KURTULUŞ CEPHESİ - Kasım-Aralık 1996
Kurtuluş Cephesi'nden Çağrı
"Bir mermi de benden aslanım,
Bir mermi de benden.
Bir mermi de benden zafer topları
Mukaddes namlular.
Daha gelmesin mi bahar,
Daha gülmesin mi ağlayanlar?..."
"Bugün sizleri Türkiye devrimci mücadelesinin geliştirilmesi ve yükseltilmesi için, maddi ve manevi her türlü desteğinizi ve katkınızı vermeye çağırıyoruz.
Bu zorlu mücadelede, hepinizin, hepimizin küçük büyük demeden yapacağı çok şey vardır."
KURTULUŞ CEPHESİ olarak iki yıldır yaptığımız çağrımız bu ifadelerle bitiyordu.
Bu çağrımız, açık biçimde devrim için katkıda bulunmak isteyen herkese yöneltilmiş bir çağrıdır.
İlk anda, Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi doğrultusunda yürütülen devrim mücadelesinin böyle bir katkıya ne gereksinmesi olabileceğini düşünenler çıkabilecektir ve çıkmıştır da. Öyle ki, böyle bir mücadelenin çok daha "kolay" ya da"farklı" biçimlerde ve üstelik ortaya çıkacak katkıyı kat ve kat aşacak düzeyde olanaklar sağlayabileceğini düşünenler olacaktır ve olmaktadır da.
Bu tür düşüncelerin, devrimin kitlelerin eseri olduğunu, devrimci savaşın sadece belli sayıda öncü savaşcının sürdürdüğü bir mücadele olmadığını kavradıklarında değişeceği de açıktır.
Öncü savaşçıların her türlü olumsuz koşullarda ve her türlü olanaksızlık içersinde üstlerine düşen görevleri büyük bir özveriyle yerine getirmeye çalıştıklarını bilmeyen yoktur. Onların bu mücadelesi, her türlü değerlendirmenin üstündedir.
Şu an, çağrının yapıldığı düzeyde, önemli olan, onların bu mücadeleyi, hangi koşullarda ve nasıl yürttükleri değil, onların dışındaki herkesin, bu mücadeleye ne verebileceğidir. İşte çağrımızın asıl nedeni budur. Öncü savaşçıların yürüttükleri mücadelenin geliştirilmesine, onların karşılaştığı küçük de olsa kimi olanaksızlığa nasıl bir katkıda bulunabileceğini düşünen ve bunun yollarını bulmaya çalışan herkes, bizim çağrımızın muhatapları durumundadır.
Ancak, yıllardır değişik zamanlarda, değişik sol örgütler tarafından yürütülen kampanyaların yaratmış olduğu kimi olumsuz hava, zaman zaman, bu türden çağrılar karşısında değişik tepkilerin ortaya çıkmasına da neden olmaktadır. Öyle ki, kimileri, bu tür çağrıları duyduklarında "yine mi?" diyerek tepki göstermekte ve bugüne kadar kimlere ne verdiklerini sıralayarak karşı çıkmaktadırlar. Kimileri, çağrı sahiplerini küçümseyerek tepki göstermekte ve bir çeşit "sadaka" verir bir davranışta bulunmaktadırlar. Bu tür davranışlarla karşılaşmış sayısız devrimci örgüt üyeleri, sempatizanları vardır. Doğal olarak bu tür davranışlar karşısında öfke duyulmaktadır.
Ama tüm çağrının, sadece ve sadece devrim mücadelesine istemsel olarak katkıda bulunmak isteyen, doğrudan mücadelenin bilfiil içinde yer alamasalar bile, küçük de olsa katkı vermek isteyen ilerici, demokrat, yurtsever ve devrimcilere yönelik olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Özellikle demokratik halk devrimi mücadelesinin gündemde olduğu ülkemizde, değişik sınıflarla kurulan ilişkiler, küçük mülk sahibi kesimlere yöneltilen çağrılar, kimi durumlarda yukarda sözünü ettiğimiz türden olumsuzlukları beraberinde getireceği açıktır. Elbetteki yoksulluğa, sömürüye, baskıya karşı yürütülen mücadele, yoksulların mücadelesidir. Onların devrim mücadelesine verebilecekleri canlarından başka çok az şeyleri vardır. Bu, kimi durumda bir somun ekmeğini paylaşmak olarak ortaya çıkar. Onlar, parasal olarak fazla bir kıymeti olmasa da, pratik olarak çok değerli katkılarda bulunmaktadırlar. Bu yüzden, onlar, bu çağrımız karşısında, kendi yaşam gereksinmelerini bile karşılayamadıkları bir ortamda, özverilerde bulunarak, maddi pek çok katkıda bulunmak durumundadırlar. Onların katkılarının parasal karşılıklarının büyüklüğü hiç bir zaman önemli olmamıştır ve olamaz da.
