KURTULUŞ CEPHESİ - Mart-Nisan 1997
THKP-C'nin
İdeolojik-Politik Çizgisinin Oluşumu
30 Mart 1972 günü Niksar'ın Kızıldere köyünde Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi'nin kurucusu ve önderi Mahir Çayan ve yedi yoldaşı ile Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu'nun iki savaşçısı, ülkemiz devrim tarihinin tanık olduğu ilk büyük çatışma sonucunda şehit düştüler. Ve aradan 25 yıl geçti. Tüm bu dönemde, On'lar, ülkemiz devrim mücadelesinde bir kilometre taşı olarak her dönemde devrim mücadelesinin yolunu aydınlattılar. On'lara dair çok şeyler söylendi. Kimileri, On'ların mücadelesinin yarattığı sempatiyi kendi oportünist amaçları için kullandı; kimileri On'ları küçük-burjuva anarşısti ilan etti. Kimileri On' ların yiğitliklerini, kahramanlıklarını öne çıkartarak, On'ların devrimci düşüncelerini silikleştirmeye çalıştı. Kimileri ise On'ları yok saydı. Ama On'lar, "Teoriyi devrim yapmak için okuduk, öğrendik. Ancak bu ulema olduk anlamında yorumlanmamalıdır. Biz sosyalizmin öğrencileriyiz. Ve bu öğrencilik hayatımız boyunca devam edecektir." diyerek savaştılar ve tüm çarpıtmalara, tahrifatlara ve suçlamalara karşın günümüze ulaştılar.
1960-72 dönemi, 1961 Anayasası'nin getirdiği sınırlı demokratik hak ve özgürlükler ortamında yürütülen ekonomik-demokratik mücadeleler ile başlamıştır. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nun (DİSK) kuruluşuyla birlikte yükselen işçi hareketi, giderek tüm halk kitlelerinin kendi talepleriyle harekete geçmesini getirmiştir. 1965'den itibaren yükselen kitle hareketleri, öğrenci gençliğin anti-emperyalist hareketleriyle birleşerek, tüm toplumun politize olmasını getirmiştir. Ancak dönemin en karakteristik yanı, ekonomik-demokratik hareketin belirleyiciliği ve bu hareketin örgütlerinin (işçi sendikaları ve öğrenci dernekleri) başatlığıdır. Bir başka deyişle, bu dönemde ekonomik ve demokratik kitle örgütlerinin faaliyetleri önde olmuş ve onlara özgün nitelikler kazandırmıştır.
1960-72 döneminin temel özelliklerinden bir diğeri ise, doğru devrimci çizgiye sahip Marksist-Leninist öncünün mevcut olmayışıdır.
Bu açıdan 1960-72 dönemi, ekonomik-demokratik mücadelenin ülke çapında yayıldığı, demokratik kitle örgütlerinin Marksist- Leninist öncünün mevcut olmadığı koşullarda tüm kitle hareketlerini yönettiği ve doğru devrimci çizginin oluştuğu ve de doğru devrimci çizgiye sahip devrimci öncünün kurulduğu bir dönemdir. Daha tam deyişle, bu dönem, Türkiye Halk Kurtuluş Partisi ve Türkiye Halk Kurtuluş Cephesi'nin oluşturulduğu ve onun devrim stratejisi olan Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi'nin formüle edildiği bir dönemdir.
Mahir Çayan yoldaş, Kızıldere'den kısa bir süre önce kaleme aldığı Kesintisiz Devrim II-III'de bu tarihsel dönemi şöyle ifade etmektedir:
"Bilindiği gibi Türkiye Solu'nda uzun yıllar revizyonizm, pratiğe ışık tutmayan entellektüel tahlilleri, kuyrukçu çalışma tarzı ve iğrenç ilişkileri ile etkin ve yönlendirici unsur olmuştur.
1961 Anayasası'nın oluşturduğu sınırlı demokratik haklar, bu akıma hiçbir tarihsel dönemde olmayan maddi bir ortam yaratmıştır.
Devrimci hareket, devrimci-milliyetçi bir rotanın peşine takılarak, onun himayesinde entellektüel planda yıllar önce sosyalizmin ustaları tarafından yazılmış, çizilmiş ve her biri, belli bir devrimci pratiğin ürünü olan siyasi tahliller, yerli 'teorisyenler' tarafından adaptasyonlarla, teori yeniden keşfedildi (!). Yıllar ülkedeki devrimci mücadeleye ilişkin 'nereden ve nasıl başlanmalıdır?' sorusuna açıklık getirecek somuta ilişkin hiçbir şey yazılmadan geçti. Kitap ve broşür çıkarma (ticaretle karışık) başlı başına bir eylem haline geldi.
