Mao Zedung
Seçme Eserler
Cilt: I
[
1]




Bu kitap, Nisan 1960'ta Pekin Halk Yayınevi tarafından yayınlanan Mao Zedung, Seçme Eserler'in ikinci Çince baskısının, 1967 tarihli İngilizce çevirisinden dilimize aktarılmış ve Uygurca baskısıyla karşılaştırılmıştır. İkinci Baskı: Ağustos 1979.

Eriş Yayınları tarafından düzenlenmiştir.
e-posta:
Kurtuluş-Cephesi Dergisi
Özgün biçimiyle Acrobat Reader formatında:
Seçme Eserler, Cilt: I
(941 KB)













İKİNCİ DEVRİMCİ İÇ SAVAŞ DÖNEMİ




ÇİN'DE KIZIL SİYASİ İKTİDAR NİÇİN VAROLABİLİR? [9*]
5 Ekim 1928

      I. ÜLKE İÇİNDEKİ SİYASİ DURUM

      Guomindang'ın yeni savaşağalarının bugünkü rejimi, şehirlerde komprador sınıfının ve köylük bölgelerde top-rakağası sınıfının rejimi olmaya devam etmektedir; bu, dış ilişkilerinde emperyalizme teslim olan, ülke içinde ise eski savaşağalarının yerine yenilerini getirerek, işçi sınıfı ve köylülük üzerinde daha da ağır bir ekonomik sömürü ve siyasi baskı uygulayan bir rejimdir. Guangdung Eyaletinde başlayan burjuva-demokratik devrimi henüz yarı yoldayken, komprador ve toprakağası sınıfları önderliği gasbettiler ve kısa zamanda karşı-devrim yoluna soktular. Bütün ülkede işçiler, köylüler, halkın diğer kesimleri ve hatta burjuvazi[
54] karşı-devrimci tahakkümden kurtulamadı, siyasi ve ekonomik özgürlüğün kırıntısını bile elde edemediler.
      Yeni Guomindang savaş ağalarının dört kliği, yani Çan Kayşek, Guangsi savaşağaları, Feng Yusiang ve Yen Sişan[55], Pekin ve Tiancin'i ele geçirmelerinden önce Çang Zolin'e[56] karşı geçici bir ittifak kurdular. Bu şehirler ele geçirilir geçirilmez [sayfa 81] bu ittifak bozularak yerini dört klik arasındaki şiddetli bir mücadeleye bıraktı; şimdi de Çan ve Guangsi klikleri arasında bir savaş olgunlaşmaya başlıyor. Çin'deki savaşağası klikleri arasındaki çelişmeler ve mücadeleler, emperyalist devletlerarasındaki çelişmeleri ve mücadeleleri yansıtmaktadır. Bu nedenle, Çin, emperyalist devletlerarasında bölüşülmüş olmaya devam ettiği sürece, çeşitli savaşağası klikleri hiç bir zaman anlaşmaya varamazlar; aralarındaki bütün uzlaşmalar sadece geçici olacaktır. Bugün yapılacak olan geçici bir uzlaşma, yarın daha büyük bir savaşa yol açacaktır.
      Çin'in ivedilikle bir burjuva-demokratik devrimine ihtiyacı vardır ve bu devrim yalnız proletarya önderliğinde tamamlanabilir. Proletarya, Guangdung'dan başlayarak Yangze ırmağına doğru yayılan 1926-1927 devrimine sağlam bir biçimde önderlik edemediği için, komprador ve toprakağası sınıfları önderliği ele geçirdiler ve devrimin yerini karşı-devrim aldı. Böylece burjuva-demokratik devrim geçici bir yenilgiye uğradı. Bu yenilgi, Çin proletaryası ve köylülüğü için de aynı zamanda Çin burjuvazisi için de (ama komprador ve toprakağası sınıfları için değil) ağır bir darbeydi. Ancak son birkaç ay içinde, Komünist' Partisinin önderliğinde, gerek kuzeyde, gerekse güneyde şehirlerdeki işçilerin örgütlü grevlerinde ve köylük bölgelerdeki köylülerin ayaklanmalarında bir artış oldu. Açlık ve soğuk, savaşağalarının ordularındaki askerler arasında büyük bir tedirginlik yaratmaktadır. Öte yandan da, Vang Cingvey ve Cen Gungho'nun başını çektiği klik tarafından teşvik edilen burjuvazi, kıyı bölgelerinde ve Yangze Irmağı boyunca önemli boyutlara ulaşan bir reform hareketi[57] geliştirmektedir. Bu, yeni bir gelişmedir.
      Komünist Enternasyonalin ve Partimizin Merkez Komitesinin talimatlarına göre, Çin'deki demokratik devrimin içeriği, millî devrimi tamamlamak için emperyalizmin ve onun Çin'deki uşakları olan savaşağalarının iktidarını yıkmak ve toprakağası sınıfının köylüler üzerindeki feodal sömürüsüne son vermek için toprak devrimini gerçekleştirmektir. [sayfa 82] Böyle bir devrimci hareket 1928 Mayısındaki Cinan Katliamından[58] beri günden güne gelişmektedir.

      II. ÇİN'DE KIZIL SİYASİ İKTİDARIN
      DOĞMASININ VE VARLIĞINI SÜRDÜRMESİNİN NEDENLERİ[
59]

      Bir ülkede Kızıl siyasî iktidara sahip bir ya da birkaç küçük bölgenin, bir Beyaz rejim tarafından tamamen kuşatılmış olarak uzun süre varlığını sürdürebilmesi, dünyanın başka hiç bir yerinde görülmemiş bir olgudur. Bu olağanüstü olgunun özel nedenleri vardır. Bu olgu ancak belli koşullarda ortaya çıkabilir ve gelişebilir.
      Birinci olarak, bu emperyalist bir ülkede ya da doğrudan emperyalist yönetim, altındaki bir sömürgede ortaya çıkamaz[60], ancak ekonomik bakımdan geri, yarı-sömürge durumunda ve emperyalizmin dolaylı hâkimiyeti altında olan Çin'de ortaya çıkabilir. Çünkü bu olağanüstü olgu, ancak başka bir olağanüstü olgunun varlığıyla, yani Beyaz rejim içinde savaş durumuyla birlikte ortaya çıkabilir. Cumhuriyetin ilk yılından başlayarak (1912) emperyalizm tarafından dışardan, komprador ve toprakağası sınıfları tarafından da içerden desteklenen çeşitli eski ve yeni savaşağası kliklerinin birbirlerine karşı durmaksızın savaşmaları, yarı-sömürge Çin'in bir özelliğidir. Böyle bir olguya emperyalist ülkelerde ve emperyalizmin doğrudan hâkimiyeti altındaki sömürgelerde rastlanmaz, ancak Çin gibi emperyalizmin dolaylı hâkimiyeti altındaki bir ülkede rastlanır. Bu olay şu iki nedene dayanmaktadır; yerel bir tarım ekonomisi (bütünleşmiş kapitalist bir ekonomi değil) ve emperyalistlerin, bölmek ve sömürmek için, ülkeyi etki alanlarına ayırma siyaseti Beyaz rejim içindeki uzun süreli parçalanmalar ve savaşlar, Beyaz rejim tarafından kuşatılmış bir [sayfa 83] ya da daha fazla sayıda küçük Kızıl bölgenin Komünist Partisi önderliğinde doğması ve yaşaması için gerekli koşullan yaratmaktadır. Hunan ve Ciangsi Eyaletlerinin sınırlarında kurulan bağımsız rejim, böyle birçok küçük bölgeden biridir. Çoğu zaman, bazı yoldaşlar güç ya da tehlikeli anlarda Kızıl siyasî iktidarın yaşaması konusunda kuşkuya düşüyor ve kötümserliğe kapılıyorlar. Bunun nedeni, Kızıl siyasî iktidarın doğuşunu ve yaşamasını doğru bir biçimde açıklayamamalarıdır. Eğer Çin'de Beyaz rejim içindeki parçalanmaların ve savaşların hiç bir zaman sona ermeyeceğini kavrarsak, Kızıl siyasi iktidarın doğuşu, yaşaması ve günden güne büyümesi konusunda hiçbir kuşkumuz kalmaz.
      İkinci olarak, Çin'de Kızıl siyasî iktidarın ilk kez ortaya çıktığı ve uzun bir süre yaşamayı başardığı bölgeler, Sicuan, Guycov, Yunnan ve kuzey eyaletler; gibi demokratik devrimden etkilenmeyen bölgeler değil, Hunan, Guangdung, Hubey ve Giangsi gibi, 1926 V3 1927 yıllarındaki burjuva-demokratik devrimi sırasında işçi, köylü ve askerlerin geniş kitleler halinde ayaklandığı eyaletlerdir. Bu eyaletlerin birçok yerinde yaygın bir biçimde sendikalar ve köylü birlikleri kuruldu, işçi sınıfı ve köylüler tarafından toprakağalarına ve burjuvaziye karşı birçok ekonomik ve siyasî mücadele verildi. Kanton şehrinde, halkın üç gün siyasî iktidarı elinde tutmasının nedeni, Hayfeng ve Lufeng'de, Güney ve Doğu Hunan'da, Hunan-Giangsı sınır bölgesinde ve Hubey Eyaletindeki Huangan'da köylülerin bağımsız rejimlerinin doğmasının nedeni budur.[61] Bugünkü Kızıl Ordu ise, Millî Devrimci Ordudan kopmuş, demokratik siyasî eğitimden geçmiş işçi ve köylü kitlelerinin etkisi altına girmiştir. Kızıl Orduyu meydana getiren unsurların, Yen Sişan ve Çang Zolin'in askerleri gibi demokratik siyasî eğitimden geçmemiş, işçi ve köylü kitleleri tarafından etkilenmemiş ordulardan gelmelerine olanak yoktur. [sayfa 84]
      Üçüncü olarak, halkın sivasî iktidarının, küçük bölgelerde tutunup tutunamayacağı, ülke çapında devrimci durumun gelişmeye devam etmesine bağlıdır. Devrimci durum gelişmeye devam ederse, kuşkusuz küçük Kızıl bölgeler uzun bir süre dayanacak ve hatta kaçınılmaz olarak, ülke çapında siyasî iktidarın ele geçirilmesini sağlayacak olan birçok güçten biri durumuna geleceklerdir. Ülke çapında devrimci durum gelişmeye devam etmez de oldukça uzun bir süre duraklarsa, o zaman küçük Kızıl bölgelerin uzun bir süre dayanmaları olanaksızlaşacaktır. Aslında, komprador ve toprakağası sınıflarının ve uluslararası burjuvazinin saflarında sürekli olarak meydana gelen parçalanmalar ve savaşlarla birlikte Çin'de devrimci durum gelişmeye devam etmektedir. Bundan dolayı, küçük Kızıl bölgeler kuşkusuz uzun bir süre dayanacak, aynı zamanda genişlemeye devam edecek ve giderek bütün ülkede siyasî iktidarı ele geçirme hedefine yaklaşacaktır.
      Dördüncü olarak, yeterli güçte düzenli bir Kızıl Ordunun varlığı, Kızıl siyasî iktidarın yasamasının zorunlu koşullarından biridir. Eğer düzenli bir Kızıl Orduya değil de sadece yerel Kızıl Muhafızlara[62] sahipsek, o zaman düzenli Beyaz, kuvvetlerle baş edemez, sadece toprakağalarının silahlı adamlarıyla baş edebiliriz. Bundan dolayı, eğer yeterli güçte düzenli silahlı kuvvetlere sahip değilsek işçi ve köylü kitleleri etkin durumda olsalar da, kalıcı ve günden güne gelişen bağımsız bir rejim kurmak söyle dursun, herhangi bir bağımsız rejim kurmak bile kesinlikle olanaksızdır. Bundan da, "silahlı güce dayanarak bağımsız işçi ve köylü rejimleri kurma" düşüncesinin, Komünist Partisi ve bağımsız rejimin hüküm sürdüğü bölgelerdeki işçi ve köylü kitleleri tarafından iyice kavranması gereken önemli bir düşünce olduğu ortaya çıkmaktadır.
      Beşinci olarak, Kızıl siyasî iktidarın uzun süre yaşaması [sayfa 85] ve gelişmesi için yukarıda sıralananlara ek olarak önemli koşullardan biri de şudur: Komünist Partisinin örgütlenmesi güçlü, siyaseti ise doğru olmalıdır

      III. HUNAN-CİANGSİ SINIR BÖLGESİNDEKİ
      BAĞIMSIZ REJİM VE AĞUSTOS YENİLGİSİ

      Savaşağaları arasındaki parçalanmalar ve savaşlar Beyaz rejimin gücünü zayıflatır. Böylece, küçük bölgeler de Kızıl siyasî iktidarın ortaya çıkması için olanaklar doğar. Ancak, savaşağaları birbirleriyle her gün de savaşmazlar. Bir ya da birkaç eyaletteki Beyaz rejim geçici bir istikrara kavuşunca, oradaki hâkim sınıflar kaçınılmaz olarak birleşirler ve Kızıl siyasî iktidarı yıkmak için ellerinden geleni yaparlar. Kurulması ve yaşaması için bütün zorunlu koşulların varolmadığı bölgelerde Kızıl siyasi iktidar, düşman tarafından yıkılma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Geçen Nisan ayından önce elverişli dönemlerde Kanton, Hayfeng ve Lufeng, Hunan-Ciangsi sınır bölgesi, Güney Hunan, Liling ve Huangan gibi yerlerde kurulan birçok Kızıl rejimin birbiri ardı sıra Beyaz rejim tarafından ezilmesinin nedeni budur. Hunan-Ciangsi sınır bölgesindeki bağımsız rejimin güneyinde Nisan ayından başlaya rak, geçici olarak istikrara kavuşmuş bir iktidar ortaya çıktı; Hunan ve Ciangsi bizi "bastırmak" için normal olarak sekiz, dokuz ya da daha fazla sayıda alayı -hatta bazen on sekiz alayı- üzerimize gönderiyordu. Ama gene de, dört alaydan daha az bir kuvvetle dört ay gibi uzun bir zaman boyunca düşmana karşı koyduk, bağımsız rejimin topraklarını günden güne genişlettik, toprak devrimini derinleştirdik, halkın siyasî iktidar organlarını yaygınlaştırdık ve Kızıl Orduyu ve Kızıl Muhafızları genişlettik. Bu, Hunan-Ciangsi sınır bölgesindeki Komünist Partisi örgütlerinin (yerel örgütler ve ordudaki örgütler) siyasetlerinin [sayfa 86] doğru olmasından dolayı mümkün oldu. Sınır Bölgesi Özel Komitesinin ve Ordu Komitesinin o zamanki siyasetleri şunlardı:
      Düşmana karşı kararlı bir biçimde mücadele etmek, Losiao Sıradağlarının[
63] orta kısımlarında siyasî iktidarı kurmak ve kaçakçılığa karşı çıkmak.
      Bağımsız rejimin hüküm sürdüğü bölgelerde toprak devrimini derinleştirmek.
      Ordu Parti örgütünün yardımıyla yerel Parti örgütünün gelişmesini sağlamak ve düzenli ordunun yardımıyla yerel silahlı kuvvetlerin gelişmesini sağlamak.
      Koşullar elverişli olduğunda, düşmanla savaşmaları için Kızıl Ordu birliklerini toplamak ve birliklerin teker teker yok edilmesini önlemek amacıyla kuvvetlerin bölünmesine karşı çıkmak.
      Bağımsız rejimin hüküm sürdüğü bölgeyi genişletmek için dalgalar halinde ilerleme siyasetini benimsemek ve maceracı ilerleme yoluyla genişleme siyasetine karşı çıkmak.
      Bu doğru taktikler, mücadelemiz için elverişli bir arazinin varlığı ve Hunan ve Ciangsi'den gelerek işgale girişen birlikler arasında yeterli eşgüdüm bulunmaması sayesinde, Nisandan Temmuza kadar olan dört ay içinde bir dizi zafer kazanabildik. Bizden birkaç kat daha güçlü olmasına karşın düşman, rejimimizi yıkmak bir yana, onun sürekli olarak genişlemesini bile önleyemedi ve rejimimiz Hunan ve Ciangsi'yi gittikçe artan bir biçimde etkilemeye başladı. Ağustos yenilgisinin tek nedeni, hâkim sınıfların geçici bir istikrar dönemi içinde bulunduklarını kavrayamayan bazı yoldaşların, hâkim sınıfların siyasî parçalanma içinde bulundukları dönemler için uygun olan bir stratejiyi benimsemeleri ve maceracı bir ilerleme uğruna kuvvetlerimizi bölmeleriydi. Bu, hem sınır bölgesinde, hem de Güney Hunan'da yenilgiye uğramamıza yolaçtı. Hunan Eyalet Komitesi temsilcisi Du Siucing yoldaş, gerçek durumu [sayfa 87] kavrayamadığı için, Partinin Özel Komitesi, Ordu Komitesi ve Yungsin İl Komitesinin ortak toplantısında alınan kararları dikkate almadı; sadece Hunan Eyalet Komitesinin emirlerini mekanik bir biçimde uygulamakla yetindi ve mücadeleyi bırakıp eve dönmek isteyen Kızıl Ordu 29. Alayının görüşleriyle uzlaştı. Bu son derece büyük bir hataydı. Bu yenilginin yarattığı durum ancak Eylül ayından sonra, Partinin Özel Komitesinin ve Ordu Komitesinin aldığı önlemlerle düzeltildi.

      IV. HUNAN-CİANGSİ SINIR BÖLGESİ BAĞIMSIZ
      REJİMİNİN HUNAN, HUBEY VE CİANGSİ EYALETLERİ
      AÇISINDAN TAŞIDIĞI ÖNEM

      Merkezi Ningang olan ve Hunan-Ciangsi sınır bölgesinde bulunan işçi ve köylülerin silahlı bağımsız rejiminin önemi, hiç kuşkusuz sınır bölgesindeki birkaç ille sınırlı değildir; bu rejim, Hunan, Hubey ve Ciangsi Eyaletlerinde siyasî iktidarın işçi ve köylülerin ayaklanması yoluyla ele geçirilmesinde çok büyük bir rol oynayacaktır. Hunan, Hubey ve Ciangsi'de gelişmekte olan ayaklanmalarla ilgili olarak, sınır bölgesindeki Parti örgütlerine çok önemli görevler düşmektedir. Bu görevler şunlardır: Sınır bölgesindeki toprak devriminin ve halkın siyasî iktidarının etkilerini, Hunan ve Ciangsi'den geçen ırmakların aşağı vadilerine ve giderek Hubey'e kadar yaymak; bu üç eyalette yaklaşmakta olan genel ayaklanmada kendine düşen görevleri yerine getirebilmesini sağlamak için Kızıl Orduyu mücadele içinde sürekli olarak genişletmek ve niteliklerini geliştirmek; bugün için toprakağalarının paralı askerlerine ve küçük silahlı birliklere karşı savaşabilecek, ileride de sınır bölgesindeki siyasî iktidarı savunabilecek duruma gelmelerini sağlamak amacıyla illerdeki yerel silahlı kuvvetleri, yani Kızıl Muhafızlarla işçi ve köylü isyan müfrezelerini genişletmek ve niteliklerini geliştirmek; yerel çalışmanın [sayfa 88] yürütülebilmesi için Kızıl Ordu personelinin yardımına duyulan ihtiyacı zamanla azaltmak ve bu çalışmayı yürütmek için sınır bölgesinin kendi personeline sahip olmasını ve hatta Kızıl Orduya ve bağımsız rejim altına giren yeni bölgelere personel göndermesini sağlamak.

      V. EKONOMİK SORUNLAR

      Temel ihtiyaç maddeleri ve nakit para sıkıntısı, Beyaz rejim tarafından kuşatılmış olan bölgelerdeki ordu ve halk için çok büyük bir sorun haline gelmiştir. Geçen yıl boyunca bağımsız sınır bölgesinde, tuz, bez ve ilaç gibi temel ihtiyaç maddeleri sıkı düşman ablukası nedeniyle çok kıtlaşmış ve pahalılaşmış; bu da, zaman zaman işçi, köylü ve küçük burjuva[
64] kitleleriyle Kızıl Ordu askerlerinin hayatlarını son derece zorlaştırmıştı. Kızıl Ordu, aynı zamanda hem düşmanla çarpışmak, hem de kendi ihtiyaçlarını sağlamak zorundadır. Tahıla ek olarak verilen adam başına beş sentlik günlük yemek ücreti için gerekli para bile bulunamamakta ve askerler iyi beslenememektedir; birçoğa hastadır, hastanelerdeki yaralıların durumu ise daha da kötüdür. Ülke çapında siyasî iktidarı ele geçirene kadar bu gibi zorluklarla karşılaşmamız elbette kaçınılmazdır; ama gene de bu zorlukların bir dereceye kadar üstesinden gelmek, hayatı biraz olsun kolaylaştırmak ve özellikle de Kızıl Ordunun ikmalini daha iyi bir biçimde yapmak ivedilikle gerekmektedir. Sınır bölgesindeki Parti örgütleri, ekonomik sorunları çözmek için uygun yollar bulamazlarsa, bağımsız rejim, düşman hâkimiyetinin istikrarlı olmaya devam edeceği görece uzun bir dönem boyunca büyük güçlüklerle karşılaşacaktır. Bu ekonomik sorunlara uygun bir çözümün bulunması, bütün Parti üyelerinin ilgisini gerektiren önemli bir sorundur. [sayfa 89]

      VI. ASKERİ ÜSLER SORUNU

      Sınır Bölgesindeki Parti örgütlerinin başka bir görevi daha vardır; o da, Beş Kuyular[
65] ve Ciyulung'daki askeri üslerin sağlamlaştırılmasıdır. Gerçekte arazi ve konum bakımından elverişli olan bu iki bölge, yani Yungsin, Lingsien. Ningang ve Suyçuan illerinin kesiştiği yerdeki Beş Kuyular dağlık bölgesiyle, Yungsin, Ningang, Caling ve Lienhua illerinin kesiştiği yerdeki Ciyulung dağlık bölgesi sadece bugün için ve sınır bölgesi açısından değil, aynı zamanda ileride Hunan, Hubey ve Ciangsi'de çıkacak ayaklanmalar açısından da önemli askeri üslerdir. Bu, özellikle hem halkın desteğine sahip olduğumuz, hem de arazisi son derece engebeli ve stratejik bakımdan önemli olan Beş Kuyular için geçerlidir. Bu üsleri sağlamlaştırmak için, birinci olarak, yeterli bir savunma sistemi kurmak; ikinci olarak, yeterli miktarda tahıl depolamak; üçüncü olarak da görece iyi Kızıl Ordu hastaneleri kurmak gerekmektedir. Sınır bölgesindeki Parti örgütleri, bu üç görevi başarıyla yerine getirmek için ellerinden geleni yapmalıdırlar. [sayfa 90]




CİNGANG DAĞLARINDAKİ MÜCADELE([10*])
25 Kasım 1928


      HUNAN-CİANGSİ SINIR BÖLGESİNDEKİ
      BAĞIMSIZ REJİM VE AĞUSTOS YENİLGİSİ

      Çin bugün dünyada, Beyaz rejim tarafından kuşatılmış bir ya da daha fazla küçük bölgede, Kızıl siyasî iktidarın kurulmuş olduğu tek ülkedir. İncelersek görürüz ki bu olgunun nedenlerinden biri, Çin'in komprador ve toprakağası sınıfları içindeki bitip tükenmek bilmeyen parçalanma ve savaşlardır. Bu parçalanma ve savaşlar devam ettiği sürece isçi ve köylülerin silahlı bağımsız rejimlerinin yaşamaya devam etmesi ve büyümesi ek olarak şu koşulları gerektirmektedir: (1) Sağlam bir kitle temeli, (2) sağlam bir parti örgütü, (3) oldukça güçlü bir Kızıl Ordu, (4) askeri harekât için elverişli arazi ve (5) temel ihtiyaçların karşılanması için yeterli ekonomik kaynaklar.
      Bağımsız bir rejim, kendisini kuşatan hâkim sınıflara karşı uyguladığı stratejiyi duruma göre değiştirmeli, hakim sınıfların rejimi geçici olarak istikrar kazandığı zaman başka bir stratejiyi benimsemelidir. Li Zungcen ile Tang Şengçi arasındaki Hunan ve Hubey Eyaletlerinde[
66] ve Çang Fakuy ile Li Cişen arasında Guandung Eyaletinde[67] sürüp giden savaşlar sırasında olduğu gibi, hâkim [sayfa 94] sınıfların parçalanmış olduğu dönemlerde, stratejimiz görece daha cüretli, askeri harekâtta bulunduğumuz alan da görece daha geniş olabilir. Bununla birlikte, Beyaz terör bize darbe indirdiği zaman, sırtımızı dayayabileceğimiz güvenlikli bir şeye sahip olmak için merkezî bölgelerde sağlam bir temel kurmaya dikkat etmeliyiz. Bu yılın Nisan ayından sonra güney eyaletlerinde olduğu gibi, hâkim sınıfların rejiminin görece istikrarlı olduğu dönemlerde stratejimiz, adım adım ilerleme stratejisi olmalıdır. Böyle dönemlerde, askerî alanda yapılabilecek en kötü şey maceracı bir ilerleme için kuvvetlerimizi bölmek; yerel çalışma alanında (toprak dağıtımı, siyasî iktidarın kurulması, Partinin genişletilmesi ve yerel silahlı kuvvetlerin örgütlenmesi) yapılabilecek en kötü şey ise kadrolarımızı dağıtmak ve merkezi bölgelerde sağlam bir temel kurmayı savsaklamaktır. Birçok küçük Kızıl bölgenin uğradığı yenilgi, ya gerekli nesnel koşulların bulunmamasından ya da taktiklerde yapılan öznel hatalardan doğmuştur. Taktiklerde yapılan hataların tek nedeni, hâkim sınıfların rejiminin geçici olarak istikrar kazandığı dönemlerle parçalandığı dönemleri birbirinden açık seçik ayırdedememek olmuştur. Geçici istikrar dönemlerinde, bazı yoldaşlar, maceracı bir ilerleme için kuvvetlerimizi bölmeyi savundular ve hatta sanki düşmanın, sadece toprakağalarının paralı askerleriyle değil, düzenli birliklerin yoğun harekâtıyla da saldırabileceği gerçeğini unutmuş gibi geniş bölgelerin savunmasını yalnızca Kızıl Muhafızlara bırakmayı önerdiler. Yerel çalışmalarda ise, merkezi bölgelerde sağlam bir temel kurmayı tamamen, gözardı ettiler ve olanaklarımızın el verip elvermediğine bakmadan yönetimimiz altındaki toprakları sınırsızca genişletmeye çalıştılar. Biri, askeri harekâtta adım adım ilerleme siyasetini ya da yerel çalışmalarda çabalarımızı, kendimize yenilmez bir durum sağlamak amacıyla merkezi bölgelerde sağlam bir temel kurmak noktasında yoğunlaştırma siyasetini savunduğu zaman, onu "tutucu" olmakla suçluyorlardı. Bu yoldaşların yanlış fikirleri, geçen Ağustos ayında Hunan-Ciangsi sınır bölgesinin ve Güney Hunan'da [sayfa 95] Dördüncü Kızıl Ordunun uğradığı yenilgilerin temel nedeniydi.
      Hunan-Ciangsi sınır bölgesindeki çalışmalarımız, geçen yılın Ekim ayında başladı. Başlangıçta bu bölge illerindeki bütün Parti örgütlerimiz işlemez haldeydi. Yerel silahlı kuvvetler, sadece Cingang Dağlan dolaylarında Yuan Vencay ve Vang Zo komutasındaki iki birlikten meydana geliyordu. Her birliğin iyi işlemeyen altmışar tüfeği vardı. Öte yandan Yungsin, Lienhua, Çaling ve Lingsien illerinde köylü savunma müfrezeleri toprakağaları sınıfı tarafından tamamen silahsızlandırılmış ve kitlelerin devrimci coşkusu söndürülmüştü. Bu yılın Şubat ayına kadar, Ningang, Yungsin, Çaling ve Suyçuan'da il Parti komiteleri, Lingsieng'de ise bir özel bölge Parti komitesi kurulmuştu. Lienhua'da da bir Parti örgütü çalışmaya ve Vanan İl Komitesiyle bağlantı kurmaya başlıyordu. Lingsien dışındaki bütün illerin her biri birkaç yerel silahlı birliğe sahipti. Ningang'da, Çaling'de, özellikle de Suyçuan ve Yungsin' de, kitleleri toprakağalarına karşı harekete geçiren birçok gerilla ayaklanması patlak verdi ve bunların hepsi de oldukça başarılıydı. O dönemde toprak devrimi henüz pek fazla ilerletilmemişti. Siyasî iktidar organlarına, işçi, köylü ve asker hükümetleri adı verilmekteydi. Orduda asker komiteleri[68] kurulmuştu. Birlikler ayrı ayrı görevlere gittikleri zaman, bunları yönetmek için eylem komiteleri meydana getiriliyordu. Partinin bu bölgedeki yönetici organı, Güz Hasadı Ayaklanması sırasında Hunan Eyalet Komitesi tarafından atanmış olan (sekreterliğini Mao Zedung'un yaptığı) Cephe Komitesiydi. Cephe Komitesi, Güney Hunan Özel Komitesinin isteği üzerine Mart başlarında kaldırıldı ve (sekreterliğini Ho Tingying'in yaptığı) Tümen Parti Komitesi olarak yeniden örgütlendi. Komite, böylece, yerel Parti örgütleri üzerinde yetkisi olmayan, sadece ordu içindeki Parti örgütlerini yöneten bir organ durumuna geldi. Bu arada, Mao Zedung'un kuvvetleri oradaki Özel Komitenin isteği üzerine Güney Hunan'a gönderildi ve bunun sonucunda da Hunan-Ciangsi sınır bölgesi bir ayı aşkın bir [sayfa 96] süre düşman işgali altında kaldı. Mart ayının sonlarında Güney Hunan'da yenilgiye uğradık ve Nisan ayında Cu De ve Mao Zedung komutasındaki kuvvetler Güney Hunan'daki köylü ordusuyla birlikte Ningang'a çekilip sınır bölgesindeki bağımsız rejimi yeniden kurmaya başladılar.
      Hunan-Ciangsi sınır bölgesindeki bağımsız rejim, Nisan ayından başlayarak, karşısında, güneyde hakim sınıfların geçici bir istikrara kavuşmuş olan iktidarını buldu Hunan ve Ciangsi'nin bizi bastırmak için üzerimize gönderdikleri gerici kuvvetlerden oluşan alayların sayısı en az sekiz ya da dokuzu, hatta bazen on sekizi bulmaktaydı. Ama gene de, dört alaydan daha küçük bir kuvvetle ve dört ay gibi uzun bir süre düşmanla çarpışarak, her geçen gün bağımsız rejimimizin yönetimindeki toprakları büyüttük, toprak devrimini derinleştirdik, halkın siyasî iktidarını yaygınlaştırdık ve Kızıl Orduyu ve Kızıl Muhafızları genişlettik. Bu, sınır bölgesindeki (yerel ve ordudaki) Parti örgütlerinin siyasetleri doğru olduğu için başarılabildi. Sekreterliğini Mao Zedung'un yaptığı Sınır Bölgesi Özel Komitesinin ve sekreterliğini Cen Yi'nin yaptığı Parti Ordu Komitesinin o zamanki siyasetleri şöyleydi:
      Düşmana karşı kararlılıkla mücadele etmek, Losiao Sıradağlarının orta kısımlarında siyasî iktidarı kurmak ve kaçakçılığa karşı çıkmak.
      Bağımsız rejimin hüküm sürdüğü bölgelerde toprak devrimini derinleştirmek.
      Ordu Parti örgütünün yardımıyla yerel Parti örgütünün gelişmesini sağlamak ve düzenli ordunun yardımıyla yerel silahlı kuvvetlerin gelişmesini sağlamak.
      Hâkim sınıfların görece güçlü bir iktidara sahip oldukları Hunan'a karşı savunma, görece zayıf bir iktidara sahip oldukları Ciangsi'ye karşı ise saldırı durumunda bulunmak.
      Yungsin'in geliştirilmesi için çok çaba harcamak burada halkın bağımsız rejimini kurmak ve uzun bir [sayfa 97] mücadeleye hazırlanmak.
      Koşullar elverişli olduğu zaman düşmanla savaşmaları için Kızıl Ordu birliklerini toplamak ve birliklerin teker teker yok edilmesini önlemek amacıyla kuvvetlerin bölünmesine karşı çıkmak.
      Bağımsız rejimin egemen olduğu bölgeyi genişletmek için dalgalar halinde ilerleme siyasetini benimsemek ve maceracı ilerleme yoluyla genişleme siyasetine karşı çıkmak.
      Bu doğru taktikler ve sınır bölgesinin mücadelemiz için elverişli arazisi sayesinde ve Hunan'dan gelen istilacı birliklerle Ciangsi'den gelenler arasındaki bağlantının yetersizliğinden dolayı, Nisandan Temmuza kadar geçen dört ay içinde birçok askeri zafer kazanmayı ve halkın bağımsız rejimini genişletmeyi başardık. Düşman, bizden birkaç kat güçlü olmasına karşın, rejimimizi yıkmak şöyle dursun, genişlemesini bile engelleyemedi. Rejimimizin Hunan ve Ciangsi üzerindeki etkisi gittikçe daha fazla hissedilmeye başladı. Ağustos yenilgisinin tek nedeni, hâkim sınıfların geçici bir istikrar döneminde bulunduklarını kavrayamayan bazı yoldaşların, hâkim sınıflar içinde parçalanmaların hüküm sürdüğü dönemlere uygun düşen bir siyaset benimsemeleri ve Güney Hunan üzerine maceracı bir şekilde' ilerlemek için kuvvetlerimizi bölmeleriydi. Bu, hem sınır bölgesinde, hem de Güney Hunan'da yenilmemize yol açtı. Hunan Eyalet Komitesinin temsilcisi Du Siucing ve Eyalet Komitesi tarafından Sınır Bölgesi Özel Komitesi sekreterliğine atanmış olan Yang Kayming, gerçek durumu kavrayamadılar. Mao Zedung'un, Van Sisien'in ve şiddetle karşı çıkan, öteki yoldaşların Yungsin'de uzakta bulunmalarından yararlanarak, Parti Ordu Komitesinin, Özel Komitenin ve Yungsin İl Komitesinin yaptıkları ortak toplantıda aldıkları ve Hunan Eyalet Komitesinin görüşlerini reddeden kararlara uymadılar. Hunan Eyalet Komitesinin Güney Hunan üzerine yürüme emrini mekanik bir şekilde uyguladılar ve Yicanglı köylülerden oluşan Kızıl Ordunun [sayfa 98] 29. Alayının mücadeleyi bırakıp eve dönme isteğiyle uzlaştılar. Bu, hem sınır bölgesinde, hem de Güney Hunan' da yenilmemize yol açtı.
      Başlangıçta, Temmuz ortalarında, Hunan'dan gelen, Va Şang komutasındaki Sekizinci Ordu Ningang'ı istila etmiş, Yungsin'e girmiş, bizimle savaşa tutuşmak için boş yere uğraşmıştı (askerlerimiz bu kuvvetlerin üzerine yan yollardan birinden saldırmayı denediler, fakat ellerinden kaçırdılar). Vu Şang'm kuvvetleri, kitlelerin bizi desteklemesinden korkarak aceleyle Lienhua üzerinden Çaling'e çekildiler. Bu sırada, Lingsien ve Çaling'e saldırmak üzere Ningang'dan yola çıkmış olan Kızıl Ordunun ana birliği, Lingsien'e varınca planını değiştirdi ve Güney Hunan'a yöneldi. Aynı anda Ciangsi'den gelen, Vang Çun ve Cin Handing komutasındaki Üçüncü Ordunun beş alayıyla Hu Vendu komutasındaki Altıncı Ordunun altı alayından meydana gelen düşman kuvvetleri, Yungsin'e karşı ortak bir saldırıya giriştiler. Bu sırada Yungsin'de sadece bir alayımız bulunmaktaydı. Bu alay, geniş halk kitlelerinin bağrında gizlenerek ve düşman üzerine her yönden- giriştiği gerilla saldırıları yoluyla, düşmanın on bir alayını yirmi beş gün gibi bir süre boyunca Yungsin il merkezi etrafında yarıçapı otuz li[11*] olan bir alana hapsetti. Sonunda düşmanın şiddetli saldırısı karşısında önce Yungsin, bundan kısa bir süre sonra da Lienhua ve Ningang düştü. Tam bu sırada, Ciangsi'den gelen düşman kuvvetleri arasındaki iç anlaşmazlıklar birdenbire alevlendi; Hu Vendu komutasındaki Altıncı Ordu aceleyle geri çekildi ve hemen Çangşu'da Vang Çun'un Üçüncü Ordusuyla savaşa girdi. O zaman diğer beş Ciangsi alayı da aceleyle Yungsin il merkezine çekildi. Eğer ana birliğimiz Güney Hunan'a gitmemiş olsaydı, pekâlâ bu düşman kuvvetini bozguna uğratabilir, bağımsız rejimimizin alanını Cian, Anfu ve Pingsiang'ı kapsayacak şekilde genişletebilir ve bu alanı Pingciang ve Liuyang'la [sayfa 99] birleştirebilirdik. Ancak esas kuvvetimiz uzakta bulunduğu ve geriye kalan tek alayımız da çok yorgun olduğu için, adamlarımızdan bir kısmının Yuan Vencay ve Vang Zo komutasındaki iki birlikle işbirliği halinde Cingang Dağlarını savunmak üzere burada kalması ve benim de geri kalan askerleri, esas kuvvetimizi bulup geri çağırmak üzere Guydung'a götürmem kararlaştırıldı. O sırada, esas kuvvetimiz zaten Güney Hunan'dan Guydung'a geri çekilmeye başlamıştı ve biz, 23 Ağustosta bu kuvvetlerle birleştik.
      Kızıl Ordunun esas kuvveti Temmuz ortalarında Lingsien'e vardığı zaman, siyasî bakımdan yalpalayan ve Güney Hunan'daki evlerine dönmek isteyen 29. Alayın subay ve erleri, emirlere uymayı reddettiler. Öte yandan 28. Alay Güney Hunan'a gitmeye karşıydı ve Güney Ciangsi'ye gitmek istiyordu; Yungsin'e geri dönmeyi ise hiç istemiyordu. Du Siucing'in 29. Alayın taşıdığı hatalı fikirleri teşvik etmesi ve Ordu Komitesinin de, askerleri bu hatalı fikirlerden vazgeçirememesi üzerine, esas kuvvet Çençov'a gitmek üzere 17 Temmuzda Lingsien'den ayrıldı. 24 Temmuzda ise, Fan Şişeng komutasındaki düşman kuvvetlerine karşı, Çençov'da giriştiği savaşta, başlangıçta başarılı olduysa da, sonra yenilerek savaştan çekildi. Bunun üzerine kendi başına hareket eden 29. Alay, eve dönmek için hızla Yiçang'a doğru yola çıktı. Sonuç olarak alayın bir kısmı, Leçang'da Hu Fengçang'ın haydutları tarafından yok edildi, diğer bir kısmı ise Çençov-Yiçang bölgesinde dağıldı ve bunlardan bir daha haber alınamadı. O sırada bu alaydan geri kalanların sayısı yüzü geçmiyordu. Neyse ki, esas kuvveti meydana getiren 28. Alay, büyük kayıplar vermemişti ve 18 Ağustosta Guydung'u ele geçirdi. Cingang Dağlarından gelen birlikler 23 Ağustosta alaya katıldılar ve birleşen kuvvetlerin Çungyi ve Şangyu yoluyla Cingang Dağlarına dönmesi kararlaştırıldı. Çungyi'ye vardığımız zaman, tabur komutanı Yuan Çungçuan bir piyade ve bir topçu bölüğüyle birlikte kaçtı. Daha sonra bu iki bölük bulunup geri getirilmekle birlikte, bu harekâtta alay komutanımız [sayfa 100] Vang Erço hayatını kaybetti. Geri dönmekte olan adamlarımız henüz hedeflerine varmadan önce, Hunan ve Ciangsi'den gelen düşman birlikleri bu fırsattan yararlanarak 30 Ağustosta Cingang Dağlarına saldırdılar. Cingang Dağlarını savunan birlikler, bir taburdan az olmakla beraber, üstün oldukları noktalardan yararlanarak, düşmanı geri püskürtüp bozguna uğrattılar ve üssümüzü kurtardılar.
      Ağustos yenilgisinin nedenleri şunlardı: (1) Yalpalayan ve evlerini özleyen bazı subay ve erler savaşma güçlerini kaybetmişlerdi; Güney Hunan'a gitmek istemeyen başka bazı subay ve erler ise şevksizdiler; (2) askerlerimiz, yazın boğucu sıcağında yapılan yürüyüşlerde bitkin düşmüşlerdi; (3) Lingsien'den birkaç yüz li uzakta maceracı bir harekâta girişmiş olan askerlerimizin sınır bölgesiyle olan bağları kopmuştu ve tek başlarına kalmışlardı; (4) Güney Hunan'daki kitleler henüz harekete geçirilmemiş olduğu için, bu bölgeye yapılan sefer, tamamen askerî bir macera olmuştu; (5) düşmanın durumu hakkında bilgimiz yoktu, (6) hazırlıklarımız yetersizdi ve subaylarla erler harekâtın amacını kavramamışlardı.

      BAĞIMSIZ REJİM ALTINDAKİ BÖLGEDE BUGÜNKÜ DURUM

      Bu yılın Nisan ayından itibaren Kızıl bölgeler giderek genişletilmiştir. Ciangsi düşman kuvvetlerini dördüncü kez yenilgiye uğrattığımız 23 Hazirandaki Lungyuanku (Yungsin ve Ningang sınırında bulunmaktadır) çarpışmasından sonra Ningang, Yungsin ve Lienhua illerini, Cian ve Anfu' nun bazı küçük kesimlerini, Suyçuan'm kuzey kesimini ve Lingsien'in güneydoğu kesimini içine alan sınır bölgesi, gelişmesinin doruğuna erişti. Kızıl bölgelerde toprağın büyük bir kısmı dağıtılmıştı ve geri kalan kısmı da dağıtılmaktaydı. İlçe ve kasabalarda, siyasi iktidar organları kuruldu. [sayfa 101]
      Ningang, Yungsin, Lienhua ve Suyçuan'da il hükümetleri kuruldu ve bir sınır bölgesi hükümeti meydana getirildi. Köylerde işçi ve köylü ayaklanma müfrezeleri, ilçe ve il düzeyinde ise Kızıl Muhafızlar örgütlendi. Temmuzda Ciangsi düşman kuvvetleri saldırıya geçti; Ağustosta Hunan ve Ciangsi düşman kuvvetleri birlikte Cingang Dağlarına saldırdılar. Sınır bölgesindeki bütün il merkezleri ve ovalar düşman tarafından işgal edildi. Barışı koruma birlikleri ve toprakağalarının paralı askerleri olan bu köpekler, azgınlaştılar ve bütün kasaba ve köylük bölgelerde Beyaz terör esmeye başladı. Parti ve hükümet örgütlerinin çoğu çöktü. Zengin köylüler ve Parti içindeki oportünistler, büyük gruplar halinde düşman safına geçtiler. Hunan düşman kuvvetleri, ancak 30 Ağustostaki Cingang Dağları muharebesinden sonra Lingsien'e geri çekildi, ama Ciangsi kuvvetleri bütün il merkezlerini ve köylerin çoğunu hâlâ ellerinde tutuyorlardı. Bununla beraber düşman, Ningang' in batı ve kuzey bölgelerini; Yungsin'in kuzeyindeki Tien-lung, batısındaki Siaosiciang ve güneyindeki Vanienşan bölgelerini; Lienhua'daki Şansi bölgesini; Suycuan'daki Cingangşan bölgesini ve Lingsien'deki Çinşigang ve Dayuan bölgelerini kapsayan dağlık alanları hiç bir zaman ele geçiremedi. Temmuz ve Ağustos aylarında, Kızıl Ordunun bir alayı, çeşitli illerin Kızıl Muhafızlarıyla uyum içinde hareket ederek, küçüklü büyüklü birçok muharebe verdi; sonunda dağlara geri çekildiğinde sadece otuz tüfek kaybetmişti.
      Askerlerimiz, Çungyi ve Şangyu üzerinden Cingang Dağlarına geri dönerken, Güney Ciangsi'den gelen düşman kuvvetleri -Liyu Siyi komutasındaki Bağımsız 7. Tümen- bizi Suyçuan'a kadar takip etti. 13 Eylülde Liyu Şiyi'yi yendik, birkaç yüz tüfek ele geçirdik ve Suyçuan'ı aldık. 26 Eylülde Cingang Dağlarına geri döndük. 1 Ekimde Ningang' da, Siyüng Şihuy'un tugaylarından biri olan Çu Hunyuan komutasındaki tugayla savaşa tutuşarak yendik ve Ningang ilinin tamamını yeniden ele geçirdik. Bu arada Guydung'da konaklamış olan Yen Çungru komutasındaki Hunan [sayfa 102] düşman kuvvetlerinden 126 asker bizim tarafımıza geçti ve Bi Çanyun'un komutasında bir özel görev taburu olarak örgütlendiler. 9 Kasımda Lungyuanku'da ve Ninganş il merkezinde Çu'nun tugayından bir alayı bozguna uğrattık. Ertesi gün ilerleyerek Yungsin'i işgal ettik, fakat kısa bir süre sonra Ningang'a çekildik. Bugünkü durumda, güneyde Suyçuan ilindeki Cingang Dağlarının güney yamaçlarından kuzeyde Lienhua ilinin sınırına kadar uzanan bölgemiz, Ningang'ın tamamını ve Suyçuan, Lingsien ve Yungsin'in bazı kesimlerini içine alarak, kuzeyden güneye uza-nau dar ve kesintisiz bir şerit meydana getirmektedir. Ancak Lienhua'nın Şangsi ilçesi ve Yungsin'in Tienlung ve Vannienşan ilçeleri, bu kesintisiz şerite sağlam bir şekilde bağlı değildir. Düşman, askeri saldırılar ve ekonomik abluka yoluyla üs bölgemizi yıkmaya çalışmaktadır ve biz de şimdi düşmanın saldırılarını bozguna uğratmaya hazırlanıyoruz.

      ASKERİ SORUNLAR

      Sınır bölgesindeki mücadele yalnızca askeri olduğu için, hem Parti hem de kitleler, savaş temel alınarak hazırlanmalıdır. Düşmanla nasıl başedileceği, nasıl savaşılacağı, günlük hayatımızın başlıca sorunu haline gelmiştir. Bağımsız bir rejim silahlı olmak zorundadır. Eğer böyle bir rejimin silahlı kuvvetleri yoksa ya da yetersizse ya da düşmanla olan ilişkilerde yanlış taktikler uygulanırsa, nerede olursa olsun, bağımsız rejimin bulunduğu bölge çok kısa zamanda düşman tarafından işgal edilir. Mücadelenin her geçen gün daha da şiddetlenmesiyle, sorunlarımız son derece karmaşık ve ciddi bir hale gelmiştir.
      Sınır bölgesindeki Kızıl Ordu, (1) evvelce Ye Ting ve Ho Lung komutasında bulunan Çaoçov ve Svatov'daki birlikler;[
69] (2) Vuçang'daki eski Millî Hükümetin Muhafız Alayı[70] (3) Pingciang ve Liuyanglı köylüler;[71] (4) Güney Hunanh köylüler[72] ve Şuykuşanlı işçiler;[73] (5) Su Kesiang, Tang Şengçi, [sayfa 103] Bay Cungsi, Çu Peyde, Vu Şang ve Siyung Şihuy komutasındaki kuvvetlerden esir alman askerler ve (6) sırilr bölgesindeki illerde yaşayan köylülerden meydana gelmektedir. Ancak bir yılı aşkın bir süre savaştıktan sonra, evvelce Ye Ting ve Ho Lung komutasındaki birliklerden, Muhafız Alayından ve Pingciang ve Liuyanglı köylülerden sadece üçte biri kalmıştır. Güney Hunanlı köylüler de ağır kayıplar vermiştir. Dolayısıyla, her ne kadar yukarıda sayılan ilk dört grup bugüne kadar Dördüncü Kızıl Ordunun belkemiğini meydana getirmişse de şimdi, son iki gruptan gelen askerlerin sayısı bunların sayısını çok aşmış bulunmaktadır. Bundan başka, bu son iki grup içinde de, esir alman askerlerin sayısı köylülerin sayısını aşmaktadır; bu kay nak olmasaydı, ciddi bir insan gücü sorunu ortaya çıkardı. Bu durumda bile, insan sayısındaki artış, tüfek sayısındaki artışa ayak uyduramamaktadır. Tüfekler kolay kaybedilmiyor ama askerler yaralanıyor, öldürülüyor, hastalanıyor, kaçıyor ve dolayısıyla daha kolay kaybediliyorlar. Hunan Eyalet Komitesi bize Anyuan'dan[74] isçi göndereceğine söz vermişti. Bu sözünü yerine getireceğini ciddiyetle umuyoruz.
      Sınıf kökeni bakımından, Kızıl Ordu kısmen işçi ve köylülerden, kısmen de lümpen-proleterlerden oluşmaktadır. Lümpen-proleterlerin sayısının çok fazla olması, kuşkusuz pek iyi bir şey değildir. Ama bunlar, savaşma konusunda yeteneklidirler ve savaş her geçen gün bize daha fazla kayıp verdirterek sürdüğü için, kayıplarımızı lümpen-proleterler ile kapatmak bile artık kolay bir iş olmaktan çıkmıştır. Bu koşullar altında biricik çözüm yolu, siyasi eğitimi yoğunlaştırmaktır.
      Kızıl Ordu askerlerinin çoğu, daha önce paralı asker olarak çalışmış olanlardan meydana gelmektedir, fakat bunlar bir kere Kızıl Orduya girdikten sonra nitelikleri değişmektedir. Her şeyden önce Kızıl Ordu, askerlerin başkası için değil, kendileri ve halk için savaştıklarını hissetmelerini sağlayarak, paralı asker sistemini ortadan kaldırmıştır. Kızıl Orduda şimdilik düzenli bir ücret sistemi [sayfa 104] yoktur, ama yemeklik yağ, tuz, yakacak odun ve sebze için para, tahıl ve biraz da cep harçlığı verilmektedir. Sınır bölgesinin yerlisi olan bütün Kızıl Ordu subay ve askerlerine toprak dağıtılmıştır, ancak ülkenin diğer bölgelerinden gelenlere toprak dağıtmak oldukça güç bir iştir.
      Kızıl Ordu askerleri, siyasi eğitimden geçtikten sonra sınıf bilincine ulaşmış, toprak dağıtımı, siyasi iktidarın kurulması, işçi ve köylülerin silahlandırılması gibi sorunların temellerini öğrenmişlerdir. Kendileri için, işçi sınıfı ve köylülük için savaştıklarını bilmektedirler. Bu nedenle çetin mücadelenin getirdiği güçlüklere yakınmadan göğüs gerebilmektedirler. Her bölük, tabur ya da alayın, askerlerin çıkarlarını temsil eden, siyasî çalışmayı ve kitle çalışmasını yürüten bir askerler komitesi vardır.
      Tecrübelerimiz, Parti temsilcileri sisteminin[75] kaldırılmaması gerektiğini göstermiştir. Parti kolları bölükler temel alınarak örgütlenmiş olduğu için, Parti temsilcileri özellikle bölük düzeyinde önemli olmaktadır. Parti temsilcisi, asker komitesinin siyasi eğitimi yürütmesini sağlamalı, kitle hareketleri için yapılan çalışmaya rehberlik etmeli ve aynı zamanda Parti kolunun sekreterliğini yapmalıdır. Olaylar, bölük Parti temsilcisi ne kadar iyi olursa, bölüğün o kadar sağlam olduğunu ve bölük komutanının bu önemli siyasi rolü oynayamayacağını göstermiştir. Alt kademelerdeki kadrolar arasında verilen kayıp büyük olduğu için, çoğu kez, esir alman düşman askerleri çok kısa bir zamanda takım yöneticisi ya da bölük komutam olmaktadırlar; Şubat ve Mart aylarında esir alman askerlerden bazıları ise bugün tabur komutanı olmuşlardır. Ordumuzun ismi Kızıl Ordu olduğu için, işlerin Parti temsilcileri olmadan da yürüyeceği düşünülebilir; ama bu, çok hatalı bir düşüncedir. Bir aralık Güney Hunan'daki 28, Alay, bu sistemi ortadan kaldırdı; ancak daha sonra yeniden koymak zorunda kaldı. Parti temsilcilerinin adın; "eğitmen" olarak değiştirmek, bunların, esir alınan askerlerin nefretini kazanmış olan Guomindang ordusundak: eğitmenlerle karıştırılmasına yol açardı. Ayrıca ad değişikliği, [sayfa 105] sistemin esasını etkilemeyeceği için, değişiklik yapmamaya karar verdik. Parti temsilcileri arasından verdiğimiz kayıplar çok ağırdır. Kaybettiğimiz Parti temsilcilerinin yerine yenilerini yetiştirmek için eğitime başladık, fakat aynı zamanda Merkez Komitesinin ve Hunan ve Ciangsi Eyalet Komitelerinin bize Parti temsilcisi olarak çalışabilecek en az otuz yoldaş göndereceklerini de umuyoruz.
      Normal olarak bir askerin savaşabilecek duruma gelmesi için, altı aylık ya da bir yıllık bir eğitime ihtiyacı vardır. Ama bizim askerlerimiz, hemen hiç bir eğitim görmeden, askere alındıklarının ertesi günü savaşmak zorunda kalmaktadırlar. Askerlik tekniğini bilmeden, sadece cesaretlerine dayanarak savaşmaktadırlar. Uzun dinlenme ve eğitim süreleri sözkonusu olamayacağından, yapılacak tek şey, eğer mümkünse belirli çarpışmalara girmekten kaçınmaya çalışmak ve böylelikle eğitim için zaman kazanmaktır. Şimdi, alt kademelerde subay olmak üzere eğitim gören 150 kişilik bir birliğimiz var ve bu eğitimi ilerde de sürdürmek niyetindeyiz. Merkez Komitesinin ve iki eyalet komitesinin bize, takım yöneticisiyle bölük komutanı rütbelerinin üstünde daha çok sayıda subay göndereceğini umuyoruz.
      Hunan Eyalet Komitesi, bizden, askerlerin maddi durumlarıyla ilgilenmemizi ve onları sıradan işçi ve köylülerden en azından birazcık daha iyi bir duruma getirmemizi istedi. Aslında askerler daha kötü bir durumdadırlar. Her asker, tahıla ek olarak, yemeklik yağ, tuz, yakacak odun ve sebze için günde sadece beş sent almaktadır. Bunu sağlamak bile güç olmaktadır. Sadece bunların aylık tutarı, on bin gümüş doları aşmaktadır ve bu paranın tek kaynağı, yerel zorbaların mallarının kamulaştırılmasıdır.[76] Şimdi beş bin kişilik bir ordunun kışlık elbiselerine konulacak pamuğumuz var, ancak hâlâ kumaş sıkıntısı çekmekteyiz. Hava soğuk olmasına rağmen, askerlerimizin çoğu hâlâ iki kat ince elbise giymektedirler. Neyse ki zorluklara alışkınız. Bunun ötesinde aynı zorlukları hepimiz paylaşmaktayız; ordu komutanından aşçıya kadar herkes, tahılın yanında, günlük beş sentlik yiyecek ücretiyle yaşamını [sayfa 106] sürdürmektedir. Cep harçlığına gelince, bunun miktarı yirmi sent de olsa, kırk sent de olsa, herkes aynı parayı alıyor[77]. Bunun sonucunda, askerler kimseden yakınmamaktadır.
      Girdiğimiz her çarpışmada yaralananlar oluyor. Aynı zamanda birçok subay ve er kötü beslenmeden, soğuktan ve başka nedenlerden dolayı hastalanmışlardır. Dağlardaki hastanelerimizde hem Çin hem de Batı usulü tedavi uygulanmaktadır; ancak yeterli sayıda doktorumuz ve ilacımız yoktur. Şu anda bu hastanelerde sekiz yüzü aşkın hasta bulunmaktadır. Hunan Eyalet Komitesi, bize ilaç sağlayacağına söz vermişti; ama şimdiye kadar elimize ilaç geçmedj. Yine de Merkez Komitesinin ve iki eyalet komitesinin bize Batı tarzında eğitim görmüş birkaç doktor ile bir miktar tentürdiyot göndereceğini ummaktayız.
      Kızıl Ordunun, bu kadar kötü maddi koşullara ve bu kadar sık çarpışmaya girmesine karşın görevlerini yerine getirebilmiş olmasının bir nedeni de, Partinin oynadığı rolün yanı sıra, demokrasi uygulamasıdır. Subaylar erleri dövmezler; subaylara ve askerlere eşit davranılır; askerlerin toplantı yapma ve düşüncelerini açıklama özgürlüğü vardır; önemsiz formaliteler kaldırılmıştır; hesaplar herkesin denetimine açıktır. Askerler, yemeği kendi aralarında birleşerek ortak yemekte ve bu yolla yemeklik yağ, tuz, yakacak odun ve sebze için verilen günlük beş sentten, adam başına günde aşağı yukarı altı-yedi kuruş tutan ve "ortak yemek tasarrufu" adını verdikleri bir miktar cep harçlığı bile biriktirebilmektedirler. Bütün bunlar, askerleri çok hoşnut etmektedir. Özellikle yeni esir alman askerler, bizim ordumuzla Guomindang ordusunun iki ayrı dünya olduğunu görmektedirler. Kızıl Ordudaki maddi koşullar, Beyaz ordudaki kadar iyi olmasa bile, kendilerini manevi bakımdan özgür hissetmektedirler. Daha dün Beyaz ordudayken hiç cesareti olmayan askerler, bugün Kızıl Orduda çok cesur insanlar haline gelmişlerdir; demokrasinin bu kadar büyük bir etkisi olmaktadır. Kızıl Ordu, esir alman askerleri anında değiştiren bir ocak gibidir. Çin'de, halkın olduğu [sayfa 107] kadar ordunun da demokrasiye ihtiyacı vardır. Ordumuzdaki demokrasi, feodallerin paralı asker ordusunu içten yıkmak için sahip olduğumuz önemli bir silahtır.[78]
      Şimdiki durumda Parti örgütünün dört kademesi vardır: Bölük Parti kolu, tabur komitesi, alay komitesi ve ordu komitesi. Bir bölükte, her mangada bir grubu olan bir Parti kolu bulunmaktadır. «Parti kolu, bölük temel alınarak örgütlenmiştir»; bu, Kızıl Ordunun böylesine çetin bir mücadeleyi şimdiye kadar dağılmadan sürdürebilmiş olmasının önemli nedenlerinden biridir. İki yıl önce, Guomindang ordusunda bulunduğumuz sırada Partimizin askerler arasında örgütsel kökleri yoktu; Ye Ting'in birliklerinde[79] bile sadece her alayda bir Parti kolu bulunmaktaydı. Hiç bir ciddi sınavı cesaretle göğüsleyemememizin nedeni buydu. Bugün Kızıl Orduda Partililerin Parti üyesi olmayanlara oranı, aşağı yukarı bire üçtür; yani ortalama olarak her dört kişiden biri Parti üyesidir. Son zamanlarda, savaşçılar arasından Partiye daha çok üye kaydederek bu oranı, her iki kişiden biri Parti üyesi olacak şekilde yükseltmeye karar verdik.[80] Bugünkü durumda bölük Parti kollarında yeterli sayıda iyi Parti sekreteri bulunmamaktadır. Bunun için Merkez Komitesinden, bulundukları yerlerde artık faaliyet gösteremeyen etkin kadrolardan bir kısmını buraya göndermesini istiyoruz. Güney Hunanlı kadroların hemen tamamı, ordu içinde Parti çalışması yapmaktadırlar. Fakat bunlardan bazıları, Ağustos ayında Güney Hunan'dan geri çekildiğimiz sırada dağıldıkları için, artık bu işe daha fazla adam ayırabilecek durumda değiliz.
      Yerel silahlı kuvvetler, Kızıl Muhafızlar ilçe işçi ve köylü ayaklanma müfrezelerinden oluşmaktadır. Mızrak vs. ve av tüfekleriyle silahlanmış olan bu müfrezeler, kasaba temeline göre örgütlenmiştir. Her kasabanın, gücü kasabanın nüfusuna göre değişen bir müfrezesi vardır. Bunların, görevi karşı-devrimi bastırmak, kasaba yönetimini korumak ve düşmanla savaşta Kızıl Orduya ve Kızıl Muhafızlara yardım etmektir. Ayaklanma müfrezeleri, ilk önce Yungsin'de bir yeraltı kuvveti olarak ortaya çıktı, fakat bütün [sayfa 108] il ele geçirildikten sonra, açık hale geldiler. Bu örgütlenme şimdi, adı değiştirilmeksizin, sınır bölgesinin diğer illerinde de gerçekleştirilmiştir. Kızıl Muhafızların silahları, esas olarak beş mermi alan tüfeklerden meydana gelmektedir, ama dokuz ve tek mermi alan tüfekleri de vardır. Ningang' da 140, Yungsin'de 220, Lienhua'da 43, Çaling'de 50, Lingsien'de 90. Suyçuan'da 130 ve Vanan'da 10 olmak üzere toplam 683 tüfek bulunmaktadır. Bu tüfeklerin çoğu Kızıl Ordu tarafından sağlanmış, küçük bir kısmını da Kızıl Muhafızların kendileri düşmandan ele geçirmişlerdir. İllerdeki Kızıl Muhafızların çoğunluğu, barışı koruma birliklerine ve toprakağalarının paralı askerlerine karşı durmadan çarpışarak savaşma güçlerini sürekli olarak artırmaktadırlar. 21 Mayıs Olayından[81] önce bütün illerde, köylü savunma birlikleri vardı. Yusien'de 300, Çaling'de 300, Lingsien'de 60, Suyçuan'da 50, Yungsin'de 80, Lienhua'da 60, Ningang'da 60 (Yuan Vencay'ın askerleri) ve Cingang Dağlarında 6C (Vang Zo'nun askerleri) olmak üzere toplam 970 tüfek vardı. 21 Mayıs Olayından sonra, Yuan ve Vang'm askerlerinin elinde bulunan ve ele geçmemiş olan tüfeklerin dışında sadece Suyçuan'da altı ve Lienhua'da bir tüfek kaldı gerisi toprakağalarının eline geçti. Köylü savunma birlikleri, izlenen oportünist çizginin sonucu olarak tüfeklerini koruyamadılar. Bugün, illerdeki Kızıl Muhafızların tüfekleri sayıca hâlâ çok yetersizdir ve toprakağalarınınkilerden daha azdır. Kızıl Ordu onlara silah konusunda yardımcı olmaya devam etmelidir. Kızıl Ordu, kendi savaşma gücünü azaltmamak koşuluyla, halkın silahlandırılmasına yardımcı olmak için elinden geleni yapmalıdır. Kızıl Ordunun bir taburunun, her biri 75 tüfeğe sahip dört birlikten oluşması gerektiğini ve bu takdirde özel görev bölüğü, makineli tüfek bölüğü, havan bölüğü, alay karargâhı ve üç tabur karargâhını da sayacak olursak, her alayın 1075 tüfeğe sahip olacağını saptadık. Savaşta ele geçirilen tüfekler, mümkün olduğu ölçüde, yerel kuvvetlerin silahlandırılmasında kullanılmalıdır. Kızıl Muhafızların komutanları, illerden Kızıl Ordu eğitim birliklerine gönderilmiş ve buradaki [sayfa 109] eğitimlerini tamamlamış kimseler olmalıdır. Kızıl Ordu, başka bölgelerden yerel kuvvetlere komuta etmek üzere gönderdiği kimselerin sayısını giderek azaltmalıdır. Çu Peyde barışı koruma birliklerini ve paralı askerlerini silahlandırmaktadır; öte yandan, sınır illerindeki toprakağalarının silahlı kuvvetleri sayıca ve savaşma güçleri bakımından oldukça güçlüdür. Bütün bunlar yerel Kızıl kuvvetlerimizi genişletmeyi daha da acil bir ihtiyaç haline getirmektedir.
      Kızıl Ordunun ilkesi kuvvetlerini toplamak, Kızıl Muhafızlarınki ise kuvvetlerini dağıtmaktır. Gerici rejimin geçici bir istikrar dönemi içinde bulunduğu şimdiki durumda, düşman, Kızıl Orduya saldırmak için çok büyük kuvvetler toplayabilmektedir ve bu durumda kuvvetlerini dağıtmak, Kızıl Ordunun lehine olmaz. Tecrübelerimize göre, kuvvetlerin dağıtılması hemen hemen daima yenilgiye yol-açarken, sayıca daha az, eşit ya da biraz daha üstün bir düşman kuvvetiyle savaşmak için kuvvetlerin toplanması, genellikle zafere götürmüştür. Merkez Komitesi, bize, uzunluğu ve genişliği birkaç bin li'yi bulan çok geniş bir alan içinde gerilla savaşını geliştirmemiz yolunda talimat vermiştir; bu, büyük bir olasılıkla gücümüzün olduğundan fazla değerlendirilmesine dayanmaktadır. Kızıl Muhafızlar için ise, dağılmak elverişli bir durum yaratmaktadır ve onlar şimdi, bütün illerdeki harekâtlarında bu yöntemi uygulamaktadırlar.
      Düşman kuvvetlerine yönelttiğimiz propagandada en etkili yöntem, esir alman askerlerin serbest bırakılması ve yaralıların iyileştirilmesidir. Düşman kuvvetlerinden esir aldığımız asker ve takım yöneticileriyle, bölük ve tabur komutanları arasında hemen propagandaya başlıyoruz; esirler, kalmak ve gitmek isteyenler olarak ikiye ayrılıyor ve gitmek isteyenler, yol paraları da verilerek serbest bırakılıyorlar. Bu davranışımız, düşmanın "Komünist haydutlar her gördüklerini derhal öldürürler" şeklindeki iftirasını, bir anda yerle bir etmektedir. Yang Çişeng komutasındaki 9. Tümenin yayın organı olan On-Gün Dergisi, bu önlemden sözederken, "Ne büyük sahtekârlık!" diye feryat [sayfa 110] ediyor. Kızıl Ordu askerleri, esirlere büyük bir ilgi göstermekte ve ayrılırlarken onlarla candan bir şekilde vedalaşmaktadırlar. Esirler ise, düzenlenen bütün "Yeni Kardeşlerimize Veda Toplantıları"nda, buna, yürekten şükranlarını belirten konuşmalar yaparak karşılık vermektedirler. Yaralanan düşman askerlerinin tedavi edilmesinin de büyük bir etkisi olmaktadır. Düşman tarafındaki Li Venbin gibi akıllı kimseler de, son zamanlarda, esirleri öldürmeye son verip, yaralıları tedavi ederek bizi örnek almaya başladılar. Gene de, bizim askerlerimiz, yakalanmalarından sonraki ilk çarpışmada silahlarını da birlikte getirerek yeniden bize katılmaktadırlar; böyle olaylar şimdiye kadar iki kez oldu. Bunların yanı sıra mümkün olduğu kadar çok yazılı propaganda da yapıyoruz. Örneğin duvarlara sloganlarımızı yazıyoruz. Nereye gidersek, orada duvarları sloganlarımızla dolduruyoruz. Ancak bu işi yapabilecek yeterli sayıda adamımız yoktur ve Merkez Komitesiyle iki eyalet komitesinin bize birkaç kişi yollayacaklarını ummaktayız.
      Askeri üslere gelince, birinci üssümüz olan Cingang Dağları, Ningang, Lingsien, Suyçuan ve Yungsin illerinin birleştiği yerde bulunmaktadır. Cingang Dağlarının Ningang ilinde bulunan kuzey yamacındaki Maoping ile Suyçuan'da bulunan güney yamacındaki Huangao arasındaki uzaklık 90 li, Yungsin ilinde bulunan doğu yamacındaki Naşan ile Lingsien'de bulunan batı yamacındaki Şuyku arasındaki uzaklık ise, 80 lidir. Bu bölgeyi çevreleyen hat, Naşan'dan başlayıp Lungyuanku (her ikisi de Yungsin ilin dedir), Sinçeng, Maoping, Dalung Cüçü de Ningang ilinde-dîr), Şidu, Şuyku, Siazun (bunlar Lingsien ilindedir), Yingpansu, Dayciapu, Dafen, Duyziçian, Huangao, Vudu-ciang ve Çeao (bunların hepsi, Suyçuan ilindedir) üzerinden geçerek, yine Naşan'da son bulmaktadır ve uzunluğu 550 lidir. Dağlarda, çeltik tarlaları ve Büyük Kuyu, Küçük Kuyu, Yukarı Kuyu, Orta Kuyu, Aşağı Kuyu, Ciping. Siaçuang, Şingçov, Caoping, Baynihu ve Lofu'da da köyler vardır. Eskiden haydutlar ve asker kaçakları ile dolu olan bütün bu yerler, şimdi bizim üs bölgemiz haline getirilmiştir. [sayfa 111] Bölge nüfusu iki binin altındadır ve yıllık pirinç üretimi, kabuğu ayıklandıktan sonra 10 bin danı geçmemektedir. Dolayısıyla ordunun ihtiyacı olan tahılın tamamını Ningang, Yungsin ve Suyçuan illerinden sağlamak zorunda kalıyoruz. Dağlardaki bütün stratejik geçitler tahkim edilmiştir. Hastanelerimiz, battaniye ve kumaş atölyelerimiz, donatım dairemiz ve alaylarımızın cephe gerisi büroları hep bu bölgededir. Şu sırada tahıl, Cingang Dağlarına Nin-gang'dan getirilmektedir. Yeterli ikmal yapıldığı sürece düşman bu bölgeye asla giremez. İkinci üssümüz olan Ci-yulung Dağları, Ningang, Yungsin, Lienhua ve Çaling illerinin birleştiği yerde bulunmaktadır. Cingang Dağları kadar önemli olmamakla birlikte, bu dört ilin yerel silahlı kuvvetleri için en geri üs görevini görmektedir ve bu bölge de tahkim edilmiştir. Beyaz rejim tarafından kuşatılmış bağımsız bir Kızıl rejim için, dağların sağladığı stratejik üstünlüklerden yararlanmak zorunludur.

