KURTULUŞ CEPHESİ - Kasım-Aralık 1996
"Tarih tanığımızdır,
bir gün mutlaka kazanacağız."
Kendisini halkın davasına adayan her devrimci, her türlü özveride bulunmak zorundadır. Her türlü zorluğa karşı göğüs gererek, insanlığa karşı, tarihe karşı sorumluluğunu yerine getirmek zorundadır. Faşizmin egemen olduğu bir ülkede, devrimci mücadelenin engin denizine atılan tüm devrimcilerde olduğu gibi, bizler de, ağır bedeller ödeyeceğimizin bilincindeyiz. Çünkü, egemen sınıfların sırça köşklerini başlarına çalmak, onların zorunu alt etmekle olacaktır.
Ezen ve ezilenlerin tarih sahnesine çıkmasıyla birlikte, sömürücü sınıflar, kendi iktidarlarını katliam, işkence, baskı, yasaklar, kan, vahşet, yalan ve zindanlar üzerine inşa edegelmiştir. Halka ışık tutan, halka gerçekleri anlatan, halkın çıkarlarını savunan ve bu uğurda can bedeli bir mücadele veren devrimcileri ve aydınları, ya katlederek ya da zindanlara tıkarak saltanatlarını sürdüregelmişlerdir. Tüm insanlık tarihi, bu çabaların boşuna olduğunu her zaman bizlere göstermiştir. Çünkü, tarih hep ileri doğru akar; eskiyen her toplum, yerine, yeni toplum biçimlerini bırakmak zorundadır. Eskiyen her toplum, yeni toplumun gelişmesine ayak bağı olmuş, insanlığın ilerlemesine set çekmeye çalışmıştır. Ve her eski toplumun egemen sınıfları, can havliyle yeni toplumun savunucularına, temsilcilerine saldırmış, onları katliamdan, işkenceden, toplu kıyımdan geçirmiş, ama yine de kendini yıkımdan alıkoyamamamıştır. Tarih bu konuda tanığımızdır. Devrimciler, öldürülerek, işkenceden geçirilerek, zindandala tıkılarak yok edilemez, mücadeleleri durdurulamaz. Aksine, ülkemizin bereketli topraklarında devrimci mücadele her gün biraz daha ivme kazanarak gelişmektedir. Sömürücü sınıfların çıkmazı ise, ekonomik ve siyasal olarak gün geçtikce derinleşmektedir.
Emperyalistlere göbekten bağımlı olan ülkemizin hakim sınıfları, derin bir ekonomik ve siyasi buhran içindedir. Kendiliğinden kitle haraketleri ve devrimci mücadelenin gelişimi, beraberinde, hakim sınıfların çok yönlü krizini derinleştirmektedir. IMF patentli ekonomik reçetelerle her yıl yeni zam paketleri açılmakta, ağır vergiler emekçi sınıfların sırtına yüklenmekte, halkımız derin bir sefalet içine itilerek, sofrasındaki ekmek gün geçtikçe küçültülmektedir. Bunun yanısıra, yeralatı ve yerüstü zenginlik kaynakları ve emekçilerin alınteri emperyalistlere peşkeş çekilmektedir. Bakanlar, Başbakan, milletvikilleri gırtlaklarına kadar rüşvet, yolsuzluk ve ahlâksızlıklar içindedir. Aralarındaki çıkar dalaşından dolayı, sanki kendileri çok temizmiş gibi, bu rezilliklerini birbirlerine karşı koz olarak kullanmakta ve halklarımızı aldatma uğraşı içerisindedirler. Daha kurulalı birkaç ay olan ANAYOL hükümeti çatırdamaya başlamıştır. Bizler biliyoruz ki, ANAYOL hükümetiyle çatırdayan, aslında, emperyalizmin ve onun ülkemizdeki işbirlikçilerinin politikaları ve egemenlikleridir.
