KURTULUŞ CEPHESİ - Eylül-Ekim 1993
Şehir Gerillası
ve Milis
Son aylarda, DS içinde meydana gelen olayların tozu-dumanı arasında bazı olaylar çok az dikkatleri çeker oldu. Oysa, DS'nin içinde ortaya çıkan olumsuzluklar ve bunun yarattığı kanlı görüntüler, aynı zamanda DS'nin genel örgütlenme anlayışı ile tanımlanabilir ilişkilere sahiptir. Bunlardan en önemlisi "milis" adını verdikleri örgütlenme anlayışıdır. Kurtuluş Cephesi'nin 11. sayısında DS'nin "milis" tanımlamasının yanlışlığını ortaya koyarken şöyle deniliyordu:
"Özellikle DS'nin son iki-üç yıldır sürdürdüğü ve SDB'lerin eylemleri olarak tanımladığı süreçte en yapılmadık eylemleri gerçekleştirmiş olmalarına karşın silahlı propaganda bağlamında bir etki yaratamamışlar ve dolayısıyla etkiyi örgütleyememişlerdir.
Yaptıkları ise, sadece legal alanlarda yürütülen ekonomik-demokratik faaliyet içersinden ileri unsurları illegal hücrelere dönüştürerek belli bir eylem kapasitesini korumak olmuştur.
Ama ekonomik-demokratik mücadele alanından gelen unsurların, bu alanın özelliklerine göre biçimlenmiş olması, kaçınılmaz olarak gizli çalışmada belli sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Ama bu sorunlar hiçbir biçimde Öncü Savaşı ile ilişkili değildir.
Yıllar önce genellikle askeri eylemleri belli bir ekonomik-demokratik mücadeleyi 'aşacak bir programa sahip' olduklarını söyledikleri bir çizgide sürdürürken genel olarak kullandıkları 'kampanya'lar düzenleyebilen DS, son yıllarda, bunu 12 Eylül hesaplaşması adı altında gerçekleştirdiği silahlı eylemlerle tam bir bireysel suikastler dizisine dönüştürmek durumunda kalmıştır. İlk dönemde ister kadrolarının deneyimli olmalarından kaynaklansın, ister oligarşinin hazırlıksız yakalanmasından kaynaklansın başarılı eylemlerin giderek kanıksanması ya da eskisi gibi etkin konumlara yönelememesi karşısında içine girdikleri süreç, ilk ürününü SDB adını verdikleri eylem hücrelerinin 'yetersizliği'nde vermiştir.
Buna buldukları çözüm ise, 'milis' adını verdikleri ve içeriğini gerçek anlamda doldurmadıkları bir biçimlenme olmuştur. Gizlilik koşullarında ve sadece gizli örgütsel yapının olanakları içersinde hareket eden silahlı eylem kadrolarının zaman içersinde oligarşinin yoğun izleme ve yok etme operasyonlarına maruz kalması -ki Öncü Savaşının en temel unsurudur- karşısında daha gevşek ve gizli örgütsel yapıyla pek az teması olan bir biçimlenmeye gidilmesi, sadece DS'nin kendisi tarafından tanımlanabilinecek bir yönelimdir. Her koşul altında DS'nin yaptığı kendiliğinden gelişen bir sürecin 'aktif' unsuru olmak olmuştur. Bu onların eylem çizgilerini belirlediği gibi, tüm hareketlerini de belirlemiştir. Son dönemde gene DY'den gelme 'iç savaş' değerlendirmeleri bunun bir ürünüdür. "[1*]
Yine Kurtuluş Cephesi'nin 10. sayısında "milis" kavrayışının ve örgütlenmesinin, Halk Savaşına ilişkin olduğu ve Öncü Savaşında "milis" örgütlemeye kalkmanın, silahlı savunma kavrayışına denk düştüğü ortaya konulmuştur. Ve silahlı savunma olarak bilinen silahlı mücadele anlayışının, Çin Halk Savaşı'nın olduğu gibi kopye edilmesinin ürünü olduğu, dolayısıyla Öncü Savaşında uygulanılamayacağı ortaya konulmuştur.
Aradan geçen süre boyunca, DS'nin her iki kesimi de, aynı anlayışı sürdüregelmişlerdir. Her iki kesim de, yazılarında "milis"lerden, "milis komutanları"ndan sürekli söz etmişlerdir. Ancak son aylarda, DS'nin "milisler"i, kimi zaman "SDB"lere "geçiş" durumunda, kimi zaman ise, doğrudan silahlı eylem yapan birimler durumunda olmuşlardır. Böylece DS için (ayrımsız olarak), "milis" kavramı sürekli bir kavrayış ve örgütlenme tarzını ifade etmektedir.