      TOPRAK SORUNLARI

      Sınır bölgelerindeki toprak durumu. Bu bölgelerde yaklaşık olarak toprağın yüzde 60'ından fazlası toprakağalarına, yüzde 40'ından azı ise köylülere aitti. Giangsi kesimin de toprak mülkiyetinin en çok yoğunlaşmış olduğu bölge Suyçuan iliydi ve burada toprağın hemen yüzde 80'i toprak ağalarının elinde bulunmaktaydı. Bunu yüzde 70'le Yungsin izliyordu. Vanan, Ningang ve Lienhua'da toprak sahibi köylülerin sayısı daha fazlaydı, fakat buralarda da toprağın büyük kısmı gene toprakağalarına aitti, yani toprakların yüzde 60'ı toprakağalarının elindeydi, köylüler ise toprakların ancak yüzde 40'ına sahiptiler. Hunan kesiminde ise, hem Çaling hem de Lingsien ilinde, toprakların yüzde 70 kadarı toprakağalarına aittir.
      Ara sınıf
. Toprakların dağılımı böyle olunca, bütün topraklara el konup bunların yeniden dağıtılması konusunda çoğunluğun desteğini kazanmak mümkündür.[
82] Köylerde [sayfa 112] yaşayanlar, kabaca üç sınıfa bölünmüş durumdadır: Büyük ve orta toprakağaları sınıfı, küçük toprakağalarıyla zengin köylülerden oluşan ara sınıf, orta ve yoksul-köylüler sınıfı. Zengin köylülerin çıkarları, çoğu zaman, küçük toprakağalarının çıkarlarıyla iç içe geçmiş bir durumdadır. Zengin köylülerin elinde bulunan toprak, toplam toprağın küçük bir bölümünü meydana getirmektedir; ancak küçük toprakağalarının topraklarıyla birlikte hesap edildiğinde bu oran oldukça büyümektedir. Bütün ülkede durum, büyük bir olasılıkla bundan pek farklı değildir. Sınır bölgelerinde uygulamakta olduğumuz toprak siyaseti, bütün topraklara el koyma ve bunların tümünü dağıtma şeklindedir; bunun sonucunda Kızıl bölgede hem büyük ve orta toprakağaları sınıfı, hem de ara sınıf hedef alınmaktadır. Siyasetimiz budur, ancak bu siyaseti uygulamaya koyarken, ara sınıftan gelen birçok engelleme ile karşılaştık. Ara sınıf devrimin ilk günlerinde yoksul köylü sınıfına boyun eğmiş gibi göründü; ama gerçekte, toprak dağıtımını geciktirmek amacıyla yoksul köylüleri sindirmek için, geleneksel toplumsal durumundan ve sahip olduğu klan otoritesinden yararlandı. Daha fazla geciktirmek mümkün olmayınca da, arazilerinin gerçek miktarını gizlediler ya da iyi toprakları kendilerine saklayıp, verimsiz topraklarını verdiler. Uzun yıllar boyunca ezilmiş olan ve devrimin zaferine kuşkuyla bakan yoksul köylüler, bu dönemde, çok defa ara sınıfa boyun eğdiler ve kararlı bir eyleme girişmeye cesaret edemediler. Köylerde ara sınıfa karşı kararlı bir eyleme, ancak devrim dalgasının kabardığı, örneğin, bir ya da daha fazla ilde siyasi iktidarın ele geçirilmiş, gerici ordunun birkaç defa bozguna uğratılmış ve Kızıl Ordunun yiğitliğinin tekrar tekrar kanıtlanmış olduğu dönemlerde girişilebilmekte-dir. Toprak dağıtımının geciktirilmesi ve sahip olunan arazi miktarının gizlenmesine ilişkin en ciddi örnekler, ara sınıfın sayıca en fazla olduğu Yungsin ilinin güney kesiminde görülmüştür. Bu bölgede gerçek anlamda bir toprak dağıtımı, ancak Kızıl Ordunun 23 Haziranda Lungyuanku' da kazandığı büyük zaferden ve bölge hükümetinin dağıtımı [sayfa 113] geciktirdikleri için bazı kimseleri cezalandırmasından sonra gerçekleştirilebildi. Fakat bütün illerde feodal aile sistemi hüküm sürdüğü ve bir ya da bir grup köydeki bütün aileler aynı klana bağlı oldukları için, buralarda yaşayanların kendi sınıflarının bilincine ulaşmaları ve köylerde klan anlayışının yıkılması, oldukça uzun bir süre alacaktır.
      Beyaz
terör karşısında ara sınıfın dönekliği. Devrim dalgası kabardığı zaman saldırıya uğramış olan ara sınıf, Beyaz terör esmeye başlar, başlamaz, düşman saflarına katıldı. Yungsin ve Ningang'da, devrimci köylülerin evlerini ateşe veren gerici birliklere yol gösterenler, hep küçük toprakağaları ve zengin köylülerdi. Gericilerin emirlerine uyarak evleri yaktılar, insanları tutukladılar; üstelik bunları yaparken, çok hayâsızca davrandılar. Kızıl Ordu, Ningang, Sinçeng, Guçeng ve Lungşi bölgesine geri döndüğü zaman, komünistlerin kendilerini öldüreceği şeklindeki gerici propagandaya aldanan birkaç bin köylü, gericilerle birlikte Yungsin'e kaçtı. Ancak biz, "kaçan köylüler öldürülmeyecektir" ve "kaçan köylüler, geri dönüp ekinlerini kaldırabilirler" şeklinde bir propaganda yürüttükten sonra, bunların bir bölümü yavaş yavaş geri gelmeye başladı.
      Devrim dalgası, ülke çapında geri bir durumda bulunduğu zaman, bölgelerimizde karşılaştığımız en güç sorun, ara sınıf üzerinde sağlam bir hâkimiyet kurmaktır. Bu sınıfın ihanetinin başlıca nedeni, devrimden fazla ağır bir darbe yemiş olmasıdır. Fakat ülke çapında devrim dalgasının kabarması yoksul köylü sınıfı için güvenilir bir dayanak olmakta ve onları yüreklendirmekte, ara sınıf içinse korku verici bir şey olmakta ve bunlar, yoksul köylülerin, denetimi dışına çıkmaya cesaret edememektedirler. Li Zungcen ile Tang Şengçi arasındaki savaş Hunan'a yayıldığı zaman, (o zamana kadar Kızıl Ordunun, Çaling'den Suycuan'a geri çekilmiş olmasına karşın) Çaling'deki küçük toprakağaları köylüleri yatıştırmaya çalıştılar, hatta aralarında, Yeni Yıl armağanı olarak köylülere domuz eti gönderenler bile oldu. Ama savaş sona erdikten sonra, böyle şeyler bir daha hiç olmadı. Karşı-devrimin ülke çapında yükselmekte [sayfa 114] olduğu bugünkü durumda, devrimden ağır darbeler yemiş olan, Beyaz bölgelerdeki ara sınıf, hemen tamamen büyük toprakağaları sınıfının yanında yer almıştır. Yoksul köylü sınıfı ise, tecrit olmuş durumdadır. Bu, elbette ki, çok ciddi bir sorundur.[83]
      Ara sınıfın dönekliğinin nedenlerinden biri olan günlük hayatın baskısı
. Bugün Kızıl ve Beyaz bölgeler, savaş halindeki iki ülke gibi karşı karşıya bulunmaktadırlar. Sıkı düşman ablukası ve küçük burjuvaziye karşı yanlış tutumumuz sonucunda, iki bölge arasındaki ticaret hemen tamamen kesilmiştir; tuz, kumaş ve ilaç gibi ihtiyaç maddeleri, kıt ve pahalıdır. Kereste, çay ve yağ gibi tarım ürünlerinin bölge dışına gönderilememesi, köylülerin parasal gelirlerinin kesilmesine yol açmakta ve bundan halkın tümü etkilenmektedir. Yoksul köylüler, bu gibi zorluklara daha kolay katlanabilmektedirler, ama ara sınıf artık bu zorluklara dayanamaz hale geldiği zaman, büyük toprakağaları sınıfının safına geçecektir. Çin'de toprakağaları sınıfı içindeki ve savaşağaları arasındaki parçalanma ve savaşlar devam etmediği ve ülke çapında devrimci bir durum gelişmediği takdirde, küçük bağımsız Kızıl rejimler büyük bir ekonomik baskı altında kalacaklardır ve bu durumda varlıklarını sürdürebilecekleri kuşkuludur. Çünkü böylesine bir ekonomik baskı ara sınıf için dayanılmaz olmanın ötesinde, bir gün işçilerin, yoksul köylülerin ve Kızıl Ordu askerlerinin bile dayanma gücünü aşabilir. Yungsin ve Ningang illerinde, bırakalım diğer şeyleri, yemeğe konacak tuz bulunmadığı, kumaş ve ilacın tamamen tükendiği bir dönem yaşadık. Şimdi artık tuz bulunabiliyor, ama çok pahalı. Kumaş ve ilaç hâlâ bulunmuyor. Ningang, Batı Yungsin ve Kuzey Suyçuan'da (bu yerlerin hepsi, bugün elimizdeki bölgeler arasındadır) bol miktarda üretilen kereste, çay vs yağ, dışarı gönderilememektedir.[84]
      Toprak dağıtımının ölçütü
. Toprak dağıtımında, birim olarak ilçe alınmaktadır. Yungsin'in Siaociang bölgesinde olduğu gibi tarıma elverişli toprakların az olduğu dağlık bölgelerde bazen üç ya da dört ilçe birim olarak alınıyordu; [sayfa 115] fakat bu gibi durumlara çok seyrek rastlanıyordu. Kadın erkek, genç ihtiyar, bütün bölge sakinlerine eşit miktarda toprak veriliyordu. Şimdi ise, bu konuda Merkez Komitesinin, ölçüt olarak işgücünün alınmasını öngören planına uygun bir şekilde değişiklik yapılmıştır ve artık işgücüne sahip olan bir kimseye, işgücüne sahip olmayan bir kimseye verilen toprağın iki katı toprak verilmektedir.[85]
      Toprak sahibi köylülere taviz verilmesi sorunu.
Bu sorun henüz ayrıntılı bir biçimde tartışılmamıştır. Toprak sahibi köylüler arasından zengin köylüler, üretkenliğin ölçüt olarak alınmasını, yani daha çok insan gücüne ve sermayeye (tarım aletleri gibi) sahip olanlara daha çok toprak verilmesini istemişlerdir. Bunlar, eşit dağıtımın da, işgücüne göre dağıtımın da, kendi lehlerine olmadığını düşünmektedirler. Daha çok çaba sarfetmeye istekli olduklarına ve bunun, sermayelerinin değerlendirilmesiyle de birleştiği zaman, daha fazla mahsul yetiştirmelerini mümkün kılacağına işaret etmişlerdir. Kendilerine herkesle aynı miktarda toprak verildiği, özel çabaları ve başkalarından daha fazla olan sermayeleri hesaba katılmadığı (kullanmadan bırakıldığı) takdirde, bundan hoşlanmayacaklardır. Burada toprak dağıtımı, hâlâ Merkez Komitesi tarafından saptandığı şekilde yürütülmektedir. Ancak bu soru üzerinde daha fazla tartışmak gerekmektedir ve bir sonuca ulaşıldığı zaman, bu konuda bir rapor sunulacaktır.
      Arazi vergisi
. Ningang'da mahsulün yüzde 20'si vergi olarak alınmaktadır. Bu, Merkez Komitesinin saptadığı orandan yüzde 5 fazladır; verginin toplanmasına başlanmış olduğu için şu anda bu konuda bir değişiklik yapmak doğru olmaz, fakat gelecek yıl vergi oranı düşürülecektir. Bundan başka, Suyçuan, Lingsien ve Yungsin'in rejimimiz altında bulunan kesimlerinde arazi engebelidir ve buralarda yaşayan köylüler o kadar yoksuldur ki, bunlardaiî hiç vergi alınmamalıdır. Hükümetin ve Kızıl Muhafızların giderlerini, Beyaz bölgelerdeki yerel zorbaların mallarına el koyarak karşılamak zorundayız. Kızıl Ordunun erzak ihtiyacına gelince, pirinç şimdilik Ningang'da toplanan arazi vergisinden [sayfa 116] sağlanmaktadır; nakit para sağlamanın tek yolu ise, yerel zorbaların mallarına el koymaktır. Ekim ayında Suyçuan'da yürüttüğümüz gerilla harekâtı sırasında ohbin yu-andan fazla para topladık. Bu para bizi bir süre idare eder. Para bittiği zaman yeniden para sağlamanın yollarını araştıracağız.

      SİYASİ İKTİDAR SORUNLARI

      Her tarafta, il, ilçe ve kasaba düzeyinde halkın siyasi iktidarı kurulmuştur; ancak bu daha çok lafta kalmış, fiilen gerçekleştirilememiştir. Birçok yerde, işçi, köylü ve asker temsilcileri meclisi yoktur. Kasaba, ilçe ve hatta il hükümetlerinin yürütme komiteleri hep aynı şekilde gelişigüzel yapılan kitle toplantılarında seçilmişlerdir. Fakat belli bir andaki ihtiyaçların sıkıştırmasıyla hazırlıksız düzenlenen kitle toplantılarında, ne sorunlar tartışılabilir, ne de bunların, kitlelerin siyasi eğitimine bir yararı olur. Üstelik bu gibi toplantılar, aydınların ve mevki düşkünlerinin çeşitli manevralar çevirmelerine fazlasıyla uygun bir ortam yaratır. Bazı yerlerde, bir meclis vardır, ama bu meclise, yalnızca yürütme komitesini seçmek için oluşturulmuş geçici bir organ gözüyle bakılmaktadır. Seçim yapılır yapılmaz, yetki komitenin elinde toplanmakta ve bundan sonra artık meclisten hiç ses seda çıkmamaktadır. Gerçekten adlarına layık olan işçi, köylü ve asker temsilcileri meclisleri de vardır, ancak bunların sayısı çok azdır. Bunun nedeni, bu yeni siyasi sistemle ilgili propaganda ve eğitim eksikliğidir. Keyfinin istediği gibi emir verme şeklindeki, kötü, feodal alışkanlığın halkın ve hatta sıradan Parti üyelerinin bilinçlerinde o kadar derin kökleri vardır ki, bunun bir anda silinip atılması olanaksızdır; bu, yeni bir sorun ortaya çıkınca işin kolayına kaçılmasına, demokratik sistemin getirdiği zahmetlerden hoşlanılmamasına yol açmaktadır. Demokratik merkeziyetçilik, ancak bu ilkenin yararı devrimci mücadele içinde kanıtlanırsa ve kitleler, bunun, güçlerini [sayfa 117] seferber etmenin en iyi aracı ve mücadelelerinde kendilerine çok büyük yararlar sağlayan bir ilke olduğunu kavrarlarsa, kitle örgütlerinde yaygın ve etkin bir biçimde uygulanabilir. Biz, daha önceki hataları giderek düzeltmek amacıyla, bütün kademelerdeki meclisler için, (Merkez Komitesinin hazırlamış olduğu taslak temelinde) bunların iç işleyişlerine ilişkin ayrıntılı bir yasa hazırlamaktayız. Kızıl Orduda, yalnızca asker komiteleri kurulması fakat askerler arasında toplantılar düzenlenmemesi şeklindeki hatayı düzeltmek amacıyla, şimdi her kademede sürekli bir kuruluş olarak asker temsilcileri toplantıları düzenlenmektedir.
      Bugünkü durumda halk kitleleri, «işçi, köylü ve asker hükümeti» denince bundan genellikle yürütme komitesini anlamaktadırlar. Çünkü hâlâ meclisin sahip olduğu yetkilerden haberdar değillerdir ve aslında iktidarın tek başına yürütme komitesinde olduğunu sanmaktadırlar. Yürütme komiteleri, ardlarında bir meclis bulunmadığı zaman, genellikle kitlelerin görüşlerini göz önünde tutmadan hareket etmektedirler. Bunun sonucunda, topraklara el koyma ve bunların yeniden dağıtımında duraksama ve uzlaşmalar, eldeki fonların israfı, zimmete para geçirme, Beyaz kuvvetler karşısında korkuya kapılma ya da isteksiz savaşma gibi olaylara her yanda rastlanmaktadır. Bunun dışında, yürütme komitesinin genel toplantıları da çok seyrek yapılmaktadır; bütün işler yürütme komitesi daimi komitesi tarafından kararlaştırılıp yürütülmektedir. İlçe ve kasaba yönetimlerinde, daimi komite bile çok seyrek toplanmakta, işler ise, yönetimde çalışan dört kişi, yani başkan, sekreter, sayman ve Kızıl Muhafızların (ya da ayaklanma müfrezesinin) komutanı tarafından ayrı ayrı kararlaştırılıp yürütülmektedir. Dolayısıyla demokratik merkeziyetçilik, hükümetin çalışmasında bile düzenli bir uygulama haline gelmemiştir.
      İlk günlerde, küçük toprakağaları ve zengin köylüler, özellikle kasaba düzeyinde, hükümet komitelerine girmek için çok uğraştılar. Kırmızı şeritler takınıp devrimin hararetli yandaşları pozuna bürünerek, hileyle hükümet komitelerine( [sayfa 118] sızmakta ve yoksul köylü üyelerin rolünü en az indirerek her şeyin denetimini ele geçirmekteydiler. Komitelerin bunlardan temizlenmesi, ancak mücadele süre; içinde maskelerinin düşürülmesi ve yoksul köylülerin onlara karşı mücadeleye girişmeleriyle mümkündür. Çok yaygın olmamakla birlikte, yukarıda anlatılan duruma bazı yerlerde rastlanmaktadır.
      Partinin kitleler arasındaki prestiji ve otoritesi çok büyüktür, hükümetinki ise çok daha azdır. Bunun nedeni, işlerin daha kolay yürütülmesini sağlamak için Partinin bir çok sorunu bizzat ele alması ve hükümet organlarını bir kenara itmesidir. Bunun birçok örneği vardır. Bazı yerlerdeki hükümet organlarında Parti üyelerinden oluşan önde gruplar bulunmamaktadır ve bazı yerlerde de bulundukları halde iyi çalışmamaktadırlar. Parti, bundan sonra hükümete önderlik etme görevini yerine getirmelidir; propaganda dışında, Partinin siyasetleri ve önerdiği önlemler, hükümet organları aracılığıyla uygulanmalıdır. Hükümete doğrudan emir vermek şeklindeki Guomindang'ın yürüttüğü yanlış uygulamadan kaçınılmalıdır.

      PARTİNİN ÖRGÜTLENMESİ SORUNLARI

      Oportünizme karşı mücadele. 21 Mayıs Olayı sıralara da, sınır bölgesindeki illerde bulunan Parti örgütlerini oportünistlerin denetimi altında bulunduğu söylenebilir. Karşı-devrim başladığı zaman, buna karşı kararlı bir mücadele verilmedi. Geçen yılın Ekim ayında Kızıl Ordu (Devrimci İşçi Köylü Ordusuna Bağlı Birinci Ordunun 1. Tümeninin 1. Alayı sınır bölgesindeki illere ulaştığı zama geriye sadece gizlenmiş olan birkaç Parti üyesi' kalmış Parti örgütleri ise düşman tarafından tamamen çökertilmişti. Geçen Kasımla Nisan arasındaki dönem, Partinin yeniden inşa edildiği dönemdi. Mayıstan bu yana geçen dönem ise büyük bir gelişme dönemi olmuştur. Fakat oportünizmin belirtileri son on iki ay içinde yaygınlığını sürdürdü. [sayfa 119] Düşman yaklaştığında, savaşma isteğinden yoksun bazı üyeler uzak tepelere çekilerek saklandılar ve buna "pusuya yatma" adını taktılar. Diğer bazı üyeler ise, çok aktif olmakla birlikte, gözükara eylemlere giriştiler. Her iki davranış da, küçük burjuva ideolojisinin bir ifadesiydi. Üyelerin, uzun bir süre, mücadele içinde çelikleşmeleri ve Parti içi eğitimden geçmeleri sonucunda, bu gibi şeyler daha az görülmeye, başlanmıştır. Aynı küçük burjuva ideolojisi geçen sene Kızıl Orduda da görülüyordu. Düşman yaklaştığında, ya pervasızca savaşa atılmak, ya da vaktinden önce geri çekilmek öneriliyordu. Çoğu kez, aynı kişinin, girişeceğimiz askeri eylemler konusunda yaptığımız tartışmaların gelişmesi içinde her iki fikri de ileri sürdüğü görülmekteydi. Bu oportünist ideoloji, uzun süreli bir Parti içi mücadele, pervasızca giriştiğimiz savaşlarda verdiğimin kayıplar ve vaktinden önce çekilirken uğradığımız yenilgiler gibi yaşanılan olaylardan çıkartılan dersler sayesinde giderek düzeltilmiştir.
      Bölgecilik.
Sınır bölgesindeki ekonomi, tarımsal bir ekonomidir ve bazı yerlerde hâlâ el havanı kullanılmaktadır (dağlık bölgelerde, genellikle pirincin kabuğunu ayıklamak için hâlâ tahta havan kullanılmaktadır; ovalarda ise çoğunlukla taş havanlar kullanılmaktadır). Toplumsal örgütlenme birimi, her yerde, aynı soyadını taşıyan kişilerden oluşan klandır. Köylerdeki Parti örgütlerinde, Parti kolları aynı soyadını taşıyan ve birarada yaşayan üyelerden oluştuğu için, Parti kolu toplantılarının gerçekte klan toplantıları halini alması, çok görülen bir olaydır. Bu koşullar altında «militan bir Bolşevik Parti» inşa etmek kuşkusuz zor olmaktadır. Bu gibi üyeler, kendilerine, komünistler devletleri ya da eyaletleri birbirlerinden kesin çizgilerle ayırmazlar ya da farklı il, ilçe ve kasabalar arasına kesin çizgiler çekilmemesi gerekir dendiğinde, bunu pekiyi kavrayamamaktadırlar. İller arasındaki ve hatta aynı ilin ilçe ve kasabaları arasındaki ilişkilerde, ciddi ölçülere varan bir bölgecik görülmektedir. Bölgecilik, ikna yöntemi ile ancak belli bir noktaya kadar giderilebilir. Aslında hiç de [sayfa 120] bölgesel olmayan Beyaz terör, bölgeciliğin giderilmesinde çok daha etkili olmaktadır. Örneğin, ancak karşı-devrimin iki eyalette birden düzenlediği "ortak bastırma" harekâtları halkı mücadele içinde aynı kaderi paylaşmaya mecbur bıraktığı zaman, bölgecilik giderek kırılabilmektedir. Bu şekilde çıkarılan dersler sonucunda bölgecilik eğilimleri zayıflamaktadır.
      Yerliler ve göçmenler sorunu
. Sınır bölgesi illerine özgü bir diğer nitelik de, yerliler ile göçmenler arasındaki sürtüşmedir. Yerliler ile ataları birkaç yüz yıl önce kuzeyden bu bölgeye gelmiş olan göçmenler arasında uzun zamandan beri süregelen çok derin bir sürtüşme vardır. Aralarındaki geleneksel düşmanlığın kökleri derindir ve bu, bazen şiddetli çatışmalara yol açmaktadır. Sayıları birkaç milyona bulan göçmenler, Fucien-Guangdung sınırından başlayarak, Hunan-Ciangsi sınırı boyunca Güney Hubey'e kadar uzanan bir bölgede yaşamaktadırlar. Dağlık bölgelerde yaşayan bu göçmenler, ovalarda yaşayan yerliler tarafından ezilmiş ve hiç bir zaman siyasi haklara sahip olmamışlardır. Göçmenler, başlarını dik tutabilecekleri günün geldiğini düşünerek, son iki yılda gelişen milli devrimi sevinçle karşıladılar. Ama devrim, ne yazık ki başarıya ulaşamadı ve göçmenler hâlâ yerlilerin baskısı altındadırlar. Yerliler ve göçmenler sorunu, kendi bölgelerimiz içinde. Ningang, Suyçuan, Lingsien ve Çaling'de sürmektedir. Sorunun en ciddi olduğu yer de Ningang'dır. Ningang'm yerlisi olan devrimciler, göçmenlerle birlikte, Komünist Partisinin önderliğinde, yerli toprakağalarının siyasi iktidarım devirdiler ve 1926-1927'de bütün ili denetimleri altına aldılar. Geçen yılın Haziran ayında Çu Peyde başkanlığındaki Ciangsi hükümeti devrime ihanet etti; Eylül ayında Ningang'a karşı girişilen "bastırma" harekatında toprakağaları Çu'nun birliklerine yol gösterdiler ve yerlilerle göçmenler arasındaki çatışmayı bir kere daha kışkırttılar. Teorik olarak, yerlilerle göçmenler arasındaki sürtüşmenin, sömürülen işçi ve köylü sınıfların içinde ve hele Komünist Partisi içinde hiç görülmemesi gerekirdi. Ama görülmektedir [sayfa 121] ve bu sürtüşme, eski bir geleneğin etkisiyle varlığını sürdürmektedir. Bir örnek verelim: Sınır bölgesindeki Ağustos yenilgisinden sonra yerli toprakağaları, göçmenlerin yerlileri kitle halinde katledeceği söylentisini yaydılar ve gerici birliklerle birlikte Ningang'a döndükleri zaman, yerli köylülerin çoğu saflarımızı terk ettiler, beyaz şeritler takınarak evlerin yakılması ve dağların aranmasında Beyaz birliklere yol gösterdiler. Ekim ve Kasım aylarında Kızıl Ordu Beyaz birlikleri bozguna uğrattığı zaman ise, gericilerle birlikte kaçtılar ve bu kez de onların mallarına göçmen köylüler el koydu. Bu durumun Parti içine yansıması, çoğu zaman anlamsız çekişmelere yol açmaktadır. Bu soruna getirdiğimiz çözüm, bir yandan, köylülerin toprakağalarının etkisinden kurtulmalarına ve korkuya kapılmadan evlerine dönmelerine yardımcı olmak amacıyla "kaçan köylülerin öldürülmeyeceğini" ve "kaçan köylülere de döndüklerinde toprak verileceğini" ilan etmek; diğer yandan, il hükümetlerimizin, göçmen köylülerin el koymuş oldukları mallan geri vermeleri için emir vermelerini ve yerli köylülerin korunacağını bildiren ilanlar asmalarını sağlamaktır. Parti içinde de, üyelerin bu iki kesimi arasındaki birliği sağlamak amacıyla eğitim yoğunlaştırılmalıdır.
      Mevki düşkünlerinin dönekliği
. Devrimin yükselişi sırasında (Haziranda) Partinin, katılmak isteyen herkesi üye kaydetmesinden yararlanan birçok mevki düşkünü Partiye sızdı. Bunun sonucunda sınır bölgesindeki üye sayısı hızla, on binin üstüne çıktı. Parti kollarının ve ilçe komitelerinin yöneticileri çoğunlukla yeni üyelerden olduğu için, iyi bir Parti içi eğitim yapılması da sözkonusu değildi. Beyaz terör darbesini indirir indirmez, mevki düşkünleri saflarımızı terkettiler ve yoldaşlarımızın yakalanmasında karşı-devrimcilere rehberlik yaptılar. Beyaz bölgelerdeki Parti örgütlerinin çoğu çöktü. Parti, Eylülden sonra kendi içinde büyük bir temizlik hareketine girişti ve üyeliğe kabul için belirli sınıf niteliklerinin titizlikle aranmasını kararlaştırdı. Yungsin ve Ningang illerindeki bütün Parti örgütleri feshedildi ve yeniden üye kaydına girişildi. Üye sayısının büyük [sayfa 122] ölçüde azalmasına karşın, Partinin mücadele gücü arttı. Eskiden Parti örgütlerinin hepsi, açık örgütlerdi. Eylülden bu yana ise, Partinin faaliyetlerini, gericiler geldiği zaman da sürdürebilmesini sağlamak amacıyla yeraltı örgütleri inşa edildi. Aynı zamanda Beyaz bölgelere nüfuz etmek ve düşman kampı içinde de faaliyet göstermek için elimizden geleni yapıyoruz. Fakat yakınımızdaki kasabalarda, Parti örgütünün oluşturulması için gerekli temeller henüz atılamamıştır. Bunun nedenleri, birincisi, düşmanın kasabalarda daha güçlü olması, ikincisi de, ordumuzun bu kasabaları işgali sırasında burjuvazinin çıkarlarını gereğinden fazla zedelemiş olmasıdır. Sonuç olarak, Parti üyelerinin buralarda tutunması zor olmaktadır. Şimdi bu hatalarımızı düzeltmekte ve kasabalarda Parti örgütleri kurmak için elimizden geleni yapmaktayız. Ancak, şimdiye kadar fazla başarılı olamadık.
      Partinin yönetici organları
. Parti kolu yürütme organı, Parti kolu komitesi adını almıştır. Parti kolunun üstünde ilçe komitesi, onun da üstünde il komitesi bulunmaktadır. Özel koşulların var olduğu yerlerde, ilçe ve il kademeleri arasında Yungsin ilindeki Peysiang Özel İlçe Komitesi ve Güneydoğu Özel İlçe Komitesi örneklerinde olduğu gibi, özel ilçe komiteleri kurulmaktadır. Sınır bölgesinde, Ningang, Yungsin, Lienhua, Suyçuan ve Lingsien'de olmaü üzere, toplam beş il komitesi vardır. Eskiden Çaling'de de bir il komitesi vardı, ama buradaki çalışmamız kök salamadığı için, geçen kış ve bu ilkbaharda kurulan örgütlerin çoğu Beyazlar tarafından çökertilmiştir. Sonuç olarak son altı ay içinde sadece Ningang ve Yungsin yakınındaki dağlık bölgelerde çalışma yapabildik ve bu yüzden Çaling II Komitesi bir özel ilçe ko'mitesi haline getirildi. Yalnız Çaling üzerinden gidilebilen Yusien ve Ancen illerine de bazı yoldaşlar gönderildi, fakat bir şey yapamadan geri döndüler. Ocakta Suyçuan'da yaptığımız ortak toplantıdan sonra, altı ayı aşkın bir süre için, Vanan İl Komitesiyle olan ilişkimiz Beyazlar tarafından kesildi. Onlarla ancak Eylül ayında, Kızıl Ordunun bir gerilla harekâtı sırasında Vanan'a [sayfa 123] ulaşması sayesinde yeniden ilişki kurabildik. Seksen devrimci köylü, askerlerimizle birlikte Vanan'dan Çinkang Dağlarına döndüler ve burada Vanan Kızıl Muhafızları olarak örgütlendiler. Anfu'da Parti örgütü yoktur. Yugsin' in komşusu olan Cian'daki İl Komitesi bizimle sadece iki kez ilişkiye geçmiş ve ne gariptir ki, bugüne kadar bize hiç bir yardımda bulunmamıştır. Guydung ilinin Şatien bölgesinde birincisi Martta, ikincisi de Ağustosta olmak üzere iki defa toprak dağıtımı yapıldı ve burada Parti örgütleri kuruldu; bunlar merkezi Lungsi'deki Şierdung'da bulunan Güney Hunan Özel Komitesine bağlandı. İl komitelerinin üstünde Hunan-Ciangsi Sınır Bölgesi Özel Komitesi bulunmaktadır. Sınır bölgesinin ilk Parti kongresi, 20 Mayısta Ningang ilindeki Maoping'de yapıldı ve kongre, Mao Zedung sekreter olmak üzere, yirmi üç kişiyi Birinci Özel Komite üyeliğine seçti. Temmuzda Hunan Eyalet Komitesi tarafından gönderilen Yang Kay-ming sekreter vekili oldu. Eylül ayında Yang hastalanınca, yerini Tan Çenlin aldı. Ağustos ayında, Kızıl Ordunun esas kuvvetinin Güney Hunan'a gitmiş olduğu ve Beyaz kuvvetlerin sınır bölgesini ciddi bir şekilde tehdit etmeye başladıkları bir sırada, Yungsin'de olağanüstü bir toplantı yaptık. Kızıl Ordunun Ningang'a dönüşünden sonra Ekimde, Maoping'de sınır bölgesinin 2. Parti Kongresi yapıldı. 14 Ekimde başlayan ve üç gün süren toplantıda, aralarında "Sınır Bölgesi Parti Örgütünün Siyasi Sorunları ve Görevleri" de bulunan bazı önergeler kabul edildi ve aşağıdaki, ondokuz kişi İkinci Özel Komite üyeliğine seçildi: Tan Çenlin, Cu De, Çen Yi, Lung Çaoçing, Çu Çangsie, Liu Tiençien, Yuan Pançu, Tan Sicong, Tan Bing, Li Sifey, Süne Yiyue, Yuan Vencay, Vang Zonung, Çen Çengren, Mao Zedung, Van Sisien, Vang Zo, Yang Kayming ve Ho Tingying. Tan Çenlin (işçi) sekreter ve Çen Çengren (aydın) sekreter yardımcısı oknak üzere beş kişiden oluşan bir daimi komite kuruldu. Kızıl Ordunun 6. Parti Kongresi 14 Kasımda yapıldı ve kongrede yirmi üç üyeden oluşan bir Ordu Komitesi seçildi. Bu üyelerden beşi, sekreterliğini Cu De'nin [sayfa 124] yaptığı daimi komiteyi meydana getirmekteydi. Hem Sınır Bölgesi Özel Komitesi, hem de Ordu Komitesi, Cephe Komitesine bağlıdır. Cephe Komitesi, aşağıdaki beş kişinin Merkez Komitesi tarafından üye olarak atanmasıyla 6 Kasımda yeniden örgütlendi: Mao Zedung, Cu De, yerel Parti merkezinin sekreteri (Tan Çenlin), bir işçi yoldaş (Sung Çiaoşeng) ve bir köylü yoldaş (Mao Keven). Sekreterliğine Mao Zedung'un getirildiği bu komite, şimdilik, bir sekreterlik, bir propaganda bölümü, bir örgütlenme bölümü, bir işçi hareketi komisyonu ve bir de askeri işler komisyonu kurmuştur. Yerel Parti örgütlerinden Cephe Komitesi sorumludur. Ancak Cephe Komitesi bazen askeri birliklerle beraber hareket etmek zorunda- kaldığı için, Özel Komite de kaldırılmamalıdır. Kanımızca proletaryanın ideolojik önder, ligi sorunu, çok önemlidir. Hemen hemen tamamen köylülerden oluşan sınır bölgesi illerindeki Parti örgütleri, proletaryanın ideolojik önderliği olmazsa doğru çizgiden saparlar. İlmerkezlerindeki ve diğer büyük kasabalardaki işçi hareketine yakın bir ilgi göstermenin yanı sıra, hükümet organlarındaki işçi temsilcilerinin sayısını da artırmalıyız. Bütün Parti kademelerindeki yönetici organlarda da, işçi ve yoksul köylülerin oranı artırılmalıdır.

      DEVRİMİN NİTELİĞİ SORUNU

      Komünist Enternasyonalin Çin hakkındaki kararına tamamen katılıyoruz. Çin'in hâlâ burjuva-demokratik devrimi aşamasında olduğuna şüphe yoktur. Çin'de köklü bir demokratik devrim programı, dışta, tam anlamıyla milli kurtuluşa ulaşmak için emperyalizmin yıkılmasını; içte de, şehirlerde komprador sınıfının iktidar ve nüfuzunun yok edilmesini, köylerdeki feodal ilişkilerin ortadan kaldırılmasını sağlamak amacıyla toprak devriminin tamamlanmasını ve savaşağalan hükümetinin yıkılmasını kapsamaktadır. Sosyalizme geçişin maddi temellerini atabilmek için, önce böyle bir demokratik devrim aşamasından geçmek zorundayız. [sayfa 125] Geçen yıl birçok yerde savaştık ve devrimin ülke çapında bir geri çekilme içinde bulunduğunu bütün açıklığıyla görüyoruz. Birkaç küçük bölgede Kızıl siyasi iktidar kurulmuş olmakla birlikte, bütün olarak ülkede halk, en doğal demokratik haklardan yoksundur; işçilerin, köylülerin ve hatta burjuva demokratlarının bile düşünce ve örgütlenme özgürlükleri yoktur ve eri büyük suç da, Komünist Partisine katılmaktır. Kızıl Ordunun gittiği yerlerde kitleler soğuk ve çekingen davranmakta, ancak biz propaganda yaptıktan sonra yavaş yavaş harekete geçmektedir ler. Düşman birlikleriyle karşılaştığımızda, düşman saflarında isyan çıkması ya da düşman askerlerinin saflarımıza geçmesi olayları hemen hiç görülmemekte ve dolayısıyla her seferinde savaşmak zorunda kalmaktayız. 21 Mayıs Olayından sonra en fazla sayıda "asi" yi saflarına kaydeden düşmanın Altıncı Ordusunda bile durum böyledir. Sona ereceğini umduğumuz tecrit olma durumumuzun bütün açıklığıyla farkındayız. Devrimin ülke çapında yükselmesini, ancak demokrasi uğruna, şehir küçük burjuvazisini de içine alacak bir siyasi ve iktisadi mücadele vererek sağlayabiliriz.
      Bu yılın Şubat ayma kadar küçük burjuvaziye ilişkin siyasetimizi oldukça iyi bir şekilde uyguladık. Mart ayında, Güney Hunan Özel Komitesinin temsilcisi Ningang'a geldi ve bizi, sağa kaymış olmak, çok az yakıp yıkmak ve "küçük burjuvaziyi, devrime katılmaya zorlamak için proleterleştirmek" şeklinde ifade edilen siyaseti uygulayamamakla eleştirdi. Bunun üzerine Cephe Komitesinin yönetimi-yeniden örgütlendi ve siyaset değiştirildi. Nisan ayında, ordumuzun tamamı sınır bölgesine geldikten sonra, hâlâ pek fazla yakıp yıkma olmuyordu; ama kasabalarda orta halli tüccarların mallarına el konması ve köylerde de küçük toprak ağalarıyla zengin köylülerden zorla bağış toplanması şeklindeki uygulamalar, titizlikle yerine getirilmekteydi. Güney Hunan Özel Komitesi tarafından ortaya atılan "Bütün fabrikalar işçilere" sloganına da yer verilmekteydi. Küçük burjuvaziye saldırmak şeklindeki bu aşırı sol siyaset, küçük [sayfa 126] burjuvaların çoğunu toprakağalarının tarafına itti ve bunların beyaz şeritler takınıp bize karşı çıkmalarına yol açtı. Bu siyasetin yavaş yavaş değiştirilmesiyle birlikte, durumda lehimize sürekli bir gelişme görülmeye başlanmıştır. Özellikle Suyçuan'da iyi sonuçlar alınmıştır; il merkezindeki ve diğer pazar kasabalarındaki tüccarlar artık bizden ürkmemekte ve hatta bazıları Kızıl Ordu hakkında olumlu şeyler söylemektedir. Caolin'de (her üç günde bir öğlenleri kurulan) pazara hemen hemen 20 bin kişi gelmektedir ki bu, şimdiye kadar görülmemiş bir şeydir. Bu durum, bugünkü siyasetimizin doğruluğunu göstermektedir. Toprakağaları halkın sırtına çok ağır vergiler yüklemekteydiler; Suyçuan'daki Güvenlik Muhafızları[
86], Huangao ile Caolin arasındaki yetmiş li'lik yolun beş ayrı yerinde geçiş vergisi almaktaydılar ve hiç bir tarım ürünü bu verginin dışında değildi. Biz, Güvenlik Muhafızlarını yerle bir ederek bu geçiş vergilerini kaldırdık ve böylece bütün köylülerin ve aynı zamanda da küçük ve orta tüccarların desteğini kazandık.
      Merkez Komitesi bizden küçük burjuvazinin çıkarlarını hesaba katan siyasi bir program yayınlamamızı istemektedir. Biz de, Merkez Komitesinin, işçilerin çıkarlarını, toprak devrimini ve milli kurtuluşu gözönünde bulunduran ve demokratik devrimin bütünü için geçerli ve genel bir rehber niteliğinde olan bir program hazırlamasını öneriyoruz.
      Tarım ekonomisinin egemen olduğu bir ülke olan Çin'de, devrimin kendine özgü niteliklerinden biri de ayaklanmaları geliştirmek için askeri eyleme başvurulmasıdır. Merkez Komitesinin askeri çalışmayla ilgili olarak büyük bir çaba sarf etmesini salık veririz.

      BAĞIMSIZ REJİMİMİZİN YERİ SORUNU

      Hunan-Ciangsi sınırı boyunca Kuzey Guangdung'dan Güney Hubey içlerine kadar uzanan bölge, bütünüyle Losiao Sıradağları içinde bulunmaktadır. Bir ucundan diğerine [sayfa 127] gezdiğimiz bu bölgenin değişik kesimlerini karşılaştırdığımızda, bağımsız silahlı rejimimiz için en uygun yerin, merkezi Ningang olan orta kesim olduğunu görürüz. Kuzey kesimindeki arazi, hem saldırı hem de savunma açısından daha az elverişlidir ve bu kesim, düşmanın büyük siyasi merkezlerine çok yakındır. Ayrıca, eğer Çangşa ya da Vuhan'ı kısa bir süre içinde ele geçirmeyi planlamıyorsak, Liuyang, Liling, Pingsiang ve Tunggu'nun bulunduğu bölgeye büyük kuvvetler yerleştirmek, bu kuvvetleri büyük bir tehlikeye atmak olacaktır. Güney kesimindeki arazi, kuzeydekinden daha iyidir; ancak hem buradaki kitle temelimiz orta kesimdeki kadar iyi değildir, hem de Hunan ve Ciangsi üzerindeki siyasi etkinliğimiz, bu bölgede üslendiğimiz zaman, orta kesimde üslendiğimiz zamanki kadar büyük olmayacaktır. Çünkü orta kesimdeki herhangi bir hareket, bu iki eyaletteki ırmakların aşağı vadilerini etkileyebilmektedir. Orta kesimin sağladığı avantajlar şunlardır: (1) Bir yılı aşkın bir süredir inşa etmekte olduğumuz bir kitle temeli; (2) Parti örgütleri için oldukça iyi bir temel; (3) bir yılı aşkın bir süre içinde inşa edilmiş ve büyük bir mücadele tecrübesi olan -ender rastlanan bir başarı- ve Dördüncü Kızıl Orduyla birleştiğinde kendisiyle hiç bir düşman kuvvetinin baş edemeyeceği yerel silahlı kuvvetler; (4) mükemmel bir askeri üs olan Cingang Dağları ve her ilde yerel silahlı kuvvetlerimiz için gerekli üsler; ve (5) orta kesimin, söz konusu iki eyalet yani Hunan ve Ciangsi ve buralardaki ırmakların aşağı vadileri üzerinde sahip olduğu etki. Bu etki, bu bölgeye, Güney Hunan ya da Güney Ciangsi'nin sahip olduğundan çok daha büyük bir siyasi önem kazandırmaktadır; gerek Güney Hunan, gerekse Güney Ciangsi'nin etkileri, bu eyaletlerden her birinin kendi içinde ya da sadece her birindeki ırmakların yukarı vadilerinde ve geri bölgeleri içinde kalmaktadır. Orta kesimin elverişsiz yanı ise bu bölgenin uzun süredir bağımsız rejim altında ve düşmanın büyük kuşatma ve bastırma kuvvetleriyle karşı karşıya bulunmasından dolayı, ekonomik sorunlarının, özellikle de nakit para yetersizliğinin, [sayfa 128] çözülmesi son derece güç sorunlar olmasıdır.
      Burada uygulanacak bir eylem planı sorununa gelince, Hunan Eyalet Komitesi, Haziran ve Temmuz aylarında, bir-kaç hafta gibi bir süre içinde, birbirinden farklı üç ayrı planı savundu. İlkönce, Yuan Deşeng gelerek, Losiao Sıradağlarının orta kesiminde siyasi iktidar kurmak şeklindeki planımızı onayladı. Daha sonra Tu Siucing ve Yang Kayming geldiler ve Kızıl Ordunun en ufak bir duraksama göstermeksizin Güney Hunan üzerine yürümesi ve Kızıl Muhafızlarla birlikte sınır bölgesini savunmak üzere sadece iki yüz askerden oluşan bir kuvvetin bırakılması gerektiğini ısrarla ileri sürdüler; "kesinlikle doğru olan" siyasetin bu olduğunu söylediler. Bunun üzerinden henüz on gün geçmemişti ki bu sefer de, bizi uzun uzadıya azarlamasının yanı sıra, Kızıl Ordunun Doğu Hunan'a doğru yola çıkması gerektiğini ısrarla ileri süren bir mektupla birlikte, Yuan Deşeng yeniden geldi; bu siyaset de, "en ufak bir duraksama gösterilmeksizin" uygulanması gereken ve "kesinlikle doğru olan" siyaset olarak ortaya konmaktaydı. Bu katı talimatlar bizi tam bir çıkmaza soktu; çünkü Tounlara uymamak, itaatsizlik anlamına gelecek, uymak ise bizi kesinlikle yenilgiye götürecekti. İkinci mesaj geldiği zaman Ordu Komitesi, Sınır Bölgesi Özel Komitesi ve Yungsin İl Komitesi ortak bir toplantı yaptılar ve Güney Hunan üzerine yürümek tehlikeli görüldüğünden Eyalet Komitesinin talimatlarının yerine getirilmemesini kararlaştırdılar. Ama birkaç gün sonra, Tu Siuçing ve Yang Kayming, Eyalet Parti Komitesinin kararında ısrar ederek ve 29. Alayın sıla özleminden de yararlanarak, Kızıl Orduyu Çençu il merkezi üzerine saldırma macerasına sürüklediler ve hem sınır bölgesinin, hem de Kızıl Ordunun yenilgiye uğramasına yol açtılar. Kızıl Ordu, askerlerinin hemen hemen yarısını yitirdi, sınır bölgesinde sayısız ev yakıldı ve sayısız insan katledildi, birçok il birbiri ardısıra düşmanın eline geçti; bunlardan bazıları bugüne kadar hâlâ geri alınamamıştır. Doğu Hunan üzerine yürümek sorununa gelince, Hunan, Hubey ve Ciangsi Eyaletlerinde, iktidarda bulunan [sayfa 129] toprakağaları arasında bir bölünme olmadığı sürece, Kızıl Ordunun esas kuvvetlerinin böyle bir harekete girişmeleri kuşkusuz yanlış olurdu. Eğer Temmuz ayında Güney Hunan üzerine yürümemiş olsaydık, sadece sınır bölgesindeki Ağustos yenilgisini önlemekle kalmaz, aynı zamanda Ciangsi Eyaletindeki Çangşu'da, Guomindang'm Altıncı Ordusuyla Vang Cun'un komutasındaki Guomindang kuvvetleri arasında cereyan eden savaştan yararlanarak, Yungsin'deki düşman kuvvetlerini ezebilir, Cian ve Anfu'yu ele geçirebilir ve öncü kuvvetlerimizin Pingsiang'a ulaşıp, Losiao dağ silsilesinin kuzey kesimindeki Beşinci Kızıl Orduyla ilişki kurmalarını mümkün kılabilirdik. Bütün bunlar gerçekleşseydi bils, genel karargâhımız için en uygun yer gene de Ningang olurdu ve Doğu Hunan üzerine yalnızca gerilla kuvvetlerimizi göndermemiz gerekirdi. Toprakağaları arasında henüz bir savaş çıkmamış olduğu ve Hunan sınırı üzerindeki Pingsiang, Çaling ve Yusien'de hâlâ çok sayıda düşman kuvveti bulunduğu için, esas kuvvetlerimizi kuzeye sevketmiş olsaydık, düşmana fırsat vermiş olurduk. Merkez Komitesi bizden Doğu ya da Güney Hunan üzerine yürüme konusunu ele almamızı istedi; fakat her iki yol da çok tehlikeliydi. Doğu Hunan üzerine yapılması önerilen sefer gerçekleştirilmediyse de, Güney Hunan üzerine yapılan sefer başarısızlıkla sonuçlandı. Bu acı tecrübeyi hiç hatırdan çıkarmamamız gerekir.
      Bugün henüz toprakağaları sınıfı rejiminin parçalanma içinde olduğu bir dönemde bulunmuyoruz ve düşmanın sınır bölgesinin çevresine yerleştirdiği "bastırma" kuvvetleri, sayıca hâlâ on alayı aşkındır. Ama ileride de nakit para sağlamanın yolunu bulabilirsek (yiyecek ve giyecek artık büyük bir sorun olmaktan çıkmıştır), o zaman sınır bölgesinde çalışmamız için kurduğumuz temel sayesinde, bu düşman kuvvetlerinin, hatta daha da büyüklerinin üstesinden gelebiliriz. Eğer Kızıl Ordu sınır bölgesinden ayrılırsa sınır bölgesi, tıpkı Ağustosta olduğu gibi, bir anda harabeye döner. Kızıl Muhafızlarımızın tamamı yok edilemese bile, Partimiz ve kitle temellerimiz ağır bir darbe yer. Dağlardaki [sayfa 130] bazı yerlerde tutunabilsek bile, ovalarda Ağustos ve Eylülde olduğu gibi hepimiz yeraltına geçmek zorunda kalırız. Ama eğer Kızıl Ordu sınır bölgesinden ayrılmazsa, burada daha önce atmış olduğumuz temellere dayanarak, yavaş yavaş çevremizdeki bölgelere yayılabilir ve gelecek açısından mükemmel bir durum yaratabiliriz. Kızıl Orduyu büyütmek istiyorsak, bunun biricik yolu, iyi bir kitle temeline sahip olduğumuz Cingang Dağları civarında, yani Ningang, Yungsin, Lingsien ve Suyçuan illerinde, düşmanla uzun süreli bir mücadeleye girişmek ve bu mücadelede, Hunan ve Ciangsi Eyaletlerindeki düşman kuvvetleri arasında var olan çıkar çatışmalarından ve bunların, kendilerini her yönden gelebilecek saldırılara karşı savunmak zorunda oldukları için kuvvetlerini yoğunlaştırmakta karşılaştıkları zorluklardan yararlanmaktır, Doğru taktikler uygulayarak, yalnızca kazanabileceğimiz ve asker ve silah ele geçirebileceğimiz muharebelere girişerek, Kızıl Orduyu yavaş yavaş büyütebiliriz. Eğer Kızıl Ordunun esas kuvvetleri Güney Hunan seferine çıkmasaydı, Nisan ve Temmuz aylan arasında sınır bölgesindeki kitleler içinde yapmış olduğumuz hazırlık çalışması sayesinde, hiç kuşkusuz, Ağustosta Kızıl Orduyu genişletebilirdik. Yapılan bu hataya karşın, Kızıl Ordu, arazinin elverişli ve halkın da dost olduğu sınır bölgesine geri dönmüştür ve gelecek açısından durum, şimdi bile kötü değildir. Kızıl Ordu ancak kararlılıkla savaşarak ve sınır bölgesi gibi yerlerde savaşırken bütün dayanıklılığını ortaya koyarak silah sayısını artırabilir ve iyi askerler yetiştirebilir. Kızıl Bayrak, sınır bölgesinde bütün bir yıl boyunca dalgalanmış ve Hunan, Hubey va Ciangsi'deki ve bütün ülkedeki toprakağaları sınıfının büyük nefretini kazanmıştır. Ama çevre illerin işçi, köylü ve askerlerinin umutlarını sürekli olarak güçlendirmektedir. Örneğin askerleri ele alalım. Savaşağalan sınır bölgesine karşı açılan "haydutlan bastırma" harekâtlarını başlıca görevleri haline getirdikleri ve bunlar, "haydutları bastırmaya çalışmakla bir yıl geçirdik ve bir milyon dolar harcadık" (Lu Diping) ya da Kızıl Ordunun "20 bin askeri ve 5 [sayfa 131] bin tüfeği var" (Vang Cun) gibi sözler ettikleri için, askerlerinin ve hayal kırıklığına uğramış genç subaylarının gözleri giderek bize çevrilmektedir. Bunlar, gittikçe artan bir şekilde düşmandan kopup, saflarımıza katılacak ve böylelikle Kızıl Ordu için bir insan kaynağı oluşturacaklardır. Bunun dışında, Kızıl Bayrağın sınır bölgesinde hep yüksekte tutulmuş olması, Komünist Partisinin gücünü ve hâkim sınıfların iflasını göstermektedir. Bu, ülke çapında siyasi öneme sahip bir olaydır. Bu yüzden biz, bugüne kadar savunageldiğimiz gibi şimdi de, Kızıl siyasi iktidarın Losiao Sıradağlarının orta kesiminde kurulması ve genişletilmesinin mutlaka gerekli ve doğru olduğunu savunuyoruz. [sayfa 132]



PARTİ İÇİNDEKİ YANLIŞ DÜŞÜNCELERİN
DÜZELTİLMESİ ÜZERİNE[
12*]
Aralık 1929


     
      Dördüncü Kızıl Ordudaki Komünist Partisi örgütünde, Partinin doğru çizgisinin uygulanmasını büyük ölçüde engelleyen, proleter olmayan çeşitli fikirler vardır. Bu fikirler tamamen düzeltilmediği takdirde, Dördüncü Ordunun. Çin'in büyük devrimci mücadelesinde kendine düşen görevleri omuzlaması olanaksızdır. Bu Parti örgütündeki yanlış fikirlerin kaynağı, doğal olarak, temel birimlerinin büyük ölçüde köylülerden ve diğer küçük burjuva kökenli unsurlardan meydana gelmesinde yatmaktadır; ancak Partinin yönetici organlarının bu yanlış fikirlere karşı uyumlu ve kararlı bir mücadele verme ve üyeleri Partinin doğru çizgisine uygun olarak eğitme konusunda gösterdikleri başarısızlık da, bunların varlık ve gelişmelerinin önemli nedenlerinden biridir. Bu kongre, Merkez Komitesinin Eylül [sayfa 136] mektubunun özüne uygun olarak, Dördüncü Ordudaki Parti örgütünde görülen çeşitli proleter olmayan fikirlerin belirtilerine, kaynaklarına ve bunları düzeltme yöntemlerine işaret eder ve bütün yoldaşları bunları tamamen yok etmeye çağırır.

