KURTULUŞ CEPHESİ - Ocak-Şubat 1996
Ülkemizdeki Siyasal Güçler
İlker Akman
1. AP (Adalet Partisi): Tekelci burjuvazinin ve büyük toprak sahiplerinin siyasal temsilcisidir. Zaman zaman AP içinde görülen kaynaşmalar, tekelci burjuvazinin kendi iç çelişmeleri veya sanayicilerin tarım kesimi ile sanayicilerin ticaret kesimi arasındaki çelişmelerden kaynaklanmaktadır. Hangi durumda olursa olsun, oligarşinin öndeki siyasi gücü olan AP'nin, ülkedeki emperyalist-kapitalist üretim ilişkilerini yaygınlaştırmak, ihtiyaç duyulan alt yapıyı kurmak gibi bir temel ekonomi-politikası vardır.
Üretim ilişkilerini meşru veya gayri-meşru her yolla yaygınlaştırma ve güçlendirme politikası ile ülkede sağladığı üretici güçlerin nispi gelişmesi ve liberalizm politikası ile, köylülüğün de desteğini almaktadır. Bu şekilde kurulan nispi demokratik ortam içinde emekçi sınıfların tepkileri ise, siyasal zor ile pasifleştirilmeye çalışılmaktadır.
2. CHP (Cumhuriyet Halk Partisi): "Liberal burjuvazi" de diyebileceğimiz orta sermaye ve küçük burjuvazinin siyasal temsilcisidir. Ancak, heterojen yapısı içinde, tekelci burjuvazi kesimlerinden, büyük toprak sahiplerine kadar çeşitli sınıfların temsilcileri de vardır. CHP, emperyalist-kapitalist üretim ilişkilerine karşı değildir.
Ülkede hızlı bir kapitalistleşmeden yanadır. Sınıfsal yapısı gereği anti-tekelci olmasına karşılık, mevcut üretim ilişkilerine müsamaha göstermesi nedeniyle somutta, tekelci sermayeyi güçlendirecek bir ekonomi politika uygulamak zorundadır. Dayandığı sınıflar gereği, milliyetçilik ideolojisine sahip çıkmaya ve şovenizme varmaya zorunludur. Temel felsefesi, hızla geliştirmeyi amaçladığı kapitalist üretim ilişkileri içinde emekçi yığınların yükselen tepkilerinin, "ekonomik" ve sosyal tedbirlerle pasifize edilmesi şeklindedir. Bir başka tanımla amaç, ülkenin kendi iktisadi evriminin zorlamaları ile emperyalist-kapitalist üretim ilişkileri arasında "uyum" sağlamaktır. Bu nedenle emekçi yığınların talep ve tepkilerinin, toprak reformu, kooperatifçilik, halk sektörü, yönetime katılma vb. gibi ekonomik ve sosyal tedbirlerle hızla geliştirilecek olan emperyalist-kapitalist üretim ilişkilerine kanalize edilmesi ve uyumlaştırılması, CHP'nin "Halkçı" programını teşkil eder. CHP'nin siyasal olarak orta ve küçük burjuvaziye dayanma özelliği, CHP'nin "sınıflar üzerinde" bir politika ile hareket etmesine ve herkese hakkını veren yönetici hakem rolünü oynayabilmesi için "demokratik" bir ortama ihtiyaç duymasına neden olmaktadır. "Demokratik" ortam olmazsa, CHP'nin varlık nedeni ortadan kalkar. Bu nedenle, CHP'nin, kitleler üzerine olan baskı ve saldırılara karşı olmasının nedeni özünde, sınıfsal çatışmada emekçi yığınların yanında yer almasından değil, istediği "demokratik" ortamın bozulmasından gelir. Aynı şekilde, proletaryanın ve emekçi yığınların yükselen sınıfsal hareketlerine karşı da gene aynı düşünce ile, en sert tedbirlerle karşı çıkacağı bilinmelidir. CHP, geliştirmeyi amaçladığı kapitalist ilişkiler içinde giderek tekelci burjuvazinin ve büyük toprak sahiplerinin denetimine ve hizmetine girerken, kitlelerden yükselecek tepkileri de, gerek ekonomik, sosyal tedbirlerle pasifize etmeye, gerekse kendi solunda yaşatmaya çalışacağı "sosyalist" bir parti ile (bunun için TİP ve TKP görev yapmaya hazırdırlar) boğmaya ve icazet altına almaya çalışacaktır. Bütün bu gelişmeler içinde, ülkemizdeki oligarşinin ve oligarşik yönetimin ortadan kalktığı zannedilmemelidir; ülkedeki suni dengenin, CHP'nin politikası ile, emekçi yığınların oligarşiye yedeklenmesi ile korunmaya çalışılması görülmelidir. Bu nedenle, CHP'nin iktidar oluşu kadar, iktidarda kalışı da, oligarşinin elindedir. CHP, oligarşinin yönetimi "askeri" bir biçimde sürdürme zorunluluğuna düşmeden sürdürebilmesi için, ülkemizdeki son alternatiftir.
