YENİ DEMOKRASİ ÜZERİNE
I. ÇİN NEREYE GİDİYOR? II. YENİ BİR ÇİN KURMAK İSTİYORUZ
III. ÇİN'İN TARİHÎ ÖZELLİKLERİ
IV. ÇİN DEVRİMİ DÜNYA DEVRİMİNİN BİR PARÇASIDIR
V. YENİ DEMOKRASİNİN SİYASETİ
VI. YENİ DEMOKRASİNİN EKONOMİSİ
VII. BURJUVA DİKTATÖRLÜĞÜNÜN REDDEDİLMESİ
VIII. "SOL" LAFAZANLIĞIN REDDEDİLMESİ
IX. İFLAH OLMAZLARIN REDDEDİLMESİ
X. ESKİ VE YENİ ÜÇ HALK İLKESİ
XI. YENİ DEMOKRASİNİN KÜLTÜRÜ
XII. ÇİN'İN KÜLTÜR DEVRİMİNİN TARİHÎ ÖZELLİKLERİ
XIII. DÖRT DÖNEM
XIV. KÜLTÜRÜN NİTELİĞİ HAKKİNDA BAZÎ YANLIŞ FİKİRLER
XV. MİLLÎ VE BİLİMSEL BİR KİTLE KÜLTÜRÜ
TESLİMİYET TEHLİKESİNİ ALTEDELİM VE
JAPONYA'YA KARŞI OLAN BÜTÜN GÜÇLERİ
GUOMİNDANG'DAN ON TALEP[17*]
ÇİN İŞÇİSİ'Nİ SUNARKEN
BİRLİK VE İLERLEMEYE AĞIRLIK VERMELİYİZ[18*]
YENİ DEMOKRATİK ANAYASAL YÖNETİM[19*]
JAPON ALEYHTARI ÜS BÖLGELERİNDE
JAPONYA'YA KARŞİ BİRLEŞİK CEPHE İÇİNDE
JAPONYA'YA KARŞI OLAN GÜÇLERİ SERBESTÇE
SONUNA KADAR BİRLİK
SİYASET ÜZERİNE[23*]
GÜNEY ANVEY OLAYİNA İLİŞKİN EMİR VE BİLDİRİ
ÇİN KOMÜNİST PARTİSİ MERKEZ KOMİTESİ
İKİNCİ ANTİ-KOMÜNİST SALDIRININ
İKİNCİ ANTİ-KOMÜNİST SALDIRININ
Ocak 1940
Direnme Savaşı başladığından bu yana ülkenin dört bir yanında bir canlılık hüküm sürmektedir, içine düşülen çıkmazdan kurtulmanın yolunun bulunduğunu herkes hissediyor ve insanlar artık çaresizlik içinde boyunlarını bükmüyorlar. Ne var ki, son zamanlarda ortalık yeniden, uzlaşmacılığın ve anti-komünizmin tozu ve dumanıyla doldu ve halk bir kere daha şaşkına döndü. Bundan en kolay ve en başta etkilenecek olanlar aydınlar ve genç öğrencilerdir. Aynı soru yeniden ortaya çıkmaktadır: Ne yapmalı? Çin nereye gidiyor? Bu yüzden Çin Kültürü'nün[119] yayına başlaması dolayısıyla ülke içersindeki siyasî ve kültürel akımların açıklığa kavuşturulması yararlı olabilir. Ben kültür meselelerinde acemi sayılırım; bu meseleleri incelemek istiyorum, ama buna daha yeni başladım. Bereket versin, Yenan'da bu konuyu etraflı bir şekilde ele almış olan pek çok yoldaş var, onun için benim ortaya koyduğum kabataslak görüşler tiyatroda oyun başlamadan önce çalan zilin görevini görebilir. Gözlemlerimiz, ülkenin ileri kültür işçileri için bir nebze doğruluk payı taşıyabilir ve kendi değerli katkılarını öne sürmeleri için alçakgönüllü bir uyarı görevini yerine getirebilir; onların, millî ihtiyaçlarımızı karşılayacak doğru sonuçlara varılması için tartışmaya katılacaklarını umuyoruz. Bilimsel tavır, "gerçeği olgularda aramak"tır ye kendini beğenmiş bir şekilde yanılmaz olduğunu ilan ederek insanlara nutuk çekmekle hiç bir zaman hiç bir şey halledilmez. Milletimizin karşılaştığı felaketler son derece ciddidir ve ancak bilimsel bir yaklaşım ve sorumluluk duygusu onu kurtuluşa götürebilir. Bir tek gerçek [sayfa 340] vardır ve insanın o gerçeğe varıp varmadığı, sübjektif bir şekilde böbürlenmeye değil, objektif pratiğe bağlıdır. Gerçeğin tek ölçüsü, milyonlarca insanın devrimci pratiğidir.
Bence bu, Çin Kültürü'nün tutumu olarak kabul edilebilir.
Her kültür (bir ideolojik biçim olarak), belli bir toplumun siyasetinin ve ekonomisinin yansımasıdır. Diğer yandan bunlardan birincisinin ikincisi üzerinde muazzam bir etkisi vardır; ekonomi temeldir ve siyaset, ekonominin yoğunlaşmış ifadesidir.[120] Kültürün siyaset ve ekonomiyle olan ilişkisi ve siyasetin ekonomiyle olan ilişkisi konusunda temel görüşümüz budur. Dolayısıyla, kültür biçimi önce siyasî ve iktisadî biçim tarafından belirlenir ve ancak ondan sonra söz konusu siyasî ve iktisadî biçim üzerinde işlemeye ve onu etkilemeye başlar. Marks şöyle der: "İnsanların varlıklarını belirleyen, bilinçleri değil; tam tersine bilinçlerini belirleyen, sosyal varlıklarıdır."[121] Ayrıca şunu da belirtir: "Filozoflar dünyayı sadece çeşitli şekillerde yorumlamışlardır; oysa mesele onu değiştirmektir."[122] Bu bilimsel tanımlamalar, İnsanlık tarihinde ilk defa olarak, bilinç [sayfa 341] ile varlık arasındaki ilişki meselesini doğru bir şekilde çözmüştür; ve bunlar, daha sonra Lenin tarafından çok derin bir şekilde geliştirilen dinamik devrimci bilgi teorisinin temel kavramlarıdır. Bu teori, bilgiyi gerçeğin yansıması olarak alır. Çin'in kültür meselelerini tartışırken bu temel kavramları aklımızda tutmalıyız.
Böylece, tasfiye etmek istediğimiz eski millî kültürün gerici unsurlarının, eski millî siyaset ve ekonominin ayrılmaz bir parçası olduğu; öte yandan, inşa etmek istediğimiz yeni millî kültürün de yeni millî siyaset ve ekonominin ayrılmaz bir parçası olduğu apaçık görülmektedir. Çin milletinin eski siyaseti ve ekonomisi onun eski kültürünün temelini meydana getirmektedir; aynı şekilde yeni siyaseti ve ekonomisi de onun yeni kültürünün temelini meydana getirecektir.
Çin'in eski siyaseti ve ekonomisi nedir? Ve Çin'in eski kültürü nedir?
Çu ve Çin Hanedanlarından itibaren Çin toplumu, feodal bir siyasete ve feodal bir ekonomiye sahip olan feodal bir toplumdu. Hâkim kültür de, siyaseti ve ekonomiyi yansıtan feodal kültürdü.
Yabancı kapitalizmin istilasından ve Çin toplumundaki kapitalist unsurların giderek gelişmesinden itibaren, ülke adım adım değişerek sömürge, yarı-sömürge ve yarı-feodal bir toplum haline gelmiştir. Çin bugün, Japon işgali altında bulunan bölgelerde sömürge, Guomindang bölgelerinde ise esas olarak yan-sömürgedir ve iki bölgede de esas olarak feodal ya da yan-feodaldir. İşte günümüz Çin toplumunun niteliği ve ülkemizdeki durum budur. Bu toplumun siyaseti ve ekonomisi, esas olarak, sömürge, yarı-sömürge ve yan-feodaldir ve siyaset ile ekonomiyi yansıtan hakim kültür de gene sömürge, yan-sömürge ve yarı-feodal bir nitelik taşır.
Bizim devrimimiz tamamen bu hâkim siyasî, ekonomik ve kültürel biçimlere yöneltilmiştir. Biz eski sömürge, yarı-sömürge ve yarı-feodal siyaset ve ekonomiden ve onların hizmetindeki eski kültürden kurtulmak istiyoruz. Ve yerine, bunların tam tersi olan Çin milletinin yeni siyasetini, yeni ekonomisini ve yeni kültürünü inşa etmek istiyoruz.
Öyleyse Çin milletinin yeni siyaseti, yeni ekonomisi ve yeni kültürü nedir?
Çin devrimi kendi tarihî süreci içersinde iki aşamadan, birinci olarak, demokratik devrim ve ikinci olarak sosyalist devrim [sayfa 342] aşamasından geçmek zorundadır. Ve tabiatları gereği bunlar iki ayrı devrimci süreçtir. Buradaki demokrasi eski sınıflamaya dâhil olan, eski demokrasi değildir; tersine yeni sınıflamaya giren. Yeni Demokrasidir.
Dolayısıyla Çin'in yeni siyasetinin, Yeni Demokrasinin siyaseti, Çin'in yeni ekonomisinin Yeni Demokrasinin ekonomisi ve Çin'in yeni kültürünün de Yeni Demokrasinin kültürü olduğu söylenebilir.
Günümüzdeki Çin devriminin tarihî özellikleri bunlardır. Çin devrimine katılan herhangi bir siyasî parti, grup ya da kişi bunu kavramadığı takdirde, Çin devrimini yönetmeyi ve zafere ulaştırmayı başaramayacak, halk tarafından bir kenara atılacak ve kaderine yanacaktır.
Çin'in ve Dünyanın tarihî gelişmesinin kısa bir incelemesi bu özelliğin Afyon Savaşından hemen sonra değil; ancak birinci emperyalist dünya savaşından ve Rusya'daki Ekim Devriminden sonra şekillenmeye başladığını gösterir. Şimdi bunun oluşma sürecini inceleyelim.
Günümüz Çin toplumunun sömürge, yarı-sömürge ve yarı-feodal niteliğinden Çin devriminin iki aşamaya bölünmesi gerektiği sonucu çıkar. Birinci adım, sömürge, yarı-sömürge ve yarı-feodal toplum biçimini, bağımsız, demokratik bir toplum haline getirmektir. İkinci adım ise, devrimi ilerletmek ve sosyalist bir toplum inşa etmektir. Şu anda Çin devrimi birinci adımı atmaktadır.
Birinci adım için hazırlık dönemi 1840'daki Afyon Savaşıyla, yani feodal Çin toplumunun, yarı-sömürge ve yarı-feodal bir toplum haline gelmeye başlamasıyla açıldı. Bunu Tayping İlahî ballığı Hareketi, Çin-Fransız Savaşı, Çin-Japon Savaşı, 1898 [sayfa 343] Reform Hareketi, 1911 Devrimi, 4 Mayıs Hareketi, Kuzey Seferi, Toprak Devrimi Savaşı ve şimdiki Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı izledi. Bunların tümü bütün bir yüzyılı kaplamıştır ve bunlar, Çin halkının bağımsız, demokratik bir toplum. İnşa. etmek ve birinci devrimi tamamlamak için emperyalizme ve feodal güçlere karşı çeşitli zamanlarda ve değişen ölçülerde yürüttüğü mücadeleler oldukları için bir anlamda o birinci adımı temsil ederler. 1911 Devrimi, bu devrimin daha tam anlamda başlangıcıydı. Sosyal niteliği bakımından bu devrim bir proleter-sosyalist devrim değil, bir burjuva demokratik devrimdir. Daha tamamlanmamıştır ve hâlâ büyük çabalar gerektirmektedir, çünkü bugün bile düşmanları hâlâ çok güçlüdür. Dr. Sun Yat-sen "devrim henüz tamamlanmamıştır, bütün yoldaşlarım mücadeleye devam etmelidir" derken burjuva demokratik devrimden söz etmekteydi.
Ne var ki, 1914'deki birinci emperyalist dünya savaşının patlak vermesinden sonra ve 1917'deki Rus Ekim Devriminin sonucu olarak yeryüzünün altıda birini kaplayan topraklar üzerinde sosyalist bir devletin kurulmasıyla Çin'in burjuva demokratik devriminde bir değişiklik meydana geldi.
Bu olaylardan önce, Çin'in burjuva demokratik devrimi, eski burjuva demokratik dünya devrimi sınıflamasına giriyordu ve bunun bir parçasıydı.
Bu olaylardan sonra, Çin burjuva demokratik devrimi bir değişiklik geçirmiş ve burjuva demokratik devrimlerinin yeni sınıflamasına dâhil olmuştur. Devrimci güçlerin mevzilenişi açısından ise, bu devrim proleter-sosyalist dünya devriminin bir parçasıdır.
Neden? Çünkü birinci emperyalist dünya savaşı ve ilk muzaffer sosyalist devrim, Ekim Devrimi, dünya tarihinin bütün gidişini değiştirmiş ve yeni bir çağ başlatmıştır.
Bu çağda, dünya kapitalist cephesi yeryüzünün bir bölümünde (dünyanın altıda birinde) çökmüş ve geri kalan yerlerde ise kendi çürümüşlüğünü açıkça gözler önüne sermiştir. Kapitalizmin hüküm sürdüğü ülkeler varlıklarını sürdürebilmek için her zamankinden daha fazla sömürge ve yarı-sömürgelere dayanmak zorundadırlar; sosyalist bir devlet kurulmuş ve bütün sömürgelerle yarı-sömürgelerin kurtuluş hareketlerini faal olarak desteklemeye hazır olduğunu ilan etmiştir; kapitalist ülkelerdeki proletarya kendisini sosyal-demokrat partilerin sosyal-emperyalist etkilerinden kararlı bir şekilde kurtarmakta ve [sayfa 344] sömürgelerle yarı-sömürgelerdeki kurtuluş hareketlerini desteklediğini ilan etmektedir. Bu çağda bir sömürge ya da yarı-sömürgede emperyalizme, yani uluslararası burjuvaziye ya da uluslararası kapitalizme yöneltilmiş her devrim, artık burjuva demokratik dünya devriminin eski sınıflamasına değil, yeni sınıflamasına girer. Böyle bir devrim artık eski burjuva ya da kapitalist dünya devriminin bir parçası değil yenidünya devriminin, proleter-sosyalist dünya devriminin bir parçasıdır. Böyle devrimci sömürge ve yarı-sömürgelere artık dünya kapitalizminin karşı-devrimci cephesinin müttefikleri gözüyle bakılamaz; bunlar dünya sosyalizminin devrimci cephesinin müttefikleri olmuşlardır.
Sömürge ve yarı-sömürge bir ülkede böyle bir devrim, birinci aşaması ya da birinci adımı sırasında, toplumsal niteliği bakımından temelde hâlâ burjuva demokratik olduğu ve objektif hedefi kapitalizmin gelişmesi için yolu açmak olduğu halde, artık, burjuvazinin diktatörlüğü altında kapitalist bir toplum ve kapitalist bir devlet kurmak amacıyla burjuvazinin önderlik ettiği eski tipte bir devrim değildir. Bu devrim, birinci aşamada, yeni demokratik bir toplum ve bütün devrimci sınıfların ortak diktatörlüğü altında bir devlet kurmak amacıyla proletaryanın önderlik ettiği yeni tipte bir devrimdir. Böylece bu devrim, gerçekte, sosyalizmin gelişmesi için daha da geniş bir yol açma görevini yerine getirir. Bu devrimin gelişme süreci içinde, düşman tarafında ve müttefiklerimizin saflarında meydana gelen değişikliklerden dolayı, birkaç alt aşama daha olabilir, ama devrimin temel niteliği değişmez.
Böyle bir devrim emperyalizmin temellerini hedef alır ve bu yüzden emperyalizm onu hoşgörmez, ona karşıdır. Ne var ki, sosyalizm ondan yanadır ve sosyalizmin anavatanıyla uluslararası sosyalist proletarya onu destekler.
Bu yüzden, böyle bir devrim kaçınılmaz olarak proleter-sosyalist dünya devriminin bir parçası olur.
"Çin devrimi dünya devriminin bir parçasıdır" şeklindeki doğru tez daha 1924-27 yıllarında Çin'in Birinci Büyük Devrimi sırasında öne sürülmüştü. Bu tez, Çin Komünistleri tarafından öne sürülmüş ve o günkü anti-emperyalist ve anti-feodal mücadeleye katılan herkes tarafından onaylanmıştı. Ne var ki, bu tezin taşıdığı önem, o günlerde tam olarak açıklığa kavuşturulmamış ve dolayısıyla oldukça muğlâk bir şekilde kavranmıştı. [sayfa 345]
Burada geçen "dünya devrimi" sözü, artık eski dünya devrimi değildir çünkü eski burjuva dünya devrimi çoktan tarihe karışmıştır; bu söz bugün yenidünya devrimini, sosyalist dünya devrimini ifade eder. Aynı şekilde, onun "bir parçasını" meydana getirmek demek, eski burjuva devriminin değil, yeni sosyalist devrimin bir parçasını meydana getirmek demektir. Bu, hem Çin, hem de dünya tarihinde eşi görülmemiş muazzam bir değişikliktir.
Çin Komünistleri tarafından öne sürülen bu doğru tez, Stalin'in teorisine dayanır.
Stalin, daha 1918 yılında, Ekim Devriminin birinci yıldönümünü kutlayan bir makalesinde şöyle yazmıştı:
Ekim Devriminin dünya çapındaki büyük önemi, esas olarak şu gerçekte yatar:
1) Millî meselenin ufkunu genişletmiş ve bunu, Avrupa'da millî baskıya karşı mücadele gibi özel bir mesele olmaktan çıkarıp ezilen halkları, sömürgeleri ve yarı-sömürgeleri emperyalizmden kurtarmak gibi genel bir mesele haline getirmiştir;
2) Onların kurtuluşları için geniş imkânlar yaratmış ve kurtuluşa giden doğru yolu açmıştır; böylelikle Batının ve Doğunun ezilen halklarının kurtuluş davasını büyük ölçüde kolaylaştırmış ve hepsini, emperyalizme karşı verilen muzaffer ortak mücadele akımı içine çekmiştir;
3) Ekim Devrimi, dünya emperyalizmine karşı, Batının proleterlerinden başlayıp, Rus Devriminden geçerek Doğunun ezilen halklarına kadar ulaşan, yeni bir devrimler cephesi yaratarak sosyalist batı ile köleleştirilmiş doğu arasında bir köprü kurmuştur.[123]
Stalin, bu yazıyı yazdığı tarihten itibaren, sömürge ve yarı-sömürgelerdeki devrimlerin eski sınıflamadan çıkarak proleter-sosyalist devrimin bir parçası haline geldikleri teorisini tekrar tekrar açıklığa Kavuşturmuştur. En berrak ve kesin açıklama, 30 Haziran 1925 tarihinde yayınlanan ve Stalin'in zamanın Yugoslav milliyetçilerine karsı sürdürdüğü polemikleri içeren bir makalede yapılmıştır. "Bir Kere Daha Millî Mesele" adını taşıyan bu makale, Çang Çung-şih tarafından tercüme edilen ve Stalin, Millî Mesele Üzerine adını taşıyan bir kitapta yer almaktadır. Aşağıdaki bölüm bu kitaptan aktarılmıştır. [sayfa 346]
Semiç, Stalin'in 1912 yılı sonunda yazdığı "Marksizm ve Millî Mesele" adlı yazıda yer alan bir bölüme atıf yapıyor. Orada şöyle denmektedir: "Yükselen kapitalizm şartlarında millî mücadele, burjuva sınıflarının kendi aralarındaki bir mücadeledir". Böylece Semiç'in, bugünkü tarihî şartlarda, millî hareketin toplumsal anlamının belirlenmesinde kendi formülünün doğru olduğunu ima etmek istediği açıktır. Fakat Stalin'in yazısı emperyalist savaştan önce, millî meselenin henüz Marksistler tarafından dünya çapında önem taşıyan bir mesele olarak ele alınmadığı ve Marksistlerin temel talebinin, kendi kaderini tayin hakkı talebinin, proletarya devriminin bir parçası, olarak değil de, burjuva demokratik devrimin bir parçası olarak ele alındığı bir zamanda yazılmıştı. Uluslararası durumun o zamandan bu yana kökten bir değişikliğe uğradığını, bir yandan savaşın, öte yandan da Rusya'daki Ekim Devriminin millî meseleyi burjuva demokratik devrimin bir parçası olmaktan çıkarıp proleter-sosyalist devrimin bir parçası haline getirdiğini görmemek gülünç olur. Lenin daha 1916 Ekiminde yazdığı "Kendi Kaderini Tayin İle İlgili Tartışmanın Sonuçları" adlı makalesinde, millî meselenin esas noktası olan kendi kaderini tayin hakkının, genel demokratik hareketin bir parçası olmaktan çıktığını ve daha o zamandan itibaren genel proleter-sosyalist devrimin ayrılmaz bir parçası, haline geldiğini söylemişti. Burada, Lenin ve Rus komünizminin diğer temsilcileri tarafından millî mesele konuşunda daha sonra yazılan eserlerin sözünü etmiyorum bile. Bütün bunlardan sonra Semiç'in, Stalin'in Rusya'daki burjuva demokratik devrim döneminde yazdığı bir yazıda yer alan bir bölüme atıf yapmasının zamanımızda, yeni tarihî durumun sonucu olarak yeni bir çağa, proleter devrimi çağına girdiğimiz bir zamanda ne anlamı olabilir? Bu ancak, Semiç'in zaman ve yer dışında, yaşanan tarihî durumdan bağımsız olarak aktarmalar yaptığını ve dolayısıyla diyalektiğin en temel gereklerine aykırı hareket ettiğini ve bir tarihî durumda doğru olan bir şeyin başka bir tarihî durumda yanlış olabileceği gerçeğini gözardı ettiğini gösterir.[124] [sayfa 347]
Buradan da, iki türden dünya devrimi olduğu ve birincisinin burjuva ya da kapitalist sınıflamaya girdiği görülür. Bu türden dünya devrimi çağı çoktan tarihe karışmıştır; daha 1914'de birinci emperyalist dünya savaşı patlak verdiği ve özellikle 1917'de Ekim Devrimi meydana geldiği zaman son bulmuştur. İkinci tür, yani proleter-sosyalist dünya devrimi bundan sonra başlamıştır. Bu devrimin temel gücü kapitalist ülkelerin proletaryası, müttefikleri de sömürge ve yarı-sömürgelerin ezilen halklarıdır. Ezilen bir millette hangi sınıflar, hangi partiler ya da hangi kişiler devrime katılırsa katılsın ve bunlar meselenin bilincinde olsunlar ya da olmasınlar, meseleyi kavrasınlar ya da kavramasınlar, emperyalizme karşı çıktıkları sürece, onların devrimi proleter-sosyalist dünya devriminin bir parçası haline gelir ve kendileri de bu devrimin müttefiki olurlar.
Bugün Çin devrimi daha da büyük bir önem kazanmıştır. Bugün, kapitalizmin iktisadî ve siyasî buhranlarının dünyayı gitgide daha çok İkinci Dünya Savaşma doğru, sürüklediği; Sovyetler Birliği'nin sosyalizmden komünizme geçiş dönemine vardığı ve bütün dünya proletaryası ile ezilen milletlere, emperyalist savaşa ve kapitalist gericiliğe karşı mücadelelerinde hem önderlik, hem yardım edebileceği; kapitalist ülkelerin proletaryasının kapitalizmi devirip sosyalizmi kurmaya hazırlandığı; ve Çin'de proletaryanın, köylülüğün, aydınların ve küçük burjuvazinin diğer kesimlerinin Çin Komünist Partisinin önderliği altında muazzam bir bağımsız siyasî güç haline geldiği bir zamanda yaşıyoruz. İçinde bulunduğumuz bu durumda, Çin devriminin dünya çapında daha da büyük bir önem kazandığını söylemek doğru olmaz mı? Bence doğru olur. Çin devrimi, dünya devriminin çok önemli bir parçası haline gelmiştir.
Çin devrimi bu birinci aşamada (birçok alt aşamasıyla birlikte) yeni tipte bir burjuva demokratik devrim olduğu ve toplumsal niteliği bakımından henüz bir proleter-sosyalist devrim olmadığı halde, çoktan beri proleter-sosyalist dünya devriminin bir parçası olmuştur ve hatta bugün bu dünya devriminin çok önemli bir parçası ve büyük bir müttefikidir. Devrimimizin birinci adımı ya da aşaması, kesinlikle, Çin burjuvazisinin diktatörlüğü altında kapitalist bir toplum kurulması değildir ve olamaz da; devrimimiz, Çin proletaryasının önderliğinde Çin'in bütün devrimci sınıflarının ortaklaşa diktatörlüğü altında yeni [sayfa 348] demokratik bir toplumun kurulmasıyla sonuçlanacaktır. O zaman devrim, Çin'de sosyalist bir toplumun kurulacağı ikinci aşamasına doğru ilerletilecektir.
Bu, günümüz Çin devriminin, (1919'daki 4 Mayıs Hareketinden itibaren) geçen yirmi yılın yeni devrimci sürecinin temel niteliği ve somut yaşayan özüdür.
1919'daki 4 Mayıs Hareketinden önce (bu olay 1914'deki Birinci Emperyalist Dünya Savaşından ve 1917'deki Rus Ekim Devriminden sonra meydana gelmiştir) burjuva demokratik devrimin siyasî önderleri, (aydınları aracılığıyla) küçük burjuvazi ve burjuvaziydi. Çin proletaryası henüz uyanmış ve bağımsız bir sınıf gücü olarak siyaset sahnesine çıkmamış, fakat devrimde sadece küçük burjuvazinin ve burjuvazinin takipçisi olarak yer almıştı. 1911 Devrimi sırasında proletarya işte bu durumdaydı.
4 Mayıs Hareketinden sonra ise, millî burjuvazi devrime katılmaya devam ettiği halde, Çin burjuva demokratik devriminin siyasî önderi artık burjuvazi değil, proletaryaydı. Çin proletaryası, olgunlaşması sonucu ve Rus Devriminin etkisiyle hızla bağımsız ve uyanmış bir siyasî güç haline geldi. "Kahrolsun emperyalizm" sloganını ve burjuva demokratik devrimin bütünü için geniş kapsamlı bir programı öne süren Çin Komünist Partisiydi. Toprak Devrimini gerçekleştiren de sadece ve sadece Çin Komünist Partisiydi.
Çin millî burjuvazisi, sömürge ve yarı-sömürge bir ülkenin burjuvazisi olduğu ve emperyalizm tarafından ezildiği için, emperyalizm çağında bile, emperyalistlere ve bürokratlarla savaş ağalarının yerli hükümetlerine karşı (ikincisine karşı çıkma örnekleri, 1911 Devrimi ve Kuzey Seferi dönemlerinde bulunabilir) belirli dönemlerde ve belli ölçülerde belli bir devrimci niteliği sürdürür ve karşı çıkmaya hazır olduğu düşmanlara karşı proletarya ve küçük burjuvaziyle ittifak kurabilir. Bu bakımdan Çin burjuvazisi, eski Çarlık Rusya'sındaki burjuvaziden ayrılır. Çarlık Rusyası başka ülkelere saldırıda bulunan [sayfa 349] askerî-feodal bir emperyalizm olduğu için, Rus burjuvazisi devrimci bir nitelikten yoksundu. Orada proletaryanın görevi burjuvaziyle birleşmek değil, ona karşı çıkmaktı. Ama Çin millî burjuvazisinin belli dönemlerde ve belli ölçülerde devrimci bir niteliği vardır, çünkü Çin saldırıya uğrayan sömürge ve yarı-sömürge bir ülkedir. Burada proletaryanın görevi, millî burjuvazinin devrimci niteliğini gözönünde tutarak onunla emperyalizme ve bürokrat ve savaş ağası hükümetlerine karşı bir birleşik cephe kurmaktır.
Fakat bunun yanısıra, Çin millî burjuvazisinin, sömürge ve yarı-sömürge bir ülkede bulunduğu ve dolayısıyla iktisadî ve siyasî yönden son derece çelimsiz bir burjuvazi olduğu için devrimin düşmanlarıyla uzlaşma eğilimi gibi bir niteliği de vardır. Devrime katıldığı zaman bile emperyalizmden tamamen kopmaya yanaşmaz ve üstelik köylük bölgelerde toprak rantı yoluyla sürdürülen sömürüyle çok yakından ilişkisi vardır. Dolayısıyla emperyalizmi ve hele feodal güçleri kesin bir şekilde devirmeyi ne ister, ne de bunu yapabilecek durumdadır. Bu yüzden, Çin'in burjuva demokratik devriminin iki temel meselesi ya da görevi, millî burjuvazi tarafından çözülemez ya da gerçekleştirilemez. Guomindang tarafından temsil edilen Çin büyük burjuvazisi ise, 1927'den 1937'ye kadar olan uzun dönem boyunca emperyalistlerin kucağından inmemiş ve devrimci halka karşı feodal güçlerle ittifak kurmuştur. 1927'den itibaren bir süre için Çin millî burjuvazisi de karşı-devrimin peşine takılmıştı. Şimdiki Japonya'ya karşı savaş sırasında büyük burjuvazinin Vang Çing-vey tarafından temsil edilen kesimi düşmana teslim olmuş ve bu da büyük burjuvazinin yeni bir ihanetini oluşturmuştur. Öyleyse bu bakımdan Çin'deki burjuvazi, Avrupa ve Amerika ülkelerindeki ve özellikle Fransa'daki daha önceki burjuvaziden ayrılır. O ülkelerdeki ve özellikle Fransa'daki burjuvazi hâlâ devrimci çağında iken burjuva devrimi nispeten köklü bir nitelik taşımaktaydı, oysa Çin'deki burjuvazi bu ölçüde köklü olmaktan bile uzaktır.
Bir yanda devrime katılma ihtimali, diğer yanda devrim düşmanlarıyla uzlaşma eğilimi; işte Çin burjuvazisinin ikili niteliği budur ve önünde her iki yol da açıktır. Avrupa ve Amerika'nın tarihindeki burjuvazi bile bu ikili niteliğe sahipti. Büyük bir düşmanla karşılaştıkları zaman, düşmana karşı işçiler ve köylülerle birleşmişler, fakat köylüler ve işçiler uyanınca' yüz-geri ederek işçilere ve köylülere karşı düşmanla birleşmişlerdir. [sayfa 350] Bu, dünyanın her yerindeki burjuvazi için geçerli olan genel bir kuraldır, fakat Çin burjuvazisinde bu özellik daha da belirgindir.
Çin'de, emperyalizmi ve feodal güçleri yıkmak için kim halka önderlik etmeyi başarırsa, halkın güvenini onun kazanacağı; açıktır; çünkü bu ikisi ve özelikle emperyalizm, halkın can düşmanlarıdır. Bugün, Japon emperyalizmini kovmak ve demokratik bir yönetim kurmak için halka kim önderlik ederse, o, halkın kurtarıcısı olacaktır. Tarih, Çin burjuvazisinin bu sorumluluğu taşıyamayacağını ve bunun kaçınılmaz olarak proletaryanın omuzlarına yükleneceğini kanıtlamıştır.
Dolayısıyla, Çin'in kaderini tayin eden temel güçlerin proletarya, köylülük, aydınlar ve küçük burjuvazinin diğer kesimleri olduğu açıktır. Bir kısmı şimdiden uyanmış ve geri kalanı da uyanma süreci içinde olan bu sınıflar, proletarya önder güç olmak üzere, zorunlu olarak Çin demokratik cumhuriyetinin devlet ve hükümet yapısının temel unsurları haline geleceklerdir. Kurmak istediğimiz demokratik Çin cumhuriyeti, bütün anti-emperyalist ve anti-feodal halkın proletarya önderliğindeki ortak diktatörlüğü altında bir demokratik cumhuriyet, yani yeni demokratik bir cumhuriyet, gerçekten devrimci yen: Üç Halk İlkesinin ve onun Üç Büyük Siyasetinin cumhuriyeti olmalıdır.
Bu yeni demokratik cumhuriyet, eski demokratik biçim olan; ve zaten günü geçmiş bulunan burjuva diktatörlüğü altındaki eski Avrupa-Amerikan tipi kapitalist cumhuriyetten farklı olacaktır. Diğer taraftan, SSÇB'de daha şimdiden gelişip serpilmeye başlayan proletarya diktatörlüğü altındaki Sovyet tipi sosyalist cumhuriyetten de farklı olacaktır. Bu Sovyet tipi sosyalist cumhuriyet, bütün kapitalist ülkelerde kurulacak ve şüphesiz sanayisi gelişmiş bütün ülkelerdeki devlet ve hükümet yapılarının hâkim biçimi haline gelecektir. Ancak, belli bir tarihî dönem boyunca bu biçim, sömürge ve yarı-sömürge ülkelerdeki devrimler için uygun değildir. Öyleyse bu süre zarfında, bütün sömürge ve yarı-sömürge ülkelerde üçüncü bir devlet biçimi, yani yeni demokratik cumhuriyet kabul edilmelidir. Bu biçim, belli bir tarihî dönem için geçerlidir ve bu yüzden bir geçiş biçimidir; ama gene de zorunlu bir biçimdir ve buncan vazgeçilemez. [sayfa 351]
Dolayısıyla, dünyadaki çeşitli tipteki devlet sistemleri siyasî iktidarlarının sınıf niteliğine göre üç temel biçimde özetlenebilir: (1) Burjuva diktatörlüğü altındaki cumhuriyetler; (2) proletarya diktatörlüğü altındaki cumhuriyetler; (3) birkaç devrimci sınıfın ortak diktatörlüğü altındaki cumhuriyetler.
Birinci tür, eski demokratik devletleri kapsar. Bugün, ikinci emperyalist savaşın patlamasından sonra, burjuvazinin kanlı militarist diktatörlüğü altına girmiş ya da girmekte bulunan kapitalist ülkelerin birçoğunda demokrasinin izine bile rastlanmaz. Toprak ağaları ve burjuvazinin ortak diktatörlüğü altındaki belli ülkeler de bu tür içinde sayılabilirler.
Sovyetler Birliği'nde mevcut olan ikinci türün kapitalist ülkelerde ortaya çıkması için şartlar olgunlaşmaktadır. Gelecekte bu, bir süre için bütün dünyada hâkim bir biçim olacaktır.
Üçüncü tür, sömürge ve yarı-sömürge ülkelerin devrimlerinde benimsenmesi gereken geçiş döneminin devlet biçimidir. 'Bu devrimlerin her birinin kaçınılmaz olarak kendine has belli özellikleri olacaktır, ama bunlar genel bir tema üzerindeki küçük çeşitlemelerdir. Sömürge ve yarı-sömürge ülkelerde yer alan devrimler olduklarına göre, devlet ve hükümet yapıları zorunlu olarak temelde aynı, yani birkaç anti-emperyalist sınıfın ortak diktatörlüğü altındaki yeni demokratik bir devlet olacaktır. Bugünün Çin'inde Japonya'ya karşı birleşik cephe, yeni demokratik devlet biçimini temsil etmektedir. Japonya'ya karşıdır ve anti-emperyalisttir; aynı zamanda birkaç devrimci sınıfın ittifakı olan bir birleşik cephedir. Fakat ne yazık ki, savaş bu kadar uzun bir süredir devam ettiği halde, demokrasiyi gerçekleştirme çalışması, Komünist Partisi önderliğindeki Japon aleyhtarı demokratik üs bölgeleri dışında kalan çoğu yerde, daha yeni başlamıştır ve Japon emperyalistleri bu temel zaaftan ülkemizi çiğnemek için yararlanmışlardır. Eğer bu konuda bir şey yapılmazsa, millî geleceğimiz ciddi bir şekilde tehlikeye düşecektir
Burada tartışılan mesele "devlet sistemi"dir. Çing Hanedanının son yıllarından bu yana, yirmi-otuz yıldır süregelen çatışmalardan sonra bile bu mesele hâlâ çözülmüş değildir. Aslında bu, çeşitli toplumsal sınıfların devlet içindeki yeri meselesinden başka bir şey değildir. Burjuvazi, bir kural olarak sınıfların yeri, meselesini hasıraltı eder ve "millî" yaftası altında [sayfa 352] tek sınıf diktatörlüğünü sürdürür. Meseleyi bu şekilde hasıraltı etmenin devrimci halka hiç bir yararı yoktur ve mesele onlara açıkça anlatılmalıdır. "Millî" terimine bir diyeceğimiz yok, ama bu terim karşı-devrimcileri ve hainleri içine almamalıdır. Çünkü bugün bizim ihtiyaç duyduğumuz devlet, bütün devrimci sınıfların, karşı-devrimcilerle hainler üzerindeki diktatörlüğüdür.
Modern devletlerdeki sözümona demokratik sistem, genellikle burjuvazinin tekelindedir ve sadece halkı ezmeye yarayan bir araç haline gelmiştir. Oysa Guomindang'ın Demokrasi İlkesi, bir azınlığın özel malı değil de bütün halkın paylaştığı demokratik bir sistem demektir.
Guomindang'ın, 1924'de Guomindang-Komünist işbirliği döneminde yapılan Birinci Millî Kongresinin Bildirisindeki resmî açıklama buydu. Guomindang on altı yıldır bu açıklamayı ihlal etmiş ve dolayısıyla şu anda içinde bulunduğumuz vahim millî buhranı yaratmıştır. Bu, çok büyük bir hatadır ve Guomindang'ın, Japonya'ya karşı savaşın pislikleri arındıran alevleri içerisinde bu hatayı düzelteceğini ummaktayız.
"Yönetim sistemi" meselesine gelince, bu, siyasî iktidarın nasıl örgütleneceği meselesidir; şu ya da bu toplumsal sınıfın, düşmanlarına karşı çıkmak ve kendini korumak için, siyasî iktidar mekanizmasını hangi biçimde düzenleyeceği meselesidir. Kendim temsil edecek uygun bir siyasî iktidar organı olmayan hiç bir devlet yoktur. Çin, artık bir halk meclisleri sistemini benimseyebilir; bu sistem, millî halk meclisinden başlayıp eyalet, il, bölge ve kasaba halk meclislerine kadar iner ve her düzeydeki meclis kendi yönetim organlarını seçer. Fakat her devrimci sınıfın devlet içindeki yerine göre doğru dürüst temsil edilmesi, halkın iradesinin doğru, ifadesini bulması, devrimci mücadelelerin doğru yönetilmesi ve Yeni Demokrasi ruhunun doğru bir şekilde dile getirilmesi için cinsiyet, dinî inanç, mülkiyet ya da eğitim ayırımı yapılmaksızın genel ve eşit oy hakkı tanıyan bir sistem kurulmalıdır. Demokratik merkeziyetçilik böyle bir sistemdir. Ancak demokratik merkeziyetçiliğe dayanan bir yönetim, bütün devrimci halkın iradesini tamamen dile getirebilir ve devrimin düşmanlarıyla en etkili bir şekilde mücadele edebilir. Hükümet ve orduda "azınlığın özel malı olmayı" reddetme ruhu hâkim olmalıdır. Gerçekten demokratik bir sistem [sayfa 353] olmaksızın bu başarılamaz ve yönetim sistemi ile devlet sistemi arasında uyum sağlanamaz.
Devlet sistemi, bütün devrimci sınıfların ortak diktatörlüğüdür; yönetim sistemi, demokratik merkeziyetçiliktir. Yeni Demokrasinin siyaseti ve Yeni Demokratik cumhuriyet budur; Japonya'ya karşı birleşik cephe cumhuriyeti, yeni Üç Halk İlkesinin ve onun Üç Büyük Siyasetinin cumhuriyeti, ismen olduğu kadar fiiliyatta da var olan Çin Cumhuriyeti işte budur. Bugün lafta var olan, fakat gerçekte olmayan bir Cin Cumhuriyetimiz vardır ve şimdiki görevimiz bu isme uyacak gerçeği yaratmaktır.
Devrimci bir Çin'in, Japon istilasına karşı savaşan bir Çin'in, mutlaka gerçekleştirmesi gereken iç siyasî ilişkileri bunlardır; bugünkü millî yeniden inşa çalışmamızın tek yönelimi, tek doğru yönelimi budur.
Bu cumhuriyet büyük bankaları ve büyük sanayi ve ticaret işletmelerini mülkiyeti altına alacaktır.
Nitelikleri bakımından tekelci olan ya da özel şahıslar tarafından yönetilemeyecek kadar büyük olan, bankalar, demiryolları ve havayolları gibi teşebbüsler, ister Çinlilere, ister yabancılara ait olsun, özel sermayenin halkın geçim şartlarına hükmetmesini önlemek için devlet tarafından işletilecek ve yönetilecektir; sermayeyi denetlemenin temel ilkesi budur.
