Gerilla Savaşı ve Silahlı Propaganda
Genel olarak savaş teorisi, gerçek savaşı anlatmakta ve kavramakta yetersiz kalır. Savaşın somut koşulları ve sömür ilişkileri kaçınılmaz olarak soyutlamalar alanında pekçok şeyin ikincil kalmasına, bazı etmenlerin sabit kabul edilmesine neden olur. Bu da çeşitli çelişkiler yaratır. Savaş, soyutlamalara ve formülasyonlara çok az uyan insan ilişkilerini kapsaması, kaçınılmaz olarak savaş teorilerini, belli temellerin üzerinde yükselen ve sürekli olarak pratikle ya da eğitimlerle birleştirerek sürdüren bir konu haline gelmektedir. Clausewitz'in savaş konusundaki belirlemeleri, bu bağlamda, doğru olarak kabul edilmelidir.
Savaş, karşılıklı bir eylem ve şiddet hareketi olduğu için, tek yönlü bir ilişki olarak ele alınamaz ve karşılıklı eylem düzeyinde karşı tarafın (düşmanın) eylemini ve amaçlarını önceden kesin olarak bilinmesini olanaksız olduğu bir alandır. Bu belirsizlikler, ancak eylem alanında ve anında, daha tam deyişle, savaş anında ve savaş alanında, yani somut hareket içinde belirlenebilir. Bu yüzden de, karşı önlemlerin alınması için çok az zaman vardır. Doğal olarak, olayları bir bütün olarak görmek, hızla kavramak ve hızla karar almak, savaşta özel bir yere sahiptir. Ve bu tür belirlemeler için ise, tüm bilgilerin merkezileşmesi gerekir ve ancak merkezileşmiş bilgiye sahip olunduğu oranda ve olanlar açısından belirsizliğin aşılması olanaklı hale gelir.
Savaşın bütünsel bir eylem olmasına bağlı olarak gelişen bütünsel değerlendirme zorunluluğu, aynı zamanda, her bir parçanın bütünün içinde ve üzerinde nasıl ve ne yönde bir etkide bulunduğunu ve bulunacağını belirlemeyi gerektirir. Her hangi bir parçadaki yetersiz bir askeri gücün bile stratejik zafer üzerinde etkide bulunduğu bir başka insan etkinliği çok az bulunabilir. Savaşta, en küçük bir askeri birimin imhasının bile sürecin bütünü üzerinde önemli sonuçlar doğurabilir. Bu imha edilen güçlerin, düşman güçleri olup olmaması önem taşımayabilir. Kimi zaman kendi güçlerimizden birinin imhası, taktik ve stratejik zaferin yolunu bile açabilir.
İlk bakışta usa aykırı gelen bu durum, savaşın insanlar arasında ve insanlar tarafından yürütülen insanların imhasına yönelik bir insani faaliyet olmasının yarattığı bir çelişkidir. Bu çelişki kavranabilindiği ölçüde, usa aykırılık ortadan kalkar. Özellikle devrimci savaşlarda bu durum olanca ağırlığıyla devrim güçlerinin üstüne çöker. İnsanlığın gerçek ve kalıcı kurtuluşu için yürütülen bir savaşın, genel ve soyut düzeyde insanların yokedilmesine ve yokolmasına yol açmasının getirdiği hümanist eğilimler ile savaş gerçeği sürekli olarak çatışır. Ve savaşta, zafer ve yenilgi, kimi durumlarda, bu eğilimin ağırlığının taraflar üzerindeki etkisine bağlı olarak ortaya çıkabilir. Clausewitz'in savaş durumunu engelleyen ya da durduran nedenler içinde saydığı, bir harekatın bedelinin çok ağır olacağı endişesiyle, taraflardan birinin savaş konumunu terk etmesi, karşı gücün askeri bir zafer kazanmasına yol açar. Böyle durumlarda, gerçek ve somut bir savaş gerçekleşmemiştir, ama zafer kazanılmıştır. II. yeniden paylaşım savaşı sırasında Fransa'nın Nazi Almanya' sına teslim olması, belli koşullarda, buna örnek olarak verilebilir. Geri-bıraktırılmış ülkelerde varolan suni dengenin dayandığı temel demagojilerden birisinin de bu noktada yoğunlaşması raslantısal değildir. "Dev gibi güçlü" devlete karşı konulamazlık, devrim güçlerinin "güçsüz olduğu", "kısa sürede yokedilecekleri" kanıları, hep savaş durumuna ilişkindir ve savaş durumunun bir parçasıdır.
