Silahlı Propaganda
ve Gerilla Savaşı
"Oligarşi ile halkın düzene karşı memnuniyetsizlik ve genellikle bilinçsiz tepkileri arasında kurulmuş olan suni dengeyi bozmanın, kitleleri devrim saflarına çekmenin temel mücadele metodu silahlı propagandadır.
Emekçi kitlelerin ekonomik ve demokratik mücadelelerinin, oligarşik diktatörlük -isterse temsili görünüm içinde olsun- tarafından terörle bastırıldığı, merkezi otoritenin ordusu, polisi vs. ile 'dev' gibi güçlü olarak halk kitlelerine gözüktüğü, gizli işgalin var olduğu bu ülkelerde, kitlelerle temas kurmanın, onları geniş bir siyasi gerçekleri açıklama kampanyası ile devrim saflarına kazanmanın temel mücadele metodu silahlı propagandadır." (abç) [1*]
Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi'nin bu belirlemesi, devrimci mücadelenin sürdürülüşüne ilişkin olduğu kadar, taktiklerine de yön verecek niteliktedir. Bu açıdan bu belirlemenin doğru bir biçimde kavranılması ve buna göre mücadelenin sürdürülmesi gerekmektedir. Özellikle 12 Eylül sonrasında suni dengenin yeniden güçlendirildiği ve buna paralel olarak depolitizasyonun hemen her kesim arasında etkin bir biçimde var olduğu bir dönemde, bu belirleme daha da büyük önem kazanmaktadır.
Silahlı propaganda, kır ve şehir gerilla savaşı ile psikolojik ve yıpratma savaşını içerir. Dolayısıyla, silahlı propagandanın yürütülmesinden söz edildiği zaman, doğrudan gerilla savaşının (kır ve şehir gerilla savaşı olarak) sürdürülmesinden söz ediliyor demektir. Silahlı propaganda ile gerilla savaşının bu ilişkisi, mücadele biçimi ile bu biçimin temel aracı arasındaki ilişkidir. Bir başka deyişle, gerilla savaşının devrimci politik amaçlarla siyasi gerçekleri açıklama kampanyasının bir aracı olarak yürütülmesine, yani politik kitle mücadelesi olarak ele alınmasına silahlı propaganda denir.
Bu belirlemelerin değişik somut koşullarda nasıl pratiğe geçirileceği, kesinkes koşulların somut bir tahlilini gerektirir. Ancak somut durumların tahlili, böyle bir belirlemenin ışığında yapıldığı koşullarda, silahlı propagandanın doğru bir biçimde sürdürülmesi olanaklı olur.
Öncü savaşının amacı, suni dengeyi bozmak, halk kitlelerinin mevcut düzene karşı tepkilerini açığa çıkarmak ve devrimci mücadeleye kanalize ederek halk savaşını başlatmaktır. Bu savaşta, silahlı propagandanın, temel mücadele biçimi olarak ele alınması, gerilla savaşının planlanmasını gerekli kılar. Gerilla savaşının planlanması ise, doğrudan doğruya bu savaşın özgün nitelikleri ile ülkenin somut koşullarının doğru bir biçimde birleştirilmesini gerektirir. Genel olarak gerilla savaşının planlanması, doğru bir askeri tırmanma politikasına sahip olmayı gerektirir. Mahir yoldaşın "stratejik rota" olarak tanımladığı "askeri tırmanma politikası", gerilla savaşının başlatılmasından, geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasına kadar geniş bir dönemi kapsar. Sonal olarak gayri nizami savaştan düzenli savaşa dönüşmeyi hedefler ve düzenli savaşla (halk savaşı olarak) zafer kazanılmasına ulaşır.
Doğru bir askeri tırmanma politikasına bağlı olmaksızın sürdürülen silahlı eylemlerin Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi'ne bağlı olmama durumu, kaçınılmaz olarak silahlı propagandanın dışlanmasını getirecektir. Bu konuda gerek dünya devrimci pratiği, gerekse ülkemizin pratiği yeterince eğitici deneyimlere sahiptir.
Değişik dönemlerde, değişik amaçlarla silahlı eylemlere girişmek, kesinkes silahlı propaganda değildir. Aynı şekilde doğru bir askeri tırmanma politikasına sahip olmayan bir gerilla savaşı da, kendi stratejik amaçlarına ulaşamaz. (Bu, kesinkes yenilgiye uğrayacağı ya da ortadan kalkacağı demek değildir. Küçük bir azınlık tarafından, belli bir kararlılık ve inatçılık gösterildiği sürece, gerilla, eylemlerine devam edebilir. Ama yukarda belirttiğimiz gibi, kesinkes kendi stratejik amaçlarına ulaşamaz. Bu konuda IRA pratiği yeterince açıktır.)
gibi, gerilla savaşı kavramı, kavram olarak tek başına nitelik belirleyici değildir.
