PROGRAM TASLAĞIMIZIN ELEŞTÎRİSÎNE YANIT
YOLDAŞ X, taslağımızın tarım kesimindeki üçüncü ve dördüncü maddeleri reddediyor ve tarım programının bütün maddelerinin, önsöz ile birlikte değiştirilmiş olduğu kendi taslağını sunuyor. Biz ilkin Yoldaş X'in bizim taslağımıza yönelttiği itirazları, ardından kendi taslağını inceleyeceğiz.
Üçüncü maddeye karşı Yoldaş X, manastır (ve seve seve ekliyoruz: kilise) mülklerinin ve çarlık topraklarının bizim önerdiğimiz şekilde zoralımının, kapitalistlerin, [bu] toprakları, neredeyse hiç bir karşılık ödemeksizin ele geçirmeleri demek olacağı itirazını öne sürüyor. Bu toprakları yağmaladıkları paralarla satın alacak olanların, köylüleri [sayfa 323] yağmalamış olanların ta kendileri olacaklarını söylüyor. Buna karşılık şunu belirtmeliyiz ki, zoralınmış mülklerin satışı konusunda konuşurken Yoldaş X, bizim programımızın içermediği keyfî bir sonuca varıyor. Soralım, mülkün karşılık ödenmeksizin sahibinden alınması demektir. Bizim taslağımızda sözü edilen, ancak bu tür bir almadır. Bizim program taslağımız, bu toprakların satılıp satılmayacakları, eğer satılacaklara, kime ve nasıl, ne biçimde ve hangi koşullarla satılacakları konusunda hiç bir şey söylememektedir. Biz, kendimizi bağlamıyor, zoralındıklarında, böyle bir zoralımın, tüm toplumsal ve siyasal koşullan açıklık kazandığında, zoralınmış mülkleri elden çıkarmanın en uygun biçimi konusunda bir yargıya varmak için ihtiyat payı ayırıyoruz. Bu açıdan Yoldaş X'in taslağı, yalnızca zoralım isteminde bulunmakla kalmayıp, zoralınmış toprakların "topluluk tarafından en iyi biçimde kullanılması amacıyla demokratik devlete" devredilmesini istemekle, bizim taslağımızdan ayrılmaktadır. Böylece Yoldaş X, zoralınmış şeyleri elden çıkarma (satma) biçimlerinden birini dıştalamakta ve herhangi bir kesin biçim de önermemektedir (çünkü "en iyi biçimde" kullanımın neden ibaret olduğu, ya da olacağı ya da olması gerektiği, ve "topluluksun hangi sınıflarının bu kullanma hakkını elde edecekleri ve hangi koşullarla elde edecekleri bulanık kalmaktadır). Böylece, Yoldaş X, zoralınan toprakların nasıl elden çıkarılmaları gerektiği sorununa her ne olursa olsun tam bir kesinlik getiremezken (ve bunu önceden saptamak da olanaksızdır zaten), bu toprakların satılmalarını, yöntemlerden biri olarak kabul etmemekle bata işlemektedir. Bütün koşullar altında ve her zaman sosyal-demokratların toprak satışına karşı olacaklarını söylemek yanlış olur. Polis denetimindeki bir sınıf devletinde, bu anayasal bir devlet olsa bile, mülk sahibi sınıflar, demokrasinin, bu devlete dayanan kiracı çiftçiler sınıfından, çoğu kez, çok daha sağlam bir dayanağı olabilirler. Elde var bir, öte [sayfa 324] yandan, bizim taslağımız, zoralınan toprakların "kapitalistlere armağan" biçimine dönüştürülmesine karşı Yoldaş X'in taslağından (bir programın kaleme alınışında buna karşı genel olarak herhangi bir önlemden sözedilebildiği kadarıyla) daha çok önlem getirmektedir. Ve gerçekten de, en kötü durumu düşünelim: bütün çabalarına karşın, işçi partisinin kapitalistlerin inatçılığını ve açgözlülüğünü önleyemeyeceğini düşünelim.[1*] Bu durumda Yoldaş X’in formülasyonu zoralınmış toprakların, "nüfusun" kapitalist sınıfı tarafından "en iyi biçimde" kullanılmasına rahatça olanak sağlamaktadır. Tersine, bizim formülasyonumuz, temel istemini, bu istemin gerçekleşme biçimi ile doğrudan bağlamamakla birlikte, gene de, böyle bir gerçekleşmeden elde edilen tutarlar için çok kesin belirli bir uygulama öngörmektedir. Yoldaş X, "Sosyal-Demokrat Parti, temsilî halk organının kendi emrinde bulunan toprağı hangi somut biçimi içinde kullanacağını önceden karara bağlamaya kalkışamaz" derken, iki farklı şeyi karıştırmaktadır: bu toprağı gerçekleştirme yöntemi (bir başka deyişle: "kullanma biçimi") ile bu gerçekleştirmeden elde edilen tutarların uygulanması. Bu tutarların uygulanması sorununu tümüyle belirsizlik içinde bırakmakla ve elini kolunu, kısmen de olsa, gerçekleşme yöntemi sorunu ile bağlayarak, Yoldaş X, bizim taslağımıza çifte bir zaaf sokmaktadır.
