KURTULUŞ CEPHESİ - Ocak-Şubat 1994
Ülke-Dışı (ex-territorial)
ve Toprağa Bağlı (territorial)
Ulusal-Kültürel Özerklik Teorileri
Kürt ulusal hareketi, son yıllarda, sonal olarak "Kürt sorunu"nun nasıl çözüleceği tartışmalarının yoğunlaşmasıyla birlikte gelişmektedir. Kürt ulasal hareketinin PKK önderliğinde gerçek bir halk kurtuluş hareketi haline gelememesi -ki çıkış noktasındaki zaaflarının ürünüdür-, kaçınılmaz olarak ulusal savaşın kesin zaferinden çok, belli bir uzlaşmayla "sorunun" çözümlenerek bitirilmesi eğilimlerini güçlendirmiştir. "Vur-kurtul", "ver-kurtul" türünden popülist söylemler de, bu eğilimlerin güçlenmesiyle birlikte daha sık görülür olmuştur.
Böylece ulusal sorunların "çözümü" konusunda yılların gerisinde kalmış, yanlışlığı ve işe yaramazlığı pratikte defalarca kanıtlanmış teoriler yeniden piyasaya sürülmeye başlanmıştır. PKK'nin sık sık yenilediği kimi beyanlar -"Türkiye'den ayrılmayı düşünmüyoruz" türünden beyanlar- bu teorilerin kendi meşruiyetlerini sağlayan bir zemin oluşturmaktadır.
"... gerçekten demokratik kurumlar getirmekte umutsuzluğa kapılan ve bir dizi (kültürel) sorunda her ulusun proletaryasıyla burjuvazisini yapay olarak birbirinden ayrı tutarak, burjuvazinin ulusal kavgalarından kurtulmaya çalışan kişilerin oportünist düş"leri [1*] böylece bir çözüm gibi ortalıkta dolaşabilmektedir.
Bunun son örneklerinden birisi Aralık ayı içinde toplanan "Demokratik Kurultay"da görülmüştür.
Bu girişimin temelinde, yalın bir Kürt kimliği ile yapılan faaliyetlerin toplumda yarattığı tepkiler bulunmaktadır. Kendi iç deyimiyle "bir Türk girişimi" yaratmak ve yalın "Kürt" nitelemelerini bu "Türk" girişimiyle "Türkiyeli" bir görünüme kavuşturmak olduğundan, kaçınılmaz olarak Kürt ulusal hareketinin yarattığı savaş ortamından "rahatsız olan", dolayısıyla "umutsuzluğa kapılan" bireyselleşmiş bireylerin girişimiyle sınırlı kalmıştır. Bu da Kürt ulusal hareketinin içinde barındırdığı sınıf karşıtlıklarına denk düşmektedir.
Böylece Kürt ulusal hareketi, sürekli olarak en geri ve gerici kesimlerle ittifak kurma ve bu yolla "çözüm" bulma kısır döngüsünün içinde devinmeye kendini mahkum etmektedir.
Bunun sonucu olarak da, aşağıda göreceğimiz gibi, kendilerine en geri çözümler kolaylıkla önerilebilinmektedir. On yıllık kanla, acıyla, gözyaşıyla elde edilen gelişmelerin böylesine geri ve gerici teorilerle bağdaştırılabilinmesi, Kürt ulusal hareketinin halk kurtuluş hareketi olamamasının, Marksizm-Leninizmin ideolojisinin pragmatizmle yer değiştirmesinin ürünleridir.
İsminin başında Dr. ünvanı bulunan N. Satılgan'ın "Demokratik Kurultay"da yaptığı "öneri" ülke-dışı ulusal kültürel özerklik teorisidir. Bu teorinin içerdiği yada çağrıştırdığı her türden gerilik, bunun sunuluşunda ortaya konulanlarla birlikte ele alındığında daha da geri nitelikler ortaya çıkarmaktadır.