1980 öncesi olayları ve özellikle de DY'nin faaliyetlerini az çok bilen her kişi, DS'nin bu kavrayışının temellerinin DY'den geldiğini hemen görecektir.
DY, elinde tuttuğu ekonomik-demokratik kitle örgütlerindeki ilerici, demokrat ve devrimci unsurları, uzun süre, Öncü Savaşını yürütecekleri iddiaları ile oyalamışlardır. Ama 1979'lara girildiğinde, bu oyalama yöntemlerinin yetersizliğini görerek, bir yandan "devrimci silahlı birlikler" kurduklarını ilan etmişler, öte yandan da daha geniş kesimleri "direniş komiteleri" içersinde "milis" haline getirmekten söz etmeye başlamışlardır. Böylece, bir yanda DSB'ler içinde yer alacağını bekleyenler, öte yanda DSB olmadan, ama DSB olmak için "milis" olmak gerektiğini düşünenler ortaya çıkmıştır. DY'nin tüm amacı, gençlik içinde yarattıkları etkiyi elde tutmak olmuştur. Bu yüzden de, gerçek bir savaşla, gerilla savaşıyla ya da Öncü Savaşıyla hiçbir ilgisi olmayan kavramlar ve ünvanlar kullanmışlardır. Buna sahip olanlar, gelecekteki beklentilerinin bir ifadesi olduğunu düşünerek, her türden eleştiriye ve değerlendirmeye kulaklarını kapatmışlardır. Kendilerine neden Öncü Savaşına başlamadıkları sorulduğunda verdikleri yanıt yalın olmuştur: Bizim Öncü Savaşı anlayışımız partiyle ilgilidir; parti olmadan Öncü Savaşı olmaz. Böylece "partileşme süreci" lafları ortalığı kaplamıştır.
Pratikte belli bir ilişki içinde bulunan, yer yer silah taşıyan ve kullanan samimi unsurlar, verilen ünvanlarla geleceğe "güvenle" bakmışlarsa da, geleceğin hiç de düşündükleri gibi olmadığını 12 Eylül'le birlikte görmüşlerdir.
Bugün DS'nin içinde bulunduğu durum, bire bir aynı olmasa da, farklılıklar sadece biçimseldir. Öncelikle, şehir gerilla savaşının "milis" adı verilen, yeterli askeri eğitimden geçmemiş, şehir gerillasının sahip olması gereken özelliklere sahip olmayan ve bilinçleri, gerçek bir şehir gerilla savaşına göre biçimlenmemiş unsurlarla yürütülmeye çalışılmasının sakıncaları ve hataları görülmek zorundadır. Bu sakıncalar ve hatalar, polisin imha operasyonlarıyla birlikte net biçimde ortaya çıkmaktadır. ?ehir gerillasının, silahlı bir savaşçı olarak kullanması gereken gizlilik kuralları, yalın bir polis takibinden kurtulmaya indirgenemez ve şehir gerillasının oligarşinin zor güçlerine karşı eylemleri, yalın bir "direniş" kavramıyla açıklanamaz. Yanlış kavrayışlarla biçimlenmiş unsurlar, doğal ve kaçınılmaz olarak, polis operasyonlarında ve işkencelerde farklı durumlarla karşılaşabilmektedirler.
Bu konuda son bir-kaç ay içinde meydana gelmiş bir dizi olay örnek verilebilinir. Olayların tek tek somut nedenlerini belirlemek ve buna uygun olarak ilişkilerini ve kadrolarını eğitmek DS'nin örgütsel görevidir. Ama olayların genel görünümü, şehir gerillasına uygun olmayan ve onu zaafa uğratan niteliktedir.
DS için, "milis" kategorisi, bireylerin örgütlenmesinde bir "ara evre", bir "geçiş süreci", "SDB olmak için deneyim kazanma" alanı olarak tanımlanabilir. Ancak oligarşinin anti-terör stratejisinin içerdiği kadro pasifikasyonu ve bu amaçla en küçük bir silahlı hareketin bile acımasızca ezilmeye çalışıldığı bir evrede, ileri unsurların, sanki 1980 öncesinin öğrenci hareketinin içerdiği şiddet hareketleri içinde "pişmesi"ne benzer bir süreçten geçmeye yöneltilmelerinin sonuçları farklı olacaktır.
