindeki emek-değişim ekipleri, hem biçim hem de öz bakımından farklıdırlar; köylü kitlelerinin üretimi artırma ve daha iyi bir hayat için mücadele etmede kullandıkları bir araç haline gelmişlerdir.
      Son tahlilde, Çin'deki herhangi bir siyasal partinin siyaset ve uygulamasının halk üzerindeki etkisinin iyi ya da kötü, çok ya da az olması, halkın üretici güçlerini geliştirmesine yardım edip etmediğine ve ne kadar ettiğine, bu güçleri engelleyip engellemediğine bağlıdır. Çin'deki sosyal üretici güçler ancak Japon saldırganlarının yok edilmesi, toprak reformunun uygulanması, köylülerin kölelikten kurtarılması, modern sanayinin geliştirilmesi ve bağımsız, özgür, demokratik, birleşik, müreffeh ve güçlü bir yeni Çin'in kurulmasıyla serbest kılınabilir ve Çin halkı bunu sevinçle karşılar.
      Ayrıca şuna da işaret etmeliyiz ki, köylük bölgelerde çalışmaya gelen şehirli aydınların, köylük bölgelerin özelliklerini, yani buraların hâlâ dağınık ve geri bir bireysel ekonomiye dayalı olduğunu ve bundan başka Kurtarılmış Bölgeler arasındaki bağlantının düşman tarafından geçici olarak kesildiğini ve bu bölgelerin gerilla savaşı vermekte [sayfa 312] olduğunu kavramaları kolay değildir. Bu özellikleri kavrayamadıklarından, köylük bölgelerin meselelerine ve buralardaki çalışmalara çoğunlukla yanlış bir şekilde, şehirlerdeki hayat ve çalışma açısından yaklaşır ve ele alırlar, böylece köylük bölgelerin gerçeklerinden koparlar ve köylülerle kaynaşamazlar. Bu durumun eğitimle ortadan kaldırılması zorunludur.
      Çin'in çok sayıdaki devrimci aydını, köylülerle tek vücut haline gelmelerinin gerekliliğini kavramalıdırlar. Köylülerin onlara ihtiyacı vardır ve yardımlarını beklemektedirler. Aydınlar şevkle köylük bölgelere gitmeli, öğrenci kıyafetini sırtlarından atarak kaba elbiseler giymeli ve ne kadar önemsiz olursa olsun her türlü işe istekle girişmelidirler; köylülerin ne istediklerini öğrenmeli ve Çin demokratik devriminin en önemli görevlerinden biri olan köylük bölgelerde demokratik devrimin gerçekleştirilmesi mücadelesinde köylülerin harekete geçirilmesine ve örgütlenmesine yardımcı olmalıdırlar.
      Japon saldırganları yok edildikten sonra, onların ve baş hainlerin gasp ettikleri topraklara el koymalı ve bunları topraksız ya da az topraklı köylülere dağıtmalıyız.
     
       

      7. Sanayi Meselesi

     
      Japon saldırganlarını yenilgiye uğratmak ve yeni bir Çin inşa etmek için sanayiyi geliştirmek gereklidir. Fakat Guomindang yönetimi altında, her konuda yabancı ülkelere bağımlılık vardır ve onun mali ve ekonomik politikası halkın bütün ekonomik yaşamını mahvetmektedir. Guomindang bölgelerinde hepsi hepsi birkaç küçük sanayi işletmesi vardır ve bunlar da genellikle iflastan kurtulamaz. Siyasi reformlar olmazsa, bütün üretici güçler mahvolur ve bu tarım ve sanayi için de geçerlidir.
      Çin, bağımsız, özgür, demokratik ve birleşik olmadıkça, sanayiyi geliştirmek genellikle imkânsız olacaktır. Japon saldırganlarını yok etmek bağımsızlığı kazanmaya çalışmak demektir. Guomindang'ın tek parti, diktatörlüğünü kaldırmak, demokratik ve birleşik bir koalisyon hükümeti kurmak, Çin'in bütün askerlerini halkın silahlı gücü haline [sayfa 313] dönüştürmek, toprak reformunu uygulamak ve köylüleri kölelikten kurtarmak, özgürlük, demokrasi ve birliğe ulaşmaya çalışmak demektir. Bağımsızlık, özgürlük, demokrasi ve birlik olmadan, gerçekten büyük çapta bir sanayi kurmak imkânsızdır. Sanayi olmadan, sağlam bir milli savunmadan, halkın refahından, ülkenin zenginlik ve güçlülüğünden söz edilemez. 1840'daki Afyon Savaşından[
135] bu yana 105 yıllık tarih ve özellikle Guomindang'ın iktidara gelişinden bu yana geçen 18 yıllık, bu önemli noktayı Çin halkına kavrattı. Yoksul ve güçsüz olmayan, müreffeh ve güçlü bir Çin; sömürge ya da yarı-sömürge değil, bağımsız: yarı-feodal değil, özgür ve demokratik; bölünmüş değil, birleşmiş bir Çin demektir. Yarı-sömürge, yarı-feodal ve bölünmüş Çin'de pek çok kişi, yıllarca sanayiyi geliştirmenin, milli savunmayı güçlendirmenin ve halka refah, ülkeye zenginlik ve güç kazandırmanın hayalini kurmuş, ama bunların bütün hayalleri yıkılmıştır. Pek çok iyi niyetli eğitimci, bilim adamı ve öğrenci, ülkeye, bilgileriyle hizmet edebilecekleri inancıyla kendilerini iş ve çalışmalarına verdiler, siyasetle hiç ilgilenmediler, ama bunun da bir hayal olduğu ortaya çıktı, yıkılmış bir hayal. Bu, aslında iyi bir belirtidir, çünkü bu çocukça hayallerin yıkılması, Çin'i refah ve güçlülüğe götüren yolun başlangıcıdır. Çin halkı savaşta pek çok şey öğrenmiştir; Japon saldırganlarının yenilmesinden sonra hepsi de birbiriyle ilişkili ve vazgeçilmez şeyler olan bağımsızlık, özgürlük, demokrasi, birlik, refah ve güce sahip yeni demokratik bir Çin inşa etmek gerektiğini biliyorlar. Çin halkı, eğer bunu yaparsa, Çin'i parlak bir gelecek beklemektedir. Ancak yeni demokratik siyasal sistem bütün Çin'de kurulduğu zaman, Çin halkının üretici güçleri serbest kalacak [sayfa 314] ve her türlü gelişme olanağına sahip olacaktır. Bu noktayı her gün gittikçe daha fazla insan kavramaktadır.
      Yeni demokratik siyasal sisteme kavuşulduğunda Çin halkının ve onun hükümetinin, ağır ve hafif sanayiyi birkaç yıl içinde adım adım kurmak ve Çin'i bir tarım ülkesinden bir sanayi ülkesine dönüştürmek için pratik önlemler alması gerekecektir. Yeni demokratik devlet, sağlam bir ekonomik temele, bugünkünden daha ileri bir tarıma, milli ekonomide ağırlıklı bir yer tutan büyük sanayi işletmelerine ve buna uygun haberleşme, ticaret ve maliyeye sahip olmadıkça pekiştirilemez. Biz Komünistler, ülkenin bütün demokratik partileriyle ve sanayi çevreleriyle bu amaç uğruna işbirliği halinde savaşmaya hazırız. Çin işçi sınıfı, bu vaadin yerine getirilmesinde büyük bir rol oynayacaktır. Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana, Çin işçi sınıfı, Çin'in bağımsızlığı ve kurtuluşu uğruna bilinçli bir şekilde savaşmıştır. 1921 yılı, Çin işçi sınıfının öncüsü Çin Komünist Partisi'nin doğuşuna tanık olmuş ve ardından da Çin'in kurtuluş mücadelesi yeni bir aşamaya girmiştir. Bundan sonra gelen üç dönem (Kuzey Seferi, Toprak Devrimi Savaşı ve Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı) boyunca işçi sınıfı ve Çin Komünist Partisi vargücüyle çalışmış ve Çin halkının kurtuluş davasına paha biçilmez bir katkıda bulunmuşlardır. Japon saldırganlarının kesin olarak yenilmesi ve özellikle büyük şehirlerin ve önemli ulaşım hatlarının geri alınması için mücadelede Çin işçi sınıfı çok büyük bir rol oynayacaktır. Ve Japonya'ya karşı savaştan sonra Çin işçi sınıfının çabaları ve katkısının ve daha da büyük olacağı şimdiden söylenebilir. Çin işçi sınıfının görevi, sadece yeni demokratik bir devletin kurulması için mücadele etmek değil, ayrıca Çin'in sanayileşmesi ve tarımın modernleşmesi için de mücadele etmektir.
      Yeni demokratik devlet sisteminde, emek ve sermayenin çıkarlarını düzenleme siyaseti benimsenecektir. Bu siyaset, devlet sektörü ile özel sektörün, emekle sermayenin, sanayi üretimini geliştirmek üzere beraberce çalışmaları için, bir yandan işçilerin çıkarlarını koruyacak, koşullara göre sekiz-on saatlik işgününü yürürlüğe koyacak, uygun işsizlik sigortası ve sigorta sağlayacak ve sendika hakkını güvence altına alacaktır; öte yandan da gereğince idare edilen devlet işletmelerinin, özel işletmelerin ve kooperatif işletmelerinin [sayfa 315] kanunla yasayla saptanmış kârlarını güvence altına alacaktır.
      Japon saldırganlarının ve baş hainlerin Çin'deki işletmelerine ve mallarına el konacak ve bunlar, Japonya yenildiğinde hükümetin emrine verilecektir.
     
       
      8. Kültür, Eğitim ve Aydınlar Meselesi

     
      Yabancı ve feodal zulmün Çin halkına getirdiği belalar milli kültürümüzü de etkilemektedir. Özellikle ilerici kültür ve eğitim kurumları ve ilerici kültür işçileri ve eğitimciler acı çekmişlerdir. Yabancı ve feodal zulmün kökünü kazımak ve yeni demokratik bir Çin inşa etmek için halkın hizmetinde çok sayıda eğitimci ve öğretmene, ayrıca halkın bilim adamlarına, mühendislerine, teknisyenlerine, hekimlerine, gazetecilerine, yazarlarına, edebiyatçılarına, ressamlarına ve şuadan kültür işçilerine ihtiyacımız var. Bunlar halka hizmet ruhuyla dolup taşmalı ve çok çalışmalıdırlar. Halka dürüst bir şekilde hizmet ettikleri takdirde, bütün aydınlar değerli bir milli ve sosyal varlık olarak kabul edilmelidirler. Aydınlar meselesi Çin'de özel bir önem kazanır, çünkü ülkemiz yabancı ve feodal zulmün sonucu olarak kültürel bakımdan geri bir ülkedir ve halkın kurtuluş mücadelesinde aydınlara acilen ihtiyaç vardır. Halkın son elli yıllık kurtuluş mücadelesinde, özellikle 1919'daki 4 Mayıs Hareketinden bu yana ve Japonya'ya karşı sekiz yıllık savaşta, birçok devrimci aydın çok büyük bir rol oynamıştır. Önümüzdeki mücadelelerde daha da büyük roller oynayacaklardır. Dolayısıyla, halkın safları arasından entelektüel bakımdan donatılmış her türden kadronun sistemli olarak yetiştirilmesi ve aynı zamanda eldeki bütün yararlı aydınlarla birleşmeye ve onları yeniden eğitmeye özen gösterilmesi, bir halk hükümetinin görevidir.
      Halkın yüzde 80'inin içinde bulunduğu cehaletin yok edilmesi, yeni Çin için hayati bir görevdir.
      Köleleştirici feodal ve faşist kültür ve eğitimin bütünüyle ortadan kaldırılması için uygun ve kesin önlemler alınmalıdır.
      Halk arasındaki salgın hastalıkları ve diğer hastalıkları önlemek ve [sayfa 316] tedavi etmek, tıp ve sağlık alanındaki kamu hizmetlerini yaygınlaştırmak için canlı bir faaliyete girişilmelidir.
      Halka hizmet etmek üzere yeni bir bakış açısına ve yeni yöntemlere sahip olabilmeleri için, eski türden kültür ve eğitim işçileri ve hekimler uygun bir biçimde yeniden eğitilmelidir.
      Çin halkının kültür ve eğitimi yeni demokratik olmalıdır; yani Çin kendi milli bilimsel kültür ve eğitimini, kitle kültür ve eğitimini oluşturmalıdır.
      Yabancı kültüre gelince, ona kapımızı bütünüyle kapamak yanlış bir tutum olur. Böyle yapacağımıza, Çin'in yeni kültürünün geliştirilmesinde yararlanmak üzere yabancı kültürün içinde ilerici olan her şeyi almalıyız. Ama yabancı kültürü körü körüne kopya etmek de yanlıştır; ona, Çin halkının gerçek ihtiyaçlarını karşılamak üzere eleştirici bir gözle yaklaşmak daha doğru olur. Sovyetler Birliği'nde yaratılmış olan yeni kültür, kendi halk kültürümüzün inşasında bize örnek olmalıdır. Aynı şekilde, eski Çin kültürü de, ne olduğu gibi reddedilmeli, ne de körü körüne kopya edilmeli, ama Çin'in yeni kültürünün gelişmesine yardımcı olmak üzere ayıklanarak benimsenmelidir.
     
       

      9. Azınlık Milliyetleri Meselesi

     
      Halk düşmanı Guomindang kliği Çin'de birçok milliyetin varlığını inkâr etmekte ve Han milliyeti dışında kalanların hepsine "kabile" damgası yapıştırmaktadır. Azınlık milliyetlerine ilişkin olarak Çing Hanedanı hükümetlerinin ve Kuzeyli savaş ağalarının gerici politikasını devralmıştır; onları mümkün olan her yolla ezmekte ve sömürmektedir. Bu konuda açık örnekler 1943'teki İhçao Birliği'ndeki Moğolların katledilmesi, 1944'ten beri Sinkiang'daki azınlık milliyetlerinin silah zoruyla bastırılması ve son yıllarda Kansu Eyaleti'ndeki Huy halkının katledilmesidir. Bunlar yanlış bir Han şovenizmi ideolojisinin ve siyasetinin belirtileridir.
      1924'te Dr. Sun Yatsen, Guomindang'ın Birinci Kongresi Bildirisinde şöyle yazıyordu: "Guomindang'ın milliyetçilik ilkesi ikili bir [sayfa 317] anlam taşır. Birincisi, Çin milletinin kurtuluşu, ikincisi de, Çin'deki bütün milliyetlerin eşitliğidir" ve "Guomindang Çin'deki bütün milliyetlere kendi kaderlerini tayin etme hakkını tanıdığını, emperyalizme ve savaş ağalarına karşı devrim zafere ulaştığında özgür ve birleşik bir Çin Cumhuriyeti (bütün milliyetlerin özgür birliği) kurulacağını resmen ilan eder."
      Çin Komünist Partisi, Dr. Sun Yatsen'in milliyetler siyasetine burada belirtilen şekliyle bütünüyle katılmaktadır. Komünistler, bütün azınlık milliyetlerinin halklarına bu uğurda savaşmaları için faal bir şekilde yardım etmeli, kitlelerle bağlan olan önderleri de dahil olmak üzere, onlara siyasal, ekonomik ve kültürel kurtuluşları ve gelişmeleri için savaşmakta ve halkın çıkarlarını koruyacak kendi ordularını kurmakta yardımcı olmalıdır. Konuşma ve yazı dillerine, görenek ve geleneklerine, dini inançlarına saygı göstermelidir.
      Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi'nin ve Kuzey Çin'deki Kurtarılmış Bölgelerin Moğol ve Huy milliyetlerine karşı yıllardır takındığı tavır doğrudur ve yaptıkları çalışmalar verimli olmuştur.
     
       

      10. Dış Siyaset Meselesi

     
      Çin Komünist Partisi, Atlantik Bildirisine ve uluslararası Moskova, Kahire, Tahran ve Kırım Konferansları'nın[
136] kararlarına katılmaktadır: çünkü bu kararların hepsi faşist saldırganların yenilmesine ve dünya barışının sağlanmasına katkıda bulunmaktadır.
      Çin Komünist Partisi'nin savunduğu dış siyasetin temel ilkesi [sayfa 318] şudur: Çin bütün ülkelerle diplomatik ilişkiler kuracak ve bu ilişkileri güçlendirecektir. Savaşta askeri harekâtlar arasında uyumun sağlanması, barış konferansları, ticaret ve yatırım gibi bütün ortak meseleleri, Japon saldırganlarının bütünüyle yenilmesi ve dünya barışının sağlanması, milli bağımsızlık ve eşitlik konusunda karşılıklı saygı gösterilmesi, devletler ve halklar arasında karşılıklı çıkarların ve dostluğun geliştirilmesi temel koşullarına dayanarak çözecektir.
      Çin Komünist Partisi, uluslararası barışı ve savaş sonrası güvenliği korumak için bir örgütün kurulması üzerine Dambırtın Oks (Dumbarton Oaks) Konferansı'nın önerilerine ve Kırım Konferansının kararlarına bütünüyle katılmaktadır. Çin Komünist Partisi, San Fransisko'da yapılan Uluslararası Örgütlenme Üzerine Birleşmiş Milletler Konferansı'nı sevinçle karşılar. Çin Komünist Partisi, Çin halkının isteklerini dile getirmesi için bu konferansa giden Çin heyetine kendi temsilcisini de atamıştır.[137]
      Biz, Guomindang hükümetinin Sovyetler Birliğine karşı düşmanlığa son vermesi ve Çin-Sovyet ilişkilerini hızla geliştirmesi gerektiğine inanıyoruz. Sovyetler Birliği, eşit olmayan antlaşmaları reddeden ve Çin ile yeni, eşit antlaşmalar imzalayan ilk ülkedir. 1924'de Dr. Sun Yatsen tarafından toplanan Guomindang'ın Birinci Milli Kongresi ve onun ardından gelen Kuzey Seferi sırasında Sovyetler Birliği, Çin'in kurtuluş savaşına yardım eden tek ülkeydi. 1937'de Japonya'ya karşı savaş patlak verdiğinde, Japon saldırganlarına karşı Çin'e yardım eden ilk ülke gene Sovyetler Birliği olmuştu. Çin halkı Sovyet hükümetine ve halkına yardımlarından dolayı minnettardır. Sovyetler Birliği katılmadan Pasifik meselelerinin kesin ve tam olarak çözülmesinin imkânsız olduğuna inanıyoruz.
      Bütün müttefik ülkelerin hükümetlerinden ve hepsinden önce Birleşik Amerika ve İngiltere hükümetlerinden, Çin halkının sesine ciddiyetle kulak vermelerini, Çin halkının dileklerine ters düşen dış siyasetler [sayfa 319] güderek onunla dostluğu bozmamalarını talep ediyoruz. Herhangi bir yabancı hükümet, Çin gericilerine yardım edecek ve Çin halkının demokratik davasına karşı çıkacak olursa, onun ağır bir hata işlemiş olacağını iddia ediyoruz.
      Çin halkı, birçok yabancı hükümetin eşit olmayan antlaşmalar imzalama yolunda attıkları adımları sevinçle karşılar. Ancak sadece eşit antlaşmalar imzalamanın, Çin'in gerçek eşitlik kazandığı anlamına gelmeyeceğini düşünüyoruz. Gerçek ve fiili eşitlik, aslında yabancı hükümetlerin bir armağanı değildir, tersine, esas olarak Çin halkını bunu kendi çabasıyla elde etmesi gerekir ve bunu elde etmenin yolu siyasal, ekonomik ve kültürel bakımdan yeni demokratik bir Çin kurmaktır. Aksi halde, bu sadece lafta kalan ve gerçek olmayan bir bağımsızlık ve eşitlik olacaktır. Yani Çin, Guomindang hükümetinin bugünkü siyasetini izleyerek hiçbir zaman gerçek bağımsızlık ve eşitlik kazanamaz.
      Japon saldırganlarının yenilgiye uğratılmasından ve kayıtsız şartsız teslim olmasından sonra, Japon faşizmi ve militarizminin siyasal, ekonomik ve sosyal kökleriyle birlikte bütünüyle yok edilmesi için Japon halkının bütün demokratik güçlerine kendi demokratik düzenlerini kurmalarında yardımcı olmak gerektiği kanısındayız. Japon halkı, demokratik bir düzene kavuşmadıkça, Japon faşizminin ve militarizminin bütünüyle yok edilmesi ve Pasifikte barışın sağlanması imkânsızdır.
      Kahire Konferansı'nın Kore'nin bağımsızlığına ilişkin karanımı doğru olduğunu düşünüyoruz. Çin halkı, Kore halkının kurtuluşa kavuşmasına yardımcı olmalıdır.
      Hindistan'ın bağımsızlığına kavuşacağını umuyoruz. Çünkü bağımsız ve demokratik bir Hindistan, sadece Hindistan halkı için değil, aynı zamanda dünya barışı için de gereklidir.
      Güneydoğu Asya ülkeleri olan Birmanya, Malezya, Endonezya, Vietnam ve Filipinler'e gelince: Japon saldırganlarının yenilmesinin ardından bu halkların kendi bağımsız ve demokratik devletlerini [sayfa 320] kurma haklarını kullanacaklarını umuyoruz. Tayland'a ise, Avrupa'daki faşist uydu devletlere davranıldığı gibi davranılmalıdır.

