KURTULUŞ CEPHESİ - Mayıs-Haziran 1998
68'liler
Ülkemizde son yıllardır bir tanımlamadır gidiyor: "68'liler". Neredeye, 1960-70 döneminde ülkemizdeki devrimci mücadeleyle uzaktan yakından ilişkisi olan herkes kendisini "68'li" olarak tanımlamaktadır. Bu öylesine yaygınlık kazanmıştır ki, öğrenci hareketinin her ivme kazanışında, bu "68'liler", "kendi deneyimleri"ni yeni kuşaklara aktarmak için ortaya çıkmıştır. "68'lilerden yeni kuşağa" diye başlayan yazıları, "yeni kuşağın 68'lilere yanıtı" başlıklı yazılar takip etmiştir. Ve tarihler 1998'i gösterdiğinde, aynı türden "68'liler", 30. yıl kutlamaları yaparak, kendilerini tanımladıkları "68"i, kendi tanımladıkları gibi sunmayı sürdürmüşlerdir. Herkes, bu sıfatı öylesine benimsemiştir ki, devrim mücadelesinin bir dönemi neredeyse "68'liler"in dönemi olarak kavranılmaya başlanmıştır.
Oysa ki, ülkemiz devrim mücadelesinin ve politik tarihinin yakın geçmişi hakkında az çok bilgisi olanlar, tarihsel gerçeklerin hiç de böyle olmadığını bilecek durumdadır. 1971 sonrasının sözcükleriyle ifade edersek, "47'liler", 1990'lara gelindiğinde kendilerini "68'liler" olarak sunarken, gerek ülkemiz devrim tarihini, gerekse dünya devrim tarihinde 1968 olaylarını bilinçli olarak çarpıtmışlardır.
Evet, bu dünya tarihinde bir "68" olayı vardır ve herkesin kolayca öğrenebileceği gibi, bu olay 1968 yılının Mayıs ayında Fransa'da patlak veren öğrenci ve işçi eylemleriyle birlikte tarihsel bir yere sahip olmuştur. "Mayıs 68" olayları, gelişimi ve ortaya çıkardığı sonuçlarıyla belli bir döneme damgasını vurmuştur. Doğal olarak bu olayın içinde yer alanlar, o tarihten itibaren "68'liler" olarak tanımlanmıştır.
Nedir Mayıs 68 olayları?
Dışsal bir bilgi ile, Mayıs 68'de Fransa'da ortaya çıkan kitlesel eylemler, bir öğrenci eylemi olarak anımsanmaktadır. Şüphesiz gelişen olayların içinde öğrenci hareketi özel bir yere sahip olmuştur, ancak Mayıs 68 olaylarına damgasını vuran, Fransız işçi sınıfı olmuştur.
Mayıs olaylarından birkaç ay öncesine kadar Fransa'da öğrenci hareketi, asıl olarak Vietnam savaşıyla dayanışma boyutlarında aktif durumdaydı. 1967 sonlarında de Gaulle'nin Milli Eğitim Bakanı'nın hazırladığı "üniversite reformu", öğrenci hareketini bir dayanışma hareketi olmaktan çıkartmıştır. Hazırlanan "üniversite reformu", üniversite eğitiminin Fransız kapitalizminin gereksinmelerine uygun personel yetiştirmesine yöneltilmesinden başka birşey değildi. Mart 68'de tüm Fransa' da öğrenciler, meydana gelen polis çatışmalarının yarattığı gerilim içinde harekete geçmişlerdir. 29 Mart 68'de tüm Fransa'daki üniversiteler öğrenciler tarafından işgal edilmiş ve eylemler bir üst boyuta sıçramıştı.
3 Mayıs 68'de polisin Sorbonne Üniversitesi'ni basmasıyla birlikte, tüm üniversitelerde polislerle çatışmalar yaygınlaştı. 9 Mayıs ve 10 Mayıs günlerinde öğrenciler ile polisler arasındaki çatışmalar sokaklarda kurulan barikatlarda devam etti. İşte tam bu dönemde Fransız işçi sınıfı, tarihsel Mayıs 68'e damgasını vurdu.
13 Mayıs 68'de CGT ve CFDT sendikalarına bağlı işçiler öğrencilere yönelik polis saldırılarını protesto etmek ve öğrencileri desteklediklerini göstermek amacıyla bir milyon kişilik bir yürüyüş gerçekleştirdiler. Bu gelişme karşısında hükümet polisin üniversitelerden çekileceğini açıkladı. Ancak artık kitle hareketinin amaçları ve bileşimi değişmişti. Dolayısıyla hükümetin bu açıklaması hiçbir etki yaratmadı.
13 Mayıs 68'de Nantes'de Sud Aviation işçileri greve başladı ve fabrika yöneticilerini bürolarına haspetti.
14 Mayıs 68'de, Nantes'de Bouguenais işçileri fabrika kapılarını kaynak yaparak yöneticileri içeriye hapsettiler ve greve başladılar.
15 Mayıs 68'de, Cleon'daki Renault işçileri aynı biçimde greve başladı ve fabrikaya kızıl bayrak çektiler.
Tarihler 18 Mayıs 68'i gösterdiğinde greve katılan işçilerin sayısı 2 milyona ulaşmıştı. Bu sayı 20 Mayıs 68'de 4 milyon ve 22 Mayıs 68'de 8 milyona ulaştı.
