Halk Savaşının Zaferi
“Bir ülkede devrimin yapılabilinmesi için gerekli koşullar nelerdir?” diye bir soru sorulduğunda ya da ülkemizde “devrimi nasıl yapabiliriz?”, “oligarşik yönetimi nasıl yenebiliriz?” diye düşünüldüğünde, hemen Marksizm-Leninizmin bu sorulara verdiği yanıtlar akla gelecektir. Ve Marksizm-Leninizmin ustalarının bu sorulara ilişkin olarak yaptığı tahliller, belirlemeler ve saptamalar, kaçınılmaz olarak bu sorulara yanıt arayanlar için önemli bir malzeme sağlayacaktır. Böyle soruları soran ve kendi gündemine alan, ister devrimci bireyler olsun, ister devrimci örgütler olsun, ister istemez devrimlerin kendiliğinden oluşmadığını, devrimlerin salt istem işi olmadığını, gerçekleştirilebilinmesi için bazı önkoşullar gerektirdiğini görecektir. İşte bu önkoşulların temelinde, devrimlerin nesnel yasası olan, üretici güçler ile mevcut üretim ilişkileri arasındaki çelişkinin antagonizma kazanması, yani uzlaşmaz bir karşıtlık içinde bulunması yasasının yattığını herkes anlayacaktır.
Genel olarak devrimlerden değil de, özel olarak proletarya devriminden, yani sosyalist devrimden sözettiğimizde, bu nesnel yasa, üretici güçlerin gelişimi ile kapitalist üretim ilişkileri arasındaki çelişkinin antagonizma kazanması olarak karşımıza çıkacaktır. Böylece, sistemin bütününde, yani emperyalist-kapitalist sistemin genelinde, üretici güçler ile kapitalist üretim ilişkileri arasındaki çelişkinin antagonizma kazanıp kazanmadığı sorusu yanıtlanmak durumundadır.
Böyle bir sorunun yanıtlanabilmesi için, herşeyden önce kapitalist sistemin, bir bütün olarak işleyişinin doğru biçimde tahlil edilmiş olması gerekmektedir. Marks'ın Kapital'de yaptığı da budur. Kapitalist sistemin işleyiş tarzı, kaçınılmaz olarak, kapitalizmin gelişim dinamiklerini ve bu gelişiminin üretici güçlerle olan çatışmasının ortaya çıktığı düzeyi belirlemeye olanak tanıyacaktır.
“Burjuva toplumunun üretici güçlerinin, burjuva ilişkileri çerçevesi içinde mümkün olan olanca hız ve bereketiyle geliştiği bu genel refah döneminde gerçek bir devrim söz konusu olamaz. Böyle bir devrim, ancak şu iki etkenin, modern üretim güçleriyle burjuva üretim biçimleri çatıştıkları zaman mümkündür.” [1*]
Lenin, bu temelden yola çıkarak 20. yüzyılın başlarında kapitalist sistemi tahlil etmiş ve bu tahlili sonucunda, serbest rekabetçi kapitalizmin tekelci kapitalizme, yani emperyalizme dönüştüğünü saptamıştır. Böylece üretici güçler ile kapitalist üretim ilişkileri arasındaki çelişkinin antagonizma kazandığını belirleyen Lenin, artık çağımızda sosyalist devrimlerin gerçekleştirilmesi için insan iradesinden bağımsız nesnel koşulların mevcut olduğu sonucunu çıkarmıştır.