***


      Özel programımızın başlıca maddeleri bunlardır.
      Bütün milletin desteğini kazanmış bir demokratik koalisyon hükümeti olmadan, bu özel programdaki maddelerin hiçbirinin ülke çapında başarıyla yürütülemeyeceğini tekrar belirtelim.
      Çin Komünist Partisi, Çin halkının kurtuluş davası uğruna verdiği 24 yıllık mücadele sayesinde öyle bir duruma gelmiştir ki, Çin'e ilişkin meseleler konusunda onun görüşlerini dikkate almayan herhangi bir siyasal parti ya da sosyal grup herhangi bir Çinli ya da yabancı ciddi bir hata yapar ve kesinlikle başarısızlığa uğrar. Bizim görüşlerimizi dikkate almayan ve kendi tutucu yollarını izlemeye çalışan kişiler vardı ve bugün de vardır. Ama bunların hepsi de sonunda kendilerini bir çıkmazda bulmuşlardır. Neden? Çünkü bizim görüşlerimiz Çin halk kitlelerinin çıkarlarına uygundur. Çin Komünist Partisi, Çin halkının en sadık sözcüsüdür ve Çin Komünist Partisi'ne saygı duymayan bir kimse aslında Çin halk kitlelerine de saygı duymuyor demektir ve yenilgiye uğramaya mahkûmdur.


      GUOMİNDANG BÖLGELERİNDEKİ GÖREVLER
     
      Partimizin genel ve özel programları üzerine ayrıntılı bir açıklama yaptım. Kuşkusuz bu programlar bütün Çin'de er geç uygulanacaktır. Bu, bir bütün olarak iç ve dış durumun Çin halkının önüne serdiği bir görünümdür. Ama şu an için Guomindang bölgeleri, düşman işgalindeki bölgeler ve Kurtarılmış Bölgelerdeki koşullar farklıdır ve programımızın bu bölgelerde farklı biçimlerde uygulanması zorunlu olmaktadır. Farklı koşullar farklı görevlere yol açar. Bu görevlerden bazılarını yukarıda açıkladık. Diğerlerini ise biraz daha açıklamak gerekiyor.
      Guomindang bölgelerinde halk, yurtsever faaliyetlere serbestçe katılamamaktadır ve demokratik hareketler yasa dışı kabul edilmektedir. [sayfa 321] Buna karşılık çeşitli sosyal kesimler, demokratik partiler ve kişiler gittikçe daha faal olmaktadır. Çin Demokratik Birliği bu yılın Ocak ayında Guomindang'ın tek parti diktatörlüğünün sona erdirilmesini ve bir koalisyon hükümeti kurulmasını talep eden bir bildiri yayımladı. Halkın birçok kesimi de, buna benzer bildiriler yayımladılar. Guomindang içinde de pek çok kişi partilerinin yönetici organlarının siyasetlerine karşı gittikçe daha fazla kuşku ve hoşnutsuzluk göstermekte, partilerinin halktan tecrit olma tehlikesini gittikçe daha iyi görmekte ve dolayısıyla zamana uygun demokratik reformlar istemektedirler. Çungking'de ve diğer yerlerde işçiler, köylüler, kültür çevreleri, öğrenciler, eğitim çevreleri, kadınlar, sanayi ve ticaret çevreleri, devlet memurları ve hatta bazı asker ve subaylar arasında demokratik hareketler gelişmektedir. Bu olaylar, bütün ezilen kesimler arasındaki demokrasi hareketlerinin gitgide bir ortak hedef etrafında toplandığını göstermektedir. Bugünkü hareketlerin bir zaafı da, toplumdaki temel kesimlerin harekete henüz geniş çapta katılmamış olmaları ve büyük acılar çekmekte olan en önemli güçlerin, yani işçiler, köylüler, askerler, alt kademelerdeki devlet memurları ve öğretmenlerin henüz örgütlenmemiş olmalarıdır. Bir başka zaaf ise, hareketteki demokratik nitelikli kişilerden birçoğunun temel siyaset konusunda, yani demokratik bir kitle temelinde mücadele edilerek durumun değiştirilmeye çalışılması gerektiği konusunda hâlâ aydınlanmamış ve tereddütlü olmalarıdır. Ama nesnel durum, bütün ezilen kesimleri, siyasal partileri ve sosyal grupları her geçen gün uyanmaya ve birleşmeye zorlamaktadır. Guomindang hükümetinin hiçbir baskısı bu hareketin ilerlemesini durduramaz.
      Milli birliğin sağlanması, koalisyon hükümetinin kurulması, Japon saldırganlarını yenilgiye uğratılması ve yeni bir Çin inşa edilmesi uğrunda mücadele edebilmek için, Guomindang bölgelerindeki bütün ezilen kesimler, siyasal partiler ve sosyal grupların demokratik hareketlerini daha geniş bir alana yaymaları ve dağınık güçlerini yavaş yavaş toparlamaları gerekir. Çin Komünist Partisi ve Kurtarılmış Bölgeler halkı onlara elden gelen bütün, yardımı yapmalıdır.
      Guomindang bölgelerinde Komünistler, geniş bir Japonya'ya Karşı [sayfa 322] Milli Birleşik Cephe siyaseti izlemeye devam etmelidirler. Ortak hedefler uğrundaki mücadelede, dün bize karşı çıkmış olsalar bile bugün bize karşı olmayan herkesle birleşmeliyiz.


      JAPON İŞGALİ ALTINDAKİ BÖLGELERDEKİ GÖREVLER
     
      İşgal altındaki bölgelerde, Komünistler, Japonya'ya karşı olan herkesi Fransız ve İtalyan örneklerini izlemeye ve silahlı ayaklanmalar hazırlamak amacıyla örgütler ve yeraltı kuvvetleri kurmaya çağırmalıdır. Öyle ki, zamanı geldiğinde, dıştan saldıran ordularla uyum içinde içten harekete geçebilsinler.
      İşgal bölgelerindeki kardeşlerimizin Japon saldırganlarından ve onların aşağılık uşaklarından gördükleri zulüm, talan, tecavüz ve aşağılama bütün Çinlilerde şiddetli bir öfke uyandırmıştır ve intikam saati hızla yaklaşmaktadır. Avrupa savaş alanındaki zaferler ve Sekizinci Yol Ordumuz ile Yeni Dördüncü Ordumuzun zaferleri işgal altındaki bölgelerdeki halkın Japonya'ya karşı ruhunu harekete geçirmiş ve yükseltmiştir, işgal altındaki bölgelerdeki halk, bir an önce kurtuluşa kavuşmak için acilen örgütlenmek istiyor. Bu nedenle, işgal altındaki bölgelerdeki çalışmalarımıza, Kurtarılmış Bölgelerdeki çalışmalarımıza verdiğimiz kadar önem vermeliyiz. Çalışan görevlilerimizden büyük bir kısmı buralara gönderilmelidir. Oradaki halk arasından çok sayıda faal unsur eğitilmeli, ilerletilmeli ve yerel çalışmalara katılmalıdır. Bütün bölgelerden daha uzun bir süre işgal altında kalmış olan ve Japon saldırganları için hayati bir sanayi ve asker yığma bölgesi olan dört kuzeydoğu eyaletindeki yeraltı faaliyetlerimizi yoğunlaştırmalıyız. Bu kaybedilmiş toprakların geri alınması için, kuzeydoğudan güneye kaçmış olan halkla aramızdaki dayanışmayı güçlendirmeliyiz.
      Komünistler, bütün işgal altındaki bölgelerde en geniş birleşik cephe siyasetini izlemelidirler. Ortak düşmanı yenilgiye uğratmak için, Japon saldırganlarına ve onların aşağılık uşaklarına karşı çıkan herkesle birleşmelidirler. [sayfa 323]
      Düşmana yardım ederek kendi yurttaşlarına cephe alan bütün kukla orduları, kukla polisleri ve diğerlerini, hareketlerinin canice niteliğinin hızla farkına vararak zamanında pişman olmaları ve suçlarının bedelini düşmana karşı kendi yurttaşlarına yardım ederek ödemeleri için uyarmalıyız. Yoksa millet onlardan düşman yıkıldığı gün, kesinlikle hesap soracaktır.
      Komünistler, yanlış yola yöneltilmiş olan kitleleri milli düşmana karşı kendi safımıza kazanabilmek için, belli bir kitleye sahip olan bütün kukla örgütlere karşı ikna edici bir propagandaya girişmelidirler. Aynı zamanda, kaybedilmiş topraklar geri alındığında, en iğrenç suçlan işleyen ve pişmanlık duymayan işbirlikçiler hakkında adaletin karşısına çıkarılmaları için delil toplanmalıdır.
      Çin halkı, Komünist Partisi, Sekizinci Yol Ordusu, Yeni Dördüncü Ordu ve halkın diğer silahlı kuvvetlerine karşı savaşmak üzere, işbirlikçileri açıkça örgütleyerek millete ihanet eden Guomindang gericileri, zamanında nedamet getirmeleri için uyarılmalıdırlar. Yoksa kaybedilmiş topraklar geri alındığında, Japonya'nın öteki işbirlikçileriyle birlikte suçlarından ötürü kesinlikle cezalandırılacaklar ve kendilerine en küçük bir merhamet gösterilmeyecektir.


      KURTARILMIŞ BÖLGELERDEKİ GÖREVLER
     
      Partimiz, bütün yeni demokratik programını Kurtarılmış Bölgelerde yürürlüğe koyarak başarılı sonuçlar almış ve böylece Japonya'ya karşı muazzam bir güç yaratmıştır. Bundan böyle bu güç her bakımdan geliştirilmeli ve sağlamlaştırılmalıdır.
      Bugünkü koşullarda, Kurtarılmış Bölgelerin genişletilmesi ve işgal altındaki bölgelerin daraltılması için, Kurtarılmış Bölgelerin askeri birlikleri Japonlardan ve onların kuklalarından geri alabilecekleri bütün bölgelere karşı geniş saldırılara girişmelidirler.
      Ama aynı zamanda düşmanın hâlâ güçlü olduğu ve Kurtarılmış Bölgelere karşı saldırılara girişebileceği de unutulmamalıdır. Bizim bölgelerimizin orduları ve halkı her an bu saldırıları ezmeye hazır olmalı [sayfa 324] ve her yoldan bu bölgeleri sağlamlaştırmaya çalışmalıdır.
      Saldırganların nihaî yenilgisi için yeterli kuvvet toplayabilmek amacıyla Kurtarılmış Bölgelerdeki ordular, gerilla birlikleri, halk milisleri ve savunma müfrezelerini genişletmeli, bunların eğitilmesini ve pekiştirilmesini hızlandırarak savaşma güçlerini artırmalıyız.
      Kurtarılmış Bölgelerdeki ordu hükümeti desteklemeli ve halkı sevmeli, demokratik hükümetler ise halka orduyu destekleme ve Japonya'ya karşı savaşan askerlerin ailelerine ihtimam gösterme çalışmalarında önderlik etmelidirler. Böylece ordu ile halk arasındaki ilişkiler daha da iyi olacaktır.
      Yerel koalisyon hükümetleri ve kitle örgütlerinin çalışmalarında, Komünistler yeni demokratik program temelinde Japonya'ya karşı olan bütün demokratlarla yakın işbirliğini sürdürmelidirler.
      Askerî çalışmalarda da Komünistler aynı şekilde Kurtarılmış Bölgelerdeki orduların üyesi olsun olmasın, bizimle işbirliği yapmak isteyen ve Japonya'ya karşı olan bütün demokratlarla sıkı bir işbirliğine girmelidirler.
      İşçi, köylü ve emekçi halk kitlelerinin savaş ve üretimdeki şevklerini artırmak amacıyla kira ve faizin azaltılması ve işçilerin ve memurların ücretlerinin artırılması siyasetini kapsamlı bir biçimde uygulamalıyız. Kurtarılmış Bölgelerdeki kadrolar, ekonomik çalışma yapmayı sebatla öğrenmelidirler. Eldeki bütün güçler tarım, sanayi ve ticaretin geniş ölçüde geliştirilmesi ve askerlerle halkın yaşam koşullarının düzeltilmesi uğrunda seferber edilmelidir. Bu amaçla emek yarışması kampanyaları açılmalı ve emek kahramanlarına ve örnek işçilere ödüller verilmelidir. Japon saldırganları şehirlerden atıldığı zaman, görevlilerimiz şehirdeki ekonomik çalışmanın nasıl yapılacağını hızla öğrenmelidir.
      Kurtarılmış Bölgeler halkının ve en başta da işçi, köylü ve asker kitlelerinin siyasal bilinç düzeylerini yükseltmek ve çok sayıda kadroyu eğitmek amacıyla kültür ve eğitim çalışmalarımız geliştirilmelidir. Bu çalışmalara katılanlar, onu ilerletebilmek için köylük bölgelerdeki var olan koşullara ve oralardaki insanların ihtiyaç ve isteklerine uygun öz ve biçimler benimsemelidirler.
      Kurtarılmış Bölgelerdeki bütün çalışmalarımızda maddi kaynaklar [sayfa 325] son derece idareli kullanılmalı, her alanda uzun vadeli planlar yapılmalı ve kaynakların kötü kullanımı ve israfından kaçınılmalıdır.
      Bu, gerek Japon saldırganlarının yenilgiye uğratılabilmesi, gerekse yeni bir Çin'in inşa edilebilmesi için zorunludur, işlerin yerel halk tarafından yapılmasına yardım etmeye ve yerel halkın en iyi unsurları arasından birçok yerel kadro yetiştirmeye büyük özen göstermeliyiz. Öteki yerlerden gelen yoldaşlar yerel halkla kaynaşmadıkça ve yerel kadrolara yürekten, özenle ve somut duruma uygun bir biçimde yardım etmedikçe ve onları kendi kardeşleri gibi sevmedikçe, büyük görevimiz olan demokratik devrimi köylük bölgelerde gerçekleştirmemiz imkânsız olacaktır.
      Sekizinci Yol Ordusu, Yeni Dördüncü Ordu ya da halk silahlı kuvvetlerinden birinin herhangi bir birliği bir yere vardığı zaman, derhal yerel halkın yerel kadrolar önderliğinde sadece milis ve savunma müfrezeleri şeklinde değil, aynı zamanda yerel birlikler ve bölgesel kuvvetler şeklinde de örgütlenmelerine yardım etmelidir. Bu, yerel halk; tarafından yönetilen düzenli kuvvetlerin ve düzenli ordu kuruluşlarının ortaya çıkmasını mümkün kılacaktır. Bu son derece önemli bir görevdir. Bu görev gerçekleştirilmedikçe, ne Japonya'ya karşı kalıcı üs bölgeleri inşa edebilir, ne de halk ordusunu genişletebiliriz. Kuşkusuz yerel halk da, başka yerlerden gelen devrimci işçileri ve halk kuvvetlerini hararetle karşılamalı ve onlara yardımcı olmalıdır.
      Gizli yıkıcılara karşı mücadele konusunda herkes uyarılmalıdır. Çünkü milli davanın açık düşmanlarını ve yıkıcıları açığa çıkarmak ve bunlarla mücadele etmek her ne kadar kolaysa da, gizli çalışanlar için aynı şey söylenemez. Dolayısıyla, bu meseleyi bütün ciddiyetiyle ele almalı ve böyle kişilerle mücadele ederken çok dikkatli olmalıyız.
      Dinî inanç özgürlüğü ilkesi uyarınca, Çin'in Kurtarılmış Bölgelerinde bütün dinler serbesttir. Protestanlığa, Katolikliğe, İslamiyete, Budizme ve diğer dinlere inanan herkes, halk hükümeti yasalarına uydukları sürece halk hükümeti tarafından korunurlar. Herkes dine inanıp inanmamakta serbesttir; zorlamaya da, ayrıma da izin verilmez.
      Kongremiz, Kurtarılmış Bölgeler halkına, çeşitli Kurtarılmış Bölgelerdeki faaliyetler arasında uyum sağlanması, Direnme Savaşı'ndaki [sayfa 326] çalışmaların güçlendirilmesi. Guomindang bölgelerindeki halkın Japonya'ya karşı demokratik hareketine yardım edilmesi, işgal edilmiş bölgelerdeki halkın gizli silahlı kuvvetlerine yardım edilmesi ve milli birliğin ve bir koalisyon hükümetinin kurulmasının sağlanması meselelerini tartışmak üzere Çin Kurtarılmış Bölgeler Halk Konferansı'nın[
138] Yenan'da bir an önce toplanmasını önermelidir. Çin'in Kurtarılmış Bölgeleri bugün halkın Japonya'ya karşı direnme ve yurdu kurtarma yolunda ülke çapında mücadelesinin ağırlık merkezi haline geldiğinden, ülkenin dört bir yanındaki geniş kitleler umutlarını bize bağlamışlardır ve onları hayal kırıklığına uğratmamak da bizim görevimizdir. Böyle bir konferans, Çin halkının milli kurtuluş davasına büyük bir hız verecektir.


