KURTULUŞ CEPHESİ - Mayıs-Haziran 1997

        Partizan Sesi’nin MRTA değerlendirmesini okumayı sürdürelim:         İşte övgü ile sövgünün bir arada olduğu bir değerlendirme. Eylemi yapanlar, eylemleriyle “ezenlere korku, ezilenlere cesaret ve umut” verirken; diğer taraftan eylemi yapanlar olarak “bu gerçeği değiştirmeye” güçleri “yetmemek”tedir. Yani MRTA, kendi eylemine ve eyleminin yarattığı sonuçlara “karşıdır”, ama ne yaparsa yapsın, ne kadar “karşı” olursa olsun, yarattığı sonucu değiştirmeye güçleri yetmeyecektir! Bu mantık karşısında Partizan Sesi’ne “şapka” çıkartmaktan başka birşey yapılamaz!
        Partizan Sesi, MRTA’ya karşı duyduğu tüm düşmanlığa rağmen, MRTA’nın “başkan” Gonzalo’nun serbest bırakılmasını talep etmesini istemektedir. Ama neden? Kendisine karşı olduğunuz, düşman olduğunuz, kendi eylemlerinin sonuçlarını “ortadan kaldırmaya” ya da sonuçlarına “karşı” olan bir örgütten neden bunu bekliyorsunuz? Neden aynı türden bir eylemi, siz ya da Aydınlık Yol gerçekleştirip, MRTA’nın başaramadığını başararak, onların yapmadığını yaparak, onlara bir “devrimci dayanışma” dersi vermeyi düşünmüyorsunuz? Bunun için gerekli gerillaya sahip olduğunuz da kendi sözlerinizle bellidir.         Sanırız, böylesine “tek güç”ün, başka güçlerden “devrimci dayanışma” beklemesi gerekmez!
        Partizan Sesi’nin tüm bu sözleri bir yana, kendileri bile “Başkan Gonzalo”nun Fujimori yönetimiyle anlaşıp anlaşmadığını, MLM çizgisini terk edip etmediğini sayfalarca tartışmaktadırlar. MRTA eylemi üzerine değerlendirmelerinin yayınlandığı sayılarında (ve üstelik bir sonraki sayfada), kendilerinin DEH dedikleri Devrimci Enternasyonal Hareket adlı Maoist örgütlenmenin “Başkan Gonzalo”nun Fujimori ile yaptığı “barış anlaşması” nın gerçek olduğuna ilişkin açıklamasını değerlendirmektedirler.
        Partizan Sesi, El-Diario Internasyonal’in Fransızca baskısından Türkçe’ye çevirerek yayınladıkları yazıya göre, “Başkan Gonzalo”, Fujimori hükümetiyle “barış anlaşması” imzalamamıştır. DEH’çiler için ise, ellerine ulaşan bilgilere göre “Başkan Gonzalo”nun böyle bir anlaşma yapmış olması mümkündür. Tüm tartışmalar bu eksende devam etmektedir. Tek anlaştıkları nokta, eğer “Başkan” böyle bir anlaşmaya imza atmışsa, bunu “kendi iradesinden bağımsız” olarak, işkence altında atmış olabileceğidir. Bir taraf bu durumda “barış anlaşması”nın kabul edilemeyeceğini ileri sürerken; diğer taraf “Başkan Gonzalo”nun “çizgi” değiştirmesinin daha önceden olduğunu, dolayısıyla böyle bir anlaşma yanlısı olabileceğini söylemektedir.
        İşte “devrimci dayanışma” konusu edilen A. Guzman, yani “Başkan Gonzalo” tartışmaları böyledir ve halen “ne olduğu belirsizdir”. Kendilerinin bile ne yaptığını bilemedikleri “Başkan Gonzalo”nun ne yaptığını MRTA’dan öğrenemeyecekleri kesindir.
