KURTULUŞ CEPHESİ - Mayıs-Haziran 1995
"Dönüşen" DS'nin Programı
DS, kendi içersinde ortaya çıkan gelişmeler sonrasında iki ayrı yapı olarak ayrıştığı koşullarda, tartışma konularından birisinin "partileşme süreci"ne ilişkin olduğunu çeşitli yayınlarda açıkça ortaya koymuşlardır. Aradan geçen süre içinde, bir kesim kendisini "partileştirdiğini" ilan etmiştir. Bu gelişmenin durumunu daha önceki sayılarımızda ele almıştık. Ve o yazılarımızda "dönüşen" DS'nin, dönüştüğünü ilan ettiği "DHKP-C"nin, özellikle de "parti"sinin, genel birkaç ifadeden öteye tanımlanmadığını ve bu nedenle fazlaca birşey söylemenin "olanaksız" olduğunu söylemiştik. Özellikle "dönüşülen" "parti"nin, sadece "Marksist-Leninist bir partidir. Nihai hedefi sınıfsız, sömürüsüz bir toplum kurulmasıdır" şeklinde ifade edilmiş olması ve "tüm uluslardan işçilerin, emekçilerin, yoksul köylülerin, aydınların partisi" olarak tanımlanmasının pek fazla birşey ifade etmediğini belirtmiştik. Ve sonuçta, "dönüşülen" "parti"nin "programı" Mart ayında yayınlandı.
"Devrimci Halk Kurtuluş Partisi Programı" olarak Mart 1995 tarihinde "Halk Kurtuluş Yayınları" tarafından yayınlanan "parti programı", kendi içersindeki bir dizi eksiklik ve yanlışlığın yanında, kendileri için bir dizi yeni sorularda ortaya çıkarmış görünmektedir. Aşağıda göreceğimiz gibi, bu sorular, doğrudan yanıtlanmadığı sürece, yapılacak her değerlendirme eksik olacağı da ortadadır.
Ortaya çıkan ilk sorun, "program" olarak ifade edilen değişik metinlerin varlığıdır. Mart 1995'de, resmen yayınladıkları program, daha önce İstanbul DS davasında yapılmış olan savunmada yer alan "program"sı metinle, hemen hemen aynıdır. Ancak, yine 1994'ün son aylarında yayınladıkları bir "tanıtım" broşüründe ortaya konulanlar ile bunlar arasında belirgin farklılıklar görülmektedir. Bu durumda, hangisinin ne olduğunu açık biçimde tanımlamak gerekmektedir. Bizler böyle bir tanım ya da tasnif yapmak durumunda deği liz, bu doğrudan doğruya kendilerinin yapmak durumunda oldukları bir tanım ya da tasnif durumundadır. Ancak bu iki metin arasındaki kimi farklılıklar, doğrudan programatik nitelikte olduğundan önemlidir ve ciddi bir parti bu türden programatik farklılıkları kendi bünyesinde barındıramaz ve bununla uzun süre varolamaz.
Örneğin, sözünü etmiş olduğumuz "tanıtım broşürü"nde, kadın sorununa ilişkin olarak yer alan ifadelerde, "kadınlarımızın ikinci sınıf insan, ücretsiz ev kölesi, cinsel meta olarak görülmesine, reklam aracı olarak kullanılmasına son verilecektir" denilmektedir. Aynı konuda, Mart 1995'de yayınlanan ve başlığında "Program" yazan metinde, "kadının toplumdaki ikinci sınıf insan rolüne son verileceği", "ev işlerinin kölesi olmaktan kurtarılaca"ği, "cinsiyetinden dolayı bir reklam aracı ve meta olarak kullanılmasına izin verilmeyece"ği şeklinde ifadeler yer almaktadır. [1*]
Görüldüğü gibi, birinci durumda, kadınların toplum içindeki konumları "görülme" olarak tanımlanırken, ikinci durumda, bu bir "anlayış"tan öte bir "rol", "mevcut gerçeklik" olarak ifade edilmektedir. Doğal olarak, "görülme" eylemine karşı alınacak önlemler ile, somut gerçekliğe karşı alınacak önlemler birbirinden farklı olacaktır ve böyle bir farklılık da önemli bir programatik farklılık olarak belirginleşir.