3. MSP (Milli Selamet Partisi): Sınıfsal olarak, CHP'nin dayandığı sınıfsal tabana, yani orta ve küçük sermaye kesimlerine dayanır. Anadolu esnaf zanaatkar sermayesi ile tüccar-tefeci sermayenin desteğini almıştır. Emperyalist-kapitalist üretim ilişkilerinin 12 Mart sonrası hükümetler dönemindeki hızlı ve hakimiyet sağlayıcı gelişmesine bir tepki olarak (daha önce aynı gerekçelerle ortaya çıkan ve 12 Mart döneminde kapatılan MNP'nin yerine) ortaya çıkmış ve AP'nin politik geri çekilişi ile birlikte, bir güç olmuştur. Anti-tekelci, anti-faizci tutumu aslında, tekellere ve faize karşı oluşundan değil, temsil ettiği orta sermaye kesimlerinin ekonomik olarak gelişmesini ve tekelleşmesini sağlamak için kendi politikasını sürdürmek istemesindendir. MSP aslında, ülkemizin iç dinamiği gereği ortaya çıkan ve ülkemizdeki emperyalist-kapitalist üretim ilişkileri ile filizlenen kapitalist unsurların tepkilerini bünyesinde toplamış bir partidir. Bu tepkiler, özünde oligarşiye karşı olan tepkilerdir. Ve politik bir silah olarak kullanılan "din" ile birlikte, köylülüğün de sınıfsal desteğini almıştır.
MSP'nin demokratikliği, gerek oligarşiye karşı muhalefet eden orta ve küçük sermaye kesimlerine politik sözcülük sağlamak, gerekse "din"i politik bir alet olarak kullanmak istemesindendir. Programına dikkat edilecek olursa, üretici güçleri hızlı bir şekilde geliştirmek istediği görülür. Ne var ki, mevcut üretim ilişkilerine olan tabiyeti gereği, program, kağıt üzerinde kalmaya mahkumdur. Ve giderek AP içinde erimek zorundadır. Oligarşiye olan tepkileri, engelleyici bir noktaya ulaştığı zaman, laikliğe karşı olmaktan dolayı, her an politika dışı bırakılabilir. 12 Ekim seçimlerinde gerileyişi, misyonunu AP'ye kaptırmış olmasındandır. MSP, oligarşiye tepki olarak doğmasına karşılık, bunu politika olarak sürdürememesi sonucu, AP'nin liberalizmi içinde erimiş, MSP'yi destekleyen sınıflar, "çatışma" yerine "uyum"u yeğlediklerinden, AP'ye kanalize olmuşlardır. MSP, politik etkinliğini kaybetme durumuna gelmiştir, ancak, orta ve küçük sermaye kesimlerinin oligarşiye olan tepkileri ortadan kalkmış değildir. MSP, bu durumu kullanarak tekrar politik etkinlik sağlamak için, AP ile "uzlaşmazlık" konularını öne çıkarmak zorundadır. MSP, oligarşiye karşı olan tepkilerde ve "demokratik" ortam üzerinde CHP ile ortaklığa girerek, koalisyona katılmış, ancak, CHP ile gerek misyon üzerinde, gerekse AET üzerinde kesin uzlaşmazlıklar içine sapmıştır. Emekçi yığınların tepkilerine ve sınıfsal hareketlerine karşıdır. Ve oligarşik yönetimden yanadır.
4. DP (Demokratik Parti): Ülkemizdeki geri üretim ilişkilerinin, feodallerin ve büyük toprak sahiplerinin politik temsilcisidir. 12 Mart yönetiminin kendilerine yönelik ekonomik-politik tedbirlerine karşı direnmiştir. Bu direnmede AP ile ortaklığa girmiş, CHP'nin "demokratikliği"nden yana olmuştur. DP'nin demokratikliği, geri üretim ilişkilerinin üst yapısal olarak varlıklarını devam ettirmek ve politikada yer almak istemesindendir. Bir zamanlar sermaye kesimleri ile ittifak halinde iken, bugün tekelci sermaye tarafından iktidardan uzaklaştırılmıştır. Mevcut üretim ilişkilerinin varlığını sürdürdüğü oranda, giderek azalarak politikada yer alacaktır. MC'nin kurulması döneminde bu durum bütün açıklığıyla ortaya çıkmıştır, 12 Ekim seçimlerinden sonra da kanıtlanmıştır. DP'nin dayandığı sınıfların giderek mevcut üretim ilişkilerine adapte oluşu, bu sınıfları, DP içinde değil, AP içinde yer almaya itmektedir.