      V. BÜTÜN PARTİ BİRLEŞSİN VE GÖREVLERİNİ
      GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN MÜCADELE ETSİN!
     
      Yoldaşlar! Artık görevlerimizi ve bunları başarmak için gerekli olan siyasetleri kavradığımıza göre, bu siyasetleri uygularken ve bu görevleri yerine getirirken tutumumuz ne olmalıdır?
      Bugünkü iç ve dış durum, bizim ve bütün Çin halkının önünde parlak imkânlar açmakta ve bugüne kadar görülmemiş ölçüde elverişli koşullar sağlamaktadır; bu açıktır ve kuşku götürmez. Ama aynı zamanda hâlâ ciddi güçlükler vardır. Meselenin sadece parlak yanını gören, ama güçlükleri görmeyen kimse, Partinin görevlerini gerçekleştirmek için etkili bir biçimde mücadele edemez.
      Çin halkıyla birlikte Partimiz, sekiz yıllık Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı da dâhil olmak üzere, yirmi dört yıllık geçmişi boyunca Çin milleti için muazzam bir güç inşa etmiştir; çalışmamızın başarısı açıktır ve kuşku götürmez. Ama aynı zamanda çalışmamızda hâlâ kusurlar vardır. Meselenin sadece başarılı yanını gören ama kusurları görmeyen bir kimse, aynı şekilde Partinin görevlerini gerçekleştirmek için etkili bir biçimde mücadele edemez.
      Çin Komünist Partisi, 1921'de doğuşundan bu yana yirmi dört yıl içinde Kuzey Seferi, Toprak Devrimi Savaşı ve hâlâ sürmekte olan Japonya'ya [sayfa 327] Karşı Direnme Savaşı gibi üç büyük mücadeleden geçti. En başından beri Partimiz Marksizm-Leninizm teorisi temeline dayanmıştır; çünkü Marksizm-Leninizm dünya proletaryasının en doğru ve en devrimci bilimsel düşüncesinin billurlaşmasıdır. Marksizm-Leninizmin evrensel gerçeği Çin devriminin somut pratiğiyle birleştirildiği zaman Çin devrimi yepyeni bir görünüm kazandı ve tarihî Yeni Demokrasi aşaması doğdu. Marksist-Leninist teoriyle silahlanmış olan Çin Komünist Partisi, Çin halkına yeni bir çalışma tarzı, esas olarak teori ile pratiği birleştirmeyi, kitlelerle sıkı bağlar kurmayı ve özeleştiri yapmayı gerektiren bir çalışma tarzı getirdi.
      Bütün dünyadaki proletarya mücadelesinin pratiğini yansıtan Marksizm-Leninizmin evrensel gerçeği, Çin proletaryasının ve halkının devrimci mücadelesinin somut pratiğiyle kaynaştırıldığında, Çin halkının elinde yenilmez bir silah haline gelir. Bunu Çin Komünist Partisi başarmıştır. Partimiz, bu ilkeye ters düşen dogmatizm ve dar-deneyciliğin her türlü belirtisine karşı kuvvetle mücadele ederek gelişmiş ve ilerlemiştir. Dogmatizm, somut pratikten kopmak demektir. Dar-deneycilik ise, bölük pörçük tecrübeleri evrensel gerçek olarak görmek hatasını işler. Bu her iki oportünist düşünce de Marksizme aykırıdır. Partimiz, yirmi dört yıllık mücadelesi boyunca bu tür yanlış düşüncelere karşı başarıyla savaşmıştır ve savaşmaktadır ve böylece kendisini ideolojik yönden büyük ölçüde sağlamlaştırmaktadır. Bugün Partimizin 1.210.000 üyesi vardır. Bunun büyük çoğunluğu Partiye, Direnme Savaşı sırasında katılmıştır ve ideolojileri birçok bakımdan saf değildir. Aynı şey. Partiye savaştan önce katılan üyelerden bazıları için de geçerlidir. Son birkaç yıl içindeki düzeltme çalışmaları son derece başarılı olmuş, ideolojide saflığın sağlanması yönünde epeyce yol alınmıştır. Bu çalışma sürdürülmeli ve Parti içindeki ideolojik eğitim "gelecekteki hataları önlemek için, geçmişteki hatalardan ders çıkarmak" ve "hastayı kurtarmak için hastalığı tedavi etmek" anlayışıyla daha da yaygın bir biçimde geliştirilmelidir. Partinin her kademedeki yönetici kadrolarına Partimizi bütün siyasal partilerden ayırt eden özelliğin, teori ile pratiğin sımsıkı birleştirilmesi olduğunu kavratmalıyız. Bu nedenle ideolojik eğitim, büyük siyasal mücadeleler için bütün partiyi birleştirmenin esas halkası olarak kavranmalıdır. İdeolojik eğitim [sayfa 328] yapılmadığı sürece Parti siyasal görevlerinden hiçbirini yerine getiremez.
      Partimizi bütün diğer siyasal partilerden ayırt eden bir başka özellik de, bizim en geniş halk kitleleriyle sıkı bağlarımız olmasıdır. Halka canla başla hizmet etmek, kitlelerden bir an bile kopmamak, her durumda bireyin ya da küçük bir grubun çıkarlarından değil, halkın çıkarlarından hareket etmek, halka karşı sorumluluğumuzun Partinin yönetici organlarına karşı sorumluluğumuzla aynı şey olduğunu anlamak: işte hareket noktamız budur. Komünistler gerçeği savunmaya her zaman hazır olmalıdırlar. Çünkü gerçek, halkın çıkarlarına uygundur. Komünistler hatalarını düzeltmeye her zaman hazır olmalıdırlar. Çünkü hatalar halkın çıkarlarına aykırıdır. Yirmi dört yıllık tecrübe bize şunu öğretiyor: Doğru bir görev, doğru bir siyaset ve doğru bir çalışma tarzı belli bir anda ve yerde daima kitlelerin taleplerine uygun düşer ve kitlelerle bağlarımızı sağlamlaştırır. Yanlış bir görev, yanlış bir siyaset ve yanlış bir çalışma tarzı belli bir anda ve yerde kitlelerin taleplerine daima ters düşer ve bizi kitlelerden koparır. Dogmatizm, dar-deneycilik, hotzotçuluk, kuyrukçuluk, sekterlik, bürokrasi ve çalışmada kendini beğenmişlik gibi kötülüklerin kesinlikle zararlı ve bağışlanmaz olmasının ve bu illetlere tutulmuş olan herkesin bunları yenmek zorunda olmasının nedeni, bütün bunların bizi kitlelerden koparmasıdır. Kongremiz, bütün Partiyi uyanık olmaya ve hangi mevkide olursa olsun hiçbir yoldaşın kitlelerden kopmamasına dikkat etmeye çağırmalıdır. Her yoldaşa halkı sevmeyi, kitlelerin sesine dikkatle kulak vermeyi, her gittiği yerde kendini kitlelerin bir parçası olarak görmeyi ve kendini kitlelerden üstün tutmak yerine, onların içinde erimeyi, kitlelerin bulunduğu düzeyi göz önünde tutarak onları uyandırmaya ve onların siyasal bilincini yükseltmeyi, kitlelerin kendi azalarıyla adım adım örgütlenmelerine ve belli bir zaman ve yerdeki iç ve dış koşulların elverdiği gerekli bütün mücadeleleri yürütmelerine yardım etmeyi öğretmelidir. Hotzotçuluk, her türlü çalışmada yanlıştır. Çünkü kitlelerin siyasal bilinç düzeyini aşması ve gönüllü kitle eylemi ilkesini çiğnemesiyle acelecilik hastalığını yansıtır. Yoldaşlarımız kendi anladıkları her şeyi kitlelerin de anladığını sanmamalıdırlar. Kitlelerin anlayıp anlamadıkları ve harekete geçmeye [sayfa 329] hazır olup olmadıkları, ancak kitlelerin arasına girip araştırma yapmakla öğrenilebilir. Bu şekilde hareket edersek, hotzotçuluğun önüne geçebiliriz. Kuyrukçuluk da her türlü çalışmada yanlıştır. Çünkü kitlelerin siyasal bilinç düzeyinin gerisinde kalması ve kitleleri ileriye götürme ilkesini çiğnemesiyle ağırdan alma hastalığını yansıtır. Yoldaşlarımız kendilerinin henüz anlamadıkları şeyleri kitlelerin hiç anlamadığını sanmamalıdırlar. Çoğu zaman kitleler bizi aşar ve buna karşılık yoldaşlarımız onlara önderlik etmekte aciz kalır, bazı geri unsurların görüşlerini yansıtır ve üstelik bu görüşleri geniş kitlelerin görüşleri sanarak söz konusu geri unsurların kuyruğuna takılır. Kısacası her yoldaşın şunu anlaması sağlanmalıdır: Bir Komünistin söz ve eylemlerini sınamanın en iyi yolu, bunların halkın büyük çoğunluğunun en yüksek çıkarlarıyla bağdaşıp bağdaşmadığına ve onların desteğini kazanıp kazanmadığına bakmaktır. Her yoldaşın şunu anlamasına yardım edilmelidir: Halka dayandığımız, kitlelerin tükenmez yaratıcı gücüne kuvvetle inandığımız, dolayısıyla onlara güvenip kendimizi onlarla bütünleştirdiğimiz sürece, her düşmanı ezebilir ve her güçlüğün üstesinden gelebiliriz; buna karşılık hiçbir düşman bizi ezemez.
      Partimizi bütün diğer siyasal partilerden ayırt eden özelliklerden biri de, özeleştirinin dürüst bir şekilde yapılmasıdır. Daha önce de söylediğimiz gibi, düzenli olarak süpürmezsek tozlanır; yüzümüzü düzenli olarak yıkamazsak kirlenir. Aynı şekilde yoldaşlarımızın kafaları ve Partimizin çalışmaları da tozlanabilir; onlar da süpürülmeli ve yıkanmalıdır. "Akarsu pislik tutmaz ve işleyen demir paslanmaz" atasözleri, sürekli hareket etmenin mikropların ve parazitlerin faaliyetini önlediğini anlatır. Çalışmamızı düzenli olarak denetlemek ve bu denetlemelerde demokratik çalışma tarzını geliştirmek, eleştiriden ve özeleştiriden korkmamak ve "bildiğini söyle, sözünü sakınma", "söyleyene kabahat bulma, onun sözlerinden ders çıkar" ve "hata işlemişsen düzelt, işlememişsen bundan sonra işlememeye bak" gibi değerli Çin halk deyişlerini uygulamak, işte yoldaşlarımızın kafalarını ve Partimizin bünyesini her türlü siyasal tozların ve mikropların bulaşmasından korumanın tek etkili yolu budur. Amacı "gelecekteki hataları önlemek için geçmişteki hatalardan ders çıkarmak ve hastayı kurtarmak için hastalığı tedavi etmek" olan düzeltme hareketinin son [sayfa 330] derece etkili olmasının nedeni, yürüttüğümüz eleştiri ve özeleştirinin bütünüyle baştan savma ve saptırılmış değil, dürüst ve namuslu oluşuydu. Bütün hareketlerini geniş Çin halk kitlelerinin en yüce çıkarlarına dayandıran, davamızın haklılığına kesinlikle inanan, davamız uğruna hiçbir fedakârlıktan asla kaçınmayan ve bu uğurda hayatını vermeye her an hazır olan biz Çin Komünistleri, halkın ihtiyaçlarına uygun düşmeyen bir fikri, bir görüşü, bir düşünceyi ya da bir yöntemi terk etmekte isteksizlik gösterebilir miyiz? Siyasi toz ve mikropların temiz yüzümüzü kirletmesini, sağlıklı bünyemizi kemirmesini isteyebilir miyiz? Halkın çıkarları uğruna can vermiş sayısız devrim şehidinin anısı yüreğimizi acıyla doldururken, vazgeçemeyeceğimiz bir kişisel çıkarımız, terk edemeyeceğimiz bir kusurumuz olabilir mi?
      Yoldaşlar! Bu kongre sona erdiği zaman, cepheye gidecek ve kongre kararlarının rehberliğinde, Japon saldırganlarının kesin yenilgisini sağlamak ve yeni bir Çin inşa etmek için savaşacağız. Bu hedefe ulaşmak için ülkemizin bütün halkıyla birleşmeliyiz. Tekrar edeyim, Japon saldırganlarının yenilgisine ve yeni bir Çin'in inşasına taraftar olan her sınıf, her parti, her grup ya da kişiyle birleşeceğiz. Bu hedefe ulaşmak için Partimizin bütün güçlerini demokratik merkeziyetçi örgütlenme ve disiplin ilkeleri uyarınca sağlam bir şekilde birleştireceğiz: Partinin Programına, Tüzüğüne ve kararlarına uymayı kabul eden her yoldaşla birleşeceğiz. Kuzey Seferi sırasında Partimiz çoğu daha sonra düşman tarafından dağıtılan 60 binden az üyeye sahipti: Toprak Devrimi Savaşı döneminde 300 binden az üyeye sahiptik ve bunların da çoğu aynı şekilde düşman tarafından dağıtıldı. Şimdi 1.200.000'den fazla üyemiz var. Bu sefer ne olursa olsun düşmanın bizi dağıtmasına meydan vermemeliyiz. Bu üç dönemin tecrübelerinden yararlanabilirsek, alçakgönüllü ve kibirliliğe karşı uyanık olabilirsek, Parti içinde bütün yoldaşlar arasındaki birliği ve Parti dışında bütün halk ile birliği güçlendirebilirsek, düşman tarafından dağıtılmak şöyle dursun, Japon saldırganlarını ve onların aşağılık uşaklarını kararlılıkla, eksiksiz bir biçimde ve bütünüyle yok edeceğimize ve ardından yeni demokratik bir Çin inşa edeceğimize güvenebiliriz.
      Devrimin üç döneminin ve özellikle de Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı döneminin tecrübeleri, bizi ve bütün Çin halkını şuna inandırmıştır: [sayfa 331] Çin Komünist Partisi'nin çabaları olmadan, Çin halkının temel direği Çin Komünistleri olmadan, Çin bağımsızlığa ve kurtuluşa asla ulaşamaz, sanayileşmeyi ve tarımın modernleştirilmesini asla gerçekleştiremez.
      Yoldaşlar! Üç devrimin tecrübeleriyle silahlanmış Çin Komünist Partisi ile büyük siyasal görevimizi başarabileceğimize kesinlikle inanıyorum.
      Binler, on binler, halk için kahramanca şehit düştü. Şehitlerimizin bayrağını yükseltelim, onların kanlarıyla çizdikleri kızıl yolda ilerleyelim!
      Yeni demokratik Çin'in doğacağı gün yakındır. O büyük günü selamlayalım!
      [sayfa 332]



DAĞLARI TAŞIYAN BUDALA İHTİYAR[25*]
11 Haziran 1945

     
      Kongremiz çok başarılı oldu. Üç şey yaptık. Birincisi, Partimizin çizgisini saptadık. Çizgimiz, Partimizin önderliğinde Japon saldırganlarını yenmek, bütün halkı kurtarmak ve yeni demokratik bir Çin inşa etmek üzere kitleleri cesaretle seferber etmek ve halk kuvvetlerini genişletmektir, ikincisi, yeni Parti Tüzüğünü kabul ettik. Üçüncüsü, Partinin yönetim organını, yani Merkez Komitesini seçtik. Bundan böyle görevimiz, Parti çizgisinin uygulanmasında bütün üyelere önderlik etmektir. Kongremiz bir zafer kongresi, bir birlik kongresi oldu. Delegeler üç rapor üzerine mükemmel görüşler belirttiler. Birçok yoldaş özeleştiri yaptı ve amaçlanan birlik, özeleştiri yoluyla gerçekleştirildi. Bu kongre bir birlik, özeleştiri ve Parti içi demokrasi örneğidir.
      Kongre sona erince, birçok yoldaş görevlerinin başına ya da çeşitli savaş cephelerine gidecektir. Yoldaşlar, nereye giderseniz gidin, kongrenin çizgisinin propagandasını yapmalı ve bunu Parti üyeleri aracılığıyla geniş kitlelere açıklamalısınız.
      Kongrenin çizgisinin propagandasını yapmaktaki amacımız, bütün Partinin ve bütün halkın devrimin kesin zaferine olan inancını güçlendirmektir. Halkın, zafer kazanmak için kararlı bir şekilde ve hiçbir fedakârlıktan kaçınmadan her güçlüğe göğüs gerebilmesi için ilk önce öncünün siyasal bilincini yükseltmeliyiz. Ama bu yeterli değildir, bizimle birlikte zafer uğruna seve seve ve canla başla savaşabilmeleri için bütün halkın siyasal bilincini de yükseltmeliyiz. Bütün ülke halkını, Çin'in gericilere değil, Çin halkına ait olduğu inancıyla harekete [sayfa 333] geçirmeliyiz. "Dağları Taşıyan Budala İhtiyar" adlı eski bir Çin masalı vardır. Bu masal, çok eskiden Çin'in kuzeyinde yaşayan ve Kuzey Dağının Budala İhtiyarı adıyla bilinen yaşlı bir adamı anlatır. Bu adamın evi güneye bakarmış ve kapısının önünde duran Tayhang ve Vangvu adlı iki büyük dağ yolu kapatılmış. Adam bir gün oğullarını çağırmış ve hep birlikte kazma küreğe sarılmışlar, dağlan büyük bir kararlılıkla kazmaya başlamışlar. Akıllı ihtiyar adıyla bilinen bir başka aksakal onları görünce gülmekten kırılmış: "Amma da aptalsınız! Bu iki koca dağı kendi başınıza kazıp bitirmenize imkân yok!" demiş. Budala İhtiyar cevap vermiş: "Ben ölünce, oğullarım devam eder: onlar ölünce torunlarım devam eder: torunlarım da ölünce, onların oğulları ve torunları devam eder ve bu durmadan sürüp gider. Dağlar ne kadar yüksek olursa olsun, daha fazla büyüyemezler. Ama bizim kazdığımız her bir parçayla biraz daha küçülürler. Neden onları yerle bir edemez mişiz?" Akıllı İhtiyarın yanlış görüşünü böylece çürüttükten sonra, inancından hiçbir şey kaybetmeden her gün kazmaya devam etmiş. Tanrı bütün bu olup bitenden çok etkilenmiş ve yeryüzüne iki melek yollamış: bu melekler de dağları sırtlayıp götürmüşler. Bugün, Çin halkının omuzlarında bütün ağırlığıyla duran iki büyük dağ vardır. Bunlardan biri emperyalizmdir, öteki de feodalizm. Çin Komünist Partisi çoktandır bunların kökünü kazımaya karar vermiştir. Sebat etmeli, bıkmadan usanmadan çalışmalıyız. Böyle yaparsak. Tanrıyı biz de etkileriz. Bizim Tanrımız, Çin halk kitlelerinden başkası değildir. Çin halk kitleleri ayağa kalkıp bizimle birlikte kazarlarsa, bu iki dağı niçin yerle bir etmeyelim?
      Dün, Birleşik Amerika'ya giden iki Amerikalıyla konuşurken, ABD hükümetinin bizi yok etmeye çalıştığını ama buna göz yumulmayacağını söyledim. Biz ABD hükümetinin Komünistlere karşı Çan Kayşek'i destekleme siyasetine karşı çıkıyoruz. Ama önce Birleşik Amerika halkıyla onun hükümetinin ve sonra ABD hükümeti içinde siyaseti belirleyenlerle ikinci derecede memurları birbirinden ayırt etmeliyiz. Bu iki Amerikalıya şunu söyledim: 'Hükümetinizde siyaseti belirleyenlere, bizim siz Amerikalıların Kurtarılmış Bölgelere girmenizi yasakladığımızı, çünkü sizin siyasetinizin Komünistlere karşı Çan Kayşek'i desteklemek olduğunu ve bizim uyanık olmamız [sayfa 334] gerektiğini söyleyin. Amacınız Japonya'ya karşı savaşmaksa, Kurtarılmış Bölgelere gelebilirsiniz, ama ilkönce bir anlaşma yapılmalıdır. Sizin her yere burnunuzu sokmanıza izin vermeyeceğiz. Patrick J. Hurley[139] Çin Komünist Partisi ile işbirliği yapılmasına açıkça karşı çıktığına göre neden hâlâ Kurtarılmış Bölgelerimize gelip etrafta sinsice dolaşmak istiyorsunuz?'
      ABD hükümetinin Komünistlere karşı Çan Kayşek'i destekleme siyaseti, ABD gericilerinin utanmazlığını gösterir. Ama Çinli olsun yabancı olsun bütün gericilerin Çin halkını zafere ulaşmaktan alıkoyma tertiplerinin hepsi başarısızlığa uğramaya mahkûmdur. Bugün dünyada esas akım demokratik güçlerdir, gericilik ise bir karşı-akımdan başka bir şey değildir. Gerici karşı-akım milli bağımsızlık ve halk demokrasisi esas akımını boğmaya çalışıyor, fakat gericilik asla esas akım olamaz. Bugün, Stalin'in çok önceden işaret ettiği gibi eski dünyada hâlâ üç başlıca çelişme vardır: Birincisi, emperyalist ülkelerdeki proletarya ile burjuvazi arasındaki çelişme: ikincisi, çeşitli emperyalist devletlerin kendi aralarındaki çelişme: ve üçüncüsü, sömürge ve yarı-sömürge ülkelerle emperyalizmin anavatanı olan ülkeler arasındaki çelişme.[140] Bu üç çelişme sadece varlıklarını sürdürmekle kalmamakta, gittikçe keskinleşmekte ve gittikçe yaygınlaşmaktadır. Bunlar var olduğu ve şiddetlendiği için, bugün hâlâ varlığını sürdüren gerici anti-Sovyet, anti-komünist ve anti-demokratik karşı-akımın yok edileceği gün gelecektir.
      Şu anda Çin'de iki kongre yapılıyor: Guomindang'ın Altıncı Milli Kongresi ile Komünist Partisi'nin Yedinci Milli Kongresi. Bu iki kongrenin amacı bütünüyle farklıdır: Birinin amacı, Komünist Partisi'ni ve Çin'deki bütün demokratik güçleri yok etmek ve böylece Çin'i karanlığa boğmaktır: öbürünün amacı ise Japon emperyalizmi ve [sayfa 335] onun uşakları olan Çin'deki feodal güçleri alt etmek ve yeni demokratik bir Çin inşa etmek ve böylece Çin'i aydınlığa kavuşturmaktır. Bu iki çizgi birbiriyle çatışma halindedir. Şuna kesinlikle inanıyoruz ki, Çin halkı Çin Komünist Partisi önderliğinde ve onun Yedinci Kongresi'nin çizgisinin rehberliğinde kesin zafere ulaşacak; Guomindang'ın karşı-devrimci çizgisi ise kaçınılmaz olarak başarısızlığa uğrayacaktır. [sayfa 336]



ORDUNUN KENDİ İHTİYACINI KARŞILAMAK İÇİN ÜRETİM
YAPMASI ÜZERİNE VE BÜYÜK DÜZELTME VE
ÜRETİM HAREKETLERİNİN ÖNEMİ ÜZERİNE[
26*]
27 Nisan 1945