Bize göre Yoldaş X, şu aşağıdaki itirazı bize karşı ileri sürdüğünde de aynı şekilde yanılmaktadır: "Aynı şekilde soyluların pek çoğu toprak tazminatı ödemelerinin tümünü çarçur ettiklerine göre, bunları, soylulardan geri almak olanaksızdır." Bu tutarların sadece geri alınmasını bile önermeden özel bir vergi önerdiğimize göre, aslında bu bir itiraz bile değildir. Yoldaş X, makalesinde, kendisi de büyük toprak sahiplerinin köylü topraklarının büyük bir bölümünü [sayfa 325] kendilerine "ayırdıklarını", bazı durumlarda toprağın dörtte-üçüne kadar çıktıklarım gösteren olgular kaydetmiştir. Böylece özellikle büyük topraklı soylulardan özel bir vergi talebi, çok doğaldır. Bu şekilde, elde edilmiş fonların bizim talep ettiğimiz alanlarda kullanılmak üzere ayrılması da aynı şekilde çok doğaldır, çünkü devlet tarafından alman bütün gelirlerin halka tekrar geri verilmesi genel amacına (ancak sosyalizm koşullarında tümüyle başarılabilecek bir amaca) ek olarak, kurtulmuş Rusya, kaçınılmaz olarak köylülerin yaşam düzeylerini yükseltme özel ve en ivedi görevi ile karşı karşıya olacaktır, safları bugünkü otokratik sistemimiz içerisinde son derece büyük bir hızla kabaran çok yoksul ve aç yığınlara ciddî yardım böyle sağlanabilir.
Yoldaş X, ülkenin çeşitli yerlerinde farklılıklar gösteren serflik kalıntılarının yok olduğunu düşünerek —otrezkiler konusunda— ikinci bölüme değinmeden, yalnızca birinci bölümünü tahlil ettiği halde tümüyle reddettiği dördüncü noktaya geçelim. Yazarın biçimsel bir düşüncesiyle başlayacağız: bizim, bir yandan, kastların ortadan kaldırılmalarını talep ederken, öte yandan köylü komiteleri, yani kast komitesi kurulmasını talep etmemiz arasında bir çelişki görüyor. Gerçekte, bu çelişki, sadece görünürde bir çelişkidir: kastların ortadan kaldırılmaları, en aşağıdaki, ezilmekte olan kastın diktatörlüğünü gerektirir, tıpkı proletarya da dahil, genel olarak sınıfların ortadan kaldırılmaları, proletaryanın diktatörlüğünü gerektirmesi gibi. Tüm tarım programımızın amacı, tarımsal ilişkiler alanında, feodal ve kast geleneklerinin yok edilmeleri ve bunun da en alt 'kasta, serflik sisteminin bu kalıntıları tarafından ezilenlere dayanılarak yapılabileceğini ortaya koymaktır.
Yazarın bellibaşlı itirazı kısaca şöyledir: otrezkilerin62 emek-rant sisteminin başlıca temeli olduğu "pek kolay tanıtlanamaz", çünkü bu otrezkilerin büyüklüğü, köylülerin serflik durumlarına, yani ya ortakçı (quit-rant) olmalarına [sayfa 326] ve dolayısıyla çok toprak tasarruf etmelerine, ya da angarya yükümlüsü olmalarına ve dolayısıyla az toprak tasarruf etmelerine bağlıdır. "Otrezkilerin büyüklüğü ve önemleri, tarihsel koşulların bileşimine bağlıdır"; örneğin Volsk uyezdinde; otrezkilerin küçük malikânelerdeki yüzdesi çok küçük olduğu halde, büyük malikânelerde son derece büyüktür. Yazarın, konudan uzaklaştığını farketmeksizin uslamlaması işte böyledir. Otrezkiler , en değişik koşulların (serflik altında angarya sisteminin ya da ortakçıların varlığını da içeren koşullar da dahil) bir bileşimine bağlı olarak, hiç kuşkusuz, en eşit olmayan bir biçimde dağılmıştık Ama bu neyi tanıtlar? Emek-rant [angarya yükümlülüğü, (Fr.)] de en eşit olmayan bir biçimde dağılmamış mıdır? Bu sistemin varlığı da en değişik tarihsel koşulların bir bileşimi ile belirlenmemiş midir? Yazar otrezkilerle emek-rant sistemi arasında bir ilişki olmadığını tanıtlamayı üstleniyor, ama bu ilişki konusunda tek bir söz olsun söylemeksizin, otrezkilerin ve bunların büyüklüklerinin farklılıklarının nedenlerinden sözediyor. Yalnızca bir kez, yazar, tezinin özüne doğrudan yaklaşan bir iddia ileri sürüyor, ama bu aynı iddiada da kesenkes yanılıyor. Ortakçıların ya da angarya sisteminin etkisi konusundaki savlarını özetlerken, "bunun sonucu" diyor, "köylülerin angaryacı serfler oldukları yerlerde (esas olarak merkezî tarım bölgesinde) bu otrezkiler yok sayılabilecek kadar az olacaklardır, oysa köylülerin ortakçı köylüler oldukları yerlerde, toprakbeylerinin topraklarının tümü otrezkilerden meydana gelmiş olabilir". Bizim tarafımızdan altı çizilen sözcükler, yazarın tüm savunma çizgisini yok eden bir gaf içermektedir. Asıl merkezî.,tarım bölgesinde, emek-rant sisteminin ve serflik kalıntılarının tüm çeşitlerinin bu esâs merkezindedir ki, otrezkiler "yok sayılabilecek kadar az" değildir, tersine, pek büyüktürler, ortakçılığın angaryaya egemen olduğu Karatopraklar dışındaki bölgelerde çok daha büyüktür. Bu soruna ilişkin ve profesyonel bir istatistikçi [sayfa 327] olan bir yoldaştan alınmış veriler işte şunlardır. Bu istatistikçi, Askeri-İstatistiki Özet’lerde toprakbeylerinin köylüleri tarafından Reform-öncesi tasarruf ettikleri topraklar konusunda verilen verileri, toprak tasarruflarının 1878'deki durumunu gösteren rakamlarla karşılaştırmış, ve böylece her eyaletteki otrezkilerin büyüklüklerini saptamıştır. Karatopraklar dışındaki dokuz eyalette[2*] toprakbeylerinin köylülerinin Reform-öncesinde ellerinde 10.421.000 desiyatin bulunduğu, oysa, 1878'de bunların elinde? 