Küçük-Burjuva
İdeolojisinin Eleştirisi
Maksim Gorki
Küçük-burjuva, uzun yıllar sürecinde oluşmuş düşünce ve alışkanlıkların dar çemberi içinde sıkışıp kalmış, bu çemberlerin dışına çıkamayıp, kurulu makina gibi düşünen bir varlıktır. Ailenin, okulun, kilisenin, "hümanist" edebiyatın etkisi, "yasaların ruhu", burjuva "gelenekleri" denilen bütün şeylerin etkisi küçük-burjuvaların kafalarında bir saatin çarklarına benzer. Küçük-burjuva düşüncelerinin küçük çıkarlarını, küçük-burjuvanın rahatına düşkünlüğünü harekete getiren bir zemberek, pek karmaşık olmayan bir cihaz yaratır. Küçük-burjuvaların bütün duaları belagat niteliklerini hiç kaybetmeyen şu kelimelerden ibarettir: "Tanrım, bize acı!"
Bu dua biraz daha yetiştirilip, devlet ve toplum karşısında bir hak ve istek olarak ifade edilecek olursa, şu şekli alır: "Beni rahat bırakın, dilediğim gibi yaşayayım".
Gazeteler hergün küçük-burjuvaya, İngilizce, dünyanın en iyi insanı; Fransızca yine dünyanın en iyi insanı; Almanca ya da Rusça, her zaman asil, her zaman dünyanın en iyi insanı olduğunu aşılar.
Oysa, "modern" dünyanın bu en iyi vatandaşı, neresinden bakarsanız bakın, hıristiyan misyoneri tarafından sorguya çekilen vahşiye benzer.
Misyoner vahşiye sormuş:
- Ne istersin? demiş.
Vahşinin verdigi karşilik çok sadedir:
- Çok az çalışmak, çok az düşünmek ve daha çok yemek.
Öyle bir insan tipidir ki küçük-burjuva, ciddi bir şekilde öğrenilen düşünme tekniği, onda düşüncenin gelişmesini durdurur. Olayların etkisiyle kendisine yabancı bir takım düşünceleri benimsediği olur küçük-burjuvanın. Ama bu düşünceler onu hasta eder. Örneğin bir cilt hastalığına tutulmuş gibi, sanki böbreklerinde taş varmış gibi olur. O zaman din, karamsarlık, içki, sefahat, rezalet çıkarma vb. gibi hastalığı, sancıları dindiren ilaçlara sık sık başvurur...
Londra'nın, Paris'in, Berlin'in büyük meydanlarından birinde birkaç hırsız, birkaç haydut toplanıp hangi mahalleyi soyalım, bu işi nasıl kıvıralım diye ulu orta tartışmaya kalkışacak olsalar, küçük-burjuvazi, "toplumsal bakımdan tehlikeli" olan bu vatandaşların bu mütevazi niyetlerini şu ya da bu tarzda önlemek için, mutlaka harekete geçecektir. Oysa, milyonlarca insanı kitle halinde öldürme tasarılarını herkesin önünde gazetelerde, Millet Meclisinde, Cumhurbaşkanlarının verdikleri ziyafetlerde tartışan son derece, ama cidden son derece cani ve toplumsal bakımdan tehlikeli olan "insanlara kıyanların" niyetlerini önlemek, küçük-burjuvaların hiç mi hiç akıllarından geçmez...
Okunduğu zaman insana eski bir fıkrayı hatırlatan pek çok kitap var.
Fıkra şu:
Dazlak kafalı biri, uzun saçlı bir adama sormuş:
- Saçlarınızı niçin bu kadar uzattınız?
- O uzun saçlar altında benim de çıplak bir kafam var.
Verilen karşılık, pek esprili olmadıktan başka, pek doğru da değil. Bazı insanlar vardır ki, kaba saba devrimci cümleler harmanı etrafında kafalarının dazlaklığını gizlemek istedikten başka, ruhlarının boşluğunu da kendilerinden gizlemek isterler...