Yetişen genç devrimci kuşaklar da bu ortamda, bu ortamın ilişkileri içinde sosyalist gıdalarını aldılar.
Ülkede belki hiçbir sömürge ülkede olmayan çok enteresan bir durum ortaya çıktı. Korkunç bir seviyede (!) (aslında yıllar önce ustalarca yapılmış olan) teorik polemikler, ideolojik spekülasyonlar solu kırıp geçirirken, pratik ise üç-beş üniversitelinin, küçük-burjuva anlamda yaptığı gençlik eylemleri olarak kalıyordu.
Revizyonist anlayışla, Amerikalar yeniden keşfediliyor, üç aşağı-beş yukarı, belli bir seviyede olan herkesin kabaca doğru olarak değerlendirebileceği, ülkenin tarihsel şartlarının içine 'lider teorisyen kadrolar' balıklama dalıyorlar. Kademe kademe önce, Osmanlı Imparatorluğu'nda Asya tipi üretim tarzı mı yoksa feodal üretim tarzı mı egemendi, arkasından da 1960'ların Türkiye'sinde feodalizm mi yoksa, kapitalist ilişkiler mi egemendir, yoksa var olan üretim ilişkileri kapitalize ilişkiler midir? tartışmaları solu kaplıyordu.
Feodalizm egemendir, kapitalizm egemendir tefrikalarının yayınlandığı dergiler etrafında fraksiyonlar savaşı en şiddeti ile yıllar boyu sürdü. Revizyonizm, oportünizm suçlamaları ortalığı kırıp geçirdi. Her çıkan dergi, birer 'ciddi' hareketin temsilcisi iddiası içinde sosyalist blok içindeki şu veya bu devlete karşı politik tavırlarından, Osman Gazi'den itibaren üretim ilişkilerinin gelişme sürecine ilişkin görüşlerini, ilk sayılarında 80-100 (hızını alamayan daha da fazla) sayfalık broşürlerle ortaya koyuyorlardı. (Aslında hepsinin değerlendirmesi de, terminoloji ve nüans farkları hariç, öz bakımından üç aşağı beş yukarı aynıydı.)
Genellikle soldaki samimi unsurlar da, bu havaya göre şartlanmışlardı. Sürekli olarak herkes, hergün dergilerde ve her yeni ayrılıkta yeni bir Amerika' nın keşfini bekliyordu. Oysa, dünyanın hiçbir ülkesinde devrim hareketi, önce teorik planda binlerce sayfalık yazıları yazıp, sonra da pratiğe geçmemişti. Ulemaların yazıları arasında artık samimi unsurlar ne yapacaklarını şaşırmışlardı.
Işte biz bu hava içinde, biraz da bu havanın etkisinde kalarak doğru çizgiyi, ayaklarımız bu bataklıkta olduğu için ağır ağır yürüyerek bulduk. Aynı yavaşlıkla da pratiğe geçtik." [1*]
İşte THKP-C, bu koşullar altında oluşturulmuştur. Mahir Çayan yoldaş THKP-C'nin oluşumunu şöyle ortaya koyuyordu:
"Sınıflar savaşının giderek keskinleşmesi ülkemizdeki ekonomik, politik ve sosyal krizi iyice şiddetlendirdi. Öyle ki, bugün toplumun bütün kesimleri, eskisi gibi yaşamak istememeleri bir yana, patlamaya hazır bir volkan gibi, bir kıvılcım beklemektedirler. Toplumun bütün kesimlerini sarsmaya başlayan bu devrimci kasırga, genç militanlara devrim arenasında sadece kendilerinin kaldığını gösterdi. Bu esen kasırga, devrimci kavganın çeşitli kesimlerinde fedakârca döğüşen genç militanların benliğinde, bilincinde ve kalbinde derin değişiklikler yaptı; her çeşit feodal ve ataerkil ilişkileri parçaladı. Hayat, devrimci pratiğin içindeki işçi, köylü, öğrenci militanları bir araya getirdi. Böylece, Leninizm temelleri üzerinde, devrimci yoldaşlığın oluşturduğu, kelimenin tam anlamıyla proleter devrimci bir örgüt doğdu. Bu örgüt, Türkiye'deki karşı-devrim cephesinin bütün baskı, şiddet ve cebrini göğüsleyerek kırsal alanlardan fabrikalara, üniversitelere kadar, bütün kesimlerdeki devrimci mücadeleyi yönlendirme gayretleri içinde olanların örgütüdür." [2*]
Bir yandan yükselen kitle hareketlerini yönlendirmeye çalışan THKP-C kurucuları, diğer yandan revizyonizme ve oportünizme karşı yoğun bir ideolojik mücadele vererek bu aşamaya ulaşmışlardır. Mahir Çayan yoldaşın değişik zamanlarda kaleme aldığı yazılar incelenecek olursa, bu mücadelenin ne denli yoğun ve derinliğine olduğu hemen görülecektir. Günümüze kadar sürekli gözden kaçırılan bu olgu, ülkemiz devrim tarihinde belirleyici bir konuma sahiptir.