İşte bu ve benzeri nedenlerle, gerilla savaşında her türlü amiyane bilgiden uzak durulması zorunludur. Savaşın yasalarının kavranılması ve bu yasalara uygun olarak savaşın örgütlenmesi ve savaşılması, ancak amiyane bilgilerden uzak durmakla olanaklıdır. Savaşta, insanlara mantiki gelen pekçok çözümün, gerçek savaşla ilgisizliği, çoğu durumda savaşçıların yokedilmesinden öte, savaşın yitirilmesine de neden olabilecek sonuçlar üretir.
Devrimci savaş, politik iktidarın ele geçirilmesinin temel yoludur. Bu savaşta, sürecin çeşitli anlarındaki atışların sayısından çok, süreç içindeki bütünsel hareketin düşman güçleri üzerindeki etkisi önemlidir. Birbirine bağlı ve birbirini etkileyen güçlerin bütünsel mücadelesinin yürütülmesinin temelleri ise, devrim stratejisinde ortaya konulmuş ilkeler, kurallar ve planlamalarda ifadesini bulur. Bu açından stratejinin belirliliği ve savaşcılar tarafından kavranılmasının önemi büyüktür. Gerilla savaşında stratejinin kazandığı olağanüstü yön, stratejik merkezi komuta düzeyinde en üst boyutuna çıkar. Stratejik merkezi komuta, herşeyden önce, tüm güçlerin merkezi olarak yönetilmeleri ve bu merkezi yönetim altında mücadeleyi sürdürmeleriyle ilintilidir. Her birim, bütünün bir parçası olarak faaliyet göstermek ve bu faaliyetlerinde, bir parçanın gelişme ya da gelişmeme durumlarına göre değil, stratejik merkezi komutanın verdiği görevlere göre savaşı sürdürmek durumundadır. Herhangi bir parçanın, bir andaki hareketinin olası durumları, stratejik planlamadaki yerinin ayrıntılı konumu, çoğu durumlarda parçadaki güçler tarafından tam olarak kavranılmasını olanaksız bir bütünlük gösterir. Bu faaliyetin, bütünün hangi parçasını oluşturduğu, bu parçadaki güçlerin strateji ve stratejik rotaya ilişkin bilgileri ile belirleyebilecekleri bir durum ortaya çıkar ki, çoğu durumda, merkezi komutanın ayrıntılı planlamasıyla bire bir aynı olması, hatta buna yaklaşması sözkonusu olamaz. Ancak her bir parçanın verilen görevleri (taktik ve stratejik olarak) zamanında ve tam olarak yerine getirmeleri zorunludur ve zaferin temel güvencesi olduğu kadar, stratejik komutanın sürdürülmesi ve stratejinin planlanması için gereklidir. Devrime bağlılık, yüksek özveri duygusu, ileri bir bilinç ve devrimci kararlılık, hep bu düzeyde kendisini maddeleştirir ve devrimci mücadelenin zaferini güvenceye alır.
