1 Aralık 1999 günü emperyalizmin yeni sürekli ve resmi bir örgütlenmesi olarak oluşturulan Dünya Ticaret Örgütü'nün [World Trade Organisation-WTO] ABD'nin Seattle kentindeki toplantısı "beklenmedik" bir şekilde büyük bir kitlesel protesto eylemiyle başlamıştı. Bütün gün süren çatışmalarla, yüzlerce göstericinin tutuklanmasıyla ve sokağa çıkma yasağının ilan edilmesiyle gerçekleşen Seattle eylemi üzerine şunları yazmıştık:
"Dünya çapında 'globalizm'in propagandasının yapıldığı, 'globalizm'le dünyanın nasıl 'refaha' kavuşacağının ilan edildiği, her ülkenin 'küçük Amerika' olmaya özendirildiği, 'globalizm' söylemiyle emperyalist sömürünün alabildiğine yoğunlaştırıldığı bir dönemde, 'büyük Amerika'da ortaya çıkan bu gelişme, pekçok kişiyi 'şaşırttı'.
Emperyalizme karşı mücadele etmenin 'çağdışı' ilan edildiği, emperyalizme bağımlılığın 'öneminin kalmadığı' nın propagandasının yapıldığı ülkemizde, anti-emperyalist bir kitle eylemi düzenlemeyi bırakalım, böyle bir eylemin yapılmasının gerekliliğini söylemenin bile cesaret istediği bir dönemde ABD' nin Seattle kentinde sıkıyönetim ilan edilerek durdurulmaya çalışılan kitle eylemi, kaçınılmaz olarak 'globalistler'i ve onların etkisinde bulunan herkesi 'şaşırttı'." Ve tarihler 16-17 Nisan 2000'i gösterdiğinde, ABD'nin başkenti Washington'da yapılan Dünya Bankası ve IMF toplantısında bir kez daha aynı kitlesel protesto eylemi gerçekleştirildi.
Seattle'daki Dünya Ticaret Örgütü'nü protesto eylemlerini "bir istisna" olarak yorumlamaya çalışanlar ya da "zenginlikten, refahtan sıkılmış bir avuç kişinin" gerçekleştirdiği "anarşist" eylem olarak değerlendirenler, Washington'a hazırlıklıydılar.
Dünya Bankası ve IMF'nin, üye ülkelerin bakanlarıyla yapacağı toplantı 16 Nisan 2000 gününün sabahı 05.00'da başlatıldı. Bakanlar ve diğer devlet temsilcileri, sabahın erken saatinde otellerden gizlice getirtildiler ve saat 05' den itibaren binaya girişler yasaklandı. Yollara barikatlar kuruldu, kent giriş-çıkışları tutuldu. Alınan tüm önlemler, gerçekleşeceği kesin olan protesto eylemlerine katılımı azaltmayı amaçlıyordu. Ama etkili olamadı.
İşte Seattle'dan sonra 16-17 Nisan günü Washington'da gerçekleşen kitlesel eylemler, "globalizm" propagandasının en üst boyutlara ulaştırıldığı bir dönemde, dünya çapında sonuçlar vermeye başladı. Sovyetler Birliği'nin dağıtılmışlığı koşullarında, emperyalizmin, özel olarak Amerikan emperyalizminin "zafer" çığlıkları, Washington'daki kitlesel protesto eylemleriyle bastırıldı.
"Bireycilik"in, "globalleşme"nin baştacı edildiği, her türden kitlesel faaliyetin küçümsendiği, bu yöndeki çabaların "boşuna" olduğunun söylendiği ve özellikle anti-emperyalist mücadelenin ve anti-emperyalist sloganların etkisini yitirdiğinin iddia edildiği bir dönemde, Seattle ve Washington'daki kitlesel protesto eylemleri, kaçınılmaz olarak dünya çapında yankı bulacaktı ve öyle de oldu.
Ülkemiz somutunda, bu kitlesel protesto eylemlerinin ilk sonucu 1 Mayıs gösterilerinde ortaya çıktı. Daha düne kadar anti-emperyalist mücadelenin ve sloganların "önemini yitirdiği"ni söyleyen her türden revizyonist, oportünist, pasifist ve legalist, 1 Mayıs 2000'de ellerinde büyük "globalizme karşı global direniş" pankartlarıyla, "kahrolsun IMF" vb. anti-emperyalist sloganlarla ortaya çıktılar. Çevrecilik, kadın sorunu vb. sorunlar etrafında "kitleleri örgütlemek"ten sözedenlerin bu yüzseksen derece çark edişlerinin tek nedeni Seattle ve Washington'da gerçekleşen kitle gösterilerinin dünya çapında yarattığı etki olmuştur.
Bu, "dipten gelen dalga"ydı. Ve herkes bilmeliydi ki, tarihin diyalektiği kaçınılmaz olarak işleyecekti. Ve yine herkes bilmeliydi ki, nerede bir sömürü, baskı, eşitsizlik, haksızlık varsa, orada her zaman bir karşı çıkış, bir direnme, bir mücadele, er ya da geç varolacaktı. İşte Seattle'dan sonra Washington eylemleri bu gerçeği göstererek, dünya çapında yeni bir dönemin başlangıcına işaret ediyordu.
Bu "dipten gelen dalga"nın diğer önemli bir yanı ise, "demokrasinin anglo-sakson merkezinde" gerçekleşen kitle eylemlerinin emperyalizmin siyasal zoru ile yüzyüze gelmesidir. Böylece ülkemizde övgüler dizilen burjuva "demokrasisi"nin, her yerde ve her türden kitle eylemleri karşısında nasıl açık zor kullandığı görünür olmuştur.
"68"in mirasını yemekle meşgul olanlar, "68" masalları anlatarak yeni devrimci kuşağı uyutmaya çalışanlar, faşistlerle aynı masaya oturarak "barış" mesajları gönderenler, kaçınılmaz olarak Seattle ve Washington'dan gelen haberler ve görüntülerle "suyun bittiği" ni görmemezlik edemezler. Bu haberler ve görüntüler karşısında, "bir daha hiç kimse elime silah aldırtamaz" diyenler kesin saflarını belirleme noktasına gelmişlerdir.
Seattle'dan Washington'a doğru gelişen bu "dipten gelen dalga", MRTA'nın Japon büyükelçiliği eylemindeki sloganlarıyla "sessizliği" bozmuştur.
Bu "dipten gelen dalga", bir kez daha emperyalist burjuvazinin ne denli acımasız olduğunu, zor kullanmakta ne denli tereddütsüz olduğunu göstererek, her türden "barışçıl mücadele" ve "barışçıl kitle gösterileri" umutlarını yıkmıştır.
Bu "dipten gelen dalga"nın yüselerek gelişip gelişmeyeceği, tümüyle dünya çapında solda egemen kılınan pragmatizmin ve pasifizmin bertaraf edilmesiyle belirlenecektir. Bu ise, her türden küçük-burjuva aydınının dünya sol hareketi üzerindeki etkilerinin ortadan kaldırılmasıyla olanaklıdır. Ve o zaman, bu "dipten gelen dalga" dünya çapında yeni bir anti-emperyalist mücadelenin başlangıcı olma onuruna sahip olacaktır.