V. Lenin
F e l s e f e
D e f t e r l e r i




Felsefe Defterleri'nin bu çevirisi, Lenin’in elyazmasının Cahiers Philosophiques başlığı altında Albert Baraquin, Emile Bottigelli, Georges Cogniot, Francis Coheri, Lida Vernant tarafından gerçekleştirilen ve Editions du Progrèes ile Editions-Sociales tarafından ortaklaşa olarak ba­sılıp 1971 yılı Ağustos ayında yayınlanan Fransızca çevirisinden yapılmıştır.
Türkçeye çeviren: Attila TOKATLI
Yayinlayan: SOSYAL YAYINLAR - Mart 1976

Eriş Yayınları tarafından düzenlenmiştir. kurcep@gmx.net

Özgün biçimiyle Acrobat Reader formatında: Felsefe Defterleri (2.956 KB)








FR. UBERWEG. FELSEFE TARİHİ
ÖĞELERİ

(MAX HEINZE TARAFINDAN
GÖZDEN GEÇİRİLMİŞTİR)
3 CİLT. 1876 – 1880. LEIPZIG25





      [Biraz tuhaf bir kitap bu: §§ler alabildiğine kısa, teorilerin muh­tevası üzerine birkaç söz söylenmiş sadece; buna karşılık, küçük basım harfleriyle, ¾’ü yapıt adları ve başlıklarıyle dolu, bitmez tükenmez açıklamalar var. |Üstelik de eski : Bibliografya, 60-70 yıllarına kadar uzanıyor ancak|. Unleserliches[48] bir şey! Bir özel adlar ve kitaplar tarihi!] [sayfa 40]

İlk kez 1930 yılında Elyazmasına tıpatıp
Lenin Derlemesi XII, s. 347’ uygundur.
de yayınlanmıştır.



FR. PAULSEN. FELSEFEYE
GİRİŞ

189926


      Girişin sorunu açıkça ortaya koyma tarzı, son derece karakteristik­tir: Modern felsefenin sorunu, “dinsel dünya görüşünü doğanın bilim­sel açıklamasıyle uzlaştırmaktır” (s. IV)[49]. Sic! Ve tüm ayrıntılarda ge­liştiriliyor bu fikir: Mücadele, denilmekte, iki cephede birdendir – mad­deciliğe karşı ve (hem Katolik, hem Protestan) Cizvitçiliğe (“Jesuitisme”) karşı. Tabii burada maddecilik, rein mechanisch, physikalisch u.s.w.[50] olarak anlaşılmakta (verilmekte?).
      Modern felsefenin Kant’a dayandığını ve bir “idealist bircilik” mey­dana getirdiğini de açıkça söylüyor yazar.
      10. sayfaya kadar... “bilme ile iman arasında barış”...
      Ve s. 11 : “Bu barışı kurmak”, “işte Kant felsefesinin ekseni... Her ikisine de kendi hakkını vermek: Hume’un şüpheciliğine karşı, bilgi’ye; maddecilik’te dogmatik olumsuzluğa karşı, iman’a – işte kendi çalışma­sının ürünü” (12).
      “Bir tek şey bulandırabilir, umutla” (bu barış’ın umuduyle) “dolu olan bu perspektifi; o da... dinin mutlak düşmanı ve şimdi geniş halk yığınları arasında yayılmakta olan radikalizmdir...
Görüldüğü gibi, din­sizlik şimdi sosyal-demokrasinin dogması halindedir” (bir vakitler de burjuvazinin dogması halindeydi), (s. 14 –15).
“Tersine döndürülmüş bir dinselliktir bu. Ve tıpkı eskisi gibi bu yeni olumsuz dogmatizm de, eleştiri ve şüphe ruhunu dogmalarıyle zincire vurması bakımından, bi­limin düşmanıdır.” ?
(Antipfaffen[51] başlığını hatırlatıyor; ve Hıristiyan­lığın zenginlere karşı her türlü taraflılığa yabancı olduğunu ve Avrupa’­nın içine yuvarlanmakta olduğu kavgadan sonra da var olmağa devam edeceğini ileri sürüyor.) [sayfa 41]
      Maddeciliği eleştirirken ve (idealist anlamda yorumladığı) Allbeseelung[52] teorisini savunurken, Paulsen hiç farkına varmıyor ki 1) eleştir­diği şey maddecilik değil, bazı maddecilerin bazı kanıtlarıdır; 2) ve çağ­daş psikolojiyi idealist anlamda yorumlamakla, kendi kendisiyle çeliş­kiye düşmektedir.
      Bk. s. 126 “Kuvvet... belirli bir etkinliğe doğru bir yönsemeden başka bir şey değildir; ve dolayısiyle de, genel özüyle, bilinçsiz irade ile düşümdeşir.”
      (Ergo - Seelenvorgänge und Kraft[53], yazara başlangıçta gözüktüğü kadar unüberbrückbar[54] değildirler katiyen, s. 90 u. ff..[55]
      S. 112–116 : Weltall[56], niçin Weltgeistes’in[57] taşıyıcısı ola­maz? Çünkü insan ve beyni, yazarın da doğrudan doğruya kabul ettiği gibi, zihnin üstün gelişmesidirler.
      Paulsen maddecileri eleştirdiğinden, zihnin üstün biçimlerini mad­deye karşıt tutuyor. İdealizmi savunduğunda ve çağdaş psikolojiyi ide­alistçe yorumladığında, zihnin aşağı biçimlerini Kräfte’ye[58] yak­laştırıyor. Felsefesinin can evinden vurulabileceği nokta da işte burası.) NB

      Bk. özellikle, Paulsen’in madde’nin ölü bir şey olduğu fikrine karşı çıktığı 106–107. sayfalar.
      × Kontra, s. 86 : “en ufak bir düşünce izini bile içermez hareket”..
      Gedanke ist Bewegung[59] fikrinden, biraz fazla kolay bir şekil­de sıyrılıyor gibi görünmekte yazar. Kanıtları, şu basit “kamu sağdu­yusu”na indirgenebilir rahatça : “Saçmadır bu”, “düşünce bir hareket değil bir düşüncedir” (s. 87). Bu anlayışa göre, ısı da belki bir hareket değil sadece ısıdır örneğin??
      Tepeden tırnağa budalaca şeyler yazarın ileri sürdüğü kanıtlar : Fizyoloji bilgini, düşüncelerden söz etmeğe devam edecektir hep, diyor, bu düşüncelere benzer hareketlerden söz etmeyecektir artık. Isı için de öyledir: Hiç kimse hiç bir zaman ısıdan söz etmezlik edemeyecektir. [sayfa 42]
      Açıkça bu fizyoloji bilgini, “yöndeş damar devindiren sinir sürecinin hanımına” sözetmeyecektir... “Böyle bir şey, apaçık bir saçmalık olurdu” (86–87). Elbette! Ama B. Paulsen’in saçmalığı bu! Bir ısı eksikliği duyacak olursak, ısının bir çeşit hareket olduğu üzerine değil, kömür bulma çareleri üzerine konuşmağa başlarız.
      Düşüncenin Bewegung olduğu tezini, sinnlos[60] olarak değerlendiri­yor Paulsen. Kendisine gelince, ikiciliğe karşı kendisi ve aynı zamanda da “eşdeğer”den söz ediyor (140 ve 143) – “psişik’ın (ya da Begleiterscheinung[61]) fizik eşdeğeri”. Yazarı Büchner’e karşı tiksinti dolu bir öf­keye sürükleyen begriffliche Konfusion’un[62] ta kendisi değil mi yani bu?
      Kendi paralelizm anlayışının “lokal” değil de “ideal” olduğunu söy­lerken (s. 146), ikici karakterini daha açıkça ortaya koymuş oluyor Paulsen. Bir açıklama değil bu, bir teori de değil, basit bir söz kurnaz­lığı. [sayfa 43]
     
1908’te yazılmıştır.
İlk kez 1930 yılında Lenin Elyazmasına tıpatıp
Derlemesi XII’de yayınlanmıştır. uygundur.



ERNST HAECKEL’İN HAYATIN MUCİZELERİ
      VE EVRENİN MUAMMALARI BAŞLIKLI
      KİTAPLARININ KONTRANDÜSÜ ÜZERİNE
      NOT

Frankfurter Zeitung. 1904
      no. 348 (15 Aralık),
      1. sabah baskısı


      Biyoloji konusundaki yeni kitaplar üzerine kronik27.
      Ernst Haeckel: Lebenswunder” (Gemeinverständliche Studien über biologisehe Philosophie). Stuttgart (Alfred Kroner).[63]
      (Haeckel’e göre, “zihin, beyin kabuğunun fizyolojik bir fonksiyonu­dur”. Kitabının 378. sayfası. Kontrandunün yazarı, pek tabii ki, karşı bu düşünceye.)
      Gene aynı yazardan, ((daha önce yayınlanan)) (temel anlamda, Evren’in muamması diye bir şey olmadığını ispatlamağa yöneldiği) “Welträtsel[64]. [sayfa 44]
     
1904 sonunda yazılmıştır Elyazmasına tıpatıp
uygundur.