“Emperyalizm, proletarya toplumsal devriminin arifesidir.” [2*]
Ancak Lenin, emperyalist aşamada, devrimlerin zamandaş olamayacağını, dolayısıyla devrimin, önce bir ya da birkaç ülkede olabileceğini ve diğerlerinin onu izleyeceklerini bu tahlilleri sonucunda belirlemiştir. Bu nedenle, sistemin bütününde devrimin nesnel koşullarının mevcut olduğunun saptanması tek başına yeterli değildir. Ayrıca devrime sahne olacak her ülkenin kendi iç koşullarının da devrim için olgun olması gereklidir. Bu ise, her ülkenin ayrıntılı bir tahlilini gerektirmektedir. Bu tahlil, her ülkenin içinde bulunduğu nesnel koşulları belirlemeye olanak tanıdığı gibi, devrim için gerekli koşulların (ki Lenin buna “milli kriz” adını vermektedir) mevcut olup olmadığını belirlemeye olanak tanıyacaktır.
devrim durumu olmadan devrimin mümkün olamayacağı Marksistler için tartışma götürmez bir gerçektir. Ayrıca, her devrim durumu da devrime götürmez. Genel olarak, bir devrim durumunun belirtileri nelerdir? Şu üç önemli belirtiyi ileri sürersek, her halde yanılmış olmayız:
1) Egemen sınıflar için değişikliğe gitmeden egemenliği sürdürmek mümkün olmazsa; 'üst sınıflar' arasında şu ya da bu biçimde bir buhran, egemen sınıfın politikasında baskı altındaki sınıfların hoşnutsuzluğuna ve parlamalarına yolaçacak bir çatlamaya götüren bir buhran ortaya çıkarsa. Bir devrimin olabilmesi için, genellikle 'alt sınıfların eski biçimde yaşamak istememeleri' yeterli değildir. 'Üst sınıfların eski biçimde yaşayamayacak durumda' bulunması da gereklidir.
2) Baskı altındaki sınıfların sıkıntısı ve ihtiyacı, olağandan daha öteye varmışsa.
3) Yukardaki nedenlerin bir sonucu olarak, 'barış' zamanında kendilerinin soyulmasına hiç ses çıkarmadan razı olan, ama sıkıntılı zamanlarda hem buhranın her türlü koşullarında, hem de bizzat 'üst sınıflar' tarafından bağımsız tarihi eyleme itilen yığınların etkinliğinde önemli bir artış varsa.
İradenin dışındaki bu nesnel değişiklikler olmaksızın, yalnız tek tek gruplar ve partiler değil, tek tek sınıflar da, genel kural olarak, devrim yapamazlar. Bu nesnel değişikliklerin hepsine birden devrim durumu denir. Böyle bir durum 1905'de Rusya'da ve bütün devrim dönemlerinde Batı'da da vardı. Devrim durumu, o sıralarda devrim patlak vermemesine karşın, geçen yüzyılın altmış yıllarında Almanya'da, 1859-61 ve 1879-80'de Rusya'da da vardı. Peki niçin devrim olmadı? Çünkü her devrim durumu, bir devrime yol açmaz. Yukarda sözü edilen nesnel koşullara öznel koşullar da katılırsa, yani devrimci bir sınıf, buhran döneminde bile 'devrilmeyen' bir hükümeti devirecek kadar güçlü devrimci kitle eylemlerini meydana getirme yeteneğine sahip olmasını da katarsak, işte o zaman devrim olur.” [3*]
Lenin, emperyalizmin ve devrime sahne olacak ülkelerin ayrıntılı bir tahlilinin devrim için gerekli nesnel ve öznel koşulların nasıl oluştuğunu, geliştiğini ve gelişimin ne yönde ilerlediğini saptayarak, proletarya partisinin strateji ve taktiklerini belirlemiştir.
Lenin'in bu tanımlamasıyla bir ülkede devrimin olabilmesi için:
- Milli krizin varlığı,
- Öncünün varlığı
- Kitlelerin bilinçli ve örgütlü olmaları gereklidir.
Marksizm-Leninizmin ustalarının bu belirlemeleriyle, bir ülkede devrimin hangi koşullarda ve nasıl gerçekleştirileceği sorusu açıklık kazanmıştır. Artık her ülkenin devrimcilerinin görevi, bu belirlemelerin ışığında gerekli faaliyetleri yürütmek ve devrimin gerçekleştirilmesi için mücadele etmek olarak somutlaşmıştır.