Buna benzer farklılıklar, kendileri tarafından ortadan kaldırılması gereken farklılıklar olduğunu yeniden belirterek, ancak bu farklılıklar giderilebilindiği oranda, "program"ın doğru bir değerlendirilmesinin yapılabileceğini söyleyelim. (Tabi, kendilerinin DY'den devraldıkları "partileşme süreci"ne ilişkin olarak yaptıkları açıklamalarda, bu sürecin bir "ideolojik birlik" süreci olduğunu söylemiş olmaları açısından da bu konu önemlidir. Kendileri tarafından ve kendi imzalarıyla yayınlanan iki ayrı metinde ortaya çıkan bu türden farklılıklar, henüz ideolojik bir birliğin oluşmamış olmasını göstermektedir ki, bu durumda, kendi tanımları gereği, henüz "partileşme süreci" bitmemiş olur.)
Yine "DHKP Programı" olarak yayınladıkları metinde, "Marksist-Leninist dünya görüşünü benimsemiş ve bunun için savaşan bir parti" tanımlaması yapılırken, diğer metinde ve başka yayınlarında "Marksist-Leninist bir parti" oldukları ifade edilmektedir. Bu da kendileri açısından ne denli uyumlu ifadeler olduğunu bilemeyiz, ancak, her iki ifadede yer alan "Marksist-Leninist" belirlemeleri, en azından "Parti Programı" olarak yayınladıkları metinde, gerçekten bir Marksist-Leninist partinin programı, program konularının yer almasını gerektirirdi. Ancak, program diye yayınladıkları metin, ilk iki cümlesi dışında, tümüyle "demokratik halk devrimi" çerçevesinde bir program durumundadır ve bu bağlamda, olsa olsa, Marksist-Leninist bir partinin asgari programı olabilir. Böyle bir asgari program da, bizim gibi geri-bıraktırılmış ülkelerde Cephe programı olarak ifade edilir. Cephe programı olabilecek bir metnin "parti programı" olarak yayınlanması, DS'nin en önemli programatik sorunu durumundadır.
Bilindiği gibi, Marksist-Leninist partiler, proletaryanın öncü müfrezesi olarak, proletarya ideolojisinin ve proletarya devriminin (sosyalist devrimin) örgütleridir. Bu nedenle, programları, her zaman ve her yerde, proletaryanın devrim programı olmak durumundadır ve proletarya devriminin hedeflerini ortaya koyar. Bu nedenle de, tüm Marksist-Leninist partilerin programlarında yer alan nihai hedef, dünya komünizmidir. Doğal olarak, kendisine böyle bir hedef seçen proletarya partisi, dünya proletarya hareketi ve dünya çapındaki sosyalizm deneyimleri ve sorunları üzerine kendisinin görüşlerini, kavrayışlarını programatik olarak ortaya koymak durumundadır. Ve bir proletarya partisinin programı olarak ortaya konulan her metin böyle bir özelliğe sahip olmak durumundadır. Örneğin, Alman Sosyal-Demokrat Partisi'nin Gotha ve Erfurt Programları, tüm Marksist-Leninistler tarafından bilinir ve bunlara yönelik olarak Marks ve Engels'in eleştirileri, Marksist-Leninist partiler için temel ve evrensel programatik konular olarak ele alınır. Oysa "dönüşen" DS'nin "parti programı" olarak ortaya koyduklarında, bunlara ilişkin tek bir kelimeye bile yer verilmemiştir. Hele ki, geçmişte ve günümüzde, kendilerine "sosyalist" diyen ya da "Marksist-Leninist" olduklarını söyleyen değişik görüşlere sahip örgütlenmelerin ve hatta iktidarların bulunduğu bir dünyada, bunların hiçbirine değinmeksizin, doğrudan bir Cephe programı olabilecek bir metni "parti programı" olarak yayınlamak, büyük bir hata oluşturmaktadır. Bu da, kendilerinin "parti"den ne anladıkları ortaya koymasalar da, ne yapmak istediklerini pek bilmediklerini göstermektedir.
"Partileştik"lerini ilan ettiklerinde, en azından, sosyalizmin sorunlarına belli bir bakış açısı ortaya koymaları ve "nasıl bir sosyalizm" düşündüklerini ifade etmeleri gerekirken, yani "proletarya partisi programı" olarak (buna azami program da denilir) görüşlerini ortaya koymaları gerekirken, sadece asgari program olarak tanımlanabilecek Cephe programını "parti programı" olarak yayınlayabilmiş olmaları, kendilerinin "partileşme" konusunda ciddi bir hazırlık sahibi olmadıklarını göstermektedir.