SORBONNE KİTAPLIĞINDAKİ DOĞA BİLİMLERİ
VE FELSEFE KİTAPLARI
ÜZERİNE NOTLAR28


      Sorbonne. Yeni kitaplar :                         C. 819 (7)[65]
      Richard Lucas. Bibliographie des radioactiven Stoffe. Hamburg und Leipzig. 1908. 8°.
                  (A. 47.191)
      Mach. Grundriss der Physik (bearbeitet von Harbordt und Fischer). Leipzig. 1905 – 8. 2 volumes. 8°.
                  (A. 46.979) S. F . j p 587.
      Max Planck. Das Prinzip der Erhaltung der Energie. Leipzig. 1908. (2 Auflage). 12°.
                  (A. 47.232). S. j. j. 63.
      Eduard Riecke. Handbuch der Physik. 4 Auflage. Leipzig. 1908. 2 volumes. 8°.
                  (A. 47.338). S. F . j 301°.
      Fénelon Salignac. Questions de Physique générale et d’Astronomie. Toulouse. 1908. 4°.
                  (D. 55. 745) C. 818 (2).
      J. J. Thomson. Die Korpuskulartheorie der Materie. Braunschweig. 1908. 8°.
                  S. D. e. 101 25).
      Sobonne kitaplığında :
      I. “Vierteljahrsschrift für vvissenschaftliche Philosophie”. P. 53 (8° ; (A. 16.404).
      II. “Archiv für Philosophie”. 2-te Abteilung. P. 48. (A. 17.027).

      “Vierteljahrsschrift für wissenschaftliche Philosophie”. 1909. Heft I Raoul Richter’in, şu kitap üzerine (değerlendirici, hattâ övücü) Kontrandusü: [sayfa 45]
      Ludwig Stein. Philosophische Strömungen der Gegenwart. Stuttgart. 1908 (Enke). XVI + 452 Seiten. (12 Mark.)

Seiten 1 - 293 - felsefe akımları
294 - 445 - felsefe problemleri

      On felsefe akımı:29
      1) yeni –idealizm (iradeci metafizik)
      2) yeni pozitivizm (pragmacılık) W. James.
      3) “yeni-Naturphilosophie hare­keti” (Ostwald ve enerjetik’in maddecilik üzerindeki “zafe­ri”)
      4) “yeni – romantizm” (H. St. Cham-berlain, vs.)
      5) Yeni-vitalizm
      6) evrimcilik (Spencer)
      7) bireycilik (Nietzsche)
      8) geisteswissenschaftliche Bewe-gung[66] (Dilthey)
      9) philosophiegeschichtliche[67]
      10) yeni-gerçekçilik (Eduard von Hartmanü!)

      Yeni kitaplar :
      Max Schinz. Die Wahrheit der Religion nach den neuesten Vertretern der Religionphilosophie. Zürich. 1908. 8° (307 sayfa, 6.50 Mark).
      Kr. Guenther. Vom Urtier zum Menschen. (Ein Bilderatlas). Stutt­gart. 1909 (7–19 fasikül £ 1 Mark).
      A. Pelazza. R. Avenarius e l’empiriocriticismo. 1908 ? 9 ? Torino (Bocca). 130 Seiten.
      Spaventa. La filosofia italiana nelle sue relazioni con la filosofia europea. 1908 ? 9 ? Bari (Laterza).
      Yeni kitaplar (1909) :
      L. Boltzmann. Wiener wissenschaftliche Abhandlungen. Leipzig. (Barth). [sayfa 46]
      H. Strache. Die Einheit der Materie, des Weltäthers und der Naturkräfte. Wien (Deuticke).

      S. 48
      “Archiv für Philosophie”, 2 Abteilung = “Archiv für systematinche Philosophie”. 1908. Heft 4 : ikinci yazı, Vitalis Norström’un (Seiten 447–496) ((ilginç; hemen tamamıyle Mach üzerine)).

    birinci nerede ??
    not gecikmeli mi yoksa??

1909 yılının ilk yansında
yazılmıştır Elyazmasına tıpatıp
İlk olarak 1933 yılında Lenin uygundur.
Derlemesi XXV’te yayımlanmıştır
[sayfa 47]



FEUERBACH’IN
DİNİN ÖZÜ ÜZERİNE DERSLER
YAPITININ ÖZETİ30



En erken 1909 yılında
yazılmıştır Elyazmasına tıpatıp
İlk olarak 1930 yılında uygundur.
Lenin Derlemesi XII’de yayımlanmıştır

L. FEUERBACH. YAPITLAR C. 8, 1851
“DİNİN ÖZÜ ÜZERİNE DERSLER”31

8° R. 807

      Önsöz’ün tarihi, 1.1.51. “Bitişi utanç verici ve sonuçsuz olan”[68]* 48 devrimine niye katılmadığını açıklıyor burada Feuerbach (VII). 48 devrimi, Orts -und Zeitsinn’den[69] yoksundu ; des Herrn’den[70]* bekliyorlardı fikir özgürlüğünü anayasacılar, cumhuriyetçilerse (VII–VIII) kendi iradelerinden (“cumhuriyetin hemen doğmasını sağlamak için, bunu istemek yetiyordu”)... (VIII).
      “Devrim yeniden patlar ve ben de bu devrime aktif şekilde katılırsam, işte o vakit zafere ulaşa­cağından ve gerek monarşinin gerekse hiyerarşinin sonlarının geldiğinden emin olabilirsiniz” (VII).
      1. ders (1–11)
      S. 2 “Siyasal ve felsefî idealizmden bıktık usandık artık; şimdi siyasal maddeci olmak isti­yoruz biz.”
      3–4 – Niçin köye çekilmiş Feuerbach : “Tanrı’ya inanan insanlar”dan kopuş, s. 4 (Z. 7 v. u.[71]) (bkz. s. 3 in f.[72]) – “doğa” ile ya­şamak (5). tüm “überspanntes” koşulları ablegen.[73]
      7–11 Yapıtlarının bir özetini veriyor Feuerbach (7–9): “Modern felsefenin tarihi” (9–11 “Spinoza”, “Leibniz”)32. [sayfa 51]
      2. ders (12–20)
      12–14 “Bayie”
      15. Sinnlichkeit[74], “maddesel ile tinselin düşünülmüş ve kurulmuş birliği değil, gerçek­ten varolan hakikî birliği”dir bence: “Öy­leyse tıpkı gerçeklik kadar bendedir bu bir­lik”.
      Sadece Magen[75] değildir sinnlich olan, Kopf[76] da vardır (15). (16–20: Feuerbach, Ölümsüzlük üzerine yapıt, açıklama33).
      3. ders (21–30).
      “Hıristiyanlığın Özü”34 adlı yapıtıma, bana gö­re insan’ın hiç bir şeye bağımlı olmadığı öne sürülerek karşı çıkıldı; “insanı tanrılaştırdığım söylene­rek, bu sözümona tanrılaştırmaya karşı çıkıldı” (24). “Ama insanın önkoşul olarak sahip bulunduğu var­lık... sizin Tanrı’nız değildir; doğanın ta kendisi­dir (25).
      “Doğa’nın bilinçten yoksun varlığı, ebedî, kökensiz, ilk varlıktır benim için; ama sıra bakımın­dan değil, zaman içinde ilk varlıktır, manevî bakım­dan değil, fizik bakımdan ilk varlık”... (27).
      Bir olumlamayı da içinde barındırmaktadır be­nim olumsuzlamam... “Benim öğretimin mantıksal sonucu, hiç şüphe yok ki, Tanrı’nın olmadığıdır” (29), ama Tanrı’nın özünün bilgisinden çıkar bu so­nuç (= doğanın özünün, insanın özünün dilegelişi, anlatımı).
      4. ders.
      “Bağımlılık duygusu, dinin temelidir” (31) (“Furcht”[77] 33 4–5–6).
      “Spekülatif diye anılan filozoflar... o filozof­lardır ki görüşlerini eşyaya değil eşyayı görüşleri­ne uyarlamaktadırlar” (31).
      (5. ders) [sayfa 52]
      – Korkuyu, Tanrı’ya inanışı asıl doğuran, ölüm’dür (41).
      “İnsanı doğadan kopartıp alan idealizmden tik­siniyorum; doğaya bağımlı olmaktan utanç duymu­yorum” (44).
      “Hıristiyanlığın özü”nde, teolojik anlamda do­ğanın tanrılaştırılmasını nasıl istemiyorsam..., ap­talca başıma kakıldığı gibi, insanı da tanrılaştırmış değilim ben...” (46–47).
      6. ders – Hayvanlara tapınma (50 ff).
      “Ama insanı bağımlılığı altında tutan... doğa­dır, duyuların nesnesi olan doğa... Doğanın duyu­lar aracılığıyle insan üzerinde yarattığı bütün izle­nimler... dinsel tapınma nedenleri haline gelebilir­ler” (55).
      (7. ders)
      Egoizmden kastım, “filistenin ve burjuva­nın” egoizmi değil (63); “teolojik ikiyüzlülüğe, din­sel ve spekülatif fantastik anlayışına, siyasal des­potizme” karşı doğaya, insan aklına uygunluğun felsefî ilkesidir (63 i. f.) Bk. 64, çok önemli.
      Id. 68 i. f. ve 69 i. f. – (felsefî anlamda) ego­izm, dinin köküdür. (70: Die Gelehrten[78] kendi silâhlarıyle, yani gene kendilerinden yapılacak alın­tı ve aktarmalarla yenik düşürülebilirler ancak)... ... “man die Gelehrten nur durch ihre eigenen Waffen, d. h. Zitate schlagen kann”... (70).
      Bu arada s. 78’de: Energie d. h. Thätigkeit[79] deyimini kullanıyor Feuerbach. Bu, kayda değer. Gerçekten de enerji kavramının içinde, örneğin ha­reket kavramında bulunmayan öznel bir durak (mo­ment) vardır. Ya da, daha doğrusu, enerji kavramında ya da bu kavramın dilbilimsel kullanımında nesnelliği dışındalayan birşeyler var. Ayın hareke­tine versus[80] ayın enerjisi (bk.)
      107 i. f. ... “Kökendeki varlıktır doğa, ilk ve son varlıktır.” [sayfa 53]
      111 ... “Benim için... felsefede... duyulur olan, ilk­tir; bundan kastım, ilk’in aşılması gereken an­lamına geldiği spekülatif felsefe anlamında ilk değildir sadece, varolan’dan tümdengelimle çı­karılamayan ve kendi kendisi dolayısiyle hakikî olan anlamında ilk’tir.”.
      ... “Tinsel olan – duyulur olan’ın dışında ve onsuz, hiç bir şey değildir.”
      NB genellikle s. 111 ...”felsefenin hareket nok­tası olan... duyuların hakikilik ve cevhersellik ka­rakteri... (NB).”
      112 ... “İnsan, fizik gerçeklik olan kafası aracılığıyle düşünür ancak. Akıl, duyuların toplanma noktası olan kafada, beyinde, sağlam bir mad­desel alana sahiptir.
 