Küçük-burjuvaların ideolojisi ve ahlakı, kollektivizme doğru yönelen insan azminin ve aklının elini kolunu iyice bağlamağa çalışır...
Fransızca Solitaire (şerit) sözü yalnız tekbaşına demektir. İnsanın bağırsaklarında yaşayan bir kurttur bu. Bağırsaklardaki usareler sayesinde yaşar. Birbirlerine gevşek bir şekilde bağlı küçük halkalardan ibaret bir şerit'tir. Her birinin ayrı üreme uzuvları vardır. Üç-dört metre uzunluğunda da olur. Bu halkalardan %99'unu bağırsaktan atın, yalnız bir tanesi kalsın. Kısa zamanda korkunç bir şekilde ürer.
Tıp biliminin bize öğrettiğine göre, şerit, çelimsiz kişilerde baş dönmeleri ve vücutta genel bir çöküş şeklinde kendini belli eder.
Küçük-burjuva şeride son derece benzer. Küçük-burjuva bir parazittir, bir asalaktır. Başkalarının usarelerini emerek geçinir. Küçük-burjuvanın da tıpkı şerit gibi, şaşılacak bir yaşama yeteneği vardır. Hızlı üremek gücüne sahiptir. Her çevreye pek kolay uyar.
Her küçük-burjuvanın temel özelliği kendisinin "bir tek", "eşsiz" olduğuna inanmasıdır. Bu yüzden o, her törende bulunur. "Bütündüğünlerdenişanlı,bütüncenazelerdeölü" olan odur. Devletin ve toplumun kendisi ile birazçık ilgilenmelerini, kendisine "insanca" muamele edilmesini ister. Duygularını anlatmakta özgür, komşunun usareleriyle geçinmekte yine tam bir özgürlük sahibi olmak başlıca sorunudur...
Biliyoruz ki, küçük-burjuva bütün düşünceleri ve bütün duyguları ile tamamiyle bireycidir. Küçük-burjuvanın başka türlü olmak elinden gelmez. Çünkü, küçük-burjuvanın bireyciliği burjuva toplumunun asıl temelini oluşturan "kutsal özel mülkiyet kurumu"na dayanır. Her küçük-burjuva felsefesinin hedefi, insanları, "özgürlük, eşitlik ve kardeşlik" yoluna, "sınıflar arasındaki saf işbirliği" yoluna götürebilecek biricik temel olarak bu "kutsal özel mülkiyet kurumu"nu güçlendirmek ve haklı göstermektir.
Karl Marks'ın öğretisi, bu felsefenin yalancı niteliğini gösterdiği gibi, 1914-18 I. Paylaşım Savaşı, küçük-burjuva etkileri ile zehirlenmiş olan Avrupa işçi sınıfının örgütündeki yetersizlik yüzünden kurulmasına sebep olduğu faşizm gibi olaylar da bunun böyle olduğunu göstermiştir.
Küçük-burjuva bireyciliğinin kişilik karşısındaki tutumu, bu bireyciliğin ikiyüzlülüğünü ve sahtekarlığını tamamiyle ortaya koymuştur. Küçük-burjuva düşüncesi, genellikle, kişisel güçlerin ve yeteneklerin normal gelişmesini köstekler ve bozar. Burjuva devletinde, kişiliğin gelişmesi karmaşık bir ulusal çıkarlar ve sınıf çıkarları baskı sistemi ile, bir dini, felsefi, hukuki düşünceler sistemi ile sınırlanmıştır. Bu sistemin hedefi, insandaki "toplumsal hayvan"a has özellikleri geliştirmektir. Ama vardığı sonuç tersinedir. Gerçekte insanların çoğu bir azınlığa boyun eğen kuzu gibi hayvanlar haline gelir ve bu azınlığın çoğunluğu ezmesini kolaylaştırır.