Burada, ele alınabilecek gerçek bir parti programı ortada bulunmadığından, sadece demokratik halk devrimi bağlamında, yani Cephe programı bağlamında bir değerlendirme yapmak durumundayız. Ve az çok Marksizm-Leninizmle tanışıklığı olan herkesin kolayca görebileceği gibi, "dönüşen" DS'nin "parti programı" olarak ilan ettiği metinde yer alan konular, THKC programının konularıyla benzeşmektedir. (Burada iki programı, yani DS' nin "parti programı" ile THKC/HDÖ'nün Demokratik Halk Hevrimi programını birlikte yayınlamayacağız. Okuyucu her iki programı karşılaştırdığında bunu açık biçimde görecektir.) Bir başka deyişle, DS'nin "dönüştüğü"nü ilan ettiği "parti"nin program konuları, THKC'nin programıyla çakışabilmektedir. Bu da, bir "parti" için, pek de olumlu birşey olduğu ileri sürülemez.
Evet, DS'nin "parti programı", Türkiye Halk Kurtuluş Cephesi'nin programı ile konusal olarak aynıdır. Ama konusallığın ötesinde, programatik olarak, DS'nin "parti"si, "Cephe'nin çok gerisinde kalmaktadır.
İşte bu konuda bir iki örnek verelim:
DS'nin "Parti Programı"nda şöyle denilmektedir:
"İş günü süresinin, günün şartlarına göre en az olmasının koşullarını hazırlayacak(tır)."
Aynı konuda THKC programında şöyle denilmektedir:
"Halk iktidarında, her alanda işçiler ve memurlar için işgünü 8 saati ve haftalık çalışma süresi 40 saati geçemiyecektir. Her çalışanın haftada en az 48 saat ücretli izin hakkı ile yıllık 40 gün ücretli tatil hakkı olacaktır. Kadın işçiler için işgünü 6 saati ve haftalık çalışma süresi 30 saati geçemeyecektir.
Ağır sanayide, madenlerde ve yıpratıcı işlerde çalışan işçiler için işgünü 6 saati ve haftalık çalışma süresi 30 saati geçemiyecektir." [2*]
Evet, proletaryanın yüzyılı aşkın süredir, çalışma sürelerini en fazla 8 saatle sınırlandırmak için verdikleri mücadele, herkesin çok iyi bildiği gibi 1 Mayıs'ı yaratmıştır. Bu müca-dele ve sonuçları bir yana bırakılarak, devrim-ci bir halk iktidarının çalışma süresini belirli bir zamanla sınırlandırmaması hiçbir mantıki açıklaması yoktur. Bırakın kendisine Marksist-Leninist diyen bir partiyi, bir sosyal-demokrat parti bile, böyle bir sınırlandırmayı yapmak ve ifade etmek durumundadır. Ama ne yazık ki, DS, "parti"ye dönüşürken (belki de işlerinin çokluğundan) bunlara zaman ayıracak fırsat bulamamış görünmektedir.
Yine proletaryaya ilişkin olarak demokratik halk devrimi için DS'nin öngördüklerinden birisi de "parti programı"nda şöyledir:
"Grev hakkını güvenceye alacak ... varlığını sürdürecek olan kapitalist işletmelerde lokavtı yasaklayacaktır."
Bakın THKC programında bunlar nasıl ifade edilmiştir:
"Grev yapma hakkı önündeki her türlü engel kaldırılacaktır, özgür bir toplu sözleşme sistemi kurulacakatır.
Lokavt yasaklanacaktır." [3*]
Evet, bir programatik konu olarak grev ve lokavtın durumu böyledir. DS için, grev hak kının "güvenceye alınması" yeterli olmakta ve lokavt, sadece "varlığını sürdürecek olan kapitalist işletmelerde" yasaklanmaktadır. Ya diğer işletmeler diye birilerinin sorması, galiba gerekmemektedir.
İşte bu ve benzeri daha yüzlerce konu, "parti programı" gibi sunulan Cephe programı çerçevesinde yer almak durumundadır ve bunlar da DS'de yanlış ya da eksik olarak bulunmaktadır.