      Ayrıca duyuların doğruluğu (Unkunden*) konu­sunda s. 112’ye de bakılacak.

      114: Doğa = ilk, unableitbares, ursprüngliches Wesen**
      “Böylece “Dinin özü” ile ‘’Felsefenin ilkeleri” biribirlerine bağımlıdırlar36” (113).
      “Hiç bir şeyi tanrılaştırmıyorum; dolayısıyle, doğayı da” (115).
      116 – Doğanın tanımı’nı vermemek suçla­masını cevaplıyor Feuerbach :
      “Doğa deyince, insanın, insanolmayan olarak kendinden ayırdettiği tüm duyulur kuvvetlerin, şey­lerin ve varlıkların bütününü anlamaktayım... Ya da, sözcüğü pratik açıdan alacak olursak: Doğa, tan­rıcı imanın doğaüstü telkinlerinden bağımsız bir şe­kilde, dolayımsızca, duyulur biçimde, hayatının te­meli ve nesnesi olarak kendini insana sunan şey­dir. Işıktır, elektriktir, magnetizmadır, havadır, su­dur, ateştir, topraktır, hayvandır, bitkidir doğa, ira­da dışı ve bilinçsiz davrandığı oranda insandır, – “doğa” sözcüğünden kastettiğim başka hiç bir şey yok; hele gizemli, bulanık, teolojik hiç mi hiç bir şey yok” (daha yukarıda: Spinoza’dan farklı ola­rak). [sayfa 54]
      ... “Doğa, gördüğün ve insanın ellerinin ve düşüncesinin eseri olma­yan herşeydir. Ya da doğa, anatomisini ele alarak söyleyecek olursak, var­lıktır ya da varlıkların ve şeylerin bütünüdür; bu varlığın ya da, varlık­lar ve şeyler bütününün varoluşunu ve özünü ortaya koyan ve meydana getiren mevcudiyetinin (présence’ının), eylemlerinin ya da etkilerinin te­meli ise, düşünce değil ya da iradenin niyetleri ve kararları değil, astro­nomik ya da kosmik, mekanik, kimyasal, fiziksel, fizyolojik yada organik kuvvetler ya da nedenlerdir” (116 –117).
 
      Burada da herşey, maddenin zihine, fiziğin psişik’e karşılaştırılmasına indirgeniyor.

      121 – bir ilk neden (=Tanrı)” olmak gerekir şeklindeki kanıta karşı.
      “Ancak insanın dar kafalılığı ve rahat düşkünlüğüdür ki, zamanın yerine ebediyeti, sonu gelmeyen nedenden nedene gidişin yerine sonsuzu, kesiksiz eylem halindeki doğanın yerine hareketsiz tanrıyı, ebedî hare­ketin yerine ebedî durgunluğu koymaktadır” (121 i. f.).
      124–125. Öznel ihtiyaçlarından ötürü insanlar, somutun yerine so­yutu, sezginin yerine kavramı, çok’un yerine bir’i, nedenlerin sonsuz S sinin yerine tek nedeni koymaktadırlar.
      Ama bu soyutlamaların “hiç bir nesnel değeri ve nesnel varoluşu, bizim dışımızda hiç bir varolu­şu yoktur” (125).
      ... “Ne başlangıcı vardır doğanın, ne de sonu. Doğada herşey karşı­lıklı etki halindedir, herşey göreceldir, herşey aynı zamanda neden ve so­nuçtur, evrensel ve karşıttır.”...
      Tanrı’nın yeri yok burada katiyen (129 –130 ; Tanrı’ya karşı ba­sit kanıtlar).
      ...”Tanrıcıların, teoloji bilginlerinin, spekülatif adı verilen filozof­ların anlamında, şeylerin ilk ve evrensel nedeninin nedeni, insanın aklı­dır”... (130). “Tanrı... kişileşmiş ve bağımsızlığa yücelmiş öz olarak, ge­nelde nedendir, neden kavramıdır”.. (131).
      “Soyut doğadır Tanrı; yani duyulur, düşünülmüş ve anlayış gücünün bir nesnesine yada bir varlığı­na dönüşmüş sezgiden soyutlanan doğadır; ilk an­lamında doğa, duyuların bize bildirdiği ve dolayımsız olarak sunduğu haliyle, duyulur, gerçek doğa­dır” (133). [sayfa 55]
      Tanrıcılar (ölü bir kitle yada madde haline getirdikleri) doğadaki ha­reketin nedenini görürler Tanrı’da (134). Ama Tanrı’nın kudreti, aslında, doğanın kudretindir (Naturmacht : 135).
      ... “Gerçekten de biz, şeylerin özeliklerini, gene bu şeylerin eyleme tarzları aracılığıyle tanıyabiliriz ancak...” (136).
      Tanrıtanımazlık (136 –137), ne das moralische Über (= das ide­al)[81]’i, ne de das natürliche Über (= die Natur)[82] ‘i ortadan yok etmez.
      ... “Dünyanın bir form’undan, dünyadaki birey­sel varlıkların ve etkilerin ardarda geliş tarzından başka bir şey midir zaman? Bu durumda ben nasıl olur da dünyaya zaman içinde bir başlangıç vere­bilirim?” (145).
      ... “Tanrı, düşüncede dünyadır ancak... Tanrı ile dünya arasındaki fark, zihin (esprit) ile duyular arasındaki, düşünce ile dolayımsız görü­nüş arasındaki farktan başka bir şey değildir”... (146).
      Bizim dışımızda varolan bir varlık olarak su­nulmak istenilmekte Tanrı. Ama işte bunu yapmak, duyulur varlığın hakikiliğini kabul etmek olmuyor mu doğrudan doğruya? “Böylece” (sırf bundan do­layı) “kabul edilmiş olmuyor mu ki, duyulur varo­luş dışında varoluş yoktur? Bizim dışımızda bir var­oluşun, düşünceden bağımsız bir varoluşun, duyulur deneyden gayrı bir işareti, duyulur deneyden gay­rı bir ölçütü var mı elimizde?” (148).



