ÇİN TOPLUMUNDAKİ SINIFLARIN TAHLİLİ[1*]
Mart 1926
Düşmanlarımız kimlerdir? Dostlarımız kimlerdir? Bu, devrimin en önemli sorunlarından biridir. Çin'de daha önceki bütün devrimci mücadelelerin çok az ilerleme sağlamasının temel nedeni, gerçek düşmanlara saldırmak üzere, gerçek dostlarla birleşmeyi başaramamış olmalarıdır. Devrimci bir parti kitlelerin rehberidir; devrimci parti kitleleri yanlış yola sokarsa, devrimi yolundan saptırırsa, hiç bir devrim başarıya ulaşamaz. Devrimi kesin olarak başarıya ulaştırabilmek ve kitleleri yanlış yola sokmaktan kaçınabilmek için, gerçek düşmanlarımıza saldırmak üzere, gerçek dostlarımızla birleşmeye dikkat etmeliyiz. Gerçek dostları gerçek düşmanlardan ayırdetmek için, Çin toplumundaki çeşitli sınıfların ekonomik durumlarının ve bu sınıfların devrim karşısındaki tutumlarının genel bir tahlilini yapmalıyız.
Çin toplumundaki çeşitli sınıfların durumu nedir?
Toprakağaları sınıfı ve komprador sınıfı.
[1] Ekonomik bakımdan geri ve yarı-sömürge bir ülke olan Çin'de toprakağaları
[sayfa 19] sınıfı ve komprador sınıfı tamamen uluslararası burjuvazinin bir parçasıdır; bunların varlığı ve gelişmesi emperyalizme bağlıdır. Bu sınıflar, Çin'in en geri ve en gerici üretim ilişkilerini temsil ederler ve üretici güçlerin gelişmesini engellerler. Bu sınıfların varlığı Çin devriminin amaçlarıyla asla bağdaşmaz. Büyük toprakağaları sınıfı ve özellikle de büyük komprador sınıfı her zaman emperyalizmin safında yer alır ve en karşı-devrimci grubu oluşturur.
Etatistler[2] ve Guomindang'ın sağ kanadı bu sınıfların siyasi temsilcileridir.
Orta burjuvazi. Bu sınıf Çin'in şehirleri ve köylük bölgelerindeki kapitalist üretim ilişkilerini temsil etmektedir. Esas olarak milli burjuvazinin
[3] meydana getirdiği orta burjuvazi, Çin devrimine karşı tutarsız bir tutum takınır; yabancı sermayenin darbeleri ve savaşağalarının baskısı altında inlerken, emperyalizme ve savaşağalarına karşı, bir devrimin gereğini duyar ve devrimci hareketi destekler; ancak ülke içinde proletaryanın devrime militanca katılması ve ülke dışında da uluslararası proletaryanın etkin desteği sonucunda, devrimin, kendi sınıfının büyük burjuva olma umudunu tehdit ettiğini sezince, devrime karşı kuşkucu bir tutum alır. Bu sınıf, siyasi bakımdan tek bir sınıfın, milli burjuvazinin hâkimiyeti altında bir iktidarın kurulmasından yanadır. Day Citao'nun
[4] gerçek takipçisi olduğunu söyleyen biri, Pekin'de yayınlanan Cen Bao'da
[5], "Emperyalistlerin başını ezmek için sol yumruğunuzu, komünistlerin
[sayfa 20] başını ezmek için sağ yumruğunuzu kaldırın," diye yazıyordu. Bu sözler, orta burjuvazinin ne kadar büyük bir çıkmaz ve kaygı içinde olduğunu göstermektedir. Orta burjuvazi, Guomindang'ın Halkın Refahı İlkesinin sınıf mücadelesi teorisi temelinde yorumlanmasına, Guomindang'ın Rusya ile ittifak yapmasına ve komünistlerle
[6] sol kanatçıların Guomindang'a alınmasına karşıdır. Ancak bu sınıfın, milli burjuvazinin hâkimiyeti altında bir iktidar kurma çabasının gerçekleşmesi pek mümkün değildir. Çünkü günümüz dünya koşullarında iki büyük güç, yani devrim ile karşı-devrim, son bir mücadeleye girişmişlerdir. Her iki tarafın da büyük birer bayrağı vardır. Bunlardan biri, Üçüncü Enternasyonal'in dalgalandırdığı ve dünyanın bütün ezilen sınıflarının çevresinde toplandığı devrimin kızıl bayrağı; diğeriyse, Milletler Cemiyetinin dalgalandırdığı ve dünyanın bütün karşı-devrimcilerinin çevresinde toplandığı karşı-devrimin beyaz bayrağıdır. Ara sınıflar, bir bölümünün sola dönerek devrime katılması, bir bölümününse sağa dönerek karşı-devrime katılmasıyla hızla parçalanmaya mahkûmdur. "Bağımsız" kalabilmeleri olanaksızdır. Dolayısıyla Çin'deki orta burjuvazinin, kendisinin önderlik edeceği "bağımsız" bir devrimi düşünmesi boş bir hayaldir.
Küçük burjuvazi. Bu kesim, mülk sahibi köylüleri,
[7] el sanatları ustalarını, küçük tüccarları, aydınların alt kademelerini, yani öğrencileri, ilkokul ve ortaokul öğretmenlerini, alt kademelerdeki devlet memurlarım, büro çalışanlarını ve küçük avukatları kapsamaktadır. Gerek büyüklüğü, gerekse sınıf niteliği bakımından bu sınıfın üzerinde önemle durmak gerekmektedir. Mülk sahibi köylüler ve el sanatları ustaları küçük çapta üretim yapmaktadır. Bu sınıfın bütün tabakaları, aynı küçük burjuva ekonomik temele dayanmakla birlikte, üç ayrı bölüme ayrılır. Birinci bölümü, bir miktar paraya ya da tahıl fazlasına sahip olanlar; yani kol ya da kafa emeğiyle, her yıl hayatlarını sürdürmek için tükettiklerinden fazla kazananlar oluşturur. Bunlar zengin olmak isterler ve Mareşal Çao'ya
[8] taparlar. Gerçi büyük servetler
[sayfa 21] elde etme hayalleri yoktur, ama her zaman orta burjuva durumuna yükselmeyi isterler. Bu burjuvaların el üstünde tutulduklarını gördükçe ağızlarının suyu akar. Böyleleri ürkektir, devlet memurlarından ve biraz da devrim, den korkarlar; ekonomik durumları bakımından orta burjuvaziye oldukça yakın olduklarından, bu sınıfın yaptığı propagandaya büyük güven duyar ve devrime kuşkuyla bakarlar. Bu bölüm, küçük burjuvazi içinde bir azınlıktır ve bu sınıfın sağ kanadını meydana getirir. İkinci bölüm, ekonomik bakımdan esas olarak kendi kendine yeterli kimselerden oluşur. Bunlar, birinci bölümdekilerden epeyce farklıdırlar; onlar da zengin olmak isterler, ama Mareşal Çao, buna asla izin vermez. Üstelik son yıllarda, emperyalistlerin, savaşağalarının, feodal toprakağalarının ve büyük komprador burjuvazinin baskı ve sömürüsü altında ezilerek, dünyanın artık o eski dünya olmadığını anlamışlardır. Eskisi kadar çalışmakla, hayatlarını sürdürmeye yetecek parayı kazanamayacaklarını sezmektedirler, İki yakalarını biraraya getirebilmek için, daha uzun zaman çalışmak, daha erken kalkmak, işi daha geç bırakmak ve çalışmalarında iki kat dikkatli olmak zorundadırlar. Artık yabancılara "yabancı şeytanlar", savaşağalarına "soyguncu generaller", yerel zorbalara ve mütegallibeye de "vicdansız zenginler" diye söver olmuşlardır. Emperyalistlere ve savaşağalarına karşı yürütülen harekete gelince, yabancıların ve savaşağalarının çok güçlü görünmeleri nedeniyle, bu hareketin başarıya ulaşacağından kuşku duymakta, yürütülen harekete katılmakta kararsız davranmakta ve tarafsız kalmayı yeğ tutmaktadırlar. Ancak hiç bir zaman devrime karşı çıkmamaktadırlar. Sayıca çok kalabalık olan bu bölüm, küçük burjuvazinin nerdeyse yansım oluşturmaktadır. Üçüncü bölüm yaşam koşulları günden güne kötüleşen kimselerden meydana gelmektedir. Bu bölümdekilerin çoğu, eskiden durumu daha iyi olan ailelerden gelmektedir; bunların durumu yavaş yavaş değişmekte, bugün zar zor geçinmekle birlikte, giderek daha kötü bir duruma düşmektedirler. Her yılsonu hesaplarını kapatırken, "Vay canına! Gene mi açık verdik?"
[sayfa 22] diye donakalmaktadırlar. Eskiden daha iyi günler görmüş, bugünse durumu her yıl gittikçe kötüleşen, borçları yığılan ve gitgide yoksulluğa sürüklenen bu kimseler, "geleceği düşündükleri zaman titremektedirler". Geçmişleri ve bugünkü hayatları arasındaki bu büyük karşıtlıktan dolayı, büyük bir ruhsal bunalım içindedirler. Bu kimseler devrimci hareket için çok önemlidirler. Büyük bir kitle meydana getirmekte ve küçük burjuvazinin sol kanadım oluşturmaktadırlar. Olağan koşullarda, küçük burjuvazinin bu üç bölümünün devrim karşısındaki tutumları farklıdır. Ama savaş zamanında, başka bir deyişle devrim dalgasının yükseldiği ve zaferin ufukta belirdiği zamanlarda, küçük burjuvazinin yalnızca sol kanadı değil, orta kesimi de devrime katılabilir; dahası, proletaryanın ve küçük burjuvazinin sol kanadının büyük devrimci dalgasının sürüklediği sağ kanatçıların bile devrime katılması mümkündür. 1925 yılındaki 30 Mayıs Harekâtının
[9] ve çeşitli yerlerdeki köylü hareketinin tecrübeleri bu sonucu doğrulamıştır.
Yarı-proletarya. Burada yarı-proletarya olarak tanımlanan tabaka beş kesimden oluşmaktadır. 1) Yarı-mülk sahibi köylülerin büyük çoğunluğu,
[10] 2) Yoksul köylüler, 3) Küçük zanaatkârlar, 4) Tezgâhtarlar,
[11] 5) İşportacılar.
Yoksul köylülerle birlikte yarı-mülk sahibi köylülerin ezici çoğunluğu, köylü kitlelerinin büyük bir bölümünü oluşturmaktadır. Köylü sorunu özünde onların sorunudur. Yarı-mülk sahibi köylüler, yoksul köylüler ve küçük zanaatkârlar, mülk sahibi köylülerden ve el sanatları ustalarından da daha küçük çapta üretim yaparlar. Gerçi ortakçı köylüler ve yoksul köylülerin büyük çoğunluğu yarı-proletarya sayılır, ama bunlar gene de ekonomik durumlarına göre yukarı, orta ve aşağı olmak üzere, daha küçük üç kesime ayrılabilir. Yarı-mülk sahibi köylüler, mülk sahibi köylülerden daha kötü durumdadır; çünkü her yıl ihtiyaçları olan yiyeceğin yarısını olsun sağlayamamakta ve bu açığı kapamak için başkalarından toprak kiralamak, işgüçlerinin bir bölümünü satmak ya da küçük ticaretle uğraşmak zorunda kalmaktadırlar. Ürünün henüz alınmadığı ve eski
[sayfa 23] ürünün de tüketilmiş bulunduğu, ilkbahar sonları ve yaz başlarında çok yüksek faizle borçlanır ve yüksek fiyatla tahıl satın alırlar. Elbette, onların bu kötü durumu, başkalarının yardımına hiç gerek duymayan, mülk sahibi köylülerin durumundan daha zordur, ama yoksul köylülerden de daha iyi durumdadırlar. Çünkü yoksul köylülerin hiç toprağı yoktur ve bir yıllık çalışmalarının karşılığında ürünün ancak yarısını, hatta yarısından bile azım alırlar. Oysa ortakçı köylüler, başkalarından kiraladıkları topraklardan elde edilen ürünün, ancak yarısını ya da yansından azmi alabilmelerine karşılık, kendi topraklarından elde ettikleri ürünün tümüne sahip olabilirler. Dolayısıyla, yan - mülk sahibi köylüler, mülk sahibi köylülerden daha devrimci olmakla birlikte, yoksul köylüler kadar devrimci değildirler. Yoksul köylüler, toprakağalarının sömürdüğü kiracı köylülerdir. Bunlar da ekonomik durumlarına göre, gene iki kesime ayrılabilir. Bir kesiminin az çok yeterli tarım aracı ve biraz parası vardır. Bu tür köylüler, bir yıllık çalışmalarının karşılığı olan ürünün yarısını ellerinde tutabilirler. Açıklarını kapamak için yan ürünler yetiştirir, balık
ya, da karides tutar, tavuk ya da domuz besler ya da işgüçlelerinin bir bölümünü satarak kıt kanaat yılı çıkarmaya çalışırlar. Bu yüzden, yarı-mülk sahibi köylülerden daha çetin bir hayatları vardır, ama yoksul köylülerin öteki kesiminden daha iyi durumdadırlar. Yarı-mülk sahibi köylülerden daha devrimci olmakla birlikte, yoksul köylülerin öteki kesimi kadar devrimci değildirler. Bu öteki kesiminse ne yeterli tarım aracı, ne parası, ne de yeterli gübresi vardır. Ürünleri azdır; kirayı ödedikten sonra ellerinde pek az bir şey kaldığından, işgüçlerinin bir bölümünü satmaya daha da zorunludurlar. Dar günlerinde çaresizlik içinde akrabalarından ya da dostlarından yardım dilenir, kendilerim; birkaç gün yetecek birkaç
tu ya da birkaç
şeng[2*] tahıl ödünç alırlar ve dağ gibi yığılan borçlarının altında ezilirler. Bunlar köylüler içinde en kötü durumda olanlardır ve devrimci
[sayfa 24] propagandaya çok açıktırlar. Küçük zanaatkârlara yarı-proleter denilmesinin nedeni, bazı basit üretim araçlarına sahip olmalarına ve hatta kendi işlerinde çalışmalarına karşılık, onların da sık sık işgüçlerini satmak zorunda kalmaları ve ekonomik durumları açısından az çok yoksul köylülere benzemeleridir. Büyük geçim sıkıntıları ve kendi kazançları ile harcamaları arasındaki uçurum yüzünden, sürekli olarak yoksulluğa düşme ve işsiz kalma korkusu içindedirler; bu bakımdan da büyük ölçüde yoksul köylülere benzerler. Tezgâhtarlar, dükkan ve mağazalarda çalışan insanlardır; çok az bir ücretle ailelerini geçindirmeye çalışırlar ve fiyatların her yıl yükselmesine karşın, ücretleri ancak birkaç yılda bir biraz artar. Bir rastlantı sonucu, dostça bir sohbete dalacak olsanız, hemen bitip tükenmeyen geçim sıkıntılarını anlatmaya koyulurlar. Yoksul köylülerle ve küçük zanaatkârlarla aşağı yukarı aynı durumda bulunan tezgâhtarlar, devrimci propagandaya oldukça açıktırlar. Mallarını bir sırığa geçirip geze geze de satsalar, yol boyunca tezgah da kursalar, işportacıların sermaye ve kazancı çok azdır. Geçinecek kadar para kazanamazlar. Durumları aşağı yukarı yoksul köylülerin durumuna benzer; tıpkı yoksul köylüler gibi, bunlar için de koşulların değişmesi ancak devrimle mümkündür.
Proletarya. Modern sanayi proletaryasının sayısı yaklaşık 2 milyondur. Sayıca fazla olmamasının nedeni, Çin' in ekonomik bakımdan geri olmasıdır. Bu 2 milyon sanayi işçisi, esas olarak beş sanayi kolunda, yani demiryolu, madencilik, deniz ulaşımı, dokuma ve gemi yapımı kollarında çalışır. Bunların büyük bir bölümü yabancı kapitalistlerin işletmelerinde köleleştirilmiştir. Sayıca fazla olmamakla birlikte, sanayi proletaryası Çin'in yeni üretici güçlerini temsil eder, modern Çin'in en ilerici sınıfıdır ve devrimci hareketin önder gücü durumuna gelmiştir. Son dört yılın güçlü grevleri, sanayi proletaryasının Çin devrimindeki rolünün önemini gözler önüne sermiştir. Sözgelimi, denizcilerin grevleri,
[12] demiryolu işçilerinin grevi,
[13] Kaylan ve Ciaozo kömür madenlerindeki grevler,
[14] Şamin grevi
[15] ve
[sayfa 25] 30 Mayıs Olayından sonra Şanghay ve Hongkong'daki genel grevler
[16]. Sanayi işçilerinin bu durumda olmalarının birinci nedeni, birarada bulunmalarıdır. Halkın başka hiç bir kesimi böylesine yoğun bir biçimde birarada değildir. İkinci neden, ekonomik durumlarının kötülüğüdür. Her türlü üretim olanağından yoksun kılınmışlardır; ellerinden başka bir şeyleri kalmamıştır; asla zengin olma umutları yoktur; üstelik emperyalistler, savaşağaları ve burjuvazi tarafından en amansız bir biçimde ezilmektedirler. Özellikle iyi savaşçılar olmalarının nedeni budur. Şehirlerdeki hamallar da göz önüne alınması gereken bir güçtür. Bunların çoğu liman işçileri ve çekçekçilerdir; aralarında ayrıca lağım işçileri ve çöpçüler de vardır. Ellerinden başka hiç bir şeye sahip olmayan bu insanlar, ekonomik bakımdan sanayi işçilerine benzer bir durumdadırlar. Ama onlar kadar yoğun değildirler ve üretimde daha önemsiz bir rol oynarlar. Çin'de modern çiftçilik şimdilik çok sınırlıdır. Köy proletaryası derken, işgüçlerini yıllık, aylık ya da günlük olarak satan tarım işçilerini kastediyoruz. Ne toprağı, ne parası, ne de tarım aracı olan bu insanlar, ancak işgüçlerini satarak yaşayabilirler. Bütün işçiler arasında en uzun süre, en düşük ücretle ve en kötü koşullarda çalışan ve en az işgüvenliğine sahip olanlar bunlardır. Bunlar, köylerde en fazla ezilen insanlardır ve köylü hareketi içindeki yerleri, yoksul köylülerinki kadar önemlidir.
Bütün bunların dışında, topraklarını yitiren köylülerden ve iş bulamayan zanaatkarlardan oluşan, epey geniş bir lümpen-proletarya vardır. Yarınlarına en az güvenle bakanlar bunlardır. Ülkenin her yanında gizli dernekler kurmuşlardır. Aslında bu dernekler, başlangıçta siyasi ve ekonomik mücadele amacıyla kurulmuş yardımlaşma dernekleriydi; örneğin, Fucien ve Guangdung'daki Üçler Derneği, Hunan, Hubey, Guycov ve Sicuan'daki Kardeşlik Derneği, Anhuy, Henan ve Şandung'daki Büyük Kılıç Derneği, Çili
[17] ve üç kuzeydoğu eyaletindeki Akılcı Hayat Derneği ve Şanghay ve daha başka yerlerdeki Yeşil Kuşak Derneği.
