KURTULUŞ CEPHESİ - Kasım-Aralık 1998
Avantajlar Dünyası!
12 Eylül askeri darbesinden sonra ülkemizde ortaya çıkan devrim kaçkınlığının adının "Yorgun Demokrat"a çıktığı, "devrimcilik" adı altında arabesk müziğin yaygınlaştırıldığı bir dönemin "ünlü" lerinden Ahmet Kaya'nın yurt-dışındaki konser dizisi, oligarşinin "adam satın alma" politikasının "İslamcı sermaye" adı verilen tekelleşememiş sanayi burjuvazisin bir kesimi tarafından nasıl uygulanıldığının yeni bir örneğini vermiştir.
"Anasının başörtüsüne el sürdürtmeyen", "mezarlıktan geçerken dua okuyan", "16 yaşındayken" adı lazım olmayan düşüncelere kapılan, ama her zaman "dinine bağlı" bir "insan" olan Ahmet Kaya'nın yeni "hidayete erişi", pekçok "eski solcu"nun "hidayete erişi" gibi, "avantajlar dünyası"nın ürünü olmuştur.
Ahmet Kaya'nın yurtdışı konserlerini organize eden ve kendisini "dünya holdingi" olarak sunan Jet-Pa, N. Erbakan'ın kısa başbakanlığı döneminde Malezya ile kurulan "islami bağlar" sayesinde kendisine yeni kâr olanakları sağlamıştır. Bu durumu 13 Kasım 1997 tarihli Hürriyet gazetesi şöyle duyurmuştu:
"Erbakan, Proton'u Jet-Pa'ya bağladı
Konut, otomobil ve beyazeşya pazarlaması yapan Jet-Pa, şimdi de Fransız Citroen ve Japon Mitsubishi'nin lisanslarıyla Malezya'da üretilen Proton marka otomobillerin Türkiye temsilciliğini aldı. Türkiye'de pek çok büyük grup Proton'un temsilciliği için yarışırken, Refah Partisi'ne yakınlığı ile tanınan Jet-Pa, RP Lideri Necmettin Erbakan'ın aracılığıyla temsilcilik yarışından galip çıktı. Başbakanlığı döneminde İslam ülkeleriyle iyi ilişkiler içinde olan, ilk yurtdışı gezisini Endonezya, Malezya gibi İslam ülkelerine yapan Erbakan'ın Jet-Pa'nın aracılık ricasını kırmadığı belirtiliyor. Proton'un Türkiye distribütörlüğünü Jet-pa Holding'in bünyesindeki Jet-pa Motorlu Araçlar şirketi yürütecek. İlk partisi Ocak 1998 sonunda Türkiye'ye gelecek olan Proton için ilk üç ay için toplam 2 bin 500 adet sipariş verildi. Yapılan programa göre, 1998 yılında 10 bin adet, 1999 yılında 30 bin adet ve 2000 yılında 60 bin adet Proton ithal edilecek."
Dini ideolojiyi kullanarak kendisini büyütmeye ve tekelleştirmeye çalışan orta burjuvazinin tipik temsilcilerinden olan Jet-Pa, kendi faaliyetlerini şöyle ifade etmektedir:
"1989'da JET Sürücü Kursu ile yola çıkan JETPA, girdiği her sektörde tüketicinin lehine, devrim niteliğinde projeler üreterek, büyük kitlelere hitap etmiştir. Bundan dolayı 9 yıl gibi kısa bir sürede 3 milyonu aşkın bir insan JETPA ailesine katılarak onu Türkiye'nin en büyük sermayeli holdingi haline getirdi.
'Halkın JETPA'ya Katılımı Projesi' Holding'in bütün faaliyetlerini kapsadığı için, JETPA konuyu bugüne kadarki en önemli projesi olarak ele almış ve birçok yerli ve yabancı uzman bu sistemin hazırlanması için tam 7 aylık bir çalışma yapmıştır. Almanya'daki uluslararası bir mali müşavirlik şirketinin uzmanları ile Almanya ve Türkiye'nin en ileri gelen hukukçuları biraraya gelerek, birçok model arasından, ortağın menfaatine olabilecek en iyi sistem olan Alman Ticaret Hukuku'nun 230 ve devam eden hükümlerine göre kurulacak ortaklık modelini seçmişler ve bunun uygulanması için de aylar süren geniş altyapı hazırlıklarını yapmışlardır. Bu projenin profesyonelce yürütülmesi için, muhasebe sisteminden bilgisayar programına, uzman kadro oluşturulmasından Avrupa genelindeki bölgesel örgütlenmeye, ortakların JETPA'yla en kolay yoldan iletişim kurmalarını sağlayacak telekomünikasyon sisteminden kar paylarının dağıtımına, dünya genelindeki yatırım organizasyonundan en uzak şubedeki para hareketlerine kadar herşey resmi ve şeffaf olacak şekilde, her konunun uzmanı tarafından büyük bir özen ve ciddiyetle ayrı ayrı hazırlanmıştır.