      ... “Maddeselliğinden ve cisimselliğinden ayrıl­mış... doğa... Tanrı’dır”... (149).





      “Doğa’yı Tanrı’dan hareket ederek çıkarmak, orijinali resminden, kopyasından, bir şeyi o şeyin idesinden çıkarmak istemekten farksızdır” (149).


      İnsan, soyutlamaları – örneğin zaman ve mekân’ı – Verkehrtheit (149 i. f.), verselbständigen[83] erkine sahiptir (150).
      “İnsan zamanı ve mekânı, mekânsal ve zamansal şeylerden soyutladığı halde... gene de bu [sayfa 56] şeylere, varoluşlarının ilk nedenleri ve koşulları olarak, mekânı ve zamanı varsayar. Demek ki, dünyanın, ya­ni gerçek şeylerin bütünlüğünün, dünyanın cevhe­rinin, muhtevasının, mekânın içinde ve zamanın içinde bir kökeni olduğunu düşünmektedir. Hegel’de bile madde, sadece zamanın ve mekânın içinde doğ­maz, bunun yanı sıra zamandan ve mekândan do­ğar” (150). “İşte bunun içindir ki, zamanın, zaman­sal şeylerden ayrılmış olarak, niçin Tanrı ile özdeş tutulamayacağını kavramak gerçekte zordur” (151).
      ... “Gerçeklikte, bunun tam tersi doğrudur..., mekânı ve zamanı varsayan, şeyler değildir, mekân ve zaman şeyleri varsayar; çünkü mekân yada uzam, uzanan, yayılan bir şeyi ve zaman da hareketi varsaymaktadır: Gerçekten de, hareketten türeme bir kavramdan başka bir şey olmayan zaman, hareket halindeki bir şeyi varsayar. Herşey mekânsal ve zamansaldır” (151–152).
      “Dünyayı bir Tanrı’nın yaratıp yaratmadığı so­runu... zihnin (esprinin) duyulur dünyaya bağlan­tısı sorunudur” (152). – alabildiğine önemli ve zor bir felsefe sorunudur bu, bütün felsefe tarihi bu sorunun çevresinde döner (153) – Eski Çağ felsefesinde Stoacılarla Epikuroscuların, Platoncularla Aristotelesçilerin, şüphecilerle dogmacıların, Orta Çağ­da adcılarla gerçekçilerin, modern dönemde de idea­listlerle “gerçekçiler ya da ampiristler”in (sic! 153) kavgaları.
      Şu yada bu felsefeye eğilim, bir parça da (ki­tabî versus pratik) insanların karakterine bağlıdır.
      “Bilgeliği, iyiliği, güzelliği inkâr etmiyorum ben; bu jenerik kavramların birer varlık oldukları­nı, tanrılar yada Tanrı’nın yüklemleri gibi, kendi kendilerini koyan Platoncu ideler yada Hegelci kav­ramlar gibi olduklarını inkâr ediyorum sadece” (158) – bunlar, insanların özelikleri olarak vardır­lar ancak.
      Tanrı’ya inanışın bir başka nedeni daha: Erekçi etkinliğinin idesini doğaya aktarıp yükler insan. Erekliği vardır doğanın – ergo[84] akıl sahibi bir varlık tarafından yaratılmıştır (160). [sayfa 57]
      “Nitekim insanın doğanın erekliği diye adlandırdığı ve öylece kav­radığı şey, aslında, dünyanın birliğinden, nedenlerle sonuçların uyumun­dan, genellikle doğadaki herşeyin içinde varolduğu ve eylediği o karşılıklı bağlantıdan başka bir şey değildir” (161).
      ... “İnsanın, daha çok sayıda duyu yada organla donanmış olsa idi, doğada daha çok özeliği yada şe­yi tanıyıp bilebileceğini düşünmenin hiç yeri yoktur. Dış dünyada, inorganik doğada olduğu gibi orga­nik doğada da, şu şimdi olduğundan daha çok öze­lik yada şey yoktur. Ve dünyayı bütünlüğü, bütüncülüğü içinde kavrayabilmesi için tastamam yeterli sayıda zorunlu duyuya sahiptir insan” (163).
 

      bilinemezciliğe karşı önemli


      168 – “Sonsuz bilgelik” (Tanrı’nınki) konusundaki söylevlerinden ötürü Liebig’e karşı... || Feuerbach ve doğa bilimleri!! NB Bk. bugün Mach ve şürekası38. ||
      174 –175 –178 – Doğa=cumhuriyetçi doğa; Tan­rı = hükümdar \ Feuerbach’ta defalarca var bu! \
      188–190 – Ataerkil bir hükümdardı Tanrı; şim­di ise, anayasacı bir hükümdar oldu; yöneti­yor gene, ama yasalara uyarak yönetiyor.
      Nereden geldi espiri (Geist) ? – diye soruyor tanrıcılar, tanrıtanımaza (196). Pek aşağılık (despectierliche: 196) bir şey olarak görüyorlar doğa­yı, espiriyi de yüce mi yüce (zu hohe, zu vornehme (!!) Vorstellung[85]) bir şey olarak görüyorlar.
      Bir Regierungsrath[86] bile kendini doğrudan doğruya doğayla açıklayamazdı (197).
      “Vücutla gelişir espiri, duyularla gelişir... du­yulara bağlıdır... Kafatası nereden geliyorsa, [sayfa 58] beyin nereden geliyorsa, espiri de oradan geliyordur; organ nereden geliyorsa, işlevi de oradan geliyordur” (197: bk. daha yukarda (197) “kafanın içinde es­piri”).
      “Spritüel faaliyet bile gövdeseldir, cisimseldir” (197–198).
      Cisimsel dünyayı espiriden, Tanrı’dan doğurt­mak, dünyayı hiçten yaratmağa götürür – “çünkü espiri, maddeyi, cisimsel cevherleri, hiç’ten almıyor­sa nereden alıyor?” (199).
      ... “Doğa cisimseldir, maddeseldir, duyulur’dur” (201).
      Jacob Böhme = “maddeci tanrıcı”: Yalnız espiriyi değil maddeyi de tanrısallaştırır. Tanrı maddeseldir onda – mistisizmi buradadır (202).
      ... “Gözlerle ellerin başladığı yerde, tanrılar bi­ter” (203).
      (Tanrıcılar “doğadaki kötülüğü... maddeye, ya­da doğanın önüne geçilmez zorun­luğu’na yüklerler” (212).
      213’ün ortası ve 215’in ortasında “naturliche” und “bürgerliche Welt”[87].
      Burada 1. bölümü (dinin temeli olarak doğa üzerine) bitirdiğini ve 2. bölüme geçtiğini yazıyor Feuerbach: İnsan espirisinin özelik­leri Geistesreligion[88]’da kendisini göster­mektedir.
      – “Din, şiirdir” – denilebilir, iman = hayal-gücü olduğuna göre. Ama şiiri ortadan kal­dırmış olmuyor mu(Feuerbach)yum böyle­ce? Hayır. Dini, şiir değil de sadece basit ne­sir olduğu ölçüde (Feuerbach’ın italikleri) yürürlükten kaldırmış oluyorum (aufhebe) (233). Yapıtlarının gerçeklik olarak kabul edilmesini şart koşmaz sanat (233). [sayfa 59]
      Dinde, hayalgücünün dışında, Gemüth[89] (261), pratik yan (258), en iyinin, korumanın, yardımın, v.s. aranışı... çok büyük önem taşır.
      (263) Dinde avunç aranır (tanrıtanımazlık, trostlos[90] oluyormuş).
      “Oysa, doğanın değişmez bir zorunlulukla dav­ranmadığı, doğanın zorunluğunun üzerinde insanla­rı seven bir varlık bulunduğu düşüncesi..., insan ego­izmine hoş gelen bir düşüncedir” (264). Ve son­raki cümlede, bir taşın düşüşünün “Naturnotwendigkeit[91]” u (264).
 