İşte her ülkenin proleter devrimcileri, bu Marksist-Leninist belirlemelerin ışığında mücadelelerini sürdürürken, hemen her zaman dünyanın ve kendi ülkelerinin somut durumlarının somut tahlilini yapmışlar ve bu tahlillere göre, devrimci mücadelenin rotasını belirlemişlerdir.
Emperyalizmin değişik bunalım dönemlerinde ve değişik ülkelerde devrim mücadelesinin rotası, kaçınılmaz olarak farklılıklar göstermiştir. Kapitalizmin iç dinamikle gelişmediği, emperyalist sömürü altında olan ülkeler ile emperyalist ülkeler arasındaki farklılıklar, bu ülkelerdeki devrimci mücadelenin rotasını ve mücadele biçimlerini farklılaştırmıştır.
Bu farklılığı tüm yönleriyle ortaya koyan Mao Zedung, Çin gibi, emperyalizme bağımlı feodal ya da yarı-feodal ülkelerde devrimin rotasının kırlardan şehirlere doğru olacağını saptamıştır. Mao'ya göre, emperyalizme bağımlı ülkelerde devrimin gerçekleştirilebilinmesi için emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı bir Halk Savaşı verilmesi zorunludur. Halk Savaşının zaferi olmaksızın, bu ülkelerde devrimin gerçekleştirilmesi olanaksızdır.
Halk Savaşı stratejisi olarak tanımlanan bu rota, kırsal alanlarda emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı askeri savaşı sürdüren bir Halk Ordusunun oluşturulması ve bu Halk Ordusunun uzatılmış bir savaş aracılığıyla düşmanı yıpratarak yenmesi şeklinde formüle edilmiştir.
Çin Devrimi'nin doğruluğunu kanıtladığı bu stratejik çizgi, artık emperyalizme bağımlı tüm ülkelerde geçerli bir devrimci strateji haline gelmiştir. Sömürge, yarı-sömürge ve geri-bıraktırılmış ülkeler devriminin bu stratejik çizgisi, herşeyden önce emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı sürdürülecek bir savaş için Halk Ordusunun oluşturulması görevini devrimcilere vermiştir. Artık bu ülke devrimcileri, tüm faaliyetlerini, Halk Ordusunun oluşturulması ve bu Halk Ordusu ile Halk Savaşının zafere ulaştırılmasına yöneltmişlerdir.
Böylece emperyalizme bağımlı ülkelerde Halk Savaşının verilebilinmesinin koşullarının saptanması, devrimci mücadelenin sürdürülüşünü belirleyecek duruma gelmiştir.
Savaşı, genellikle, bizden maddi olarak daha güçlü olan bir düşman üzerinde mutlak bir siyasi üstünlüğü sağladığımız şartlarda verilir. Savaşın devrimci karakterini ve somut güçler dengesini değerlendirerek askeri sanatımız, aşağıdaki stratejik yönelişi tesbit etmiştir: Savaşı topyekün ve uzayan bir savaşı bütün halkla yürütmek. Siyasi üstünlüğümüzün hakim olduğu, uzayan bir savaşı vermek zorundaydık. Güçlerimizi giderek artırabilir, güçsüz bir durumdan güçlü bir duruma geçebilir, düşmanla aramızdaki güçler dengesini lehimize çevirebilir ve zaferin bizden yana olmasını garantileyebiliriz.” [
4*]
Giap'ın belirlediği koşullarda, yani mutlak siyasi üstünlüğün sağlandığı koşullarda, Halk Savaşı, küçük de olsa kurtarılmış bölgelerin yaratılması ve buralara dayanarak Halk Ordusunun savaşı sürdürmesi, bu ülke devrimcilerinin mücadele çizgisi olmuştur.
Böylece sorun, mutlak siyasi üstünlüğün sağlanması ve kurtarılmış bölgelerin yaratılması şeklinde somut bir sorun haline gelmektedir.
Emperyalizmin açık işgali koşullarında ve feodal ve yarı-feodal ilişkiler içinde bulunan ülkelerde, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin siyasal olarak tecridi (mutlak siyasi üstünlüğün sağlanması), ülkenin içinde bulunduğu koşullara bağlı olarak gerçekleştirilmiştir.