        Bununla birlikte, ciddi bir devrimci örgüt, hiçbir zaman bir başka örgütün iç işlerine karışmaz. Devrimci bir örgütün, başka örgütleri eleştirmesi başkadır; bu örgütlerin iç işleyişine müdahale etmesi başkadır. MRTA, kendileriyle hiçbir ortak zemine ve platforma sahip olmadıkları Aydınlık Yol’un değil “başkan”ı, herhangi bir kadrosu için bile karar alamaz. Büyükelçilik baskını türünden eylemlerde, yani kaçırma eylemlerinde, salt eylemi gerçekleştirenler değil, aynı zamanda bu eylemle birlikte serbest bırakılması istenilen kişiler de oligarşinin katliamıyla yüzyüzedirler. MRTA Japon Büyükelçiliği’nde onlarca kişiyi “rehin” olarak elinde tuttuğu gibi, Peru oligarşisi de cezaevindeki tutsak MRTA gerillalarını rehin olarak tutmaktadır. Bu karşılıklı bir eylemdir, eylemi gerçekleştirenler bunun bilincinde olmak zorundadırlar ve sonuçlarını göze almış olmaları gerekir. “Devrimci dayanışma” türünden parlak sözler söyleyerek, gerçekleştirilen eylemin bu niteliğini görmemek ve MRTA’yı “devrimci dayanışma" anlayışına sahip olmamakla suçlamak sadece görüntüyle uğraşmak demektir. Düşünülmesi gerekir ki, MRTA’nın eylemi karşısında Fujimori yönetimi serbest bırakılması istenen devrimci tutsakları bir kalkan gibi kullanabilir ya da serbest bırakılması istenen devrimci tutsakları kurşuna dizebilir. Böyle bir durumda, değil MRTA, hiçbir devrimci örgüt, kendi kadroları dışında hiçbir örgütün kadroları için karar veremez ve onların kararı olmaksızın böyle bir sonuçla yüzyüze bırakamaz. Bu kavranılmadığı sürece, MRTA’nın serbest bırakılması talebinin kapsamı kesinlikle anlaşılamayacaktır. Silahlı devrimci mücadeleyi ciddi bir biçimde yürüten her örgüt, bu tür eylemlerin olası sonuçlarını hesaplamamazlık edemez ve eylem kararı bu olasılıklar gözönüne alınmadan verilemez. Devrimci silahlı mücadeleyi, hayali ve gerçeküstücü anlayıştan ayıran temel fark da burada kendisini gösterir. Hiç kimse, salt propaganda olsun diye, salt görüntüyü kurtarmak için ya da moda deyimle “medyatik” olmak uğruna, bu devrimci ilkeleri ve kuralları bir yana bırakamaz. Ve hiç kimse, bir başka örgütün kadroları üzerinden politika yapamaz ve yapmasına izin verilemez.
        MRTA’nın Japon Büyükelçiliği eyleminin sonuçlanış biçimi, yani Peru oligarşisinin zor güçlerinin elçilikteki gerillalara yönelik saldırısı ve bu saldırı sonucunda 14 gerillanın katledilmesi, ama çatışma sırasında bir asker ile bir rehinenin ölmüş olması karşısında, pekçok devrimci unsur büyük bir tepki göstermişlerdir. Bu tepkiler içinde en yoğun biçimde ortaya çıkanı, Peru oligarşisinin saldırısı karşısında MRTA gerillalarının ellerindeki rehineleri kurşuna dizmemeleri üzerine olmuştur. Genel kanı, böyle bir durumda MRTA gerillaları rehineleri kurşuna dizmemekle, oligarşilerin bu türden devrimci eylemlere karşı daha saldırgan tutum içine girmelerine cesaret verecektir!