Guomindang-Komünist işbirliği döneminde yapılan Guomindang'ın Birinci Millî Kongresinin Bildirisinde yer alan bir diğer resmî açıklama da budur ve bu yeni demokratik cumhuriyetin ekonomik yapısı için doğru olan siyasettir. Proletaryanın önderliği altındaki yeni demokratik cumhuriyette devlet teşebbüsleri sosyalist bir niteliğe sahip olacak ve bütün millî ekonominin önder gücünü meydana getirecektir; fakat cumhuriyet, kapitalist özel mülkiyete genel olarak el koymayacak ve "halkın geçim şartlarına hükmetmeyen" kapitalist üretimin [sayfa 354] gelişmesine engel olmayacaktır. Bunun nedeni Çin ekonomisinin hâlâ çok geri olmasıdır.
Cumhuriyet, toprak ağalarının topraklarına el koymak ve topraksız ya da az topraklı köylülere dağıtmak. Dr. Sun Yat-sen'in "toprak işleyenindir" sloganını gerçekleştirmek, köylük bölgelerde feodal ilişkileri ortadan kaldırmak ve toprağı köylülerin özel mülkiyetine geçirmek yolunda birtakım gerekli adımlar atacaktır. Köylük bölgelerde, zengin köylü ekonomisine izin verilecektir. "Toprak mülkiyetinin eşitleştirilmesi" siyaseti budur. Bu siyaset açısından "toprak işleyenindir" sloganı doğrudur. Genel olarak, bu aşamada sosyalist tarım gerçekleştirilmeyecek, ama "toprak işleyenindir" sloganı temelinde geliştirilen çeşitli kooperatif işletmeleri bağırlarında sosyalizmin unsurlarını taşıyacaklardır.
Çin ekonomisi "sermayenin denetlenmesi" ve "toprak mülkiyetinin eşitleştirilmesi" yolunda gelişmelidir ve hiç bir zaman "bir azınlığın özel malı" olmamalıdır. Bir avuç kapitalistin ve toprak ağasının "halkın geçim şartlarına hükmetmesine" hiç bir zaman izin vermemeliyiz; hiç bir zaman Avrupa-Amerika tipi bir kapitalist toplum kurmamalı ya da eski yarı-feodal toplumun yaşamasına izin vermemeliyiz. Kim bu ilerleme çizgisinin tersine hareket etmeye kalkarsa, başarıya ulaşamayacak ve kafasını duvara çarpacaktır.
Devrimci bir Çin'in, Japon saldırısına karşı savaşan bir Çin'in kurmak zorunda olduğu ve kaçınılmaz olarak kuracağı yurtiçi ekonomik ilişkiler bunlardır.
Yeni Demokrasinin ekonomisi budur.
Ve Yeni Demokrasinin siyaseti, Yeni Demokrasinin ekonomisinin yoğunlaşmış ifadesidir.
Peki, ya burjuva diktatörlüğü altında kapitalist bir topluma giden yol? Avrupa ve Amerika burjuvazisinin izlediği eski yol buydu, fakat istesek de istemesek de Çin'in gerek uluslar arası gerekse yurtiçi durumu, bu yolun izlenmesine elvermemektedir. [sayfa 355]
Uluslararası duruma bakacak olursak, bu yol kapanmıştır. Şimdiki uluslararası durum, esasında, kapitalizm ile sosyalizm arasında mücadele durumudur ve kapitalizm gerilerken sosyalizm yükselmektedir. Birinci olarak, uluslararası kapitalizm ya da emperyalizm, Çin'de burjuva diktatörlüğü altında kapitalist bir toplum kurulmasına izin vermeyecektir. Gerçekten de modern Çin'in tarihi, bir emperyalist saldın tarihi, Çin'in bağımsızlığına ve kapitalizmi çeliştirmesine emperyalistlerin karşı çıkmasının tarihidir. Çin'de daha Önceki devrimler, emperyalizm onları boğduğu için başarısızlığa uğramış ve sayısız devrim şehidi görevlerini yerine getirememenin acısı içinde ölmüştü. Bugün, güçlü bir Japon emperyalizmi zorla Çin'e girmekte ve Çin'i bir sömürge haline getirmek istemektedir. Ülkemizde Çin kapitalizmini Çin değil, tersine Japonya, Japon kapitalizmini geliştirmektedir. Ülkemizde diktatörlüğünü sürdüren Çin burjuvazisi değil, Japon burjuvazisidir. Gerçekten de bu dönem, ölmekte olan emperyalizmin son çırpınışları dönemidir. Emperyalizm "can çekişen kapitalizmdir".[125] Ama can çekiştiği için de, varlığını sürdürebilmek amacıyla sömürgelere ve yarı-sömürgelere her zamankinden daha fazla muhtaçtır. Ve herhangi bir sömürge ya da yarı-sömürgenin, kendi burjuvazisinin diktatörlüğü altında kapitalist bir toplum kurmasına hiç bir şekilde izin vermeyeceği açıktır. Japon emperyalizmi özellikle vahim iktisadî ve siyasî buhranların batağına saplandığı ve can çekişmekte olduğu için Çin'i istila etmek, onu bir sömürge haline getirmek, böylece Çin'de burjuva diktatörlüğüne ve millî kapitalizme giden yolu tıkamak zorundadır.
İkinci olarak sosyalizm buna izin vermeyecektir. Dünyadaki bütün emperyalist devletler bizim düşmanımızdır ve sosyalizmin anavatanının ve uluslararası proletaryanın yardımı olmaksızın Çin'in bağımsızlığını kazanmasına imkân yoktur. Yani, Sovyetler Birliği'nin yardımı ve Japonya, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, Almanya, İtalya ve diğer ülkelerin proletaryalarının kapitalizme karşı mücadele ederek yaptıkları yardım olmaksızın Çin bağımsızlığını kazanamaz. Hiç kimse Çin devriminin zafer kazanmasının, bütün bu ülkelerde ya da bu ülkelerden bir kaçında devrimin zafer kazanmasına bağlı olduğunu söyleyemez, ama onların proletaryasının gücünü kendimizinkine katmaksızın zafer kazanamayacağımız da açıktır. Özellikle Sovyetler Birliği'nin yardımı, Çin'in Direnme Savaşında nihaî zaferi kazanması için kesinlikle vazgeçilmez bir şeydir. [sayfa 356] Sovyet yardımını reddedersek, devrim başarısızlığa uğrayacaktır. 1927'den itibaren açılan Sovyet aleyhtarı kampanyalar[126], bu konuda çok iyi bir ders olmadı mı? Bugün dünya, yeni bir savaşlar ve devrimler çağında, kapitalizmin kesinlikle can çekiştiği ve sosyalizmin kesinlikle ilerleyip geliştiği bir çağdadır. Bu şartlarda, Çin'de emperyalizm ve feodalizm yenilgiye uğradıktan sonra, burjuvazinin diktatörlüğü altında kapitalist bir toplumun kurulmasını beklemek boş hayallere kapılmak olmaz mı?
Birinci emperyalist dünya savaşından ye Ekim Devriminden sonra Türkiye'de, belli özel şartlardan dolayı (burjuvazinin Yunan saldırısını püskürtmedeki başarısı ve proletaryanın zayıflığı) burjuvazinin cılız Kemalist diktatörlüğü[127] ortaya çıktığı halde, ikinci bir Türkiye olamaz; hele İkinci Dünya Savaşından ve Sovyetler Birliği'nde sosyalizmin inşasından sonra, 450 milyon nüfuslu bir "Türkiye" hiç olamaz. Çin'in kendine özgü şartlarında (uzlaşma eğiliminde olan burjuvazinin çelimsizliği ve sonuna kadar devrimci olan proletaryanın gücü şartlarında), işler hiç bir zaman Türkiye'de olduğu gibi kolayca halledilemez. 1927'deki Birinci Büyük Devrim başarısızlıkla sonuçlandıktan sonra, Çin burjuvazisinin bazı mensupları Kemalizmi ateşli bir şekilde savunmamışlar mıydı? Ama Çin'in Kemal'i nerede? Ve Çin'in burjuva diktatörlüğü ile kapitalist toplumu nerede? Zaten Kemalist Türkiye bile, gittikçe daha çok bir yarı-sömürge haline, gerici emperyalist dünyanın bir parçası haline gelerek, sonunda kendini İngiliz-Fransız emperyalizminin kollarına atmak zorunda kalmıştır. Günümüzdeki uluslararası durumda sömürge ve yarı-sömürgelerdeki "kahramanlar", ya emperyalist cephede yer alarak dünya karşı-devrim güçlerinin bir parçası haline gelirler, ya da anti-emperyalist cephede yer alarak dünya devrim güçlerinin bir parçası haline gelirler. Ya birini ya da diğerini yapmak zorundadırlar, çünkü üçüncü bir yol yoktur.
Yurtiçindeki durumu da ele alacak olursak, Çin burjuvazi şimdiye kadar, alması gereken dersi almış olmalıdır. Proletarya, köylü ve diğer küçük burjuva kitlelerinin gücü 1927 devrimini zafere ulaştırdıktan hemen sonra büyük burjuvazinin önderliğindeki kapitalist sınıf, kitleleri bir kenara fırlatıp atmış, devrimin meyvelerini gaspetmiş, emperyalizm ve feodal güçlerle karşı-devrimci bir ittifak kurmuş ve on yıl süren "Komünistlerin bastırılması" savaşında gücünü sonuna kadar zorlamıştı. [sayfa 357] Fakat sonuç ne oldu? Bugün, güçlü bir düşman topraklarımızın ta içine kadar girmişken ve Japonya'ya karşı savaş iki yılı aşkın bir zamandır sürüp giderken, Avrupa ve Amerika burjuvazisinin eskimiş reçetelerini hâlâ tıpatıp uygulamak isteyen kimselerin bulunmasına imkân var mıdır? Bütün bir on yıl komünistleri yok etmek üzere "baskı uygulamakla" geçti, ama burjuva diktatörlüğü altındaki bir kapitalist toplum "baskı" yoluyla gerçekleştirilemedi. Aynı- şeyi bir kere daha denemek isteyenlerin bulunması mümkün müdür? Komünistlerin on yıl boyunca "bastırılması" sonucunda "tek parti diktatörlüğünün" "baskı" yoluyla kurulduğu doğrudur, ama bu, yarı-sömürge ve yarı-feodal bir diktatörlüktür. Üstelik dört yıl süreyle "Komünistlerin bastırılması" sonucunda (1927'den 18 Eylül 1931 Olayına kadar) "baskı" yoluyla "Mançukuo" uçuruldu. Ve gene, altı yıl süren böyle bir "baskı"nın sonucu olarak Japon emperyalistleri Büyük Çin Şeddinin güneyinden Çin'e girmeyi başardılar. Eğer bugün "baskı"nın bir on yıl daha sürdürülmesi isteniyorsa, bu, eskisinden biraz farklı olan yeni tipte bir "Komünistlerin bastırılması" olacaktır. Peki, bu yeni "Komünistlerin bastırılması" girişimini cesaretle üstlenen ve şimdiden bu konuda herkesi geride bırakan eli çabuk birisi yok mu? Var, yeni tipte bir anti-komünist mümtaz şahsiyet haline gelen Vang Çing-vey. Onun çetesine katılmak isteyen varsa, keyfi bilir; ama o zaman burjuva diktatörlüğü, kapitalist toplum, Kemalizm, modern bir devlet, tek parti diktatörlüğü, "tek öğreti", vb. gibi konularda yüksekten atmak daha da yüz kızartıcı bir şey olmaz mı? Eğer bir kimse, Vang Çing-vey çetesine katılmak yerine, halkın "Japonya'ya karsı savaş" kampına girmek ister ve savaş kazanıldığı anda da, Japonya'ya karşı savaşan halkı bir kenara fırlatıp atabileceğini, Japonya'ya karşı savaşta elde edilen zaferin meyvelerini gaspedebileceğini ve "sürekli bir tek parti diktatörlüğü" kurabileceğini sanırsa hayale kapılmış olmaz mı? "Japonya'ya karşı savaşalım!", "Japonya'ya karşı savaşalım!" Peki, ama kim savaşıyor? İşçiler, köylüler ve küçük burjuvazinin diğer kesimleri olmaksızın bir adım bile ilerlemeye imkân yoktur. Onları bir tarafa itmeye kalkan, kendisi ezilir. Artık bu da yeterince açık değil midir? Fakat Çin burjuvazisi içindeki iflah olmazlar (sadece iflah olmazlardan söz ediyorum), son yirmi yılda hiç bir şey öğrenmemişe benziyorlar. Onlar hâlâ, "komünizmi kısıtlayalım", "komünizmi yıpratalım" ve "komünizmle mücadele edelim" diye bağırıp durmuyorlar mı? [sayfa 358] "Kökü Dışarıda Partilerin Faaliyetlerini Kısıtlamak İçin Tedbirler"in arkasından "Kökü Dışarıda Parti Meselesinin Halledilmesi İçin Tedbirler"in, onun da arkasından "Kökü Dışarıda Parti Meselesinin Halledilmesi İçin Talimatlar"ın geldiğini görmedik mi? Amanın! Bütün bu "kısıtlamalar" ve "halletmeler" böyle sürüp giderken, insan, onların hem ülkemiz, hem de kendileri için nasıl bir gelecek hazırladıklarını merak ediyor doğrusu! Bu beylere ciddi ve içten bir öğüt vermek isteriz: Gözlerinizi açın, Çin'e ve dünyaya iyice bakın, yurtiçinde olduğu kadar yurt dışında da işlerin ne merkezde olduğunu görün ve hatalarınızı tekrarlamayın. Hatalarınızı tekrar etmekte ayak direrseniz milletimizin geleceği elbette çok kötü olacaktır, ama eminim ki sizin işleriniz de yolunda gitmeyecektir. Bu tamamen doğru ve kesindir. Çin burjuvazisi içindeki iflah olmazlar uyanmazlarsa, gelecekleri pek parlak olmayacak, sadece kendi çöküşlerini hazırlayacaklardır. Bu yüzden, Çin'in Japonya'ya karşı birleşik cephesinin sürdürüleceğini ve Japon aleyhtarı davanın bir tek kliğin tekelinde olarak değil, herkesin işbirliğiyle zafere ulaşacağını umuyoruz. Tek iyi siyaset budur ve bütün diğer siyasetler kötüdür. Biz komünistler bunu size samimi olarak tavsiye ediyoruz, sizi önceden uyarmadık diye ilerde bizi suçlamayın.
"Yemek varsa, herkes payını almalı," Bu eski Çin atasözünde, büyük bir gerçek payı vardır. Düşmana karşı mücadeleye hepimiz katıldığımıza göre, hepimiz yemekten payımızı olmalı, hepimiz payına düşen işi yapmalı ve hepimiz eğitimden Payımızı almalıyız. "Herşeyi ben ve sadece ben alacağım" ve "kimse bana dokunmaya yeltenemez" gibi tavırlar, feodal ağaların artık 1940'larda kesinlikle sökmeyecek olan eski numaralarından başka bir şey değildir.
Biz komünistler devrimci olanları hiç bir zaman bir yana itmeyeceğiz; biz, birleşik cephede sebat edeceğiz ve Japonya'ya karşı sonuna kadar savaşmaya hazır olan bütün sınıf, tabaka, siyasî parti, grup ve kişilerle uzun vadeli işbirliğini sürdüreceğiz. Ama bazı kimseler Komünist Partisini bir kenara itmek isterlerse, bu olmaz; birleşik cepheyi bölmek isterlerse, bu olmaz. Çin, birleşerek ve ilerleyerek, Japonya'ya karşı savaşmaya devam etmelidir; teslim olmaya, bölücülük yapmaya ya da geri itmeye çalışan hiç kimseye göz yumamayız. [sayfa 359]
Hayır, o da mümkün değildir.
Hiç şüphesiz, şimdiki devrim birinci adımdır ve gelişerek, ileri bir tarihte, ikinci adıma, yani sosyalizme dönüşecektir. Ve Çin, ancak sosyalist döneme girdiği zaman gerçek mutluluğa erişecektir. Ama bugün henüz sosyalizmi kurmaya girişmenin zamanı değildir. Çin'deki devrimin şimdiki görevi emperyalizme ve feodalizme karşı savaşmaktır ve bu görev yerine getirilmedikçe sosyalizm söz konusu değildir. Çin devrimi bu iki adımı, önce Yeni Demokrasi, sonra da sosyalizm adımların! atmak zorundadır. Üstelik birinci adım epey uzun bir zaman alacaktır ve bu öyle, bir gecede tamamlanacak bir iş değildir. Biz hayalci değiliz ve kendimizi, karşı karşıya bulunduğumuz gerçek şartlardan koparamayız.
Birbirinden kesinlikle ayrılan bu iki farklı devrim aşamasını kasten birbirine karıştıran bazı kötü niyetli propagandacılar, Üç Halk İlkesinin her türlü devrime uygulanabileceğini ve dolayısıyla komünizmin var oluş nedeninin ortadan kalktığını ispatlayabilmek için, sözümona tek devrim teorisini savunmaktadırlar. Bu "teori"yi kullanarak komünizme, Komünist Partisine, Sekizinci Yol Ordusuna ve Yeni Dördüncü Orduya ve Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesine gözleri dönmüşçesine karşı çıkmaktadırlar. Esas amaçları devrimi yok etmek, burjuva demokratik devrimin ve Japonya'ya karşı direnişin sonuna kadar götürülmesine karşı çıkmak ve Japon saldırganlarına teslim olmalarını haklı çıkarmak için kamuoyunu hazırlamaktır. Bu, Japon emperyalistleri tarafından özellikle teşvik edilmektedir. Japon emperyalistleri Vuhan'ı işgal etmelerinden sonra, Çin'in boyunduruk altına girmesi için sadece askerî gücün yeterli olmayacağını görmeye başlamışlar ve bu yüzden siyasî saldırılara ve iktisadî hilelere başvurmuşlardır. Siyasî saldırıları Japon aleyhtarı kamptaki bocalayan unsurları kendi taraflarına çekmeye çalışmak, birleşik cepheyi bölmek ve Guomindang-Komünist işbirliğini baltalamaktan ibarettir. İktisadî hileleri ise, sözde ortak sanayi işletmeleri biçimini almaktadır. Japon saldırganları, Orta ve Güney Çin'deki bu gibi işletmelerde Çin [sayfa 360] kapitalistlerin sermayenin yüzde elli birini yatırmalarına izin vermektedir; bunun geri kalan yüzde kırk dokuzunu ise Japon sermayesi meydana getirmektedir. Kuzey Çin'de Çin kapitalistlerine yüzde kırk dokuz oranında sermaye yatırımı yapma izni verilmekte, geri kalan yüzde elli biri ise Japon sermayesi meydana getirmektedir. Japon istilacıları ayrıca, Çin kapitalistlerine eski tahvillerini yapılan yatırımlarda sermaye payları şeklinde geri vereceklerini vaat etmişlerdir. Kâr edeceklerini gören bazı vicdansız kapitalistler, bütün ahlak kurallarını bir yana atıp şanslarını denemek için sabırsızlanmaktadırlar. Vang Çing-vey tarafından temsil edilen bir kesim, daha şimdiden teslim olmuştur. Japon aleyhtarı kampta gizlenen diğer bir kesim de b tarafa geçmek istiyor. Ama hırsızların korkaklığı içinde, Komünistlerin karşılarına dikileceğinden ve dahası, halkın onları hain ilan etmesinden korkuyorlar. Onun için kafa kafaya verip, kültür çevrelerinde ve basın aracılığıyla bunun zeminini hazırlamaya karar vermişlerdir. Siyasetlerini iyice belirledikten sonra, kalemlerinin uçlarını sivrilterek dört bir yana saldıran ve kargaşalık yaratan birkaç "metafizik bezirgânını"[128] ve Troçkisti para ile tutmakta hiç vakit kaybetmemişlerdir. Böylece, çevrelerinde olup bitenlerden habersiz kimseleri aldatmak için bir sürü hile ve yalan ile ortaya çıkmaktadırlar. "Tek devrim teorisi", komünizmin Çin şartlarına uygun olmadığı konusunda uydurulan hikayeler, Çin'de bir Komünist Partisine ihtiyaç olmadığı. Sekizinci Yol Ordusu ve Yeni Dördüncü Ordunun Japonya'ya karşı savaşı baltaladıkları ye hiç savaşmadan dolanıp durdukları, Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesinin feodal ayrılıkçı bir rejim olduğu. Komünist Partisinin itaatsiz, muhalif, komplocu ve yıkıcı olduğu yolundaki bütün bu yalanlar, yüzde kırk dokuz ya da yüzde elli bir hisselerini alabilmeleri ve elverişli bir anda milletin çıkarlarını düşmana satabilmeleri için kapitalistlere uygun bir ortam sağlayabilmek amacıyla yapılmaktadır. Bu "kirişleri ve sütunları çalıp yerine çürümüş kereste koymak", kamuoyunu ilerdeki teslimiyetlerine hazırlamak demektir. Dolayısıyla, bütün ciddiyetleriyle, komünizme ve Komünist Partisine karşı çıkmak için "tek devrim teorisi"ni öne süren bu baylar aslında yüzde kırk dokuz ya da yüzde elli bir hisselerinden başka hiç bir şey düşünmemektedirler. Bu kimseler kim bilir kafalarını ne kadar yormak zorunda kalmışlardır! "Tek devrim teorisi" aslında hiç devrim yapmama teorisinden başka bir şey değildir ve meselenin özü de budur. [sayfa 361]
Ama hiç bir kötü niyetleri olmaksızın, "tek devrim teorisi" ve "hem siyasî devrimi, hem de sosyal devrimi tek darbede gerçekleştirme" hayalci anlayışıyla yanlış yola sürüklenen kimseler de vardır. Bunlar, devrimimizin iki aşamaya bölündüğünü, bir sonraki devrim aşamasına ancak birinci aşamayı tamamladıktan sonra varabileceğimizi ve "her ikisini de tek darbede gerçekleştirmek" diye bir şey olmadığını anlamıyorlar. Onların anlayışı da çok zararlıdır, çünkü bu anlayış devrimde atılacak adımları birbirine karıştırmakta ve bugünkü görevin gerçekleştirilmesine yönelik çabaları zayıflatmaktadır. İki devrim aşamasından birincisinin, ikincisinin şartlarını sağladığını ve arada, bir burjuva diktatörlüğü aşaması olmasına izin verilmeksizin bu iki aşamanın birbirini izlemesi gerektiğini söylemek Marksist devrimci gelişme teorisine uygundur ve doğrudur. Öte yandan demokratik devrimin kendine özgü bir görevi ve dönemi olmadığını ve başka bir görevle yani ancak başka bir dönemde gerçekleştirilebilecek olan sosyalist görevle birleştirilip aynı anda gerçekleştirilebileceğini söylemek, gerçek devrimcilerin reddettiği hayalci bir görüştür; onların "bir darbede her ikisini birden gerçekleştirmek" dedikleri şey budur.
Komünizm, hem proletarya ideolojisinin bütünsel bir sistemi, hem de yeni bir toplumsal sistemdir. Herhangi bir diğer ideolojiden ya da toplumsal sistemden farklıdır ve insanlık tarihinin en eksiksiz, en ileri, en devrimci ve en akla uygun sistemidir. Feodalizmin ideolojik ve toplumsal sisteminin yeri ise ancak tarihin müzesidir. Kapitalizmin ideolojik ve toplumsal [sayfa 362] sistemi de dünyanın bir parçasında (Sovyetler Birliği'nde) müzelik olmuştur ve diğer ülkelerde de "batıdaki tepelerin ardında kaybolan güneş gibi hızla batan, ölüm döşeğindeki bir insanı" andırmaktadır ve yakında müzeye kaldırılacaktır. Sadece komünizmin ideolojik ve toplumsal sistemi gençlik ve canlılıkla doludur, dünyayı bir çığ hızıyla ve bir şimşek gücüyle sarmaktadır. Bilimsel komünizmin Çin'e gelişi insanlara yepyeni ufuklar açmış ve Çin devriminin çehresini değiştirmiştir. Komünizm Çin demokratik devrimine yol göstermezse, bu devrimin zafere ulaşması bir yana, bir sonraki aşamaya geçmesi bile imkânsızdır. Burjuva iflah olmazlarının, komünizmin "rafa kaldırılması" için bunca patırtı gürültü etmelerinin nedeni budur. Ama "rafa kaldırılmamalıdır", çünkü komünizm bir kere "rafa kaldırıldı" mı, Çin felakete sürüklenecektir. Bugün bütün dünya, kurtuluşu için komünizme güvenmektedir ve Çin de bir istisna değildir.
Herkesin bildiği gibi, Komünist Partisinin, savunduğu toplumsal sisteme ilişkin olarak bir bugünkü bir de gelecekteki programı, bir asgari ve bir de azami programı vardır. Bugünkü dönem için Yeni Demokrasi ve gelecek için sosyalizm; bunlar aynı komünist ideolojinin rehberliğindeki organik bir bütünün iki parçasıdır. Öyleyse Komünist Partisinin asgari programı Üç Halk İlkesinin siyasî ilkelerine temelde uygun düşüyor diye komünizmin "rafa kaldırılması" gerektiği yolunda yaygara koparmak büyük bir saçmalık değil midir? Biz Komünistler, "Üç Halk İlkesini Japonya'ya karşı birleşik cephe için siyasî temel" olarak kabul etmeyi ve "ç Halk İlkesi Çin'in bugünkü ihtiyaçlarına cevap verdiği için. Partimizin bunların tamamen gerçekleştirilmesi uğruna savaşmaya hazır olduğunu ilan etmeyi, tamamen bu ikisi arasındaki temel uyuşmadan dolayı mümkün görüyoruz; aksi takdirde bu mümkün olmazdı. Burada, demokratik devrim aşamasında, komünizm ve Üç Halk İlkesi arasında bir birleşik cephe söz konusudur. Bu, Dr. Sun Yat-sen'in "Komünizm, Üç Halk İlkesinin iyi dostudur"[130] dediği zaman kastettiği türden bir birleşik cephedir. Komünizmi inkâr etmek, aslında birleşik cepheyi inkâr etmek demektir. İflah olmazlar sırf birleşik cepheyi inkâr etmek ve kendi tek parti öğretilerini uygulamak istediklerinden, komünizmin inkârı için saçma sapan fikirler icat ediyorlar.
Üstelik "tek öğreti" teorisi bir saçmalıktan ibarettir. Sınıflar var olduğu sürece bir o kadar da öğreti var olacaktır ve [sayfa 363] hatta aynı sınıfa dâhil olan çeşitli grupların bile kendi farklı öğretileri olabilir. Feodal sınıfın feodal bir öğretisi, burjuvazinin kapitalist bir öğretisi, budistlerin Budizmi, Hıristiyanların hıristiyanlığı ve köylülerin çoktanrıcılığı olduğuna göre ve son yıllarda bazı kimseler Kemalizmi, faşizmi, vitalizmi[131] "emeğe göre bölüşüm öğretisini"[132], ve daha nicesini kabul ettiklerine göre, neden proletaryanın komünizmi olmasın? Sayısız "izmler" olduğuna göre, neden sadece komünizm hakkında "rafa kaldırılsın!" yaygarası koparılıyor? Açıkçası, bu "rafa kaldırma" işi yürümeyecektir. İyisi mi bir yarışma düzenleyelim. Eğer komünizm yenilirse, biz Komünistler yenilgiyi sportmence kabul ederiz. Ama eğer yenilmezse, o zaman "tek öğreti" konusunda koparılan ve Demokrasi İlkesini ihlal eden bütün yaygaralar bir an önce "rafa kaldırılsın".
Yanlış anlamalara engel olmak ve iflah olmazları doğru yola getirmek için. Üç Halk İlkesi ile Komünizmin nerede birleştiğini ve nerede ayrıldığını açık seçik ortaya koymak gerekir.
Bu ikisinin karşılaştırılması hem benzerlikleri hem de farklılıkları ortaya koyar.
İlk önce benzerlikleri alalım. Bunlar, her iki öğretinin Çin'deki burjuva demokratik devrim aşaması için ortaya koyduğu temel siyasî programlarında görülür. 1924'de Dr. Sun Yat-sen tarafından yeniden yorumlanan Milliyetçilik, Demokrasi ve Halkın Refahı ile ilgili Devrimci Üç Halk İlkesinin üç siyasî ilkesi, Komünistlerin Çin'deki demokratik devrim aşamasına ilişkin siyasî programına esas olarak benzer. Bu benzerliklerden ve Üç Halk İlkesinin uygulanmasından dolayı iki öğretinin ve iki partinin birleşik cephesi ortaya çıkmıştır. Bu durumu gözden kaçırmak yanlıştır.
Şimdi de farklılıkları alalım. (1) Programın demokratik devrim aşamasıyla ilgili kısmında bir farklılık vardır. Bütün demokratik devrim süreci boyunca komünistlerin programı, halkın bütün haklarını tanıdığı, sekiz saatlik iş gününü ve tutarlı bir toprak devrimini öngördüğü halde. Üç Halk İlkesi bunları içermez. Bu noktalar Üç Halk İlkesine eklenmedikçe ve bunları gerçekleştirmeye hazır olunmadıkça, iki demokratik program sadece esas olarak aynıdır, ama tamamen aynı sayılamaz (2) Diğer bir farklılık da, birinin sosyalist devrim aşamasını içermesi diğerinin ise buna yer vermemesidir. Komünizm, demokratik devrim aşamasının ardından sosyalist devrim aşamasını [sayfa 364] öngörür ve dolayısıyla, asgari programının ötesinde bir azami programı, yani sosyalizme ve komünizme ulaşmak için bir programı vardır. Sadece demokratik devrim aşamasını öngören ama sosyalist devrim aşamasını öngörmeyen Üç Halk İlkesinin sadece bir asgari programı vardır ve azami programı yoktur; yani sosyalizmin ve komünizmin kurulması için hiç bir programı yoktur. (3) Dünya görüşü bakımından fark vardır. Komünizmin dünya görüşü diyalektik ve tarihî materyalizmdir. Buna karşılık Üç Halk İlkesi, tarihi halkın refahı açısından izah eder ve bu aslında düalist (ikici) ve idealist bir görüştür. Bu iki dünya görüşü birbirine karşıdır. (4) Devrimci tutarlılık açısından da farklılık vardır. Komünistlerde teori ve pratik birlikte gider; yani komünistler devrimci tutarlılığa sahiptir. Üç Halk İlkesinin takipçilerinde, devrime ve gerçeğe tamamen sadık olanların dışında, teori ve pratik birlikte gitmez ve yaptıklarıyla söyledikleri çelişir; yani devrimci tutarlılıkları yoktur. İkisi arasındaki farklılıklar bunlardır. Bu farklılıklar komünistleri Üç Halk İlkesinin takipçilerinden ayırır. Bu ayırımı gözden kaçırmak ve sadece birlik yanını görmek, çelişme yanını görmemek, hiç şüphesiz çok yanlıştır. Bütün bunlar bir kere kavrandı mı, burjuva iflah olmazların, komünizmin "rafa kaldırılması"nı isterken neyi kastettiğini anlamak kolaylaşır. Eğer bu burjuva zorbalığı anlamına gelmiyorsa, başka hiç bir anlama gelmiyor demektir.
Biz Komünistler, "Üç Halk İlkesi"ni Japonya'ya Karşı Millî Birleşik Cephe için siyasî temel olarak tanıyor ve "Üç Halk İlkesi bugün Çin'in ihtiyaçlarına cevap verdiği için. Partimiz bunların tamamen gerçekleştirilmesi uğrunda savaşmaya hazırdır" diyoruz ve komünistlerin asgari programıyla Üç Halk İlkesinin siyasî ilkeleri arasında temeldeki uyumu kabul ediyoruz. Peki, ama hangi Üç Halk İlkesini? Guomindang'ın Birinci Millî Kongresinin Bildirisinde Dr. Sun Yat-sen tarafından yeniden yorumlanan Üç Halk İlkesini, başkasını değil. İflah olmaz bayların uğraştıkları "Komünizmi kısıtlama", "Komünizmi yıpratma" [sayfa 365] ve "Komünizmle mücadele" işlerinden biraz vakit ayırıp bu bildiriye bir göz atmalarını isterdim. Bu bildiride Dr. Sun Yat-sen şöyle diyordu: "Guomindang'ın Üç Halk İlkesinin doğru yorumu budur." Dolayısıyla tek gerçek Üç Halk İlkesi bunlardır, diğerlerinin tümü sahtedir. Üç Halk İlkesinin tek "doğru yorumu" Guomindang'ın Birinci Millî Kongresinin Bildirisinde ver alan yorumdur ve bütün diğer yorumlar yanlıştır. Bunun Komünistlerin uydurması olmadığı açıktır, çünkü birçok Guomindang üyesi gibi bizzat ben de bildirinin kabul edilişine tanık oldum.
Bildiri, Üç Halk İlkesinin tarihindeki iki dönemi ayırt eder. Üç Halk İlkesi, bildiriden önce eski sınıflamaya aitti; yarı-sömürge bir ülkede eski burjuva demokratik devrimin Üç Halk İlkesi, eski demokrasinin Üç Halk İlkesi, eski Üç Halk İlkesiydi.
Bildiriden sonra ise Üç Halk İlkesi yeni bir sınıflamaya girdi, yarı-sömürge bir ülkede yeni burjuva demokratik devrimin Üç Halk İlkesi, Yeni Demokrasinin Üç Halk İlkesi, yeni Üç Halk İlkesi haline geldi. Yeni dönemin devrimci Üç Halk İlkesi sadece ve sadece bunlardır.
Yeni dönemin devrimci Üç Halk İlkesi, yeni ya da gerçek Üç Halk İlkesi, Rusya'yla ittifak, Komünist Partisiyle işbirliği ve köylülere ve işçilere yardım şeklindeki Üç Büyük Siyaseti kapsar. Bu Üç Büyük Siyasetten herhangi birinin olmaması halinde Üç Halk İlkesi yeni dönemde ya sahte ya da eksik olur.
Birinci olarak, devrimci, yeni ya da gerçek Üç Halk İlkesi mutlaka Rusya ile ittifakı kapsamalıdır. Bugünkü duruma bakıldığında, Rusya'yla, sosyalizmin anavatanıyla ittifak siyaseti olmadığı takdirde, bunun yerini emperyalizmle, emperyalist güçlerle ittifak siyasetinin alacağı açıktır. Bu, 1927'den sonraki durumun tamamen aynısı değil midir? Sosyalist Sovyetler Birliği ile emperyalist devletler arasındaki çatışma keskinleştiği zaman, Çin şu ya da bu tarafta yerini almak zorunda kalacaktır. Bu, kaçınılmaz bir gidiştir. İki taraftan birine yaslanmaktan kaçınmak mümkün müdür? Hayır, bu bir hayaldir. Bütün dünya bu iki cepheden birine sürüklenecek ve o zaman "tarafsızlık" sadece aldatıcı bir devimden ibaret olacaktır. Bu özellikle, topraklarının ta içlerine kadar giren emperyalist bir devlete karşı savaşan ve Sovyetler Birliği'nin desteği olmaksızın nihaî zafer kazanmayı düşünemeyecek olan Çin için özellikle doğrudur. Eğer emperyalizm ile ittifak uğruna Sovyetler Birliği ile ittifak feda edilirse, o zaman gerici bir nitelik alacak [sayfa 366] olan Üç Halk İlkesinden "devrimci" kelimesi çıkarılmalıdır. Son tahlilde, "tarafsız" Üç Halk İlkesi diye bir şey olamaz; Üç Halk İlkesi ancak ya devrimci ya da karşı-devrimci olabilir. Vang Çing-vey'in bir zamanlar söylediği gibi, "her iki taraftan gelen saldırılara karşı savaşmak"[133] ve bu "savaş"a hizmet edecek türden Üç Halk İlkesini benimsemek daha kahramanca bir şey olmaz mı? Ne yazık ki, bizzat bunun mucidi olan Vang Çing-vey bile bu türden Üç Halk İlkesini terk etmiştir (ya da "rafa kaldırmıştır") çünkü o emperyalizmle ittifaka dayanan Üç Halk İlkesini benimsemiştir. Doğu emperyalizmiyle Batı emperyalizmi arasında bir fark olduğunu öne sürerek. Doğu emperyalizmiyle ittifak eden Vang Çin-vey'in aksine, Doğuya saldırmak için Batılı emperyalistlerden bazılarıyla ittifak yapılması gerektiğini savunmak oldukça devrimci bir tavır olmaz mı? Ne var ki, ister hoşunuza gitsin ister gitmesin. Batılı emperyalistler Sovyetler Birliği'ne ve komünizme karşı çıkmakta kararlıdırlar ve onlarla ittifak ederseniz, sizden Kuzeye yürüyüp saldırıya geçmenizi isteyecekler ve devriminiz boşa çıkacaktır. Bütün bu şartlar devrimci, yeni ve gerçek Üç Halk İlkesinin Rusya'yla ittifakı içermesini ve hiç bir şart altında Rusya'ya karşı emperyalizmle ittifak yapılmamasını zorunlu kılmaktadır.
İkinci olarak, devrimci, yeni ve gerçek Üç Halk İlkesi Komünist Partisiyle işbirliğini içermelidir. Ya Komünist Partisiyle işbirliği yaparsınız ya da ona karşı çıkarsınız. Komünizme karşı olmak Japon emperyalistlerinin ve Vang Çing-vey'in siyasetidir. Sizin istediğiniz de bu ise, pekala; o zaman sizi anti-komünist kumpanyalarına katılmaya davet edeceklerdir. Ama' bu sizin hain haline geldiğiniz, şüphesini uyandırmaz mı? "Ben Japonya'dan değil başka bir ülkeden yanayım" diyebilirsiniz. Bu, gülünç bir şeydir. Kimden yana olursanız olun. Komünist Partisine karşı çıktığınız anda hain olursunuz, çünkü artık Japonya'ya karsı koyamazsınız. "Ben bağımsız olarak Komünist Partisine karşı çıkacağım" derseniz, bu, zırvalığın ta kendisi olur. Bir sömürge ya da yarı-sömürge ülkedeki "kahramanlar", emperyalizmin gücüne dayanmadan bu kadar büyük bir karşıdevrimci görevin altından nasıl kalkabilirler? On yıldır neredeyse dünyanın bütün emperyalist güçleri Komünist Partisine karsı saf tuttular, ama boşuna. Birdenbire ona nasıl olur da "kendi başınıza" karşı kovabilirsiniz? Duyduğumuza göre, Sınır Bölgesinin dışındaki bazı kimseler şöyle diyorlarmış: "Komünist Partisine karşı çıkmak iyidir, fakat bunu asla başaramazsınız." [sayfa 367] Eğer dedikodu değilse, bu görüşün yarısı yanlıştır; Komünist Partisine karsı çıkmanın nesi "iyi" olabilir? Fakat öteki yarısı doğrudur, şüphesiz "başaramazsınız". Bunun temel nedenini komünistlerde değil, Komünist Partisini seven, ama ona "karşı çıkmayı" sevmeyen halkta aramak gerekir. Millî düşmanımızın topraklarımızın ta içlerine kadar girdiği bir dönüm noktasında Komünist Partisine karşı çıkarsanız, halkın elinden kurtulamazsınız; gözünüzün yaşına bakmayacağından emin olabilirsiniz. Şurası açıktır ki, kim Komünist Partisine karşı çıkmak istiyorsa, yerle bir edilmeye hazır olmalıdır. Eğer yerle bir edilmek niyetinde değilseniz, bu karşı çıkmaya son vermeniz iyi olur. Bu, bütün anti-komünist "kahramanlara" samimi tavsiyemizdir. Dolayısıyla, bugünün Üç Halk İlkesinin Komünist Partisiyle işbirliğini içermesi gerektiği, aksi takdirde bu ilkelerin yok olup gideceği yeterince açıktır. Bu, Üç Halk İlkesi için bir ölüm kalım meselesidir. Üç Halk İlkesi, Komünist Partisiyle işbirliğini içerirse, yaşar; Komünist Partisine karşı çıkarsa, yok olur gider. Bunun aksini ispat edecek olan var mı?