Böylece Mayıs 68 olayları, öğrenci hareketinin üniversite işgalleri ve polisle çatışmalarıyla başlamış ve işçi sınıfının genel grevi haline dönüşmüştür. Ve Mayıs 68'e damgasını vuran da, işçi sınıfı olmuştur.
16 Mayıs 68'den itibaren resmi olarak Fransız Komünist Partisi'ne bağlı bir sendika olan CGT'nin yönetiminde sürdürülen grevler, FKP'nin revizyonist ve pasifist anlayışı karşısında politik bir öncüye sahip olamamıştır. FKP, tüm gelişmelerin ortaya çıkardığı siyasal bunalımı doğru tesbit edemediği gibi, aynı zamanda iktidarın barışçıl yollarla ele geçirilmesini savunan bir çizgiye sahip olduğundan, gelişmeler karşısında pasifist bir yol izlemiştir. Mayıs 68 Fransa'sında ortaya çıkan devrim durumu, devrim için gerekli öncünün mevcut olmadığı koşullarda bir devrimle sonuçlanmamıştır. Kaçınılmaz olarak, genel grev, de Gaulle hükümetinin %35'lik ücret artışıyla sonuçlanmıştır.
Görüldüğü gibi, Mayıs 68 olayları, Vietnam halk savaşıyla dayanışma içindeki öğrenci kitlesi ile işçi sınıfının birbiri ardına gelen kitlesel eylemleri ile belirlenmiştir.
Ülkemizde "68'liler" ticareti yapanlar ise, ne Mayıs 68 olaylarının tarihsel niteliğini ortaya konulmasını sağlamışlardır, ne de ülkemizdeki devrimci mücadelenin bu olaylarla ilişkisinin ve etkilenmesinin boyutlarını sergilemişlerdir. Onlar, "68'liler" söylemi ile, gerek dünya çapındaki 68 olaylarının yaratmış olduğu genel sempatiyi, gerekse 1965-71 dönemindeki devrimci mücadelenin kitleler üzerinde yarattığı etkiyi kendi çıkarları için kullanmak istemişlerdir.
Ülkemizin aynı dönemdeki tarihine bakıldığında görülecektir ki, ülkemizdeki devrimci mücadele ve özel olarak öğrenci hareketi, doğrudan Avrupa ve Amerika'da gelişen 68 olaylarının bir sonucu olarak ortaya çıkmamıştır.
Örneğin, ODTÜ Sosyalist Fikir Klubü, 1965 tarihinde kurulmuştur. ODTÜ Hazırlık Okulu'nda gerçekleştirilen ilk boykot 1967 yılında olmuştur.
Örneğin ülkemizde en kapsamlı öğrenci eylemi olarak ortaya çıkan "Özel Okullar Devletleştirilsin" eylemleri 7 Kasım 1967 tarihinde başlamıştır.
Ülkemizdeki "68'liler" tacirlerinin bir simge olarak kullandıkları Deniz Gezmiş, ilk kez Mart 68'de tutuklanmıştır.
Bu ve benzeri bir dizi olay ve eylem, aynı zamanda ülkemizde gelişen öğrenci ve kitle hareketlerinin ülke içindeki dinamiklerle olan ilişkisinin bir sonucudur. Her ülkenin devrim mücadelesinin kendi iç dinamikleriyle olan ilişkileri bir yana bırakılacak olursa, her olayın birbirini izleyen ve birbirini "taklit eden" olaylar dizisi olarak göstermek elbette mümkündür. Ancak, bu, tarihsel gerçekleri hiçbir zaman değiştirmeyecektir. Bu nedenle, "68' liler"in ülkemizde yapmak istediği, kendilerinin devrim mücadelesinin pasifize edilmesindeki rollerini gizlemek ve bu pasifize edici rollerini sürdürerek kendilerine kişisel çıkarlar sağlamaktan başka birşey değildir.
Bu öylesine adi bir roldür ki, Che Guevara' ya karşı "bizim Deniz'i" öne çıkarma planlarından, "hümanist Deniz" imajını öne çıkararak Deniz Gezmiş'in uğruna mücadele ettiği ve idam sehpasında son sözlerinde yaşasın diye haykırdığı ideolojisini, yani Marksizm-Leninizmi bir yana bırakmak, onu unutturmak, bu "68'liler"in "görevi" olmuştur.
1980 sonrasında ülkemizde sürdürülen pasifikasyon, depolitizasyon ve ideolojisizleştirme uygulamalarının ortaya çıkarmış olduğu yeni bir kuşak mevcut bulunduğundan, bu "68" tacirleri, kendileri için uygun bir ortam bulabilmektedir. Unutulmamalıdır ki, bu tacirlerin kendileri için uygun ortam olarak kullandıkları zemin, her türden ideolojik ve politik tartışma ve bilginin dışlandığı, herşeyin mevcut ortama göre şekillendirildiği, dolayısayla pragmatizmin el üstünde tutulduğu bir zemindir. Ülkemiz solunda pekçok örgütlenme, bu zemin üzerinde bu zemine dayanararak varolmaktadırlar. Dolayısıyla, "68" tacirleri, kendilerine karşı güçlü bir karşı çıkış bulunmadığını düşünmektedirler.
Bu asla unutulamalıdır.
Ve unutulmamalıdır ki, tarihte Mayıs 68, her zaman devrim mücadelesinin ve işçi sınıfı hareketinin bir parçası olarak varolmuştur ve varolmaya devam edecektir.