[18] Çin'in çetin sorunlarından biri de, bu insanların nasıl
[sayfa 26] ele alınacağı sorunudur. Gözüpek savaşçılar olmakla birlikte, yıkıcılığa yatkın olan bu insanlar, doğru bir rehberlik altında devrimci bir güce dönüşebilirler.
Özetlersek, düşmanlarımız, emperyalizmle işbirliği içinde olan herkes, yani savaşağaları, bürokratlar, komprador sınıf, büyük toprakağası sınıfı ve onlara bağlı aydınların gerici kesimidir. Devrimimizin önder gücü, sanayi proletaryasıdır. En yakın dostlarımız, bütün yarı-proletarya ve küçük burjuvazidir. Yalpalayan orta burjuvaziye gelince, sağ kanadı düşmanımız, sol kanadı da dostumuz durumuna gelebilir. Ama biz, her zaman tetikte olmalı ve saflarımız arasında karışıklık yaratmalarına izin vermemeliyiz.
[sayfa 27]
HUNAN'DAKİ KÖYLÜ HAREKETİNE İLİŞKİN
BİR ARAŞTİRMA ÜZERİNE RAPOR[3*]
Mart 1927
KÖYLÜ SORUNUNUN ÖNEMİ
Hunan'a[19] son gidişimde, Siangtan, Siangsiang, Heng-şan, Liling ve Cangşa illerindeki durum hakkında ilk elden soruşturma yaptım. 4 Ocaktan 5 Şubata kadar geçen otuz iki günde il merkezlerinde ve köylerde tecrübeli köylülerin ve köylü hareketi içinde çalışan yoldaşların katıldıkları toplantılar düzenledim; raporlarını dikkatle dinledim ve birçok bilgi topladım. Köylü hareketinin birçok yönü, Hankov ve Cangşa'daki eşrafın söylediklerinin tam tersiydi. Şimdiye kadar habersiz olduğum birçok garip şey gördüm ve işittim. Birçok başka bölge için de, aynı şeylerin geçerli olduğuna inanıyorum. Köylü hareketi aleyhinde söylenen bütün sözler hemen geri alınmalıdır. Devrimci yetkililerin köylü hareketiyle ilgili olarak aldıkları yanlış önlemler hemen değiştirilmelidir. Devrimin gelişmesine ancak böyle katkıda bulunabiliriz. Çünkü köylü hareketinin günümüzdeki [sayfa 31] yükselişi çok büyük bir olaydır. Yakında Çin'in orta, kuzey ve güney eyaletlerinde yüz milyonlarca köylü, ne kadar büyük olursa olsun, hiç bir gücün durduramayacağı güçlü bir fırtına gibi, bir kasırga gibi çok ani ve şiddetli bir şekilde ayaklanacaktır. Onlar, kendilerini bağlayan engelleri parçalayacaklar ve kurtuluşa giden yolda hızla ileri atılacaklardır. Bütün emperyalistleri, savaşağalarını, yiyici memurları, yerel zorbaları ve mütegallibeyi mezara göndereceklerdir. Her devrimci parti ve her devrimci yoldaş sınanacak ve kitlelerin verdiği karara göre ya kabul edilecek ya da reddedilecektir. Üç seçenek vardır: Kitlelerin başına geçerek onlara önderlik mi edeceğiz? Bağırıp çağırarak, eleştirerek onların gerisinde mi kalacağız? Yoksa, önlerine dikilip onlara karşı mı çıkacağız? Her Çinli seçimini yapmakta özgürdür, fakat olaylar sizi bir an önce seçim yap maya zorlayacaktır.
ÖRGÜTLENİN!
Hunan'daki köylü hareketinin gelişmesi, hareketin şimdiden oldukça ilerleme göstermiş olduğu eyaletin merkez ve güney yörelerindeki illerle ilgili olarak kabaca iki döneme ayrılabilir. Birincisi, geçen yılın Ocak ayından Eylül ayma kadar olan örgütlenme dönemidir. Bunun Ocak Haziran arası yeraltı faaliyetleri, devrimci ordunun Çao [sayfa 32] Hengti'yi[20] kovaladığı Temmuz-Eylül arası ise açık faaliyet dönemiydi. Bu dönemde köylü birliklerinin üye sayısı 300-400 bini geçmiyordu ve köylü birliklerinin doğrudan önderliği altındaki yığınların sayısı 1 milyondan fazla değildi; köylük bölgelerde henüz hemen hemen hiç mücadele yoktu ve sonuç olarak köylü birlikleri başka çevrelerde çok az eleştiriliyordu. Birliklerin üyeleri Kuzey Sefer Ordusunda kılavuz, keşifçi ve hamal olarak çalıştıklarından, bazı subaylar bile köylü birlikleri hakkında olumlu şeyler söylüyorlardı. Geçen Ekimden, bu yılın Ocak ayına kadar olan ikinci dönem ise, devrimci eylem dönemiydi. Birliklerin üye sayısı 2 milyona çıktı ve bu birliklerin doğrudan önderliği altındaki yığınların sayısı 10 milyona ulaştı. Köylüler birliklere girerken genellikle bütün aile adına bir kişinin adını verdiklerinden 2 milyon üye demek, birliklerin etkisi altında aşağı yukarı 10 milyonluk bir kitle var demektir. Bugün Hunan'daki köylülerin hemen hemen yansı örgütlenmiş durumdadır. Siangtan, Siangsiang, Liuyang, Cangşa, Liling, Ningsiang, Pingciang, Siangyin, Hengşan, Hengyang, Leyyang, Censien ve Anhua gibi illerde köylülerin hemen hepsi, köylü birliklerinde toplanmıştır ya da onların önderliği altındadır. Köylüler, yaygın örgütlenmelerinin gücüyle harekete geçtiler ve köylük bölgelerde dört ay içinde, tarihte eşi görülmedik büyük bir devrim yaptılar.
KAHROLSUN YEREL ZORBALAR VE MÜTEGALLİBE!
BÜTÜN İKTİDAR KÖYLÜ BİRLİKLERİNE!
Köylülerin saldırılarının ana hedefleri yerel zorbalar, mütegallibe ve yasa tanımayan toprakağalarıdır; fakat köylüler bu hedeflerin yanı sıra, ataerkil düşünce ve kurumlara, şehirlerdeki yiyici memurlara ve köylük bölgelerdeki kötü uygulama ve geleneklere de darbler indirdiler. Saldırı, gücü ve hızı açısından çok şidetliydi; önünde eğilenler yaşadılar, karşı koyanlar ise" yok oldular. Bunun sonucunda, [sayfa 33] feodal toprakağalarının binlerce yıl yararlandıkları ayrıcalıklar paramparça edilmektedir. Toprakağalarının elde ettikleri bütün onur ve saygınlık bir kenara atılmaktadır. Toprakağalarının iktidarının çöküşüyle birlikte, köylü birlikleri şimdi tek yetkili organ durumuna geldiler ve yaygın bir slogan olan "Bütün iktidar köylü birliklerine!" sloganı gerçekleşmiş oldu. Artık kan-koca arasındaki tartışmalar gibi önemsiz durumlar bile köylü birliklerine getirilmektedir. Köylü birliklerinin bir üyesine danışmadan hiç bir şey çözülememektedir. Birlik, gerçekte köylük bölgelerdeki bütün işleri yönetmektedir ve kelimenin tam anlamıyla, "onun borusu ötmektedir". Birliklerin dışında olanlar, birlikler hakkında yalnızca iyi şeyler söyleyebilmekte ve birliklerin aleyhinde hiç bir söz edememektedirler. Yerel zorbaların, mütegallibenin ve kanun tanımayan toprakağalarının bütün söz haklan ellerinden alınmıştır ve hiç biri aleyhte bir söz mırıldanmaya bile cesaret edememektedir. Köylü birliklerinin gücü ve baskısı karşısında, yerel zorba ve mütegallibenin en önde gelenleri Şanghay'a, ikinci derecedekiler Hankov'a, üçüncü derecedekiler Cangşa' ya, dördüncü derecedekiler il merkezlerine kaçmışlar, beşinci ve daha alt derecedekiler ise köylerdeki köylü birliklerine teslim olmuşlardır.
Küçük mütegallibeden biri, "İşte on yuan[4*]. Lütfen köylü birliğine girmeme izin verin" dediğinde, köylüler, "Hıh! Senin pis paranı kim ne yapsın!" diye karşılık vermektedirler.
Daha önce köylü birliklerine karşı çıkan orta ve küçük toprakağalarının çoğu, zengin köylüler ve hatta orta köylülerin bir bölümü şimdi kabul edilmek için boşuna uğraşmaktadırlar. Çeşitli yerleri gezerken, bana "Eyalet merkezinden gelen Sayın Komite Üyesi, lütfen bana kefil olun." diye yalvaran insanlarla karşılaştım.
Çing Hanedanı sırasında yerel yetkililerin düzenledikleri aile sayımı, bir usule uygun kütük, bir de "diğer" kütükten [sayfa 34] oluşurdu; birincisi namuslu kişiler, ikincisi ise hırsızlar, haydutlar ve diğer istenmeyen kişiler içindi. Şimdi de bazı bölgelerde köylüler, daha önce köylü birliklerine karşı çıkmış olanları korkutmak için bu yöntemi kullanmaktadırlar. "Adlarını diğer kütüğe geçirin" diyorlar.
Adlarının diğer kütüğe geçirilmesinden korkan bu tip insanlar, köylü birliklerine kabul edilmek için çeşitli yollara başvuruyorlar; ve bu sorun kafalarını o derece meşgul ediyor ki, adlarını yazdırmadan kendilerini güvenlik içinde hissetmiyorlar. Fakat çoğunlukla geri çevrildiklerinden, kendilerini sürekli olarak diken üstünde hissediyorlar. Birliklerin kapılarının yüzlerine kapatılmasıyla, evsiz barksız birer serseri ya da köylülerin deyimiyle "süprüntü" duruluna düşüyorlar. Kısacası, dört ay önce "köylü çetesi" diye aşağılanan şey, şimdi en onurlu bir kurum olmuştur. Önceleri eşrafın gücü karşısında yerlere eğilenler şimdi köylülerin gücünün önünde eğiliyorlar. İstisnasız herkes, geçen Ekimden beri dünyanın değiştiğini kabul etmektedir.
"ÇOK KÖTÜ!" MÜ, YOKSA "ÇOK İYİ!" Mİ?
Köylülerin ayaklanması, eşrafın tatlı uykularını kaçırdı. Köylük bölgelerdeki olaylarla ilgili haberlerin şehirlere ulaşması, eşraf arasında hemen yaygara kopmasına yol açtı. Çangşa'ya varışımdan az sonra, her çeşit insanla karşılaştım ve bir sürü dedikodu dinledim. Orta tabakalardan Guomindang'ın sağ kanat unsurlarına kadar herkes, bütün bu olup biteni şu tek sözcükle özetliyordu: "Çok kötü!", sıralarda şehirde herkesin dilinde dolaşan «Çok kötü» fikrinin etkisi altında kalan, oldukça devrimci fikirlere sahip insanların bile, köylük bölgelerde olup biteni gözlerinde canlandırdıklarında moralleri bozuluyor ve "çok kötü" sözünü reddedemiyorlardı. Hatta bayağı ilerici insanlar bile, "Çok kötü olsa da, bir devrimde böyle şeylerin olması kaçınılmazdır" diyorlar. Kısacası hiç kimse "çok kötü" sözünü [sayfa 35] bütünüyle reddedemiyordu. Ama daha önce de belirttiğimiz gibi, gerçek şudur: Geniş köylü yığınları, tarihi görevlerini yerine getirmek için ayaklanmışlardır; köylük bölgelerdeki demokrasinin güçleri, köylük bölgelerdeki feodalizmin güçlerini yıkmak için ayaklanmıştır. Yerel zorbalar, mütegallibe ve yasa tanımayan toprakağalarından meydana gelen ataerkil-feodal sınıf, binlerce yıllık zorba yönetimin temelini oluşturmuştur ve emperyalizmin, savaşağalığının ve yiyici bürokrasinin de temel taşıdır. Bu feodal güçleri yıkmak, milli devrimin gerçek hedefidir. Ömrünün milli devrime adadığı kırk yılı boyunca Dr. Sun Yatsen'in yapmak isteyip de yapamadığı şeyleri, köylüler birkaç ay içinde yaptılar. Bu, şimdiye kadar değil kırk yılda, binlerce yılda başarılamamış çok büyük bir iştir. Bu, çok iyi bir şeydir. Hiç de "çok kötü" değildir. "Çok kötü" olmakla hiç ilgisi yoktur. «Çok kötü», açıkça toprakağalarının çıkarları doğrultusunda, köylülerin ayaklanmasına karşı çıkmak için ortaya atılmış bir teoridir; açıkça toprakağası sınıfının eski feodal düzenini koruma ve yeni demokrasi düzeninin kurulmasını engelleme teorisidir; açıkça karşı-devrimci bir teoridir. Devrimci yoldaşlardan hiç biri bu saçmalığı ağzına almamalıdır. Eğer sağlam bir devrimci bakış açısına sahipseniz ve köylere gidip durumu kendi gözlerinizle görürseniz, hiç kuşku yok ki, şimdiye kadar hiç duymadığınız ölçüde büyük bir heyecan duyacaksınız. Milyonlarca köle, yani köylüler, kendilerini iliklerine kadar sömürerek semirmiş olan düşmanlarını şimdi yere çalmaktadır. Köylülerin yaptığı, tamamen haklı bir şeydir, çok iyi bir şeydir! "Çok iyi", köylülerin ve bütün diğer devrimcilerin teorisidir. Her devrimci yoldaş, millî devrimin köylük bölgelerde köklü bir değişmeyi gerektirdiğini bilmelidir. 1911 Devrimi[21], bu değişikliği gerçekleştiremedi ve bu yüzden başarısızlığa uğradı. Bu değişiklik şimdi gerçekleştirilmektedir ve bu, devrimin tamamlanması açısından önemli bir etkendir. Her devrimci yoldaş, bu hareketi desteklemek zorundadır; yoksa karşı-devrimci saflarda yer alıyor demektir. [sayfa 36]
"FAZLA İLERİ GİTME" SORUNU
Bir de, "Evet, köylü birlikleri gereklidir, ama fazla ileri gidiyorlar" diyenler var. Bu, orta yolcuların görüşüdür. Ama bakalım, gerçek durum böyle mi? Doğru, köylük bölgelerde köylüler bir bakıma "yönetilemez" durumdadırlar. Bütün yetkiyi elinde toplayan köylü birliği, toprakağalarına söz hakkı tanımamakta ve onların saygınlığını yok etmektedir. Bu, toprakağalarını yere çalıp onları ayaklar altına almak demektir. Köylüler, toprakağalarına, "Seni diğer kütüğe geçireceğiz" diye gözdağı vermektedirler. Yerel zorbaları ve mütegallibeyi para cezasına çarptırmakta, onlardan bağışta bulunmalarını istemekte ve tahtırevanlarını paramparça etmektedirler. Halk, topluca, köylü birliğine karşı çıkan yerel zorbaların ve mütegallibenin evlerine girmekte, domuzlarını kesip, tahıllarına el koymaktadır. Hatta yerel zorbaların ve mütegallibenin evlerindeki genç hanımların fildişi kakmalı yataklarına birkaç dakikalığına uzanıp keyfetmektedirler. En küçük bir provokasyona girişeni hemen tutuklamakta, tutukladıklarının kafalarına kâğıttan uzun külahlar geçirip, "Pis toprakağaları, şimdi anladınız mı bizim kim olduğumuzu!" diyerek, bunları köylerde dolaştırmaktadırlar. Köylüler, canlarının her istediğini yaparak ve her şeyin altını üstüne getirerek, köylük bölgelerde bir çeşit terör estirmişlerdir. Bazılarının "fazla ileri gitmek" ya da "bir yanlışı düzelteyim derken sınırları aşmak" ya da "bu kadarı da gerçekten fazla" dedikleri şey, işte budur! Bu gibi sözler, ilk bakışta doğru gibi gözükebilir, ama aslında yanlıştır. Birincisi, köylüleri bütün bunları yapmaya iten, yerel zorbaların, mütegallibenin ve yasa tanımayan toprakağalarının kendileri olmuştur. Bunlar ellerindeki iktidarı yüzyıllar boyu köylülere zulmetmek ve onları ayakları altında ezmek için kullanmışlardır. Köylülerin bu derece sert bir tepki göstermelerinin nedeni de budur. En şiddetli ayaklanmalar ve en ciddi karışıklıklar, hep, yerel zorbaların, mütegallibenin ve kanun tanımayan [sayfa 37] toprakağalarının en zalimce davrandıkları yerlerde ortaya çıkmıştır. Köylülerin açık seçik bir görüşü vardır. Kim kötüdür, kim değildir; en kötüsü kimdir, kim o kadar kötü değildir; kim ağır bir cezayı hak etmiştir, kim hafif bir cezayla bırakılabilir; bütün bu konularda köylülerin açık seçik bir görüşü vardır ve verilen cezanın işlenen suçu aştığı pek az görülmüştür. İkincisi, devrim yapmak, ziyafet vermeye, yazı yazmaya, resim yapmaya ya da nakış işlemeye benzemez; o kadar zarif, o kadar sakin ve yumuşak, o kadar ılımlı, uysal, kibar, ölçülü ve âlicenap olamaz.[22] Devrim bir ayaklanmadır, bir sınıfın başka bir sınıfı devirdiği bir şiddet hareketidir. Bir köylü devrimi ise, köylülüğün feodal toprakağaları sınıfının iktidarını yıktığı bir devrimdir. Köylülerin en büyük zora başvurmadan, toprakağalarının binlerce yıldır süregelen ve derin kökleri olan hâkimiyetini yıkmaları olanaksızdır. Köylük bölgelerin çok büyük bir devrimci atılıma ihtiyacı vardır; çünkü ancak böyle bir atılım, milyonlarca insanı harekete geçirip, onları büyük bir güç haline getirebilir. Yukarıda sözünü ettiğimiz ve bazıları tarafından "fazla ileri gitmek" diye nitelendirilen bütün eylemler, köylük bölgelerdeki görkemli devrimci atılımın köylülerde yarattığı güçten doğmaktadır. Köylü hareketinin ikinci döneminde, yani devrimci eylem döneminde, bu gibi şeylerin yapılması zorunluydu. Bu dönemde, köylülerin kayıtsız şartsız hâkimiyetinin kurulması gerekliydi. Köylü birliklerine yöneltilen kötü niyetli eleştirilerin yasaklanması gerekliydi. Eşrafın hâkimiyetinin tamamen yıkılması, bunların yere çalınıp kıpırdayamaz duruma getirilmesi gerekliydi. Bu dönemde fazla ileri gitmek diye nitelendirilen bütün eylemler, devrimci bir önem taşımaktadır. Açıkça söylemek gerekirse, bütün köylük bölgelerde bir süre için terör estirmek gereklidir. Yoksa köylük bölgelerde karşı-devrimcilerin faaliyetlerini bastırmak ya da eşrafın hâkimiyetini yıkmak mümkün olamaz. Bir yanlışı düzeltebilmek için olağan sınırları aşmak gerekir, yoksa yanlış düzeltilemez.[23] Köylülerin «fazla ileri, gittiğinden» söz edenler, ilk bakışta, daha önce sözünü ettiğimiz [sayfa 38] «Çok kötü!» diyenlerden farklı gibi gözüküyorlarsa da, aslında bunlar da aynı bakış açısından hareket etmekte ve aynı şekilde toprakağalarının, ayrıcalıklı sınıfların çıkarlarını savunan teorisini dile getirmektedirler. Köylü hareketinin yükselmesini engellediği ve devrimi kösteklediği için bu teoriye karşı çıkmalıyız.
