KURTULUŞ CEPHESİ - Eylül-Ekim 1998
Türkiye Tarihinden
"DGM'yi Ezdik, Sıra MESS'de"
Son aylarda cezaevlerinde gelişen eylemlilikler ve özellikle de, Strasburg'daki "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi"nin Türkiye'den yapılan başvurulara ilişkin olarak "DGM'lerin hukuki olmadığı" şeklindeki kararıyla birlikte, Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) konusu ülkemiz solunda yeniden işlenmeye başlanmıştır. Özellikle Hİ Kurtuluş dergisinin sayfalarında teorize edilen güncel slogan, "DGM'ler Kapatılsın, MİT Dağıtılsın" olmuştur. Bu sloganı teorize etme çabaları içinde ülkemizdeki DGM'lerin hukuki niteliği ve demokrasiyle ilişkisi konusunda ortaya konulan gerçeklerin yanında, 1976 yılında T"K"P revizyonizminin denetimi altındaki DİSK'in DGM'lere yönelik eylemleri ve "DGM'yi ezdik, sıra MESS'de" sloganı "tarihsel meşruiyet" için gerekçeler arasında sayılmaktadır.
Şüphesiz, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin demokrasiyle, demokratik hukuk ilkeleriyle ne denli uyuşup uyuşmadığı sorusu, salt bu mahkemelerin belli somut bir ülkede, belli bir amaçla kullanılmasından yola çıkılarak yanıtlanabilecek bir soru değildir. Sorunun kendisi, burjuva hukukçularının ağırlıklı olarak işledikleri gibi, "devletin", yani "kamu gücünün", "kendine yönelik saldırılara karşı kendini koruma hakkı" çerçevesinde değerlendirildiğinde, "devlet" konusunun kapsamı içine girmektedir. Bu bağlamda, egemen sınıf ya da sınıfların baskı aygıtı olma niteliği ile devlet ve bunun doğal eklentileri olan mahkemeler ve cezaevleri sorunu, mevcut egemen sınıfın kendi egemenliğini sürdürme araçları ve bu egemenliğinin ortadan kaldırılmasının hedefleri açısından değerlendirilmesi kaçınılmazdır. Bunlar bir yana bırakılarak, DGM'lerin, salt belli ülkedeki mevcut "yasallıkları" çerçevesinde değerlendirmeler yapmak ve buna bağlı olarak "eylem planları" oluşturmak, kısa dönemde ajitasyon çalışmalarında belli bir işleve sahip olsa bile, uzun dönemde, sorunun "egemen sınıfın baskı aygıtı olan devlet" sorununun dışında kavranılmasına neden olacaktır.
Bugün, Hİ Kurtuluş tarafından ortaya atılan, "DGM'ler Kapatılsın, MİT Dağıtılsın" sloganı, ajitasyon sloganı niteliğinden çok, teorize ediliş biçimiyle değerlendirilmelidir.
Genel gerekçe, her zaman olduğu gibi, DGM'lerde "burjuva demokrat hukukunun dahi uygulanmadığı", "her türlü yasal güvencenin çiğnendiği, gözaltına alınan ve yargılanan kişilerin temel haklarının -savunma haklarının- çiğnendiği kurumlar" olmasıdır.
Bu bağlamda, sorun, "burjuva demokrat hukuk" uygulamalarıyla ve "her türlü yasal güvenceyle" çözümlenebilir bir nitelik kazanmaktadır. Böylece Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Türkiye'deki DGM'ler için bu yıl içinde aldığı karar gerekçesi, olduğu gibi benimsenmiş olmaktadır. Öyle ki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye'deki DGM'lerin "bağımsız yargıç" güvencesini içermediği için Türkiye'deki DGM kararlarının "tümüyle" geçersiz kabul eden bir karar çıkarmıştır. İşte Hİ Kurtuluş'un güncel sloganı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin bu kararı çerçevesinde "güncelleştirilmiş"tir. Düşünülen, DGM'lere yönelik bir hareketin, böyle bir zeminde "etkili" olabileceğidir. Ve buna kanıt olarak da, 1976 yılında DİSK'in başını çektiği "DGM'ye Hayır!" eylemleri gösterilmektedir.