      SALT ASKERİ BAKIŞ AÇISI ÜZERİNE

      Salt askeri bakış açısı, Kızıl Ordudaki bir kısım yoldaşlar arasında çok gelişmiştir. Şu şekillerde ortaya çıkmaktadır:
      1. Bu yoldaşlar, askeri sorunları ve siyaseti birbirine karşıt şeyler olarak görmekte ve askeri hareketlerin, siyasi görevleri yerine getirme araçlarından sadece biri olduğunu kabul etmemektedirler. Hatta bazıları, "Eğer askeri bakımdan iyiysen, siyasi bakımda da iyisin demektir; askeri bakımdan iyi değilsen, siyasi bakımdan sende iş yok demektir" diyorlar. Bu, bir adım daha ileri gidip askeri sorunlara siyasetin üstünde bir yer vermektir.
      2. Onlar, Kızıl Ordunun görevinin Beyaz ordununki gibi sadece savaşmak olduğunu düşünüyorlar. Çin Kızıl Ordusunun, devrimin siyasi görevlerini yerine getirmek için kurulmuş silahlı bir güç olduğunu anlamıyorlar. Özellikle bugün, Kızıl Ordu kesinlikle kendini sadece savaşmakla sınırlandırmamalıdır; düşmanın askeri gücünü yıkmak [sayfa 137] için savaşmanın yanı sıra, kitleler arasında propaganda yapmak, kitleleri, örgütlemek, silahlandırmak, onlara devrimci siyasi iktidarı kurmalarında yardımcı olmak ve Parti örgütleri kurmak gibi önemli görevleri de üstlenmelidir. Kızıl Ordu sadece savaşmak için savaşmaz; fakat kitleler arasında propaganda yapmak, onları örgütlemek, silahlandırmak ve devrimci siyasi iktidarı kurmalarında onlara yardımcı olmak için savaşır. Bu amaçlar olmadı mı, savaşmak anlamını yitirir ve Kızıl Ordunun varlık nedeni ortadan kalkar.
      3. Dolayısıyla bu yoldaşlar, örgütsel olarak, Kızıl Ordunun siyasi çalışma yapan bölümlerini, askeri çalışma yapan bölümlerine bağımlı kılıyor ve "Ordu Karargâhı ordu dışındaki sorunlara da baksın" sloganını ortaya atıyorlar. Gelişmesine izin verildiği takdirde bu fikir, kitlelerden kopma, hükümeti ordunun denetlemesi ve proletarya önderliğinden uzaklaşma tehlikelerini içermektedir. Bu, tıpkı Guomindang ordusu gibi, savaşağalığı yolunun tutulması olacaktır.
      4. Bunlar, aynı zamanda propaganda çalışmasında, propaganda ekiplerinin önemini gözden kaçırıyorlar. Kitle örgütleri konusunda da, orduda asker komitelerinin kurulmasını ve yerel bölgelerdeki işçi ve köylülerin örgütlenmesini gözardı ediyorlar. Sonuç olarak, hem propaganda hem de örgütlenme çalışmaları terkedilmektedir.
      5. Bir muharebe kazanıldığı zaman kibirlenmekte, kaybedildiği zaman ise cesaretleri kırılmaktadır.
      6. Dar kısımcılık: Bu yoldaşlar, sadece Dördüncü Orduyu düşünmekte ve yerel kitleleri silahlandırmanın Kızıl Ordunun önemli bir görevi olduğunu kavramamaktadır-lar. Bu, klikçiliğin daha gelişmiş bir biçimidir.
      7. Dördüncü Ordudaki sınırlı çevrelerinden daha ötesini göremeyen birkaç yoldaş, bu çevrenin dışında başka hiç bir devrimci gücün bulunmadığına inanmaktadırlar. Bu yüzden güçlerini koruma ve eylemden kaçınma fikrine kendilerini iyice kaptırmışlardır. Bu, oportünizmin bir kalıntısıdır. [sayfa 138]
      8. Öznel ve nesnel koşulları gözardı eden bazı yoldaşlar, devrimci acelecilik hastalığına yakalanmışlardır; bunlar, kitleler arasında titiz ve ayrıntılı bir çalışma yapmak zahmetine katlanmak istememekte, hayaller içinde yüzerek sadece büyük işler başarmak istemektedirler. Bu, darbeciliğin[
87] bir kalıntısıdır.
      Salt askeri bakış açışının kaynakları şunlardır:
      1. Siyasi düzeyin düşük olması. Bu, orduda siyasi önderliğin rolünün ve Kızıl Ordu ile Beyaz ordunun temelden farklı olduklarının kavranamamasına yol açmaktadır.
      2. Paralı asker zihniyeti. Geçmiş muharebelerde alınan esirlerin birçoğu Kızıl Orduya katılmıştır; bu gibi unsurlar belirgin bir paralı asker zihniyetini birlikte getirmekte ve böylelikle alt kademelerde salt askeri bakış açısı için bir temel hazırlamaktadırlar.
      3. Yukarıdaki iki neden, bir üçüncüsüne kaynaklık etmektedir: Askeri, güce aşırı güven ve halk kitlelerinin gücüne güvensizlik.
      4. Partinin askeri çalışmayla etkin olarak ilgilenme ve bunları tartışma konusunda gösterdiği ihmal de, bazı yoldaşlar arasında salt askeri bakış açısının ortaya çıkmasının nedenlerinden biridir.
      Düzeltme yöntemleri şunlardır:
      1. Eğitim yoluyla Parti içindeki siyasi düzeyi yükseltmek, salt askeri bakış açısının teorik temellerini yıkmak, Ordu ile Beyaz ordu arasındaki temel farkı berrak bir şekilde ortaya koymak. Aynı zamanda, oportünizmin ve darbeciliğin kalıntılarını ortadan kaldırmak ve Dördüncü Ordunun dar kısımcılığına son vermek.
      2. Subayların ve askerlerin siyasi, eğitimini, özellikle de eski esirlerin eğitimini yoğunlaştırmak. Aynı zamanda, yerel hükümetlerin, mümkün olduğu ölçüde mücadele tecrübesi olan işçi ve köylüleri Kızıl Orduya, katılmak üzere seçmesini sağlamak, böylece salt askeri bakış açısını örgütsel olarak zayıflatmak ve hatta bu bakış açısının kökünü kazımak.
      3. Kızıl Ordudaki Parti örgütleriyle subay ve askerleri [sayfa 139] etkilemek için, yerel Parti örgütlerinin Kızıl Ordudaki Parti örgütlerini ve kitlelerin siyasi iktidar organlarının da bizzat Kızıl Orduyu eleştirmelerini sağlamak üzere, bunları harekete geçirmek.
      4. Parti, askeri çalışmayla etkin bir biçimde ilgilenmeli ve bu konuyu tartışmalıdır. Yapılan her çalışma, tabandaki üyelerce uygulamaya konmadan önce, Parti tarafından tartışılmalı ve karara bağlanmalıdır.
      5. Kızıl Ordunun görevlerini, askeri ve siyasi organları arasındaki ilişkileri, Kızıl Ordu ile halk kitleleri arasındaki ilişkileri, asker komitelerinin yetki ve görevlerini ve bunların askeri ve siyasi örgütlerle olan ilişkilerini açıkça tanımlayan Kızıl Ordu yönetmelikleri hazırlanmalıdır.

      AŞIRI DEMOKRASİ ÜZERİNE

      Kızıl Ordunun Dördüncü Ordusu, Merkez Komitesinin talimatlarına uygun hareket etmeye başladığından bu yana, aşırı demokrasi belirtileri büyük ölçüde azalmıştır. Örneğin, Parti kararları artık oldukça iyi bir şekilde yerine getirilmektedir ve artık hiç kimse, Kızıl Ordunun "demokratik merkeziyetçiliği aşağıdan yukarıya" uygulaması gerektiği ya da "bütün sorunların önce alt kademelerde tartışılıp, sonra üst kademelerin karar vermesi" gerektiği şeklinde yanlış talepler ileri sürmektedir. Ancak bu azalma, gerçekte sadece geçici ve yüzeyseldir ve aşırı demokrasiden yana fikirlerin artık giderilmiş olduğu anlamına gelmez. Başka bir deyişle, aşın demokrasinin birçok yoldaşın zihninde hâlâ derin kökleri vardır. Çeşitli biçimlerde ifadesini bulan, Parti kararlarını yerine getirmede gösterilen gönülsüzlük bunun kanıtıdır.
      Düzeltme yöntemleri şunlardır:
      1. Teori alanında, aşırı demokrasinin kökünü kazımak. İlkönce, aşırı demokrasinin doğurduğu tehlikenin, Parti örgütüne zarar vererek ve hatta onu tamamen yıkarak, [sayfa 140] Partinin mücadele, gücünü zayıflatarak ve hatta yok ederek, Partiyi mücadele görevlerini gerçekleştiremez hale getirmesinden ve böylece devrimin yenilgisine yol açmasından ileri geldiğine işaret edilmelidir. İkinci olarak da, aşırı demokrasinin kaynağının, küçük burjuvazinin disipline karşı beslediği bireyci hoşnutsuzluk olduğu belirtilmelidir. Bu özellik Parti içine girdiği zaman, siyasi ve örgütsel alanda aşırı demokrasiden yana fikirlere dönüşmektedir. Bu fikirler, proletaryanın mücadele görevleriyle hiç bir şekilde bağdaşmaz.
      2. Örgütlenme alanında, merkezi önderlik altında demokrasinin uygulanmasını sağlamak. Bunu yapmanın yolları şunlardır:
      (1) Partinin yönetici organları, kendilerini önderlik merkezleri olarak kabul ettirebilmek için, rehberlik görevini yerine getirecek doğru bir çizgi geliştirmek ve ortaya çıkan sorunlara çözüm bulmak zorundadırlar:
      (2) Üst kademelerdeki organlar, doğru rehberlik edebilmek için nesnel bir temele sahip olmak amacıyla, kitlelerin hayatını ve alt kademelerdeki organların durumunu yakından bilmek zorundadırlar,
      (3) Bütün kademelerdeki Parti örgütleri, sorunlara çözüm ararken, gelişigüzel kararlar almamalıdır. Bir kere alındıktan sonra da kararlar sebatla uygulanmalıdır.
      (4) Üst kademelerdeki Parti organları tarafından alman bütün önemli kararlar, derhal alt kademelerdeki organlara ve Partinin üye kitlesine iletilmelidir. Bunun yöntemi de, aktif üye toplantıları ya da Parti kollarında, hatta (eğer koşullar uygunsa) tümenlerde[
88] genel üye toplantıları yapmak ve bu toplantılarda belirli kimseleri rapor vermekle görevlendirmektir.
      (5) Partinin alt kademelerindeki organlar ve bütün Parti üyeleri, üst kademelerdeki organların talimatlarını [sayfa 141] tam anlamıyla kavramak ve uygulama yöntemlerini kararlaştırmak için bunları ayrıntılı bir şekilde tartışmalıdır.
     

      ÖRGÜT DİSİPLİNİNE GÖSTERİLEN KAYITSIZLIK ÜZERİNE

      Dördüncü Ordudaki Parti örgütünde örgüt disiplinine gösterilen kayıtsızlık, şu şekillerde ortaya çıkmaktadır:
      A. Azınlığın çoğunluğa tabi olmayışı. Örneğin bir azınlık, önerisi oylamada kabul edilmediği zaman, Parti kararlarını samimiyetle uygulamamaktadır.
      Düzeltme yöntemleri şunlardır:
      1. Toplantılarda, bütün katılanların, görüşlerini mümkün olduğu kadar kapsamlı olarak ortaya koymaları teşvik edilmelidir. Tartışmalı sorunlarda doğrular ve yanlışlar, uzlaşmalara ve yüzeyselliğe yer verilmeksizin açıklığa kavuşturulmalıdır. Açık ve kesin sonuçlara varmak için bir toplantıda çözülemeyen bir sorunun tartışılmasına, çalışmaları engellememesi koşuluyla, başka bir toplantıda devam edilmelidir.
      2. Parti disiplininin gereklerinden biri de, azınlığın çoğunluğa tabi olmasıdır. Azınlık, kendi görüşü reddedildiği zaman, çoğunluğun kararını desteklemek zorundadır. Eğer gereksiyorsa, sorunu, yeniden görüşülmek üzere bir sonraki toplantıya getirebilir; ancak bunun dışında hiç bir şekilde karara aykırı hareket edemez.
      B. Örgüt disiplini göz önüne alınmaksızın eleştiri yapılması.
      1. Parti içi eleştiri, Parti örgütünü güçlendirmek ve Partinin mücadele gücünü artırmak için bir silahtır. Ancak, Kızıl Ordunun Parti örgütünde, eleştiri her zaman bu nitelikte olmamaktadır; bazen kişisel, saldırılara dönüşmektedir. Sonuç olarak, kişilere olduğu gibi, Parti örgütüne de zarar vermektedir. Bu, küçük burjuva bireyciliğinin bir [sayfa 142] yansımasıdır. Bunu düzeltmenin yöntemi ise, Parti üyelerinin, eleştirinin amacının sınıf mücadelesinde zafere ulaşmak için Partinin mücadele gücünü artırmak olduğunu ve kişisel saldın aracı olarak kullanılmaması gerektiğini kavramalarına yardımcı olmaktır.
      2. Birçok Parti üyesi, eleştirilerini Parti içinde değil, dışında yapmaktadır. Bunun nedeni, genel olarak üyelerin Parti örgütünün (toplantılarının vb.) önemini henüz kavramamış olmaları ve örgüt içinde yapılan eleştiriyle, dışında yapılan eleştiri arasında bir fark görmemeleridir. Bunu düzeltmenin yöntemi, Parti üyelerini, Parti örgütünün önemini kavramalarım ve Parti komiteleri ya da yoldaşları, hakkındaki eleştirilerini Parti toplantılarında yapmalarını sağlayacak şekilde eğitmektir.

      MUTLAK EŞİTLİKÇİLİK ÜZERİNE

      Mutlak eşitlikçilik, bir zamanlar Kızıl Orduda oldukça ciddi bir sorun haline gelmişti. Bazı örnekler verelim: Yaralı askerlere verilen ödenekler konusunda, hafif ve ağır yaralılar arasında ayrım yapılmasına itiraz edilmekte ve herkese eşit ödenek verilmesi istenmekteydi. Subayların ata binmesi, görevlerini yerine getirebilmeleri için gerekli bir şey olarak değil de, bir eşitsizlik belirtisi olarak görülmekteydi. Erzakın mutlak olarak eşit bir şekilde dağıtılması istenmekte ve özel durumlarda bazılarına bir parça daha büyük pay verilmesine itiraz edilmekteydi. Pirinç taşınmasında da, yaş ve bedeni durum göz önüne alınmaksızın herkesin eşit ağırlıkta yük taşıması istenmekteydi. Konaklanırken yer dağıtımında eşitlik istenmekte ve Karargah daha fazla yer kapladığında, buna öfke duyulmaktaydı. Zahmetli görevlerin dağıtımında da eşitlik istenmekte ve başkalarından bir parça bile daha fazla iş yapmak istenmemekteydi. Hatta iş bazen o kadar ileri gitmekteydi ki, iki yaralı ve bir sedye olduğu zaman, her iki yaralı da önceliği [sayfa 143] diğerine vermek istemediği için, hiç biri sedyeyle taşınamamaktaydı. Bu örneklerin de gösterdiği gibi, mutlak eşitlikçilik, Kızıl Ordu subay ve askerleri arasında hâlâ çok ciddi bir sorundur.
      Siyasi sorunlarda görülen, aşırı demokrasi gibi, mutlak eşitlikçilik de, zanaatkar ve küçük köylü ekonomisinin ürünüdür. Aralarındaki tek fark, birinin maddi, diğerinin ise siyasi sorunlarda ortaya çıkmasıdır.
      Düzeltme yöntemi şudur: Kapitalizm ortadan kaldırılmadan önce, mutlak eşitliğin, köylülerin ve küçük mülk sahiplerinin bir hayali olmaktan öteye geçemeyeceğine; sosyalizmde bile mutlak eşitliğin olamayacağına; çünkü o zaman da maddi şeylerin, «herkesten yeteneğine göre, herkese emeğine göre» ilkesine ve yapılan çalışmanın ihtiyaçlarını karşılama esasına göre dağıtılacağına dikkati çekmeliyiz. Kızıl Orduda maddi şeylerin dağıtımı, subaylara ve askerlere eşit ücret ödenmesinde olduğu gibi, aşağı yukarc eşit bir şekilde yürütülmelidir; çünkü bu, mücadelenin bugünkü koşullarının gerektirdiği bir şeydir. Ancak, mantık sınırlarını aşan mutlak eşitlikçiliğe karşı çıkılmalıdır; çünkü bu, mücadelenin gerektirdiği bir şey değil, tam tersine mücadeleyi engelleyen bir şeydir.

      ÖZNELCİLİK ÜZERİNE

      Bazı Parti üyeleri arasında ciddi ölçüde öznelcilik vardır ve bu siyasi durumun tahliline ve çalışmaların yönlendirilmesine büyük zarar vermektedir. Çünkü siyasi bir durumun öznelci tahlili ve çalışmaların öznelci bir şekilde yönlendirilmesi, kaçınılmaz olarak ya oportünizmle ya da darbecilikle sonuçlanmaktadır. Öznel eleştirilere, belirsiz ve temelsiz konuşmalara ya da kuşkuculuğa gelince, Parti içinde bu gibi uygulamalar genellikle ilkesiz tartışmalara yol açar ve Parti örgütünü içinden yıkar.
      Parti içi eleştiriyle ilgili olarak üzerinde durulması gereken [sayfa 144] diğer bir nokta da, bazı yoldaşların eleştiri yaparken, temel sorunları bir kenara bırakıp, dikkatlerini önemsiz noktalar üzerinde toplamalarıdır. Bu yoldaşlar, eleştirinin esas görevinin siyasi ve örgütsel hataları ortaya çıkartmak olduğunu kavramamaktadırlar. Kişisel eksikliklere gelince, eğer bunlar siyasi ve örgütsel hatalarla ilişkili değilse, gereğinden fazla eleştirip, ilgili yoldaşlara sıkıntı vermeye gerek yoktur, Ayrıca bu eleştiri tarzı geliştiği takdirde, Parti üyelerinin dikkatlerini tamamen küçük hatalar "üzerinde yoğunlaştırmaları, herkesin ürkek ve gereğinden fazla ihtiyatlı bir hale gelmesi ve Partinin siyasi görevlerini unutması şeklinde büyük bir tehlike belirmektedir.
     
      Başlıca düzeltme yöntemi, Parti üyelerini, düşünce tarzlarına ve Parti içi yaşantılarına siyasi ve bilimsel bir özün egemen olmasını sağlayacak şekilde eğitmektir. Bu amaca ulaşmak için: (1) Parti üyelerine, öznelci tahlil ve değerlendirmeler yapmak yerine, siyasi bir durumu tahlil ederken ve sınıf güçlerini değerlendirirken Marksist-Leninist yöntemi uygulamayı öğretmeliyiz; (2) Parti üyelerinin dikkatini, mücadele taktiklerini ve çalışma yöntemlerini saptamak amacıyla toplumsal ve ekonomik araştırma ve incelemelere yöneltmeliyiz ve yoldaşların, gerçek durumu araştırmadıkları takdirde, hayalciliğin ve darbeciliğin batağına düşeceklerini kavramalarına yardımcı olmalıyız; (3) Parti içi eleştirilerde öznelciliğe, keyfiliğe ve eleştirinin bayağılaştırılmasına karşı uyanık olmalıyız; söylenen her şey gerçeklere dayanmalı ve eleştiri siyasi noktalarda yoğunlaştırılmalıdır.

      BİREYCİLİK ÜZERİNE

      Bireycilik eğilimi, Kızıl Ordu Parti örgütünde şu şekillerde kendini göstermektedir:
      1. Misillemede bulunmak. Bazı yoldaşlar, Parti içinde bir asker yoldaş tarafından eleştirildiklerinde, Parti dışında ona karşı misillemede bulunabilmek için fırsat kollamaktadırlar; [sayfa 145] misillemede bulunmanın yollarından biri de, söz konusu yoldaşı dövmek ya da ona küfür etmektir. "Bu toplantıda sen beni eleştirdin, gelecek toplantıda ben sana, gösteririm" diyerek Parti içinde de misillemede bulunmaya çalışmaktadırlar. Bu gibi misilleme olayları, tamamen bireyci düşüncelerden doğmakta ve bir bütün olarak sınıfın ve Partinin çıkarlarının gözardı edilmesine yol açmaktadır. Bunların hedefi düşman sınıf değil, kendi saflarımızdaki kişilerdir. Bu hata, örgütü kemirmekte ve mücadele gücünü zayıflatmaktadır.
      2. "Dar grup" zihniyeti. Bazı yoldaşlar, sadece kendi dar gruplarının çıkarlarım düşünmekte ve genel çıkarları gözardı etmektedirler. Bu, yüzeysel olarak bakıldığında, kişisel çıkar peşinde koşmak gibi gözükmese de, aslında en dar bireyciliğin bir örneğidir ve güçlü bir aşındırıcı ve bölücü etkisi vardır. "Dar grup" zihniyeti Kızıl Orduda eskiden çok yaygındı; eleştiriler sonucunda durum şimdi biraz daha iyiyse de, bu zihniyetin kalıntıları hâlâ vardır ve bunların üstesinden gelmek için daha fazla çaba gereklidir.
      3. "Memur" tavrı. Bazı yoldaşlar, üyesi bulundukları Partinin ve Kızıl Ordunun devrimin görevlerini yerine getirmek için, birer araç olduklarını kavramamaktadırlar. Devrimi gerçekleştirecek olanın bizzat kendileri olduğunu kavramamakta, sorumluluklarının devrime karşı değil de, sadece kendi kişisel üstlerine karşı olduğunu düşünmektedirler. Devrime karşı takınılan bu pasif memur" tavrı da, bireyciliğin bir yansımasıdır. Bu, kayıtsız şartsız devrim için çalışan faal üyelerin sayısının fazla olmayışının nedenini de açıklamaktadır. Bu hata giderilmediği takdirde, faal üyelerin sayısı artmayacak ve devrimin ağır yükü az sayıda insanın omuzlarına yüklenmeye devam edecektir. Bu da, mücadeleye büyük ölçüde zarar verecektir.
      4. Eğlence peşinde koşma. Kızıl Orduda, bireycilikleri eğlence peşinde koşmak şeklinde ortaya çıkan kimselerin sayısı hiç de az değildir. Bunlar daima birliklerinin büyük şehirler üzerine yürümesini arzu etmektedirler. Şehirlere [sayfa 146] gitmeyi, oralarda çalışma yapmak için değil, eğlenmek için istemektedirler. Hayatın zor olduğu Kızıl bölgelerde çalışmak, hiç istemedikleri bir şeydir.
      5. Pasiflik. Bazı yoldaşlar, işler istedikleri gibi yürümeyince pasifleşmekte ve çalışmayı bırakmaktadırlar. Bu, esas olarak eğitim eksikliğinden ileri gelmektedir. Bazen de önderliğin, sorunların ele almışı, görev dağıtımı ya da disiplinin uygulanması konusunda hatalı bir şekilde davranması, buna yol açmaktadır.
      6. Ordudan ayrılma isteği. Kızıl Ordudan ayrılıp yerel çalışmalarda görev almak isteyenlerin sayısı gittikçe artmaktadır. Bunun nedenleri sadece kişisel etkenlere bağlanamaz. Aynı zamanda şu etkenlerin de bunda rolü vardır : (1) Kızıl Ordudaki hayatın maddi zorlukları, (2) uzun bir mücadeleden sonra bitkin düşme ve (3) önderliğin, sorunların ele alınışı, görev dağıtımı ya da disiplinin uygulanması konusundaki hatalı davranışları.
      Düzeltme yöntemi, en başta, ideolojik olarak bireyciliğin kökünü kazımak amacıyla eğitimi yoğunlaştırmaktır. İkinci olarak, sorunların ele alınışında, görev dağıtımında ve disiplinin uygulanmasında doğru bir yol izlemektir. Bunlara ek olarak, Kızıl Orduda maddi hayatı iyileştirmenin yolları bulunmalıdır. Maddi koşulları iyileştirmek amacıyla, dinlenmek ve güç toplamak için ele geçirilen her fırsattan yararlanılmalıdır. Eğitim çalışmalarımızda bireyciliğin, toplumsal kökeni bakımından küçük burjuva ve burjuva ideolojisinin Parti içindeki bir yansıması olduğunu açıklamalıyız.

      GEZGİNCİ ASİ ÇETELER İDEOLOJİSİ ÜZERİNE

      Kızıl Ordu içinde serserilikten gelme unsurların oranının yüksek olması ve Çin'de, özellikle güney eyaletlerinde serserilerin büyük kitleler oluşturmaları nedeniyle, gezginci asi çetelerin siyasi ideolojisi Kızıl Ordu içinde de kendini [sayfa 147] göstermiştir. Bu ideoloji şu biçimlerde ortaya çıkmaktadır. (1) Bazıları, siyasi etkimizi sadece gezginci gerilla eylemleri yoluyla artırmak istemekte, ama siyasi etkimizi artırmak için üs bölgeleri inşa etmek ve halkın siyasi iktidarını kurmak gibi çetin görevleri üstlenmek konusunda isteksiz davranmaktadırlar. (2) Kızıl Ordunun genişletilmesi konusunda, bazıları, yerel Kızıl Muhafızların ve yerel birliklerin genişletilmesi ve böylelikle Kızıl Ordunun ana kuvvetlerinin geliştirilmesi çizgisini uygulamak yerine "adam kiralama ve at satın alma" ve "asker kaçaklarıyla asileri orduya kaydetme"[
89] çizgisini izlemektedirler. (3) Bazıları, kitlelerle birlikte çetin mücadelelere girmek ve bunları sürdürmek için gerekli sabra sahip değildir; bunlar, yalnızca büyük şehirlere gitmek ve diledikleri gibi yiyip içmek istemektedirler. Gezginci asi ideolojisinin bütün bu belirtileri, Kızıl Ordunun görevlerini gereğince yerine getirmesini ciddi bir şekilde engellemektedir; dolayısıyla bu ideolojinin tasfiyesi, Kızıl Ordu Parti örgütü içinde yürütülen ideolojik mücadelenin önemli hedeflerinden biridir. Huang Çao[90] ve Li Çuang[91] tipi gezginci asi çetelerin yöntemlerinin bugünün koşullarında artık geçerli olamayacağı kavranmahdır. Düzeltme yöntemleri şunlardır:
      1. Eğitimi yoğunlaştırmak, yanlış fikirleri eleştirmek ve gezginci asi çeteler ideolojisinin kökünü kazımak.
      2. Kızıl Ordunun tabanındaki birimler ile esir alındıktan sonra orduya kabul edilenler arasında, serseri zihniyetini gidermek amacıyla eğitimi yoğunlaştırmak.
      3. Kızıl Ordunun bileşimini değiştirmek için mücadele, tecrübesi olan faal işçi Ve köylüleri ordu saflarına çekmek.
      4. Militan işçi ve köylü kitleleri arasından yeni Kızıl Ordu birimleri oluşturmak.

      DARBECİLİĞİN KALINTILARI ÜZERİNE

      Kızıl Ordudaki Parti örgütü, darbeciliğe karşı çeşitli [sayfa 148] mücadeleler vermiştir; ancak bu mücadele henüz yeterli bir düzeye ulaşmamıştır. Bu yüzden de Kızıl Ordu içinde bu ideolojinin kalıntıları hâlâ görülmektedir. Ortaya çıkış biçimleri şunlardır: (1) Öznel ve nesnel koşulları göz önüne almadan körü körüne eyleme girişme; (2) Partinin şehirler için saptadığı siyasetlerin yeterli ve kararlı bir şekilde uygulanmaması; (3) özellikle yenilgi anlarında askeri disiplinin gevşemesi; (4) bazı birimlerin ev yakmaları; (5) ordudan kaçanları vurmak ve dayak atmak şeklindeki uygulamalar; bunların her ikisi de darbeci özellikler taşımaktadır. Toplumsal kökeni bakımından darbecilik, lümpen-proletarya ve küçük burjuva ideolojilerinin bir bileşimidir. Düzeltme yöntemleri şunlardır:
      1. İdeolojik bakımdan darbeciliğin kökünü kazımak.
      2. Darbeci davranışları, kurallar, yönetmelikler ve siyasetler aracılığıyla düzeltmek. [sayfa 149]



TEK BİR KIVILCIM BÜTÜN BİR BOZKIRI TUTUŞTURABİLİR[13*]
5 Ocak 1930


      Partimizdeki bazı yoldaşlar bugünkü durumun doğru olarak nasıl değerlendirileceğini ve ne yapmak gerektiği, sorununun nasıl çözüleceğini hâlâ bilmiyorlar. Devrim dalgasının yükselmesinin kaçınılmaz olduğuna inanmakla birlikte, bunun yakın olduğuna inanmıyorlar. Bu yüzden Ciangsi'yi ele geçirme planını reddedip, sadece Fucien, Guangdung ve Ciangsi sınırlarındaki üç bölgede gezginci gerilla eylemlerine girişmenin doğru olduğunu söylüyorlar. Aynı zamanda gerilla bölgelerinde Kızıl siyasi iktidarın kurulmasının ne anlama geldiğini derin bir şekilde kavramadıklarından, Kızıl siyasi iktidarın sağlamlaştırılması ve genişletilmesi yoluyla ülke çapında devrim dalgasının yükselişini hızlandırma konusunda da derin bir kavrayışları yoktur. Devrimci dalganın yükselişinin hâlâ uzak olduğunu sandıkları için, çetin bir çalışmayla siyasi iktidar kurmaya kalkışmanın boş yere çaba sarf etmek olacağını düşünüyorlar. Siyasi etkimizi, daha kolay bir yöntem olan gezginci gerilla eylemleriyle artırmak istiyorlar. Ülke çapında kitleler kazanıldıktan ya da hemen hemen kazanıldıktan sonra, Kızıl Ordunun da katılmasıyla ülke çapında büyük bir devrim haline geleceğini düşündükleri bir silahlı [sayfa 152] ayaklanma başlatmak istiyorlar. Önce ülke çapında ve bütün bölgelerde kitleleri, kazandıktan sonra, siyasi iktidarı kurmamız gerektiği, şeklindeki teorileri, Çin devriminin gerçek durumuna uymamaktadır. Bu teorinin kaynağı, esas olarak, Çin'in, birçok emperyalist gücün, üzerinde hâkimiyet kurmak için çekiştikleri yan-sömürge bir ülke olduğunu berrak bir şekilde kavramamalarında yatmaktadır. Bu, berrak bir şekilde kavrandığı takdirde, birinci olarak, hâkim sınıflar içinde sürüp giden, uzun ve karmaşık savaşlar gibi olağanüstü bir olguya niçin yalnız Çin'de rastlandığı; bu savaşların niçin durmadan şiddetlenip yaygınlaştığı ve Çin'de niçin hiç bir zaman birleşik bir rejimin kurulamadığı anlaşılacaktır. İkinci olarak, köylü sorununun önemi ve dolayısıyla köylü ayaklanmalarının niçin ülke çapında gelişmiş olduğu anlaşılacaktır. Üçüncü olarak, işçilerin ve köylülerin demokratik siyasi iktidarı sloganının doğruluğu anlaşılacaktır. Dördüncü olarak, gene Çin dışında rastlanmayan ve birincisinden (hâkim sınıflar içinde sürüp giden uzun ve karmaşık savaşlara sadece Çin'de rastlanması olgusundan) doğan diğer bir olağanüstü olgu, yani Kızıl Ordunun ve gerilla kuvvetlerinin ve bunlarla birlikte, Beyaz rejim tarafından çevrilmiş küçük Kızıl bölgelerin varlığı ve gelişmesi olgusu anlatılacaktır. Beşinci olarak, Kızıl Ordunun, gerilla kuvvetlerinin ve Kızıl bölgelerin kurulmasının ve büyümesinin, yarı-sömürge bir ülke olan Çin'de, proletarya önderliğindeki köylü mücadelesinin en yüksek "-biçimi, yan-sömürge bir ülkede, köylü mücadele-sininin büyümesinin kaçınılmaz sonucu ve ülke çapında devrim dalgasının yükselişini hızlandırmada kuşkusuz en önemli etken olduğu anlaşılacaktır. Nihayet altıncı olarak, sadece gezginci gerilla eylemlerine dayanma siyasetinin, devrim dalgasının ülke çapındaki bu yükselişini hızlandırma görevini yerine getiremeyeceği; öte yandan Cu De ile Mao Zedung ve aynı zamanda Fang Çimin[92] tarafından benimsenen siyasetin -yani üs bölgeleri kurmak; sistemli bir şekilde siyasi iktidarı kurmak; toprak devrimini derinleştirmek; önce kasaba Kızıl Muhafızları, sonra bölge Kızıl Muhafızları, [sayfa 153] sonra il Kızıl Muhafızları, daha sonra yerel Kızıl Ordu birliklerinin kurulmasından, en sonunda düzenli Kızıl Ordu birliklerinin kurulmasına kadar uzanan, kapsamlı bir inşa sürecini izlenerek halkın silahlı kuvvetlerini genişletmek; siyasi iktidarı dalgalar halinde ilerleyerek yaymak vb. şeklindeki siyasetin- kesinlikle doğru olduğu anlaşılacaktır. Bütün ülkedeki devrimci kitlelerin güveni ancak bu şekilde kazanılabilir. Sovyetler Birliği de bütün dünyadaki devrimci kitlelerin güvenini bu şekilde sağlamıştır. Gerici hâkim sınıfları çok büyük zorluklarla karşı karşıya bırakmak, onların temellerini sarsmak ve parçalanmalarını hızlandırmak, ancak bu şekilde mümkün olabilir. Geleceğin büyük devriminin esas silahı haline gelecek olan bir Kızıl Ordunun yaratılması, ancak bu şekilde mümkün olabilir. Kısacası, devrim dalgasının yükselişini hızlandırmak ancak bu şekilde mümkün olabilir.
      Devrimci acelecilik hastalığına tutulan yoldaşlar, devrimin öznel güçlerini[93] abartmakta, karşı-devrimin güçlerini ise küçümsemektedirler. Böyle bir değerlendirme esas olarak öznelcilikten kaynaklanmaktadır. Sonunda da kuşkusuz darbeciliğe götürür. Diğer taraftan, devrimin öznel güçlerinin küçümsenmesi ve karşı-devrimin güçlerinin abartılması da, hatalı bir değerlendirme olur ve o da mutlaka başka türden kötü sonuçlara yol açar. Bu yüzden, Çin' deki siyasi durum hakkında bir yargıya varabilmek için şunları kavramak gerekir:
      1. Bugün, Çin'de devrimin öznel güçleri zayıf olmakla birlikte, Çin'in geri ve zayıf toplumsal ve ekonomik yapısına dayanan gerici hâkim sınıfların bütün örgütleri (siyasi iktidar organları, silahlı kuvvetleri, siyasi partileri vb.) de zayıftır. Bu, devrimin öznel güçlerinin bugün Çin'dekinden belki biraz daha güçlü olmakla birlikte, gerici hâkim sınıfların kuvvetlerinin kat kat daha güçlü olduğu Batı Avrupa ülkelerinde, devrimin niçin hemen patlak veremeyeceğini açıklamakta yardımcı olmaktadır. Devrimin öznel güçleri şimdiki durumda zayıf olmakla birlikte, karşı-devrimin güçleri de görece zayıf olduğu için, devrim, Çin'de kuşkusuz [sayfa 154] daha büyük bir hızla yükselecektir.
      2. Devrimin öznel güçleri, 1927'de devrimin yenilgisinden beri gerçekten de büyük ölçüde zayıflamıştır. Geriye kalan kuvvetler çok küçüktür ve sadece görünüşe bakarak karar veren yoldaşlar doğal olarak karamsarlığa düşmektedirler. Fakat eğer olguların özüne bakarak karar verirsek, durumun çok farklı olduğunu görürüz. Burada şu eski Çin atasözüne başvurabiliriz: "Tek bir kıvılcım bütün bir bozkırı tutuşturabilir." Başka bir deyişle, kuvvetlerimiz şimdiki durumda küçük olmakla birlikte çok hızlı bir şekilde büyüyecektir. 30 Mayıs Hareketinin ve bunu izleyen Büyük Devrimin tümüyle kanıtlamış olduğu gibi, Çin'in içinde bulunduğu koşullarda kuvvetlerimizin büyümesi, sadece mümkün değil, aynı zamanda kaçınılmazdır da. Bir şeye baktığımız zaman, onun özünü incelemeliyiz; görünüşünü ise sadece bizi kapının eşiğinde karşılayan bir şey olarak ele almalı ve eşikten içeri girdikten sonra da, baktığımız şeyin özünü kavramalıyız. Güvenilir ve bilimsel olan biricik tahlil yöntemi budur.
      3. Aynı şekilde, karşı-devrimci güçleri değerlendirirken de, hiç bir zaman bunların sadece görünüşüne bakma malı, özünü incelemeliyiz. Hunan-Ciangsi sınır bölgesindeki bağımsız rejimimizin ilk döneminde bazı yoldaşlar, Hunan Eyalet Komitesinin yaptığı hatalı değerlendirmeye samimiyetle inanmakta ve sınıf düşmanının son derece zayii olduğunu düşünmekteydiler. O zamanki (1928 Mayısından Haziranına kadar) Hunan Eyalet Komitesi, Hunan yöneticisi Lu Diping'i[94] değerlendirirken, onu bugüne kadar şaka konusu olmaya devam eden "son derece zayıf" ve "tamamen panik halinde" terimleri ile tanımlıyordu. Böyle bir değerlendirme, kaçınılmaz olarak siyasi alanda darbeciliğe yol açtı. Ancak o yılın Kasım ayından 1929 Şubatına kadar olan dört aylık dönem boyunca (Çan Kayşek'le Guangsi savaşağalan arasındaki savaş[95] başlamadan önce), düşmanın üçüncü "ortak bastırma harekâtı"[96] Cingang Dağlarına yaklaştığı sırada bazı yoldaşlar bu sefer de, "Kızıl Bayrağı dalgalandırmaya daha ne kadar devam edebiliriz?" diye sormaya [sayfa 155] başladılar. Gerçekte ise Çin'de, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya arasındaki mücadele artık çok açık bir hale gelmişti ve Çan Kayşek, Guangsi kliği ve Feng. Yüsiang arasında karmaşık bir savaş durumu şekillenmekteydi; dolayısıyla o dönem, aslında karşı-devrim dalgasının geri çekilmeye ve devrim dalgasının yeniden yükselmeye başlamış olduğu dönemdi. Buna karşın, karamsar düşünceler sadece Kızıl Orduda ve yerel Parti örgütlerinde ortaya çıkmakla kalmıyordu; Merkez Komitesi bile görünüşe kapılıp karamsar bir havaya girdi. Merkez Komitesinin Şubat mektubu, Partinin o zaman yaptığı karamsar tahlilin bin kanıtıdır.
      4. Bugünkü nesnel durum, hâlâ, önlerinde duran şeylerin sadece yüzeydeki görünüşlerine bakıp özlerini göremeyen yoldaşların yanılmalarına yol açabilecek niteliktedir. Özellikle Kızıl Orduda çalışan yoldaşlarımız bir muharebede yenildikleri veya güçlü düşman kuvvetleri tarafından, çevrildikleri ya da izlendikleri zaman, sanki bir bütün olarak Çin'deki ve dünyadaki durumda iyimser olmalarını gerektirecek hiç bir şey yokmuş ve devrimin zafere ulaşma ümidi çok uzakmış gibi, sık sık farkında olmadan o andaki özel ve sınırlı durumlarını genelleştirmekte ve abartmaktadırlar. Olguları gözlemlerken görünüşlere sarılmalarının ve sorunun özünü bir kenara itmelerinin nedeni, bir bütün olarak durumun özünün bilimsel bir tahlilini yapmamalarıdır. Çin'de, devrim dalgasının yakında yükselip yükselmeyeceği konusunda bir karara varmak, ancak devrim dalgasının yükselişine yol açan çelişmelerin gerçekten gelişmekte olup olmadıklarını ayrıntılı bir şekilde incelemekle' mümkündür. Dünyada emperyalist ülkeler arasındaki, emperyalist ülkelerle sömürgeleri arasındaki ve kendi ülkelerinde emperyalistlerle proletarya arasındaki çelişmeler gelişmekte olduğu için, emperyalistler, Çin üzerinde hâkimiyet kurmak amacıyla birbirleriyle çatışmaya daha fazla ihtiyaç duymaktadırlar. Emperyalistlerin Çin üzerindeki çatışmalarının daha da şiddetlenmesiyle birlikte Çin topraklan üzerinde, hem emperyalizmle bütün Çin milleti arasındaki [sayfa 156] çelişme, hem de emperyalistlerin kendi aralarındaki çelişmeler gelişmekte ve bu durum, her geçen gün genişleyip şiddetlenen ve Çin'in gerici yöneticilerinin farklı klikleri arasındaki çelişmelerin sürekli olarak gelişmesine yol açan karmaşık savaş durumunu yaratmaktadır. Gerici hâkim klikler arasında çelişmelerle -savaşağaları arasındaki karmaşık savaşlarla- birlikte vergiler ağırlaştırılmakta, bu da, vergi ödeyen geniş kitlelerle gerici yöneticiler arasındaki çelişmeyi sürekli olarak keskinleştirmektedir. Emperyalizmle Çin'in milli sanayisi arasındaki çelişme, Çin sanayicilerinin emperyalistlerden ayrıcalıklar koparamamaları sonucunu doğurmaktadır. Bu da, Çin kapitalistlerinin, işçileri çılgınca sömürerek bir çıkış yolu bulmaya çalışmalarına ve işçilerin direnmesine yol açarak, Çin burjuvazisiyle Çin işçi sınıfı arasındaki çelişmeyi keskinleştirmektedir. Emperyalistlerin ticari saldırısı, Çinli tüccar kapitalistlerin soygunculuğu, hükümetin vergileri ağırlaştırması vb. ile birlikte toprakağaları sınıfı ile köylülük arasındaki çelişme derinleşmektedir; yani kira ve tefecilik yoluyla sömürü ağırlaşmakta ve köylülerin toprakağalarına olan nefreti artmaktadır. Yabancı malların baskısı, işçi ve köylü kitlelerin satın alma gücünün tükenmesi ve hükümetin koyduğu vergilerin artması yüzünden, gittikçe daha fazla sayıda Çin malı satan tüccar ve bağımsız üretici iflasa sürüklenmektedir. Gerici hükümet, kaynaklarının ve fonlarının yetersizliğine karşın, sonu gelmez bir şekilde ordularını genişlettiği ve bu şekilde savaşı durmadan yaygınlaştırdığı için, asker kitleleri sürekli bir yokluk içindedirler. Hükümetin koyduğu vergilerin artması, toprakağalarının istediği kira ve faizlerin yükselmesi ve savaşın yol açtığı felaketlerin her geçen gün daha da yaygınlaşması yüzünden, her tarafta kıtlık ve eşkıyalık hüküm sürmektedir ve köylü kit-leleriyle şehirlerdeki yoksullar, hayatlarını güçlükle sürdürebilmektedirler. Okulların parası olmadığı için, birçok öğrenci, öğreniminin yarıda kalması tehlikesiyle karşı karşıyadır; üretim geri olduğu için de, mezun olan birçok öğrencinin iş bulma ümidi yoktur. Bütün bu çelişmeleri kavradığımız [sayfa 157] zaman, Çin'in ne kadar vahim ve karışık bir durumda bulunduğunu görürüz. Aynı zamanda emperyalistlere, savaşağalarına ve toprakağalarına karşı, devrim dalgasının yükselmesinin kaçınılmaz olduğunu ve bunun çok yakında gerçekleşeceğini de görürüz. Bütün Çin, yakında alev alacak kuru odun yığınlarıyla döşenmiştir. "Tek bir kıvılcım bütün bir bozkırı tutuşturabilir" deyişi, bugünkü durumun ne yönde gelişeceğini çok iyi anlatmaktadır. Bir "kıvılcım"ın "bütün bir bozkır"ı tutuşturmasının uzak olmadığını görebilmek için, birçok yerde gelişen işçi grevlerine, köylü ayaklanmalarına, askerlerin isyanlarına ve öğrenci boykotlarına bakmamız yeter.
      Yukarıda söylenenlerin özü, Cephe Komitesinin, Merkez Komitesine daha 5 Nisan 1929'da yazdığı mektupta vardı. Mektubun bir bölümünde şöyle denmekteydi:       Merkez Komitesinin [9 Şubat 1929 tarihli] mektubunda nesnel durum ve öznel güçlerimiz hakkında çok karamsar bir değerlendirme yapılmaktadır. Guomindang'ın Cingang Dağlarına karşı giriştiği üç "bastırma" harekâtı, karşı-devrim dalgasının doruk noktasıydı. Fakat karşı-devrim dalgasının yükselmesi o noktada durmuş ve o zamandan beri, bir yandan devrim dalgası yavaş yavaş yükselirken, diğer yandan karşı-devrim dalgası yavaş yavaş geri çekilmiştir. Partimizin mücadele yeteneği ve örgütsel gücü Merkez Komitesinin belirttiği ölçüde zayıflamışsa da, bunlar hızla giderilecek ve Partideki yoldaşlar arasında görülen pasiflik, karşı-devrim dalgası yavaş yavaş geri çekildikçe, çabucak yok olacaktır. Kitleler mutlaka bize katılacaktır. Guomiadang'ın katliam siyaseti, sadece, "balıkları derin sulara sürmeye"[97] yaramaktadır ve reformculuk kitlelere artık çekici gelmemektedir. Kitleler Guomindang hakkında besledikleri hayalleri yakında mutlaka terkedeceklerdir. Ortaya çıkan durumda başka hiç bir parti, kitleleri kazanma konusunda Komünist Partisiyle boy ölçüşemeyecektir. Partinin 6. Milli [sayfa 158] Kongresince[98] saptanan siyasi ve örgütsel çizgi doğrudur; yani devrim bugünkü aşamasında sosyalist değil, demokratiktir ve Partinin bugünkü görevi [buraya "büyük şehirlerde" sözü eklenmiş olmalıydı][99] hemen ayaklanmalar düzenlemek değil, kitleleri kazanmaktır. Bununla beraber devrim hızla gelişecektir ve propagandamızda ve hazırlık çalışmalarımızda silahlı ayaklanmalara karşı olumlu bir tutum almalıyız. Bugünkü karışık durumda kitlelere ancak olumlu sloganlarla ve olumlu bir tutumla önderlik edebiliriz. Parti, ancak böyle bir tutum takınmakla mücadele gücünü yeniden kazanabilir... Proletarya önderliği, devrimde zafere ulaşmanın biricik anahtarıdır. Partiyi proletarya temeline oturtmak ve kilit bölgelerdeki sanayi işletmelerinde Parti kolları kurmak, Partinin bugünkü önemli örgütsel görevlerindendir; fakat aynı zamanda, şehirlerdeki mücadeleye yardımcı olmanın ve devrim dalgasının yükselişini hızlandırmanın başlıca önkoşulları, özellikle köylük bölgelerdeki mücadelenin geliştirilmesi, küçük bölgelerde Kızıl siyasi iktidarın kurulması ve Kızıl Ordunun kurulup genişletilmesidir. Bu yüzden, şehirlerdeki mücadeleyi terketmek yanlış olur; ancak kanımızca, Partimizin herhangi bir üyesinin, işçilerin gücünü aşar ve devrime zarar verir diye. köylülerin gücünün büyümesinden korkması da yanlış olur. Çünkü yarı-sömürge bir ülke olan Çin'de, köylü mücadelesi işçilerin önderliğinde gelişmezse devrim başarısızlığa mahkûmdur, ama köylü mücadelesinin işçilerin gücünü aşması hiç bir zaman devrime zarar vermez.       Mektup, Kızıl Ordunun harekât taktikleri konusunda da şu cevabı vermekteydi:       Merkez Komitesi bizden, Kızıl Orduyu muhafaza edebilmek ve kitleleri harekete geçirebilmek için, kuvvetlerimizi çok küçük birimlere bölerek köylük bölgelere yaymamızı ve Gu De ile Mao Zedung'u ordudan geri [sayfa 159] çekmemizi, böylelikle de önemli hedefleri düşmandan gizlememizi istemektedir. Bu, gerçekçi olmayan bir görüştür. 1927-1928 kışında, düşman için bir hedef oluşturmadan kitleleri harekete geçirebilmek için, kuvvetlerimizi köylük bölgelere yaymayı ve her bölük ya da taburun kendi başına hareket etmesini ve gerilla taktiklerini uygulamasını planladık. Bunu birçok kez denedik, fakat her seferinde başarısızlığa uğradık. Bunun nedenleri şunlardır: (1) Kızıl Ordunun ana kuvvetlerindeki askerlerin çoğu başka bölgelerden gelmektedir ve yerel Kızıl Muhafızlarınkinden farklı bir geçmişe sahiptirler; (2) küçük birimlere bölünme, önderliği zayıflatmakta ve zor durumların üstesinden gelinememesi sonucunu vermekte, bu da kolaylıkla yenilgiye yol açmaktadır; (3) birimlerin düşman tarafından teker teker yok edilebilme olasılığı ortaya çıkmaktadır; (4) koşullar zorlaştıkça, kuvvetlerimizin toplanması ve önderlerin mücadelede kararlı olması gereği daha da büyümektedir; çünkü düşmana karşı iç birliğimizi ancak bu şekilde sağlayabiliriz. Kuvvetlerimiz, sadece koşullar elverişli olduğu takdirde, gerilla harekâtı amacıyla bölünmelidir. Ve ancak böyle durumlarda, önderlerin, zor koşullarda olduğu gibi her zaman askerlerle bir arada bulunmalarına gerek kalmaz.       Bu bölümün zayıflığı, kuvvetlerin bölünmesine karşı gösterilen nedenlerin olumsuz nitelikteki nedenler olmasıdır. Bu açıklama yeterli olmaktan uzaktır. Kuvvetlerimizin toplanmasını gerekli kılan olumlu neden, görece büyük düşman birliklerini yok etmenin ve kasabaları ele geçirmenin ancak kuvvetlerimizin toplanmasıyla mümkün olmasıdır. Ancak görece büyük düşman kuvvetlerini yok ettikten ve kasabaları ele geçirdikten sonra, kitleleri geniş çapta harekete geçirebilir ve birbirine bitişik birkaç kasabayı kaplayan bölgelerde siyasi iktidarı kurabiliriz. Ancak bu şekilde yaygın bir etki ("siyasi etkimizi genişletmek" diye adlandırdığımız şey) sağlayabilir ve devrim dalgasının yükseleceği [sayfa 160] günün daha büyük bir hızla yaklaşmasına etkili bir şekilde katkıda bulunabiliriz. Örneğin, hem iki yıl önce Hunan-Ciangsi sınır bölgesinde hem de geçen yıl Batı Fucien'de kurduğumuz rejimler[100], birliklerimizi toplama şeklindeki bu siyasetin ürünleridir. Bu, genel bir ilkedir. Ama kuvvetlerimizin bölünmesinin gerekli olduğu zamanlar da yok mudur? Vardır. Cephe Komitesinin Merkez Komitesine yazdığı mektupta, Kızıl Ordunun küçük bir bölge içinde kuvvetlerin bölünmesini de içeren gerilla taktikleri konusunda şunlar söylenmektedir:       Son üç yıllık mücadelenin tecrübesinden çıkardığımız taktikler, eski ya da yeni, yerli ya da yabancı, diğer bütün taktiklerden farklıdır. Bu taktiklerimizle, kitleler gittikçe genişleyen bir şekilde mücadeleye seferber edilebilir ve ne kadar güçlü olursa olsun hiçbir düşman bizimle başedemez. Bizim taktiklerimiz gerilla taktikleridir. Bu taktikler, esas olarak aşağıdaki noktalardan ibarettir:
      "Kitleleri harekete geçirmek için kuvvetlerimizi bölmek, düşmanla çarpışmak için kuvvetlerimizi toplamak."
      "Düşman ilerleyince geri çekilmek; düşman konaklayınca yıpratmak; düşman yorulunca saldırmak; düşman geri çekilince takip etmek."
      "İstikrarlı üs bölgelerini[101] genişletmek için dalgalar halinde ilerleme siyasetini uygulamak; güçlü bir düşman tarafından takip edildiğimiz zaman kuşatma siyasetini uygulamak."
      "Mümkün olan en kısa zamanda ve en iyi yöntemlerle, en geniş kitleleri harekete geçirmek."
      Bu taktikler tıpkı ağ atmaya benzer. Her an ağı atabilmeli ya da toplayabilmeliyiz. Kitleleri kazanmak için ağı atar, düşmanla çarpışmak içinse toplarız. Son üç yıldır uyguladığımız taktikler bu tür taktiklerdir.
      Burada "ağ atmak" küçük bir bölge içinde kuvvetlerimizi bölmek anlamına gelmektedir. Örneğin Hunan-Ciangsi [sayfa 161] sınır bölgesindeki Yungsin il merkezini ilk kez ele geçirdiğimizde, 29. ve 31. Alayların kuvvetlerini Yungsin ili sınırlan içinde dağıttık. Yungsin'i üçüncü kez ele geçirdiğimizde, 28. Alayı Anfu ili sınırına, 29. Alayı Lienhua'ya ve 31. Alayı da Cian ili sınırına göndererek, kuvvetlerimizi bir kere daha böldük. Geçen Nisan ve Mayıs aylarında Güney Ciangsi, Temmuz ayında da Batı Fucien illerinde yine kuvvetlerimizi bölerek dağıttık. Kuvvetlerimizi geniş bir bölge içinde bölüp dağıtmaya gelince, bu, ancak durumun görece elverişli ve yönetici organların oldukça güçlü olduğu koşullarda mümkündür. Çünkü kuvvetlerimizi bölüp dağıtmanın amacı, kitleleri kazanmak, toprak devrimini derinleştirmek ve siyasi iktidar kurmak, Kızıl Orduyu ve yerel silahlı birlikleri genişletmek için daha elverişli koşullara sahip olmaktır. Eğer bu amaca ulaşılamayacaksa ya da kuvvetlerimizi bölmemiz, iki yıl önce Ağustos ayında Çençu'ya saldırmak için kuvvetlerimizi böldüğümüz zaman olduğu gibi, yenilgiye ve Kızıl Ordunun zayıflamasına yol açacaksa, kuvvetlerimizi bölmemek daha iyidir. Ama eğer yukarıda sözünü etiğimiz iki koşul varsa, o zaman kuşkusuz kuvvetlerimizi bölmeliyiz. Çünkü o zaman kuvvetlerimizi bölmek toplamaktan daha elverişli bir durum yaratır. Merkez Komitesinin Şubat mektubuna hatalı bir anlayış egemendi ve mektubun, Dördüncü Ordudaki bazı Partili yoldaşlar üzerinde olumsuz bir etkisi oldu. Merkez Komitesi o sıralarda bir de, Çan Kayşek ve Guangsi savaşağaları arasında bir savaş çıkmasının kaçınılmaz olmadığını belirten bir genelge yayınladı. Bununla beraber, Merkez Komitesinin o zamandan bu yana yaptığı değerlendirmeler ve verdiği talimatlar, esas olarak doğru olmuştur. Ayrıca Merkez Komitesi, başka bir genelgeyle, eski genelgede yaptığı yanlış değerlendirmeyi de düzeltmiştir. Kızıl Orduya yolladığı mektup hakkında bir düzeltme yapmamışsa da, bu mektubu izleyen talimatlarında eski karamsar hava yoktur ve Kızıl Ordunun harekâtı konusundaki görüşleri bugün bizim görüşlerimize uygun düşmektedir. Ancak bu mektubun bazı yoldaşlar üzerinde yaptığı kötü etki henüz devam [sayfa 162] etmektedir. Bu yüzden, bu konuda bir açıklama yapılmasının hâlâ gerekli olduğu kanısındayım.
      Ciangsi Eyaletini bir yıl içinde ele geçirme planı da geçen Nisan ayında Cephe Komitesi tarafından Merkez Komitesine önerildi ve daha sonra Yudu'da bu yönde bir karar alındı. Merkez Komitesine gönderilen mektupta aşağıdaki nedenler gösterilmekteydi:       Çan Kayşek'in ve Guangsi savaşağalarının orduları Ciuciang yakınlarında birbirlerine yaklaşmaktadırlar ve büyük bir savaşa tutuşmaları yakındır. Kitle mücadelelerinin yeniden başlaması, gerici hâkim sınıflar içindeki çelişmelerin yaygınlaşmasıyla birlikte, devrim dalgasının yakında yükselmesi olasılığını ortaya koymaktadır. Bu koşullarda çalışmalarımızı nasıl düzenlememiz gerektiği sorununa gelince, biz, güney eyaletleriyle ilgili olarak, Guangdung ve Hunan Eyaletlerindeki kompradorların ve toprakağalarının silahlı kuvvetlerinin çok güçlü olduğunu ve Hunan'da buna ek olarak, Partinin darbeci hataları yüzünden gerek Parti içinde, gerekse Parti dışında kitle desteğimizin hemen hemen tamamını kaybetmiş olduğumuzu düşünmekteyiz. Fucien, Ciangsi ve Çeciang Eyaletlerinde ise durum farklıdır. Birincisi, askeri bakımdan düşmanın en zayıf olduğu yerler buralarıdır. Çeciang'da sadece Cang Boceng[102] komutasında küçük bir eyalet kuvveti vardır. Fucien'de ise toplamı on dört alayı bulan beş grup düşman birliği bulunmakla beraber Guo Fenming'in birlikleri daha şimdiden imha edilmiştir; Çen Guohuy ve Lu Singbang[103] komutasındaki birlikler, savaşma gücü zayıf olan eşkıya çeteleridir; sahil boyunca yerleştirilmiş olan iki deniz piyadesi tugayının, hiç savaş tecrübesi yoktur ve savaşma güçleri kuşkusuz yüksek değildir; sadece Çang Çen[104] belirli bir savaşma yeteneğine sahiptir; ancak Fucien Eyalet Komitesinin yaptığı bir tahlile göre, onun bile görece güçlü olan sadece iki alayı vardır. Bunlara ek olarak, [sayfa 163] Fucien şimdi tam bir karışıklık; şaşkınlık ve dağınıklık içindedir. Ciangsi'de Çu Peyde[105] ve Siyung Şi-huy[106] komutasında on altı alay bulunmaktadır. Bunlar gerek Fucien'in gerekse Çeciang'ın silahlı kuvvetlerinden daha güçlü, fakat Hunan'ınkilere oranla çok zayıftırlar. İkinci olarak, bu üç eyalette darbeci hatalar daha az işlenmiştir. Çeciang'daki durumu tam olarak bilmiyoruz, fakat Partinin örgütsel temeli ve kitle temeli, Ciangsi ve Fucien'de, Hunan'dakinden biraz daha iyidir. Örneğin Ciangsi'yi ele alalım. Kuzey Ciangsi'deki Dean, Siuşuy ve Tungyu'da hâlâ belirli bir temelimiz vardır; Batı Ciangsi'deki Ningang, Yungsin, Lienhua ve Suyçuan'da Partinin ve Kızıl Muhafızların hâlâ belirli bir gücü vardır; Güney Ciangsi'de durum daha da parlaktır; Cian, Yungsin ve Singyuo illerinde Kızıl Ordunun 2. ve 4. Alayları sürekli olarak güçlenmektedir ve bütün bunların da ötesinde, Fang Çimin komutasındaki Kızıl Ordu asla yok edilmemiştir. Bütün bunlar bizi Nançang üzerine yürümeye sevk etmektedir. Bu vesileyle Merkez Komitesine, Guomindang savaşağaları arasındaki uzun savaş dönemi boyunca, Ciangsi Eyaletini ve aynı zamanda Batı Fucien ve Batı Çeciang'ı ele geçirmek için Çan Kayşek'le ve Guangsi kliğiyle mücadele etmeyi öneriyoruz. Bu üç eyalette Kızıl Orduyu genişletmeli ve kitlelerin bağımsız rejimini kurmalıyız. Bu plan, bir yıl içinde gerçekleştirilmelidir.       Ciangsi'yi ele geçirmek için mücadele etme önerisi, sadece bir yıllık bir zaman sınırı koyması bakımından hatalıydı. Öneri, sadece eyalet içindeki koşullara değil, aynı zamanda ülke çapında devrim dalgasının çok yakında yükseleceği tesbitine de dayanmaktaydı. Çünkü eğer devrim dalgasının çok yakında yükseleceği şeklinde bir kanıya sahip olmasaydık, herhalde Ciangsi'yi bir yıl içinde ele geçirebileceğimiz sonucuna varamazdık. Önerinin tek zayıf noktası, bir yıllık bir zaman sınırı koyması -ki öneride bu [sayfa 164] yapılmamalıydı- ve bu yüzden "devrim dalgası yakında yükselecektir" ifadesindeki "yakında" sözüne aceleci bir anlam vermesiydi. Ciangsi'deki öznel ve nesnel koşullara gelince, bunlar da dikkatle incelenmeye değer. Merkez Komitesine gönderilen mektupta belirtilen öznel koşullardan başka üç nesnel koşul da şimdi açık seçik ortaya konabilir. Birincisi, Ciangsi, esas olarak feodal bir ekonomiye sahiptir; tüccar-kapitalist sınıf görece zayıftır ve güney eyaletleri içinde toprakağalarının silahlı kuvvetlerinin en zayıf olduğu yer Ciangsi'dir. İkinci olarak, Ciangsi'nin kendi eyalet birlikleri yoktur ve daima başka eyaletlerden gelen birlikler tarafından korunmuştur. Ciangsi'ye "Komünistlerin bastırılması" ya da "eşkıyaların bastırılması" için gönderilen bu birlikler yerel koşullardan habersizdir; yaptıkları işten sağladıkları doğrudan çıkar yerel birliklere göre çok daha azdır ve genellikle fazla çaba göstermemektedirler. Üçüncü olarak da Hongkong yakınında bulunan ve hemen hemen her bakımdan İngiliz denetimi altında olan Guangdung'un aksine Ciangsi, emperyalist etkilerden görece uzaktır. Bu üç noktayı kavradığımız zaman, Ciangsi'de diğer bütün eyaletlere göre köylü ayaklanmalarının neden daha yaygın, Kızıl Ordu ve gerilla birimlerinin neden sayıca daha çok olduğunu anlayabiliriz.
      Öyleyse "devrim dalgası yakında yükselecektir" ifadesindeki "yakında" sözünü nasıl yorumlamalıyız? Bu, yoldaşlarımız arasında yaygın olan bir sorudur. Marksistler falcı değildirler. Gerçekte yapabilecekleri ve yapmaları gereken şey, sadece gelecekteki gelişmelerin ve değişmelerin genel yönüne işaret etmektir; olayların gün ve saatini mekanik bir şekilde önceden belirleyemezler ve böyle yapmaya da çalışmamalıdırlar. Fakat ben, Çin'de devrim dalgası yakında yükselecektir dediğim zaman, kesinlikle, bazı kişilerin dediği gibi "gelmesi muhtemel olan", hayalî, ulaşılamaz ve girişeceğimiz eylemler açısından önemi olmayan bir şeyin sözünü etmiyorum. O, direklerinin tepesi ufukta görülmeye başlayan açıktaki bir gemi gibidir; o, yüksek bir dağın tepesinden titrek ışınları görülebilen doğudaki sabah [sayfa 165] güneşi gibidir; o, ana rahminde durmaksızın kımıldanan yakında doğacak bir çocuk gibidir. [sayfa 166]