Ama DS'nin programla olan sorunu salt Cephe programı konularını Partiye mal etmekle ve bunları da eksik, yanlış ve hatta yüzeysel ele almakla sınırlı değildir. Belki de, kendi programının başına "Marksist-Leninist dünya görüşünü benimsemiş" olduğunu yazan bir partinin hiç ama hiç yapmayacağı bir şeyi de yapmıştır. Birlikte okuyalım:
"1- Devrimci halk iktidarı herkesin inanç özgürlüğünü güvence altına alarak ibadet yerlerini koruyacaktır. Devrimci halk iktidarında dini inanç kişiyi ilgilendiren özel bir sorun olacaktır.
2- Halkın dini duygularını istismar edip, teokratik gerici bir devlet için araç olarak kullanılan tüm kurumlar kapatılacak ve yeniden kurulmasına izin verilmeyecektir.
Dini inançları gereği ibadet yapmak isteyenlere yardımcı olmak için gerekli sayıda din görevlisinin sosyal güvencesi sağlanacaktır." (abç) [4*]
İşte, herşeyden önce laik olması gereken demokratik halk iktidarının "Marksist-Leninist dünya görüşünü benimsemiş" bir "parti" nin programında bunlar yazmaktadır. Bakın Marksizmin kurucusu Marks, dünyanın ilk proleter iktidarı olan Paris Komün'ü değerlendirmesinde ne yazmaktadır:
"Eski hükümetin maddi iktidar aletleri olan sürekli ordu ve polis bir kez kaldırıldıktan sonra, Komün manevi baskı aletini, -rahiplerin iktidarı'nı kırma işine girişti; varlıklı kurumlar oldukları ölçüde, tüm kiliselerin dağıtılması ve kamulaştırılması buyrultusunu çıkardı. Rahipler, öncelleri olan havariler gibi, müminlerin sadakaları ile yaşamak üzere, özel yaşamın dünya işlerinden dingin el çekmişliğine gönderildi."
İşte Marksist-Leninistlerden beklenilen budur. Bir başka ifade ile, proletarya, her durumda laik olmak durumundadır ve bunun anlamı da, dini inançların kişiyi ilgilendiren özel bir sorun olarak ele alınmasıdır. DS, bir yerden bu ifadeyi alırken, diğer yandan "din görevlilerine", yani "imamlara", "rahiplere", demokratik halk iktidarının bütçesinden "sosyal güvence" verebilmektedir. Bu, açık biçimde, mevcut Diyanet İşleri Başkanlığı'na dokunulmayacağı demektir. Sanırız, DS'nin, bugün ülkemizde şeriatçılığın geliştiği bir dönemde, bunlara açıklık getirmesi gerekmektedir. Bir başka deyişle, DS, kendilerinin "parti program"larında ifade ettikleri devrimci halk iktidarının laik bir iktidar olup olmadığı konusunda bir karar vermeleri gerekmektedir.
Verdiğimiz bu birkaç küçük örnek, kendisini "Marksist-Leninist" olarak tanımlayan ya da "Marksist-Leninist dünya görüşünü benimsemiş" olarak ilan eden bir partinin programının, gerçek bir Marksist-Leninist parti programı ile uzaktan yakından ilgisi olmadığı gibi, demokratik halk devrimi programı olarak da, eksik, yanlış, yetersiz ve gerici niteliklere sahip olduğu konusunda sanırız bir bilgi verebilecek durumdadır.
Ancak DS'nin "Parti Programı"nın, programatik konularla hiç ilgisi olmayan bir başka yanı vardır ki, belki de DS için geleceği belirleyecek durumdadır. Bu da, kendilerinin ön gördükleri devrim anlayışıdır.
DS'nin "Parti Programı"nın ilk sayfalarında yer alan "Kurtuluşun Yolu" şöyle çizilmektedir: [5*]
"Halkın silahlı savaşı, Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi'nin öncülüğünde şehirde ve kırda silahlı propagandanın, gerilla savaşının geliştirilmesi, yaygınlaşıp güçlenerek gerilla ordusuna varılmasıyla artan halk hareketleri ve yöresel ayaklanmalarla birlikte Halk Ordusu'nun oluşması ve en nihayet topyekün ayaklanmayla Oligarşik Devleti yıkarak Devrimci Halk İktidarı'nı kurar. Partimiz, Halk Savaşı'nın ilk evresini silahlı propaganda temelinde şekillenen Öncü Gerilla Savaşı olarak kavrar." [6*] (abç) [7*]
Tabi burada DS'nin daha önce savunduğunu ileri sürdüğü Politikleşmiş Askeri Savaş Strateji'sini ve buna ilişkin kendi değerlendirmelerini ele almayacağız. Daha önceleri savundukları ile, "parti programı"nda söyledikleri arasındaki farklılıklar çok açıktır. Ötesi, "parti programı"nı "parti programı" adıyla yayınlamadan 3-4 ay önce yayınladıkları tanıtım broşüründeki söyledikleri de farklıdır. İşte DS'nin önündeki en temel stratejik sorun böyle ortaya çıkmaktadır.