Kurulan ANAYOL hükümeti, devrimci mücadele ve halk muhalefetini bastırma, IMF patentli acı reçeteleri uygulama, KİT'leri emperyalist ağababalarına peşkeş çekme perspektifleriyle oluşturulmuştur. Yine her zaman olduğu gibi bütçenin büyük bir bölümü sosyal ve ulusal kurtuluş mücadelesini bastırılması için kullanılmaktadır. Yeni zamlar, vergiler halklarımızın başına bomba, polis cobu, kurşun olarak geri dönmektedir. Yoksul Kürt ve Türk köyleri yakılmakta, köyler boşaltılmakta, ormanlar yakılmakta, köylüler işkenceden geçirilmekte, kurşunlanmaktadır.
Ülkemiz emekçi sınıflarının en küçün ekonomik-demokratik mücadelesi bile, polis cobu ve kanla bastırılmaya çalışılmaktadır. İşçi sınıfının ve emekçilerin birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs'lar provokasyonlarla kana boyanmaktadır. Son 1 Mayıs'da üç yiğit devrimcinin katledilmesi devletin kanlı politikalarını bir kez daha göstermiştir.
Yukarda saydığımız faşist politikalar, bu haliyle, Latin-Amerika diktatörlüklerine taş çıkartacak niteliktedir.
Görevi halktan gerçekleri gizlemek ve halkı aldatmak olan medya, bu katliamları, işkenceleri, baskıları gizleyerek saldırı ve provokasyonlara zemin yaratmakta ve halkımızın üzerine çekilen koyu sis perdesinin daha da koyulaştırılması için üzerine düşeni fazlasıyla yerine getirmektedir. Elbette ki, objektif habercilik yapmalarını beklemiyoruz. Ama sanmasınlar ki, bu yaptıkları yanlarına kâr kalacaktır.
Medyadan söz ederken, bir başka çarpıtmasına da Bursa Özel Tip Cezaevinde tanık oluyoruz. Açığa çıkartılan özgürlük eylemimizi TKP (ML), TİKB, THKP-C/HDÖ ve MLKP örgütleri gerçekleştirmesine rağmen ve bunu üstlenmelerine rağmen hedef çarpıtmak için "tüneli PKK ve Devrimci Sol gerçekleştirmiştir" deyip PKK ve Devrimci Sol tutsakları hedef gösterilmiştir. Bu vesileyle bu gerçeği bir kez daha dile getirmeyi gerekli gördük.
Halkımızın üzerinde bunca zulüm ve baskının olduğu koşullarda biz devrimci tutsakların elini kolunu bağlayıp oturması elbette beklenemez. Dışardaki mücadeleye aktif olarak katılmak, faşizme karşı dişe diş bir mücadele yürüten yoldaşlarımızla aynı siperde döğüşmek için elbette ki özgürlük eylemi örgütleyerek faşizmin zindanlarını deleceğiz. Bu, devrimci tutsakların meşru hakkı ve görevidir. Faşizmin tüm politikalarına karşı, zindanlarda bulunan biz tutsaklar boyun eymedik, eymeyeceğiz. Varolan koşullara karşın devrimci yaratıcılığımızla bugüne kadar olduğu gibi, bugünden sonra da, faşizmin duvarları bizleri durduramayacaktır. Biz devrimci tutsaklar, cezaevlerini mücadeleden kopuk alanlar olarak ele almıyoruz. Cezaevlerindeki tutsaklık koşullarında insanlık onuruna yaraşır bir yaşam tarzının oluşturulabilmesi için her türlü katliam, işkence ve baskılara göğüs gerilerek bugünlere gelindi. Bu uğurda yüze yakın arkadaşımızı şehit verdik, yüzlerce arkadaşımız da açlık grevlerinde ve ölüm oruçlarında sakat kaldı. Bugünkü elde ettiğimiz koşulları, şehitlerimizin bizlere bıraktığı direniş mevzilerini korumak halka ve devrime karşı sorumluluğumuzun bir gereğidir. Can vererek elde ettiğimiz bu mevzileri gerekirse can vererek koruyacağız. Bugüne kadarki pratiğimiz bunun göstergesidir. Ayrıca, pratik, bir şey daha göstermiştir ki, devrimci tutsaklar en zor koşullarda dahi özgürlük eylemi örgütlemişler ve başarıyla gerçekleştirmişlerdir. Bunu başarmak azmin ve yaratıcılığın bir göstergesidir. İşte bu azim ve yaratıcılığın bir ayağı da, son süreçte açığa çıkartılan Bursa Özel Tip Cezaevindeki özgürlük eylemimizdir. Gerçekleştirdiğimiz özgürlük eylemimiz, devrimci dostluk ve dayanışmanın en güzel örneklerinden biridir. Dört dost devrimci örgüt, TKP (ML), THKP-C/HDÖ, MLKP, TİKB geceyi gündüzüne katarak, karşılaşılan tüm zorluklara rağmen uzun bir süre eylemi sürdürmüş ve gizlemeyi başarmıştır. Eylemimiz bir talihsizlik sonucu ortaya çıkmıştır. Bundan sonra, tüm eksikliklerimizden dersler çıkarıp daha güçlü özgürlük eylemleri örgütleyeceğiz. Bizlerin özgürlük tutkusunu hiçbir geçici yenilgi yok edemez. Başarısızlıklardan ders çıkarıp başarmanın yollarını araştıracağız. Bugün başarılı olamadık ama, bir gün mutlaka biz kazanacağız.