      S. 287– ortada: gene iki kez “Notwendigkeit der Natur[92]

      Din = çocukluk, insanlığın çocukluk çağı (269); ahlak’tan bir Tanrı yapıp çıkardı Hristiyanlık, bir ahlaki Tanrı yarattı (274).
      Embriyon halindeki kültürdür din, denebilir ki: “En gerçek din, kültürdür”... “Ama sözcükleri zor­lamak, kötüye kullanmak olur bu; çünkü din söz­cüğüne, boş ve kör inançlarla açılan insandışı tasa­rımlar bağlıdır daima” (275).
      Eğitim’e övgü (277).
      “Dinin hayat üzerinde, özellikle de kamusal ve siyasal hayat üzerinde en ufak bir etkisi olamaya­cağını ileri süren yüzeysel bir görüş ve olumlama.” “Kendi payıma, insanı dinin kölesi olarak bırakan bir siyasal hürriyete on paralık değer vermem” (281).
      Din insanda doğuştandır (“bu önerme..,, has Almancaya çevrilince, şu demektir” =kör inanç insanda doğuştandır (283).
      “Hıristiyana göre, doğa karşısında hür bir ne­den vardır; doğanın, iradesine ve sözüne itaat etti­ği bir efendidir bu; nedensel bağ diye adlandırılan şeye, zorunluğa, sonucu nedene ve nedeni sonuca [sayfa 60] birleştiren zincire bağlı olmayan bir Tanrı’dır. Oy­sa payenlerin Tanrısı, doğanın zorunluğuna bağlı­dır; ve en gözde kullarını kurtaramaz bile ölümün zorunluğundan.” (Görüldüğü gibi, sistematik şekil­de: Notwendigkeit der Natur, yazmakta Feuerbach).
      “Ama Hristiyanın hür bir neden kabul etmesi, arzularında, kendini doğanın zorunluğuna, bağıntı­lılığına bağlamamasındandır” (301). ((Ve aynı sayfada üç kez daha: Notwendigkeit der Natur.))
      Ve s. 302 : doğanın, insanın varoluşunu egemenlikleri altında tutan tüm yasaları ya da zorunlukları”...
      Bk. 307: “Lauf der Natur”[93].
      “Doğayı Tanrı’ya bağımlı kılmak, doğanın ev­rensel düzenini ve zorunluğunu iradeye bağımlı kıl­maktır” (312). Ve s. 313 (yukarda) – “Naturwendigkeit” !!
      320: “doğanın zorunluğu” (der Natur)...
      Genellikle insan, öznel’i nesnel’e dönüştürür; ya­ni ancak düşüncesinde, tasarımında, hayalgücünde varolan bir şeyden, düşüncesinin, tasarımının, hayalgücünün dışında varolan bir şey yapar; in­sanın bu dönüştürme tarzının “örnekler”ini... dinsel tasarımlarda bol bol “buluruz”... (328).

“Görüldüğü gibi Hristiyanlar, espiriyi, ruhu, in­sanın vücudundan koparıp almakta ve bu koparıl­mış, vücuttan yoksun bırakılmış espiriyi kendilerine Tanrı yapmaktadırlar” (332).
      Din bir ideal verir insana (332). İnsanın bir ideale ihtiyacı vardır; ama doğaüstü bir ideale değil, insanî, doğaya uygun bir ideale ihtiyacı vardır:
      “Hadım edilmiş, vücuttan yoksun bırakılmış, soyut bir ideal olma­sın bizim idealimiz; kusursuz, gerçek, evrensel, yetkin, kültürlü insanı yaratmak olsun” (334). [sayfa 61]
      Mihaylovski’nin ideal’i ilerici burjuva de­mokrasisinin ya da devrimci burjuva demokrasisinin şu hep bilinen idealini halkın kavrayacağı şekilde vulgarize edip yeniden ortaya sürmekten başka bir şey yapmıyor.


      “Duyulur, fizik varoluştan gayrı hiç bir ideye, hiç bir başka gerçekliğe, hiç bir başka varoluşa sa­hip değildir insan”... (334).


      “Duyulur maddesel dünyayı bir espirinin dü­şüncesine ya da iradesine doğurtmaktan utanç du­yulmuyorsa, şeylerin var oldukları için düşünüldüklerini değil, düşünüldükleri için var olduklarını ileri sürmekten utanç duyulmuyorsa, şeyleri söze doğurt­maktan da, ve, şeyler var olduğu için sözcüklerin var olduklarım değil de, tam tersine, şeylerin sözcükler nedeniyle var olduklarını ileri sürmekten de utanç duyulmayacaktır” (341–342).
      Tanrı, insan ruhunun ölümsüzlüğü olmazsa, ancak isim olarak Tanrı’dır:
      ... “Böyle bir Tanrı... rasyonalist naturalistlerin çoğunun Tanrısıdır; ve kişileştirilmiş doğadan yada doğal zorluktan, evrenden başka bir şey değildir; hiç şüphe yok ki, bu da, ölümsüzlük idesiyle uzlaşamaz” 349
      Son (30.). ders, s. (358 – 370), sosyalist koku sürünmüş aydınlıkçı tanrıtanımazlığın tipik bir örneği olarak hemen baştan sona rahatça ak­tarılabilir (yoksullar kitlesi hakkında, vs. s. 365’in ortası), vs. Sonuçta: Siz ki beni dinlemektesiniz,
      “Tanrı’nın dostuysanız, insanların dostu; müminseniz, düşünür; dua eden kişilerseniz, çalışan ki­şiler; öbür dünyaya adaysanız, bu dünyaya öğrenci; kendi deyiş ve bilincinizle “yarı-melek yarı-hay­van Hristiyansanız, insan, hem de eksiksiz insan yapmaktır sizleri ereğim” (370’in sonu).
      Daha sonra Zusätze und Anmerkungen*[94] geli­yor (371 – 463). [sayfa 62]
      Çok ayrıntı var burada, gereksiz tekrarlarla do­lu aktarmalar var. Geçiyorum bütün bunları. İlginç noktalar arasından en önemlisini not ediyorum sa­dece: Egoizm, ahlâkın temelidir (392). (“Hayat sevgisi, çıkar, egoizm”)... “sadece tikel yada bi­reysel bir egoizm yoktur, toplumsal bir egoizm de vardır; bir aile egoizmi, lonca, komün, egoizmi, yurt egoizmi de vardır” (393).
      ... “İyi, tüm insanların egoizmine uygun düşen şeydir, o kadar”... (397)
      “Tarihe şöyle bir göz atılsın, yeter! Yeni bir dönem nerede başlar tarihte? Dünyanın her yerin­de yeni bir dönem, ancak ve ancak, baskı altında ezilen bir kitle yada bir çoğunluk, bir ulusun yada bir kastın tekelci egoizmine kendi haklı egoizmini üstün kıldığı; insan sınıfları (sic!) yada baştanba­şa uluslar soylu bir azınlığın kendini beğenmişliği­ni altedip proletaryanın horlanan karanlığından çıktığı ve tarihsel ünün ışığına ulaştığı zaman baş­lar. Demek ki, insanlığın bugün ezilmekte olan ço­ğunluğunun egoizminin de kendi haklarını üstün kılması gerekmektedir. Ve yapacaktır bunu, yeni bir tarihsel dönem yaratacaktır. Kültürün, ruhun soyluluğunu ortadan kaldırmak söz konusu değil­dir burada katiyen! Ama bir avuç kişi soylu ve tüm ötekiler ayaktakımı durumunun sürmesi de söz ko­nusu değildir; herkesin kültüre erişmesi gerekir – en azından gerekir. Mülkiyeti de ortadan kaldırmak söz konusu olamaz hiç bir şekilde! Ama büyük ço­ğunluğun hiç bir şeyi yokken, bir avuç azınlığın mül­kiyet sahibi olması da söz konusu değildir; bütün herkesin mülkiyete erişmesi gerekir” (398).
      1.XII.48 ile 2.III.49 tarihleri arasın­da verilmiş bu dersler (Önsöz, s. V) ve önsöz 1.1.51 tarihini taşıyor. Daha o çağ­da. (1848 –1851) Feuerbach ne kadar geride kalıyor Marx’tan (“Komünist Ma­nifestosu”, 1847, “Neue Rheinische Zeitung”, vs.) ve Engels’ten (1845: “Lage42) [sayfa 63]
      Tanrılar ve doğa sözcüklerinin, anlamları ayırt edilmeksizin kullanıldıkları durumlara değgin olarak klasiklerden alınma örnekler (398 – 399).
      S. 402411 – dinin özünün yetkin felsefî (ve aynı zamanda sade ve açık seçik) açıklaması.
      “Sözün kısası, dinin gizemi, bilinçle bilinçdışının, irade ile irade dışı’nın bir tek aynı varlıkta bir­leşmesinin gizemidir” (402). Ben ve benolmayan, biribirlerinden kopmaz şekilde bağlıdırlar insanda. “Ama insan kendi öz derinliğini anlamaz ve yükle­nemez; işte bunun içindir ki, varlığını, Tanrı diye adlandırdığı “benolmayan”sız bir bir “ben” ile do­ğa diye adlandırdığı “ben”siz bir bir “benolmayan” halinde ikiye böler” (406).
      Seneca’dan nefis bir parça aktarılmış (tanrıtanımazlara karşı): Doğayı bir Tanrı haline sokarlar. Dua et! – çalış! (s. 411) 43.
      Dinde doğa Tanrı’dır; ama Gedanken-wesen[95] ola­rak doğa. “Dinin gizemi “öznel ile nesnelin özdeş­liği”nden gelir, yani insanî varlıkla doğal varlığın birliğinden; ve bu birlik, doğanın ve insanlığın ger­çek varlığından tamamıyle başkadır” (411).
      “Dipsizdir insanın cehaleti, ve hayalgücü sınır­sızdır; doğanın, cehaletimiz tarafından temelinden, hayalgücümüz tarafından da sınırlarından yoksun bırakılan gücü, Tanrı’nın gücü haline gelir” (414).
      ... “Öznel varlık olarak nesnel öz, doğadan fark­lı olarak, insanî öz olarak doğanın özü, insandan farklı olarak, ‘insanî olmayan’ olarak insanın özü – tanrısal öz, dinin özü, mistiğin ve spekülasyonun gizemi budur işte...” (415).
 