5. CGP (Cumhuriyetçi Güven Partisi): CHP içindeki tekelci sermayenin bürokrat sözcülerinin ve büyük toprak sahiplerinin bir partisi olarak ortaya çıkmıştır. AP ile hiçbir ayrılığı yoktur. Özellikle bürokrat kademelerden gelmeleri, oligarşik yönetimin usta uygulayıcıları olmalarını sağlamıştır. AP içinde eriyecektir.
6. MHP (Milliyetçi Hareket Partisi): Sınıfsal desteğini küçük-burjuvaziden alan ve tekelci sermayenin politik sözcülüğünü amaçlayan bir partidir. Politik olarak nasyonal sosyalizmi benimsemiş olması, Avrupa tipi faşizmin özlemlerini vermektedir. MHP, ırkçılık ideolojisi ile, Türk'lerin tarihi üstünlüklerinin propagandasını yaparak, kitleleri etki altına almaya çalışmaktadır. Bu parti, kitleleri, üretimin sosyalleştirilmesi propagandası ile pasifize etmeye uğraşırken, mevcut üretim ilişkilerine karşı olan tepkileri de zor ile pasifize etmeye çalışmaktadır. Bu durumuyla MHP, oligarşik yönetimin uygulanmasında, gerek ideolojik, gerekse fiili görev almaktadır. Ülkemizdeki siyasal zorun, sivil vurucu gücünü oluşturmaktadır. Güçlü iktidar sloganı ile köylülüğün ve küçük burjuvazinin desteğini almaya çalışmaktadır. Uygulamak istediği faşizm ile ülkemizdeki faşizm arasındaki öz ve biçim farklılığından dolayı, iktidara yönelik bağımsız hareketinden söz edilebilirse de, bu talidir. Asıl görevi olan, oligarşinin milis gücünü oluşturma görevine devam edecektir. Ülkemizdeki oligarşinin emperyalizmin uzantısı olma hali, ülkedeki tekelci burjuvazinin "kendi başına faşizm"i yaratmasına ve yaşatabilmesine olanak vermez.
7. TBP (Türkiye Birlik Partisi): Mezhep ayrılığına dayalı olarak ortaya çıkan bu parti, mezhep çatışmasının giderek önemini yitirmesi sonucu, yok olmaya başlamıştır. Şimdiki halde, asker-sivil küçük-burjuva radikallerinin toplandığı bir klüp niteliğindedir.
8. TİP (Türkiye İşçi Partisi): Sınıfsal olarak küçük-burjuvaların "sosyalist" partisidir. İşçi sınıfının demokratik muhalefetini yönlendirmeyi amaçlayan bu parti, radikal küçük-burjuvaziyi de bünyesine almaya çalışmaktadır. "Nispi demokratik ortam", bu partinin varlık şartıdır. Bu nedenle her halükarda bu "demokratik" ortamın varlığından yanadır. Proletaryanın bağımsız sınıf mücadelesini hiçbir zaman veremez. Modern revizyonizmin ülkemizdeki temsilcisidir. Sosyalist (!) teorisinin temelini, "barış içinde geçiş" ve "reformlarla devletin ele geçirilmesi", "demokrasinin geliştirilerek (!) emperyalizmin geriletilmesi" gibi pasifist ve revizyonist görüşler oluşturur. CHP'nin solunda bir yeri vardır. Her an, CHP ile uzlaşma içine girebilir.
9. TSİP (Türkiye Sosyalist İşçi Partisi): Sınıfsal olarak, küçük burjuva demokratlarının partisidir. TİP'den daha bilimsel tahlillere sahiptir. Demokrat niteliğinden dolayı daha aktiftir. Bir kısım emekçi kitlenin desteğini alabilmektedir. "Demokrasi"nin devamı için CHP ile uzlaşma içine girmektedir. Sovyetler Birliği'nin her şart altında savunulmasını üstlenmiştir. Zaman içinde TKP ile birleşmesi, büyük olasılıktır. Modern revizyonizmin tezlerini benimsemektedir. İçinde genç aktivistler yer almaktadır. TİP ile ikiz gibidir.