"AYAKTAKIMI HAREKETİ"
Guomindang'ın sağ kanadı, "Köylü hareketi, ayaktakımının, tembel köylülerin hareketidir" demektedir. Bu görüş Cangşa'da yaygındır. Köylerde bulunduğum sırada eşraf, "Köylü birliklerinin kurulmasına bir diyeceğimiz yok; ama şu anda bu birliklerin başında bulunanlar iyi değil. Bunların değiştirilmesi gerekir!" demekteydi. Bu görüş, sağ kanat unsurlarının dediğiyle aynı kapıya çıkmaktadır. Her iki görüşe göre de, bir köylü hareketi olabilir Czaten hareket başlamış olduğundan kimse tersini söylemeye cesaret edememektedir), ama bu hareketin başında bulunanlar iyi değildir. Bu görüşleri savunanlar, özellikle köylü birliklerinin alt kademelerinden sorumlu olan kişilerden nefret etmekte ve bunlara "ayaktakımı" demektedirler. Kısacası, eskiden eşraf tarafından hor görülen, ayaklar altında çiğnenen, toplumda yeri ve söz hakkı olmayan herkes şimdi cesaretle başkaldırmıştır. Sadece başkaldırmakla kalmayıp iktidarı da ellerine geçirmişlerdir. Onlar, şimdi kasaba köylü birliklerinin Cen alt kademeleri) başında bulunmaktadırlar ve bunları korkulan ve saygı duyulan bir şey haline getirmişlerdir. Onlar, kaba, nasırlı ellerini kaldırarak eşrafın başına indirmişlerdir. Onlar mütegallibenin boynuna ip takıp kafasına da kâğıttan uzun külahlar geçirerek bunları köylerde dolaştırmaktadırlar. (Buna, Siangtan ve Siangsiang'da "kasabada resmigeçit", Liling' de ise "çayırda resmigeçit" denilmektedir.) Eşrafın kulaklarının suçlayıcı, sert ve acımasız sözlerle tırmalanmadığı [sayfa 39]bir tek gün bile geçmemektedir. Köylüler, emirler yayınlamakta ve her şeyi yönetmektedir. Eskiden herkesten daha aşağı olanlar, şimdi herkesin üstündedirler ve bunun adı da "her şeyi baş aşağı etmektir".
DEVRİMİN ÖNCÜLERİ
Şeylere ve kişilere iki karşıt yaklaşımın bulunduğu her yerde, iki karşıt görüş ortaya çıkar. "Çok kötü" ve "çok iyi", "ayaktakımı" ve "devrimin öncüleri"; bunlar bu karşıtlığın örnekleridir.
Yukarıda, köylülerin uzun yıllar boyunca gerçekleştirilemeyen devrimci bir görevi başardıklarını ve böylece milli devrim yolunda önemli bir iş yaptıklarını söyledik. Ama bu büyük devrimci görev, bu önemli devrimci iş, köylülerin tümü tarafından mı gerçekleştirilmiştir? Hayır. Üç çeşit köylü vardır: Zengin, orta ve yoksul köylüler. Her üçü de farklı koşullar altında yaşarlar ve dolayısıyla devrim konusunda da farklı görüşlere sahiptirler. Birinci dönemde, zengin köylülerin sözünü etmekten hoşlandıkları şeyler, Kuzey Sefer Ordusunun Ciangsi'de büyük bir hezimete uğraması, Çan Kayşek'in yaralanıp[24] uçakla Guang-dung'a kaçması[25] ve Vu Peyfu'nun[26] Yuehçov'u geri almasıydı. Onlara göre, köylü birlikleri hiç kuşkusuz uzun zaman yaşayamayacak ve Üç Halk İlkesi[27] de hiç bir zaman başarı kazanamayacaktı; çünkü bunlar daha önce görülmüş işitilmiş şeyler değildi. Bu durumda, kasaba köylü birliğinden bir görevli (genellikle de "ayaktakımı"ndan biri), elinde kayıt defteri, zengin bir köylünün evine gidip ona "Lütfen köylü birliğine katılır mısınız?" dediğinde zengin köylü ne cevap verirdi? Eğer bu, az buçuk terbiyeli bir zengin köylüyse. "Köylü birliği mi? Yıllardır burada yaşar, toprağımı sürerim; böyle bir şeyi daha önce hiç duymadım, ama gene de geçinip gidiyorum. Size de bu işten vazgeçmenizi tavsiye ederim!" derdi. Ama eğer bu, gerçekten [sayfa 40] kötü niyetli bir zengin köylüyse, "Köylü birliğiymiş! Saçma! Köylü birliği değil, kelleleri uçurma birliği! Adamın başını belaya sokmayın!" derdi. Buna rağmen, hayrettir ki, köylü birlikleri birkaç ayı aşkın bir süredir varlıklarını sürdürmektedirler, hatta eşrafa karşı gelmeye bile cesaret etmişlerdir. Çevredeki eşraftan afyon çubuklarını teslim etmeyi reddedenler köylü birlikleri tarafından tutuklanıp köylerde dolaştırılmışlardır. Hatta il merkezlerinde Siangtanlı Yen Cungçiyu ve Ningsianglı Yang Çize gibi bazı büyük toprakağaları idam edilmiştir. Ekim Devriminin yıldönümünde, İngiliz aleyhtarı gösteriler ve Kuzey Seferinde kazanılan zaferi kutlamak için yapılan büyük törenler sırasında, her kasabada on binlerce köylü, ellerinde irili ufaklı bayraklar, yük sırıkları ve çapalarıyla birlikte sel gibi akan kitleler halinde dev gösteriler düzenlediler. Zengin köylüler, ancak bu olaylardan sonra şaşkınlığa ve korkuya kapılmaya başladılar. Kuzey Seferinde kazanılan zaferi kutlamak için yapılan büyük törenler sırasında, Civciang'm alınmış olduğunu, Çan Kayşek'in yaralanmadığını ve Vu Peyfu'nun her şeye rağmen yenilmiş olduğunu öğrendiler. Üstelik her yanda "kırmızı ve yeşil pankartlar" üzerine son derece açık bir biçimde yazılmış ve "Yaşasın Üç Halk İlkesi", "Yaşasın köylü birlikleri!" ve "Yaşasın köylüler!" gibi sloganlara rastlamaktaydılar. Büyük bir şaşkınlığa ve korkuya kapılan zengin köylüler "Ne oluyoruz?" demeye başladılar. "'Yaşasın köylüler'miş, şimdi bu adamlar imparator mu oldu yani?"[28] diyorlardı. Bundan dolayı köylü birlikleri biraz caka satıyorlar. Köylü birliklerinden gelenler, zengin köylülere, "Seni diğer kütüğe geçireceğiz" ya da "Bir ay daha geçerse, kayıt parası adam başına on yuan olacak!" demektedirler. Zengin köylüler, ancak bütün bunların etkisiyle şimdi yavaş yavaş köylü birliklerine katılmaktadırlar.[29] Bazıları giriş için elli sent[5*] ya da bir yuan ödemektedir (normal kayıt parası sadece [sayfa 41] on kuruştur), bazılarıysa ancak kendilerine kefil olacak birilerini bulduktan sonra birliğe girebilmektedirler. Ama bugün bile köylü birliklerine girmemekte hâlâ direnen bir sürü zengin köylü vardır. Zengin köylüler köylü birliklerine girerken, genellikle ailelerinden altmış-yetmiş yaşında birinin adını yazdırmaktadırlar; çünkü sürekli olarak "askere alınma" korkusu içindedirler. Birliğe katıldıktan sonra da, köylü birliği için çalışmaya yanaşmamakta, hep geride durmaktadırlar.
Peki, orta köylülerin durumu nedir? Bunlar, kararsız bir tutum takınmaktadırlar. Devrimin kendilerine pek yarar sağlamayacağını düşünmektedirler. Tencerelerinde pirinç kaynamaktadır ve geceyarısı kapılarına dayanan alacaklıları yoktur. Bunlar da bir şey hakkında onun daha önce var olup olmadığına bakarak karar vermekte, kaşlarını çatıp kendi kendilerine, "Köylü birlikleri acaba gerçekten yaşayabilir mi?", "Üç Halk İlkesi basan kazanabilir mi?" diye düşünmektedirler. Vardıkları sonuç "Korkarım ki hayır!" olmaktadır. Her şeyin tanrının iradesine bağlı olduğuna inanmakta ve "Köylü birliği mi? Tanrının böyle bir şeyi isteyip istemediğini kim bilebilir ki?" diye düşünmektedirler. Birinci dönemde, köylü birliğinden biri elinde kayıt defteri, bir orta köylüye gidip, "Lütfen köylü birliğine katılır mısınız?" dediğinde ondan "Acelesi yok!" cevabını almaktaydı. Bunlar, ancak ikinci dönemde, köylü birlikleri büyük ölçüde etkili olduktan sonra, birliklere girmeye başlamışlardır. Orta köylüler, köylü birliklerinin çalışmalarına katılma konusunda, zengin köylülerden daha iyiyseler de, bugüne kadar pek istekli davranmamışlardır, hâlâ bekle gör tutumu takınmaktadırlar. Köylü birliklerinin, orta köylülerin birliklere katılmalarını sağlamaları ve onları aydınlatmak amacıyla daha epeyce çalışma yapmaları zorunludur.
Yoksul köylüler, her zaman, köylük bölgelerde verilen çetin mücadelenin temel gücünü meydana getirmişlerdir. Hem yeraltı çalışması, hem de açık faaliyet döneminde militanca mücadele etmişlerdir. Komünist Partisinin önderliğine [sayfa 42] en çok uyanlar bunlardır. Yerel zorbalarla mütegallibenin oluşturduğu kampın can düşmanıdırlar ve bu kampa en ufak bir duraksama göstermeksizin saldırmaktadırlar. Yoksul köylüler, zengin köylülere, "Bakın, biz köylü birliklerine katılalı çok oldu. Siz neden hâlâ duraksama gösteriyorsunuz?" demektedirler. Zengin köylüler ise buna alayla, "Sizi katılmaktan alıkoyacak ne var ki? Ne başınızı sokacak bir eviniz, ne de ekecek bir kanş toprağınız var!" diye karşılık vermektedirler.. Yoksul köylülerin kaybetmekten korkacakları hiç bir şeylerinin olmadığı doğrudur. Çoğunun gerçekten de "ne başını sokacak bir evi, ne de ekecek bir kanş toprağı" vardır. Gerçekten de onları köylü birliklerine katılmaktan alıkoyacak ne olabilir ki? Cangşa iliyle ilgili araştırmalara göre, köylük bölgelerdeki nüfusun yüzde 70'ini yoksul köylüler, yüzde 20'sini orta köylüler, yüzde 10'unu ise toprakağaları ve zengin köylüler oluşturmaktadır. Nüfusun yüzde 70'ini meydana getiren yoksul köylüler de kendi içlerinde iki bölüme ayrılabilir: İyice yoksul olanlar ve daha az yoksul olanlar[30], köylük bölge nüfusunun yüzde 20'sini oluşturmakta olup tamamen mülksüzleştirilmişlerdir, yani ne toprakları, ne de paralan vardır, geçim araçlarından tamamen yoksundurlar ve evlerini terk edip paralı askerlik, ücretli işçilik ya da gezginci dilencilik yapmak zorundadırlar. Daha az yoksul olanlar[31], köylük bölge nüfusunun geri kalan yüzde 50'sini oluşturmakta olup kısmen mülksüzleştirilmişlerdir, yani bunlar bir parça topraklan ya da biraz paralan olan, kazandıklarından fazla tüketen ve seneyi binbir zahmet ve sıkıntıyla çıkartan zanaatkârlar, kiracı köylüler (zengin kiracı köylüler hariç) ve yarı-mülk sahibi köylüler gibi kimselerdir. Toplam olarak köylük bölgelerdeki nüfusun yüzde 70'ini meydana getiren bu büyük yoksul köylü kitlesi, köylü birliklerinin belkemiğini oluşturmaktadır; bu yoksul köylüler, feodal güçleri yıkma mücadelesinin öncüleri ve uzun yıllar boyunca başarılamamış büyük bir devrimci görevi gerçekleştiren kahramanlardır. Yoksul köylü sınıfı (eşrafın deyimiyle "ayaktakımı") [sayfa 43] olmasaydı, köylük bölgelerde bugünkü devrimci ortamı yaratmak ya da yerel zorbaları ve mütegallibeyi yıkmak ve demokratik devrimi tamamlamak olanaksız olurdu. Köylük bölgelerdeki en devrimci grubu oluşturan yoksul köylüler, köylü birliklerinin önderliğini ellerine geçirmişlerdir. Hem birinci, hem de ikinci dönemde, en alt kademedeki köylü birliklerinde hemen hemen bütün başkanlıklarda ve komite üyeliklerinde yoksul köylüler bulunmaktaydı (Hengşan ilinde kasaba birliklerindeki görevlilerin yüzde 50'sini iyice yoksul olan köylüler, yüzde 40' ını daha az yoksul olan köylüler, yüzde 10'unu ise yoksul aydınlar oluşturmaktaydı). Yoksul köylülerin önderliği mutlaka gereklidir. Yoksul köylüler olmadan devrim olmaz. Onların rolünü inkâr etmek, devrimi inkar etmek demektir. Onlara saldırmak, devrime saldırmak demektir. Yoksul köylüler devrimin genel yönelimi konusunda hiç bir zaman yanılmamışlardır. Yerel zorbaların ve mütegallibenin saygınlığını yok etmişlerdir. Büyük olsun, küçük olsun bütün yerel zorbaları ve mütegallibeyi yere çalarak ayaklar altına almışlardır. Devrimci eylem döneminde yaptıkları ve "fazla ileri gitme" diye nitelendirilen şeylerin birçoğu aslında doğrudan doğruya gereği olan şeylerdi. Hunan'daki bazı il yönetimleri, Guomindang'ın bazı il merkezleri ve bazı il köylü birlikleri daha şimdiden birtakım hatalar işlemişlerdir; hatta bazıları toprakağalarının isteği üzerine alt kademelerdeki köylü birliklerinin görevlilerini tutuklamak için asker bile göndermişlerdir. Hengşan ve Siangsiang illerinde birçok kasaba birliğinin başkanı ve komite üyeleri hapse atılmıştır. Bu çok ciddi bir hatadır ve gericilerin cüretini artırmaya yaramaktadır. Bunun bir hata olup olmadığını anlamak için, yerel köylü birliklerinin başkan ya da komite üyelerinin tutuklandığı yerlerde yasa tanımayan toprakağalarının nasıl keyiflendiğine, gerici duyguların nasıl serpilip geliştiğine bakmak yeter. "Ayaktakımı hareketi" ya da "tembel köylü hareketi" gibi karşı-devrimci sözlerle mücadele etmeli ve yerel zorbalarla mütegallibenin yoksul köylü sınıfına karşı giriştiği saldırılarda [sayfa 44] bunlara yardımcı olma gibi bir hata işlememeye de özellikle dikkat etmeliyiz. Birkaç yoksul köylü önderinin kuşkusuz bazı kusurları olmuştur, ama çoğu artık değişmiştir. Artık doğrudan doğruya kendileri kumar oynanmasını yasaklamakta ve eşkiyalık yapılmasını engellemektedirler. Köylü birliğinin güçlü olduğu yerlerde kumar ve eşkıyalık tamamen ortadan kalkmıştır. Bazı yerlerde yol kenarına bırakılan eşyalara kimsenin dokunmadığı ve geceleri kapıların sürgülenmediği tamamen doğrudur. Hengşan'la ilgili bir araştırmaya göre, yoksul köylü önderlerinin yüzde 85'i büyük bir ilerleme göstermiş, yetenekli ve çok çalışkan olduklarını kanıtlamışlardır. Sadece yüzde 15'i bazı kötü alışkanlıklarını sürdürmektedirler. Bunlar olsa olsa "sağlıksız bir azınlık" olarak nitelendirilebilir. Bu noktada, hiç bir ayrım yapmadan yoksul köylüleri "ayaktakımı" diye suçlayarak, yerel zorbalarla mütegallibenin görüşlerini tekrarlar duruma düşmemeliyiz. Bu "sağlıksız azınlık" sorunu, ancak doğrudan doğruya köylü birliklerinin attığı "disiplini güçlendirme" sloganıyla, kitleler içinde propaganda yaparak, bu "sağlıksız azınlığı" eğiterek ve köylü birlikleri içindeki disiplini pekiştirerek çözülebilir. Hiç bir koşul altında, yoksul köylülerin saygınlığını sarsacak ve yerel zorbalarla mütegallibenin cüretini artıracak tutuklamalarda bulunmak üzere gelişigüzel asker yollanmamalıdır. Bu noktaya özel bir dikkat göstermek gerekir.
ON DÖRT BÜYÜK BAŞARI
Köylü birliklerine yöneltilen eleştirilerin çoğunda, bunların pek çok kötü şey yaptıkları ileri sürülmektedir. Köylülerin yerel zorbalara ve mütegallibeye yönelttikleri saldırıların tamamen devrimci bir davranış olduğunu ve hiç bir şekilde kınanamayacağını daha önce de belirttim. Köylüler pek çok şey yapmışlardır; onlara yöneltilen eleştirileri [sayfa 45] cevaplandırabilmek amacıyla, onların gerçekte ne yaptıklarını görmek için bütün faaliyetlerini teker teker ele alıp yalandan incelemeliyiz. Köylülerin son birkaç ay içindeki faaliyetlerini sınıflandırarak özetledim; toparlayacak olursak, köylüler, köylü birliklerinin önderliğinde aşağıdaki on dört büyük başarıyı elde etmişlerdir.