1980 öncesinde kitlelerin politizasyonu en üst boyutlara ulaşmıştı. Böyle bir ortamda, en küçük bir grev, boykot ya da gösteri, kısa sürede oligarşinin zor güçleri ile çatışmaya dönüşebilmekteydi. Bir de, faşist milis saldırıların yoğunlaşması hesaba katılacak olursa, legal bir faaliyet içinde bile silah taşımak ve silahlı bir çatışmaya girmek, neredeyse günlük olaylardan sayılıyordu. Böyle bir ortamda, daha üst mücadele biçimi olarak gerilla savaşının yürütülmesinde yer alacak unsurların örgütlenmesi daha farklı bir yol izleyebilmektedir. Pek çok unsur, ister üniversitelerde, ister mahallelerde, ister fabrikalarda olsun, az ya da çok bir şiddet hareketinin içinde yer almış olduklarından, gerilla olarak savaşa girişlerinde, örgütsel faaliyetin gerektirdiği ilişkilerin yaratılması yeterli görülebiliniyordu. DS'nin yöneticileri de dahil olmak üzere, pek çok kadrosu bu dönemde, bu süreçlerden geçmişlerdir. Ama gerek kendi pratikleri, gerekse DY pratiğinin gösterdiği gerçek ise, bu tür bir kendiliğindenci gelişmenin, gerçek bir örgüt ortaya çıkaramadığı ve bu unsurların örgüt kadrosu haline gelemediğidir. (DY'nin "partileşme sürecini" 1977'den beri tamamlayamaması da bunu tanıtlamaktadır. DS de, yaşadığı son olaylarda kendilerinin açıkça ortaya koydukları gibi, 1978'lerde başlattıklarını ilan ettikleri "partileşme sürecini" tamamlayamamışlar, Marksist-Leninist anlamda asgari bir örgütlülüğe de ulaşamamışlardır.)
Bu sorunun özü, Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi'nin doğru olarak kavranılmaması ve bir süre sonra bu stratejiden kopulmasıdır.
DY, Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi'ni lafta savunur görünürken, bütün amacı 71'in yarattığı sempatiyi kendi oportünist amaçları için kullanmaktı.
DS'nin ise, Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi'nden kopuşu, DY ile olan birlikteliğinin ürünü olmuş ve zaman içinde kendi çizgisinin bu stratejiyi "aştığını" varsaymaya başlamıştır. Böylece kendi pratiğinin ürünü olan bir kavrayışa ulaşmıştır. Ancak bu kavrayışlarını, sistemli bir biçimde ortaya koyamamışlar ve belli bir devrim anlayışı olarak formüle edememişlerdir.
Kurtuluş Cephesi'nin 11. sayısında DS'nin yüz yüze bulunduğu "yol ayrımını" ortaya koyarken, ifade etmeye çalıştıkları "birleşik devrimci savaş stratejisi"nin "bütünsel olarak ortaya konulması" gerektiğini ve ancak bu yapılabilindiği oranda, Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi'nin doğruluğunun daha kolay görülebilineceğini söylemiştik.
Ancak DS içinde meydana gelen olaylar, pek çok konu gibi, bu konuyu da gündemden çıkartmıştır. *ünkü bu tür ifadelerin hangi kesimin görüşlerine denk düştüğü, bugün için henüz netleşmemiştir.
Ama son ayların gelişmeleri, DS'nin "milis" kavrayışının, ayrımsız olarak benimsendiğini göstermiştir. Dolayısıyla, bu kavrayışın net bir tanımlanmasını yapmaları gerekmektedir. Başta da belittiğimiz gibi, bu anlayış, Öncü Savaşında yanlış bir çalışma tarzına denk düşen "silahlı savunma" kavrayışının örgütlenme anlayışıdır. Bugün PKK'nın bile gerçek anlamda uygulamaya geçemediği bir milis örgütlenmesinin, sadece verilen bir sıfat olamayacağını, dünya devrimci pratiği açıkça göstermiştir.
Bir kez daha "milis" örgütlenmesinin Halk Savaşı bağlamındaki yerini ve Öncü Savaşıyla bağlantılarını ortaya koyalım:
Halk Savaşı, Giap'ın deyişiyle, "maddi ve teknik olarak güçlü düşmana karşı, mutlak siyasi üstünlüğün sağlandığı koşullarda verilir".
Halk Savaşının verilebilinmesi için gerekli siyasal üstünlüğün sağlanması yanında, uygun bir örgütlenmenin de gerçekleştirilmesi şarttır.