THKP-C'nin ideolojik-politik çizgisinin oluşturulduğu bu dönemdeki ideolojik mücadele, bir yandan revizyonizmin ve oportünizmin açığa çıkartılması yönünde sürdürülürken, diğer yandan doğru devrimci çizginin oluşturulması yönünde ilerlemiştir.
Mahir Çayan yoldaşın ideolojik formasyonunu da açıkca ortaya koyan bu sürecin en önemli belgesi 12 Ağustos 1969 tarihinde Türk Solu'nda yayınlanan Revizyonizmin Keskin Kokusu başlıklı yazıdır.
Mahir Çayan yoldaş bu yazısında, o dönemin "lider teorisyen kadrolar"ından K. Somer'in Lenin'in Devlet ve Devrim kitabına yönelik çarpıtmaları ve tahrifatları sergilerken şöyle demektedir:
"Bu yazı proletarya devletinin kurulmasına yönelik Marksist devrim teorisinde, dolayısıyla Marksist bilimde yapılan tahrifatı ortaya koymak için yazılmıştır...
Herhangi bir düşünce sistemine kişi katılır veya katılmaz, bu seçiş tamamen ona ait ve onun özgürce yapacağı bir zihni işlemdir. Ancak ister kabul edelim, ister etmeyelim 'bilimsel namusluluk' içinde kalmak istiyorsak, düşünce sistemlerinin kanun ve tezlerini tahrif etmeden ortaya koymak gerekir. 'Bilimsel namusluluk' için bu da yetmez; hangi dünya görüşü olursa olsun, o düşüncenin ustalarının eserlerine yapılan tahriflere müdahele ederek subjektif olarak kabul etmesek bile, meseleyi objektif olarak ortaya koymamız ve yapılan tahrifatı düzeltmemiz gerekir." [3*]
Görüldüğü gibi, Mahir Çayan yoldaş, genel olarak bilim, özel olarak Marksist düşünce karşısında nasıl bir yaklaşım içinde olunmasını açık ve net bir biçimde ortaya koymaktadır. Günümüze kadar THKP-C'nin ideolojik-politik çizgisine yönelik her türden revizyonist ve oportünist tahrifat gözönüne alınacak olursa, Mahir Çayan yoldaşın 1969 yılında yazdığı bu sözlerin değeri daha da artmaktadır.
"Bilimsel sosyalist teoride tahrifler yapma ve kafaları bulandırma eylemi, mutlaka bilinçle ve art niyetle yapılmaz. İnsanlığın mutluluğu, özgürlüğü, vb. gibi yüce amaçlarla yola çıkan kişi, iki bin yılın idealist tortularından salt anlamıyla arınamamasının ve de devrimci teoriyi kavrayamamasının sonucu -proleter sosyalist teorinin lafızlarına kölece bağlanılması, sınıf iç güdüsünde devrim yapamamış sözde sosyalist, pratiğe katılmayan bir bireyci vb.- bilimsel sosyalist teoride tahrifler yaparak, gerici sınıfların hesabına pekala çalışabilir. Bu kişiye, literatürde 'objektif olarak ajan' denilir." [4*]
Mahir Çayan yoldaş, bu değerlendirmesi ile, Marksizm-Leninizmin tahrif edilmesinin öznel ve nesnel yönünü açık biçimde sergilemektedir. Mahir Çayan yoldaş, bu belirlemeleriyle, aynı zamanda, Marksist-Leninistler için ideolojik mücadelenin kurallarını açık bir biçimde ifade etmektedir.