     
      Ordumuzun çok büyük maddi güçlüklerle karşı karşıya olduğu ve dağınık harekâtlara giriştiği bugünkü koşullarda, ordunun ikmalini sağlamada bütün sorumluluğu yönetici organların üstlenmeleri asla kabul edilemez, çünkü böyle yapmak, hem çok sayıda subayın, erbaş ve erin inisiyatiflerini kısıtlar hem de onların ihtiyaçlarını karşılayamaz. Şöyle demeliyiz: "Yoldaşlar, hep beraber işe girişelim ve güçlüklerimizin üstesinden gelelim!" Ancak üst kademelerdeki önderlik, görevleri iyi saptar ve kendi çabalarıyla güçlüklerin üstesinden gelebilmeleri için alt kademelere serbesti tanırsa, sorun çözülecek, hem de çok daha tatmin edici bir biçimde çözülecektir. Ama böyle yapacak yerde, üst kademeler alt kademelerin omuzlarına daima taşıyabileceklerinden daha fazla yük yüklerse, onlara serbesti tanımaya cesaret edemezse ve geniş kitleler arasında kendine güvenme coşkusu uyandırmazsa, o zaman, üst kademelerin bütün çabalarına rağmen, sonuçta, hem üst hem de alt kademeler kötü duruma düşecekler ve bu sorun var olan koşullarda asla çözülemeyecektir. Son birkaç yılın tecrübesi, bunu fazlasıyla doğrulamıştır. "Birleşik önderlik ve âdemi merkeziyetçi yönetim" ilkesinin, bugünkü koşullarda, Kurtarılmış Bölgelerimizdeki bütün ekonomik faaliyetleri örgütlemede doğru ilke olduğu kanıtlanmıştır.
      Kurtarılmış Bölgeler silahlı kuvvetlerinin toplam mevcudu daha şimdiden 900 bini aşmıştır. Japon saldırganlarını yenmek için, bu sayıyı [sayfa 337] birkaç kat artırmalıyız. Ama şimdiye kadar hiç dış yardım almadık, ilerde dış yardım alsak bile, ihtiyaç maddelerimizi gene de kendimiz sağlamak zorunda olacağız. Bu konuda asla hayale kapılınmamalıdır. Yakın bir gelecekte, gerekli sayıda askeri birliği, şimdi dağınık harekâtlara giriştikleri alanlardan çekmek ve onları belirli düşman hedeflerine hücum etmek için bir araya getirmek zorunda kalacağız. Toplu harekâta girişecek bu büyük birlikler, kendi ihtiyaçlarını karşılamak için üretim yapamayacak, üstelik cephe gerisinden yapılacak ölçüde ikmale ihtiyaç duyacaktır: Sadece geride kalan yerel birlikler ve bölgesel kuruluşlar (ve bunlar gene bir hayli olacaktır), daha önce olduğu gibi hem savaşabilecek hem de üretimle uğraşabilecektir. Durum böyle olunca, savaşmaya ve talime engel olmadığı sürece, hiç istisnasız bütün birliklerin, üretim yoluyla kendi ihtiyaçlarını kısmen nasıl karşılayacaklarını öğrenmek için bu fırsattan yararlanmaları gerektiğinden kuşku duyulabilir mi?
      Bizim koşullarımızda, ordunun kendi ihtiyacını karşılamak için üretim yapması, gerçi biçim bakımından geriye dönüktür ya da bir gerilemedir, ama özü bakımından ilericidir ve büyük bir tarihî öneme sahiptir. Biçim açısından bakıldığında, biz işbölümü ilkesini çiğniyoruz. Bununla birlikte bizim koşullarımızda, yani ülkenin bölünmüşlüğü ve yoksulluğu (bu, Guomindang'ın esas hâkim kliğinin suçlarının bir sonucudur), uzun süreli ve dağınık halk gerilla savaşı koşullarında yaptığımız ilerici bir şeydir. Bir bakın, Guomindang'ın askerleri ne kadar soluk yüzlü ve sıska, bizim Kurtarılmış Bölgelerimizin askerleri ise ne kadar sağlıklı ve güçlü! Kendi ihtiyacımızı karşılamak amacıyla üretime başlamadan önceki güçlüklerimize ve o zamandan beri durumumuzun ne kadar düzeldiğine bir bakın! İki askeri birliğin, örneğin iki bölüğün, şu iki yöntem arasında bir seçim yapmalarını isteyelim: Bütün ihtiyaç maddelerinin üst kademeler tarafından sağlanması ile üst kademelerin onlara pek az bir şey sağlaması ya da hiçbir şey sağlamaması ve onları ihtiyaçları olan her şeyi, ya da bunun büyük bir kesimini ya da yansını ya da yarısından azını üretmesine izin vermesi. Hangi yöntem daha iyi isuçlar verecektir? Hangisini tercih edeceklerdir? Kendi ihtiyaçlarını karşılamak için üretimde bir yıllık ciddi tecrübeden sonra, ikinci yöntemin daha iyi sonuçlar verdiğini [sayfa 338] güvenle söyleyecekler ve o yöntemi benimsemek isteyeceklerdir. Ve ilk yöntemle daha yetersiz sonuçlar alındığını söyleyecekler ve onu benimsemek istemeyeceklerdir. Bunun nedeni, ikinci yöntemin ordudaki herkesin yaşam koşullarını düzeltebilmesi, buna karşılık ilk yöntemin üst kademeler ne kadar çabalarsa çabalasın güç maddi koşullarda altında onların ihtiyacını asla karşılayamamasıdır. "Geriye dönük" ve "gerileme" gibi görünen bir yöntemi kabul ettiğimiz için birliklerimiz, ihtiyaç maddeleri sıkıntısının üstesinden gelebildi ve yaşam koşullarını düzeltebildi; bundan dolayı, her asker, sağlıklı ve güçlü bir hale geldi. Bunun bir sonucu olarak, güçlükler içinde yaşayan halkın vergi yükünü hafifletebildik ve böylece onların desteğini kazandık. Artık uzun süreli savaşı sürdürebiliyor ve silahlı kuvvetlerimizi genişletebiliyor, böylece düşman işgalindeki bölgeleri daraltarak Kurtarılmış Bölgeleri genişletiyor ve saldırgana karşı kesin zafer kazanma ve bütün Çin'i kurtarma amacımıza yaklaşıyoruz. Bunun büyük bir tarihi önemi yok mudur?
      Ordu'nun kendi ihtiyacını karşılamak için üretim yapması, sadece orduda yaşama koşullarını düzeltmekle, halkın yükünü hafifletmekle ve böylece ordunun daha da genişlemesini sağlamakla kalmamış, aynı zamanda kısa sürede bazı sonuçlar da vermiştir. Bu sonuçlar şunlardır:
      1. Subaylarla erler arasındaki ilişkilerin gelişmesi. Subaylar ve erler üretimde birlikte çalışıyorlar ve kardeş gibi yaşıyorlar.
      2. Çalışmaya karşı daha iyi bir tutumun doğması. Bizim şimdiki sistemimiz, ne eski paralı asker sistemi, ne de zorunlu askerliktir; üçüncü bir sistemdir, gönüllüleri seferber etme sistemidir. Bu, paralı askerlik sisteminden iyidir, çünkü o sistemdeki gibi birçok işsiz güçsüz yaratmaz. Ama bu, zorunlu askerlik kadar iyi değildir, bununla birlikte, bugünkü koşullarımız zorunlu askerlik sistemini değil, ancak gönüllüleri seferber etme sistemini kabul etmemize izin vermektedir. Seferber edilen askerler uzun bir süre bir ordu hayatı sürdürmek zorundadırlar ve bu onların çalışmaya karşı tutumlarını olumsuz bir biçimde etkileyebilir ve böylece bunların bazılarını işsiz güçsüz hale getirebilir ya da savaş ağası ordularının özelliği olan [sayfa 339] bazı kötü alışkanlıkları onlara bulaştırabilir. Ama ordu kendi ihtiyaçlarını karşılamak için üretim yapmaya başladığından bu yana çalışmaya karşı tutum düzelmiş ve aylaklık yok edilmiştir.
      3. Disiplinin güçlenmesi. Üretimde çalışma disiplini savaşta ve ordu hayatında disiplini zayıflatmaz, tersine güçlendirir.
      4. Ordu ile halk arasındaki ilişkilerin gelişmesi. Bir silahlı kuvvet, kendi geçimini sağlamaya başladı mıydı, halkın malına yapılan tecavüzler azalır ya da bütünüyle son bulur. Ordu ve halk, üretimde karşılıklı emek alışverişinde bulundukları ve yardımlaştıkları için aralarındaki dostluk güçlenir.
      5. Ordu içinde hükümet hakkındaki şikâyetlerin azalması ve ordu ile hükümet arasındaki ilişkilerin gelişmesi.
      6. Halkın giriştiği büyük üretim kampanyasının hız kazanması. Ordu üretime giriştiği zaman, hükümet ve öbür örgütlerin aynı şekilde davranmalarının gerekliliği daha da belirgin bir hale gelir ve bu işe daha büyük bir şevkle sarılırlar. Böylece, bütün halk da üretimin artırılması yolunda genel kampanyanın gerekliliğini daha iyi görür ve işe daha büyük bir şevkle sarılır.

      1942'de başlayan yaygın düzeltme hareketi ve 1943'de başlayan yaygın üretim hareketinden birincisi ideolojik, öbürü maddi hayatımızda belirleyici bir rol oynamıştır ve hâlâ oynamaktadır. Zincirin bu iki halkasını kavramazsak, devrim zincirinin bütününü kavramayı başaramayız ve mücadelemiz ilerlemez.
      Bildiğimiz gibi, 1937'den önce Partiye katılan üyelerden geriye sadece 20-30 bin kişi kalmıştır ve bugünkü 1.200.000 üyemizin büyük çoğunluğu köylülükten ve küçük burjuvazinin öbür kesimlerinden gelmektedir. Bu yoldaşların devrimci coşkunluğu hayranlık vericidir ve bu yoldaşlar Marksist eğitimden geçmek istemektedirler. Ama kendileriyle birlikte Partiye, Marksizmle uzlaşmayan ve onunla asla uzlaşamayacak olan fikirler getirmişlerdir. Aynı şey Partiye 1937'den önce girenler için de geçerlidir. Bu, son derece ciddi bir çelişme, son derece büyük bir güçlük doğurmaktadır. Bu koşullarda yaygın bir Marksist eğitim hareketini, yani düzeltme hareketini başlatmasaydık, pürüzsüz bir ilerleme kaydedebilir miydik? Elbette edemezdik. Ama [sayfa 340] çok sayıdaki kadro arasındaki bu çelişmeyi -Parti içinde, proleter ideoloji ile proleter olmayan ideolojiler (küçük burjuvazinin, burjuvazinin ve hatta toprak ağası sınıfının, ama genellikle küçük burjuvazinin ideolojileri), yani Marksist ideoloji ile Marksist olmayan ideolojiler arasındaki çelişmeyi- çözdüğümüz ya da çözme süreci içinde olduğumuz için, Partimiz, (tam olmamakla birlikte) eşi görülmemiş ideolojik, siyasal ve örgütsel birlik içinde büyük ve kararlı adımlarla ilerleyebiliyor. Bundan sonra Partimiz daha da büyüyebilir ve büyümelidir. Ve Marksist ideolojinin ilkeleri rehberliğinde Partinin daha da gelişmesine daha etkili bir biçimde yön verebileceğiz.
      Zincirin öteki halkası üretim hareketidir. Direnme Savaşı sekiz yıldır sürüyor. Savaş başladığı zaman yiyecek ve giyeceğimiz vardı. Ama işler sürekli kötüleşti ve sonunda büyük bir sıkıntıya düştük. Tahıl, yemeklik yağ, tuz, yatak-yorgan, giyecek ve para sıkıntısı başladı. Bu büyük güçlük, bu büyük çelişme, büyük Japon taarruzlarının ve Guomindang hükümetinin 1940-43'de halka karşı giriştiği üç geniş çaplı saldırının ("anti-komünist saldırılar") ardından başladı. Bu güçlüğü alt etmeseydik, bu çelişmeyi çözmeseydik, zincirin bu halkasını kavramasaydık, Japonlara karşı mücadelemiz ilerleme kaydedebilir miydi? Elbette edemezdi. Ama üretimi geliştirmeyi öğrendik ve hâlâ öğreniyoruz; bu yüzden tekrar güçlü ve canlı bir hale geldik: Hiçbir, düşmandan korkmadan birkaç yıl içinde hepsinin hakkından geleceğiz.
      Bundan dolayı, düzeltme ve üretim için girişilen bu iki büyük hareketin tarihî öneminden kuşku duyulamaz.
      Daha da ileri gidelim ve bu iki büyük hareketi, mücadelemizdeki öbür görevlerin yerine getirilmesi için bir temel olarak her yere yayalım. Böyle yapabilirsek, Çin halkının tam kurtuluşu güvence altına alınmış olacaktır.
      Şimdi ilkbahar, çift sürme zamanıdır ve önder yoldaşların, bütün çalışan görevlilerin ve her Kurtarılmış Bölgedeki halk kitlelerinin üretim halkasını tam zamanında kavrayacaklarını ve geçen yıldan da büyük başarılar sağlamak için çalışacaklarını umuyoruz. Bu yıl özellikle üretimi geliştirmeyi henüz öğrenmemiş olan bölgelerde daha büyük çaba gösterilmelidir. [sayfa 341]



HURLEY-ÇAN DÜETİ BİR FİYASKODUR[27*]
10 Temmuz 1945

     
      Çan Kayşek'in diktatörlük rejimini maskelemek için toplanan Dördüncü Siyasî Halk Konseyi, Çungking'de 7 Temmuz'da çalışmalarına başladı. Bu şimdiye kadar en az sayıda üyenin hazır bulunduğu açılış toplantısıydı. Çin Komünist Partisi'nden kimsenin olmaması bir yana, başka gruplardan Konsey üyelerinin pek çoğu da yoktu. 290 kişilik toplam üyenin sadece 180'i Konseye katıldı. Çan Kayşek bu açılış toplantısında şöyle bir nutuk çekti:
      "Hükümet, Milli Meclisin toplantısına ilişkin meselelerde özel olarak hiçbir öneri getirmeyecektir. Dolayısıyla siz baylar, meseleleri etraflıca tartışabilirsiniz. Hükümet, bu meselelerle ilgili görüşlerinizi tam bir dürüstlük ve samimiyetle dinlemeye hazırdır."
      Büyük bir olasılıkla bu, Milli Meclisin 12 Kasım'da toplantıya çağrılması işinin sonu demektir. Emperyalist Patrick J. Hurley de bu işe karışmıştır. Hurley önceleri, Çan Kayşek'i böyle bir harekette bulunmaya hararetle teşvik etti. Çan Kayşek'in yılbaşı konuşmasındaki[141] [sayfa 342] sertleşmeye ve 12 Kasım'da "iktidarı halka geri vermeye" kararlı olduğunu açıkladığı 1 Mart konuşmasındaki[142] daha fazla sertleşmeye yol açan buydu. 1 Mart konuşmasında Çin Komünist Partisi'nin önerisini açıkça reddetti. Çin Komünist Partisi'nin önerisi, bütün partilerin katılacağı bir konferansın toplanması ve bir koalisyon hükümetinin kurulması yolundaki Çin halkının genel talebini dile getiriyordu. Çan Kayşek Çin Komünist Partisi'nin silahlı kuvvetlerini "yeniden düzenlemek" için bir Amerikalının da dâhil olduğu bir sözde Üçlü Komite kurma fikrine dört elle sarıldı. Çin Komünist Partisi'nin "meşruluğunu" tanımak için, Partinin askeri birliklerini teslim etmesi gerektiğini söyleyecek kadar küstahlaştı. Bütün bunlarda, Patrick J. Hurley hazretlerinin desteği belirleyici oldu. 2 Nisan'da Washington'da yaptığı bir açıklamada Hurley, Çin Komünist Partisi'nin rolünü inkâr etmek, faaliyetlerini karalamak, onunla işbirliğine karşı olduğunu belirtmek ve bu tür başka emperyalist adilikler gevelemenin yanı sıra, Çan Kayşek'in "Milli Meclis" ve diğer kirli dolaplarını desteklemek için de elinden geleni yaptı. Böylelikle, ortak amacı Çin halkının kurban edilmesi olan Birleşik Amerika'daki Hurley ile Çin'deki Çan Kayşek arasındaki düet en tiz perdeye ulaştı. O günden bu yana düet tadını kaybetmiş gibidir. Her yerde hem Çinlilerden hem de yabancılardan. Guomindang'ın hem içinden hem de dışından, Partiyle bağı olan ya da olmayan insanlar arasından sayısız protesto sesleri yükselmiştir. Bunun tek nedeni, edilen bütün büyük laflara rağmen, Hurley-Çan şamatasının Çin halkının çıkarlarını feda etmeye, halkın birliğini daha da yıkmaya, Çin'de, geniş çapta bir iç savaş tezgahlamaya, böylece faşizme karşı savaş sırasında Birleşik Amerika'nın ve diğer müttefik ülkelerin halklarının ortak çıkarlarına ve savaştan sonra barış içinde bir arada yaşama imkânlarına zarar vermeye yönelmiş olmasıdır. Şu sırada Hurley'in pek sesi çıkmıyor. Kim bilir neler çeviriyor? Bu yüzden Çan Kayşek'e Siyasi Halk Konseyi önünde saçmalamak düşüyor. Daha önce 1 Mart'ta şöyle demişti: [sayfa 343]
      "Bizim ülkemizin koşulları başka ülkelerin koşullarından farklıdır: Milli Meclis toplanmadan önce halkı temsil edecek ve hükümetin halka fikir danışmasında aracı olacak sorumlu bir örgüte sahip değiliz.

      Eğer bu doğruysa. Başkomutanımız şimdi "fikirleri dinlemek" için neden Siyasi Halk Konseyine giriyor? Ona bakarsanız bütün Çin'de "halka fikir danışmada vasıta olacak" hiçbir "sorumlu örgüt" yoktur. Buradan çıkan şu oluyor ki, Siyasi Halk Konseyi sadece yemek yemek için var olan bir "örgüt"tür ve Çan Kayşek'in onu "dinleme"sinin hiçbir meşru zemini yoktur. Öyle olsa bile Siyasi Halk Konseyi sahte "Milli Meclis"in toplanmasına karşı tek bir söz etmekle, 1 Mart İmparatorluk Fermanına aykırı hareket etmiş ve Majestelerine karşı bir suç işlemiş olsa bile, çok iyi bir iş yapmış ve sevaba girmiş olur. Elbette Siyasi Halk Konseyi hakkında bir yorum yapmak henüz erkendir. Çünkü bir-iki güne karşı Konseyin Başkomutanın "dinleme"si için neler söyleyeceğini beklememiz gerekiyor. Ancak kesin olan bir şey var: Çin halkı Milli Meclis'e karşı sesini yükseltmeye başlayalı beri hararetle "meşruti krallık"tan yana olanlar bile "kralımız" hakkında kaygılanmaya başladılar: onu bir Domuzlar Meclisi[143] toplayarak boynunu ilmiğe uzatmaması konusunda uyarmaya ve ona Yuan Şih-kay'ın akıbetini hatırlatmaya koyuldular. Kimbilir, belki de "kralımız" en sonunda harekete geçmekten vazgeçebilir. Ancak şu kesindir ki, Çan Kayşek ve maiyeti eğer kendilerine azıcık zararı dokunacağını bilseler, halkın iktidarda bir nebze söz sahibi olmasına izin vermezler. Bunun en yakın kanıtı, halkın haklı eleştirisini Majestelerinin "şiddetli saldırılar" olarak nitelemesidir. Şöyle diyordu:
      "... savaş koşullarında, Japon işgali altındaki bölgelerde bir genel seçim doğaldır ki söz konusu bile olamaz. Dolayısıyla iki yıl önce Guomindang Merkez Yürütme Komitesi Genel Toplantısı, savaşın bitiminden sonra bir yıl içinde Milli Meclisi toplantıya (sayfa 344) çağırma ve anayasal yönetim kurma karan aldı. Ancak o sırada belli çevreler şiddetli saldırılarda bulundular."

      Ve bu saldırıların gerekçesi bu tarihin çok geç olabileceğiydi. Bunun üzerine Majesteleri "savaşın kesin sonucunun alınmasının gecikebileceği ve savaş sona erdikten sonra bile, her yerde düzenin kısa zamanda sağlanamayacağı olasılığını göz önünde tutarak Milli Meclisin savaş durumu istikrar kazanır kazanmaz toplantıya çağırılmasını" önerdi. Hiç beklemediği halde bu kimseler yine "şiddetli saldırılar"da bulundular. Bu, Majestelerini korkunç bir çıkmaza soktu. Fakat Çin halkı Çan Kayşek ve grubuna bir ders vermeli ve şunu söylemelidir: Ne dersen de ne yaparsan yap, halkın isteklerine aykırı hareket etmek için oynayacağın hiçbir oyuna izin verilmeyecektir. Çin halkının talebi, siyasal tutukluların serbest bırakılması, gizli polis teşkilatının kaldırılması, halkın hürriyete kavuşturulması ve siyasal partilerin meşruluğunun tanınması gibi acil demokratik reformlardır. Siz, bunların hiçbirini yapmıyor, bunun yerine "Milli Meclis"in toplantı tarihi gibi sahte bir meseleyle vakit geçirip duruyorsunuz; bununla üç yaşındaki bir çocuğu bile kandıramazsınız. Gerçek demokratik reformlar, asgari düzeyde yapılmadan küçük büyük bütün meclisleriniz çöp tenekesine atılacaktır. İsterseniz buna da "şiddetli saldırı" deyin, ama bu tür her aldatmaca kararlılıkla, bütünüyle, bütünüyle ve eksiksiz bir şekilde boşa çıkarılmalı ve geride bir zerresinin bile kalmasına izin verilmemelidir. Çünkü bu bir sahtekârlıktır. Bir milli meclisin olup olmaması başka bir şeydir, asgari demokratik reformların olup olmaması bütünüyle başka bir şey. Birincisinden, şimdiki halde vazgeçilebilir fakat ikincisi kesinlikle hemen yürürlüğe konmalıdır. Madem Çan Kayşek ve grubu "daha kısa bir zaman içinde iktidarı halka geri vermek" istiyor, niçin "daha kısa bir zaman içinde" asgari demokratik reformlar yapmaya yanaşmıyor? Guomindanglı beyler! Bu son satırlara geldiğiz zaman kabul etmek zorunda kalacaksınız ki, Çin Komünistleri size hiçbir anlamda "şiddetli saldırılarda" bulunmuyor, tersine bir tek basit soru soruyorlar. Bir soru bile soramaz mıyız? Bu sorumuzu bir kenara atabilir misiniz? Cevap vermeniz gereken soru şu: Nasıl olur da hem "iktidarı halka geri vermek" ister, hem de demokratik reformlar yapmak istemezsiniz? [sayfa 345]



HURLEY SİYASETİNİN TEHLİKESİ ÜZERİNE[28*]
12 Temmuz 1945

     
      Büyükelçisi Patrick J. Hurley tarafından temsil edildiği şekliyle Birleşik Amerika'nın Çin'e karşı siyasetinin, Çin'de bir iç savaş buhranı çıkartmak olduğu gittikçe açıklık kazanmaktadır. Gerici siyasetlerine sarılan Guomindang hükümeti, on sekiz yıl önce kurulduğundan bu yana iç savaş sayesinde yaşayabilmiştir. Ancak 1936'daki Sian Olayı ve 1937'de Çin Seddi'nin güneyinin Japonya tarafından istilası, onu bir süre için ülke çapında iç savaşı terk etmeye zorlamıştır. Buna rağmen 1939'dan bu yana iç savaş mevzii olarak kesintisiz sürdürülüyor. Guomindang hükümetinin Japonya'ya karşı direnmeyi ikinci plana atarken, kendi adamlarını seferber etmede kullandığı slogan "Önce Komünistlere karşı savaşım"dır. Bugün için askeri düzenlemeleri, Japon saldırganlarına karşı koymak üzerinde değil, Çin'in Kurtarılmış Bölgelerinden "kaybedilmiş toprakları geri almak" ve Çin Komünist Partisi'ni ortadan kaldırmak üzerinde toplanmaktadır. Bu durum, hem Direnme Savaşı'nda zafer için mücadelemizde, hem de savaştan sonra barış içinde inşa mücadelemizde ciddi bir şekilde hesaba katılmalıdır. Merhum Başkan Roosevelt (Roosevelt) bunu hesaba kattı ve bunun sonucunda Birleşik Amerika'nın çıkarları bakımından Çin Komünist Partisi'ne karşı silahlı saldırılara girişmesinde Guomindang'a yardımcı olan bir siyaset benimsemekten kaçındı. Hurley, Kasım 1944'te Roosevelt'in özel temsilcisi olarak Yenan'ı ziyaret ettiğinde, Çin Komünist Partisi'nin Guomindang'ın tek parti diktatörlüğünün kaldırılması ve bir demokratik koalisyon hükümetinin kurulması yolundaki planını kabul ettiğini belirtmişti. Ancak daha sonra ağız değiştirdi [sayfa 346] ve Yenan'da söylediklerini inkâr etti. Bu değişiklik onun Washington'da verdiği 2 Nisan tarihli demecinde apaçık ortaya çıktı, ikisi arasındaki süre içinde, gene bu Hurley'e göre, Çan Kayşek'in temsil ettiği Guomindang hükümeti düzelmiş, Çin Komünist Partisi kötülemiş gibidir. Ve o açıkça Birleşik Amerika'nın Çin Komünist Partisi ile değil, sadece Çan Kayşek'le işbirliği yapacağını açıklamaktadır. Elbet, bu, yalnızca Hurley'in kişisel görüşü değil, ABD hükümeti içindeki bir grup insanın da görüşüdür. Bu, yanlış ve tehlikeli bir görüştür. Bu buhranlı anda Roosevelt öldü ve Hurley, keyifle Çungking'deki ABD büyükelçiliğine döndü. Hurley'in temsil ettiği şekliyle Birleşik Amerika'nın Çin siyasetinin tehlikesi, onun Guomindang hükümetini daha da gericileşmeye teşvik etmesi ve iç savaş buhranını daha da ağırlaştırmasıdır. Eğer Hurley siyaseti devam ederse, ABD hükümeti geri dönülmeyecek bir şekilde Çin gericiliğinin pis kokulu derin çöp tenekesine yuvarlanacak, uyanmış ve uyanmakta olan yüz milyonlarca Çin halkını karşısına alır bir duruma düşecek ve bugün için Direnme Savaşı'nın, gelecekte de dünya barışının önünde bir engel halini alacaktır. Bunun kaçınılmaz bir sonuç olacağı açık değil midir? ABD kamuoyunun bir kesimi Hurley türünde bir Çin siyasetinin tehlikeleri hakkında kaygılanmakta ve bunun değiştirilmesini istemektedir; çünkü bunlar Çin'in geleceği bakımından, Çin halkının bağımsızlık, özgürlük ve birlik isteyen güçlerinin yenilmez olduklarını ve kesinlikle ileri atılacaklarını, yabancı ve feodal baskıyı yerle bir edeceklerini açıkça görmektedir. Henüz ABD'nin siyasetinin değişip değişmeyeceğini ya da ne zaman değişeceğini söyleyemeyiz. Ama bir şey kesindir: Çin'deki gerici güçlere yardım etme ve kışkırtma, muazzam sayıdaki Çin halkına karşı tavır alma şeklindeki Hurley siyaseti değişmeden devam ederse, Birleşik Amerika hükümetine ve halkına taşıyamayacakları kadar ağır bir yük yükleyecek ve onları sonu gelmez sıkıntılara sürükleyecektir. Bu nokta Birleşik Amerika halkına kesinlikle kavratılmalıdır. [sayfa 347]