“Feodalizme karşı, feodal sopa ile sömürülen halkın özellikle hemen hemen serf statüsünde olan köylülerin -
çelişkiler çok keskin-
spontane patlamaları ve isyanları”, mutlak siyasi üstünlüğün sağlanması için uygun bir ortam yaratmaktadır. Bu isyanları devrimciler örgütleyerek, Halk Savaşını başlatmışlardır. Mao'nun açık biçimde ortaya koyduğu gibi, bu örgütleme, doğrudan doğruya kurtarılmış bölgelerin yaratılması ve savunulması temelinde gelişmiştir. Kurtarılmış bölgeler, Halk Ordusunun savaşı sürdürmesi için gerekli arka-cepheyi sağlamış ve bu arka-cepheye dayanarak Halk Savaşı sürdürülmüştür.
Halk Savaşının sürdürülmesi ve zafere ulaştırılması için gerekli örgütlenmeyi Giap şöyle ortaya koymuştur:
Savaşı vermek için, silahlı kuvvetler; ana kuvvet birlikleri, bölgesel birlikler, milis ve kendini koruma birlikleri şeklinde uygun örgütlenme biçimlerine sahip olmalıdır. Ana kuvvet birlikleri, ülkenin herhangi bir yerindeki çarpışmalarda kullanılabilecek olan hareketli birliklerdir. Bölgesel birlikler, bölgedeki silahlı mücadelenin dayanağını teşkil eder. Milis ve kendini koruma birlikleri, üretim faaliyetine devam eden ve üslerdeki halk iktidarının temel cihazı olan, halkın yaygın yarı silahlı kuvvetleridir.” [
5*]
Bu şekilde örgütlenmiş silahlı güçler, doğru devrimci strateji ve taktiklerle Halk Savaşını sürdürüp zafere ulaştırabilmektedirler. Bu ise, gerilla savaşı, hareketli savaş ve mevzii savaş olmak üzere üç savaş biçiminin yürütülmesine bağlıdır.
Herşeyden önce, maddi olarak güçlü düşmanı yenebilmek için, bir yandan kendi güçlerimizi geliştirmek, öte yandan düşmanı
yıpratmak ve
imha etmek gerekmektedir. Bu ise, üç katagoride örgütlenmiş silahlı güçlerin, bu üç savaş biçimini doğru biçimde yürütmesiyle olanaklıdır.
aslı ya da amacı, kendini korumak, düşmanı imha etmektir. Bu amaca ulaşmak için, hareketli, mevzii ve gerilla savaşı gibi üç tip savaş bulunduğu ve bunların etkinlik dereceleri de farklı olduğu için, yıpratma savaşı ile imha savaşı arasındaki fark da büyüktür.
Önce de dediğimiz gibi, savaşın aslı ya da amacı, düşmana karşı verilen bu savaş, hem yıpratma ve hem de imha savaşıdır. Bu, neden böyledir? Çünkü düşman, gücünden sonuna kadar yararlanıyor ve stratejik üstünlüğü ve stratejik insiyatifi elinde bulunduruyor. Bu yüzden, biz, imha seferleri ve muharebeleri vermedikçe, onun gücünü hızla azaltamayız; üstünlüğünü ve insiyatifini kıramayız... İmha seferleri, stratejik yıpratma hedefine ulaşmanın bir yoludur. Bu bakımdan, imha savaşı yıpratma savaşıdır...
Ancak, stratejik yıpratma amacına, yıpratma seferleriyle de ulaşılabilir. Genellikle, hareketli savaş imha; mevzii savaş yıpratma; gerilla savaşı ise bu iki görevi de aynı zamanda yerine getirir. Bu üç savaş çeşidi, böylece, birbirinden ayrılmış olur. Bu yönden, imha savaşı, yıpratma savaşından farklıdır. Yıpratma seferleri, uzatmalı savaşta ikinci derecededir, ama gereklidir.” [
6*]
İşte Halk Savaşının zaferi, bu temel belirlemelerin ışığında garantiye alınmış olmaktadır. Bunlar yapılmadığı sürece, zayıf bir gücün güçlü bir düşmanı yenmesi olanaksızdır. Zaferin tek yolu budur.