"... anti-sosyalist güçlerin, kılık değiştirip devrimci saflara sızarak, bilimsel sosyalist teoride sabotajlar yapmasına literatürde 'oportüniznm' denir. Oportünizm bukalemun gibidir. Amacı için girmeyeceği kılık, yapmayacağı şey yoktur.
'Oportünizm, çeşitli kılıklara bürünerek sosyalist hareket içinda ortaya çıkar. Oportünizmin kılığını, o ülkenin ekonomik ve sosyal bünyesi, gelişme derecesi -gelişme derecesi ile kopmaz bağları olan- proletaryanın politik bilinç ve örgütlenme düzeyi, dolayısıyla ülkenin içinde bulunduğu devrim aşamasının niteliği belirler. Kısaca denirse, dünyadaki ve ülkedeki hakim ve tali çelişkilere göre oportünizm biçimlenir, kılıf kıyafetini ayarlar. Hangi devrim süreci içinde olursa olsun, hangi kılığa bürünmüş olursa olsun oportünizmin değişmez özelliği ideolojik mücadeleden kaçmaktır. Oportünizmin panzehiri ideolojik mücadeledir. Oportünizm devrimci teorinin karşısına hiçbir zaman açıkca çıkamaz.'" [5*]
Oportünizme karşı uzlaşmaz ve sürekli bir mücadelenin neden gerekli olduğunu ortaya koyan Mahir Çayan yoldaş, aynı zamanda bu ideolojik mücadeleyi en etkin bir biçimde yürütmüştür. Ve Mahir Çayan yoldaşın bu niteliği, çeşitli biçimlerde gözden kaçırılmaya çalışılmıştır. Bunun başarılamadığı yerde, kendisinin bir "kitap kurdu" olduğu söylenerek içi boşaltılmaya çalışılmıştır. Onun kitap okuyarak, masa başında oturarak "teori" ürettiğini açık biçimde söylemeye cesaret edemeyenlerin bu yeni taktiğini yıllar önce görmüşcesine şöyle yazmaktadır Mahir Çayan yoldaş: "Teoriyi devrim yapmak için okuduk, öğrendik. Ancak bu ulema olduk anlamında yorumlanmamalıdır. Biz sosyalizmin öğrencileriyiz. Ve bu öğrencilik hayatımız boyunca devam edecektir."
Mahir Çayan yoldaş için kitap, Marksizm-Leninizmin öğrenildiği bir araçtır. Ancak salt kitap okumak için okumak, bir devrimci için anlamsızdır. Böyle bir tutum, entellektüelizmden başka birşey değildir. (Mahir Çayan yoldaş bunu "ulemalık" olarak ifade etmektedir.)
Mahir Çayan yoldaş, aynı yazısında, ilk kez devrim stratejisi sorununu ele alır.
"İçinde yaşanılan toplumun süreci içinde çelişmelerden ana çelişmenin saptanarak, bu ana çelişmenin tayin ettiği, o sericin niteliğinin belirtilmesine, (devrimci aşamanın tayini) ve bu niteliğe uygun devrim şiarlarının kompoze edilmesine Marksist literatürde 'strateji' denir. Aslında askeri bir kavram olan strateji fethetme sanatıdır. Ana çelişmenin niteliğini tayin ettiği süreç -herhangi bir şeyin gelişim sürecinde var olan farklı aşamalar- içinde çeşitli aşamaları ihtiva eder. Ve her aşamada farklı şartları içinde taşır. Farklı şartlar da doğal olarak farklı özellikleri gerektirir. İşte 'taktik' denilen esnekliğin biçimlendirilmesinin önemi buradan çıkar. Taktik ana çelişmenin niteliğini tayın ettiği sürecin, değişik aşamalarının değişik şartlarına göre (sürecin belli aşamalarında bazen tali çelişki ana çelişki ile üstüste gelebilir, bazen de ana çelişmenin bazı kısmi unsurları çözümlenir), bu, şartlara uygun pozisyonlar çizme, şartlara uygun, tecrit edilmiş hareketler yapma sanatıdır." [6*]
Mahir Çayan yoldaşın, diyalektik ve tarihi materyalizmin bakış açısı içinde strateji ve taktigi ortaya koyarken yaptığı bu tanımlar, bugün kendilerini örgüt olarak ortaya koymuş, ama hiçbir stratejiye sahip olmayan pekçok örgütlenme için önemli ders niteliğindedir.