9.746.000 desiyatin kalmış olduğu, yani 675.000 desiyatinin ya da toprağın yüzde 6,5'inin, eyalet başına ortalama 72.800 desiyatinin ellerinden alınmış olduğu ortaya çıktı. Öte yandan ondört Karatoprak eyaletinde[3*] köylülerin elinde 12.795*000 desiyatin vardı ve bunların elinde 9.996,000 desiyatin kalmıştı, yani 2.799.000 desiyatin ya da toprağın yüzde 21,9'ıj, eyalet basma ortalama 199.100 desiyatini ellerinden alınmıştı. Bunun tek istisnası üçüncü bölgeydi, bozkırda, beş eyalette[4*] köylülerin elinde 2.203.000 desiyatin varken, 1.580.000 kalmıştı, yani 623.000 ya da toprağın yüzde 28,3'ü eyalet başına ortalama 124.600 desiyatin ellerinden alınmıştı.[5*] Bu bölge bir istisnadır, çünkü burada kapitalist sistem, emek-rant istemine egemendir, oysa otrezkilerin yüzdesinin en yüksek olduğu yer burasıdır. Ama bu istisna, ancak genel kuralı tanıtlamaya yarar, [sayfa 328] çünkü burada, otrezkilerin etkisi, köylülerin bu otrezkilere karışın, en büyük paylara sahip oluşları ve kiraya verilecek serbest toprakların en çok burada bulunması gibi önemli koşullar yüzünden felce uğramıştır. Böylece, yazarın otrezkilerle emek-rant sistemi arasındaki bağın varlığım şüpheli gösterme çabası, çok başarısızdır. Bir bütün olarak, hiç kuşku yokturki, Rusya'da, emek-rant sisteminin merkezi (Merkezî Karatoprak bölgesi), aynı zamanda otrezkilerin de merkezidir. Biz, yazar tarafından ortaya atılan şu aşağıdaki soruyu yanıtlarken "bir bütün olarak" sözcüklerini vurguluyoruz. Bizim programımızda, ellerinden alınmış (otrezkileştirilmiş) ve şimdi bir kölelik aracı olarak kullanılmakta olan toprakların sahibine iadesi yolundaki sözlere karşı, yazar, şu soruyu köşeli paranteze almıştır: "ama bu biçimde kullanılmayan topraklar, ne olacak?". Bizim kendisine yanıtımız, programın, otrezkilerin sahiplerine iadesi konusunda bir yasa tasarısı olmadığıdır. Biz, otrekizlerin genel önemini tanımlıyor ve açıklıyoruz, tek tek durumlardan sözetmiyoruz. Reform-sonrası köylülüğün durumu konusundaki bütün narodnik yazından sonra, otrezkilerin bir bütün olarak serf kölelik aracı olduklarından hâlâ kuşkulanmak gerçekten mümkün müdür? Daha öteye de gidiyoruz, otrezkilerle emek-rant sistemi arasındaki bağ Rusya'daki Reform-sonrası ekonominin en temel kavramlarından çıktığı halde, bu bağı yadsımak gerçekten mümkün müdür? Emek-rant sistemi, angarya sistemi ile kapitalizmin, "eski rejim" ekonomisi ile "modern" ekonominin, toprağa bağlamak yoluyla sömürü sistemi ile topraktan kopma yoluyla sömürü sisteminin bir birleşmesidir. s Bugünkü angarya sistemine, otrezkilerden emek karşılığında yararlanma sisteminden (raslansal bir olgu olarak değil de, özel bir sistem olarak, basmakalıp ve darkafalı marksistler konusunda henüz kimsenin hiç bir şey duymamış olduğu o eski güzel günlerin narodnik yazınında böyle tanımlanan bir sistemden) daha çarpıcı bir örnek olabilir mi? Bugün, [sayfa 329] köylünün, hareket özgürlüğü sağlayan yasaların bulunmayışı ile birlikte (ve. kısmen de bunun temelinde) otrezkilerin kullanımı karşılığında serflik hizmeti bulunması nedeniyle değil de, salt hareket özgürlüğü sağlayan yasalar bulunmadığı için toprağa bağlı olduğuna inanmak gerçekten mümkün müdür?
Otrezkiler ile kölelik arasındaki bağın varlığından şüphe etmesine neden olacak herhangi bir şeyin varlığım hiç bir biçimde tanıtlâyamadıktan sonra, yazar, uslamlamasını şöyle sürdürüyor: otrezkilerin geri verilmesi, küçük toprak parçalarını köylü çiftçiliğinin gereksinmelerine dayamaktan çok, tarihsel "geleneklerde dayanarak dağıtılması demektir. Bunun gibi yetersiz miktarda herhangi bir toprağa bağlamak, (yeterli miktarda toprağa bağlama diye bir şeyden sözedilemez), köleliği yok etmeyecek, onu yaratacaktır, çünkü bu, kıt olan toprağın kiralanmasına, gereksinme yüzünden kiralamaya, geçimini temin için kiralamaya yol açacak ve dolayısıyla gerici bir önlem olacaktır.