Bu Marksist-Leninist belirlemelerin ortaya çıkardığı temel gerçek, bir devrimin Halk Savaşı yoluyla zafere ulaşabilmesi için, öncelikle uygun örgütlenmeye sahip olması, uygun savaş biçimlerini sürdürmesi ve düşmanı uzun bir savaş aracılığıyla maddi olarak yıpratarak aradaki güçler dengesini devrim lehine çevirmesi gerektiğidir. Bu nedenle, sorun, ne kadar silahlı güce sahip olunduğunda değil, bu silahlı güçlerin nasıl örgütlendiğinde, hangi savaş biçimlerini yürüttüğünde ve hangi amaca yöneldiğinde yatmaktadır. Mao ve Giap'ın çok açık biçimde ortaya koydukları gibi, düşmandan maddi olarak zayıf olan güçlerin zafer kazanabilmesinin tek yolu, hem kendi gücünü geliştirmesi, hem de düşmanın gücünü yıpratarak zayıflatılmasıyla olanaklıdır. Aksi halde ya da salt kendi gücünü geliştirerek (tabi bu sadece sayısal bir gelişme değildir) zafer kazanmak olanaksızdır. Savaşın uzatılmış bir savaş olması, yani devrimci güçlerin istemsel olarak savaşı uzatılmış bir savaş olarak yürütmelerinin temelinde yatan da bu gerçekliktir. Bu yüzden, sadece savaşın süresi düşmanı yenmenin koşullarını yaratamayacağı gibi, sadece düşmana yönelik imha ve yıpratma savaşını sürdürmek de zaferi getirmeyecektir. Savaşın uzatılmasıyla, yani zaman unsurunu kullanarak, imha ve yıpratma savaşı aracılığıyla düşmanın zayıflatılması, güçler dengesinin devrim lehine çevrilmesi ve bu lehte koşullarda düşmanı nihai olarak bozguna uğratmak için karşı-saldırıya geçilmesi Halk Savaşının zaferinin yolu olmaktadır.
Hiçbir silahlı güç, bunları yerine getirmeden, salt savaşa başladığı günleri sayarak zafere ulaşmayı umamayacağı gibi, Halk Savaşı verdiğini de ileri süremez. İşte Marksizm-Leninizmin ortaya koyduğu gerçek böylesine yalındır.
Şüphesiz bu belirlemelere rağmen, Halk Savaşı yürüttüğünü ya da uzatılmış bir savaş içinde olduğunu ileri süren güçler olacaktır. Onlar, Halk Savaşının uzun süreli bir savaş olarak değişik evrelerden geçtiğini, yani stratejik savunma, stratejik denge ve stratejik karşı-saldırı evrelerinden geçtiğini ileri sürerek, kendilerinin stratejik savunma ya da denge aşamasında olduklarını, dolayısıyla düşmanın saldırısını karşılamak ve durdurmak göreviyle yüzyüze olduklarını ileri sürebileceklerdir. Oysa ki, yukarda ortaya konulan gerçekler, hiçbir biçimde, Halk Savaşında ya da uzatılmış savaşda, düşmanın saldırı konumunun belirleyici olmadığını göstermektedir. Mao'nun açıkca ifade ettiği gibi, düşmanın saldırı konumu, yani stratejik üstünlüğü ve insiyatifi, doğrudan doğruya güçler dengesinin devrim aleyhine olmasından kaynaklanan bir sonuçtur. Ve halk silahlı güçleri, bu dengeyi tersine çevirmekle yükümlüdürler ve bunun yolu, üç tip silahlı gücün, üç farklı savaş biçimini, düşmanı imha ve yıpratmak amacıyla savaşı sürdürmesinden geçmektedir. Bunlar bir yana bırakılarak, “stratejik savunma” vb. sözler ileri sürmek elbette olanaklıdır, ama kesin olan bu yolla
zaferin elde edilemeyeceğidir. Halk Savaşı stratejisi, zayıf gücün zafer elde etmesinin stratejisidir.