Merkezi otoriteye karşı mahalli mütegallibe de, düzenli birlikleri yenilmiş bir ordu da düşmanına karşı gerilla savaşı yürütebilir." [2*]
Bu nedenle, salt silaha başvurulmasına bakarak, bir hareketin silahlı propaganda olduğu ve stratejik bir devrimci mücadelenin parçasını teşkil ettiği söylenemez.
Evrim ve devrim aşamalarının birbirinden kesin çizgilerle ayrıldığı ülkelerde de, özellikle evrim aşamasında, proletarya partileri, özel görevler için silahlı gruplar oluştururlar. Ve bu özel görev birlikleri, değişik zamanlarda silahlı eylemler gerçekleştirirler. Örneğin, Lenin, daha 1900'lerin başlarında,
"ajan provokatörlerin ve hainlerin öldürülmesi" için olduğu kadar, aynı zamanda "gösterilerde ve hapisten adam kaçırma eylemlerinde vb. görevlendirilmek üzere, askerlik yapmış ya da özellikle güçlü ve atılgan işçilerin alındığı savaş gruplarına ihtiyacımız var" [
3*] tespitini yaparken, silahlı propaganda ile silahlı eylemlerin ve silahlı propagandayı temel mücadele biçimi olarak ele alan III. bunalım döneminin devrimci örgütlenmeleri ile evrim ve devrim aşamalarının kesin çizgilerle birbirinden ayrıldığı ülkelerdeki devrimci örgütlerin silahlı eylem örgütlenmesinin farkını da ortaya koymuş olmaktadır.
Bu farklılığı Mahir yoldaş, "
Kesintisiz Devrim II-III"de şöyle ortaya koymuştur:
ülkemizdeki (x) grubu, siyasi gerçekleri açıklayan bir yayın organı etrafında toplanıp fabrika, vs. gibi yerlerde üslenmeye çalışarak, ekonomik ve demokratik kitle hareketlerinin içine girerek, buradan hareketle kitleleri devrim saflarına çekmeye çalışırlarken, yani bu tip mücadele biçimini temel alırlarken, öte yandan örgütlenmelerine para sağlamak amacı ile biriki soygun yapmışlar ve bir-
iki sabotaj ve suikast teşebbüsünde bulunmuşlardır. (Ancak yapılan bu silahlı eylemler, silahlı propaganda değildir.)" [
4*]
Bugün ülkemizde, aynı türden anlayışa sahip çeşitli sol gruplar bulunmaktadır. Genellikle silahlı eylemlerin yarattığı sempatiyi gözönünde tutarak, bu tür eylemlerle daha geniş kesimleri örgütleyebileceklerini düşünen bu tür gruplar, salt silahlı eylemlerin yaratacağı etkiyi örgütleyerek, kendi mücadele anlayışlarına uygun bir yapı kurmayı planlamaktadırlar. Böylece politik-ideolojik çizgileri açısından kesinkes ikincil ve hatta hatalı buldukları bir anlayışa, yani silahlı mücadele çizgisine "görüntüde" uyum göstererek, etkinliklerini genişletmeye çalışan birkaç "silahlı örgüt" ortaya çıkmıştır. Ancak bunların devrim anlayışları, evrim-devrim aşamalarının kesin çizgilerle ayrılmasına dayanan revizyonist bir anlayıştır. Bu revizyonist anlayışa sahip gruplar için silahlı eylem grupları, sadece kendilerinin etkinliklerini artırmak için oluşturulmuştur. Silahlı propaganda ile uzaktan yakından ilişkisi bulunmamaktadır. Bu tür revizyonist anlayış sahibi grupların "silahlı eylemleri" ile silahlı propaganda arasındaki stratejik farklılıklar görülmediği sürece, pek çok samimi unsurun bu tür anlayışlar tarafından pasifize edilmesi sürekli gündemde olacaktır.
Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi'ni devrim stratejisi olarak kabul eden devrimci örgütlenme ile silahlı eylem şubeleri kuran revizyonist gruplar arasında stratejik farklılıklar bulunduğu gerçeği, süreç içinde açık hale gelecektir. Bizim gibi geri-bıraktırılmış ülkelerde, bu türden silahlı eylem şubeleri kuran revizyonist örgütlenmelerin, silahlı propagandanın kitleler üzerindeki etkisini görerek, çeşitli silahlı eylemler düzenlemeye çalışmalarının kaçınılmaz sonuçları, bizzat revizyonist anlayışlarından kaynaklanacaktır.