WILLIAM Z. FOSTER YOLDAŞA TELGRAF
29 Temmuz 1945


      William Z. Foster yoldaş ve Amerika Birleşik Devletleri Komünist Partisi Milli Komitesi:
      Birleşik Amerika Komünist Siyasi Birliğinin Özel kurultayının Browder'ın revizyonist, yani teslimiyetçi çizgisini[
144] reddetmeye karar verdiğini, Marksist önderliği yeniden gerçekleştirdiğini ve Birleşik Amerika Komünist Partisini yeniden canlandırdığını sevinçle öğrendik. Birleşik Amerika'daki işçi sınıfının ve Marksist hareketin bu büyük zaferinden ötürü sizi hararetle kutlarız. Browder'ın (Tahran adlı kitabında tam olarak ortaya konan) bütün revizyonist teslimiyetçi çizgisi özünde gerici Amerikan kapitalist gruplarının Amerikan işçi hareketi [sayfa 348] üzerindeki etkisini yansıtmaktadır. Bu gruplar şimdi Çin'deki etkilerini genişletmek için de ellerinden geleni yapıyorlar; bunlar, Guomindang içindeki gerici kliğin yanlış siyasetini, ülkenin ve halkın çıkarlarına karşı olan siyasetini destekliyorlar ve böylelikle Çin halkını vahim bir iç savaş tehlikesiyle karşı karşıya bırakıyorlar ve iki büyük ülke, Çin ve Birleşik Amerika halklarının çıkarlarına zarar veriyorlar. ABD işçi sınıfının ve onun öncüsü Birleşik Amerika Komünist Partisi'nin, Browder'ın revizyonist-teslimiyetçi çizgisine karşı kazandığı zafer, kuşkusuz Çin ve Amerikan halklarının uğrunda mücadele ettikleri büyük davaya, Japonya'ya karşı savaşı sürdürme ve savaştan sonra barışçı ve demokratik bir dünya kurma davasına önemli bir katkıda bulunacaktır. [sayfa 349]



JAPON İSTİLACILARINA KARŞI SON RAUND
9 Ağustos 1945

     
      Çin halkı, Sovyet hükümetinin 8 Ağustos'ta Japonya'ya savaş ilan etmesini sevinçle karşılıyor. Sovyetler Birliği'nin bu hareketi Japonya'ya karşı savaşı çok kısaltacaktır. Savaş daha şimdiden son aşamasına girmiş ve Japon saldırganlarına ve onların uşaklarına son darbeyi indirmenin zamanı gelmiştir. Bu koşullarda Çin halkı, bütün Japonya'ya karşı güçler, Sovyetler Birliği ve Müttefik ülkelerin harekâtlarıyla yakın ve etkili bir uyum içinde, ülke çapında bir karşı-taarruza girişmelidirler. Sekizinci Yol Ordusu, Yeni Dördüncü Ordu ve diğer halk silahlı kuvvetleri, teslim olmayı reddeden bütün istilacılar ve onların uşaklarına karşı geniş çaplı saldırılara girişmek için her fırsattan yararlanmalı, düşman kuvvetlerini yok etmeli, silah ve malzemelerini ele geçirmeli, Kurtarılmış Bölgeleri hızla genişletmeli, düşman işgali altındaki bölgeler daraltılmalıdır. Cesaretle, silahlı çalışma ekipleri kurmalıyız. Bunların yüzlercesi binlercesi düşman işgali altındaki bölgelerin cephe gerisinin içlerine sızmalı, düşmanın ulaşım hatlarını tahrip etmek üzere halkı örgütlemeli, düzenli ordularla uyum halinde savaşmalıdırlar. İşgal altındaki bölgelerde bulunan on milyonlarca halkı cesaretle ayaklandırmak ve silahlı ayaklanmalar hazırlayacak, dışarıdan hücum edecek birliklerle uyum halinde düşmanı yok edecek yeraltı kuvvetlerini derhal örgütlemeliyiz. Bu arada, Kurtarılmış Bölgelerin sağlamlaştırılması ihmal edilmemelidir. Burada yaşayan 100 milyon kişi içinde ve yeni kurtarılan bölgelerdeki halk içinde, bu kış ve gelecek baharda toprak kirası ve faizin azaltılmasını her yerde uygulamalı, üretimi artırmalı, halkın siyasal iktidarını ve silahlı kuvvetlerini inşa etmeli, milis çalışmalarını yoğunlaştırmalı, ordu disiplinini güçlendirmeli, halkın her kesimi içinde Birleşik Cepheyi [sayfa 350] kararlılıkla geliştirmeli, insan gücü ve maddi kaynakların israf edilmesine karşı dikkatli olmalıyız. Bütün bunlar ordumuzun düşmana karşı taarruzunu daha da güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Bütün ülke halkı, iç savaş tehlikesini önlemek için uyanık olmalı ve bir demokratik koalisyon hükümetinin kurulmasını gerçekleştirmek için çaba harcamalıdır. Çin'in milli kurtuluş savaşında yeni bir aşamaya gelinmiştir ve bütün ülke halkı, birliğini güçlendirmeli ve nihai zafer için mücadele etmelidir.. [sayfa 351]





Dipnotlar

[1*] Mao Zedung yoldaş bu raporu Yenan'daki bir kadro toplantısı için hazırladı. Bu rapor ve "Partinin Çalışma Tarzını Düzeltelim" ve "Basmakalıp Parti Yazılarına Karşı Çıkalım" adlı iki makale. Mao Zedung yoldaşın düzeltme hareketi üzerine yazdığı temel eserlerdir. Mao Zedung yoldaş, bu makalelerde, Parti içindeki Parti çizgisiyle ilgili geçmişteki ayrılıkları ideolojik düzeyde özetlemiş ve Marksizm-Leninizm kisvesi altında Parti içinde varlığını sürdüren, kendilerini esas olarak sübjektivist ve sekter eğilimlerde gösteren ve ifade tarzı olarak basmakalıp Parti yazılarını kullanan küçük burjuva ideolojisini ve çalışma tarzını tahlil etmiştir. Marksizm-Leninizmin ideolojik ilkelerine uygun olarak, çalışma tarzını düzeltmek üzere Parti çapında bir Marksist-Leninist eğitim hareketi için çağrıda bulunmuştur. Bu çağrı, hemen, gerek Parti içinde, gerekse Parti dışında proletarya ideolojisi ile küçük burjuva ideolojisi arasında büyük bir tartışmaya yol açmıştır. Bu tartışma, proletarya ideolojisini hem Parti içindeki, hem de Parti dışındaki durumunu sağlamlaştırmış, geniş kadroların ideolojik bakımdan büyük bir ilerleme kaydetmelerini ve Partinin eşi görülmemiş bir birliğe ulaşmasını sağlamıştır.
[2*] Bu Parti talimatı, Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi için Mao Zedung Yoldaş tarafından yazılmıştı.
[3*] Bu parti talimatı Çin komünist Partisi Merkez Komitesi için Mao Zedung yoldaş tarafından yazılmıştı.
[4*] Bu konuşma, Mao Zedung yoldaş taralından Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi'nin Parti Okulu'nun açılışında yapılmıştı.
[5*] Bu konuşma Mao Zedung yoldaş tarafından Yenan'daki bir kadro toplantısında yapılmıştı.
[6*] Bu başyazı Mao Zedung yoldaş tarafından Yenan'da çıkan Kurtuluş Gazetesi için yazılmıştı.
[7*] Bu başyazı Mao Zedung yoldaş tarafından Yenan'da çıkan Kurtuluş Gazetesi için yazılmıştı.
[8*] Aslında "Geçmiş Çalışmamızın Esaslı Bir Özeti" başlığını taşıyan bu makale, Mao Zedung yoldaş tarafından Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi kıdemli kadrolarının bir konferansında okunan Ekonomik ve Mali Meseleler başlıklı bir raporun birinci bölümüydü. 1941 ve 1942 yılları; Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı'nda Kurtarılmış Bölgeler için en zor yıllardı. Japon istilacılarının vahşi saldırtan ve Guomindang'ın kuşatma ve ablukası Kurtarılmış Bölgeler için muazzam mali güçlükler yaratmıştı. Mao Zedung yoldaş bu zorlukların yenilmesi için Partinin tarımı ve diğer üretim dalarını geliştirmesi için halka önderlik etmekte elinden geleni yapmasının zorunlu olduğuna işaret etmiş ve Kurtarılmış Bölgelerdeki hükümet ve diğer örgütleri, okulları ve orduyu kendi ihtiyaçlarını karşılamak üzere üretimi mümkün olduğu kadar artırmaya çağırmıştı. Mao Zedung yoldaşın Ekonomik ve Mali Meseleler adlı raporu ve "Üs Bölgelerinde Toprak Kirasını Azaltma Üretimi Artırma ve 'Hükümeti Destekleyelim ve Halkı Sevelim' Kampanyalarını Yayalım" ve "Örgütlenin!" makaleleri Kurtarılmış Bölgelerde üretim kampanyasına önderlik etmede Partinin temel programını meydana getiriyordu. Mao Zedung yoldaş, burada ekonomik gelişmeyi ihmal pahasına dikkatleri kamu gelir ve giderleri üzerinde yoğunlaştırma hatalı anlayışını ve üretimin geliştirilmesinde ve güçlüklerin üstesinden gelinmesinde halkı seferber etmeden, bu konuda ona yardımcı olmadan halktan taleplerde bulunma yanlış çalışma tarzını şiddetle eleştirmekte ve Partinin ekonomiyi geliştirme ve ikmali sağlama doğru siyasetini ortaya koymaktadır. Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesinde ve düşman hatları gerisindeki Kurtarılmış Bölgelerde başlatılan üretim kampanyasında bu siyasetle büyük başarılar kazanıldı. Bu siyaset, Kurtarılmış Bölgeler silahlı kuvvetleri ve halkının savaşın en zor dönemini başarı ile atlatmasına imkân vermekle kalmadı, aynı zamanda sonraki yıllarda ekonomik inşaya yol göstermede Partiye zengin tecrübeler kazandırdı.
[9*] Bir tan 60,5 kiloya eşittir [Ç.N]
[10*] Önderlik yöntemlerine ilişkin bu karar, Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi için Mao Zedung yoldaş tarafından yazılmıştı.
[11*] Bu başyazı, Mao Zedung yoldaş tarafından Yenan'da çıkan Kurtuluş Gazetesi için yazılmıştı.
[12*] Bu parti talimatı Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi için Mao Zedung yoldaş tarafından yazılmıştı.
[13*] Bu başyazı Mao Zedung yoldaş tarafından Yenan'da çıkan Kurtuluş Gazetesi için yazılmıştı.
[14*] Bu konuşma, Mao Zedung yoldaş tarafından Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi'nin emek kahramanları onuruna düzenlenen kabul töreninde yapılmıştı.
[15*] Çin Komünist Partisi Merkez organı ve kıdemli kadroları 1942'den 1944'e kadar Parti tarihiyle, özellikle 1931 başından 1934 sonuna kadar olan dönemin Parti tarihiyle ilgili olarak tartışmalar yaptılar. Bu tartışmalar Marksizm-Leninizm temelinde Partinin ideolojik birliğinin sağlanmasına büyük ölçüde yardımcı oldu. Ocak 1935'te Kveyçov Eyaletinde Zunyi'de yapılan Merkez Komitesi Siyasi Bürosu Genişletilmiş Toplantısında 1931 başlarından 1934 sonlarına kadar izlenen hatalı "sol" çizgi düzeltilmiş, merkezi yönetim organının bileşimi değiştirilmiş. Mao Zedung yoldaşın başkanlığındaki önderlik kurulmuş ve Parti çizgisi doğru Marksist-Leninist rayına oturtulmuştu. Bununla beraber birçok Parti kadrosu geçmişte izlenen hatalı çizgilerin niteliği hakkında henüz etraflı bir kavrayışa ulaşamamıştı. Parti kadrolarının Marksist-Leninist ideolojik düzeylerini daha da yükseltmek için Siyasi Büro 1942-1943'te Parti tarihi üzerine birkaç tartışma toplantısı yaptı. Ardından bütün Partinin kıdemli kadrolarına 1943-44'te bu tür tartışma toplantıları düzenlemelerinde önderlik etti. Bu tartışmalar. 194Ş'te yapılan Partinin Yedinci Milli Kongresi için önemli bir hazırlıktı ve bu Kongre, Çin Komünist Partisinin tarihinde eşi görülmemiş bir ideolojik ve siyasi birliğin sağlanmasına yol açtı. "İncelememiz ve Şimdiki Durum", Mao Zedung yoldaşın bu tartışmalar hakkında 12 Nisan 1944'te Yenan'da düzenlenen bir kıdemli kadrolar toplantısında yaptığı konuşmadır.
[16*] Bu konuşma, Mao Zedung yoldaş tarafından Çin Komünist Partisi Merkez Komitesine doğrudan bağlı bölümlerce düzenlenen Çang Zuteh yoldaşı anma toplantısında yapılmıştı.
[17*] Bu yorum, Mao Zedung yoldaş tarafından Sinhua (Yeni Çin) Haber Ajansı için yazılmıştı.
[18*] Bu konuşma Mao Zedung yoldaş tarafından Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi kültür ve eğitim işçilerinin bir konferansında yapılmıştı.
[19*] Bu konuşma Mao Zedung yoldaş tarafından Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi emek kahramanları ve örnek işçilerinin bir konferansında yapılmıştı.
[20*] Bu başyazı, Mao Zedung yoldaş tarafından Yenan'da çıkan Kurtuluş Gazetesi için yazılmıştı.
[21*] 20 Nisan 1945'te Çin Komünist Partisi, Altıncı Merkez Komitesi, Genişletilmiş Yedinci Genel Toplantısında alınmıştır.
[22*] Bu konuşma, Çin Komünist Partisinin Yedinci Milli Kongresinin açılış konuşmasıydı.
[23*] Bu yazı Mao Zedung yoldaş tarafından Çin Komünist Partisi Yedinci Milli Kongresine sunulan siyasi rapordu.
[24*] ABD inzivacıları, ABD'nin sözde inzivaya çekilmesi, yeni Avrupa'nın işlerine karışmayıp sadece Amerika ve Asya kıtasındaki çıkarlarını korumasını savunan emperyalist bir akımdı.
[25*] Bu konuşma, Mao Zedung yoldaşın Çin Komünist Partisinin Yedinci Milli Kongresinde yaptığı kapanış konuşmasıydı.
[26*] Bu başyazı, Mao Zedung yoldaş tarafından Yenan'da çıkan Kurtuluş Gazetesi için yazılmıştı.
[27*] Bu yorum, Mao Zedung yoldaş tarafından Sinhua (Yeni Çin) Haber Ajansı için yazılmıştı.
[28*] Bu yorum, Mao Zedung yoldaş tarafından Sinhua (Yeni Çin) Haber Ajansı için yazılmıştı.