10. TEP (Türkiye Emekçi Partisi): Mihri Belli'nin burjuva önderliğinde, MDD tezleri üzerine kurulan, anti-emperyalist mücadeleyi öne çıkarmaya ve genç aktivistleri bünyesinde toplamaya çalışan bir partidir. Lideri olan Mihri Belli'nin politik olarak iflas etmiş olması nedeniyle, bu parti, bir varlık olamaz. Küçük-burjuva radikallerinin yer alabileceği bir partidir.
11. SP (Sosyalist Parti): M. Ali Aybar'ın sürüklediği bir burjuva sosyalist klübüdür.
12. TKP (Türkiye "Komünist" Partisi): 1950'den sonra yurt-dışına taşınmış, "eski" komünistlere SSCB'nin yardımları ile yaşayan, modern revizyonizmin güdümünde bir "illegal" partidir. Ülkemizdeki çalışmaları, devletin ve önemli işçi örgütlerinin içinde mevzilenerek, "müsait an"ı beklemek şeklindedir. Silahlı kuvvetler içinde ve bürokratik kademelerde mevzilenmeye çalışmaktadır. DİSK'in yönetimini eline geçirmiştir. TSİP ve bir kısım demokratik örgütleri eline geçirmeye çalışmaktadır. Ülkemizdeki modern revizyonizmin en tehlikeli uzantısıdır. Pasifizm ve saptırmacılıkta politik ustalığa sahiptir. Kitleler üzerinde doğrudan bir etkisi yoktur. Sınıfsal olarak küçük-burjuva radikalizmine dayanmaktadır. Teorik (!) olarak, "toplumsal ilerleme", "barış" ve benzeri gibi, modern revizyonizmin, sınıf mücadelesini inkar eden, ya da pasifize eden görüşleri ile donatılmıştır.
13. Halkın Sesi: Zaman içinde, PDA, Şafak, TİİKP gibi örgütlenmeler içinde görülmüş bir fraksiyondur. 12 Mart öncesinde PDA (Proleter Devrimci Aydınlık) olarak tanınmış, 12 Mart döneminde çeşitli parçalanmalara uğramıştır. Bugün, politik varlığını, Aydınlık ve Halkın Sesi dergileriyle sürdürmektedir. Zaman içinde (buraya hepsini almaya kalksak sayfalar tutacak) çeşitli görüşlere sahip olmuştur. Marksizm-Leninizmle alakası olmayan idealist bir felsefenin ürünüdür. Her geçen gün yalnız kendilerini ilgilendiren taktik(!)ler icat eden bu fraksiyon, ÇKP'nin gönüllü şubesi olmayı üstlenmiş, ancak, onu da doğru dürüst sürdürememektedir. Çin'nin gündeme getirdiği her tartışmayı, ülkemizin baş meselesi olarak gündeme getiren bu fraksiyon, bu nedenle ülkemizin devrim sorunlarıyla pek ilgilenmez. Öyle ki, bu fraksiyonun devrim teorilerinde hala anti-feodal mücadele baş köşededir. Ülkemizden bu kadar bihaber olan bu fraksiyon, devrim kaçaklığını, gündeme getirdiği uluslararası meseleler ve sosyalizmin problemleriyle örtmeye çalışmaktadır. Sahte enternasyonalizminin altında, devrim kalpazanlığı yatmaktadır. Kitlelerin demokratik mücadelesini yönlendirmeyi amaçlayan bu fraksiyon, öne çıkardığı (kitleleri çok dolaylı olarak ilgilendiren) sorunlarla bunu yapmaktadır. Bütün teorisi (!) tamamen düz mantığa ve akıl yürütmelere dayandığından, hiçbir zaman ülkemizin somut şartlarını tahlil edememektedir. TKP ile beraber devrim kaçaklığının başını çekmektedirler. Soyut ve ipe sapa gelmez tahlilleriyle ve hayali görevleriyle kitlelerin ve genç kadroların kafalarını bulandırmaktadırlar. Devrimci görev olarak (!) yalnızca kitlelerin bilinçlenmesini aldıklarından ve bilinçlenmeyi yayıncılıkta gördüklerinden, dergicilikte ustadırlar. Sınıfsal olarak küçük-burjuva aydınları ve demokratlarının yer aldığı bir fraksiyondur.