Bunlar bilinen gerçeklerdir. Öyleyse, neden bu çağrı yapılmaktadır? diye düşünülecektir. Eğer onlar, bu çağrının doğrudan muhatapları olarak, her zaman bu katkıları veriyorlarsa, ayrıca özel bir çağrı neden yapılmaktadır?
Bu çağrı, düzenli ve sistemli olarak belli bir maddi olanağın bir araya getirilmesi için, her türlü olanağın birleştirilmesi içindir. Bu çağrı, yılın her gününde devrim mücadelesine salt maddi olarak katkıda bulunabilenlerin ve bulunmak isteyenlerin, küçük-büyük demeden tüm katkılarını birleştirerek, daha uygun koşulların ve daha büyük maddi olanak isteyen olanakların sağlanması içindir.
Yoksa bu çağrı, kendi mülkünü kendi canından daha çok seven, insanlığın içinde bulunduğu tehlikeler karşısında kendi mülküne sığınan ve bununla yetinenlere yöneltilmiş bir çağrı değildir. Kimi zaman bu tür kişilerle karşılaşılmışsa, bu, o kişilerin kendi mülkiyetlerine olan bağımlılıklarının dışsal olarak görülememesinden kaynaklandığı bilinmelidir. Onları kendi mülkleriyle baş başa bırakmak ve "rahatsız etmemek" gerekmektedir.
Kimi küçük mülk sahipleri, emperyalist sömürü altında, kapitalizmin sürekli mülksüzleşmesiyle yüz yüze yaşarken, yoksullaşmanın korkusunu duymalarına rağmen, devrim mücadelesinden uzak durdukları da bir gerçektir. Onlar, henüz, içinde yaşadıkları düzenin gerçeklerini tam olarak kavrayamamışlardır. Bu nedenle, devrim mücadelesi için küçük de olsa bir katkıda bulunmaktan kaçınabilmektedirler. Onlara, bıkmadan, usanmadan gerçekleri açıklamak bizlerin görevidir. Bunları, kendi mülkiyetlerinin tutsağı olmuş bireylerden ve sınıflardan ayrı tuttuğumuz bilinmelidir.
Tüm bunların dışında, devrimin gerçekleşeceğine olan güvenlerini ve bilinçlerini yitirmiş kimi bireyler, devrim mücadelesi için yapılan katkıların bir işe yaramayacağını iddia edebilmektedirler. Bunlar, kimi zaman, bu katkıların değerlendirilmesine ilişkin "şüpheler" ileri sürebilmekte ve hatta kimi "örnekler" verebilmektedirler. Devrimciliği bırakmış kimi unsurların nasıl "zengin" olduklarını anlatarak, bu tür çağrılara karşı güvensizlik yaratmaktadırlar. Bu mücadele bir sınıf mücadelesidir; değişik sınıf ve tabakalardan gelen kimi unsurlar bu mücadele içersinde çeşitli olumsuzluklara neden olmuşlardır. Ancak bunların bu mücadele içersinde kalamadıkları ve tasfiye edildikleri de bilinen gerçeklerdendir. Kimilerinin çok daha ağır cezalara çarptırıldığı da ortadadır. Bu tür "şüphe" yaratıcı beyanların, kimi durumda, cezalandırılan bireylerden çok daha fazla devrim mücadelesine zarar verdiği de unutulmamalıdır.
Çağrımız, devrim içindir.
Ve devrim kaçınılmazdır.