Açıklayıcı Notlar

[1] Merkez Komitesinin 7 Temmuz 1940 tarihli talimatı, "Şimdiki Durum ve Partinin Siyaseti Üzerine Çin Komünist Partisi Merkez Komitesinin Kararı'dır. Merkez Komitesinin 25 Aralık 1940 tarihli talimatı Mao Zedung, Seçme Eserler, Kaynak Yayınları, cilt II "Siyaset Üzerine" (s.449) adlı makale olarak yer almaktadır.
[2] Siuzai, imparatorluk sınavlarından en alt derecelisini veren kimselere denir.
[3] J. V.Stalin. Leninizm'in İlkeleri.
[4] On yıllık iç savaşın ilk dönemi 1927 sonlarından 1928 sonlarına kadar sürdü ve genellikle Çingkangşan dönemi diye bilinir. Orta dönem 1929 başlarından 1931 sonbaharına kadar, yani Merkezi Kızıl Üs Bölgesinin kumlusundan üçüncü "kuşatma ve bastırma" harekâtına karşı savaşın zaferle sonuçlanmasına kadar devam etti. Ve üçüncü dönem 1931 sonlarından 1934 sonlarına kadar olan, yani savaşın zaferle son bulmasından Parti Merkez Komitesi tarafından Kveyçov Eyaleti'ndeki Zunyi'de toplanan Siyasi Büro Genişletilmiş Toplantısına kadar olan dönemdir. Ocak 1935'deki Zunyi Toplantısı, Parti içinde "sol" oportünist çizginin 1931'den 1934'e kadar süren hâkimiyetine son verdi ve Partiyi tekrar doğru çizgiye yöneltti.
[5] Fusien ili, Yenan'ın yetmiş kilometre güneyindedir.
[6] Sınır Bölgesi parası. Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi Hükümeti Bankasının bastırdığı banknotlara verilen addı. Guomindang parası ise, 1935'ten itibaren İngiliz ve ABD emperyalistleri tarafından desteklenen, Guomindang'ın dört büyük bürokrat-kapitalist bankasının bastırdığı banknotlara verilen addı. Mao Zedung yoldaş burada bu iki para arasındaki kurun gösterdiği dalgalanmalara değinmektedir.
[7] Bkz. Karl Marks. Kapital, "İkinci Almanca Basıma Sonsöz": "İkinci inceleme yöntemi malzemeyi ayrıntılı bir şekilde toplamak, onun farklı gelişme biçimlerini tahlil etmek ve onların iç bağıntılarını bulup çıkarmak zorundadır. Ancak bu çalışma yapıldıktan sonra, gerçek hareket doğru olarak tanımlanabilir. " (Kapital, İng. bas., Moskova, Cilt I, s. 19).
[8] Bkz. J. V. Stalin. Leninizm'in İlkeleri.
[9] Güney Şansi seferi ile Çungtiao Dağları seferi kastedilmektedir. Mayıs 1941'de 50 bin kişilik bir Japon istila kuvveti Güney Şansi'de Sarı Irmağın kuzeyindeki Çungtiao Dağları bölgesine saldırdı. Bu bölgede yedi Guomindang kolordusu ve kuzeydoğudaki Kaopin bölgesinde de dört Guomindang kolordusu toplanmıştı. Hepsinin toplamı 250 bin askerdi. Sarı Irmağın kuzeyindeki Guomindang birliklerinin esas görevi Komünistlere karsı savaşmak olduğundan bunlar kendilerini asla Japonlara karşı savaşmaya hazırlamamışlardı ve büyük kısmi Japon saldırganları hücum ettiğinde savaştan kaçınmaya çalıştı. Bu yüzden Sekizinci Yol Ordusu'nun bu sefer sırasında Guomindang birliklerini düşmana karşı desteklemek için zorlu çabalarına rağmen, üç hafta içinde 50 bin asker kaybeden ve geri kalanı Sarı Irmağın güneyine kaçan Guomindang birlikleri bütünüyle bozguna uğratıldı.
[10] Basmakalıp yazı ya da "sekiz ayaklı deneme" 15. yüzyıl ile 19. yüzyıl arasında Çin'deki feodal hanedanların imparatorluk okullarındaki sınavlarda öngörülen özel yazı tarzıydı. Bu yazı tarzı, kelime oyunlarına dayanıyor, sadece biçime önem veriyordu; özden yoksundu. Bu yazılar esas olarak sekiz bölümden oluşuyordu: Giriş, konunun açılması, ön sergileme, ilk görüşün ortaya konulması, başlangıç paragrafları, karşıt görüşleri savunan iki paragrafın olması gerekiyordu; "seara" paragraflar, art paragraflar ve sonuç paragrafları. Beşinci bölümden sekizinci bölüme kadar her bölümün iki "ayağı" vardı. "Sekiz ayaklı deneme" adı buradan geliyordu. "Sekiz ayaklı deneme". Çin'de yazılardaki basmakalıp biçimciliği ve yavanlığı belirtmek için kullanılan bir deyim oldu. "Basmakalıp Parti yazısı" deyimi de, devrimci saflardaki bazı kimselerin, olguları, tahlil edecek yerde, bir sürü devrimci laf ve terimi karmakarışık bir biçimde kullanan yazılarını tanımlamaktadır. Bu yazılar da, tıpkı "sekiz ayaklı deneme" gibi bir laf salatasından başka bir şey değildi.
[11] Bu, Aralık 1939da Çin Komünist Partisi Merkez Komitesinin aydınların saflara kazanılmasına ilişkin aldığı karardı. Bu karar, "Çok Sayıda Aydını Saflarımıza Kazanalım" adıyla yayımlanmıştır. Mao Zedung, Seçme Eserler. Cilt II, Kaynak Yayınlan s. 304-305.
[12] Bkz. J. V. Stalin, Leninizm'in İlkeleri.
[13] Bu, Konfüçyüs ile müritleri arasındaki konulmalardan oluşan Konfüçyüs'ün Seçme Eserleri'nin ilk cümlesidir.
[14] Çang Kuotao. Çin devrimine döneklik etmiş bir kimsedir. Gençliğinde, devrimi kendi çıkarları için kullanmak amacıyla Çin Komünist Partisi'ne katıldı. Parti içinde birçok hata yaptı ve bunun sonucunda ciddi suçlar işledi. Bunların en önemlisi, 1935'te Kızıl Ordu'nun kuzeye ilerlemesine karşı çıkması ve Kızıl Ordu'nun Seçuan-Sikang sınırındaki azınlık milliyetlerin bölgelerine geri çekilmesini savunarak teslimiyetçilik ve tasfiyecilik yapmasıdır. Dahası, Partiye ve Merkez Komitesine karşı açıktan açığa haince faaliyetlere girişti, kendi sahte merkez komitesini kurdu. Partinin ve Kızıl Ordu'nun birliğini sarstı ve Kızıl Ordu'nun Dördüncü Cephe Ordusu'nun ağır kayıplara uğramasına yol açtı. Ama Mao Zedung yoldaşın ve Merkez Komitesinin sabırlı eğitimi sayesinde, Dördüncü Cephe Ordusu ve onun birçok kadrosu çok geçmeden Parti Merkez Komitesinin doğru önderliğini yeniden benimsediler ve daha sonraki mücadelelerde şanlı bir rol oynadılar. Ne var ki. Çang Kuotao akıllanmadı ve 1938 ilkbaharında Şensi-Kansu -Ningsia Sınır Bölgesi'nden kaçarak Guomindang gizli polisine katıldı.
[15] Bkz. J. V. Stalin. "Sovyetler Birliği Komünist Partisi (Bolşevik) On Sekizinci Kongresine Merkez Komitesi Çalışmaları Üzerine Rapor", Leninizmin Meseleleri, İng. bas, Moskova. 1954 s. 784-86.
[16] Japon mallanılın boykot edilmesi: 19İö'daki yurtsever 4 Mayıs Harekelinde. 1931 deki 18 Eylül Olayından sonra ve Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı sırasında olduğu gibi, 20. yüzyılın ilk yarısında Çin halkı taralından emperyalist Japon saldırısına karşı sık sık başvurulan bir mücadele yöntemiydi.
[17] Basmakalıp Parti yazısı için, "Partinin Çalışma Tarzını Düzeltelim" adlı yazının birinci notuna bakınız (s.37).
[18] Lu Sun bütün eserlerinde, eski olsun, yeni olsun bütün basmakalıp yazılara karşı çıkar. Yabancı basmakalıp yazılar. 4 Mayıs Hareketinden sonra dar görüşlü birtakım burjuva ve küçük burjuva aydınlar tarafından geliştirilmiş ve yaygınlaştırılmış ve devrimci kültür işçileri arasında da uzun bir süre varlığını sürdürmüştü. Lu Sun. birçok yazısında, devrimci kültür işçileri arasında rastlanan yabancı basmakalıp yazılarla mücadele etmiş ve onları şöyle mahkuuum etmiştir.
      Eski olsun, yeni olsun, bütün basmakalıp yazılar süpürülüp atılmalıdır... Sözgelimi, eğer bir kimsenin bütün yapabildiği, "hakaretler savurmak", "tehdit etmek" ve "hüküm vermek"ten ibaretse ve her gün ortaya çıkan yeni olguları ve olayları yorumlamak için bilimden çıkarılan formülleri belirli ve somut bir biçimde kullanmak yerine, sadece eski formülleri kopya etmekle yetiniyor ve onları hiçbir ayının yapmadan bütün olgulara uyguluyorsa, bu da bir çeşit basmakalıpçılıktır. ("Gösteriye Son Vermek"e ek olarak, "Çu Siu-sia'nın Mektubuna Cevap")
[19] "Hiç Kuşkusuz Hakaretler ve Tehditler Savurmak Mücadele Etmek Değildir" adlı yazı 1932de yazılmıştır ve Karışık Lehçeler (Lu Sun. Bütün Eserler, Çince bas., 1957, cilt V) adlı derlemede bulunmaktadır.
[20] Bkz. Sovyetler Birliği Komünist Partisi (Bolşevik) Tarihi, Kısa Ders, Aydınlık Yayınları, Eylül 1975, s. 35-38.
[21] Georgi Dimitrov. "Faşizme Karşı İşçi Sınıfının Birliği İçin", Savaşa ve Faşizme Karşı Birleşik Cephe, Aydınlık Yayınları, Aralık 1975.
[22] Georgi Dimitrov. "Faşizme Karşı İşçi Sınıfının Birliği İçin", Savaşa ve Faşizme Karşı Birleşik Cephe, Aydınlık Yayınları, Aralık 1975.
[23] Georgi Dimitrov. "Faşizme Karşı İşçi Sınıfının Birliği İçin", Savaşa ve Faşizme Karşı Birleşik Cephe, Aydınlık Yayınları, Aralık 1975.
[24] Kepçe, Sol-Kanat Çin Yazarları Birliğinin 1931 ve 1932 yıllarında yayımladığı aylık bir dergidir. "Kepçe'nin Sorduğu soruya Cevap", iki Yürek adlı derlemede bulunmaktadır. (Lu Sun, Bütün Eserler, Çince bas., cilt IV.)
[25] Künfüçyüs'ün Seçme Eserleri'nden, V. Kitap, "Kungyeh Çang".
[26] Han Yu (768-824), Tang Hanedanı döneminin ünlü bir Çin yazarıydı. "Bilim Adamının Savunması" adlı denemesinde, "Bir iş, üzerinde düşünülerek başarılır, üzerinde düşünülmezse başarılamaz, diye yazmıştı.
[27] Bkz. V. İ. Lenin. "Parti Örgütü ve Parti Edebiyatı". Bu eserde Lenin proleter edebiyatının özelliklerini şöyle açıklar.
      Bu, özgür bir edebiyat olacaktır, çünkü onun saflarına daha da yeni güçler getirecek olan şey, açgözlülük ve mevki düşkünlüğü değil, sosyalizm düşüncesi ve emekçi halka duyulan sevgidir. Özgür bir edebiyat olacaktır, çünkü semirmiş bir hanımefendiye, sefih bir yozlaşma içine düşmüş bıkkın "bir avuç azınlığa" değil, ülkenin gözbebeği, gücü ve geleceği olan milyonlarca ve on milyonlarca emekçi halka hizmet edecektir. Özgür bir edebiyat olacaktır, çünkü insanlığın devrimci düşüncesinin son sözünü sosyalist proletaryanın tecrübesi ve canlı eseriyle zenginleştirilecek, geçmişin tecrübesiyle (bilimsel sosyalizm, sosyalizmin ilkel ütopyacı biçimlerinden başlayarak gelişmesinin tamamlanması) zamanımızın tecrübesi (işçi yoldaşların şimdiki mücadelesi) arasında kalıcı bir karşılıklı ilişki yaratacaktır.
      (Bütün Eserleri, Ing. bas. Moskova, 1962, Cilt X. s. 48-49.)
[28] Karşıdevrimci Nasyonal Sosyalist Partinin bir üyesi olan Liang Şihciu uzun bir süre sanat ve edebiyat alanında gerici Amerikan burjuva fikirlerini yaydı, inatla devrime karşı çıktı ve devrimci sanat ve edebiyata küfretti.
[29] Çu Zo-cen ve Çang Zu-Ping, Japonların 1937'de Pekin'i ve Şanghay'ı işgal etmelerinden sonra Japon saldırganlarına teslim oldular.
[30] Lu Sun. "Sol Kanat Yazarları Birliği Konusundaki Görüşlerim" İki Yürek Bütün Eserleri Çin bas., cilt IV.
[31] Bkz. Lu Sun'un "Ek Söz"deki "Ölüm" adlı yazısı, işgal Altındaki Bir Bölgede Tavan arasında Yazılmış Son Makaleler Derlemesi, Bütün Eserleri. Çin bas. Cilt VI.
[32] "Küçük Sığırtmaç" ünlü bir Çin halk operetidir. Bu operette iki kişi rol alır, bir çığırtmaçla bir köylü kız soru-cevap şeklinde karşılıklı şarkı söylerler. Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı'nın ilk günlerinde Japonya'ya karşı propaganda yapmak için bu biçim, yeni sözlerle kullanıldı ve bir süre halk tarafından çok tutuldu.
[33] Bu altı kelimedeki Çin karakterleri basit bir şekilde, sadece birkaç fırça darbesiyle yazılırdı ve genellikle eski okuma kitaplarının başlangıç bölümlerinde öğretilirdi.
[34] "Baharda Kar" ve "Yoksul Köylünün Türküsü", İ.Ö. 3. yüzyılda Çu krallığı zamanındaki şarkılardı. Birincisinin müziği, ikincisinden daha yüksek düzeydeydi. Prens Çao Ming'in Düzyazı ve Şiir Antolojisi'ndeki "Sung Yun'un Çu Kralına Cevabı" adlı hikâyede Çu başkentinde bir kimse "Baharda Kar" şarkısını söylediği zaman, bu şarkıya sadece birkaç düzine insan katılıyordu, "Yoksul Köylünün Türküsü" söylendiğinde ise katılan binlerce kişi oluyordu.
[35] Bkz. V. İ. Lenin, "Parti Örgütü ve Parti Edebiyatı": Edebiyat, proletaryanın ortak davasının bir parçası ve bütün işçi sınıfının siyasi bakımdan bilinçli öncüsünün hareket geçirdiği tek bir büyük Sosyal Demokrat makinenin 'çarkları ve dişleri' haline gelmelidir. (Bütün Eserleri, İng. bas. Moskova 1962, cilt X, s. 45))
[36] Büyük Cephe Gerisi Bölgesi Direnme Savaşı sırasında Çin'in güneybatısında ve kuzeybatısında Japon istilacıları tarafından işgal edilmiş olan Guomindang denetimi altındaki geniş bölgelere verilen addı. Düşman hatları gerisinde Komünist Partisinin önderliğinde kurulan ve Japonya'ya karşı üs bölgeleri olan "küçük cephe gerisi bölgesi" ise bundan farklıdır.
[37] Ünlü Sovyet yazarı Aleksandır Fadeyev'in Partizanlar adlı eseri 1927de yayımlanmış ve Lu Sun tarafından Çinceye çevrilmiştir. Bu roman, Sovyet iç savaşı sırasında Sibirya'da işçiler, köylüler ve devrimci aydınlardan oluşan bir partizan müfrezesinin karşıdevrimci çetelere karşı mücadelesini anlatır.
[38] Bu iki mısra Lu Sun'un "Kendimle Dalga Geçerken" adlı şiirinden alınmıştır. (Derleme Dışındaki Derleme, Bütün Eserleri, Çin bas., cilt VII.)
[39] "Daha iyi birlikler ve daha basit yönetim" deyimi şimdi daha kapsamlı bir şekilde kullanılıyor ve artık askeri konularla sınırlı kalmıyor. Örgütlerin ve bu örgütlerin yönetiminin yeniden düzenlenmesini, yönetimin ve çalışma işlemlerinin basitleştirilmesini ifade ediyor.
[40] Maymun Kral Sun Vu-kung'un kendini nasıl küçük bir böcek haline getirip, Prenses Demir Yelpaze'yi nasıl alt ettiğini anlatan hikâye için Si Yu Çi (Batıya Hac Yolculuğu) adlı Çin romanının 59. bölümüne bakınız.
[41] Liu Zung-yuan (773-819) Tang hanedanı döneminde yaşayan büyük bir Çinli yarardır. Üç Mesel adlı eseri, Kveyçov'da ilk kez eşek gören bir kaplanın nasıl korktuğunu anlatan "Kveyçov'daki Eşek" hikâyesini de içerir. Eşeğin anırmak ve çifte atmaktan başka bir şey yapmadığını gören kaplan saldırıp eşeğin üzerine atılmış ve onu yutuvermişti.
[42] Bu rakamlar Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi köylülerinin 1940'tan 1942'ye kadar ödedikleri tarım vergisi (devlete verilen tahıl) miktarlarıdır.
[43] "Daha iyi birlikler ve daha basit yönetim" için bu ciltte "Çok Önemli Bir Siyaset" adlı yazıya bakınız, s. 106.
[44] Bkz. J. V. Stalin, "Almanya Komünist Partisinin Geleceği ve Bolşevikleşme Meselesi". Eserler. İng. bas., Moskova. 1954. cilt VII. s. 39.
[45] Georgi Dimitrov, "Faşizme Karşı İşçi Sınıfının Birliği İçin". Savaşa ve Faşizme Karşı Birleşik Cephe, Aydınlık Yayınları, Aralık 1975. s. 170.
[46] Vampoa kliği sözü, bir zamanlar Vampoa Askeri Akademisinde öğretmenlik yapan ya da öğrenci olan Guomindang generalleri ve subayları için kullanılmıştır. Bunlar, Çan Kayşek'in Guomindang ordusundaki en yakın takipçileriydi.
[47] Yeh Ting Yeni Dördüncü Ordunun Komutanı, Siang Ying ise komutan yardımcısıydı.
[48] Mençius, III. Kitap, "Kungsun Çu", I. bölüm, 5. Kısım.
[49] Merkez Komitesinin 1 Ekim tarihli talimatı bu cildin 136. sayfasında yer alan "Üs Bölgelerinde toprak Kirasını Azaltma, Üretimi Artırma ve 'Hükümeti Destekleyelim ve halkı Sevelim' Kampanyalarını Yayalım" yazısıdır.
[50] Bkz. V. İ. Lenin, "Kooperatifleşme Üzerine", Seçme Eserler, İng. bak., Moskova 1952, cilt II, 2. 3. Bölüm, s. 715-23.
[51] "Emek değişim ekipleri" ve "emek değişim ve emek kiralama ekipleri", Şensi-Kansu- Ningsia Sınır bölgesinde tarımda kolektif karşılıklı yardımlaşma için kullanılan çalışma örgütleriydi. Emek değişimi, köylüleri işgüçlerini kendi içlerinde düzenlemelerinin bir aracıdır, insan işgünüyle insan işgününün, öküz işgünüyle öküz iş-günün, insan işgünüyle öküz işgününün, vb. değişimi yapılabiliyordu. Emek değişim ekiplerine katılan köylüler, her üye ailenin toprağını, kolektif olarak ve sırayla ekmek için kendi işgüçleriyle ya da hayvanlarının gücüyle katkıda bulunurlardı. Hesapların görülmesinde, bir işgünü değişim birimi olarak alınırdı, insan işgünü ya da hayvan işgünü olarak daha fazla katkıda bulunanlara, daha az katkıda bulunanlar aradaki farkı öderlerdi. "Emek değişim ve emek kiralamak ekipleri" genellikle yetersiz toprağa sahip köylüler tarafından kullanılırdı. Karşılıklı yardım için aralarında emek değişiminin yanı sıra, ekip üyeleri kendilerini işgücü sıkıntısı çeken ailelere kolektif olarak kiralarlardı.
[52] Bireysel tarıma dayanan karşılıklı yardımlaşma çalışma grupları ve çift sürme ekipleri, kızıl bölgelerde köylüler taralından işgücünü daha iyi örgütleyerek üretimi kolaylaştırmak amacıyla kurulmuştu. Gönüllü katılma ve karşılıklı yarar ilkesi temelinde, üyeler birbirleri için eşit miktarda iş yapar ya da biri diğerine aldığı kadar yardımda bulunamıyorsa aradaki farkı nakden karşılardı. Birbirlerine yardım etmenin yanı sıra, bu ekipler Kızıl Ordu askerlerinin ailelerine öncelikle yardım eder, mahrumiyet içindeki ihtiyarlar için, iş sırasında verilen yemek dışında hiçbir ücret almaksızın da çalışırlardı. Bu karşılıklı yardım tedbirleri, üretime çok yararlı olduğu ve akla yatkın bir temelde yürütüldükleri için, kitlelerin büyük desteğini kazanmışlardı.
[53] Çukeh Liang, Üç krallık döneminde (221-265) yaşamış bir devlet adamı ve strateji uzmanıydı. Çin folklorunda becerikliliğin ve akıllılığının sembolü haline gelmişti.
[54] İlkbahar Şenliği, Çin ay takviminde yılbaşıdır.
[55] Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi bu beş alt-bölgeye ayrılmıştı.
[56] Cen Dusiu eskiden Pekin Üniversitesinde profesördü ve Yeni Gençlik'in başyazarlarından biri olarak ün yaptı. Çin Komünist Partisi'nin kurucularından biriydi. 4 Mayıs Hareketi sırasındaki itibarı ve Partinin ilk yıllarındaki tecrübesizliğinden yararlanarak Parti Genel Sekreteri oldu. 1924-27 Devriminin son döneminde Parti İçinde Cen Dusiu'un temsil ettiği sağcı düşünce, bir teslimiyet çizgisi haline geldi. Mao Zedung yoldaş, teslimiyetçilerin o dönemde, "Partinin köylü kitlelerine, şehir küçük burjuvazisine ve orta burjuvaziye önderlik etmesinden gönüllü olarak vazgeçtiklerini, özellikle Partinin silahlı kuvvetlere önderlik etmesinden gönüllü olarak vazgeçtiklerini, böylelikle devrimin yenilgiye uğramasına sebep olduklarını" belirtmiştir. ("Şimdiki Durum ve Görevlerimiz". Mao Zedung, Seçme Eserler, cilt IV) 1927 yenilgisinden sonra. Cen Dusiu ve bir avuç diğer teslimiyetçi, devrimin geleceğine olan inançlarını yitirdiler ve tasfiyeci oldular. Gerici Troçkist tavrı benimsediler ve Troçkistlerle beraber küçük bir Parti düşmanı grup meydana getirdiler. Bu sebeple, Cen Dusiu Kasım 1929'da Partiden atıldı, 1942'de öldü.