Böyle bir savaşın temel kurallarından birisi de, silahlı güçlenin, uzun bir savaş içinde gösterecekleri yüksek disiplindir. Devrimci silahlı güçlerin yüksek bir disiplini olmaksızın, stratejik merkezi komuta da, birimlerin taktik esnekliği de sağlanamaz. Bu disiplin tartışmasız bir biçimde askeri bir disiplin durumundadır. Bu askeri disiplin, savaşın öncüsü olan proletarya partisinin demir disiplininden güç alır ve bu disiplinin üzerinde ortaya çıkar. Tersi durumlar, her orduda olması gereken disiplin unsurunu zaafa uğratarak devrimci silahlı güçlerin nitelik olarak bozulmasına neden olur. Bir ordunun disiplini, asıl olarak, silahlı unsurların, düşman karşısındaki çekingenliğine ve savaştaki belirsizliklere dayanır. Burjuva ordularında, bir erin, üstlerine karşı duyduğu korku, bu disiplinin sağlanmasında temel unsur durumundadır. Bu orduların iç disiplini sağlamak için kullandıkları olağanüstü terör ve baskı yöntemleri, çoğu durumda saflarındaki dağılmayı, başı bozukluğu engeller ve birliği bir arada tutar. Bu tür orduların savaşında öyle anlar ortaya çıkar ki, çatışmada meydana gelen kayıplardan çok daha fazla asker, bizzat ordunun disiplinini sağlamak amaçıyla, kendileri tarafından kurşuna dizilirler. Özellikle uzun süreli yıpratma savaşına girmek zorunda kaldıklarında, bu durum en geniş biçimde ortaya çıkar. (Bu nedenledir ki, emperyalist ordular "çabuk sonuçlu savaş"ı tercih ederler.)
Devrimci silahlı güçler açısından disiplin, sömürücü sınıfların ordularında görülen disiplinden farklıdır. Devrim güçleri açısından, korku ve teröre dayalı bir savaş birliği ve disiplini kesinkes dışlanır. Ancak bu hiçbir biçimde disiplinin dışlanması anlamına gelmez.
"Modern orduyu alalım: Örgütlenmenin en güzel örneklerinden biridir o. Örgütlenme sadece esnekliğe sahip oluşu ve yanı zamanda milyonlarca insana bir tek irade verişiyle bile mükemmeldir. Bugün bu milyonlar ülkenin çeşitli bölgelerinde, evlerinde oturuyorlar; yarın bir seferberlik ilan edilir, hepsi önceden saptanan merkezlerde toplanırlar. Bugün yayılmış durumda, hatta bazan aylarca siperlerde yatarlar; yarın başka bir düzende taaruza kaldırılırlar. Birgün, kurşun ve şarapnelden korunma hususunda, yarın göğüs göğüse rövüş alanında mücizeler gösterirler. Bugün ileri müfrezeleri toprağın altına mayın yerleştirir; yarın, göklerdeki uçuculardan aldıkları bilgiye göre kilometrelerce ilerlerler. Bir tek amacın peşinde oldukları ve bir tek irade ile hareket ettiklerinden, milyonlar, ilişkilerinin ve faaliyetlerinin biçimlerini, değişen şartlara ve mücadelenin gereklerine göre değiştirir. -İşte budur örgütlenme. Aynı şey, proletaryanın burjuvaziye karşı mücadelesi içinde geçerlidir. " (Lenin)
Savaş aynı zamanda belirsizlikler alanıdır. Savaşta, deyim yerindeyse, "şans" özel bir rol oynarmış gibi görünür. Gerçekte ise, savaş alanında her an yeni şeyler ortaya çıkar ve bu yeni durumlar öndecen tam olarak belirlenemediği için, bunlara karşı gerçek önlemlerde alınamaz. Savaşta olasılıkların böylesine çok, ama bunların önceden belirlenmesinin olanaksızlığı, Clausewitz'in deyişiyle, savaşı neredeyse bir kumara benzetir. Ama gerçek savaşın bu görünümü, aynı zamanda, savaş planları, komuta ve savaşçıların eğitimi ve deneyimiyle birlikte en alt düzeye iner.