Feuerbach’ta spekülasyon =
idealist felsefe NB


      “Düşüncede, sıfatı isimden, özeliği özden ayır­maktadır insan... Ve metafizik Tanrı, doğadan [sayfa 64] çıkarılıp alınmış en genel özeliklerin bütününden, özetinden başka bir şey değildir; işte bu özeti, duyulur varlıktan, doğanın maddesinden ayırarak, hayalgücünün yardımıyle bir özneye ya da bağımsız bir varlığa dönüştürür yeniden insan” (417).
      Aynı rolü oynuyor Mantık da (418, Hegel söz konusu tabii): das Sein’ı, das Wesen’i[96] tikel bir ger­çekliğe dönüştürüyor. – “Metafizik varoluştan fi­zik bir varoluş, öznel varoluştan nesnel bir varoluş yapmak istemek, mantıksal yada soyut varoluştan tutup da yeniden mantıksal, gerçek bir varoluş yap­mak istemek, saçmasapan bir iştir!” (418).
      “Demek ki, varlıkla düşünce arasında ebedî bir kopma ve bir çelişme var? Evet, ama sadece kafa­da; gerçekte ise, bu çelişme çoktan çözüldü; ve şüp­hesiz ki, senin ilkokula özgü kavramlarına değil de gerçekliğe uygun bir tarzda çözüldü; beş duyunun besiyle birden çözüldü tabii” (418).
      428: Tanrı olmayan herşey, hiçtir; yani Ben ol­mayan herşey, hiçtir.[97] [sayfa 65]




      431–435; Gassendi’den aktarılmış iyi bir parça. Çok güzel bir pasaj: özellikle 433 Tanrı = somut ve soyut üzerine (konusuz) sıfatlar ko­leksiyonu.
      435 “Evren’in temsilcilerinin bir meclisidir kafa” – bizde kafa soyutlamalarla, Gattungsbegriffen[98]’le dolu olduğu vakit, alabildiğine doğal bir şekilde “genelden tikeli, yani... Tanrı’dan doğayı çıkarırız tümdengelimle (ableiten).”

      436–437: (Gözlem no. 16). Anayasacı krallığa karşı değilim ben, ama “akıl açısından insa­nın özüne dolayımsız olarak uygun yönetim biçimi” demokratik cumhuriyet’tir.

      ... “Zekice yazmak, okurun da zekâ sahibi ol­duğunu varsaymağa, herşeyi söylememeğe, bir öner­meyi geçerli kılan ve düşünülebilir yapan bağlantı­ları, koşulları ve sınırlamaları okurun kendi kendi­ne söylemesine bırakmağa dayanır” (447).
      (Feuerbach’ın) eleştirmen profesör von Schaden’e (438–439) ve Schaller’e (449–450–463) cevabı ilginç.
      ... “Kesin olarak, varlığın yerine doğayı, dü­şüncenin yerine insanı”, yani soyutlamayı değil so­mut olan’ı – – – die dramatische Psychologie[99]yi “koyuyorum ben” (449),

İşte bunun içindir ki, Feuerbach ve Çernişevski’nin felsefede kullandıkları “antropolojik ilke” te­rimi, dar44 oluyor. Ve dolayısıyle de naturalizm gibi antropolojik ilke de, maddecilik’in uy­gun düşmeyen ve güçsüz birer tasvirinden başka bir şey değiller.
      “Cizvit görüşü, bizim spekülatif filozoflarımı­zın bilinçaltındaki modeli ve idealidir” (455).
      “Gerçekliğin kesiklisini bir kesiksiz, hayatın “onsuz çokluğunu bir tek özdeşlik olarak koyar [sayfa 67] düşünce. Düşünce ile hayat (ya da gerçeklik) arasın­daki temel, yok edilmez farkın bilgisi, düşüncede ve hayatta her türden bilgeliğin başlangıcıdır. Burada hakikî bağ, sadece ve sadece, farklılıktır” (458).
 

8. cildin sonu.

 
      Cilt 9 = “Teogoni (185745). Şöyle bir göz gezdirildiğinde ilginç hiç bir şey yok gibi geliyor. Ama 34. (s. 320 ff.), 36. (s. 334) §’ler okunmalı gene de. NB 36. §’de, incelenince anlaşılıyor ki, ilginç hiç bir şey yok. Feuerbach’ın daha önce söylemiş olduğunu pekiştirmek üzere bir yığın parça aktarılmış oradan buradan. [sayfa 68]

48 devrimini
anlamamış
Feuerbach









   sic!


kahrolsun
“überspanntes”!

 


 
Feuerbach’ta
“duyarlık”

 
 
 
 










bk. Marx ve Engels35

 
 
 
 






“Egoizm”
ve
anlamı






enerji
sözcüğü
konusunda

 
 


duyulur olan =
ilk olan,
kendi kendisi dolayısıyla var-
olan ve hakiki olan

 
 

 
 
 
 


NB





  Dolayısıyle de
  doğa=doğaüstü
  olan’dan gayrı
  herşey. Açık seçik
  Feuerbach,
  ama derin değil. Engels,
  maddecilikle
  idealizm
  arasındaki
  farkı çok daha
  derin bir şekilde
  tanımlıyor37






















objektiv=
ausser uns*
[Nesnel = bizim dışımızda (Yazı Kurulu’nun notu.)]





 
 
dolayımsızca









zaman
ve dünya

 
 
bizim
dışımızda
varoluş=
düşünceden
bağımsız

 
 
 





NB
maddenin
dışında,
maddeden
bağımsız
doğa=Tanrı

NB
“kopya”
teorisi

 
 
 
 
 
 
 
 











zamansal
şeylerden
ayrılmış
zaman=Tanrı

zaman
ve
mekân

bk. Engels
idem “Ludwig
Feuerbach”ta
153
153

(maddecilik)
teolojiye ve
idealizme karşi
(teori’de)

 
 
 
 












İnsan daha
çok duyuya
sahip olsaydı,
evrende daha
çok şey mi
keşfedebilecekti?
Hayır!

 
 
 
 
 





NB
(bk. Dietz-
gen
39
)

Zekice!








Idem
Dietzgen40
doğa
maddeseldir

 
 
 

doğa’nın
zorunluğu
tarihsel
maddeciliğin
embriyonu

 
 
 
 
NB

 
 
 
 



Doğanın
zorunluğu



NB


din sözcüğü-
nün aşırı ve
kötü kullanımı-
na karşı
Feuerbach

NB

 
 
 
 
 
 







Doğanın
zorunluğu


NB

NB

NB

 
 
 
 
 
 






nesnel
nedir?
(Feuerbach’a
göre)

Entleibter
Geist** =: Tanrı
** Vücuttan yoksun espri


 
 
 
 
 
 
 


Sinnlich
physisch*
( belirtilmesi
gerekli bir
özümleme!)


NB


















italikler
Feuerbach’ın













Tarihsel
maddecilik
embriyonu!


NB
NB
Tarihsel
maddecilik
embriyonu,
bk. Çerniçevski41

NB
Feuerbach’ın
"sosyalizmi”

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 












NB

NB



NB


Sehr gut!**

Sehr gut!
dikkate
  değer
bir parça !

 
 
 
 
 
 
 































NB
  derinleme-
  sine doğru !
NB
Dikkate değer
(Hegel’e ve
idealizme
karşı)

enfes
söylemiş!

Bien dit!*
* Güzel söylenmiş. Orijinal metinde Fransızca (Yazı Kurulu'nun notu).



NB
NB
tikel ve genel
= doğa ve
Tanrı

Aa = Aaa!!


Doğru söz!