[57] Çin Komünist Partisi Altıncı Merkez Komitesinin Dördüncü Genel Toplantısı Ocak 1931'de yapıldı.
[58] Zunyi Toplantısı, Çin Komünist Partisi Merkez Komitesinin çağrısı üzerine. Ocak 1935'te Kveyçov Eyaletindeki Zunyi'de yapılan Siyasi Büronun Genişletilmiş Toplantısıydı.
[59] Bkz. V. İ. Lenin, "Komünizm" Burada Lenin, Macar Komünist Bela Kun'u eleştirirken, "Marksizmin en temel şeyinden, Marksizmin yaşayan ruhundan; somut şartların somut tahlilinden vazgeçiyor" demişti. (Toplu Eserler, Rus bas. Moskova 1950, XXXI, s. 143)
[60] Çin Komünist Partisinin Temmuz 1928'de yapılan Altıncı Milli Kongresi aşağıdaki On Maddelik Programı kabul etti: (1) emperyalist tahakkümü yıkın: (2) Yabancı kapitalist işletmelere ve bankalara el koyun; (3) Çin'i birleştirin ve milliyetlerin kendi kaderlerini tayin hakkını tanıyın; (4) Guomindang'ın savaş ağası hükümetini devirin; (5) İşçi-köylü ve asker şûraları hükümetini kurun; (6) sekiz saatlik işgününü gerçekleştirin ücretleri artırın, işsizlik yardımını ve sosyal sigortayı kurun; (7) Bütün toprak ağalarının topraklarına el koyun ve topraklan köylülere dağıtın; (8) Askerlerin yaşam düzeltin, eski askerlere toprak verin ve iş bulun; (9) Bütün ağır vergileri ve çeşitli harçları iptal edin, bir düzenli müterakki vergi sistemi kurun; (10) Dünya proletaryasıyla birleşin, Sovyetler Birliği'yle birleşin.
[61] Çin Komünist Partisi Altıncı Merkez Komitesinin Beşinci Genel Toplantısı Ocak 1934'te yapıldı.
[62] Siyasi Büronun Eylül 1941'de yaptığı bu toplantıda, Parti tarihindeki özellikle İkinci Devrimci İç Savaşı dönemindeki siyasi çizgi meselesi gözden geçirildi.
[63] "Sadece kendi bulunduğu dağın tepesini görme" anlayışı, bir klik kurma eğilimiydi ve esas olarak uzun süreli gerilla savaşı koşullarında ortaya çıktı. Bu savaş sırasında köylük bölgelerdeki devrimci üsler dağınıktı ve bunların birbirleriyle irtibatı yoktu. Bu üslerin büyük kısmı başlangıçta dağlık bölgelerde kurulmuştu. Üslerden her biri kendini dağdaki tek bir müstahkem mevki gibi, başlı başına bir birim olarak görme eğilimindeydi. İşte bu hatalı eğilim, sadece kendi bulunduğu dağın tepesini görme anlayışı olarak adlandırıldı.
[64] Üs bölgelerinin nispeten istikrarlı kısımlarında, halk düzenli tahıl vergisini sadece Japon aleyhtarı demokratik hükümete öderdi. Ancak düşmanın sürekli saldırılarına hedef olan üs bölgelerinin dış kısımlarında ve gerilla bölgelerinde, halk sık sık düşmanın kukla hükümetine de başta bir tahıl vergisi ödemeye zorlanırdı.
[65] Mart 1941'de Kuzey Çin'de Japon istilacıları ve Çinli hainler bir "kamu güvenliğini sıkılaştırma kampanyası" ilan ettiler. Bu kampanya çerçevesinde evlere baskınlar yapıyor, komşudan sorumlu olma sistemini kuruyor, ev ev kontroller yapıyor ve kukla birlikler kuruyorlardı. Bütün bunların amacı Japonya'ya karşı kuvvetleri bastırmaktı.
[66] Mart 1944'te Japon istilacıları Honan Eyaletinde 50-60 bin kişilik bir kuvvete bir sefere giriştiler. Çiang Ting-ven, Tang Enypo ve Hu Zung-nan'ın komutasındaki 400 bin Guomindang askeri, Japon istilacılarının önünde eridi gitti. Çengçov ve Lyang da dâhil, 38 il art arda düşmanın eline geçti. Tang En-po 200 bin asker kaybetti.
[67] Bir yanda Çan Kayşek, diğer yanda Feng Yusiang ve Yen Şişan olmak üzere savaş ağalan arasındaki bu büyük çaplı savaş, Lunghay ve Tienzin-Pukov Demiryolları boyunca yapıldı. Mayıs-Ekim 1930 arasında altı ay sürdü. Her iki tarafın kaybı 300 bine ulaştı.
[68] Kuo Mojo "1644 Ayaklanmasının Üç Yüzüncü Yıldönümü" adlı denemesini 1944 yılında, Ming Hanedanının son yıllarında Li-Zuçeng'in önderliğindeki köylü ayaklanmasının zaferini anmak amacıyla kaleme almıştı. Bu yazısında ayaklanmanın 1645 yılında yenilgiye uğradığını, çünkü köylü kuvvetlerinin 1644'te Pekin'e girmesinde sonra önderlerinden bazılarının sefih hayat sürmeye başladıklarını ve hizip çatışmaları çıktığını açıkladı. Deneme ilk kez, Çungking'de Yeni Çin Gazetesi'nde yayımlandı. Daha sonra Yenan'da ve Kurtarılmış Bölgelerin diğer kısımlarında broşür halinde yeniden basıldı.
[69] Mençius XI. Kitap, "Kao Zu", I. Bölüm.
[70] Çang Zuteh yoldaş Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi Muhafız Alayı askerlerinden biriydi. Komünist Partisinin halkın çıkarlarına bağlılıkla hizmet etmiş bir üyesiydi. Devrime 1933'de katıldı. Uzun Yürüyüşte görev aldı ve görev başında yaralındı, 5 Eylül 1944'te Kuzey Şensi'de Ansay ili dağlarında odun kömürü yaparken ocağın aniden çökmesiyle öldü.
[71] Zuma Çien M.Ö. ikinci yüzyılda yaşamış ünlü bir Çinli tarihçidir ve Tarihi Kayıtlar'ın yazarıdır. Buradaki sözler "Cen-Şaoçing'in Mektubuna Cevap"ında geçmektedir.
[72] Li Ting-ming Kuzey Şensi Eyaletindeki aydın bir toprakağasıydı ve bir defa Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi hükümetinin başkan yardımcılığına seçilmişti.
[73] Bu, Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesinin ve Kuzey Orta ve Güney Çin'deki bütün diğer Kurtarılmış Bölgelerin toplam nüfusuydu.
[74] 10 Ekim'de kutlanan Çifte Onuncu Bayramı, 1911 Devrimini başlatan Vuhan'daki silahlı ayaklanmanın yıldönümüdür.
[75] Kanton yakınındaki Vampoa'da bulunan Vampoa Askeri Akedemisi, Dr. Sun Yatsen tarafından 1924'te Guomindang'ın yeniden düzenlenmesinden sonra Çin Komünist Partisi'nin ve Sovyetler Birliği'nin yardımıyla kurulmuştu. Çan Kayşek'in 1927'de devrime ihanet etmesinden önce Akademi Guomindang ve komünist Partisi tarafından ortaklaşa yönetiliyordu. Çu Enlay, Yeh Çien Ying, Yun Tayying, Siao Çunu ve diğer yoldaşlar, çeşitli dönemlerde akademide sorumlu mevkilerde bulunmuşlardı. Askeri öğrencilerin birçoğu Komünist Partisinin ya da Komünist Gençlik Birliğinin üyesiydiler ve akademinin devrimci çekirdeğini oluşturuyorlardı.
[76] Pang Pingsun, Sun Liangçengi ve Çen Siaçian, açıkça Japon istilacılarının safına geçen Guomindang generalleriydi.
[77] Şensi'deki İntihar Müfrezeleri, Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı'nın ilk günlerinde Komünist Partisinin önderliği ve etkisi altında kurulmuş, Japonya'ya karşı bir silahlı halk kuvvetiydi.
[78] 1924'de, Dr. Sun Yat-sen, Komünist Parti ile ve işçiler ve köylülerle ittifak kurarak, İngiliz emperyalistleriyle işbirliği yapan ve Kanton'da karşıdevrimci faaliyetlere girişen, kompradorların ve toprak ağalarının silahlı gücü "Tüccar Kıtası"nı yenilgiye uğrattı. Guomindang ile Komünist Partisi arasındaki işbirliği temeli üzerine kurulmuş olan devrimci ordu. 1925 yılı başlarında Kanton'dan çıktı. Doğu Seferini yaptı ve köylülerin desteğiyle, savaş ağası Chen Chiung Ming'in askerlerini yendi. Ondan sonra Kanton'a geri dönerek, buralara yerleşen Yunan ve Kvangsi savaş ağalarını devirdi. O sonbaharda. İkinci Doğu Seferini yaptı ve sonunda Cehen Ching Ming'in kuvvetlerini yok etti. Komünist Partisi ve Komünist Gençlik Birliği üyelerinin, en önde kahramanca savaştığı bu seferler, Kvangtung Eyaletinin Siyasal bütünlüğünü sağladı ve Kuzey seferine yol açtı.
[79] Lo Çang-lung, Çin Komünist Partisi'nin ilk üyelerindendir. Sonradan devrime ihanet etmiştir. 1931'deki Altıncı Parti, Merkez Komitesi Dördüncü Genel Toplantısında, Çin devriminin geleceği hakkında karamsar olan Lo Çang-lung, Altıncı Parti Milli Kongresi'nin çizgisine karşı, Cen Dusiu kliğinin, karşıdevrimci tutumunu açıkça destekledi. Kızıl Ordu'yu ve Kızıl üs alanlarını kötüledi ve Komünist kadroların adlarını Çan Kayşek'in çetesine ihbar eden bildiriler dağıttı. Partinin yönettiği devrimci mücadeleyi dinamitlemek için, sözde "Olağanüstü Merkez Komitesi" "İkinci Eyalet Komiteleri" "İkinci Bölgesel Komiteler" ve "Sendikalarda İkinci Parti Bölümleri" kurdu ve Parti içinde bölücü faaliyetlerde bulundu. Ocak 1931'de Parti'den atıldı.
[80] Çang Kuo-tao için, bakınız "Partinin Çalışma Tarzını Düzeltelim" Mao Zedung, Seçme Eserler Bu ciltte Not 5, (Çang Kuo-tao Çin devriminde bir dönektir. Gençken, devrim üzerinde spekülasyon yapıp, Çin Komünist Partisi'ne katıldı. Partide ciddi suçlara yol açan pek çok yanlışlar yaptı. Bunların en ünlüsü, 1935'de Kızıl Ordu'nun kuzeye doğru yürüyüşüne karşı çıkması, Kızıl Ordu'nun Seçuan-Sikang sınırındaki azınlık milliyetlerin bölgelerine çekilmesini savunmakla içine düştüğü bozgunculuk ve tasfiyeciliktir. Üstelik Partiye, Merkez Komitesine karşı açıkça, haince faaliyetlerde bulunmuş, kendi sahte merkez komitesini kurmuş, Partinin ve Kızıl Ordu'nun birliğini bozmuş ve Kızıl Ordu'nun Dördüncü Cephe Ordusu'na ağır kayıplar verdirtmiştir. Ama Mao Zedung yoldaşın, Merkez Komitesinin sabırlı eğitimi sayesinde, Dördüncü Cephe Ordusu ve onun pek çok kadrosu kısa zamanda Parti Merkez Komitesinin doğru önderliğine dönmüşler ve bundan sonraki mücadelelerde şerefli bir rol oynamışlardır. Oysa Çang Kuo-tao, ıslah olmayacağını ortaya koymuş ve 1938 baharında, Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi'nden kaçarak Guomindang gizli polisine katılmıştır.)
[81] Çin devriminin 1927'deki yenilgisinden sonra, Çin'de de az sayıda Troçkist belirdi. Cen Dusiu ve öteki hainlerle birleşerek, 1929'da küçük bir karşı-devrimci klik oluşturdular ve Guomindang'ın zaten burjuva demokratik devrimi tamamladığı gibi karşı-devrimci propagandaya giriştiler ve halka karşı pis bir emperyalist ve Guomindang aracı haline geldiler. Çin Troçkistleri utanmadan Guomindang'ın gizli polisine katıldılar. 18 Eylül Olayından sonra, hain dönek Troçki'nin "Çin'in emperyalist Japon tarafından istilasına engel olunmaması" emrini yerine getirmek için Japon gizli ajanlarıyla ve Japon saldırısını kolaylaştırmak için her türlü faaliyette bulundular.
[82] Ön Madde programı için, bakınız. Bu ciltte, "İncelememiz ve Şimdiki Durum" başlıklı makalenin 5 no'lu dipnotu.
[83] Kızıl Ordu'nun Birinci Cephe Ordusu, Hunan Eyaletinin başkenti, Çangşa'ya karşı ikinci saldırısını, 1930 Eylülünde yaptı. Düşman güçleri, istihkâm ardında çetin bir savunmada bulunduğu için ve uçaklarla ve savaş gemileriyle desteklendiği için, uzun saldırılardan sonra bile Kızıl Ordu şehri ele geçiremedi. Bu sırada, düşmanın takviye güçleri birikiyor ve durum Kızıl Ordu'nun aleyhine dönüyordu. Mao Zedung yoldaş Birinci Cephe Ordusu'ndaki kadrolara Çangşa'y'ı kuşatan birliklerin geri çekilmesi gerektiğini anlattı ve sonra onları Kuzey Kiangsi'nin kilit şehri Kiukiang'ı ele geçirme ve öteki büyük şehirlere saldırma fikrinden vazgeçildi. Siyasetlerini değiştirmeyi, güçlerini bölüp Hunan'daki Çaling Yohsien ve Liling illerini ve Kiangsi'deki Ping-siang ve Kian ilçelerini zaptetmeyi kabul ettirdi. Bu, Birinci Cephe Ordusu'nun geniş ölçüde yayılmasını sağladı.
[84] Çu Çiupay yoldaş Çin Komünist Partisi'nin ilk üyelerinden ve önderlerinden biridir. 1923-28 yılları arasında Partinin Üçüncü, Dördüncü, Beşinci ve Altıncı Milli Kongrelerinde, Merkez Komitesine seçilmiştir. Birinci Devrimci İç Savaş sırasında Guomindang'taki Sağ kanadın antikomünist ve halka karşı "Tay Çitao Doktirinine" karşı ve Çin Komünist Partisi'nde Cen Dusiu tarafından temsil edilen sağ oportünizmine karşı aktif olarak mücadele etmiştir. 1927'de Guomindang'ın devrime ihanet etmesinden sonra 7 Ağustos'ta Parti Merkez Komitesini olağanüstü toplantıya çağırmış ve bu toplantı Partide Cen Dusiu'culuğun hâkimiyetine son vermiştir. Ancak 1927 kışından 1928 baharına kadar, merkez yönetim organının çalışmalarını idare ederken, Çu Çiupay maceracılık şeklindeki "Sol" hatayı işlemiştir. 1930 Eylülünde Altıncı Parti Merkez Komitesinin Üçüncü Genel Toplantısını yapmış ve bu toplantı Partiye zarar veren Li Li-san çizgisine son vermiştir. Ama Ocak 1931'de Altıncı Merkez Komitesi Dördüncü Genel Toplantısında, "Sol" dogmatiklerin ve bölücülerin saldırısına uğradı ve merkez yönetim organından atıldı. Bu tarihten sonra 1933'e kadar Şanghay'daki kültür devrimi hareketinde Lu Sun'la birlikte çalıştı. 1933'de Kiangsi'deki Kızıl üs alanına geldi ve İşçi ve Köylü Demokratik Merkezi Hükümetinde, Halk Eğitimi müdürü oldu. Kızıl Ordu'nun ana kuvvetleri Uzun Yürüyüşe başladığı zaman, geride, Kiangsi üs alanlarında kalması istendi. Mart 1935'de Fukien gerilla alanında Çan Kayşek'in yardakçıları Çu Çiupay yoldaşı yakaladılar ve 18 Haziran'da Fukien Eyaletinde Çaugting'de kahramanca öldü.
[85] Lin Yunan yoldaş Çin Komünist Partisi'nin üyesi ve Çin Sendika hareketinin ilk önderlerinden ve örgütleyicilerinden biridir. Çin işçi sendikaları sekreterliği, Vuhan şubesi başkanı yürütme komitesinin üyesi ve aynı zamanda bütün Çin İşçi Sendikaları Federasyonu'nun Genel Sekreteri idi. 1931'de Çan Kayşek'in yardakçıları tarafından yakalandı ve Şanghay'da Lunghua'da kahramanca öldü.
[86] Li Siu sih yoldaş Çin Komünist Partisi'nin üyesi idi. 1928de Çin Komünist Gençlik Birliği Merkez Komitesinde çalıştı ve Propaganda Bölümünün başkanı ve Birlik organı Çin Gençliğinin başyazarı idi. 1931'de Parti Merkez Komitesi Propaganda Bölümünde çalışırken, Şanghay'da Çan Kayşek'in yardakçıları tarafından yakalandı ve Lunghua 'da kahramanca öldü.
[87] Ho Meng-siung Çin Komünist Partisi'nin üyesi. Kuzey Çin'deki sendika hareketinin ilk örgütleyicilerinden biri ve Pekin-Suiyuan hattındaki Demiryolu işçileri Sendikasının kurucusudur.
      1927'de Guomindang devrime ihanet ettikten sonra. Komünist Partisinin Şanghay'daki, Kiangsu Eyalet Komitesi'nde bir üye olarak ve onun köylü bölümünün sekreteri olarak çalıştı. 1931'de Çan Kayşek'in yardakçıları tarafından yakalandı ve Lunghua'da kahramanca öldü.
[88] Po ku diye de bilinen, Cin Pangsien yoldaş Çin Komünist Partisi'nin üyesiydi. 1931 Eylülünden Ocak 1935'e kadar, önce, Parti'nin Şanghay'daki geçici eyalet merkez önderliğinin, sonra da Parti'nin Kızıl Üs alanları Merkezi Bürosunun başında bulundu. Bu dönemde, "Sol çizgi şeklindeki ciddi hatayı işledi. Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı'nın ilk dönemlerinde Parti Merkez Komitesinin Güney Bürosunda çalıştı. 1941'den sonra Mao Zedung yoldaşın önderliği altında, Yenan'da günlük gazete Kurtuluş'u, Sinhua Yeni Çin Haber Ajansı'nı kurdu ve yönetti. 1945'de Yedinci Milli Parti Kongresi'nde yeniden Merkez Komitesine seçildi. 1946 Şubat'ında Guomidang'la yapılacak görüşmelere katılmak üzere Cungking'e gitti. Nisan ayında, Yenan'a geri dönerken bir uçak kazasında öldü.
[89] "Sol" hatalar işlemiş olan Çu Liçin yoldaş 1935 sonbaharında merkezi yönetim organının bir temsilcisi olarak, (Şensi-Kansu Sınır Bölgesini ve kuzey Şensi'yi kapsayan) Kuzey Şensi devrimci üs alanına geldi. Burada bulunan ve "Sol" hatalar işlemiş, olan Kuo Hungtao yoldaş ile işbirliği yaparak, siyasal, askeri ve örgütsel işlerde "Sol" Oportünist çizgiyi uyguladılar ve doğru çizgiyi izlemiş olan ve Kuzey Şensi'deki, Kızıl Ordu'yu ve devrimci üs alanını kurmuş olan Liu Çihtan'ı ve öteki yoldaşları uzaklaştırdılar. Bundan sonra karşı devrimcileri bastırma işinde, doğru çizgiyi uygulayan çok sayıda kadroyu tutuklamak gibi ciddi bir hata işlediler ve böylece Kuzey Şensi devrimci üs alanında ağır bir kriz yarattılar. Uzun Yürüyüşten sonra, 1935 Kasım'ında Kuzey Şensi'ye varan Parti Merkez Önderliği, bu "Sol" hataları düzeltti, Liu Çihtan'ı ve öteki yoldaşları hapisten çıkarttı ve böylece Kuzey Şensi devrimci üs alanını tehlikeli durumdan kurtardı.
[90] Bakınız J. V. Stalin, "Çin Devriminin Sorunları" ve "Çin Devrimi ve Komintern'in Görevleri", Eserler. İng. Ed. FLPH. Moskova, 1954 cilt IX, s. 224-34, 291-99 ve "Çin Devriminin Geleceği" Eserler Ed., FLPH, Moskova, 1954 , cilt VIII, s. 373-91.
[91] Bakınız Mao Zedung "Hunan'daki Köylü Hareketi üzerine Bir Araştırma Hakkında Rapor" Seçme Eserler. İng. Ed. FLP. Pekin, 1965 cilt 1. s. 23-59.Türkçe baskı. Kaynak Yayınları Cilt I s. 31.
[92] Bakınız Mao Zedung "Çingkang Dağlarındaki Mücadele" Seçme Eserler İng. Ed.. FLP Pekin. 1965. cilt l. s. 97-99. Türkçe baskı Kaynak Yayınları Cilt I s. 94.
[93] Çingkang Dağlarındaki Cephe Komitesinin, Parti Merkez Komitesine 1929 Nisan'ında yolladığı mektuptan alınmıştır. "Bir Tek Kıvılcım Bozkırı Tutuşturabilir"den iktibas edilmiştir. Seçme Eserler, Mao Zedung İng. Ed. FLP, Pekin, 1965, cilt l. s. 123.Türkçe baskı Kaynak Yayınları Cilt I s.152.
[94] Bakınız "Neden Çin'de Kızıl Siyasi İktidar Var Olabilir?" ve "Çingkang Dağlarındaki Mücadele", Seçme Eserler. Mao Zedung İng. Ed. FLP, Pekin 1965, Cilt 1 s. 63-104. Türkçe baskı Kaynak Yayınları Cilt I s. 81-94.
[95] Çin Komünist Partisi 1933 Ocak ayında, devrimci üs alanlarına ve Kızıl Ordu'ya saldıran bütün Guomindang askerlerine şu üç şartla bir ateş-kes anlaşmasının yapılmasını ve Japonya'ya karşı ortak direnişe geçilmesini öneren bir bildiri yayınladı.
      1- Devrimci üs alanlarına ve Kızıl Ordu'ya saldırının durdurulması;
      2- Halka hak ve özgürlüklerin tanınması;
      3-Halkın silahlandırılması.
[96] Bu altı koşul 1934'de Çin Komünist Partisi tarafından ileri sürülen ve Soong Çing Ling (Bayan Sun Yatsen) ve öbürlerinin imzalarıyla yayınlanan, "Japonya ile savaşta Çin Halkının Temel Programındaki maddeleri". Bu koşullar şunlardır.