1. KÖYLÜLERİN KÖYLÜ BİRLİKLERİNDE ÖRGÜTLENMESİ
Bu, köylülerin elde ettiği birinci büyük başarıdır Siangtan, Siangsiang ve Hengşan gibi illerde aşağı yukarı bütün köylüler örgütlenmiştir ve buralarda köylülerin harekete geçmediği hemen hemen hiç bir yer kalmamış gibidir; buraları durumun en iyi olduğu yerlerdir. Yiyang ve Huacung gibi bazı illerde, köylülerin küçük bir kesimi dışında büyük çoğunluğu örgütlenmiştir; bunlar, duruma ikinci derecede iyi olan yerlerdir. Cengbu ve Lingling gibi öteki bazı illerde ise köylülerin küçük bir kesimi örgütlenmiştir, büyük çoğunluğu örgütsüz durumdadır; buraları, üçüncü derecedeki yerler arasındadır. Köylü birliklerinin propagandası, Yuan Zuming'in[32] denetimi altındaki Batı Hunan'a henüz ulaşamamıştır ve buradaki birçok ilde köylüler tamamen örgütsüz durumdadırlar; buraları da dördüncü derecedeki yerleri meydana getirmektedir. Genel olarak, Cangşa merkez olmak üzere Orta Hunan'daki iller durumları en ileri olan yerlerdir. Bunlan Güney Hunan'daki iller izlemekte, Batı Hunan ise daha yeni yeni örgütlenmeye başlamaktadır. Eyalet köylü birliğinin geçen Kasım ayında verdiği rakamlara göre, eyaletin yetmiş beş ilinden otuz yedisinde kurulmuş olan örgütlerin toplam olarak l milyon 367 bin 727 üyesi vardır. Bu üyelerden 1 milyon kadarı, köylü birliklerinin gücünün hızla arttığı Ekim ve Kasım aylarında örgütlenmiştir; oysa üye sayısı Eylül ayına kadar ancak 300-400 bini bulmaktaydı. Bunu, köylü hareketinin canlı bir biçimde gelişmeye devam ettiği Aralık ve [sayfa 46] Ocak ayları izledi. Ocak ayı sonuna kadar üye sayısının en azından 2 milyonu bulmuş olması gerekir. Bir aile, köylü birliğine girerken genellikle sadece bir kişinin adını yazdırdığına ve her ailede ortalama beş kişi bulunduğuna göre köylü birliklerinin önderliği altında yaklaşık 10 milyonluk bir kitlenin toplanmış olduğunu söyleyebiliriz. Köylü birliklerinin gösterdiği bu hayret verici ve gittikçe hızlanan gelişme yerel zorbaların, mütegallibenin ve yiyici memurların neden tecrit edilmiş olduklarını, köylü hareketinden bu yana insanların dünyanın nasıl da tamamen değişmiş olduğuna bakıp neden hayrete düştüklerini ve nasıl olup da büyük bir devrimin köylük bölgelerde gerçekleştirilebildiğini açıklamaktadır. Bu, köylülerin, köylü birliklerinin önderliği altında elde ettikleri birinci büyük basandır.
2. TOPRAKAĞALARINA SİYASİ BAKIMDAN DARBE İNDİRİLMESİ
Köylülerin, örgütlerini kurar kurmaz yaptıkları ilk iş, toprakağası sınıfının, özellikle de yerel zorbalarla mütegallibenin siyasi saygınlığını ve gücünü tuzla buz etmek, yani köy toplumunda toprakağası hâkimiyetine son verip köylü hâkimiyetini kurmak olmaktadır. Bu, son derece ciddi va canalıcı bir mücadeledir; ikinci dönemde, yani devrimci eylem döneminde verilen mücadelenin odak noktasını oluşturmaktadır. Bu mücadelede zafer kazanmadan, kira ve faizleri azaltmak, toprakları ve öteki üretim araçlarını ele geçirmek vb. için verilen iktisadî mücadelede zafer kazanmak olanaksızdır. Hunan'ın Siangsiang, Hengşan ve Siangtan illeri gibi birçok yerinde bu bir sorun oluşturmamaktadır; çünkü buralarda toprakağalarının hâkimiyeti yıkılmıştır ve hâkimiyet tamamen köylülerin elinde bulunmaktadır. Fakat Liling gibi illerde, hâlâ toprakağalarının otoritesinin köylülerinkine göre daha zayıf gibi göründüğü, ama siyasî mücadele keskinleşmemiş olduğundan aslında köylülerin otoritesiyle alttan alta yarıştığı yerler (Liling'in batı [sayfa 47] ve güney kesimleri gibi) vardır. Bu gibi yerlerde köylülerin siyasi bakımdan zafer kazanmış olduklarını söylemek için vakit henüz çok erkendir; buralardaki köylüler, jfcoprakağalarının hâkimiyetini tamamen yıkana kadar siyasî mücadeleyi daha da canlı bir biçimde sürdürmelidirler. Köylülerin toprakağalarına siyasî bakımdan darbeler indirmek için kullandıkları başlıca yöntemler şunlardır:
Hesapların denetlenmesi. Yerel zorbaların ve mütegallibenin ellerinden geçen kamu parasını zimmetlerine geçirdikleri çok olmuştur ve tuttukları defterler düzgün değildir. Şimdi köylüler, hesapların denetlenmesini birçok yerel zorbayı ve mütegallibeyi alaşağı etmek için bir fırsat olarak kullanmaktadırlar. Birçok yerde yerel zorbalar ve mütegallibeyle özel olarak mali konularda hesaplaşmak için, hesap denetim komiteleri kurulmuştur ve yerel zorbalarla mütegallibe daha komitenin adını duyar duymaz tir tir titremeye başlamaktadır. Bu tür kampanyalar, köylü hareketinin faal olduğu bütün illerde yürütülmüştür. Bu tür kampanyalarda önemli olan, gasbedilen parayı geri almaktan çok, yerel zorbalarla mütegallibenin işlediği suçları açığa çıkarmak ve onları siyasi ve toplumsal mevkilerinden alaşağı etmektir.
Para cezasına çarptırmak. Köylüler, hesapların denetiminde ortaya çıkarılan yolsuzluklar, geçmişte köylülere uygulanmış zulüm, köylü birliklerini içten yıkmak amacıyla sürdürülen faaliyetler, kumar yasağına uymamak ve afyon çubuklarını teslim etmeyi reddetmek gibi suçlar için para cezaları koymaktadırlar. Falanca yerel zorbaya şu kadar, mütegallibeden filancaya bu kadar diye kesilen bu para cezaları, onlarca yuanla binlerce yuan arasında değişmektedir. Köylüler tarafından para cezasına çarptırılan bir kimse doğal olarak bütün saygınlığını yitirmektedir.
Bağışta bulunmaya zorlamak. Zalim zengin toprakağaları, yoksullara yardım, kooperatiflerin ya da köylü kredi birliklerinin kurulması ya da başka amaçlar için kullanılmak üzere bağışta bulunmaya zorlanmaktadırlar. Para cezasından daha hafif olmakla birlikte bu da bir çeşit ceza [sayfa 48] biçimidir. Birçok toprakağası, başlarının derde girmesini önlemek için köylü birliklerine gönüllü olarak bağışta bulunmaktadırlar.
Küçük protestolar. Birisi köylü birliğine zarar verecek bir söz söylediğinde ya da bir davranışta bulunduğunda, eğer işlenen suç önemsizse, köylüler toplanıp suçu işleyenin evine doluşmakta ve onu protesto etmektedirler. Genellikle suçlu ileride köylü birliğinin saygınlığını sarsacak hiç bir şey yapmayacağım açıkça belirttiği bir "pişmanlık" belgesi imzaladıktan sonra rahat bırakılmaktadır.
Büyük gösteriler. Köylü birliğinin düşmanı olan bir yerel zorbaya ya da mütegallibeden birine karşı gösteride bulunmak için büyük bir kalabalık toplanır. Göstericiler, gösterinin bir parçası olarak, suçlunun domuzlarını keser, tahılına el koyar ve onun evinde yemek yerler. Bu türden birçok olay meydana gelmiştir. Geçenlerde Siangtan ilindeki Maciaho'da, 15 bin köylüden meydana gelen bir topluluk, mütegallibeden altı kişinin evlerine giderek gösteri yapmışlardır; gösteriler dört gün sürmüş ve bu süre içinde yüz otuzdan fazla domuz kesilerek yenmiştir. Köylüler, bu tür gösterilerden sonra suçluyu genellikle bir de pare cezasına çarptırmaktadırlar.
Toprakağalarına "taç giydirip" köy sokaklarında dolaştırmak. Bu, çok yaygındır. Yerel zorbalardan ya da mütegallibeden birinin kafasına, üstünde "yerel zorba filanca" ya da "Mütegallibeden falanca" yazan uzun bir kâğıt külah geçirilmektedir. Sonra boynuna bir ip takılıp önünde ve arkasında büyük bir kalabalık olduğu halde dolaştırılmaktadır. Bazen halkın dikkatini çekmek için pirinç çanlar çalınmakta ve bayraklar sallanmaktadır. Yerel zorbaların ve mütegallibenin en çok korktuğu ceza budur. Bir kere kafasına uzun, kâğıttan bir külah geçirilen kimse bütün saygınlığını yitirmekte ve bir daha insan içine çıkamamaktadır. Bu yüzden zenginlerin çoğu, para cezasına çarptırılmayı, kendilerine külah giydirilmesine yeğ tutmaktadırlar. Ama köylüler diretirse külahı giymeye de zorunludurlar. Bir keresinde, uyanık bir kasaba köylü birliği, eşraftan rezil [sayfa 49] bir adamı tutuklayıp hemen o gün kafasına külah geçirileceğini ilan etti. Adam korkudan mosmor oldu. Bunun üzerine köylü birliği adamın kafasına külahı hemen o gün geçirmemeyi kararlaştırdı. Çünkü hemen o gün adamın kafasına külah geçirilecek olursa artık bu cezadan korkmayacağı, bu yüzden de adamın evine yollanıp başka bir gün kafasına külah geçirilmesinin daha iyi olacağı ileri sürüldü. Kafasına külahın ne zaman geçirileceğini bilmeyen adam, tedirgin bir durumda ne rahat oturabiliyor, ne de uyuyabiliyordu.
Toprakağalarının il hapishanesine atılması. Bu, kafaya uzun kâğıt külah geçirmekten daha ağır bir cezadır. Yerel zorbalardan ya da mütegallibeden biri tutuklanıp il hapishanesine yollanmaktadır; buraya kapatılan kişiyi yargılayıp cezalandırmak da il yöneticisinin görevidir. Bugün hapse atılanlar artık değişmiştir. Eskiden eşraf köylüleri hapse atardı, Şimdi ise tam tersi olmaktadır.
"Sürgün". Köylüler, yerel zorbalarla mütegallibe arasından en çok zulüm yapmış olan suçluları sürgüne gön-dermektense, tutuklamayı ya da idam etmeyi yeğ tutmaktadırlar. Ama bunlar, tutuklanmaktan ya da idam edilmekten korkup kaçmaktadırlar. Köylü hareketinin iyice gelişmiş olduğu illerde, hemen hemen bütün önemli yerel zorbalarla mütegallibe kaçmışlardır. Bu, onları sürgüne göndermekle aynı kapıya çıkmaktadır. Bunlardan en önemlileri Şanghay'a, ikinci sırada, yer alanları Hankov'a, üçüncü sıradakiler Cangşa'ya, dördüncü sıradakiler ise il merkezlerine kaçmışlardır. Kaçmış olan yerel zorbalarla mütegallibeden en fazla güvenlikte olanlar, Şanghay'a kaçmış olanlardır. Hankov'a kaçmış olanlardan bazıları, Huacung'dan kaçan üç kişi gibi, sonunda yakalanıp geri götürülmüşlerdir. Cangşa'ya kaçmış olanlar ise daha büyük bir tehlike içindedirler. Memleketlerinden kalkıp akın akm eyalet merkezine gelen öğrenciler tarafından her an yakalanabilirler. Cangşa'da bunlardan ikisinin yakalanışını kendi gözümle gördüm. İl merkezlerine sığınmış olanlar ise ancak dördüncü derecede öneme sahip kimselerdir ve her yerde [sayfa 50] gözleri ve kulakları olan köylüler, bunların izini kolayca bulabilmektedirler. Mali yetkililer, bir keresinde, Hunan Eyalet Yönetiminin para toplamakta karşılaştığı güçlüklerin nedeni olarak köylülerin zenginleri sürgüne yollamasını göstermişlerdi. Bu da, yerel zorbalarla mütegallibeye kendi köylerinde ne kadar sert davranıldığı konusunda bir fikir vermektedir.
İdam. Bu cezaya sadece yerel zorbalarla mütegallibe içindeki en kötü unsurlar çarptırılmakta ve bu, köylülerle halkın öteki kesimleri tarafından birlikte uygulanmaktadır. Örneğin, Ningsiang'dan Yang Çize, Yueyang'dan Çu Ciagan ve Huacung'dan Fu Daonan ile Sun Bocu, köylülerin ve halkın öteki kesimlerinin diretmesi üzerine yönetim yetkilileri tarafından kurşuna dizildiler. Köylüler ve halkın öteki kesimleri, yargıcı, Siangtanlı Yen Cungciu'yu kendilerine teslim etmek zorunda bıraktılar ve onu kendileri idam ettiler. Ningsianglı Liu Çao da köylüler tarafından öldürüldü. Lilingli Peng Çifan ile Yiyang'dan Çu Tien-cue ve Cao Yun'un idamları ise henüz kesinleşmemiştir ve bu, "yerel zorbalarla mütegallibeyi yargılamak için kurulan özel mahkeme"nin kararına bağlıdır. Büyük bir toprak ağasının idamı bütün ilde yankılar uyandırmakta ve feodalizmin geri kalan pisliklerinin kökünün kazınmasında çok etkili olmaktadır. Her ilde bu idam cezasını hak etmiş zorbalar vardır; bazısında birkaç düzine, bazısındaysa en azından birkaç tane vardır. Gericileri bastırmada tek etkili yol da, her ilde bunlardan hiç değilse en iğrenç suçları işlemiş olan birkaç tanesini idam etmektir. Hâkimiyetlerinin en güçlü olduğu dönemlerde yerel zorbalar ve mütegallibe, köylüleri kelimenin tam anlamıyla gözlerini bile kırpmadan katletmekteydiler. On yıl süreyle, Cangşa ilinin Sinkang kasabasındaki savunma birliklerinin başında bulunmuş olan Ho Mayçuan, bin kadar yoksul köylüyü kendi eliyle öldürmekten sorumludur. O, buna, sahtekârca "eşkıyaları idam etmek" adını veriyordu. Benim memleketim olan Siangtan'da, Yintien kasabasındaki savunma birliklerinin başında bulunan Tang Çunyen ve Lo Şulin, 1913'ten bu yana [sayfa 51] geçen on dört yıl içinde elliden fazla insanı öldürmüş ve dört kişiyi de diri diri gömmüşlerdir. Katlettikleri bu elliyi aşkın insandan ikisi tamamen suçsuz dilencilerdi. Tang Cunyen, "işe birkaç dilenci öldürerek başlayalım!" dedi va böylece bu iki cana kıyıldı. Yerel zorbalarla mütegallibenin eski günlerdeki zalimliği işte böyle bir zalimlikti, köylük bölgelerde yarattıkları Beyaz terör işte böyle bir terördü. Ve şimdi köylüler ayaklanmış, bunlardan birkaçını kurşuna dizmiş ve karşı-devrimcileri bastırmak için biraz terör yaratmışlarsa, bunu yapmamalıydılar demek için bir neden var mı?
3. TOPRAKAĞALARINA EKONOMİK BAKIMDAN DARBE İNDİRİLMESİ
Bölge dışına tahıl gönderilmesinin, tahıl fiyatlarının yükseltilmesinin, istifçiliğin ve karaborsanın yasaklanması. Bu, Hunan köylülerinin verdiği ekonomik mücadelede son aylarda yeralan en önemli olaylardan biridir. Yoksul köylüler, geçen Ekim ayından başlayarak, toprakağalarının ve zengin köylülerin tahıllarını bölge dışına göndermelerini önlemiş ve tahıl fiyatlarının yükseltilmesini, istifçiliği ve karaborsayı yasaklamışlardır. Sonuç olarak, yoksul köylüler amaçlarına tam olarak ulaşmışlardır; tahılın bölge dışına gönderilmesine konulan yasak tam bir başarıyla uygulanmış, tahıl fiyatları önemli ölçüde düşmüş, istifçilik ve karaborsa ortadan kalkmıştır.
Kiraların ve teminat akçelerinin[33] artırılmasının yasaklanması; kiraların ve teminat akçelerinin azaltılması için ajitasyon. Köylü birliklerinin henüz zayıf olduğu geçtiğimiz Temmuz ve Ağustos aylarında, toprakağaları, uzun süreden beri izleyegeldikleri azami sömürü alışkanlığını sürdürerek, topraklarını kiralayan köylülere kiraların ve teminat akçelerinin artırılacağı yolunda bildirim üstüne bildirim gönderdiler. Ama köylü birliklerinin önemli ölçüde güç kazandığı ve hepsinin de kiraların ve teminat akçelerinin [sayfa 52] artırılmasına karşı çıktığı Ekim ayına gelindiğinde, toprakağaları artık bu konuda seslerini bile çıkartmaya cesaret edememekteydiler. Köylülerin toprakağalarına üstünlük sağladıkları Kasım ayından sonra ise, köylü birlikleri bir adım daha ilerleyip, kiraların ve teminat akçelerinin azaltılması için ajitasyona giriştiler. Köylüler, "Ne yazık ki geçen sonbaharda kiralar ödendiği zaman köylü birlikleri yeterince güçlü değildi, yoksa daha o zaman kiraların azaltılmasını sağlayabilirdik" demektedirler. Köylüler, kiraların gelecek sonbaharda azaltılması için geniş bir propagandaya girişmişlerdir ve toprakağaları, bunun nasıl uygulanacağını merak etmektedirler. Teminat akçelerinin azaltılmasına gelince, Hengsan ve öteki bazı illerde bunun uygulamasına daha şimdiden geçilmiştir.
Kira sözleşmelerinin feshinin yasaklanması. Geçen yılın Temmuz ve Ağustos aylarında, bazı toprakağalarının hâlâ kira sözleşmelerini feshedip topraklarını başkalarına kiraladıkları görülmekteydi. Ama Ekim ayından sonra hiç kimse kira sözleşmelerini feshetmeye cesaret edemedi. Bugün ise, kira sözleşmelerinin feshedilip toprağın başkalarına kiraya verilmesi artık söz konusu değildir. Şimdi hâlâ bir sorun olarak kalmış gibi görünen tek şey, toprakağası toprağı kendisi işlemek istediği zaman kira sözleşmesinin feshedilip edilemeyeceğidir. Bazı yerlerde köylüler buna bile izin vermemektedirler. Bazı yerlerde ise, toprakağası toprağı kendisi işlemek istediğinde kira sözleşmesini feshetmesine izin verilebilmektedir. Ama bu sefer de kiracı köylülerin işsiz kalması sorunu ortaya çıkmaktadır. Henüz bu soruna her yerde uygulanabilecek ortak bir çözüm yolu bulunamamıştır.
Faizlerin azaltılması. Anhuna'da faizler genel olarak azaltılmış, başka illerde de azaltmalar yapılmıştır. Ama köylü birliklerinin güçlü olduğu yerlerde, toprakağaları, paralarının "kamulaştırılacağından" korktukları için, artık hiç "borç vermemektedirler". Dolayısıyla buralarda tefecilik fiilen ortadan kalkmıştır. Şimdi faizlerin azaltılması, sadece eski borçlarla ilgili olarak söz konusu edilmektedir. [sayfa 53]
Sadece bu eski borçların faizlerinin azaltılmasıyla kalınmamış, aynı zamanda alacaklının, anaparanın ödenmesi için baskı yapması da yasaklanmıştır. Yoksul köylüler, toprakağalarına, "Kabahati bende bulma. Zaten yıl bitmek üzere. Borcumu gelecek yıl öderim" demektedirler.