Soyut planda, bir muharebede karşılaşılabilecek çeşitli durumlar önceden saptanabilir. Ancak bunlar sonsuz sayıda olasılık olarak ortaya çıkar. Savaşın kendi somutluğunda bu olasılıklar azalır ve yerlerine somut durumlar geçer. Ve bu durum ancak savaş alanında görülebilir. Bu yüzden, savaşın komuta merkezi, her zaman savaş alanında bulunmak zorundadır. Bu komuta merkezinin savaş alanı içindeki konumu ve korunması doğru biçimde gerçekleştirilmediği durumlarda, komuta merkezinin bizzat savaş alanında bulunması çeşitli tehlikeler yaratır. Bu tehlikeleri önlemek için, ya komuta merkezi savaş alanının dışına çıkartılır -ki bu durumda savaşın merkezi yönetimi bundan zarar görür-; ya da komuta merkezi sıradan bir çatışma yönetimine dönüşür -ki bu durumda da, stratejik komuta sistemi çöker.
Her savaşta olduğu gibi, devrimci savaşta da, stratejik merkezi komuta, stratejik ve taktik planlama düzeyinde etkinlik gösterir. Bunlar her zaman somut durumların öne çıkardığı veriler ve gelişmeler ışığında yapılır. Bu yüzden kendi içinde değişken öğeleri içerir ve savaş alanında meydana gelen somut durumlara göre, bu değişken öğelerin bazıları önem kazanır, bazıları önemini yitirir. Savaşçıların ve birliklerin savaştaki insiyatifleri de, işte bu noktada belirginleşir. Bu değişkenlerin durumu, taktik komutanın, dolayısıyla savaşcıların ve birliklerin insiyatifini zorunlu hale getiren nedendir. Bu insiyatifin stratejiye, stratejik plana ve stratejik rotaya uygun olma zorunluludu, her an ve durumda savaşçıları ve birlikleri izler. Aksi durumlarda, kullanılan her insiyatif stratejik hedeflerden uzaklaşmaya ve stratejik rotadan sapmaya neden olabilir. Bu da zaman içinde, stratejik planın bozulması ve stratejik rotanın belirsizleşmesini getirir. Bu nedenle, bu durumu engellemek özel bir önem kazanır. Bunun temel koşulu, birliklerin yönetiminin stratejik merkezi komutanın taktik ve stratejik planlarını en iyi biçinde anlama, kavrama ve özümsemedir. Ancak bu yolla, parçalarda kullanılan insiyatiflerin genel planlarda bozulmalara yol açması önlenebilir. Bu, aynı zamanda, birliklerde savaşçılar ile komutanlar arasındaki ilişkide de kendisini yeniden üretir. Savaşçılar, herhangi bir durumda, komutanlanın neler yapmak istediğini anlayabildikleri oranda başarı daha kolay olacaktır.
Bu ise eğitim ve deneyim gerektirir. Öncü savaşının başlangıcında (hatta hazırlık aşamasında) tüm olanakların merkezileştirilmesi ve en iyi kadroların belli bir merkezde yoğunlaştırılmaları, bu nedenle önem taşır. Bu merkezileşmiş kadrolar, belirli bir süre aynı eğitimden geçmiş olacaklarından, hemen hemen benzer görüş açılarına sahip olurlar. Devrimci savaş deneyimleri göstermiştir ki, bu tür kadrolar, mekansal farklılıklara rağmen birbirleriyle uyumlu olarak çalışabilmektedirler.