E. Kürkçü, Özgür Gündem'in sayfalarında bu sunuşu şöyle yapmaktadır:
"Nail Satılgan, PKK'nın kısa hatta orta vadede bir 'ayrılma' talebini ileri sürmediği gözleminden hareketle, 'gayri mülki ulusal kültürel özerklik' formülasyonunun pratik olarak PKK'nın 'masaya oturma' talebinin yolunu kesmediği gibi, egemen sınıf partileri ve militarizmin 'ülkenin bütünlüğü'nü koruma iddialarını zayıflatacağını, öte yandan da 'mikro milliyetçiliğe' prim verme kaygısıyla 'ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı' ilkesinden uzak duran sol liberalleri ileri konumlara itebileceğini, böylece 'siyasal çözüm' pratiği için bir başlangıç momenti yakalanmasına katkıda bulunacağını öngörüyor." [2*]
Bırakalım teoriyi, bu sunuşun bile ne denli yanılgılar içerdiği, yanılgılar ve yanılsamalar üretmeye yöneldiği uzun uzadıya ele alınıp değerlendirilmesi bile ayrı bir yazı konusu olabilecek kadar geniştir. Sunuşun her satırı, tıpkı teorinin kendi tarihsel konuluşu gibi "küçük-burjuvazinin umutsuzluğunun" ifadeleri olmaktadır.
N. Satılgan'ın "önerisi", yukarda da belirttiğimiz gibi toprağa-bağlı (territorial) olmayan, yani toprak-dışı (ex-territorial) ulusal kültürel özerkliktir. Bu özerklik, "öneri" sahibine göre şöyle bir içeriğe sahiptir:
1- "Uluslar kamu tüzel kişileri halinde örgütlenecektir."
2- "Bütün yurttaşlar özgür bir 'milliyet beyanı'nda bulunarak ulusal kütüğe kaydolacaklardır."
3- "Başta eğitim olmak üzere ulusal kültürel işleri bağımsız olarak yönetecek 'ulusal şuralar'ı seçeceklerdir."
4- "Devletin işlerlik alanı ulusal açıdan yansız görevlerle sınırlanacaktır." [3*]
"Öneri"nin ilk iki maddesi, somutta her ulusun resmen tanınması anlamına gelen anayasal ve bürokratik ifadeler durumundadır. Ama üçüncü ve dördüncü maddeler, "önerinin" asıl içeriğidir ve her şey burada odaklanmaktadır.
Eğitimin ulusal-topluluklara göre ayrılması ve her ulusal-topluluğun kendi eğitimini kendisinin düzenlemesi, ulusal kültürel özerklik teorilerinin (ister toprak-dışı olsun, ister toprağa bağlı olsun) temelini oluşturur.
Lenin, "kişi aynı zamanda hem demokrat, hem okulları, ulusal-topluluklara göre ayırma ilkesinin savunucusu olamaz" [4*] derken, demokrat olmanın temel koşullarından birisinin ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını kayıtsız şartsız savunmak olduğunu açıkça ilan eder. Ama bunlar "umutsuzluşa kapılmış küçük-burjuvalar" için hiçbir değere sahip değildir.
PKK'nın eğitim konusundaki politikalarının okul yakmalar ve öğretmen öldürmelerle geliştiği bir dönemde, şüphesiz eğitimin ulusal-topluluklara göre ayrılmasını içeren bir formül "usa uygun" gelecektir. Ama bu, aynı zamanda ulusal kurtuluş hareketinin ilerici içeriğini kavramaktan uzak kitlelerin bilinçlerinin daha da çarpılmasına yada bu hareketi kendi sınıf çıkarları için kullanmak isteyen burjuva unsurların ideolojisine destek vermek demektir.