Üçüncüsü, devrimci, yeni ve gerçek Üç Halk İlkesi köylülere ve işçilere yardım siyasetini içermelidir. Bu siyaseti reddetmek, köylülere ve işçilere yürekten yardım etmeyi ya da Dr. Sun Yat-sen'in Vasiyetnamesindeki "Halk kitlelerini harekete geçirin" emrini yerine getirmeyi başaramamak, devrimin yenilgisini ve kendi yenilgimizi hazırlamak demektir. Stalin, "Millî mesele özünde bir köylü meselesidir"[134] demişti. Bu, Çin devriminin özünde bir köylü devrimi olduğu ve şimdi Japonya'ya karşı devam eden direnişin özünde bir köylü direnişi olduğu anlamına gelir. Yeni Demokrasi siyaseti özünde köylülere haklarını vermek demektir. Yeni ve gerçek Üç Halk İlkesi özünde bir köylü devriminin ilkeleridir. Kitle kültürü, özünde köylülerin kültür düzeyinin yükseltilmesi demektir. Japonya'ya karşı savaş özünde bir köylü savaşıdır. "Dağlara çıkma ilkesi"nin[135] geçerli olduğu bir zamanda yaşıyoruz; toplantılar, çalışmalar, dersler, gazete yayını, kitapların yazılması, tiyatro gösterileri, her şey dağlarda yapılmaktadır ve hepsi de özünde köylüler içindir. Ve özünde, Japonya'ya karşı direnişi ayakta tutan ve bizim varlığımızı sürdürmemiz için her şeyi sağlayan, köylülerdir. "Özünde" derken esas olarak demek istiyoruz ve Stalin'in kendisinin de izah ettiği gibi, halkın diğer kesimlerini gözardı etmiyoruz. Çin nüfusunun yüzde sekseninin köylülerden meydana geldiğini ilkokul çocukları bile bilir. Dolayısıyla, Köylü [sayfa 368] meselesi Çin devriminin temel meselesidir ve köylülerin gücü Çin devriminin temel gücüdür. Çin nüfusunda işçiler sayıca köylülerden sonra gelir. Çin'de birkaç milyon sanayi işçisi, milyonlarca el sanatları işçisi ve tarım işçisi vardır. Çin, değişik sanayi dallarındaki işçiler olmaksızın yaşayamaz, çünkü onlar ekonominin sanayi sektöründeki üreticilerdir. Ve devrim, modern sanayide çalışan işçi sınıfı olmaksızın başarıya ulaşamaz, çünkü o, Çin devriminin önderidir ve en devrimci sınıftır. Bu şartlar altında, devrimci, yeni ve gerçek Üç Halk İlkesi köylülere ve işçilere yardım siyasetini içermelidir. Bu siyaseti içermeyen, köylülere ve işçilere var gücüyle yardımcı olmayan ya da "Halk kitlelerini harekete geçirin" emrini uygulamayan herhangi bir başka Üç Halk İlkesi hiç şüphesiz yok olup gider.
Dolayısıyla, Rusya'yla ittifak, Komünist Partisiyle işbirliği ve köylülerle işçilere yardım şeklindeki Üç Büyük Siyasetten uzaklaşan herhangi bir Üç Halk ilkesinin hiç bir yaşama şansı olmadığı açıktır. Üç Halk İlkesini samimiyetle izleyen herkes bu nokta üzerinde ciddiyetle durmalıdır.
Üç Büyük Siyaseti içeren Üç Halk İlkesi -başka bir deyişle, devrimci, yeni, gerçek Üç Halk İlkesi- Yeni Demokrasinin Üç Halk İlkesidir; eski Üç Halk İlkesinin geliştirilmesi, Dr. Sun Yat-sen'in büyük bir katkısı ve Çin Devriminin, dünya sosyalist devriminin bir parçası haline geldiği çağın bir ürünüdür. Çin Komünist Partisinin "Çin'in bugünkü ihtiyaçlarına cevap verdiğini" düşündüğü ye "tamamen gerçekleştirilmesi" için "savaşmaya hazır olduğunu" ilan ettiği Üç Halk İlkesi işte sadece bunlardır. Komünist Partisinin demokratik devrim aşamasındaki siyasî programıyla, yani asgari programıyla esas olarak uyuşan Üç Halk İlkesi sadece bunlardır.
Eski Üç Halk İlkesi ise, Çin devriminin eski döneminin bir ürünüydü. Rusya o zaman emperyalist bir devletti ve doğal olarak, onunla ittifak siyaseti söz konusu olamazdı. Ülkemizde o zaman bir Komünist Partisi yoktu ve doğal olarak onunla herhangi bir işbirliği siyaseti de söz konusu olamazdı. İşçilerin ve köylülerin hareketinin siyasî önemi henüz tamamen ortaya çıkmamış ve halkın dikkatini çekmemişti ve doğal olarak onlarla ittifak siyaseti söz konusu olamazdı. Dolayısıyla 1924'te Guomindang'ın yeniden örgütlenmesi döneminden önceki Üç Halk İlkesi eski sınıflamaya giriyordu ve geçerliğini yitirmişti. Eğer Guomindang onları geliştirerek yeni Üç Halk İlkesi haline getirmeseydi ilerleyemezdi. Dr. Sun Yat-sen ileri görüşlülüğü [sayfa 369] sayesinde bunu gördü; Sovyetler Birliği'nin ve Çin Komünist Partisinin yardımını sağladı ve Üç Halk İlkesine zamana uygun yeni özellikler kazandırmak için onu yeniden yorumladı. Sonuç olarak. Üç Halk İlkesi ile komünizm arasında bir birleşik cephe meydana geldi, ilk Guomindang-Komünist işbirliği kuruldu, bütün ülke halkının sevgisi kazanıldı ve 1924-27 Devrimi başlatıldı.
Eski Üç Halk İlkesi, eski dönemde devrimciydi ve bu dönemin tarihî özelliklerini yansıtıyordu. Fakat eski şeyler, yeni Üç Halk İlkesi ortaya konulduktan sonraki yeni dönemde tekrarlanırsa, Rusya'da sosyalist bir devlet kurulduktan sonra Rusya'yla ittifaka karşı çıkılırsa, ya da Komünist Partisi ortaya çıktıktan sonra Komünist Partisiyle işbirliğine karşı çıkılırsa, köylülere ve işçilere yardım siyasetine, onlar uyandıktan ve siyasî güçlerini ortaya koyduktan sonra karşı çıkılırsa, bu gerici bir tavırdır ve içinde yaşanılan zamandan habersiz olunduğunu gösterir. 1927'den sonraki gericilik dönemi, böyle bir cehaletin sonucuydu. "Yaşadığı zamanın özelliğini anlayan insan, büyük insandır" diyen eski bir atasözü vardır. Üç Halk İlkesinin takipçilerinin bunu bugün akıllarında tutacaklarını umarım.
Üç Halk İlkesi eski sınıflamaya girseydi, komünistlerin asgari programıyla temelde hiç bir ortak yanı kalmazdı, çünkü geçmişin malı haline gelir ve geçerliğini yitirirdi. Rusya'ya, Komünist Partisine ya da köylülere ve işçilere karşı olan herhangi bir Üç Halk İlkesi kesinlikle gericidir. Komünistlerin asgari programıyla hiç bir ortak yanı olmadığı gibi, komünizme düşmandır ve komünizmle arasında hiç bir ortak zemin yoktur. Üç Halk İlkesinin takipçileri bunun da dikkatle üzerinde durmalıdırlar.
Ne olursa olsun, dürüst kimseler, emperyalizme ve feodalizme karşı çıkma görevi esas olarak tamamlanıncaya kadar, yeni Üç Halk İlkesinden hiç bir zaman vazgeçmeyeceklerdir. Vazgeçenler sadece Vang Çing-vey gibileridir. Onlar Rusya'ya, Komünist Partisine ve köylülerle işçilere karşı olan sahte Üç Halk İlkesini ne kadar hararetle savunurlarsa savunsunlar, Dr. Sun Yat-sen'in gerçek Üç Halk İlkesini desteklemeye devam eden dürüst ve haktan vana insanlar hiç şüphesiz var olacaktır. Gerçek Üç Halk İlkesinin birçok takipçisi 1927'deki gericilikten sonra bile, Çin devrimi için mücadeleye devam etmişlerdir ve şimdi millî düşman topraklarımızın ta içlerine kadar girdiğine göre, bunların sayısı hiç şüphesiz onbinlerle [sayfa 370] artacaktır. Biz Komünistler, Üç Halk İlkesinin bütün gerçek takipçileriyle uzun süreli işbirliğinde sebat edeceğiz ve hainleri ve komünizmin yeminli düşmanlarım reddederken dostlarımızın hiç birini terk etmeyeceğiz.
Her kültür, belli bir toplumun siyasetinin ve ekonomisinin ideolojik bir yansımasıdır. Çin'de, siyasî ve iktisadî alanda emperyalizmin hâkimiyetinin ya da kısmen hâkimiyetinin bir yansıması olan emperyalist bir kültür vardır. Bu kültür, yalnızca doğrudan doğruya emperyalistlerin yönettiği kültür kuruluşları tarafından değil, aynı zamanda ar damarı çatlamış bazı Çinliler tarafından da beslenmektedir. Köleleştirici ideolojiyi kapsayan her kültür bu sınıflamaya girer. Bir de, Çin'in yarı-feodal siyasetini ve ekonomisini yansıtan yarı-feodal bir kültür vardır; bu kültürün temsilcileri, yeni kültür ve yeni düşünceye karşılık, Konfüçyus'a tapınmayı, Konfüçvus'un kanunlarını incelemeyi ve eski ahlak kuralları ile eski fikirleri savunanlardır. Emperyalist kültürle yarı-feodal kültür yapışık kardeşlerdir ve Çin'in yeni kültürüne karşı gerici bir kültür ittifakı kurmuşlardır. Böyle bir gerici kültür, emperyalistlere ve feodal sınıfa hizmet eder ve bunun ortadan kaldırılması gerekir. Bu gerici kültür yok edilmedikçe, hiç bir yeni kültür inşa edilemez. Yıkmadan inşa etmek olmaz, suyun önünü kesmeden akması sağlanamaz, durgunluk olmadan hareket olmaz. Eski kültür ile yeni kültür arasında bir ölüm kalım mücadelesi başlamıştır.
Yeni kültür ise, hizmet etmeyi amaçladığı yeni siyaset ve yeni ekonominin ideolojik bir yansımasıdır.
Üçüncü bölümde de belirttiğimiz gibi, Çin'de kapitalist ekonominin doğmasından bu yana Çin toplumunun niteliği yavaş yavaş değişmiştir. Gerçi feodal ekonomi hâlâ hüküm sürmektedir, ama Çin artık tamamen feodal bir toplum değil, yarı-feodal bir toplumdur. Bu kapitalist ekonomi, feodal ekonomiye kıyasla, yeni bir ekonomidir. Burjuvazinin, küçük burjuvazinin ve proletaryanın siyasî güçleri, bu yeni kapitalist ekonomiyle birlikte ortaya çıkan ve gelişen yeni siyasî güçlerdir. Yeni kültür de, [sayfa 371] bu yeni ekonomik ve siyasî güçleri ideoloji alanında yansıtmakta ve onlara hizmet etmektedir. Kapitalist ekonomi olmasaydı, küçük burjuvazi ve proletarya olmasaydı ve bu sınıfların siyasî güçleri olmasaydı, yeni ideoloji ya da yeni kültür ortaya çıkamazdı.
Bu yeni siyasî, iktisadî ve kültürel güçler, eski siyasete, eski ekonomiye ve eski kültüre karşı olan bütün devrimci güçlerdir. Eski siyaset, ekonomi ve kültür iki bölümden meydana gelmektedir; bunlardan biri, Çin'in yarı-feodal siyaseti, ekonomisi ve kültürü, öteki ise emperyalizmin siyaseti, ekonomisi ve kültürüdür. Bu ikisi arasındaki ittifakta, emperyalizmin siyaseti, ekonomisi ve kültürü başı çekmektedir; her ikisi de kötüdür ve tamamen ortadan kaldırılması gerekir. Çin toplumunda yeni ile eski arasındaki mücadele, aslında halkın yeni güçleri (çeşitli devrimci sınıflar) ile emperyalizmin ve feodal sınıfın eski güçleri arasındaki bir mücadeledir. Devrim ile karşıdevrim arasındaki mücadeledir. Bu mücadele, Afyon Savaşından bu yana alındığında tam yüz yıldır, 1911 Devriminden bu yana alındığında da aşağı yukarı otuz yıldır devam etmektedir.
Ama daha önce de belirttiğimiz gibi, devrimler de eski ve yeni diye sınıflandırılabilir ve bir tarihî dönemde yeni olan, başka bir tarihî dönemde eski olabilir. Çin'in yüz yıllık burjuva demokratik devrimi, birincisi seksen yıllık, ikincisi de yirmi yıllık olmak üzere başlıca iki aşamaya ayrılabilir. Her iki aşamanın da temel tarihî özellikleri vardır: Çin'in ilk seksen yıldaki burjuva demokratik devrimi eski sınıflamaya girer; oysa Çin'in son yirmi yıldaki burjuva demokratik devrimi, iç ve dış siyasî durumda meydana gelen değişikliklerden dolayı, yeni sınıflamaya girer. İlk seksen yılın özelliği, eski demokrasidir. Son yirmi yılın özelliği ise, Yeni Demokrasidir. Bu ayırım, siyaset için olduğu kadar kültür için de geçerlidir.
Bu ayırım kendini kültür alanında nasıl gösterir? Şimdi bunu açıklayacağız.
Çin'in kültür cephesindeki mücadele, 4 Mayıs Hareketinden önce, burjuvazinin yeni kültürü ile feodal sınıfın eski kültürü arasındaydı. Modern okul sistemi ile imparatorluk sınav sistemi[136], yeni eğitim ile eski eğitim ve batı eğitimi ile Çin eğitimi arasındaki mücadeleler, bu nitelikte mücadelelerdi. O zamanın sözümona modern okulları, yeni eğitimi ya da batı eğitimi, esas olarak (esas olarak diyoruz, çünkü Çin feodalizminin zararlı kalıntıları hâlâ kısmen varlığını koruyordu) burjuvazinin temsilcilerinin muhtaç oldukları tabiat bilimlerinde ve burjuva sosyal ve siyasî teorilerinde yoğunlaştırılmıştı. O sıralarda, yeni eğitimin ideolojisi Çin'in feodal ideolojisine karşı mücadelede devrimci bir rol oynadı ve eski dönemin burjuva demokratik devrimine hizmet etti. Ama Çin burjuvazisi güçsüz olduğundan ve dünya artık emperyalizm aşamasına geçtiğinden, bu burjuva ideolojisi kısa bir süre dayanabildi ve yabancı emperyalizmin köleleştirici ideolojisi ile Çin feodalizminin "eskiye geri dönme" ideolojisi arasındaki gerici ittifak tarafından yenilgiye uğratıldı. Sözümona yeni eğitim, bu gerici ittifakın daha ilk karşı-saldırısı karşısında bayraklarını indirdi, davullarını susturdu ve dış biçimini koruduğu halde ruhunu kaybederek ricat borusunu çaldı. Eski burjuva demokratik kültür, emperyalizm çağında, zayıflamış ve yozlaşmış bulunuyordu; bu yüzden de, yenilgiye uğraması kaçınılmazdı.
Ama 4 Mayıs Hareketinden sonra işlerin rengi değişti. Çin'de yepyeni bir kültür gücü, yani Çinli komünistlerin rehberliğindeki komünist kültür ve ideoloji ya da komünist dünya görüşü ve sosyal devrim teorisi ortaya çıktı. 1919'da 4 Mayıs Hareketi oldu, 1921'de de Çin Komünist Partisi kuruldu ve Çin'de gerçek emekçi hareketi bu tarihte başladı. Bütün bunlar, Birinci Dünya Savaşından ve Ekim Devriminden hemen sonra, yani millî meselenin ve bütün dünyada sömürgelerdeki devrimci hareketlerin değişikliğe uğradıkları ve Çin devrimi ile dünya devrimi arasındaki bağın çok belirgin bir hale geldiği sırada oldu. Proletaryanın ve Komünist Partisinin yeni siyasî gücü, Çin siyaset sahnesine ayakbastı. Bunun sonucunda, yeni üniforması ve yeni silahlarıyla yeni kültür gücü, mümkün bütün müttefikleri birleştirerek ve saflarını savaş düzenine sokarak, emperyalist ve feodal kültürlere karşı kahramanca saldırılara girişti. Bu yeni güç, sosyal bilimler ve sanat ve edebiyat alanlarında, yani felsefe, iktisat, siyaset bilimi, askerlik bilimi, tarih, edebiyat ve sanat (tiyatro, sinema, müzik, heykel ve resim [sayfa 373] dâhil) alanında büyük adımlar attı. Son yirmi yıl içinde, bu yeni kültür gücünün saldırısını yönelttiği her yerde ideolojik öz ve biçim bakımından büyük bir devrim meydana geldi (mesela, yazı dilinde). Bu yeni kültür gücünün etkisi o kadar büyük ve şiddetli oldu ki, karşısında hiç bir şey duramadı. Çin tarihinde eşi görülmedik sayıda insanı peşinden sürükledi. Bu yeni kültür gücünün en büyük ve en yiğit bayraktarı, Lu Sun'du. Lu Sun, Çin kültür devriminin başkomutanı olarak, sadece büyük bir edebiyatçı değil, aynı zamanda büyük bir düşünür ve devrimciydi. Lu Sun, her türlü dalkavukluk ve yaltaklanmadan arınmış, sarsılmaz tutarlılığa sahip bir insandı; bu, sömürge ve yarı-sömürge ülkelerin halkları için paha biçilmez bir. niteliktir. Milletin büyük çoğunluğunu temsil eden Lu Sun saldırıya geçerek düşman kalesinde gedikler açtı; Lu Sun, kültür cephesinde en yiğit, en doğru, en sağlam, en azimli bir millî kahramandı, tarihimizde eşi görülmemiş bir kahramandı. Onun seçtiği yol, Çin'in yeni millî kültürünün yoluydu.
4 Mayıs Hareketinden önce Çin'in yeni kültürü, eski demokratik bir kültürdü ve dünya burjuvazisinin kapitalist kültür devriminin bir parçasıydı. Ama 4 Mayıs Hareketinden bu yana, Çin'in yeni kültürü, yeni demokratik bir kültür olmuş ve dünya proletaryasının sosyalist kültür devriminin bir parçası haline gelmiştir.
4 Mayıs Hareketinden önce Çin'in yeni kültür hareketine ve kültür devrimine, hâlâ önder rolü oynayabilecek durumda olan burjuvazi önderlik etmekteydi. Ama 4 Mayıs Hareketinden sonra, burjuvazinin kültür ve ideolojisi, siyasetinden de daha geri bir duruma düştü ve burjuvazi artık hiç bir önder rol oynayamayacak hale geldi. Artık burjuvazi devrimci dönemlerde belli ölçüde bir müttefik olarak hizmette bulunabiliyor, buna karşılık ittifaka önderlik etme sorumluluğu kaçınılmaz olarak proletaryanın kültür ve ideolojisine düşüyordu. Bu, inkâr edilmez bir gerçektir.
Yeni demokratik kültür, geniş kitlelerin anti-emperyalist ve anti-feodal kültürüdür; bugün bu kültür, Japonya'ya karşı birleşik cephenin kültürüdür. Bu kültüre herhangi bir sınıfın kültür ve ideolojisi değil, ancak proletaryanın kültür ve ideolojisi, yani komünizm ideolojisi önderlik edebilir. Sözün kısası, yeni demokratik kültür, geniş kitlelerin proletarya önderliğindeki anti-emperyalist ve anti-feodal kültürüdür. [sayfa 374]
Kültür devrimindeki birleşik cephenin son yirmi yıllık tarihi, dört döneme ayrılabilir. Birinci dönem 1919-1921 arasındaki iyi yılı, ikinci dönem 1921-.1927 arasındaki altı yılı, üçüncü dönem 1927-1937 arasındaki on yılı ve dördüncü dönem de 1937'den günümüze kadarki üç yılı kapsar.
Birinci dönem, 1919'daki 4 Mayıs Hareketiyle başlar ve 1921'de Çin Komünist Partisinin kurulmasına kadar uzanır. Bu döneme damgasını vuran olay, 4 Mayıs Hareketidir.
4 Mayıs Hareketi, anti-feodal olduğu kadar anti-emperyalist bir hareketti. Bu hareketin, 1911 Devriminde bulunmayan ve büyük tarihî önem taşıyan özelliği, feodalizme karşı olduğu kadar emperyalizme karşı da yürüttüğü kararlı ve uzlaşmaz muhalefettir. 4 Mayıs Hareketi böyle bir niteliğe sahipti, çünkü kapitalizm Çin'de bir adım daha gelişmişti ve Çin'in devrimci aydınları üç büyük emperyalist devletin, yani Rusya, Almanya ve Avusturya-Macaristan'ın yıkılmasına, diğer iki büyük emperyalist devletin, yani İngiltere ve Fransa'nın zayıflamasına ve Rusya proletaryasının sosyalist bir devlet kurmasına ve Almanya, Macaristan ve İtalya proletaryasının devrim için ayaklanmasına tanık olmuşlar ve Çin milletinin kurtuluşu için yeni umutlar belirmişti. 4 Mayıs Hareketi, dünya devriminin, Rusya devriminin ve Lenin'in çağrısı sonucunda meydana geldi. 4 Mayıs Hareketi, o günün dünya proletarya devriminin bir parçasıydı. O sırada, Komünist Partisi henüz kurulmamış olduğu halde Rusya Devrimini benimseyen ve komünist ideolojinin temel ilkelerini bilen çok sayıda aydın vardı. Başlangıçta, 4 Mayıs Hareketi, halkın üç kesiminin, yani komünist aydınların, devrimci küçük burjuva aydınlarının ve burjuva aydınlarının (bu sonuncusu hareketin sağ kanadını oluşturuyordu) cephesinin devrimci hareketiydi. Hareketin eksikliği, aydınlarla sınırlı kalması ve işçilerle köylülerin harekete katılmamasıydı. Ama 4 Mayıs Hareketi 3 Haziran Hareketine[137] dönüştüğünde, yalnızca aydınların değil, proletaryanın, küçük burjuvazinin ve burjuvazinin de katıldığı hareket ülke çapında devrimci bir hareket haline geldi. 4 Mayıs Hareketi sonucunda doğan kültür devrimi, feodal kültüre [sayfa 375] karşı uzlaşmaz bir muhalefet yürüttü; Çin tarihinin başlangıcından bu yana hiç bir zaman böylesine büyük ve köklü bir kültür devrimi olmamıştı. O günlerin iki büyük bayrağı olan "Kahrolsun eski ahlak, yaşasın yeni ahlak!" ve "Kahrolsun eski edebiyat, yaşasın yeni edebiyat!" şiarlarını yükselten kültür devrimi büyük başarılar kazandı. Bu kültür hareketinin o sıralarda işçiler ve köylüler arasında geniş ölçüde yayılması henüz mümkün değildi. Gerçi "Halk için edebiyat" şiarı ortaya atılmıştı, ama o sıralar "halk" sözüyle sadece şehirlerdeki küçük burjuva aydınlar, yani şehir aydın zümresi kastediliyordu. 4 Mayıs Hareketi, gerek ideoloji, gerekse kadrolar bakımından, 1921'de Çin Komünist Partisinin kurulmasını, 1925'teki 30 Mayıs Hareketini ve Kuzey Seferini hazırladı. 4 Mayıs Hareketinin sağ kanadını oluşturan burjuva aydınları ikinci dönemde genellikle düşmanla uzlaştılar ve gericiliğin safına geçtiler.
Çin Komünist Partisinin kurulması, 30 Mayıs Hareketi ve Kuzey Seferi gibi olayların damgasını taşıyan ikinci dönemde, üç sınıfın 4 Mayıs Hareketi sırasında kurulan birleşik cephesi devam etti ve genişledi. Bu birleşik cepheye köylülük de kazanıldı ve bütün bu sınıfların siyasî bir birleşik cephesi, yani ilk Guomindang-Komünist işbirliği kuruldu. Dr. Sun Yat-sen, yalnızca büyük 1911 Devrimine (bu devrim eski döneme ait bir demokratik devrim olduğu halde) önderlik ettiği için değil, aynı zamanda "dünyanın gidişine ayak uydurmasını bildiği ve kitlelerin ihtiyaçlarını karşıladığı" için de büyük bir insandı. Dr. Sun Yat-sen, devrimci Üç Büyük Siyaseti, yani Rusya'yla ittifakı. Komünist Partisiyle işbirliğini ve köylülere ve işçilere yardım etmeyi ileri sürebilecek Üç Halk İlkesine yeni bir anlam kazandırarak Üç Büyük Siyasetin yanı sıra yeni Üç Halk İlkesini ortaya koyabilecek yetenekte olduğu için de büyük bir insandı. Daha önceleri Üç Halk İlkesi, eğitim ve yüksek öğrenim alanını ya da gençliği pek az etkileyebilmişti; çünkü emperyalizme, feodal toplum düzenine, feodal kültür ve ideolojiye karşı muhalefet meselelerini ortaya atmamıştı. Bu, eski Üç Halk İlkesiydi; ve eski Üç Halk İlkesine, iktidarı ele geçirmeye, başka bir deyişle birtakım mevkiler elde etmeye çalışan bir grup insanın sırf zamana ayak uydurmak ve siyasî dolaplar çevirmek amacıyla sarıldığı bir bayrak gözüyle bakılmıştı. Sonra Üç Büyük Siyasetiyle birlikte yeni Üç Halk İlkesi geldi. Guomindang ile Komünist partisi arasındaki işbirliği ve her iki partinin devrimci üyelerinin ortak çabaları, yeni Üç Halk İlkesinin eğitim ve yüksek [sayfa 376] öğrenim alanının bir kesimine ve öğrenci gençlik kitlesine kadar uzanarak bütün Çin'e yayılmasını sağladı. Bu, tamamen, eski Üç Halk İlkesinin anti-emperyalist, anti-feodal ve yeni demokratik Üç Halk İlkesine ve onun Üç Büyük Siyasetine dönüşmüş olmasından ileri gelmekteydi. Eğer bu gelişme olmasaydı, Üç Halk İlkesinin fikirlerini yaymak mümkün olmayacaktı.
Devrimci Üç Halk İlkesi bu dönemde, Guomindang, Komünist Partisi ve bütün devrimci sınıfların birleşik cephesinin siyasî temeli haline geldi ve "komünizm, Üç Halk İlkesinin iyi dostu olduğundan", bu ikisi arasında bir birleşik cephe yaratıldı. Sosyal sınıflar açısından bu, proletaryanın, köylülüğün, şehir küçük burjuvazisinin ve burjuvazinin birleşik cephesiydi. İki parti, çeşitli bölgelerde Komünist Haftalık Kılavuz, Guomindang'ın Şanghay'da çıkardığı Cumhuriyetçi Haber Gazetesi ve diğer gazetelere dayanarak, anti-emperyalizmi ortaklaşa savundular. Konfüçyus'a tapınmaya ve Konfüçyus'un kanunlarını incelemeye dayanan feodal eğitime karşı ortaklaşa mücadele ettiler. Feodal edebiyata ve klasik dile ortaklaşa karşı çıktılar ve yeni edebiyatı ve anti-emperyalist, anti-feodal muhtevalı yeni yazı tarzını, herkesin anlayabileceği yazı tarzını ortaklaşa geliştirdiler. Kvantung'daki savaşlar ve Kuzey Seferi sırasında anti-emperyalist ve anti-feodal fikirler aşılayarak Çin silahlı kuvvetlerinde reform yaptılar. Milyonlarca köylü arasında "Kahrolsun yiyici memurlar!" ve "Kahrolsun mahallî zorbalar ve mütegallibe!" şiarları atıldı ve devrimci büyük köylü mücadeleleri başlatıldı. Bütün bunlar ve Sovyetler Birliği'nin yardımı sayesinde Kuzey Seferi zafere ulaştı. Ne var ki, büyük burjuvazi iktidara gelir gelmez bu devrime son verdi ve yepyeni bir siyasî durum yarattı.
Üçüncü dönem, 1927-1937 arasındaki yeni devrimci dönemdi- İkinci dönemin sonlarına doğru devrimci kampta bir değişiklik meydana geldiğinden, yani büyük burjuvazi emperyalist ve feodal güçlerin karşı-devrimci kampına geçtiği ve millî burjuvazi de onun kuyruğuna takıldığından, daha önce devrimci kampta bulunan dört sınıftan geriye yalnızca üç sınıf, proletarya, köylülük, ve küçük burjuvazinin diğer kesimleri (devrimci aydınlar dâhil) kalmıştı. Bunun sonucunda. Çin devrimi, kitlelere kaçınılmaz olarak yalnızca Çin Komünist Partisinin önderlik ettiği yeni bir döneme girdi. Bu dönemde, bir yandan karşı-devrimci "kuşatma ve bastırma" harekâtları açılırken, bir yandan da devrim derinlik kazandı. Biri askerî, biri de kültürel [sayfa 377] olmak üzere iki tür karşı-devrimci "kuşatma ve bastırma" harekâtı vardı. Devrimin kitleler arasında derinleştirilmesi de iki şekle büründü: Bir yandan toprak devrimi, bir yandan da kültür devrimi derinleşti. Emperyalistlerin kışkırtmasıyla, bütün ülkenin ve bütün dünyanın karşı-devrimci güçleri her iki türden "kuşatma ve bastırma" harekâtı için seferber edildi. En azından on yıl süren bu harekâtlar sırasında eşi görülmemiş bir zulüm uygulandı. Yüz binlerce komünist ve genç öğrenci öldürüldü, milyonlarca işçi ve köylü ağır zulüm ve baskı gördü. Anlaşılan, bütün bu işlerin sorumluları, komünizmin ve Komünist Partisinin "kökünün kazınabileceğinden" pek emindiler. Ama sonuç hiç de umdukları gibi olmadı; gerek askerî, gerekse kültürel "kuşatma ve bastırma" harekâtları tam bir başarısızlığa uğradı. Askerî harekât, Kızıl Ordunun Japonya'ya karşı direnmek için kuzeye ilerlemesiyle, kültürel harekât da 1935'te devrimci gençliğin 9 Aralık Hareketinin patlak vermesiyle sonuçlandı. Ve her iki harekâtın ortak bir sonucu olarak, bütün ülke halkı uyandı. Bunlar, üç olumlu sonuçtu. En şaşırtıcı olanı ise, Guomindang'ın kültürel "kuşatma ve bastırma" harekâtının, Komünist Partisinin bütün eğitim ve kültür kurumlarında tamamen savunmasız bir durumda bulunduğu Guomindang bölgelerinde de tamamen başarısızlıkla sonuçlanmasıydı. Neden böyle olmuştu? Bunun üzerinde derinlemesine düşünmek gerekmez mi? Komünizme inanan Lu Sun, işte bu "kuşatma ve bastırma" harekâtları sırasında Çin kültür devriminin büyük kahramanı haline geldi.
Karşı-devrimci "kuşatma ve bastırma" harekâtlarının olumsuz sonucu ise, ülkemizin Japon emperyalizmi tarafından istila edilmesi oldu. İşte, on yıl süren o komünizm düşmanlığından bütün ülke halkının bugün hâlâ şiddetle nefret etmesinin başlıca nedeni budur.
Bu dönemdeki mücadelelerde devrimci taraf, halkın anti-emperyalist ve anti-feodal Yeni Demokrasisini ve yeni Üç Halk İlkesini savundu. Karşı-devrimci taraf ise, emperyalizmin tahakkümü altında toprak ağası sınıfı ile büyük burjuvazinin koalisyonunun zorba yönetimini zorla kabul ettirmeye çalıştı. Bu zorba yönetim, Dr. Sun Yat-sen'in Üç Büyük Siyasetini ve yeni Üç Halk İlkesini gerek siyasî, gerekse kültürel bakımdan boğazlayarak Çin milletini büyük felaketlere sürükledi.
Dördüncü dönem, Japonya'ya karşı günümüzdeki savaş dönemidir. Çin devrimi, dolambaçlı bir yol izleyerek yeniden [sayfa 378] dört sınıfın birleşik cephesine ulaşmış bulunuyor. Üstelik bugün birleşik cephenin ufku çok daha geniş, çünkü bu cephe üst tabakadan hâkim sınıfların birçok üyesini, orta tabakadan millî burjuvaziyi ve küçük burjuvaziyi, alt tabakadan da bütün bir proletaryayı kapsıyor. Öyle ki, milletimizin çeşitli sınıf ve tabakaları, Japon emperyalizmine karşı kararlılıkla direnen bir ittifakın üyeleri haline gelmiş bulunuyorlar. Bu dönemin birinci aşaması, Vuhan'ın düşüşüne kadar sürdü. Bu dönemde ülkenin her alanında bir canlılık görülmekteydi; siyasî bakımdan bir demokratlaşma eğilimi, kültür bakımından ise oldukça yaygın bir faaliyet göze çarpıyordu. Vuhan'ın düşmesiyle, ikinci aşama başladı. Bu aşamada, siyasî durumda birçok değişiklik meydana geldi; büyük burjuvazinin bir kesimi düşmana teslim oldu, diğer bir kesimi ise Direnme Savaşının bir an önce son bulmasını istiyordu. Bu durum, kültür alanında, Yeh Çing,[138] Çang Çun-may ve diğerlerinin gerici faaliyetlerinde ve söz ve basın özgürlüklerinin kaldırılmasında ifadesini buldu.
Bu bunalımın üstesinden gelmek için, direnmeye, birliğe ve ilerlemeye karşı çıkan bütün fikirlere karşı güçlü bir mücadele vermek gerekir. Bu gerici fikirler ezilmediği sürece, zaferden umutlu olamayız. Bu mücadele nasıl sonuçlanacaktır? Bütün ülke halkının zihnini meşgul eden büyük soru budur. İç ve diş duruma bakacak olursak, direnme yolunun önüne ne kadar çok engel dikilirse dikilsin Çin halkının mutlaka zafere ulaşacağını görürüz. 4 Mayıs Hareketinden bu yana geçen yirmi yılda kaydedilen ilerleme, hem daha önceki seksen yıldan çok daha büyüktür, hem de binlerce yıllık Çin tarihinde kaydedilen tüm ilerlemeyi geride bırakmıştır. Bir de, Çin'in önümüzdeki yirmi yılda kaydedeceği ilerlemeyi düşünün! Yerli yabancı tüm karanlık güçlerin kudurgan zulmü, milletimizi büyük bir felakete sürükledi. Ama bu zulmün kendisi, hâlâ az çok kuvvetli oldukları halde, karanlık güçlerin daha şimdiden ölüm sancıları Çekmeye başladıklarını ve halkın adım adım zafere yaklaştığını en açık bir şekilde ispatlamıyor mu? Bu, bütün Doğu ve bütün dünya için olduğu kadar bütün Çin için de doğrudur.
İflah olmaz burjuvalar, siyasî iktidar meselesinde olduğu gibi kültür meselesinde de tamamen yanılıyorlar. Ne Çin'deki bu yeni dönemin tarihî özelliklerini kavrıyor, ne de kitlelerin yeni demokratik kültürünü kabul ediyorlar. Onların hareket noktası, burjuva zorbalığıdır; ve bu, kültür alanında, burjuvazinin kültürel zorbalığına dönüşür. Sözümona Avrupa-Amerikan okulundan[139] yetişme iyi öğrenim görmüş kimselerin daha önce Guomindang hükümetinin kültür cephesinde açtığı "komünizmi bastırma" harekâtına katılmış olan bir kesimi (yalnızca bir kesimi diyorum), anlaşılan şimdide Guomindang hükümetinin Komünist Partisini "kısıtlama" ve "yıpratma" siyasetini desteklemektedir. Bunlar, işçilerin ve köylülerin gerek siyaset, gerekse kültür alanında başkaldırmalarını istemiyorlar. Oysa iflah olmaz burjuvaların tuttukları kültürel zorbalık yolu tam bir çıkmaz içindedir; siyasî zorbalık için olduğu gibi kültürel zorbalık için de gerekli ön şartlar ülke içinde de, ülke dışında da mevcut değildir. Dolayısıyla, bu kültürel zorbalığı da "rafa kaldırsalar", iyi ederler.
Millî kültürümüzün yönlendirilmesine gelince, ona komünist ideoloji rehberlik etmektedir. Sosyalizmi ve komünizmi işçi sınıfı arasında yaymak ve köylülüğü ve halkın diğer kesimlerini sosyalizm fikirleriyle doğru bir biçimde ve adım adım eğitmek için çok sıkı çalışmalıyız. Ama millî kültürümüz bir bütün olarak henüz sosyalist bir kültür değildir.
Yeni Demokrasinin siyaseti, ekonomisi ve kültürü, proletarya önderliğinde olduğu için, sosyalizmin bir unsurunu da kapsar; üstelik bu unsur hiç de gelişigüzel bir unsur değil, belirleyici bir unsurdur. Ama bugüne kadarki siyasî, iktisadî ve kültürel durum bir bütün olarak alındığında, sosyalist değil, yeni demokratiktir. Çünkü bugünkü aşamasında Çin devrimi, henüz kapitalizmi ortadan kaldırmayı amaçlayan bir sosyalist devrim değil, merkezî görevi yabancı emperyalizme ve yerli feodalizme karşı savaşmak olan bir burjuva demokratik devrimdir. Milli kültür alanında, var olan millî kültürün bütünüyle sosyalist bir kültür olduğunu ya da böyle olması gerektiğini düşünmek yanlıştır. Böyle düşünmek, komünist ideolojinin yayılması ile acil bir eylem programının uygulanmasını; meseleleri incelemede, araştırma yapmada, çalışma ve kadroların eğitilmesinde komünist bakış açısı ve yöntemin uygulanması ile Çin devriminin demokratik [sayfa 380] aşamasında millî eğitim ve millî kültür için genel siyaseti birbirine karıştırmak demektir. Sosyalist muhtevaya sahip bir millî kültür, ister istemez, sosyalist bir siyasetin ve sosyalist bir ekonominin yansıması olacaktır. Gerçi siyasetimizde ve ekonomimizde sosyalist unsurlar vardır ve bu sosyalist unsurlar millî kültürümüzde de yansımaktadır; ama toplumumuzu bir bütün olarak ele alırsak, henüz sosyalist bir siyaset ve sosyalist bir ekonomimizin bulunmadığını görürüz. Bu yüzden de bütünüyle sosyalist bir millî kültürden söz edilemez. Bugün Çin devrimi dünya proleter sosyalist devriminin bir parçası olduğuna göre, Çin'in yeni kültürü de dünya proleter sosyalist yeni kültürünün bir parçası ve büyük müttefikidir. Kültürümüzün bu kesimi sosyalist kültürün hayatî unsurlarını taşıdığı halde, bir bütün olarak millî kültür, dünya proleter sosyalist yeni kültürünün akışına tamamen sosyalist bir kültür olarak değil, geniş kitlelerin anti-emperyalist ve anti-feodal yeni demokratik kültürü olarak katılmaktadır. Ve günümüzde Çin devrimi proletarya önderliği olmadan gerçekleşemeyeceğine göre, Çin'in İyeni kültürü de proletaryanın kültür ve ideolojisinin, yani komünist ideolojinin önderliği olmadan olamaz. Ama bugünkü aşamada böyle bir önderlik, anti-emperyalist ve anti-feodal siyasî ve kültürel bir devrimde halk kitlelerine önderlik etmek demektir; dolayısıyla, bir bütün olarak alındığında Çin'in yeni millî kültürünün muhtevası hâlâ yeni demokratiktir.
Hiç şüphe yok ki, komünist fikirleri daha geniş ölçüde yaymanın ve Marksizm-Leninizmin öğrenilmesini daha da hızlandırmanın şimdi tam zamanıdır. Aksi takdirde, hem Çin devrimini sosyalizm aşamasına ilerletemeyiz, hem de bugünkü demokratik devrimi zafere ulaştıramayız, Ama gene de komünist toplum düzeni hakkındaki propaganda ve komünist fikirlerin yayılması ile yeni demokratik eylem programının pratikte uygulanışını birbirinden ayırmamız gerekir. Aynı şekilde, meseleleri incelemede, araştırma yapmada, çalışma ve kadroların eğitilmesinde komünist teori ve yöntem ile bir bütün olarak millî kültürün yeni demokratik çizgisini de birbirinden ayırmamız gerekir. Bu ikisini birbirine karıştırmak hiç şüphesiz yanlış olur.