4. YEREL ZORBALARIN VE MÜTEGALLİBENİN FEODAL HÂKİMİYETİNİN YIKILMASI:
TU VE TUAN'IN[34] YERLE BİR EDİLMESİ
Tu ve tuan'da (yani ilçe ve kasaba) ve özellikle il düzeyinin hemen altındaki tu düzeyinde, eski siyasi iktidar organları, hemen hemen sadece yerel zorbaların ve mütegallibenin elinde bulunmaktaydı. Tu'nun, sayıları 10 binden 50 ya da 60 bine varan bir nüfus üzerinde söz hakkı ve kasaba savunma birlikleri gibi kendi silahlı kuvvetleri, mu[6*] başına vergileri[35] toplamak gibi kendi mali gücü ve köylüleri istediği gibi tutuklama, hapsetme, yargılama ve cezalandırma gibi yargı yetkisi vardı. Bu organları elinde tutan mütegallibe, köylük bölgenin gerçek hükümdarıydı. Kıyaslama yapılacak olursa, köylülerin cumhurbaşkanı, eyalet askeri valisi[36] ya da il yöneticisi ile pek ilgileri yoktu, onların gerçek "efendileri" köylük bölgelerdeki bu hükümdarlardı. Köylüler, bu kişilerin en ufak bir homurdanmalarından, adımlarını dikkatli atmaları gerektiğini anlarlardı. Şimdi köylük bölgelerde patlak vermiş olan isyan sonucu, toprakağaları sınıfının otoritesi genellikle yıkılmış ve daha sonra yerel zorbaların ve mütegallibenin hâkimiyetindeki köy yönetim organları doğal olarak çökmüştür. Tu ve tuan'ın başında bulunanların tümü halktan uzak durmakta, yüzlerini göstermeye cesaret edememekte ve bütün yerel işleri köylü birliklerine yüklemektedirler. "Bu benim işim değil" diyerek halkı kendilerinden uzak tutmaktadırlar. [sayfa 54]
Köylüler, tu ve tuan'ın başındakilerden söz ettikleri zaman büyük bir öfkeyle, "O serseri takımı mı!, Onların işi bitik!" demektedirler.
Evet, "işi bitik" sözü, devrim fırtınasının patladığı her yerde eski köy yönetim organlarının durumunu tam anlamıyla ortaya koymaktadır.
5. TOPRAKAĞALARININ SİLAHLI KUVVETLERİNİN YIKILMASI VE
KÖYLÜLERİN SİLAHLI KUVVETLERİNİN KURULMASI
Toprakağası sınıfının silahlı kuvvetleri, Orta Hunan da eyaletin batı ve güney kesimlerine göre sayıca daha azdı. Her ilde ortalama 600 tüfek bulunduğuna göre, yetmiş beş il için toplam 45 bin tüfek eder, aslında bu sayı daha da fazla olabilir. Köylü hareketinin iyice gelişmiş olduğu güneydeki ve merkezi kesimlerde köylüler şiddetle isyan ettiklerinden, toprakağası sınıfı artık direnmemekte, silahlı kuvvetlerinin büyük bir bölümü ya köylü birliklerine teslim olmakta ya da köylülerin saflarına geçmekteydiler. Ningsiang, Pingciang, Liuyang, Cangşa, Liling, Siangtan, Siang-siang, Anhua, Hengşan ve Hengyang gibi iller buna örnektir. Baoçing gibi bazı illerde ise toprakağalarının silahlı kuvvetlerinin küçük bir bölümü teslim olma eğilimi göstermekle birlikte, tarafsız bir tutum takınmaktadırlar. Diğer küçük bir kesim ise, köylü birliklerine karşı direniyor; fakat köylüler onlara saldırıyorlar ve çok geçmeden Yiçang, Linvu ve Ciahe illerinde olduğu gibi onları yok edeceklerdir. Böylece, gerici toprakağalanndan teslim alman silahlı kuvvetler, köylülerin, siyasi iktidar organları olan köylük bölge hükümetinin yeni organlarının emri altında "sürekli yöresel milisler"[37] olarak tekrar örgütlenmektedirler. Eski silahlı kuvvetleri teslim alma, köylülerin kendi silahlı kuvvetlerini kurma yollarından biridir. Köylü birliklerine bağlı mızraklı birlikler kurmak ise bir diğer yoldur. Uzun sopaların ucuna takılmış, sivri uçlu, iki tarafı da keskin [sayfa 55] olan bu mızraklardan sadece Siangsiang ilinde şu anda 100 bin tane vardır. Siangtan, Hengşan, Liling ve Cangşa gibi diğer illerin her birinde ise 70-80 bin, 50-60 bin ya da 30-40 bin kadar vardır. Köylü hareketinin olduğu her ilde mızraklı birliklerin sayısı hızla artmaktadır. Mızraklarla silahlanmış olan bu köylüler "düzensiz yöresel milisleri" meydana getirmektedirler. Daha önce sözü edilen eski silahlı kuvvetlerden çok daha büyük olan bu mızraklı birlikler, adının bile yerel zorbaları ve mütegallibeyi tir tir titrettiği yeni doğmuş silahlı bir güçtür. Hunan Eyaletinin yetmiş beş ilçesindeki 20 milyondan fazla köylü arasında bu silahlı gücün oldukça büyük ölçüde yayılması, genç ya da yetişkin her köylünün bir mızrak sahibi olması ve mızraklara sanki korkunç şeylermiş gibi kısıtlamalar konulmaması için, Hunan'daki devrimci yetkililer gerekeni yapmalıdırlar. Mızraklı birliklerin görünüşünden korkan kimse hiç kuşkusuz yüreksizin biridir! Sadece yerel zorbalar ve mütegallibe mızraklı birliklerden korkar, ama devrimciler asla korkmamalıdırlar.
6. İL YÖNETİCİSİ VE ONUN MEMURLARININ
SİYASİ İKTİDARININ YIKILMASI
Daha önceleri Guangdung Eyaletindeki Hayfeng'de kanıtlandığı gibi, köylüler ayaklanmadığı sürece il yönetimi dürüst olamaz. Bu şimdi Hunan'da bir kere daha kanıtlandı. İktidarın yerel zorbalar ile mütegallibenin elinde olduğu illerde, kim olursa olsun her il yöneticisi yiyici bir memurdur. Köylülerin ayaklanmış olduğu illerde ise il yöneticisi kim olursa olsun orada dürüst bir yönetim vardır. Gezdiğim illerde, il yöneticileri her konuda önce köylü birliklerine danışmak zorundaydılar. Köylü iktidarının çok güçlü olduğu illerde, köylü birliğinin her sözü mucizeler yaratmıştır. Eğer köylü birliği yerel zorbalardan herhangi birinin sabah tutuklanmasını istemişse il yöneticisi bunu öğleye, öğleyin tutuklanmasını istemişse öğleden sonraya [sayfa 56] ertelemeye cesaret edemiyordu. Köylü iktidarının köylük bölgelerde kendini yeni yeni duyurmaya başladığı sıralarda il yöneticisi, yerel zorbalar ve mütegallibeyle işbirliği yaparak köylülere karşı çıkıyordu. Köylülerin iktidarı toprak-ağalarınınkiyle boy ölçüşecek kadar güçlendiğinde ise il yöneticisi, toprakağaları ile köylüler arasında uzlaştırıcı bir tutum takınarak köylü birliğinin bazı isteklerini kabul ederken diğerlerini reddediyordu. Köylü birliğinin bir sözünün "mucizeler yarattığı" deyimi, ancak toprakağalarının iktidarının köylüler tarafından tamamen yerle bir edildiği durumlarda geçerlidir. Halen Siangsiang, Siangtan, Liling ve Hengşan gibi illerde siyasi durum şöyledir:
(1) Bütün kararlar il yöneticisi ile devrimci kitle örgütlerinin temsilcilerinden oluşan ortak bir konsey tarafından alınmaktadır. Konsey, il yöneticisi tarafından toplantıya çağrılmakta ve onun makamında toplanmaktadır. Bazı illerde bu konsey "kamu kuruluşları ve yerel yönetim ortak konseyi", diğerlerinde ise "il işleri konseyi" diye adlandırılmaktadır. Bu konseye katılanlar arasında il yöneticisinden başka, il köylü birliği, sendika konseyi, tüccarlar birliği, kadınlar birliği, öğretmenler ve okul personeli birliği, öğrenciler birliği ve Guomindang merkezi[38] temsilcileri de vardır. Bu gibi konsey toplantılarında il yöneticisi kamu örgütlerinin görüşlerinden etkilenmekte ve her zaman onların isteklerini uygulamaktadır. Dolayısıyla il yönetiminde demokratik komite sisteminin uygulanması Hunan'da büyük bir sorun yaratmamaktadır. Zaten bugünkü il yönetimleri gerek biçim, gerekse öz bakımından oldukça demokratiktirler. Bu durum, köylülerin, bütün köylük bölgelerde ayaklanıp yerel zorbalarla mütegallibenin iktidarını yıkmalarından bu yana geçen son iki, üç ay içinde yaratılmıştır: İl yöneticileri eski dayanaklarının çöktüğünü ve mevkilerini kaybetmemek için yeni dayanaklara ihtiyaçları olduğunu görünce, kamu örgütlerine yaltaklanmaya başlamışlar ve bunun sonucunda yukarıda sözü edilen durum ortaya çıkmıştır.
(2) Yargı görevlilerine hemen hemen hiç iş düşmemektedir.[sayfa 57] Hunan'daki yargı sistemi, il yöneticisinin aynı zamanda yargılama işlerinden de sorumlu olduğu ve duruşmaların yapılmasında kendisine yardımcı olan bir kimsenin de bulunduğu bir sistemdir. İl yöneticisi ve emrindekiler zengin olabilmek için vergi ve resim toplama, silahlı kuvvetler için asker ve erzak sağlama, hukuk ve ceza davalarında haklıyla haksızı birbirine karıştırarak zorla ya da tehditle para sızdırma yollarını denemekteydiler. Bunlardan sonuncusu en düzenli ve en sağlam gelir kaynağıydı. Son birkaç ay içinde yerel zorbaların ve mütegallibenin yıkılmasıyla, bütün düzenbaz dava vekilleri ortadan kayboldular. Üstelik köylülerin büyük küçük bütün sorunları artık çeşitli düzeylerdeki köylü birlikleri içinde çözülmektedir. Böylece yargı görevlisine yapacak hiç bir şey kalmamaktadır. Siangsiang'daki yargı görevlilerinden biri «Köylü birliklerinin olmadığı sıralarda, il yönetimine her gün ortalama altmış tane hukuk ya da ceza davası gelirdi; köylü birliklerinin kurulmasından bu yana ortalama dört beş dava geliyor» dedi. Bu durumda il yöneticilerinin ve onların emrindeki kimselerin keseleri ister istemez boş kalmaktadır.
(3) Silahlı muhafızların, polisin ve devlet memurlarının hiç biri bir şeye karışamamakta ve zorla ya da tehditle para toplamak için köylere yaklaşmaya bile cesaret edememektedirler. Eskiden köylüler şehirlilerden korkardı, şimdi ise şehirliler köylülerden korkuyorlar. Özellikle il yönetimi tarafından beslenen zalim it kopuk takımı -polis, silahlı muhafızlar ve devlet memurları- köylere gitmeye korkmakta, gitseler bile artık zorla ya da tehditle para toplamaya cesaret edememektedirler. Köylülerin mızraklarını görür görmez titremeye başlamaktadırlar. [sayfa 58]
7. SOY SOP TAPINAKLARI VE KLAN BÜYÜKLERİNİN KLAN OTORİTESİNİN,
ŞEHİR VE KÖY TANRILARININ DİNİ OTORİTESİNİN VE
AİLEDE ERKEK OTORİTESİNİN YIKILMASI
Çin'de erkekler genellikle şu üç otorite sisteminin etkisi altındadırlar: (1) Ülke, eyalet ve il yönetimlerinden kasaba yönetimine kadar uzanan devlet sistemi (siyasi otorite); (2) Merkezi soy sop tapmağı ve bu tapınağın kollarından aile reislerine kadar uzanan klan sistemi (klan otoritesi); ve (3) Ölüler diyarının Cehennem Kralından şehir ve köy tanrılarına, kadar ve gökler diyarının Cennet İmparatorundan çeşitli ilahlar ve ruhlara kadar uzanan doğaüstü sistem (dini otorite). Kadınlar ise, bu üç otorite sisteminin baskısından başka bir de erkeklerin baskısı altında bulunmaktadırlar (koca otoritesi). Bu dört otorite -yani siyasi otorite, klan otoritesi, dini otorite ve koca otoritesi-, tüm feodal-ataerkil ideoloji ve sistemi temsil etmektedir ve bunlar Çin halkının, özellikle köylülerin elini kolunu bağlayan dört kalın zincirdir. Köylük bölgelerde köylülerin, toprakağalarının siyasi otoritesini nasıl yıktıkları yukarıda açıklandı. Toprakağalarının siyasi otoritesi diğer bütün otorite sistemlerinin belkemiğidir. Bunun devrilmesiyle birlikte klan otoritesi, dini otorite ve koca otoritesi de çatırdamaya başlar. Köylü birliğinin güçlü olduğu yerlerde, klan büyükleri ve tapmak bütçesinin yöneticileri artık klan hiyerarşisinin alt kademelerinde bulunanları ezmeye ve klan parasını çalmaya cesaret edemezler. Aynı zamanda yerel zorbaları ve mütegallibeyi oluşturan klan büyükleri ve yöneticilerinin en kötüleri yerle bir edilmişlerdir. Artık hiç kimse, bir zamanlar soy sop tapmaklarında uygulanan kırbaçlama, boğma ve diri diri gömme gibi vahşi dayak ve idam cezalarına başvurmaya cesaret edememektedir. Soy sop tapmağı şölenlerine kadınların ve yoksul halkın alınmasını yasaklayan eski kural da artık yıkılmıştır. Hengşan ilindeki Bayguolu kadınlar hep birlikte zorla soy sop tapınağına girmişler, sandalyelere kurularak şölene katılmışlar, [sayfa 59] saygıdeğer klan kodamanları da bunların yaptıklarına ister istemez boyun eğmişlerdir. Yoksul köylülerin soy sop tapmağı şölenlerine alınmadığı başka bir yerdeyse yoksul köylülerden bir grup hep birden tapmağa doluşmuş ve onlar tıka basa karınlarını doyururlarken yerel zorbalarla müte-gallibe ve şık giysili diğer beyler korkularından kaçmışlardır. Köylü hareketi geliştikçe dini otorite her yerde sarsılmaktadır. Köylü birlikleri birçok yerde tanrı tapınaklarına el koyarak bunları çalışma yerleri olarak kullanmaya başlamışlardır. Her tarafta köylü birlikleri, köylü okullarının açılması ve köylü birliklerinin giderlerinin karşılanması için tapmak mallarına el konulmasını savunmakta ve bunu da "boşinançlardan elde edilen kamu geliri" olarak adlandırmaktadırlar. Liling ilinde boşinançların yasaklanması ve putların kırılması oldukça yaygındır. İlin kuzey bölgelerinde köylüler veba tanrısını yatıştırmak için, yapılan tütsü ayinlerini yasaklamışlardır. Luku'daki Fuboling Taoist tapmağında bir yığın put olmasına karşın, Guomindang'ın bölge komutanlığı için, bir odaya daha ihtiyaç olduğu anlaşılınca, bütün bu irili ufaklı putlar bir köşeye yığıldı ve köylüler buna hiç bir itirazda bulunmadılar. O zamandan beri aileden biri ölünce kurban kesilmesine, dini ayin yapılmasına ya da kutsal kandil yakılmasına pek az rastlanmaktadır. Bu konudaki inisiyatif, köylü birliği başkanı Sun Siaoşan'ın elinde olduğundan yerel Taoist rahipler ondan nefret etmekteydiler. Üçüncü Kuzey Bölgesinde ise köylüler ve ilkokul öğretmenleri, Lungfeng Rahibe Manastırında tahta putları parçalamışlar ve o tahtalarla et pişirmişlerdir. Güney Bölgesindeki Dungfu Manastırında otuzdan fazla put, öğrenciler ve köylüler tarafından yakılmış ve sadece iki küçük Hazreti Bao[39] tasviri, "Günah işlemeyin!" diyen ihtiyar bir köylü tarafından kaçırılmıştır. Köylü iktidarının egemen olduğu yerlerde sadece ihtiyar köylüler ye kadınlar hâlâ ilahlara, inanmakta, daha genç köylüler ise artık böyle şeylere inanmamaktadır. Köylü birlikleri daha genç köylüler tarafından yönetildiğinden dini otoritenin yıkılması ve boşinançların ortadan kalkması her yerde devam etmektedir. [sayfa 60] Koca otoritesi denilen şey, yoksul köylüler arasında her zaman için zayıf kalmıştır; çünkü ekonomik zorunluluklardan dolayı, köylü kadınlar zengin sınıfların kadınlarından daha fazla çalışmak zorunda kalmışlar ve dolayısıyla aile sorunlarında daha fazla söz ve karar hakkı elde etmişlerdir. Son yıllarda köy ekonomisinin gitgide artan çöküşü nedeniyle erkeğin kadın üzerindeki egemenliğinin temeli zaten zayıflamıştı. Köylü hareketinin yükselmesiyle birlikte kadınlar artık birçok yerde köy kadın birliklerini kurmaya başlamışlardır; kadınlar başlarını kaldırmakta, koca otoritesi de her gün biraz daha zayıflamaktadır. Kısacası, tüm feodal-ataerkil sistem ve ideoloji köylü iktidarının güçlenmesiyle sarsılmaktadır. Ama günümüzde köylüler artık toprakağalarının siyasi iktidarını yıkmaya önem vermektedirler. Ancak toprakağalarının siyasi iktidarının bütünüyle yıkıldığı yerlerde köylüler saldırılarını öteki üç egemenliğe, yani klanın, ilahların ve erkeğin egemenliğine yöneltmeye başlamaktadırlar. Fakat bu saldırılar henüz yeni başlamıştır ve bu üçünün tamamen yıkılması, köylülerin ekonomik mücadelede kesin zafer kazanmasına bağlıdır. Dolayısıyla bugünkü görevimiz, toprakağalarının otoritesini tamamen yıkmak üzere, köylülerin bütün güçleriyle siyasi mücadeleye girişmeleri için onlara önderlik etmektir. Bunu hemen ekonomik mücadele izlemelidir ki, yoksul-köylülerin toprak sorunu, ve öteki ekonomik sorunlar kökünden çözülebilsin. Klan sistemine, boşinançlara ve kadın-erkek eşitsizliğine gelince, bunların ortadan kalkması, siyasi ve ekonomik mücadelelerde elde edilecek zaferin doğal sonucu olacaktır. Eğer bunların ortadan kaldırılması için keyfi olarak ve vaktinden önce aşırı bir çaba gösterilirse, yerel zorbalar ve mütegallibe bunu "köylü birliklerinin atalarına hiç saygıları yok", "köylü birliği kâfirdir ve dini yok ediyor" ve "köylü birlikleri, kadınları orta malı yapmak istiyor" diye niteleyerek, köylü hareketini yıkmak amacıyla karşı-devrimci propagandaya alet edeceklerdir. Bunun açık örneği, son zamanlarda Hunan Eyaletindeki Siangsiang'da ve Hubey Eyaletindeki Yangsin'de toprakağalarının, [sayfa 61] bazı köylülerin putların kırılmasına karşı koymalarından yararlanmaları sonucu çıkan olaylardır. Putları yapanlar köylülerin kendileridir ve zamanı gelince bu putları gene kendi elleriyle kaldırıp atacaklardır; başkasının bunu köylüler adına vaktinden önce yapmasına gerek yoktur. Bu konularda Komünist Partisinin propaganda siyaseti "Yayı ger, fakat oku fırlatma, sadece yapılması gereken hareketleri göster"[40] olmalıdır. Putları bir kenara atmak, kutsal bakireler için yapılmış tapmakları, temiz ve sadık dul kadınlar için dikilmiş anıtları yıkmak köylülerin kendilerine kalmıştır; bunu, onların adına başkalarının yapması yanlıştır.