      1- Bütün deniz, kara ve hava kuvvetlerini Japonya'ya karşı savaş için seferber edelim.
      2- Bütün ülkede halkı seferber edelim.
      3- Bütün halkı silahlandıralım.
      4- Savaş harcamalarını ödemek için Japon emperyalistlerinin ve satılmışların Çin'deki mülklerine el koyalım.
      5- İşçilerin, köylülerin, askerlerin, öğrencilerin ve işadamlarının temsilcilerinden seçilecek bir Çin Silahlı Milli Savunma Komitesi kuralım.
      6- Japon emperyalistlerine karşı olan bütün güçlerle ittifak kuralım ve iyi niyetli, tarafsız bütün ülkelerle dostça ilişkiler içinde olalım.
[97] J.V. Stalin "Çin Devriminin Geleceği". Eserler. İng. Ed FLPH Moskova, 1954 cilt VIII s. 379.
[98] Bakınız "Neden Çin'de Kızıl Siyasal İktidar var olabilir?" ve "Bir Tek Kıvılcım Bozkırı Tutuşturabilir" Seçme Eserler. Mao Zedung İng. Ed., FLP, Pekin, 1965, cilt I. s. 63-72, 117-28, Türkçe baskı Kaynak Yayınları, Cilt I s. 81. s. 152.
[99] "Neden Çin'de Kızıl Siyasal İktidar Var Olabilir?"den. Seçme Eserler, Mao Zedung, İng. Ed., FLP, Pekin, 1965,cilt l. s. 65 .Türkçe baskı Kaynak Yayınları Cilt I s. 81.
[100] "Bir Tek Kıvılcım Bozkırı Tutuşturabilir" Seçme Eserler, Mao Zedong, İng. Ed., FLP. Pekin 1965 Cilt I. s. 118. Türkçe baskı Kaynak Yayınları Cilt I s. 152.
[101] J. V. Stalin. "Leninizmin İlkeleri" Eserler, İng. Ed., FLPH., Moskova. 1953. cilt VI. s. 155-75 ve "Çağdaş Konular üzerine Notlar", Eserler, İng. Ed. FLPH., Moskova 1954 Cilt IX. s. 346.
[102] "Çingkang Dağlarındaki Mücadele"den Seçme Eserler, Mao Zedung. İng. Ed., FLP. Pekin 1956. Cilt l. s.73.
[103] Aynı eser, s. 74.
[104] Aynı eser, s. 76.
[105] Çingkang Dağlarındaki Cephe Komitesinin, Parti Merkez Komitesine 1929 Nisan'ında yolladığı Mektuptan alınmıştır. "Bir Tek Kıvılcım Bozkırı Tutuşturabilir"den iktibas edilmiştir. Seçme Eserler. Mao Zedung. İng. Ed., FLP, Pekin. 1965.Cilt. l, s. 126.
[106] Düşmanın Beşinci "Kuşatma ve Baskı" Harekâtı'na karşı mücadele üzerine Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi Genel Kararından alınmıştır. (Zunyi Toplantısının Kararı)
[107] "Çin Devrim Savaşında Strateji Sorunları" Seçme Eserler, Mao Zedung İng. Ed., FLP. Pekin. 1965. Cilt I. s. 200.
[108] Bakınız "Siyaset Üzerine", Seçme Eserler, Mao Zedung Kaynak Yayınları, Cilt II, s. 449.
[109] Liu Şao-çi "Kapalı Kapıcılığı ve Maceracılığı Yok Edelim" den.
[110] Liu Şao-çi "Beyaz Bölgelerde Geçmiş Çalışmalar Hakkında Merkez Komitesine Mektup"tan.
[111] Liu Şao-çi "Kapalı Kapıcılığı ve Maceracığı Yok Edelim"den.
[112] Lo Ming önceleri Çin Komünist Partisi'nin üyesiydi. 1933'de Merkezi Kızıl Üs alanları, Fukien Eyalet Komitesinin Sekreter vekili idi. Şanghang Yunting'de ve Batı Fukien'in başka uzak yerlerinde Parti oldukça güç bir durumla karşı karşıya olduğu için, buralardaki görevinin istikrarlı üs alanlarındaki görevinden farklı olması gerektiğini savunmuş ve bu yüzden "solcular"ın saldırılarına uğramıştır. "Solcular" onun görüşlerini tahrif ederek ve abartarak "Karamsarlık ve devrim hakkındaki ümitsizlikten doğan, oportünist-tasfiyeci kaçış ve gerileme çizgisi" olarak sunmuşlar ve örgütsel açıdan sözde "Lo Ming Çizgisine karşı mücadele" vermişlerdir.
[113] Üç Ana Disiplin Kuralı ve Dikkat Edilecek Sekiz Nokta, Toprak Devrimi Savaşı sırasında, Çin işçi ve köylü Kızıl Ordusu için, Mao Zedung yoldaş tarafından saptanmıştır ve sonradan Sekizinci Yol Ordusu ve Yeni Dördüncü Ordu ve bugünkü Halk Kurtuluş Ordusu tarafından disiplin kuralları olarak kabul edilmiştir. Değişik bölgelerdeki Ordu birliklerinde, bu kuralların içeriği biraz farklı olduğundan, Çin Halk Ordusu Başkomutanlığı, Ekim 1947'de aşağıdaki standart tipi yayınladı. Üç Ana Disiplin Kuralı:
      1-Bütün eylemlerinde emirlere itaat et.
      2- Kitlelerden tek bir iğne veya bir parça iplik bile alma.
      3- Ele geçirilen her şeyi teslim et.
      Dikkat Edilecek Sekiz Nokta:
      1 - Kibar konuş
      2- Satın aldığının karşılığını hakkıyla öde.
      3- Ödünç aldığın her şeyi geri ver.
      4- Zarar verdiğin her şeyi öde.
      5- Halka kötü davranma.
      6- Ürünlere zarar verme.
      7- Kadınlara saygısızlık yapma.
      8- Esirlere kötü davranma.
[114] Çinkang Dağlarındaki Cephe Komitesinin Parti Merkez Komitesine. 1929 Nisanında yolladığı mektuptan alınmıştır. "Bir Tek Kıvılcım Bozkırı Tutuşturabilir"den iktisap edilmiştir. Seçme Eserler, Mao Zedung İng. Ed., FLP, Pekin, 1965. Cilt I. s. 124.Türkçe baskı Kaynak Yayınları Cilt I s. 152.
[115] Bakınız "Çin Devrim Savaşında Strateji Sorunları" Seçme Eserler, Mao Zedung, İng. Ed. FLP. Pekin, 1965, cilt I, s. 205-49 Kaynak Yayınları Cilt I s. 230.
[116] Düşmanın beşinci "Kuşatma ve Baskı" Harekâtının Kırılması hakkında Çin Komünist Partisi, Merkez Komitesinin ulaştığı sonuçlar Şubat 1935.
[117] 1929'da Dördüncü Kızıl Ordu'nun Dokuzuncu Parti Kongresinin Kararı. "Parti İçindeki Yanlış Fikirlerin Düzeltilmesi Üzerine" başlıklı yazıya işaret etmektedir. Seçme Eserler, Mao Zedung. İng. Ed. FLP, Pekin, 1965, Cilt, 1, s. 105-16.Kaynak Yayınları Cilt I s. 94.
[118] V. İ. Lenin "Ne Yapmalı?" Toplu Eserler, İng. Ed., FLPH, Moskova, 1961, cilt V, s. 369.
[119] J. V. Stalin, "Merkez Komitesi ve Merkez Kontrol Komisyonunun Nisan ayı Ortak Toplantısının Çalışmaları" Eserler, İng., FLPH, Moskova, 1954, cilt, XI, s. 39.
[120] "İncelememiz ve Şimdiki Durum"dan bu ciltte s. 168.
[121] Blanquizm, Fransa'da Auguste Blanqui (1805-1881) tarafından temsil edilen devrimci maceracılık ideolojisidir. Blanquistler sınıf mücadelesini inkâr ediyorlar ve insanlığın kapitalist sömürü sisteminden, proletaryanın sınıf mücadelesiyle değil de, bir avuç entelektüelin, gizli ittifakıyla kurtulacağını sanıyorlardı.
[122] "Sadece kendi bulunduğu dağın tepesini görme" zihniyeti için, bakınız, bu ciltte "İncelememiz ve Şimdiki Durum" başlıklı makalenin 8 no'lu dipnotu.
[123] Burada Çan Kayşek'in 1943'te yayımlanan Çin'in Kaderi adlı kitabı kastediliyor.
[124] Burada Mao Zedung yoldaşın, aynı kongredeki "Koalisyon Hükümeti Üzerine" başlıklı raporu kastediliyor.
[125] Çin Milli Kurtuluş Öncü Birliği ya da daha kısa adıyla Milli Öncü Birlik. 1935'teki 9 Aralık Hareketine katılan ilerici gençler tarafından Çin Komünist Partisi önderliğinde 1936 Eylül'ünde kurulan bir devrimci gençlik örgütüydü. Direnme Savaşının patlak vermesinden sonra bu örgütün üyelerinden birçoğu savaşta yer aldı ve düşman hatları gerisindeki üs bölgelerinin inşasına katıldı. Guomindang bölgesindeki Milli Öncü Birlik örgütleri t'938'de Çan Kayşek hükümeti tarafından zorla kapatıldı: Kurtarılmış bölgelerdeki daha sonra daha geniş nitelikte bir örgüt olan Milli Kurtuluş İçin Gençlik Birliğine katıldılar.
[126] 7 Temmuz 1937'de Japon istila kuvvetleri Pekin'in 10 km. kadar güneybatısında bulunan Lukuçiao'daki Çin garnizonuna saldırdı. Japonya'ya karşı ülke çapındaki coşkun hareketin etkisi altındaki Çin askerleri karşı koydular. Bu olay, Çin halkının sekiz yıl süren Japonya'ya karşı kahramanca Direnme Savaşının başlangıcını belirler.
[127] Üç anti-komünist saldırı hakkında daha geniş bilgi edinmek için bu cildin (s. 141) sayfalarındaki "Guomindang Merkez Yürütme Komitesinin ve Siyasi Halk Konseyinin Toplantıları Üzerine Bir Yorum" adlı yazıya bakınız.
[128] Çin'in kuzey-güney ana demiryolu hattını ulaşıma açmak için girişilen bu harekâtlar, Kanton-Hankov Demiryolunu boylu boyunca ele geçirmek ve böylece Kuzey ve Güney Çin arasında kesintisiz bir kara bağlantısı ede etmek için Japon ordusunun 1944 Mayıs'ında giriştiği taarruzu oluşturur.
[129] Scobie Yunanistan'daki İngiliz emperyalist saldırı kuvvetlerinin komutanıydı. 1944 Ekim'inde yenik düşen Alman işgalcileri Avrupa kıtasında geri çekilirken, Londra'da sürgünde bulunan gerici Yunan hükümetini de beraberinde getiren Scobie'nin birlikleri ülkeye girdiler. Scobie, Alman istilacılarına karşı uzun ve kahramanca bir mücadele vermiş olan Yunanistan Halk Kurtuluş Ordusuna saldırmada ve Yunan yurtseverlerini katletmede bu hükümete yardımcı oldu ve Yunanistan'ı kana boğdu.
[130] Pao çia, Guomindang gerici kliğinin faşist yönetiminin ilk günlerinde zorla kabul ettirdiği bir idari sistemdi. 1 Ağustos 1932'de Çan Kayşek Hunan, Hupey ve Anvey Eyaletlerini kapsayan "Pao ve Çia Örgütleri ve İllerde Nüfus sayımı İçin Yönetmelikleri"ni yürürlüğe koydu. Bu "yönetmelikler", Pao ve Çia'nın hane esasına göre örgütlenmesini; her hanenin, on hanedan meydana gelen her Çia'nın ve on Çia'dan meydana gelen her Pao'nun bir reisi olmasını" öngörüyordu. Komşuların birbirlerinin faaliyetlerini gözlemeler ve yetkilere ihbar etmeleri zorunlu kılınıyordu. İçlerinden biri suçlu bulunduğu takdirde hepsi cezalandırılabilecekti. Ayrıca zorunlu çalışmanın sağlanabilmesi için karşıdevrimci tedbirler alındı. 7 Kasım 1934'te Guomindang hükümeti kendi yönetimi atındaki bütün eyaletlerde ve belediyelerde bu faşist yönetim sisteminin kurulacağını resmen açıkladı.
[131] 1943 Kasım'ında Çin, Birleşik Amerika ve İngiltere'nin katıldığı Kahire Konferansı, Tayvan ve diğer bazı toprakların Çin'e geri verilmesini açıkça şart koşan Kahire Bildirisini yayınladı. 1950 Haziran'ında ABD hükümeti, Çin'i Tayvan üzerindeki hâkimiyetinden yoksun bırakmak çabasıyla, antlaşmayı açıkça ihlal etti ve bölgeye bir filo gönderdi.
[132] Yuan Şihkay, Çing Hanedanının son yıllarında Kuzeyli savaş ağalarının başıydı. Çing Hanedanının 1911 Devrimiyle yıkılmasından sonra Cumhuriyetin başkanlığını gaspetti ve büyük toprak ağası ve büyük komprador sınıflarını temsil eden ilk kuzeyli savaşağaları hükümetini kurdu. Bunu, karşıdevrimci silahlı kuvvete ve emperyalistlerin desteğine dayanarak ve o zaman devrime önderlik etmekte olan burjuvazinin uzlaşıcı karakterinden yararlanarak yaptı. 1915'te kendisini imparator ilan etmek istedi ve Japon emperyalistlerinin desteğini kazanmak için. Japonya'nın Çin üzerindeki bütün denetimi tek başına elde etmek amacıyla hazırladığı Yirmi Bir Talebi kabul etti. Aynı yılın Aralık ayında Yenan Eyaletinde onun tahta geçmesine karşı bir ayaklanma patlak verdi ve bu ayaklanma bütün ülkede derhal yankı uyandırdı ve destek gördü. Yuan Şihkay, 1916 Haziran'ında Pekin'de öldü.
[133] Omey, Seçuan Eyaletinin güneybatısında ünlü bir dağdır. Burada, Seçuan'ın dağlık bölgeleri, Çan Kayşek hâkim kliğinin Japonya'ya Karşı Direnme Savaşındaki son sığınağını temsil etmektedir.
[134] Dr. Sun Yatsen 10 Kasım 1924 tarihli "Kuzeye Hareketim Üzerine Açıklama"sından alınmıştır.
[135] İngiltere 18. yüzyıl sonlarından itibaren Çin'e uzun yıllar gittikçe artan miktarda afyon ihraç etti. Bu alışveriş, Çin halkını uyuşturucu maddelere alıştırmakla kalmadı, aynı zamanda Çin'in gümüşünü de yağmaladı. Çin'de bu durunla karşı şiddetli bir muhalefet doğdu. İngiltere, 1840 yılında Çin'le olan ticaretini güven altına almak bahanesiyle Çin'e karşı silahlı saldırıya girişti. Li Ze-su komutasındaki Çin askeri birlikleri direnişe geçtiler ve Kanton halkı kendiliğinden "İngiliz Ordularını Yok Etme" hareketini örgütledi ve İngiliz saldırı kuvvelerine ağır darbeler indirdi. Ama 1842'de kokuşmuş Çing rejimi İngiltere'yle Nanking antlaşmasını imzaladı. Bu antlaşmada, İngiltere'ye tazminat ödenmesi, Hongkong'un İngiltere'ye bırakılması, Şanghay, Fooçov, Amoy, Ningpo ve Kanton'un İngiliz ticaretine açılması ve Çin'e ithal edilen İngiliz mallarına uygulanacak gümrük tarifesinin Çin ve İngiltere tarafından ortaklaşa tespit edilmesi öngörülüyordu.
[136] Atlantik Bildirisi, Birleşik Amerika ve İngiltere tarafından 1941 Ağustos'undaki Atlantik Konferansının sonunda ortaklaşa yayımlanmıştı. Moskova Konferansı Sovyetler Birliği, Birleşik Amerika ve İngiltere Dışişleri Bakanları arasında 1943 Ekilirinde yapılmıştı. Sovyetler Birliği, Birleşik Amerika ve İngiltere'nin katıldığı Tahran Konferansı 1943 Kasım ve Aralık aylarında İran'ın başkentinde yapıldı. Sovyetler Birliği, ABD ve İngiltere'nin katıldığı Kırım Konferansı, 1945 Şubat'ında Yalta'da yapıldı. Bütün bu uluslararası konferanslarda taraflar, faşist Almanya'yı ve Japonya'yı ortak çabayla yenmeye, saldırgan güçlerin ve faşist kalıntıların yeniden canlanmasını önlemeye, dünya barışını korumaya ve bütün ülkelerin halklarının bağımsızlık ve özlemlerini gerçekleştirmelerine yardımcı olmaya kararlı olduklarını belirttiler. Ama savaşın hemen ardından ABD ve İngiltere hükümetleri bütün bu uluslararası antlaşmaları çiğnediler.
[137] Tung Pi-vu yoldaş. Nisan-Haziran 1945'te San Fransisko'da 50 ülkenin temsilcilerinin katılmasıyla yapılan Uluslararası Örgütlenme Üzerine Birleşmiş Milletler Konferansında hazır bulundu. Birleşmiş Milletler Örgütü üzerine öneriler. Moskova ve Tahran Konferansları kararlarına uygun olarak Sovyetler Birliği, ABD, İngiltere ve Çin temsilcilerinin Ağustos-Ekim 1944'te Birleşik Amerika'da Dumbarton Oaks'ta yapmış oldukları toplantıda hazırlanmıştır.
[138] Japonya'nın teslim olmasıyla durum değişti. Çin Kurtarılmış Bölgeleri Halk konferansı Çin Komünist Partisinin Yedinci Kongresinden sonra Yenan'da bu konferans için bir Hazırlık Komitesi kurulmasına ve bütün Kurtarılmış Bölgelerden temsilcilerin hazır bulundukları bir açılış toplantısı yapılmasına rağmen toplanmadı.
[139] Gerici Cumhuriyetçi Partiye mensup bir politikacı olan Patrick J. Hurley 1944'ün sonlarına doğru Çin'e ABD büyükelçisi olarak atandı. Kasım 1945'te istifaya zorlandı, çünkü Çan Kayşek'in antikomünist siyasetini desteklemesi, Çin halkının şiddetli muhalefetine yol açmıştı. Hurley'in Çin Komünist Partisiyle işbirliğine karşı açıklaması 2 Nisan 1945'te Washington'da ABD Dışişleri Bakanlığı'nın bir basın toplantısında yapılmıştı. Ayrıntılar için bkz. "Hurley-Çan Kayşek Düeti Bir Fiyaskodur", bu ciltte s. 342.
[140] Bkz. J. V. Stalin "Leninizmin İlkeleri" Eserler, İng. bas., Moskova 1953, cilt VI. s. 74-82.
[141] 1 Ocak 1945'te Çan Kayşek'in yaptığı radyo konuşmasında, bir önceki yıl Guomindang'ın Japon saldırganları karşısında uğradığı yüz kızartıcı yenilgilerden söz bile edilmiyordu. Ama halka kara çalınıyor, bütün halk ve ülkedeki bütün Japonya'ya karşı partilerin desteklediği bir öneri olan Guomindang'ın tek parti diktatörlüğünün lağvedilmesi ve bir koalisyon hükümeti, bir birleşik yüksek komutanlık kurma önerisine karşı çıkılıyordu. Çan Kayşek Guomindang'ın tek parti diktatörlüğünün sürdürülmesinde ısrar etti ve halkın eleştirisine karşı Guomindang denetiminde bir "Milli Meclis" toplanmasından söz etti. Bütün halk bu Meclisi nefretle reddetti.
[142] 1 Mart 1945'te Çan Kayşek Çungking'deki Anayasal Yönetimin Kurulması Derneği'nde bir konuşma yaptı. Yılbaşı konuşmasındaki gerici görüşleri tekrarlamasının yanı sıra, Çan Kayşek Sekizinci Yol Ordusunu ve Yeni Dördüncü Orduyu "yeniden düzenlemek" üzere bir ABD temsilcisinin de dâhil olduğu bir Üçlü Komite kurulmasını önerdi. Bu öneri, ABD emperyalistlerine Çin'in içişlerine karışmaları için açık bir davet demekti.
[143] 1923'te Kuzeyli savaş ağası Zao Kun, meclis üyelerinin her birine 5 bin gümüş dolar rüşvet vererek kendini "Çin Cumhuriyeti Başkanı" seçtirmişti. Zao Kun, rüşvetle seçilen başkan olarak meşhur oldu ve rüşvet alan meclis üyeleri "Domuzlar Meclisi üyeleri" olarak anıldılar. Mao Zedung yoldaş burada Guomindang'ın sahte "Milli Meclis var" ile Domuzlar Meclisi arasında bir benzetme yapıyor.
[144] Earl Browder. 1930'dan 1944 e kadar Amerika Birleşik Devletleri Komünist Partisi'nin Genel Sekreteriydi. İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD Komünist Partisi içinde, başını Brovvder'ın çektiği sağcı fikirler Marksizm düşmanı revizyonist-teslimiyetçi bir çizgi haline geldi. Aralık 1943'ten sonra Browder bu çizgiyi birçok konuşma ve yazısında savundu ve Nisan 1944'te sağ oportünist bir program olan Tahran adlı kitabını yayımladı. Emperyalizmin tekelci, çürümüş ve can çekişen kapitalizm olduğu şeklindeki temel Leninist tezden saparak ve ABD kapitalizminin emperyalist niteliğini inkâr ederek, ABD kapitalizminin "gens kapitalizmin özelliklerinden bazılarını koruduğunu" (altını Browder çizmiştir) ve ABD'de proletarya ile büyük burjuvazi arasında "ortak bir çıkar"ın var olduğunu ileri sürdü. Böylece tekelci tröstler sisteminin korunmasını savundu ve sınıflararası uzlaşma yoluyla ABD kapitalizmini kaçınılınız buhranlardan koruyabileceğini hayal etti. ABD kapitalizmini bu saçma değerlendirmesine dayanarak ve tekelci sermaye ile sınıflararası işbirliği şeklinde teslimiyetçi bir çizgi izleyerek Browder, Mayıs 1944'te ABD proletaryasının partisi ABD Komünist Partisi'nin feshedilmesinin başını çekti ve Parti olmayan bir örgütü, ABD Komünist Siyasi Birliği'ni kurdu. Browder'in yanlış çizgisi ta başından itibaren, ABD Komünist Partisi içinde başında William Z. Foster yoldaşın bulunduğu birçok üyenin muhalefetiyle karşılaştı. Foster yoldaşın önderliğine Komünist Siyasi Birlik Haziran 1945'te Browder'ın çizgisini mahkûm eden bir kararı kabul etti. Temmuz'da birlik, özel bir milli kurultay topladı ve bu çizginin tamamen tasfiye edilmesine ve ABD Komünist Partisi'nin yeniden kurulmasına karar verdi. Browder, proletaryaya karşı ihanet olan eski tutumunda ısrar ettiği, Truman yönetiminin emperyalist siyasetini açıkça desteklediği ve Parti içinde hizip faaliyetlerine girişiği için Şubat 1946'da Parti'den atıldı.


Sayfa başina gidiş