Burada da öne sürülen savlar esas noktayı kaçırmamaktadırlar, çünkü programımızın tarım kesimi hiç de genel olarak her türlü gereksinmeyi ortadan kaldırmayı "vaat" etmeyip (bu vaat ancak programın genel sosyalist kesiminde yapılmaktadır), yalnızca serflik sisteminin kalıntılarını (hiç değilse kısmen) yok etmeyi vaadediyor. Bizim programımız, genel olarak, her türden küçük toprak parçalarına ayrılmasına değil, özellikle zaten mevcut bulunan kölelik biçimlerinden hiç değilse birinin ortadan kaldırılmasına pufta bulunuyor. Yazar, bizim programımızın temelinde yatan düşünce çizgisinden ayrılmış ve keyfî ve yanlış bir biçimde ona başka bir anlam vermiştir. Gerçekten de, kendisinin uslamlama biçimine bir bakıverin. Otrezkilerin yalnızca farkalı kişilerin sahip oldukları toprak parçacıkları olarak yorumlanmasını reddediyor (ve bu bakımdan elbette haklıdır) ve şöyle diyor: “Otrezkiler toprağa ek tamamlayıcı paylar [sayfa 330] sağlamak durumundaysa, kölelik ilişkilerini kaldırmaya yeterli otrezkilerin bulunup bulunmadığına bakılması zorunludur, çünkü bu açıdan kölelik ilişkileri, toprak açlığının bir sonucudur." Programımızın kesinlikle hiç bir yerinde köleliği ortadan kaldırmaya yeterli otrezkilerin toprakların bulunduğu iddiası öne sürülmemiştir. Ancak sosyalist devrimdir ki, her türlü köleliği ortadan kaldırır, oysa tarım programında, biz, tutumumuzu burjuva ilişkileri temeline dayandırıyor ve serflik sisteminin kalıntılarını "yok etmek amacıyla" (bunun tam bir yoketme olabileceğini bile söylemiyoruz) bazı önlem istemlerinde bulunuyoruz. Bizim tarım programımızın tüm özü, kır proletaryasının serflik kalıntılarının kaldırılması için, otrezkiler için zengin köylülükle birlikte savaşması gerektiğidir. Bu önermeyi yakından inceleyen herhangi bir kimse, "eğer bu yeterli değilse, niye yalnızca otrezkiler" gibi bir itirazın yanlışlığını, yersizliğini ve mantıksızlığını anlayacaktır. Çünkü, zengin köylülükle birlikte, proletarya, serfliğin kaldırılmasının ötesine, otrezkilerin iadesinin ötesine, vb. gidemeyecektir, ve gitmemelidir de. Bunun ötesinde genel olarak proletarya, ve özel olarak da tarım proletaryası tek başlarına yol alacaklardır; "köylülük" ile birlikte değil; zengin mujik ile birlikte değil, ona karşı. Otrezkileri geri istemenin ötesine geçmeyişimizin nedeni, köylünün iyiliğini istememiz, ya da burjuvaziyi korkutma endişesi taşıyor olmamız değil, kır proletaryasını, zengin mujiğe gereğinden fazla, proletarya için gerekli olandan fazla yardımcı olmasını istemediğimizdendir. Feodal kölelikten hem proletarya ve hem de zengin mujik zarar görmektedir; bu köleliğe karşı birlikte gidebilirler ve gitmelidirler de; ama öteki kölelik biçimlerine karşı proletarya yalnız gidecektir. Böylece programımızda feodal kölelik ile bütün öteki kölelik biçimleri arasında yapılan ayrım, proletaryanın sınıfsal çıkarlarına kesenkes bağlı kalınmasından çıkan bir zorunlu sonuçtur. Eğer biz, programımızda, "köylülüğün" (yani zengin ve [sayfa 331] yoksul köylülerin) hep birlikte serflik kalıntılarının yokedilmesinin ötesine geçeceklerini koymuş olsaydık, proletaryanın sınıfsal çıkarlarına karşı hareket etmiş olacak ve proletaryanın sınıf görüş açısını terketmiş olacaktır; bu yüzden de bu, kesenkes temel, ve sosyal-demokratlar açısından son derece önemli kır proletaryasının toprak sahibi köylülükten nihaî kopuş sürecini, kırsal kesimde proletaryanın sınıf bilincinin gelişmesi sürecini frenlemiş olacaktık. Narodnikler, eski kafalı bu adamlar ve sosyalist-devrimciler, hiç bir türden iman ve inancı olmayan bu insanlar, bizim tarım programımıza omuz silktiler, bu, bunların (örneğin Bay Rudin ve ortakları) kırsal kesimdeki gerçek ekonomik sistem ve onun evrimi konusunda hiç bir fikirleri bulunmayışından köy komünleri içerisinde gelişmekte olan ve hemen hemen biçimlenmiş bulunan burjuva ilişkileri konusunda, ya da burjuva köylülüğün gücü konusunda hiç bir fikirleri bulunmayışındandır. Tarım programımıza eski narodnik önyargılarla, hatta çoğu kez bu önyargıların, kırıntılarıyla yaklaşıyorlar ve tarım programımızın amacını, ya da onun sahip bulunduğu toplumsal ve ekonomik ilişkiler konusundaki görüşlerini olsun kavramadan tek tek noktaları ya da programın lafzını eleştiriyorlar. Tarım programımızın burjuva sisteme karşı mücadeleye atıfta bulunmadan kırsal kesimde burjuva ilişkilerin evrimine değinildiği kendilerine söylendiğinde, şaşkınlık içerisinde gözlerini oğuşturup duruyorlar ve (teoriye karşı kendilerine özgü ilgisizlikleri yüzünden) bu şaşkınlıklarının salt narodnik ve marksist dünya görüşü arasındaki mücadelenin bir yankısı olduğunu f arketmiyorlar.
Bir tarım programı taslağı hazırlama işine girişen bir marksist için, burjuva ve kapitalist bir biçimde gelişmekte olan Rusya'nın kırsal kesiminde serflik kalıntıları sorunu zaten ortaya konulmuş bir sorundur ve sosyalist-devrimciler, eğer herhangi maddî bir eleştiri sunmak istiyorlarsa bu sorunla ilgili bizim çözücümüzün karşısına hiç olmazsa uyumlu [sayfa 332] ve tamamlayıcı bir şeyler koymaları gerektiğini bunların göremeyişlerinin nedeni,, bunların kesin ilkesizlikler indendir, Marksistler için sorun, yalnızca şu iki uçtan kaçınmaktır: bir yandan, proletaryanın görüş açısından bizim hiç bir biçimde proleter olmayan herhangi bir ivedi ve geçici görevlerle ilgilenmememizi söyleyenlerin içine düştükleri yanlış, ve öte yandan, proletaryanın ivedi demokratik görevlerinin başarılmasındaki işbirliğinde onun sınıf bilincinin ve sınıfsal farklılığının örtbas edilmesine gözyummak. Salt tarımsal ilişkiler alanında bu görev kendisini şuna indirger: mevcut toplum düzeni içerisinde yapılacak bir tarım reformunun serflik kalıntılarının en kesin bir biçimde temizlenmesini ve kır proletaryasının bir bütün olarak farklılaşmamış köylü yığınlarından en hızlı bir biçimde ayrı tutulmasını sağlayacak bir slogan ileri sürme.