14. TKP (M-L) (Türkiye Komünist Partisi (Marksist-Leninist)): 12 Mart döneminde PDA'dan ayrılmıştır. Teorik yapısı itibariyle Halkın Sesi fraksiyonundan pek farklılığı yoktur. Bu kesimin ayrılışındaki temel neden, İbrahim Kaypakkaya'nın başını çektiği bir grubun, PDA'nın pasifizmine tepki göstermeleri ve dillerinden düşürmedikleri halk savaşını pratiğe geçirmek istemeleridir. O dönemde Kaypakkaya'nın aktivizminden hareket eden bu fraksiyon, doğuda yaptığı çalışmalarla kitleler üzerinde etki sağlamayı başarmışsa da, bugün, gerek aktivitelerini kaybetmesi, gerek teorilerinden gelen pasifizm nedeniyle kitleler üzerinde etkileri kalmamıştır. Ve mücadelelerine yurt dışından devam etmeye yönelmişlerdir. Giderek Halkın Sesi ile bütünleşmeleri muhtemeldir. Bünyelerinde bir kısım genç aktivistleri barındırmaktadırlar.
15. Yoldaş: Geçmişin THKO'nun içinden çıkan bir fraksiyondur. Bu fraksiyon THKO'nun bütün geçmişini özeleştirileriyle reddetmekte ve geliştirdiği teorileri (!) ile Halkın Sesi çizgisine oturmaktadır. Halkın Sesi için geçerli olan her söz, Yoldaş için de geçerlidir. Bu nedenle, ayrı olarak ele almamak gerekir. Tek farkları, geçmişte silahlı bir mücadele vermiş ve bu uğurda devrim şehitleri taşıyan bir fraksiyonun mirasını özünde reddedip, isimde sürdürme sahtekarlığı göstermeleridir. Bugün, THKO Merkez Yayın Organı adıyla çıkan bu illegal (!) dergi, geçmişte silahlı mücadeleyi yürütmüş THKO'nun kitleler üzerindeki politik etkisini kendi siyasi çalışması için kullanmak istemektedir. Yoldaş fraksiyonu, sınıfsal olarak küçük-burjuva demokratlarına dayanmakta olup, geçmişte şu veya bu biçimde THKO saflarında devrimci mücadeleye katılmış devrim kaçaklarının toplandığı bir fraksiyondur. Kitleler üzerindeki etkisi, her geçen gün ortadan kalkmaktadır. Yoldaş, ülkemiz solunda yeni oportünizmin etkinliğinin artmasında önemli bir görev yapmıştır.
16. THKP-C (Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi): Gerek teorisi, gerekse devrimci pratiği ile, Marksizm-Leninizmin bayrağını yükseltebilecek ve halkın kurtuluş mücadelesini verebilecek tek parti olduğunu kanıtlamıştır. 12 Mart dönemi sürecinde verdiği silahlı mücadele ile toplumu derinden sarsmış, kitleleri devrimci savaş içinde eğitmiş ve kitleler üzerinde önemli bir politik etki sağlamıştır. 60 yıllık Türkiye solundaki pasifizmin ve revizyonizmin çehresini yırtmış, kitlelere Marksizm-Leninizmin ulaşmasını sağlamıştır. Proleter devrimci savaşın kitleleri nasıl sarsacağını ve devrim safına nasıl çekeceğini göstermiştir. Ne var ki, partideki küçük- burjuva demokratlarının yarattığı sağ sapma, parçalanmaya ve giderek de devrimci savaşın yenilgisine yol açmıştır. Bu durum, devrimci mücadele için önemli bir derstir. Tabi küçük-burjuva demokratları için de... Bu büyük deneyden sonra, demokrat bayların devrimci savaş içinde yer alması beklenemez. Devrimci savaş, proleter hareketi gerçek sınıfsal temellerine oturtacaktır.
THKP-C, kitlelerin oligarşiye ve emperyalizme karşı olan memnuniyetsizliğini ve tepkilerini devrime kanalize edecek ve emekçi yığınları kucaklayacak olan tek partidir. Bugün THKP-C, Mahir Çayan yoldaşın yazılarında ifadesini bulan teorisinin etrafında yeniden toparlanma sürecindedir. THKP-C ideolojisini benimseyenlerin yürüttüğü örgütlenmeler içersinde de ayrılıklar vardır. 12 Mart ertesinde ortaya çıkan sağ sapmanın temsilcilerinden bir grup bugün Halkın Sesi ile aynı çizgiye gelmiş bulunmaktadır.
Bugün THKP-C adına hareket eden (!) gruplardan bir kısmı, öncü savaşını kabul etmemekte, yeni taktik formülasyonlar ileri sürmektedirler. Türkiye'nin somut pratiğine çözüm getirmekten uzak olan bu formülasyonlarda, demokratik muhalefet, taktik şiar olarak öne çıkarılmaya çalışılmaktadır. Bu taktik formülasyonun basit bir öne çıkarma olamayacağını ve geçersiz olacağını, bırakınız teorik tahliller, ülkemizin içinde bulunduğu pratik durum da göstermektedir.