Mahir yoldaş, yıllar önce,
"silahlı propagandanın prestij kazanması üzerine solda prestij kaybına maruz kalan bu örgütler sonradan gerilla yapan şube açmışlardır. Tabi bu gerilla hikaye olmuştur" derken, bu gerçeği ortaya koymaktadır.
Silahlı propaganda temel mücadele biçimidir. Öncü Savaşı evresinde, silahlı propagandanın temel amacı, suni dengeyi bozarak halk savaşını başlatmaktır. Böyle bir stratejik amaçla yürütülen silahlı propaganda kapsamında gerilla savaşı, uzun bir savaş sürecinin bir parçası olmak durumundadır. Daha tam deyişle,
uzatılmış savaş olarak Halk Savaşı stratejisinin Öncü Savaşındaki gerçekliğidir. Dolayısıyla, Öncü Savaşı aşamasındaki gerilla savaşı, Halk Savaşına dönüşümü hedefleyecek tarzda uzatılmış savaş kavrayışıyla planlanmak ve yürütülmek zorundadır.
Gerilla savaşını silahlı propagandadan ayrıştıran ve gerilla savaşını sıradan bir silahlı eylemler dizisine indirgeyen anlayışlar ile Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi arasında hiçbir ilişki yoktur. Silahlı propagandayı temel mücadele biçimi olarak ele alan devrimci örgüt, kır ve şehir gerilla savaşını diyalektik bir bütünlük içinde ele alır ve her iki alanda yürütülen gerilla savaşını siyasi gerçekleri açıklama kampanyasının temel aracı olarak kullanır. Bir yandan kitleleri bilinçlendirip örgütlerken, diğer yandan gerilla savaşını geliştirip yaygınlaştırır. Böylece
kitle örgütlenmesi ile silahlı güç, silahlı güç ile kitle örgütlenmesi birlikte büyür.
Silahlı propagandayı temel mücadele biçimi olarak ele alan ve yürüten devrimci örgüt, kır ve şehir gerilla savaşını, belirlenmiş stratejik rotaya uygun olarak sürdürür. Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi'nin
askeri tırmanma politikası, salt şehir gerilla savaşının geliştirilmesine dayanmadığı gibi, şehir gerilla eylemlerini her dönem için belirleyici olarak ele almaz.
Kır gerillası, aynı zamanda, Halk Ordusunun nüvesi olduğu için, şehir gerilla savaşı ile kır gerilla savaşı arasında doğru bir ilişki geliştirilmesi zorunludur. Kır gerilla savaşı ise, dağınık grupların ya da dağıtılmış devrimci örgütlenmelerin yürütebileceği bir savaş biçimi değildir. Che'nin söylediği gibi,
"gerilla hareketi mutlaka önceden planlanmalı ve hazırlanmalıdır. Bir gerilla hareketi, bozgundan çıkmış, darmadağın, destekten yoksun bir halk topluluğunu birleştirip toplayacak bir kurtarıcı güç olamaz". Bu konuda Latin-Amerika' da sayısız deneyim bulunduğu gibi, ülkemizde de, 12 Eylül sonrasında yaşanan kimi olaylar Che'nin bu belirlemesinin ne denli doğru olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır.
Şüphesiz
"yoğun bir şehirleşmenin ve gerçek bir sanayileşme değilse bile, az çok gelişmiş bir hafif ve orta sanayinin bulunduğu ülkelerde gerilla grupları teşkil etmek daha zordur. Şehirlerin ideolojik etkisi, barışçıl usullerle örgütlenmiş kitle savaşları umudunu yaratarak gerilla savaşlarını frenler". [
5*] Bu nedenle, şehir gerillasının örgütlenmesine göre kır gerillasının örgütlenmesi çok daha zorlu ve sabırlı bir hazırlığı gerektirir. Kırlarda yürütülecek silahlı propaganda için hazırlık aşaması, şehir gerilla savaşının başlatılıp sürdürüldüğü koşullarda da devam etmek durumundadır. Bu ve diğer bazı taktik nedenlerden dolayı,
askeri tırmanma politikasının ilk evreleri, bir yandan şehir gerillasının tamamlanmasını ve kır gerillasının yaratılmasını kapsamak durumundadır. Böyle bir askeri tırmanma politikası, kaçınılmaz olarak kısa dönemde şehir gerilla savaşının geliştirilip yaygınlaştırılmasına yönelmeyecektir. Kır gerillasının yaratılmasına paralel olarak şehir gerilla savaşının geliştirilmesi bu politikanın esasını oluşturur. Kır gerilla savaşıyla bütünleşmeyen şehir gerillası, bir süre sonra bu savaşın
sınırlılığı tarafından engellenecektir.