Programımızın bu görevin üstesinden geldiği kanısındayız. Ayrıca Yoldaş X'in sorusuyla hiç de tedirgin olmuş değiliz: eğer köylü komiteleri otrezkileri değil de, bütün toprakları isteyecek olurlarsa ne yaparız? Biz şahsen bütün toprağı, hiç kuşkusuz, yalnızca “serflik sisteminin kalıntılarını yok etmek görüşüyle'' (ki programımızın tarım kesimi kendisini bu amaçla sınırlamaktadır) değil sosyalist devrim görüşüyle talep ediyoruz. Ve salt bu amaç için her zaman ve her koşul altında, durup dinlenmeden kır yoksullarına bunu gösteriyoruz. Sosyal-demokratların köylere yalnızca programının tarım kesimiyle gidebileceğini düşünmekken, bir an için bile olsun sosyalizm bayrağını indirebileceğini düşünmekten daha büyük bir yanlış yoktur. Eğer toprakların tümü için yapılan talep, toprağın ulusallaştırılması ya da onun bugün toprağı elinde tutan köylülere devredilmesi talebi ise, bizim, bütün etkenleri hesaba katarak ve proletaryanın çıkarlarından yola çıkarak bu talebi değerlendireceğimizi; örneğin, devrimin uyandırıp siyasal yaşantıya sürüklediği toprağı olan köylülerin devrimci demokrat bir parti ya da [sayfa 333] bir düzen partisi olarak ortaya çıkacaklarım, önceden söylemenin olanaksız olduğunu kestiremeyiz. Tarım programımızı en kötü olasılıklara göre hazırlamak zorundayız, ve eğer bundan çok daha iyisi gerçekleşecek olursa, bu, bizim işimizi kolaylaştırmış olur ve ona yeni bir dürtü sağlar.
Tartışılmakta olan sorunla ilgili olarak Yoldaş X'in şu aşağıdaki uslamlamasını ele almak kalıyor bize. "Buna" diye yazıyor, otrezkilerin dağıtımının kendi kendine yeterli çiftçilik kiracılığını güçlendireceğini öngören tezine ilişkin olarak, "buna, otrezkilerin dağıtımının, bu otrezkileri kiralamanın köleci biçimlerinin ortadan kaldırılmasının bir aracı olarak önemli olduğu, ve kendi kendine yeterli küçük çiftçiliğin artırılması ve güçlendirilmesi aracı olarak önemli olmadığı ileri sürülerek, bir istisna gösterilebilir. Ancak, bu itirazda, mantıkî bir çelişkinin varlığını görmek çok kolaydır. Toprağın küçük parçalar halinde dağıtılması, modern işletme yöntemlerinden yararlanmak bakımından yeterli olmayan bir toprak dağıtımıdır, ama kendi kendine yeterli çiftçiliği güçlendirmek için yeterlidir. Böylece kendi kendine yeterli çiftçilik, yeterli olmayan bir toprak dağıtımı tarafından güçlendirilir. Ama bununla kiracılığın köleci biçimlerinin ortadan kaldırılıp kaldırılamayacağı, hâlâ tanıtlanması gereken bir sorundur. Gösterdik ki, küçük mülk sahiplerinin —toprakbeylerine ait toprakların kiralanmasındaki bu rekabetçiler— sayısının artışı nedeniyle bunlar güçleneceklerdir."
Biz Yoldaş X'in bu uslamlamasını, okurun gerçekten "mantıkî çelişkilerdin nerede yattığına karar vermesini kolaylaştırmak için tümüyle aktarmış bulunuyoruz. Genel bir kural olarak, köylüler bugün otrezkileri feodal kölelik çerçevesi içinde kullanıyorlar. Otrezkilerin iadesi ile köylüler, bunları, özgür toprak sahipleri olarak kullanacaklardır. Bu iadenin, otrezkilerden doğan feodal köleliği ortadan kaldıracağı, "hâlâ tanıtlanması gereken" bir şey değil midir? özel köle biçiminin bugün doğmasına yol açan şey, özel [sayfa 334] toprak parçalarının işidir, ve yazar, bu özel kavram yerine "yetersiz miktarda toprak'' genel kategorisini koyuyor! Bu, sorunun yanından geçmek demektir. Bu, bugün otrezkilerin herhangi bir özel kölelik biçimini getirmediğini varsaymak demektir: ki bu durumda bu toprakların iadesi gerçekten yalnızca "yeterli olmayan bir toprak dağıtımı" olacak» ve ardından bu önlemi gerçekten destekleyemeyecekti. Ama, herkes için çok açıktır ki, durum bu değildir.