NB
“varlık ve doğa”,
  “düşünce ve
insan”



bien dit!

felsefî
maddeciliğin
temelleri
üzerine








Dipnotlar

      [1] F. Engels und K. Marx, Die heilige Familie, oder Kritik der kritischen Kritik, Frankfurt a. M., 1845. -Ed.
      [48] Okunmaz. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [49] F. Paulsen. Einleitung in die Philosophie. Berlin, 1899. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [50] Salt mekanik, fizik, vs. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [51] Papazlara karşı. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [52] Herşeyin bir ruh olduğunu kabul eden. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [53] Demek ki tinsel olaylar ve kuvvet. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [54] Birleştirilmesi olanakdışı. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [55] ve devamı. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [56] Evren. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [57] E Dünyanın zihni. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [58] Kuvvetler. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [59] Düşünce harekettir. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [60] Saçma. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [61] Eşleyen olay. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [62] Kavram kargaşalığı. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [63] Ernst Haeckel. Hayatın Mucizeleri (Biyoloji felsefesi üzerine halk için denemeler). Stuttgart (Alfred Kroner). (Yazı Kurulu’nun notu.) **
      [64] Evrenin Muammaları. (Yazı Kurulu’nun notu )
      [65] Kitaplığın sıra numaralarını aktarıyor buraya Lenin. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [66] İnsan bilimlerinin hareketi. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [67] Tarihsel-felsefî. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [68] L. Feuerbach, Sammtliche Werke, Bd. 8. Leipzig, 1851. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [69] Yer ve zaman anlamı, duyusu. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [70] Hükümdar. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [71] Aşağıdan 7. satır (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [72] Sona (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [73] Zırva ... reddedip atmak (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [74] Duyarlık. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [75] Mide. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [76] Kafa. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [77] Korku. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [78] Bilginler. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [79] Enerji, yani etkinlik. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [80] Görecel olarak. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [81] Moral öte (= ideal). (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [82] Doğal öte (=doğa). (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [83] Geri döndürme, bağımsız kılma kudreti. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [84] Demek ki. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [85] Alabildiğine yüce bir düşünce, alabildiğine yüksek nitelik (!!). (Yazı Kurulu’nun notu).
      [86] Yüksek yetkili Devlet görevlisi, yüksek danışman. (Yazı Kurulu’nun no­tu.)
      [87] Doğal ve sivil dünya. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [88] Espri dini. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [89] Duygu. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [90] Umutsuzluk verici. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [91] Doğal zorunluk. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [92] Doğanın zorunluğu. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [93] Doğanın sürekli akışı. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [94] Duyulur, fizik. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [95] Düşünce varlığı. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [96] Varlık, öz. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [97] Güzel söylenmiş. Orijinal metinde Fransızca. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [98] Generik kavramlar. (Yazı Kurulu’nun notu.)
      [99] Dramatik psikoloji. (Yazı Kurulu’nun notu.)




Açıklayıcı Notlar

      1. Marx ve Engels’in : Kutsal Aile yada Eleştirici Eleştirinin Eleştirisi başlık­lı kitaplarının özetini, 1895 yılında, “Emeğin Kurtuluşu” topluluğayle bağ­lantı kurmak üzere ilk kez yurt dışına çıktığında yazmıştır Lenin. Doğrudan doğruya Lenin’in eliyle yazılmış 23 sayfalık bir defterdir bu; alıntılar Almancadır. Tarih belirtilmemiştir; büyük bir olasılıkla bu elyazması, 1895 yılının Ağustos ayında yazılmış olsa gerektir. Berlin’deki Krallık Kitaplığı’nda ça­lışmaktaydı Lenin bu dönemde; Marx ve Engels’in eline geçirebildiği tek tük yapıtlarını okumaktaydı. Bu özette Lenin, marksizmin kurucularının dünya gö­rüşünün oluşumunu izlemekte ve burjuva toplumu tanımlarını, genç-Hegelcileri eleştirmelerini, vs. not almaktadır. – S. 9.
     
25. P. Ueberweg’in Grundriss der Geschichte der Philosophie (Felsefe Tarihi İçin Öğeler, 1876-1880) başlıklı kitabı hakkındaki bu not, ayrı bir defterde, eko­nomik karakterli çeşitli kitaplar hakkındaki birtakım başka notlar arasında yer almaktadır. 1903 yılında Cenevre’de yazılmıştır. – S. 40.
     
26. F. Paulsen’in Einletiung in die Philosophie (Felsefeye Giriş, 1899) başlıklı ki­tabı hakkındaki gözlemler, Ueberweg’in kitabı hakkındaki notun yer aldığı aynı defterde bulunmaktadır. Bu yorumlar da 1903 yılında Cenevre’de kaleme alınmıştır. – S. 41.
     
27. E. Haeckel’in Hayatın Mucizeleri ve Evrenin Muammaları, 1899, başlıklı ki­tapları için Frankfurter Zeitung (Frankfurt gazetesi) tarafından yayınlanan kontrandü hakkındaki not, en erken 2 (15) Kasım 1904 tarihinde olmak üze­re, ayrı bir yaprağa yazılmıştır. Evrenin Muammaları hakkındaki düşünce­lerini Lenin, Materyalizm ve Ampiriokritisizm (Yapıtlar, Paris - Moskova, cilt 14, s. 363-370)’te açıklamıştır.
      Almanya’daki büyük finans çevrelerinin organı olan Frankfurter Zeitung, 1836 yılından 1943 yılına kadar Frankfurt’ta yayınlanmıştır. 1949 yılından iti­baren de gene aynı kentte, ama bu kez Frankfurter Allgemeine Zeitung (Frankfurt Genel Gazetesi) adı altında çıkmağa devam etmiştir. – S. 44.
     
28. Sorbonne kitaplığındaki doğa bilimleri ve felsefe kitaplarına ilişkin notlar, 1909 yılının ilk yarısında, iki kâğıt yaprağına ve kurşun kalemiyle yazılmıştır. – S. 45.
     
29. On Felsefe Akımı, L. Stein’ın Felsefe Akımları adlı kitabının birinci kısmındaki on bölümün başlıklarının sınırlanışıdır. – S. 46.
     
30. Ludwig Feuerbach’ın Vorlesungen über das Wesen der Religion (Dinin Özü Üzerine Dersler) başlıklı yapıtının özeti, defter halinde ikiye katlı kâğıt yap­raklar üzerine yazılmıştır; ilk sayfada, Paris Ulusal Kitaplığı’nın sıra numa­rası bulunmaktadır. Bu özetin yazılış tarihi hakkında kesin verilere sahip de­ğiliz. Bilinen, Lenin’in 1909 Ocağından Haziranına değin Ulusal Kitaplık’ta sürekli şekilde çalışmış olduğudur; ama Lenin, 1912 yılı Haziranına değin Pa­ris’te yaşamış ve 1914 Ocağında da bu kente son bir kez gene gelmişti. Bu du­ruma göre özet, 1909’dan sonra da yazılmış olabilir. Elyazmasının içeriği, ya­zılmış olduğu tarih hakkında kesin bilgi vermemekle birlikte, Lenin’in bu öze­ti Felsefe Cep Defterleri. Hegel, Feuerbach ve Öbürleri dizisine bağladığını bü­yük bir olasılıkla varsaymamıza elverişlidir. Bu dizinin öteki defterlerinde Dinin Özü Üzerine Dersler’e yapılan göndermeler, ve ilk sayfaya mavi kurşun kalemle düşürülmüş olan: “Feuerbach, cilt 8” şeklindeki haşiye, bu olasılığı bir kat daha ciddileştiriyor. Daha sonraki bir tarihte düşüldüğü besbelli olan bu haşiye, öbür defterlerin başlıklarına benzemektedir. – S. 49.
     
31. Das Wesen der Religion (Dinin özü) temel alınarak hazırlanmış olan Dinin Özü Üzerine Dersler, Feuerbach tarafından 1 Aralık 1848-2 Mart 1849 tarih­leri arasında Heidelberg’de ve, üniversite yetkilileri filozofun üniversite için­de konuşmasını yasaklamış olduklarından, belediye sarayının salonlarında ve­rilmiştir. Dinin Özü Üzerine Dersler, ilk kez, 1851 yılında yayınlanmıştır.--S. 51.
     
32. Söz konusu olan, Feuerbach’ın şu yapıtlarıdır: Geschichte der neuern Philosophie von Bacon von Verulam bis Benedict Spinoza (Bacon’dan Spinoza’ya Modern Felsefenin Tarihi, 1833; Darstellung, Entwicklung and Kritik der Leibnizschen Philosophie (Leibniz Felsefesinin Açıklanması, Geliştirilmesi ve Eleşti­risi), 1837. Elinizdeki cildin 321-331 sayfalarında bu son kitabın Lenin tarafın­dan yapılmış olan özetine bakınız. Daha aşağıda, ikinci dersi eleştirirken, Feuerbach’ın Pierre Bayle, 1838, başlıklı kitabına gönderme yapmakta Le­nin.– S. 51.
     