Böylece görülüyor ki, bugünkü aşamada Çin'in yeni millî kültürünün muhtevası, ne burjuva kültür zorbalığı, re de proleter sosyalizmidir. Bugünkü aşamada Çin'in yeni millî kültürünün muhtevası, proleter sosyalist kültür ve ideoloji önderliğinde kitlelerin anti-emperyalist ve anti-feodal Yeni Demokrasisidir. [sayfa 381]
Yeni demokratik kültür, bilimseldir. Feodal ve batıl inançlara dayanan her türlü fikre karşıdır; gerçeği olgularda aramayı, objektif gerçeği ve teori ile pratiğin birliğini savunur. Bu [sayfa 382] noktada, Çin proletaryasının bilimsel düşüncesi ile ilerici olan Çinli burjuva materyalistleri ve doğa bilimcileri arasında emperyalizme, feodalizme ve batıl inançlara karşı bir birleşik cephe kurmak mümkündür; ama herhangi bir gerici idealizm ile birleşik cephe kurulması söz konusu olamaz. Komünistler, siyasî eylem alanında, bazı idealistlerle ve hatta dindar kişilerle anti-emperyalist ve anti-feodal bir birleşik cephe kurabilirler; ama onların idealizmine ve dinî öğretilerine hiç bir zaman göz yumamazlar. Çin'in yüzyıllarca süren feodal toplumunda parlak bir eski kültür yaratılmıştır. Yeni millî kültürümüzü geliştirmek ve kendimize olan millî güvenimizi artırmak için, bu eski kültürün gelişmesini incelemek, onun feodal süprüntülerini reddetmek ve demokratik özünü benimsemek zorunludur; ama hiç bir şeyi eleştiriden geçirmeden benimsememeliyiz. Halkın belli ölçüde demokratik ve devrimci nitelikteki eski güzel kültürü ile eski feodal hâkim sınıfın bütün çürümüşlüğünü birbirinden mutlaka ayırmak gerekir. Çin'in bugünkü yeni siyaseti ve yeni ekonomisi, eski siyasetinin ve eski ekonomisinin bağrından çıkmıştır; aynı şekilde, Çin'in yeni kültürü de eski kültürünün bağrından çıkmıştır. Dolayısıyla, kendi tarihimize saygı göstermeli, onunla olan bağlarımızı koparmamalıyız. Ama tarihe saygı göstermek demek, onu bir bilim olarak doğru, değerlendirmek ve onun diyalektik gelişmesine saygı duymak demektir; yoksa bugünü bir kenara bırakarak geçmişi göklere çıkarmak ve feodal zehirin her bir zerresini övmek demek değildir. Önemli olan, kitlelerin ve öğrenci gençlerin geriye değil, ileriye dönük olmalarını sağlamak için onlara yol göstermektir.
Yeni demokratik kültür demokratiktir, çünkü geniş kitlelerin malıdır. Nüfusumuzun yüzde doksanından fazlasını meydana getiren çalışan işçi ve köylü kitlelerine hizmet etmeli ve Giderek onların kendi kültürü haline gelmelidir. Devrimci kadrolara verilen bilgi ile devrimci kitlelere verilen bilgi arasında, kültür düzeyinin yükseltilmesi ile yaygınlaştırılması arasında sıkı bir bağ olduğu gibi, belli bir farklılık da vardır. Devrimci kültür, geniş halk kitleleri için güçlü bir devrimci silahtır. Hem devrimden önceki ideolojik zemini hazırlar, hem de devrim sırasında genel devrimci cephe içinde önemli ve aslında zorunlu bir mücadele cephesi oluşturur. Devrimci kültür çalışmalarına katılanlar, bu kültür cephesinin çeşitli kademelerdeki komutanlarıdırlar. "Devrimci teori olmadan, hiç bir devrimci hareket [sayfa 383] olamaz"[141] bu sözlerden, kültür hareketinin devrimci hareketin pratiği için ne kadar önemli olduğunu anlayabiliriz. Gerek kültür hareketleri, gerekse pratik hareketler kitlelerin malı olmalıdırlar. Bu yüzden, Japonya'ya karşı savaşta, bütün ilerici kültür işçileri kendi kültür müfrezelerine, yani geniş kitlelere sahip olmalıdırlar. Halka yakın olmayan bir devrimci kültür işçisi, barutu düşmanı altetmeye yetmeyen, ordusuz bir komutana benzer. Bunun için yazı dili gerekli şartlar içinde düzeltilmeli ve halkın konuşma diline yaklaştırılmalıdır. Çünkü önemle belirtmek gerekir ki, devrimci kültürümüzün bitmez tükenmez kaynağı halktır.
Millî ve bilimsel bir kitle kültürü; işte halkın anti-emperyalist ve anti-feodal kültürü, Yeni Demokrasinin kültürü, Çin milletinin yeni kültürü budur.
Kurmak istediğimiz demokratik cumhuriyet, bu ada layık olan Çin Cumhuriyeti ve yeni Çin, ancak Yeni Demokrasinin siyasetini, ekonomisini ve kültürünü birleştirmekle gerçekleşecektir.
İşte, Yeni Çin göründü. Hep birlikte selamlayalım!
Direkleri ufukta belirdi. Onu hep birlikte sevinçle karşılayalım?
Ellerimizi kaldırıp selamlayalım. Yeni Çin bizimdir!
[sayfa 384]
DURUMU DAHA İYİYE DÖNÜŞTÜRMEYE ÇALIŞALIM[15*]
28 Ocak 1940
Artık Vang Çing-vey ihanet anlaşmasını[142] ilan ettiğine ve Çan Kay-şek de bütün millete çağrıda bulunduğu mesajını Yayınladığına göre, barış için yapılan ajitasyon hiç şüphesiz gerileyecek ve direnmeden yana olan güçler büyüyecektir. Öte yandan "Komünist Partisinin askerî ve siyasî bakımdan kısıtlanması" devam edecek, mahallî nitelikteki olaylar artacak ve Guomindang bize saldırabilmek için sözümona "yabancı [sayfa 389] düşmana karşı birleşmeye" ağırlık verebilecektir. Bunun nedeni, direnmeden ve ilerlemeden yana olan güçlerin, yakın bir gelecekte, teslimiyetten ve gerilemeden yana olan güçleri altedecek kadar güç toplayacak durumda olmamalarıdır. Siyasetimiz, ülkenin, Komünist Partisi örgütlerinin bulunduğu her yerinde Vang Çing-vey'in ihanet anlaşmasına karşı yürütülen propaganda kampanyasını yaymak için hiç bir çabayı esirgememektir. Çan Kay-şek, mesajında, Direnme Savaşını sürdüreceğini belirtiyor, fakat ne millî birliği güçlendirme ihtiyacı üzerinde duruyor, ne de direnme ve ilerlemede sebat etmek için herhangi bir siyasetten söz ediyor. Böyle bir siyaset olmadan savaşta sebat etmek imkânsızdır. Bu yüzden, Vang Çing-vey'e karşı yürüttüğümüz kampanyada şu noktalar üzerinde önemle durmalayız: (1) Direnme Savaşını yürütme millî siyasetini sonuna kadar destekleyelim ve Vang Çing-vey'in ihanet anlaşmasına karşı çıkalım; (2) bütün ülke birleşmeli ve hain Vang Çing-vey'i ve onun kukla merkezî hükümetini de-virmelidir; (3) Guomindang-Komünist işbirliğini destekleyelim ve Vang Çing-vey'in anti-komünist siyasetini yerle bir edelim; (4) anti-komünizm, Vang Çing-vey'in Japonya'ya karşı birleşik cepheyi bölme yönünde giriştiği bir komplodur; kahrolsun Vang Çing-vey soyundan gizli hainler; (5) millî birliği güçlendirelim ve ülke içindeki «sürtüşmeyi» bertaraf edelim; (6) siyasî reformlar yapalım, anayasa hareketini başlatalım ve demokrasiyi kuralım; (7) siyasî partiler üzerindeki yasakları kaldıralım ve Japonya'ya karşı olan parti ve gruplara meşruluk kazandıralım; (8) Japonlara ve hainlere karşı savaşmak için, halkın söz ve toplanma hürriyetini teminat altına alalım; (9) Japon aleyhtarı üs bölgelerini sağlamlaştıralım ve Vang Çin-vey soyundan hainlerin yıkıcı komplolarına karşı çıkalım; (10) savaşta gerçekten iyi savaşan birlikleri destekleyelim ve cephelere gerekli ikmali yapalım; ve (11) Direnme davasına yardımcı olacak kültürel faaliyetleri teşvik edelim, ilerici gençliği koruyalım ve işbirlikçi görüşlerin her türlü yansımasını mahkum edelim. Yukarıdaki sloganlar halka yaygın bir şekilde duyurulmalıdır. Çok sayıda makale, bildiri ve broşür yayınlanmalı, konuşmalar yapılmalı ve bunlara mahallî şartlara uygun daha başka sloganlar da eklenmelidir.
Vang Çing-vey'in ihanet anlaşmasını teşhir etmek üzere Yenan'da 1 Şubatta bir miting yapılacaktır. Teslimiyete, işbirlikçilere ve "sürtüşme"ye karşı ülke çapında bir muhalefet [sayfa 390] yaratmak üzere Şubatın başında ya da ortalarında her kesimden halkla ve Guomindang'ın Japon aleyhtarı üyeleriyle birlikte her bölgede buna benzer mitingler düzenlemeliyiz. [sayfa 391]
BİRLEŞTİRELİM VE ANTİ-KOMÜNİST İFLAH OLMAZLARA
KARŞI MÜCADELE EDELİM[16*]
1 Şubat 1940
Bizler, Yenan'ın her kesimden halkı, bugün niçin burada toplandık? Burada, hain Vang Çing-vey'i mahkûm etmek, bütün Japon aleyhtarı güçleri birleştirmek ve anti-komünist iflah olmazlarla mücadele için bulunuyoruz.
Biz Komünistler, Japon emperyalizminin, Çin'i boyunduruk altına alma siyasetinde kararlı olduğunu her fırsatta belirtmişizdir. Japonya'da hangi hükümet başa gelirse gelsin, Çin'i boyunduruk altına alma ve bir sömürge haline getirme temel siyasetini değiştirmeyecektir. Bu gerçek karşısında, Çin büyük burjuvazisinin Japon yanlısı kesiminin siyasî temsilcisi olan Vang Çing-vey dehşete kapılarak Japonya'nın dizlerine kapanıyor ve Çin'i Japon emperyalizmine peşkeş çeken bir ihanet anlaşması imzalıyor. Dahası, Japon aleyhtarı hükümete ve orduya karşı bir kukla hükümet ve kukla ordu kurmaya niyetleniyor. Son zamanlarda Çang Kay-şek'e karşı muhalefetten hemen hemen hiç söz etmedi ve onun "Çan ile ittifak"a yöneldiği söyleniyor. Anti-komünizm, Japonya'nın da, Vang Çing-vey'in de esas amacıdır. Japonya'ya karşı savaşta en kararlı olanın Komünist Partisi olduğunu ve Guomindang-Komünist işbirliğinin direnme bakımından daha büyük bir güç teşkil ettiğini bildiklerinden, bu işbirliğini parçalamak ve iki partiyi bölmek, hatta birbirine düşürmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu yüzden, Guomindang içindeki iflah olmazları kullanarak her yerde olay çıkarmak istediler. Hunan'da Pinkiang [sayfa 392] katliamı[143] oldu; Honan'da Çuehşan katliamı[144] oldu; Şansi'de eski ordu yeni orduya saldırdı[145] Hopey'de Çang Yin-vu Sekizinci Yol Ordusuna saldırdı[146]; Şantung'da Çin Çi-cung gerillalara saldırdı[147]; Doğu Hupeh'de Çeng Çu-huay beş-altı yüz kadar komünisti öldürdü[148]; Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesinde ise iflah olmazlar içerden bir casus şebekesi kurmaya, dışardan da bölgeyi "abluka" altına almaya çalışıyor ve silahlı bir saldırıya hazırlanıyorlar.[149] Ayrıca çok sayıda ilerici genci tutukladılar ve onları toplama kamplarına[150] attılar; Komünist Partisinin tasfiye edilmesi, Şensi-Kansu-Nigsia Sınır Bölgesinin lağvedilmesi ve Sekizinci Yol Ordusunun ve Yeni Dördüncü Ordunun dağıtılması yolunda gerici önerilerde bulunması için metafizik bezirgânı Çang Çun-may'ı kiraladılar; Komünist Partisini küçük düşürücü makaleler yazması için Troçkist Yeh, Çing ve diğerlerini satın aldılar. Bütün bunların bir tek amacı vardır: Japonya'ya karşı direnişi kırmak ve Çin halkını sömürge köleleri haline getirmek.[151]
Böylece Vang Çing-vey kliği ve Guomindang içindeki anti-komünist iflah olmazlar, biri içerden biri dışardan, işbirliği halinde çalışarak büyük bir kargaşalık yaratmışlardır.
Bu durum, Japonya'ya karşı direnişin artık sona erdiğini ve Guomindang'ın bütün üyelerinin karşı çıkılması gereken alçaklar olduğunu düşünen birçok kişiyi çok öfkelendirdi. Bu öfkelerinin tamamen haklı olduğunu kabul etmeliyiz, böylesine vahim bir durum karşısında kim öfkelenmez? Fakat ne Japonya'ya karşı direniş sona ermiştir, ne de Guomindang'ın bütün üyeleri alçaktır. Guomindang'ın farklı kesimlerine karşı farklı siyasetler benimsenmelidir. Sekizinci Yol Ordusunu ve Yeni Dördüncü Orduyu arkadan vurmak, Pinkiang ve Çueh-şan'daki katliamları yapmak, Sınır Bölgesini parçalamak ve ilerici ordulara, örgütlere ve ilerici kimselere saldırmak cüretini gösteren vicdansız alçaklara hoşgörü gösterilmemeli, aynı şekilde karşılık verilmelidir; onlara herhangi bir taviz vermek söz konusu olamaz. Bunlar o kadar vicdansız insanlar ki, millî düşmanımız sınırlarımızın ta içlerine girdikten sonra bile "sürtüşme"ye yol açıyor, katliamlar yapıyor ve nifak yaratıyorlar. Ne düşünürlerse düşünsünler, gerçekte Japonya'ya ve Vang Çing-vey'e yardım ediyorlar ye bunların bazıları ta başından beri gizli hainlerdir. Onları cezalandırmamak hata olur ve işbirlikçilere ve hainlere gün doğar; millî direnişe ve anavatanımıza ihanet ve alçakları birleşik cepheyi parçalamaya [sayfa 393] buyur etmek olur. Böyle bir hareket Partimizin siyasetini ihlal etmek demektir. Buna karşılık, teslimiyetçilere ve anti-komünist iflah olmazlara darbe vurma siyasetinin tek amacı, Japonya'ya karşı direnmeyi sürdürmek ve Japonya'ya karşı birleşik cepheyi korumaktır. Bu yüzden, teslimiyetçiler ve anti-komünist iflah olmazlar dışında kalan. Direnme Savaşına sadık Guomindang üyelerine karşı iyi niyetli olmalıyız; onlarla birleşmeli, onlara saygı göstermeli ve ülkemizin durumunu düzeltmek için onlarla uzun süreli işbirliğimizi sürdürmeye istekli olmalıyız. Bunun aksine hareket eden, Partinin siyasetini ihlal etmiş olur.
Partimizin siyaseti iki yönlüdür: Bir yandan, bütün ilerici güçleri ve Japonya'ya karşı direnme davasına sadık kalan herkesi birleştirmek; öte yandan da bütün insafsız alçaklara, teslimiyetçilere ve anti-komünist iflah olmazlara karşı çıkmak. Siyasetimizin her iki yönünün de bir tek hedefi vardır: Durumu daha iyiye dönüştürmek ve Japonya'yı yenilgiye uğratmak. Komünist Partisinin ve bütün ülke halkının görevi, direnmeden ve ilerlemeden yana olan bütün güçleri birleştirmek, teslimiyetten ve gerilemeden yana olan bütün güçlere karşı mücadele etmek, şimdiki çöküntüye son vermek ve durumu daha iyiye dönüştürmek için vargücüyle çalışmaktır. Temel siyasetimiz budur. Biz iyimseriz, hiç bir zaman kötümserliğe ya da ümitsizliğe kapılmayacağız. Teslimiyetçilerin ve anti-komünist iflah olmazların hiç bir saldırısından korkmuyoruz. Onları yerle bir etmeliyiz ve mutlaka da edeceğiz. Çin mutlaka millî bağımsızlığını elde edecek ve asla yok olup gitmeyecektir. Çin mutlaka ilerleyecektir, şimdiki gerileme sadece geçici bir olgudur.
Bugünkü toplantımızda, bütün ülke halkına, bütün milletin birliğinin ve ilerlemesinin Direnme Savaşı için vazgeçilmez olduğunu da bütün açıklığıyla göstermek istiyoruz. Bazıları sadece direnmeye ağırlık veriyor, birlik ve ilerlemeye ağırlık vermede isteksizlik gösteriyor, hatta bunun sözünü bile etmiyorlar. Bu yanlıştır. Gerçek ve sağlam bir birlik olmadan, hızlı ve elle tutulur bir ilerleme olmadan Direnme Savaşı nasıl sürdürülebilir? Guomindang içindeki anti-komünist iflah olmazlar birleşmeye ağırlık veriyorlar, fakat onların sözümona birleşmesi gerçek değil, sahtedir; mantıklı bir birleşme değil, mantığa aykırı bir birleşmedir; özde bir birleşme değil, biçimde bir birleşmedir. Birleşme çığlıkları atıyorlar; ama asıl istedikleri, Komünist Partisi, Sekizinci Yol Ordusu, Yeni Dördüncü Ordu ve Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi var oldukça Çin'in [sayfa 394] birleştirilemeyeceği bahanesiyle, bunları tasfiye etmektir. Onlar her şeyi Guomindang'a devretmek ve tek parti diktatörlüklerini sadece devam ettirmek değil, aynı zamanda genişletmek de istiyorlar. Böyle bir şey gerçekleştiği takdirde, nasıl bir birleşme söz konusu olabilir? Doğrusunu isterseniz. Komünist Partisi, Sekizinci Yol Ordusu ve Yeni Dördüncü Ordu ve Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi öne çıkıp da iç savaşa son vermeyi ve Japonya'ya karşı direnme için birleşmeyi samimiyetle savunmamış olsaydı, Japonya'ya Karşı Millî Birleşik Cepheye önayak olacak ve Sian Olayının barışçı bir çözüme bağlanmasında başı çekecek kimse bulunmayacak ve Japonya'ya karşı hiç bir direnme imkânı kalmayacaktı. Ve eğer bugün Komünist Partisi, Sekizinci Yol Ordusu, Yeni Dördüncü Ordu, Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi ve Japon aleyhtarı demokratik üs bölgeleri öne çıkıp da Japonya'ya karşı direnişi samimiyetle sürdürmese ve teslimiyet, bölünme ve gerileme yolundaki tehlikeli eğilimlerle mücadele etmeseydi, durum gerçekten son derece kötü olurdu. Sekizinci Yol Ordusu ve Yeni Dördüncü Ordunun birkaç yüz bin askeri, 40 Japon tümeninden 17'siyle çarpışarak düşman kuvvetlerinin beşte ikisini kontrol altında tutuyor.[152] Bu ordular ne diye dağıtılsın? Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi ülkeleri en ilerici bölgedir, bir Japon aleyhtarı demokratik üs bölgesidir. Birincisi, bu bölgede yiyici memurlar yoktur; ikincisi, mahallî zorbalar ve mütegallibe yoktur; üçüncüsü, kumar yoktur; dördüncüsü, fahişeler yoktur; beşincisi cariyeler yoktur; altıncısı, dilenci yoktur; yedincisi, kendi dar menfaatleri peşinde koşan klikler yoktur; sekizincisi, yılgınlık ve gevşeklik havası yoktur; dokuzuncusu, sürtüşme tezgahlamayı meslek edinmiş kimseler yoktur; ve onuncusu, savaşı fırsat bilen vurguncular yoktur. Öyleyse Sınır Bölgesi ne diye tasfiye edilsin? Ancak ar damarı çatlamış kimseler böyle rezil bir teklifte bulunmaya cüret edebilirler. Bu iflah olmazlar ne hakla bize dil uzatıyorlar? Hayır, yoldaşlar! Yapılması gereken Sınır Bölgesini tasfiye etmek değil, bütün ülkenin onu örnek almasını sağlamaktır; Sekizinci Yol Ordusunu ve Yeni Dördüncü Orduyu dağıtmak değil, bütün ülkenin onları örnek almasını sağlamaktır; Komünist Partisini tasfiye etmek değil, bütün ülkenin onu örnek almasını sağlamaktır; ilerici insanları geri insanların düzeyine indirmek değil, geri insanların ilerici insanlara yetişmesini sağlamaktır. Biz komünistler birleşmenin en kararlı savunucularıyız, birleşik [sayfa 395] cepheyi başlatan ve koruyan ve birleşik demokratik cumhuriyet sloganını ileri süren biz olduk. Başka kim bunları önerebilirdi? Başka kim bunları gerçekleştirebilirdi? Başka kim ayda 5 yuanlık harçlıkla yetinebilirdi?[153] Başka kim böyle temiz ve satın, alınamaz bir hükümet kurabilirdi? Birleşmeden birleşmeye fark vardır. Teslimiyetçilerin de kendilerine göre bir birleşme fikri var; onlar bizi teslimiyet noktasında birleştirmek istiyor. Anti-komünist iflah olmazların da kendilerine göre bir birleşme fikri var; onlar da bizi bölünme ve gerileme noktasında birleştirmek istiyorlar. Onların bu fikirlerini, hiç kabul edebilir miyiz? Direnme, birlik ve ilerleme temeline dayalı olmayan bir birleşme, samimi bir birleşme, mantıkî ya da gerçek bir birleşme sayılabilir mi? Ne kadar boş bir hayal!
Bugün burada toplanmamızın nedeni, kendi birleşme fikrimizi ortaya koymaktır. Bizim birleşme fikrimiz, bütün Çin halkının, her vicdan sahibi erkek ve kadının fikriyle birdir. Bizim birleşme fikrimiz, direnme, birlik ve ilerleme temeline dayalıdır. Birliğe ancak ilerlemeyle ulaşabiliriz: Japonya'ya karşı ancak birlik olunca direnebiliriz ve ülkemiz ancak ilerleme, birlik ve direnme sayesinde birleştirilebilir. İşte bizim birleşme fikrimiz budur; samimî, mantıklı ve gerçek bir birleşme! Sahte, mantığa aykırı ve biçimsel bir birleşme fikri, milletin boyun eğmesine yol açacak bir fikirdir ve tamamen vicdansız kimseler tarafından savunulmaktadır. Bu kimseler Komünist Partisini, Sekizinci Yol Ordusunu ve Yeni Dördüncü Orduyu ve Japon aleyhtarı demokratik üs bölgelerini yıkmak ve Guomindang önderliğinde bir birleşme sağlamak için bütün mahallî Japon aleyhtarı güçleri yok etmek istiyorlar. Bu bir tertiptir; birleşme kisvesi altında zorba yönetimi sürdürme girişimidir; birleşme palavralarının ardına gizlenip tek parti diktatörlüklerini tezgâhlamaktır; bu ar damarı çatlamış yüzsüz palavracıların bir tertibidir. Bugün burada sırf onların bu kâğıttan kaplanını delik deşik etmek için toplandık. Bu anti-komünist iflah olmazlarla bıkmadan usanmadan mücadele edelim. [sayfa 396]
1 Şubat 1940
Yenan'da 1 Şubatta Vang Çing-vey'e karşı yapılan bu mitingde, haklı bir tepkiyle, onun ihanetini ve teslimiyetini mahkûm etme ve Japonya'ya Karşı Direnme Savaşını sonuna kadar sürdürme kararı oybirliği ile alınmıştır. İçinde bulunduğumuz buhranın üstesinden gelmek ve Direnme Savaşında zaferi kazanmak üzere burada ülkeyi kurtarmak için Millî Hükümetin, bütün siyasî partilerin ve grupların, Direnme savaşında çarpışan bütün subay ve erlerin, bütün yurttaşlarımızın bu önerileri kabul edeceği ve onlara uygun hareket edeceği umuduyla başlıca on madde ileri sürüyoruz.
(1) Bütün Millet Vang Çing-veyleri Mahkûm Etsin. Bütün ülke halkı, kendi çetesini toplayarak ülkesine ihanet eden, düşmanla sıkı bağlar kuran ve gizli ihanet anlaşmaları imzalayarak kaplan karşısında çakallık eden Vang Çing-vey haininin ölümünü istiyor. Fakat böyle bir davranış, sadece açık Vang Cing-veylerin hakkından gelir, gizli olanlar ise varlığını sürdürür. Gizli Vang Çing-veyler ya kilit mevkileri ustaca ele geçirir ve kabadayılık ederler, ya da sinsi bir şekilde hareket ederek her yere sızarlar. Aslında yiyici memurlar Vang Çing-vey'in çetesinin bir kısmını meydana getirirler ve bütün sürtüşme bezirgânları onun adamlarıdır. Vang Çing-veyleri mahkûm etmek için ülke çapında, şehirde ve köyde, siyasî partici, hükümet organlarını, silahlı kuvvetleri, sivil kuruluşları, basın ve eğitim kuruluşlarını kapsayan ve baştan sona herkesin seferber olduğu bir kampanya olmadan Vang Çing-vey'in [sayfa 399] çetesinin kökü hiç bir zaman kazınamaz. Aksi takdirde dışarıdaki düşmana kapıyı açarak ve içerde yıkıcılık yaparak hesap edilemeyecek kadar büyük zararlara yol açar ve alçakça faaliyetlerini sürdürürler. Hükümet bütün halkı, Vang Çing-vey'leri teşhir etmeye çağıran bir karar çıkarmalıdır. Bu kararın uygulanmadığı yerlerde görevlilerden hesap sorulmalıdır; Vang Çing-vey'in çetesinin kökü kazınmalıdır. Kabul etmenizi ve uygulamanızı istediğimiz ilk madde budur.
(2) Birliği Güçlendirin. Bugünlerde bazı kimseler birlikten değil, birleşmeden sözediyorlar, ve birleşmeden kastedilen Komünist Partisinin tasfiyesi, Sekizinci Yol Ordusu ve Yeni Dördüncü Ordunun dağıtılması, Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesinin ortadan kaldırılması ve her yerde Japon aleyhtarı kuvvetlerin dağıtılmasından başka bir şey değildir Bu tür konuşmalar, Komünist Partisinin Sekizinci Yol Ordusunun ve Yeni Dördüncü Ordunun ve Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesinin, bütün Çin'de birleşmenin en kararlı savunucuları olduğu gerçeğini gözardı ediyor. Sian Olayının barışçı yoldan çözümlenmesini savunanlar, onlar değil miydi? Japonya'ya Karşı Millî Birleşik Cepheyi ilk başlatan, birleşik bir demokratik cumhuriyet teklifinde bulunan ve her ikisi için de vargücüyle çalışan onlar değil midir? Millet savunmasının en ön safında yer alan, on yedi düşman tümenine direnen, Merkezî Ovaları ve Kuzeybatıyı koruyan, Kuzeydoğu Çin'i ve aşağı Yangze'nin güney bölgelerini savunan ve Üç Halk İlkesini ve Silahlı Direnme Ve Ülkenin Yeniden İnşası Programını kararlılıkla uygulayan onlar değil midir? Ne var ki, Vang Çing-vey açıkça komünistlere karşı çıktığı ve Japonların safında yer aldığı zaman, Çang Çun-may ve Yeh Çing gibi sahtekârlar kasıtlı makaleler yazarak onu desteklediler. Anti-komünist ve iflah olmaz klikler de "sürtüşme" yaratarak onlara katıldılar. Birleşme adı altında zorbalık yönetimi zorla kabul ettirildi. Birlik ilkesi bir yana bırakıldı ve bozgunculuğun tohumları atıldı. Bu, Zuma Çao hilesi herkes tarafından açıkça bilinmektedir.[154] Komünist Partisi, Sekizinci Yol Ordusu ve Yeni Dördüncü Ordu ve Sınır Bölgesi, sahte birleşmeye karşı samimi birleşmeyi, mantıkî olmayan bir birleşmeye karşı mantıkî birleşmeyi, biçimde bir birleşmeye karşı özde bir birleşmeyi kararlılıkla savunuyor. Onlar teslimiyet için değil direnme için, bölünme için değil birlik için, gerileme, için değil ilerleme için bir birleşmeyi savunuyorlar. Direnme, birlik ve ilerleme üzerine kurulan bir [sayfa 400] birleşme samimi, mantıkî ve gerçek bir birleşmedir. Başka bir temel üzerinde birleşmeyi düşünmek, hangi entrikaya ya da hileye başvurulursa vurulsun "arabayı kuzeye sürerek güneye gitmeye" benzer, biz buna kesinlikle karşıyız. Bütün mahallî Japon aleyhtarı güçler aynı ölçüde gözetilmelidir, bazıları aşağılanıp diğerleri kayırılmamalıdır; hepsine güvenilmeli, bütün ihtiyaçları karşılanmalı, desteklenmeli ve ödüllerle teşvik edilmelidir. İnsanlarla ilişkilerde ikiyüzlülük değil samimiyet, dar görüşlülük değil, geniş görüşlülük hâkim olmalıdır. Eğer işler gerçekten bu şekilde yapılırsa gizli bazı amaçları olan kimseler dışındaki herkes birleşecek ve millî birleşme yolunu tutacaktır. Birleşmenin birlik üzerinde kurulacağı ve birliğin de ilerleme üzerinde kurulacağı değişmez bir doğrudur ve birliğe ancak ilerleme, birleşmeye de ancak birlik yol açabilir. Kabul etmenizi ve uygulamanızı istediğimiz ikinci madde budur.
(3) Anayasal Yönetimi Uygulayın. Uzun "siyasî vesayet" yılları bize hiç bir şey getirmedi. "Bir şey çok ileri götürülürse zıddına dönüşür"; bu nedenle anayasal yönetim artık günün meselesi haline gelmiştir. Hâlâ söz hürriyeti yok, siyasî partiler üzerindeki yasak kaldırılmadı ve anayasal yönetim ilkesi her yerde çiğneniyor. Eğer anayasa bu çerçeve içinde hazırlanırsa resmî bir kâğıt parçası olmaktan öteye gidemez. Böyle bir anayasal yönetimin tek parti diktatörlüğünden hiç bir farkı olmayacaktır. Bugün derin bir millî buhran içinde bulunduğumuz bir sırada, Japonların ve Vang Çing-vey'in dışardan, hainlerin ise içerden bize rahat huzur vermediği bir sırada, bir siyaset değişikliği olmazsa, millet ve halk olarak varlığımız tehlikeye düşecektir. Hükümet siyasî partiler üzerindeki yasağı derhal kaldırmalıdır ve anayasal yönetimi uygulayacağını samimiyetle belirtmek için düşünce özgürlüğünü teşvik etmelidir. Halkın tam güvenini kazanmak ve milletin kaderini yeniden çizmek için hiç bir şey bundan daha acil değildir. Kabul etmenizi ve uygulamanızı istediğimiz üçüncü madde budur.
(4) «Sürtüşme»ye Son Verin. Geçen yıl Mart ayında "Kökü Dışarıda Partilerin Faaliyetlerini Kısıtlama Tedbirleri" getirildiğinden bu yana, Komünist Partisini "kısıtlama", "yıpratma" ve ona karşı "savaşma" çığlıkları bütün ülkeye yayıldı, acı olaylar birbirini izledi ve çok kan döküldü. Bu yetmiyormuş gibi geçen yılın Ekim ayında "Kökü Dışarıda Parti Meselesini Halletmek İçin Tedbirler" alındı. Ayrıca Kuzeybatı, Kuzey ve Orta [sayfa 401] Çin'de "Kökü Dışarıda Partilerle İlgili Talimatlar" da var. Halk haklı olarak Komünist Partisinin "siyasî yönden kısıtlanmasını" "askerî kısıtlamanın" izlediğini söylüyor. Gerçekte komünizmi kısıtlama ile anti-komünizm aynı şeydir ve anti-komünizm, Çin'i boyunduruk altına sokmak için Japonlar ve Vang Çing-vey tarafından oynanan kurnazca ve tehlikeli bir oyundur. İşte bu nedenle halk kuşkulu ve şaşkın durumdadır, bu meseleyi konuşmakta ve on yıl önceki facianın tekrarlanmasından korkmaktadır. Hunan'daki Pinkiang Katliamı, Honan'daki Çuehşan Katliamı, Hopey'de Çang Yin-vu'nun Sekizinci Yol Ordusuna saldırısı, Şantung'da Çin Çi-cung'un gerillalara saldırısı. Doğu Hupeh'de Çeng Çu-huay tarafından 500 ile 600 arasında komünistin hunharca katledilmesi, Doğu Kansu'da Merkezî Ordunun, Sekizinci Yol Ordusunun garnizon kuvvetlerine karşı büyük, çapta saldırıları ve son zamanlarda Şansi'de meydana gelen faciada eski ordunun yeni orduya saldırarak Sekizinci Yol Ordusunun mevzilerini ele geçirmesi, işin nerelere vardığını gösteriyor. Eğer bu olaylar derhal yasaklanmazsa her iki taraf da felakete uğrayacak ve o zaman Japonya'ya karşı hiç bir zafer umudu kalmayacaktır. Direnme Savaşında birliğin sağlanması için, hükümet, bu katliamların bütün faillerinin cezalandırılması yolunda emir vermeli ve bütün millete, böyle olayların tekrarlanmasına izin verilmeyeceğini duyurmalıdır. Kabul etmenizi ve uygulamanızı istediğimiz dördüncü madde budur.
(5) Gençliği Koruyun. Son zamanlarda Sian yakınlarında toplama kampları kuruldu ve yakın bir zamanda kuzeybatı ve merkezî eyaletlerden yedi yüzden fazla ilerici gencin bu kamplara atıldığını, maddî ve manevî baskı altında tutulduğunu ve suçlu muamelesi gördüklerini duyan halk dehşete kapıldı. Bu gençler böyle bir zulmü hak edecek ne suç işlediler? Gençler ülkenin gözbebeğidir ve özellikle ilerici olanlar Direnme Savaşında en değerli varlığımızdır. Herkes inanç hürriyetine sahip olmalıdır; fikirler hiç bir zaman silah gücüyle bastırılamaz. On yıl boyunca sürdürülen "kültürel baskı" suçu herkesçe bilinmektedir; böyle bir şeyin tekrarlanmasını kim ister? Hükümet derhal gençliğin korunması, Sian yakınlarındaki toplama kamplarının kaldırılması ve çeşitli yerlerde gençlere yapılan hayâsız saldırıların kesin bir şekilde yasaklanması yolunda ülke çapında bir emir çıkartmalıdır. Kabul etmenizi ve uygulamanızı istediğimiz beşinci madde budur. [sayfa 402]
(6) Cepheyi Destekleyin. Sekizinci Yol Ordusu, Yeni Dördüncü Ordu ve bazı diğer birlikler gibi en ön saflarda çarpıdan ve en iyi şekilde hizmet etmiş olan askerler, en kötü muameleye tabi tutuluyorlar, kötü giydiriliyor, kötü besleniyorlar. Cephane ve ilaçları kısıtlanıyor. Buna rağmen, haddini bilmez hainlerin onlara iftiralar yağdırmalarına imkân veriliyor. Onlara yöneltilen yığınla saçma iftiranın gürültüsü kulakları sağır ediyor. Yararlılık gösterenler ve iyi hizmet edenler mükâfatlandırılmıyor. Buna karşılık, sahte iddialar ve alçakça tertipler gün geçtikçe artıyor. Bu inanılmaz durum subaylarımızın ve erlerimizin şevkini kırıyor; sadece düşmandan alkış topluyor. Böyle şeylerin devam etmesine kesinlikle izin verilmemelidir. Askerleri yüreklendirmek ve savaşa yardımcı olmak için, hükümet, ön saflarda çarpışan iyi hizmet etmiş askerlerin donatımını yeterince sağlamalı, ayrıca onlara yöneltilen haince İftira ve suçlamaları kesinlikle yasaklamalıdır. Kabul etmenizi ve uygulamanızı istediğimiz altıncı madde budur.
(7) Gizli Servisi Kaldırın. Halk, gizli servis ajanlarını, kanunsuzlukları ve zorbalıkları bakımından, Tang Hanedanından Çu Sing ve Lay Çun-çen'e[155] ve Ming Hanedanından Vey Çung-sien ve Liu Çin'e[156] benzetmektedir. Onlar, düşmanı bir kenara bırakıp kendi yurttaşlarımıza saldırıyorlar, sayısız cinayetler işliyor ve doymak bilmez bir şekilde rüşvet yiyorlar. Gerçekte gizli servis, dedikoducuların karargâhı ve bir ihanet ve kötülük yatağıdır. Halk her yerde bu gaddar ve zalim ajanlardan yaka silkiyor ve korkuyla onlardan kaçıyor. Hükümet itibarını korumak istiyorsa, gizli servisin bu faaliyetlerini derhal durdurmalı ve görevlerinin sadece ve sadece düşmana ve hainlere yönelik olduğunu belirleyerek onu yeniden örgütlemelidir. Ancak böylelikle halkın güveni tekrar kazanılabilir ve devletin temelleri sağlamlaştırılabilir. Kabul etmenizi ve uygulamanızı İstediğimiz yedinci madde budur.
(8) Yiyici Memurları Görevlerinden Uzaklaştırın. Direnme savaşı başladığından bu yana, millî buhrandan yararlanarak yüz milyonlar vuran ve sekiz, hatta dokuz cariye tutan memurlar görülmüştür. Askere alma, devlet tahvilleri, iktisadî kontroller, açlık ve savaş fonları, bütün bunlar yiyici memurlar için birer vurgun fırsatı olmuştur. Böyle dört bir yana saldıran aç kurtların elinde ülkenin kargaşalığa sürüklenmiş olmasına şaşmamak gerekir. Halk hoşnutsuzluk ve öfke içindedir [sayfa 403] ama gene de kimse bu memurların gaddarlığını açığa vurmak cesaretini gösteremiyor. Ülkeyi çöküşten kurtarmak için, bütün bu yiyici memurları temizleyecek köklü ve etkili tedbirler derhal alınmalıdır. Kabul etmenizi ve uygulamanızı istediğimiz sekizinci madde budur.
(9) Dr. Sun Yat-sen'in Vasiyetini Yerine Getirin. Vasiyet şöyle der:
Çin'in hürriyete ve eşitliğe kavuşması uğruna kendimi kırk yıldan beri millî devrim davasına adadım. Bu kırk yıl boyunca edindiğim tecrübeler beni, bu amaca ulaşabilmemiz için halk kitlelerini harekete geçirmemiz gerektiğine kuvvetle inandırmıştır.
Bunlar gerçekten önemli sözlerdir ve biz, 450 milyonluk Çin halkı bu sözleri iyi biliyoruz. Fakat bu Vasiyet yerine getirileceği yerde, sadece lafı ediliyor. Bu Vasiyete saygısızlık edenler mükâfatlandırılıyor, onu eylemleriyle yüceltenler ise cezalandırılıyor. Bundan daha akıl almaz bir şey olamaz. Hükümet, bu Vasiyeti ihlal etmeye yeltenen ve kitleleri harekete geçirmek yerine onları ezen herkesin, Dr. Sun Yat-sen'in anısına saygısızlık ettiği için cezalandırılmasını emretmelidir. Kabul etmenizi ve uygulamanızı istediğimiz dokuzuncu madde budur.
(10) Üç Halk İlkesini Uygulayın. Üç Halk İlkesi Guomindang'ın temel programıdır. Buna rağmen anti-komünizmi kendisine başlıca görev edinmiş birçok kimse savaş için çaba göstermekten vazgeçiyor ve Japonya'ya karşı direnişe geçen halkı bastırmak ve engellemek için elinden geleni yapıyor. Bu yaptıkları, Milliyetçilik İlkesinden vazgeçmekten başka bir şey değildir. Yetkililer halkı bütün demokratik haklardan yoksun bırakmaktadırlar. Bu yaptıkları Demokrasi İlkesinden vazgeçmekten başka bir şey değildir. Halkın ıstırabını gözardı ediyorlar. Bu yaptıkları da, Halkın Refahı ilkesinden vazgeçmekten başka bir şey değildir. Böyleleri Üç Halk İlkesinin sadece lafını ediyorlar ve bu ilkeleri ciddiyetle uygulamak isteyenleri ya işgüzar diye alaya alıyor ya da şiddetle cezalandırıyorlar. Dolayısıyla her türlü akıl almaz yolsuzluk baş göstermiş ve hükümetin itibarı yerle bir olmuştur. Üç Halk İlkesinin bütün ülke çapında kesinlikle uygulanması için derhal açık bir emirname yayınlanmalıdır. Bu emri ihlal edenler şiddetle cezalandırılmalı, yerine getirenler ise büyük ölçüde teşvik edilmelidir. Üç [sayfa 404] Halk İlkesi ancak bu şekilde nihayet uygulanmış olur ve savaşta zaferin temelleri atılabilir. Kabul etmenizi ve uygulamanızı istediğimiz onuncu madde budur.