Devrimci yaratıcılık, dosta ve düşmana, devrimciler bu işi yapar, sözünü söyletmiştir. Bunun haklı gururunu taşıyoruz. Onlarca özgürlük eylemi bunun boş bir söylem olmadığının göstergesidir. Cezaevlerindeki tüm kısıtlama ve tedbirlere rağmen, dökülen beton, atılan demir ve kazılan çukurlara rağmen, devrimci tutsaklar, en sert betonu delerek, demirleri gerektiğinde tırnaklarıyla törpüleyerek ve ellerini bir kürik gibi kullanarak özgürlük eylemlerini başarmışlardır. Başarılan her özgürlük eylemi, halkımızın ve devrimcilerin moral kaynağı olurken, faşizmin korkulu rüyası haline dönüşmüştür. Özgürlük eylemleriyle devrimci savaşa katılan her deneyimli militan, düşmanlarımızın korkularını daha da artırırken, devrimci güçlerin gelişmesine ve kitleselleşmesine katkıda bulunmuştur.
1990 yılının başırdan itibaren devrimci örgütlerin kitleselleşme yönündeki artan çabaları ve emekçilerin yükselen muhalefeti., egemen sınıfları korkutmuştur. Gelişen muhalefeti ortadan kaldırmak için bir yandan baskı ve şiddetini artırırken, diğer yandan da DGM' ler aracılığıyla cezaevlerini doldurmaya başlamıştır. Buna rağmen, tüm bu yöntemlerin kendisini kurtaramayacağını bildiği için, gözaltına alma amacı gözetmeden sokak ve ev infazları gerçekleştirmiş, gözaltına almak zorunda kaldıklarını da ya katletmiş ya da işkencelerle sakat bırakma yoluna gitmiştir. Devrimcilere ve halka karşı gerçekleştirilen bu katliamlara, özgürlük eylemleri ile kavgaya katılanlar da dahil edilmiştir. Böylece "firar ederseniz sizi yaşatmayız" mesajı verilmekte, firar düşünceleri ve çabaları bu etkiyle ortadan kaldırılmak istenmektedir.
Geçmişte, tarih, nice devrimci ve emekçilerin katliamına ve tutsaklığına tanır oldu. Nice diktatörlür gelip geçti bir karabasan gibi ve nice sömürücü sınıflar. Hiçbirisi, eskiyen, çürüyen ve kokuşmuş düzenlerini koruyamadılar.
Bizler de, kendi ülkemizde, nice kavgalara ve tutsaklıklara tanık olduk. En son 12 Eylül faşist cuntası nice devrimciyi katletti, nicelerini sakat bıkartı ve binlercesini en kötü koşullarda yıllarca zindanlarda tuttu. Ama, ne devrimcilerin savaşını, ne emekçilerin kavgasini, ne devrimci tutsakların haklı eylemlerini, ne de firarlarını önleyebildi.
