Halk Direnişi

HALK DİRENİŞİNDE
MED-CEZİR

      Bugün, 17 Haziran 2013 tarihinde “Gezi Direnişi” 18. gününe girdi.
      18 günlük halk direnişi, özellikle Gezi Parkı ve Taksim dışındaki kentlerde ve semtlerdeki direniş pek çok derslerle doludur. Direnişin kendiliğinden niteliği ve örgütsüz oluşu, 18 günlük direniş süresinde önemsenebilecek bir önderliğin ortaya çıkmaması, kaçınılmaz olarak direniş hareketinde yükselen dalganın (med) geri çekilmesi (cezir) karşısında ellerin-kolların bağlanmasına neden oldu.
      DİSK ve KESK’in görüntüsel “örgütlülüğü”, görüntüsel “hiyerarşik yapısı”, göstermelik, sözde “destek grevleri”nden öteye gidemedi. Hatta bu göstermelik “destek grevleri”yle direniş hareketini pasifize etmeye, direnişçilerin morallerini bozmaya katkıda bulundu.
      1 Mayıs’ta olduğu gibi, 17 Haziran günü, DİSK ve KESK, sözde “direngen” ve “keskin” söylemlerle ortaya çıkmışlar, ancak polis “engeli” karşısında kitleyi dağıtma kararı almıştır.
      Daha ileri ve daha üst düzey mücadeleyi göze alamayan, dahası böyle bir mücadeleden korkan konfederasyon yöneticilerinin 17 Haziran “grevi”nin ardından Taksim’e yürüyüş kararından vazgeçmesi ve ardından kitlenin dağılması, yenmeye cüret ve cesaret edilememesinin açık ifadesi olmuştur.
      Yenmeye ve sonuna kadar gitmeye cüret ve cesaret edemeyen konfederasyon yöneticilerinin “siyasal aidiyetleri” göz önüne alındığında, bu korkaklığın ve pasifizmin legalist sol hareketin korkaklığı ve pasifizmi olduğu açıktır.
      Bir kez daha yineleyelim, bugün, 17 Haziran günü, polis terörüne karşı ülke çapında gelişen halk direnişi geri çekilme noktasına gelmiştir.
      18 gündür örgütsüz ve öndersiz olarak direnişini sürdüren halk kitleleri, “bu nereye kadar gidecek?” ya da “bu direniş nasıl sonlanacak?” sorularıyla birlikte belirsizlik noktasına gelmiştir.
      Polis saldırganlığı karşısında “taş atma”nın bile “barışçıl harekete zarar verdiği” ilan edildiği ve bunun büyük ölçüde direnen halk kitleleri tarafından kabul edildiği göz önüne alınırsa, Gezi Parkı’na yönelik polis saldırısının neredeyse hiçbir dirençle karşılaşmamasına şaşırmamak gerekir.
      Direnişte yer alan herkesin çok iyi bildiği ve gördüğü gibi, polis saldırganlığı, en azından bugünkü aşamada, durdurmanın ve geriletmenin tek yolunun basit ve sıradan araçlarla (taş vb.) karşı durdurulabilirdi. Ama “taş atmaya” karşı geliştirilen “tutum” bu olanağı halk kitlelerinin elinden almıştır.
      Halk kitlelerinin polis saldırganlığını durdurmak için kullanabileceği hiçbir araç kalmayınca da, sokaklarda kurulan derme çatma ve hiçbir biçimde savunulmayan barikatlar da kolayca yıkılmıştır.
      Sorun daha sağlam barikatlar kurulması değil, barikatların polis saldırısına karşı korunması sorunudur.
      Sorun, polis saldırısı karşısında eskimiş “korsan gösteri taktikleri”nin kullanılması değil, yeni sokak taktiklerinin geliştirilmesi sorunudur.
      Halk direnişçilerinin tek savunma ve saldırıyı püskürtme aracı olan “taş”ı “gayrı-meşru” ilan ederek, direniş hareketi belirsizliğe sokulmuştur. Polisin “sokakları temizleme”ye yönelik saldırısı karşısında “silahsız ve savunmasız” kalınması da yükselen dalganın geri çekilmesine yol açmıştır.
      Şüphesiz yükselen dalganın geri çekilmesinde pek çok neden mevcuttur. Ancak direniş hareketinin “silahsız” kalması en önemli ve en temel sorundur.
      Legalist sol ve bunların uzantısı olan konfederasyon yöneticileri halk direnişinin bir isyana ve ayaklanmaya dönüşmesinden korkmaktadırlar. Taşlarla, havai fişeklerle, molotof kokteyllilerle polis saldırganlığına direnişin karşısında AKP iktidarının “iç savaş tehdidi” ve “ordu”yu kullanma söylemleri bu korkuyu daha da büyütmüştür.
