KURTULUŞ CEPHESİ - Mart-Nisan 1994
27 Mart Yerel Seçimlerinin
Ön Sonuçları
Oligarşinin bir seçim dönemi daha sona erdi. Seçim öncesinde görülen yaygın popülizm, pragmatizm ve "medya savaşı" ile daha önceki seçimlerden farklı bir ortamda yapılmıştır. Yerel Yönetimler dışında hemen herşeyin konuşulduğu bu seçim öncesinde, DEP'in seçimlerden çekilmesi ve DEP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması, PKK'nın "seçimleri yaptırtmayacağız" temel belirlemesi ile Kürt seçmenlerin oy kullanmamaları yönündeki "belirlemesi", bu gelişmelere kadar seçimlere katılarak kendileri için belli "propaganda avantajları" sağlayacağını iddia eden bir takım "sol" yapılanmaların, hazırlıksız ve tutarsız bir biçimde seçimleri "boykot" etmesi 27 Mart seçimlerinin bir başka görünümüydü. 1993'ün son aylarından başlayarak PKK'nin seçimleri "engelleyeceği" ve buna bağlı olarak büyük çatışmaların olacağı beklentisi, bir süre seçimlerin ertelenmesini bile gündeme getirmişken ve böylece seçimlerin kendisinden çok, politik gelişmeler gündeme girmişken, seçim öncesindeki son haftada herşey "klâsik" seçim ortamında gelişemeye başlamıştı.
Halk kitlelerinin gözünde "sol" olarak tanımlanan SHP'nin İSKİ vb. yolsuzluklarla adının "yiyiciye" çıktığı ve böylece ülke tarihinde ilk kez "sol"unda "yolsuzluk" yapabileceği düşüncesinin kitlelerde yankı bulduğu bir evrede, "sol" adına seçimlere katılmayı bir iş zannedenlerin, gerek politik gelişmeleri bir yana bırakan tutumları, gerekse neden yaptıklarını kendilerine bile açıklayamadıkları son "boykot" kararı, bu "sol"u tümüyle devreden çıkarmıştır. PKK'nin "metropol intikam timleri"nin "seçim bombaları"nın neye hizmet ettiğinin bile bilinmediği bir garip hava içinde 27 Mart seçimleri yapıldı. Bu açıdan bütün "sol" gözler, Kürt seçmenlerin sandığa gidip gitmeyeceğine, yani seçime katılım oranına çevrildi.
Bu bekleyiş içinde yapılan 27 Mart seçimlerinde ilk veriler, genel seçime katılım oranının %80'ler civarında olduğunu gösteriyordu. 1991 Genel Seçimleri'ndeki %84,7'lik katılım oranını, tersten okuyarak, yani %15,3'lük katılmamayı "kitlelerin düzen partilerinden umutlarını kestikleri" şeklinde yorumlayabilen "solcu"ların bile çıktığı bir ülkede, bunun altında ya da üstünde herhangi bir katılım oranının nasıl yorumlanabileceğini düşünmek pek zor olmayacaktır. Gerçekte ise, 12 Eylül sonrasında oy kullanmayanlara para cezasının getirilmesiyle, politikayla ilgisiz kitlelerin "zor"la sandığa götürülmesi ile elde edilen katılım oranlarının hiçbirşey ifade etmeyeceği bilinen bir olgudur. Zaten son dakikada "boykot" ilan eden kesimlerin etkili olamayacakları da kendileri tarafından da bilinmektedir.
