CHE
devrimci düşünürlerin öğretileri ile, kurtuluşları için savaşım veren ezilen sınıflar önderlerinin öğretileri başına birçok kez gelen şey bugün de Marks öğretisinin başına geliyor. Egemen sınıflar, sağlıklarında büyük devrimcileri ardı arkası gelmez kıyıcılıklarla ödüllendirirler; öğretilerini, en vahşi düşmanlık, en koyu kin, en taşkın yalan ve karaçalma kampanyalarıyla karşılarlar. Ölümlerinden sonra, büyük devrimcileri zararsız ikonlar durumuna getirmeye, söz uygun düşerse, azizleştirilmeye, ezilen sınıfları ‘teselli etmek’ ve onları aldatmak için adlarını bir hale ile süslemeye çalışırlar. Böylelikle, devrimci öğretileri içeriğinden yoksunlaştırılır, değerden düşürülür ve devrimci keskinliği giderilir. Burjuvazi ve işçi hareketinin oportünistleri, bugün işte Marksizmi ‘evcilleştirme’ biçimi üzerinde birleşiyorlar. Öğretinin devrimci yanı ve devrimci ruhu unutuluyor, siliniyor ve değiştiriliyor. Burjuvazi için kabul edilebilir ya da öyle görünen şeyler, ön plana çıkarılıyor ve övülüyor.” [1]
İşte Lenin’in Marksizme karşı burjuvazinin ve oportünistlerin yaptıkları tahrifatları ve saldırıları böyle ifade etmektedir.
Tarihte tüm devrimcilerin başına gelen bu durum, günümüzde en yoğun biçimde Che Guevara için yapılmış ve yapılmaya devam etmektedir. Che Guevara, “zararsız bir aziz” haline getirilmek için her yol denenmiş ve denenmektedir. Che Guevara’nın devrimci görüşleri, devrim kavrayışı ve devrimci mücadelesi, hemen hergün kitlelerden gizlenilmeye çalışılmaktadır. Bunun için Che Guevara’nın devrimci mücadelesini ve görüşlerini ortaya koyan yazıları yerine, gençlik günlerindeki yaşamını konu alan yayınlar piyasaya çıkartılmakta, Latin-Amerika’daki devrimci mücadeleler içindeki faaliyetleri yerine, “motosiklet gezileri” öne çıkartılmaya çalışılmaktadır.
Che’nin Bolivya dağlarında sürdürdüğü gerilla savaşında 8 Ekim 1967 günü sağ olarak ele geçirilip öldürülmesinin 30. yılında, Che’nin devrimci mücadelesi ve devrimci görüşlerini unutturmaya, onu bir aziz haline getirmeye ve de “motosikletli bir serseri” gibi sunmaya yönelik çabalar daha da yoğunlaştırılmıştır. Bu çabalar “medya”da Che’nin “imajını” bozmak ve değiştirmek için, Che’nin illegal faaliyetleri sırasında çekilmiş fotoğraflarının özenle yayınlanarak desteklenilmektedir. “Sakalsız, bıyıksız ve kısa saçlı” Che fotoğrafları günlük basında bile daha fazla yer almasının arkasında bu çabalar yatmaktadır. Che’nin devrimci mücadelesini ve devrimci görüşlerini değerden düşürmeye yönelik bu çabaların, solda kimi oportünistler tarafından desteklenilmesi, ne yapılmak istenildiğini açıkca ortaya koymaktadır.
Oysa bu çabalar yeni değildir. Bundan yirmi iki yıl kadar önce (Ocak 1975) yayınlanan R. Debray’ın “Che’nin Gerillası” adlı kitaba “Guevara ve Giap yahut Coşku ve Gerçek” başlığıyla önsöz yazan, dönemin ünlü “solcu” su Çetin Altan şunları söylüyordu:
“Egemen sınıfların pekiştirdiği kurulu düzenlere karşı başkaldırma özlemiyle başkaldırma eylemi arasında; uzayda uçma özlemiyle uzayda uçma eylemi arasındaki kadar fark vardır.
Bu farkı bütün boyutları ve ayrıntılarıyle değerlendiremeyenler, bir özlemin coşkusunu, kendi ömürleri içine düşecek bir başarının zaferine hiç bir zaman erişemezler.
Che Guevara bu farkı bilimsellik gergefinde yeterince dokuyamamış, ülkücü ama duygusal, cesur ama romantik, büyük ama serüvene yatkın bir savaşcıydı.” [2]
Çetin Altan yazdığı önsözde Che ile Giap’ı karşılaştırarak şunları yazmaktan kendini alamamıştır:
“Guevara’nın öneri ve eylemlerine karşı siyasal platformlarda ilk ciddi tepki Batı burjuvazisinden değil, Sovyetlerden gelmiştir.
O sıralarda Guevara’nın büyük boy resimleri Fransız, İngiliz, İtalyan, İsveç kızlarının yatak odalarında asılıydı.