Bu on öneri, ülkeyi kurtarmak ve savaşı kazanmak için alınması zorunlu olan tedbirlerdir. Düşmanın Çin'e karşı saldırısını şiddetlendirmekte olduğu ve hain Vang Çing-vey'in azgınlaştığı şu sıralarda, can alıcı olduğuna inandığımız meselelerde sessiz kalamayız. Lütfen bu önerileri kabul edin ve onlara uygun hareket edin. Bunun Direnme Savaşına ve millî kurtuluş davasına büyük yararı olacaktır. Çok acil olduğunu düşünerek görüşlerimizi size iletiyor ve bu konudaki görüşünüzü bekliyoruz. [sayfa 405]
7 Şubat 1940
Çin İşçisi'nin[157] yayınlanışı bir ihtiyacı karşılıyor. Çin işçi sınıfı kendi siyasî partisi olan Çin Komünist Partisinin önderliğinde son yirmi yıldır kahramanca mücadeleler verdi ve halkın siyasî bakımdan en uyanmış kesimi ve Çin devriminin önderi haline geldi. Çin işçi sınıfı, köylülüğü ve bütün devrimci halkı emperyalizme ve feodalizme karşı birleştirerek, yeni demokratik bir Çin kurmak ve Japon emperyalizmini ülkeden söküp atmak için savaştı ve katkısı çok büyük oldu. Ama Çin devrimi henüz zafere ulaşmadı ve hem işçi sınıfının kendisini, hem de köylülüğü ve küçük burjuvazinin diğer kesimlerini, aydınları ve bütün devrimci halkı birleştirmek için hâlâ büyük çaba harcamak gerekmektedir. Bu, muazzam bir siyasî ve örgütsel görevdir. Bu görevin yerine getirilmesinin sorumluluğu, Çin Komünist Partisinin, ilerici işçilerin ve tüm işçi sınıfının omuzla-rındadır. İşçi sınıfının ve tüm olarak halkın nihaî kurtuluşu, ancak, Çin proletaryasının uğrunda mücadele etmesi gereken nihaî hedef olan sosyalizm ile gerçekleşecektir. Ama sosyalizm aşamasına girebilmemiz için, önce anti-emperyalist ve anti-feodal demokratik devrim aşamasından geçmemiz gerekiyor. Dolayısıyla, Çin işçi sınıfının acil görevi, kendi safların-daki birliği güçlendirmek ve halkı birleştirmek, emperyalizme ve feodalizme karşı koymak ve yeni bir Çin, Yeni Demokrasinin Çin'i uğrunda mücadele etmektir. Çin İşçisi işte bu görev gözönüne alınarak yayınlanmaktadır.
Çin İşçisi, basit bir dil kullanarak, birçok meselenin niçin ortaya çıktığını ve nasıl çözüleceğini işçilere açıklayacak, Direnme Savaşındaki işçi sınıfı mücadelesinden haberler verecek, [sayfa 406] kazanılan tecrübeleri özetleyecek ve böylece görevini yerine getirmeye çalışacaktır.
Çin İşçisi, işçilerin eğitilmesi ve içlerinden kadroların yetiştirilmesi için bir okul olmalı; okurları da bu okulun öğrencileri olmalıdır. İşçilerin arasından, boş ün peşinde koşmayan, aksine dürüst, çalışmaya hazır, bilgili ve yetenekli birçok kadro yetiştirmek gereklidir. Çok sayıda böyle kadro olmadan işçi sınıfının kurtuluşa kavuşması imkânsızdır.
İşçi sınıfı, devrimci aydınların yardımını memnunlukla karşılamalı, onu asla reddetmemelidir. Çünkü onların yardımı olmadan ne işçi sınıfı ilerleyebilir, ne de devrim başarıya ulaşabilir.
Derginin iyi hazırlanacağı ve sığ, yavan ve anlaşılmaz bir biçimde yazılmış cansız ve bayat yazılardan titizlikle kaçınarak canlı yazılar yayınlayacağını umarım.
Bir dergi, bir kere çıkarılmaya başlandıktan sonra, ciddiyetle ve iyi bir şekilde yürütülmelidir. Bu, yazı kuruluna olduğu kadar, okurlara da düşen bir sorumluluktur. Okurların fikirlerini iletmeleri ve neyi beğenip neyi beğenmediklerini belirten kısa mektup ve makaleler yazmaları çok önemlidir, çünkü bir dergiyi başarılı kılmanın tek yolu budur.
Bu birkaç kelimeyle umutlarımı ifade etmiş oldum; bu da, Çin İşçisi'ne bir giriş yazısı olsun. [sayfa 407]
10 Şubat 1940
Direnme, birlik ve ilerleme, geçen Temmuzun yedisinde Direnme Savaşının ikinci yıldönümünde Komünist Partisinin ortaya attığı üç büyük ilkedir. Bu üçü ayrılmaz bir bütün teşkil eder ve bir tekinden bile vazgeçmek mümkün değildir. Eğer birlik ve ilerleme bir kenara bırakılır ve ağırlık sadece direnmeye verilirse, o «direnme» güvenilir ve sürekli olmaz. Birlik ve ilerleme için bir program olmadan, direnme eninde sonunda teslimiyete dönüşmeye ya da yenilgiye uğramaya mahkûmdur. Biz Komünistler bu üçünün bütünleştirilmesi gerektiğini savunuyoruz. Direnme Savaşının selameti, uğruna, teslimiyete karşı, Vang Cing-vey'in Japonya'yla imzaladığı ihanet anlaşmasına karşı, onun kukla rejimine karşı ve Japon aleyhtarı saflarda gizlenmiş olan bütün hainlere ve teslimiyetçilere karşı mücadele etmek gerekir. Birlik uğruna, bölücü faaliyetlere ve iç "sürtüşme"ye karşı koymak, Sekizinci Yol Ordusu ve Yeni Dördüncü Ordunun ve diğer Japon aleyhtarı ilerici grupların arkadan vurulmasına karşı koymak, düşman hatları gerisindeki Japon aleyhtarı üs bölgelerinin ve Sekizinci Yol Ordusunun cephe gerisi bölgesi olan Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesinin parçalanmasına karşı koymak. Komünist Partisinin meşruluğunun inkâr edilmesine ve "kökü dışarıda partilerin faaliyetlerinin kısıtlanması" için çığ gibi yığılan belgelere karşı koymak gerekir. İlerleme uğruna, gerilemeye ve Üç Halk İlkesinin ve Silahlı Direnme Ve Millî Yeniden İnşa Programının rafa kaldırılmasına karşı koymak. Dr. Sun Yat-sen'in Vasiyetnamesindeki [sayfa 408] "halk kitlelerini harekete geçirin" emrinin yerine getirilmesinin reddedilmesine karşı koymak, ilerici gençlerin toplama kamplarına kapatılmasına karşı koymak, Direnme Savaşının ilk günlerinde var olan azıcık söz ve basın hürriyetinin yok edilmesine karşı koymak, anayasal yönetim hareketini birkaç bürokratın özel meselesi haline getirme oyununa karşı koymak, yeni orduya karşı girişilen saldırılara, Fedakârlık Birliğinin kapatılmasına ve Şansi'deki ilericilerin katledilmesine[158] karşı koymak, Üç Halk İlkesi Gençlik Birliğinin Sienyang-Yu-lin Yolundaki ve Lungay Demiryolundaki adam kaçırma faaliyetlerine[159] karşı koymak, dokuz cariye alma ve millî buhrandan yararlanarak yüz milyon yuanlık vurgunlar vurma gibisinden rezilliklere karşı koymak, yiyici memurların, mahallî zorbaların ve mütegallibenin eşi görülmemiş zulmüne karşı koymak gerekir. Bütün bunlara karşı koymadan ve birlik ve ilerleme olmadan, tek başına "direnme" boş laftan öteye gitmeyecek, zafer de boş bir hayal olarak kalacaktır. İkinci yılında Yeni Çin Haberleri'nin siyasî yönelimi ne olacaktır? Bu, Japonya'ya karşı direnme davamızda daha da büyük başarıların elde edilebilmesi için birlik ve ilerlemeye ağırlık vermek ve savaşa zarar veren bütün kötü uygulamalara karşı koymak olacaktır. [sayfa 409]
20 Şubat 1940
Yenan'daki her kesimden halkın temsilcilerinin bugün burada, Anayasal Yönetimi İlerletme Derneğini faaliyete geçirmek için toplanmış bulunması ve herkesin anayasa hareketiyle ilgilenmesi son derece önemlidir. Toplantımızın amacı nedir? Toplantımızın amacı, halkın iradesini, yani Japonya'nın yenilgiye uğratılmasını ve yeni bir Çin'in kurulmasını tam olarak ifade etmektir.
Japonya'ya karşı hepimizin desteklediği silahlı direniş halen yürütülüyor; şimdi mesele bunu azimle sürdürmektir. Ancak halen yürürlükte olmayan bir şey var; o da demokrasidir. Her ikisi de bugün Çin için çok büyük önem taşımaktadır. Muhakkak ki, Çin birçok şeyden yoksundur, ancak yoksun olduğu esas şeyler bağımsızlık ve demokrasidir. Bunlar olmadığı sürece Çin'in işleri iyi yürümez. Üstelik Çin gerekli olan iki şeyden yoksunken, [sayfa 411] gereksiz olan iki şeye sahiptir. Bunlar nedir? Bunlar, emperyalist baskı ve feodal baskıdır. İşte bu iki gereksiz şey yüzünden Çin, sömürge, yarı-sömürge ve yarı-feodal bir ülke haline gelmiştir. Bugün milletin başlıca talepleri bağımsızlık ve demokrasidir; bu yüzden, emperyalizm ve feodalizm yıkılmalıdır. Bu ikisi kararlılıkla, tamamen ve hiç acımadan yıkılmalıdır. Bazıları sadece inşaya ihtiyacımız var, yıkmaya ihtiyacımız yok, diyorlar. Öyleyse şunu soralım: Vang Çing-vey yıkılmamalı mıdır? Japon emperyalizmi yıkılmamalı mıdır? Feodal sistem yıkılmamalı mıdır? Bu kötülükleri yıkmadıkça inşa kesinlikle söz konusu olamaz. Ancak bunları yıkarak Çin kurtarılabilir ve inşaya girişilebilir. Aksi takdirde, bu boş bir hayalden öteye gidemez. Ancak eski ve çürümüş olanı yıkarak yeni ve sağlıklı olanı inşa edebiliriz. Bağımsızlık ile demokrasiyi birleştirirseniz, direnme demokrasi temeline oturur, demokrasi de direnmeye hizmet eder. Demokrasi olmazsa, direniş yenilgiye uğrar. Demokrasi olmazsa direniş sürdürülemez. Demokrasi olursa, sekiz ya da on yıl direnmek zorunda kalsak bile, mutlaka zafere ulaşırız.
Anayasal yönetim nedir? Anayasal yönetim demokratik yönetim demektir. İhtiyar Vu yoldaşımızın[160] az önce söylediklerine katılıyorum. Bugün nasıl bir demokratik yönetime ihtiyacımız var? Yeni demokratik bir yönetime, Yeni Demokrasinin anayasal yönetimine ihtiyacımız var. Burjuva diktatörlüğünden başka bir şey olmayan eski, modası geçmiş, Avrupa-Amerikan tipi sözümona demokrasiye ihtiyacımız olmadığı gibi henüz proletarya diktatörlüğü demek olan Sovyet tipi demokrasiye de ihtiyacımız yok.
Diğer ülkelerde yürürlükte olan eski tip demokrasi artık devrini tamamlamıştır ve gerici bir nitelik kazanmıştır. Böyle gelici bir şeyi hiç bir şart altında kabul etmemeliyiz. İflah olmaz Çinlilerin sözünü ettikleri cinsten anayasal yönetim, yabancı ülkelerde görülen eski tip burjuva demokrasisidir. Ne var ki, onlar bu eski tip demokrasinin sözünü ettikleri halde, aslında bunu bile istemiyorlar. Sadece halkı aldatmak için böyle konuşuyorlar. Aslında onların istediği faşist bir tek parti diktatörlüğüdür. Öte yandan, Çin millî burjuvazisi bu tip bir anayasal yönetimi istemektedir ve Çin'de bir burjuva diktatörlüğü kurmayı arzu eder; ama bunu hiç bir zaman başaramaz. Çünkü Çin halkı böyle bir yönetim istemiyor ve burjuvazinin tek sınıf diktatörlüğünü kabul etmeyecektir. Çin'in meselelerinde Çin [sayfa 412] halkının büyük çoğunluğu söz sahibi olmalıdır. Yönetimin sadece burjuvazinin tekelinde bulunması kesinlikle reddedilmelidir. Peki, sosyalist demokrasi nasıl bir şeydir. Şüphesiz çok iyi bir şeydir ve eninde sonunda bütün dünyada hâkim olacaktır. Ama bugün bu tip demokrasi Çin'de henüz uygulanamaz; bu yüzden de şimdilik onu hesaba kalmamalıyız. Bazı şartlar mevcut olana kadar, sosyalist demokrasiye kavuşmamız mümkün olmayacaktır. Bugün ihtiyacımız olan demokratik yönetim, ne eski tip demokrasi, ne de sosyalist tipte demokrasidir; bugünkü Çin'in şartlarına uygun olan, Yeni Demokrasidir. Kurmamız gereken anayasal yönetim, yeni demokratik anayasal yönetimdir.
Yeni demokratik anayasal yönetim nedir? Çeşitli devrimci sınıfların, hainler ve gericiler üzerindeki ortak diktatörlüğüdür. Bir zamanlar biri şöyle demişti: "Yiyecek bir şey varsa, herkes paylaşsın." Sanırım Yeni Demokrasinin ne demek olduğunu buna dayanarak gösterebiliriz. Nasıl ki herkesin eldeki yiyeceği paylaşması gerekiyorsa, iktidarın da bir tek parti, grup ya da sınıfın tekelinde bulunmaması gerekir. Dr. Sun Yat-sen, Guomindang Birinci Millî Kongresinin Bildirisinde bu fikri çok iyi açıklamıştı:
Modern devletlerdeki sözümona demokratik sistem genellikle burjuvazinin tekelindedir ve sadece halkı ezmeye yarayan bir araç haline gelmiştir. Oysa Guomindang'ın Demokrasi İlkesi, bir azınlığın özel malı değil, bütün halkın paylaştığı demokratik bir sistem demektir.
Yoldaşlar, anayasal yönetimi incelerken çeşitli kitaplar okuyacağız. Ama hepsinden önce, bu bildiriyi incelemeliyiz ve yukarıdaki alıntıyı herkes ezberlemelidir. Yeni demokratik anayasal yönetim olarak, çeşitli devrimci sınıfların, hainler ve gericiler üzerindeki ortak demokratik diktatörlüğü olarak tanımladığımız şeyin özü, bunun "bir azınlığın özel malı olmaması, bütün halkın paylaştığı" bir şey olmasıdır. Bugün ihtiyacımız olan anayasal yönetim işte budur. Japonya'ya karşı birleşik cephenin anayasal yönetiminin alması gereken biçim de budur.
Bugünkü toplantımızın amacı, anayasal yönetimin kurulmasını ilerletmek ya da teşvik etmektir Neden "teşvik" etmek Korundanız. Eğer herkes ilerliyor olsaydı, o zaman kimsenin [sayfa 413] teşvik edilmesine gerek kalmazdı. Neden bu toplantıyı yapmak zahmetine katlanıyoruz? Çünkü bazıları ilerleyecekleri yerde, yan gelip yatıyor ve ilerlemeyi reddediyorlar. Üstelik ilerlemeyi reddetmekle kalmıyor, aslında gerilemek istiyorlar. Onlara ilerleyin diyorsunuz, onlar ise Nuh diyor peygamber demiyorlar. Bu gibileri iflah olmaz kimselerdir. Bunlar öylesine inatçıdırlar ki, onları "teşvik etmek" için bu toplantıyı yapmak zorunda kalıyoruz. Bu "teşvik" deyimi nerden çıktı? Bu deyimi bu anlamda ilk kim kullandı? Biz değil, o büyük ve saygıdeğer insan, Dr. Sun Yat-sen kullandı. Şöyle demişti: "Kırk yıldan beri kendimi millî devrim davasına adadım..." Onun Vasiyetini okuyun, şu satırlara rastlayacaksınız: "En son olarak, millî meclisin toplanmasını salık verdim... Ve mümkün olan en kısa zamanda bunun gerçekleştirilmesi özellikle teşvik edilmelidir. Yerine getirmenizi yürekten istediğim şey budur." Yoldaşlar, sıradan bir "istek" değil, "yürekten" bir "istek". Yürekten bir "istek" ise alışılmış bir istek değildir; öyleyse bunu nasıl kolayca gözardı edebiliriz? Üstelik, "mümkün olan en kısa zamanda"; birincisi, en uzun zamanda değil; ikincisi, nispeten uzun bir zamanda değil; ve üçüncüsü, kısa bir zamanda değil, "mümkün olan en kısa zamanda". Eğer millî meclisin mümkün olan en kısa zamanda kurulmasını istiyorsak, o zaman bunu "teşvik" etmeliyiz. Dr. Sun Yat-sen öleli on beş yıl oluyor; ama onun salık verdiği millî meclis bugüne kadar toplanmadı. Bazıları, her gün siyasî vesayet gibi şevlerle vakit geçirerek, zamanlarını aptalca boşa harcadılar ve "mümkün olan en kısa zaman"ı, en uzun zaman haline getirdiler. Ama hâlâ Dr. Sun Yat-sen'in adını da dillerinden düşürmüyorlar. Kim bilir Dr. Sun'un ruhu, ona layık olmayan bu takipçilerini nasıl lanetliyordur! Şurası son derece açıktır ki, "teşvik" olmadan ilerleme olamaz. "Teşvik" gereklidir, çünkü pek çok kimse geriliyor ve pek çok kimse henüz uyanmış değil.
Bazıları ilerlemedikleri için, onları teşvik etmeliyiz. Bazılarını ise ağır kaldıkları için teşvik etmeliyiz. İşte bu nedenle, anayasal yönetimin kurulmasını teşvik etmek amacıyla birçok toplantı yapıyoruz. Gençler, kadınlar işçiler, okullar, hükümet kuruluşları ve ordu birlikleri bu gibi toplantılar yaptılar. Bütün bunlar çok canlı ve çok iyi şeyler. Şimdi de biz aynı amaçla bu genel toplantıyı yapıyoruz. Bu sayede, anayasal yönetimin ivedilikle kurulmasını ve Dr. Sun Yat-sen'in [sayfa 414] öğretilerinin acilen uygulanmasını teşvik etmek için hepimiz harekete geçebileceğiz.
Bazıları, "Siz Yenan'dasınız, oysa bu adamlar başka yerlerde. Size hiç kulak asmadıklarına göre, teşvik etmenizin ne faydası olacak?" diyorlar. Bazı faydaları olacak. Çünkü bir şeyler oluyor ve onlar olup bitenleri gözönüne almak zorundadırlar. Daha çok toplantı yaptığımız, daha çok yazı yazdığımız, daha çok konuşma yaptığımız ve daha çok telgraf yolladığımız takdirde, bunları gözönüne almak zorunda kalacaklardır. Anayasal yönetimin kurulması için Yenan'da yaptığımız çeşitli toplantıların, kanımca iki amacı vardır: Meseleyi incelemek ve insanları ilerletmek. Neden incelemeliyiz? Çünkü, diyelim ki ilerlemiyorlar ve siz onları teşvik ediyorsunuz. O zaman bizi neden dürtüyorsunuz diye soracaklar, sizin de bir cevap bulmanız gerekecek. Bu nedenle, anayasal yönetimin nasıl ye neden kurulması gerektiği konusunda ciddi bir inceleme yapmalıyız. İhtiyar Vu yoldaşımızın ayrıntılı olarak üzerinde durmuş olduğu şey de budur. Bütün okullar, hükümet kuruluşları ve ordu birlikleri ve bütün halk kesimleri, önümüzdeki anayasal yönetim meselesini incelemelidirler.
Bu meseleyi incelediğimiz takdirde, insanları ilerletebiliriz. Onları ilerletmek teşvik etmek demektir. Eğer bunu bütün alanlarda yaparsak, her şey yavaş yavaş ilerleyecektir. Sayısız küçük dere büyük bir ırmak haline gelerek çürümüş, pis ne varsa hepsini alıp götürecek ve yeni demokratik anayasal yönetim ortaya çıkacaktır. Böyle bir dürtmenin etkisi çok büyük olacaktır. Yenan'da yaptıklarımız bütün ülkeyi mutlaka etkileyecektir.
Yoldaşlar, bir kez toplantılar yapılıp telgraflar çekildi mi, iflah olmazların şaşkına döneceklerini, ilerlemeye başlayacaklarını ve emirlerimize itaat edeceklerini mi sanıyorsunuz? Hayır, bu kadar uysal olmayacaklardır. Bunlardan birçoğu, iflah olmazlar yetiştirmek için kurulmuş özel okullardan mezun olmuşlardır. Bugün iflah olmuyorlar; yarın, hatta yarından sonra da iflah olmayacaklardır. İflah olmaz ne demektir? "İflah olmaz" demek, esnek olmamak ve bugün, yarın, hatta yarından sonra bile ilerlemeye karşı durmak demektir. İflah olmaz dediğimiz insanlar böyledir. Bizi dinlemelerini sağlamak hiç de kolay bir iş değildir.
Bugüne kadar dünyada kurulan anayasal yönetimlere 9elince, ister İngiltere'de, Fransa'da, ABD'de, isterse Sovyetler Birliği'nde [sayfa 415] olsun, devrim zafere ulaştıktan sonra, demokrasinin fiilen kurulduğunu tescil etmek için genellikle temel kanunları içeren bir belge, yani bir anayasa hazırlanmıştır. Ancak Çin'in durumu farklıdır. Çin'de devrim henüz zafere ulaşmamıştır ve bizim Sınır Bölgemiz gibi yerler dışında, demokratik yönetim henüz gerçekleşmemiştir. Çin bugün yarı-sömürge ve yarı-feodal bir tahakküm altındadır. İyi bir anayasa kabul edilse bile, feodal güçler bunu kaçınılmaz olarak engelleyecek ve iflah olmazlar buna karşı koyacaklardır. Bu bakımdan, anayasayı pürüzsüz uygulamak mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla, anayasal yönetimin kurulması için yürütülen bugünkü hareket, zaten yürürlükte olan bir demokrasiyi sağlamlaştırmak yerine, henüz gerçekleştirilmemiş olan bir demokrasinin gerçekleştirilmesi için mücadele etmelidir. Bu, hiç şüphesiz hafif ya da kolay bir iş değil, muazzam bir mücadeledir.
Anayasal yönetime başından beri karşı koyanlar[161] şimdi ona övgüler düzüyorlar. Neden? Çünkü onlar Japonya'ya "karşı savaşmak isteyenlerin baskısı altındadırlar ve biraz zamana ayak uydurmaları gerekiyor. Hatta avazları çıktığı kadar "Biz daima anayasal yönetimi savunduk!" diye bağırıyor ve muazzam bir gürültü koparıyorlar. Yıllardır "anayasal yönetim" lafını duyarız ama bugüne kadar izine rastlamadık. Bu adamların söyledikleriyle yaptıkları apayrı şeylerdir; dolayısıyla bunların, anayasal yönetim meselesinde sahtekârlık yaptıklarını söyleyebiliriz. Onların "daima savunduk" lafları, gerçekten de sahtekârlıklarının bir örneğidir. Bugünkü iflah olmazlar da onlar gibi sahtekârdırlar. Onların anayasal yönetimi bir aldatmacadan başka bir şey değildir. Pek yakın bir gelecekte bir anayasaya hatta bir cumhurbaşkanına kavuşabilirsiniz. Ama demokrasi ve hürriyete gelince, bunları size ne zaman verirler, allah bilir. Çin'in zaten bir anayasası var. Zao Kun bir anayasa hazırlamamış mıydı?[162] Ama gel de demokrasi ve hürriyeti koydunsa bul. Cumhurbaşkanlarına gelince, bir sürü cumhurbaşkam geldi geçti. İlki Sun Yat-sen idi vs iyi bir cumhurbaşkanıydı. Ama Yuan Sih-kay onu uzaklaştırdı. İkincisi Yuan Şih-kay, üçüncüsü Li Yuan-hung[163], dördüncüsü Feng Kuo-çana[164] ve beşincisi de Su Şih-çang[165] idi. Gerçekten de bir sürü cumhurbaşkanı geldi geçti ama zorba imparatorlardan ne farkları vardı? Gerek anayasa gerekse cumhurbaşkanları sahteydiler. Günümüzde, İngiltere, Fransa ve ABD'deki [sayfa 416] sözümona anayasal ve demokratik yönetimler, aslında insan yiyen yönetimlerdir. Orta ve Güney Amerika için de durum budur; orada da birçok ülke cumhuriyet yaftasını taşıyor ama aslında hiç birinde demokrasinin kırıntısı yok. Çin'in şimdiki iflah olmazları için de durum budur. Onların anayasal yönetim teraneleri "koyun eti yaftası altında at eti satmak"tan başka bir şey değildir. Anayasal yönetime koyun eti yaftası asarak, aslında at eti olan tek parti diktatörlüğünü satıyorlar. Bunlara sebepsiz yere saldırmıyorum. Söylediklerim gerçekletir, çünkü anayasal yönetim hakkında bunca laf etmelerine rağmen, halka hürriyetin kırıntısını dahi vermiyorlar.
Yoldaşlar, gerçek anayasal yönetim asla kolayca gerçekleştirilmeyecektir. Bunu ancak çetin bir mücadeleyle elde edebiliriz. Bu yüzden de, toplantılarımızı yapar yapmaz, telgraflarımızı çeker çekmez ve yazılarımızı yazar yazmaz anayasal yönetimin gerçekleşeceğini beklememelisiniz. Aynı şekilde, Siyasî Halk Konseyi[166] bir karar aldığı, Millî Hükümet bir genelge yayınladığı, millî meclis[167] 12 Kasımda toplanıp bir anayasa kabul ettiği, hatta bir cumhurbaşkanı seçtiği zaman, her şeyin bir anda yoluna gireceğini, dünyadaki her şeyin düzeleceğini sanmayın. Böyle bir şey imkânsızdır; bu yüzden de aklınız karışmasın. Kafalarının karışmaması için bütün bunları halka da açıklamalıyız. İşler asla o kadar kolay olmayacaktır.
Şu halde, davayı kaybettik diye gözyaşı mı dökelim? İşimiz öyle zor ki, durum ümitsiz gibi gözüküyor. Ancak, pek ümitsiz de değil. Anayasal yönetim için hâlâ ümit var, hem de büyük bir ümit. Ve Çin mutlaka yeni demokratik bir devlet olacaktır. Neden? Çünkü güçlükler, iflah olmazların işi yokuşa sürmelerinden doğuyor. Ancak, onlar ebediyen iflah olmazlar olarak kalamazlar. Bu yüzden de, hâlâ oldukça ümitliyiz. Dünyadaki iflah olmazlar, bugün olduğu gibi yarın da, hatta yarından sonra da iflah olmayabilirler; ama asla ebediyen değil. Sonunda onlar da değişmek zorundadırlar. Mesela Vang Çing-vey uzun süre iflah olmazın biriydi. Ancak, Japon aleyhtarı saflarda ebediyen iflah olmaz olarak kalamazdı bu yüzden de Japonların safına geçti. Başka bir örnek gerekirse, Çang Kuo-tao da uzun süre iflah olmazın biriydi. Ancak, biz bir dizi toplantı yaptıktan ve onunla tekrar tekrar mücadele ettikten sonra, o da tabanları yağlamak zorunda kaldı. Aslında, iflah olmazlar iflah olmayabilirler, ama [sayfa 417] ebediyen değil. Ve sonunda değişirler; köpek boku gibi pis, iğrenç bir şey olurlar. Bazıları ise iyiye doğru giderler; bu da bizim onlarla tekrar tekrar mücadele etmemiz sayesinde olur. Bunlar hatalarını kavrar ve iyiye doğru bir değişme gösterirler. Kısacası, iflah olmazlar eninde sonunda değişirler: Dağarcıklarında her zaman birtakım hileler bulundururlar; bunları başkalarının sırtından kâr sağlamak, sahtekârlık yapmak vb. için kullanırlar. Ama her zaman da umduklarını değil, bulduklarını yerler. Hepsi de başkalarına zarar vermekle işe başlar, ama sonunda kendilerini mahvederler. Bir defasında Çembırlayn için "kaldırdığı taşı kendi ayağına düşürecek" demiştik; dediğimiz çıktı. Çembırlayn'ın düşüncesi, Hitler'i taş olarak kullanmak ve bunu Sovyet halkının başına indirmekti. Ne var ki, geçen yılın o Eylül günü, Almanya ile İngiltere ve Fransa arasında savaş patlak verince, kaldırdığı taş kendi ayağına düştü. Hâlâ da belini doğrultamadı. Çin'de de buna benzer örnekler vardır. Yuan Şih-kay da halkın başını ezmek istemişti ama sonunda kendisi zararlı çıktı ve imparator olduktan birkaç ay sonra öldü.[168] Tuan Çi-ouy, Su Şih-çang, Zao Kun, Vu Pey-fu ve bütün diğerleri de halkı ezmek istediler ama sonunda halk onları alaşağı etti. Başkalarının sırtından kâr elde etmek isteyen herkesin sonu kötü olur.
Kanımca, ilerlemedikleri takdirde, günümüzün anti-komünist iflah olmazları da bu kuralın istisnası olmayacaklardır. Birleşme palavrası ardında, onlar ilerici Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesini, ilerici Sekizinci Yol Ordusu ile Yem Dördüncü Orduyu, ilerici Komünist Partisini ve kitle örgütlerini tasfiye etmeyi tasarlıyorlar. Buna benzer sayısız oyun tezgâhlıyorlar. Ancak, ben, sonunda iflah olmazlığın ilerlemeyi değil aksine ilerlemenin iflah olmazlığı tasfiye edeceğine inanıyorum. Gerçekten de, tasfiye edilmekten kurtulabilmeleri için, iflah olmazların önündeki tek çıkar yol ilerlemektir. İşte bu yüzden kendilerine sık sık Sekizinci Yol Ordusuna, Komünist Partisine ve Sınır Bölgesine saldırmamalarını öğütledik. Ama eğer saldırmakta kararlıysalar, şöyle başlayan bir kararla işe koyulmaları iyi olur: "Kendimizi tasfiye etmeye ve Komünist Partisine genişlemesi için birçok imkânlar tanımaya kararlı olan biz iflah olmazlar, Komünist Partisine ve Sınır Bölgesine saldırmanın bütün sorumluluğunu yükleniyoruz." İflah olmazlar, "Komünistleri bastırmak" konusunda epey tecrübe sahibidirler. Eğer şimdi yeni bir tecrübe edinmek istiyorlarsa, buyursunlar. Eğer karınlarını [sayfa 418] tıka basa doyurduktan ve üzerine de bir güzel uyku çektikten sonra hâlâ "bastırmak" istiyorlarsa, kendileri bilirler. Ne var ki, yukarıdaki kararın yürürlüğe girmesine hazır olmalıdırlar; çünkü bu karar değiştirilemez. Sen on yıl içindeki "Komünistleri bastırma" faaliyetleri bu karara uygundu. Bundan sonra yapılacak bir "bastırma" da bu karara uygun düşecektir. Bu nedenle, "bastırma"ya kalkmamalarını öğütlerim. Çünkü bütün milletin istediği şey, "Komünistlerin bastırılması" değil, direnme, birlik ve ilerlemedir. Dolayısıyla, kim "Komünistleri bastırma"ya kalkışırsa, yenilgiye uğramaya mahkûmdur.
Kısacası, gerileme, eninde sonunda, bunu teşvik edenlerin amaçladıklarının tam tersini doğurur. Ne günümüzde ne de tarihte, ne Çin'de ne de başka bir yerde bu kuralın istisnası olmamıştır.
Bugün anayasal yönetim için de durum budur. İflah olmazlar buna karşı çıkmaya devam ettikleri takdirde, sonuç hiç şüphesiz umduklarının tam tersi olacaktır. Anayasal yönetim hareketi asla iflah olmazların çizdiği yoldan gitmeyecek, onların umduklarının aksi yönde ve kaçınılmaz olarak halkın çizdiği yoldan ilerleyecektir. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın, çünkü her yerde halk böyle istiyor. Çin'in tarihî gelişiminin şimdiki seyri ve dünya olaylarının seyri de bunu gerektiriyor. Buna kim karşı koyabilir? Tarihin tekerleğini geri çevirmek imkânsızdır. Bununla beraber, başladığımız iş akşamdan sabaha tamamlanamaz, zaman ister; gelişigüzel bir şekilde yapılamaz, çaba harcanmasını gerektirir; bir avuç insanla yapılamaz geniş halk kitlelerinin seferber edilmesini gerektirir. Bugün burada bu toplantıyı yapmamız çok iyi bir şeydir. Toplantımızdan sonra yazılar yazacak, telgraflar göndereceğiz. Vutay Dağlarında, Tayhang Dağlarında, Kuzey Çin'de, merkezî Çin'de ve ülkenin dört bir yanında bunun gibi toplantılar düzenleyeceğiz. Bu işe devam eder ve yıllarca sürdürürsek, o zaman işimizi gereği gibi yapmış oluruz. İşimizi iyi yapmalı, demokrasiyi ve özgürlüğü elde etmeli, yeni demokratik anayasal yönetimi kurmalıyız. Bunu başaramadığımız ve meydanı iflah olmazlara bıraktığımız takdirde, milletimiz yok olacaktır. Milletin boyunduruk altına girmesini önlemenin yolu budur. Bu yüzden de, herkes ileri atılmalıdır. Böyle yaptığımız takdirde, davamızın gerçekleşeceğini ümit edebiliriz. Ayrıca şunu da belirtmeliyiz ki, iflah olmazlar bir azınlıktan ibarettir; oysa halkın çoğunluğu iflah olmazlardan [sayfa 419] değil, ilerleyebilecek olanlardan meydana gelmiştir. Çoğunluk azınlığa karşı çıkarsa, buna bizim gayretlerimizi de ekleyin, daha da fazla ümitlenebiliriz. İşte bu yüzden, görevimiz güç olsa da ümidimiz büyüktür diyorum. [sayfa 420]
SİYASİ İKTİDAR MESELESİ ÜZERİNE[20*]
6 Mart 1940
1. Guomindang'ın anti-komünist iflah olmazlarının Kuzey ve merkezî Çin'de ve diğer yerlerde, Japonya'ya karşı demokratik siyasî iktidar organları kurmamızı engellemek için ellerinden geleni yaptıkları bir zamanda bulunuyoruz. Bize gelince, bu siyasî iktidar organlarını kurmalıyız ve belli başlı Japon aleyhtarı üs bölgelerinde bugün artık bu siyasî iktidar organlarını kurmak mümkündür. Bu mesele ile ilgili olarak, anti-komünist iflah olmazlarla Kuzey, merkezî ve Kuzeybatı Çin'de yaptığımız mücadele, ülkenin dört bir yanında birleşik cephenin siyasî iktidar organlarının kurulmasına yardımcı olabilir; bu mücadele bütün millet tarafından büyük dikkatle izleniyor. Bu nedenle, meseleyi dikkatle ele almak zorundayız.
2. Japonya'ya karşı savaş sırasında kurmakta olduğumuz siyasî iktidar, birleşik cephe karakterindedir. Bu iktidar, direnmeden ve demokrasiden yana olan herkesin siyasî iktidarıdır. Çeşitli devrimci sınıfların, hainler ve gericiler üzerindeki ortak demokratik diktatörlüğüdür. Bu iktidar, gerek toprak ağalan sınıfının ve burjuvazinin karşı-devrimci diktatörlüğünden, gerekse Toprak Devrimi dönemindeki demokratik işçi-köylü diktatörlüğünden farklıdır. Bu siyasî iktidarın karakterinin açık seçik kavranması ve bunu gerçekleştirmek için ciddiyetle çaba gösterilmesi, ülkenin dört bir yanında demokrasinin yayılmasına büyük ölçüde yardımcı olacaktır. "Sol"a [sayfa 422] olsun, sağa olsun herhangi bir sapma bütün millet üzerinde çok kötü bir izlenim yaratacaktır.
3. Hazırlıklarına başlamış bulunduğumuz Hopey Eyalet Meclisinin toplanması ve Hopey Yönetim Konseyi seçimleri, son derece büyük bir önem taşımaktadır. Kuzeybatı Şansi'de, Şantung'da, Huay Irmağının kuzeyinde kalan bölgelerde, Suy-teh ve Fusien illerinde ve Doğu Kansu'da yeni siyasî iktidar organlarını kurmamız da aynı derecede önemlidir. Birleşik cephe ilkesine göre hareket etmeli ve herhangi bir sağ ya da "sol" eğilimden sakınmak için elimizden geleni yapmalıyız. Şu anda, orta burjuvazinin ve aydınlanmış eşrafın kazanılmasını gözardı eden "sol" eğilim, daha ciddi bir tehlikedir.
4. Siyasî iktidar organlarında birleşik cephe ilkesinin uygulanması açısından, sandalyelerin dağılımı şöyle olmalıdır: Üçte biri Komünistlere, üçte biri Partili olmayan solcu ilericilere ve üçte biri de ne solcu ne sağcı olan ara kesimlere.
5. Komünistlerin, siyasî iktidar organlarında önder rolünü oynamalarını sağlamalıyız. Bu nedenle, sandalye sayısının üçte birini işgal eden Parti üyeleri son derece yetenekli kimseler olmalıdırlar. Bu, daha kalabalık bir temsile gerek kalmadan. Partinin önderliğinin sağlanması için yeterli olacaktır. Önderlik, ne sabahtan akşama kadar tekrarlanan bir slogan, ne de küstahça itaat istemek demektir. Önderlik, daha ziyade Partinin doğru siyasetlerini uygulamak ve kendi çalışmalarımızla örnek olmak, bu şekilde Parti dışındaki insanları ikna etmek ve eğitmek ve onların tekliflerimizi gönül rızasıyla kabul etmelerini sağlamaktır.
6. Sandalyelerin üçte biri Partili olmayan ilericilere verilmelidir, çünkü onların geniş küçük burjuva kitleleriyle bağları vardır. Bu, küçük burjuva kitlelerinin kazanılması bakımından büyük önem taşır.
7. Sandalyelerin üçte birini ara kesimlere vermemizin amacı, orta burjuvaziyi ve aydınlanmış eşrafı kazanmaktır. Bu kesimleri kazanmak, iflah olmazları tecrit etmek açısından önemli bir adımdır. Şu sırada, bu kesimlerin gücünü dikkate almayı ihmal etmemeli ve onlarla ilişkilerimizde ihtiyatlı davranmalıyız.
8. Herhangi bir partiye mensup olsunlar olmasınlar, hangi partiden olurlarsa olsunlar, Japonya'ya karşı direnmeden yana oldukları ve Komünist Partisiyle işbirliği yapmak istedikleri sürece, [sayfa 423] komünist olmayanlara karşı tavrımız onlarla işbirliği tavrı olmalıdır.
9. Sandalyelerin yukarıda belirtildiği şekilde dağılımı, Partinin samimi siyasetinin ifadesidir ve bu konuda asla gönülsüz davranmamalıyız. Bu siyaseti uygulamak amacıyla, siyasî iktidar organlarında çalışan parti üyelerini eğitmeli. Komünist olmayanlarla işbirliği yapma konusundaki isteksizlik ve tedirginlikte kendini gösteren dar-görüşlülüklerinin üstesinden gelmeli ve demokratik çalışma tarzını, yani Partili olmayanlara danışma ve eyleme geçmeden önce çoğunluğun onayını alma tarzını teşvik etmeliyiz. Aynı zamanda, Partili olmayanların, çeşitli meselelerde görüşlerini belirtmelerini sağlamak için elimizden geleni yapmalı ve önerilerini dikkatle dinlemeliyiz. Askerî ve siyasî iktidara sahip olduğumuz için kararlarımıza kayıtsız şartsız uyulmasını isteyebileceğimizi, bu yüzden de, Partili olmayanlara kendi görüşlerimizi benimsetmek ve böylelikle onların bu görüşlerimizi gönül rızasıyla ve seve seve uygulamalarını sağlamak yolunda çaba göstermekten vazgeçebileceğimizi düşünmemeliyiz.
10. Sandalyelerin dağılımı konusunda yukarıda verilen rakamlar, mekanik bir şekilde uyulması gereken değişmez oranlar değildir. Bunlar kabataslak oranlardır; her mahal, bu oranları kendi özel şartlarına göre uygulamalıdır. En alt kademede, toprak ağalarıyla mütegallibenin siyasî iktidar organlarına sızmalarını önlemek için, bu oranda bazı değişiklikler yapılabilir. Şansi-Çahar-Hopey sınır bölgesi, Orta Hopey bölgesi, Tayhang dağlık bölgesi ve Güney Hopey bölgesi gibi, bu tür organların bir süredir mevcut olduğu yerlerde, siyasetimizi bu ilkenin ışığında yeniden gözden geçirmek gerekecektir. Her yeni siyasî iktidar organı kurulduğunda, bu ilkeye uyulmalıdır.
11. Oy hakkıyla ilgili birleşik cephe siyaseti şöyle olmalıdır: On sekiz yaşına basan ve direnme ve demokrasiden yana olan her Çinli, sınıf, milliyet, cinsiyet, inanç, parti ilişkisi yo da eğitim düzeyi gözetilmeksizin seçme ve seçilme hakkına sahip olmalıdır. Japonya'ya karşı birleşik cephenin siyasî iktidar organları halk tarafından seçilmelidir. Bunların örgütlenme şekilleri demokratik merkeziyetçiliğe dayanmalıdır.