Bu noktada bir kez daha amiyane bilgilerin işe yaramazlığını göstermek gerekmektedir. Bu düzeyde amiyane bilgi, devrimci silahlı güçlerin, egemen sınıfların ordusundan farklı olarak sahip olduğu demokratik ilişkileri alanında ortaya çıkmaktadır. Devrimci ordu saflarındaki demokratik ilişkiler ve bunun bir ifadesi olan eleştiri hakkı, savaş kararlarının alınmasında bir bütün olarak askerlerin tartışmalara katılması ve buna göre ve de çoğunluğun kararına göre savaş planlarının yapılması değildir. Savaş alanında bu türden bir ilişki kurmak olanaksız olduğu gibi, çoğu durumlarda alınacak kararların düşünülmesi için bile zaman olmaz, Bunun yanında, askeri strateji açısından neyin ve nede yapılması gerektiği, ancak komuta merkezi açısından bir bütünsellik taşır. Örneğin, bir savaş harekatı sırasında bir tepenin ele geçirilmesinin ne denli önemli olup olmadığını her askerin bilmesi olanaksızdır. Buranın taktik ya da stratejik niteliği, kimi durumlarda savaş harekatı içindeyken ortaya çıkabilmektedir. Dolayısıyla bütünsel ve güncel bilgiye sahip olmayanların alınacak kararları tartışmaları sadece görüntüsel kalacaktır.
Politikleşmiş askeri savaşta, bu ve benzeri sorunlar politik bilinç unsuruyla aşılmaktadır. Bu bilinç, savaşçıların en zorlu koşullar altında yaşamlarını ortaya koymalarının tarihsel nedenlerini ve önemini bilmeleri ve bunun yaratacağı tarihsel sonuçları kavramalarına dayanır.
Gerilla savaşının dogmatik kavranışlarından da uzak durulmalıdır. Kitle temelinde özel bir öneme sahip olan "gerilla yenilmez" sözleri, sürekli olarak ürettiği dogmatizmle birlikte varolmaktadır. Oysa sözkonusu olan gerilla değil, gerilla savaşıdır. Sürekliliği sağlanan ve savaşa katılımın belli oranda da olsa sürdürülen gerilla savaşları kesinkes yenilgiye uğratılamaz. Ancak zafer ancak gerilla savaşının düzenli savaşa, gerilla birlikterinin düzenli birliklere dönüşmesiyle gündeme gelir. Bu nedenle varolduğu boyutlarıyla gerilla savaşı, kayıplarını belli oranda giderebildiği koşullarda varlığını sürdürebilecektir ve bu durum düşmanın maddi ve manevi gücüne bağlı olmaksızın varolan bir durumdur. İşte bu da yenilmezliği ortaya çıkarır. Daha tam deyişle, gerilla savaşının yenilmezliği, kendisini sürekli kıldığı koşullarda, kendisini tasfiye etmesi dışında hiçbir biçimde ortadan kaldırılamaz. Düşmanın her türlü karşı hareketinden bağımsız olan bu olgu, gerillanın kendisine ilişkin de sonuçlar ortaya çıkarır. Bu da gerilla savaşının en temel durdurucu unsurunun, bizzat bu savaşı sürdüren ve yönetenlerin stratejik zaafları ve çekingenlikleri olmasıdır.
Bir kez daha belirtelim ki, düzensiz ve cephesiz bir savaş olması nedeniyle, gerilla savaşında kesin bir yenme ve yenilme durumu ortaya çıkmaz. Kendi güçlerini koruyan ve buna bağlı olarak gelişen bir gerilla savaşı, kesin olarak kendi dönüşümünü sağlayarak zaferin koşullarını yaratır. Gerilla savaşı, siyasi gerçekleri açıklama kampanyasının bir aracı olarak kullanılarak, operasyon alanında doğrudan, diğer alanlarda dolaylı olarak kendi güçlerinin gelişmesinin olanaklarını yaratır. Bu da silahlı propagandanın gerçekliğidir. Gerilla savaşının devrimci politik amaçlarla sürdürülmesi, bu savaşı politikleşmiş bir askeri savaş haline dönüştürür. Bu boyutta bir savaş, salt kendi askeri gerekleriyle değil, aynı zamanda politik hedefleriyle tanımlanıp sürdürülür. Doğal olarak askeri eylemler ile politik eylemler birbiri içine geçer. Bu boyutta sürdürülen bir askeri savaş, salt askeri bakış açısıyla sürdürülen savaştan farklı durumlar yaratır. Ancak son tahlilde, kullanılan aracın kendi gerekleri kendi alanında belirleyici rol oynar. Gerilla savaşının politik amaçlar için yürütülmesinde kendisinin varlığı belirleyici konum kazanır. Bir askeri savaşın varlığı ise, onun yalın bir fiziki güç olarak varlığıyla sınırlı değildir. O aynı zamanda askeri eylemleriyle kendi varlığını ortaya koymak durumudadır.