"Halk Savaşı vermek için, silahlı kuvvetler; ana kuvvet birlikleri, bölgesel birlikler, milis ve kendini koruma birlikleri şeklinde uygun örgütlenme biçimle-rine sahip olmalıdır."[2*] (Giap)
Silahlı güçlerin bu üç tür örgütlenmesi, aynı zamanda, Halk Savaşının başlatılması, sürdürülmesi ve zafere ulaştırılması açısından önem taşır. Gerilla üs bölgeleri ve kurtarılmış bölgelere dayanarak gelişen Halk Savaşının böyle bir örgütlenmeyi gerçekleştirmesi zorunludur.
Halk Savaşında milis örgütlenmesi "kendini savunma birlikleri" olarak ortaya çıkar. Halk Savaşının "stratejik savunma aşaması"nda, üs bölgelerine ve kurtarılmış bölgelere yönelik düşman saldırılarını durdurmak ve defetmek için bölgesel birlikler ve düzenli birliklerle birlikte savaşa katılan güçler, milis güçleri olarak tanımlanır.
"Milis ve kendini koruma birlikleri, üretim faaliyetine devam eden ve üsler-deki halk iktidarının temel cihazı olan, halkın yaygın yarı silahlı kuvvetidir."[3*]
"Halk milisleri, temelde emekçi halkın geniş silahlı güçlerini oluştururlar. Yine temelde bunlar, üretimden kopmaksızın halk diktatörlüğünün aracıdırlar... Onlar, halkın korunmasını doğrudan sağlarlar, siyasi üsleri koruyup geliştirirler, üretimdeki vur-kaç gruplarının yerlerini en iyi biçimde doldururlar, bölgesel ve düzenli birliklere iyi kadro ve savaşçı yetiştirirler."[4*]
Öncü Savaşının, gelişmesi içinde Halk Savaşının verilebilinmesi için gerekli silahlı örgütlenmeyi de yaratması zorunludur.
Öncü Savaşında sürdürülen gerilla savaşı ile ortaya çıkan silahlı güçler, yani gerilla, aynı zamanda, gelecekteki Halk Ordusunun çekirdeğidir. Kitlelerin büyük birimler halinde örgütlenmesi ve dolayısıyla milislerin oluşturulması, doğrudan Halk Savaşının başlatılmasıyla birlikte olur. Öncü Savaşı aşamasında kitlelerin büyük birimler halinde örgütlenmesi söz konusu olamayacağı gibi, tersi bir tutum kitlelerin katliama maruz kalmasına yol açar. Mahir yoldaşın, "silahla kontrol altına alınamayan kitle hareketlerinin içine girilmez" belirlemesi bu temele dayanır.
Bu saptamalar, "Öncü Savaşı Halk Savaşının ilk evresidir, bu yüzden milisler örgütlenebilir" diyerek de bir yana bırakılamaz. Böyle bir yaklaşım, ister bireysel olsun, ister kitlesel olsun, Öncü Savaşı aşamasında ağır hatalara neden olur. Ve giderek oligarşinin savaşta psikolojik üstünlüğü ele geçirmesine yol açar.
Şehir gerillası, düşman bölgesinde savaşan bir devrim savaşçısıdır. Bu savaşçı, her koşulda, askeri savaşın en basit tekniklerinden yararlanmak durumundadır. Ama hepsinden önemlisi, şehir gerillası, devrimci bir savaşçı olarak, politik-askeri niteliklere sahip olmak durumundadır. Ve bu yüzden sivil savaşçı olarak faaliyet yürütür. Kır gerillası, kendisini düşmandan ayıran bir üniformaya sahip olabilirken, şehir gerillası, şehirdeki herkes gibidir. Şehir gerillasının bu yanları da bir yana bırakılarak, onların, belli bir yerde yaşamaları ve belli bir işte çalışmalarına bakarak, değişik kategorilere ayırmak, kimilerini "milis" adı ile tanımlamak yanlıştır.
Şehirlerde, her savaşçı, gerilladır ve her gerilla, şehir gerilla savaşını yürütür.
Dipnotlar
[1*] Kurtuluş Cephesi, Sayı: 11, s. 21, Ocak 1993.
[2*] Giap, Halk Savaşının Askeri Sanatı, s. 179-80.
[3*] Giap, Halk Savaşının Askeri Sanatı, s. 179-80.
[4*] Giap, Vietnam Ulusal Kurtuluş Savaşı, s. 42.