      Siyasal iktidarın, olağan “Toplumsal Olaylara Müdahale Araçları”yla direnişi durduramaması karşısında silaha, silahlı güçlere ve hatta şeriatçı-milis güçlere yönelmesi çok doğaldır. Önemli olan, halk direnişini “olağan araçlarla” durduramayan siyasal iktidarın silaha, silahlı güçlere ve şeriatçı milislere başvurması değil, halk kitlelerinin bu gelişme karşısında direnişi bir silahlı ayaklanmaya, bir iktidar mücadelesine dönüştürmeye yönelip yönelmemesidir.
      Bugün halk kitlelerini devletin zor güçlerine karşı koruyabilecek bir gerilla gücü, silahlı bir devrimci güç elbette mevcut değildir. Ama halk direnişi, devletin zor güçlerine karşı nasıl duracağını ve nasıl ilerleyeceğini kolayca ve kısa sürede öğrenecektir ve öğrenmektedir.
      Bugün, 17 Haziran günü, halk direnişi konfederasyonların korkak tutumlarıyla geri çekilmeye başlamıştır. Bu geri çekilişin, geçici bir soluklanma, güç tazeleme olarak da değerlendirmek olanaklıdır.
      AKP’nin emir ve komutası altındaki devletin polis ve jandarma güçleri halk direnişinin geri çekilişinden yararlanarak geniş çaplı gözaltılara, insan avına başlamıştır. Bugün en basit bir twitter mesajı yazanlar bile gözaltına alınma tehdidi altındadır. Binlerce, on binlerce kişi gözaltına alınma ve yargılanma tehdidi altındadır. Direniş durakladıkça, bu tehdit olmaktan çıkacak, fiili bir uygulamaya dönüşecektir.
      Bu tehdidi boşa çıkarmanın ve fiili hale gelmesini engellemenin tek yolu direnişi sürdürmekten geçer. Ama yorulmuş, daha doğru ifadeyle, enerjisi amaçsız biçimde tüketilmiş halk kitlelerinin yeniden sokak savaşına başlaması ancak yeni ve somut amaçlar ortaya çıkmasıyla olanaklıdır.
      Halk direnişinin kayıpları, şehitleri, sadece belli bir yerde yapılan bir törenle değil, ülke çapında yapılan protestolarla sonsuzluğa uğurlanmalıdır.
      Gözaltılar ve tutuklamalar, ülkenin her yerinde adliye önlerinde protesto edilmelidir.
      Bu protestolarda polisin “orantısız güç kullanımı” her türlü basit araçlarla püskürtülmelidir. Bunun daha büyük şiddete yol açacağı endişesi yaratılmamalıdır.
      Bilinmelidir ki, “karşı taraf” silaha başvurduğunda, halk direnişçileri “barışçıl” eylemlerini silahlı bir ayaklanmaya dönüştürmekte bir an bile duraksamayacaklardır. Kişisel belleklerde olmasa da, ülkenin tarihsel belleğinde böylesi durumlarda neler yapılabileceği yeterince mevcuttur.
      Bugün, 17 Haziran itibariyle, halk direnişçileri, taş vb. araçlarla yeni bir sokak savaşı taktiklerine geçmelidirler. Bir çeşit taş vb. araçlarla gerilla taktikleri uygulanmalıdır. 1 Mayıs’lardan ve korsan gösterilerden edinilen deneyimler bu taktiklerin uygulanması için yol gösterici olacaktır.
      Bu yeni taktikler, direniş dalgasındaki geri çekilmeyi, geçici bir soluklanmaya ve güçlerini tazelemeye dönüştürmeye yardımcı olacaktır.
      Eğer AKP’nin emir ve komutası altındaki devletin zor güçleri halk direnişine karşı silah kullanmaya ve silahla halk direnişini ezmeye kalkışırsa, direnişin hemen silahlı bir ayaklanmaya dönüştürüleceğini ve barikatların silahla korunacağını bilmelidir.
      Hiç kimsenin, “işçi konfederasyonları” unvanına sahip olan sözde “kitle örgütleri”nin halk direnişini pasifize etmeye, direnişlerini belirsizleştirmeye ve direnişçileri amaçsız bir “güruh” haline dönüştürmeye hakkı yoktur. Bunu yapanlar ya da bunu yapmaya “tevessül” edenler, hiçbir biçimde halkın yargısından kurtulamayacaklardır.
      Son olarak, halk direnişinin yükselen dalgasının geri çekilişinden kaygılanmaya hiç gerek yoktur. Bu konuda dünya devrimci mücadelelerin tarihi çok büyük derslerle doludur. Sadece 1905 Moskova Ayaklanması bile bu konuda yeterince öğreticidir. Şüphesiz tarih tekerrür etmez. Zaman ve mekan farklılıkları her koşulda etkin bir unsurdur. Ama önemli olan tarihten ders çıkartmaktır.
      “Her Yer Taksim, Her Yer Direniş” sloganı kitlelerde yansısını bulmuş ve kitleler gereğini yapmıştır. Şimdi sıra “Bu Daha Başlangıç, Mücadeleye Devam” sloganının gereğinin yapıldığı koşullara hazır olmaktır.
&nbs



      [Özgün formatında pdf dosyası]
      Halk Direnişinde Med-Cezir

Sayfa başına gidiş