        Öncelikle böyle bir tepkinin katledilen 14 MRTA gerillasının niteliklerine duyulan saygıdan kaynaklanan duygusal bir tepki olduğu açıktır. Ancak olaylar daha serinkanlı değerlendirildiğinde görülecektir ki, eylemi gerçekleştiren gerillalar büyük bir risk altına girdiklerinin bilincindedirler. MRTA, eylem kararı aldığında, karşılaşabileceği durumları hesaplamıştır. Eylemi gerçekleştiren Nestor Cerpa komutasındaki Edgar Sanchez gerilla grubu ilk yaptığı açıklamada şöyle demektedir:         Görüldüğü gibi, MRTA gerillalarının ellerinde bulunan tutsaklarına karşı tutumları, sadece eylemin taleplerinin gerçekleştirilmesine yönelik bir tutumdur. İsteklerinin gerçekleşmemesi halinde ellerindeki tutsakları kurşuna dizmek şeklinde bir beyanda bulunmayan MRTA, bu tutsakları eylemi sürdürebildikleri sürece ellerinde tutmakta kararlı olduklarını her fırsatta açıklamışlardır. Eylemin dört ay sürmüş olması, MRTA’nın bu tutumunda ne denli kararlı olduğunu açık bir biçimde ortaya koymuştur. Buna karşın, Peru oligarşisinin gerillalara karşı saldırıya geçtiği anda tutsakların kurşuna dizilmesinin gerekli olduğunu düşünmek olanaklıdır. Ancak böyle bir tutumun, sadece böyle bir eylemi gerçekleştiren devrimcilere ait olduğunu ve bu kararı sadece onların verebileceğini unutmamak gerekir. MRTA’nın Japon Büyükelçiliği’ne yönelik işgal eyleminin hedefleri kendileri tarafından açık ve net olarak çizilmiş olduğundan, Peru oligarşisinin saldırısına karşılık ellerindeki tutsakları kurşuna dizmemiş olmaları bir zaaf olarak değerlendirilemez. Burada önemli olan, dört ay boyunca (ve daha da uzun sürebilme olasılığıyla) MRTA gerillalarının her an gerçekleştirilecek bir imha operasyonu koşullarında hiçbir biçimde taviz vermeksizin işgali sürdürmeleridir. Zafer ya da ölümden başka hiçbir alternatifin olmadığı koşullarda dört ay eylemi sürdürmek, devrimcilerden başka hiç kimsenin başarabileceği bir durum değildir. Savaşın gerçekliğini az ya da çok bilen herkes, bu koşulların savaşçıları nasıl etkileyebildiğini bilecek durumdadır. Dolayısıyla MRTA gerillaları, hiçbir biçimde taviz vermeksizin eylemlerini sonuna kadar sürdürmüş olmakla ve son nefeslerine kadar savaşmakla nitelikilerini ortaya koymuşlardır. Ve aynı biçimde, MRTA gerillaları, kendilerinin düşmanlarının Peru oligarşisi ile emperyalizm olduğunu, tek tek kişilerle bir sorunlarının olmadığını, insanlığın kurtuluşu dışında hiçbir amaçlarının olmadığını yaşamlarıyla ortaya koymuşlardır. Bu, devrimcilerin tarihsel mücadelesinin amaçlarını açık biçimde ortaya koymaktadır. Ve zafer, bu mücadelenin kaçınılmaz sonucu olacaktır.




Dipnotlar
1* Partizan Sesi, Sayı: 59, s: 31, 1-16 Mayıs 1997
2* Ama Japon elçiliğindeki MRTA gerillalarına karşı Peru oligarşisinin zor güçlerinin saldırısından sonra eylemi “başarısız” olarak niteleyen Partizan Sesi, eylemin ilk günlerinde yaptığı değerlendirmeye “ters” düşmüştür:
      “Faşist yönetimin elini kolunu bağlayan başarılı eylemin sonucunda taleplerini sadece kendisine endekslemesi ve şu an ülkenin en büyük gerilla hareketinin mimarı, kızıl siyasi iktidar perspektifi doğrultusunda ülkenin üçte birinin kontrolünü elinde tutan PKP’nin Genel Başkanı Gonzalo’nun serbest bırakılması talebine hiç yer vermemesi, devrimci dayanışmanın neresinde olduğunu gösteriyor.” (Partizan Sesi, Sayı: 52, s: 6, 1-16 Ocak 1997) (abç)
3* Partizan Sesi, Sayı: 59, s: 31, 1-16 Mayıs 1997
4* Partizan Sesi, Sayı: 59, s: 31, 1-16 Mayıs 1997


Sayfa başına gidiş