Bizler, devrimci savaşın içinde örgütlü bireyler olarak yer almaktan ve devrimvi kimliğimizden her zaman onur duyduk. Devrimci kimliğimizi korumak, özgürlük eylemleriyle dışardaki yoldaşlarımızın dişe diş kavgalarında bir sıra neferi olarak yerimizi almak, emperyalizmin ve onun bir avuç uşaklarının sömürü ve katliamlarını ortadan kaldırmak için gerekirse yaşamlarımızı feda etmekten çekinmeyiz. Önderlerimiz ve daha nice yoldaşlarımız gibi onurluca ve bir kez ölür, halkımızın kalbine gömülürüz. Her düştüğümüz yerden onlarca, binlerce yeniden diriliriz. Ama, bizleri öldürenler, işkencelere maruz bırakanlar ve sömürenler her gün binlerce kez ölecek ve eninde sonunda yok olup gideceklerdir.
Özgürlük eylemimizin bir başka boyutu da, değerli dost, güzel insan TKP (ML)'nin yiğit savaşçısı, firar eylemimizin mimarlarından Mustafa Kaya'nın eylemimiz ortaya çıktıktan kısa bir süre sonra hastahanede öldürülmesidir. Mustafa Kaya'nın katili devlettir. Hastahane, asker-polis ve idare üçgenidir. Adli Tıp raporları dahi, Mustafa Kaya'da rastlanan rahatsızlıkların ölümüne sebebiyet veremeyecek nitelikte olduğunu tespit etmiştir. Elbette ki devlet, kendi katillerinden hesap sormayacaktır, olayı örtbas etmeye çalışacaktır. Ancak halkın ve devrimcilerin belleği güçlüdür. Nasıl ki, bugüne kadar hiçbir katil cezasız kalmadıysa, bunlar da, devrimci, komünistlerin ellerinden kendilerini kurtaramayacaklardır.
Devrimciler öldürülerek devrim mücadelesi durdurulamaz. Binlerce şehidimize rağmen, mücadelemiz çığ gibi büyümekte, yığınları kucaklamaktadır. Varacağımız yere şehitlerimizin üzerinde yükselerek varacağız. Onlar, geleceğimizin teminatıdır. Ve onların önünde saygıyla bir kez daha eğiliyoruz.
Son olarak, özgülümüzde gerçekleştirdiğimiz özgürlük eylemimize gelince, daha önceki ifadelerimizde de bu eylemi üstlendiğimizi belirtmiştik. Bu savunmamızda da değinmeye çalıştığımız gibi, eylem, devrimci bir eylemdir. Bu tür eylemler, her devrimci tutsağın en meşru haklarından birisi ve görevidir. Bu eylemimizde de, diğer özgürlük eylemleri gibi, devrimci yaratıcılığın ve devrimci dayanışmanın en güzel örneklerinden birisidir. Geçici olarak başarısızlığa uğramamız, devrimci azmimizden ve bir gün başaracağımıza olan inancımızdan hiçbir şey götürmemiştir. Devrimciliğin güzel yanlarından birisi de iyimser olmaktır. Ama bu iyimserlik, ayakları havada bir iyimserlik değildir. Bilimsel temellere dayanan bir iyimserliktir. Kötümserlik, çürüyen, yıkıma giden sınıflara mahsustur. Bundan dolayı, bir gün mutlaka başaracağız.
Eylemi, TKP (ML), THKP-C/HDÖ, TİKB ve MLKP gerçekleştirmiştir. TKP (ML) adına Kemal Özelmalı ve Ali İhsan Özkan; THKP-C/HDÖ adına Erdoğan Toprak; TİKB adına Mustafa Yaşar; MLKP adına Kerim Tepeli olmak üzere üstleniyoruz. Tarih tanığımızdır, bir gün mutlaka kazanacağız.
YAŞASIN ÖZGÜRLÜK EYLEMİMİZ!
YAŞASIN DEVRİMCİ YARATICILIK!
YAŞASIN DEVRİMCİ DOSTLUK VE DAYANIŞMA!
KAHROLSUN FAŞİZM, YAŞASIN MÜCADELEMİZ!
15.5.1996