12. Birleşik cephenin siyasî iktidar organlarında, bütün önemli siyasetlerin temel hareket noktası, Japon emperyalizmine muhalefet, Japonya'ya karşı direnen halkın korunması, Japonya'ya karşı olan bütün toplumsal tabakaların çıkarlarının [sayfa 424] doğru bir şekilde düzenlenmesi, işçilerle köylülerin yaşama şartlarının düzeltilmesi ve hainlerle gericilerin bastırılması olmalıdır.
13. Siyasî iktidar organlarımızda çalışan Partili olmayan kişilerden Komünistler gibi yaşamaları, konuşmaları ya da davranmaları istenmemelidir. Aksi takdirde, hoşnutsuzluk duyabilir ya da rahatsız olabilirler.
14. Merkez Komitesinin bütün bölge ve alt-bölge büroları, bütün mahallî Parti komiteleri ve bütün ordu birimlerinin başkanları, bu talimatı Parti üyelerine berrak bir şekilde açıklamak ve bu talimatın siyasî iktidar organlarımızın faaliyetlerinde eksiksiz uygulanmasını sağlamakla yükümlüdürler. [sayfa 425]
BUGÜNKÜ TAKTİK MESELELER[21*]
11 Mart 1940
1. Bugünkü siyasî durum şöyledir:
(a) Japon emperyalizmi, Çin'in Direnme Savaşından ağır bir darbe yemiştir ve artık büyük çapta askerî taarruzlara girişecek durumda değildir. Öyle ki, düşmanın güçleriyle bizim güçlerimiz arasındaki ilişki, stratejik denge aşamasına varmış bulunmaktadır. Bununla beraber, düşman hâlâ temel siyaseti olan Çin'i boyunduruk altına alma siyasetine dört elle sarılıyor; Japonya'ya karşı birleşik cephemizi baltalamak, "temizleme" harekâtlarını cephe gerisi bölgelerinde yoğunlaştırmak ve iktisadî saldırısını artırmak gibi yollarla bu siyasetini sürdürüyor.
(b) Avrupa'daki savaş, İngiltere ile Fransa'nın Doğudaki durumunu zayıflatırken, ABD "dağın tepesinde oturup kaplanların kavgasını seyretme" siyasetini sürdürüyor. Bu yüzden, bir Doğu Münih[169] konferansı şimdilik söz konusu değildir.
(c) Sovyetler Birliği dış siyasetinde yeni başarılar elde etmiştir ve Çin'in Direnme Savaşını faal olarak destekleme siyasetini sürdürmektedir.
(d) Büyük burjuvazinin, Japonya'ya tamamen teslim olan Japon taraftarı kesimi, kukla rolü oynamaya hazırdır. Avrupa ve Amerika taraftarı büyük burjuvazi ise Japonya'ya karşı direnmeye devam edebilir; ancak onun uzlaşma eğilimi hâlâ ciddiyetini korumaktadır. Büyük burjuvazinin bu kesimi ikili bir siyaset izlemektedir. Bir yandan, Japonya ile baş edebilmek [sayfa 426] için çeşitli Guomindang dışı güçlerle birliği sürdürmek istemekte, öte yandan da bu güçleri, özellikle Komünist Partisini ve diğer ilerici güçleri bastırmak için elinden geleni yapmaktadır. Bu kesim, Japonya'ya karşı birleşik cephenin iflah olmaz kesimini meydana getirmektedir.
(e) Orta burjuvazi, aydınlanmış eşraf ve bölgesel iktidar grupları da dâhil olmak üzere ara güçler, çoğunlukla, ilericilerle iflah olmazlar arasında orta yolcu bir tutum takınmaktadırlar. Çünkü bir yandan büyük toprak ağalarının ve büyük burjuvazinin başlıca hâkim kesimleriyle, diğer yandan da işçi sınıfı ve köylülükle aralarında çelişkiler vardır. Bunlar, Japonya'ya karşı birleşik cephenin orta kesimini meydana getirmektedirler.
(f) Proletaryanın, köylülüğün ve şehir küçük burjuvazisinin Komünistlerin önderliğindeki ilerici güçleri, son zamanlarda daha da çok güçlendiler; Japonya'ya karşı demokratik siyasî iktidarın kurulduğu üs bölgeleri yaratmayı esas olarak başardılar. Bu güçlerin, ülkenin dört bir yanında işçiler, köylüler ve şehir küçük burjuvazisi üzerindeki etkileri büyüktür ve ara güçler üzerinde de hatırı sayılır bir etkileri vardır. Komünistler savaş alanında aşağı yukarı Guomindang'ın çarpıştığı sayıda Japon askeri ile çarpışıyorlar. Onlar, Japonya'ya karşı birleşik cephenin ilerici kesimini meydana getirmektedirler.
Çin'de mevcut siyasî durum budur. Bu şartlarda, durumun kötüye gitmesini önlemek ve durumu iyiye dönüştürmek hâlâ mümkündür. Merkez Komitesinin 1 Şubat tarihli kararları tamamen doğrudur.
2. Direnme Savaşında zafer kazanmanın temel şartı, Japonya'ya karşı birleşik cepheyi genişletmek ve sağlamlaştırmaktır. Bu amaç için gerekli olan taktikler, ilerici güçleri geliştirmek, ara güçleri kazanmak ve iflah olmaz güçlerle mücadele etmektir. Bunlar, birbirinden kopmaz üç halkadır. Japonya'ya karşı olan bütün güçleri birleştirmenin yolu ise, mücadeledir. Japonya'ya karşı birleşik cephe döneminde, mücadele, birliği sağlamanın yolu; birlik ise mücadelenin amacıdır. Birlik mücadele ile sağlandığı takdirde yaşayacak, boyun eğerek sağlandığı takdirde yok olacaktır. Partili yoldaşlar bu gerçeği gidecek kavrıyorlar. Bununla beraber, bu gerçeği hâlâ kavramayan Pek çok kimse vardır. Kimileri, mücadelenin birleşik cepheyi böleceğini ya da mücadelenin sınırsız olabileceğini sanıyorlar, başkaları ise, ara güçlere karşı yanlış taktikler uyguluyorlar [sayfa 427] ya da iflah olmaz güçler hakkında hatalı fikirler taşıyorlar. Bütün bunlar düzeltilmelidir.
3. İlerici güçleri geliştirmek demek, proletaryanın, köylülüğün ve şehir küçük burjuvazisinin güçlerini inşa etmek; Sekizinci Yol Ordusu ile Yeni Dördüncü Orduyu cesaretle genişletmek; Japon aleyhtarı demokratik üs bölgelerini yaygın bir şekilde kurmak; ülkenin dört bir yanında Komünist örgütler kurmak; işçiler, köylüler, gençler, kadınlar ve çocukların kitle hareketlerini ülke çapında geliştirmek; ülkenin dört bir yanında aydınları kazanmak ve demokrasi uğrunda bir mücadele olarak, anayasal yönetim hareketini kitleler arasında yaygınlaştırmak demektir. Durumun kötüleşmesini önlemenin, teslimiyeti ve bölünmeyi önlemenin ve Direnme Savaşının zaferi için sağlam ve yıkılmaz bir temel kurmanın tek yolu, ilerici güçleri düzenli olarak genişletmektir. Bununla beraber, ilerici güçlerin genişletilmesi ciddi bir mücadele sürecidir. Bu mücadele sadece Japon emperyalistlerine ve hainlere karşı değil, aynı zamanda iflah olmazlara karşı da amansızca sürdürülmelidir. Çünkü ara kesim ilerici güçlerin genişletilmesini kuşkuyla karşılarken, iflah olmazlar buna tamamen karşıdırlar. İflah olmazlara karşı kararlı bir mücadele vermediğimiz, hatta bazı elle tutulur sonuçlar elde etmediğimiz sürece, onların baskılarına göğüs germemiz ya da ara kesimin kuşkularını gidermemiz mümkün olmayacaktır. Bu durumda, ilerici güçler genişleme imkânı bulamayacaklardır.
4. Orta güçleri kazanmak demek, orta burjuvaziyi, aydınlanmış eşrafı ve bölgesel iktidar gruplarını kazanmak demektir. Bunlar üç ayrı kategori olmakla birlikte, şu anda hepsi de ara güçlere dâhildir. Orta burjuvazi, komprador sınıftan, yani büyük burjuvaziden farklı olan millî burjuvaziyi meydana getirir. İşçilerle arasında sınıf çelişmeleri bulunmasına ve işçi sınıfının bağımsızlığını kabul etmemesine rağmen, gene de Japonya'ya karşı direnmeden yanadır. Üstelik, siyasî iktidarı kendisi ele geçirmek ister; çünkü, işgal altındaki bölgelerde Japon emperyalistlerinin, Guomindang bölgelerinde ise büyük toprak ağalarının ve büyük burjuvazinin baskısı altındadır. Japonya'ya karşı direnmeye gelince, birleşik direnişten yanadır; siyasî iktidara gelince, anayasal yönetim hareketinden yanadır ve ilericilerle iflah olmazlar arasındaki çelişmeleri kendi amaçları için kullanmaya çalışır. Bu, kazanmamız gereken bir tabakadır. Sonra, toprak ağası sınıfının sol kanadını meydana [sayfa 428] getiren aydınlanmış eşraf vardır. Bu kesim burjuva etkiler taşımaktadır ve siyasî tavrı da kabaca orta burjuvazininkiyle birdir. Köylülerle aralarında sınıf çelişmeleri bulunmasına rağmen, büyük toprak ağaları ve büyük burjuvaziyle de aralarında çelişmeler vardır. Bunlar iflah olmazları desteklemezler ve bunlar da bizimle iflah olmazlar arasındaki çelişmeleri kendi amaçları için kullanmaya çalışırlar. Bu kesimi de hiç bir şart altında gözardı etmemeliyiz; siyasetimizi de onları kazanmak olmalıdır. Bölgesel iktidar gruplarına gelince, bunlar iki çeşittir: Bazı bölgeleri kontrol eden güçler ve herhangi bir yeri kontrol etmeyen çeşitli birlikler. Bu gruplarla ilerici güçler arasında çelişmeler vardır ama Merkezî Hükümet bu güçlere rağmen kendi bencil siyasetini izlediği için bunlarla Guomindang Merkezî Hükümeti arasında da çelişmeler mevcuttur. Bunlar da, bizimle iflah olmazlar arasındaki çelişmeleri kendi siyasî amaçları için kullanmak isterler. Bölgesel iktidar gruplarının önderlerinin çoğu büyük toprak ağası sınıfına ve büyük burjuvaziye mensuptur. Bu nedenle, savaş sırasında belli zamanlarda ilerici gibi gözükseler dahi, kısa zamanda tekrar gerici haline gelirler. Ne var ki, Guomindang merkezî yöneticileriyle aralarında çelişmeler bulunduğu için, doğru bir siyaset izlediğimiz takdirde iflah olmazlara karsı mücadelemiz sırasında tarafsız kalmaları muhtemeldir. Yukarıda tanımlanan ara güçlerin üç kategorisine karşı siyasetimiz onları Kazanmak olmalıdır. Ancak bu siyaset, köylüleri ve şehir küçük burjuvazisini kazanma siyasetinden farklıdır; üstelik ara güçlerin her bir kategorisi için de değişir. Köylüler ve şehir küçük burjuvazisi temel müttefikler olarak kazanılacağı halde, ara güçler emperyalizme karşı müttefikler olarak kazanılmazdır. Ara güçler içinde, orta burjuvazi ile aydınlanmış eşrafın, Japonya'ya karşı ortak mücadeleye ve Japonya'ya karşı demokratik siyasî iktidarın kurulmasına katılmaları mümkündür ama bunlar toprak devriminden korkarlar. İflah olmazlara karşı mücadeleye, bazıları sınırlı ölçüde katılabilir, bazıları hayırhah bir tarafsızlık, diğerleri ise isteksiz bir tarafsızlık içinde olabilirler. Ne var ki savaşta bize katılmaları dışında, bölgesel iktidar grupları, iflah olmazlara karşı mücadelemizde ancak geçici olarak tarafsız kalacaklardır. Bizzat kendileri büyük toprak ağası sınıfına ve büyük burjuvaziye mensup oldukları için, demokratik siyasî iktidarın kurulmasında, bize katılmaya istekli değillerdir. Ara güçler yalpalama eğilimindedirler ve sonunda parçalanacaklardır. Bu [sayfa 429] yalpalayan tavırları üzerinde özellikle durarak, kendilerini eğitmeli ve uygun şekilde eleştirmeliyiz.
Japonya'ya karşı birleşik cephe döneminde, ara güçleri kazanmak bizim için son derece önemli bir görevdir. Ama bu görev ancak belli şartlar altında yerine getirilebilir. Bu şartlar şunlardır: (1) Biz yeterince güçlü olmalıyız; (2) onların çıkarlarına saygı göstermeliyiz; (3) iflah olmazlara karşı mücadelemizde kararlı olmalı ve sürekli olarak zafer kazanmalıyız. Bu şartlar bulunmadığı takdirde, ara güçler yalpalayacak, hatta iflah olmazlar bize saldırdığında onların müttefiki haline geleceklerdir. Çünkü iflah olmazlar da, bizi tecrit etmek üzere ara güçleri kazanmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Ara güçler Çin'de oldukça önemli bir ağırlığa sahiptir ve iflah olmazlara karşı mücadelemizde çoğu zaman tayin edici olabilirler. Bu yüzden de onlarla ilişkilerimizde temkinli olmalıyız.
5. Bugünkü iflah olmaz güçler, büyük toprak ağası sınıfı ve büyük burjuvazidir. Şu anda, Japonya'ya teslim olan grup ve direnmeden yana olan grup şeklinde bölünmüş olan bu sınıflar, zamanla daha da farklılaşacaklardır. Büyük burjuvazi içinde direnmeden yana olan grup, bugün şimdiden teslim olmuş olan gruptan farklıdır. Bu grup İkili bir siyaset izlemektedir. Hâlâ Japonya'ya karşı birlikten yana olmakla beraber, aynı zamanda, ilerdeki teslimiyetlerine hazırlık olmak üzere, ilerici güçleri bastırmak gibi son derece gerici bir siyaset İzlemektedir. Hâlâ Japonya'ya karşı birlikten yana olduğuna göre, onu Japonya'ya karşı birleşik cephe içinde tutmaya çalışabiliriz ve ne kadar uzun süre tutarsak o kadar iyi olur. Bu grubu kazanma ve onunla işbirliği yapma siyasetimizi gözardı etmek ve onu, şimdiden teslim olmuş ve anti-komünist bir savaşı başlatmanın arifesindeymiş gibi görmek yanlış olur. Ancak, aynı zamanda, gerici siyasetiyle mücadele etmek ve ona karşı kararlı bir ideolojik, siyasî ve askerî mücadele vermek için mücadele taktikleri tespit etmeliyiz. Çünkü, bu grup, ülkenin dört bir yanında ilerici güçleri bastırma gerici siyasetini izliyor; çünkü bu grup, devrimci Üç Halk İlkesi ortak programını uygulayacak yerde, bizim bu yöndeki çabalarımıza inatla karşı koyuyor; çünkü kendi koyduğu sınırları aşmamıza engel olmak için elinden geleni yapıyor. Yani, bizi, bizzat kendisinin yaptığı gibi pasif direnmeyle sınırlandırmaya, üstelik bizi kendi içinde eritmeye çalışıyor; bunda başarılı olamayınca da, bize karşı ideolojik, siyasî ve askerî baskı uyguluyor. İflah olmazların [sayfa 430] ikili siyasetine karşı uygulayacağımız devrimci ikili siyasetimiz budur; mücadele içinde birliği sağlama siyasetimiz budur. Eğer ideolojik alanda, doğru bir devrimci teori ortaya koyabilir ve onların karşı-devrimci teorisine güçlü darbeler indirebilirsek; eğer siyasî alanda, zamana uygun taktikler tespit eder ve onların anti-komünist ve ilericiliğe karşı siyasetlerine ağır darbeler indirirsek, ve eğer askerî alanda, uygun tedbirleri alır ve onların saldırılarına aynı şiddetle karşılık verebilirsek, o zaman onların gerici siyasetinin etki alanını sınırlandırabilecek ve onları, ilerici güçlerin statüsünü tanımak zorunda bırakacak; ilerici güçleri genişletebilecek, ara güçleri kazanabilecek ve iflah olmaz güçleri tecrit edebileceğiz. Bunun da ötesinde, hâlâ Japonya'ya karşı direnmeden yana olan iflah olmazları, Japonya'ya karşı birleşik cepheye daha uzun bir süre katılmaya ikna edebilecek; böylelikle, daha önce olduğu gibi büyük çapta bir iç savaşın çıkmasını önlemiş olacağız. Dolayısıyla Japonya'ya karşı birleşik cephe döneminde, iflah olmazlara karşı sürdürdüğümüz mücadelenin amacı, sadece ilerici güçleri korumak ve gelişmesini sağlamak için iflah olmazların saldırılarını savuşturmak değildir. Aynı zamanda, iflah olmazların Japonya'ya karşı daha uzun süre direnmelerini sağlamak ve onlarla aramızdaki işbirliğini sürdürmek, böylelikle, büyük çapta bir iç savaş tehlikesini önlemektir. Mücadele edilmediği takdirde, iflah olmaz güçler bu ilerici güçleri imha eder, birleşik cephe ortadan kalkar, iflah olmazların düşmana teslim olmalarını önleyecek hiç bir imkân kalmaz ve iç savaş çıkar. Bu yüzden de, bütün Japonya'ya karşı güçleri birleştirmek, durumu iyiye dönüştürmek ve büyük çapta iç savaşı önlemek için, iflah olmazlara karşı mücadele vazgeçilmez bir araçtır. Bütün tecrübelerimiz bu gerçeği doğruluyor.
Bununla beraber, Japonya'ya karşı birleşik cephe döneminde, iflah olmazlara karşı mücadelemizde uymamız gereken çeşitli ilkeler vardır. Birincisi, kendini savunma ilkesidir. Bize saldırılmadıkça saldırmayacağız; bize saldırılırsa, mutlaka karşılık vereceğiz. Bir başka deyişle, bizi kışkırtmadıkları sürece başkalarına asla saldırmamalıyız. Ama bir defa saldırıya uğradık mı, karşılık vermekten de asla kaçınmamalıyız! Mücadelemizin savunma karakteri burada yatmaktadır. İflah olmazların askerî saldırıları kararlılıkla, bütünüyle, tamamen ve eksiksiz bir şekilde yerle bir edilmelidir. İkincisi, zafer ilkesidir. Zaferden emin olmadıkça savaşmayacağız. Plansız, hazırlıksız ve başarıdan emin olmadan asla savaşmamalıyız. İflah olmazlar [sayfa 431] arasındaki çelişmelerden faydalanmasını bilmeli ve bir seferinde birçoğunu birden karşımıza almamalı, darbemizi ilkin içlerinde en gerici olanına indirmeliyiz. Mücadelemizin sınırlı karakteri burada yatmaktadır. Üçüncüsü ateşkes ilkesidir. İflah olmazların bir saldırısını püskürttükten sonra nerede duracağımızı bilmeli ve bize yeni bir saldırı başlatılmadan önce, o savaşı sona erdirmeliyiz. Püskürtülen saldırı ile muhtemel yeni saldırı arasında bir ateşkes anlaşması yapılmalıdır. Ardından iflah olmazlarla birliği sağlamak için inisiyatifi ele almalı ve kabul ettikleri takdirde, onlarla bir barış anlaşması yapmalıyız. Hiç bir şart altında günlerce durmadan savaşmamalıyız; ya da başarıdan sarhoş olmamalıyız. Her mücadelenin geçici karakteri burada yatmaktadır. Ancak iflah olmazlar yeni bir saldırıya giriştikleri takdirde, biz de yeni bir mücadeleyle karşılık veririz. Bir başka deyişle, "haklı bir zemin üzerinde", "kendi lehimize" ve "ihtiyatla" savaşmak gibi üç ilkemiz vardır. Haklı bir zemin üzerinde, kendi lehimize ve ihtiyatla sürdürülecek böyle bir mücadele sayesinde, ilerici güçleri geliştirebilir, ara güçleri kazanabilir ve iflah olmazları tecrit edebiliriz. Ancak bu sayede iflah olmazları, bize saldırmadan, düşmanla uzlaşmadan ya da büyük çapta bir iç savaş başlatmadan önce iyice düşünmek zorunda bırakabiliriz. Bu sayede, durumu iyiye dönüştürmek mümkün olacaktır.
6. Guomindang karışık bir partidir; içinde iflah olmazlar, ara unsurlar ve ilericiler vardır. Bir bütün olarak ele alındığında, Guomindang iflah olmazlarla bir tutulmamalıdır. Merkez Yürütme Komitesi, "Kökü Dışarıda Partilerin Faaliyetlerini Sınırlandırma Tedbirleri" gibi karşı-devrimci, sürtüşme yaratıcı kararnameler çıkardı ve ülkenin dört bir yanında ideolojik, siyasî ve askerî alanlarda karşı-devrimci sürtüşme yaratıcı faaliyetleri için bütün gücünü seferber etti diye, Guomindang'ı tamamen iflah olmazlardan meydana gelen bir parti olarak görenler vardır. Ancak bu hatalı bir görüştür. Guomindang içindeki iflah olmazlar, hâlâ partinin siyasetini tayin edecek durumdadırlar ama sayıca azınlıktadırlar. Oysa üyelerin çoğunluğu (birçoğu da sadece kâğıt üzerinde üyedir) mutlaka iflah olmaz değildir. Eğer Guomindang içindeki çelişmelerden yararlanmak, onun çeşitli kesimleri arasında fark gözeten bir siyaset izlemek ve onun ara ve ilerici kesimleriyle birleşmek için elimizden geleni yapmak istiyorsak, bu hususu açık seçik kavramalıyız.
7. Japon aleyhtarı üs bölgelerindeki siyasî iktidar meselesinde, [sayfa 432] burada kurulan siyasî iktidarın Japonya'ya Karşı Millî Birleşik Cephe iktidarı olmasını sağlamalıyız. Guomindang bölgelerinde böyle bir siyasî iktidar henüz mevcut değildir. Bu iktidar, demokrasiyi ve direnmeyi destekleyen herkesin siyasî iktidarı, yani, çeşitli devrimci sınıfların hainler ve gericiler üzerindeki ortak demokratik diktatörlüğüdür. Toprak ağası sınıfının ve burjuvazinin diktatörlüğünden farklı olduğu gibi, tam anlamıyla bir demokratik işçi-köylü diktatörlüğünden de bir bakıma farklıdır. Siyasî iktidar organlarında sandalye dağılımı şöyle olmalıdır: Proletaryayı ve yoksul köylülüğü temsil eden Komünistlere, üçte bir; küçük burjuvaziyi temsil eden sol ilericilere üçte bir; orta burjuvaziyi ve aydınlanmış eşrafı temsil eden, ara ve diğer unsurlara da üçte bir. Bu siyasî iktidar organlarına katılma hakkına sahip olmayanlar sadece hainler ve anti-komünist unsurlardır. Sandalye dağılımında böyle genel bir kural gereklidir. Aksi takdirde, birleşik cephe siyasî iktidarı ilkesini korumak mümkün olmayacaktır. Bu sandalye dağılımı, Partimizin samimi siyasetinin ifadesidir ve ciddiyetle uygulanmalıdır. Bu konuda hiç bir isteksizlik gösterilmemelidir. Bu esnek bir kuraldır ve özel şartlara göre uygulanmalıdır. Sandalye dağılımı mekanik bir şekilde ele alınmamalıdır. Toprak ağalarının ve mütegallibenin hâkimiyetini önlemek için, en alt kademede, bu oranda bazı değişiklikler yapılabilir. Ancak, bu siyasetin özüne dokunulmamalıdır. Bu organlara katılan Komünist olmayan unsurların hangi partiye bağlı oldukları ya da bir partiye bağlı olup olmadıkları meselesi üzerinde durmamalıyız. Birleşik cephenin siyasî iktidarının yönetimindeki bölgelerde, ister Guomindang olsun, ister başka bir parti olsun, bütün siyasî partiler, Komünist Partisiyle işbirliği yaptıkları ve ona karşı koymadıkları sürece, meşru kabul edilmelidir. Oy hakkı meselesine gelince, siyasetimiz şudur: On sekiz yaşına basan ve direnme ve demokrasiden yana olan her Çinli, sınıf, milliyet, parti bağı, cinsiyet, inanç ve eğitim düzeyi gözetilmeksizin, seçme ve seçilme hakkına sahip olmalıdır. Birleşik cephenin siyasî iktidar organları halk tarafından seçilmeli ve sonra da onay almak üzere Millî Hükümete başvurmalıdırlar. Bunların örgütlenme şekilleri demokratik merkeziyetçiliğe dayanmalıdır. Birleşik cephenin siyasî iktidar organlarında bütün önemli siyasetlerin temel hareket noktası, Japon emperyalizmine muhalefet, tescilli hainlere ve gericilere muhalefet, Japonya'ya karşı direnen halkın korunması, Japonya'ya karşı olan [sayfa 433] bütün toplumsal tabakaların çıkarlarının doğru bir şekilde düzenlenmesi ve işçilerle köylülerin geçim şartlarının düzeltilmesidir. Böyle bir Japonya'ya karşı birleşik cephe siyasî iktidarının kurulması, bütün ülkede büyük bir etki yapacak ve ülke çapında birleşik cephenin siyasî iktidarı için örnek teşkil edecektir. Bu nedenle, bütün Partili yoldaşlar bu siyaseti tam anlamıyla kavramalı ve kararlılıkla uygulamalıdırlar.
8. İlerici güçleri geliştirme, ara güçleri kazanma ve iflah olmaz güçleri tecrit etme mücadelemizde, aydınların rolünü küçümsememeliyiz. İflah olmazlar onları kazanmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu nedenle, bütün ilerici aydınları kazanmak ve onları Partinin etkisi altına sokmak önemli ve gerçekten de zorunlu bir siyasettir.
9. Propagandamızda şu program üzerinde ısrarla durmalıyız:
(a) Kitleleri, Japonya'ya karşı birleşik direniş için harekete geçirerek, Dr. Sun Yat-sen'in Vasiyetini yerine getirin.
(b) Japon emperyalizmine azimle karşı koyarak ve tam millî kurtuluş ve Çin içindeki bütün milliyetlerin eşitliği için çalışarak, Milliyetçilik İlkesini uygulayın.
(c) Japonya'ya direnmek ve milleti kurtarmak için, halka-mutlak özgürlük tanıyarak her kademede hükümetler seçmelerini sağlayarak ve Japonya'ya Karşı Millî Birleşik Cephenin devrimci demokratik siyasî iktidarını kurarak, Demokrasi ilkesini uygulayın.
(d) Yüksek vergileri ve çeşitli harçları kaldırarak, toprak, kira ve faizlerini indirerek, sekiz saatlik işgününü uygulayarak, tarımı, sanayiyi ve ticareti geliştirerek ve halkın geçim şartlarını düzelterek Halkın Refahı İlkesini uygulayın,
(e) Çan Kay-şek'in "Genç ihtiyar, kuzeyli ya da güneyli herkes, Japonya'ya karşı direnme ve anavatanımızı savunma sorumluluğunu yüklenmelidir" şeklindeki sözlerini uygulayın.
Bütün bu hususlar bizzat Guomindang'ın yayınlanmış olan programında ver almaktadır; üstelik bu, Guomindang ile Komünist Partisinin ortak programıdır. Ne var ki, Guomindang Japonya'ya karşı direnme dışında bu programın hiç bir maddesini uygulamamıştır. Sadece Komünist Partisi ve ilerici güçler bu programı uygulayabilirler. Bu, oldukça basit ve herkesçe bilinen bir programdır. Yine de birçok Komünist, bu programı, kitleleri seferber etmede ve iflah olmazları tecrit etmede bir silah olarak kullanmayı başaramıyor. Bu andan itibaren bütün dikkatimizi bu programın beş maddesi üzerinde yoğunlaştırmalı [sayfa 434] ve ilanlar, bildiriler, broşürler, makaleler, konuşmalar, demeçler vb. ile bu hususları halk arasında yaymalıyız. Guomindang bölgelerinde bu program hâlâ bir propaganda programından ibarettir; oysa Sekizinci Yol Ordusu ile Yeni Dördüncü Ordunun ulaştığı bölgelerde daha şimdiden bir eylem programı haline gelmiştir. Biz bu programa göre hareket ederken kanunların dışına çıkmıyoruz ama iflah olmazlar bizim bu programı uygulamamıza karşı çıktıkları zaman, kendileri kanunları çiğnemiş oluyorlar. Burjuva demokratik devrim aşamasında, Guomindang'ın bu programı esas olarak bizimkiyle aynıdır; ancak Guomindang'ın ideolojisi Komünist Partisinin ideolojisinden tamamen farklıdır. İşte biz, demokratik devrimin bu ortak programını uygulamalı ancak Guomindang'ın ideolojisini asla izlememeliyiz.
GENİŞLETİN VE ANTİ-KOMÜNİST İFLAH OLMAZLARIN
SALDIRILARINA KARŞI KOYUN[22*]
4 Mayıs 1940
1. Düşman hatları gerisindeki bütün bölgelerde ve bütün savaş bölgelerinde, tek tek özelliklere değil, ortak olan noktalara ağırlık verilmelidir. Aksini yapmak büyük bir hata olur. Her bölgenin kendine has özellikleri bulunmasına rağmen, hepsinin ortak bir yanı vardır. Çünkü ister Kuzey, merkezî ya da Güney Çin'de, Yangze Irmağının kuzeyindeki ya da güneyindeki bölgelerde, ya da ovalarda, dağlarda ve göl bölgelerinde olsun, [sayfa 436] ve buralarda faaliyet gösterenler de ister Sekizinci Yol Ordusu, Yeni Dördüncü Ordu ya da Güney Çin Gerilla Kolu[170] olsun, bütün bu bölgeler düşmanla karşı karşıya bulunmakta ve Direnme Savaşı vermektedirler. Bundan da her durumda genişleyebileceğimiz ve genişlememiz gerektiği sonucu çıkar. Merkez Komitesi bu genişleme siyasetini sizlere defalarca belirtti. Genişlemek demek, Guomindang'ın sınırlandırmalarıyla bağlı kalmayıp bütün düşman işgali altındaki bölgelere ulaşmak ve Guomindang'ın koyduğu sınırları aşmak demektir. Onlardan resmî atamalar beklememek ya da malî destek için kodamanlara güvenmemek; aksine, silahlı kuvvetleri serbestçe ve bağımsız olarak genişletmek, hiç tereddüt etmeden üs bölgeleri kurmak, bu üs bölgelerinde kitleleri bağımsız olarak harekete geçirmek ve Komünist Partisinin önderliğinde, birleşik cephenin siyasî iktidar organlarını kurmak demektir. Mesela, Kiangsu ilinde, Ku Çu-tung, Leng Sin ve Han Teh-çin[171] gibi anti-komünist unsurların sözlü saldırılarına, engelleme ve baskılarına rağmen, batıda Nanking'den doğuda kıyıya, güneyde Hangçov' dan kuzeyde Suçov'a kadar mümkün olan en çok sayıda yörenin denetimini ele geçirmeli; bu işi de, mümkün olduğu kadar hızla, ama sürekli ve sistemli bir şekilde yapmalıyız. Buralarda, silahlı kuvvetleri bağımsız olarak genişletmeli, siyasî iktidar organları kurmalı, Japonya'ya karşı direnmek için vergi toplamak üzere maliye büroları ve tarımı, sanayiyi ve ticareti teşvik etmek üzere iktisadî temsilcilikler kurmalı; çok sayıda kadro yetiştirmek için çeşitli okullar açmalıyız. Merkez Komitesi size daha önce, Japon aleyhtarı silahlı kuvvetlerin mevcudunu 100 bine çıkarmanız ve aynı sayıda tüfek tedarik etmeniz; yılsonundan önce, Kiangsu ve Çekyang Eyaletlerinde, düşman hatları gerisindeki bölgelerde derhal siyasî iktidar organları kurmanız talimatını vermişti. Ne gibi somut tedbirler aldınız? Daha önce bazı fırsatlar kaçırılmıştı. Bu yıl da fırsatlar kaçırılırsa, işimiz daha da güçleşecektir.
2. Guomindang içindeki anti-komünist iflah olmazların, Japonya'ya teslimiyete hazırlık olmak üzere. Komünist Partisini sınırlandırma, kısıtlama ve ona karşı çıkma siyasetinde inatla ısrar ettikleri bir sırada, birliğe değil mücadeleye ağırlık vermeliyiz. Aksini yapmak büyük bir hata olur. Dolayısıyla, ister teorik, isterse siyasî ya da askerî alanda olsun, anti-komünist iflah olmazların, Komünist Partisini sınırlandırmaya, kısıtlamaya ve ona karşı çıkmaya yönelik bütün sözlü saldırılarına, [sayfa 437] propagandalarına, emir ve kanunlarına ilke olarak kararlılıkla karşı koymalıyız. Onlara karşı tavrımız kararlı mücadele tavrı olmalıdır. Bu mücadele, haklı bir zemin üzerinde, kendi lehimize ve ihtiyatla mücadele etme ilkesine, yani kendini savunma, zafer ve ateşkes ilkelerine dayanmalıdır. Bu, her somut mücadelenin savunma, sınırlı olma ve geçici olma karakteri taşıdığı anlamına gelir. Dişe diş mücadele etmeli ve anti-komünist iflah olmazların bütün gerici sözlü saldırılarına, propagandalarına, emir ve kanunlarına karşı kararlı bir mücadele yürütmeliyiz. Mesela, Dördüncü ve Beşinci Müfrezelerimizi[172] güneye kaydırmamızı talep ettikleri zaman, buna karşı çıkarak böyle bir şey yapmanın kesinlikle imkânsız olduğunda ısrar ettik, Yeh Fey ve Çang Yun-yi[173] komutasındaki birliklerin güneye aktarılmasını talep ettikleri zaman, buna karşı çıkarak, bu birliklerden bir kısmının kuzeye nakledilmesi için izin istedik. Bizi, kendi asker toplama planlarını baltalamakla suçladıkları zaman. Yeni Dördüncü Ordunun asker kaydetme alanının genişletilmesini istedik. Bize hatalı propaganda yürüttüğümüzü söyledikleri zaman, bütün anti-komünist propagandalarını durdurmalarını ve "sürtüşme"ye yol açan bütün kararname ve emirlerini iptal etmelerini istedik. Aynı şekilde, ne zaman bize karşı askerî saldırıya girişirlerse, karşı-saldırılarla onları ezmeliyiz. Bu dişe diş mücadele siyasetini uygularken biz haklı bir zemin üzerindeyiz. Ve haklı bir zemin üzerinde olduğumuz zaman, sadece Partimizin Merkez Komitesi değil, ordumuzun bütün birlikleri de faaliyete geçmelidirler. Çang Yun-yi' nin Lin Pin-sien'e ve Li Sien-nien'in Li Zung-cen'e yaptıkları[174], alt kademelerin kodamanları nasıl güçlü bir şekilde protesto ettiklerini gösteren güzel örneklerdir. İflah olmazlara karşı takınılan bu tür güçlü tavır ve onlara karşı haklı bir zemin üzerinde, kendi lehimize ve ihtiyatla mücadele etme siyaseti, iflah olmazları ürkütüp bizi bastırmalarını önlemenin; Komünist Partisini sınırlandırma, kısıtlama ve ona karşı çıkma faaliyetlerinin kapsamını daraltmanın; onları bizim meşruluğumuzu tanımaya zorlamanın ve bir bölünmeye sebep olmadan önce iyice düşünmelerini sağlamanın tek yoludur. Dolayısıyla, teslimiyet tehlikesini ortadan kaldırmanın, durumu iyiye dönüştürmenin ve Guomindang-Komünist işbirliğini sağlamlaştırmanın en önemli aracı, mücadeledir. Partimiz ve ordumuz içinde mücadele ruhunu yükseltmenin, cesaretimizi tamamen ortaya koymanın, kadrolarımızı birleştirmenin, gücümüzü artırmanın ve ordumuzla [sayfa 438] Partimizi sağlamlaştırmanın tek yolu, iflah olmazlara karşı mücadelede ısrar etmektir. Ara kesimlerle ilişkilerimizde, iflah olmazlara karşı mücadelede ısrar etmek, bocalayan unsurları kazanmanın ve sempatizanlarımızı desteklemenin tek yoludur. Başka bir yol yoktur. Aynı şekilde, bütün Parti ve bütün ordunun, ülke çapında belirecek muhtemel bir tehlikeye karşı fikren uyanık olmalarını ve çalışmalarında da buna karşı hazırlıklı olmalarını sağlayacak olan tek siyaset, mücadeledir. Aksi takdirde, 1927'de işlenen hata[175] tekrarlanacaktır.
3. Bugünkü durumu değerlendirirken, şu hususu açıkça kavramalıyız: Teslimiyet tehlikesi büyük ölçüde artmış olmakla beraber, bu tehlikeyi gidermek hâlâ mümkündür. Bugünkü askerî çatışmalar hâlâ ülke çapında değil, mahallîdir. Bunlar henüz büyük çapta "Komünistleri bastırma" faaliyetleri değil, düşmanlarımızın, stratejik keşif faaliyetleridir. Bunlar, henüz teslimiyetin eşiğindeki adımlar olmamakla birlikte, teslimiyete giden adımlardır. Görevimiz, teslimiyet tehlikesini altetmek ve durumu iyiye dönüştürmek amacıyla, tek doğru siyaset olan Merkez Komitesinin üçlü siyasetini, yani, ilerici güçleri geliştirme, ara güçleri kazanma ve iflah olmaz güçleri tecrit etme siyasetini sebatla ve canla başla uygulamaktır. Durumu değerlendirirken ve görevlerimizi tespit ederken, "sol" ve sağ sapmalara işaret etmemek ve bunları düzeltmemek tehlikeli olur.
4. Dördüncü ve Beşinci Müfrezelerin, Doğu Anvey'de Han Teh-çin ile Li Zung-cen'in saldırılarına karşı verdikleri savunma muharebeleri; Li Sien-nien'in kolunun, Orta ve Doğu Hu-peh'de iflah olmazların saldırılarına karşı verdiği muharebeler; Peng Sueh-feng'in müfrezesinin Huay Irmağının kuzeyinde yürüttüğü kararlı mücadele; Yangze Irmağının kuzeyinde Yeh Fey'in kuvvetlerinin genişlemesi; Sekizinci Yol Ordusuna bağlı 20 bin askerin, Huay Irmağının Kuzeyindeki ve Doğu Anvey ile Kuzey Kiangsu'daki bölgelere doğru güney yönünde ilerlemesi[176], bütün bunlar, sadece mutlaka gerekli ve doğru değil, aynı zamanda Ku Çu-tung'un, Güney Anvey ve Güney Kiangsu'da size saldırmadan önce iyice düşünmesini sağlamak açısından vazgeçilmezdi de. Başka bir deyişle, biz ne kadar çok zafer kazanır ve Yangze Irmağının kuzeyinde ne kadar yayılırsak; Ku Çu-tung da Yangze Irmağının güneyinde cüretkârca hareket etmekten o ölçüde çekinecek, siz de Güney Anvey'de ve [sayfa 439] Güney Kiangsu'da görevinizi o ölçüde kolay yerine getirebileceksiniz. Aynı şekilde, Sekizinci Yol Ordusu, Yeni Dördüncü Ordu ye Güney Çin Gerilla Kolu Kuzeybatı, Kuzey, Orta ve Güney Çin'de ne kadar çok genişlerse ve Komünist Partisi ülkenin dört bir yanında ne kadar büyürse, teslimiyet tehlikesini gidermek ve durumu iyiye dönüştürmek ihtimali de o kadar büyük olacak ve Partimizin ülkenin her yerinde görevini yerine getirmesi o kadar kolaylaşacaktır. Güçlerimiz ne kadar genişlerse, iflah olmazlar o ölçüde teslimiyete eğilim gösterecekler ve biz ne kadar taviz verirsek, onlar o ölçüde Japonya'ya karşı koyacaklar ya da bütün ülke bir bölünmenin eşiğindedir ve Guomindang-Komünist işbirliği artık mümkün değildir gibi bir düşünceyle, yukarıdaki değerlendirmenin aksi bir değerlendirme yapmak ya da aksi taktikler benimsemek hatalıdır.
5. Direnme Savaşında, bütün ülke için siyasetimiz, Japonya'ya Karşı Millî Birleşik Cephe siyasetidir. Düşmanın cephe gerisinde Japon aleyhtarı demokratik üs bölgeleri kurmak bu siyasetin bir parçasıdır. Siyasî iktidar meselesiyle ilgili Merkez Komitesi kararlarını kararlılıkla uygulamalısınız.