EKONOMİK ÇALIŞMAYA ÖNEM VERİN[14*]
20 Ağustos 1933


      Devrimci savaşın gittikçe şiddetlenmesi, ekonomik cephede derhal bir kampanya açmak ve ekonomik insanin yerine getirilmesi mümkün ve gerekli olan bütün görevlerini gerçekleştirmek için kitleleri seferber etmemizi zorunlu kılmaktadır. Neden? Çünkü bugün bütün çabalarımızı devrimci savaşta zafer kazanmaya ve her şeyden önce, düşmanın beşinci "kuşatma ve bastırma" harekâtını[107] kesin yenilgiye uğratmaya yöneltmeliyiz. Bütün çabalarımızı Kızıl Orduya yapılan yiyecek ve diğer malzeme ikmalini güvence altına alacak maddi koşulların sağlanmasına; halkın yaşama koşullarının düzeltilmesine ve böylece onların devrimci savaşa daha etkin bir şekilde katılmalarıma sağlanmasına; daha geniş kitleleri savaşa yöneltmek için kitleleri ekonomi cephesinde örgütlemeye ve eğitmeye; ekonomik inşa yoluyla işçi-köylü ittifakını, işçi ve köylülerin demokratik diktatörlüğünü sağlamlaştırmaya ve proletaryanın önderliğini güçlendirmeye yöneltmeliyiz. Bu ekonomik inşa, bütün bu hedeflere ulaşmak için zorunludur. Devrimci çalışmaya katılan herkes bunu açıkça kavramalıdır Bazı yoldaşlar, devrimci savaş herkesi yeterince uğraştırdığı için kimsenin ekonomik inşaya zaman ayıramayacağını düşünüyor ve ekonomik inşaya önem verilmesini savunan [sayfa 168] herkesi "sağ sapmacı" olmakla suçluyorlardı. Onlara göre, devrimci savaş sırasında ekonomik inşa olanaksızdır; bu ancak kesin zaferi izleyen barış ve sükûnet koşullarında mümkündür. Yoldaşlar, bu görüşler yanlıştır. Bu görüşleri savunanlar, ekonomiyi inşa etmeden devrimci savaş için gerekli olan maddi koşulların sağlanamayacağını ve uzun süren bir savaş sırasında halkın bitkin düşeceğini kavramıyorlar. Düşünün bir kere! Düşman ekonomik abluka uyguluyor, insafsız tüccarlar ve gericiler maliyemizi ve ticaretimizi baltalıyorlar. Kızıl bölgelerimizin dışarıyla olan ticareti ise, ciddi bir şekilde kısıtlanmıştır. Bu güçlüklerin üstesinden gelinmediği takdirde, devrimci savaş bunlardan ciddi bir şekilde etkilenmeyecek midir? Tuz çok pahalıdır ve hatta bazen hiç bulunamamaktadır. Sonbahar ve kış aylarında pirinç ucuzdur ama bahar ve yaz aylarında çok pahalılaşmaktadır. Bütün bunlar işçilerin ve köylülerin hayatını doğrudan doğruya etkilemekte ve durumun düzelmesini engellemektedir. Aynı zamanda bu, bizim temel çizgimizi, yani işçi-köylü ittifakını etkilemez mi? Eğer işçiler ve köylüler yaşama koşullarından hoşnut olmazlarsa, bunun, Kızıl Ordumuzun genişletilmesi ve kitlelerin devrimci savaşa seferber edilmesi üzerinde hiç etkisi olmayacak mıdır? Bütün bunlardan dolayı, devrimci savaş sırasında ekonomik inşaya yer verilmemesi gerektiğini düşünmek tamamen hatalıdır. Böyle düşünenler, çoğu zaman her şeyin savaş çabasına bağımlı kılınması gerektiğini söylerler ama ekonomik inşaya boş vermenin, her şeyin savaş çabasına bağımlı kılınması anlamına gelmediğini, tam tersine bunun savaş çabasını zayıflattığını anlamazlar. Ancak ekonomi cephesindeki çalışmalarımızı yaygınlaştırarak ve Kızıl bölgelerin ekonomisini inşa ederek devrimci savaş için yeterli bir maddi temel yaratabilir, askeri saldırılarımızı rahatça sürdürebilir ve düşmanın "kuşatma ve bastırma" harekâtlarına ağır darbeler indirebiliriz. Ancak bu şekilde Kızıl Orduyu genişletmek için gerekli kaynakları yaratabilir ve koşullar elverdiği zaman, Kızıl Ordunun hiç bir şeyden çekinmeden Nançang ve Ciuciang'a saldırabileceği şekilde [sayfa 169] cephemizi binlerce li uzaklıktaki noktalara kadar genişletebiliriz. Böylece kendi erzakını temin etmek zorunluluğundan büyük ölçüde kurtulacak olan Kızıl Ordunun bütün dikkatini savaşmaya vermesini sağlayabiliriz. Halkın daha büyük bir coşkunlukla Kızıl Orduya katılmasını ya da diğer devrimci görevleri yerine getirmesini sağlamamız ancak, onların maddi ihtiyaçlarını belli ölçüde karşılayarak mümkün olabilir. Her şeyin savaş çabasına bağımlı kılınmasının anlamı da işte budur. Çeşitli yerlerde devrimci çalışma yapan birçok kişi, ekonomik inşanın devrimci savaştaki önemini henüz kavramamaktadır ve ekonomik inşa sorunlarına önem vermeyen pek çok yerel hükümet vardır. Yerel hükümetlerin ekonomik işlerle uğraşan daireleri henüz iyi bir şekilde örgütlenmemiştir ve bazılarının yöneticileri yoktur; bazılarında ise sırf boş yerleri doldurmak için yeteneksiz kişiler bu görevlere atanmıştır. Kooperatiflerin kurulması henüz başlangıç aşamasındadır ve yiyecek ikmalinin düzenlenmesi çalışmalarına sadece birkaç yerde başlanmıştır. Halk arasında ekonomik inşa çalışmasının propagandası yapılmamış (oysa bu propaganda çok önemlidir) ve kitlelerin coşkunluğu harekete geçirilmemiştir. Bütün bunların nedeni, ekonomik inşanın öneminin kavranmamasıdır. Bu konferanstaki tartışmalar ve görevlerinizin başına döndüğünüz zaman vereceğiniz raporlar yoluyla, hükümet görevlileri ve bütün işçi ve köylüler arasında ekonomik inşa için kitlelerin coşkunluğunu seferber etmeliyiz. Ellerinden geldiğince, ekonomik inşa tahvillerinin satışım artırmalarını, kooperatif hareketini geliştirmelerini ve her yerde açlık tehlikesine karşı devlet tahıl siloları ve yiyecek depoları kurmalarını sağlamak için herkese ekonomik inşanın devrimci savaş açısından taşıdığı büyük önem kavratılmalıdır. Her ilde yiyecek ikmalinin düzenlenmesi için bir alt örgüt kurulmalı, önemli mahalle ve pazaryerlerinde bu örgütün şubeleri açılmalıdır. Bir yandan, belli yerlerde tahıl stoklan varken diğerlerinde kıtlık çekilmesini, belli yerlerde tahıl fiyatlarının çok yüksek diğerlerinde İse çok düşük olmasını önlemek için, Kızıl bölgelerde, tahılın [sayfa 170] bol olduğu yerlerden kıt olduğu yerlere tahıl göndermeli; öte yandan da, planlı bir şekilde (yani gereğinden fazlasını değil) elimizdeki tahıl fazlasını Kızıl bölgelerden ihraç ederek ve gerekli ihtiyaç maddelerini Beyaz bölgelerden ithal ederek; insafsız tüccarların bizi sömürmelerine izin vermemeliyiz. Tarımı ve el sanatlarını geliştirmek ve gelecek yılda daha fazla mahsul alabilmek için, tarım' araçları ve kireç üretimini artırmak amacıyla elimizden geleni yapmalı ve volfram, kereste, kafuru, kağıt, tütün, pamuklu bez, kurutulmuş mantar ve nane yağı gibi yerel ürünlerin üretimini eski düzeyine çıkararak bunları Beyaz bölgelerde büyük miktarlarda satmaya çalışmalıyız.
      Beyaz bölgelerle yaptığımız ticarette tahıl, miktar açısından başlıca ihraç ürünü durumundadır. Her yıl yaklaşık olarak 3 milyon dan kabuklu pirinç, yani nüfusumuz 3 milyon olduğuna göre, kişi başına bir dan, gerekli tüketim malları karşılığında dışarıya gönderiliyor. En azından bu kadar ihracat yaptığımız açıktır. Peki, bu ticareti yapanlar kimlerdir? Bu ticaretin tümü, bizi insafsızca sömüren tüccarların elindedir. Geçen yıl Vanan ve Tayhe illerindeki köylülerden kabuklu pirinci dan başına elli kuruş ödeyerek satın aldılar, Gançov'da ise dört yuana sattılar ve yedi misli kâr sağladılar. Başka bir örnek verelim. 3 milyon nüfusumuzun her yıl 9 milyon yuan değerinde tuza ve 6 milyon yuan değerinde pamuklu beze ihtiyacı vardır. 15 milyon yuan tutarındaki bu ticaretin tümüyle tüccarların elinde bulunduğunu söylemeye gerek bile yoktur ve biz bu konuda şimdiye kadar hiç bir1 şey yapmadık. Tüccar sömürüsü gerçekten çok büyüktür. Örneğin, Meysien'de 3,5 kilo tuzu bir yuandan satın alıyorlar ve bu tuzu, bizim bölgelerimizde yarım kilosu bir yuandan satıyorlar. Bu vurgunculuk değil de nedir? Bu durumu görmezlikten gelemeyiz Bundan böyle bu ticareti kendimiz yapmalıyız. Dış bölgelerle ticaret büromuz, bu konuda büyük bir çaba harcamalıdır.
      Ekonomik inşa tahvillerinden elde ettiğimiz 3 milyon yuanı nasıl değerlendireceğiz? Bu parayı şu şekilde kullanmayı [sayfa 171] planladık: Bunun 1 milyonu Kızıl-Ordunun savaş harcamalarına, 2 milyonu ise sermaye olarak kooperatiflere ve Yiyecek İkmalini Düzenleme Bürosu ile Dış Ticaret Bürosuna tahsis edilecektir. Söz konusu 2 milyonun büyük kısmı, dış ticaretimizi geliştirmek, geri kalanı ise üretimi artırmak için kullanılacaktır. Amacımız sadece üretimi artırmak değil, aynı zamanda ürünlerimizi makul fiyatlarla Beyaz bölgelere satmak, ucuza aldığımız tuz ve bezi halka dağıtmak, böylece düşman ablukasını kırmak ve tüccarların sömürüsüne son vermektir. Halk ekonomisinin sürekli bir şekilde gelişmesini sağlamalı, kitlelerin yaşama koşullarını büyük ölçüde düzeltmeli, kamu gelirlerini önemli ölçüde artırmalı ve böylece devrimci savaş ve ekonomik inşa için sağlam maddi temelleri oluşturmalıyız.
      Bu, büyük bir görev, büyük bir sınıf mücadelesidir. Fakat şiddetli bir savaşın ortasında, bu görevin yerine getirilip getirilemeyeceğini kendi kendimize sormamız da gerekir. Bence yerine getirebiliriz. Söz konusu olan, Lungyen'e kadar bir demiryolu hattının inşası, hatta bugün için Gançov'a kadar bir otomobil yolunun inşası bile değildir. Tahıl ticaretinde tam bir tekel uygulanması gerektiğini ya da hükümetin, bütün tüccarları aradan çıkararak 15 milyon yuan değerindeki tüm tuz ve bez ticaretini kendi elinde toplaması gerektiğini söylemiyoruz. Söylemek istediğimiz ya da gerçekleştirmek istediğimiz bu değildir. Söylemek istediğimiz, yapmaya çalıştığımız şey, şimdilik 2 milyon yuanlık bir fona halkın yatırdığı paraları da ekleyerek işe girişmek, tarımı ve el sanatlarını geliştirerek tuz ve bez karşılığında dışarıya tahıl ve volfram satmaktır. Bunda yapmamamız gereken ya da yapamayacağımız, gerçekleştiremeyeceğimiz bir şey var mıdır? Bu işe zaten şimdiden başlamış ve bazı sonuçlar da almış bulunuyoruz. Bu yıl sonbaharda alınan mahsul, geçen yılınkine göre yüzde 20 ile yüzde 25 oranında daha fazla olmuştur; bu, bizim ilk tahminimiz olan yüzde 20 oranındaki artışın da üstündedir. Et sanayisinde, tarım araçları ve kireç üretimi eski düzeyine çıkmaktadır, volfram üretimini de eski düzeyine çıkarmaya [sayfa 172] başlıyoruz. Tütün, kâğıt ve kereste üretimi yeniden gelişmeye başlamıştır. Yiyecek ikmalinin düzenlenmesi konusunda bu yıl birçok başarı elde ettik. Tuz ithalatına başlandı. İlerde daha büyük ilerlemelerin mümkün olduğu konusundaki sağlam inancımız bu başarılara dayanmaktadır. Ekonomik inşanın şimdi mümkün olmadığını, bunun savaş sonrasına ertelenmesi gerektiğini söylemenin yanlışlığı açık değil midir?
      Böylece, bugünkü aşamada ekonomik inşanın, merkezi görevimiz olan devrimci savaşa bağımlı kılınması gerektiği açıkça görülmektedir. Bugün merkezi görevimiz devrimci savaştır, ekonomik inşa- devrimci savaşa hizmet etmeli, onun etrafında gelişmeli ve ona bağımlı olmalıdır. Aynı şekilde ekonomik çalışmayı bugünkü bütün çalışmamızın merkezi olarak görmek ve devrimci savaş görevini ihmal etmek ya da ekonomik inşayı devrimci savaştan kopuk bir şekilde yürütmek de hatalı olurdu. Ekonomik inşayı bütün çalışmamızın can damarı olarak ele almamız, iç savaş sona erinceye kadar mümkün olmadığı gibi gerekli de değildir. Bugün değil de, ilerde yürütülebilecek olan ve yürütülmesi gereken, barış koşullarına özgü ekonomik inşa çalışmasını, iç savaş içinde yürütmeye çalışmak çılgınlıktır. Bugünün görevleri, savaşın acil olarak gerektirdiği görevlerdir. Bu görevlerden hiç biri savaştan ayrı, barış zamanında yapılacak işler değildir, hepsi savaşa hizmet etmelidir. Herhangi bir yoldaş, ekonomik inşayı savaştan bağımsız olarak sürdürmek gibi bir düşünceye sahipse, bu hatasını derhal düzeltmelidir.
      Ekonomik cephede hızla bir kampanyayı gerçekleştirmek, doğru bir önderlik ve doğru çalışma yöntemleri olmaksızın mümkün değildir. Bu da, bu konferansın çözmesi gereken önemli bir sorun olarak ortaya çıkıyor. Çünkü burada bulunan yoldaşlar yerlerine döner dönmez, yapacak bir sürü işle karşılaşacak ve kendileriyle çalışacak olan, birçok insana rehberlik etmek zorunda kalacaklardır. Özellikle kasaba ya da şehir düzeyinde ve kooperatiflerde, gıda ikmali dairelerinde, ticaret dairelerinde ve satın alma dairelerinde [sayfa 173] çalışan yoldaşlar, doğrudan doğruya, halkı kooperatifler örgütlemek için seferber etme, yiyecek ikmalini düzenleme ve ulaşımını sağlama ve dış bölgelerle olan ticaretimizi yönetme gibi pratik çalışmalar içerisindedirler. Önderlik tarzları yanlışsa, doğru ve verimli yöntemler uygulamazlarsa, çalışma derhal etkilenecek, çeşitli görevler için kitle desteği kazanamayacağız ve önümüzdeki güz, kış ve ondan sonraki bahar ve yaz aylarında Merkezi Hükümetin ekonomik inşa planının tümünü gerçekleştiremeyeceğiz. İşte bu nedenlerle, yoldaşlarımızın dikkatini aşağıdaki noktalara çekmek istiyorum.
      Birincisi, kitleleri çeşitli örgütsel yollarla seferber edin. Her şeyden önce, yürütme komitelerinde ve her kademedeki hükümet organlarının ekonomik ve mali bölümlerinde bulunan yoldaşlar, tahvillerin satışı, kooperatiflerin kurulması, yiyecek ikmalinin düzenlenmesi, üretimin ve ticaretin artırılması gibi çalışmaları düzenli olarak gündemlerine almalı ve bunları tartışmalı, denetlemeli ve sonuçlarını gözden geçirmelidirler. Bundan sonra, kitle örgütleri, esas olarak da sendikalar ve yoksul köylü birlikleri harekete geçirilmelidir. Sendikalar bütün üyelerini bu ekonomik mücadelelere katılmak üzere seferber etmelidirler. Yoksul köylü birlikleri, kooperatifler inşa etmek ve sürekli olarak tahvil almak üzere kitleleri seferber etmede güçlü dayanaklardır, bunlara ilçe ve kasaba hükümetleri tarafından canlı bir şekilde önderlik edilmelidir. Dahası, köy ya da aile toplantılarında ekonomik inşa için propaganda yapmalı, bunun devrimci savaşa nasıl bağlı olduğunu berrak bir şekilde açıklamalı ve kitlelerin geçimlerini nasıl iyileştirebileceğimizi ve mücadele için gücümüzü nasıl artıracağımızı en somut bir biçimde tartışmalıyız. Halka, tahvil satın almaları, kooperatifleri geliştirmeleri, yiyecek ikmalini düzenlemeleri, mali kaynakları sağlamlaştırmaları ve ticareti artırmaları için çağrıda bulunmalıyız; onlardan, bu sloganlar etrafında mücadele etmelerini istemeli ve coşkularını artırmalıyız. Kitleleri seferber etmek için, çeşitli örgütsel yollara başvurmaz ve belirtilen şekilde, onların [sayfa 174] arasında propaganda yapmazsak, yani yürütme komiteleri ve her kademedeki hükümet organlarının ekonomik ve mali bölümleri ekonomik inşa çalışmasının tartışılmasına ve denetlenmesine etkin bir şekilde katılmazsa, kitle örgütlerini harekete geçirmez ve kitleler içinde propaganda toplantıları yapmazsa, hedeflerimize ulaşamayız.
      İkincisi, kitleleri seferber etme yöntemlerimiz bürokratik olmamalıdır. Bürokratik önderliğe, devrimci çalışmamızın herhangi başka bir dalında olduğu kadar ekonomik inşada da izin verilemez. Hiç bir yoldaşın sevmediği berbat bürokrasi hastalığı yok edilmelidir. Bütün yoldaşların benimseyeceği yöntemler, kitlelerde yankı bulanlar olmalıdır, yani işçilerin ve köylülerin hoş karşıladıkları yöntemler olmalıdır. Bürokrasinin bir belirtisi, kayıtsızlık ya da baştan savmacılık yüzünden çalışmada gevşekliktir. Bu olguya karşı çetin bir mücadele vermeliyiz. Buyrukçuluk da başka bir belirtidir. Görünüşe bakılırsa, buyrukçuluğu benimseyen kimseler gevşek değillerdir; çok çalışkanmış gibi bir izlenim uyandırırlar. Ama aslında buyrukçu yöntemlerle kurulan kooperatifler başarıya ulaşamayacaktır ve bir süre gelişiyormuş gibi görünseler bile sağlamlaştırılmaları mümkün değildir. Sonunda kitleler, onlara olan güvenlerini kaybedecek, bu da onların gelişmesine zarar verecektir. Halkın, tahvillerin ne işe yaradığını anlayıp anlamadıklarına ve ne kadar para ayırabileceklerine bakmadan, tahvil satışlarını buyrukçu bir şekilde dayatmak ve halkı keyfi bir şekilde hisse almaya zorlamak, sonunda halkın hoşnutsuzluğuna yol açacak ve iyi satış yapılmasını olanaksız kılacaktır. Buyrukçuluğu reddetmeliyiz; bizim kitleleri ikna edecek enerjik propagandaya ihtiyacımız vardır; kooperatifleri geliştirmeli, tahvil satışlarını artırmalı ve her türlü ekonomik seferberlik çalışmasını gerçek koşullara ve kitlelerin gerçek duygularına uygun bir şekilde yapmalıyız.
      Üçüncüsü, ekonomik inşa kampanyasını genişletmek için çok sayıda kadroya ihtiyaç vardır. Bu örgütlememiz eğitmemiz ve ekonomik inşa cephesine göndermemiz gereken [sayfa 175] onlarca ya da yüzlerce insan değil, binlerce ve on binlerce insan bulmak sorunudur. Bu insanlar, ekonomi cephesinin komutanları, geniş kitleler ise askerleri olacaktır. İnsanlar sık sık kadroların azlığından yakmıyorlar. Yoldaşlar, gerçekten kadro sıkıntısı var mıdır? Kitleler içinden toprak mücadelelerinde, ekonomik mücadelelerde ve devrimci savaşta çelikleşen sayısız kadro çıkmıştır. Nasıl olur da kadroların azlığından söz edebiliriz? Bu yanlış görüşü bir kenara bırakırsanız dört bir yanınızda kadroların bulunduğunu göreceksiniz.
      Dördüncüsü, bugün ekonomik inşa, sadece genel savaş görevinden değil, diğer görevlerden de koparılamaz. Topraklardaki feodal ve yarı-feodal mülkiyeti bütünüyle ortadan kaldırmak, köylülerin üretim coşkusunu artırmak ve köylü kitlelerini hızla ekonomik inşaya çekmek ancak, toprak dağıtımını kapsamlı bir şekilde denetlemekle[108] mümkün olacaktır. İşçilerin hayatını iyileştirmek, onları ekonomik inşaya hızla etkin bir şekilde katmak ve köylüler üzerindeki önderliklerini güçlendirmek ancak iş yasalarını kararlı bir şekilde uygulamakla mümkün olacaktır. Ancak, toprak dağıtımının denetlenmesinin yanı sıra seçimlerde ve teşhir kampanyalarında[109] doğru bir önderlik olursa, hükümet organlarımızı, devrimci savaşta ve ekonomik çalışma da dahil, bütün çalışmamızda daha canlı bir önderliği gerçekleştirecek şekilde güçlendirmek mümkün olacaktır. Halkın siyasi ve kültürel düzeyinin, kültür ve eğitim çalışması yoluyla yükseltilmesi ^ de ekonomimizin geliştirilmesinde önemli bir görevdir. Kızıl Ordunun genişletilmesinin bir an bile ihmal edilmemesi gerektiğini söylemeye gerek yok. Herkes, Kızıl Ordunun zaferleri olmasaydı, ekonomik ablukanın daha da etkili olacağını görüyor. Öte yandan, ekonomik büyüme ve kitleler için daha iyi bir hayat, hiç kuşkusuz, Kızıl Ordunun genişletilmesi ve kitlelerin coşkuyla cepheye koşmalarını sağlama çalışmasına büyük katkıda bulunacaktır. Özetleyecek olursak, çok önemli olan yeni ekonomik inşa görevi de dâhil olmak üzere, yukarıda sözü edilen bütün görevleri gerçekleştirir ve hepsinin devrimci [sayfa 176] savaşa hizmet etmesini sağlarsak, o zaman hiç kuşkusuz devrimci savaşta zafer bizim olacaktır. [sayfa 177]



KÖYLÜK BÖLGELERDEKİ SINIFLARI NASIL AYIRDETMEK GEREKİR?[15*]
Ekim 1933

        I. TOPRAKAGALARI

      Toprakağası, toprağa sahip olan, çalışmayan ya da çok az çalışan ve köylüleri sömürerek yaşayan bir kimsedir. Toprak rantı, onun başlıca sömürü biçimidir; ayrıca tefecilik yapabilir, işçi çalıştırabilir, sanayi ya da ticaretle uğraşabilir. Ama köylülerden toprak rantı almak, onun başlıca sömürü biçimidir. Kamu topraklarının idaresi ve okul topraklarından[
110] kira toplanması, toprak rantı yoluyla sömürü sınıflamasına girer.
      İflas etmiş bir toprakağası, çalışmayıp başkalarını dolandırarak, çalıp çırparak ya da akrabalarından ve dostlarından yardım görerek hayatını sürdürüyorsa ve sıradan bir orta köylüden daha iyi bir durumdaysa, gene toprakağası olarak sınıflandırılacaktır,
      Savaşağaları, yüksek memurlar, yerel zorbalar ve mütegallibe, toprakağası sınıfının son derece insafsız üyeleri [sayfa 178] ve onun siyasi temsilcileridir. Küçük yerel zorbalara ve mütegallibeye çoğu zaman zengin köylüler arasında da rastlanır.
      Toprakağalarına toprak rantını toplamada ve mülklerini idare etmede yardımcı olan, başlıca gelir kaynağı olarak toprakağalarının köylüleri sömürmesine bel bağlayan ve sıradan orta bir köylüden daha iyi durumda olan kimseler, toprakağalarıyla aynı sınıflamaya girer.
      Tefeciler, başlıca gelir kaynaklan tefecilik yoluyla sömürü olan ve sıradan orta köylüden daha iyi durumda bulunan kimselerdir ve toprakağalarıyla aynı sınıflamaya girerler.

        II. ZENGİN KÖYLÜLER

      Zengin köylü, genel olarak toprağa sahiptir. Ama bazı zengin köylüler işledikleri toprağın sadece bir bölümüne sahiptirler geri kalanını ise başkalarından kiralarlar. Diğer bazılarının ise kendilerine ait hiç topraklan yoktur ve bütün topraklarını başkalarından kiralarlar. Zengin köylü, genellikle ortalamadan daha fazla ve daha iyi üretim araçlarına, daha fazla sermayeye sahiptir ve kendisi de çalışır, ama gelirinin bir bölümü ve hatta önemli bölümü sömürüden elde edilir. Başlıca sömürü biçimi, iş gücü (uzun süreli işçi) kiralamaktır. Ayrıca, topraklarının bir bölümünü kiraya verebilir ve toprak kirası yoluyla da sömürüde bulunabilir, ayrıca tefecilik yapabilir ya da sanayi ve ticaretle uğraşabilir, Zengin köylülerin çoğu aynı zamanda kamu topraklarının idaresiyle de uğraşırlar. Oldukça çok miktarda iyi toprağa sahip olan, toprağının bir kısmını işgücü kiralamadan kendisi işleyen, ama başka köylüleri toprak kirası, borç faizi ya da başka yollarla sömüren bir kimse de zengin köylü olarak ele alınmalıdır. Zengin köylüler düzenli bir şekilde sömürüye katılır ve birçoğu gelirlerinin büyük bölümünü sömürüden sağlarlar. [sayfa 179]

        III. ORTA KÖYLÜLER

      Pek çok orta köylünün toprağı vardır. Bazıları işledikleri toprağın sadece bir bölümüne sahiptir ve gerisini başkalarından kiralarlar. Diğer bazılarının ise hiç toprakları yoktur ve bütün topraklarını başkalarından kiralarlar. Hepsi de oldukça çok sayıda tarım aracına sahiptir. Orta köylü, gelirinin tümünü ya da büyük bölümünü emeğiyle sağlar. Genel olarak başkalarını sömürmez ve az da olsa toprak kirası ve faiz ödemek zorunda olduğundan, çoğu zaman kendisi başkaları tarafından sömürülür. Ama genellikle işgücünü satmaz. Bazı orta köylüler (hali vakti yerinde orta köylüler), küçük çapta sömürüde bulunurlar, ama bu onların düzenli ya da esas gelir kaynağı değildir.

        IV. YOKSUL KÖYLÜLER

      Bazı yoksul köylüler bir kısım toprağa ve birkaç tarım aracına sahiptirler, diğerlerinin ise hiç toprağı yoktur ama birkaç tarım aracı vardır. Genel olarak yoksul köylüler, üzerinde çalıştıkları toprağı kiralamak zorundadırlar ve toprak kirası ve borç faizi ödemek ve bir ölçüye kadar iş-güçlerini kiralamak zorunda oldukları için sömürülürler.
      Genel olarak, bir orta köylünün kendi işgücünü satmaya ihtiyacı yoktur, oysa yoksul köylü işgücünün bir kısmını satmak zorundadır. Bu, orta köylüyle yoksul köylüyü birbirinden ayırt etmenin başlıca ölçütüdür.

        V. İŞÇİLER

      İşçinin (tarım işçisi de dâhil) genel olarak hiç toprağı ya da tarım araçları yoktur, ama bazılarının çok az miktarda toprağı ve çok az sayıda tarım araçları olabilir. İşçiler geçimlerini, [sayfa 180] bütünüyle ya da esas olarak işgüçlerini satarak sağlarlar. [sayfa 181]




EKONOMİK SİYASETİMİZ[16*]
23 Ocak 1934


      Gün geçmiyor ki, Kızıl bölgelerin tam bir çöküntü içinde oldukları söylentisi çıkmasın. Bu söylentiyi yayacak kadar utanmaz olanlar, sadece, kendi yönetimleri altındaki bölgeleri iflasın eşiğine getirmiş olan Guomindang savaşağalarıdır. Emperyalistler ve Guomindang, Kızıl bölgeleri, şimdi bu bölgelerde ilerlemekte olan ekonomik inşa çalışmasını ve kurtuluşa kavuşmuş olan milyonlarca işçi ve köylünün sahip oldukları iyi yaşama koşullarını yok etmek için uğraşmaktadırlar. Bu amaçla şimdiye kadar, askeri "kuşatma ve bastırma" harekâtları için gerekli kuvvetleri örgütlemenin yanı sıra, insafsız bir ekonomik abluka siyaseti izlemişlerdir. Fakat biz de, geniş kitlelere ve Kızıl Orduya önderlik ederek, sadece düşmanın "kuşatma ve bastırma" harekâtlarını birbiri ardı sıra bozguna uğratmakla kalmadık; aynı zamanda bu düşmanca ekonomik ablukayı kırmak amacıyla, ekonomik inşanın gerektirdiği bütün çalışmaları da gücümüz yettiği ölçüde sürdürdük. Bu alanda da birbiri ardı sıra birçok başarı sağladık.
      Ekonomik siyasetimize yön veren ilke, ekonomik inşa için gerekli bütün çalışmaları gücümüz yettiği ölçüde sürdürmek ve ekonomik kaynaklarımızın dağılımını savaş çabalarımız üzerinde yoğunlaştırmak, aynı zamanda halkın yaşama koşullarını mümkün olduğu kadar iyileştirmek, [sayfa 182] ekonomik alanda işçi-köylü ittifakını sağlamlaştırmak, proletaryanın köylülüğe önderlik etmesini sağlamak ve ekonomide devlet sektörünün özel sektör üzerinde önderliğini gerçekleştirmeye çalışarak ileride sosyalizme geçişin ön koşullarını yaratmaktır.
      Yürütmekte olduğumuz ekonomik inşanın odak noktası, tarım ve sanayi üretimini artırmak, dış bölgelerle olan ticaretimizi genişletmek ve kooperatifleri geliştirmektir.
      Kızıl bölgelerde tarım, gözle görülür bir şekilde ilerlemektedir. 1932 yılıyla karşılaştırıldığında, 1933 yılında tarımsal üretim Güney Ciangsi ve Batı Fucien'de yüzde 15, Fucien-Çeciang-Ciangsi sınır bölgesinde ise yüzde 20 artmıştır. Sicuan-Şensi sınır bölgesinde iyi bir mahsul alınmıştır. Bir Kızıl bölge kurulduktan sonra, tarım üretimi genellikle ilk bir-iki yıl içinde düşmektedir.[111] Fakat toprak yeni -den dağıtıldıktan, mülkiyet sorunu çözüldükten ve biz üretimi özendirmeye başladıktan sonra, köylü kitleleri daha büyük bir gayretle çalışmakta ve üretim yeniden artmaktadır. Bugün bazı yerlerde tarım üretimi devrim öncesi düzeyine ulaşmış, hatta bu düzeyi aşmıştır. Bazı yerlerdeyse sadece, devrimci ayaklanmalar sırasında ekilmeyen toprakların yeniden işlenmesine başlamakla kalınmamış, daha önceleri hiç ekilmeyen yeni topraklar da tarıma elverişli hale getirilmiştir. Birçok yerde, köylerdeki işgücünün kullanılışını düzenlemek için karşılıklı yardım grupları ve çift sürme ekipleri[112], çift öküzü sıkıntısına çare bulmak için de kooperatifler, örgütlenmiştir. Bunlardan başka, çok sayıda kadın da üretime katılmaktadır. Bunların hiç biri Guomindang zamanında gerçekleştirilemezdi. O zaman topraklar toprakağalarının elinde olduğu için, köylüler ne bu toprakları geliştirmeye istekliydiler, ne de ellerinde bunu yapabilmek için gerekli araçlar vardır. Ancak toprağı köylülere dağıttığımızdan ve üretimi özendirip ödüllendirdiğimizden beri, köylüler canla başla çalışmaya sarılmış ve üretimde büyük başarılar elde edilmiştir. Bugünkü koşullarda tarımın ekonomik inşamızda birinci sırayı aldığına işaret etmek gerekir; gerek en önemli sorunumuz olan yiyecek sorunu, [sayfa 183] gerekse kumaş, şeker, kâğıt ve diğer ihtiyaç maddelerinin yapımında gerekli olan keten, kenevir, şeker kamışı ve bambu gibi hammaddeleri elde etme sorununu tarım sayesinde çözmekteyiz. Ormanların korunması ve çiftlik hayvanlarının sayısının artırılması da, tarımın önemli bir parçasını meydana getirmektedir. Küçük köylü ekonomisi çerçevesi içinde de, belirli önemli tarım ürünlerinin üretimiyle ilgili uygun planların yapılması ve köylülerin bunları gerçekleştirmeye çalışmak için seferber edilmeleri hem mümkün hem de gereklidir. Bu konuyla daha yakından ilgilenmeli ve bu uğurda daha büyük çabalar harcamalıyız. İşgücü, çift öküzleri, gübre, tohum ve sulama gibi üretimin güç ve temel sorunlarının çözümünde köylülere etkin bir biçimde önderlik etmeliyiz. Bununla ilgili olarak temel görevimiz, işgücünün örgütlü bir biçimde kullanılmasını düzenlemek ve kadınların tarım işlerinde çalışmasını teşvik etmektir. İşgücü sorununu çözmek için alınması gereken önlemler, karşılıklı yardım grupları ile çift sürme ekiplerinin örgütlenmesi ve işin çok olduğu, ilkbahar ve yaza rastlayan toprağı sürme mevsimi boyunca köylük bölgelerde yaşayan herkesin yardımcı olmaya teşvik ve seferber edilmesidir. Bir başka önemli sorun da, köylülerin büyük bir kısmının (yüzde 25 kadarının) çekmekte olduğu çift öküzü sıkıntısıdır. Öküzü olmayan köylüleri, ortaklaşa kullanmak üzere ve satın alınmasına gönüllü olarak katılma yoluyla öküz satın almaya teşvik ederek çift öküzü kooperatiflerinin kurulmasına önem vermeliyiz. Tarımın can damarı olan sulama ile de yakından ilgilenilmelidir. Devlet çiftlikleri ya da kolektif çiftlikler sorununu elbette henüz ele alamayız. Ancak tarımın geliştirilmesini teşvik etmek amacıyla acil olarak çeşitli yerlerde küçük deneme çiftlikleri kurmak, tarımsal araştırma okulları ve tarım ürünleri sergileri açmak gerekmektedir.
      Düşman ablukası, mallarımızı kendi bölgelerimiz dışında pazarlamayı güçleştirmiştir. Kızıl bölgelerdeki el sanatları sanayisinin birçok dalında, özellikle de tütün işleme ve kâğıt yapımında, üretimde bir düşüş olmuştur. Fakat [sayfa 184] mallarımızı dışarıya göndermede karşılaştığımız zorlukların aşılması tümüyle olanaksız değildir. Ayrıca bölgelerimizdeki kitlelerin talebinden dolayı geniş bir pazara da sahibiz. Öncelikle kendi ihtiyaçlarımızı karşılamak, ikinci olarak da dış bölgelerle ticaret yapmak için el sanatlarını ve belirli bazı sanayi dallarını sistemli bir çalışmayla eski düzeylerine getirmeli ve geliştirmeliyiz. Son iki yıl içinde ve özellikle de 1933'ün ilk yarısından bu yana, birçok el sanatı ve birkaç sanayi dalı, bunlara göstermeye başladığımız önem ve halkın kurduğu üretici kooperatiflerinin giderek gelişmesi sonucunda yeniden gelişmeye başlamıştır. Bu alanlar içinde en önemlileri, tütün, kâğıt, volfram, kafuru, tarım araçları ve gübrelerdir (kireç gibi). Bunlardan başka, içinde bulunduğumuz koşullarda kendi pamuklu bez, ilaç ve şeker ihtiyacımızı karşılamayı da ihmal etmemeliyiz. Fucien-Çeciang-Ciangsi sınır bölgesinde, kâğıt yapımı, kumaş yapımı ve şeker elde edilmesi gibi daha önce var olmayan bazı sanayi dallan kurulmuştur ve bunlar iyi çalışmaktadır. Tuz kıtlığını gidermek için güherçileden tuz çıkartılmaya başlanmıştır. Sanayiyi ayakta tutabilmek için, uygun bir planlama gerekmektedir. Dağınık bir el sanatları sanayisiyle, ayrıntılı ve kapsamlı, bir planlama yapmak elbette ki mümkün değildir. Ancak en başta devlet ve kooperatif işletmeleri olmak üzere, belirli bazı önemli işletmeler için oldukça ayrıntılı üretim planlan yapmak mutlaka gereklidir. Devlet ve kooperatif sanayi işletmelerinin her biri, en baştan itibaren hammadde üretimi ve gerek, düşman bölgelerindeki gerekse kendi bölgelerimizdeki pazarlama olanakları konusunda doğru tahminler yapmaya dikkat etmelidirler.
      Bugünkü durumda, özel dış ticareti plana uygun olarak örgütlememiz ve belirli temel maddelerin ticaretini, örneğin tuz ve pamuklu kumaş ithalatını, tahıl ve volfram ihracatını ve kendi bölgelerimiz içinde tahıl ikmalinin düzenlenmesini devletin doğrudan ele alması özellikle gereklidir. Bu yönde bir çalışma ilk olarak Fucien-Çeciang-Ciangsi sınır bölgesinde yapıldı ve 1933 ilkbaharında da [sayfa 185] Merkezi Bölgede bir çalışmaya başlandı. Dış Ticaret Bürosunun ve diğer kurumların kurulmasıyla bu konuda ilk başarılar elde edilmiştir.
      Ekonomimiz, devlet işletmeleri, kooperatif işletmeleri ve özel işletmeler olmak üzere üç sektörden meydana gelmektedir.
      Bugün için, devlet işletmeleri, mümkün ve zorunlu olanla sınırlıdır. Devletin yönettiği sanayi ve ticaret büyümeye başlamıştır ve bunların önünde sınırsız gelişme olanakları bulunmaktadır.
      Ekonominin özel sektörüne gelince, bunu engellemeyecek, hatta hükümetimizin koyduğu yasal sınırları çiğnemediği sürece, özel sektörü ilerletecek ve teşvik edeceğiz. Çünkü bugünkü aşamada özel teşebbüsün gelişmesi devletin ve halkın çıkarları açısından zorunludur. Özel teşebbüsün bugün ağır basmakta olduğunu ve kaçınılmaz olarak daha oldukça uzun bir süre ekonomi içinde hâkim bir yer kaplamaya devam edeceğini söylemeye bile gerek yok. Bugün Kızıl bölgelerdeki özel işletmeler, küçük çaplı işletmelerdir.
      Kooperatif işletmeleri hızla büyümektedir. Ciangsi ve Fucien'deki on yedi il için Eylül 1933'te verilen rakamlara göre, değişik türden toplam 1423 kooperatif bulunmaktadır ve bunların toplam sermayesi 300 bin yuanın üzerindedir. Tüketici kooperatifleri ve tahıl kooperatifleri listenin başında yer almakta, bunları üretici kooperatifleri izlemektedir. Kredi kooperatifleri daha yeni çalışmaya başlamıştır. Kooperatif ve devlet işletmeleri arasında eşgüdüm sağlandıktan ve bunlar uzun bir süre büyümeye devam ettikten sonra, ekonomimizde muazzam bir güç haline gelecek, giderek özel sektör üzerinde üstünlük kazanacak ve ona önderlik edeceklerdir. Bu yüzden devlet işletmelerinin mümkün olduğu kadar geliştirilmesi ve kooperatif işletmelerinin de yaygın bir şekilde geliştirilmesi, özel teşebbüsün gelişmesinin teşvik edilmesiyle el ele yürümelidir.
      Devlet işletmelerini geliştirmek ve kooperatiflere yardım etmek için, kitlelerin desteğiyle 3 milyon yuan değerinde [sayfa 186] ekonomik inşa tahvili çıkardık. Bu şekilde kitlelerin gücüne dayanmak, bugün ekonomik inşa için gerekli mali kaynakların bulunması sorununun biricik çözüm yoludur.
      Gelirlerimizi ekonomiyi geliştirmek yoluyla, artırmak, mali siyasetimizin temel ilkelerinden biridir. Bu siyaset daha şimdiden Fucien-Çeciang-Ciangsi sınır bölgesinde gözle görülür sonuçlar vermiştir ve Merkezi Bölgede de bu yönde gelişmeler görülmeye başlanmıştır. Bu ilkeyi titiz bir şekilde, uygulamak, mali ve ekonomik örgütlerimizin görevidir. Bu konuyla ilgili olarak, devlet bankasının para basmasının öncelikle ekonomik gelişmenin ihtiyaçlarına dayanmasına, salt mali ihtiyaçlara ise sadece ikincil derecede bağlı olmasına çok dikkat etmeliyiz.
      Hükümet harcamalarımıza yön veren ilke, tutumluluk olmalıdır. Bütün yönetim görevlilerine, yolsuzluk ve savurganlığın çok büyük suçlar olduğu kavratılmalıdır. Yolsuzluk ve savurganlığa karşı açtığımız kampanyalarda daha şimdiden bazı sonuçlar elde edilmiştir, ancak bu konuda daha fazla çaba harcamak gerekmektedir. Her kuruşun, savaş çabalarımız, devrimci davamız ve ekonomik inşamız için tasarruf edilmesi ilkesi, muhasebe sistemimize rehberlik etmelidir. Devlet gelirlerini harcama yöntemlerimiz, Guomindang'ın yöntemlerinden kesinlikle farklı olmalıdır.
      Ülkenin ekonomik bakımdan bir felaketin içine düştüğü bir sırada, yüz milyonlarca insan açlık ve soğuğun getirdiği korkunç zorluklarla pençeleşirken, bölgelerimizdeki halk hükümeti bütün bu güçlüklere karşın devrimci savaş uğrunda, milletin çıkarları uğrunda ekonomik inşayı sebatla ve hızla yürütmektedir. Durum gayet açıktır; ancak emperyalizmi ve Guomindang'ı yenilgiye uğratarak ve planlı ve örgütlü bir biçimde ekonomik inşayı gerçekleştirerek, bütün Çin halkını bu görülmemiş felaketten kurtarabiliriz. [sayfa 187]




KİTLELERİN REFAHIYLA İLGİLENİN,
ÇALIŞMA YÖNTEMLERİNE DİKKAT EDİN[
17*]
27 Ocak 1934


      Yoldaşların tartışmalar sırasında gereken önemi vermedikleri ve üzerinde durulması gerektiğine* inandığım iki sorun var.
      Birinci sorun, kitlelerin refahıyla ilgilidir.
      Bugün merkezi görevimiz, geniş kitleleri devrimci savaşa katılmaya seferber etmek, böyle bir savaşla emperyalizmi ve Guomindang'ı devirmek, devrimi bütün ülkeye yaymak ve emperyalizmi Çin'den kovmaktır. Bu merkezi göreve yeteri kadar önem vermeyen bir kimse, iyi devrimci kadro değildir. Eğer yoldaşlarımız bu görevi gerçekten kavrıyor ve devrimin ne pahasına olursa olsun bütün ülkeye yayılması gerektiğini anlıyorlarsa, o zaman geniş kitlelerin acil çıkarları ve refahı sorununu hiç bir şekilde gözardı etmemeli ya da küçümsememelidirler. Çünkü devrimci savaş kitlelerin savaşıdır; ancak kitleler seferber edilerek ve onlara dayanılarak yürütülebilir.
      Eğer halkı, sadece savaşı yürütmek için seferber eder ve başka hiç bir şey yapmazsak, düşmanı yenmeyi başarabilir miyiz? Elbetteki hayır. Eğer kazanmak istiyorsak, daha pek çok şey yapmamız gerekir. Köylülerin toprak mücadelesine önderlik etmeli ve onlara toprak dağıtmalıyız; onların [sayfa 189] çalışma şevkini yükseltmeli ve tarım üretimini artırmalıyız; işçilerin çıkarlarını korumalı; kooperatifler kurmalı; dış bölgelerle ticareti geliştirmeli ve kitlelerin karşılaştıkları sorunları, yani yiyecek, giyecek, konut, yakacak, pirinç, yemeklik yağ ve tuz, hastalık ve sağlık, evlenme gibi sorunları çözmeliyiz. Kısacası kitlelerin günlük hayatındaki bütün pratik sorunlara önem vermeliyiz. Eğer bu sorunlarla ilgilenir, bunları çözer ve kitlelerin ihtiyaçlarını karşılarsak, kitlelerin refahını gerçekten sağlarız ve onlar da gerçekten bizim yanımızda saf tutar ve bizi içtenlikle desteklerler. Yoldaşlar, o zaman onları devrimci savaşa katılmak üzere harekete geçirebilir miyiz? Elbetteki geçirebiliriz.
      Oysa kadrolarımızdan bazılarında görülen eğilim şudur; Onlar sadece Kızıl Ordunun genişletilmesinden, ulaşım birliklerinin büyütülmesinden, toprak vergisinin toplanmasından ve tahvil satışından söz etmektedirler; diğer sorunlara gelince, bunları ne tartışmakta ne de bunlara ilgi duymaktadırlar, hatta bu sorunları bütünüyle yok saymaktadırlar. Örneğin, Tingçov Şehir Yönetiminin sadece Kızıl Ordunun genişletilmesi ve ulaşım birlikleri için kitlelerin seferber edilmesiyle uğraştığı, kitlelerin refahıyla ilgili sorunlara ise en ufak bir ilgi göstermediği dönemler oldu. Tingçov şehri halkının yakacak odunu yoktu, kapitalistler istifçilik yaptığı için piyasada tuz bulunmuyordu, bazılarının başlarını sokacak evi yoktu ve pirinç hem kıt hem de pahalıydı. Bunlar, Tingçov'daki halk kitlelerinin pratik sorunlarıydı ve onlar bu sorunların çözümü konusunda sabırsızlıkla bizden yardım beklemekteydiler. Fakat Tingçov Şehir Yönetimi bu sorunlardan hiç birini ele almadı. İşte bu yüzden, şehirde yeni işçi ve köylü temsilcileri meclisi seçildiği zaman, meclisin ilk birkaç toplantısında kitlelerin refahıyla ilgili sorunlar bütünüyle yok sayılarak sadece Kızıl Ordunun genişletilmesi ve ulaşım birlikleri için kitlelerin seferber edilmesi konuları tartışılınca, yüz ya da daha fazla temsilci toplantılara katılmakta isteksiz davrandı ve bunun sonucunda meclis toplanamaz hale geldi. Sonuçta, Kızıl Ordunun [sayfa 190] genişletilmesi ve ulaşım birlikleri için kitlelerin seferber edilmesi konularında da çok az şey yapılabildi. Birinci sorun buydu.
      Yoldaşlar! İki örnek kasaba hakkında dağıtılan broşürleri herhalde okumuşsunuzdur. Oralarda durum tamamen farklıdır. Ciangsi'deki Çangang kasabasından[113] ve Fucien'deki Caysi kasabasından[114] Kızıl Orduya katılanların sayısının çokluğuna bakın! Çangang'da genç erkek ve kadınların yüzde 80'i Kızıl Orduya katılmıştır; bu oran Caysi' de yüzde 88'dir. Buralarda büyük miktarda tahvil satışı da olmuştur. Nüfusu 1500 kişi olan Çangang'da 4500 yuan değerinde tahvil satılmıştır. Diğer alanlarda da çok şey yapılmıştır. Bunların nedeni nedir? Birkaç örnek, durumu açıklığa kavuşturacaktır. Çangang'da yoksul bir köylünün evinde bir buçuk odanın tahrip olmasına yol açan bir yangın çıkınca, kasaba yönetimi, bu köylüye para yardımı yapmaları için kitlelere çağrıda bulundu. Başka bir örnek de, acılıktan ölmek üzere olan üç kişiye kasaba yönetiminin ve karşılıklı yardım derneğinin derhal pirinç vermesidir. Geçen yaz görülen kıtlık sırasında, kasaba yönetimi kitlelerin bu derdine çare bulmak için, 200 liden daha uzakta bulunan Gonglue İlinden[115] pirinç temin etti. Caysi'de de benzer şekilde çok başarılı bir çalışma yapıldı. Bu şekilde davranan kasaba yönetimleri bize gerçekten örnek olmaktadır. Onlar, bürokratik önderlik yöntemlerine sahip olan Tingçov Şehir Yönetiminden tamamen farklıdır. Çangang ve Caysi kasabalarını örnek almalı, Tingçov şehrindekiler gibi bürokratik önderlere ise karşı çıkmalıyız.
      Toprak ve işgücü sorunlarından yakacak, pirinç, yemeklik yağ ve tuza varana dek kitlelerin refahıyla ilgili bütün konulara yakın bir ilgi göstermemizi bu kongreye ciddiyetle öneriyorum. Kadınlar toprağı sürmeyi ve tırmık çekmeyi öğrenmek istiyorlar. Onlara bunu öğretmek için kimi bulabiliriz? Çocuklar okula gitmek istiyorlar. İlkokullar açtık mı? Şuradaki tahta köprü çok dardır ve üstünden geçenler aşağıya düşebilirler. Köprüyü onarmamız gerekmez mi? Birçok kimse çıban ve başka hastalıklardan acı [sayfa 191] çekiyor. Bu konuda ne yapacağız? Kitlelerin refahını ilgilendiren bu gibi sorunların tümünü gündemimize olmalıyız. Bu sorunları tartışmalı, kararlar alıp bunları uygulamalı ve nasıl uygulandıklarını denetlemeliyiz. Kitleleri, onların çıkarlarını temsil ettiğimize, hayatlarımızı onların hayatlarıyla sıkıca birleştirmiş olduğumuza ikna etmeliyiz. Kitlelerin bu noktalardan hareket ederek, ortaya koymuş olduğumuz daha ileri görevleri, devrimci savaş görevlerini kavrayacak düzeye ulaşmalarına yardımcı olmalı ve böylece devrimi destekleyip bütün ülkeye yaymalarını, siyasi çağrılarımıza gerekli tepkiyi göstermelerini ve devrimin zaferi için sonuna kadar mücadele etmelerini sağlamalıyız. Çangang'da kitleler "Komünist Partisi gerçekten iyi! Bizim için her şeyi düşünmüş" demektedirler. Çangang kasabasındaki yoldaşlar hepimize örnek olmaktadırlar; onlar hayran olunacak kişilerdir. Savaş seferberliği için yaptıkları çağrıları destekleyen geniş kitlelerin gerçek sevgisini kazanmışlardır. Kitlelerin desteğini kazanmak istiyor muyuz? Onlardan bütün güçlerini cepheye vermelerini istiyor muyuz? Eğer bunları istiyorsak, onlarla birlikte olmalı, coşku ve inisiyatiflerini harekete geçirmeli, onların refahıyla ilgilenmeli, çıkarları için ciddiyet ve içtenlikle çalışmalı ve üretimde ve günlük hayatta karşılaştıkları bütün sorunları -tuz, pirinç, konut, giyecek, doğum vb. sorunlarını çözmeliyiz. Böyle yaparsak, kitleler bizi mutlaka destekleyecek ve devrimi, en değerli varlıkları, bizzat kendi hayatları olarak göreceklerdir. Guomindang'ın Kızıl bölgelere saldırması halinde, Guomindang'la sonuna kadar savaşacaklardır. Bu konuda kuşkuya yer olamaz; çünkü düşmanın birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü "kuşatma ve bastırma" harekâtlarını ezmiş olduğumuz açık bir gerçek değil midir? Guomindang, şimdi can havliyle, yıkılmaz kaleler olarak gördüğü "kaplumbağa kabukları"nı inşa ederek bu koruganlarda mevzilenmeye dayanan bir savaş siyaseti[116] izlemektedir. Yoldaşlar! Bunlar gerçekten yıkılmaz kaleler midir? Hiç de değil! Feodal imparatorların binlerce yıl boyunca içinde yaşadıkları sarayları düşünün, bunlar surları [sayfa 192] ve hendekleriyle güçlü görünmüyorlar mıydı? Buna karşın, kitleler ayaklanınca birbiri ardı sıra yerle bir oldular. Rus çarı dünyanın en zalim hükümdarlarından biriydi; ama proletarya ve köylülük devrim için ayaklanınca, Rus çarından geriye ne kaldı? Hiç bir şey! Ya onun yıkılmaz kaleleri? Hepsi yerle bir edildi. Yoldaşlar! Gerçekten yıkılmaz olan kale nedir? Kitlelerdir, devrimi gerçekten ve içtenlikle destekleyen ve milyonlarca ve milyonlarca halktır. Ne olursa olsun hiç bir gücün ezemeyeceği gerçekten yıkılmaz kale, işte budur. Karşı-devrim bizi ezemez; aksine biz onu ezeceğiz. Milyonlarca halkı, devrimci hükümetin etrafında toplayarak ve devrimci savaşımızı genişleterek karşı-devri-mi tamamen yok edecek ve bütün Çin'i ele geçireceğiz.
      İkinci sorun, çalışma yöntemlerimizle ilgilidir.
      Biz, kitlelerin hayatının olduğu gibi, devrimci savaşın da önderleri ve örgütleyişleriyiz. Devrimci savaşı örgütlemek ve kitlelerin yaşama düzeyini yükseltmek, başlıca iki görevimizdir. Bu konuyla ilgili olarak, çalışma yöntemleri gibi ciddi bir sorunla karşı karşıya bulunmaktayız. Görevleri saptamak yetmez, aynı zamanda bunları yerine getirmek için uygulanması gereken yöntemler sorununu da çözmek zorundayız. Eğer görevimiz bir ırmağı geçmek ise, bunu köprü ya da sandal olmadan yapamayız. Köprü ya da sandal sorununu çözmeden ırmağı geçmekten söz etmek boştur. Yöntem sorununu çözmeden, görev hakkında konuşmak yararsızdır. Eğer Kızıl Orduyu genişletme çalışmasına önderlik etmeye önem vermez ve yöntemlerimize özel bir dikkat göstermezsek, "Kızıl Orduyu genişletelim" sözünü bin defa da tekrar etsek, bu görevi hiç bir zaman başaramayız. Eğer görevleri yerine getirme yöntemlerine ilgi göstermeden, bürokratik çalışma yöntemleriyle mücadele edip pratik ve somut yöntemler benimsemeden ve buyrukçu yöntemleri bir kenara bırakıp sabırla ikna yöntemini benimsemeden sadece görevleri saptamakla yetinirsek diğer alanlardaki, örneğin toprak dağıtımının denetlenmesinde ekonomik inşada, kültür ve eğitimde ya da yeni bölgelerde ve sınırlarımızın dışındaki bölgelerde yürüttüğümüz çalışmalardaki [sayfa 193] görevlerimizi de başaramayız.
      Singguo'daki yoldaşlar çok iyi bir çalışma yapmışlardır ve örnek işçiler olarak övgüyü hakketmektedirler. Kuzeydoğu Ciangsi'deki yoldaşlar da aynı şekilde iyi bir çalışma yapmışlardır ve onlar da örnek işçilerdir. Her iki bölgedeki yoldaşlar da, kitlelerin refahı sorununu devrimci savaş sorunuyla birleştirerek, devrimci çalışma yöntemleri ve devrimci görevlerin başarılması sorunlarını birlikte çözmektedirler. Onlar, sorunları büyük bir dikkatle çözerek ve devrimci sorumluluklarını ciddiyetle üstlenerek titiz bir şekilde çalışmaktadırlar; onlar, hem devrimci savaşı hem do kitlelerin refahının sağlanmasını başarılı bir şekilde örgütlemekte ve yönetmektedirler. Yoldaşlarımız, Fucien Eyaletindeki Şanhang, Çangting ve Yungding illerinin bazı kısımlarında; Siciang'da ve Güney Ciangsi Eyaletindeki diğer bölgelerde; Hunan-Ciangsi sınır bölgesindeki Çaling, Yung-sin ve Cian illerinin bazı kısımlarında; Hunan-Hubey-Ciangsi sınır bölgesindeki Yangsin ilinin bazı kısımlarında; Ciangsi Eyaletinin diğer birçok ilindeki bölge ve kasabalarla, doğrudan merkezi hükümetimizin yönetimi altında bulunan Ruycin ilinde ve diğer yerlerdeki çalışmalarında da ilerlemeler kaydetmişler ve övgüyü hak etmişlerdir.
      Önderliğimiz altındaki bütün bölgelerde, kuşkusuz, kitlelerin içinden çıkmış birçok etkin kadro ve mükemmel yoldaşımız bulunmaktadır. Bu yoldaşlar, çalışmalarımızın zayıf olduğu yerlerde yardımcı olmak ve henüz başarılı bir çalışma yürütmeyen yoldaşlara yardım etmekle sorumludurlar. Büyük bir devrimci savaşın içinde bulunmaktayız; düşmanın büyük çaptaki "kuşatma ve bastırma" harekâtlarını ezmek ve devrimi ülkenin her yanma yaymak zorundayız. Bütün devrimci kadrolara çok büyük sorumluluk düşmektedir. Bu kongreden sonra, çalışmalarımızı geliştirmek için etkili önlemler almalıyız. İleri bölgeler daha da ileri bir hale gelmeli, geri bölgeler ise ileri bölgelere yetişmelidir. Çahgang gibi binlerce kasaba ve Singguo gibi birçok il yaratmalıyız. Bunlar bizim kalelerimiz olacaktır. Bu kalelerden çıkarak, düşmanın "kuşatma ve bastırma" harekâtlarını [sayfa 194] ezmek ve ülke çapında emperyalizmin ve Guomindang'ın hâkimiyetini devirmek yolunda ilerleyeceğiz. [sayfa 195]