Güçlerin faaliyeti, en başta açgözlü bir sermaye birikiminde, yani resmi bir yağmada, sonra topluma karşı işlenmiş ve yasalar tarafından kovuşturulan suçlarda, yani küçük çaplı hırsızlıkta, haydutlukta, katillikte, en son cinsel taşkınlıklarda kendini gösterir. Enerji başka uygulama alanı bulamazsa, başka bir faaliyet alanı tarafından kullanılmazsa, enerjiye geniş bir uygulama alanı sağlar.
Karmaşık bir sınıf baskısı sisteminin az bir zorlaması, insanların duyguları, "bilinçaltı"ları üstündeki etkisi bunlarda anlayışsızlık ve yaşam karşısında korku doğurur, bunları bütün tanrıları ve dinleri yaratan ilkel atamız gibi düşünmeğe zorlar. İnsan dışında ve insana düşman "objektif güç" bulunduğunu ve bu güçleri yenemeyeceğini düşünmeye zorlar. Olaylar karşısında boyun eğmek insanı pasif hale getirir.
Yaşamın çıtlıklarına sinirlenen, öfkelenen kimselerdeki heyecanlar ise, bilincin gelişmesini durdurur, karartır. Ama bu kimsenin "bilincin varlığı çoktan geçtiğini" düşünmelerine engel olmaz. Böyle bir ruh hali insan ile gerçek arasındaki ayrılığı daha da derinleştirir, insanı anarşist haline getirir, ona şu anlamsız kötü şeyleri söyletir:
"Onbeş yıldan beri yaşam benimle kedi fare ile oynar gibi oynuyor. Şimdi bütün öğretim yapanlardan nefret ediyorum. Ben onlardan daha zekiyim. Kendimi hiç düşünmeden, bunları cephede elde silah savunduğuma acıyorum."
"Kendisi uğrunda" giriştiği kısır mücadelede daha şimdiden vahşi hale gelmiş bir insanın çığlığı bu.
Kapitalist rejim, insanları, zulmedenler-zulüm görenler, uzlaştırılması mümkün olmayanı uzlaştıranlar diye bölümlere ayırır. Kaldı ki, ispat edilen bu itiraz edilmez şeyi anımsatmaya bile gerek yok. Yine de, anımsatmak ister. Çünkü, yaşamda çabucak rahat bir mevki sahibi olmak isteyen bir çok genç bu acelenin kendilerini geçmişe doğru sürüklediğini belki de anlamıyorlar. Yine anlamıyorlar ki, sürüklendikleri geçmiş kanlı bir cambazhane sahnesidir, kapitalist gerçek bu kanlı meydanda bütün revasızlığı ile gemi iyice azıya almıştır, hümanistler ve arabulucular, uzlaştırıcılar bu kanlı meydanda insanın içini titreten birer soytarı rolü oynarlar...
Biliyoruz ki, burjuvazi, kişi üzerinde devamlı ve çeşitli etkiler yaparak, mesleği toplumsal karşıtlıkları uzlaştırmaktan ibaret olan bir insan tipi yaratır.
Bunlar "Hayvanları Koruma Derneği"nin eylemli birer üyesi olabilir, uygar Avrupa şehirlerinin sokaklarında işçilere sopa atan polisi hiç ilgisiz seyredebilirler. Canlı hayvan kesip biçerek fizyoloji deneyleri yapılmasına itiraz edebilir, tavşanların, köpek yavrularının, kobayların yaşamlarını savunabilir, ama aynı zamanda da, milyonlarca insanın ölümüne neden olan emperyalist savaşların kaçınılmaz oluşunu, kapitalist devletlerin vahşi sömürge politikalarını haklı gösterebilirler... Genellikle "hem iyiliğe, hem kötülüğe karşı aynı yüzkızartıcı ilgisizliği" gösterirler, ama bankerlerin gazeteler ile işbirliği yapıp, herhangi bir "iyiliği", örneğin faşizmi salık verir, herhangi bir "kötülüğü", örneğin komünizmi suçlayabilirler.