Köylük bölgelerde bulunduğum sıralarda boşinançlara karşı propaganda yaptım ve şöyle dedim: "Sekiz Karaktere[41] inanmakla şansınızın açılacağını düşünüyor, fala[42] inanmakla da atalarınızın mezarlarının bulunduğu yerlerden medet umuyorsunuz. Bu yıl, son birkaç ay içinde yerel zorbalar, mütegallibe ve yiyici memurların tümü yerlerinden tepetaklak yuvarlandılar. Birkaç ay öncesine kadar, bunların hepsinin talihleri yaver giderken ve atalarının mezarları kendilerine yardım ederken, son birkaç ay içinde aniden talihlerinin ters dönmesi ve atalarının mezarlarının kendilerine yardım etmekten vazgeçmesi mümkün müdür? Yerel zorbalar ve mütegallibe sizin köylü birliklerinizi küçümseyerek şöyle demektedirler: 'Ne tuhaf! Bugünün dünyası, komite üyelerinin dünyası. Bakın, bir komite üyesine toslamadan su dökmeye bile gidilemiyor!" Çok doğru, kasaba ve köylerin, sendikalar ve köylü birliklerinin, Guomindang ve Komünist Partisinin, istisnasız hepsinin, yürütme komitesi üyeleri vardır. Dünya, gerçekten komite üyelerinin dünyasıdır. Fakat bunun nedeni, Sekiz Karakter ve ata mezarlarının yerleri midir? Ne tuhaf! Köylerdeki zavallı yoksulların Sekiz Karakteri durup dururken uğur getirmeye başlıyor! Ve onların soy sop mezarları da aniden cömert yardımlarda bulunuyor! Tanrılar mı? Onlara canınız istediği kadar tapın. Fakat yalnızca Hazreti Guan[43] ve Merhamet Tanrıçası olsaydı da, köylü birlikleri olmasaydı, yerel [sayfa 62] zorbaları ve mütegallibeyi yıkabilir miydiniz? Tanrılar ve tanrıçalar gerçekten zavallı şeylerdir. Yüzyıllardır onlara taptınız, ama bunun karşılığında, onlar sizin için bir tek yerel zorbayı ya da mütegallibeyi bile deviremedi! Şimdi de toprak kiralarının azaltılmasını istiyorsunuz. Soruyorum, bunu nasıl gerçekleştirebileceksiniz? Tanrılara mı, yoksa köylü birliklerine mi inanacaksınız?"
Bu sözlerim köylüleri kahkahadan kırıp geçirdi.
8. SİYASİ PROPAGANDANIN YAYGINLAŞTIRILMASI
On bin hukuk ve siyaset bilim okulu açılmış olsaydı, köylük bölgelerin en uzak köşelerindeki kadın erkek, genç ihtiyar bütün halka köylü birliklerinin bu kadar kısa zamanda verdiği siyasi eğitimi verebilir miydi? Sanmıyorum. "Kahrolsun emperyalizm!", "Kahrolsun savaşağaları!" "Kahrolsun yiyici memurlar!", "Kahrolsun yerel zorbalar ve mütegallibe!"; bu siyasi sloganlar hızla yayılmış, birçok köydeki genç, ihtiyar, kadın ve çocuk herkese ulaşmış, zihinlerde yer etmiş ve dillerden düşmemiştir. Örneğin, oyun oynayan çocuklara bakın. Biri ötekine kızıp dik dik bakacak ya da ayağını hırsla yere vurup yumruğunu sallayacak olursa, ötekinin hemen "Kahrolsun emperyalizm!" diye bağıran tiz sesini duyarsınız.
Siangtan bölgesinde sığır otlatan çocuklar birbirleriyle kavgaya tutuşacak olsalar, biri Tang Şengçi, diğeri ise Ye Kaysin[44] olur. Biri yenilip de kaçmaya, diğeri ise onu kovalamaya başlayınca, kovalayan Tang Şengçi, kaçan ise Ye Kaysin'dir. Hemen hemen her şehir çocuğu "Kahrolsun Emperyalist Devletler" şarkısını söyleyebiliyor. Birçok köy çocuğu da artık bu şarkıyı öğrenmiştir.
Bazı köylüler de şimdi Dr. Sun Yatsen'in vasiyetnamesini ezbere okuyabilmektedirler. Köylüler bu vasiyetnameden "özgürlük", "eşitlik", "Üç Halk İlkesi" ve "adil olmayan anlaşmalar" gibi kavramları almakta ve bunları eksik de olsa günlük hayatlarında uygulamaktadırlar. Eşraftan [sayfa 63] biri, yolda köylünün biriyle karşılaşınca, yol vermek istemeyip de onun onurunu kıracak olsa, köylü öfkeyle, "Bana bak yerel zorba, sen Üç Halk İlkesini bilmiyor musun?" diye bağırmaktadır. Eskiden Cangşa dolaylarında sebze yetiştiren köylüler ürünlerini satmak için şehre geldiklerinde polis tarafından tartaklanırlardı. Şimdi köylülerin artık bir silahı var; bu silah, Üç Halk İlkesidir. Polis, sebze satan bir köylüye vuracak ya da küfredecek olsa, köylü hemen Üç Halk İlkesine sığınarak cevap vermekte ve polisi susturmaktadır. Bir keresinde, Siangtan'da bölge köylü birliği ile kasaba köylü birliği anlaşamadıklarında kasaba köylü birliği başkanı "Kahrolsun bölge köylü birliğinin öne sürdüğü adil olmayan anlaşmalar!" diye bağırmıştı.
Siyasi propagandanın köylük bölgelerde yayılması tamamen Komünist Partisinin ve köylü birliklerinin başarısıdır. Basit sloganlar, afişler ve söylevlerin etkisi köylüler arasında o kadar yaygın ve çabuk oldu ki, her birinin siyasi bir okulda eğitim gördüğü söylenebilir. Köylük bölgelerde çalışan yoldaşların verdiği raporlara göre, siyasi propaganda üç büyük kitle gösterisi sırasında, yani İngiliz aleyhtarı gösteri, Ekim Devriminin kutlanması ve Kuzey Seferi zaferi için düzenlenen kutlama töreni sırasında çok yaygındı. Bu olaylardan dolayı siyasi propaganda, köylü birliklerinin olduğu her yerde çok yaygın bir şekilde yürütülmekte, bütün köylük bölgeleri harekete geçirmekte ve büyük bir etki uyandırmaktaydı. Bundan sonra, bu basit sloganların içeriğinin gittikçe zenginleşmesi ve anlamlarının açıklığa kavuşması için her fırsattan yararlanılmalıdır.
9. KÖYLÜLERİN KOYDUĞU YASAKLAMA VE KISITLAMALAR
Köylü birlikleri, Komünist Partisinin önderliğinde köylük bölgelerde hâkimiyetlerini kurar kurmaz, köylüler sevmedikleri şeyleri yasaklamaya ya da kısıtlamaya başlamaktadırlar. [sayfa 64] Oyun, kumar ve afyon içimi en sert biçimde yasaklanan üç şeydir.
Oyun. Köylü birliklerinin güçlü olduğu yerlerde macong,[7*] domino ve kağıt oyunları tamamen yasaklanmıştır.
Siangsiang'ın 14. Bölgesindeki köylü birliği, iki sepet dolusu macong takımını yakmıştır.
Köylere giderseniz, bu oyunlardan hiç birinin oynanmadığını görürsünüz; yasağa uymayanlar hemen şiddetle cezalandırılmaktadır.
Kumar. Bir zamanların en azılı kumarbazları şimdi kendileri kumarı yasaklamaktadırlar. Oyunlar gibi bu illet de köylü birliklerinin güçlü olduğu yerlerde ortadan kalkmıştır.
Afyon içimi. Bu konudaki yasak çok sıkıdır. Köylü birliği, afyon çubuklarının teslim edilmesini emrettiğinde, hiç kimse en küçük bir itirazda bulunamamaktadır. Liling ilinde afyon çubuklarını teslim etmeyen mütegallibeden biri tutuklanıp köy köy dolaştırılmıştır.
Köylülerin "afyonkeşleri silahsızlandırma" kampanyası, Kuzey Sefer Ordusunun Vu Peyfu ile Sun Cuanfang'ın[45] birliklerini silahsızlandırması kadar etkili bir şeydir. Devrimci ordudaki subayların afyonkeş olan ve çubuklarından vazgeçmeyen saygıdeğer babalarının birçoğu "imparatorlar" (mütegallibe, alay ederek köylülerden böyle söz ediyor) tarafından silahsızlandırılmışlardır. "İmparatorlar" afyonun sadece yetiştirilmesini ve içilmesini değil, alım-satımını da yasaklamışlardır. Baoçing, Siangsiang, Yusien ve Liling yoluyla Guycov'dan Ciangsi'ye gönderilen afyonun büyük bir bölümüne yolda el konulmuş ve yakılmıştır. Bu ise hükümet gelirlerini etkilemiştir. Sonuç olarak, Kuzey Seferindeki ordunun para ihtiyacını göz önüne alan eyalet köylü birliği, daha alt kademedeki köylü birliklerine "afyon sevkiyatı üzerine konulan yasağın bir süre ertelenmesi" emrini vermiştir. Ancak bu emir, köylüleri [sayfa 65] kızdırmış ve hoşnutsuzluk yaratmıştır.
Köylüler bu üçünün yanı sıra, daha birçok şeyi yasaklamış ya da kısıtlamışlardır; bunların bazı örnekleri şunlardır:
"Huagu". Adi bir tiyatro oyunu; çok yerde yasaklanmaktadır.
Tahtırevan. Birçok ilde, özellikle Siangsiang'da tahtırevanlar parçalanmıştır. Tahtırevanları kullanan kimselerden nefret eden köylüler, bunları her gördükleri yerde parçalamak istiyorlar, fakat köylü birlikleri, köylülerin bu hareketini yasaklamaktadır. Köylü birliğinin temsilcileri köylülere "Tahtırevanları parçalayacak olursanız, bu sadece zenginlerin paralarını harcamamalarına ve taşıyıcıların işlerinden olmasına yarar. Bu, halkımız için zararlı değil midir?" demektedirler. Köylüler sorunu kavramış ve yeni bir taktik bulmuşlardır: Zenginleri cezalandırmak için taşıyıcı ücretlerini büyük ölçüde artırmak.
Alkollü içki ve şeker yapımı. Alkollü içki ve şeker yapımı için tahıl kullanılması her yerde yasaklanmıştır; içki ve şeker yapımcıları bu durumdan sürekli olarak sızlanmaktadırlar. Hengşan iline bağlı Futienpu'da içki yapımı yasaklanmamıştır, ama fiyatlar çok düşük belirlendiğinden, kâr etme olanağı bulamayan şarap ve içki satıcıları bu işi bırakmak zorunda kalmışlardır.
Domuzlar. Domuzlar tahıl tükettiğinden, bir ailenin besleyebileceği domuz sayısı sınırlandırılmıştır.
Tavuklar ve ördekler. Siangsiang ilinde tavuk ve ördek yetiştirilmesi yasaklanmıştır. Fakat kadınlar buna karşı çıkmaktadır. Hengşan İline bağlı Yangtang'da her ailenin sadece üç, Futienpu'da ise sadece beş tavuk ya da ördek beslemesine izin verilmektedir. Birçok yerde ördek yetiştirilmesi tamamen yasaklanmıştır, çünkü ördekler sadece tahıl tüketmekle kalmayıp, çeltiğe de zarar vermekte ve bu konuda tavuklardan da zararlı olmaktadırlar.
Şölenler. Büyük şölenler genellikle yasaklanmıştır. Siangtan iline bağlı Şaoşan'da konuklara tavuk, balık ve domuz olmak üzere sadece üç çeşit et yemeği verilmesi kararlaştırılmıstır. [sayfa 66] Bambu filizleri, deniz yosunu ve mercimek yemeği sunulması da aynı şekilde yasaklanmıştır. Hengşan ilinde şölenlerde sekiz tabaktan fazla yemek çıkarılmaması kararlaştırılmıştır.[46] Liling ilindeki 3. Doğu Bölgesinde sadece beş kap yemeğe, 2. Kuzey Bölgesinde sadece üç kap ete, üç kap sebze yemeğine izin verilmekte, 3. Batı Bölgesinde ise Yeni Yıl şölenleri tamamen yasaklanmaktadır. Siangsiang ilinde aslında fazla tantanalı olmayan bütün "yumurtalı kek şölenleri" yasaklanmıştır. Siangsiang'ın 2. Bölgesinde bir ailenin oğlunun düğününde "yumurtalı kek şöleni" verilince, yasağa uyulmadığını gören köylüler, evin içine doluşarak töreni dağıtmışlardır. Siangsiang iline bağlı Ciamo kasabasında halk pahalı yemekler yememekte ve atalarının ruhuna sadece meyva adamaktadır.
Öküzler. Öküz, köylülerin en değerli malıdır. "Bu dünyada öküz kesen, öteki dünyada öküz olur" lafı dinsel bir kural haline gelmiştir denilebilir; öküzler asla kesilmemelidir. Köylüler, iktidarı ele geçirmeden önce sadece dinsel yasaklara başvurabiliyorlardı ve ellerinde öküz kesimini yasaklayabilmek için hiç bir olanak yoktu. Köylü birliklerinin güçlenmesiyle birlikte, yetkileri, sığır kesimini de kapsayacak biçimde genişlemiş ve kasabalarda sığır kesimini yasaklamışlardır. Siangtan il merkezindeki altı kasap dükkânından beşi kapanmıştır, geriye kalan biri ise sadece zayıf ve işe yaramaz öküzleri kesmektedir. Sığır kesimi Hengşan ilinin her yerinde tümüyle yasaklanmıştır. Örneğin, bir köylü, bacağı kırılmış öküzünü köylü birliğine danışmadan kesmeye cesaret edemedi. Çuçov Ticaret Odasının dilediği gibi inek kestirmesi üzerine ise köylüler, kasabaya gelerek açıklama yapılmasını istediler; Ticaret Odası para cezası ödemek ve ayrıca havai fişekler atarak özür dilemek zorunda kaldı.
Serseriler. Liling ilinde çıkarılan bir kararnameyle Yeni Yıl eğlenceleri, yerli ilahlar için ilahiler ve «lotus türküleri» söylenmesi yasaklandı. Bunlar bazı daha başka illerde de yasaklanmış ya da bu gibi törenlere artık hiç kimse [sayfa 67] katılmadığından kendiliğinden ortadan kalkmıştır. Bir zamanlar aşırı derecede saldırgan olan "zorba dilenciler" ya da "serseriler" denilen kimselerin şimdi köylü birliklerine boyun eğmekten başka çareleri kalmamıştır. Eskiden Siangtan ilinde Şaoşan'da, Yağmur Tanrısı tapmağında yuvalanan ve kimseden korkmayan serseriler, köylü birlikleri kurulduğundan beri ortalıkta görünmez olmuşlardır. Aynı ilin Huti kasabasında, köylü birliği, bu serserilerden üçünü yakalayarak tuğla ocaklarına kil taşıttırmıştır. Yeni Yıl şölenleri ve armağanlarıyla ilgili savurgan gelenekleri yasaklayan kararnameler de çıkarılmıştır.
Bunların yanı sıra çeşitli yerlerde daha birçok küçük yasaklama da konulmuş, örneğin Liling'de veba tanrısını yatıştırmak için tütsü ayinleri yapılması, adak olarak reçel ve meyva sunulması, Ruhlar Şenliği sırasında kutsal kağıt elbiseler yakılması ve Yeni Yılda şans dileyen afişlerin yapıştırılması yasaklanmıştır. Siangsiang ilindeki Guşuy'da nargile içmek bile yasaklanmıştır. 2. Bölgede, havai fişek ve tören tüfeği atmak yasaklanmıştır; birincisi için 1,20 yuan, ikincisi içinse 2,40 yuan para cezası kesilmektedir. 7. ve 20. Bölgelerde ölüler için dinsel ayinler yapılması yasaklanmıştır. Bu gibi yasaklar oldukça yüksek bir sayıya ulaşmıştır ve bütün bunlar genellikle köylülerin koyduğu yasaklar olarak nitelenebilir.
Bu yasaklar iki bakımdan çok büyük önem taşımaktadır. Birincisi, bunlar oyun, kumar ve afyon içimi gibi kötü toplumsal alışkanlıklara karşı bir başkaldırmayı yansıtmaktadır. Bu alışkanlıklar toprakağası sınıfının kokuşmuş siyasi ortamından kaynaklanmakta ve bu sınıfın hâkimiyeti yıkılınca da bir kenara itilmektedirler. İkincisi, bu yasaklar şehir tüccarlarının sömürüsüne karşı bir çeşit kendini savunma biçimi olmaktadır. Şölenlere ve adak olarak reçel ve meyve sunulmasına konulan yasaklamalar bu, ikinci türden yasaklardandır. İşlenmiş malların çok pahalı, tarım ürünlerinin ise çok ucuz olmaları sonucunda, köylüler aşın derecede yoksullaşmakta ve tüccarlar tarafından acımasızca sömürülmektedirler; dolayısıyla kendilerini savunabilmek [sayfa 68] için insanları tutumluluğa özendirmek zorundadırlar. Bölge dışına tahıl gönderilmesinin yasaklanmasına gelince, bu yasaklama tahıl fiyatlarının yükselmesini önlemek amacıyla konulmuştur; çünkü yoksul köylülerin kendilerini beslemeye yeterli tahılları yoktur ve tahılı pazardan satın almak zorundadırlar. Bütün bunların nedeni, köylülerin yoksulluğu ve köy ile şehir arasındaki çelişmelerdir; yoksa sorun, köylülerin işlenmiş malları ya da sözüm ona "Doğu Kültürü Öğretisi"ni[47] uygulamak için şehir ile köy arasındaki ticareti reddetmesi değildir. Köylüler kendilerini ekonomik bakımdan koruyabilmek için, mal alımını kolektif olarak yapan tüketim kooperatifleri kurmalıdırlar. Ayrıca, köylü birliklerinin kredi kooperatifleri kurabilmeleri için, hükümetin de onlara yardımcı olması gereklidir. Bunlar yapılmış olsaydı, köylüler fiyatların düşük tutulması için ne tahıl ihraç edilmesini yasaklayacaklar, ne de kendilerini ekonomik bakımdan koruyabilmek amacıyla bazı işlenmiş malların köylere ithal edilmesini yasaklamak zorunda kalacaklardı.