gerillasının sınırlılığını şöyle özetleyebiliriz: Şehir gerillası gizlilik yüzünden kitlelerden mahrumdur. Kırlardaki hareketli stratejik birlik, zaman içinde gelişmek için, mekanda geri çekilebilir. Çünkü kır gerilla savaşı, gerillalara, hareketlilikle savaş için uygun alan seçme olanağı verdiği bir yıpratma savaşıdır. Diğer taraftan, şehir gerilla savaşçısı, sadece aynı operasyonları sürekli olarak yineleyebilir. Gizli bir destek üssünden (apartman vb.) yola çıkarak, tekrar çıktığı noktaya geri döneceği için, aynı hedeflere saldırır. Güç toplamada bir faktör olarak zaman, kır gerilla hareketinde yavaş yavaş güçler dengesini değiştirmek ve köylü kitlelerin, bölümler halinde, sürekli katılımıyla bir halk ordusu oluşturmak için yararlanılırken, şehir gerillası açısından aynı etkiye sahip değildir. Silahlı öncü ile kitleler arasında sürekli temas olmadığına göre, öncü müfrezenin bir halk ordusuna dönüşmesi şeklinde bir gelişme şehirlerde olmayacaktır." [
6*]
Çeşitli nedenlerle, isterse "aktivizm" adına olsun, şehir gerilla savaşının, kendi içinde ve kendisi olarak bir kitle savaşına dönüşeceğini ya da "sınırsız" olarak gelişebileceğini bekleyen silahlı örgütler, bir süre sonra güçsüzlüğe düşeceklerdir. Böyle bir durumda, ya şehir gerilla savaşının sınırsız ölçekte gelişebileceğini savlayarak, silahlı eylemlerin boyutlarını büyüteceklerdir, ya da şehir gerillasının niceliksel (kadrosal) genişlemesiyle "kitlesel"leşeceklerdir, yani gizlilikten uzaklaşacaklardır. Her iki durumda da varılacak nokta, şehir gerillasının tasfiyesi olacaktır. 60'lardaki Venezüella ve Brezilya deneyimleri ile 70'lerin başındaki Tupamaros deneyiminden ders almayanlar, yakın tarihimizdeki çeşitli örgütlenmelerin "metropol gerillacılığı" kısır döngüsü içinde nelerle karşılaştıklarını bir kez daha gözden geçirmek zorundadırlar.
Doğru devrimci stratejiden hareketle, doğru politik hedeflere yönelik bir askeri tırmanma politikasına sahip olmayan örgütlenmelerin karşılaşacağı diğer bir tehlike de, günlük olayların peşine takılarak, kendiliğindenciliğe düşmeleridir.
Şehir fokoculuğu olarak tanımlanan bu sapmanın tipik durumu, kendini ortadan kaldırmadığı sürece aynı zamanda, bir, "rekabet" ortamı yaratacak ve bu ortam içinde var olmaya çalışacaktır. Bu sapmanın en yaygın bir biçimde ve en son sınırına kadar yaşandığı Brezilya'da tüm trajik sonuçları ile ortaya çıkan durumu Marighella şöyle anlatmaktadır:
bulunduğumuz anda sorun, her biri liderliği ele geçirmek için mücadele eden devrimci örgütlerin yayılmasıdır. Pratik tek ölçüttür. Şehir kesiminde silahlı savaşa başladığımızda ölçü olarak aldığımız pratikti ve böylece, hareket yeteneği olan örgütlerle, bundan yoksun olanlar arasında bir 'ayıklama' süreci başlar.