JAPON EMPERYALİZMİNE KARŞI TAKTİKLER ÜZERİNE[18*]
27 Aralık 1935

      BUGÜNKÜ SİYASİ DURUMUN ÖZELLİKLERİ

      Yoldaşlar! Siyasi durumda artık büyük bir değişiklik olmuştur. Partimiz bu değişen durumun ışığında görevlerini saptamış bulunuyor.
      Bugünkü durum nedir?
      Bugünkü durumun başlıca özelliği, Japon emperyalizminin Çin'i bir sömürge haline getirmek istemesidir.
      Hepimizin bildiği gibi yüz yıla yakın bir süredir Çin, birçok emperyalist devletin ortak boyunduruğu altında bulunan yan-sömürge bir ülke olmuştur. Çin halkının emperyalizme karşı mücadelesi ve emperyalist devletlerarasındaki çatışmalar sayesinde Çin, yarı-bağımsız bir durumda kalmayı başarabilmiştir. Birinci Dünya Savaşı Japon emperyalizmine bir süre için Çin'e tek başına hâkim olma fırsatını [sayfa 196] sağladı. Ancak Çin'i Japonya'ya teslim eden barış antlaşması ve o zamanın baş haini Yuan Şikay[
117] tarafından imzalanan Yirmi Bir Talep[118], Çin halkının Japon emperyalizmine karşı mücadelesi ve diğer emperyalist devletlerin müdahalesi sonucunda kaçınılmaz olarak geçerliliğini yitirdi. 1922 yılında ABD'nin çağrısı üzerine Washington'da yapılan Dokuz Devlet Konferansında Çin'i bir kez daha birçok emperyalist devletin ortak boyunduruğu altına sokan bir antlaşma[119] imzalandı. Fakat çok geçmeden dururu yeniden değişti. 18 Eylül 1931 Olayı[120], bugün içinde bulunduğumuz, Çin'in Japonya tarafından sömürgeleştirilmesi aşamasına başlangıç oldu. Japon saldırısı geçici olarak Kuzeydoğudaki dört eyaletle[121] sınırlı kaldığından bazı kimseler Japon emperyalistlerinin daha fazla ilerlemeyeceklerini sandılar. Bugün ise durum farklıdır. Japon emperyalistleri daha şimdiden Çin Şeddinin güneyine inerek bütün Çin'i işgal etme niyetlerini açığa vurmuşlardır. Artık Çin' in tümünü, birçok emperyalist devlet tarafından paylaşılan bir yan-sömürge durumundan çıkararak, Japonya'nın tekelindeki bir sömürge haline getirmek istiyorlar. Geçenlerdeki Doğu Hebey Olayı[122] ve diplomatik görüşmeler[123] tüm Çin halkının varlığını tehdit eden bu gidişin açık birer belirtisidir. Bu durum, Çin'deki bütün sınıfları ve siyasi gruplan, ne yapmak gerektiği sorusuyla karşı karşıya bırakıyor. Direnmeli mi? Teslim mi olmalı? Yoksa ikisi arasında yalpalamalı mı?
      Şimdi, Çin'de değişik sınıfların bu soruya verdikleri cevaplara bakalım. [sayfa 197]
      İşçi ve köylülerin tümü direnmeden yanadır. 1924-1927 devrimi, 1927'den günümüze kadarki toprak devrimi ve 18 Eylül 1931 Olayından beri kabarmakta olan Japon aleyhtarı dalga işçi sınıfı ve köylülüğün Çin devriminin en kararlı güçleri olduklarını ortaya koymuştur.
      Küçük burjuvazi de direnmeden yanadır. Öğrenci gençlik ve şehir küçük burjuvazi Japonya'ya karşı geniş bir hareketi[124] zaten başlatmış bulunmuyor mu? Çin küçük burjuvazisinin bu kesimi 1924-1927 devriminde yer aldı. Köylüler gibi onlar da ekonomik durumları bakımından küçük üreticilerdir ve çıkarları, emperyalizmin çıkarları ile bağdaşmaz. Emperyalizm ve Çin'in karşı-devrimci güçleri pek çoğunu işsizliğe, iflasa ya da hemen hemen iflasa sürükleyerek bunlara büyük zararlar verdiler. Şimdi yabancı bir ülkenin köleleri olmak tehlikesiyle karşı karşıya bulundukları şu sırada direnmekten başka çıkar yolları yoktur.
      Peki, milli burjuvazi, komprador ve toprakağaları sınıfı ve Guomindang bu soruya ne cevap veriyorlar? [sayfa 198]
      Büyük yerel zorbalar ve mütegallibe, büyük savaşağaları ve büyük bürokratlar ile kompradorlar çoktan kararlarını vermişlerdir. Her zaman yaptıkları gibi ne türden olursa olsun devrimin, emperyalizmden daha kötü olduğunu iddia ediyorlar. Bunlar, yabancı bir ülkenin kölesi olup olmamak diye bir sorunu olmayan bir hainler cephesi meydana getiriyorlar. Çünkü her türlü milli duyguyu zaten çoktan yitirmişlerdir ve çıkarları emperyalizmle kopmaz bir şekilde bütünleşmiştir. Bunların elebaşısı Çan Kayşek' tir[125]. Bu hainler cephesi, Çin halkının can düşmanıdır. Bu hainler sürüsü olmasaydı, Japon emperyalizmi, saldırısında bu kadar pervasız olamazdı. Bunlar emperyalizmin sadık köpekleridir.
      Milli burjuvazinin durumu ise karmaşık bir sorundur. Bu sınıf 1924-1927 devriminde yer almakla birlikte, daha sonra devrim ateşinin alevleri karşısında dehşete kapılıp halk düşmanı Çan Kayşek kliğinin safına geçti. Sorun, bugünkü koşullarda bu sınıfın bir değişiklik geçirmesi olanağının bulunup bulunmadığıdır. Bizce böyle bir olanak vardır. Çünkü milli burjuvazi, toprakağası ve komprador sınıflarıyla bir tutulamaz; aralarında bir fark vardır. Milli burjuvazi, toprakağası sınıfından daha az feodaldir ve komprador sınıfı kadar da komprador değildir. Yabancı sermaye ve Çin'in toprakağalarıyla daha sıkı bağları olan kesim milli burjuvazinin sağkanadını oluşturur ve biz bu kesimin değişip değişemeyeceğini şimdilik incelemeyeceğiz. Sorun, bu gibi bağları ya son derece az ya da hiç olmayan kesimlerle ilgilidir. Biz, Çin'in bir sömürge durumuna düşürülmek tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğu bu yeni durumda, bu kesimlerin tutumlarını değiştirebileceklerine inanıyoruz. Ancak bu değişiklik, içinde bocalamalar da taşıyacaktır. Bunlar bir yandan emperyalizmden hoşlanmazken, öte yandan da köklü bir devrimden çekinirler ve ikisi arasında yalpalayıp dururlar. Bu durumları, onların neden 1924-1927 devriminde yer aldıklarını ve sonunda neden Çan Kayşek'in safına geçtiklerini açıklar. Şimdiki dönem, Çan Kayşek'in devrime ihanet ettiği 1927 [sayfa 199] yılından ne bakımdan farklıdır? O sıralar Çin hâlâ bir yarı-sömürge durumunda bulunuyordu; şimdi ise tam bir sömürge olmaya doğru gidiyor. Geçtiğimiz dokuz yıl boyunca milli burjuvazi, müttefiki olan işçi sınıfını terkederek, toprakağası ve komprador sınıflarıyla dostluk kurmuştur. Ama bundan bir kazanç sağlamış mıdır? Hayır! Sanayi ve ticaret girişimlerinin iflasa ya da yarı iflasa sürüklenmesinden başka hiç bir kazancı olmamıştır. Dolayısıyla, bugünkü durumda milli burjuvazinin tutumunun değişebileceğine inanıyoruz. Bu değişikliğin derecesi ne olacaktır? Milli burjuvazinin genel özelliği, yalpalamasıdır. Fakat mücadelenin belirli bir aşamasında bir kesim tarafsızlığa doğru kayarken diğer bir kesim (sol kanat) mücadeleye katılabilir.
      Cay Tingkay[126] ve diğerlerinin önderlik ettiği Ondokuzuncu Yol Ordusu, kimin sınıf çıkarlarını temsil ediyor? Milli burjuvazinin, küçük burjuvazinin üst kesimlerinin ve köylük bölgelerde de zengin köylülerle küçük toprak-ağalarının çıkarlarını. Cay Tingkay ve yandaşları, bir zamanlar Kızıl Orduya karşı kıyasıya savaşmamışlar mıydı? Evet, fakat daha sonra Japonya'ya ve Çan Kayşek'e karşı Kızıl Ordu ile ittifak yaptılar. Ciangsi'de Kızıl Orduya saldırmışlar fakat daha sonra Şanghay'da Japon emperyalistlerine karşı dövüşmüşler, en sonunda da Fucien'de Kızıl Ordu ile anlaşarak silahlarını Çan Kayşek'e çevirmişlerdi. Cay Tingkay ve yandaşları ilerde hangi yolu tutarlarsa tutsunlar, hatta onlara bağlı olan Fucien'deki Halk Hükümeti halkı mücadeleye teşvik etmeme yönündeki eski uygulamasını sürdürse bile, eskiden Kızıl Orduya doğrulttukları silahları Japon emperyalizmine ve Çan Kayşek'e çevirmiş olmaları, devrim için yararlı kabul edilmelidir. Bu durum, Guomindang saflarında bir bölünme olduğunu gösteriyordu. 18 Eylül Olayından sonra ortaya çıkan koşullar bu grubun kopmasını sağladığına göre, bugünkü koşullar Guomindang içinde yeni bölünmelere neden yol açmasın? Bütün toprakağası ve burjuva cephesinin bütünleşmiş ve kalıcı olduğunu ve hiç bir zaman değişmeyeceğini iddia [sayfa 200] eden Parti üyeleri yanılıyorlar. Bunlar yalnızca bugünkü canalıcı durumu doğru değerlendirmemekle kalmıyorlar, aynı zamanda tarihi de unuttukları anlaşılıyor.
      Geçmiş üzerinde biraz daha durmak istiyorum. 1926 ve 1927 yıllarında devrimci ordu Vuhan üzerine yürüyüp burayı zaptederek Hunan'a girdiği sıralarda Tang Şengçi ve Feng Yusiang[127] devrime katılmışlardı. 1933'te Feng Yusiang, Cahar Eyaletinde Japonya'ya Karşı Müttefik Ordusunun kurulmasında bir süre Komünist Partisi ile işbirliği yaptı.
      Bir diğer çarpıcı örneği ele alalım. Ondokuzuncu Yol Ordusu ile birlikte Ciangsi'de Kızıl Orduya saldıran Yirmialtıncı Yol Ordusu 1931 Aralığında Ningdu Ayaklanmasını[128] gerçekleştirerek Kızıl Orduya katılmadı mı? Ningdu Ayaklanmasının önderleri Çao Boşeng, Dung Çentang ve diğerleri devrimde kararlı yoldaşlar haline gelmişlerdir.
      Ma Çanşan'ın[129] üç kuzeydoğu eyaletinde Japonlara karşı sürdürdüğü harekât, hâkim sınıflar safındaki yeni bir bölünmenin ifadesiydi.
      Bütün bu örnekler, Çin'in tümü Japon bombalarının menziline girdiğinde ve mücadele olağan seyrini değiştirip ani bir yükseliş gösterdiğinde, düşman kampında bölünmeler olacağını ortaya koymaktadır.
      Şimdi yoldaşlar, sorunun bir diğer yönüne bakalım.
      Çin'in milli burjuvazisinin siyasi ve iktisadi bakımdan çelimsiz olduğu gerekçesiyle bu görüşümüze karşı çıkmak ve yeni koşullara karşın milli burjuvazinin tutumunu değiştirmesinin olanaksız olduğunu savunmak doğru mudur? Bence doğru değildir. Eğer tutumunu değiştirememesinin nedeni zayıflık ise, milli burjuvazi neden 1924-1927 döneminde yalnızca devrime doğru kaymakla kalmayarak fiilen bu devrime katılmak gibi farklı bir tavır göstermiştir? Milli burjuvazinin zaafının, başından itibaren taşıdığı bir hastalık değil de, yeni bir hastalık olduğu söylenebilir mi? Milli burjuvazinin bugün zayıf olduğu, ancak 1924-1927 döneminde öyle olmadığı ileri sürülebilir mi? Yarı-sömürge bir ülkenin başlıca siyasi ve ekonomik özelliklerinden biri, milli burjuvazisinin [sayfa 201] zayıf olmasıdır. Emperyalistlerin milli burjuvaziye zorbaca davranabilmesinin nedeni de işte budur; ve bunun sonucu olarak burjuvazinin bu kesiminin özelliklerinden biri, emperyalizme karşı duyduğu hoşnutsuzluktur. Emperyalistlerin, toprakağalarının ve kompradorların geçici bir çıkar karşılığında bu sınıfı kendi saflarına çekebilmelerinin nedeninin milli burjuvazinin bu zayıflığı olduğunu kuşkusuz inkâr etmiyor, tam tersine bu durumu çok iyi kavrıyoruz; onların devrimci kararlılıktan yoksun olmalarının nedeni de zaten budur. Fakat gene de bugünkü koşullarda, milli burjuvazi ile toprakağası ve komprador sınıfları arasında bir fark olnladığı söylenemez. Bunun içindir ki, milli buhran can alıcı bir noktaya eriştiği zaman Guomindang cephesinde bölünmeler olacağını ısrarla söylüyoruz. Bu türden bölünmeler, milli burjuvazinin yalpalaması ve bir süre için halkın sevgisini kazanan Feng Yusiang, Cay Tingkay ve Ma Çanşan gibi Japon aleyhtarı kişilerin ortaya çıkması şeklinde kendiri gösteriyor. Bu bölünmeler esas olarak karşı-devrimin aleyhine, devrimin ise lehinedir. Çin'in eşit olmayan siyasi ve ekonomik gelişmesi ve bunun sonucu olan devrimin eşit olmayan gelişmesi, bu bölünmelerin ilerde de görülmesi olasılığını artırmaktadır.
      Yoldaşlar, şimdiye kadar sorunun olumlu yanına değindim. Biraz da olumsuz yanı, yani milli burjuvazi içindeki belirli unsurların geçmişte halkı aldatmakta son derece ustaca davrandıkları gerçeği üzerinde durmak istiyorum. Bunun nedeni nedir? Bunun nedeni, bu sınıfın, halkın devrimci davasını gerçekten destekleyenlerin dışında, geçici bir süre için devrimci ya da yarı-devrimci gibi görünen, böylelikle devrimci kararlılıktan yoksun ve sahtekâr olduklarını halkın görmesini güçleştirici bir kisveye bürünen pek çok kişiyi de içinde barındırmasıdır. Bu durum, müttefiklerini eleştirmek, sahte devrimcilerin maskelerini düşürmek ve önderliği ele geçirmek konularında Komünist Partisine düşen sorumluluğu ağırlaştırır. Milli burjuvazinin yalpalayabileceğini ve büyük kargaşalıklar sırasında [sayfa 202] devrime katılabileceğini inkar etmek, Partimizin önderlik; için mücadele etme görevini terketmesi, en azından hafife alması anlamına gelir. Çünkü milli burjuvazi, toprakağaları ve kompradorlarla aynı sepette olsaydı ve onlarla aynı iğrenç ve haince görüşleri paylaşsaydı, önderlik konusunda onlarla mücadele etmek gibi bir sorunumuz ya hiç olmaz ya da son derece önemsiz olurdu.
      Çin'in toprakağası sınıfının ve burjuvazisinin, büyük kargaşalık dönemlerinde benimsedikleri tutumların genel bir tahlilini yaparken, işin başka bir yönüne, yani toprak-ağaları ve komprador saflarının bile tamamen birlik içinde olmadığı gerçeğine değinmeliyiz. Bunun nedeni, Çin'in birçok emperyalist devletin mücadelesine sahne olan yarı-sömürge bir ülke durumunda olmasıdır. Mücadele Japon emperyalizmine karşı yöneltildiğinde, ABD ya da İngiltere'nin sadık köpekleri, efendilerinin değişen tonlardaki buyruklarına uyarak Japon emperyalistleri ve onlann köpekleriyle gizli ve hatta açık bir çatışmaya girebilirler. Bu türden it dalaşlarının pek çok örneği görülmüştür ve şimdi bunların üzerinde duracak değiliz. Sadece, bir zamanlar Çan Kayşek tarafından gözaltına alman Guomindang politikacısı Hu Hanmin'in[130], bizim ortaya attığımız Japonya' ya Karşı Direnmek ve Milleti Kurtarmak İçin Altı Maddelik Programa[131] geçenlerde imza atmış olduğunu belirtmekle yetineceğiz. Hu Hanmin'i destekleyen Guangdung ve Guangsi kliklerine[132] mensup savaşağaları da "Kaybedilen topraklarımızı geri alalım" ve "Japonya'ya karşı direnelim ve eşkıyaları da ezelim"[133] şeklindeki aldatıcı sloganlar altında Çan Kayşek'e karşı çıkıyorlar (Çan Kayşek'in sloganı ise, "Önce eşkıyaları ezelim, sonra Japonya'ya karşı direnelim" şeklindedir). Bu biraz garip değil mi? Hayır hiç de garip bir şey değil; bu yalnızca büyük ve küçük köpekler, tok ve aç köpekler arasındaki dalaşın özellikle ilgi çekici bir örneğidir. Bu büyük bir çatlak olmasa bile, o kadar küçük de sayılamaz; bu hem tedirgin eden hem de can yakan bir çelişmedir. Bu türden kavgalar, çatlaklar ve çelişmeler devrimciler için yararlıdır. Bizler düşman saflarındaki [sayfa 203] bütün bu tür çatışmalar, çatlaklar ve çelişmelerden yararlanmalı ve bunları bugünkü baş düşmanımıza karşı kullanmalıyız.
      Sınıf ilişkileri sorununu özetleyecek olursak, durumda meydana gelen temel değişiklik yani Japonya'nın Çin Şeddinin güneyini de işgale başlaması, Çin'deki çeşitli sınıflar arasındaki ilişkileri değiştirmiş ve milli devrim saflarını güçlendirirken, karşı-devrimin saflarını zayıflatmıştır.
      Şimdi de Çin'in milli devrim saflarının durumunu ele alalım.
      Önce Kızıl Ordudan başlayalım. Bildiğimiz gibi yoldaşlar, hemen hemen bir buçuk yıldan beri, Çin Kızıl Ordusunun üç ana kuvveti büyük çapta yer değiştirdi. Ren Bişi[134] ve diğer yoldaşların önderliğindeki Altıncı Ordular Grubu, geçen yılın Ağustosundan itibaren Ho Lung yoldaşın bölgesine[135] kaydırılmaya başlandı ve Ekim ayında da bizzat kendimiz yer değiştirmeye başladık[136]. Bu yılın Mart ayında Sicuan-Şensi sınır bölgesindeki Kızıl Ordu[137], yürüyüşe geçti. Her üç Kızıl Ordu birliği de eski mevzilerini terkederek yeni bölgelere girdiler. Bu büyük yer değiştirmeler eski bölgeleri gerilla bölgeleri haline getirmiştir. Kızıl Ordu ise bu süreç içinde, gücünden oldukça kaybetmiştir. Genel duruma bu açıdan baktığımızda, düşmanın geçici ve kısmi bir zafer kazanmasına karşılık bizim geçici ve kısmi bir yenilgiye uğramış olduğumuzu görebiliriz. Bu ifade doğru mudur? Bence doğrudur, çünkü gerçeği yansıtmaktadır. Bununla birlikte bazı kimseler (örneğin Çang Guodao[138]) Merkezi Kızıl Ordunun[139] başarısızlığa uğradığını ileri sürüyorlar. Peki, bu doğru mudur? Hayır. Çünkü bu, gerçeği yansıtmamaktadır. Marksistler bir sorunu ele alırken, parçaları olduğu kadar bütünü de görebilmelidirler. Kuyudaki kurbağa, "Gökyüzü kuyunun ağzından daha, geniş değildir" der. Bu doğru değildir, çünkü gökyüzü bir kuyu ağzı genişliğinde değildir. Aynı kurbağa, eğer "Gökyüzünün bir kısmı kuyu ağzının genişliği kadardır" demiş olsaydı, bu doğru olurdu. Çünkü gerçeklerle bağdaşırdı. [sayfa 204] Bizim söylediğimiz, Kızıl Ordunun bir yönden başarısızlığa uğramış olmasına karşılık (eski mevzilerini koruyamamış olması), diğer yönden zafer kazanmış olduğudur (Uzun Yürüyüşü plana göre gerçekleştirmesi). Düşman bir yönden zafer kazanmış (eski mevzilerimizi işgal etmiştir) diğer yönden ise başarısızlığa uğramıştır ("kuşatma ve bastırma" ve "kovalama ve bastırma" planını uygulayamamıştır). Bu, doğru olan tek tanımlamadır; çünkü Uzun Yürüyüşü tamamlamış bulunuyoruz.
      Uzun Yürüyüşten söz ederken insanın aklına, "Bunun önemi nedir?" diye bir soru gelebilir. Cevabımız, Uzun Yürüyüşün, şimdiye kadar tarih kayıtlarında rastlanmamış bir şey olduğu; bir manifesto, bir propaganda aracı, bir tohum makinası olduğudur. Tarihte, Pan Ku'nun yerle göğü ayırmasından ve Üç Hükümdarlara Beş İmparatorun[14] saltanatından bu yana bizimkisi gibi bir uzun yürüyüş görülmüş müdür? On iki ay boyunca havadan her gün sürüyle uçak tarafından gözetlenir ve bombalanırken yerde de yüz binlerce kişilik büyük bir kuvvet tarafından kuşatıldık, kovalandık, engellendik ya da yolumuz kesildi. Yolumuz üzerinde sayısız güçlük ve tehlikelerle karşılaştık. Gene de yalnızca ayaklarımızla on bir eyaleti enine boyuna katederek 20 bin liden fazla yol teptik. Sorarız tarih bizimkiyle karşılaştırılabilecek bir uzun yürüyüşe tanık olmuş mudur? Hayır, asla! Uzun Yürüyüş bir manifestodur. Kızıl Ordunun bir kahramanlar ordusu olduğunu, buna karşılık emperyalistler ve uşakları Çan Kayşek ve benzerlerinin ise güçsüz olduklarını bütün dünyaya ilan etmiştir. Onların bizi kuşatma, kovalama, engelleme ve yolumuzu kesmede ne denli başarısızlığa uğradığını bütün dünyaya ilan etmiştir. Uzun Yürüyüş aynı zamanda bir propaganda aracıdır. On bir eyalette yaşayan 200 milyon halka, Kızıl Ordunun yolunun kurtuluşa giden tek yol olduğunu göstermiştir Uzun Yürüyüş olmadan geniş kitleler, Kızıl Ordunun temsil ettiği büyük gerçeğin varlığını o kadar kısa bir sürede nasıl öğrenebilirlerdi? Uzun Yürüyüş bir tohum makinasıdır da. Geçtiği on bir eyalette ilerde yeşerecek, filizlenip tomurcuklanacak, [sayfa 205] çiçeklenecek, meyva verecek ve daha sonra da meyveleri toplanacak tohumlar saçmıştır. Tek kelimeyle Uzun Yürüyüş, bizim için zaferle, düşman içinse yenilgiyle sonuçlanmıştır. Uzun Yürüyüşü zafere ulaştıran kimdir? Komünist Partisi. Komünist Partisi olmadan bu türden bir Uzun Yürüyüş düşünülemezdi bile. Çin Komünist Partisi, önderleriyle, kadroları ve üyeleriyle hiç bir güçlük ve engel karşısında yılmaz. Devrimci savaşa önderlik etme yeteneğimizden kuşku duyan herkes oportünizm batağına saplanacaktır. Uzun Yürüyüşün sona ermesiyle birlikte yeni bir durum ortaya çıktı. Çiloçen Muharebesinde, kardeşçe bir dayanışma içinde dövüşen Merkezi Kızıl Ordu ile Kuzeybatı Kızıl Ordusu, hain Çan Kayşek'in Şensi-Gansu sınır bölgesine karşı giriştiği "kuşatma ve bastırma" harekâtını[141] darmadağın ettiler ve böylece Partinin Merkez Komitesinin üstlendiği görevin, yani devrimin milli karargâhını Kuzeybatı Çin'de kurma görevinin temelini atmış oldular.
      Kızıl Ordunun ana kuvveti bakımından durum buyken, Güney eyaletlerinde sürdürülen gerilla savaşı ne durumdadır? Oradaki gerilla kuvvetlerimiz bazı başarısızlıklara uğramakla birlikte yok edilememişlerdir. Birçok yerde seslerini yeniden duyuruyor, güçleniyor ve genişliyorlar.[142]
      Guomindang bölgelerinde işçilerin mücadeleleri fabrika duvarlarının dışına taşıyor ve ekonomik mücadele olmaktan çıkarak siyasi mücadeleye dönüşüyor. Japonlara ve hainlere karşı işçi sınıfının yiğit mücadelesi için için gelişmektedir ve çok geçmeden patlayacaktır.
      Köylülerin mücadelesi ise hiç durmamıştır. Dışarıdan istila, içeriden güçlükler ve doğal afetlerle ezilen köylüler, kendini gerilla savaşı, kitle ayaklanmaları ve kıtlık isyanları şeklinde gösteren yaygın bir mücadele başlatmışlardır. Kuzeydoğu eyaletlerinde ve Doğu Hebey'de Japonlara karşı sürdürülen gerilla savaşı[143] köylülerin Japon emperyalizminin saldırılarına verdikleri cevaptır.
      Öğrenci hareketi, daha şimdiden oldukça güçlenmiş durumdadır [sayfa 206] ve güçlenmeye devam edeceği de kesindir. Fakat bu hareket, ancak işçi, köylü ve askerlerin mücadelesi ile birleştirildiği takdirde varlığını sürdürebilir ve ancak bu takdirde hainler tarafından konan sıkıyönetimden ve polis, gizli servis ajanları, okullardaki hainler ve faşistler tarafından uygulanan dağıtma ve katliam siyasetinden sıyrılabilir.
      Millî burjuvazinin, zengin köylülerin ve küçük toprakağalarının yalpalamaları ve bunların Japonya'ya karşı mücadeleye fiilen katılmaları olasılığı üzerinde daha önce durmuştuk.
      Azınlık milliyetleri ve özellikle Japon emperyalizminin doğrudan tehdidi altında bulunan İç Moğolistan halkı da şimdi ayaklanarak mücadeleye katılıyorlar. Zaman geçtikçe bunların mücadeleleri Kuzey Çin'deki halkın mücadelesiyle ve Kuzeybatıdaki Kızıl Ordunun harekâtıyla kaynaşacaktır.
      Bütün bunlar, devrimci durumun bölgesel olmaktan çıkıp ülke çapında bir boyuta erişmekte olduğunu ve eşitsiz bir durumdan, giderek belli ölçüde eşit bir duruma doğru yol aldığını gösteriyor. Büyük bir değişikliğin arifesindeyiz. Partinin görevi, Kızıl Ordunun faaliyetlerini, ülkenin her yanında işçilerin, köylülerin, öğrencilerin, küçük burjuvazinin ve millî burjuvazinin faaliyetleriyle birleştirerek devrimci bir millî birleşik cephe kurmaktır.

      MİLLİ BİRLEŞİK CEPHE

      Durumu böylece hem devrim, hem de karşı-devrim açısından inceledikten sonra Partinin taktik görevlerini saptamak zor olmayacaktır.
      Partinin temel taktik görevi nedir? Temel görev geniş bir devrimci millî birleşik cephe kurmaktan başka bir şey değildir.
      Devrimci durum değiştikçe, devrimci taktikler ve önderlik [sayfa 207] yöntemleri de buna uygun olarak değişmelidir. Japon emperyalistlerinin, işbirlikçilerinin ve hainlerin görevi Çin'i bir sömürge haline getirmek; bizim görevimiz ise Çin'i toprak bütünlüğüne sahip özgür ve bağımsız bir ülke yapmaktır.
      Çin'e bağımsızlığını ve özgürlüğünü kazandırmak, büyük bir görevdir. Bu görev yabancı emperyalizme ve ülke içindeki karşı-devrimci güçlere karşı savaşmamızı gerektirir. Japon emperyalizmi, zorbalıkla Çin'in içlerine kadar girmeye kararlıdır. Bunun yanı sıra büyük toprakağası ve komprador sınıflarının ülke içindeki karşı-devrimci güçleri de, hâlâ halkın devrimci güçlerinden daha kuvvetlidir. Japon emperyalizminin ve Çin'deki karşı-devrimci güçlerin yıkılması akşamdan sabaha gerçekleştirilebilecek bir şey değildir ve bu amaç için uzun bir süre ayırmamız gerekmektedir. Gene bu amaç küçük kuvvetlerle gerçekleştirilemeyeceğinden büyük kuvvetler toplamamız gerekmektedir. Bütün dünyada olduğu gibi Çin'de de karşı-devrimci güçler geçmişe oranla zayıf, devrimci güçler ise kuvvetlidir. Sorunun bir yanını yansıtan bu değerlendirme doğrudur. Ancak Çin'deki ve bütün dünyadaki karşı-devrimci güçlerin şu an için devrimci güçlerden daha kuvvetli olduğunu da belirtmek gerekir. Sorunun diğer yanını yansıtan bu değerlendirme de doğrudur. Çin'in eşit olmayan siyasi ve iktisadî gelişmesi, devrimin de eşit olmayan bir şekilde gelişmesine yol açmaktadır. Kural olarak devrim, önce karşı-devrimci güçlerin görece zayıf olduğu yerlerde başlar, gelişir ve zafere ulaşır; buna karşılık onların güçlü olduğu yerlerde ya daha hiç başlamamıştır ya da pek ağır gelişir. Çin devrimi için durum, uzun zamandan beri böyle olmuştur. İlerde, belirli aşamalarda genel devrimci durumun daha da gelişeceği fakat eşit olmayan durumunu koruyacağı şimdiden söylenebilir. Bu eşitsiz durumun genel bir eşitliğe dönüştürülmesi, çok uzun bir süreyi, çok büyük çabaları ve Partinin doğru bir çizgi uygulamasını gerektirecektir. Sovyetler Birliği Komünist Partisinin önderlik ettiği devrimci savaşın[
144] zafere ulaşmasının üç yıl aldığını [sayfa 208] düşünecek olursak, Çin Komünist Partisinin önderlik ettiği ve zaten uzun süreli olan savaş için, yerli ve yabancı karşı-devrimci güçleri kesin olarak ve tamamen bertaraf edebilmesi için gerekli olan daha uzun bir zaman ayırmaya hazır olmamız gerekir. Evvelce gösterilen sabırsızlık, bizi hiç bir yere götürmez. Ayrıca sağlam devrimci taktikler de, bulunup geliştirilmelidir; dar kalıplar içine sıkışıp kalırsak, hiç bir zaman büyük şeyler başaramayız. Bu demek değildir ki, Çin'de işler ağır ağır yapılmalıdır. Aksine atılgan bir şekilde yapılmalıdır. Çünkü milletçe köleleşmemiz tehlikesi bir an olsun gevşememize izin vermez. Bundan sonra devrimin eskisinden çok daha hızlı bir şekilde gelişeceği kesindir. Çünkü gerek Çin, gerekse dünya, yeni bir savaş ve devrim dönemine yaklaşıyor. Bütün bunlardan dolayı Çin'in devrimci savaşı, uzun süreli bir savaş olacaktır. Bu, emperyalizmin gücünün ve devrimin eşit olmayan gelişmesinin doğurduğu bir sonuçtur. Biz bugünkü durumda, milli devrimde yeni bir yükselişin yakın olduğunu ve Çin'in ülke çapında yeni bir büyük devrimin eşiğinde bulunduğunu söylüyoruz. Bu, bugünkü devrimci durumun özelliklerinden biridir. Bu bir gerçektir ve sorunun bir yönüdür. Ancak şunu da söylemeliyiz ki, emperyalizm hâlâ ciddiyetle hesaba katılması gereken bir güçtür, devrimci güçlerin gelişmesindeki eşitsizlik ciddi bir zaaftır ve düşmanlarımı-yenilgiye uğratabilmek için uzun süreli bir savaşa hazırlıklı olmamız gerekmektedir. Bu da bugünkü devrimci durumun diğer bir özelliğidir. Bu da bir gerçektir ve sorunun başka bir yönünü yansıtmaktadır. Her iki özellik, her iki gerçek bize taktiklerimizi gözden geçirmemiz ve kuvvetlerinizi mevzilendirme ve mücadeleyi sürdürme yöntemlerimizi yeni duruma uygun olarak değiştirmemiz gerektiğini öğretiyor ve bizi bunu yapmaya zorluyor. Bugünkü durum cesaretle her türlü kapalı-kapıcılıktan arınmamızı, geniş bir birleşik cephe kurmamızı ve maceracılığa karşı uyanık olmamızı gerektiriyor. Zamanı gelmedikçe ve yeterli gücünüz olmadıkça kesin sonuçlu muharebelere girişmekten kaçınmalıyız. [sayfa 209]
      Burada, maceracılığın kapalı-kapıcılıkla olan ilişkisi, ya da olaylar daha da geliştiği zaman maceracılığın doğuracağı muhtemel tehlikeler üzerinde durmayacağım. Bunu ileride ele alabiliriz. Şu an için, birleşik cephe taktiğiyle kapalı-kapı taktiğinin birbirine taban tabana karşıt olduğunu açıklamakla yetineceğim.
      Birleşik cephe taktiği, düşmanı kuşatmak ve yok etmek amacıyla büyük kuvvetleri seferber etmeyi gerektirir.
      Kapalı-kapıcılık ise büyük bir düşmana karşı tek başına umutsuzca savaşmak anlamına gelir.
      Birleşik cephe taktiğinin savunucuları, eğer geniş bir devrimci milli birleşik cephe kurma olasılığının doğru bir değerlendirmesini yapacaksak, Japon emperyalizminin Çin'i bir sömürge haline getirmek çabalan sonucunda Çin'deki devrimci ve karşı-devrimci güçlerin mevzilenmesinde ortaya çıkabilecek değişikliklerin de doğru bir değerlendirmesini yapmamız gerektiğini söylüyorlar. Japon ve Çin karşı-devrimci güçlerinin ve Çin'in devrimci güçlerinin kuvvetli ve zayıf noktalarının doğru bir değerlendirmesini yapmadan geniş bir devrimci millî birleşik cephe örgütleme gereğini tam olarak kavrayanlayız; kapalı-kapıcılığı yıkmak yolunda kararlı adımlar atamayız; milyonlarca halkı ve devrime yakınlık duyabilecek bütün orduları baş hedefimize, yani Japon emperyalizmi ve onların uşakları olan Çinli hainlere vurabilmek amacıyla örgütleyip seferber etmede birleşik cepheyi bir araç olarak kullanamayız; ve bu taktik silahı, önümüzde duran baş hedefe vurmak için kullanamaz, bunun yerine silahlarımızı çeşitli hedeflere doğrulturuz. Öyle ki, kurşunlarımız baş düşmanı vuracağı yerde ikinci dereceden düşmanlarımızı ve hatta müttefiklerimizi vurur. Bu da baş düşmana vuramamak ve cephane israf etmek anlamına gelir. Onu kıstırıp tecrit edememek anlamına gelir. Bu, düşman kampında ve düşman cephesinde zorla bulunan herkesi ve bugün düşman olduğumuz ancak yarın dostumuz olabilecek kimseleri kendi saflarımıza çekememek anlamına da gelir. Bu aslında, düşmana yardım etmek, devrimi dizginlemek, tecrit etmek ve [sayfa 210] dar boğaza sokmak ve devrimin gerilemesine hatta yenilmesine yol açmak demektir.
      Kapalı-kapı taktiğinin savunucuları ise bütün bu görüşlerin yanlış olduğunu söylüyorlar. Devrimin güçleri saf, mutlak ölçüde saf, devrimin yolu düz, dümdüz olmalıdır. Kutsal kitapta yazılı olanların dışında hiç bir şey doğru delildir. Millî burjuvazi bir bütün olarak ve sonuna kadar karşı-devrimcidir. Zengin köylülere bir karış toprak bile bırakılmamalıdır. Sarı sendikalarla amansızca mücadele edilmelidir. Cay Tingkay'ın elini sıktığımız anda kendisinin bir karşı-devrimci olduğunu da söylememiz gerekir. Balık sevmeyen bir kedi olamayacağı gibi, karşı-devrimci olmayan bir savaşağası da olamaz. Aydınlar, saflara alınması tehlikeli olan kaypak unsurlardır. Bunlardan çıkan sonuç kapalı-kapıcılığın harikalar yaratan biricik sihirli şey olmasına karşılık, birleşik cephenin oportünist bir taktik olduğudur.
      Yoldaşlar, hangisi doğrudur? Birleşik cephe mi, yoksa kapalı-kapıcılık mı? Marksizm-Leninizm hangisini onaylar? Hiç tereddütsüz söylüyorum ki, birleşik cepheyi onaylar, kapalı-kapıcılığı değil. Üç yaşında olanlar pek çok doğru fikre sahiptirler fakat onlara ciddi ülke sorunları ya da dünya sorunları emanet edilemez. Çünkü henüz bunları kavrayamazlar. Marksizm-Leninizm, devrimci saflarda bulunan "çocukluk hastalığı"na karşıdır. Bu çocukluk hastalığı, kapalı-kapıcılığın inatçı bayraktarlarının savundukları şeyin ta kendisidir. Dünyadaki her faaliyet gibi devrim de düz değil, daima dolambaçlı bir yol izler. Dünyada her şeyin değişmesi gibi, devrimci ve karşı-devrimci kamplardaki güçlerin mevzilenişi de değişebilir. Partinin geniş bir birleşik cephe şeklindeki yeni taktiği, Japon emperyalizminin Çin'i bir sömürge haline getirmeye kararlı olması ve Çin'in devrimci güçlerinin hâlâ ciddi zaafları bulunması gibi iki temel gerçeğe dayanmaktadır. Karşı-devrimin güçlerine karşı saldırıya geçebilmek için bugün devrimci güçlerin yapması gereken şey, milyonlarca ve milyonlarca kitleyi örgütlemek ve muazzam bir devrimci orduyu seferber etmektir. [sayfa 211] Ancak böylesine büyük bir kuvvetin Japon emperyalistlerini, hainleri ve işbirlikçileri ezebileceği su götürmez bir gerçektir. Bundan dolayı, cephe taktiği biricik Marksist-Leninist taktiktir. Kapalı-kapıcılık taktiği ise aksine, kimseyle birleşmek istemeyen burnu havada bir beyzadenin uygulayacağı taktiktir. Kapalı-kapıcılık ancak "balıkları derin sulara, serçeleri de çalılıklara kaçırır" ve milyonlarca kitleyi, bu muazzam orduyu düşmanın saflarına iterek hiç kuşkusuz düşmanın övgüsünü kazanır. Pratikte kapalı-kapıcılık Japon emperyalistlerinin, hainlerin ve işbirlikçilerin sadık uşağıdır. Savunucularının "saflık" ve "dümdüzlük" konusundaki yaygaraları Marksist-Leninistlerce mahkûm edilecek, Japon emperyalistlerince ise övgüyle karşılanacaktır. Kesinlikle kapalı-kapıcılık istemiyoruz. İstediğimiz, Japon emperyalistlerinin, hainlerin ve işbirlikçilerin ölüm fermanı demek olan devrimci millî birleşik cephedir.

      HALK CUMHURİYETİ[145]

      Hükümetimiz, şimdiye kadar işçilerin, köylülerin ve şehir küçük burjuvazisinin ittifakına dayanmaktaydı; süneliden sonra ise millî-devrimde yer almak isteyen bütün diğer sınıflardan da üye alacak biçimde yemden düzenlenmelidir.
      Şu sırada böyle bir hükümetin temel görevi, Çin'in Japon emperyalizmi tarafından ilhak edilmesine karşı durmak olmalıdır. Toprak devrimi ile değil, yalnızca millî devrimle ilgilenenleri ve hatta arzu ettikleri takdirde, Japon emperyalizmine ve uşaklarına karşı olmakla birlikte yakın bağları dolayısıyla Avrupa ve ABD emperyalistlerine karşı çıkmayanları da kapsayabilecek şekilde daha geniş bir temsil yeteneğine sahip olması gerekmektedir. Bunun için, ilke olarak, böyle bir hükümetin programı, Japon emperyalizmine ve uşaklarına karşı savaşmak temel görevine uygun olmalı ve biz de geçmişteki siyasetlerimizi buna uygun olarak [sayfa 212] değiştirmeliyiz.
      Bugün devrimci tarafın en önemli özelliği, iyice çelikleşmiş bir. Komünist Partisine ve Kızıl Orduya sahip olmasıdır. Bu son derece önemlidir. Bunlar olmasaydı, ortaya çok büyük güçlükler çıkardı. Neden? Çünkü Çin'deki hainler ve işbirlikçiler kalabalık ve güçlüdürler ve birleşik cepheyi yıkmak için mümkün olan her çareye başvuracakları da kuşkusuzdur. Tehdit ve rüşvet yoluyla ve çeşitli gruplaşmalar arasında dolaplar çevirerek ayrılık tohumlan, ekecekler ve kendilerinden zayıf olup da onlardan ayrılmak ve Japonlara karşı savaşta bize katılmak isteyebilecek herkesi teker teker ezmek ve yok etmek için ordularını kullanacaklardır. Japon aleyhtarı hükümet ve ordu bu canalıcı unsura yani, Komünist Partisine ve Kızıl Orduya sahip olmasaydı, bütün bunlar kaçınılmaz olurdu. Devrimin 1927'de başarısızlığa uğramasının başlıca nedeni, o şıralar Komünist Partisinde egemen olan oportünist çizgi nedeniyle, kendi saflarımızı, yani işçi ve köylü hareketiyle Komünist Partisinin önderliğindeki silahlı kuvvetleri genişletmek için, çaba gösterilmemesi, .bunun yerine sadece geçici bir müttefike, Guomindang'a bel bağlanmasıydı. Sonuç olarak da emperyalizm, uşakları olan toprakağası ve komprador sınıflarına önce Çan Kayşek'i, daha sonra da Vang Gingvey'i ağlarına düşürme emrini verir vermez, devrim yenilgiye uğradı. O günlerde birleşik cephenin bir dayanağı, güçlü bir devrimci silahlı kuvveti bulunmuyordu ve dolayısıyla düşman kampına iltihaklar yoğunlaşınca Komünist Partisi tek başına dövüşmek zorunda kaldı ve emperyalistlerle Çinli karşı-devrimciler tarafından benimsenen, düşmanı teker teker yok etme taktiğini boşa çıkaramadı. Gerçi Ho Lung ve Ye Ting'in komutasındaki birlikler vardı ama bunlar henüz siyasi bakımdan sağlamlaşmamış ve Parti de bunlara önderlik etmede pek ustalaşmamış olduğundan, sonunda bunlar da yenildi. Kanımız pahasına çıkardığımız ders, devrimci güçlerden oluşan sağlam bir çekirdek olmadıkça, devrimin yenilgiye uğrayacağıydı. Bugün ise, durum oldukça farklıdır. Artık güçlü bir Komünist Partisine, güçlü bir Kızıl Orduya [sayfa 213] ve ayrıca Kızıl Ordunun üs bölgelerine sahip bulunuyoruz. Komünist Partisi ve Kızıl Ordu bugün olduğu gibi Japonya'ya karşı bir millî birleşik cephenin öncülüğünü yapmakla kalmayacak, ileride de kaçınılmaz olarak, Çin'in Japonya'ya karşı hükümetinin ve ordusunun güçlü dayanağı olacak ve Japon emperyalistleri ile Çan Kayşek' in bu birleşik cepheyi yıkma siyasetlerini boşa çıkarabilecektir. Bununla birlikte son derece uyanık olmalıyız; çünkü Japon emperyalistleri ile Çan Kayşek mutlaka her türlü tehdit, rüşvet ve çeşitli gruplar arasında manevralara girişme yollarına başvuracaklardır.
      Japonya'ya karşı geniş milli birleşik cephenin her kesiminin Komünist Partisi ve Kızıl Ordu kadar sağlam olmasını elbette bekleyemeyiz. Bazı kötü unsurlar, olayların akışı içinde, düşmanın etkisiyle birleşik cepheyi terk edebilirler. Ancak böyle kimselerin kaybedilmesinden korkmamıza gerek yoktur. Düşmanın etkisiyle kötü unsurlar saflarımızdan ayrılırken, bizim etkimizle iyi insanlar saflarımıza katılacaklardır. Komünist Partisi ve Kızıl Ordu yaşayıp geliştikçe, millî birleşik cephe de yaşayacak ve gelişecektir. Komünist Partisi ve Kızıl Ordunun millî birleşik cephe içindeki önder rolü işte budur. Komünistler, artık siyasî bakımdan çocuk değildirler ve kendilerini koruyabilecek, müttefiklerle ilişkilerini düzenleyebilecek yetenektedirler. Japon emperyalistleri ile Çan Kayşek, devrimci' güçlere karşı manevralara girişirlerse, Komünist Partisi de karşı-devrimci güçlere karşı aynı şeyi yapabilir. Onlar, bizim saflarımızdaki kötü unsurları kendi yanlarına çekebilirlerse. biz de aynı şekilde onların "kötü unsurlarını" (bizim açımızdan iyi) kendi yanımıza çekebiliriz. Eğer biz onlardan daha çok sayıda unsuru kendi yanımıza çekebilirsek bu, düşman saflarını zayıflatacak, bizimkini ise güçlendirecektir. Kısacası, iki temel güç şimdi birbirleriyle mücadele içindedirler ve eşyanın tabiatı gereği bütün ara güçler her iki taraftan birinin yanında saf tutmak zorunda kalacaklardır. Japon emperyalistlerinin, Çin'i köleleştirme siyaseti ve Çan Kayşek'in Çin'e ihanet siyaseti kaçınılmaz olarak birçok [sayfa 214] kimseyi ister doğrudan Komünist Partisine ve Kızıl Orduya katılmak, isterse de bizimle bir birleşik cephe kurmak şeklinde olsun bizim tarafımıza geçmek zorunda bırakacaktır. Biz kapalı-kapı taktiklerini uygulamadığımız takdirde, bu gerçekleşecektir.
      "İşçi ve Köylü Cumhuriyeti"nin yerine neden "Halk Cumhuriyeti"ni koyuyoruz
      Hükümetimiz sadece işçi ve köylüleri değil, fakat bütün milleti temsil etmektedir. Bu anlam "işçi ve köylülerin demokratik cumhuriyeti" sloganımızın içinde zaten vardı; çünkü işçi ve köylüler nüfusun yüzde 80 ile 90'ını oluşturmaktadırlar. Partimizin 6. Millî Kongresinde kabul edilen On Maddelik Program[146] sadece işçi ve köylülerin değil, bütün milletin çıkarlarını kapsamaktaydı. Fakat şimdiki durum, sloganımızı değiştirmemizi ve onu halk cumhuriyeti haline getirmemizi gerektirmektedir. Bunun nedeni ise Japon işgalinin Çin'de sınıf ilişkilerini değiştirmiş bulunması ve artık yalnız küçük burjuvazinin değil millî burjuvazinin de Japonya'ya karşı mücadeleye katılması olanağının doğmuş bulunmasıdır.
      Halk cumhuriyeti kesin olarak düşman sınıfların çıkarlarını temsil etmeyecektir. Aksine, emperyalizmin uşakları olan toprakağası ve komprador sınıflarının tam karşısında yer alacak ve onları halktan saymayacaktır. Aynı şekilde Çan Kayşek'in "Çin Cumhuriyeti Millî Hükümeti" de, "sıradan" halkı milletin bir parçası olarak kabul etmemekte ve onları değil, sadece en varlıklıları temsil etmektedir. Çin nüfusunun yüzde 80 ile 9O'ı işçi ve köylülerden meydana geldiğinden halk cumhuriyeti her şeyden önce onların çıkarlarını temsil etmelidir. Bununla birlikte halk cumhuriyeti, emperyalist tahakkümü yıkıp Çin'i özgür ve bağımsız bir ülke haline getirmekle ve toprakağalığının tahakkümünü yıkıp Çin'i yarı-feodallikten kurtarmakla sadece işçi ve köylülere değil, diğer halk kesimlerine de yarar sağlayacaktır. İşçilerin, köylülerin ve halkın geri kalan kısmının çıkarlarının toplamı, bütün Çin milletinin çıkarlarını meydana getirir. Komprador ve toprakağası sınıfları da [sayfa 215] Çin toprağında yaşamaktadırlar, ancak milli çıkarlara hiç aldırmadıklarından onların çıkarları çoğunluğun çıkarları ile çatışır. Bizim kendimizi ayırdığımız ve çatıştığımız kimseler sadece bu küçük azınlıktır ve bu yüzden kendimizi bütün milletin temsilcileri olarak görmekte haklıyız.
      Hiç kuşkusuz, işçi sınıfı ile millî burjuvazi arasında bir çıkar çatışması vardır. Millî devrimin öncüsü olan işçi sınıfının siyasî ve iktisadî haklan tanınmadıkça ve onun gücünü emperyalizme ve onların sadık uşakları olan hainlere karşı yöneltmesi sağlanmadıkça millî devrimi başarılı bir şekilde geliştirmemiz mümkün olmayacaktır. Ancak milli burjuvazi, emperyalizme karşı birleşik cepheye katıldığı takdirde işçi sınıfı ve milli burjuvazi, ortak çıkarlara sahip olacaktır. Burjuva-demokratik devrimi döneminde halk cumhuriyeti, emperyalist ve feodal mülkiyet dışındaki özel mülkiyeti kamulaştırmayacak ve millî burjuvazinin sanayi ve ticaret işletmelerine el koymak şöyle dursun, onların gelişmesini teşvik edecektir. Emperyalistleri ya da Çinli hainleri desteklemeyen bütün millî kapitalistleri koruyacağız. Demokratik devrim aşamasında emek ile sermaye arasındaki mücadelenin bir sının vardır. Halk cumhuriyetinin iş yasaları, işçilerin çıkarlarını koruyacak, ancak millî burjuvazinin kâr etmesini ve sanayi ve ticaret, işletmesini de önlemeyecektir. Çünkü böyle bir gelişme emperyalizmin zararına, Çin halkının ise yararınadır. Böylece açıktır ki, halk cumhuriyeti, emperyalizm ve feodal, güçlere karşı olan bütün tabakaların çıkarlarını temsil edecektir. Halk cumhuriyetinin hükümeti esas olarak işçilere ve köylülere dayanmakla birlikte emperyalizme ve feodal güçlere karşı olan diğer sınıfların temsilcilerine de yer verecektir. Peki ama bu gibi sınıfların temsilcilerinin halk cumhuriyeti hükümetine katılmalarına izin vermek tehlikeli değil midir? Hayır! İşçiler ve köylüler cumhuriyetin temel kitleleridirler. Şehir küçük burjuvazisine, aydınlara ve anti-emperyalist ve anti-feodal programı destekleyen diğer halk kesimlerine halk cumhuriyeti hükümetinde söz ve çalışma hakkını, seçme ve seçilme haklarını tanırken, temel kitleler [sayfa 216] olan işçi ve köylülerin çıkarlarının çiğnenmesine de izin vermemeliyiz. Programımızın esası onların çıkarlarının korunması olmalıdır. Bu hükümette onların (işçi ve köylülerin) temsilcilerinin çoğunlukta olması ve Komünist Partisinin de gerek bu hükümete önderlik etmesi, gerekse onun içinde çalışması, diğer sınıfların bu hükümete katılmasının her hangi bir tehlike doğurmamasını güvence altına alacaktır. Şimdiki aşamada Çin devriminin hâlâ bir proleter-sosyalist devrimi değil de, bir burjuva-demokratik devrimi niteliğini taşıdığı son derece açıktır. Sadece karşı-devrimci Troçkistler[147] Çin'in burjuva-demokratik devrimi aşamasını tamamladığı ve bundan sonraki herhangi bir devrimin ancak sosyalist nitelikte olabileceği gibi saçmalıklardan söz ediyorlar, 1924-1927 devrimi tamamlanamayan ve yenilgiye uğrayan bir burjuva-demokratik devrimiydi. 1927'den bu yana önderlik ettiğimiz toprak devrimi de, kapitalizme değil, emperyalizme ve feodalizme karşı yürütüldüğü için burjuva-demokratik nitelikte bir devrimdir. Devrimimizin bu niteliği oldukça uzun bir süre geçerliğini koruyacaktır.
      Devrimin itici gücünü hâlâ esas olarak işçiler, köylüler ve şehir küçük-burjuvazisi meydana getirmektedir; fakat artık millî burjuvazi de bunlara katılabilir.
      Devrimin niteliğinin değişmesi daha sonra olacaktır. İlerde demokratik devrim, kaçınılmaz olarak sosyalist devrime dönüşecektir. Bu dönüşümün ne zaman gerçekleşeceği ise gerekli koşulların varlığına bağlı olacaktır ve bu da bir hayli zaman alabilir. Sosyalist devrime geçiş için, gerekli bütün siyasi ve ekonomik koşullar gerçekleşinceye ve bu geçiş halkın çoğunluğunun aleyhine değil lehine oluncaya kadar acele etmemeliyiz. Bazı yoldaşların, demokratik devrim önemli eyaletlerde zafere ulaşır ulaşmaz sosyalist devrime geçişin başlayacağını ileri sürerken yaptıkları gibi bu konuda kuşkuya kapılmak ve geçişin kısa zamanda gerçekleşmesini beklemek hatalıdır. Bu yoldaşlar. Çin'in siyasi ve ekonomik bakımdan nasıl bir ülke olduğunu anlayamadıkları ve Rusya'ya oranla demokratik devrimini siyasî ve ekonomik bakımdan daha güç tamamlayacağını ve çok daha [sayfa 217] uzun bir süreye ve çabaya gerek duyacağını kavrayamadıkları için bu hataya düştüler.

      ULUSLARARASI DESTEK

      Nihayet, Çin devrimi ile dünya devrimi arasındaki ilişkilere de birkaç sözle değinmek gerekir.
      Emperyalizm canavarı ortaya çıkalı beri, dünyadaki ilişkiler öylesine iç içe geçmiştir ki, bunları birbirinden ayırmak olanaksızdır. Biz Çinliler, düşmanla kanımızın son damlasına kadar çarpışacak bir ruha, kaybedilmiş topraklarımızı kendi gücümüzle yeniden ele geçirmek azmine ve milletler topluluğunda kendi ayaklarımız üzerinde durabilecek yeteneğe sahibiz. Fakat bu, uluslararası destekten vazgeçebileceğimiz anlamına gelmez. Hayır! Uluslararası destek bugün her milletin ya da ülkenin devrimci mücadelesi için gereklidir. "Bahar ve Güz Çağlarında haklı savaşlar yoktu"[
148] diye eski bir deyiş vardır. Bu, günümüz emperyalizmi için daha da geçerlidir. Çünkü yalnız ezilen milletler ve ezilen sınıflar haklı savaşlar verebilirler. Dünyanın her yerinde, halkların kendilerini ezenlere karşı verdikleri savaşlar, haklı savaşlardır. Rusya'daki Şubat ve Ekim devrimleri, haklı savaşlardı. Birinci Dünya Savaşından sonra çeşitli Avrupa ülkelerindeki halkların devrimleri, haklı savaşlardı, Çin'de Afyon Savaşı[149], Tayping İlahi Krallığı Savaşı[150], Yi Ho Tuan Savaşı[151], 1911 Devrimci Savaşı[152], 1926-1927 Kuzey Seferi, 1927'den bugüne kadarki Toprak Devrimi Savaşı, şimdiki Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı ve hainleri cezalandırma hareketi, hep haklı savaşlardır. Japonya'ya karşı ülke çapında bir direniş ve faşizme karşı dünya çapında bir mücadele dalgasının kabarmakta olduğu bugünlerde haklı savaşlar, Çin'de ve bütün dünyada yayılacaktır. Bütün haklı savaşlar birbirlerini destekler; haklı olmayan savaşların ise haklı savaşlara dönüştürülmeleri gerekir; Leninist çizgi budur.[153] Japonya'ya karşı savaşımız bütün dünya [sayfa 218] halklarının ve hepsinin üzerinde, Sovyetler Birliği halkının desteğine muhtaçtır; ve ortak bir davayı paylaştığımız için onların bu desteği bizden esirgemeyeceklerinden hiç kuşkumuz yoktur. Geçmişte Çin'in devrimci güçlerinin dünya devrimci güçleri ile olan ilişkisi Çan Kayşek tarafından geçici olarak kesilmişti ve bu anlamda yalnız bırakılmış durumdaydık. Şimdi ise durum değişmiştir ve bu değişiklik bizim lehimizedir. Bundan böyle de lehimize olmaya devam edecektir. Artık yalnız bırakılmamız mümkün değildir. Bu, Japonya'ya karşı savaşta zafer kazanılması ve Çin devriminin zaferi için gerekli bir koşulu sağlamaktadır. [sayfa 219]




ÇAN KAYŞEKİN AÇIKLAMASI ÜZERİNE
BİR AÇIKLAMA
28 Aralık 1936

      Çan Kayşek, Sian'da General Çang Sueliang ve General Yang Huçeng ile Kuzeybatı halkı tarafından öne sürülen Japonya'ya karşı direnme talebini kabul etti ve bir ilk adım olarak iç savaş birliklerine Şensi ve Gansu'dan çekilme emri verdi. Bu, Çan'ın son on yılda izlediği yanlış siyasette bir değişikliğin başlangıcını belirlemektedir[
154]. Bu, Japon emperyalistlerinin ve Çinli "cezalandırma" grubunun[155] bir iç savaş tezgâhlamak, bölünmeleri kışkırtmak ve Çan'ın Sian Olayında öldürülmesini sağlamak için çevirdikleri dolaplara indirilmiş bir darbedir. Onlar daha şimdiden hayal kırıklığına uğramışlardır. Çan Kayşek'in uyanmaya başladığını gösteren belirtiler, Guomindang'ın on yıldır izlediği yanlış siyasete son vermeye istekli olduğunu gösteren bir işaret sayılabilir.
      26 Aralıkta Çan Kayşek Loyang'da bir açıklama yaptı; "Çang Sueliang ve Yang Huçeng'e Bir Uyarı" adı verilen bu açıklama, Çin siyasî belgeleri arasında ilginç bir örnek olacak kadar bulanık ve kaypaktır. Eğer Çan bu olaydan gerçekten ciddi bir ders çıkarmak ve Guomindang'ı yeniden canlandırmak istiyorsa ve eğer inatla sürdürdüğü, dış ilişkilerinde uzlaşma yurt içinde ise iç savaş ve zulüm şeklindeki yanlış siyasetine, halkın isteğine uygun olarak, son vermek istiyorsa, o zaman iyi niyetinin bir belirtisi olarak daha iyi bir yazı yazmalı, siyasî geçmişinden dolayı pişmanlık duyduğunu belirtmeli ve ilerisi için yeni bir yol [sayfa 326] çizmeliydi. 26 Aralık açıklaması, Çin halk kitlelerinin taleplerini karşılayamaz.
      Ne var ki, açıklamada, Çan'ın "verilen sözler tutulmalı ve eylemde kararlı olunmalıdır" dediği övgüye değer bir bölüm de vardır. Bu, Sian'da Çang ve Yang tarafından öne sürülen şartları, imzalamadığı halde, devlete ve millete yar rarlı olacak talepleri kabullenmeye razı olduğu ve imza atmadığı gerekçesiyle sözünde durmazlık etmeyeceği anlamına gelir. Çan'ın, birliklerini geri çektikten sonra, iyi niyetle hareket edip etmeyeceğini ve kabul ettiği koşulları yerine getirip getirmeyeceğini ilerde göreceğiz. Bu koşullar şunlardır:
      (1) Guomindang'ı ve Millî Hükümeti yeniden örgütleyerek, Japon yanlısı grubu atmak ve Japon aleyhtarı unsurları kabul etmek;
      (2) Şanghay'daki yurtsever önderleri[156] ve diğer bütün siyasî tutukluları sah vermek ve halkın özgürlüklerini ve haklarını güvence altına almak;
      (3) "Komünistleri bastırma" siyasetine son vermek ve Japonya'ya karşı direnmek için Kızıl Orduyla ittifak yapmak;
      (4) Japonya'ya karşı direnme ve ülkeyi/ kurtarma siyasetini saptamak için, bütün partilerin, grupların, nüfusun bütün kesimlerinin ve orduların temsil edildiği bir millî kurtuluş konferansı düzenlemek;
      (5) Çin'in Japonya'ya karşı direnmesine yakınlık duyan ülkelerle işbirliğine girmek; ve
      (6) Ülkeyi kurtarmak için diğer özel yöntem ve araçları benimsemek.
      Bu koşulların yerine getirilmesi her şeyden önce iyi niyeti ve aynı zamanda biraz da cesareti gerektirir. Çan'ı ilerde ne yapacağına bakarak değerlendireceğiz.
      Ama Çan'ın açıklamasında Sian Olayının "gericilerin" baskısı altında ortaya çıktığını belirten bir yer var. Ne yazık ki "gericiler" derken kimlerden söz ettiğini açıklamamış. Üstelik "gerici" kelimesinin Çan'ın sözlüğünde hangi [sayfa 327] anlama geldiği de açık değildir. Ne ki kesin olan bir şey varsa, o da, Sian Olayının aşağıda belirtilen güçlerin etkisiyle meydana geldiğidir:
      (1) General Çang ve General Yang'ın birliklerinin ve Kuzeybatının devrimci halkının Japonya'ya karşı giderek artan nefreti;
      (2) bütün ülke halkının Japonya'ya karşı giderek büyüyen öfkesi;
      (3) Guomindang içindeki sol güçlerin gelişmesi;
      (4) çeşitli eyaletlerde iktidarda bulunan grupların Japonya'ya karşı direnme ve milleti kurtarma talebi;
      (5) Komünist Partisinin Japonya'ya karşı bir mil-lî birleşik cephe konusunda aldığı tavır; ve
      (6) dünya barış cephesinin gelişmesi.
      Bütün bunlar tartışılmaz gerçeklerdir. İşte Çan'ın "gerici" dediği, tam da bu güçlerdir: Çan'ın "gerici" dediklerine başkaları devrimci diyor. Sorun bundan ibarettir. Sian' da Japonya'ya karşı gerçekten savaşacağını ilan ettiğine göre, büyük bir olasılıkla Sian'ı terkeder etmez devrimci güçlere karşı yeniden şiddetli saldırılara girişmeyecektir. Kendisinin ve grubunun siyasî hayatı onun iyi niyetine bağlı olduğu gibi, üstelik şimdi karşılarına dikilerek siyasî yollarını kesen ve kendilerine zarar verecek şekilde genişleyen bir güç vardır. Bu güç, onu Sian Olayı sırasında öldürtmeye çalışan "cezalandırma" grubudur. Bu nedenle Çan Kayşek'e, siyasî sözlüğünü yeniden gözden geçirerek "gerici" yerine "devrimci" kelimesini kullanmasını öğütleriz, çünkü gerçeklere uyan tanımlar kullanmak daha iyidir.
      Çan, Sian'dan sağ salim ayrılmasını, Sian Olayının önderleri olan General Çang ve General Yang'ın çabalarına olduğu kadar Komünist Partisinin arabuluculuğuna da borçlu olduğunu unutmamalıdır. Olay boyunca Komünist Partisi sadece millî kurtuluşun çıkarları doğrultusunda hareket ederek barışçı bir çözümden yana oldu ve bunun için her türlü çabayı gösterdi. İç savaş yayılsa ve Çang ile Yang; [sayfa 328] Çan Kayşek'i uzun süre hapsetselerdi bu, sadece Japon emperyalistlerinin ve Çinli "cezalandırma" grubunun ekmeğine yağ sürerdi. İşte bu koşullar altında Komünist Partisi, Japon emperyalistlerinin ve Vang Cingvey'in[157], Ho Yingçin' in[158] ve Çinli "cezalandırma" grubunun diğer üyelerinin çevirdiği dolapları gözler önüne serdi ve General Çang Sueliang ve General Yang Huçeng ile Guomindang'ın T.V. Sung[159] gibi üyelerinin de paylaştığı barışçı bir çözümü kararlılıkla savundu. Bu, bütün ülke halkının talebidir; halk bugünkü iç savaştan nefret ediyor.
      Çan, Sian'daki koşulları kabul etmesi üzerine serbest bırakıldı. Şu andan itibaren sorun, Çan'ın "verilen sözün tutulması ve eylemde kararlı olunması gerektiği" yolundaki sözünü tutup tutmayacağı ve milletin kurtarılması için öne sürülen koşulları eksiksiz bir şekilde uygulayıp uygulamayacağıdır. Millet, ne onun daha fazla kararsızlık göstermesine izin verecek ne de koşulları tam olarak yerine getirmemesine göz yumacaktır. Japonya'ya karşı direnme konusunda yalpalar ya da sözünü tutmakta gecikirse, o zaman ülke çapındaki devrim dalgası onu süpürüp atacaktır. Çan ve grubu şu eski sözü akıllarından çıkarmamalıdırlar: "Sözünde durmayan bir adam beş para etmez."
      Eğer Çan, son on yıldır Guomindang'ın gerici siyasetinin yarattığı pisliği temizleyebilirse, dış işlerde uzlaşma ve yurt içinde iç savaş ve zulüm şeklindeki temel hatalarını tamamen düzeltebilirse, derhal bütün partileri ve grupları birleştiren Japonya'ya karşı cepheye katılırsa ve milleti kurtaracak askerî ve siyasî önlemleri gerçekten alabilirse, o zaman Komünist Partisi onu elbette destekleyecektir. Daha 25 Ağustosta Komünist Partisi, Guomindang'a yazdığı mektupta[160] Çan Kayşek'e ve Guomindang'a böyle bir destek vadetmişti. Bütün ülke halkı Komünist Partisinin on beş yıldır, "verilen sözün tutulması ve eylemde kararlı olunması gerekir" sözüne uyduğunu gayet iyi bilir. Halk hiç kuşkusuz Komünist Partisinin sözlerine ve eylemlerine, Çin'deki başka herhangi bir Parti ya da grubunkinden daha fazla güven duymaktadır. [sayfa 329]



JAPONYA'YA KARŞI DİRENME DÖNEMİNDE
ÇİN KOMÜNİST PARTİSİNİN GÖREVLERİ[
19*]
3 Mayıs 1937

      ÇİN'İN DIŞ VE İÇ ÇELİŞMELERİNİN BUGÜNKÜ GELİŞME AŞAMASI

      1. Çin ile Japonya, arasındaki çelişmenin baş çelişme haline gelmesiyle ve Çin'in iç çelişmelerinin ikincil ve bağımlı duruma düşmesiyle, Çin'in uluslararası ilişkilerinde ve ülke içindeki sınıf ilişkilerinde değişiklikler meydana geldi; bu, bugünkü durumda yeni bir gelişme aşamasının başlamasına yol açtı.
      2. Çin, uzun zamandır iki şiddetli ve temel çelişmenin pençesi altındaydı: Çin ile emperyalizm arasındaki çelişme ve feodalizm ile halk kitleleri arasındaki çelişme. 1927'de, Guomindang'ın temsil ettiği burjuvazi devrime ihanet etti ve Çin'in millî çıkarlarını emperyalizme sattı. Böylece, işçilerin ve köylülerin iktidarının, Guomindang'ın iktidarı ile uzlaşmaz bir şekilde karşı karşıya olduğu bir durum yarattı ve millî ve demokratik devrim görevini Çin Komünist Partisi tek başına üstlenmek zorunda kaldı.
      3. 18 Eylül 1931 Olayından ve özellikle 1935'teki Kuzey Çin Olayından[
161] bu yana bu çelişmelerde şu değişiklikler meydana geldi:       (1) Çin ile genel olarak emperyalizm arasındaki çelişme, [sayfa 336] yerini, özellikle belirgin ve keskin olan Çin ile Japon emperyalizmi arasındaki çelişmeye bıraktı. Japon emperyalizmi, Çin'i tamamen işgal etme siyasetini uygulamaktadır. Bu yüzden, Çin ile diğer bazı emperyalist ülkeler arasındaki çelişmeler ikincil bir duruma düşmüş, öte yandan bu ülkeler ile Japonya arasındaki ayrılık daha da artmış durumdadır. Gene bu yüzden, Çin Komünist Partisi ve Çin halkı, Çin'in Japonya'ya karşı millî birleşik cephesini dünya barış cephesiyle birleştirmek göreviyle karşı karşıyadır. Bu nedenle Çin, sadece Çin halkının daima iyi bir dostu olan Sovyetler Birliği ile birleşmekle kalmamalı, mümkün olduğu kadar, bugün için barışı korumak isteyen ye yeni saldırı savaşlarına karşı olan emperyalist ülkelerle birleşerek Japon emperyalizmine birlikte karşı koymak için çalışmalıdır. Birleşik cephemizin amacı, bütün emperyalist ülkelere aynı zamanda karşı koymak değil, Japonya'ya karşı direnmek olmalıdır.
      (2) Çin ile Japonya arasındaki çelişme, Çin içindeki sınıf ilişkilerini değiştirdi ve burjuvaziyi ve hatta savaş-ağalarını, varlıklarını sürdürüp sürdürememe sorunuyla karşı karşıya bıraktı. Bu yüzden, onlar ve onların siyasî partileri, siyasî tavırları bakımından yavaş yavaş bir değişiklik geçirmektedirler. Bu, Çin Komünist Partisinin ve Çin halkının önüne, Japonya'ya karşı bir millî birleşik cephe kurma görevini getiriyor. Birleşik cephemiz, burjuvaziyi ve anavatanın savunulmasını kabul eden herkesi kapsamalıdır; bu cephe, yabancı düşmana karşı millî dayanışmayı temsil etmelidir. Bu görev sadece yerine getirilmesi gereken bir görev değil, aynı zamanda, yerine getirilmesi mümkün olan bir görevdir.
      (3) Çin ile Japonya arasındaki çelişme, bütün ülkedeki kitlelerin (proletarya, köylülük ve şehir küçük burjuvazisi) ve Komünist Partisinin önündeki sorunları ve Partinin siyasetini değiştirmiştir. Gittikçe daha fazla kimse, millî kurtuluş için savaşmak üzere ayağa kalkmış durumdadır. Komünist Partisinin, 18 Eylül Olayından sonra açıkladığı siyaset, Guomindang'ın direnmede bizimle işbirliği [sayfa 337]yapmak isteyen kesimleriyle, ileri sürdüğümüz üç koşula bağlı olarak (devrimci üs bölgelerine saldırıyı durdurmak, halkın özgürlüklerini ve haklarını tanımak ve halkı silahlandırmak) anlaşmalar yapmak şeklindeydi. Ve bu siyaset bütün milletin Japonya'ya karşı birleşik cephesini kurmak siyasetine dönüştü. Bu nedenle Partimiz şu önlemleri almıştır: 1935'te, Ağustos bildirisi[162] ve Aralık kararı[163], 1936 Mayısında "Çan Kayşek aleyhtarı" sloganın terk edilmesi[164], Ağustosta Guomindang'a yazılan mektup[165], Eylülde demokratik cumhuriyet hakkındaki karar[166], Aralıkta Şiarı Olayının barışçı bir şekilde çözülmesinde ısrar etmemiz ve 1937'de Guomindang'ın Merkez Yürütme Komitesi 3. Genel Toplantısına çekilen Şubat telgrafı[167].
      (4) Çin ile Japonya arasındaki çelişmeden dolayı emperyalist etki alanları siyasetinin ve Çin'in yarı-sömürge nitelikteki ekonomisinin ürünü olan Çin'deki savaşağası rejimlerinde ve bunlar arasında hüküm süren iç savaşlarda da bir değişiklik olmuştur. Japon emperyalizmi, Çin'e tek başına Japonya'nın hâkim olmasını kolaylaştırmak amacıyla böyle ayrı rejimleri ve iç savaşları besler. Diğer bazı emperyalist ülkeler kendi çıkarları açısından, geçici olarak, Çin'de birlik ve barıştan yanadırlar. Çin Komünist Partisi ve Çin halkı ise iç savaşlara ve bölünmelere karşıdır ve barış ve birlik için elinden geleni yapmaktadır.
      (5) Çin ile Japonya arasındaki millî çelişmenin gelişmesi, sınıflar arasındaki ve siyasî gruplaşmalar arasındaki iç çelişmeleri, göreli siyasî önemleri bakımından ikincil ve bağımlı bir duruma düşürmüştür. Fakat bu çelişmeler de hâlâ varlıklarını korumaktadırlar ve hiç bir şekilde zayıflamamış ya da ortadan kalkmamışlardır. Aynı şey, Japonya dışındaki diğer emperyalist ülkeler ile Çin arasındaki çelişmeler için de geçerlidir. Bu yüzden, Çin Komünist Partisi ve Çin halkı, şu görevle karşı karşıyadır; Japonya'ya karşı birlik genel görevine uygun olarak iç ve dış çelişmelerle ilgili gerekli ayarlamaları yapmak. Çin Komünist Partisinin barış ve birlik, demokrasi, halkın yaşama koşullarını iyileştirmek ve Japonya'ya karşı olan yabancı ülkelerle [sayfa 338] görüşmelerde bulunmak siyasetlerinin nedeni budur.
      4. Çin devriminin yeni döneminin birinci aşaması, 9 Aralık 1935'te başladı ve Guomindang Merkez Yürütme Komitesinin 3. Genel Toplantısının yapıldığı Şubat 1937'de sona erdi. Bu aşamadaki belli başlı olaylar, öğrenciler arasında ve kültür ve basın çevrelerinde millî kurtuluş için yürütülen hareketler; Kızıl Ordunun Kuzeybatıya girişi; Komünist Partisinin, Japonya'ya karşı millî birleşik cephe siyaseti için yürüttüğü propaganda ve örgütlenme çalışmaları; Şanghay ve Çingdao'daki Japon aleyhtarı grevler[168]; Japonya'ya karşı İngiltere'nin siyasetinin görece sertleşmesi[169]; Guangdung-Guangsi Olayı[170]; Suyguan'daki direniş ve bu direnişe destek olarak yapılan hareket[171]; Çin-Japon görüşmelerine karşı Nancing'in biraz daha kararlı bir tavır takınması[172]; Sian Olayı; ve son olarak Nancing'de toplanan Guomindang Merkez Yürütme Komitesi 3. Genel Toplantısı[173]. Bu olayların hepsi, temel çelişme olan Çin ile Japonya arasındaki uzlaşmaz karşıtlık etrafında odaklaşıyordu; olayların hepsi doğrudan doğruya Japonya'ya karşı millî birleşik cephe tarihî ihtiyacı etrafında toplanıyordu. Bu aşamada devrimin temel görevi, Japonya'ya karşı birlik kurulabilmesi için iç barış uğruna mücadele ve ülke içindeki silahlı çatışmalara son vermekti. Bu aşamada Komünist Partisi "İç savaşa son verelim ve Japonya'ya karşı birleşelim" çağrısını yaptı. Bu çağrı esas olarak uygulamaya kondu ve böylece Japonya'ya karşı millî birleşik cephenin fiilen kurulmasında en başta gerekli olan önkoşulları yarattı.
      5. Guomindang, içindeki Japon yanlısı grubun varlığı yüzünden, Merkez Yürütme Komitesinin 3. Genel Toplantısında siyasetinde hiç bir belirgin ya da temel değişiklik yapmadı ve hiç bir sorunu somut olarak çözmedi. Gene de, Guomindang, halkın baskısı ve kendi saflarındaki gelişmeler sonucunda, geçmiş on yıl boyunca izlediği yanlış siyaseti değiştirmeye başlamak, yani iç savaşı, diktatörlük ve Japonya'ya karşı direnmeme siyasetini bırakıp, barış, demokrasi ve Japonya'ya karşı direnme yönünde ilerlemek [sayfa 339] ve Japonya'ya karşı bir millî birleşik cephe siyasetini kabul etmeye başlamak zorunda kaldı. Bu ilk değişiklik, Merkez Yürütme Komitesinin 3. Genel Toplantısında da kendini gösterdi. Bundan sonra Guomindang'ın siyasetinde köklü bir değişiklik talep edilmelidir. Bu amaca varmak için, Partimiz ve bütün ülke halkı, Japonya'ya karşı direnme ve demokrasi hareketini daha da geliştirmeli, Guomindang'ı eleştirmede bir adım daha ileri gitmeli, onu harekete geçmeye teşvik etmeli ve bu baskıyı sürdürerek Guomindang içinde barıştan, demokrasiden ve Japonya'ya karşı direnmeden yana olan herkesle birleşmeli, kararsızlık içinde bocalayanların ilerlemesine ve Japon yanlısı unsurların temizlenmesine yardımcı olmalıdır.
      6. İçinde bulunduğumuz aşama, yeni dönemin ikinci aşamasıdır. Hem geçtiğimiz, hem de içinde bulunduğumuz dönem, Japonya'ya karşı ülke çapında silahlı direnişe geçiş dönemleridir. Geçtiğimiz dönemde esas görev banş için, mücadele idiyse, bugünkü aşamadaki esas görev de demokrasi için mücadeledir. Japonya'ya karşı gerçek ve sağlam bir millî birleşik cephenin, iç banş olmadan kurulamayacağı gibi, iç demokrasi olmadan da kurulamayacağı mutlaka kavranmalıdır. Dolayısıyla, şimdiki gelişme aşamasında, demokrasi için mücadele, devrimci görevler zincirinin merkezî halkasıdır. Eğer demokrasinin önemini açıkça göremez ve bu yoldaki mücadeleyi gevşetirsek Japonya'ya karşı gerçek ve sağlam bir millî birleşik cephe kuramayız.

      DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ

      7. Japon emperyalizmi şimdi Çin Seddinin güneyinde kalan Çin topraklarını işgal etmek için yaptığı hazırlıkları yoğunlaştırmaktadır. Japonya, Batıda yağmacı bir savaş başlatma hazırlıklannı yoğunlaştıran Hitler ve Mussolini ile uyum içinde Doğuda, belirli bir plan gereğince, Çin'i tek bir hamlede ele geçirmenin zeminini hazırlamak için var [sayfa 340] gücüyle çalışıyor. Kendi ülkesi içinde askerî, siyasî, iktisadî ve ideolojik koşulları ve uluslararası alanda diplomatik koşullan yaratıyor ve Çin'de Japon yanlısı güçleri besliyor. Japonya'nın "Çin-Japon işbirliği" hakkındaki propagandası ve diplomatik önlemlerindeki belli ölçüde gevşeme, savaş arifesinde, saldırı siyasetinin taktik gereklerinden kaynaklanıyor. Çin şimdi, var olma ya da yok olma karannı vereceği can alıcı ânâ yaklaşırken Japonya'ya karşı direnme ve milleti kurtarma hazırlıklannı hızlandırmak zorundadır. Biz elbetteki hazırlık yapmanın karşısında değiliz; bizim karşısında olduğumuz, sonu gelmeyen hazırlıklar teorisi ve sivil ve askerî bürokrasinin ülkeyi tehlikeye atan boş, dağınık ve yiyici hayat tarzıdır. Gerçek düşmana hizmet eden böyle şeylerden vakit geçirmeden arınmalıyız.
      8. Millî savunma için siyasî, askerî, iktisadî alanlardaki ve eğitim alanındaki hazırlıklann hepsi, milleti kurtarmak için silahlı direnme açısından zorunludur ve hiç biri bir an bile geciktirilmemelidir. Ancak, silahlı direnişimizin zafere ulaşmasını sağlayacak anahtar, siyasi demokrasi ve özgürlüğün kazanılmasıdır. Silahlı direniş, iç barış ve birliği gerektirir. Fakat demokrasi ve özgürlük olmadan barış sağlamlaştırılamaz ve ülke içindeki birlik güçlendirilemez. Silahlı direniş halkın seferber edilmesini gerektirir ama halkı seferber etmek için demokrasi ve özgürlükten başka bir yol yoktur. Barış ve birlik sağlamlaştırılmazsa ve halk seferber edilmezse, silahlı direnişimiz, Habeşistan'ın akıbetine uğrayacaktır. Habeşistan'ın yenilgisinin nedeni, esas olarak, feodal rejimin ülkede sağlam bir birlik sağlayamaması ve halkın insiyatifini harekete geçirmemesiydi. Demokrasi olmadan Çin'de, Japonya'ya karşı gerçek ve sağlam bir millî birleşik cephe kurulamaz ve amaçlanna ulaşamaz.
      9. Çin bir an önce şu iki noktada demokratik reformlar yapmaya başlamalıdır: Birinci olarak, siyasî sistem açısından, Guomindang'ın gerici tek parti ve tek sınıf diktatörlüğü değiştirilmeli ve bütün partilerin ve bütün sınıfların işbirliği temeline dayanan demokratik bir hükümet kurulmalıdır. [sayfa 341] Bu yönde atılacak ilk adım, millî meclis için, yapılan seçimlerdeki ve meclisin toplanmasındaki demokratik olmayan yöntemlerin değiştirilmesi olmalıdır. Meclis için demokratik seçimler yapıldıktan ve meclis toplantılarının özgür bir şekilde sürdürülmesi sağlandıktan sonra gerçekten demokratik bir anayasanın hazırlanmasına ve kabul edilmesine, gerçekten demokratik bir meclisin toplanmasına ve gerçekten demokratik siyasetler izleyecek olan gerçekten demokratik bir hükümetin seçilmesine geçmek gerekecektir. Ancak bu şekilde iç barış gerçekten sağlamlaştırılabilir, ülke içindeki silahlı çatışmalara son verilebilir ve birlik güçlendirilebilir. Bu, bütün milletin birleşip, yabancı düşmana karşı direnmesini mümkün kılar. Japon emperyalizminin, değişiklikler daha tamamlanmadan saldırması mümkündür. İşte bu yüzden, Japon saldırısı geldiği zaman direnebilmek ve saldırıyı tamamen yerle bir edebilmek için reformları uygulamaya hemen başlamalı ve silahlı direnişimiz sırasında bunları tamamlamalıyız. Bütün ülke halkı ve bütün partilerdeki yurtseverler, bir millî meclis ve bir anayasa sorununa karşı eski kayıtsızlıklarını bırakmalı, bir millî meclis ve bir anayasa hareketi üzerinde yoğunlaşmalıdırlar; bu hareket, millî savunma açısından önemlidir. İktidardaki parti olan Guomindang'ı şiddetle eleştirmeli, onu, tek parti, tek sınıf diktatörlüğünü bırakması ve halkın istekleri doğrultusunda hareket etmesi için zorlamalı, buna mecbur etmelidirler. Bu yıl, önümüzdeki birkaç ay içinde, bütün ülke çapında geniş bir demokratik hareket başlatılmalı ve bunun acil hedefi, millî meclisi ve anayasayı tamamen demokratikleştirmek olmalıdır. İkinci nokta, halkın, söz, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü ile ilgilidir. Böyle bir özgürlük olmadan, siyasî sistemin, demokratik bir şekilde yeniden inşası, halkın direnme savaşı için seferber edilmesi ve anayurdun başarıyla savunularak kaybedilen toprakların geri alınması olanaksızdır. Önümüzdeki birkaç ay içinde ülke çapındaki demokratik hareket, en azından bu özgürlüklerin asgarî ölçüde kazanılmasını amaçlamalıdır. Bu özgürlükler, siyasî tutukluların serbest [sayfa 342] bırakılmasını, siyasî partiler üzerindeki yasağın kaldırılmasını vb. de kapsamalıdır. Siyasî sistemin demokratik bir şekilde yeniden inşası ve halka sağlanacak özgürlükler ve haklar, Japonya'ya karşı millî birleşik cephe programının önemli bir bölümünü oluşturmaktadır; aynı zamanda bunlar, Japonya'ya karşı gerçek ve sağlam bir millî birleşik cephenin kurulması için gerekli önkoşullardır.
      10. Düşmanlarımız, yani Japon emperyalistleri, Çinli hainler, Japon yanlısı unsurlar ve Troçkistler, Çin'de barış ve birlik, demokrasi ve özgürlük ve Japonya'ya karşı silahlı direniş yolunda atılan her adımı baltalamak için ellerinden geleni yapıyorlar. Geçmişte biz, barış ve birlik için bütün gayretimizle mücadele ederken, onlar, iç savaşı ve bölünmeleri tahrik etmek için mümkün olan her şeyi yapıyorlardı. Şimdi ve yakın gelecekte, biz bütün gayretimizle demokrasi ve özgürlük için mücadele ederken, onlar, hiç kuşkusuz, yıkıcılıklarına devam edeceklerdir. Genel amaçları, anayurdun savunulması için üstlendiğimiz silahlı direniş görevimizi baltalamak ve Çin'i düşmana teslim etme saldırgan planını uygulamaktır. Bundan böyle, demokrasi ve özgürlük mücadelesinde, sadece, Guomindang içinde iflah olmazlara ve halkın geri kesimlerine yönelttiğimiz propaganda, ajitasyon ve eleştiri ile yetinmemeli, aynı zamanda, Japon emperyalistlerinin ve Çin'in işgal edilmesinde onlara uşaklık eden Japon yanlısı unsurların ve Troçkistlerin tertiplerini de tamamen açığa çıkarmalı ve onlara karşı şiddetle mücadele etmeliyiz.
      11. Çin Komünist Partisi, iç barış, demokrasi, silahlı direniş ve Japonya'ya karşı millî birleşik cephenin kurulması uğruna Guomindang Merkez Yürütme Komitesi 3. Genel Toplantısına gönderdiği telgrafta şu taahhütlerde bulunmuştur:       (1) Şensi-Gansu-Ningsia devrimci üs bölgesindeki komünistlerin önderliğindeki hükümetin adı, Çin Cumhuriyeti Özel Bölge Hükümeti olarak değiştirilecek, Kızıl Ordunun da adı değiştirilerek, Millî Devrimci [sayfa 343] Ordunun bir parçası haline getirilecektir. Bunlar, sırasıyla, Nancing'deki Merkezi Hükümetin ve onun Askerî Konseyinin emrine gireceklerdir;
      (2) Özel Bölge Hükümetine bağlı olan bölgelerde tamamen demokratik bir sistem uygulanacaktır;
      (3) Guomindang'ın silahlı kuvvetle devrilmesi siyaseti terk edilecektir; ve
      (4) Toprakağalarının topraklarına el konmasından vazgeçilecektir.
      Bu taahhütler, yanlış olmadığı gibi gereklidir de. Çünkü ülke içinde iki farklı rejim arasındaki düşmanlık durumunu ancak bu şekilde değiştirebilir ve Çin'in dış ve iç çelişmelerinin göreli siyasi önemindeki değişikliklere uygun olarak düşmana karşı eylem birliğini ancak böyle sağlayabiliriz. Bunlar, karşılığında, bütün milletin ihtiyacı olan şeyleri, yani barışı, demokrasiyi ve silahlı direnişi elde etmek için verilen ilkeli ve koşula bağlı ödünlerdir. Üstelik bunlar sınırlı ödünlerdir. Komünist Partisinin Özel Bölgede ve Kızıl Orduda önderliğinin korunması, Komünist Partisinin Guomindang ile ilişkilerinde bağımsızlığının ve eleştiri özgürlüğünün korunması, ötesine geçilmesi doğru olmayan sınırlardır. Ödün demek, her iki tarafın da ödün vermesi demektir; Guomindang, iç savaş, diktatörlük ve yabancı düşmana karşı direnmeme siyasetini terk ediyor. Komünist Partisi de iki rejim arasındaki düşmanlığı sürdürmek siyasetini terkediyor. Biz ikincisi ile birincisini değiş tokuş ediyoruz ve millî kurtuluş mücadelesi uğruna Guomindang ile işbirliğine başlıyoruz. Bunu, Komünist Partisinin teslim, olması diye nitelendirmek, Ah Ku'culuk[
174] yapmaktan ya da çirkin bir iftiradan başka bir şey değildir.
      12. Komünist Partisi, Üç Halk İlkesini onaylıyor mu? Cevabımız şudur: Evet, onaylıyoruz.[175] Üç Halk İlkesi, tarihi boyunca değişiklikler geçirmiştir. Dr. Sun Yatsen'in devrimci Üç Halk İlkesi, halkın güvenini kazanmış ve 1924-1927'deki muzaffer devrimin bayrağı olmuştur. Çünkü Sun Yatsen'in Komünist Partisi ile işbirliğinin sonucu olarak bunlar [sayfa 344] kararlılıkla uygulanmıştı. Fakat 1927'de Guomindang Komünist Partisine sırt çevirdi (parti içindeki temizlik hareketi[176] ve komünistlere karşı savaş) ve tam tersi bir siyaset izleyerek devrimi yenilgiye sürükledi ve ülkeyi tehlikeye soktu. Bundan dolayı da halk, Üç Halk İlkesine olan güvenini kaybetti. Son derece ciddi bir milli buhranın var olduğu ve Guomindang'ın eskisi gibi yönetmeye devam edemediği şu günlerde, bütün ülke halkı ve Guomindang içindeki yurtseverler, iki parti arasında acilen işbirliğinin sağlanmasını talep ediyorlar. Dolayısıyla, Üç Halk İlkesinin özünün yeniden canlandırılması ve eski haline getirilmesi ve iki partinin Milliyetçilik İlkesine, yani millî bağımsızlık ve kurtuluş için mücadeleye, Demokrasi İlkesine, yani ülke içinde demokrasi ve özgürlüklerin sağlanmasına, Halkın Refahı İlkesine, yani halkın yaşama koşullarının düzeltilmesine uygun olarak işbirliğine girişmesi ve bu ilkelerin kararlılıkla uygulanması için halka önderlik etmesi, Çin devriminin tarihî ihtiyaçlarıyla tamamen uyum içindedir. Bu, Komünist Partisinin bütün üyeleri tarafından iyice kavranmahdır. Komünistler, burjuva-demokratik devrimi aşamasından geçerek ulaşacakları sosyalizm ve komünizm ülkülerini hiç bir zaman terketmeyeceklerdir. Çin Komünist Partisinin kendi siyasî ve iktisadî programı vardır. Azamî programı, Üç Halk İlkesinden farklı olan sosyalizm ve komünizmdir. Demokratik devrim dönemi programı bile Çin'deki diğer herhangi bir partinin programından daha kapsamlıdır. Fakat Komünist Partisinin demokratik devrim programı ile Guomindang'ın 1. Millî Kongresi tarafından ilan edilen Üç Halk İlkesi programı esas olarak çelişmez. Bu yüzden, biz, Üç Halk İlkesini reddetmek bir yana, bu ilkeleri bağlılıkla uygulamaya hazırız. Üstelik Guomindang'ın bu ilkeleri bizimle beraber uygulamasını istiyoruz ve bütün halkı, bunları yürürlüğe koymaya çağırıyoruz. Komünist Partisi, Guomindang ve bütün ülke halkı birleşmeli ve bu üç büyük amaç uğruna, yani millî bağımsızlık, demokrasi ve özgürlük ve halkın refahı uğruna mücadele etmelidir. [sayfa 345]
      13. Geçmişteki, işçi ve köylülerin demokratik cumhuriyeti sloganımız yanlış mıydı? Hayır değildi. Burjuvazi ve özellikle büyük burjuvazi, devrimden çekilip emperyalizmin ve feodal güçlerin destekçisi olduktan ve halk düşmanı haline geldikten sonra, devrimin itici güçleri olarak sadece proletarya, köylülük ve şehir küçük burjuvazisi kaldı. Geride kalan tek devrimci parti ise, devrimi örgütlemek sorumluluğunu kaçınılmaz olarak üstlenmek zorunda kalan Komünist Partisiydi. Sadece Komünist Partisi devrim bayrağını yüksekte tutmaya devam etti, devrimci geleneği sürdürdü, işçi ve köylülerin demokratik cumhuriyeti sloganını ortaya attı ve bunun için uzun yıllar azimle mücadele etti. Bu slogan, demokratik devrim göreviyle çelişmiyor, tam tersine bu görevi kararlılıkla yerine getirdiğimizi gösteriyordu. Mücadelemizde benimsediğimiz siyasetin tek bir noktası bile bu göreve aykırı değildi. Toprakağalarının topraklarına el konması ve sekiz saatlik işgünü için mücadelemiz de dahil olmak üzere siyasetimiz, hiç bir zaman kapitalist özel mülkiyet sınırlarının dışına çıkmadı. Siyasetimiz, o sırada sosyalizm uygulamasına geçmek değildi. Bugünkü demokratik cumhuriyetin bileşimi nasıl olacaktır? Proletarya, köylülük, şehir küçük burjuvazisini ve millî ve demokratik devrimi onaylayan herkesi kapsayacak; demokratik cumhuriyet, bu sınıfların millî ve demokratik devrimdeki ittifakı olacaktır. Buradaki belirgin özellik, bu ittifaka burjuvazinin de dâhil edilmesidir. Bunun nedeni de, günümüz koşullarında burjuvazinin tekrar bizimle işbirliği yapma ve Japonya'ya karşı direnişe katılma olasılığının bulunmasıdır. Dolayısıyla proletarya partisi onları itmemeli, tam tersine çağirmalı ve Çin devrimini ilerletmek için ortak mücadelede onlarla ittifakı canlandırmalıdır. Ülke içindeki silahlı çatışmaya son vermek için Komünist Partisi toprakağalannın toprağına zorla el koymak siyasetini terketmeye isteklidir ve toprak sorununu, yeni demokratik cumhuriyetin inşası sırasında yasal yoldan ve diğer uygun yollardan çözmeye hazırdır. Çözülmesi gereken ilk sorun, Çin toprağına Japonların mı, yoksa Çinlilerin mi sahip olacağı [sayfa 346] sorunudur. Köylülerin toprak sorununun çözümü, Çin' in savunulmasına bağlı olduğuna göre, toprağa zorla el koyma yöntemini bırakıp başka uygun yollara başvurmamız mutlaka gereklidir.
      Geçmişte işçi ve köylülerin demokratik cumhuriyeti sloganını ortaya atmamız doğruydu, bugün bundan vazgeçmemiz de gene doğrudur.
      14. Düşmana karşı ortak direniş amacıyla, millî birleşik cepheyi kurmak için bazı iç çelişmeleri doğru bir şekilde çözmek gereklidir. Buradaki ilke, çözümün Japonya'ya karşı millî birleşik cephenin zayıflamasına ve daralmasına değil, güçlenmesine ve genişlemesine hizmet etmesidir. Demokratik devrim aşamasında sınıflar, partiler ve siyasî gruplar arasındaki çelişme ve mücadelelerin önüne geçmek mümkün değildir, fakat birliğe ve Japonya'ya karşı direnişe zararlı olan (iç savaş, siyasi partiler arasındaki düşmanca çatışmalar, yerel ayrılıkçılık, bir yandan feodal, siyasî ve iktisadî baskı, öte yandan direniş için zararlı olan isyan ve aşırı iktisadî talep siyaseti vb.) mücadelelere son vermek ve birliğe ve Japonya'ya karşı direnişe yararlı olan mücadelelere devam etmek (eleştiri özgürlüğü ve siyasî partilerin bağımsızlığı, halkın iktisadî ve siyasî koşullarının düzeltilmesi için verilen mücadeleler vb.) hem mümkün hem de zorunludur.
      15. Japonya'ya karşı bir millî birleşik cephe ve bir birleşik demokratik cumhuriyet için mücadele genel görevi içinde Kızıl Ordunun ve Japonya'ya karşı üs bölgesinin görevleri şunlardır:       (1) Japonya'ya karşı savaşın koşullarına uymak için, Kızıl Ordu, derhal, Millî Devrimci Ordu içinde yeniden örgütlenmeli ve kendi askerî, siyasî ve kültürel eğitim düzeyini yükselterek bu savaş içinde örnek bir ordu haline gelmelidir.
      (2) Üs bölgemiz, devletin ayrılmaz bir parçası olmalı, yeni koşullar altında kendi demokratik sistemini uygulamalı, barışı koruma müfrezelerini yeniden örgütlemeli, [sayfa 347] hainleri ve yıkıcıları temizlemeli, direniş ve-demokrasi için örnek oluşturacak bir bölge haline gelmelidir.
      (3) Bu bölgede gerekli ekonomik inşa faaliyeti yürütülmeli ve halkın yaşama koşulları düzeltilmelidir.
      (4) Gerekli kültür çalışması yürütülmelidir.

      ÖNDERLİK SORUMLULUĞUMUZ

      16. Belli tarihi koşullarda emperyalizme ve feodalizme karşı mücadeleye katılması mümkün olan Çin burjuvazisinin, iktisadî ve siyasî zayıflığından dolayı başka tarihi koşullarda yalpalaması ye ihanet etmes Çin tarihinin doğruladığı bir yasadır. İşte bu yüzden, Çin'in emperyalizme ve feodalizme karşı burjuva-demokratik devriminin burjuvazi önderliğinde değil de ancak proletarya önderliğinde tamamlanabilecek bir görev olduğu, tarihin hükmüdür. Bunun da ötesinde, burjuvazinin tabiatında varolan yalpalamanın ve sebatsızlığın üstesinden gelmek ve devrimin yenilgisini önlemek, ancak, demokratik devrimde proletaryanın azim ve kararlılığını tam olarak ortaya koymasıyla mümkün olabilir. Proletarya mı burjuvazinin ardından gidecek, yoksa burjuvazi mi proletaryanın? Çin devrimindeki bu önderlik etme sorumluluğu konusu, devrimin zaferini ya da yenilgisini belirleyecek olan kilit sorundur. 1924-1927 tecrübesi, devrimin, burjuvazinin proletaryanın siyasî önderliğini izlediği zaman ileri gittiğini, Komünist Partisinin hatası yüzünden proletaryanın burjuvazinin siyasî kuyruğu haline geldiği zaman ise, yenilgiye uğradığını göstermektedir.[
177]Tarihin bu kesitinin yeniden yaşamasına izin verilmemelidir. Bugünkü koşullarda proletaryanın ve onun partisinin siyasî önderliği olmadan Japonya'ya karşı bir milli birleşik cepheyi gerçekleştirmek, barış, demokrasi ve silahlı direniş hedeflerine ulaşmak, anayurdu savunmak [sayfa 348] ve birleşik bir demokratik cumhuriyet kurmak olanaksızdır. Bugün, Guomindang'ın temsil etiği burjuvazi hâlâ çok pasif ve tutucudur. Komünist Partisinin başlattığı Japonya' ya karşı birleşik cepheyi kabul etmekte gösterdiği uzun kararsızlık, bunun kanıtıdır. Bu durum, proletaryanın ve onun partisinin siyasî önderlik konusundaki sorumluluğunu artırmaktadır. Japonya'ya karşı direnme ve milleti kurtarmada genelkurmay görevini yapmak, Komünist Partisinin vazgeçemeyeceği bir sorumluluk, üzerinden atamayacağı bir yükümlülüktür.
      17. Proletarya, partisi aracılığıyla, ülkedeki bütün devrimci sınıflara siyasî bakımdan nasıl önderlik eder? Birincisi, tarihî gelişme sürecine uygun temel siyasî sloganlar öne sürer ve bu siyasi sloganları gerçekleştirmek amacıyla her gelişme aşaması ve olaylardaki her önemli dönemeç için eylem sloganları ortaya atar. Örneğin, "Japonya'ya karşı birleşik cephe" ve "birleşik demokratik cumhuriyet" temel sloganlarını öne sürdük, ama aynı zamanda "iç savaşa son verelim", "demokrasi için mücadele edelim", "silahlı direnişi sürdürelim" gibi bütün milletin hep birlikte harekete geçmesi için somut hedefler gösteren sloganlar da öne sürdük. Böyle somut hedefler olmazsa, siyasî önderlik söz konusu olamaz. İkincisi, bütün ülke somut hedefler uğruna harekete geçtiği zaman, proletarya ve özellikle onun öncüsü Komünist Partisi, bu hedeflere ulaşmada gösterdiği sınırsız coşkunluk ve bağlılık ile örnek olmalıdır. Japonya' ya karşı millî birleşik cephenin ve demokratik cumhuriyetin bütün görevlerini yerine getirme mücadelesinde komünistler, en uzak görüşlü, en fedakâr, en kararlı, durumu değerlendirmede en az önyargılı olmalı, kitlelerin çoğunluğuna dayanmalı ve onların desteğini kazanmalıdırlar. Üçüncüsü, Komünist Partisi müttefikleriyle doğru ilişkiler kurmalı ve onlarla ittifakını geliştirip sağlamlaştırmalıdır: bir yandan da belirlediği siyasi hedeflerden asla vazgeçmeme ilkesine bağlı kalmalıdır. Dördüncüsü, Komünist Partisinin saflarını genişletmeli ve Partinin ideolojik birliğini ve sıkı disiplinini korumalıdır. Komünist Partisi bütün bunları [sayfa 349] yaparak bütün Çin'deki halk kitlelerine siyasî önderlik görevini yerine getirebilir. Bunlar, siyasî önderliğimizi güvence altına almanın ve devrimin, müttefiklerimizin yalpalamaları yüzünden sekteye uğramadan nihaî zafere ulaşmasını sağlamanın temelidir.
      18. İç barış gerçekleştirildiği ve iki parti arasında işbirliği kurulduğu zaman, Guomindang rejimiyle uzlaşmaz bir rejimin sürdürülmesi çizgisine uygun olarak benimsediğimiz mücadele, örgütlenme ve çalışma yöntemlerinin değiştirilmesi gerekecektir. Değişiklikler, esas olarak, askerî biçimlerin barışçı biçimlere ve illegal biçimlerin legal biçimlere dönüşmesi şeklinde olacaktır. Bu değişikliklerin yapılması kolay olmayacaktır ve birçok şeyi yeniden öğrenmek zorunda kalacağız. Böylece, kadrolanmızm yeniden eğitilmesi, temel bir sorun haline gelmektedir.
      19. Birçok yoldaş, demokratik cumhuriyetin niteliği ve geleceği konusunda sorular sormaktadır. Cevabımız şudur: Sınıf niteliği açısından cumhuriyet, bütün devrimci sınıfların bir ittifakı olacaktır; geleceği açısından ise cumhuriyet, sosyalizme doğru ilerleyebilir. Bizim demokratik cumhuriyetimiz, proletaryanın önderliğinde sürdürülen silahlı millî direniş içinde ve yeni uluslararası koşullarda (sosyalizmin Sovyetler Birliği'nde zafere ulaştığı ve dünya devriminde yeni bir dönemin yaklaştığı koşullarda) kurulacaktır. Bundan dolayı, toplumsal ve ekonomik bakımdan hâlâ burjuva-demokratik bir devlet olmasına karşın, gene de sıradan burjuva cumhuriyetlerinden farklı olacaktır; çünkü somut olarak siyasî açıdan bu cumhuriyet, işçi sınıfının, köylülüğün, küçük burjuvazinin ve burjuvazinin ittifakına dayanan bir devlet olmak zorundadır. Dolayısıyla, cumhuriyetin geleceği açısından şunu söyleyebiliriz: Bu cumhuriyet, kapitalizm yönünde gelişebileceği gibi, sosyalizm doğrultusunda da gelişebilir ve Çin proletaryasının partisi, bu ikinci olasılığın gerçekleşmesi için büyük bir çaba harcamalıdır.
      20. Kapalı-kapıcılık ve maceracılığa karşı ve aynı zamanda kuyrukçuluğa karşı mücadele, Partinin görevlerinin yerine getirilmesi açısından zorunludur. Kitle hareketlerinde [sayfa 350] Partimiz öteden beri kapalı-kapıcılık, kibirli sekterlik ve maceracılık eğilimlerini taşımıştır; bu çirkin eğilim Japonya'ya karşı millî birleşik cepheyi kurmada ve geniş kitleleri kazanmada Partiye ayakbağı olmaktadır. Bu eğilimi, tek tek her çalışma alanından söküp atmak kesinlikle zorunludur. Biz şunu istiyoruz: Çoğunluğa dayanın ve durumu bir bütün olarak ele alın. Burjuva reformculuğunun proletarjra saflarındaki yansıması olan Cen Dusiu türünden kuyrukçuluk, Partide hiç bir şekilde yeniden canlanmamalıdır. Partinin sınıf tutumunu yozlaştırmak, onun belirleyici özelliklerini bulandırmak, işçilerin ve köylülerin çıkarlarını burjuva reformculuğunun ihtiyaçlanna uyacak şekilde feda etmek devrimi kesinlikle yenilgiye götürecektir. Biz sağlam devrimci siyasetlerin uygulanmasını ve burjuva-demokratik devriminin kesin zaferi için çaba harcanmasını istiyoruz. Yukarıda sözünü ettiğimiz eğilimleri yenmek için bütün Partinin Marksist-Leninist teorik düzeyini yükseltmek kesinlikle zorunludur; çünkü Çin devrimine zafer yolunu gösterecek olan tek pusula Marksizm-Leninizmdir. [sayfa 351]




MİLYONLARCA KİTLEYİ JAPONYA'YA KARŞI
MİLLİ BİRLEŞİK CEPHEYE KAZANIN[
20*]
7 Mayıs 1937


      Yoldaşlar! Son birkaç gün içinde yapılan tartışmalar sırasında "Japonya'ya Karşı Direnme Döneminde Çin Komünist Partisinin Görevleri" adlı raporumu onayladığınızı ifade ettiniz. Sadece birkaç yoldaş değişik görüşler ileri sürdüler. Bu farklı görüşler oldukça önemli olduğundan, kapanış konuşmamda bazı diğer sorunlan ele almadan önce, bunlar üzerinde duracağım.

      BARIŞ SORUNU

      Partimiz hemen hemen iki yıl boyunca iç barış için mücadele etti. Guomindang Merkez Yürütme Komitesinin 3. Genel Toplantısından sonra, barışın elde edildiğini, "barış için mücadele" döneminin sona erdiğini ve yeni görevin "barışı sağlamlaştırmak" olduğunu açıklamıştık. Aynı zamanda, bu yeni görevin, "demokrasi uğruna mücadele" ile ilgili olduğunu, yani demokrasi için mücadele ederek barışın sağlamlaştırılması olduğunu da belirtmiştik. Ancak bazı yoldaşlar bu görüşümüzün geçersiz olduğunu söylüyorlar. Bundan da, onların ya tamamen karşıt görüşte oldukları [sayfa 363] ya da iki görüş arasında bocaladıkları sonucu çıkar. Çünkü onlar şöyle diyorlar: "Japonya geriliyor[
178] ve Nancing: her zamankinden daha fazla yalpalıyor; iki ülke arasındaki çelişme hafifliyor ve ülke içindeki çelişme keskinleşiyor." Elbetteki bu değerlendirmeye göre yeni bir aşama ve yeni bir görev söz konusu değildir ve durum eski şekline dönmüş ya da hatta kötülemiştir. Bence bu görüş yanlıştır.
      Barışın elde edildiğini söylerken onun sağlamlaştırıldığını kastetmiyoruz; tam tersine, sağlamlaştırılmadığını söyledik. Barışın sağlanmasıyla sağlamlaştırılması iki ayrı şeydir. Tarih bir süre için akışını değiştirebilir ve Japon emperyalizminin, hainlerin ve Japonya yanlısı grubun varlığı nedeniyle barış bazı engellerle karşılaşabilir. Fakat, Sian Olayından sonra bansın sağlandığı ve bu barışın birçok etkenin bir sonucu olduğu bir gerçektir (Japonya'nın temel siyaseti olan istila siyaseti, Sovyetler Birliği'nin ve aynı zamanda İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa'nın, Çin'de iç barışın kurulması yönündeki olumlu tavırları, Çin halkının baskısı, Komünist Partisinin Sian Olayı sırasında izlediği barış siyaseti ve iki rejim arasındaki düşmanlığa son verme siyaseti, burjuvazi içindeki farklılaşma, Guomindang içindeki farklılaşma vb.). Barış yapmak ve barışı bozmak sadece Çan Kayşek'in elinde olan bir şey değildir. Barışı bozmak için birçok güce karşı savaşmak ve Japon emperyalistlerine ve Japon yanlısı gruba yaklaşmak zorunda kalacaktır. Japon emperyalistlerinin ve Japon yanlısı grubun hâlâ Çin'deki iç savaşı sürdürmek istediklerine hiç kuşku yoktur. Barışın henüz sağlamlaştırılmamış olmasının nedeni de işte budur. Bu durumda "iç savaşa son" ve "barış için mücadele" şeklindeki eski sloganlara dönmek yerine, bir adım daha atarak, "demokrasi için mücadele edelim" şeklindeki yeni sloganı benimsememiz gerektiği sonucuna vardık, çünkü iç barışı sağlamlaştırmanın ve Japonya'ya karşı direnme savaşını gerçekleştirmenin tek yolu budur. "Barışı sağlamlaştıralım", "demokrasi için mücadele edelim" ve "silahlı direnişi yürütelim" şeklindeki, birbiriyle sıkıca ilişkili üç sloganı niçin ileri sürüyoruz? [sayfa 364] Bu sorunun cevabı şudur: Çünkü biz devrimi ilerletmek istiyoruz ve koşullar da buna elveriyor. Yeni aşamayı ve yeni görevi inkâr edenler, Guomindang'ın "değişmeye başladığını" ve gene aynı mantıkla son bir buçuk yıldır barış için mücadele eden bütün güçlerin elde ettiği başarıları da inkâr edenler, bir santim bile ilerleyemeyecek ve daha önce bulundukları noktada kalacaklardır.
      Bu yoldaşlar niçin bu kadar yanlış bir değerlendirme yapıyorlar? Çünkü onlar bugünkü durumu değerlendirirken temel olgulardan değil, bazı sınırlı ve geçici olgulardan yola çıkıyorlar (Sato'nun siyaseti, Suçov davası[179], grevlerin bastırılması, Kuzeydoğu Ordusunun doğuya nakledilmesi[180], General Yang Huçeng'in dış seyahati[181] vb.) ve dolayısıyla karamsar bir manzara çiziyorlar. Biz, Guomindang'ın değişmeye başladığını ve aynı zamanda henüz tamamen değişmediğini söylüyoruz. Bizler ve halk yeni çabalar -daha fazla ve daha büyük çabalar- harcamadan Guomindang'ın son on yıldaki gerici siyasetinin tamamen değişmesi beklenemez. Çoğu kez Guomindang'ı ağır bir şekilde mahkûm eden ve Sian Olayı sırasında Çan Kayşek'i öldürmemizi ve "savaşarak Tungguan'dan çıkmamızı"[182] öneren çok sayıda sözde "solcu" kişi, şimdi, barışın elda edilmesinden hemen sonra, Suçov davası gibi olaylar meydana gelince şaşırıyorlar ve "Çan Kayşek niçin hâlâ böyle şeyler yapıyor?" diye soruyorlar. Onlar, komünistlerin ve Çan Kayşek'in birer tanrı ya da çevrelerinden tecrit olmuş bireyler değil de, bir partinin ya da bir sınıfın mensupları olduklarını kavramalıdırlar. Komünist Partisi devrimi adım adım ilerletebilir, fakat ülkedeki bütün kötülükleri bir gecede temizleyemez. Çan Kayşek ve Guomindang değişmeye başlamışlardır, ancak halk büyük bir çaba göstermedikçe son on yılın birikmiş pisliğinin derhal temizlenemeyeceği açıktır. Biz, eğilimin barış, demokrasi ve direnme yönünde olduğunu söylüyoruz; fakat bu, eski kötülüklerin, yani iç savaş, diktatörlük ve direnmemenin hiç bir çaba harcanmaksızın ortadan kalkacağı anlamına gelmez. Biz eski kötülükleri, eski pislikleri ancak mücadeleyle, sıkı bir çalışmayla [sayfa 365] ve uzun bir süre içinde ortadan kaldırabilir, devrimin gerilemesini ve hatta karşılaşacağı yenilgileri önleyebiliriz.
      "Bizi kesinlikle yok etmek istiyorlar." Çok doğru, onlar her zaman bizi yok etmeye çalışıyorlar. Bu değerlendirmenin doğruluğunu tamamen kabul ediyorum ve gerçekten de bu noktayı gözden kaçırmak için insanın derin bir uykuda olması gerekir. Ama buradaki sorun, bizi yok etmeye çalışırken kullandıkları yöntemlerde bir değişiklik olup olmadığıdır. Bence olmuştur. Değişiklik, savaş ve katliamdan reform ve aldatmacaya, sertlik siyasetinden yumuşama siyasetine, askerî bir siyasetten siyasî bir siyasete doğrudur. Neden böyle bir değişiklik oldu? Japon emperyalizmi ile karşı karşıya kalan burjuvazi ve Guomindang, proletarya ile bizim burjuvazi ile yapmak istediğimiz gibi bir ittifaka zorlanmaktadır. Sorunu değerlendirirken bu noktadan hareket etmeliyiz. Aynı şekilde uluslararası alanda, Fransız hükümeti Sovyetler Birliği'ne karşı düşmanlık siyasetini değiştirmiş ve onunla ittifak yapmaya başlamıştır[183]. Ülke içindeki görevimiz, askerî bir görev olmaktan çıkarak siyasî bir görev haline gelmiştir. Bizim tertiplere ve entrikalara ihtiyacımız yoktur; bizim amacımız, burjuvazinin ve Guomindang'm direnmeden yana olan bütün üyeleri ile birleşerek ortak bir çabayla Japon, emperyalizmini yenilgiye uğratmaktır.

      DEMOKRASİ SORUNU

      "Demokrasiye ağırlık vermek yanlıştır; ağırlık sadece Japonya'ya karşı direnmeye verilmelidir. Japonya'ya karşı doğrudan eyleme geçilmedikçe, demokrasi hareketi diye bir şey olamaz. Halkın çoğunluğu demokrasi değil, sadece Japonya'ya karşı direniş istiyor ve ihtiyaç duyulan şey, yeni bir 9 Aralık Hareketidir."[
184]
      Önce birkaç soru sormama izin verin. Bundan önceki [sayfa 366] aşamada (yani 1935'teki 9 Aralık Hareketinden 1937 Şubatındaki Guomindang Merkez Yürütme Komitesinin 3. Genel Toplantısına kadar) halkın çoğunluğunun istediği şeyin iç barış değil de sadece Japonya'ya karşı direnme olduğu söylenebilir mi? İç barışı vurgulamak o gün için yanlış mıydı? Japonya'ya karşı doğrudan eylem olmadan bir iç barış hareketi olanaksız mıydı? (Sian Olayı ve Guomindang Merkez Yürütme Komitesinin 3. Genel Toplantısı Suyyuan'daki direnişin sona ermesinden sonra yer aldı ve bugün de hâlâ, Suyyuan direnişi ya da 9 Aralık Hareketi gibi bir olaya rastlanmış değildir.) Japonya'ya direnmek için iç banşm varolması gerektiğini, iç barış olmaksızm Japonya'ya karşı direnme olamayacağını, iç barışın direnmenin bir koşulu olduğunu herkes biliyordu. 9 Aralık Hareketiyle başlayan ve Guomindang Merkez Yürütme Komitesinin 3. Genel Toplantısıyla biten bir önceki aşamada Japonya'ya karşı yürütülen bütün faaliyetler, ister dolayı ister dolaysız olsun, Japon aleyhtarı hareketin o gün kavranacak halkası, o gün en önemli şey olan iç barış için verilen mücadelede yoğunlaşıyordu.
      Aynı şekilde bugünkü yeni aşamada demokrasi, Japonya'ya karşı direnme için en önemli şeydir ve demokrasi için çalişmak, Japonya'ya karşı direniş için çalışmak demektir. Tıpkı direnme ile iç barışın ve demokrasi ile iç barışın birbirlerine bağlı oldukları gibi, direniş ile demokrasi de birbirlerine öyle bağlıdırlar. Demokrasi, direnişin güvencesidir, diğer taraftan direniş, demokrasi hareketinin geliştirilmesi için elverişli koşulları yaratabilir.
      Yeni aşamada Japonya'ya karşı doğrudan ya da dolaylı birçok mücadele verileceğini umuyoruz ve gerçekten de bunlar verilecektir. Bu mücadeleler direnme savaşma güç verecek ve demokrasi hareketini büyük ölçüde destekleyecektir. Ancak, tarihin bize yüklediği devrimci görevin çekirdeği ve özü, demokrasinin kazanılmasıdır. O halde demokrasiye ağırlık vermek yanlış mıdır? Bence değildir.
      "Japonya geriliyor, İngiltere ve Japonya neredeyse bir denge durumuna ulaşma durumundalar ve Nancing her [sayfa 367] zamankinden daha fazla yalpalıyor." Bu saçma kuşkuya tarihî gelişmenin yasalarını bilmemek yol açmıştır. Eğer Japonya'da bir devrim olsaydı ve Japonya Çin'den gerçekten çekilseydi, dünya saldırganlık cephesinin çökmeye başladığını gösteren bu olay, Çin devrimine yardım eder ve tam da bizim istediğimiz şey olurdu. O zaman ortada korkulacak bir şey kalacak mıydı? Ne var ki bugün durum böyle değildir. Sato'nun diplomatik manevraları, büyük bir savaşa hazırlık niteliğindedir ve büyük bir savaşla karşı karşıya bulunuyoruz. Sürdürdüğü yalpalama siyaseti İngiltere'nin işine yaramayacaktır. İngiltere'nin Japonya ile olan çıkar çatışması bunu kesinlikte ortaya koymaktadır. Nancing daha uzun süre yalpalamaya devam ederse, bütün milletin düşmanı haline gelecektir ve bizzat Nancing'in çıkarları, onun yalpalamayı sürdürmesine izin vermemektedir. Geçici bir gerileme tarihin genel yasasını değiştiremez. Dolayısıyla yeni aşamanın varlığı ya da demokrasiyi kazanma görevini ortaya koyma gereği reddedilme-melidir. Zaten, Çin halkının çok fazla değil, tersine çok az demokrasiye sahip olduğu herkesçe açıkça bilindiğine göre demokrasi sloganı doğrudur. Olaylar da, yeni aşamanın tanımlanmasının ve demokrasiyi kazanma görevinin saptanmasının direnişe doğru atılan bir adım olduğunu göstermiştir. Olaylar ileriye doğru gelişmektedir; zamanın akışını geriye çevirmeye çalışmayalım!
      "Bir millî meclise niçin bu kadar çok önem veriyoruz?" Millî meclise, hayatın bütün alanlarını etkileyebilecek bir şey olduğu için, gerici diktatörlükten demokrasiye giden bir köprü olduğu için, millî savunma ile ilişkili olduğu için ve yasal bir kurum olduğu için önem veriyoruz. Birçok yoldaşın önerdiği gibi Doğu Hebey'i ve Kuzey Cahar'ı geri almak, kaçakçılığa[185] karşı mücadele etmek, "iktisadî işbirliği"ne[186] karşı çıkmak vb. doğru şeylerdir, fakat bunlar demok rasi ve bir millî meclis için verilen mücadeleyle herhangi bir şekilde çatışmak şöyle dursun, onu tamamlayan şeylerdir; esas sorun gene de millî meclis ve halkın özgürlüğüdür. [sayfa 368]
      Japonya'ya karşı verilen günlük mücadelenin ve halkın daha iyi bir hayat için verdiği mücadelenin, demokrasi hareketiyle birleştirilmesi gerektiği doğrudur ve bu inkar edilemez. Her şeye karşın demokrasi ve özgürlük, bugünkü aşamada temel ve en önemli şeydir.

      DEVRİMİN GELECEĞİ SORUNU

      Bazı yoldaşlar bu sorunu ortaya attılar. Ben burada ancak kısa bir cevap verebilirim.
      Bir makale yazılırken, makalenin ikinci yarısı, ancak birinci yarısı tamamlandıktan sonra yazılabilir. Demokratik devrimin kararlı bir önderliğe sahip olması, sosyalizmin zaferinin önkoşuludur. Biz sosyalizm için mücadele ediyoruz ve bu noktada, kendilerini sadece devrimci Üç Halk İlkesi ile sınırlandıranlardan ayrılıyoruz. Bugünkü çabalarımız ilerdeki yüce hedefimize yönelmiştir; bu hedefi gözden kaçırırsak komünist olmaktan çıkarız. Ama bugünkü çabalarımızı gevşetirsek, gene aynı şekilde komünist olmaktan çıkarız.
      Biz, devrimci geçiş teorisinin[
187] savunucularıyız ve demokratik devrimden sosyalizme geçilmesini savunuyoruz. Demokratik devrim, hepsi de demokratik cumhuriyet sloganı altında olmak üzere, birkaç aşamada gelişecektir. Burjuvazinin ağır bastığı durumdan proletaryanın ağır bastığı duruma geçiş, uzun bir mücadele sürecini kapsar. Önderlik için verilen bu mücadelede zafer, Komünist Partisinin, hem proletaryanın, hem de köylülüğün ve şehir küçük burjuvazisinin siyasi bilinç ve örgütlenme düzeyini yükseltmek için yaptığı çalışmaya bağlıdır.
      Proletaryanın en sağlam müttefiki köylülüktür, ondan sonra da şehir küçük burjuvazisi gelir. Önderliği ele geçirmek için bizimle yarışacak olan ise burjuvazidir.
      Burjuvazinin bocalamasının ve devrimde sebat etmeme^ sinin üstesinden gelmek için kitlelerin gücüne ve siyasetimizin [sayfa 369] doğruluğuna güvenmeliyiz, aksi takdirde burjuvazi üstünlüğü ele geçirir.
      Biz, geçişin kansız olmasını istiyoruz ve bunun için çalışmalıyız, ancak ilerde ne olacağı kitlelerin gücüne bağlı olacaktır.
      Biz, Troçkist "sürekli devrim" teorisinin değil, devrimci geçiş teorisinin savunucularıyız.[188] Biz, demokratik cumhuriyetin bütün gerekli aşamalarından geçerek sosyalizme ulaşmak istiyoruz. Kuyrukçuluğa karşıyız, ama aynı zamanda maceracılığa ve aceleciliğe de karşıyız.
      Burjuvazinin devrime katılmasını, bunun geçici olacağı gerekçesiyle reddetmek ve (yarı-sömürge bir ülkede) burjuvazinin Japonya'ya karşı olan kesimleriyle yapılan ittifakı, teslimiyetçilik olarak nitelemek, bizim kabul edemeyeceğimiz Troçkist bir yaklaşımdır. Aslında bugün böyle bir ittifak, sosyalizm yolundaki zorunlu bir köprüdür.

      KADROLAR SORUNU

      Büyük bir devrimi yönetmek için büyük bir partiye ve çok sayıda yetenekli kadroya sahip olmak gerekir. 450 milyon nüfusu olan Çin'de, eğer önderlik küçük ve dar bir gruptan meydana geliyorsa ve Partinin önderleri ve kadroları dar kafalı, dar görüşlü ve beceriksiz kimselerse, tarihte eşi bulunmayan büyük devrimimizi gerçekleştirmemiz mümkün olmaz. Çin Komünist Partisi uzun zamandan beri büyük bir Parti olmuştur ve gericilik döneminde uğradığı kayıplara karşın, hâlâ da büyük bir Partidir, birçok iyi öndere ve kadroya sahiptir, fakat bu gene de yeterli değildir. Parti örgütlerimizi bütün ülkeye yaymalı ve bilinçli bir şekilde on binlerce kadro ve yüzlerce yetenekli önder yetiştirmeliyiz. Bunlar, Marksizm-Leninizmi sıkı bir şekilde kavramış, siyasî bakımdan uzak görüşlü, çalışmada yetenekli, fedakârlık ruhuyla dolu, sorunları tek başlarına çözebilen, güçlükler karşısında yılmayan ve millete, sınıfa ve [sayfa 370] Partiye hizmet etmede sadık ve kararlı kadrolar ve önderler olmalıdırlar. Parti, üyelerle ve kitlelerle olan bağlarında işte bu kadrolara ve önderlere güvenir ve Parti ancak onların kitlelere sıkı bir şekilde önderlik etmelerine dayanarak düşmanı altedebilir. Böyle kadrolar ve önderler bencillikten, bireyci kahramanlıktan, gösterişten, tembellikten, pasiflikten ve sekter kendini beğenmişlikten arınmış fedakâr milli kahramanlar ve sınıf kahramanları olmalıdırlar. Partimizin üyelerinde, kadrolarında ve önderlerinde aranan nitelikler ve çalışma tarzı işte budur. Davamız uğruna canlarını veren on binlerce üyenin, binlerce kadronun ve birçok yetenekli önderin bize bıraktığı manevî miras işte budur. Hiç kuşkusuz biz bu niteliklere sahip olmalı, kendimize yeniden şekil vermede daha da iyi sonuçlar elde etmeli ve kendimizi daha yüksek bir devrimci düzeye çıkarmalıyız. Ancak, bu da yeterli değildir; Parti içinde ve ülkede birçok yeni kadro ve önder bulmayı kendimize görev edinmeliyiz. Devrimimizin geleceği kadrolara bağlıdır. Stalin'in dediği gibi, "Her şeyi kadrolar belirler".[
189]

      PARTİ İÇİNDE DEMOKRASİ SORUNU

      Parti içi demokrasi bu amaçlara ulaşmak için zorunludur. Eğer Partiyi güçlendirmek istiyorsak, bütün üyelerin insiyatifini harekete geçirmek için demokratik merkeziyetçiliği uygulamalıyız. Gericilik ve iç savaş döneminde daha fazla merkeziyetçilik vardı. Yeni dönemde, merkeziyetçilik demokrasiyle sıkı bir şekilde birleştirilmelidir. Demokrasiyi uygulayalım ve böylece bütün Partide insiyatife yer verelim. Bütün Parti üyelerinin insiyatifini harekete geçirelim ve böylece çok sayıda yeni kadro yetiştirelim, sekterliğin kalıntılarını yok edelim ve bütün Partide çelikten bir birlik sağlayalım. [sayfa 371]

      KONFERANSTA VE BÜTÜN PARTİ İÇİNDE BİRLİK

      Bu konferans sırasında siyasi sorunlarla ilgili olarak dile getirilen karşı görüşler, yapılan açıklamalardan sonra yerlerini görüş birliğine bıraktılar ve Merkez Komitesinin çizgisi ile daha önce bazı yoldaşların önderliğinde benimsenen geri çekilme çizgisi arasındaki ayrılık da, şimdi ortadan kaldırılmış bulunmaktadır.[
190] Bu, Partimizin çok sağlam bir şekilde birleşmiş olduğunu gösterir. Bu birlik, bugünkü millî ve demokratik devrimin en önemli dayanağını meydana getirmektedir, çünkü bütün sınıfın ve bütün milletin birliği ancak Komünist Partisinin birliği ile sağlanabilir ve ancak bütün sınıfı ve bütün milleti birleştirdiğimiz zaman düşmanı yenebilir ve millî ve demokratik devrimi gerçekleştirebiliriz.

      MİLYONLARCA KİTLEYİ JAPONYA'YA KARŞI
      MİLLİ BİRLEŞİK CEPHEYE KAZANIN

      Doğru siyasetimizin ve sağlam birliğimizin amacı, milyonlarca kitleyi Japonya'ya karşı millî birleşik cepheye kazanmaktır. Proletaryanın, köylülüğün ve şehir küçük burjuvazisinin geniş kitlelerinin, bizim yürüteceğimiz propaganda, ajitasyon ve örgütleme çalışmalarına ihtiyacı vardır. Ayrıca, burjuvazinin Japonya'ya karşı olan kesimleri ile bir ittifak kurabilmek için de çaba göstermemiz gerekmektedir. Partinin siyasetinin kitlelere maledilmesi uzun ve kararlı bir çabayı, yılmaz ve zorlu, sabırlı ve titiz bir çabayı gerektirir. Bu çaba olmadan hiç bir şey elde edemeyiz. Japonya'ya karşı millî birleşik cephenin kurulması ve sağlamlaştırılması, bu cepheye düşen görevin yerine getirilmesi ve Çin'de demokratik bir cumhuriyetin kurulması, tamamen bizim kitleleri kazanma çabalarımıza bağlıdır. Bu çabayı harcayarak milyonlarca ve milyonlarca kitleyi önderliğimiz [sayfa 372] altında toplayabilirsek, devrimci görevlerimizi hızla yerine getirebiliriz. Zorlu bir şekilde çalışarak Japon emperyalizmini mutlaka yıkacak ve millî ve toplumsal kurtuluşa kesin olarak ulaşacağız. [sayfa 373]





Dipnotlar

[9*] Bu yazı, Mao Zedung yoldaş tarafından Hunan-Ciangsi Sınır Bölgesi 2. Parti Kongresi için kaleme alman ve ilk adı "Sınır Bölgesi Parti Örgütünün Siyasi Sorunları ve Görevleri" olan kararın bir bölümüdür.
[10*] Bu yazı, Mao Zedung yoldaş tarafından Çin Komünist Partisi Merkez Komitesine sunulmuş bir rapordur.
[11*] Li, bir Çin uzunluk ölçüsüdür. İki li, yaklaşık olarak bir kilometredir. -Ç.N.
[12*] Bu makale, Mao Zedung yoldaşın Kızıl Ordunun Dördüncü Ordusunun 9. Parti Kongresi için hazırladığı karar tasarısıdır. Çin halkının silahlı kuvvetlerinin inşası çetin bir yol izlemiştir. Çin Kızıl Ordusu (Japonya'ya Karşı Direnme Savaşı sırasında Sekizinci Yol Ordusu ve Yeni Dördüncü Ordu olarak isimlendirilmiştir; şimdi ise Halk Kurtuluş Ordusudur), 1 Ağustos 1927'de Nançang Ayaklanması sırasında kuruldu. Aralık 1929'da kuruluşunun üstünden iki yılı aşkın bir süre geçmişti. Bu süre içinde Kızıl Ordudaki Komünist Partisi örgütü, çeşitli yanlış fikirlere karşı mücadele içinde çok şey öğrendi ve zengin, bir tecrübe kazandı. Karar, bu tecrübeyi özetlemekteydi. [sayfa 136] Kızıl Ordunun tamamen Marksist-Leninist bir temel üzerinde inşasını ve eski tipteki orduların bütün etkilerinin giderilmesini mümkün kıldı. Sadece Dördüncü Orduda değil, giderek Kızıl Ordunun bütün diğer birimlerinde de uygulandı; böylelikle bütün Çin Kızıl Ordusu, her bakımdan gerçek bir halk ordusu haline geldi. Çin halk silahlı kuvvetleri, aşağı yukarı son otuz yıl içinde, Parti faaliyetleri ve siyasî çalışma bakımından muazzam gelişme ve yenilikler gerçekleştirmiştir. Çin halk silahlı kuvvetlerinin bugünkü görünümü çok daha değişiktir; ancak bu kararda ortaya konan çizgi, izlenen temel çizgi olmaya devam etmektedir.
[13*] Bu makale, Mao Zedung yoldaşın o zaman Parti içinde var olan bazı karamsar görüşleri eleştirmek için yazdığı bir mektuptu.
[14*] Bu konuşma, 1933 Ağustosunda on yedi ilin katılmasıyla Güney Ciangsi'de toplanan ekonomik inşa konferansında yapılmıştır.
[15*] Mao Zedung yoldaş, bu belgeyi Ekim 1933'te, toprak devrimi çalışmasında ortaya çıkan sapmaları düzeltmek ve toprak sorununa doğru bir çözüm getirmek için yazdı. O zamanki İşçi ve Köylü Demokratik Merkezi Hükümeti bunu, köylük bölgelerdeki insanların sınıfsal durumunun belirlenmesindeki ölçütleri saptayan bir belge olarak kabul etti.
[16*] Bu rapor, Mao Zedung yoldaş tarafından Ocak 1934'te Ciangsi Eyaletinde Ruycin'de toplanan İşçi ve Köylü Temsilcileri 2. Milli Kongresine sunulmuştur.
[17*] Bu yazı, Ocak 1934'te Ciangsi Eyaletinde Ruycin'de toplanan İşçi ve Köylü Temsilcileri 2. Milli Kongresinde Mao Zedung yoldaş tarafından yapılan kapanış konuşmasının bir bölümüdür.
[18*] Bu rapor, Mao Zedung yoldaş tarafından Kuzey Şensi'de bulunan Vayaobao'da, Merkez Komitesi Siyasi Bürosunun 1935 Aralığındaki toplantısından sonra yapılan Parti eylemcileri konferansında okunmuştur. Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi tarafından düzenlenen toplantıların en önemlilerinden biri olan bu toplantıda, Çin milli burjuvazisinin Japonya'ya karşı ortak mücadelede işçi ve köylülerin bir müttefiki olamayacağı konusundaki Parti içindeki hatalı görüş eleştirildi ve milli birleşik cephenin taktikleri saptandı. Siyasi Büronun kararları temelinde Mao Zedung yoldaş, Japonya'ya karşı direnilmesi koşuluyla milli burjuvazi ile yemden bir milli birleşik cephe kurulmasının mümkün ve önemli olduğunu ayrıntılı bir şekilde açıkladı. Bu birleşik cephede Komünist Partisinin ve Kızıl Ordunun oynayacağı önder rolün belirleyici önemi üzerinde durdu. Çin devriminin uzun süreli niteliğine işaret etti ve Parti içinde öteden beri var olan ve Parti ile Kızıl. Ordunun İkinci Devrimci İç Savaş sırasında uğradığı ciddi yenilgilerin temel nedeni olan, devrime karşı dar görüşlü, kapalı-kapıcı ve aceleci bir tutum takınmak eğilimini eleştirdi. Aynı zamanda Cen Dusiu'nun sağ oportünizminin sonucu olarak devrimin 1927'de yenilgiye uğramasından çıkan tarihi derse Partinin dikkatini çekti ve Çan Kayşek'in kaçınılmaz olarak devrimci güçleri baltalamaya çalışacağını gösterdi. Böylece Partinin yeni durumda sorunları berrak bir şekilde görmesini ve Çan Kayşek'in sayısız entrikalarına ve pek çok silahlı saldırısına karşın devrimin güçlerinin kayıp vermemesini sağladı. Merkez Komitesi Siyasî Bürosunun 1935 Ocağında Guycov Eyaletindeki Zunyi'de yapılan genişletilmiş bir oturumunda, önceki "sol" oportünist önderliğin yerine başında Mao Zedung yoldaşın bulunduğu yeni bir Merkez Komitesi önderliği getirildi. Bununla birlikte bu toplantı, Kızıl Ordunun Uzun Yürüyüşü sırasında yapıldığından sadece en acil askerî sorunlar ve Merkez Komitesinin Sekreterliği ile Devrimci Askeri Komisyonunun örgütlenmesi konularında karar vermekle sınırlı kaldı. Ancak Uzun Yürüyüşün sona erip Kızıl Ordunun Kuzey Şensi'ye ulaşması üzerinedir ki Parti Merkez Komitesi, siyasî alandaki taktiklerle ilgili çeşitli sorunları düzenli bir şekilde ele almak olanağını bulabildi. Mao Zedung yoldaş bu raporda, bu sorunların son derece kapsamlı bir tahlilini yapmıştır.
[19*] Mao Zedung yoldaş, bu raporu, 1937 Mayısında Yenan'da toplanan Çin Komünist Partisi Millî Kongresine sunmuştu.
[20*] Bu makale, Mao Zedung yoldaşın, Çin Komünist Partisinin 1937 Mayısındaki Millî Konferansında yaptığı kapanış konuşmasıdır.