6. Guomindang bölgelerinde izlediğimiz siyaset, savaş bölgelerinde ve düşman hatları gerisindeki bölgelerde izlediğimiz siyasetten farklıdır. Guomindang bölgelerinde siyasetimiz uzun süre yeraltında çalışacak, iyi seçilmiş kadrolara sahip olmak, kuvvet toplayıp fırsat kollamak, acelecilikten ve kendimizi açığa çıkarmaktan sakınmaktır. Haklı bir zemin üzerinde, kendi lehimize ve ihtiyatla mücadele etme ilkesine uygun olarak iflah olmazlara karşı mücadelede taktiklerimiz, sürekli ve emin mücadeleler yürütmek ve amacımıza hizmet edecek bütün Guomindang kanunlarından ve kararnamelerinden, aynı şekilde toplumsal geleneklerin izin verdiği her şeyden yararlanarak güçlerimizi inşa etmektir. Eğer Parti üyelerimizden biri Guomindang'a katılmak zorunda kalırsa, bırakın katılsın. Üyelerimiz her yerde, Pao çia'yı[177], eğitim kurumlarına, iktisadî ve askerî kuruluşlara sızmalıdırlar. Yaygın birleşik cephe çalışmasını geliştirmeli, yani Merkezî Ordudaki ve çeşitli birliklerdeki askerler[178] arasında dostlar edinmelidirler. Bütün Guomindang bölgelerinde, teslimiyet tehlikesini altetmek ye durumu iyiye dönüştürmek için, Partinin temel siyaseti gene ilerici güçleri (Parti örgütleri ve kitle hareketleri) geliştirmek, ara güçleri (bunlar yedi kategoride toplanabilir: Millî burjuvazi, aydınlanmış eşraf, [sayfa 440] çeşitli birlikler, Guomindang içindeki ara kesimler. Merkezî Ordu içindeki ara kesimler, küçük burjuvazinin yukarı tabakası ve küçük siyasî parti ve gruplar) kazanmak ve iflah olmazları tecrit etmektir. Aynı zamanda, mahallî çapta ya da ülke çapında herhangi bir beklenmedik tehlikeye karşı tam anlamıyla hazırlıklı olmalıyız. Guomindang bölgelerindeki Parti örgütlerimiz kesinlikle gizli tutulmalıdır. Güneydoğu Bürosunda[179] ve bütün eyalet komiteleri, özel komiteler, il komiteleri ve kasaba komitelerinde (Parti sekreterlerinden aşçılara kadar) bütün personel, büyük bir dikkatle tek tek gözden geçirilmeli, en küçük şüphe uyandıran bir kimsenin bu yönetim organlarında kalmasına izin verilmemelidir. Kadrolarımızın korunmasına büyük bir itina gösterilmeli ve açık ya da yarı-açık bir görevde çalışan ve Guomindang tarafından tutuklanma ya da öldürülme tehlikesiyle karşı karşıya olanlar ya başka bir yere gönderilmeli ve yeraltına geçmeli ya da orduya aktarılmalıdır. Japon işgali altındaki bölgelerde (Şanghay, Nanking, Vuhu ya da Vusih ya da büyük küçük herhangi başka bir şehirde ve aynı zamanda köylük bölgelerde) siyasetimiz esas olarak Guomindang bölgelerindeki siyasetin aynısıdır.
7. Bu taktik talimat, Merkez Komitesi Siyasî Bürosunun son toplantısında kararlaştırıldı. Güneydoğu Bürosuna bağlı yoldaşlar ve askerî alt-komisyon, bu talimatı tartışmak, Parti örgütleriyle ordu içindeki bütün kadrolara aktarmak ve kararlılıkla uygulamakla yükümlüdürler.
8. Siang Ying yoldaş bu talimatı Güney Anvey'de, Çen Yi yoldaş ise Güney Kiangsu'da yaymakla yükümlüdürler. Talimatı tartışma ve yayma işi, bu telgraf alındıktan itibaren bir ay içinde tamamlanacaktır. Bütün bölgede, Merkez Komitesi çizgisine uygun olarak Parti ve ordu çalışmalarını düzenleme sorumluluğu tamamen Siang Ying yoldaşa aittir. Çalışmalarının sonuçlarını Merkez Komitesine rapor edecektir. [sayfa 441]
Temmuz 1940
Japonya'ya Karşı Direnme Savaşının patlak vermesinin üçüncü yıldönümü ile Çin Komünist Partisinin kuruluşunun on dokuzuncu yıldönümü birkaç gün arayla birbirini izlemektedir. Bugün, direnişin yıldönümünü kutlarken, biz Komünistler sorumluluğumuzu daha da kuvvetle duyuyoruz. Çin milletinin yaşaması için mücadele etmek, bütün Japon aleyhtarı parti ve gruplara ve bütün halka düşen bir sorumluluktur. Ancak biz Komünistlere düşen sorumluluk daha da ağırdır. Partimiz Merkez Komitesi, şimdiki durumla ilgili olarak özü, sonuna kadar direnme ve birlik için bir çağrı olan bir bildiri yayınladı. Bu bildirinin, dost parti ve ordular ve bütün millet tarafından onaylanacağını umarız. Özellikle Komünistler, bildirinin çizgisini bilinçli bir şekilde uygulamalıdırlar.
Bütün Komünistler, sadece sonuna kadar direnme sayesinde sonuna kadar birlik olabileceğini ve sadece sonuna kadar birlik sayesinde sonuna kadar direnme olabileceğini kavramalıdırlar. Bu yüzden de, Komünistler hem direnme hem de birlik konusunda örnek olmalıdırlar. Muhalefetimiz sadece düşmana, kararlı teslimiyetçilere ve anti-komünistlere karşı yöneltilmiştir, geri kalan herkesle samimiyetle birleşmeliyiz. Kararlı teslimiyetçiler ve anti-komünistler her yerde sadece azınlıktadırlar. Mahallî hükümetlerden birini inceledim ve şunları gördüm: 1300 görevliden sadece 40 ya da 50 kadarı, yani yüzde 4'ten azı tescilli anti-komünistlerdi; geri kalan herkes ise birlik ve direnmeden yanaydı. Elbette bu teslimiyetçilere ve anti-komünistlere hoşgörü gösteremeyiz, çünkü bu onların direnişi baltalamalarına ve birliği yıkmalarına imkân vermekten başka bir şey olmaz. Teslimiyetçilere kararlılıkla karşı koymalı [sayfa 443] ve kendimizi savunmak amacıyla, anti-komünist unsurların saldırılarını kararlılıkla püskürtmeliyiz. Bunu yapmamak sağ oportünizm olur ve birliğe ve direnmeye zarar verir. Bununla beraber, siyasetimiz, teslimiyetçiliğe ve anti-komünizme tamamen batmamış olanlarla birleşme siyaseti olmalıdır. Çünkü kimileri her iki tarafa da açıktırlar, başkaları baskı altında bu şekilde davranmaktadırlar, daha başkaları ise geçici olarak yoldan çıkmışlardır. Sürekli bir birlik ve direnme için bütün bu insanları kazanmalıyız. Bunu yapmamak "sol" oportünizm olur ve bu da birliğe ve direnmeye zarar verir. Bütün Komünistler, Japonya'ya Karşı Millî Birleşik Cepheyi kurduğumuza göre şimdi de bunu sürdürmemiz gerektiğini kavramalıdırlar. Ülke çapında buhranın derinleştiği ve dünyadaki durumun büyük bir değişikliğe uğradığı şu sırada, Çin milletini kurtarmanın ağır sorumluluğunu yüklenmeliyiz. Japon emperyalizmini yenmeli ve Çin'i bağımsız, hür ve demokratik bir cumhuriyet olarak inşa etmeliyiz. Bunun için de, partili olsun olmasın, mümkün olan en geniş sayıda insanı birleştirmeliyiz. Komünistler ilkesiz birleşik cephelere girmemelidirler. Bu nedenle. Komünist Partisini yıpratma, kısıtlama, sınırlandırma ve baskı altına alma gibi bütün teşebbüslere ve Parti içinde sağ oportünizme karşı çıkmalıdırlar. Ama aynı zamanda, Komünistler, Partinin birleşik cephe siyasetine uymamazlık etmemeli ve bu nedenle, Japonya'ya karşı direnmeye hâlâ istekli olan herkesle direnme ilkesi temelinde birleşmeli ve Parti içinde "sol" oportünizme karşı çıkmalıdırlar.
Dolayısıyla: siyasî iktidar açısından, biz birleşik cephenin siyasî iktidar organlarını savunuyoruz. Biz, Komünist Partisinin ya da herhangi başka bir partinin tek parti diktatörlüğünden yana değiliz. Biz, bütün siyasî parti ve grupların, her kesimden halkın ve bütün silahlı kuvvetlerin ortak diktatörlüğünden, yani birleşik cephenin siyasî iktidarından yanayız. Düşmanın cephe gerisi bölgesinde düşmanı ve oradaki kukla rejimleri imha ettikten sonra Japonya'ya karşı siyasî iktidar organlarını kurduğumuz zaman, Partimiz Merkez Komitesi tarafından tespit edilen "üç üçte bir sistemi"ni benimsemeliyiz. Böylece, bütün hükümet organlarında ya da halkı temsil eden organlarda Komünistler sandalyelerin sadece üçte birine sahip olacaklar, geriye kalan üçte iki ise, diğer parti ya da grupların üyesi olsun olmasın, direnmeden ve demokrasiden yana olanlar tarafından işgal edilecektir. Teslimiyetten yana ya da [sayfa 444] anti-komünist olmadığı sürece, herkes hükümet çalışmalarına katılabilir. Teslimiyetten yana ve anti-komünist olmadığı sürece, her siyasî parti ya da grup, Japonya'ya karşı siyasî iktidar altında varlığını sürdürme ve faaliyetlerine devam etme hakkına sahip olacaktır.
Silahlı kuvvetler meselesine gelince, Partimizin bildirisi, "Parti örgütlerimizi herhangi bir dost ordu içinde yaymama" kararına uymaya devam edeceğimizi açıkça ortaya koymuştur. Bu karara harfiyen uymamış olan mahallî Parti örgütleri, bu durumu derhal düzeltmelidirler. Sekizinci Yol Ordusu ya da Yeni Dördüncü Orduya karşı silahlı çatışmaya girişmeyen bütün silahlı birliklere karşı dostça bir tavır takınılmalıdır. "Sürtüşme" yaratmış olsalar bile, bundan vazgeçmiş olan birliklerle yeniden dostça ilişkiler kurulmalıdır. Silahlı kuvvetler açısından birleşik cephe siyasetimiz budur.
Maliye, ekonomi, kültür ya da eğitim meselelerinde olsun, karşı-casusluk meselesinde olsun, diğer meselelerdeki siyasetlerimize gelince, direnme uğruna, farklı sınıfların çıkarlarını doğru bir şekilde düzenleyerek birleşik cephe siyasetini izlemeli ve hem sağ, hem de "sol" oportünizme karşı çıkmalıyız.
Uluslararası planda, emperyalist savaş dünya çapında yayılmaktadır ve bu emperyalist savaşın sebep olduğu son derece vahim siyasî ve iktisadî buhranlar, birçok ülkede kaçınılmaz olarak devrimlerin patlak vermesine yol açacaktır. Yenî bir savaşlar ve devrimler çağındayız. Bu emperyalist savaşın girdabına sürüklenmemiş olan Sovyetler Birliği, bütün ezilen halkları ve ezilen dünya milletlerini desteklemektedir. Bunlar, Çin'in Direnme Savaşı için elverişli etkenlerdir. Ama aynı zamanda, teslimiyet tehlikesi geçmişe kıyasla çok daha ciddidir. Çünkü Güneydoğu Asya'ya saldırmaya hazırlanan Japon emperyalizmi, Çin'e yaptığı saldırılarını yoğunlaştırmaktadır ve hiç şüphesiz bu, bazı bocalayan unsurların teslim olmasına sebep olacaktır. Savaşın dördüncü yılı çok zor bir yıl olacaktır. Görevimiz, Japonya'ya karşı olan bütün güçleri birleştirmek, teslimiyetçilere karşı çıkmak, bütün güçlüklerin üstesinden gelmek ve ülke çapında direnişte sebat etmektir. Bu görevi yerine getirmek için, bütün Komünistler dost parti ve ordularla birleşmelidirler. Bütün Parti üyelerimizin, dost parti ve orduların ve bütün halkın birleşik çabalan sonucu, teslimiyeti önlemeyi, [sayfa 445] güçlükleri altetmeyi, Japon saldırganlarım ülkeden kovmayı ve kaybedilen topraklarımızı geri almayı başaracağımıza olan inancımız tamdır. Direnme Savaşımızın önünde gerçekten parlak bir gelecek vardır. [sayfa 446]
25 Aralık 1940
Anti-komünist saldırı dalgasının yükseldiği şu sırada benimsemiş olduğumuz siyaset tayin edici bir önem taşımaktadır. Oysa birçok kadromuz, Partinin şu andaki siyasetinin. Toprak Devrimi sırasındaki siyasetinden çok farklı olması gerektiğini kavrayamıyor. Partinin Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı dönemi boyunca birleşik cephe siyasetini hiç bir şart altında değiştirmeyeceği ve on yıllık Toprak Devrimi boyunca benimsenen siyasetlerin çoğunun bugün artık aynen benimsenemeyeceği anlaşılmalıdır. Özellikle Toprak Devriminin son döneminde uygulanan birçok aşırı sol siyaset, sadece bugünkü Direnme Savaşı açısından tamamen geçersiz olmakla kalmadığı gibi; o dönemde bile yanlıştı çünkü bunlar iki temel noktayı, yani Çin devriminin yarı-sömürge bir ülkedeki burjuva demokratik bir devrim olduğunu, ve uzun süreli bir devrim olduğunu kavrayamamanın bir sonucuydu. Mesela şu eğitimler vardı: Guomindang'ın beşinci "kuşatma ve bastırma" harekâtı ve bizim karşı harekâtımızın, karşı-devrim ile devrim arasındaki tayin edici savaş olduğu tezi; (emeğe ve vergilendirmeye ilişkin aşırı sol siyasetlerle) kapitalist sınıfın ve (onlara verimsiz toprakları vererek) zengin köylülerin iktisadî yönden tasfiyesi, (hiç toprak vermemek yoluyla) toprak ağalarının fizikî olarak tasfiye edilmesi, aydınlara saldırı, karşı-devrimcilerin bastırılmasında "sol" sapma, siyasî iktidar organlarının komünistlerin tekeline alınması, halk eğitiminde komünizm üzerinde yoğunlaşılması; (büyük şehirlere saldırmak ve gerilla savaşının rolünü inkâr etmek şeklindeki) aşırı sol askerî [sayfa 447] siyaset; beyaz bölgelerdeki çalışmalarda darbeci siyaset; Parti içinde ise disiplin tedbirlerini kötüye kullanarak yoldaşlara saldırıda bulunmak siyaseti. Bu aşırı sol siyasetler, "sol" oportünizmin, ya da Birinci Büyük Devrimin son döneminde Cen Du-siu'nun sağ oportünizminin zıddı olan bir hatanın belirtileriydi. Birinci Büyük Devrimin son döneminde hep ittifak vardı, mücadele yoktu; Toprak Devriminin son döneminde ise hep mücadele vardı ve köylülüğün temel kesimleri dışında hiç ittifak yoktu. Bunlar iki aşırı siyasetin çarpıcı örnekleriydi. Her iki aşırı siyaset de Partiye ve devrime büyük kayıplar verdirdi.
Bugün Japonya'ya Karşı Millî Birleşik Cephe siyasetimiz, ne hep ittifak, hiç mücadele yok, ne de hep mücadele, hiç ittifak yok siyaseti değildir; ittifak ile mücadeleyi birleştirir. Bu özel olarak şu anlama gelir:
(1) Direnmeden yana olan herkes, yani Japonya'ya karşı olan bütün işçiler, köylüler, askerler, öğrenciler, aydınlar ve işadamları, Japonya'ya Karşı Millî Birleşik Cephede birleşmelidir.
(2) Birleşik Cephe içindeki siyasetimiz, bağımsızlık ve inisiyatif siyaseti olmalıdır, yani birlik de bağımsızlık da gereklidir.
(3) Askerî strateji konusunda siyasetimiz, birleştirilmiş bir strateji çerçevesi içinde bağımsız bir şekilde ve inisiyatif kendi elimizde olmak üzere yürütülen gerilla savaşıdır; gerilla savaşı esastır. Fakat şartlar elverdiği zaman hiç bir hareketli savaş fırsatı kaçırılmamalıdır.
(4) İflah olmaz anti-komünistlerle mücadele siyasetimiz, çelişmelerden yararlanmak, çoğunluğu kendi saflarımıza kazanmak, azınlığa karşı çıkmak ve düşmanlarımızı teker teker ezmek ve haklı bir zemin üzerinde, kendi lehimize ve ihtiyatla mücadele etmektir.
(5) Düşman işgali altındaki bölgelerde ve Guomindang bölgelerinde siyasetimiz, bir yandan birleşik cepheyi mümkün olduğu kadar geliştirmek, bir yandan da yeraltında çalışan iyi seçilmiş kadrolara sahip olmaktır. Örgütlenme ve mücadele tarzlarına ilişkin siyasetimiz, uzun süreli yeraltı çalışması yapacak, iyi seçilmiş kadrolara sahip olmak, güç toplamak ve fırsat kollamaktır.
(6) Ülke içindeki çeşitli sınıfların mevzilenişi konusundaki temel siyasetimiz, ilerici güçleri geliştirmek, ara güçleri kazanmak, anti-komünist iflah olmaz güçleri ise tecrit etmektir. [sayfa 448]
(7) Anti-komünist iflah olmazlar konusundaki siyasetimiz, Japonya'ya karşı direnmeden yana oldukları sürece onlarla birleşmek, Komünist Partisine karşı çıkmakta kararlı oldukları sürece onları tecrit etmek şeklindeki ikili devrimci siyasettir. Ayrıca, iflah olmazların Japonya'ya karşı direnme konusunda ikili bir karakterleri vardır; bizim siyasetimiz de direnmeden yana oldukları sürece onlarla birleşmek, yalpaladıkları sürece, mesela Japon saldırganlarıyla el altından anlaştıkları, Vang (Çing-vey'e ve diğer hainlere karşı çıkmaya isteksizlik gösterdikleri zaman onlarla mücadele etmek, onları tecrit etmektir. Onların Komünist Partisine muhalefetleri ikili bir karakter taşıdığından, bizim siyasetimiz de ikili bir karakter taşımalıdır: Guomindang-Komünist işbirliğini tamamen yıkmak istemedikleri sürece, onlarla ittifak; ama zorbalık ettikleri, Partimize ve halka karşı silahlı saldırılara giriştikleri sürece onlarla mücadele etmek ve onları tecrit etmektir. İkili bir karakter taşıyan bu gibi kimseler ile hainler ve Japon taraftarı unsurlar arasında ayırım yaparız.
(8) Hainler ve Japon taraftarı unsurlar arasında bile, ikili karaktere sahip kimseler vardır. Bizim onlara karşı aynı şekil-,de ikili bir devrimci siyaset izlememiz gerekir. Böyleleri, Japon taraftarı oldukları sürece siyasetimiz onlarla mücadele etmek ve onları tecrit etmektir. Fakat yalpaladıkları sürece siyasetimiz, böylelerini kendimize yakınlaştırmak ve onları kazanmaktır. Biz, bu gibi kararsız unsurlarla, Vang Çing-vey, Vang Yi-tang[180] ve Şih Yu-san[181] gibi yeminli hainler arasında ayırım yaparız.
(9) Direnmeye karşı olan Japon taraftarı büyük toprak ağaları ve büyük burjuvazi ile direnmeden yana olan İngiliz ve Amerikan taraftarı büyük toprak ağaları ve büyük burjuvazi arasında ayırım yapılmalıdır. Aynı şekilde, direnmeden yana -olan, fakat yalpalayan, birlikten yana olup da anti-komünist olan kararsız büyük toprak ağaları ve büyük burjuvazi ile ikili karakterleri daha az belirgin olan millî burjuvazi, orta ve küçük toprak ağaları ve aydınlanmış eşraf arasında ayırım yapılmalıdır. Biz siyasetimizi bu ayırımlar üzerine inşa ederiz. Yukarıda sözü edilen farklı siyasetlerin hepsi de sınıf ilişkilerindeki bu ayırımlardan doğar.
(10) Biz, emperyalizmi de aynı şekilde ele alırız. Komünist Partisi her türlü emperyalizme karşıdır, ama biz şimdi Çin'e saldırmakta olan Japon emperyalizmi ile şu anda Çine saldırmayan [sayfa 449] emperyalist devletler arasında; Japonya'nın müttefikleri olup "Mançukuo"yu tanımış olan Alman ve İtalyan emperyalizmi ile Japonya'ya karşı olan İngiliz ve Amerikan emperyalizmi arasında; Uzak Doğu'da bir Münih siyaseti izleyen ve Çin'in Japonya'ya karşı direnişini baltalayan dünün İngilteresi ve Birleşik Amerikası ile bu siyaseti terk etmiş ve şu anda Çin'in direnmesinden yana olan bugünün İngilteresi ve Birleşik Amerikası arasında ayırım yaparız. Bizim taktiğimize tek bir ilke yol gösterir: Çelişmelerden yararlanmak, çoğunluğu kazanmak, azınlığa karşı çıkmak ve düşmanlarımızı teker teker ezmek. Dış siyasetimiz Guomindang'ın siyasetinden farklıdır. Guomindang'ın iddiasına göre "tek bir düşman yardır, geri kalanların hepsi dosttur". Japonya dışında herkese eşit davranıyormuş gibi görünür; oysa gerçekte İngiliz ve Amerikan taraftarıdır. Biz ise, önce Sovyetler Birliği ile kapitalist ülkeler arasında, ikincisi İngiltere ve Birleşik Amerika ile Almanya ve İtalya, arasında, üçüncüsü İngiltere ve Birleşik Amerika halkları ile onların emperyalist hükümetleri arasında ve dördüncüsü, İngiltere ve Birleşik Amerika'nın Uzak Doğu Münih'i dönemi sırasında izledikleri siyaset ile bugünkü siyasetleri arasında belli bazı ayırımlar yapmalıyız. Biz siyasetimizi bu ayırımlar üzerine inşa ederiz. Guomindang'ın çizgisinin tam tersine bizim temel çizgimiz, mümkün olan her türlü dış yardımdan yararlanmak, savaşı bağımsız bir şekilde sürdürmek ve kendi gücümüze dayanmak ilkesine bağlı kalmaktır. Guomindang'ın yaptığı gibi tamamen dış yardıma bel bağlayarak ve şu ya da bu emperyalist bloka yaslanarak bu ilkeden vazgeçmemektir.
Birçok Parti kadromuzun taktikler konusundaki tek yanlı görüşlerini ve bunun sonucu olarak «sol» ve sağ arasında yalpalamalarını düzeltmek için, Parti siyasetinde geçmişte ve bugün meydana gelen değişme ve gelişmelere ilişkin çok yönlü ve bütünsel bir kavrayış edinmelerinde onlara yardımcı olmalıyız. Aşırı sol bakış açısı karışıklık yaratmaktadır ve bu hâlâ, Parti içindeki esas tehlikedir. Guomindang'ın anti-komünist siyasetinin yol açtığı ciddi durumu hafife aldıkları için Guomindang bölgelerinde uzun süreli yeraltı çalışması yapacak iyi seçilmiş kadrolara sahip olma, güç toplama ve fırsat kollama siyasetini ciddi olarak uygulayamayan pek çok kimse vardır. Aynı zamanda meseleleri aşırı derecede basitleştirdikleri ve Guomindang'ın tümünü iflah olmaz kabul ettikleri ve bu yüzden de ne yapılacağını bilemez durumda oldukları için, birleşik [sayfa 450] cepheyi genişletme siyasetini uygulamayan pek çokları da var. Japon işgalindeki bölgelerde de benzeri bir durum mevcuttur. Guomindang bölgeleri ile Japon aleyhtarı üs bölgelerinde bir zamanlar ciddi şekilde hâkim olmuş bulunan sağcı görüşlerin şimdi esas olarak üstesinden gelinmiştir. Bu görüşleri taşıyan kimseler mücadeleyi bir yana bırakıp ittifaka ağırlık verirler ve Guomindang'ın Japonya'ya karsı direnme eğilimini abartırlardı. Bu yüzden de Guomindang ile Komünist Partisi arasındaki ilkedeki farklılığı gözden kaçırdılar, birleşik cephe içinde bağımsızlık ve inisiyatif siyasetini reddettiler, büyük toprak ağalarına, büyük burjuvaziye ve Guomindang'a taviz verdiler. Japonya'ya karşı olan devrimci güçleri cesaretle genişletecek, Guomindang'ın Komünist Partisine karşı çıkma ve onu kısıtlama siyasetine karşı kararlılıkla mücadele edecek yerde, kollarını kavuşturup oturdular. Fakat 1939 kışından bu yana Guomindang'ın tezgâhladığı anti-komünist "sürtüşme"nin ve bizim kendimizi savunmak için verdiğimiz mücadelelerin sonucunda birçok yerlerde aşırı sol bir eğilim ortaya çıkmış bulunuyor. Bu eğilim bir dereceye kadar giderilmiş olmakla birlikte, tamamen düzeltilmiş değildir ve hâlâ birçok yerde uygulanan somut siyasetlerde ifadesini bulmaktadır. Bu nedenle, somut siyasetlerimizi incelemek ve tanımlamak şimdi bizim için zorunlu hale gelmiştir.
Merkez Komitesi zaten somut siyasetlere ilişkin bir dizi talimat yayınlamış olduğuna göre, biz, sadece birkaç noktayı özetlemekle yetineceğiz.
Siyasî iktidar organları. Komünistlerin sandalyelerin yalnızca üçte birine sahip oldukları ve komünistler dışında birçok kişinin katılmasının sağlandığı siyasî iktidar organlarındaki "üç üçte bir sistemi" kararlılıkla uygulanmalıdır. Japonya'ya karşı demokratik siyasî iktidarı daha yeni yeni kurmaya başladığımız Kuzey Kiangsu gibi bölgelerde, Komünistlerin oranı üçte birden de az olabilir. Küçük burjuvazinin, millî burjuvazinin ve Komünist Partisine fiilen karşı çıkmayan aydınlanmış eşrafın temsilcilerinin gerek hükümete, gerekse temsili halk organlarına katılmaları sağlanmalıdır. Komünist Partisine karşı Çıkmayan Guomindang üyelerinin de katılmasına izin verilmelidir. Hatta sağ kanattan az sayıda kimsenin temsili halk organlarına katılmasına da izin verilebilir. Partimiz, her şeyi tekeline almaktan kesinlikle kaçınmalıdır. Biz, büyük komprador burjuvazinin ve büyük toprak ağası sınıfının diktatörlüğünü, [sayfa 451] onun yerine Komünist Partisinin tek parti diktatörlüğünü geçirmek için yıkmıyoruz.
İşçi siyaseti. Japonya'ya karşı savaşta işçilerin coşkunluğunun tamamen harekete geçirilebilmesi için, onların geçim şartlarını düzeltmek gerekir. Ama, aşırı solculuğa düşmemeye çok dikkat edelim; ücretlerde aşırı artışlar, ya da çalışma saatlerinde aşırı azaltmalar yapılmamalıdır. Bugünkü şartlarda Çin'de sekiz saatlik iş günü ülke çapında uygulanamaz. Bazı üretim dallarında ise on saatlik iş gününe hâlâ izin vermek gerekir. Diğer üretim dallarında iş gününün süresi şartlara göre belirlenmelidir. Emek ile sermaye arasında bir sözleşme yapıldığında işçiler, çalışma disiplinine uymalı ve kapitalistlerin bir miktar kâr etmelerine izin verilmelidir. Aksi halde fabrikalar kapanır ve bunun da ne savaşa, ne de işçilere bir yararı dokunur. Özellikle köylük bölgelerde işçilerin hayat şartları ve ücretleri çok yükseltilmemelidir. Yoksa bu, köylülerin hoşnutsuzluğuna yol açar, işçiler arasında işsizlik yaratır ve üretimin düşmesiyle sonuçlanır.
Toprak siyaseti. Parti üyelerine ve köylülere, toprak devrimini bütünüyle uygulayacak bir zamanda bulunmadığımız ve Toprak Devrimi sırasında alınan bir takım tedbirlerin bugün uygulanamayacağı izah edilmelidir. Bir yandan, bugünkü siyasetimiz toprak ağalarının kira ve faizleri düşürmelerini öngörmelidir, çünkü bu Japonya'ya karşı Direnme için temel köylü kitlelerinin coşkunluğunu harekete geçirmeye hizmet eder. Bununla birlikte bu indirimler çok büyük olmamalıdır. Genel olarak toprak kirası yüzde yirmi beş indirilmelidir ve kitleler daha fazla indirim isteğinde bulunurlarsa, kiracı çiftçi, ürününün yüzde 60 ya da 70 kadarını elinde tutabilir, ama daha fazlasını değil. Borç faizlerindeki indirim, kredi alış verişini imkânsız kılacak kadar büyük olmamalıdır. Diğer yandan da siyasetimiz, köylülerin kira ve faizleri ödemesini, toprak ağalarının toprak mülkiyetini ve diğer mülklerini, ellerinde tutmalarını ön-görmelidir. Faiz, köylülerin borç almalarını imkânsız kılacak kadar düşük olmamalı, aynı zamanda eski hesaplar tasfiye edilirken, köylülerin ipotekli topraklarını hiç para ödemeden geri almalarına imkân verilmemelidir.
Vergi Siyaseti. Vergiler gelire göre alınmalıdır. Çok yoksul olduğu için vergiden muaf tutulacak olanlar dışında, geliri olan herkes devlete vergi ödeyecektir. Bu da, yükün tümüyle toprak ağaları ile kapitalistlerin sırtına yüklenmeyip, işçiler ve köylüler [sayfa 452] dâhil olmak üzere nüfusun yüzde sekseninden fazlası tarafından paylaşılması anlamına gelir. Ordunun giderlerini karşılamak amacıyla kişileri tutuklamak ve onları para cezasına çarptırmak yasaklanmalıdır. Yeni ve daha elverişli bir sistem geliştirinceye kadar, uygun değişiklikler yaparak mevcut Guomindang vergi sistemini kullanabiliriz.
Casuslara karşı siyaset. Tescilli hainleri ve anti-komünistleri sert bir şekilde bastırmalıyız, aksi halde Japon aleyhtarı devrimci güçleri koruyamayız. Ama öldürme yoluna çok başvurmamalı, haksız yere hiç kimse suçlanmamalıdır. Gericiler içindeki bocalayan unsurlara ve gönülsüz takipçilere hoşgörülü davranılmalıdır. Suçluları yargılamada dayak cezası kaldırılmalıdır; itiraflara değil, maddî delillere önem verilmelidir. Japonlardan, kukla ya da anti-komünist birliklerden alınan esirlere karşı siyasetimiz, kitlelerin büyük nefretini uyandırmış ve ölüm cezasına çarptırılması gereken, ölüm cezaları daha üst makamlar tarafından onanmış olanlar dışında, hepsini salıvermektir. Esirler arasındaki, gerici kuvvetlere katılmak zorunda bırakılmış fakat devrime az çok yakınlık duyan çok sayıda kimse ordumuzda çalışmak üzere saflarımıza kazanılmalıdır. Geri kalanlar serbest bırakılmalı ve bizimle gene savaşır ve esir düşerlerse, gene serbest bırakılmalıdırlar. Onlara hakaret etmemeli, kişisel eşyalarına el koymamalı, onları nedamet getirmeye zorlamamalıyız. Onlara hiç ayırım gözetmeden samimiyetle ve dostça davranmalıyız. Ne kadar gerici olurlarsa olsunlar, onlara karşı siyasetimiz bu olmalıdır. Bu, bir avuç iflah olmaz gericiyi tecrit etmek için çok etkili bir yoldur. Döneklere gelince, alçakça suçlar işlemiş olanlar dışında, anti-komünist faaliyetlerine son vermeleri kaydıyla, onlara her şeye yeniden başlamaları için fırsat verilmelidir. Eğer devrime yeniden katılmak isterlerse onları kabul edebiliriz, ama yeniden Partiye alınmamalıdırlar. Sıradan Guomindang istihbarat ajanları ile Japon casusları ve Çinli hainler bir tutulmamalı, bunlar arasında ayırım yapılmalı ve buna uygun bir tavır takınılmalıdır. Her resmî ya da gayri resmî kuruluşun tutuklama yapabildiği karışık duruma son verilmelidir. Savaşın yararına devrimci düzeni kurmak için, savaş halindeki ordu birlikleri dışında, yalnızca devletin yargı, ya da kamu güvenliği makamlarının tutuklama yetkisine sahip olmaları sağlanmalıdır.
Halkın hakları. Direnme Savaşına karşı çıkmayan bütün toprak ağaları ve kapitalistlerin işçiler ve köylülerle aynı kişi ve [sayfa 452] mülkiyet, seçme ve seçilme haklarına; ve aynı söz, toplanma, dernek kurma, siyasî düşünce ve dinî inanç hürriyetlerine sahip olacakları belirtilmelidir. Hükümet yalnızca sabotajcılara ve üs bölgelerimizde isyan düzenleyenlere karşı tedbir almalı, diğerlerini korumalı ve bunları rahatsız etmemelidir.
İktisadî siyaset. Sanayi ve tarımı faal bir şekilde geliştirmeli, mal dolaşımını kolaylaştırmalıyız. Kapitalistlerin Japon aleyhtarı üs bölgelerimize gelmesi ve diledikleri takdirde buralarda işletmeler açmaları teşvik edilmelidir. Özel işletmeler teşvik edilmeli ve devlet işletmeleri ekonominin sadece bir kesimi olarak görülmelidir. Bütün bunların amacı, kendi kendine yeterli bir hale gelmektir. Hiç bir yararlı işletmeye zarar vermemeye dikkat edilmelidir. Fiyat ve para siyasetlerimiz, tarımı, sanayiyi ve ticareti genişletme temel çizgimize uygun olmalı, bu çizgiye zıt düşmemelidir. Üs bölgelerimizi uzun süre yaşatabilmemizin temel, etkeni, ekonominin kaba ve gelişigüzel değil, tutarlı ve titiz bir şekilde örgütlenmesi yoluyla kendine yeterli hale gelmektir.
Kültür ve eğitim siyaseti. Bu siyaset, savaş için gerekli bilgi ve yeteneklerin ve halk kitleleri arasında millî gurur duygusunun geliştirilmesi ve yayılması üzerinde yoğunlaştırılmalıdır. Burjuva liberal eğitimciler, edebiyatçılar, gazeteciler, bilim adamları ve teknik uzmanların üs bölgelerimize gelmelerine, okulları, gazeteleri yönetmede ve diğer işlerde bizimle beraber çalışmalarına izin verilmelidir. Japonya'ya karşı direnmeye istekli olan bütün aydınları ve öğrencileri okullarımıza kabul etmeli, onları kısa süreli eğitimden geçirmeli ve sonra da orduda, yönetimde ve kitle örgütlerinde çalışmak üzere görevlendirmeliyiz. Onları cesaretle aramıza almalı, görevlendirmen ve teşvik etmeliyiz. Gericilerin aramıza sızmasından çok fazla korkmamalı ya da bu konuda gereğinden fazla bir ihtiyat göstermemeliyiz. Kaçınılmaz olarak bu tür bazı unsurlar sızacaktır, ama eğitim ve çalışma sırasında bunları ayıklamak için vaktimiz olacaktır. Bütün üs bölgeleri matbaalar kurmalı, kitap ve gazeteler yayınlamalı ve dağıtım kurumları örgütlemelidir. Mümkün olduğu ölçüde her üs bölgesi, aynı zamanda, kadroların yetiştirilmesi için büyük okullar kurmalıdır. Bu okullar ne kadar büyük olursa, o kadar iyidir.
Askerî siyaset. Sekizinci Yol Ordusu ve Yeni Dördüncü Ordu azami ölçüde genişletilmelidir; çünkü bu ordular, Cin halkının Direnme Savaşını sürdürmede en çok güveneceği silahlı [sayfa 454] kuvvetlerdir. Bize saldırılmadıkça Guomindang birliklerine asla saldırmama ve onlarla dostluk kurmak için elimizden geleni yapma siyasetimizi sürdürmeliyiz. Ordumuzun inşasına yardımcı olması açısından, ister Guomindang üyesi olsunlar, ister hiç bir partiye bağlı olmasınlar, bize yakınlık duyan subayların Sekizinci Yol Ordusuna ve Yeni Dördüncü Orduya katılmalarını sağlamak için hiç bir çabayı esirgememeliyiz. Komünistlerin sadece sayısal üstünlüklerinden dolayı ordularımızdaki her şeye hâkim olmaları durumunu değiştirmek için artık tedbir almanın zamanı gelmiştir. Şüphesiz, "üç üçte bir sistemi" esas kuvvetlerimizde uygulanmamalıdır, ancak ordunun önderliği Partinin elinde bulunduğu sürece (bu mutlak ve ihlal edilmemesi gereken bir zorunluluktur), çok sayıda sempatizanı ordumuzun askerî ye teknik bölümlerinin inşası çalışmalarına katmaktan çekinmemeliyiz. Partimizin ve ordumuzun ideolojik ve örgütsel temelleri şimdi sağlam bir şekilde atılmış olduğuna göre, çok sayıda sempatizanın (şüphesiz sabotörler değil) orduya alınmasında hiç bir tehlike olmadığı gibi, aslında bu bizim vazgeçemeyeceğimiz bir siyasettir, çünkü bunu uygulamadığımız takdirde bütün ülkenin sempatisini kazanmak ve devrimci güçleri genişletmek imkânsız olacaktır.
Birleşik cepheye ilişkin bütün bu taktik ilkeler ye bunlara uygun olarak hazırlanmış somut siyasetler, bütün Parti tarafından kararlı bir şekilde uygulanmalıdır. Japon istilacılarının Çin'e saldırılarını yoğunlaştırdıkları ve büyük toprak ağaları ve büyük burjuvazinin zorbalık siyaseti izledikleri, Komünist Partisine ve halka karsı silahlı saldırılarda bulundukları bir zamanda yukarıda özetlenen taktik ilkelerin ve somut siyasetlerin uygulanması, Direnme Savaşını sürdürmenin, Birleşik Cepheyi genişletmenin, bütün halkın sempatisini kazanmanın ve durumu iyiye dönüştürmenin tek yoludur. Ama, hataları düzeltirken adım adım ilerlemeli, kadrolar içinde hoşnutsuzluğa, kitleler arasında kuşkuya, toprak ağalarının karşı-saldırılarına ya da istenmeyecek diğer gelişmelere yol açacak kadar aceleci olmamalıyız. [sayfa 455]
Ocak 1941
ÇİN KOMÜNİST PARTİSİ MERKEZ KOMİTESİ
DEVRİMCİ ASKERİ KOMİSYONUNUN EMRİ
Yenan, 20 Ocak 1941
Millî Devrimci Ordunun Yeni Dördüncü Ordusu, Direnme Savaşındaki üstün hizmetleri dolayısıyla ülke içinde ve dışında ün kazanmıştır. Komutan Yeh Ting, orduyu düşmana karşı yönetmekte, parlak bir sicile sahiptir. Öyle olduğu halde geçenlerde bu ordu, emirler uyarınca kuzeye doğru hareket halindeyken Japon taraftarı kliğin haince saldırısına uğramış, savaşta yaralanan ve bitkin düşen komutan Yeh hapse atılmıştır. Ordunun Birinci Müfreze Komutanı Cen Yi'nin ve Ordu Genel Kurmay Başkanı Çang Yun-yi'nin telgrafları vasıtasıyla Güney Anvey Olayının bütün gelişmelerinden haberdar olan Komisyon, duyduğu büyük infiali ve yoldaşlarımız konusundaki derin kaygısını belirtir. Komisyon, Japon taraftarı kliğin Direnme Savaşını baltalayarak, halkın silahlı kuvvetlerine saldırarak ve iç savaşı başlatarak işlediği caniyane suçun hesabını sormak üzere aldığı tedbirlerin yanı sıra, bu emir ile Çen Yi'yi Millî Devrimci Ordunun Yeni Dördüncü Ordusunun Komutan Vekilliğine, Çang Yun-yi'yi Komutan Yardımcılığına, Lay Çuan-çu'yu Kurmay Başkanlığına, Teng Zu-huy'u Siyasî Daire Başkanlığına atamıştır. Komutan Vekili Çen Yi ile çalışma arkadaşlarına, bu emir ile çabalarını orduyu güçlendirmeye, safları içindeki birliği takviye etmeye, halkla iyi ilişkiler kurmaya, Üç Halk İlkesini uygulamaya, Dr. Sun Yat-sen'in vasiyetine bağlı kalmaya, halkımızın ve ülkemizin savunulması mücadelesinde Japonya'ya [sayfa 457] Karşı Millî Birleşik Cepheyi sağlamlaştırıp genişletmeye, Direnme Savaşını sonuna kadar götürmeye ve Japon taraftarı kliğin saldırılarına karşı hazırlıklı olmaya hasretmeleri bildirilir.