Oluşturulan sisteme göre JETPA HOLDİNG Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın onayı ile, hisselerinin %50'sini bir yıl önce Almanya'da kurulmuş bulunan JETPA INTERNATIONAL MARKETING and TRADING GmbH'ya devretmiştir. Bu şekilde JETPA HOLDİNG'in sahip olduğu tüm varlıklara ve dolayısıyla tüm bağlı şirketlerinin de karına ortak olan JETPA GmbH bunun yanısıra Almanya'da ve dünyanın diğer ülkelerinde de ticari faaliyetlere ve yatırımlara devam edecektir."
Hisselerinin yarısını yurtdışında toplayan ve Malezya'dan Proton otomobiller alıp, bunları "inananlara" satarak kâr sağlayan Jet-Pa, görüldüğü gibi, secaat arzederken sirkatini söyleyenler gibi, işe "sürücü kursu" ile başlamıştır. Gırtlağa kadar yolsuzluklara boğulmuş olan Türkiye'de, "inananlara" ehliyet pazarlayarak başlayan süreç, "holding"leşmeye kadar ulaşmıştır. Ancak Jet-Pa, her "islamcı sermaye" gibi, Allahın "yürü ya kulum" dediği kesimden olduğu için, kısa sürede trilyonlara varan iş hacmine ulaşmıştır. Yürüyen Jet-Pa, bir yandan Bodrum'da Caprice adlı beş yıldızlı otelle "islamın bronzlaşmasını" sağlarken, diğer yandan "LLI" adlı dil okulu da açmıştır.
Bu dil okulunu kendileri şöyle tanıtmaktadırlar:
" LLI London Languages International
JETPA HOLDİNG Yönetim Kurulu Başkanı M. Fadıl Akgündüz, İngilizceyi 34 yaşında iken öğrendi. Çünkü Jetpa'yı bir dünya şirketi yapmak ve uluslararası platformda temsil etmek için, mutlaka İngilizceyi bilmesi gerektiğine inanıyordu. Bunun için İngiltere'de özel bir eğitim aldı. Daha sonra eğitim aldığı İngiliz Dil Okulu ile işbirliğine girerek Türkiye'ye İngiltere'nin en üst standartlarında bir İngilizce Dil Okulu kazandırdı. İstanbul' da kurulan bu okulun adı LLI ( London Languages International)'dır. LLI' ın hitap ettiği kitle, işadamları ve üst düzey yöneticilerdir. Bir departmanı Jetpa Holding'in yöneticilerini eğiten LLI, CICERO'nun uzman kadrosu ile sizlere önce İstanbul'daki LLI'ın İstanbul'daki eğitim merkezlerinde sizlere en ciddi eğitimi verecek, sonra da aldığınız eğitimi pekiştirmek için sizi İngiltere'de konuk edecekler. Üstelik İngiltere'ye uçak gidiş-gelişi, konaklama ve oradaki eğitim için hiçbir ücret ödemeyeceksiniz."
İşte kendisini "islamcı" olarak sunanların tipik bir örneği olan Jet-Pa, böylesine bir "övünç"le kendi yolsuzluğunu ve dini kullanışını anlatmaktadır.
"İnananca saygı, düşünceye özgürlük" sloganı ile ortaya çıkan, sakallı ve takkeli Ahmet Kaya, işte bu islamcı sermaye tarafından satın alınmıştır.
1980 sonrasında yetişen devrimci kuşağın, büyük ölçüde Ahmet Kaya'nın kasetlerinin asıl dinleyici kitlesini oluşturduğu düşünülecek olursa, Ahmet Kaya ve benzerlerinin bu satılmışlıklarının nasıl etkiler yaratacağı ve yarattığı görülecektir. Bugün "türban" eylemlerinde görülen "şeriatçı-sol" işbirlikleri, Ahmet Kaya' nın katkılarıyla, "inanca saygı, düşünceye özgürlük" sloganıyla meşrulaştırılabilinmektedir. Tüm devrimci, demokrat ve ilericilerin bu olaylar karşısındaki takınacakları tutum, salt şeriatçılığın devrim mücadelesi karşısındaki bir güç olması gerçeğinden öte, aynı zamanda 12 Eylül sonrasında küçük-burjuva aydınları tarafından ülkemiz soluna aktarılan her türlü yozlaşmaya, ahlaksızlığa ve pragmatizme karşı bir tutum olacaktır. Yeni devrimci kuşağın kendisini bu ilişkilerden arındırmadıkça devrimci mücadelenin taşıyıcıları olması olanaksızdır.