Bugün ülkemizde, değişik güçler, Halk Savaşını savunduklarını ya da buna uygun olarak savaştıklarını iddia etmektedirler. Bu iddia sahiplerinin, herşeyden önce zaferin yolu konusunda açık bir tutumları ve bu yönde savaşı yürütmeleri beklenmelidir. Bunlar yapılmadığı sürece, iddia sadece sözde bir iddiadan öteye geçmemektedir. Elbette bu, elinde belli sayıda silahlı güç bulunduranların kendi özsel sorunlarıdır. Ancak iddia ile yapılanlar arasındaki büyük çelişki, kaçınılmaz olarak Halk Savaşına karşı önemli bir güvensizlik ortaya çıkarmaktadır. Pekçok samimi unsur, söylenenlere bakarak “zafer”i beklemekte ya da yapılanlara bakarak “zafer”den umudunu kesmektedir. Burada temel soru, yapılanların gerçek bir Halk Savaşı çizgisi ile ne denli uyumlu olup olmadığıdır. Bu açıdan diyebiliriz ki, ülkemizde hangi amaç için olursa olsun, gerçek bir Halk Savaşı çizgisi pratiğe geçirilmemiştir. Bu nedenle, mevcut duruma bakılarak Halk Savaşının geçerliliği konusunda kesinkes bir hükme varılamaz.
Mao'nun kendi pratiklerini değerlendirirken söylediği şu sözler pekçok şeyi açıklayacak niteliktedir:
aylık deneyimlerimize dayanarak şunu da belirtmek gerekir ki, hareketli savaş seferlerinin birçoğu, hatta çoğunluğu, birer yıpratma seferi halini aldı ve gerilla savaşı bazı bölgelerde asıl görevi olan imha işini hakkıyla yerine getiremedi. Deneyimlerin olumlu yanı, düşman kuvvetlerini hiç değilse yıpratmış olmamızdır. Bu, hem uzatmalı bir savaş için ve hem de kesin zafer için önemlidir ve kanımızı boşuna akıtmamışızdır. Ama eksikliklerimiz şunlardır: birincisi, düşmanı yeterince tüketemedik; ikincisi, hem oldukça ağır kayıplar vermekten kaçınamadık ve hem de az miktarda savaş ganimeti ele geçirdik. Bu durumun nesnel nedenini, yani düşmanla aramızdaki teknik donatımı ve eğitim farkını kabul etmekle birlikte, hem teori ve hem de uygulama yönünden ana kuvvetlerimizi koşullar elverdiği anda imha savaşları vermeye teşvik etmemiz ve bunu sağlamamız gerekir. Gerilla birliklerimiz, sabotaj ve taciz gibi belirli görevleri yerine getirirken, sırf yıpratma muharebeleri vermek durumunda iseler de, koşullar elverir vermez, onların da imha savaşları vermesi için uygun tedbirlerin alınması gerekir. Düşman kuvvetlerini, geniş ölçüde tüketmek ve bizim kuvvetlerimizin yükünü azaltmak ancak böyle olabilecektir.” [
7*]
İşte gerçek bir Halk Savaşı stratejisi, böylesine net gelişmelerle zafere doğru ilerler.