Sorun, sadece Kürt ulusuna yönelik sindirme, baskı ve katliam politikalarının bir uzantısı olarak ortaya çıkan bir yasal zemindeki olay karşısında (DEP'e yönelik uygulamalar) bir tavır geliştirmeydi. Bunu Marksist-Leninist olarak gerçekleştiremeyeceklerin tavırları, oligarşiye vermeye çalışacakları bir mesaj niteliği taşıyabilmekten öte bir anlamı da olmayacaktı. Bir başka deyişle, yasal zeminde hareket eden DEP'e yönelik uygulamalar karşında, kendilerini yasallıkla sınırlayan ve bu yolla oligarşi ile "consensus" arayan kesimlerin, "consensus" koşullarına bir gönderme yapmasıyla bağlantılı olabilirdi. Ve bunu da sadece T"K"P gibi revizyonist bir oluşum, hiçbir ilke tanımaksızın yapabilirdi. (Bu bağlamda T"K"P artıkları olarak SBP, seçimlere katılmayı yeğlemiştir.)
Böyle bir hava içinde girilen seçim ortamında, yapılan "Atatürk'e saygı" mitinglerinde "sol" SHP ile faşist MHP'nin yanyana yürümeleri, şeriatçıların etkin bir propaganda çalışması yürütmeleri, 27 Ocak devalüasyonu vb. gibi gelişmeler de solda hiçbir değerlendirmeye tabi tutulmadı. Laiklik sorunu oligarşi tarafından işlenirken takınılacak bir tutumun oligarşinin paraleline düşmek anlamına geleceği için "kayıtsız" kalınması, şeriatçılık karşısında korku ve panik içinde bulunan küçük-burjuva demokratlarını dışlamak olduğu bile düşünülmemiştir. Öte taraftan PKK'nin bizzat A. Öcalan'nın ağzından "Kürdistan islam devrimi yapılması" ve "Kürdistan İslam Devleti kurulması" yönünde yaptığı çağrılar bulunmaktadır. [1*]
Bu ülkenin, gerçek bir demokrasiye, demokratik bir cumhuriyete sahip olması gerekliliği ve bu bağlamda demokratik halk devri-minin bir zorunluluk olduğu bir yana bırakılmış, herşey oligarşinin çizdiği çerçevedeki bir "demokrasi"nin "eleştirisi"ne dönüştürülmüştür.
İşte bu ortamda yapılan 27 Mart Yerel Seçimleri'nin ilk sonuçları, büyük kentlerde ve il merkezlerinde RP'nin önemli sayıda belediye başkanlığını kazandığını göstermektedir. Seçimlerin yapılış tarzı ve oy sayımında izlenen sıra nedeniyle kesin sonuçların alınması gecikmiş olmakla birlikte, RP'nin büyükşehir ve il belediye başkanlıkları düzeyinde elde ettiği sonuç açıktır.
Yine ilk gelen bilgiler, İl Genel Meclisi seçimlerinde partilerin daha farklı sonuçlar aldığını ortaya çıkarmaktadır.
İlk verilere göre, İl Genel Meclisi seçimlerinde partilerin oy oranları şöyledir:
|
1991 |
1994 |
Fark |
DYP |
%27,5 |
%22,6 |
-4,9 |
ANAP |
%24,1 |
%21,1 |
-3.0 |
RP |
%16,8 |
%18,6 |
+1,8 |
MHP |
---- |
%7,9 |
+7,9 |
SHP |
%20,8 |
%13,2 |
-7,6 |
DSP |
%10,8 |
%8,8 |
-2.0 |
CHP |
---- |
%4,5 |
+4,5 |
Görüldüğü gibi, RP'nin belediye başkanlıkları seçimlerinde gösterdiği ilerleme, genel oylar düzeyinde de belirgin biçimde ortaya çıkmaktadır. 1991 Genel Seçimleri'ne MHP ve İDP ile birlikte "Kutsal İttifak" kurarak giren RP'nin toplam oyları %16,8 olmuşken aynı "Kutsal İttifak"ın, yani RP (%18,6) + MHP (%7,9) + MP (İDP) (%0,5) + BBP (%1,2)'nin toplam oyları %28,2 olmuştur.