Dahası. Yazar, otrezkilerin getirdiği feodal köleliği (çiftçiliğin emek-rant sistemini), kendi kendine yeterli çiftlik kiracılığıyla, genel olarak gereksinmeden doğan kiracılıkla karıştırmamalıdır. Bu son tür kiracılık, bütün Avrupa ülkelerinde vardır: kapitalist sistem çiftçilikte küçük mülk sahiplerinin ve küçük kiracıların rekabeti, toprak fiyatlarını, ve toprak rantını her yerde ve her zaman "kölelik" boyutlarına vardırır. Kapitalizmden kurtulmadıkça bu tür köleliği[6*] ortadan kaldıramayız. Ama buna, köleliğin özel ve salt Rus biçimine karşı mücadelenin özel önlemlerine bir itiraz olarak bakılabilir mi? Yoldaş X, kendisi sanki işgününün kısaltılmasına, bu kısaltmanın sonucu olarak, emek yoğunluğunun artacağı gerekçesine dayanarak itiraz etmişçesine uslamlama yürütüyor. İşgününün kısaltılması, köleliğin yalnızca bir biçimini, yani daha uzun çalışma süresi aracılığıyla köleleştirmeyi ortadan kaldıran kısmî bir reformdur. Örneğin, işçileri "hızlandırma" gibi köleliğin öteki biçimleri bu reformla ortadan kaldırılmazlar, ve genel olarak köleliğin bütün biçimleri, kapitalizm temeli üzerinde hiç bir reformla yokedilemezler.
Yazar, "otrezkilerin dağıtımı köleliği güçlendiren gerici bir önlemdir'' dediğinde, Reform-sonrası köylü çiftçiliği konusundaki bütün verilerle öylesine çelişki içinde olan bir [sayfa 335] önerme öne sürmüş oluyor ki, kendisi bile aldığı bu tutumu sürdüremiyor. Bundan az önce, "... Kapitalizmi yeşertmenin sosyal-demokrat partinin işi olmadığını söylemeye bile gerek yok. Eğer toprakta köylü tasarrufu genişleyecek olursa, bu, herhangi bir partinin isteğinden bağımsız olarak gerçekleşecektir. ..." dediğinde kendi kendisiyle çelişkiye düşmektedir. Ama eğer toprakta köylü tasarrufunun genişlemesi genel olarak kapitalizmin gelişmesine yol açıyorsa, bunun, köylü toprak mülkiyetinin köleliğin belirli bir feodal biçimini meydana getiren eklenmiş toprak parçalarına dek yayılmasının, kapitalizmin gelişmesine ne denli kaçınılmaz olarak, ne denli daha çok yol açacağını varın siz hesap edin. Otrezkilerin iadesi köylülerin yaşam koşullarını yükseltecek, içpazarı genişletecek, kentlerde ücretli işçilere, aynı şekilde çiftçiliğin emek-rant sisteminin dayanağından bir miktar yitiren zengin köylülerin ve toprak beylerinin ücretli emekçilere olan talebi artacaktır. "Kapitalizmin yeşertilmesi"ne gelince, bu, tümüyle garip bir itirazdır. Otrezkilerin sahiplerine iadesi, bu iadenin yalnızca burjuvazi için zorunlu ve yararlı olduğu yerlerde, kapitalizmin yeşertilmesi demek olacaktır. Bu, kölelikten ve emek-rant sisteminden zarar gören kır yoksulları için de en az bir o kadar zorunlu ve yararlıdır. Kır proletaryası, kır burjuvazisiyle birlikte, oldukça büyük bir ölçüde bu otrezkilere dayandırılmış olan serf köleliği altında ezilmektedir, işte bundan ötürüdür ki, kır proletaryası, böylelikle kır burjuvazisini de kurtarmaksızın kendisini bu kölelikten kurtaramaz. Ancak, narodniklerle olan akrabalıklarını unutmuş bulunan Bay Rudinler ve benzeri sosyalist-devrimcilerdir ki, bunda, bir kapitalizm "yeşertmesi" görebilirler.
Yoldaş X'in otrezkilerin iadesinin gerçekleşmesi konusundaki düşünceleri daha da az inandırıcıdır. Aktardığı Volsk uyezdine ilişkin veriler kendisini yalanlamaktadır: malikânelerin neredeyse beşte-biri (99'undan 18'i) eski mülk [sayfa 336] sahiplerinin ellerinde kalmıştır, yani otrezkiler köylülere doğrudan doğruya ve herhangi bir bedel olmaksızın aktarılabilirdi. Malikânelerin öteki beşte-üçü tümüyle el değiştirmiştir, yani burada otrezkileri, soylu büyük toprak sahiplerinin zararına, geri satın almak gerekecekti. Ve ancak her 99'dan 16'sında toprağı hisseler halinde satın almış bulunan köylülerden ve öteki toprak sahiplerinden toprağı satın almak gerekecekti. Bu koşullar altında otrezkilerin geri iadesinin nasıl "gerçekleşemeyeceğini" anlamıyoruz. Aynı Saratov eyaletine ilişkin verileri ele alalım. Elimizde en son "Saratov Eyaletindeki Tarımsal Sanayilerin Gereksinmeleri Sorunu Konusunda Malzeme" (Saratov, 1903) bulunuyor. Eski sertlerin elinden alınmış tüm topraklar 600.000 desiyatin, ya da %42,7 olarak veriliyor.[7*] 1.896'da Zemstvo istatistikçileri, otrezkilerin büyüklüklerini tapu senedi özetlerinden ve öteki belgelerden saptayabiliyorduysalar, bu toprakların büyüklükleri, diyelim ki, 1906 yılında, köylü komiteleri tarafından niçin daha doğru bir biçimde saptanamasın? Eğer, Volsk uyezdi için geçerli olan rakamlar bir ölçüt olarak alınacak olursa, o zaman, görülecektir ki, yaklaşık 120.000 desiyatin, derhal ye herhangi bir bedel ödenmeksizin köylülere devredilebilir, yaklaşık 200.000 desiyatin tümüyle el değiştirmiş bulunan topraklardan (soyluların topraklarının zararına) derhal bedel karşılığı alınabilir, ve ancak geri kalan topraklar içindir ki (soylu toprak sahipleri zararına) bedel ödeyerek geri alma, değişim vb. süreci bir miktar karmaşık, ama gene de "gerçekleşebilir" olacaktır. 