Daha önceleri, çeşitli kereler DS'nin THKP-C çizgisinden kopuşunu ortaya koyduğumuz için, bu yeni dönüşümleri için şimdilik birşey söylemeyeceğiz. Kendileri, kendi devrim stratejileri konusunda kesin bir sonuca ulaştıkları zaman, sanırız konular daha da netleşecektir. Şimdilik, sadece dönüşümü ve bunun belirsizliğini belitmekle yetiniyoruz.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, DS, kendisinin hiçbir ön hazırlığı olmaksızın ve hiçbir ideolojik netliğe ulaşmaksızın kendi "dönüşümü"nü ilan etmiş ve "parti"leştiğini açıklamıştır. Belki bu eksikliklerini bundan sonra gidermeyi düşünmektedirler. Ve galiba, "müslümanlara" yönelik bildiriler yazmak yerine, bunları netleştirmek için daha çok zaman ayırmaları gerekecektir. Sorular ve sorunlar ortadadır. Marksist-Leninist olduğunu ya da bu dünya görüşünü benimsediğini ilan ettikleri bağlamda, kendilerinden bunların kısa sürede netleştirmelerini istemek, sanırız fazlaca iyimserlik olmayacaktır. Şüphesiz bugün dünyada kendisine Marksist-Leninist diyen, ama birbirlerinden farklı pekçok örgüt bulunmaktadır. Sorun, her zaman ve her konuda aynı şeyleri düşünüp söylemek değildir elbette. Ama Marksizm-Leninizmin evrensel ilkelerini ve belirlemelerini, her Marksist-Leninist örgütün benimsemiş olması gerekir. İşte bu yazının gerçek amacı da budur. Marksizm-Leninizmin evrensel ilkeleri ve belirlemeleri, her koşul altında yükseklerde tutulmalı ve titizlikle savunulmalıdır.
Dipnotlar
(1*) Büyük boy DHKP Programı, s: 27-28
(2*) THKP-C/HDÖ Devrim Programları, s: 14
(3*) THKP-C/HDÖ Devrim Programları, s: 15-16
(4*) Büyük boy DHKP Programı, s: 34-35
(5*) Bu kısım, program olarak yayınladıkları metnin aslı olan İstanbul DS Savunmasında -kendileri bunu "Haklıyız Kazanacağız" adıyla kitap olarak basmışlardır- yer almamaktadır. Bu belirlemeler, ilk kez tanıtım broşüründe yayınlanmış ve "Program" kitapçığında değiştirilerek yeniden ifade edilmiştir.
(6*) Büyük boy DHKP Programı, s: 6-7
(7*) Aynı bölüm, 1994 sonunda yayınladıkları tanıtım broşüründe şöyledir:
"Ülkemiz koşullarında halk savaşı, klâsik savaş stratejilerinden farklı özelliklere sahip olup, kendine özgü evrelerden geçerek zafere ulaşacaktır. Savaşımı-zın gelişimi klâsik halk savaşlarında olduğu gibi kır-lardan şehirlere doğru bir rota izlemeyecek, şehirlerde ve kırlarda Birleşik Devrimci Savaş perspektifiyle yü-rütülecektir. Savaşımızın ilk evresi silahlı propaganda temelinde yürütülen öncü savaşı olacaktır.
Öncü savaşı aşamasından geçilerek gerilla savaşı-nın geliştirilmesi, güçlendirilmesi ve yaygınlaştırılma-sıyla gerilla ordusu yaratılarak, artan halk hareketleri ve yöresel ayaklanmaların gelişimiyle halk ordusuna varılacak ve nihayet topyekün ayaklanmayla oligarşik devlet yıkılıp halkın Devrimci İktidarı kurularak zafere ulaşılacaktır."