Bu ilk sonuçlar, bir yandan "gökkuşağı renkleri" kullanarak Kürt sorununda kitleleri kendine çekmeye çalışan RP'nin, diğer yandan Kürt sorununa karşı "Türk milliyetçiliği" ni öne çıkartan faşist MHP'nin oylarını yüzde yüze varan oranlarda artırdığını göstermektedir. Bu oylar, büyük ölçüde DYP ve ANAP seçmenlerinin oylarının RP ve MHP'ye gittiğini göstermektedir. Aynı şekilde Kürt sorunu karşısında "milliyetçi" bir söylem sürdüren Ecevit'in DSP'sinin %2'lik bir seçmeni "daha milliyetçi" kesimlere kaymış görünmektedir. 1991 seçimlerine DEP'le birlikte giren SHP'nin yitirdiği oyların yarıya yakını Baykal'ın CHP'sine giderken, diğer yarısı kaybedilmiştir. [2*]
Diyebiliriz ki, hem "Batı"da, hem de "Doğu"da, RP'de kendisini ifade eden şeriatçı kesimler, gerek son yıllarda kamuoyuna yansıtılan yolsuzluklar, hırsızlıklar karşısında, gerekse Kürt ulusal hareketinin oluşturduğu politik ortamda DYP ve ANAP'taki gayrı memnunları kendisine çekmeyi başarmıştır. Aynı şekilde faşistlerin de, Kürt ulusal hareketinin yanlış politikalarının sonucu olarak gelişen tepkileri istismar ederek kendi politikalarına yöneltmede oldukça etkili oldukları görülmektedir. Kürt seçmenlerin pek çok yörede oy kullanmamaları -ki ilk verilere göre bu oran %20-30'lar civarındadır- ya da geçersiz oy kullanarak -ki bu da %20-30 civarındadır- ilk anda RP'nin belediye başkanlığı sayısını artırmasını getirmişse de, tüm seçim partilerinin hiçbirine güvenmediklerini göstermiştir. Yine ilk verilere göre, PKK'nin "seçimi yaptırtmayacağız" söylemiyle başlattığı ve "aktif boykot" olarak tanımladığı "oy kullanmama" şeklindeki tutumu, istenildiği kadar etkili olmadığı görülmektedir. Kürt seçmenlerin, "oy kullanmama"ya uyanları kadar, "geçersiz oy verme"yi de tercih ettikleri görülmektedir. Daha derinliğine bir değerlendirmeyi gerektiren bu durum, yine de devlet zorunun aktif kitlelerin pasifize edilmesinde bir araç görevi görmeyi sürdürdüğünü de göstermektedir. Ama öte yandan PKK'nın "seçimleri yaptırtmayacağız" söylemine rağmen, pratikte bu yönde pek fazla eylemde bulunmamış olması da yeni bir ateş-kes olasılığıyla bağlantılı olduğu düşünülebilir.
Sözün özü, 27 Mart seçimlerinin ilk verilerinin gösterdiği temel olgu, şeriatçı kesimlerin ve faşistlerin etkinliklerini artırdığı ve daha geniş kesimleri etkileyebildikleridir. İkinci olarak, faşistlerin 12 Eylül öncesinde kendi saflarına çektiği ve aktif hale getirdiği kesimlere yeniden ulaştığıdır.
Bu gelişmeleri Mart 1993 tarihli Kurtuluş Cephesi'nin 12. sayısında "İslamcı Radikalizm: Şeriatçılık" ve Temmuz-Ağustos 1993 tarihli 14. sayısında "MHP, Ülkücüler, Bozkurtlar... RP, Şeriatçılar, Tarikatçılar... Nereye Gidiyor?" yazılarımızda ayrıntılı olarak ortaya koyduk. Seçim sonuçları, bu yazılardaki belirlemelerin ne denli önemli olduğunu bir kez daha göstermiştir.
Dipnotlar
[1*] Kaybedilmiştir, çünkü bu oylar, yüzde üzerinden RP ve MHP'ye gitmiş görünmekle birlikte, PKK boykotu ile birlikte Kürt seçmenlerin oy kullanmamaları ya da geçersiz oy vermeleriyle ortaya çıkan istatistik bir durumdur.
[2*] Serxwebûn: 15 Şubat 1994