10. EŞKIYALIĞIN ORTADAN KALDIRILMASI
Kanımca, Yu, Tang, Ven ve Vu Hanedanlarından Çing Hanedanı imparatorlarına ve Cumhuriyetin devlet başkanlarına kadar hiç bir hükümdar, eşkıyalığa son verilmesi konusunda bugün köylü birliklerinin gösterdiği cesareti gösterememiştir. Köylü birliklerinin güçlü olduğu yerlerde eşkıyalıktan en ufak bir iz kalmamıştır. Hatta birçok yerde sebze hırsızlığı bile ortadan kalkmıştır. Bazı yerlerde ise hâlâ hırsızlara rastlanmaktadır, ama bir zamanlar eşkıyaların cirit attığı yerler de dahil, gezdiğim illerde eşkıyaların izi bile yoktu. Bunun nedenleri şunlardır: Birincisi, yüzlerce köylü birliği üyesi, mızrak ve sopalarla her an harekete hazır bir durumda dere tepe her yere yayılmışlar ve haydutlara saklanacak yer kalmamıştır. İkincisi, köylü hareketinin başlamasından sonra tahıl fiyatları düşmüş [sayfa 69] (geçen baharda tahılın dan'ı[8*] altı yuan iken, bu kış sadece iki yuandı) ve yiyecek sorunu halk için eski ciddiyetini kaybetmiştir. Üçüncüsü, gizli derneklerin[48] üyeleri artık köylü birliklerine katılmışlardır; artık bu birliklerde açık ve yasal olarak kendilerini gösterebilir ve dertlerini dile getirebilirler. Dolayısıyla "Şan", "Tang", "Siang" ve "Şuy[49] gibi gizli örgütlenme biçimlerine artık gerek kalmamıştır. Yerel zorbaların ve mütegallibenin domuz ve koyunlarını keserek ve onlara ağır vergi ve para cezalan koyarak kendilerini ezenlere karşı duydukları nefreti dile getirmenin yollarını bulmuşlardır. Dördüncüsü, ordular çok sayıda asker aldığından, «başıbozuk» ların birçoğu orduya girmiştir. Böylece, köylü hareketinin başlamasıyla eşkıyalık illeti de sona ermiştir. Bu konuda zenginler bile köylü birliklerini onaylamaktadırlar. "Köylü birlikleri mi? Eh, doğrusunu söylemek gerekirse, yaptıkları iyi işler de var" demektedirler.
Oyunun, kumarın ve afyon içiminin yasaklanması ve eşkıyalığın ortadan kaldırılması konularında, köylü birlikleri genellikle destek görmüşlerdir.
11. AŞIRI VERGİLERİN KALDIRILMASI
Ülkemiz henüz birleştirilmemiş olduğundan ve emperyalistlerle savaşağalarının egemenlikleri yıkılmadığından, köylülerin üzerinden ağır devlet vergileri yükünü, daha açıkçası devrimci ordu harcamalarının yükünü alacak bir yol henüz yoktur. Bununla birlikte yerel zorbalarla mütegallibenin köy yönetimini ellerinde tuttukları sırada, mu başına konan ağır toprak vergileri gibi, köylülerin sırtına yüklenen aşırı vergiler de köylü hareketinin başlaması ve yerel zorbalarla mütegallibenin yıkılmasıyla birlikte kaldırılmış ya da en azından azaltılmıştır. Bu da köylü birliklerinin başarıları arasında sayılmalıdır. [sayfa 70]
12. EĞİTİM HAREKETİ
Çin'de eğitim her zaman, sadece toprak ağalarına vergi bir ayrıcalık olmuş, köylüler bundan hiç yararlanamamışlardır. Fakat toprakağalarının kültürü köylüler tarafından yaratılmıştır; çünkü bu kültürün biricik kaynağı köylülerin kanı ve alınteridir. Çin halkının yüzde doksanı hiç eğitim görmemiştir ve bunun ezici bir çoğunluğunu köylüler oluşturur. Köylük bölgelerde toprakağalarının iktidarı yıkılır yıkılmaz, köylülerin eğitim hareketi başlamıştır. Şimdiye kadar okullardan nefret eden köylüler bugün canla başla akşam okulları açmaktadır. Köylüler "yabancı tarzda okulları" hiç bir zaman sevmemişlerdir. Öğrencilik günlerimde köye dönüp de köylülerin "yabancı tarzda okullara" karşı olduğunu gördüğümde, köylülerin yanıldıklarını düşünerek kendimi "yabancı tarzda öğrenci ve öğretmenler" ile bir tutar ve onlardan yana çıkardım. Bu konuda benim yanıldığımı, köylülerin ise haklı olduğunu, ancak 1925 yılında anladım; o zaman köylük bölgelerde altı ay yaşamış, komünist olmuş ve Marksist görüşü benimsemiş bulunuyordum. Köy ilkokullarında okutulan ders kitapları tümüyle şehirlerle ilgiliydi ve köylülerin ihtiyaçlarına uymuyordu. Bunun yanı sıra, ilkokul öğretmenlerinin köylülere karşı tutumları da çok kötüydü; onlar köylülere yardımcı olmak şöyle dursun, köylüler tarafından nefret edilen kimseler haline gelmişlerdi. Bu nedenle köylüler, ("Çin okulları" dedikleri) eski tip okulları ("yabancı okullar" dedikleri) modern okullara ve eski tarz öğretmenleri de ilkokullardaki öğretmenlere yeğ tutuyorlardı. Şimdi köylüler büyük bir istekle, köylü okulları dedikleri akşam okulları açmaktadırlar. Bunlardan bazıları açılmış, bazıları ise açılmaya hazırlanmaktadır ve ortalama her kasabada bir ilkokul bulunmaktadır. Köylüler bu okulların açılması konusunda çok isteklidirler ve yalnızca bu okulları kendi okulları olarak görmektedirler. Akşam okulları için para, "boşinançlardan elde edilen kamu gelirleri"nden, soy sop tapınaklarının gelirlerinden ve kullanılmayan daha başka kamu [sayfa 71] kaynakları ya da mülklerinden gelmektedir. İl eğitini kurulları bu parayı köylülerin ihtiyaçlarına uymayan ilkokullar, yani "yabancı tarzda okullar" açmak için kullanmak isterken, köylüler bu parayı köylü okulları için kullanmak istediler. Bu anlaşmazlık sonucunda, bazı yerlerde bu parayı bölüştüler, bazı yerlerde de köylüler paranın tümünü aldılar. Köylü hareketinin gelişmesi, köylülerin kültür düzeyinin hızla yükselmesini sağlamıştır. Çok geçmeden eyaletin köylerinde onbinlerce okul ortaya çıkacaktır; bu, aydınların ve sözde "eğitimciler" in, şöyle olsun, böyle olsun diye üzerinde tartışıp durdukları ve bu zamana kadar boş sözlerden öteye gitmeyen "herkese eğitim hakkı"ndan çok farklı bir durumdur.
13. KOOPERATİF HAREKETİ
Köylülerin kooperatiflere, özellikle tüketim, pazarlama ve kredi koperatiflerine gerçekten ihtiyaçları vardır. Onlar mal satın alırken tüccarlar tarafından sömürülürler; tarım ürünlerini satarken tüccarlar tarafından aldatılırlar; borç olarak para ya da pirinç aldıklarında tefeciler tarafından soyulurlar; bu üç soruna bir an önce bir çözüm bulmak istemektedirler. Geçen kış, Yangze Vadisindeki çarpışma sırasında, ticaret yolları kesilip de Hunan'da tuz fiyatları arttığında, birçok köylü tuz satın almak için kooperatifler kurmuştu. Toprakağaları bile bile borç para vermeyi kestiklerinde köylüler, borç almaya ihtiyaçları olduğundan, birçok yerde kredi temsilcilikleri örgütlemek üzere harekete geçtiler. Ayrıntılı ve her yerde geçerli örgütlenme kurallarının olmayışı büyük bir sorundur. Çeşitli yerlerde köylerin kendi kendilerine örgütledikleri bu kooperatifler, çoğunlukla kooperatif ilkelerine uymadığından, köylüler arasında çalış makta olan yoldaşlar, durmadan "tüzük" konusunda bilgi istemektedirler. Doğru yol gösterilirse, kooperatif hareketi köylü birliklerinin gelişmesiyle birlikte her yere yayılabilir. [sayfa 72]
14. YOLLARIN YAPILMASI VE SETLERİN ONARILMASI
Bu da köylü birliklerinin başarılarından biridir. Köylü birliklerinin kuruluşundan önce köy yolları berbattı. Yollar para olmadan onarılamazdı ve varlıklılar da keselerine el atmaya pek istekli olmadıklarından yollar kötü bir durumdaydı. Onarılan az sayıdaki yol ise, "sevap işlemek isteyen" ailelerden toplanan az miktardaki parayla yapılan, dar ve baştan savma birkaç yoldan ibarettir. Kuruluşlarından sonra köylü birlikleri, her yolun gerekli genişliğini (yolun çeşidine göre bir, bir buçuk, iki ya da üç metre) , belirten emirler çıkardı ve yol üzerindeki toprakağalarının her birine yolun belirli bir bölümünü yapmasını emretti. Bir kez emir verildi mi, karşı çıkmaya kim cesaret edebilir? Kısa zamanda birçok iyi yol ortaya çıktı. Bu, yardımseverliğin değil, zorlamanın bir ürünüdür ve bu tür ufak bir zorlama hiç de kötü bir şey değildir. Aynı şey setler için de geçerlidir. Acımasız toprakağaları her zaman kiracı köylülerden koparabilecekleri her şeyi koparmaya bakmışlar ve setlerin onarımı için tek kuruş bile harcamamışlardır; alacakları kiradan başka hiç bir şeyle ilgilenmeyip, havuzları kurumaya, kiracı köylüleri de açlığa terk etmişlerdir. Ama artık köylü birlikleri vardır ve toprakağalarına setleri onarmaları için açıkça emir verebilmektedirler. Toprakağası bunu kabul etmediğinde, köylü birliği ona kibarca, "Pekâla! Eğer onarımları yapmayacaksan, her işgünü için bir tu tahıl vereceksin!" demektedir. Bu da onun işine gelmediğinden hızla onarımları yapmaya girişmektedir. Sonuç olarak birçok bozuk set kullanılabilir duruma getirilmiştir.
Yukarıda sayılan on dört başarının tümü köylü birliği önderliğinde köylüler tarafından gerçekleştirilmiştir. Okuyucu lütfen bunlar üzerinde düşünsün ve söylesin, bunlardan hangisi özü ve devrimci önemi açısından kötüdür? Sanırım, bunlara kötü diyecek olanlar, sadece yerel zorbalar ile mütegallibedir. Oysa ne gariptir ki, Nançang'dan[50] bildirildiğine göre, Çan Kayşek, Çang Cingciang[51] ve diğer bazı [sayfa 73] beyler Hunan köylülerinin yaptığı işlerin hiç birini doğru bulmuyorlarmış. Hunan'daki Liu Yueci[52] gibi sağcı önderler de onlarla aynı görüşü paylaşıyorlar ve hepsi de "Bunlar düpedüz Kızıl oldu!" diyorlar. Ama bu kadarcık Kızıl da olmasaydı, milli devrimden nasıl sözedilebilirdi? Gece gündüz "halk kitlelerini ayaklandırmak" tan sözet, sonra da kitleler ayaklandığında ödün patlasın! Bunun, Hazreti Şeh'in ejderlere olan aşkından[53] ne farkı var?[sayfa 74]
Dipnotlar
[1*] Mao Zedung yoldaş, bu yazıyı, o sırada Parti içinde ortaya çıkan iki sapmayla mücadele amacıyla kaleme aldı. Başını Cen Dusiu'nun çektiği, birinci sapmanın temsilcileri yalnızca Guomindang'la işbirliği yapılmasını savunuyor, köylüleri gözardı ediyorlardı; bu, sağ oportünizmdi. Başını Çang Guotao'nuıı çektiği, ikinci sapmanın temsilcileriyse, yalnızca işçi hareketini savunuyor, gene aynı şekilde köylüleri gözardı ediyorlardı; bu da, "sol" oportünizmdi. Her iki sapma da kendi güçlerinin yetersiz olduğunu farketmekle birlikte, nereden destek arayacaklarını ve sayıca en fazla müttefiki nereden bulacaklarını bilmiyorlardı. Mao Zedung yoldaş, köylülüğün, Çin proletaryasının en güçlü ve sayıca en büyük müttefiki olduğunu gösterdi ve böylece Çin devriminin baş müttefikinin kim olduğu sorununu çözdü. Ayrıca, milli burjuvazinin yalpalayan bir sımf olduğunu ve devrimin yükselişi sırasında, sağ kanadının emperyalistlerin safına geçmesiyle, bu sınıfın parçalanacağını daha o sırada söyledi. Mao Zedung'un bu görüşü 1927'deki olaylarla doğrulandı.
[2*] Tu ve
şeng, Çin ölçü birimleridir. Bir tu, on litredir. -Ç.N.
[3*] Bu makale, o sıralarda köylülerin devrimci mücadelesine, gerek Parti içinden, gerekse Parti dışından yöneltilen sızlanma ve eleştirilere bir cevap olarak yazılmıştır. Mao Zedung yoldaş, bu eleştirileri cevaplandırmak amacıyla, otuz iki gün Hunan Eyaletinde kalarak bir araştırma yaptı ve bu raporu kaleme aldı, Cen Dusiu'nun başını çektiği, Parti içindeki sağ oportünistler, onun görüşlerim kabul etmeyerek, kendi yanlış fikirlerinde direndiler. Bunların başlıca hatası, Guomindang içindeki gerici eğilim karşısında korkuya kapılarak, başlamış ya da başlamakta olan büyük devrimci köylü mücadelelerini desteklemeye cesaret edememeleriydi. Bunlar, Guomindang'ı yatıştırmak amacıyla, devrimde proletaryanın temel müttefiki olan köylülüğü terketmeyi yeğlediler ve böylece işçi sınıfım ve Komünist Partisini tek başına ve desteksiz bıraktılar. İşte Guomindang, esas olarak Komünist Partisi içindeki bu zaaftan yararlanabildiği içindir ki, 1927 yazında devrime ihanet etmeye, "parti temizliğine" girişmeye ve halka karşı savaş açmaya cesaret edebilmiştir.
[4*] Yuan; Çin para birimi. -Ç.N.
[5*] Sent, o sıralarda, Çin'de kullanılan para birimlerinden biri. -Ç.N.
[6*] Mu, Çin'de kullanılan bir toprak ölçüsü birimidir. Bir dönüm, bir buçuk
mu'dur. -Ç.N.
[7*] Macong, Çinlilere özgü ve 144 taşla oynanan bir çeşit dominodur. -Ç.N.
[8*] Dan, Çin'de bir ağırlık birimidir. Bir "dan" 50 kilodur. -Ç.N.
Açıklayıcı Notlar
[1] Başlangıçta komprador denilirken, yabancı bir ticari kuruluşta çalışan bir Çinli yönetici ya da Çinli bir yüksek memur kastediliyordu. Kompradorlar, yabancı ekonomik çıkarlara hizmet ederlerdi, emperyalizm ve yabancı sermayeyle yakın ilişkileri vardı.
[2] Etatisler, o sıralar Çin
Etatist Gençlik Birliğini kuran, bir avuç aşağılık faşist politikacıydı. Bu kuruluş daha sonra, Çin Gençlik Partisi adını aldı. Bunlar, Komünist Partisine ve Sovyetler Birliği'ne karşı çıkarak, kendilerine karşı-devrim saflarında mevki sağladılar, iktidardaki çeşitli gerici gruplardan ve emperyalistlerden para aldılar.
[3] Milli burjuvazinin rolü konusunda daha fazla bilgi içi a bkz. "Çin Devrimi ve Çin Komünist Partisi", İkinci Bölüm, Dördüncü Kısım, Mao Zedung,
Seçme Eserler, Cilt II, Şubat 1976, Aydınlık Yayınları, s. 318.
[4] Day Citao, gençliğinde Guomindang'a katıldı ve bir süre Çan Kayşek'le ortaklaşa borsa spekülasyonu yaptı. 1925'te Sun Yatsen'in ölümünden sonra, anti-komünist kışkırtmayla uğraştı ve Çan Kayşek'in 1927'deki karşı-devrimci darbesine ideolojik zemin hazırladı. Uzun yıllar Çan Kayşek'e karşı-devrimde hizmet(sayfa 27) etti. Çan Kayşek rejiminin çöküşü karşısında, umutsuzluğa kapılarak 1949 Şubatında intihar etti.
[5] Cen Bao, kuzeyli savaşağalarının yönetimini destekleyen, Anayasal Hükümeti İnceleme Derneği adlı, siyasi grubun yayın organıydı.
[6] Sun Yatsen 1923'te Çin Komünist Partisinin yardımıyla Guomindang'ı yeniden örgütlemeyi, Guomindang-komünist işbirliğini gerçekleştirmeyi ve Komünist Partisi üyelerini Guomindang'a kabul etmeyi kararlaştırdı. 1924 Ocağında Kanton'da Guomindang'ın 1. Milli Kongresini topladı ve bu Kongrede, Üç Büyük Siyaseti, yani Rusya'yla ittifak, Komünist Partisiyle işbirliği, işçilere ve köylülere yardım siyasetlerini ortaya koydu. Mao Zedung, Li Daçao, Lin Boçu, Çu Çiubay ve daha başka yoldaşlar bu Kongreye katıldılar ve Guomindang'ın devrim yolunu tutmasına yardımcı oldular. Bu yoldaşlardan bazıları, Guomindang Merkez Yürütme Kurulu üyeliğine, bazıları da yedek üyeliğe seçildi.
[7] Mao Zedung yoldaş, mülk sahibi köylüler derken orta köylüleri kastetmektedir.
[8] Mareşal Çao, Çin halk edebiyatının Zenginlik Tanrısı Çao Gungming'dir.
[9] 30 Mayıs Hareketi, İngiliz polisinin 30 Mayıs 1925'te, Şanghay'da Çinlileri katletmesini protesto amacıyla, bütün ülkede girişilen anti-emperyalist bir hareketti. O ayın başlarında Çingdao ve Şanghay'daki Japon dokuma fabrikalarında önemli grevler patlak vermişti. Japon emperyalistleri ve onların uşakları kuzeyli savaşağaları, bu grevleri bastırmaya giriştiler. Şanghay'daki dokuma fabrikalarının sahibi olan Japonlar, 15 Mayıs günü Gu Çenghung adında bir işçiyi vurdular ve birçok işçiyi de yaraladılar. Çingdao'daki gerici hükümet, 28 Mayısta sekiz işçiyi öldürdü. 30 Mayısta Şanghay'da 2 bini aşkın öğrenci, işçileri desteklemek ve yabancılara tanınan ayrıcalıkların geri alınması için, yabancılara ayrıcalık tanınan yerlerde ajitasyon yaptılar. 10 binden fazla insan, İngiliz polis merkezinin önünde toplanarak "Kahrolsun emperyalizm!" ve "Çin halkı birleşin!" sloganlarını haykırdı. Emperyalist İngiliz polisi ateş açarak birçok öğrenciyi öldürdü ve yaraladı. Bu olay, 30 Mayıs Katliamı olarak bilinir. Olay çok geçmeden bütün ülkede öfke uyandırdı ve işçilerin, öğrencilerin ve tezgâhtarların her yerde başlattıkları gösteri ve grevler çok büyük çapta bir anti-emperyalist harekete dönüştü.