Bununla beraber, bunun karşıtı bir hata ile de karşılaştık. Liderlik için mücadele diye bir tez yaygınlaştı: İlk ateşe başlayan diğerlerini peşinden sürükler. Bu tez, halen bazı örgütleri, ya kendi yeteneklerini aşan ya da henüz koşulları tam olarak sağlanmamış eylemlere girişmeye götürecek tehlikeler doğurur. Bunları işleyen örgütler, militanlarının ve kendilerinin hayatlarını yitirme tehlikesi ile karşı karşıyadırlar. Mesele, ilk önce kimin ateş ettiği meselesi değildir. Unutmamalıyız ki, bizler devrimci kavgaya girdiğimizde ilk ateş çoktan açılmış da olabilir. Bizler için en önemli sorun, herkesin üstüne düşen görevi yapmasıdır -
ve her devrimcinin görevi devrim yapmaktır." (abç) [
7*]
Ancak bu sapmanın olumsuz ve tehlikeli sonuçları sadece bunlarla sınırlı değildir. Bu tür kavrayışlar, diğer yandan, şehir gerillasının sınırlılığını "aşmak" için kendisine yeni bir çıkış noktası bulmaya çalışacaktır. Böyle bir "aşma" eylemi, kaçınılmaz olarak, kır gerillasıyla kendisini tanımlamak durumundadır. Ve aynı hatalı kavrayış, bu kez, şehirlerden kırlara aktarılarak, fokoculuğu kırsal alanlara taşıyacaktır. Şehir gerillasının sınırlılığıyla belirlenen kır fokoculuğu, asıl olarak şehirlerde örgütlenen unsurları, şehir gerilla savaşı içinde istihdam edemediğinden artan kadro fazlasını kırsal alanlara aktarma zorunluluğuyla belirlenmektedir. Böylece, şehirlerde örgütlenmiş unsurların harekete geçirilmesinin bir aracı olarak kır gerilla savaşı, fokocu bir tarzda ele alınmak durumundadır.
Bizlerin askeri tırmanma politikası, Mahir yoldaşın "
Kesintisiz Devrim II-III"de ortaya koyduğu devrimci rotaya bağlıdır. Bu devrimci rotadan meydana gelebilecek her sapma, aynı zamanda, stratejik çizgiden bir sapma demek olduğunu deneyimlerimiz yeterince göstermiştir.
Doğru bir askeri tırmanma politikası, aynı zamanda, silahlı propagandanın yürütülmesinde genel siyasi gerçekleri açıklama kampanyasıyla bağlantılı olmak durumundadır. Ancak genel-stratejik hedef tarafından belirlenen siyasi gerçeklerin yanında, somut durumların öne çıkardığı görevlerin (taktik hedeflerin) yerine getirilmesi de, bu politikayla bağlantılı kılınmak durumundadır. Öncü Savaşının başlangıcında kitlelerin büyük birimler halinde (sovyetler) örgütlenmesini hedeflemeyen devrimci örgüt herşeyden önce, günlük geçim derdi içinde kaybolmuş, emperyalist yayınla şartlanmış, düzenin şu ya da bu partisine "umudunu" bağlamış kitlelerin dikkatini devrim hareketine çekmek durumundadır. Bu faaliyet, suni dengenin bozulması ve siyasi gerçeklerin açıklanması kampanyasının somutluğudur. Geniş bir
depolitizasyon olgusunun bulunduğu dönemlerde, silahlı propagandanın kitlelerin politize edilmesine yönelmesi zorunludur. Günümüzde bu görev, yalın bir tarzda 12 Eylül döneminin teşhirine yönelik olamaz. Bunun yanında ve esas olarak, mevcut somut koşullarda ortaya çıkan siyasi gerçeklerin teşhirine yönelinmesi zorunludur. Taktik görev, kitlelerin depolitizasyonunu ortadan kaldırıcı mücadelenin yanında ve temelinde somut durumun öne çıkardığı hedeflere yönelmektir.
Taktik görev, oligarşinin "SS Kararnamesi"nin niteliğini teşhir etmek ve "silaha silahla karşılık verme" demagojisini boşa çıkarmaktır. Bu görevlerden ikincisi, silahlı devrimci örgütlerin silahlı eylemlerinin hedeflerini olduğu kadar, eylemlerinin biçimini ve bu eylemler üzerinde yükselen propagandayı da belirleyecek niteliktedir.
Türkiye Halk Kurtuluş Partisi
Halkın Devrimci Öncüleri
Merkez Yayın Organı
KURTULUŞ
5. Sayı - 1991
Dipnotlar
1* Mahir Çayan: Kesintisiz Devrim II-III
2* Mahir Çayan: Kesintisiz Devrim II-III
3* Lenin: Bir Yoldaşa Mektup
4* Mahir Çayan: Kesintisiz Devrim II-III
5* Che: Siyasal Yazılar
6* J. Quartim: Dictatorship and Armed Struggle in Brezil
7* Marighella: Şehir Gerillasının El Kitabı