Eğitimin ulusal-topluluklara göre ayrılmasını içeren bu formülü Lenin şöyle tanımlar:
"İşin aslında, 'kültürde ulusal özerklik', yani eğitimin ulusal-topluluklara göre kesinlikle ve tümden ayrılması, kapitalistler tarafından değil (çünkü onlar henüz işçileri bölmek için daha kaba yöntemlere başvuruyorlar), Avusturya'nın oportünist dar kafalı aydınları tarafından bulunmuştur. Darkafalılıkta ve ulusalcılıkta (milliyetçilikte) eşi bulunmayacak olan bu düşüncenin, karma nüfuslu demokratik Batı-Avrupa ülkelerinden hiçbirinde izine bile rastlanmaz. Böyle bir düşünce, umutsuzluk içinde kıvranan küçük-burjuvadan gelme bu düşünce, ancak Doğu-Avrupa'da, tüm kamu yaşamının, siyasal yaşamın küçük, rezilce bir kavgayla (daha da kötüsü sövgü ve dalaşmayla) gemlendiği, geri, feodal kilisenin siyasete egemen olduğu, bürokratik Avusturya'da ortaya çıkabilirdi. Kediyle köpek anlaşamadığına göre, hiç değilse, ulusal-toplulukları, eğitim konusunda kesinlikle ve açıkça ilk ve son kez olmak üzere 'ulusal birimler' olarak birbirinden ayıralım! İşte, 'kültürde ulusal özerklik' denen budalaca düşünceyi yaratan psikoloji budur. Enternasyonalizmini aziz tutan bilinçli proletarya, incelmiş ulusalcılığın (milliyetçiliğin) bu saçmasını hiçbir zaman kabul etmeyecektir." [5*]
Dünyanın hiçbir yerinde uygulanmamış ve uygulama olanağı olmayan bir "çözüm"ü, yani toprak-dışı kültürel özerklik karşısında Lenin'in tutumu böylesine açıktır. Bunda anlaşılmayacak birşey yoktur. Lenin, her zaman sorunlara sınıf perspektifinden bakmış ve proletaryanın sosyalizm mücadelesini esas almıştır. Bu bağlamda "büyük devletin ve büyük işçi kitlelerinin birleşmesinin üstünlüğü" ve bunun getireceği olanaklar ve güçler proletarya hareketini daha ileriye yönelteceği düşüncesi Lenin'de açık biçimde ortaya çıkar.
Diyebiliriz ki, Leninist düşünce enternasyonalizm temelinde tüm proleter unsurların birliğine dayalı bir mücadeleyi öngörür. Proletaryanın bölünmüşlüğü -ister ulusal kökene göre, ister dinsel farklılığa göre, ister ekonomik işleve göre- proletaryayı burjuvazi karşısında güçsüz bırakmakla eşdeğerdir.
Toprak-dışı kültürel özerklik teorisi, proletaryanın birleşik eylemini engelleyici özelliklere sahiptir. Ayrıca ulusal-toplulukları yapay olarak birbirinden ayırıcı sonuçlar yaratarak proletaryanın ayrışmasından öte, birbirlerine yabancılaşmasını getirir. Görünüşte ne denli "usa uygun" ya da somut koşullardaki kargaşa ve kaosa bir açılım getiriyor görünürse görünsün, sonal olarak proleterleri ve ulusları ayrıştırır. Bu nedenle küçük-burjuva milliyetçiliğinin amaçlarıyla uyuşumludur. Ülkemiz somutunda bu teori, özellikle PKK'nin yürüttüğü silahlı mücadelenin yarattığı savaş ortamında kendilerini güvensiz hisseden küçük-burjuva aydınlarının reformizmine uygun düşmektedir.
Kürt küçük-burjuva milliyetçi aydını açısından, kültürel özerklik elverişlidir. Çünkü, bu uygulama kaçınılmaz olarak ulusların birbirlerinden ayrılması için gerekli ortamı yaratacaktır. Bu ortamda, toprağa-bağlı özerklik ileri bir adım olarak ortaya çıkacak ve giderek bağımsızlığa doğru evrilecektir. "Reformist" olduklarını ilan eden bazı Kürt küçük-burjuva aydınları tarafından savunulan bu teorinin ilk adımı, kaçınılmaz olarak toprak-dışı kültürel özerklikle çakışmaktadır. Bunu açık bir teori olarak değil, somut koşullara göre yavaş yavaş seslendirerek yapan bu kesimler PKK'de somutlaşan "radikalizm" yüzünden fazlaca etkili olamamışlardır. Kürtçe'nin yasal olarak serbest bırakılması sürecinde biraz etkinliklerini artırmışlarsa da, daha sonraki adımlar oligarşik yönetim tarafından atılmaması yüzünden eski edilgen konumlarına geçmişlerdir. Bu bağlamda, "Türk" Dr. N. Satılgan'ın seslendirdiği teori bu kesimin daha yüksek konuşabilmesi için bir zemin ortaya çıkaracaktır.