Aynı dönemde bir başka gerilla komutanı daha vardı: Vo Nguyen Giap. Nedense Giap’ın resimleri Che’ninkilerin başarısına hiç ama hiç erişemedi. Genç kızların yatak odalarına girmek şöyle dursun, günlük gazete sayfalarında dahi kırk yılda bir görünürdü.” [2]
İşte Che, yıllar öncesinden günümüze kadar böylesine “övgü”lere boğulmuştur. Bugün açık ya da üstü örtülü yapılan her türlü “azizleştirme” çabalarının, bir zamanlar Çetin Altan’ın yaptığı gibi, Che’yi bir devrimci olarak değil, bir maceracı olarak sunmaya yönelmesine şaşmamak gerekir.
Ama yine de, tüm çabalar boşunadır. Che’ yi bir maceracı gibi, bir “poster yıldızı” gibi sunma çabaları, onun dünya devrimci mücadeleleri üzerindeki etkisini ortadan kaldıramamış ve yeni devrimci mücadeleler için bir ivme olmasını önleyememiştir. Tam Che’yi zararsız bir aziz haline getirdiklerini düşündükleri bir zamanda Peru’da MRTA gerillalarının eylemi ve eylem süresince Che Guevara’ya atıflar yapmaları, burjuvaziyi ve onun hizmetkarlarını çileden çıkartmıştır.
Bu gelişme ülkemize yansımış ve daha birkaç ay öncesine kadar Che Guevara’ya yapılan övgüler, yerini hakaretlere bırakmıştır. Ancak bununla da yetinmemişler, “Latin-Amerika’nın Che Guevara’sı varsa, bizim de Deniz Gezmiş’imiz var” diyerek, Che’nin karşısına Deniz Gezmiş çıkartılmaya çalışılmıştır. Nokta dergisi bunu öylesine sunmaya kalkışmıştır ki, “Deniz Gezmiş tişörtleri, posterleri” nin Che’ninkilerin yerine kullanılması yönünde yayınlar yapmaya başlamıştır.
Elbette emperyalizm ve oligarşilerin Che’ nin devrimci mücadelesini ve devrimci görüşlerini değersizleştirilmesinden çıkarları vardır. Aynı şekilde sol oportünistlerin de. Onlar da Che Guevara’yı “yiğitti, cesurdu, iyi savaşcıydı” diyerek sunarken, onun devrimci görüşlerini ve devrimin yolu üzerine yaptığı değerlendirmeleri özenle gizlemeye çalışmışlardır. Legalizmin alabildiğine popülerleştirildiği bir dönemde, Che, tüm oportünistlerin, pasifistlerin, legalistlerin korkulu bir rüyası olmak durumundadır. Çünkü Che’nin ortaya koydukları, her zaman pasifistler ile devrimcileri net çizgilerle birbirinden ayırmaya yarayan ölçütler sunmaktadır. Ama korkunun ecele faydası yoktur.
“... İki, üç daha fazla Vietnam” sloganıyla yaptığı son çağrısında Che’nin söylediklerini bir kez daha anımsayalım:
“Saatin çağrısından kaçamayız. Bunu, bize Vietnam yiğitçe öğretisiyle, kesin zaferin elde edilmesi için verilen mücadelenin ve ölümün her günkü trajik öğretisiyle göstermektedir...
Eğer yeryüzünde kan borçlarıyla ve müthiş trajedileriyle, her günkü yiğitlikleriyle, emperyalizme indirdiği bitmek tükenmek bilmez darbeleriyle, dünya halklarının artan nefretlerinin saldırısı karşısında emperyalizmin güçlerini paramparça etmek için bu darbelerin şiddetiyle iki, üç daha fazla Vietnam gün ışığına çıksaydı, gelecek bize nasıl da aydınlık ve yakın görünecekti!
... Yer kürenin küçük bir noktasında, çağrıda bulunduğumuz görevi yerine getiren ve verebileceğimiz az şeyi, hayatımızı, fedakarlığımızı kavganın emrine sunan bize, kanımızın suladığı ve artık bizim olan bir dünyada bu günlerden birinde son nefesimizi vermek düşerse, o zaman, eylemlerimizin etki alanını iyi ölçüp biçtiğimiz ve kendimizi büyük proleter ordunun elemanı olmaktan daha fazla birşey saymadığımız, ama Küba Devrimi’nden ve onun büyük kumandanının dünyanın bu bölümüne karşı gösterdiği tutumdan çıkan büyük dersten gurur duyduğumuz bilinmelidir. ‘İnsanlığın kaderi tehlikedeyse, bir insanın ya da bir halkın maruz kaldığı tehlikeler ya da fedakarlıklar ne ifade eder ki.’
Eylemlerimizin her biri emperyalizme karşı bir savaş çağrısı ve insan soyunun en büyük düşmanı Kuzey Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı halklara yapılan bir yoklama çağrısıdır.
Ölüm, nereden ve nasıl gelirse gelsin, silahlarımız elden ele geçecekse, savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve başkaları savaş ve zafer naralarıyla ve de makineli tüfek sesleriyle cenazelerimize ağıt yakacaksa, hoş geldi, safa geldi.”
Dipnotlar
1 . Lenin: Devlet ve Devrim, s: 13-14, Bilim ve Sosyalizm Yayınları
2 . Çetin Altan: Regis Debray’ın "Che’nin Gerillası" kitabına Önsöz, Ocak 1975, Bilgi Yay.