Açıklayıcı Notlar

[54] Mao Zedung yoldaş, "burjuvazi" terimiyle millî burjuvaziyi kastetmektedir. Bu sınıfla büyük komprador burjuvazi arasındaki farkı, "Japon Emperyalizmine Karşı Taktikler Üzerine" (Aralık 1935) ve "Çin Devrimi ve Çin Komünist Partisi" (Aralık 1939) adlı makalelerinde ayrıntılarıyla açıklamıştır. (Bkz. bu ciltte s. 196-229 ve Mao Zedung, Seçme Eserler, Cilt II, birinci baskı, Şubat 1975, Aydınlı Yayınları, s. 304-334)
[55] Bu dört savaşağası kliği hep birlikte Çang Zolin'e karşı savaştılar ve 1928 Haziranında Pekin ve Tiancin'i işgal ettiler.
[56] Fengtien savaşağası kliğinin başında bulunan Çang Zolin 1924 yılında ikinci Çili Fengtien Savaşında Vu Peyfu'yu yendikten sonra, Kuzey Çin'in en güçlü savaşağası haline geldi. 1926 yılında Vu Peyfu ile ittifak yaparak, Pekin üzerine yürüdü ve burayı ele geçirdi. 1928 Haziranın ise burayı terketmek zorunda kaldı ve trenle kuzeydoğuya doğru geri çekilirken, uşaklık ettiği Japon emperyalistlerinin demiryoluna yerleştirdiği bir bombayla öldürüldü.
[57] Bu reform hareketi, Japon işgalcilerinin 3 Mayıs 1928'da Cinan'ı ele geçirmelerinden ve Çan Kayşek'in Japonya ile açıkça ve alçakça uzlaşmasından sonra ortaya çıktı. 1927'deki karşı-devrimci hükümet darbesini benimsemiş olan millî burjuvazi içindeki bir kesim, kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederek yavaş yavaş Çan Kayşek rejimine karşı bir muhalefet oluşturmaya başladı. Bu harekette etkin olarak yer alan Vang Çingvey, Çen Gungbo ve öbürlerinin meydana getirdiği mevki düşkünü karşı-devrimci grup, Guomindang içinde "Yeniden Örgütlenme Kliği" adıyla anılan kliği oluşturdu.
[58] İngiliz ve Amerikan emperyalizmi tarafından desteklenen Çan Kayşek, 1928 yılında Çang Zolin'e saldırmak için kuzeye doğru yürüdü. Bunun üzerine Japon emperyalistleri Şandung'un eyalet merkezi olan Cinan'ı işgal ettiler ve İngiliz-Amerikan nüfuzunun kuzeye doğru yayılmasını önlemek için Tiancin-Pukov demiryolu hattını kestiler. İşgalci Japon birlikleri 3 Mayısta Cinan'da çok sayıda Çinli'yi katletti. Bu olay Cinan Katliamı adıyla anılır.
[59] Çin'deki Kızıl siyasî iktidar, örgütlenme biçimi bakımından Sovyet siyasî iktidarına benzemekteydi. Sovyet, bir temsilciler meclisidir. 1905 Devrimi sırasında Rusya işçi sınıfının yarattığı siyasi bir kurumdur. Lenin ve Stalin, Marksist teoriye dayanarak, Sovyet cumhuriyetinin kapitalizmden sosyalizme geçiş dönemi için en uygun toplumsal ve siyasî örgütlenme biçimi olduğu sonucuna vardılar. 1917'deki Rus Ekim Sosyalist Devrimi, Lenin ve Stalin'in Bolşevik Partisinin önderliği altında, dünya tarihinde ilk kez böyle bir sosyalist Sovyet Cumhuriyetini, bir proletarya diktatörlüğünü kurmayı başardı. Çin'de 1927 devriminin yenilgisinden sonra temsilciler meclisi çeşitli yerlerde, Çin Komünist Partisinin ve en başta da Mao Zedung yoldaşın önderlik ettiği devrimci kitle ayaklanmalarında, halkın siyasî iktidar biçimi olarak benimsendi. Fakat Çin devriminin o aşamasında siyasi iktidarın özelliği, proletarya önderliğindeki anti-emperyalist, anti-feodal yeni-demokratik devrim sürecinde ortaya çıkan demokratik halk diktatörlüğü olmasıydı; bu, Sovyetler Birliği'ndeki proletarya diktatörlüğünden farklıydı.
[60] İkinci Dünya Savaşı sırasında, eskiden İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri, Fransa ve Hollanda'nın emperyalist hâkimiyeti altında bulunan Doğu'daki birçok sömürge ülke Japon emperyalistleri tarafından işgal edildi. Bu ülkelerde, işçi, köylü kitleleri ve şehirli küçük burjuva kuleleriyle millî burjuvazinin bir kesimi, Komünist Partilerinin önderliğinde, İngiliz, Amerikan, Fransız ve Hollanda emperyalistleriyle Japon emperyalistleri arasındaki çelişmelerden yararlanarak faşist saldırıya karşı geniş bir birleşik cephe örgütlediler, Japonya'ya karşı üs bölgeleri kurdular ve Japonlara karşı amansız bir gerilla savaşına giriştiler. Bunun sonucunda İkinci Dünya Savaşından önceki siyasî durum değişmeye başladı. İkinci Dünya Savaşı sonunda Japon emperyalistleri bu ülkelerden kovulunca, Amerikan, İngiliz, Fransız ve Hollanda emperyalistleri buralarda eski hâkimiyetlerini yeniden kurmaya çalıştılar. Ama Japonya'ya karşı savaş sırasında oldukça güçlü silahlı kuvvetler inşa etmiş olan sömürge halkları eski yaşayışlarına dönmeyi reddettiler. Ayrıca Sovyetler Birliği güçlenmiş, savaşta Birleşik Amerika dışındaki bütün emperyalist devletler ya yıkılmış ya da zayıflamış ve son olarak da Çin devriminin zaferi emperyalist cephede bjr gedik açmış olduğu için, emperyalist sistem bütün dünyada derinden sarsılmıştı. Böylelikle Doğudaki bütün sömürge ülkelerin ya da en azından bazı sömürge ülkelerin halkları için, Çin'dekine benzer biçimde irili ufaklı devrimci üs bölgelerini ve devrimci rejimleri uzun bir süre yaşatmak, uzun süreli devrimci savaşlar vererek köylük bölgelerden şehirleri kuşatmak ve giderek şehirleri de ele geçirip ülke çapında zafer kazanmak mümkün duruma gelmiştir. Durumdaki bu değişikliklerin sonucunda Mao Zedung yoldaşın, emperyalizmin doğrudan hâkimiyeti altındaki sömürgelerde bağımsız rejimlerin kurulması konusunda 1928 yılında sahip olduğu görüşler de değişmiştir.
[61] Bunlar, Çan Kayşek ve Vang Çingvey'in 1927 yılında birbiri ardı sıra devrime ihanet etmelerinden sonra, halkın, Komünistlerin önderliğinde karşı-devrimci kuvvetlere karşı çeşitli yerlerde giriştiği ilk karşı-saldırılardı. Kantonlu işçiler ve devrimci askerler, 11 Aralık 1927'de birleşerek ayaklandılar ve halk iktidarını kurdular. Emperyalizmin doğrudan desteğine sahip olan karşı-devrimci kuvvetlere karşı çetin bir şekilde savaştılar, ama kuvvetler arasındaki fark çok büyük olduğu için yenik düştüler. Guangdung Eyaletinin doğu kıyısındaki Hayfeng ve Lufeng'deki(sayfa 92) köylüler, Komünist Partisi üyesi olan Peng Pay yoldaşın önderliğinde 1923-1925 yıllarında güçlü bir devrimci hareket başlatmışlardı; Millî Devrimci Ordunun, başında Çen Ciungming'in bulunduğu karşı-devrimci kliğe karşı Kanton'dan başlattığı iki doğu seferinin zafere ulaşmasında bu hareketin büyük katkısı oldu. Çan Kayşek'in 12 Nisan 1927'de devrime ihanet etmesinden sonra bu köylüler, Nisan, Eylül ve Ekim aylarında üç ayaklanma düzenlediler ve varlığını 1928 Nisanına kadar sürdüren devrimci bir rejim kurdular. Hunan Eyaletinin doğusunda ayaklanan köylüler, 1927 Eylülünde Liuyang, Pingciang, Liling ve Çuçov'u kapsayan bir bölgeyi ele geçirdiler. Aynı sıralarda, Hubey Eyaletinin kuzeydoğusundaki Siaogan, Maçeng ve Huangan'da on binlerce köylü silahlı bir ayaklanma düzenledi ve Huangan'ın il merkezini otuz günü aşkın bir süre işgal etti. Güney Hunan'da, Yiçang, Çençov, Leyyang, Yungsing ve Zesing illerindeki köylüler, silahlı ayaklanmaya giriştiler ve 1928 Ocağında üç ay yaşayan devrimci bir rejim kurdular.
[62] Kızıl Muhafızlar, devrimci üs bölgelerindeki kitlelerin meydana getirdiği silahlı birliklerdi. Bunlar, normal üretim faaliyetlerine de devam etmekteydiler.
[63] Losiao Sıradağları, Ciangsi ve Hunan Eyaletlerinin sınırı boyunca uzanan büyük sıradağlardır. Cingang Dağları, bu sıradağların orta kesiminde yer almaktadır.
[64] Mao Zedung yoldaş, burada, "küçük burjuva" terimiyle köylülerin dışındaki unsurları, yani zanaatkârları, küçük tüccarları, çeşitli meslek sahiplerini ve küçük burjuva aydınlarını kastetmektedir. Çin'de bu unsurlar, çoğunlukla şehirlerde yaşarlar; ama köylük bölgelerde de sayıları oldukça fazladır.
[65] Beş Kuyular, Cingang Dağlarındaki, Batı Ciangsi'de bulunan Yungsin, Ningang ve Suyçuan ile Doğu Hunan'da bulunan Lingsien ili arasında yer alan Büyük Kuyu, Küçük Kuyu, Yukarı Kuyu, Orta Kuyu ve Aşağı Kuyu köylerine verilen adlardır.
[66] Bu savaş, Ekim 1927'de olmuştur.
[67] Bu savaş, 1927 Kasım ve Aralığında olmuştur.
[68] Kızıl Ordudaki asker temsilcileri toplantıları ve asker komiteleri sistemi daha sonra kaldırıldı. Halk Kurtuluş Ordusu, 1947'de her ikisi de kadroların önderliği altında olmak üzere, asker toplantıları ve asker komiteleri sistemini resmen kabul etti.
[69] Başlangıçta Ye Ting ve Ho Lung yoldaşların komutası altındaki bu birlikler, 1 Ağustos 1927 Nançang Ayaklanmasını düzenlediler. Guangdung Eyaletindeki Çaoçov ve Svatov üzerine yürüyüşleri sırasında yenilgiye uğradılar. Cu De, Lin Biao ve Cen Yi yoldaşlar tarafından yönetilen bazı birimler, gerilla harekâtına devam etmek için, Ciangsi yoluyla Güney Hunan'a geri çekildiler. 1928 Nisanında Cingang Dağlarında Mao Zedung yoldaşın kuvvetlerine katıldılar.
[70] 1927 devrimi sırasında, Vuçang'daki Millî Hükümetin Muhafız Alayındaki kadroların çoğunluğu Komünist Partisi üyesiydi. 1927 Temmuzunun sonlarında, Vang Çingvey ve taraftarlarının devrime ihanet etmelerinden sonra, alay, Nançang'daki ayaklanmaya katılmak üzere Vuçang'ı terk etti. Alay, yolda devrimci kuvvetlerin Nançang'dan ayrılıp güneye gitmiş olduğunu öğrenince yolunu değiştirerek Pingciang ve Liuyang'daki silahlı köylü kuvvetlerine katılmak üzere, Batı Ciangsi'dekı Siuşuy'a yöneldi.
[71] 1927 ilkbaharında, Hunan Eyaletindeki Pingciang ve Li-uyang bölgesinde oldukça güçlü silahlı köylü kuvvetleri kuruldu. 21 Mayısta, Su Kesiang, Cangşa'da karşı-devrimci bir darbe düzenledi ve devrimci kitleleri katletti. Bunun üzerine silahlı köylü kuvvetleri, 31 Mayısta, karşı-devrimcilere gereken cevabı vermek için Cangşa'ya doğru yürüyüşe geçti; ama oportünist Cen Dusiu tarafından durdurularak geri çevrildiler. Bunun üzerine bu kuvvetlerin bir kısmı gerilla savaşı vermek için bağımsız bir alay halinde yeniden örgütlendiler. 1 Ağustostaki Nançang Ayaklanmasından sonra bu silahlı köylüler, Ciangsi Eyaletindeki Siuşuy ve Tunggu ile Hunan Eyaletindeki Pingciang ve Iiu-yang'da, Vuçang Millî Hükümetinin eski Muhafız Alayıyla birleştiler ve Ciangsi'de bulunan Pingsiang'daki silahlı kömür madeni, işçileriyle işbirliği halinde Güz Hasadı Ayaklanmasını düzenlediler. Ekim ayında, Mao Zedung yoldaş bu kuvvetleri Cingang Dağlarına götürdü.
[72] 1928 başlarında, Cu De yoldaş Güney Hunan'da devrimci gerilla savaşını yönetirken, köylü hareketinin derin kökler salmış olduğu Yiçang, Çençov, Leyyang Yungsing ve Zising illerinde köylü orduları kuruldu. Daha sonra Cu De yoldaş bu kuvvetleri, Mao Zedung yoldaş komutasındaki kuvvetlere katılmak üzere, Cingang Dağlarına götürdü.
[73] Hunan Eyaletindeki Çanning'de bulunan Şuykuşan, kurşun madenleriyle tanınmıştır. 1922'de buradaki maden işçileri, Komünist Partisinin önderliğinde bir sendika kurdular ve kar-şı-devrîme karşı yıllarca mücadele ettiler. 1927'deki Güz Hasadı Ayaklanmasından sonra birçok maden işçisi Kızıl Orduya katıldı.
[74] Ciangsi Eyaletinin Pingsiang ilinde bulunan ve 12 bin işçi çalıştıran Anyuan Kömür Madenleri, Han Yepin Demir-Çelik Şirketine aitti. 1921'den itibaren burada Komünist Partisi Hunan Eyalet Komitesinin yolladığı örgütleyiciler tarafından, Parti örgütleri ve bir maden işçileri sendikası kuruldu.
[75] 1929 yılında, Kızıl Ordudaki Parti temsilcilerine siyasî komiser adı verildi. 1931 yılında ise, bölük siyasî komiserlerinin adı siyasî eğitmen olarak değiştirildi.
[76] Yerel zorbaların mallarına el konması, ordunun harcamalarının bir kısmını karşılamak için başvurulan geçici bir(sayfa 133) önlemdi. Üs bölgelerinin genişlemesi ve ordunun büyümesi, ordu harcamalarının vergilendirme, yoluyla karşılanmasını hem mümkün hem de gerekli kıldı.
[77] O zamanki koşullarda gerekli olan eşit ücret uygulaması, Kızıl Orduda uzun zaman yürürlükte kaldı. Fakat daha sonraları, subaylar ve askerler, rütbelerine göre çok küçük bir farklılık gösteren ücretler almaya başladılar.
[78] Burada Mao Zedung yoldaş, devrimci ordu içinde belirli bir demokrasi ölçüsüne duyulan ihtiyaca özel bir önem veriyor; çünkü Kızıl Ordunun ilk zamanlarında demokrasiye özel bir önem verilmeksizin, ne orduya yeni katılan köylülerin ve esir alman Beyaz birliklerden saflarımıza katılan askerlerin devrimci coşkusunu harekete geçirmek mümkün olurdu, ne de kadrolarımıza da bulaşmış olan, gerici ordularda görülen savaşağalarına özgü tutumlar saflarımızdan temizlenebilirdi. Elbette ki, ordudaki demokrasi, askerî disiplinin sınırlarını aşmamalı, disiplini zayıflatmaya değil güçlendirmeye hizmet etmelidir. Bu yüzden, bir yandan gerekli ölçüde bir demokrasi geliştirilirken, öte yandan disiplinsizlik demek olan aşırı demokrasi talebiyle de mücadele edilmelidir. Bu şekilde ortaya çıkan disiplinsizlik, Kızıl Ordunun ilk zamanlarında bir ara ciddî bir sorun haline gelmişti. Mao Zedung yoldaşın ordu içindeki aşırı demokrasiye karşı mücadelesiyle ilgili olarak bkz. bu ciltte "Parti İçindeki Yanlış Düşüncelerin Düzeltilmesi Üzerine", s. 136-151.
[79] Ye Ting yoldaş, 1926'daki Kuzey Seferi sırasında bağımsız bir alaya komuta etmekteydi. Çekirdeğini komünistlerin oluşturduğu bu alay vurucu güç olarak ün kazandı. Vuçang'm devrimci ordunun eline geçmesinden sonra 24. Tümen, Nançang Ayaklanmasından sonra da Onbirinci Ordu haline getirilerek genişletildi.
[80] Kızıl Ordunun daha sonraki tecrübeleri, Kızıl Orduda bir Parti üyesine karşı Partili olmayan iki asker şeklindeki oranın uygun olduğunu gösterdi. Bu oran, Kızıl Orduda ve daha sonra da Halk Kurtuluş Ordusunda genellikle korundu.
[81] Çan Kayşek ve Vang Çingvey'in kışkırtmasıyla, aralarında Su Kesiang ve Hu Oien'in de bulunduğu Guomindang'm Hunan'daki karşı-devrimci ordu komutanları, 21 Mayıs 1927'de, Cangsa'daki sendikalar, köylü birlikleri ve diğer devrimci örgütlerin eyalet merkezlerine bir baskın düzenledi. Komünistlerle devrimci işçi ve köylüler, kitle halinde tutuklandılar ve katledildiler. Bu olay, iki karşı-devrimci Guomindang kliği -başında Varig Çingvey'in bulunduğu Vuhan kliğiyle, başında Çan Kayşek'in bulunduğu Nancing kliği- arasındaki açık işbirliğini ortaya koymaktaydı.
[82] Bütün topraklara el konulup bunların yeniden dağıtılması, Hunan-Ciangsi sınır bölgesinde 1928'de çıkartılan Toprak Yasasının bir maddesiydi. Mao Zedung yoldaş daha sonra, sadece toprakağalarının toprakları yerine, bütün topraklara el konmasının, toprak mücadelesindeki tecrübesizlikten kaynaklanan bir hata olduğuna işaret etti. Ciangsi'deki Singguo ilinin 1929 Nisanında kabul edilen Toprak Yasasında, "bütün topraklara el konulması" maddesi, "hazine topraklarıyla toprakağaları sınıfının topraklarına el konulması" şeklinde değiştirildi.
[83] Mao Zedung yoldaş, köylük bölgelerdeki ara sınıfın kazanılmasının önemini gözönünde bulundurarak, ara sınıfa karşı fazla sert davranma şeklindeki hatalı siyaseti kısa zamanda düzeltti. Mao Zedung yoldaşın bu sınıfa karşı izlenecek siyaset konusundaki görüşleri, bu makaleden başka, aralarında "Gelişigüzel Ev Yakma ve Adam Öldürmenin Yasaklanması" ve "Orta ve Küçük Tüccarların Çıkarlarının Korunması" önerilerinin de yer aldığı Kızıl Ordunun 6. Parti Kongresine (Kasım 1928) sunulan önerilerde; Dördüncü Kızıl Ordunun "zamanla biraz mülk edinmiş kasaba tüccarlarına, yetkili makamlara itaat ettikleri sürece dokunulmamasını" isteyen Ocak 1929 tarihli bildirisinde; Singguo ilinin Nisan 1929'da kabul edilen Toprak Yasasında (bkz. Not 17) vb. ortaya konmaktadır.
[84] Devrimci savaşın yayılması, devrimci üs bölgelerinin genişletilmesi ve sanayi ve ticaretin devrimci hükümet tarafından korunması siyasetinin benimsenmesiyle, bu durumu değiştirmek mümkün oldu ve bir süre sonra da gerçekten böyle bir değişme sağlandı. Burada belirleyici olan, millî burjuvazinin sanayi ve ticaretini kararlılıkla korumak ve bu konudaki aşırı sol siyasetlere karşı çıkmaktı.
[85] İşgücü, toprak dağıtımı için uygun bir ölçüt değildir: Zaten Kızıl Bölgelerde de toprak, adam başına eşit toprak düşecek şekilde yeniden dağıtılmıştı.
[86] Güvenlik Muhafızları, bir çeşit karşı-devrimci yerel silahlı kuvvetlerdi.
[87] 1927'de devrimin yenilgiye uğramasından sonra, kısa bir süre için, Komünist Partisi içinde «sol» darbeci bir eğilim ortaya çıktı. Çin devrimini «sürekli devrim» olarak gören ve Çin'deki devrimci durumun «sürekli bir yükseliş» halinde olduğunu düşünen darbeci yoldaşlar, düzenli bir geri çekilme örgütlemeyi reddettiler. Buyrukçu yöntemler uygulayarak ve sadece az sayıda Parti üyesine ve kitlelerin küçük bir bölümüne dayanarak, hatalı bir şekilde, hiç bir basan ümidi' olmayan, ülke çapında bir dizi yerel ayaklanmalar düzenlemeye kalkıştılar. Bu gibi darbeci eylemler, 1927 sonlarında çok yaygındı, 1928 başlarında giderek azaldılar. Ancak darbeci duygular bazı yoldaşlar arasında hâlâ yaşamaya devam etmekteydi.
[88] Gerilla örgütlenme sisteminde, düzenli ordulardaki tümen karşılığı olarak kurulan bu birlikler, düzenli tümenlere oranla çok daha esnek ve genellikle çok daha küçüktü.
[89] Bu iki Çin deyimiyle, Çin tarihinde bazı asilerin kuvvetlerini(sayfa 149) genişletmek için başvurdukları yöntemlere değinilmektedir. Bu yöntemlerin uygulanmasında nitelikten çok niceliğe dikkat edilmekte ve safları genişletmek için ayrım yapılmaksızın her çeşit insan orduya alınmaktaydı.
[90] Huang Çao, Tang Hanedanının son zamanlarında çıkan köylü ayaklanmalarının önderiydi. Huang, İS 875 yılında, kendi doğduğu yer olan Çaoçov (bugün Şandung'daki Hoze ili) bölgesinden başlayarak, silahlı köylüleri imparatorluk kuvvetlerine karşı çeşitli muharebelerde zaferden zafere koşturdu ve kendine "Göğe Hücum Eden General" lakabını taktı. On yıl boyunca, Sarı Irmak, Yangze, Huay ve İnci nehirlerinin vadilerindeki eyaletlerin çoğunu kasıp kavurdu; Guangsi kapılarına kadar dayandı. Nihayet Tungguan geçidinden geçmeyi başardı ve imparatorluğun başkenti olan Çangan'ı (bugün Şensi Eyaletindeki Sian şehri) aldı ve Çi İmparatoru olarak taç giydi. İç anlaşmazlıklar ve Tang Hanedanına bağlı kuvvetlerin müttefiki olan Han kabileleri dışında kalan kabilelerin saldırılan sonucunda Huang, Çangan'ı terk etmek ve memleketine geri çekilmek zorunda kaldı. Burada intihar etti. Huang'ın on yıl boyunca yürüttüğü bu savaş, Çin tarihindeki en ünlü köylü savaşlarından biridir. Hanedan tarihçileri, Huang için, "Ağır vergiler altında ezilen herkes onun etrafında toplandı" diye yazıyorlar. Ama görece sağlamlaştırılmış üs bölgeleri kurmaksızın, sadece gezginci savaş yürüttüğü için kuvvetlerine "gezginci asi çeteler" adı verilmekteydi.
[91] Kuzey Şensi'deki Miçih'de doğmuş olan Li Çuang -bu, Kral Çuang Li Zuçeng (Gözüpek Kral) adının kısaltılmış şekliydi- Ming Hanedanının devrilmesiyle sonuçlanan bir köylü ayaklanmasının önderiydi. Ayaklanma 1628'de Kuzey Şensi'de başladı. Li, Gao Yingsiang yönetimindeki kuvvetlere katıldı; bunlarla birlikte Henan ve Anhuy'dan geçerek tekrar Şensi'ye geri döndü. Gao'nun 1636'da ölümünden sonra, Li onun yerine geçti ve Kral Çuang ismini aldı. Durmadan Şensi, Sicuan, Henan ve Hubey Eyaletlerine seferler düzenledi. Sonunda 1644'te imparatorluk başkenti Pekin'i ele geçirdi. Bunun üzerine son Ming imparatoru intihar etti. Kitleler arasında yaydığı baş slogan "Kral Çuang'ı destekleyin ve tahıl vergisini ödemeyin"di. Adamları arasında disiplini sağlamak için kullandığı diğer bir slogan da şöyleydi: "Herhangi birini öldüren kimseyi babamı öldürmüş, herhangi birinin ırzına geçen kimseyi de anamın ırzına geçmiş sayacağım." Böylelikle kitlelerin desteğini kazandı ve yönettiği(sayfa 150) hareket bütün ülkeyi saran köylü ayaklanmalarının esas akımı haline geldi. Ancak o da görece sağlamlaştırılmış us bölgeleri kurmadan dolaştığı için sonunda, Ming Hanedanının bir generali olan ve kendisinin üzerine Çing istilacılanyla ortaklama bir saldın düzenleyen hain Vu Sanguy tarafından yenilgiye uğratıldı.
[92] Ciangsi Eyaletindeki Yiyang'da doğmuş olan ve Çin Komünist Partisi Altıncı Merkez Komitesinin bir üyesi bulunan Fang Çimin yoldaş, Kuzeydoğu Çiangsi'deki Kızıl bölgenin ve Onuncu Kızıl Ordunun kurucusuydu. 1934'te Japon istilacılarına karşı direnmek için, kuzeye yürüyen Kızıl ordunun öncü müfrezelerini yönetti. 1935 Ocağında karşı-devrimci Guomindang birliklerine karşı savaşırken esir düştü ve Temmuz ayında Ciangsi' deki Nançang'da şehit edildi.
[93] Devrimin öznel güçleriyle, devrimin örgütlü güçleri kastedilmektedir.
[94] Bir Guomindang savaşağası olan Lu Diping, 1928'de Guomindang'ın Hunan Eyaleti Valisiydi.
[95] Guomindang'ın Nancing'deki savaşağası Çan Kayşek'le Guangsi Eyaletindeki Guomindang savaşağaları Li Zungcen ve Bay Cungsi arasındaki 1929 Mart-Nisan savaşı.
[96] Kızıl Ordunun Cingang Dağlarındaki üs bölgesinin, Hunan ve Çiangsi'deki Guomindang savaşağaları tarafından 1928 sonları ile 1929 başları arasında üçüncü defa istila edilmesi.
[97] Bu deyiş, halkını iyiliksever bir yönetici aramaya sevkeden bir despotu, "balıkları derin sulara süren" su samuruna benzeten Mençius'a aittir.
[98] Çin Komünist Partisinin 6. Millî Kongresi, 1928 Temmuzunda toplandı. Kongre, 1927 yenilgisinden sonra da, Çin devriminin burjuva-demokratik, yani anti-emperyalist ve anti-feodai karakterinin değişmediğine ve devrim dalgasının kaçınılmaz olarak yeniden yükseleceğine, ancak bu yükseliş çok yakında beklenmediği için, devrimin genel çizgisinin kitleleri kazanmak olması gerektiğine işaret etti. 6. Kongre, 1927'de ortaya çıkan Cen Dusiu'nun sağ teslimiyetçiliğini tasfiye etti ve aynı zamanda 1927 sonlarıyla 1928 başlarında Parti içinde görülen "sol" darbeciliği de reddetti.
[99] Köşeli parantez içindeki sözler yazar tarafından eklenmiştir.
[100] Batı Fucien'de kurulan rejim, 1929'da Cingang Dağlarındaki Kızıl Ordunun yeni bir devrimci üs bölgesi inşa etmek için doğuya doğru yürüdüğü ve Fucien'in batı kesiminde bulunan Lungyen, Yungding ve Şanghan illerinde halkın devrimci siyasî iktidarını kurduğu zaman doğdu.
[101] İstikrarlı üs bölgeleri, İşçi ve Köylü Kızıl Ordusu tarafından kurulan görece istikrarlı devrimci üs bölgeleriydi.
[102] Cang Boceng, o zaman Guomindang'm Çeciang Eyaletindeki barışı koruma birliklerinin komutanıydı.
[103] Çen Guohuy ve Lu Singpang kuvvetleri Guomindang ordusuna katılmış olan Fucienli iki zorba eşkıyaydı.
[104] Çang Çen, Guomindang ordusunda tümen komutanıydı.
[105] Bir Guomindang savaşağası olan, Çu Peyde, o zaman Guomindang'ın Ciangsi Eyaleti Valisiydi.
[106] Siyung Şihuy, o zaman Ciangsi Eyaletindeki Guomindang ordusunda tümen komutanıydı.
[107] 1930-1934 yılları arasında Çan Kayşek, Merkezî Ciangsi'deki Cuycin'de Kızıl bölgeye karşı büyük çapta beş saldırıya girişti. Bunlara "kuşatma ve bastırma" harekâtları deniliyordu. Bu harekâtların beşincisi 1933 Ekiminde başladı, ancak Çan Kayşek bunun hazırlığını yazdan beri sürdürmekteydi.
[108] Kızıl bölgelerde, toprak devriminde toprağın gerektiği gibi dağıtılıp dağıtılmadığını denetlemek amacıyla bir kampanya açıldı.
[109] Teşhir kampanyaları, halkın, demokratik hükümetin görevlilerinin hatalarını ortaya serdikleri demokratik kampanyalardı.
[110] Çin'in köylük bölgelerinde çeşitli biçimde kamu toprakları vardı: Kasaba ya da ilçe hükümetine, bir klanın soy sop tapınağına, bir Budist ya da Taoist tapınağına, bir Katolik kilisesine ya da camiye ait topraklar; ya da geliri kamu hizmetlerine, örneğin kıtlık yardımına, köprü ve yol yapım ve bakımına ya da eğitime ayrılan topraklar. Uygulamada, bu gibi toprakların çoğu toprakağalarının ve zengin köylülerin denetimindeydi ve köylülerin pek azı bunların yönetiminde söz sahibiydi.
[111] Bir Kızıl bölge kurulduktan sonra ilk bir-iki yıl içinde tarım üretiminde genellikle bir düşüş olmaktaydı. Bunun başlıca nedeni, toprak mülkiyeti sorununun henüz çözülmemiş ve toprağın yeniden dağıtımı sırasında yeni ekonomik düzenin tamamen kurulmamış olması ve bunun sonucunda köylülerin dikkatlerini henüz tamamen üretime verememeleriydi.
[112] Bireysel tarıma dayanan karşılıklı yardım grupları ve çift sürme ekipleri, Kızıl bölgelerdeki köylüler tarafından, işgücünü daha iyi örgütleyerek üretimi kolaylaştırmak için kurulmaktaydı. Bu grupların üyeleri, gönüllü katılma ve karşılıklı yarar ilkesi temelinde, birbirleri için eşit ölçüde çalışmaktaydılar ya da bir kimse başkasından gördüğü yardıma çalışmasıyla aynı oranda karşılık veremiyorsa, aradaki farkı para olarak ödemekteydi. Bu karşılıklı yardım dışında, ekipler, Kızıl Ordu askerlerinin ailelerine yardım etmeye öncelik tanımakta ve kimsesiz ihtiyarlar için iş sırasında yenen yemek dışında herhangi bir ücret almadan çalışmaktaydılar. Bu yardımlaşma önlemleri, üretime büyük ölçüde yardımcı oldukları ve makul bir temel üzerinde yürütüldükleri için kitlelerin sıcak desteğini kazandı.
[113] Çangang kasabası, Ciangsi Eyaletinde Singguo ilindedir.
[114] Caysi kasabası, Fucien Eyaletinde Şanhang ilindedir.
[115] Gonglue ili o zaman Ciangsi'deki Kızıl bölgede bulunmaktaydı ve Cian ilinin güneydoğusundaki Dunggu kasabası ilin merkeziydi. Bu ile, Kızıl Ordunun 3. Kolordu Komutanı olan ve 1931 Ekinlinde burada hayatını feda eden Huang Gonglue yoldaşın ismi verilmişti.
[116] Kızıl bölgelerin çevresinde koruganların inşa edilmesi, 1933 Temmuzunda Ciangsi Eyaletinde Luşan'da toplanan askeri konferansta, Çan Kayşek tarafından beşinci "kuşatma ve bastırma" harekâtı için yeni bir askeri taktik olarak saptanmıştı. 1934 Ocak ayı sonuna kadar Ciangsi Eyaletinde toplam olarak aşağı yukarı 2900 korugan inşa edildi. Daha sonra Japon saldırganları da, Sekizinci Yol Ordusuna ve Yeni Dördüncü Orduya karşı aynı taktiği uyguladılar. Tecrübeler, koruganlardan yararlanma şeklindeki karşı-devrimci taktiğin, Mao Zedung yoldaşın halk savaşı stratejisine bağlı kalınarak tamamen boşa çıkartılıp yenilgiye uğratılabileceğini ortaya koymuştur.
[117] Yuan Şikay, Çing Hanedanının son yıllarında, kuzeyli savaşağalarının başı durumundaydı. Çing Hanedanı 1911 Devrimiyle yıkıldıktan sonra Cumhuriyetin başkanlığını gasbederek büyük toprakağası ve büyük komprador sınıflarını temsil eden kuzeyli savaşağalarının ilk hükümetinin kurulmasını sağladı. Bunu, karşı-devrimci silahlı kuvvetine ve emperyalistlerin desteğine dayanarak ve o sırada devrime önderlik eden burjuvazinin uzlaşmacı niteliğinden yararlanarak başardı. 1915'te kendini imparator ilan etmek istedi ve Japonların desteğini sağlamak için, Çin'in tek efendisi olmak isteyen Japonya'nın ileri sürdüğü Yirmi Bir Talebi kabul etti. Aynı yılın Aralık ayında tahta çıkmasına karşı Yunnan Eyaletinde bir ayaklanma patlak verdi; ayaklanma derhal ülke çapında bir ilgi ve destek gördü. Yuan Şikay, 1916 yılının Haziran ayında Pekin'de öldü.
[118] Yuan Şikay hükümetinden yerine getirilmesi istenen Yirmi Bir Talep, Japon emperyalistleri tarafından 18 Ocak 1915'te ileri sürülmüştü: 7 Mayısta bir ültimatom göndererek kırk sekiz saat içinde bir cevap verilmesini istediler. Talepler beş bölüme ayrılmıştı. İlk dördü şu noktaları kapsıyordu: Almanya'nın Şandung' da ele geçirdiği ayrıcalıkların Japonya'ya devredilmesi ve Japonlara bu eyalette başka haklar da tanınması; Japonlara Mançurya'nın güneyinde ve Moğolistan'ın doğusunda toprak kiralama ya da satın alma ve bu bölgelerde yerleşme, sanayi ve ticaret(sayfa 219) girişimlerinde bulunma haklarının verilmesi ve buralarda demiryolu yapma ve maden işletme ayrıcalıklarının Japonların tekeline verilmesi; Hanyeping Demir-Çelik Şirketinin bir Çin-Japon ortak girişimi olacak biçimde yeniden örgütlenmesi ve Çin'in kendi kıyılarındaki herhangi bir liman ya da adayı üçüncü bir devlete kiralamamayı ya da bırakmamayı taahhüt etmesi. Beşinci bölüm, Japonya'nın, Çin'in siyasî, malî, askerî ve güvenlik işlerini denetim altına alması ve Hubey, Çiangsi ve Guangdung Eyaletlerini birbirine bağlayacak hayatî önemdeki demiryollarını yapma ayrıcalığına sahip olması taleplerini kapsıyordu. Yuan Şikay bu beşinci bölüm dışında bütün talepleri kabul etti ve son madde için de "yeniden görüşme" ricasında bulundu. Bütün Çin halkının buna karşı çıkması sayesinde Japonya, bu taleplerini uygulatmayı başaramadı.
[119] Washington'daki Dokuz Devlet Konferansı, ABD hükümeti tarafından 1921 Kasımında toplantıya çağrılmış ve konferansa Çin, İngiltere, Fransa, İtalya, Belçika, Hollanda, Portekiz ve Japonya davet edilmişlerdi. Aslında bu, ABD ile Japonya arasında Uzak Doğu'da bir egemenlik mücadelesiydi. 6 Şubat 1922 tarihinde, ABD'nin ortaya attığı "açık kapı" ya da "Çin'de bütün ülkelere eşit fırsat tanınması" ilkesi temelinde dokuz devlet arasında bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşmanın amacı, Çin'i emperyalist devletlerin ortak denetimi altına sokacak bir durum yaratmaktı. Gerçekte ise Japonya'nın tek başına hâkim olma planlarını boşa çıkartarak, ABD emperyalistlerinin tek başına hâkim olmasının zeminini hazırladı.
[120] 18 Eylül 1931 günü, Japonya'nın Kuzeydoğu Çin'deki "Guangdung Ordusu" Şenyang'ı ele geçirdi. Çan Kayşek'in "hiç bir şekilde karşı koymama" emri üzerine Şenyang'daki ve kuzeydoğudaki diğer Çin birlikleri (Kuzeydoğu Ordusu) Şanhay-guan'm güneyine çekildiler ve bunun sonucu olarak da Japonlar Liaoning, Çilin ve Heylungciang Eyaletlerini hızla işgal ettiler. Japonların bu saldırı hareketi, "18 Eylül Olayı" olarak bilinir.
[121] "Dört Kuzeydoğu eyaleti" o sıralar Liaoning, Gilin, Heylungciang ve Gehol Eyaletleriydi; bunlar şimdiki Liaoning, Gilin ve Heylungciang Eyaletlerine, Hebey Eyaletinin Çin Şeddinin kuzeyinde kalan kuzeydoğu kısmına ve İç Moğolistan Özerk Bölgesinin doğu bölümüne tekabül eder. 18 Eylül Olayından sonra Japon istilacıları Liaoning'ı Gilin ve Heylungciang'ı işgal ettiler ve daha sonra 1933 yılında Çehol'ü ele geçirdiler.
[122] Japonların önayak olmasıyla 25 Kasım 1935 tarihinde Guomindanglı hain Yin Rugeng tarafından Doğu Hebey'deki yirmi iki ilde "Doğu Hebey Anti-Komünist Özerk Yönetimi" adlı kukla bir rejim kurulmuştu. Bu, Doğu Hebey Olayı diye anılır.
[123] Çan Kayşek hükümeti ile Japon hükümeti arasındaki diplomatik görüşmelerde "Hirota'nın Üç İlkesi", yani Japon Dışişleri Bakanı Hirota tarafından ortaya atılan "Çin'le İlgili Üç İlke" tartışıldı. Bunlar: (1) Çin'in bütün Japon aleyhtarı hareketleri bastırması, (2) Çin, Japonya ve "Mançukuo" arasında ekonomik işbirliği kurulması, (3) Çin ve Japonya'nın komünizme karşı ortak bir savunmaya girişmeleri idi. 21 Ocak 1936'da Hirota, Japon parlamentosuna (Diyet) Çin hükümetinin İmparatorluk tarafından önerilen her üç ilkeyi de kabul ettiğini açıkladı.
[124] 1935 yılı, bütün ülkede yurtsever halk hareketinin yeni bir yükselişine tanık oldu. Pekin'de öğrenciler Çin Komünist Partisi önderliğinde 9 Aralıkta yurtsever bir gösteri düzenleyerek, "İç savaş durdurulsun ve yabancı saldırıya karşı koymak için birleşilsin" ve "Kahrolsun Japon emperyalizmi" gibi sloganlar haykırdılar. Guomindang hükümetinin Japon istilacıları ile işbirliği halinde uzun bir dönem boyunca sürdürdüğü terörü yırtarak pek kısa zamanda ülkenin her yerinde halkın desteğini kazanan bu hareket, "9 Aralık Hareketi" diye bilinir. Bu hareket, ülkedeki çeşitli sınıfların ilişkilerinde yeni değişikliklere yol açtı ve Çin Komünist Partisinin önerdiği Japonya'ya karşı Millî Birleşik Cephe, bütün yurtseverlerin açıkça savundukları bir siyaset oldu. İhanet siyasetini uygulayan Çan Kayşek hükümeti, kesin bir tecride sürüklendi.
[125] Bu rapor verildiği sırada, Kuzeydoğuyu Japonya'ya satmış olan Çan Kayşek, bir yandan Kuzey Çin'i de satmakla, diğer yandan da Kızıl Orduya karşı savaşını etkin bir şekilde sürdürmekle meşguldü. Dolayısıyla o sırada Çin Komünist Partisinin Çan Kayşek'in ihanetini teşhir etmek için elinden geleni yapması gerekiyordu ve doğal olarak, Parti tarafından önerilen Japonya'ya Karşı Millî Birleşik Cepheye dâhil edilmemişti. Ancak, Mao Zedung yoldaş daha bu raporunda bile, Çin'in toprakağaları ve komprador sınıflan saflarının, emperyalist devletlerarasındaki çelişmeler yüzünden uğrayacağı muhtemel çözülmeden söz ediyordu. Nitekim Japonya'nın Kuzey Çin'e saldırması, sonunda Japon ve İngiliz-Amerikan emperyalizmi arasında ciddi çıkar çatışmalarına yol açtı. Çin Komünist Partisi, Çan Kayşek kliğinin, İngiliz-Amerikan emperyalist çıkarları ile olan yakın bağları nedeniyle, efendilerinin buyruğu üzerine Japonya'ya karşı tavrını değiştirebileceğine inanıyordu ve bu nedenle Çan Kayşek'i Japonya'ya karşı direnmeye zorlamak siyasetini benimsedi. 1036 Mayısında Kızıl Ordu, Şansi'den Kuzey Şensi'ye döndüğünde, doğrudan doğruya Nancing Guomindang hükümetine çağrıda bulunarak iç savaşa son verilmesini ve Japonya'ya karşı birlikte direnilmesini istedi. Aynı yılın Ağustos ayında Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi, Guomindang'ın Merkez Yürütme Komitesine bir mektup göndererek Japonya'ya karşı iki partinin birleşik cephesinin kurulması ve her iki partinin temsilcileri arasında bir görüşme yapılması çağrısında bulundu. Fakat Çan Kayşek, bu önerileri reddetti. Ancak 1936 Aralığında, Japonya'ya karşı komünistlerle işbirliği yapmaktan yana olan Guomindang subaylarının kendisini Sian'da tutuklamaları üzerinedir ki Çan Kayşek, Komünist Partisinin aç savaşa son verilmesi ve Japonya'ya karşı direnilmesi talebini kabul etmek zorunda kaldı.
[126] Cay Tingkay Guomindang'ın Ondokuzuncu Yol Ordusunun komutan yardımcısıydı ve bu ordunun kolordularından birine komuta etmekteydi. Bu ordunun diğer iki komutanı da Çen Mingşu ile Cang Guangnay'dı. Ciangsi'de Kızıl Orduyla çarpışan bu ordu, 18 Eylül Olayından sonra Şanghay'da üslendirilmişti. Şanghay'da ve bütün ülkede halkın Japonya'ya karşı gittikçe artan nefreti, Ondokuzuncu Yol Ordusu üzerinde çok büyük bir etki yaptı. Japon deniz piyadeleri 28 Ocak 1932 gecesi Şanghay'da saldırıya geçtikleri zaman ordu ve halk ortak bir direnişe geçtiler. Fakat savaş, Çan Kayşek ve Vang Çingvey'in ihanetleri sonucu kaybedildi. Daha sonra Çan Kayşek'in emri üzerine Ondokuzuncu Yol Ordusu, yeniden Kızıl Orduyla çarpışmak üzere Fucien'e gönderildi. Fakat ordunun yöneticileri giderek böyle bir savaşın anlamsızlığını kavramaya başladılar. 1933 Kasımında Li Cişen ve diğerlerinin komutası altındaki Guomindang kuvvetleriyle ittifak halinde Çan Kayşek'i açıkça mahkûm ettiler. Fucien'de bir "Çin Cumhuriyeti Devrimci Halk Hükümeti" kurdular ve Kızıl Ordu ile Japonya'ya karşı direnmek ve Çan Kayşek'e karşı çıkmak üzere bir anlaşmaya vardılar. Ondokuzuncu Yol Ordusu ve Fucien Halk Hükümeti Çan Kayşek'in birliklerinin saldırısına dayanamayarak dağıldı. O tarihten itibaren Cay Tingkay ve diğerleri giderek Komünist Partisi ile işbirliği yapma durumuna geldiler.
[127] Feng Yusiang, Devrimci Kuzey Sefer Ordusu 1926 Eylülünde Vuhan'a vardığında Suyyuan Eyaletinde emrinde bulunan kuvvetlerle birlikte Kuzeyli savaşağaları kliği ile ilişkisini kestiğini ilan etti ve devrime katıldı. 1927 yılı başlarında birlikleri Şensi'den gelerek Kuzey Sefer Ordusu ile uyumlu bir şekilde Hu-nan Eyaletine karşı saldırıya geçtiler. Feng, Çan Kayşek ve Vang Çingvey'in 1927'de devrime ihanet etmelerinden sonra anti-komünist faaliyetlere katılmış olmakla birlikte, kendisi ile Çan Kayşek kliği arasında daima bir çıkar çatışması olmuştur. 18 Eylül 1931'de Japonya Çin'i istila etmeye başlayınca direnmeden yana oldu ve 1933 yılında Çangciaku'da Japonlara karşı halkın müttefik ordusunun kurulmasında Komünist Partisi ile işbirliği yaptı. Ancak Ağustos ayında, bir yandan Çan Kayşek'in birliklerinin, diğer yandan da Japon istilacıların baskısı altında başarısızlığa uğradı. Hayatının son yıllarında da Feng, Komünist Partisi ile işbirliği yapmaya devam etti.
[128] 1931 Aralığında Ciangsi Eyaletinde bulunan Ningdu'da, Ciangsi'deki Kızıl Orduya saldırmak üzere gönderilen Yirmialtıncı Yol Ordusu içinde bir ayaklanma oldu. Çao Boşeng ve Dung Çentang yoldaşların önderliğindeki 10 binden fazla subay ve er, komünistlerin Japonya'ya karşı direnme çağrısına uyarak Kızıl Orduya katıldı.
[129] Ma Çanşan, Heylungciang'da üslenmiş olan Guomindang Kuzeydoğu Ordusunun bir subayıydı. Kendisi ve komutasındakiler 18 Eylül Olayından sonra Liaoning üzerinden Heylung-ciang'a ilerleyen Japon istilacılarıyla çarpıştılar.
[130] Tanınmış bir Guomindang politikacısı olan Hu Hanmin, Dr. Sun Yatsen'in Çin Komünist Partisi ile işbirliği siyasetinin karşısındaydı ve 12 Nisan 1927'deki karşı-devrimci hükümet darbesinde Çan Kayşek'in suçortaklığını yaptı. Daha sonra iktidar mücadelesi yüzünden Çan Kayşek'le bozuştu ve onun tarafından tutuklandı. 18 Eylül Olayından sonra serbest bırakılması üzerine Nancing'den ayrılarak Kanton'a geldi ve Guangdung ile Guangsi savaşağalarının uzunca bir süre Çan Kayşek'in Nancing hükümetine karşı çıkmalarını sağladı.
[131] Japonya'ya Karşı Direnmek ve Milleti Kurtarmak için Altı Maddelik Program, Çin Komünist Partisi tarafından 1934'te ortaya atılan ve Sung Çingling (Sun Yatsen'in karısı) ve diğerlerinin imzasıyla yayınlanan "Japonya'ya Karşı Savaşta Çin Halkının Temel Programı" idi. Program şu noktaları kapsıyordu; (1) Bütün deniz, kara ve hava kuvvetlerinin Japonya ile savaşmak(sayfa 223) üzere seferber edilmesi, (2) bütün ülkede halkın seferber edilmesi, (3) halkın tümünün silahlandırılması, (4) savaş masraflarını karşılamak için Çin'deki Japon emperyalistlerinin ve hainlerin mallarına el konulması, (5) işçi, köylü, asker, öğrenci ve işadamlarının temsilcileri tarafından seçilecek bir Çin Millî Silahlı Savunma Komitesinin kurulması ve (6) Japon emperyalistlerine karşı olan bütün güçlerle ittifak yapılması ve tarafsızlık siyaseti güden bütün ülkelerle dostça ilişkiler kurulması.
[132] Bu savaşağaları, Guangdunglu Çen Citang ile Guangsil, Li Zungren ve Bay Çungsiy'di.
[133] Çan Kayşek çetesi, devrimci halka "eşkıya" demekte ve devrimci halka karşı giriştikleri silahlı saldırı ve katliamları da "eşkıyalığın bastırılması" diye adlandırmaktaydı.
[134] Ren Bişi yoldaş, Çin Komünist Partisinin tecrübeli bir üyesi ve ilk kurucularından biriydi. 1927 yılındaki 5. Milli Kongresinden itibaren Parti Merkez Komitesinin üyesi bulunuyordu. Altıncı Merkez Komitesinin 1931'deki 4. Genel Toplantısında Siyasî Büroya seçilmişti. 1933 yılında Hunan-Ciangsi Sınır Bölgesi Eyalet Parti Komitesi Sekreterliğinde bulundu ve bu görevinin yanı sıra Kızıl Ordunun Altıncı Ordular Grubunun Siyasî Komiserliğini yaptı. Altıncı ve İkinci Ordular Grupları birleşerek İkinci Cephe Ordusunu meydana getirdiklerinde, bu ordunun siyasî komiserliğine atandı. Japonya'ya Karşı Direnme Savaşının ilk yıllarında Sekizinci Yol Ordusunun Genel Siyasi Bölümünün yöneticiliğini yapıyordu. 1940 yılında, Parti Merkez Komitesinin sekreterliğinde görev yapmaya başladı. Yedinci Merkez Komitesinin 1. Genel Toplantısında yeniden Siyasî Büro ve Merkez Komitesi Sekreterliği üyeliğine seçildi. Ren Bişi yoldaş 27 Ekim 1950'de Pekin'de öldü.
[135] Çin İşçi ve Köylü Kızıl Ordusunun, önceleri Hunan-Ciangsi sınır bölgesinde üslenen Altıncı Ordular Grubu, 1934 Ağustosunda Parti Merkez Komitesinin emriyle düşman kuşatmasını yararak yer değiştirdi. Ekim ayında Guycov'da Ho Lung yoldaşın önderliğindeki İkinci Ordular Grubu ile kuvvetlerini birleştirdi ve ikisi birlikte Kızıl Ordunun İkinci Cephe Ordusunu meydana getirerek Hunan-Hubey-Sicuan-Guycov devrimci üs bölgesini kurdular.
[136] 1934 Ekiminde Çin İşçi ve Köylü Kızıl Ordusunun Merkezi Kızıl Ordu diye de bilinen Birinci Cephe Ordusunu meydana getiren Birinci, Üçüncü ve Beşinci Ordular Grupları, Batı Fucien'deki Çanting ve Ninghua'dan ve Güney Ciangsi'deki Ruycin ve diğer yerlerden hareket ederek büyük bir stratejik harekâta giriştiler. Bu yürüyüşte Kızıl Ordu, on bir eyaletten, yani Fucien, Ciangsi, Guangdung, Hunan, Guangsi, Guycov, Sicuan, Yunnan, Sikang, Gansu ve Şensi'den geçerek, karlı dağlan, uçsuz bucaksız stepleri aşıp akıl almaz güçlüklere göğüs gererek ve düşmanın tekrar tekrar giriştiği kuşatma, kovalama, engelleme ve yol kesme harekâtlarını boşa çıkararak 25 bin liden (12500 kilometre) fazla yol katetti ve nihayet 1935 Ekiminde muzaffer bir şekilde Kuzey Şensi'deki devrimci üs bölgesine ulaştı.
[137] Sicuan-Şensi sınır bölgesindeki Kızıl Ordu, Çin İşçi ve Köylü Kızıl Ordusunun Dördüncü Cephe ordusuydu. 1935 Martında mevzilerini Sicuan-Şensi sınır bölgesindeki üssünden Sicuan ve Sikang Eyaletlerinin sınırlarına kaydırdı. Haziran ayında Batı Sicuan'daki Maogung'da Birinci Cephe Ordusuyla birleşerek sağdan ve soldan olmak üzere iki koldan kuzeye doğru ilerledi. Fakat Eylül ayında Sungpan yakınlarındaki Maoergay bölgesine varıldığında Dördüncü Cephe Ordusunun komutanı olan Çang Guodao, Merkez Komitesinin emirlerini hiçe sayarak sol koldaki birlikleri güneye doğru götürdü ve Kızıl Orduda bir bölünmeye yol açtı. Düşman kuşatmasını yararak Hunan-Hubey-Sicuan-Guycov sınır bölgesini terketmiş bulunan İkinci Cephe Ordusu, Hunan, Guycov ve Yunnan üzerinden, 1936 Haziranında Sikang Eyaletindeki Ganzi'ye vardı ve orada Dördüncü Cephe Ordusuyla birleşti. Çang Guodao'nun isteklerine karşı çıkan Dördüncü Cephe Ordusundaki yoldaşlar İkinci Cephe Ordusu ile birlikte yeniden kuzeye doğru yol almaya başladılar. Ekim ayında İkinci Cephe Ordusunun, tümü ve Dördüncü Cephe Ordusunun bir bölümü Kuzey Şensi'ye ulaşarak Birinci Cephe Ordusuyla birleşmeyi başardı.
[138] Çang Guodao, Çin devrimine ihanet eden bir dönekti. Çin devrimini bir siyasî yatırım aracı olarak görüp gençliğinde Çin Komünist Partisine katıldı. Partide birçok hata yaptı ve sonunda ağır suçlar işledi. Bunların en önemlileri şunlardı: 1935'te Kızıl Ordunun kuzeye doğru yürüyüşüne karşı çıktı ve teslimiyetçi ve tasfiyeci bir tarzda Kızıl Ordunun Sicuan-Sikang sınırındaki azınlık milliyetler bölgelerine çekilmesini savundu. Parti ve Merkez Komitesine karşı açık ihanet eylemlerine girişti, kendi sahte merkez komitesini kurdu, Partinin ve Kızıl Ordunun birliğini bozdu ve emrindeki Dördüncü Cephe Ordusunun ağır kayıplara uğramasına yol açtı. Mao Zedung yoldaş ve Merkez Komitesi tarafından sabırla eğitilen Dördüncü Cephe Ordusu ve bu ordunun pek çok kadrosu kısa sürede yeniden Merkez Komitesinin doğru önderliği altına girdi ve sonraki mücadelelerde onurlu bir rol oynadı. Buna karşılık Çang Guodao ıslah olmadı ve 1938 başlarında Şensi-Gansu-Ningsia sınır bölgesinden tek başına kaçarak Guomindang gizli polisine katıldı.
[139] Merkezî Kızıl Ordu ya da Birinci Cephe Ordusu ile, Çin Komünist Partisi Merkez Komitesinin doğrudan önderliği altında Ciangsi-Fucien bölgesinde kurulan Kızıl Ordu kastedilmektedir.
[140] Çin mitolojisine göre Pan Ku dünyanın yaratıcısı ve insanlığın ilk hükümdarı idi. Üç hükümdar ve beş imparator, eski Çin'in efsanevî yöneticileriydi.
[141] 1935 Temmuzunda Guomindang birlikleri Şensi - Gansu devrimci üs bölgesine karşı üçüncü «kuşatma ve bastırma» harekâtına giriştiler. Kuzey Şensi Kızıl Ordusunun 26. Kolordusu, doğu kesiminde iki düşman tugayını hezimete uğratarak düşmanı Sarı Irmağın doğusuna sürdü. Eylül ayında Kızıl Ordunun Hubey-Henan-Anhuy üs bölgesinde faaliyette bulunan 25. Kolordusu, Güney Şensi ve Doğu Gansu üzerinden Kuzey Şensi'ye ulaştıktan sonra, Kuzey Şensi Kızıl Ordusuyla birleşerek Kızıl Ordunun Onbeşinci Ordular Grubunu oluşturdu. Gançuan-Laoşan harekatı sırasında bu ordular grubu düşmanın 110. Tümeninin çok büyük bir bölümünü tamamen imha etti, tümen komutanını öldürdü ve daha sonraki bir çarpışmada Gançuan ilindeki Yulinçiao'da düşmanın 107. Tümeninin dört taburunu imha etti. Düşman yeni saldırılara girişti ve Dung Yingbin'i (Kuzeydoğu Ordusunun bir kolordu komutanı) beş tümenlik bir kuvvetin başına getirerek iki koldan saldırıya geçirtti. Doğu kolundaki tümen, Loçuan ve Fusien üzerinden kuzeye doğru yürüdü ve batı kolunda bulunan diğer dört tümen ise, Hulu Irmağı boyunca Gansu'daki Çinyanç ve Hoşuy yoluyla Kuzey Şensi'deki Fusien'e doğru ilerledi. Ekim ayında Merkezî Kızıl Ordu Kuzey Şensi'ye ulaştı. Ertesi ay Merkezî Kızıl Ordu ile Onbeşinci Ordular Grubu, Fusien'in güneybatısında bulunan Çiloçen'de düşmanın 109. Tümenini imha ettiler ve kaçan düşmanı takip ederek 106. Tümenin bir alayını da Heyşuyzi'de yok ettiler. Böylelikle, düşmanın Şensi-Gansu sınır bölgesine karşı giriştiği üçüncü "kuşatma ve bastırma" harekâtı da tamamen bozguna uğratıldı.
[142] Güney Çin'deki Kızıl Ordunun esas kuvvetleri, 1934-1935(sayfa 226) yıllarında yer değiştirirken, arkada gerilla faaliyetinde bulunmak üzere bazı birlikler bıraktılar. Bu gerilla birlikleri sekiz eyalette, şu bölgelerde tutundular: Güney Çeciang, Kuzey Fucien, Doğu Fucien, Güney Fucien, Batı Fucien, Kuzeydoğu Ciangsi, Fucien-Ciangsi sınırı, Guangdung-Ciangsi sınırı, Güney Hunan, Hunan-Ciangsi sının, Hunan-Hubey-Ciangsi sınırı, Hubey-Henan-Anhuy sınırı, Güney Henan'daki Tungbay Dağlan ve Guangdung kıyısı açıklanndaki Haynan Adası.
[143] Japon emperyalistlerinin 1931'de Kuzeydoğuyu işgal etmeleri üzerine Çin Komünist Partisi halka silahlı direnişe geçmeleri için çağrıda bulundu. Japonlara karşı gerilla birlikleri ör-gütledi, Kuzeydoğu Halk Devrim Ordusunu kurdu ve düşmanla çarpışan çeşitli gönüllü kuvvetlere destekte bulundu. 1934 yılında Partinin önderliğinde bütün bu kuvvetler, Japonya'ya Karşı Kuzeydoğu Birleşik Ordusu adı altında ve büyük bir komünist önder olan Yang Çingyu'nun komutası altında birleştirildi. Bu ordu Kuzeydoğuda uzun bir süre Japonlara karşı gerilla savaşı sürdürdü. Hebey'in doğusunda Japonlara karşı sürdürülen gerilla savaşıyla, 1935 Mayısında köylülerin orada Japonya'ya karşı ayaklanması kastedilmektedir.
[144] Sovyetler Birliği Komünist Partisinin önderlik ettiği devrimci savaşla, 1918'den 1920'ye kadar süren ve Sovyet halkının İngiltere, ABD, Fransa, Japonya, Polonya vb. tarafından girişilen silahlı müdahaleyi püskürttüğü ve Beyaz ordulann ayaklanmasını bastırdığı savaş kastedilmektedir.
[145] Mao Zedung yoldaşın burada açıkladığı halk cumhuriyetinin siyasî iktidan ve siyasetleri, Direnme Savaşı sırasında Komünist Partisinin önderliğinde Kurtanlmış Bölgelerde gerçekleştirilmişti. Partinin, düşman hatları gerisinde halkın Japon istilacılarına karşı yürüttüğü zafer dolu mücadeleye önderlik edebilmesini sağlayan da buydu. Japonya'nın teslim olması üzerine Üçüncü Devrimci iç Savaş, başladı. Savaş sürdükçe, halk tarafından kurtarılan bölgeler giderek genişleyerek Çin'in tümünü kapsadı. Böylece birleşmiş bir Çin Halk Cumhuriyeti doğdu. Sonunda Mao Zedung yoldaşın ülküsü olan Halk Cumhuriyeti, bu şekilde bütün ülkede gerçekleşmiş oldu.
[146] Çin Komünist Partisinin 1928 yılı Temmuzunda yapılan 6. Millî Kongresi, şu On Maddelik Programı kabul etti: (1) Emperyalist hâkimiyetin yıkılması, (2) yabancı kapitalist işletmelere ve bankalara el konulması, (3) Çin'in birliğinin sağlanması(sayfa 227) ve milliyetlere kendi kaderlerini belirleme hakkının tanınması, (4) Guomindang savaşağaları hükümetinin devrilmesi, (5) bir işçi, köylü ve asker meclisleri hükümeti kurulması, (6) sekiz saatlik işgününün gerçekleştirilmesi, ücretlerin artırılması, işsizlik yardımı ve sosyal sigortanın gerçekleştirilmesi, (7) bütün toprakağalarının topraklarına el konulması ve toprağın köylülere dağıtılması, (8) askerlerin yaşama koşullarının düzeltilmesi, eski askerlere toprak ve iş sağlanması, (9) bütün ağır vergilerin ve çeşitli resimlerin kaldırılması ve yerine, tek bir kademeli vergi konulması, (10) dünya proletaryası ve Sovyetler Birliği ile birleşilmesi.
[147] Başlangıçta Rus işçi sınıfı hareketi içindeki anti-Leninist bir hizip olan Troçkist grup, giderek soysuzlaştı ve sonunda açıkça karşı-devrimci bir çete haline geldi. 1937'de SBKP(B) Merkez Komitesinin genel toplantısına sunduğu raporunda Stalin yoldaş bu dönekler grubunun gelişme sürecini şöyle açıkladı:       Eskiden, yedi-sekiz yıl öncesine kadar Troçkizm, işçi sınıfı içinde görülen siyasî akımlardan biriydi. Gerçi anti-Leninist bir akımdı ve dolayısıyla son derece hatalıydı ama gene de siyasî bir akımdı... Günümüzün Troçkizmi ise artık işçi sınıfı içinde bir siyasî akım değil, yıkıcıların ve bölücülerin, gizli ajanların, casusların ve katillerin oluşturduğu ilkesiz ve fikirsiz bir çete, yabancı devletlerin istihbarat servislerinden maaş alan, işçi sınıfının yeminli düşmanlarının bir çetesidir.       Çin devriminin 1927'de yenilgiye uğraması üzerine Çin'de de az sayıda olmakla birlikte bazı Troçkistler ortaya çıktı. Cen Dusiu ve diğer döneklere yamanarak 1929'da ufak bir karşı-devrimci klik meydana getirdiler; Guomindang'ın burjuva-demokratik devrimini tamamladığı şeklinde karşı-devrimci propagandalara giriştiler ve halka karşı emperyalistlerin ve Guomindang'ın pis bir aleti oldular. Çinli Troçkistler hayâsızca Guomindang gizli servisine katıldılar. 18 Eylül Olayından sonra alçak Troçki döneğinin "Çin'in Japon imparatorluğu tarafından işgal edilmesini engellemeyin" şeklindeki emrini yerine getirerek Japon gizli ajanlarıyla işbirliği yapmaya başladılar. Onlardan para aldılar ve Japon saldırısını kolaylaştıracak her türlü faaliyette bulundular.
[148] Bu deyiş, Mençius'tan alınmadır. Mençius bu sözü, Bahar ve Güz Çağı diye bilinen dönemde (İÖ 722-481), Çin'in feodal beyleri iktidar uğruna birbirleriyle durmadan savaştıkları(sayfa 228) için söylemişti.
[149] İngiltere, yürüttüğü afyon ticaretine Çin halkının karşı çıkması üzerine, 1840-1842 yıllan arasında Çin'e kuvvet göndererek sözde ticareti korumak bahanesiyle Guangdung ve diğer kıyı bölgelerini işgal etti. Guangdung'daki askerler Lin Zesu'nun önderliğinde bir direnme savaşma giriştiler. Kanton halkı da kendiliğinden bir "İngiliz Bastırma Kuvveti" örgütleyerek İngiliz saldırganlarına ağır darbeler indirdi.
[150] Tayping ilahî Krallığı Savaşı, 19. yüzyıl ortalarında köylülerin Çing Hanedanının feodal tahakkümüne ye millî baskısına karşı giriştikleri devrimci bir savaştı. 1851 Ocağında, Huııg Siyüçuan, Yang Siyuçing ve bu devrimin diğer önderleri, Guangsi'deki Guyping ilinin Cintien köyünde bir ayaklanma düzenleyerek Tayping İlahî Krallığının kurulduğunu ilan ettiler. 1852'de Guangsi'den kuzeye hareket eden köylü ordusu, Hunan, Hubey, Ciangsi ve Anhuy'dan geçerek aşağı Yangze Vadisinin en büyük şehri olan Nancing'i 1853'te zaptetti. Bundan sonra kuvvetlerin bir bölümü kuzeye doğru yürüyüşlerini sürdürerek Tiancin yakınlarına kadar sokuldu. Ancak Tayping ordusu işgal ettiği yerlerde sağlam üs bölgeleri kurmayı ihmal etti. Ayrıca Nancing'i başkent yaptıktan sonra ordu içindeki hâkim grup, birçok siyasî ve askerî hata işledi ve bunların sonucunda Çing hükümetinin karşı-devrimci kuvvetleri ile İngiliz, ABD ve Fransız saldırganlarının ortak saldırısına dayanamayarak 1864 yılında yenilgiye uğratıldı.
[151] Yi Ho Tuan Savaşı, 1900 yılında, Kuzey Çin'deki köylülerin ve zanaatkarların kendiliğinden gelişen büyük hareketiydi Gizli dinsel derneklerde örgütlenen bu köylü ve zanaatkarlar, emperyalistlere karşı silahlı mücadele verdiler. Fakat bu hareket görülmemiş bir vahşetle bastırıldı ve Pekin ile Tiancin sekiz emperyalist devletin, ortak kuvvetleri tarafından işgal edildi.
[152] 1911 Devrimi için bkz. bu ciltte "Hunan'daki Köylü Hareketine İlişkin Bir Araştırma Üzerine Rapor" Not 3, s. 74.
[153] Bkz. V.İ. Lenin, "Proletarya Devriminin Savaş Programı", Aydınlık Dergisi, Sayı 57, Kasım 1975. Ayrıca bkz. Sovyetler Birliği Komünist Partisi (Bolşevik) Tarihi, Kısa Ders, Altıncı Bölüm, Üçüncü Kısım, Aydınlık Yayınları.
[154] Çin Kızıl Ordusunun ve halkın Japon aleyhtarı hareketinin etkisiyle, Çang Sueliang'ın başında bulunduğu Guomindang'ın Kuzeydoğu Ordusu ile Yang Huçeng'in başında bulunduğu Guomindang'ın Onyedinci Yol Ordusu, Çin Komünist Partisinin önerdiği Japonya'ya karşı millî birleşik cepheyi kabul ettiler ya Cari Kayşek'in Japonya'ya karşı direnmek için Komünist Partisiyle birleşmesini talep ettiler. Çan bunu reddetti, "Komünistlerin bastırılması" için yaptığı askerî hazırlıkları daha da hızlandırdı ve Sian'da Japonya'ya karşı olan gençleri katletti. Çang Sueliang ve Yang Huçeng ortak bir eylem yaparak Çan Kayşek'i tutukladılar. 12 Aralık 1936'da olan ünlü Sian Olayı iste budur. Çan, Komünist Partisi ile birlik ve Japonya'ya karşı direnme koşullarını kabullenmek zorunda kaldı ve bunun üzerine Nancing'e dönmek üzere serbest bırakıldı.
[155] Çinli "cezalandırma" grubu, Sian Olayı sırasında iktidarı Çan Kayşek'in elinden almaya çalışan, Guomindang hükümeti içindeki Japon yanlısı unsurlardan oluşuyordu. Vang Cingvey ile Ho Yingcin'in başını çektiği bu grup, Çang Sueliang'a ve Yang Huçeng'e karşı bir "cezalandırma seferi" yapılmasını savundu. Olayı fırsat bilerek, Japon istilacılarına yolları açmak ve Çan Kayşek'in elinden iktidarı almak için geniş çapta bir iç savaş başlatmaya hazırlandılar.
[156] Şanghay'daki Japonya'ya karşı yurtsever hareketin yedi önderi 1936 Kasımında Çan Kayşek hükümeti tarafından tutuklanmıştı. Bunlar Şen Günru, Çang Nayçi, Zu Taofen, Li Gungpu, Şa Çienli, Şi Liang ve Vang Zaoşi idi. 1937 Temmuzuna kadar hapiste kaldılar.
[157] Vang Gingvey Guomindang içindeki Japon yanlısı grubun önderiydi. Japon emperyalistlerinin 1931'de Kuzeydoğuyu istilasından itibaren onlarla uzlaşmayı savundu. 1938 Aralığında Nancing'den ayrıldı, Japon istilacılarına açıkça teslim oldu ve Nancing'de bir kukla hükümet kurdu.
[158] Bir Guomindang savaşağası olan Ho Yingçin, Japon yanlısı grubun diğer bir önderiydi. Sian Olayı sırasında, Guomindang birliklerini Lunghay Demiryolu boyunca Şensi'ye saldırmak üzere mevzilendirerek etkin bir şekilde iç savaşı kışkırtmaya çalıştı. Çan Kayşek'in mevkiini ele geçirmek için, Sian'ı bombalayarak onu öldürmeyi planladı.
[159] T.V. Sung, Guomindang'ın Amerikan yanlısı bir üyesiydi. ABD'nin çıkarlarını savunduğu için o da Sian Olayına barışçı bir çözüm bulunmasından yana çıktı; çünkü ABD emperyalizmi, o sırada Uzak Doğuda üstünlüğü ele geçirmek için Japon emperyalizmiyle çatışıyordu.
[160] Bu mektup, Guomindang'ın gerici yönetimini ve Merkez Yürütme Komitesinin 2. Genel Toplantısının kararlarını sert bir şekilde eleştiriyordu. Ayrıca Komünist Partisinin, Japonya'ya karşı bir millî birleşik cephe kurma ve Guomindang ile işbirliğini yenileme siyasetini ortaya koyuyordu. Mektubun büyük bir bölümü aşağıya alınmıştır:       Partinizin Merkez Yürütme Komitesinin 2. Genel Toplantısı "merkezileşme ve birleşme"den söz ederken, aslında sebeple sonucu birbirine karıştırmaktadır. Son on yıldaki iç savaşın ve bölünmenin nedenini tamamen partiniz ve partiniz hükümeti tarafından uygulanan son derece zararlı, emperyalizme bağımlılık siyaseti ve özellikle de 18 Eylül 1931 Olayından bu yana izlemekte ısrar ettiğiniz Japonya' ya karşı direnmeme siyaseti olduğu önemle belirtilmelidir. "Önce yurt içinde huzuru sağlayalım, sonra yabancı istilasına karşı direnelim" sloganı altında partiniz ve partiniz hükümeti, hiç durmaksızın iç savaşı sürdürmekte ve Kızıl Orduya karşı sayısız kuşatma harekâtlarına girişmekte ve bütün ülkede halkın yurtsever ve demokratik hareketlerini bastırmak için elinden geleni yapmaktadır, Japon emperyalizminin Çin'in can düşmanı olduğu gerçeğine gözlerinizi kapayarak son aylarda bile Kuzeydoğu ve Kuzey Çin'i terk etmekte en ufak bir duraksama göstermediniz, bütün gücünüzü Kızıl Orduyla savaşmak ve kendi partiniz içinde hizip mücadelelerine girişmek yönünde harcadınız, Japonlarla savaşmak üzere ilerleyen Kızıl Ordunun yolunu kestiniz ve cephe gerisini taciz ettiniz, ülke çapındaki Japonya'ya karşı direnme talebini görmezlikten geldiniz ve halkı, özgürlüklerinden ve haklarından yoksun bıraktınız. Yurtseverlik cezalandırılmaktadır ve masum insanlar her yerde hapistedir; ihanet ödüllendirilmekte, hainler ise yüksek mevkilere getirilmekte ve baş tacı edilmektedir. Merkezileşme ve birleşmeyi bu yanlış siyasetle sağlamaya çalışmak "balık tutmak için ağaca tırmanmaya" benzer ve tam tersi sonuçlara yol açar. Baylar, sizi uyarmak isteriz; eğer yanlış siyasetinizde köklü bir değişiklik yapmaz ve nefretinizi Japon emperyalistleri yerine kendi vatandaşlarınıza yöneltmeye devam ederseniz, bugünkü durumunuzu bile koruyamadığınızı göreceksiniz ve merkezileşme, birleşme ve "modern devlet" konusundaki sözleriniz boş laftan öteye gitmeyecektir. Bütün millet merkezileşme ve birleşmeyi, yabancılara yaltaklanılması ve kendi halkımıza zulmedilmesi için değil, Japonya'ya karşı savaşılması ve milletin kurtarılması için istiyor. Halk şimdi ülkesini ve kendisini gerçekten kurtarabilecek bir hükümet, gerçekten demokratik bir cumhuriyet talep ediyor. Halk, kendi çıkarlarım savunacak bir demokratik cumhuriyet hükümeti talep ediyor. Böyle bir hükümetin programı esas olarak şunları kapsamalıdır: Birinci, yabancı saldırıya karşı direnme; ikincisi, halk için demokratik haklar; üçüncüsü, millî ekonominin geliştirilmesi ve halkın çektiği acıların ortadan kaldırılması ya da hiç değilse hafifletilmesi. Eğer gerçekten "modern bir devlet" istiyorsanız, günümüzde sömürge ve yarı-sömürge Çin'in bu konudaki ihtiyaçlarını gerçekten karşılayan tek program budur. Halk, coşku ve kararlılıkla bu hedeflerin gerçekleştirilmesi için mücadele ediyor. Ama partiniz ve partiniz hükümeti, onların umutlarına ters düşen bir siyaset izliyor ve siz onların güvenini hiç bir zaman kazanamayacaksınız. Çin Komünist Partisi ve Çin Kızıl Ordusu şunu açıkça belirtir: Biz bütün ülkede bir birleşik demokratik cumhuriyetin kurulmasından ve genel seçimle işbaşına getirilmiş bir meclisin toplanmasından yanayız; ayrıca bütün halkın ve ülkedeki bütün Japonya'ya karşı silahlı kuvvetlerin temsil edildiği bir Japon aleyhtarı millî kurtuluş kongresini ve bütün ülke için bir birleşik millî savunma hükümetini destekliyoruz. Şunu da belirtiyoruz: Bütün ülke çapında bir birleşik demokratik cumhuriyet kurulur kurulmaz, Kızıl bölgeler onun ayrılmaz bir parçası olacak, Kızıl bölgeler halkının temsilcileri bütün Çin'i temsil eden meclise katılacak ve Çin'in diğer yerlerinde olduğu gibi Kızıl bölgelerde de aynı demokratik sistem kurulacaktır. Biz, partiniz Merkez Yürütme Komitesinin 2. Genel Toplantısının kurmayı kararlaştırdığı millî savunma konseyinin ve partinizin ve partiniz hükümetinin toplamak üzere olduğu millî meclisin, Japonya'ya karşı direnmek ve milleti kurtarmak için Merkezileşme ve birleşmeyi gerçekleştiremeyeceğini savunuyoruz. Partiniz Merkez Yürütme Komitesinin 2. Genel Toplantısının kabul ettiği millî savunma konseyi tüzüğüne göre bu konsey partinizde ve partiniz hükümetinde mevki sahibi olan birkaç yetkiliyle sınırlı kalacaktır ve görevi de sadece, bu hükümete bir danışma kurulu gibi hizmet etmek olacaktır. Böyle bir konseyin herhangi bir şeyi gerçekleştiremeyeceği ve halk arasında hiç güven kazanamayacağı apaçık ortadadır. Aynı şey, toplamayı önerdiğiniz millî meclis için de geçerlidir; partiniz hükümeti tarafından kabul edilen "Çin Cumhuriyeti Anayasası Taslağı" ve "Millî Meclisin Kuruluş ve Seçim Yasası"na göre bu meclis, partinizin ve partiniz hükümetinin birkaç yetkilisi tarafından yönetilen bir organdan ibaret olacak, hükümetin bir uzantısından ya da bir süsten başka bir şey olmayacaktır. Bu türden bir millî savunma konseyinin ve millî meclisin, Partimizin önerdiği, Japonya'ya karşı direnmek ve milleti kurtarmak için Çin millî kongresi -millî savunma konseyi- ve Çin demokratik cumhuriyeti ve onun meclisiyle uzaktan yakından hiç bir ilgisi yoktur. Biz, Japonya'ya karşı direnmek ve milleti kurtarmak için, millî savunma konseyinin bütün siyasî parti ve grupların, bütün mesleklerin ve bütün silahlı kuvvetlerin temsilcilerini içine almasını ve Japonya'ya karşı direnmek ve milleti kurtarmak için başlıca siyasetleri belirleyecek gerçek bir yetkili organ oluşturmasını ve bu konsey içinden birleşik bir millî savunma hükümeti kurulmasını savunuyoruz. Millî meclis, genel seçimle işbaşına getirilen bir parlamento ve Çin demokratik cumhuriyetinin en yüksek yetkili organı olmalıdır. Ancak böyle bir millî savunma konseyi ve böyle bir Çin millî meclisi, bütün ülke halkının onayını, desteğini ve katılmasını sağlayabilir, milleti ve halkı kurtarma büyük davasını sağlam ve sarsılmaz bir temele oturtabilir. Yalnızca güzel sözler hiç bir işe yaramaz ve halkın desteğini kazanamaz. Partinizin ve partiniz hükümetinin çeşitli konferanslarının başarısızlığa uğraması bunun en açık kanıtıdır. Partiniz Merkez Yürütme Komitesinin 2. Genel Toplantısında yapılan açıklamada şöyle deniyordu: "Tehlikelerin ve engellerin olması doğaldır; ama biz, milletin karşı karşıya bulunduğu güçlük ve tehlikeler karşısında, görevimizi yerine getirmede hiç bir zaman gevşek davranmayacağız." Ve gene, "Milletin kurtuluşuna gelince, doğaldır ki partimiz bunun için kararlı bir şekilde canla başla çalışacaktır". Elbette, partiniz Çin'in büyük bölümünde iktidarda olan parti olduğuna göre, geçmişteki bütün eylemlerin siyasî sorumluluğunu üstlenmelidir. Guomindang hükümetinin tek parti diktatörlüğü olduğu göz önünde tutulursa, partiniz bu sorumluluktan hiç bir şekilde kaçamaz. Hele, partinizin 18 Eylül Olayından bu yana, halkın isteklerine ve milletin çıkarlarına aykırı olarak izlediği tamamen yanlış siyaset sonucunda Çin'in nerdeyse yarısının kaybedilmesi sorumluluğunu hiç bir zaman başkalarının sırtına yükleyemezsiniz. Partiniz Çin'in yarısını düşmana terkettiğine göre, bu toprakları yeniden ele geçirmek ve Çin'in egemenliğini yeniden sağlamak görevi de hiç kuşkusuz partinize düşmektedir. Bizim ve bütün Çin halkının görüşü budur. Aynı zamanda, partiniz içersinde bile birçok vicdan sahibi insan millî boyunduruğun getirdiği felaketler ve halkın iradesinin çiğnenemeyeceği konusunda tamamen uyanmıştır; onlar, başlarını yeni bir yöne doğru çevirmekte ve hem partilerine hem de millete felaket getiren kendi içlerindeki insanlara karşı öfke ve hoşnutsuzluk duymaktadırlar. Çin Komünist Partisi bu yönelişi bütünüyle desteklemekte ve yurtsever ve vicdan sahibi Guomindang üyelerinin bu soylu davranışını ve uyanışını, mücadelede fedakârlıklarda bulunmaya hazır olmalarını ve milletin felaketin eşiğinde bulunduğu bir sırada reformlar yapmada gösterdikleri cesareti yürekten kutlar. Biz partinizin merkez ve eyalet karargâhlarında, merkezî ve eyalet hükümetlerinde, eğitim, bilim, sanat, basın ve sanayi çevrelerinde, kadınlar arasında ve din ve tıp çevrelerinde, polis örgütü içinde, her türlü halk örgütleri içinde ve özellikle ordunun geniş saflarında ve hem eski hem yeni Guomindang üyeleri arasında ayrıca çeşitli kademelerdeki Guomindang önderleri arasında uyanık ve yurtsever insanların sayısının her geçen gün arttığını biliyoruz; bu çok yüreklendirici bir durumdur. Çin Komünist Partisi, Guomindang'ın bu üyeleriyle her zaman el ele vermeye ve onlarla milletin can düşmanı olan Japon emperyalizmine karşı savaşmak için sağlam bir millî birleşik cephe kurmaya hazırdır. Biz, onların Guomindang içinde hızla hâkim bir güç haline geleceklerini ve milletin çıkarlarını hiçe sayarak gerçek anlamda Japon alanları ve işbirlikçileri haline gelen o kötü ve hayâsız üyelere, Dr. Sun Yatsen'in anısını kirleten üyelere karşı üstünlük sağlayacaklarını umuyoruz. Böylece Dr. Sun'un devrimci Üç Halk İlkesinin ruhunu yeniden canlandırabileceklerini, onun Rusya ile ittifak, Komünist Partisiyle işbirliği ve işçilere ve köylülere yardım şeklindeki Üç Büyük Siyasetini yeniden uygulayacaklarını ve devrimci Üç Halk İlkesinin, Üç Büyük Siyasetin ve Dr. Sun'un devrimci Vasiyetinin gerçekleştirilmesi için "kararlılıkla ve canla başla çalışacaklarını" umuyoruz. Onların, bütün siyasî partilerin ve grupların yurtsever önderleriyle, her meslekten kişilerle ve bütün yurtsever insanlarla birlikte Dr. Sun'un devrimci davasını sürdürme sorumluluğunu kararlılıkla omuzlayacaklarını; Japon emperyalistlerini sürüp atmak ve Çin milletini boyunduruktan kurtarmak; halkın demokratik haklarını elde etmek; Çin'in millî ekonomisini geliştirmek; halkın büyük çoğunluğunun çektiği acılara son vermek ve demokratik bir meclise ve demokratik bir hükümete sahip olan Çin demokratik cumhuriyetini kurmak üzere mücadeleye atılacaklarını umuyoruz. Çin Komünist Partisi bütün Guomindang üyelerine şunu açıklar: Eğer gerçekten bunları yaparsanız, sizi kararlılıkla destekleyeceğiz ve sizinle, emperyalist ve feodal baskıya karşı 1924-1927 devrimci döneminde olduğu gibi sağlam bir devrimci birleşik cephe kurmaya hazırız. Çünkü bu, bugün milleti boyunduruktan kurtarmanın ve onun varlığını güvence altına almanın tek doğru yoludur.
[161] Kuzey Çin Olayı, 1935 yılında Japonlar Kuzey Çin'e saldırıya geçtikleri ve başında Çan Kayşek'in bulunduğu Guomindang hükümeti egemenliğimize ihanet edip ülkemizi küçük düşürdüğü zaman meydana geldi. O yılın Mayıs ayında, Japonlar' Guomindang hükümetinden, kendilerine Kuzey Çin'de yönetim hakkı verilmesini talep ettiler; Haziranda ise Guomindang hükümetinin oradaki temsilcisi olan Ho Yingçin buna boyun eğerek Kuzey Çin'deki işgal orduları komutanı Yoşijiro Umezu ile "Ho-Umezu Anlaşması" olarak bilinen anlaşmayı imzaladı. Bu anlaşma hükümlerine göre Çin, Hebey ve Câhar Eyaletlerindeki egemenliğinin büyük bir kısmını kaybetti. Ekimde Japon işgalcilerinin kışkırtmasıyla bazı Çinli vatan hainleri Hebey Eyaletindeki Siangho'da bir isyan düzenleyerek il merkezini ele geçirdiler. Kasımda bir kısım Çinli vatan haini, Japon işgalcileri tarafından Kuzey(sayfa 351) Çin'in beş eyaletinde kendi başlarına bir özerklik hareketi başlatmak üzere görevlendirildi ve Doğu Hebey'de bir kukla "Anti-Komünist Özerk Yönetim" kuruldu. Japonya'nın "Kuzey Çin için özerk yönetim" taleplerini karşılamak üzere Guomindang hükümeti. Sung Çeyuan ve başkalarına bir "Hebey ve Cahar Siyasi Konseyi" kurma görevini verdi.
[162] Bu bildiri Çin Komünist Partisi tarafından 1 Ağustos 1935'te yayınlandı. Bildirinin ana noktaları şunlardır:       "Ülkemizin ve halkımızın hemen yok edilme tehdidi ile karşı karşıya bırakıldığı şu anda Komünist Partisi bir kere daha bütün yurttaşlara çağrıda bulunmaktadır: Siyasî partiler arasında geçmişteki ve bugünkü siyasî görüş ve çıkar ayrılıkları ne olursa olsun,' çeşitli ordular arasında geçmişteki ve bugünkü düşmanlıklar ne olursa olsun, hepimiz 'evde çatışan kardeşler, dışardan gelen saldırıya karşı birleşirler' sözünü kavramaya başlamalı ve ülkenin kaynaklarını (insan gücü, malzeme ve malî kaynaklar ile silahlı kuvvetler) Japonya'ya karşı direnme ve ülkeyi kurtarma kutsal davası için savaşmaya yöneltebilmek üzere her şeyden önce iç savaşı durdurmalıyız. Komünist Partisi bir kere daha, şunu açıkça belirtir: Eğer Guomindang birlikleri Kızıl Orduya saldırılarına son verirse ve birliklerden Japonya'ya karşı direnen olursa, o zaman Kızıl Ordu, eski düşmanlıkları, bugünkü anlaşmazlıkları, iç sorunlardaki farklı görüşleri dikkate almaksızın, bu birliklere karşı düşmanca hareketlerini derhal durdurmakla kalmayacak, yurdu kurtarmak için onlarla gönüllü olarak işbirliği yapacaktır."
      "Komünist Partisi bu tür bir millî savunma hükümetine önayak olmaya isteklidir; böyle bir millî savunma hükümetinin ortaklaşa kurulması için Japonya'ya karşı direnme ve milleti kurtarma ortak davasına katılanların tümüyle, yani bütün siyasî partilerle, bütün örgütlerle (sendikalar, köylü birlikleri, öğrenci birlikleri, ticaret odaları, eğitim kuruluşları, basın kuruluşları, öğretmenlerin ve okullarda çalışan diğer kimselerin kuruluşları, şehirlerdeki yerel örgütler, Ci Gung Tang, Millî Silahlı Savunma Örgütü, Japon Aleyhtarı Örgüt, Millî Kurtuluş örgütü vb.), bütün ileri gelen şahsiyetlerle, bilim ve devlet adamlarıyla ve bütün yerel askerî ve idari organlarla derhal görüşmeler yapmaya hazırdır. Bu görüşmelerden doğacak millî savunma hükümeti, ülkeyi(sayfa 352) kölelikten kurtarmak ve varlığını güvence altına almak için gerekli olan geçici bir yönetim organı olmalıdır. Bu hükümet, silahlı direniş ve millî kurtuluşa ilişkin bütün sorunları daha somut olarak tartışmak için bütün yurttaşlarımızı gerçekten temsil eden bir temsili organ toplamaya çalışmalıdır. Bu organda, bütün çeşitli işçi, köylü, asker, hükümet memurları, işadamları ve öğrencilerin Japonya'ya karşı direnmeye ve milleti kurtarmaya istekli olan bütün parti ve örgütlerin, dışarıda yaşayan Çinlilerin ve Çin sınırları içindeki bütün milliyetlerin demokratik yoldan seçtiği delegeler yer almalıdır. Komünist Partisi halkın temsilcilerinden oluşan böyle bir meclisin toplanması ve kararlarının uygulanması için elinden geleni yapacaktır."
      "Japonya ile savaşmak isteyen bütün birliklerden Japonya'ya karşı bir birleşik ordu kurulmalıdır. Bu ordunun, milli savunma hükümeti önderliğinde tek bir genel karargâhı olmalıdır. Bu karargâhın Japonya'ya karşı çeşitli ordu birliklerinin subay ve erleri tarafından seçilmiş temsilcilerinden mi yoksa başka bir şekilde mi oluşacağı sorunu bütün çevrelerin temsilcileri ve halk iradesiyle kararlaştırılmalıdır. Kızıl Ordu, bu birleşik orduya kayıtsız şartsız katılanların en önünde olacak ve Japonya'ya karşı direnme ve milleti kurtarma konusunda üstüne düşen görevi yapacaktır. Millî savunma- hükümetinin ve Japonya'ya karşı birleşik ordunun, millî savunma ve Japonya'ya karşı direnmedeki çok büyük sorumluluklarını etkili bir şekilde yerine getirebilmesi için, Komünist Partisi, bütün ülkeye bu bildiriyle şu çağrıyı yapmaktadır: Bütün yurttaşlarımızın seferber olması ve eski olsun yeni olsun bütün silahların milyonlarca halkı silahlandırmada kullanılabilmesi için parası olan para, silahı olan silah> tahılı olan tahıl, işgücü olan işgücünü versin, özel yeteneği olan da özel yeteneği ile katılsın."