Toprak-dışı kültürel özerklik teorisinin günümüzde ortaya atılmasının diğer bir nedeni de, "metropoller"deki Kürt kitlesinin edilgenliğidir. Oligarşinin yoğun bir biçimde sürdürdüğü köylerin boşaltılması operasyonlarıyla "metropollere" göç eden Kürt nüfusun gösterdiği edilgenlik, aynı zamanda PKK'nin yürüttüğü gerilla savaşının gelişimini de etkilemektedir. Bu kesimlerin aktif hale getirilmesi ise, PKK'nin mevcut politikaları ve politik hedefleriyle sağlanamamaktadır. On yıldır süren bir savaş ortamında yıpranan kitleler, "metropoller"de bir "soluk alma" ortamı bulabildikleri sanısıyla, "geri dönüş" söylemlerine pek kulak asmamaktadırlar. Böylece, toprak-dışı kültürel özerklik teorisi, bu kesimlerin hareketlenmesi açısından bir işleve sahip olacağı düşünülmektedir.
Tüm bunlar DEP'in H. Dicle ile yürütmeye çalıştığı politikalara da yansımaktadır. Ancak DEP açık bir politika ortaya koyamayacak kadar sıkışmış durumdadır. İçinde bulunduğu yasal düzey, bir yandan günlük ve pratik politikalar üretmesini zorunlu kılarken, diğer yandan "radikal" söylemi terk etmesini dayatmaktadır. DEP'in ortaya koyamadığı "pratikliği", kaçınılmaz olarak küçük-burjuva aydınları sergilemeye çalışmaktadırlar.
Avrupa Parlamentosu ya da Birleşmiş Milletler düzeyinde yapılan ya da yapılmak istenen tüm girişimler de, aynı "umutsuzluğun" (ya da "pratikliğin") ifadeleri olmaktadır. Sonuç bir ve aynıdır: Kürt ulusunun kültürel haklarının verilmesi.
Gerçekte ise, sorunun özü, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkına, yani siyasal geleceğini belirleme hakkına, ayrılma hakkına, ayrı devlet kurma hakkına sahip olmamasıdır. Ama bu hak, küçük-burjuva milliyetçileri için hiç de "pratik" değildir.
"Ulusal sorunda proleterlerin görevinin tümü, her ulusun milliyetçi burjuvazisi açısından 'pratik' değildir, çünkü her türlü milliyetçiliğe karşı olan proleterler 'soyut' eşitlik istemektedirler, onlar ne kadar önemsiz görünürse görünsün, ilke olarak hiç bir ayrıcalığın olmamasını istemektedirler." [6*]
Ulusların kaderlerini tayin hakkının, emperyalist sistemden ayrılma, emperyalizmden bağımsız devlet kurma ve bağımsız devlet olarak var olma hakkı olarak somutlaştığı bir çağda, emperyalizme karşı topyekün bir savaş yürütme gerekliliğini içinde taşıdığı için hiç de "pratik" bulunmayacaktır. Böyle bir savaşın uluslararası içeriği, daha bugünden "umutsuzluğa kapılmış" küçük-burjuvalar için daha da ürkütücü olacaktır.
Ama her koşul altında, insanlığın gerçek kurtuluşuna yönelik hareketi, proletaryanın sınıf mücadelesinin üzerindedir. Halkların ve ulusların, değişik yollarla aldatılması ya da yanıltılması mümkündür, ancak bu sadece tarihin kısa bir zaman dilimi için geçerlidir. Er ya da geç, kitleler kendi öz yaşam deneyimlerinin de katkısıyla, gerçek kurtuluş yolunun bilincine ulaşırlar. Ve işte o zaman tüm bu "pratik" "öneriler" yeniden tarihin çöplüğüne atılacaktır.
Dipnotlar
[1*] Lenin: Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluş Savaşları, s: 100
[2*] E. Kürkçü: Özgür Gündem, 28 Aralık 1993
[3*] Akt. E. Kürkçü: agg
[4*] Lenin: Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluş Savaşları, s: 114
[5*] Lenin: Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluş Savaşları, s: 115
[6*] Lenin: Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı, s: 71