THKP-C'nin devrim stratejisi olan Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi'nin kesin biçimde ortaya konulduğu Kesintisiz Devrim II-III'ü ideolojik ve politik olarak eleştiremeyen oporotünizmin tüm çabası, bu yazının teorik bir metin olmadığını göstermek olmuştur. İşte bu oportünist dedikoduya en iyi yanıtı, yine Mahir Çayan yoldaşın yazıları vermektedir.
"Hareketin, hareket halindeki doktirinidir Marksizm. Engels'in deyişiyle, ezbere öğrenilmesi ve mekanik olarak tekrarlanması gereken bir dogma değil, bir gelişim kuramıdır.
Ve Marksizmde mutlak, nihai bir gerçek yoktur. Gerçek izafidir, hareket halindedir ve geçicidir.
Marksist bilgi edinme somut tahlili dışında herhangi bir tahlilin belirli tabiatı üzerine bilgi edinme olanağı yoktur.
Marksizmin ustaları daima devrimci diyalektiğin bu değişmez ilkesini kullanmışlardır. Marksizm de gelişme halindedir. Çünkü doğa bilimlerinin bugünkü bulguları ile sınırlıdır bilgimiz. Bu nedenle bugün yeterli olan yarın yetersizdir. Marksizm kendini devamlı aşan ve yenileyen bir dünya görüşüdür." [7*]
Marksimden bihaber kişilerin örgüt kurduğu, örgüt yönettiği, devrimcilik yaptığı ülkemizde, Mahir Çayan yoldaş şunları yazmaktadır:
"Revizyonizmin felsefi temeli de agnostizmden başka birşey değildir. (Revizyonistler eklektik 'seçimci' bir yöntemle sorunları ele alıp yorumlarlar. Ancak 'eklektizmlerinin' temelinde agnostizm 'bilinemezcilik' yattığı açıktır.)...
Bilindiği gibi gerçek her yerde somuttur. Bu nedenle Marksizmin tahlil metodu, daima 'somut durumların somut tahlilidir'. Bunun dışında nesnel bilgi edinme yolu yoktur.
Ama diyalektik yöntem kullanıyorum diye 'somut durumların somut tahlilinde', tahlile tabi tuttuğun sorunu bıraktın mı hapı yuttun demektir. İşte o anda diyalektik yöntem, mekaniğe, senin dünya görüşün de, bilinemezciliğe dönüşür de sen hala Marksist diyalektikle sorunlara yaklaştığını zannedersin.
Kısacası, 'somut durumların somut tahlili'ni kullanmaya kalkan, diyalektikten habersiz, çatışı dar mekanik kafaların düşeceği kaçınılmaz yer, 'agnostizm' dir. Oysa Marksist diyalektik 'somut durumun somut tahlilinden' objektif bilgi teorisine geçer.
Diyalektik objektif bilgi teorisinden habersiz, sözüm ona bir Marksist, vahaya bakıp da çölün de yeşil olduğunu zanneden kişiden farksızdır.
Bütün, parçalarında nicelik farklılıkları içinde yansıdığı gibi, parçalar da bütünden aynı biçimde yansır. Yani özel ile genel, genel ile özel arasında sıkı bir bağ vardır. İşte bu bağı, bu ikili bilme yolunu bire indirgemek, Marksist diyalektiğe 'elveda' demektir.
Gerçeğe bakış ancak somutun tahlilinden bilimsel soyutlamaya geçişle olur. Bu soyutlama ile soyut, fakat gerçekliğe (somuta) dayanan kavram ve ulamlar formüle edilerek genel Marksist bir teze gidilebilir. (Marksist herhangi bir tezin evrenselliği o tezin ilişkin olduğu sürecin devamıyla sınırlıdır.) Ancak böyle bir yöntem ile gerçeğin sonsuzca giriftliği içinde somuta açık veya gizli yansımış hareket ve kanunlarına varılabilir." [8*]
Görüldüğü gibi, Mahir Çayan yoldaş, 1969 yılında yazdığı yazıda Marksist bilgi teorisini ele almakta ve bu bilgi teorisinin en özlü açıklamasını yapmaktadır. Bugün kendisine devrimciyim, yani Marksistim diyen pekçok kişinin sözcük olarak bile bilmediği Marksist bilgi teorisinden söz eden Mahir Çayan yoldaşın kurucu ve önderi olduğu THKP-C'nin nasıl bir teorik temel üzerinde inşa edildiğini herkesin bir kez daha düşünmesi gerektiği açıktır. (THKP-C'den geldiklerini ilan eden ve üstelik THKP-C'nin "mirası"na sahiplenen ve bu mirasın "kendilerinde" olduğunu söyleyenlerin ne denli "mirascı" olduklarını yayınlarına bakarak görmek olanaklıdır.)