DEVRİMCİ ASKERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜNÜN
YENİ ÇİN HABER AJANSI MUHABİRİNE DEMECİ
22 Ocak 1941
Son anti-komünist Güney Anvey Olayının hazırlığı uzun süredir yapılmaktaydı. Şimdiki gelişmeler, ülke çapında son derece tehlikeli bir dönemin açılmasından başka bir şey değildir. Almanya ve İtalya ile üçlü ittifaklarının[182] kurulmasından bu yana Japon saldırganları, Çin-Japon savaşına çabuk bir çözüm bulmak için Çin içinde değişiklikler tezgâhlama yolundaki çabalarını bir kat daha artırmışlardır. Amaçları, Japon aleyhtarı hareketi bastırmada bizzat Cinlileri kullanmak ve Japonya'nın güneye doğru ilerlemesini gerçekleştirmek için cephe gerisini sağlama almaktır. Böylece, Hitler'in İngiltere'ye taarruzu ile uyum halindeki güneye doğru ilerlemesinde serbest kalacaktır. Japon taraftarı kliğin elebaşlarından önemli bir kısmı Guomindang'ın Parti, hükümet ve ordu örgütleri içinde uzun zamandan beri mevzilenmişlerdir ve gece gündüz ajitasyon yapmaktadırlar. Tertiplerinin hazırlığı geçen yılın sonlarında tamamlanmıştı. Güney Anvey'de Yeni Dördüncü Ordu birliklerine karşı saldırı ve gerici 17 Ocak Emri[183] bu tertibin ilk açık işaretleridir. En vahim nitelikteki olaylar şimdi birbiri ardı sıra sahneye konulacaktır. Japon saldırganları ile Japon taraftarı kliğin tertibinin ayrıntıları şunlardır:
(1) Kamuoyunu harekete geçirmek için, Ho Ying-çin ve Pay Cung-si'nin imzalarını taşıyan ve Cu Teh, Peng Teh-huay, Yeh Ting ve Siang Ying'e çekilmiş 19 Ekim ye 8 Aralık[184] tarihli iki telgrafı yayınlamak.
(2) İç savaşı baltalama hazırlığı olarak, askerî disipline ve askerî emirlere uymanın önemi konusunda bir basın kampanyası açmak.
(3) Güney Anvey'deki Yeni Dördüncü Ordu birliklerini imha etmek. [sayfa 458]
(4) Yeni Dördüncü Ordunun "isyan etmiş" olduğunu ilan ve resmî sıfatını iptal etmek.
(5) Peng Sueh-feng, Cang Yun-yi ve Li Sien-nien komutasındaki Yeni Dördüncü Orduya saldırmak ve bu başarıya ulaştığı takdirde Şantung ve Kuzey Kiangsu'daki Sekizinci Yol Ordusu ve Yeni Dördüncü Ordu birliklerine, Japon birlikleriyle, yakın işbirliği halinde, daha fazla saldırılarda bulunmak amacıyla, Tang En-po, Li Pin-sien, Vang Cung-lien ve Han Teh-çin'i merkezî Çin'deki çeşitli yol ordularının "komünistleri bastırma" komutanları olarak atamak.
Bu adım şimdi atılmaktadır.
(6) Sekizinci Yol Ordusunu «isyan etmiş» ilan etmek, onun resmî sıfatını iptal ştmek ve Çu Teh ile Peng Teh-huay'ın tutuklanmasını emretmek için bir bahane bulmak.
Bu adım şu anda hazırlanmaktadır.
(7) Cunking, Sian ve Kveylin'de Sekizinci Yol Ordusunun irtibat bürolarını kapatmak, Cu En-lay, Yeh Cien-ying, Tung Pi-vu ve Teng Ying-çao'yu tutuklamak.
Bu girişim, Kveylin'deki irtibat bürosunun kapatılmasıyla başlamıştır.
(8) Yeni Çin Gazetesini kapatmak.
(9) Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesine saldırılarda bulunmak ve Yenan'ı ele geçirmek.
(10) Japonya'ya karşı direnmekten yana olan önde gelen kişileri toplu halde tutuklamak, Cunking'deki ve diğer yerlerdeki Japon aleyhtarı hareketi bastırmak.
(11) Bütün eyaletlerdeki Komünist Partisi örgütlerini ortadan kaldırmak, komünistleri topluca tutuklamak.
(12) Japon askerlerinin merkezî ve Kuzey Çin'den çekilmesi üzerine "kaybedilmiş" toprakların Guomindang hükümeti tarafından geri alındığını "ilan etmek", sözümona "şerefli bir barış" yapma zorunluluğu konusunda propaganda yapmak.
(13) Japonya'nın merkezî ve Güney Çin'deki askerlerini Kuzeye takviye olarak getirerek Sekizinci Yol Ordusuna en vahşi saldırılarda bulunması. Sekizinci Yol Ordusunu ve Yeni Dördüncü Orduyu tamamen [sayfa 459] imha amacıyla Guomindang kuvvetleriyle işbirliği yapması.
(14) Guomindang'ın, genel bir ateşkes anlaşması ve barış görüşmeleriyle sonuçlandırmak için Japonya ile geçen yılki ateşkesi bütün cephelerde sürdürmesi, buna karşılık Sekizinci Yol Ordusu ile Yeni Dördüncü Orduya durmadan saldırıda bulunması.
(15) Guomindang hükümetinin Japonya ile barış anlaşması imzalaması ve üçlü ittifaka katılması.
Bu girişimler için etkin hazırlıklar yapılmaktadır. Japonya ile Japon taraftan kliğin haince tertiplerinin genel çizgisi budur. Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi 7 Temmuz 1939 Bildirisinde şunu belirtmişti: "Şimdiki durumda en büyük tehlike teslimiyettir; anti-komünizm ise teslimiyeti hazırlayan adımdır." 7 Temmuz 1940 Bildirisi şunu dile getirmişti: "Teslimiyet tehlikesi hiç bir zaman böylesine ciddi, savaştaki zorluklar ise hiç bir zaman bugünkü kadar büyük olmamıştır." Çu Teh, Peng Teh-huay, Yeh Ting ve Siang Ying bunu geçen yıl 7 Kasım telgraflarında daha da somut bir şekilde belirtmişlerdir:
Ülkemizdeki bazı kimseler, teslimiyet yolunu açmak için yeni bir anti-komünist saldırı tezgahlamaktadırlar... Onlar "komünistleri bastırma" için Çin-Japon işbirliği adını verdikleri şeyle Direnme Savaşına son vermek istiyorlar. Onlar Direnme Savaşının yerine iç savaşı, bağımsızlığın yerine teslimiyeti, birliğin yerine bölünmeyi, aydınlığın yerine karanlığı getirmek istiyorlar. Onlar karanlık işler çevirmekte ve kötü emeller beslemektedirler. Halk bunu konuşmakta ve dehşete düşmektedir. Gerçekten de durum, hiç bir zaman bugünkü kadar vahim olmamıştır.
Demek oluyor ki Güney Anvey Olayı ve Çunking'deki Askerî Konseyin 17 Ocak Emri bir dizi olayın yalnızca başlangıcıdır. Özellikle 17 Ocak Emri vahim siyasî sonuçlara yol açabilecek niteliktedir. Bu karşı-devrimci emri yayınlayanların, bütün millet tarafından lanetlenmeyi göze alarak buna açıkça cesaret etmeleri tamamen bölünmeye ve teslim olmaya karar vermiş olduklarını gösterir. Çünkü Çin'deki zayıf büyük toprak ağaları sınıfının ve büyük burjuvazinin siyasî temsilcileri iplerini ellerinde tutan efendileri olmadan, bırakın bütün dünyada [sayfa 460] şok etkisi yapan böyle bir şeye girişmeyi, bir santim bile kımıldayamazlar. Bugünkü şartlarda bu emri yayınlayanların fikirlerini değiştirmelerini sağlamak çok zor görünüyor ve bütün milletçe acilen harekete geçmeden ve dış ülkelerden kuvvetli bir diplomatik baskı olmadan bunu sağlamak herhalde imkânsız olacaktır. Bu nedenle, bütün milletin önündeki acil görev, gelişmeleri en büyük uyanıklıkla izlemek, gericilerin yol açabileceği her kötü ihtimale kendini hazırlamaktır. En küçük bir ihmal olmamalıdır. Çin'in geleceği konusunda mesele açıktır. Japon saldırganları ve Japon taraftarı klik, tertiplerinde başarı sağlasalar bile, biz Çin Komünistleri ve Çin halkı onların zorba yönetimlerini ebediyen sürdürmelerine asla izin vermeyeceğiz. İleri atılıp durumu kontrol altına almak görevim yüklenmekle kalmıyoruz, aynı zamanda bunu başaracağımıza da güvenimiz tamdır. Durum ne kadar karanlık, yol ne kadar çetin olursa olsun ve bu yolun bedeli ne olursa olsun (Güney Anvey'deki Yeni Dördüncü Ordu birliklerinin kaybı bu bedelin bir parçasıdır) Japon saldırganları ve Japon taraftarı klik yenilmeye mahkûmdur. Bu, şu nedenlerden ileri gelmektedir:
1) Çin Komünist Partisi, artık 1927'de olduğu gibi kolayca aldatılıp ezilemez. Çin Komünist Partisi artık kendi ayakları üzerinde dimdik duran büyük bir partidir.
2) Öbür parti ve grupların milletçe boyunduruk altına girmenin getireceği felaketi kavrayan birçok üyesi hiç şüphesiz teslim olmayı, bir iç savaşa girişmeyi istemiyorlar. Bunların bazıları şu an için kandırılmış durumdadır. Ama şırası gelince bunların kendilerine gelmeleri mümkündür.
3) Aynı şey, askerler için de doğrudur. Onların çoğu Komünist Partisine baskı altında karşı çıkmaktadırlar.
4) Çin halkının büyük çoğunluğu sömürge kölesi olmak istememektedir.
5) Emperyalist savaş büyük bir değişikliğin eşiğindedir. Şu an için ne kadar gemi azıya almış durumda olurlarsa olsunlar, sırtlarını emperyalizme dayayan asalaklar, efendilerinin güvenilir olmadığını pek yakında anlayacaklardır. Ağaç yıkılıp da maymunlar çil yavrusu gibi dağıldığı zaman bütün durum değişecektir.
6) Birçok ülkede devrimin patlak vermesi sadece bir zaman meselesidir ve bu devrimler ile Çin devriminin, zafer için ortak mücadelede birbirlerini destekleyecekleri kesindir. [sayfa 461]
7) Sovyetler Birliği dünyanın en büyük gücüdür ve Direnme Savaşını sonuna kadar sürdürmesinde Çin'e kesinlikle yardım edecektir.
Bütün bu nedenlerden ötürü, ateşle oynamakta olan kimselerin başlarının pek fazla dönmemesini dileyelim. Şimdi onları resmen uyarıyoruz. İyisi mi ayağınızı denk alın. Ateşle oynanmaz. Siz kendi kellenizi kurtarmaya bakın! Aklınızı başınıza toplar da mesele üzerinde biraz düşünürseniz, tezelden ve ciddi olarak şu tedbirleri almak zorunda olduğunuzu görürsünüz:
1) Uçurum kenarında dizginleri çekin ve tahriklerinize son verin.
2) Gerici 17 Ocak Emrini yürürlükten kaldırıp tamamen hatalı olduğunuzu açıkça kabul edin.
3) Güney Anvey Olayının baş sorumluları olan Ho Ying-çin, Ku Çu-tung ve Şangkuan Yung-sian'ı cezalandırın.
4) Yen Ting'i serbest bırakıp onu tekrar Yeni Dördüncü Ordu Komutanlığına getirin.
5) Güney Anvey'de esir aldığınız bütün erleri ve silahları Yeni Dördüncü Orduya geri verin.
6) Güney Anvey'de yaralanan bütün Yeni Dördüncü Ordu subay ve erlerine ve ölenlerin ailelerine tazminat ödeyin.
7) "Komünistleri bastırma" için merkezî Çin'e gönderilen birlikleri geri çekin.
8) Kuzeybatıdaki abluka hattını kaldırın.[185]
9) Bütün yurtsever siyasî tutukluları serbest bırakın.
10) Tek parti diktatörlüğüne son verip demokratik yönetimi başlatın.
11) Üç Halk İlkesini uygulayın ve Dr. Sun Yat-sen'in Vasiyetine uyun.
12) Japon taraftarı kliğin elebaşılarını tutuklayıp ülke kanunları uyarınca yargılayın.
Bu on iki madde uygulanırsa, şüphe yok ki durum normale dönecektir; biz komünistler ve bütün halk kesinlikle işi yokuşa sürmeyeceğiz. Aksi halde, korkarım ki "Çi Sun'un dertleri Çuanyu'dan değil kendi evinin içinden gelecektir."[186] Başka bir deyişle, gericiler kaldırdıkları taşı kendi ayaklarına düşüreceklerdir. O zaman biz istesek de onlara yardım edemeyeceğiz. [sayfa 462] Biz işbirliğine değer veririz, ama onlar da buna değer vermelidirler.
İçtenlikle söyleyelim ki tavizlerimizin bir sınırı vardır. Biz vereceğimiz tavizi verdik. İlk yarayı açan, hem de çok derin açan onlardır. Kendi geleceklerini hâlâ düşünüyorlarsa kendiliklerinden öne çıkıp yarayı sarmalıdırlar. "Bazı koyunlar kaybolmuş olsa bile, ağılı onarmak için geç kalınmış değildir." Onlar için bu bir ölüm kalım meselesidir. Onlara bu son öğüdü vermeyi boynumuzun borcu sayıyoruz. Ama nedamet getirmezler ve hatalarını sürdürürlerse, tahammülünün sonuna varan Çin halkı onları çöpe atacak, o zaman son pişmanlık fayda etmeyecektir. Yeni Dördüncü Orduya gelince, Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi Devrimci Askerî Komisyonu 20 Ocakta Çin Yi'yi Komutan Vekilliğine, Çang Yun-yi'yi Komutan Yardımcılığına, Lay Çuan-çu'yu Kurmay Başkanlığına, Teng Zu-huy'u da Siyasî Daire Başkanlığına atayan bir emir yayınlamıştır. Merkezî Çin'de ve Kiangsu'nun güney kesiminde kalan 90.00G' den fazla askeriyle Yeni Dördüncü Ordu, Japon saldırganlarının ve anti-komünist birliklerin kıskaç taarruzlarına maruz kalsa da, her türlü zorluğa rağmen mutlaka savaşacak ve millete sadakatle hizmetten geri durmayacaktır. Bu arada kardeş Sekizinci Yol Ordusunun birlikleri kollarını kavuşturup onun bu kıskaç taarruzlarıyla karşılaşmasına seyirci kalmayacaktır. Gerekli yardımı yapmak için mutlaka tedbir alacaktır; bunu açıkça söyleyebilirim. Çunking'de Askerî Konsey Sözcüsünün verdiği demeç konusunda yapılabilecek tek yorum onun kendi kendisiyle çelişmeye düştüğüdür. Çunking Askerî Konseyi, yayınladığı Emirde, Yeni Dördüncü Ordunun «isyan etmiş» olduğunu belirttiği halde, sözcü, bu ordunun hedefinin orda bir üs kurmak için Nanking-Şanghay-Hanaçov üçgenine kaymak olduğunu söylemiştir. Onun söylediğini kabul ettik diyelim, Nanking-Çanghay-Hangçov üçgenine kaymak "isyan" sayılabilir mi? O kalın kafalı Çunking sözcüsü şövle bir durup da düşünmemiştir. O bölgede Yeni Dördüncü Ordu kime karşı isyan etmiş olabilirdi? Orası Japon işgali altındaki bir bölge değil midir? O halde Yeni Dördüncü Ordunun o bölgeye ilerlemesini önlemekteki ve onu daha henüz Güney Anvey'de iken imha etmekteki kastınız ne olabilir? Açıktır ki bu ancak Japon emperyalizminin sadık uşaklarının yapacağı bir şeydir. Bir imha harekâtı için yedi tümen yığmaları, 17 Ocak Emirleri, Yeh Tinq'i yargılamaları hep bu yüzdendir. Ama ben gene de, baklayı ağzından [sayfa 463] çıkaran Çunking sözcüsünün budalanın teki olduğunu ve Japon emperyalizminin planlarını bütün halkın gözleri önüne sermiş olduğunu söylüyorum. [sayfa 464]
PÜSKÜRTÜLMESİNDEN SONRAKİ DURUM[24*]
18 Mart 1941
1. Yo Ying-çin ve Pay Çung-si'nin (geçen yıl 19 Ekim tarihli) telgrafıyla başlatılan ikinci anti-komünist saldırı[187] Güney Anvey Oicyı ve Çan Kay-şek'in 17 Ocak Emriyle doruğuna ulaştı. Çan Kay-şek'in 6 Mart tarihli anti-komünist konuşması ve Siyasi Halk Konseyinin anti-komünist kararı[188], bu saldırının son aşamalarını meydana getirmektedir. Bundan böyie, durumda geçici bir ferahlama olabilir. Dünyanın başlıca iki emperyalist blokunun tayin edici bir mücadelenin eşiğinde bulunması karsısında, Çin büyük burjuvazisinin İngiliz ve Amerikan taraftarı ve hâlâ Japon saldırganlarına karşı olan kesimi, Guomindang ile Komünist Partisi arasındaki şu sıradaki gergin ilişkilerde hafif bir geçici rahatlama olmasını zorunlu görmektedir. Zaten Guomindang içindeki durum nedeniyle (merkezî ve mahallî makamlar arasında, C.C. Kliği ile Siyasî Bilim Grubu arasında, C.C. Kliği ile Fu Sing Derneği[189] arasında, iflah olmazlarla ara kesimler arasında ve aynı zamanda doğrudan doğruya C.C. Kliği ve Fu Sing Derneği içinde de çelişmeler vardır), iç durum nedeniyle (geniş halk kitleleri Guomindang'ın zulmüne karşıdır ve Komünist Partisine yakınlık duymaktadır) ve bizim Partimizin kendi siyaseti nedeniyle (protesto kampanyasını sürdürme), Guomindang bu ilişkileri son beş aydaki kadar gergin tutamaz. Bu nedenle şu anda Çan Kay-şek, gerginliğin geçici olarak biraz azaltılması ihtiyacını duymaktadır.
2. Son mücadele Guomindang'ın durumunda bir gerileme. Komünist Partisinin durumunda ise bir yükselme olduğunu göstermektedir. [sayfa 465] İki partinin nisbî güçlerinde meydana gelen belli değişmelerdeki temel etken budur. Bütün bunlar Çan Kay-şek'i kendi durumunu ve tutumunu bir kere daha gözden geçirmeye zorlamıştır: Millî savunmaya ağırlık vermekte, partizan siyasetin zamanının geçtiğini ileri sürmekte ve büyük toprak ağası sınıfının, büyük burjuvazinin ve Guomindang'ın hâkimiyetini korumak amacıyla, iç çekişmelerin üstünde bir "millî önder" tavrı takınmakta, sınıf ve parti tarafsızlığı taslamaktadır. Ama onun bu çabası, yalnızca bir aldatmaca ise ve siyasette gerçek bir değişme anlamına gelmiyorsa, mutlaka boşa çıkacaktır.
3. Son anti-komünist saldırının başlangıcında Partimizin genel çıkarları göz önüne alarak benimsediği uzlaşma ve taviz siyaseti (bu, geçen yılki 9 Kasım telgrafında ortaya konmuştu) halkın sevgisini kazandı ve gene. Güney Anvey Olayından sonra şiddetli bir karşı-saldırıya geçtiğimizde de (bu, on ikişer maddelik iki dizi talebimizde[190], Siyasî Halk Konseyinin oturumlarına katılmayı reddetmemizde ve ülke çapındaki protesto kampanyamızda ifadesini bulmuştu) bütün halkın desteğini kazandık. Bizim bu siyasetimiz, yani haklı bir zemin üzerinde, kendi lehimize ve ihtiyatla mücadele etme siyasetimiz, son anti-komünist saldırıyı püskürtmek için tamamen zorunluydu ve verimli olduğu daha şimdiden kanıtlandı. Guomindang ile Komünist Partisi arasında tartışmalı olan belli başlı noktalar makul bir şekilde çözülünceye kadar, Guomindang içindeki Japon taraftarı ve anti-komünist klikler tarafından tezgâhlanan Güney Anvey Olayını ve bunların her türdeki siyasî ve askerî baskılarını şiddetle protesto kampanyamızı hiç bir şekilde gevşetmenden ve ilk on iki talebimize ilişkin propagandamızı yoğunlaştırmalıyız.
4. Guomindang, hâkimiyeti altındaki bölgelerde Partimiz ve diğer ilericiler üzerindeki baskı siyasetini, ya da anti-komünist propagandasını hiç bir zaman gevşetmeyecektir. Bu yüzden Partimiz uyanıklığını yükseltmelidir. Guomindang, Huay Irmağının kuzeyindeki, Doğu Anvey'deki ve Orta Hupeh'deki bölgelerde saldırılarına devam edecektir. Silahlı kuvvetlerimiz bunları püskürtmede tereddüt etmemelidir. Bütün üs bölgeleri Merkez Komitesinin geçen yılki 25 Aralık talimatını[191] sıkı sıkıya uygulamalı, taktik konusunda Parti içi eğitimi yoğunlaştırmalı, aşırı sol görüşleri düzeltmelidir. Japon aleyhtarı demokratik üs bölgelerini ancak bu şekilde bocalamadan muhafaza edebiliriz. Şüphesiz, bütün üs bölgeleri dâhil olmak üzere baştan aşağı [sayfa 466] bütün ülkede Guomindang ile Komünist Partisi arasında nihaî bir bölünmenin artık gerçekleştiği, ya da gerçekleşmek üzere olduğu yolundaki hatalı değerlendirmeyi ve bundan doğan birçok yanlış görüşü reddetmeliyiz. [sayfa 467]
PÜSKÜRTÜLMESİNDEN ÇIKAN SONUÇLAR[25*]
8 Mayıs 1941
Merkez Komitesinin 18 Mart 1941 tarihli talimatında belirtildiği gibi, ikinci anti-komünist saldırı son bulmuştur. O zamandan bu yana meydana gelen olaylar, Japonya'ya Karşı Direnme Savaşının gerek yurtiçinde, gerekse uluslararası planda yeni şartlarda devam etmesidir. Bu yeni şartlara eklenen etkenler, emperyalist savaşın yayılması, uluslararası devrimci hareketin yükseîmssi, Sovyetler Birliği ile Japonya arasındaki tarafsızlık paktı[192], Guomindong'ın ikinci anti-komünist saldırısının yenilgiye uğraması ve buna bağlı olarak Guomindang'ın siyasî itibarında meydana gelen gerileme ile Komünist Partisinin siyasî itibarında meydana gelen yükselme ve Japonya'nın Çin'e karşı büyük çapta yeni bir saldırı için giriştiği en son hazırlıklardır. Direnme Savaşında sebat etmek için bütün halkı birleştirmek, teslimiyet tehlikesini ve büyük toprak ağalarının ve büyük burjuvazinin anti-komünist karşı akımını etkili bir şekilde altetmeye devam etmek amacıyla Partimizin son anti-komünist saldırıya karşı verdiği yiğit ve zafer dolu mücadeleyi incelemek ve ondan dersler çıkarmak mutlaka gereklidir.
1. Çin'in belli başlı iki çelişmesinden, Çin ile Japonya arasındaki millî çelişme hâlâ esas çelişmedir; Çin'deki iç sınıf çelişmesi ise hâlâ tali çelişmedir. Millî bir düşmanın ülkemizin ta içlerine kadar girmiş olması her şeyi tayin eder. Çin ile Japonya arasındaki çelişme şiddetini koruduğu sürece, büyük toprak ağası sınıfı ve büyük burjuvazi ihanet etseler ve teslim [sayfa 469] olsalar dahi, bir ikinci 1927 durumunun, o yılın 12 Nisan[193] ve 21 Mayıs Olaylarının[194] tekrarlanmasını asla sağlayamazlar. Birinci anti-komünist saldırı[195] bazı yoldaşlarca bir başka 21 Mayıs Olayı olarak, ikinci saldırı ise 12 Nisan ve 21 Mayıs Olaylarının bir tekrarı olarak değerlendirildi. Fakat objektif gerçekler bu değerlendirmelerin yanlışlığını ispatlamıştır. Bu yoldaşların hataları, esas çelişmenin millî çelişme olduğunu unutmalarından ileri gelmektedir.
2. Bu şartlarda Guomindang Hükümetinin bütün bir siyasetine yön veren İngiliz taraftarı ve Amerikan taraftarı büyük toprak ağaları ve büyük burjuvazi, ikili karaktere sahip sınıflar olarak kalmaktadırlar. Onlar, bir yandan Japonya'ya, bir yandan da Komünist Partisine ve Partinin temsil ettiği geniş halk kitlelerine karşıdırlar. Onların Japonya'ya karşı direnmeleri de, komünizm düşmanlıkları da ikili bir karakter taşır. Japonya'ya karşı direnmelerinde, Japonya'ya karşı oldukları halde ona karşı aktif bir şekilde savaşmıyor, Vang Çing-vey ve öbür hainlere aktif bir şekilde karşı çıkmıyor ve hatta zaman zaman Japonya'nın barış elçileriyle flört ediyorlar. Komünizm düşmanlıklarında ise, Komünist Partisine, Güney Anvey Olayını yaratacak ve 17 Ocak Emrini yayınlayacak kadar karşıdırlar; bununla birlikte, nihaî bir bölünmeyi istemiyor ve bir yandan kamçı bir yandan baklava börek siyasetini sürdürüyorlar. Son anti-komünist saldırı ile bu gerçekler bir kere daha doğrulandı. Çin'de siyaset son derece karmaşıktır ve bu yüzden de yoldaşlarımızın en derin dikkatini gerektirmektedir. İngiliz ve Amerikan taraftarı büyük toprak ağaları ve büyük burjuvazi hâlâ Japonya'ya karşı direndiklerinden ve hâlâ Partimizle ilgili olarak bir yandan kamçı bir yandan baklava börek siyasetine başvurduklarından, Partimizin siyaseti de "onlar sana ne yaparlarsa sen de onlara aynısını yap"[196] siyaseti, yani kamçıya kamçıyla, baklava böreğe de baklava börekle karşılık vermektir. İkili devrimci siyaset budur. Büyük toprak ağaları ve büyük burjuvazi tamamen ihanet etmedikçe bu siyasetimiz değişmeyecektir.
3. Guomindang'ın anti-komünist siyasetiyle mücadele etmek için birçok taktiğe ihtiyaç vardır ve bu konuda en küçük bir dikkatsizliğe ya da ihmale yer yoktur. Çan Kay-şek'in temsil ettiği büyük toprak ağaları ve büyük burjuvazinin, halkın devrimci güçlerine karşı düşmanlığı ve hunharlığı sadece on yıllık anti-komünist savaşta ortaya çıkmış değildir. Bu, Japonya'ya [sayfa 470] karşı savaşın ortasında iki anti-komünist saldırıyla ve özellikle ikinci anti-komünist saldırı sırasındaki Güney Anvey Olayıyla da tamamen gözler önüne serilmiştir. Eğer devrimci bir halk kuvveti Çan Kay-şek tarafından imha edilmeyi önlemek ve onu kendi varlığını tanımaya zorlamak istiyorsa, onun karşı devrimci siyasetlerine karşı dişe diş bir mücadele vermekten başka bir yolu yoktur. Son anti-komünist saldırı sırasında Siang Ying yoldaşın oportünizminin yol açtığı yenilgi bütün Parti için ciddi bir uyarı olmalıdır. Ama mücadele haklı bir zemin üzerinde, kendi lehimize ye ihtiyatla yürütülmelidir. Bu üçünden herhangi birisi olmadığı takdirde, yenilgiye uğrarız.
4. Guomindang iflah olmazlarına karşı mücadelede büyük komprador burjuvazi, komprador karakteri pek az olan, ya da hiç olmayan millî burjuvaziden ve en gerici büyük toprak ağaları da aydınlanmış eşraftan ve sıradan toprak ağalarından ayırt edilmelidir. Partimizin ara kesimleri kazanma ve "üç üçte bir sistemine" dayanan siyasî iktidar organları kurma çabasının teorik temeli budur. Geçen yılın Martından bu yana Merkez Komitesi bunun üzerinde ısrarla durmuştur. Bunun doğruluğu, son anti-komünist saldırı sırasında bir kere daha ispatlanmıştır. 9 Kasım telgrafımızda[197] da belirtildiği gibi, Güney Anvey Olayından önce takındığımız tavır, olaydan sonra siyasî karşı saldırıya geçebilmemiz için tamamen gerekliydi. Aksi halde ara kesimleri kazanamazdık. Çünkü ara kesimler, tecrübelerden defalarca ders çıkarmamış olsalardı, Partimizin Guomindang iflah olmazlarına karşı niçin kararlı mücadeleler vermek zorunda olduğunu, birliğin niçin ancak mücadeleyle kazanılabileceğini ve mücadele terk edildiği takdirde niçin hiç bir şekilde birlik olamayacağını anlayamayacaklardı. Bölgesel iktidar gruplarındaki yönetici unsurlar büyük toprak ağası sınıfına ve büyük burjuvaziye mensup oldukları halde, genellikle ara kesim olarak kabul edilmeli ve öyle muamele görmelidirler; çünkü onlarla, merkezî hükümeti kontrolü altında tutan büyük toprak ağaları ve büyük burjuvazi arasında çelişmeler vardır. Birinci anti-komünist saldırıda en aktif bir şekilde yer alan Yen Si-şan, (kincisinde ortada bir tavır aldı; Kiangsi kliği ise birinci saldırıda ortada bir tavır aldığı ve ikincisinde anti-komünist safa geçtiği halde, Çan Kay-şek kliği ile hâlâ çelişmesi vardır ve onunla bir tutulmamalıdır. Bu, diğer bölgesel iktidar grupları için daha da fazla geçerlidir. Ne var ki, yoldaşlarımızın [sayfa 471] birçoğu, sanki Güney Anvey Olayından sonra toprak ağası sınıfının ve burjuvazinin tümü ihanet etmiş gibi, hâlâ farklı toprak ağası ve burjuva gruplarını aynı kefeye koymaktadır; bu, Çin'in karmaşık siyasetini fazlasıyla basitleştirmektir. Bu görüşü benimseyip, bütün toprak ağalarını ve burjuvaziyi Guomindang iflah olmazlarıyla bir tutsaydık, kendi kendimizi tecrit ederdik. Çin toplumunun ortasının büyük, iki ucunun küçük olduğu[198], ara sınıf kitlelerini kazanmadıkça ve onların kendi şartlarına uygun düşen rolü oynamalarına imkân vermedikçe Komünist Partisinin Çin'in meselelerini çözemeyeceği kavranmalıdır.
5. Bazı yoldaşlar, Çin ile Japonya arasındaki çelişmenin esas çelişme olduğu konusunda bocaladıkları ve bu yüzden de Çin'deki sınıf ilişkilerini yanlış değerlendirdikleri için Partinin siyaseti konusunda da zaman zaman bocalamışlardır. Güney Anvey Olayını ikinci bir 12 Nisan, ya da 21 Mayıs Olayı olarak değerlendirme noktasından hareket eden bu yoldaşlar. Merkez Komitesinin geçen yılki 25 Aralık siyasî talimatının artık geçerli olmaktan çıktığını, ya da en azından tamamen uygulanamayacağını düşünür gibi görünüyorlar. Artık bizim, direnmeden ve demokrasiden yana olan herkesi kapsayan biçimde bir iktidara değil, işçilerin, köylülerin ve şehir küçük burjuvazisinin sözümona iktidarına ihtiyacımız olduğuna, artık Direnme Savaşı döneminin birleşik cephe siyasetine değil, on yıllık iç savaş sırasında olduğu gibi bir toprak devrimi siyasetine ihtiyacımız olduğuna inanıyorlar. Sözün kısası, Partinin doğru siyaseti bu yoldaşların kafalarında hiç değilse şu sırada bulanık bir hale gelmiştir.
6. Bu yoldaşlar Partimizin Merkez Komitesince kendilerine Guomindang tarafından gelebilecek muhtemel bir bölünmeye, yani muhtemel en kötü gelişmeye karşı hazırlıklı bulunmaları talimatı verilince, bütün öbür ihtimalleri unuttular. En kötü ihtimale karşı hazır olmak mutlaka zorunlu iken, bunun elverişli ihtimalleri görmezden gelmek demek olmadığını anlamıyorlar; tam tersine bu şekilde en kötü ihtimale hazırlıklı olmak, elverişli ihtimalleri yaratmanın ve onları gerçekleştirmenin bir gereğidir. Bu durumda biz, Guomindang tarafından gelecek bir bölünmeye tamamen hazırlıklıydık ve bu yüzden Guomindang bir bölünmeyi gerçekleştirmeye kolay kolay cesaret edemedi.
7. Hatta millî mücadele ile sınıf mücadelesinin birliğini kavrayamayan, birleşik cephe siyaseti ile sınıf siyasetini kavramayan, [sayfa 472] dolayısıyla da birleşik cephe eğitimi ile sınıf eğitiminin birliğini kavrayamayan yoldaşların sayısı daha da fazladır. Bunlar Güney Anvey Olayından sonra birleşik cephe eğitiminden ayrı olarak sınıf eğitimine özellikle ağırlık verilmesini savunuyorlar. Partinin, bütün Japonya'ya karşı savaş dönemi için, büyük toprak ağası sınıfına ve büyük burjuvaziye ya da ara sınıflara mensup olsun olmasın, Japonya'ya karşı hâlâ direnen üst ya da orta tabakaların hepsine karşı tek bir bütünleşmiş siyaset, her iki yönü, yani birlik ve mücadeleyi birleştiren millî birleşik cephe siyaseti (ikili bir siyaset) benimsediğini hâlâ kavramıyorlar. Bu ikili siyaset, kararlılıkla ezmemiz gereken asla iflah olmayacaklar dışında, kukla askerlere, hainlere ye Japon taraftan unsurlara bile uygulanmalıdır. Partimizin kendi üyeleri ve genel olarak halk arasında uyguladığı eğitim de aynı şekilde bu iki yönü kapsar; yani proletarya, köylülük ve küçük burjuvazinin diğer kesimlerine, Japonya'ya karşı direnmek için burjuvazi ve toprak ağası sınıfının farklı tabakalarıyla farklı şekillerde nasıl birleşilebileceğini ve aynı zamanda onların farklı ölçülerdeki uzlaşma, yalpalama ve anti-komünizmlerine karşı nasıl farklı ölçülerde mücadele edileceğini öğretir. Birleşik Cephe siyaseti sınıf siyasetidir vs bu ikisi birbirinden ayrılmaz; bunu berrak bir şekilde kavrayamayanlar, daha birçok meseleyi de berrak bir şekilde kavrayamayacak-fardır.
8. Daha başka yoldaşlar ise, Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesinin ve Kuzey ve merkezî Çin'deki Japon aleyhtarı üs bölgelerinin sosyal karakterinin daha şimdiden yeni demokratik olduğunu anlayamıyorlar. Bir bölgenin yeni demokratik karakterde olup olmadığını anlamanın başlıca kıstası, orada geniş halk kitlelerinin temsilcilerinin siyasî iktidara katılıp katılmadığı ve bu siyasî iktidarın Komünist Partisinin önderliğinde olup olmadığıdır. Bu yüzden, Komünist önderlik altındaki birleşik cephe siyasî iktidarı, yeni demokratik bir toplumun başlıca göstergesidir. Bazıları Yeni Demokrasinin, ancak on yıllık savaş sırasında olduğu gibi bir toprak devrimi olduğu takdirde gerçekleşmiş sayılabileceğini sanıyorlar, ama yanılıyorlar. Şu anda, üs bölgelerindeki siyasî sistem, direnmeden ve demokrasiden yana olan bütün halkın birleşik cephesinin siyasî sistemidir; şu anda üs bölgelerindeki ekonomi, yarı-sömürgeciliğin ve yarı-feodalizmin unsurlarının esas olarak tasfiye edildiği bir ekonomidir; şu anda üs bölgelerindeki kültür, geniş halk kitlelerinin [sayfa 473] anti-emperyalist ve anti-feodal kültürüdür. Dolayısıyla, ister siyasî, ister iktisadî, ister kültürel açıdan bakılsın, hem sadece kira ve faizin indirilmesinin zorunlu kılındığı Japon aleyhtarı üs bölgeleri, hem de köklü bir toprak devriminden geçmiş olan Şensi-Kansu-Ningsia Sınır Bölgesi Yeni Demokratik niteliktedir. Japon aleyhtarı üs bölgeleri bütün ülkeye yayıldığı zaman, bütün Çin yeni demokratik bir cumhuriyet haline gelecektir. [sayfa 474]
[15*] Bu yazı, Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi adına Mao Zedung yoldaş tarafından yazılmış bir parti talimatıydı.
[16*] Mao Zedung yoldaş bu konuşmayı, Vang Çing-vey'i mahkûm etmek üzere Yenan'da düzenlenen bir mitingde yaptı.
[17*] Bu, Vang Çing-vey'i mahkûm eden Yenan mitingi adına Mao Zedung yoldaş tarafından kaleme alınan bir açık telgraftı.
[18*] Bu makale Mao Zedung yoldaş tarafından, Yenan'da çıkan Yeni Çin Haberleri'nin yayınlanışının birinci yıldönümü dolayısıyla yazıldı.
[19*] Mao Zedung yoldaş bu konuşmayı Yenan Anayasal Yönetimi İlerletme Derneğinde yaptı. Çan Kay-şek'in o sıralarda sürdürdüğü hilekârca propagandanın etkisinde kalarak kafaları kansan Partideki birçok yoldaş, Guomindang'ın anayasal bir yönetimi gerçekten kurmasının mümkün olduğunu düşünüyordu. Mao Zedung yoldaş bu konuşmasıyla Çan kay-şek'in hilesini açığa çıkardı ve bir propaganda silahı olan "anayasal yönetim"i onun elinden çekip alarak, halkı Çan Kay-şek'den özgürlük ve demokrasi talep etme yolunda seferber eden bir silah haline getirdi. Çan Kay-şek bunun üzerine bu sahtekârlığa derhal son vererek, Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı boyunca sözümona anayasal yönetiminin propagandasını yapmaya bir daha cesaret edemedi.
[20*] Bu Parti talimatı, Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi adına Mao Zedung yoldaş tarafından kaleme alındı.
[21*] Bu yazı, Mao Zedung yoldaşın kıdemli Parti kadrolarımızın Yenan'da yapılan bir toplantısına sunduğu raporun taslağıdır.
[22*] Mao Zedung yoldaş bu talimatı Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi adına kaleme aldı ve Güneydoğu Bürosuna gönderdi. Bu Talimatın yazıldığı sırada, Merkez Komitesi üyesi ve Güneydoğu Bürosu sekreteri Siang Ying yoldaş kuvvetli sağcı görüşlere sahipti ve Merkez Komitesinin çizgisini uygulamakta kararsızdı. Kitleleri harekete geçirmeye, Kurtarılmış Bölgeleri genişletmeye ve Japon işgali altındaki bölgelerde halk ordusunu genişletmeye tam olarak cesaret edemedi. Guomindang'ın gerici saldırılara girişmesi ihtimalinin ciddiyetini yeterince kavramadı. Bu yüzden de, gerek fikren gerekse örgütsel olarak bu saldırılara karşı hazırlıksızdı. Talimat Güneydoğu Bürosuna geldiği zaman, Güneydoğu Bürosu üyesi ve Yeni Dördüncü Ordunun Birinci Müfreze Komutanı Çen Yi yoldaş talimatı derhal uygulamaya girişti. Oysa Siang Ying yoldaş bu konuda isteksizdi. Guomindang gericilerinin saldırılarına karşı hiç bir hazırlık yapmadı. Bu yüzden de, Çan Kay-şek Ocak 194l'de Güney Anvey Olayını tezgâhladığı zaman güçsüz ve çaresiz bir durumda kaldı. Bu olay sırasında askerlerimizden dokuz bini telef oldu ve Siang Ying yoldaşın kendisi de öldürüldü.
[23*] Bu Parti talimatı, Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi adına Mao Zedung yoldaş tarafından yazılmıştı.
[24*] Bu Parti talimatı, Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi adına Mao Zedung yoldaş tarafından yazılmıştı.
[25*] Bu Parti talimatı, Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi adına Mao Zedung yoldaş tarafından yazılmıştı.