[10] Mao Zedung yoldaş, "yarı-mülk sahibi köylülerin ezici çoğunluğu" derken, kısmen kendi topraklarında, kısmen de başkalarından kiraladıkları topraklarda çalışan yoksullaşmış köylülerden söz ediyor.
[11] Eski Çin'de, tezgâhtarlar birkaç tabakaya ayrılırdı. Mao Zedung yoldaş, burada bu tabakaların sayıca en kalabalığına değiniyor. Tezgâhtarların bir de proleterlerle aynı maddi durumda bulunan aşağı tabakası vardı.
[12] Denizcilerin grevleri, 1922 başlarında Hongkong'daki denizciler ve Yangze Irmağındaki buharlı gemilerin tayfalarınca düzenlendi. Hongkonglu denizciler sekiz hafta dayandı. Zorlu ve kanlı bir mücadeleden sonra, Hongkong'daki emperyalist İngiliz yetkililer, en sonunda ücretleri artırmak, Denizciler Birliği üzerindeki yasağı kaldırmak, tutuklu işçileri salıvermek ve şehitlerin ailelerine tazminat ödemek zorunda kaldılar. Kısa bir süre sonra, Yangze Irmağındaki buharlı gemilerin tayfaları da greve giderek mücadelelerini iki hafta sürdürdüler ve başarıya ulaştılar.
[13] Çin Komünist Partisi, 1921'de kurulduktan hemen sonra demiryolu işçilerini örgütlemeye girişti. 1922-1923 yıllarında demiryollarının bütün ana hatlarında Partinin önderliğinde grevler gerçekleşti. Bunların en ünlüsü, Pekin-Hankov Demiryolunda 4 Şubat 1923'te başlayan genel grevdi. Birleşik bir sendika kurma özgürlüğü uğrunda verilen bir mücadeleydi bu. İngiliz emperyalizminin desteklediği kuzeyli savaşağaları Vu Peyfu ve Siao Yaonan, 7 Şubatta grevcileri katlettiler. Bu olay, 7 Şubat Katliamı olarak bilinir.
[14] Kaylan Kömür Ocakları, Hebey Eyaletindeki büyük Kayping ve Luançov kömür yataklarına genel olarak verilen addı. O sıralar bu kömür ocaklarında 50 binden fazla işçi çalışıyordu. İngiliz emperyalistleri, 1900'deki Yi Ho Tuan Hareketi sırasında Kayping madenlerini ele geçirdiler. Bunun ardından Çinliler, Luançov Kömür Madencilik Şirketini kurdular ve bu şirket daha sonra, Kaylan Madencilik İşletmesine katıldı. Böylece iki maden yatağı da İngiliz emperyalizminin mutlak denetimi altına girdi. Kaylan grevi 1922 Ekiminde yapıldı. Henan Eyaletinde bulunan Ciaozo kömür madenleri de Çin'in başka bir ünlü kömür havzasıdır. Ciaozo grevi 1 Temmuz-9 Ağustos 1925 tarihleri arasında yapıldı.
[15] Şamili, İngiliz emperyalizminin Kanton şehrindeki ayrıcalıklı bölgesiydi. Bu bölgeyi yöneten İngiliz emperyalistleri, 1924 Temmuzunda, bölgeye girip çıkan bütün Çinlilerin, fotoğraflı bir geçiş belgesi taşımalarını zorunlu kılan, yeni bir polis kararnamesi yayınladılar. Yabancılarsa bunun dışında tutuluyordu. Şa-min'indeki işçiler 15 Temmuz günü bu ayrımı protesto etmek amacıyla greve gittiler. Sonunda İngiliz emperyalistleri bu kararnameyi geri almak zorunda kaldılar.
[16] Şanghay'daki 30 Mayıs Hareketinin ardından, 1 Haziran 1925'te Şanghay'da ve 19 Haziranda da Hongkong'da genel grevler patlak verdi. Şanghay'da 200 bini, Hongkong'daysa 250 bini aşkın işçi greve katıldı. Büyük Hongkong grevi bütün ülke halkının desteğiyle on altı ay dayandı. Dünya işçi hareketi tarihinin en uzun greviydi bu.
[17] Çili, Hebey Eyaletinin eski adıydı.
[18] Üçler Derneği, Kardeşlik Derneği, Büyük Kılıç Derneği, Akılcı Hayat Derneği ve Yeşil Kuşak Derneği, halkın kurduğu ilkel gizli örgütlerdi. Üyeleri daha çok iflas etmiş köylülerden, işsiz zanaatkarlardan ve lümpen-proletaryadan oluşuyordu. Böyle unsurlar, feodal Çin'de, çoğu zaman bir din ya da boşinanç çevresinde biraraya gelerek, değişik adlar altında ataerkil örgütler kurarlardı; bunlardan bazıları silahlıydı. Lümpen-proleterler, bu örgütler aracılığıyla birbirlerine, toplumsal ve ekonomik bakımdan yardım etmeyi amaçlar ve kimi zaman da kendilerini ezen bürokratlara ve toprakağalarına karşı savaşırlardı. Böylesine geri örgütlerin, köylüler ve zanaatkârlar için bir çıkış yolu olamayacağı açıktı. Üstelik toprakağaları ve yerel zorbalar bu örgütleri kolayca denetim altına alabilir ve kullanabilirdi; bu nedenle ve körü körüne yıkıcılıkları yüzünden, bunlardan bazıları gerici birer güç olup çıktılar. 1927'deki karşı-devrimci darbe sırasında Çan Kayşek, emekçi halkın birliğini parçalamak ve devrimi yok etmek için onlardan yararlandı. Modern sanayi proletaryası ortaya çıkıp günden güne güçlendikçe, köylüler, işçi sınıfının önderliğinde adım adım yepyeni bir örgütlenmeye gittiler ve böylece bu ilkel, geri derneklerin
varlık nedeni de ortadan kalkmış oldu.
[19] Hunan Eyaleti, o sıralarda Çin'deki köylü hareketinin merkeziydi.
[20] O sıralarda Hunan'ın yöneticisi olan Çao Hengti, kuzeyli savaşağalarının ajanıydı. 1926 yılında Kuzey Sefer Ordusu tarafından devrildi.
[21] 1911 Devrimiyle, Çing Hanedanının müstebit rejimi devrildi. 10 Ekim 1911'de, Çing Hanedanının Yeni Ordusunun bir kesimi, burjuva ve küçük burjuva devrimci derneklerin teşvikiyle, Hubey Eyaletindeki Vuçang'da ayaklandı. Bunu başka eyaletlerde çıkan ayaklanmalar izledi ve çok kısa bir süre içinde Çing Hanedanının hâkimiyeti yıkıldı. 1 Ocak 1912'de, Nancing'de Çin Cumhuriyeti Geçici Hükümeti kuruldu ve Sun Yatsen Geçici Cumhurbaşkanı seçildi. Devrim, burjuvazinin köylüler, işçiler ve şehir küçük burjuvazisiyle kurduğu ittifak sayesinde zafere ulaştı. Ancak devrimi yöneten grup, niteliği bakımından uzlaşmacı olduğu, köylülerin gerçek çıkarlarını savunmadığı, emperyalist ve feodal baskıya boyun eğdiği için, iktidar kuzeyli savaşağası Yuan Şikay'ın eline geçti ve devrim başarısızlıkla sonuçlandı.
[22] Bunlar, Konfüçyus'un müritlerinden birinin, Konfüçyus" un erdemlerini anlatırken kullandığı terimlerdi.
[23] Eski bir Çin deyişi olan "bir yanlışı düzeltirken sınırı aşmak" sözü, halkın faaliyetlerini kısıtlamak amacıyla sık sık kullanılmaktaydı. Buna göre, kurulu düzenin sınırları içinde kalan reformlara izin verilmeli, ama eski düzeni tamamen yıkmayı amaçlayan faaliyetler yasaklanmalıydı. Bu sınırlar içinde kalan eylemlere "uygun" gözüyle bakılıyor, buna karşılık eski düzeni(sayfa 74) tamamen yıkmayı amaçlayan eylemler "sınırı aşan" eylemler olarak nitelendiriliyordu. Bu, reformculara ve devrimci saflardaki oportünistlere özgü bir anlayıştır. Mao Zedung yoldaş, bu reformcu anlayışı çürüttü. Metinde geçen "Bir yanlışı düzeltebilmek için sınırların aşılması gerekir, yoksa yanlış düzeltilemez" sözüyle de, eski feodal düzene son vermek için revizyonist-reformcu yönteme değil, kitlelerin devrimci yöntemine başvurulması gerektiğini söylemek istiyordu.
[24] Kuzey Sefer Ordusunun Yangze Vadisine yürüdüğü 1926 kışı ve 1927 ilkbaharında Çan Kayşek'in karşı-devrimci yüzü henüz tamamen ortaya çıkmamıştı ve köylü kitleleri hâlâ onun devrimden yana olduğunu sanıyorlardı. Toprakağaları ve zengin köylüler ise ondan hoşlanmıyorlardı ve Kuzey Sefer Ordusunun çeşitli yenilgilere uğradığı ve Çan Kayşek'in yaralandığı yolunda söylentiler çıkarıyorlardı. Çan Kayşek'in karşı-devrimci yüzü, 12 Nisan 1927'de Şanghay'da ve başka yerlerde karşı-devrimci bir hükümet darbesi tezgâhlayıp işçileri katlettiği, köylüleri bastırdığı ve Komünist Partisine saldırdığı zaman tam olarak ortaya çıktı. O zaman toprakağaları ve zengin köylüler tutumlarını değiştirip onu desteklemeye başladılar.
[25] Guangdung, Birinci Devrimci İç Savaş (1924-1927) döneminde kurulan ilk devrimci üs bölgesiydi.
[26] Vu Peyfu, savaşağalarının en ünlülerinden biriydi. 1923'teki başkanlık seçimlerinde parlamento üyelerine rüşvet yedirerek çevirdiği dolaplarla tanınan Cao Kun'la birlikte Çili (HebeyJ kliğine bağlıydılar. Vu Peyfu, Cao'yu önder olarak desteklemekteydi ve bu ikisinden genellikle "Cao-Vu" diye sözedilmekteydi. Vu Peyfu, Anhuy kliğine bağlı bir savaşağası olan Tuan Çicuy'u 1920 yılında yenilgiye uğrattıktan sonra, İngiliz-Amerikan emperyalistlerinin bir ajanı olarak, Pekin'deki kuzeyli savaşağaları hükümetinin denetimini eline geçirdi. Pekin-Hankov Demiryolunda greve gidilmesi üzerine, 7 Şubat 1923'te işçilerin katledilmesi için emir veren de, Vu Peyfu'ydu. 1924'te Çang Zolin'le yaptığı savaşta Cbu savaş genellikle "Çili ve Fengtien klikleri arasındaki savaş" diye bilinir) yenildi ve bunun üzerine Pekin'deki yönetimden uzaklaştırıldı. 1926'da Japon ve İngiliz emperyalistlerinin teşvikiyle, Çang Zolin ile işbirliği yaptı ve böylece yeniden iktidara geldi. Vu Peyfu, Kuzey Sefer Ordusunun 1928'da Guangdung'dan kuzeye doğru yaptığı seferde altedilen ilk düşmanlardan biriydi.
[27] Üç Halk İlkesi, Sun Yatsen'in milliyetçilik, demokrasi ve(sayfa 75) halkın refahı konularındaki ilkeleriydi ve bunlar Çin'deki burjuva-demokratik devriminin programını oluşturmaktaydı. Sun Yatsen, 1924 yılında, Guomindang'ın 1. Milli Kongresinin bildirisinde, milliyetçiliği emperyalizme karşı çıkmak biçiminde yorumlayarak ve işçi ve köylü hareketlerinin etkin bir biçimde desteklenmesi gerektiğini açıklayarak, Üç Halk İlkesini yeniden yorumladı. Böylece Üç Halk İlkesi, Üç Büyük Siyasetten, yani Rusya ile ittifak, Komünist Parti ile işbirliği ve işçi ve köylülere yardımdan oluşan yeni Üç Halk İlkesine dönüştü. Bu yeni Üç Halk İlkesi, Birinci Devrimci İç Savaş Dönemi boyunca, Çin Komünist Partisi ile Guomindang arasındaki işbirliğinin siyasi temelini oluşturdu.
[28] "Yaşasın"ın Çincedeki karşılığı
vansuy'dur. Kelimesi kelimesine çevrilecek olursa "on bin yıl" demek olan bu deyim, geleneksel olarak imparatoru selamlamak için kullanılırdı ve "imparator" ile eşanlamlı bir deyim olmuştu.
[29] Zengin köylülerin, köylü birliklerine girmelerine izin verilmemeliydi. Bu, 1927 yılında köylü kitlelerinin henüz kavrayamamış oldukları bir noktaydı.
[30] Burada "iyice yoksul olanlar", tarım işçileri (köy proletaryası) ve köy lümpen-proletaryası anlamına gelmektedir.
[31] "Daha az yoksul olanlar", köy yarı-proletaryası anlamına gelmektedir.
[32] Yuan Zuming, Guycov Eyaletindeki bir savaşağasıydı ve Hunan'ın batı kesimini denetimi altında tutmaktaydı.
[33] Kiracı köylü genellikle, toprağı kendisine kiralayan toprakağasına kira sözleşmesinin bir koşulu olarak nakdî ya da ayni bir teminat akçesi vermekteydi. Çoğu kere de bunun miktarı, kiralanan toprağın değerinin önemli bir bölümü kadar olmaktaydı. Bu, kiranın ödenmesi için bir güvence olarak gösterilmekteyse de, aslında ek bir sömürü biçimini temsil etmekteydi.
[34] Hunan'da
tu bölgeye,
tuan ise kasabaya uygun düşmekteydi.
Tu ve
tuan türünden eski yönetim organları, toprakağalarının hâkimiyetinin araçlarıydı.
[35] Mu başına vergi, normal toprak vergisi dışında toprak-ağası rejiminin, köylülerin sırtına fazladan acımasızca yüklediği ağır bir vergiydi.
[36] "Askeri vali", kuzeyli savaşağaları rejiminde bir eyaletin askeri başkanına verilen isimdir. Fakat askeri vali aslında tüm eyaletin, askeri olduğu kadar, siyasi iktidarını da elinde tutan(sayfa 76) gerçek bir diktatördü. Emperyalistlerle işbirliği halinde kendi bölgesinde ayrılıkçı bir feodal-askeri rejim sürdürmekteydi.
[37] "Sürekli ev milisleri", köylük bölgelerdeki silahlı güçlerin bir türüydü. Bunlara "ev milisleri" denilmesinin nedeni, hemen her evden birkaç kişinin katılmasının zorunlu olmasıydı. 1927'de devrimin yenilgiye uğramasından sonra birçok yerde toprakağaları milislerin denetimini ellerine geçirerek, bunları silahlı karşı-devrimci çeteler haline getirdiler.
[38] O sıralarda Vuhan'daki Guomindang Merkez Yürütme Komitesinin önderliği altındaki birçok Guomindang il merkezi Dr. Sun Yatsen'in Rusya ile ittifak, Komünist Parti ile işbirliği, köylülere ve işçilere yardım şeklindeki Üç Büyük Siyasetini destekledi. Bu örgütler, komünistlerin, Guomindang'ın sol kanat unsurlarının ve diğer devrimcilerin devrimci ittifakından oluşuyorlardı.
[39] Hazreti Bao (Bao Ceng) Kuzey Sung Hanedanının (İS 960-1127) başkenti olan Kay Feng'in vahşiydi. Halk arasında namuslu bir memur ve baktığı bütün davalarda doğru kararlar veren cesur ve tarafsız bir yargıç olarak tanınmıştı.
[40] Okçuluğa ilişkin bu değinme,
Mençius'dan alınmış olup, usta bir okçuluk hocasının yayı gerdiğini, fakat oku atmadığını anlatmaktadır. Bununla belirtilmek istenen, komünistlerin tam bir siyasi bilince varmaları için köylülere rehberlik etmeleri, boşinançların ve diğer kötü geleneklerin yıkılmasında inisiyatifi köylülere bırakmaları, onlara bu iş için emir vermemeleri ve bunu onların adına yapmamaları gerektiğidir.
[41] Sekiz karakter, eski Çin'de bir insanın doğduğu yıl, ay, gün ve saatin iki döngüsel özelliğinin incelenmesine dayanarak geleceği söyleme yöntemiydi.
[42] Fal bakma, kişinin atalarının mezarlarının yerlerinin, kişinin talihini etkilediği boşinancına dayanmaktadır. Fal bakanlar, belirli bir yer ve çevresinin uğurlu olup olmadığını söyleyebileceklerini ileri sürerler.
[43] Hazreti Guan, yani Guan Yu (İS 160-219) Üç Krallık döneminde yaşamış bir savaşçıydı. Ölümünden sonra Çinliler ona Bağlılık ve Savaş Tanrısı olarak tapmaya başladılar.
[44] Tang Şengçi Kuzey Seferinde devrimden yana çıkan bir general, Ye Kaysin ise kuzeyli savaşağalarından yana ve devrime karşı savaşmış bir generaldi.
[45] Sun Cuanfang o sıralarda Ciangsu, Çeciang, Fucien, Ciangsi ve Anhuy olmak üzere beş eyalette iktidarı elinde tutan bir savaşağası ve Şanghay işçilerinin ayaklanmasını bastıran bir cellattı. Esas ordusu, 1926 kışında Ciangsi Eyaletine bağlı Nan-çang ve Ciuciang'da Kuzey Sefer Ordusu tarafından yenilgiye uğratılmıştır.
[46] Çin'de, yemek ayrı ayrı tabakalarda değil, bir tek kap içinde ve ortadan yenir.
[47] "Doğu Kültürü", Doğunun geri tarımsal üretim biçiminin ve feodal kültürünün devam etmesini öngören ve modern bilimsel uygarlığı reddeden gerici bir öğretiydi.
[48] Gizli dernekler için bkz. bu ciltte "Çin Toplumundaki Sınıfların Tahlili" Not 18, s. 30.
[49] "Şan", "Tang", "Siang" ve "Şuy", ilkel gizli derneklerin bağlı oldukları tarikatları belirtmek için kullanılan sözcüklerdi. "Dağ", "tekke", "türbe" ve "ırmak" anlamına geliyorlardı.
[50] Kuzey Sefer Ordusu, 1926 Kasımında Nançang'ı eline geçirdi ve bunu fırsat bilen Çan Kayşek orada kendi genel komutanlığını kurdu. Çevresine Guomindang'ın sağ kanat üyelerini ve kuzeyli savaşağalarına hizmet eden birkaç politikacıyı toplayarak, emperyalistlerle işbirliği halinde, o sıralarda devrimin merkezi olan Vuhan'a karşı, karşı-devrimci tertiplere girişti ve en sonunda 12 Nisan 1927'de Şanghay'daki korkunç katliamı ve karşı-devrimci hükümet darbesini gerçekleştirdi.
[51] Çang Cingciang Guomindang'ın sağ kanat önderlerinden ve Çan Kayşek'in beyin takımından biriydi.
[52] Liu Yueci, o sıralarda Hunan'daki önemli bir anti-komünist grup olan "Sol Derneği"nin başıydı.