Başta da belirttiğimiz gibi, emperyalist aşamanın değişik evrelerinde ortaya çıkan somut tarihsel gelişmeler, bu tahliller sonucunda saptanmış ve buna uygun olarak devrimci mücadelenin strateji ve taktikleri belirlenmiştir. Günümüzde sorun, somut tarihsel gelişmelerin neler olduğunun tahlil edilmesi ve buna uygun olarak devrimci mücadelenin strateji ve taktiklerinin belirlenmesidir. Bu bağlamda, emperyalizmin bir bütün olarak tahlili edilmesi, devrimciler için kaçınılmaz bir görevdir. Emperyalizmin III. bunalım döneminde, bu dönemin tahlili, devrimci mücadelenin nasıl sürdürülmesi gerektiğine ilişkin verileri ortaya koyar. Bu verilerin gösterdiği temel gerçek, günümüz koşullarında emperyalist hegemonya altındaki ülkelerde Halk Savaşının verilebilinmesi için gerekli koşullar, her dönemkinden çok daha olgundur. Ancak bu dönemin ilişki ve çelişkileri, Halk Savaşının, eski dönemlerdeki gibi bir gelişimle başlatılamayacağını göstermektedir. Bu nedenle, günümüzde, geri-bıraktırılmış ülkelerde Halk Savaşının verilebilinmesi için emperyalizmin ve oligarşinin siyasal olarak tecrit edilmesi, yani mutlak siyasi üstünlüğün ele geçirilmesi sorunu, suni denge olgusuyla birlikte ele alınmak durumundadır. Bunun sonucu ise, Halk Savaşının verilebilinmesi için gerekli koşullar, mutlak siyasi üstünlük ve halk silahlı güçlerinin örgütlenmesi, Öncü Savaşını zorunlu kıldığıdır. Günümüzde devrimciler için temel sorun, Halk Savaşını başlatabilmek için gerekli koşulları olgunlaştırmak amacıyla Öncü Savaşının nasıl örgütleneceği ve yürütüleceği olmaktadır.
Öncü Savaşı, gerilla savaşının devrimci politik amaçlarla, yani siyasi gerçekleri açıklama kampanyasının temel aracı olarak ele alınarak yürütülen bir savaştır. Bu savaşta, temel mücadele biçimi silahlı propagandadır. Klâsik politik kitle çalışması, bu temel mücadele biçimine tabidir ve ona göre şekillenir. Bu aşamada sürdürülen gerilla savaşı, şehir ve kır gerillası olarak gündeme gelir. Bu evrede gerilla savaşının politik ve askeri amaçları, Halk Savaşının politik ve askeri amaçlarından farklılıklar gösterir. Ancak her durumda, Öncü Savaşının amacı, Halk Savaşının verilebilinmesi için gerekli koşulları yaratmaktır. Bu amaç için yürütülen gerilla savaşının rotası ve genel gelişim çizgisi, kaçınılmaz olarak Halk Savaşındaki gerilla savaşından farklılaşır. Ve Öncü Savaşının rotası ve genel gelişim çizgisi, bir yandan oligarşinin siyasal olarak tecrit edilmesine ve suni dengenin bozulmasına yönelirken, diğer yandan Halk Savaşının verilebilmesi için gerekli halk silahlı güçlerinin yaratılmasını hedefler. Bu hedeflere ve amaçlara yönelmeyen hiçbir silahlı hareket ya da gerillacılık, Halk Savaşına ulaşamayacaktır. Bu hedefler ve amaçlar, yukarda ortaya koyduğumuz gibi, Halk Savaşının zaferini sağlayan rotanın izlenmesiyle kendisini somutlar. Ve devrimcilerin göreve, Halk Savaşını yürütebilmek için gerekli koşulların Öncü Savaşıyla nasıl sağlanacağını saptamak ve bu doğrultuda savaşı sürdürmektir. Bunun dışında yapılanlar, hiçbir zaman zafere ulaşmayacaktır. Zaferin yolu, doğru bir çizgide yürütülen Öncü Savaşının Halk Savaşına dönüştürülmesi ve Halk Savaşının doğru bir çizgide sürdürülmesinden geçer.
Dipnotlar
1* Marks: Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, Sunuş
2* Lenin: Emperyalizm, s: 15
3* Lenin: Proletarya Devrimi ve Dönek Kautsky, s: 14-15, Bilim ve Sosyalizm Yay., İkinci Baskı
4* Giap: Halk Savaşının Askeri Sanatı, s: 183-184
5* Giap: Halk Savaşının Askeri Sanatı, s: 179-180
6* Mao Zedung: Askeri Yazılar, s: 310
7* Mao Zedung: Askeri Yazılar, s: 311