600.000 desiyatinlerinin kendilerine iadesinin köylüler için taşıdığı önem, örneğin Saratov eyaletinde [sayfa 337] 90'ların sonunda kiralanan özel mülkiyet topraklarının toplam miktarının yaklaşık olarak 900.000 desiyatin olması olgusundan da apaçık ortadadır. Doğal olarak tüm otrezkilerin şu anda kiralanmış olduğunu iddia edecek değiliz; bizim yapmak istediğimiz, mülk olarak iade edilecek toprak miktarının, halen çoğu kez köleliği ya da feodal köleliği yaratan koşullarla kiraya verilen toprak miktarına olan oranın; çarpıcı bir biçimde göstermektir. Bu karşılaştırma, otrezkilerin iadesinin feodal köleliği getiren ilişkilere indireceği darbenin gücüne, bunun "köylülüğün" devrimci enerjisine vereceği dürtüye, ve, —sosyal-demokrat görüşaçısından en önemli olan— köy proletaryası ile köy burjuvazisi arasındaki ideolojik ve siyasal ayrışmaya vereceği pek büyük dürtüye çok iyi bir biçimde tanıklık etmektedir. Çünkü, köylü komitelerinin zoralımları hiç bir biçimde, narodizmin modern küçük torunlarının tatlı tatlı hayal ettikleri gibi, bütün topraklar üzerinde "yarı-sosyalist", "eşitlikçi" talepler uğruna tüm "köylülüğün" birliğini değil, derhal ve kaçınılmaz olarak böylesine kesin ve tersine çevrilmez bir ayrışma getirecektir. "Köylülüğün" toprakbeylerine karşı eylemi ne denli devrimci olursa, bu ayrışma da o denli hızlı, ve derin olacaktır, ki o zaman, bu ayrışıma marksist araştırmanın istatistik! hesaplarıyla değil, köylü burjuvazinin siyasal eylemi ile, köylü komiteleri içindeki parti ve sınıfların mücadelesiyle ortaya çıkartılacaktır.
Ve şuna dikkat edilsin: otrezkilerin iadesi istemini öne sürerek, görevimizi kasten mevcut düzenin çerçevesiyle sınırlandırıyoruz; eğer bir asgarî programdan sözedeceksek ve eğer "önceliğin bir yanda kooperatiflere, ve öte yanda sosyalizasyona verildiği şarlatanlığa yaklaşan densiz plan yapımcılığına düşmek istemiyorsak, bunu yapmak zorundayız. , Biz, kendi tarafımızdan ortaya atılmış bir soruya değil,[8*] [sayfa 338] illegal basın, "dernek" tarafından, zemstvolar tarafından, ve hatta belki de hükümet tarafından tartışılan yarının reformları sorusuna yanıt veriyoruz. Eğer kendimizi Rusya'nın tüm Reform-sonrası tarihinin ortaya koyduğu bu âcil ama hiç bir şekilde sosyalist olmayan sorundan uzak tutmuş olsaydık, anarşist ya da yalnızca laf ebesi olurduk. Kendimiz tarafından ortaya atılmamış olan bu soruna sosyal-demokrat görüşaçısından doğru bir çözüm getirmeliyiz: biz, kendi tutumumuzu, bütün liberal toplumun şimdiden talep etmiş olduğu ve onlar olmaksızın hiç bir aklıbaşında insanın Rusya'nın siyasal kurtuluşunu düşünemeyeceği tarımsal reformlara göre tanımlamalıyız. Ve gerçek demokratik harekete, proletaryanın sınıf bilincini geliştirme yolundaki sürekli ve inatçı çalışmamızla birlikte yürüttüğümüz destek olma ilkemize tümüyle bağlı kalırken, bu liberal reform (sözcüğün bilimsel, yani marksist anlamında liberal) konusunda kendi tutumumuzu tanımlıyoruz. Hükümet ya da liberallerin çok geçmeden [sayfa 339] uygulama alanına sokmak zorunda oldukları bu türden bir reforma ilişkin olarak pratik bir hareket tarzı (line of conduct) koyuyoruz ortaya. Biz, yaşamın kendisi tarafından harekete geçirilmiş olup, muğlak, insancıl bir Allertwelts[9*] sosyalizmin hayalinin uydurmadığı bir reformu devrimci çözüme iten bir slogan atıyoruz ortaya.
Bu son açıdandır ki, Yoldaş X'in program taslağı hatalıdır. Tarımsal ilişkiler alanında gelecek bulunan liberal reformlara karşı takınılacak tutum konusuna hiç bir yanıt getirilmiyor. Bunun yerine (5. ve 7. maddelerde), bize, toprağın ulusallaştırılması isteminin daha kötü ve çelişkili bir formülasyonu veriliyor. Çelişkili, çünkü bir yerde rantın kaldırılmasının aracı olarak vergi önerilirken, bir başka yerde toprağın topluma devredilmesi önerilmektedir; daha kötü, çünkü rantlar vergilerle kaldırılamaz, ve çünkü toprağın (bugünkü ve gelecekteki zemstvolar gibi), küçük toplumsal örgütler yerine, (genel olarak söylemek gerekirse) demokratik bir devlete devredilmesi istenmelidir. Programımızda toprağın ulusallaştırılması isteminin yer almayışının nedeni, bunun birçok kereler zaten verilmiş olmasıdır, ve biz, bunu, burada yineleyecek değiliz.
8. maddenin programın pratik kesimi ile hiç bir ilgisi yoktur, 6. madde ise, Yoldaş X tarafından öyle bir biçimde formüle edilmiştir ki, bu maddenin içersinde "tarımsal" olan hiç bir şey kalmamıştır. Mahkemelere ve rantların indirilmesine ilişkin maddeleri niçin iptal ettiği hâlâ bir sır olarak durmaktadır.