[163] Aralık kararı, Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi Siyasî Bürosunun 25 Aralık 1935'te Kuzey Şensi'de, Vayaobao'da yapılan toplantısında benimsenen "Bugünkü Siyasî Durum ve Partinin Görevleri" adlı karardır. Bu karar o günkü iç ve dış durumun ve Çin'deki sınıf ilişkilerindeki değişmelerin kapsamlı bir tahlilini yapmış ve Partinin siyasetini saptamıştır. Kararın bir bölümü şöyledir:       Bugünkü durum, Japon emperyalizminin Çin'i ilhak etme(sayfa 353) çabalarının bütün ülkeyi ve bütün dünyayı dehşete düşürdüğünü göstermektedir. Çin siyasî hayatında bütün sınıflar, tabakalar, siyasi partiler ve silahlı kuvvetler arasındaki ilişkilerde değişmeler olmuştur ve olmaktadır. Ülke içindeki devrimci ve karşı-devrimci cephelerde güçler yeniden mevzilenmektedir. Bundan dolayı, Partinin taktik çizgisi, bütün ülkedeki ve bütün milliyetler içindeki devrimci güçleri, baş düşman Japon emperyalizmine ve baş hain Çan Kayşek'e karşı koymak üzere ayağa kaldırmak, birleştirmek ve örgütlemektir. Japon emperyalizmine ve vatan haini Çan Kayşek'.e karşı çıkan herkes, bütün partiler, bütün silahlı kuvvetler ve bütün sınıflar birleşmeli ve kutsal milli devrimci' savaşa girişmeli; Japon emperyalistlerini Çin'den kovmaîı, onların Çin'deki uşaklarının hâkimiyetini yıkmalı, Çin milletinin tamamen kurtuluşunu sağlamalı ve Çin'in bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü korumalıdır. Japon emperyalizmini ve onun uşağı Çan Kayşek'i, ancak, Japonya'ya karşı alt ve üst tabakaları da kapsayan en geniş millî birleşik cepheyi kurarak yenebiliriz. Elbette ki, farklı kişiler, farklı örgütler, farklı toplumsal sınıflar ve tabakalar ve çeşitli silahlı kuvvetler Japonya'ya karşı millî devrime farklı nedenler ve farklı sınıf görüşleri sonucu katılırlar. Bazıları mevkilerini korumak, bazıları hareketin onların izin verdiği sınırların ötesine geçmemesi için önderliği ele geçirmek, bazıları da gerçekten Çin milletinin tamamen kurtulmasını sağlamak üzere içtenlikle çalışmak amacıyla katılırlar, özellikle amaçları ve görüş açıları farklı olduğundan, bazıları daha mücadelenin başında yalpalayacak ya da ihanet edecek, bazıları yarı yolda ilgilerini kaybedecek ya da mücadeleden çekilecek, bazıları da sonuna kadar kararlı bir mücadele verecektir. Buna karşın görevimiz, sadece muhtemel temel güçleri değil, Japonya'ya karşı direnme olasılığı bulunan bütün müttefikleri de birleştirmek ve bütün ülkede işgücü olanların işgücünü vermesini, parası olanların para vermesini, silahı olanların silah vermesini, bilgisi olanların da bilgileriyle katkıda bulunmasını sağlayarak hiç bir yurtsever Çinliyi Japonya'ya karşı cephe dışında bırakmamaktır. Partinin mümkün olan en geniş millî birleşik cephe taktiğinin genel çizgisi budur. Ortak düşman Japon emperyalizmi ve hain Çan Kayşek'le başedebilmek için, bütün halk güçlerini,(sayfa 354) ancak bu çizgiyi izleyerek seferber edebiliriz. Çin işçi sınıfı ve köylüler, Çin devriminin temel itici güçleridir. Geniş küçük burjuva kitleleri ve devrimci aydınlar, millî devrimde bu temel güçlerin en güvenilir müttefikleridir. İşçilerin, köylülerin ve küçük burjuvazinin sağlam ittifakı, Japon emperyalizmi ile hainleri ve işbirlikçileri yenecek temel güçtür. Millî burjuvazinin ve savaşağalarının bir bölümü manevî destek sağlar, iyi niyetli tarafsızlıklarını korur ya da Japonya'ya ve hainlerle işbirlikçilerine karşı mücadeleye doğrudan doğruya katılırlarsa, köylü devrimine ve Kızıl siyasî iktidara ne kadar karşı olurlarsa olsunlar, bu, Japonya'ya karşı cephenin genişlemesine hizmet eder. Çünkü böylece karşı-devrimin toplam gücü azalacak ve devrimin toplam gücü artacaktır. Bunu sağlamak için -Parti, bu güçleri Japonya'ya karşı cepheye kazanmak amacıyla uygun yöntem ve araçları benimsemelidir. Üstelik toprakağası ve komprador sınıfların safında hiç bir şekilde birlik yoktur. Birçok emperyalist ülkenin Çin üzerindeki rekabeti, onların hizmetindeki ve zaten aralarında çelişmeler ve çatışmalar bulunan çeşitli hain grupları arasında da bir. rekabet yarattığından, Partimiz, bu karşı-devrimci güçlerin bazılarının Japonya'ya karşı cepheye şimdilik etkin bir şekilde karşı çıkmamalarını sağlamak için çeşitli yöntemler kullanmalıdır. Japonya dışındaki diğer emperyalist ülkelere karşı da aynı taktik uygulanmalıdır. Ortak düşmanla savaşmak için- bütün ülkede halkın güçlerini ayaklandırır, birleştirir ve örgütlerken Parti, Japonya'ya karşı birleşik cephe içinde bütün kaypaklık, uzlaşma, teslimiyet ve ihanet eğilimleriyle de kararlı ve amansız bir şekilde mücadele etmelidir. Çin halkının Japonya'ya karşı hareketini yıkmaya çalışanlar, hainler ve işbirlikçilerdir ve hepimiz onlara darbe vurulmasında birleşmeliyiz. Komünist Partisi Japon emperyalistlerine ve hainlerle işbirlikçilere karşı sözlerinde ve hareketlerinde tutarlı ve doğru davranarak Japonya'ya karşı cephenin önderliğini ele geçirmelidir. Japonya'ya karşı hareket, ancak Komünist Partisinin önderliğinde kesin zafer kazanabilir. Japonya'ya karşı savaşta yer alan kitlelere gelince, onların çıkarlarını etkileyen konularda temel taleplerini (köylülerin toprak talebi, işçilerin, askerlerin, şehir yoksullarının ve ay dulların daha iyi yaşama koşulları talebi) karşılamak gereklidir. Kitlelerin(sayfa 355) daha geniş bölümlerini Japonya'ya karşı saflara katılmak üzere seferber etmek, Japonya'ya karşı hareketi sürdürmek ve bu hareketi kesin zafere ulaştırmak ancak onların taleplerin karşılamakla mümkündür. Ve Parti, Japonya'ya karşı savaşta önderliği ancak bu şekilde kazanabilir.       Bkz. bu ciltte "Japon Emperyalizmine Karşı Taktikler Üzerine", s. 196-229.
[164] Kızıl Ordu 5 Mayıs 1936'da bir telgraf göndererek Nancing hükümetinin iç savaşı sona erdirmesini, Japonya'ya karşı birlik için komünistlerle barış görüşmeleri yapmasını talep etti. Telgrafın metni şöyledir:       Nancing Millî Hükümeti Askerî Konseyine; tüm kara, deniz ve hava kuvvetlerine; tüm partilere ve siyasî gruplara; tüm kamu kuruluşlarına ve gazetelere; ve yabancı bir ülkenin kölesi olmayı reddeden tüm yurttaşlara:
      Çin Kızıl Ordusu Devrimci Askerî Komisyonu tarafından örgütlenen Çin Kızıl Ordusu Japonya'ya Karşı Öncü Kuvveti, Doğu Seferi sırasında Sarı Irmağı geçtikten sonra her yerde zafer kazandı ve ülkenin dört bir yanındaki halkın desteğini sağladı. Fakat bu ordu Datung-Puçov Demiryolunu işgal edip Japon emperyalistleriyle göğüs göğüse savaşmak için doğuya doğru Hebey'e ilerlemeye hazırlanırken Çan Kayşek Şansi'ye ondan fazla tümen gönderdi ve bu Ordunun Japonya'ya karşı ilerlemesini önlemek için Yen Sişan'la işbirliği yaptı. Bundan başka Çang Sueliang ve Yang Huçeng komutasındaki birliklerle Kuzey Şensi'deki birliklerine Japonya'ya karşı olan geri kuvvetlerimizi yıpratmak için Şensi-Gansu Kızıl bölgesine yürümeleri emrini verdi. Halkın Japonya'ya Karşı Öncü Kuvveti Japonlara ulaşıp onlarla savaşabilmek için bütün gücünü toplayıp Çan Kayşek'in yolu kapayan birliklerini yok etmek zorundaydı. Ancak, uzun tartışmalardan sonra Kızıl Ordunun Devrimci Askerî Komisyonu, bugünkü millî buhran sırasında, iki taraf arasındaki bir ölüm-kalım muharebesinin, hangi taraf kazanırsa kazansın sadece Çin'in millî savunma gücünü azaltacağına ve Japon emperyalistlerini sevindireceğine karar verdi. Bundan başka, gerek Çan Kayşek'in gerekse Yen Sişan'ın ordularında iç savaşı sona erdirmek ve Japonya'ya karşı direnmek için birleşmek isteyen çok sayıda subay ve asker vardır ve Çan ile Yen'in, Japonya ile savaşmaya giden Kızıl Ordunun yolunu(sayfa 356) kesmeleri yolundaki emrine uymak, onların vicdanlarını rahatsız etmektedir. İşte bu yüzden Kızıl Ordu Devrimci Askerî Komisyonu, Şansi'de kazandığı çeşitli zaferlere karşın, halkın Japonya'ya Karşı Öncü Kuvvetini San Irmağın batısına çekti; çünkü Çin'in millî savunmada kullanacağı gücün israf edilmemesi ve böylece Japonya'ya karşı direnme savaşının daha çabuk başlatılmasına yardımcı olmak, iç savaşı sona erdirmek ve Japonya'ya karşı direnmek için birleşmek yolunda millete defalarca yaptığımız çağrıyı kararlılıkla yerine getirmek, Çan Kayşek'in ve onun ordusundaki yurtsever subay ve erlerin nihaî uyanışını hızlandırmak için bunu yapmak gerekiyordu. Nancing hükümetine, ülkenin tüm kara, deniz ve hava kuvvetlerine, bütün ülkeye iyi niyetimizi böylece gösterdikten sonra, iç savaşı sona erdirmek ve Japonya'ya karşı direnmek amacıyla, Japonya'ya karşı Kızıl Orduya saldıran bütün silahlı birliklerle bir ay içinde ateşkes anlaşması yapmaya ve onlarla barış görüşmelerine girmeye hazırız. Kızıl Ordu Devrimci Askeri Komisyonu bu telgrafla, Nancing hükümetine, ülkemizin ve halkımızın yok olma tehdidi ile karşı karşıya bulunduğu bu can alıcı anda, geçmişteki hatalarını düzeltmek için kararlı bir çaba göstererek bütün ülkede iç savaşı sona erdirmesini, evde kavga eden kardeşler anlayışı içinde dışardan gelecek saldırılara karşı güçbirliği yapmasını ve ilk önce Şensi, Gansu ve Şansi'de iç savaşı durdurmasını ve bunun üzerine her iki tarafın, Japonya'ya karşı direnme ve ülkeyi kurtarmak için belli önlemleri görüşmek amacıyla temsilciler atamalarını önemle önerir. Bu, millet, ülke ve kendi çıkarınız açısından çok iyi bir şey olacaktır. Ancak, sağduyu ile davranmamakta ısrar eder, hain ve işbirlikçi olmayı yeğ tutarsanız, iktidarınız eninde sonunda mutlaka çökecek, bütün ülke sizi lanetleyecek ve devirecektir. Eski bir atasözü "Bin kişi suçlarsa, bir adam hasta değilse bile ölür" der. Bir başka atasözü de "Kasap, bıçağını elinden bırakırsa, hemen bir Buda olabilir" der. Bunlar, özümlememiz ve üzerinde düşünmemiz gereken sözlerdir. Kızıl Ordu Devrimci Askerî Komisyonu, yabancı bir ülkenin kölesi olmayı reddeden bütün örgütleri, bütün partileri ve bütün ülke halkını, ateşkes ve barış görüşmeleri ve Japonya'ya karşı birlik önerimizi desteklemeye, iç savaşa hızla son verilmesi için komiteler kurmaya,(sayfa 357) iki tarafın da ateşi kesmesini sağlamak için cepheye temsilciler göndermeye ve bu önerinin tam olarak uygulanıp uygulanmadığını denetlemeye çağırır.

[165] Bkz, bu ciltte "Çan Kayşek'in Açıklaması Üzerine Bir Açıklama" Not 7, s. 331-335.
[166] "Halk Cumhuriyeti" sloganı ilk "olarak Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi Siyasî Bürosunun Aralık 1935 toplantısında ve Mao Zedung yoldaşın "Japon Emperyalizmine Karşı Taktikler Üzerine" adlı raporunda ortaya konmuştur. Sonraları koşullar, Partinin, Çan Kayşek'i Japonya'ya karşı direnmeye zorlama siyasetini benimsemesini gerektirdi ve bu slogan Çan Kayşek kliğince kabul edilmeyeceğinden, Partinin Guomindang'a yolladığı Ağustos 1936 mektubunda "Demokratik Cumhuriyet" şeklinde değiştirildi. Daha sonra demokratik cumhuriyet sloganı, Parti Merkez Komitesinin aynı yılın Eylül ayında kabul ettiği "Japonya'ya Karşı Direnme ve Milleti Kurtarma Hareketindeki Yeni Durum ve Demokratik Cumhuriyet Hakkında Karar" da daha somut olarak açıklandı. Biçim bakımından farklı olmakla beraber iki slogan, özünde aynıdır. Demokratik cumhuriyet ile ilgili aşağıdaki iki alıntı Parti Merkez Komitesinin Eylül 1936 kararından alınmıştır:       "Merkez Komitesi, içinde bulunduğumuz durumda 'bir demokratik cumhuriyet kurmak' sloganını ortaya atmayı gerekli görmektedir. Çünkü Çin'in toprak bütünlüğünü korumak için Japonya'ya karşı olan bütün güçleri birleştirmenin ve Çin'in yıkılması ve halkının esir edilmesinden doğacak felâketi önlemenin en iyi yolu budur; ayrıca geniş halk yığınlarının demokratik talepleri temelinde bir birleşik cephenin kurulması için en uygun slogan da budur. 'Demokratik cumhuriyet' ile kastettiğimiz Çin'in bir bölümünde kurulmuş olan işçi ve köylülerin demokratik diktatörlüğünden coğrafi bakımdan daha geniş, Çin'in büyük bir bölümündeki Guomindang'ın tek parti diktatörlüğünden çok daha ileri bir siyasî sistemdir: bundan dolayı bir demokratik cumhuriyet Japonya'ya karşı silahlı direnişin gelişmesi ve kesin zafere ulaşması için daha iyi bir güvence olacaktır. Bundan başka, demokratik cumhuriyet, Çin halkının en geniş bölümlerinin ülkenin siyasî hayatında yer almasını ve siyasî bilincini ve örgütlü gücünü artırmakla kalmayacak, sosyalizmin gelecekteki zaferi için yürütülen(sayfa 358) mücadelede Çin proletaryasına ve onun önderi Komünist Partisine hareket serbestîsi sağlayacaktır. Bu yüzden, Çin Komünist Partisi demokratik cumhuriyet hareketini etkin bir şekilde desteklediğini ilan eder. Ayrıca, demokratik cumhuriyet Çin'in her yanında kurulduktan ve genel seçim yoluyla bir meclis seçildikten sonra, Kızıl bölge derhal cumhuriyetin organik bir parçası olacak, Kızıl bölgelerin halkları bu meclise yollayacağı temsilcilerini seçecek ve aynı demokratik sistem Kızıl bölgelerde de uygulanacaktır."
      "Merkez Komitesi, Nancing'deki Guomindang hükümetim Japonya'ya karşı direnmeye zorlayacağımızı ve bir demokratik cumhuriyet için gerekli olan ön koşullan şu yollarla yaratacağımızı önemle belirtir: Çin halkının silahlı direniş ve millî kurtuluş hareketini genişletmek; bütün siyasî partilerin, her meslekten insanın ve bütün orduların Japonya'ya karşı millî birleşik cephesini genişletmek; Çin Komünist Partisinin millî birleşik cephedeki siyasî önderlik rolünü güçlendirmek; Kızıl siyasî iktidar ile Kızıl Orduyu büyük ölçüde sağlamlaştırmak; egemenliğimize ihanet eden ve ülkemizi küçük düşüren ya da milli birleşik cephenin güçlerini zayıflatan bütün söz ve hareketlere karşı kararlı bir mücadele yürütmek. Demokratik cumhuriyetin, acılı ve uzun bir mücadele olmadan, bütün Çin milletini seferber etmeden ve devrim dalgası yükselmeden gerçekleşmesi mümkün değildir. Demokratik cumhuriyet mücadelesi sırasında Çin Komünist Partisi, demokratik cumhuriyetin işe Partimiz tarafından önerilen Japonya'ya Karşı Direnmek ve Milleti Kurtarmak için On Maddelik Programı uygulayarak başlaması ve Çin burjuva-demokratik devriminin temel görevlerini yerine getirinceye kadar bunu sürdürmesi konusunda ısrar etmelidir."

[167] Bu telgraf, 10 Şubat 1937'de gönderildi. Telgrafın tam metni şöyledir:       Guomindang Merkez Yürütme Komitesi 3. Genel Toplantısına
     
      Baylar,
      -Sian Olayının barışçı bir şekilde çözülmesi, ülke çapında sevinç yaratmıştır. Bundan böyle iç barış ve yabancı saldırıya karşı birlik ve dayanışma siyasetini uygulamak mümkün olacaktır; bu, milletimiz ve ülkemiz açısından iyi bir şeydir. Japon istilacılarının oraya buraya saldırdığı ve Çin milletinin(sayfa 359) varlığının pamuk ipliğine bağlı olduğu şu anda Partimiz, bu siyasete uygun olarak, Partinin Merkez Yürütme Komitesinin 3. Genel Toplantısının aşağıdaki millî siyasete uygun kararlar benimseyeceğini içtenlikle diler:
      (1) Bütün iç savaşları sona erdirmek ve ülkenin gücünü yabancı saldırıyı göğüslemek üzere ortak bir çabada yoğunlaştırmak;
      (2) Söz, toplanma ve örgütlenme özgürlüğünü güvence altına almak ve bütün siyasî tutukluları serbest bırakmak;
      (3) Bütün siyasî partilerin, her meslekten insanın ve bütün orduların temsilcilerini bir toplantıya çağırmak ve ülkenin olanaklarını, ülkenin savunulması ortak çabası üzerinde yoğunlaştırmak;
      (4) Japonya'ya karşı direnme için bütün hazırlıkları hızla tamamlamak; ve
      (5) Halkın yaşama koşullarını iyileştirmek.
     
      Eğer Merkez Yürütme Komitenizin 3. Genel Toplantısında, bu noktalar, kararlılıkla ve kesin bir şekilde millî siyaset olarak benimsenirse, Partimiz yabancı saldırıya karşı dayanışmada iyi niyetimizin bir ifadesi olarak şu taahhütlerde bulunacaktır:
     
      (1) Millî Hükümeti devirmek için silahlı ayaklanma siyaseti ülke çapında terkedilecektir;
      (2) İşçi ve Köylülerin Demokratik Hükümetinin adı Çin Cumhuriyeti Özel Bölge Hükümeti olarak değiştirilecek ve Kızıl Ordu, Millî Devrimci Ordunun bir parçası olarak yeniden tanımlanacak ve bunlar sırasıyla Nancing'deki Merkezî Hükümetin ve onun Askerî Konseyinin emri altına gireceklerdir;
      (3) Özel Bölge Hükümetine bağlı olan bölgelerde genel oya dayanan tamamen, demokratik bir sistem uygulanacaktır; ve
      (4) Toprakağalarının topraklarına el konması siyasetinden vazgeçilecek ve Japonya'ya karşı millî birleşik cephe ortak programı kararlılıkla uygulanacaktır.

[168] Kasım ve Aralık 1936'da Şanghay'da Japonlara ve Çinlilere ait yirmi altı tekstil fabrikasında, 45 bin işçi arasında büyük grevler başgösterdi. Aralık ayında Çingdao'daki Japonlara ait tekstil fabrikalarının bütün işçileri de destekleme grevine(sayfa 360) gitti. Şanghay işçilerinin grevi başarılı oldu; işçilerin ücretleri Kasım ayından başlamak üzere yüzde 5 oranında artırıldı ve işverenler işçileri keyfî olarak işten çıkarmamayı, dayak ve hakarete son vermeyi taahhüt ettiler. Fakat Çingdao'daki grev Japon deniz piyadeleri, tarafından bastırıldı.
[169] Japon emperyalizmi 1933'te Şanhayguan'ı işgal edip Kuzey Çin'e sızınca, özellikle onların Kuzey ve Orta Çin'deki emperyalist çıkarlarını doğrudan doğruya tehlikeye düşüren 1935'teki Ho-Umezu Anlaşmasından sonra İngiltere ile Birleşik Amerika, Japonya'ya karşı tavırlarını değiştirmeye başladılar ve Çan Kayşek hükümetinin Japonya'ya karşı siyasetinde bir ölçüde etkili olmaya başladılar. 1936'daki Sian Olayı sırasında İngiltere, Çin'deki çıkarlarını zedeleyen Japon taleplerinin reddedilmesini önerdi; hatta Çan Kayşek hükümetinin iktidarda kalması koşuluyla Guomindang'ın, Japonya'nın saldın siyasetine darbe indirmek amacıyla "Komünist Partisi ile bir çeşit ittifaka bile girişmesinin", pek de fena bir şey olmayacağını ima etti.
[170] Haziran 1936'da Guangsili savaşağaları Li Zungren ve Bay Çungsi ile Guangdunglu savaşağası Çen Çitang, "Japonya'ya karşı direnme ve milleti kurtarma" perdesi altında, ortaklaşa olarak, Çan Kayşek'e karşı olduklarını açıkladılar. Bunların muhalefeti Ağustosta Çan Kayşek'in rüşvet ve böl ve yönet taktikleri karşısında dağıldı.
[171] Japon kuvvetleri ve kukla birlikleri Ağustos 1938'da Suyyuan'ı istila etmeye başladı. Kasımda, oradaki Çin birlikleri karşı-saldırıya geçti ve ülkenin her yanında halk bu mücadeleyi destekleyen bir hareket başlattı.
[172] 1935'teki "Ho-Umezu Anlaşması"ndan sonra, halkın yükselen Japon aleyhtarı duygularının baskısı ve İngiliz ve Amerikan emperyalistlerinin Japonya'ya karşı sertleşen siyaseti karşısında Nancing'deki Guomindang hükümeti Japonya'ya karşı daha sert bir tutum takındı. Guomindang hükümeti Eylül 1936'dan Aralık 1936'ya kadar Japonlarla görüşmelerde oyalayıcı taktikler kullandı ve görüşmeler hiç bir sonuç vermedi.
[173] Bu, Sian Olayının barışçı yoldan çözülmesi üzerine Guomindang Merkez Yürütme Komitesinin 15 Şubat 1937'de yaptığı toplantıdır.
[174] Ah Ku, büyük Çin yazarı Lu Sun'un Ah Ku'nun Gerçek Hikâyesi adlı ünlü romanının kahramanıdır. Ah Ku, gerçek hayattaki(sayfa 361) yenilgilerini ve başarısızlıklarını ahlakî ya da manevî zaferler olarak değerlendirerek kendilerini teselli edenlerin tipik örneğidir.
[175] Çin'in burjuva-demokratik devrimi aşamasında komünistler, Sun Yatsen'in programının temel noktalarını benimsediler ve onunla işbirliği yaptılar. Bu, komünistlerin burjuva ve küçük burjuva dünya görüşünü ya da Sun Yatsen'in temsil ettiği ideolojik sistemi benimsedikleri anlamına gelmez. Çin proletaryasının öncüsü olarak Çin komünistleri, Sun Yatsen'inkinden tamamen farklı bir dünya görüşüne, farklı bir ideolojik sisteme ve millî ve diğer sorunlara farklı bir teorik yaklaşıma sahiptiler.
[176] Sun Yatsen'in 1924'te yeniden örgütlemesi üzerine Guomindang, çeşitli sınıfların devrimci bir ittifakı haline geldi ve Komünist Partisi üyeleri bireysel olarak Guomindang'a katıldılar. 1927'de devrime ihaneti üzerine Guomindang, ülke çapında "parti içi temizlik" adını verdiği bir harekete girişerek Komünistleri ve Dr. Sun Yatsen'in Üç Büyük Siyasetini samimiyetle destekleyen kendi sol kanat üyelerinin pek çoğunu katletti. O zamandan sonra, Guomindang, büyük toprakağalarının ve büyük burjuvazinin karşı-devrimci siyasî partisi oldu.
[177] Burada, 1927'nin ilk yarısında Parti Merkez Komitesinin oportünist önderliği tarafından yaratılan durum kastedilmektedir.
[178] Japon emperyalistleri Sian Olayından sonra Guomindang yetkililerini yeniden kurulmakta olan iç barışı bozmaya ve şekillenmekte olan Japonya'ya karşı millî birleşik cepheyi dağıtmaya zorlamak için bazı geçici uzlaşma girişimlerinde bulundular. Denetimleri altında bulunan iç Moğolistan sahte özerk hükümetinin, biri 1936 Aralığında diğeri de 1937 Martında olmak üzere iki mesaj yayınlayarak Nancing'deki Guomindang hükümetine bağlılığını belirtmesini sağladılar. Bizzat Japon Dışişleri Bakanı Sato, açıkça Çan Kayşek'i överek sahtekârca Japonya'nın Çin'le olan ilişkilerini düzelteceğini ve Çin'in siyasî birliğe kavuşmasına ve ekonomik bakımdan kalkınmasına yardım edeceğini ilan etti. Ayrıca Japonya, Japonya'daki büyük parababalarından biri olan Kenji Kodama'nın başkanlığındaki bir sözümona Ekonomik Araştırma Grubunu, Çin'in "modern bir devlet örgütü kurmasına" yardımcı olmak üzere Çin'e gönderdi. Bu çabalar saldırının yolunu hazırlıyordu ve "Sato diplomasisi" diye adlandırılıyordu. Japon emperyalistlerinin aldatmacalarına kananlar ise bunları, "Japonya açısından bir geri çekilme" olarak nitelendiriyorlardı.
[179] 1937 Nisanında Suçov'daki Guomindang Yüksek Mahkemesi, 1936 Kasımında Şanghay'da tutuklanan Şen Cünru'yu ve Japonya'ya Karşı Direnme ve Milleti Kurtarma Hareketinin diğer altı önderini yargıladı. Bunlar, gerici Guomindang yetkililerinin eskiden beri bütün yurtsever hareketlere kara çalmak için kullanageldikleri "Cumhuriyeti tehlikeye atmak" iddiasıyla suçlandılar.
[180] Kuzeydoğu Ordusu, Sian Olayından önce Şensi ve Gansu Eyaletlerinin sınırında bulunuyordu ve Kuzey Şensi'deki Kızıl Orduyla doğrudan doğruya ilişki halindeydi. Kızıl Ordunun büyük ölçüde etkisinde kalarak daha sonraları Sian'daki(sayfa 373) darbeyi gerçekleştirdi. 1937 Martında, Kuzeydoğu Ordusu doğuya, Henan ve Anhuy Eyaletlerine gitmek zorunda bırakıldı. Bu, Kuzeydoğu Ordusunun Kızıl Orduyla ilişkisini kesmek ve saflarında ayrılık çıkarmak için Guomindang gericileri tarafından alman bir önlemdi.
[181] General Yang Huçeng, Çang Sueliang'la birlikte Sian Olayını gerçekleştiren, Çin'in kuzeybatısındaki bir askerî önderdi. Böylece bu olayın önderleri, isimleri birleştirilerek halk tarafından "Çang-Yang" diye anılırlardı. Çan Kayşek salıverildiği zaman Çang onunla beraber Nancing'e gitti, fakat derhal tutuklandı. 1937 Nisanında, Yang da Guomindang gericileri tarafından, görevinden alındı ve yurt dışına gitmek zorunda bırakıldı. Direnme Savaşı başladığı zaman Yang, Çin'e dönerek görev istedi, ancak Çan Kayşek tarafından tutuklanarak hayatının geri kalan kısmını hapiste geçirdi. 1949 Eylülünde Halk Kurtuluş Ordusu Çungking yakınlarına doğru ilerlerken, Guomindang onu bir toplama kampında katlettirdi.
[182] Şensi, Honan ve Şansi sınırındaki Tungguan stratejik öneme sahip bir geçittir. Sian Olayı meydana geldiğinde Guomindang askerleri esas olarak Tungguan'ın doğusunda bulunuyordu. Partideki, Çang Guotao gibi bazı "solcu"lar, o sırada Kızıl Ordunun "savaşa savaşa Tungguan'ı yarıp geçmesini" istiyorlardı. Bu Kızıl Ordunun Guomindang askerlerine karşı taarruza geçmesi gerektiği anlamına geliyordu. Bu öneri, Merkez Komitesinin, Sian Olayının barışçı bir çözüme ulaştırılması yolundaki siyasetine aykırıydı.
[183] Ekim Devriminden sonra uzun bir süre Fransız emperyalistleri, Sovyetler Birliği'ne karşı düşmanca bir siyaset izlediler. Fransız hükümeti 1918 yılından 1920 yılına kadar on dört devletin Sovyetler Birliği'ne karşı giriştiği silahlı müdahaleye etkin bir şekilde katıldı ve bu müdahalenin yenilgiye uğramasından sonra, bile, Sovyetler Birliği'ni tecrit etme gerici siyasetini sürdürdü. Fransa, ancak 1935 Mayısında, Sovyetler Birliği' nin yürüttüğü barış siyasetinin Fransız halkı arasındaki etkisiyle ve Nazi Almanyasının saldırı tehdidi karşısında, Sovyetler Birliği'yle bir karşılıklı yardımlaşma antlaşması yaptı, ancak Fransa'daki gerici hükümet bu antlaşmanın koşullarına uymadı.
[184] Aralık 1935'te Pekin'deki öğrencilerin Çin Komünist Partisinin önderlik ettiği yurtsever gösterisi. İç savaşın sona ermesini ve Japonya'ya karşı silahlı direnişe geçilmesini talep(sayfa 374) eden bu hareket ülke çapında destek sağladı.
[185] Japon mallarının kaçakçılık yoluyla Çin'e sokulması.
[186] Burada, sözümona Çin-Japon ekonomik işbirliği kastedilmektedir.
[187] Bkz. Karl Marks ve Friedrich Engels, Komünist Partisi Manifestosu, Dördüncü Bölüm; V.İ. Lenin, Demokratik Devrimde Sosyal Demokrasinin İki Taktiği, Onikinci ve Onüçüncü Bölümler; Sovyetler Birliği Komünist Partisi (Bolşevik) Tarihi, Kısa Ders, Üçüncü Bölüm, Üçüncü Kısım.
[188] Bkz. J.V. Stalin, Leninizmin İlkeleri, Üçüncü Bölüm, Sol Yayınları; "Ekim Devrimi ve Rus Komünistlerinin Taktikleri", İkinci Bölüm; "Leninizmin Sorunları Üzerine", Üçüncü Bölüm.
[189] Bkz. J.V. Stalin, "Kremlin Sarayında Kızıl Ordu Akademileri Mezunlarına Söylev", Mayıs 1935. Bu söylevinde Stalin şöyle diyordu: "...Dünyadaki bütün sermayeler içinde en değerlisi ve en belirleyici olanı insandır, kadrolardır. Şunu kavramalıyız ki, içinde bulunduğumuz koşullarda, 'her şeyi kadrolar belirler'."
[190] Sözü geçen görüş ayrılığı, Partinin Merkez Komitesinin çizgisi ile Çang Guotao'nun 1935-38 yıllarındaki geri çekilme çizgisi arasındaydı. Bkz. bu ciltte "Japon Emperyalizmine Karşı Taktikler Üzerine" Not 22, s. 225-226, Mao Zedung yoldaş, "daha önceki ayrılık... şimdi ortadan kaldırılmış bulunmaktadır" derken, Kızıl Ordunun Dördüncü Cephe Ordusunun, Merkezi Kızıl Orduya katılmasına değiniyordu. Çang Guotao'nun bundan sonra Partiye açıkça ihanet etmesi ve daha da yozlaşarak bir karşı-devrimci haline gelmesi, artık Parti çizgisi ile ilgili bir ayrılık olmaktan çıkmış ve tek bir hainin faaliyeti haline gelmişti.


Sayfa başina gidiş