Aradan geçen zaman dilimi, pekçok tarihsel olayların somut koşullarının bilinçten silinmesini getirmiş bile olsa, her somut sloganın kendi somutluğu içinde bir değere sahip olduğu unutulamaz.
DİSK'in 1976 sonlarında (Eylül) başlattığı "DGM'ye Hayır!" kampanyası, 12 Mart döneminde çıkartılan DGM yasasının "kuruluş maddeleri"nin 11 Ekim 1975 tarihinde Anayasa Mahkemesi tarafından bozulmasıyla bağlantılı olarak ortaya çıkmıştır. Öyle ki, Anayasa Mahkemesinin bozma kararı, bu yasanın "anayasaya uygun hale getirilmesi" için gerekli bir süreyi (bir yıl) kapsamaktadır. Bu süre içinde, mevcut DGM yasası TBMM tarafından değiştirilmediği takdirde, tümüyle ortadan kalkması sözkonusudur.
İşte bu koşullar altında, T"K"P'li revizyonistlerin denetimindeki DİSK yönetimi, CHP ile işbirliğine girerek, ki bunun sonucu A. Baştürk'ün DİSK başkanlığına seçilmesi olmuştur, CHP'nin TBMM'deki DGM yasası görüşmelerini "engelleme"sine kitlesel destek vermek amacıyla "DGM'ye Hayır!" kampanyasını başlatmıştır. CHP'nin TBMM'de DGM yasasının değiştirilmesine ilişkin görüşmeleri Anayasa Mahkemesi kararının kesinleşeceği güne kadar "engellemesi" (çeşitli meclis taktikleriyle) sonucunda, MC hükümetinin DGM yasası değişikliği teklifi "kadük" olmuştur. Ve bu tarihten itibaren DGM'ler kuruluş yasası olmayan mahkemeler olarak ortadan kalkmıştır. Burada alınan sonucun "parlamenter" niteliği bir yana bırakılarak, bunun "kitle mücadelesiyle" gerçekleştiği sanısı, o dönemde, özellikle T"K"P ve DİSK yönetimi tarafından sürekli olarak ajitasyon yapılarak oluşturulmuştur. Bu propaganda, bir dönem kitleler üzerinde etkili olmuş ve kitlenin "özgüveni güçlenmiş"tir.
Ancak bunun salt ajitatif niteliği, 1977 yılında başlatılan "DGM'yi ezdik, sıra MESS'de" kampanyasıyla acı biçimde öğrenilmiştir.
Bu gerçekler, hemen hemen tüm sol örgütlerin 1980 öncesindeki değerlendirmelerinde açık bir biçimde yer almıştır. Bunun yanında, "DGM'ye Hayır!" kampanyasının yürütüldüğü dönemde (1976 Eylül'ü), henüz "Devrimci Yol" bulunmadığı gibi, Devrimci Sol'un oluşumuna iki yıla yakın bir zaman bulunmaktadır. Yani iddia edildiği gibi, bugün kullandıkları anlamda bir "Dev-Genç'liler" sadece THKP-C sempatizanları çerçevesinde mevcuttu ve DY'nin temelini teşkil eden DGDF Ağustos 1976'da henüz kurulmuştu. Bu açıdan, DİSK'in tüm kampanyası, doğrudan T"K"P revizyonizminin egemenliğindeki DİSK tarafından yürütülmüştür ve belli bir örgütlülükleri olmayan devrimci sempatizanlar ya da "Cepheciler" de bu kampanyalar içinde yer almışlardır.
Tüm bunlar, 1976 yılının "DGM'ye Hayır!" kampanyasının tarihsel zeminidir ve günümüzdeki herhangi bir taktik slogan için bir "gerekçe" ya da "meşruiyet" sağlayamayacak kadar somuttur.