Yazar, 1. maddeyi bizim taslağımızda olduğundan daha az açık bir biçimde formüle ederken, "küçük toprak sahibini savunmak (küçük toprak sahipliğini geliştirmek değil) için" yolundaki eki gene "tarımsal”-dışı, hatalı (biz ücretli emek kullanan küçük toprak sahiplerini savunacak değiliz) ve yersizdir, çünkü küçük-burjuvanın mülkiyetini değil de [sayfa 340] şahsını savunacaksak, bunu, kesin olarak belirlenmiş toplumsal, malî ve öteki reformlar istemiyle yaparız. [sayfa 341]
Haziran 1903'te yazıldı.
Yurtdışında Rus Sosyal-Demokrasisi Birliği tarafından
Temmuz 1903'te broşür olarak yayınlandı.
Collected Works, c. 6, s. 438-453
Dipnotlar
[1*] Ve eğer
önleyebilecek olursak, o zaman toprağın satılması, yağmalamaya ve kapitalistlere verilen armağanlara dönüşmeyecektir.
[2*] Pskov, Movgorod, Tver, Moskova, Vladimir, Smolensk, Kaluga, Yaroslavl ve Kostroma eyaletleri.
[3*] Orçl, Tula, Ryazan, Kursk, Voronej, Tambov, Nijni-Novgorod, Simbirsk, Kazan, Penza, Saratpv, Çernigov, Har kov, ve Poltava eyaletieri
(otrezkilerin yüzde 37'si).
[4*] Kerson, Ekaterinoslav, Taurida, Don (yaklaşık rakam), ve Şamara eyaletleri.
[5*] Üç bölgedeki otrezkilere ilişkin bu rakamları angaryacı köylülerin toplam köylü sayısına olan oransal rakamları ile karşılaştırdığımızda (Taslak Komisyonu'nun verilerine göre bkz:
Ansiklopedik Sözlük, c. 32, s. 686, "Köylüler" maddesi), şu ilişkiyi elde ediyoruz. Karatopraklar dışındaki bölge (9 eyalet):
otrezkiler — %6,5; angaryacı köylüler — %43,9
(9 eyalet ortalaması). Merkezi Karatoprak bölgesi (14 eyalet):
otrezkiler — 9621,9: angaryacı köylüler— %76. Step (Bozkır) bölgesi (5 eyalet):
otrezkiler — %38,3; angaryacı köylüler — %95,3. Demek ki, ilişki, Yoldaş X'in göstermek istediğinin tamamen tersidir.
[6*] Mahkemelere toprak kiralarını azaltma yetkisi verilerek bu kölelik sınırlandırılabilir, denetim altında tutulabilir — programımızda öne sürdüğümüz bir istem.
[7*] Görebileceğimiz gibi bu en son zemstvo istatistikleri yukarıda sözü edilmiş olan istatistikçinin, otrezkilere ilişkin sunmuş olduğu verilerin
eksik oldukları yolundaki iddiasını tümüyle desteklemektedir.
Bu verilere göre, Saratov eyaletindeki otrezkiler yalnızca 512.000 desiyatin (%38) tutmaktadır. Aslında, 600.000 desiyatin bile
otrezkilerin gerçek büyüklüğünün altında kalmaktadır, çünkü, birincisi, bu, eski toprakbeylerinin köylülerinin
bütün köy komünlerini
içermemektedir, ve ikincisi, bu
yalnızca ekilebilir toprakları kapsamaktadır.
[8*] Mevcut düzen temeli üzerinde tarımsal reformlar yapma sorununun ortaya ne ölçüde "bizim tarafımızdan atılmadığı", örneğin narodizmin
en önde gelen teorisyenlerinden biri olan Bay V. V.'nin eylemlerinin en parlak dönemlerinde yazmış olduğu bir makalesinden yaptığımız şu alıntıdan da açıkça görülmektedir
(Oteçestvenniye Zapiski, 1882, n° 8 ve 9). "İncelemekte olduğumuz düzen, diye yazıyordu Bay V. V., zamanın tarım sistemi konusunda, bize serflik sisteminden miras kalmıştır. ... Serflik yıkılmıştır, ama ancak yasal yönden ve birkaç başka yönden; oysa tarım sistemi Reform-öncesinde ne ise aynı kalmıştır. ... Köylüler yalnızca kendilerine ait sınırlandırılmış paylar üzerinde çiftçiliğe devam edemiyorlar di, kendilerinden alınmış olan toprakları mutlaka kullanmak, zorundaydılar. ... Küçük çiftliklerin doğru dürüst işletilmesini sağlamak için hiç değilse köylüye serflik zamanında şu ya da bu şekilde kendi elinde bulundurduğu ... toprakları kullanma güvencesi verilmelidir. Bu, küçük-ölçekli çiftçilik adına öne sürülebilecek asgarî koşuldur." Narodizme inananlar ve sosyalist-devrimci bayların yaptıkları gibi yakışıksız bir saklambaç oyunu yerine, narodizmi açıkça öğütleyenler, sorunu işte böyle koyuyorlardı. Ve sosyal-demokrasi, burjuva ve küçük-burjuva istemleri her zaman takdirle karşıladığı gibi, özünde narodnik olan bu sunuşu da takdirle karşılamıştır. Bu taleplerin olumlu ve ilerici yanını (serflik kalıntılarının tümüne karşı mücadele) tümüyle üstlenmiş, küçük-burjuva yanılsamaları reddetmiş, ve serflik sisteminin kalıntılarının yokedilmelerinin olsa olsa kapitalist gelişmenin önündeki engelleri kaldıracağına ve bu gelişmeyi hızlandıracağına işaret etmiştir. "Küçük"
köylü burjuvazisine, yalnızca serfliğe değil, hatta büyük burjuvaziye karşı hiç bir şekilde kendisine yardımcı olacağımız taahhüdünde bulunmadığımız halde,
otrezkilerin iadesi isteminde bulunuyor olmamız "küçük-ölçekli çiftçilik uğruna" değil, toplumsal ilerleme ve proletaryanın ellerinin serbest bırakılması yararınadır.
[9*] Herkesçe kabul edilebilir. -ç.