Varlığın ortaya konuluşu da, genel olarak stratejik rotaya, özel olarak da mevcut duruma bağlıdır. Bu da savaşın politikleşmiş niteliğinin artan önemini gösterir.
"Silahlı propaganda askeri değil, politik mücadeledir; ferdi değil kitlevi mücadele biçimidir. Yani silahlı propaganda, pasifistlerin iddia ettiği gibi, kesin olarak terörizm değildir. Bireysel terörizmden amaç ve biçim olarak farklıdır." [*]
Kullanılan şiddet araçlarının benzerliği, hiçbir zaman silahlı propaganda ile karıştırılmaması gereken sonuçlar ortaya çıkarır. Aksi halde, herhangi bir amaçla gerçekleştirilen her silahlı eylem silahlı propaganda olarak tanımlanabilir ve bunların devrimci politik amaçlarla sürdürüldügü ileri sürülebilir. Bu açıdan silahlı propagandayı temel mücadele biçimi olarak yürüten devrimci örgüt, eyleminin amacı ve biçimi açısından dikkatli olması şarttır. Silahlı propaganda, her koşulda olmasa bile, kitleler açısından kendi devrimci niteliğini ortaya koyabilecek gerilla eylemlerini esas almak zorundadır.
Aynı şekilde devrimci savaşın kuralları da silahlı propagandanın sürdürülmesinde kendisini ortaya koymak durumundadır. Bu açıdan ele alındığında, devletler arası savaşların geçmiş tarihlerinde sık sık görülen pekçok savaş biçimi ve yöntemi devrimci savaşta çoğu zaman kullanılamaz nitelik kazanırlar. Halk savaşlarında kimi zaman ortaya çıkan "devrimci terör" harekatları, bu bağlamda çok dikkatli biçimde irdelenmek zorundadır. Yüzeysel değerlendirmeler, taklitçilikle birleşerek devrimci mücadeleye zarar verici sonuçlar ortaya çıkarabileceği unutulmamalıdır. Örneğin Vietnam'da 1930'larda ve Güney Vietnam'da 1959-63 yılları arasında görülen şiddet hareketleri açık işgal koşullarında ve açık işgalci hedefler ile işbirlikçi hedeflere yönelmiştir. Ayrıca her iki durumda da, devrim ve karşı-devrim güçleri birbirlerinden kesin çizgilerle ayrılabilir bir ayrışma içindedirler. Bu koşullarda bile, kentlerde sürdürülen şiddet eylemleri, düzenli ordunun hareketi ile eşgüdümlü olarak gündeme getirilmiştir.
Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi'ne göre, gerilla savaşı, kendi içinde bütünselliğe sahip bir stratejik rotaya göre yürütülmek zorundadır. Bu rotanın gerektirdiği evreler ve gerekler gerçekleştirilmeksizin gerilla savaşının geliştirilmesinden sözedilemez. Bu boyut, kır ve şehirin, silahlı propaganda ve diğer mücadele biçimlerinin diyalektik bütünlüğüdür.
Ancak bu diyalektik bütünlüğü içinde ve devrimci politik amaçları, özel olarak kitleleri bilinçlendirme ve örgütleme hedefiyle silahlı propaganda temel mücadele biçimi olarak iktidar yolunu açar.
Türkiye Halk Kurtuluş Partisi
Halkın Devrimci Öncüleri
Merkez Yayın Organı
KURTULUŞ
6. Sayı - 1992
Dipnot
* Mahir Çayan: Kesintisiz Devrim II-III