33. Feuerbach’ın 1830 yılmda adsız olarak yayınladığı Die Gedanken über Tod und Unsterblichkeit (Ölüm ve Ölümsüzlük Üzerine Düşünceler) başlıklı kitabı söz konusu. Bu yapıtta ileri sürülen temel düşünceler, resmî Hristiyan dog­malarına ters düşmekteydi. Kişisel ölümsüzlük inkâr ediliyordu. Yazarının kimliği meydana çıkınca kitap toplatıldı; Feuerbach da kovuşturmaya uğradı ve 1828 yılından beri priva-doçent olarak ders verdiği Erlangen üniversite­sinden uzaklaştırıldı. – S. 52.
     
34. “Hristiyanlığın özü” (Das Wesen des Christentums), Feuerbach’ın ana felsefe yapıtı. îlk olarak 1841 yılında Leipzig’de yayınlanan ve “maddeciliğin zaferi”ni (Engels) ilân eden bu kitap gerek Almanya’da ve gerekse öteki Batı ülkelerinde ilerici aydın düşüncenin gelişmesine sınırsız denecek kadar büyük bir katkıda bulunmuştur. – S. 52.
     
35. Felsefenin temel sorunu için Feuerbach tarafından verilen tanımı, Marx ve Engels tarafından verilmiş olan tanımla karşılaştırıyor Lenin. Daha ilerde (elinizdeki cildin 54 ve 57. sayfalarında) de, bu sorunun Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu’nda Engels tarafından verilmiş olan ünlü ta­nımlamasına gönderme yapıyor (bkz. Marx ve Engels, Etudes philosophiques (Felsefe İncelemeleri), Ed. Sociales, Paris, 1951, s. 24-28).– S. 52.
     
36. Feuerbach’ın, doğa olaylarının tanrısallaştırılmasının temeli olarak ‘duyulur’ hakkındaki fikirleri, daha Grundsatze der Philosophie der Zukunft (Geleceğin Felsefesinin İlkeleri) adlı yapıtında dile gelmekteydi. Bu fikirler, Dinin Özü (1846)’nde eksiksiz bir şekilde geliştirilmektedir.– S. 54.
     
37. Felsefenin temel sorununun Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu’nda Engels tarafından verilen tanımına telmihte bulunuyor Lenin (bkz. Marx ve Engels, Etudes philosophiques, s. 24-28). Lenin biraz ilerde de (eli­nizdeki cildin 57. sayfasına bakmız) gene aynı parçaya atıfta bulunuyor.– S. 54.
     
38. Doğa bilimleri karşısında maddeci Feuerbach’ın tavrı ile öznel idealist Mach’ın tavrım biribirine karşıt tutmakta Lenin burada. Mach’ın doğu bilimleri hak­kındaki felsefî görüş açısı, Materyalizm ve Ampiriokritisizm’de incelenmekte­dir (bk. Yapıtlar, cilt XIV).– S. 58.
     
39. J. Dietzgen de buna benzer fikirler ileri sürmüş ve geliştirmiştir. Entellektuel Emeğin Özü adlı kitabında, Zihin ve Madde başlıklı paragrafta şöyle yazar ör­neğin: “Çok uzun zamandan beri ve özellikle de Hristiyanlık çağından beri, güveler ve pas tarafından yenebilen maddesel, duyulur, tensel şeyleri hor gör­meğe alıştı insanlar.” – S. 58.
     
40. Feuerbach’ın “zihinsel etkinlik aynı zamanda bedenseldir de” şeklindeki yan­lış düşüncesini, J. Dietzgen’in çoğu çalışmalarında açıkladığı benzer görüşler­le karşılaştırıyor Lenin. İdealizmin düşünce ile bu düşüncenin maddesel da­yanağı olan beyni biribirinden ayırmasına karşıçıkan Dietzgen, madde kavra­mına düşünceyi de kalarak bu kavramı yanlış bir şekilde “genişletme” giri­şiminde bulunmaktadır. Entellektuel Emeğin Özü’nü okuduktan sonra, Dietzgen’de “belirli bir kavram kargaşası”nı not etmişti Marx (5 Aralık 1868 tari­hinde Kugelmann’a yazdığı mektuba bkz.). Lenin de Materyalizm ve Ampiriokritisizm’de, madde kavramını genişletme girişiminin yanlışlığını göstermekte­dir (bk. Yapıtlar, cilt 14, s. 253-259). Şöyle yazmakta: “Düşünce ile mad­denin “gerçek” oldukları, yani varoldukları doğrudur elbette. Ama düşünce maddeseldir demek, maddecilikle idealizmin biribirine karıştırılmasına doğru bir yanlış adım atmak olur. Aslında daha çok Dietzgen’in bir yanlış deyişi bu...” (Aynı yapıt, s. 253).– S. 59.
     
41. Lenin’in, Plehanov’un N. Çernişevski adlı kitabı hakkındaki gözlemlerine ba­kınız (elinizdeki ciltte, s. 439-440, 443-444, 447-449) – s. 63.
     
42. “Neue Rheinische Zeitııng” (Yeni Ren Gazetesi), Marx ve Engels tarafından kurulmuş, 1 Haziran 1848 - 19 Mayıs 1849 tarihleri arasında Polonya’da gün­lük yayın orgam çıkmıştır. Marx’ın ve Engels’in bu gazetede yayınlanan ça­lışmaları, 1848 - 1849 yıllarındaki devrim deneyine dayanarak hazırlanıp iş­lenmiş (burjuva devletin biçimleri, devrimci halk diktatoryası, işçi sınıfının bü­tünlüğü ve geniş köylü yığınlarının devrimci mücadeleye alışıp ısınması, vs. gibi) bir çok bellibaşlı teorik tezi içermekteydi.
      Engels’in Die Lage der arbeitenden Klasse in England (İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu) başlıklı kitabı 1845 yılında yayınlanmıştır.
      Bu kitabın ana tezlerini nitelerken, şöyle yazmakta Lenin: “Proletarya­nın sadece acı çeken bir sınıf olmakla kalmayıp, aynı zamanda, içinde bulun­duğu utanç verici durum tarafından kaçınılmaz bir şekilde ileriye doğru iti­len ve kendi kesin kurtuluşu için mücadeleye zorlanan bir sınıf olduğunu açık­ça söyleyen ilk düşünürdür Engels. Engels’e göre, mücadele içinde proletarya kendi kendisine yardım edecektir. İşçi sınıfının siyasal hareketi, işçileri kaçınılmaz bir şekilde, kendileri için sosyalizmden başka hiç bir çıkış yolu bulun­madığını farketmeğe sürükleyecektir” (Yapıtlar, Paris - Moskova, cilt 2, s. 17) – S. 63.
     
43. Feuerbach’ın Dinin Özü Üzerine Dersler adlı kitabmm şu parçasına atıfta bu­lunuyor Lenin: “... Tanrı, değişik bir deyişle, iki parçadan oluşmaktadır; bu parçalardan biri insanın hayalgücüne, öbürü de doğaya aittir. Dua et! der biri, yani doğadan ayrı olan tanrı. Çalış! der öbürü, yani doğadan ayrılmayan, sadece doğanın özünü dile getireni; çünkü doğa bir kovan ansıdır, tanrılarsa birer yaban arısı.” (1851, cilt 8, s. 411).–S. 64.
     
44. Antropolojik ilke, Feuerbach felsefesinin temel tezi. İnsanı doğanın bir par­çası olarak, doğal, biyolojik bir varlık olarak göz önüne alan bu tez, dine ve idealizme karşı yönelmişti. Ama bununla birlikte söz konusu ilke, insanı so­mut toplumsal ve tarihsel ilişkilerin dışında aldığı için, insanın asıl toplum­sal doğasına inememekte ve tarihsel evrimin yasaları konusunda idealizme açılmaktaydı. İdealizme karşı verdiği mücadelede, Çernişevski de bu ilkeden hareket ediyordu. Ayrıca Çernişevski, Felsefede Antropolojik İlke başlıklı ya­zısında bu ilkeyi özel olarak incelemişti. – S. 67.
     
45. Theogonie nach den Quellen des klassischen, herbraischen und christli-Altertums (Eski Çağ, İbranî ve Hristiyan Kaynaklarına Göre Teogoni) başlıklı yapıtında (1857), Tanrı’nın çeşitli tasarımlarının kökenini araştırır Feuerbach (teogoni sözcüğü Eski Yunancada qeoz, tanrı, Jeogoia, soy anlamına, gel­mektedir). Lenin’in sözünü ettiği 34. ve 36. paragraflar, sırayla, “Hristiyan Doğa Bilimleri” ve “Tanrıcılığın Teorik Temelleri” başlıklarını taşımaktadır. – S. 68.




Sayfa başına gidiş