Revizyonizmin Keskin Kokusu yazısının ikinci kısmında Mahir Çayan yoldaş K. Somer'in tahrifatlarını sergilerken bu kez de "politik konjonktür"ü ele alır. Marksist-Leninist bir örgüt için yaşamsal öneme sahip olan bu kavram, doğrudan mevcut durumun (özel ya da genel) tahlilidir. Ve Mahir Çayan yoldaş, bu konuyu ele alırken, aynı zamanda THKP-C'nin mevcut durum değerlendirmesini nasıl yaptığını ortaya koymaktadır.
"Kısaca özetlersek, 'politik konjonktür' veya 'aktüel uğrak' kavramı, 'belli bir toplumda, tarihin belli bir anında, o toplumdaki sınıflar ve güçler arasındaki kuvvet dengesinin objektif durumu' anlamına gelir." [9*]
Görüldüğü gibi, Mahir Çayan yoldaş mevcut durum tahlilinin ne olduğunu ve neleri kapsadığını politik konjonktür kavramı ile ortaya koyarken, aynı zamanda günümüzde kendilerini "Marksist teorisyen"diye sunan M. Belge türünden entellektüellere açıkca ders vermektedir.
İşte 1969 yılında Mahir Çayan yoldaş tarafından kaleme alınan Revizyonizmin Keskin Kokusu'nda ortaya konulan teorik temeller, THKP-C'nin ideolojik-politik düzeyini açık biçimde göstermektedir. THKP-C'nin devrim stratejisi olan Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi bu teorik temeller üzerine yükselmiştir.
"Partimiz, diyalektik ve tarihi materyalizmin ilkeleri üzerine kurulmuş Leninist bir partidir. Partimiz Marksizm-Leninizm kılavuzluğu altında, emperyalizmin III. bunalım döneminin çelişki ve ilişkileri ile, bu çelişki ve ilişkilerin Türkiye'ye yansımasının (ülkemizin tarihi, sosyal, politik, ekonomik, psikolojik niteliklerinin) devrimci tespitinden hareketle Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi'ni, devrim stratejisi olarak saptamıştır.
Bu stratejik çizgi, kır ve şehiri, silahlı propaganda ve öteki politik kitlevi mücadele biçimlerini diyalektik bir bütün olarak ele alan çizgidir.
Bilindiği gibi, gerilla savaşı kavramı, kavram olarak tek başına nitelik belirleyici değildir. Merkezi otoriteye karşı mahalli mütegallibe de, düzenli birlikleri yenilmiş bir ordu da düşmanına karşı gerilla savaşı yürütebilir.
Gerilla savaşının devrimci politik amaçlarla, siyasi gerçekleri açıklama kampanyasının bir aracı olarak yürütülmesine, yani politik kitle mücadelesi olarak ele alınmasına Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi denir. Politikleşmiş askeri savaş stratejik çizgisinin teorik kaynakları, hareket çizgisi, somut durumların somut tahlilindedir. Yani genel olarak emperyalizmin III. bunalım döneminin ayırtedici niteliklerinde, özel olarak bu çelişki ve özelliklerin Türkiye şartlarına yansımasında yatmaktadır.
Devrim stratejisini bu şekilde saptayan bir örgütün örgütsel ilkesi de, bu Leninist çizginin örgütsel ilkesi olan, politik ve askeri liderliğin birliği ilkesidir."
Dipnotlar
1* Mahir Çayan: Kesintisiz Devrim II-III
2* Mahir Çayan: Yayın Politikamız
3* Mahir Çayan: Revizyonizmin Keskin Kokusu-I
4* Mahir Çayan: Revizyonizmin Keskin Kokusu-I
5* Mahir Çayan: Revizyonizmin Keskin Kokusu-I
6* Mahir Çayan: Revizyonizmin Keskin Kokusu-I
7* Mahir Çayan: Revizyonizmin Keskin Kokusu-I
8* Mahir Çayan: Revizyonizmin Keskin Kokusu-I
9* Mahir Çayan: Revizyonizmin Keskin Kokusu-II